Ömer Sevinçgül
Sevgili Okuyucu!
Bu önsözü okumadan geçme
lütfen, ileride faydasını göreceksin!
İşte mutlaka bilmen gereken
hususlar:
Kur’an, furkandır... Hakkı
batıldan, iyiyi kötüden, hayrı şerden, doğruyu yalandan, helâli haramdan,
sevabı günahtan ayırır.
Kur’an, nurdur... Gözleri ve
gönülleri aydınlatır, dünyaları ve semaları parlatır, akılları ve fikirleri
ışıklandırır.
Kur’an, zikirdir... En güzel
nasihatleri eder, gerçekleri hatırlatır, ibretler sunar, düşündürür, sezdirir,
hissettirir.
Kur’an, ruhtur... Yaşayan
ölüleri diriltir, dünyayı kemâle erdirir, insana varlık sebebini bildirir.
Ve Kur’an, Kur’an’dır, her daim
şevk ile okunandır... Onu gökte melekler, yerde insanlar okur da ona bir türlü
doyamaz, her okuyuşta yeni manalar, nurlar, feyizler alırlar.
Kur’an, bütün mahlukatı yaratan
Allah tarafından, son peygamber Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâma, yirmi
üç yılda, Arapça olarak, birbirini izleyen bölümler hâlinde indirilen, bize
kadar tam bir söz birliğiyle gelen, mushaflarda yazılı olan, Fatiha suresiyle
başlayıp Nas suresiyle sona eren ilahi kelamın adıdır. Kur’an’ın yazılı metnine
“mushaf” denir, tamamı altı yüz sayfadır. Kur’an surelerden,
sureler de ayetlerden oluşur. Bu surelerin ve ayetlerin düzenlenmesi ve
sıralanması tamamen vahye dayanır. Kur’an’da uzunlu kısalı yüz on
dört sure vardır. Her sure küçük bir Kur’an gibidir, vahyin temel
mesajlarını ihtiva eder. Ayet sayısı, “durak”ların yeri konusundaki rivayet
farklarından dolayı farklılıklar gösterir. Halk arasında yaygın olan “altı
bin altı yüz altmış altı” sayısı Zemahşerî isimli ünlü müfessirin sayımına
göredir. Kur’an’da yetmiş altı bin dört yüz kelime, üç yüz bin
altı yüz yirmi harf vardır.
Olağanüstü bir hassasiyetle
yazılan, ezberlenen, çoğaltılan, şimdi de sayısı milyonları bulan Kur’an
nüshalarının hepsi birbirinin aynıdır. Ayetler peyderpey indikçe “vahiy
katipleri” tarafından titizlikle yazılıyor ve hafızlar tarafından
ezberleniyordu. Kur’an, Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın vefatından
kısa bir süre önce tamamlanmıştı. Hazreti Ebubekir radıyallahu anh zamanında
bir kurul oluşturuldu. Bu kurulda yer alan Kur’an âlimi sahabeler, bütün
nüshaları derlediler, üzerinde sıkı bir çalışma yaptıktan sonra, Allah
Resulünün tarifine uygun bir biçimde Kur’an metnini ortaya koydular. Bütün
sahabeler bu metin üzerinde ittifak edip, “Evet, Kur’an budur!” dediler. Bu
metin Hazreti Osman radıyallahu anh zamanında çoğaltılarak çevre illere dağıtıldı.
Bu nüshalar müzelerde korunmaktadır, dileyen gidip görebilir.
Kur’an, insanlığın son ilahi
kitabıdır. Nazımla nesir arasında yer alır. Özgün bir üslûbu vardır.
Muhalifleri nazire yapmak niyetiyle, sevenleri de yazılarını ona benzetmek
arzusuyla üslubunu taklit etmeye çalışmışlar, ama hiçbiri ona yetişememişler.
Manasının inceliklerini, lafzının güzelliklerini, üslûbunun harikalarını aynen
koruyarak onu tercüme etmek elbette imkânsızdır. Çünkü tercüme, “bir sözün
başka bir dilde dengi bir ifadeyle yeniden yazılması” demektir. Kur’an’ın lafzı
da manası gibi ilahi kaynaklı olduğu için “dengi bir ifade” ortaya koymak insan
gücünü aşar. Yapılacak çalışma ancak “sözün kısaca anlamı” diye
tanımlanabilecek bir “meal” olabilirdi ki biz de bunu yaptık.
“Biz”
dememin önemli bir sebebi var. Her ne kadar bu mealin nihai metnini bendeniz
kaleme aldıysam da bu çalışmayı tek başıma sahiplenmem haksızlık olur. Çünkü,
arkasında dil, edebiyat, tefsir, hadis ve benzeri alanlarda ciddi birikimi olan
ilim erbabının emeği, çabası, sabrı var. Onların desteğini arkamda
hissetmeseydim böylesine büyük bir mesuliyetin altına zor girerdim. Bu güzide
insanların ilimleriyle benim kalem deneyimim bir araya gelince, temel
kaynaklara dayanılarak titizlikle hazırlanmış bir meal çıktı ortaya.
Kur’an bir
ağaca benzer. Her ağaç gibi kökleri, gövdesi, dalları,
yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Meal ise, ancak onun bir resmi, bir
yansıması, bir nakşı olabilir. Onun hayatiyetini, tadını, kokusunu aynen
taşıması imkânsızdır. Bir meal ne kadar başarıyla hazırlanmış olursa olsun asla
Kur’an olamaz, onun sınırsız anlamlarını içeremez, okunmasıyla alınan sevap
aslını okumanın sevabına erişemez. Namazlarda okunmamasının bir sebebi de
budur!
Evet, Kur’an meali okumanın
faydası inkâr edilemez. Ancak, okuyucu bu kadarla yetinmemeli, iman ve amel
konularını, helalleri ve haramları, emirleri ve yasakları doğru olarak
öğrenebilmek için, Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâmın sözlerini
nakleden hadis kitaplarını ve bu iki kaynaktan faydalanılarak hazırlanmış olan
güvenilir fıkıh kitaplarını da okumalıdır. Kur’an’dan hüküm çıkarmak büyük emek
isteyen ciddi bir ihtisas işidir. Nice büyük müçtehitler bu sahada çalışmalar
yapmış, ayetlerden ve hadislerden hükümler çıkarmış, müminlerin faydalanabilmesi
için kitaplar yazmışlardır. Bu seçkin âlimlerin eserlerini, bir rehber
yardımıyla alıp okuyan kişi, yanlış itikatlara ve hatalı uygulamalara sapmaktan
kurtulur.
Meal hazırlamanın ne büyük bir sorumluluk
getirdiğinin farkındayız. “Kitabı elleriyle yazıp sonra da onu az bir pahaya
satmak için, ‘Allah katından’ diyenlere yazıklar olsun!” ayetindeki şiddetli
tehdit bizi son derecede titiz davranmaya zorladı, hatta bazı anlarda
vazgeçmeyi bile düşündük. Ancak bu, bir bakıma görevden kaçmak olacaktı.
Şu ayet ise bu çalışmayı
sürdürmemiz konusunda bize gayret verdi:
“Biz onu yabancı dilde bir
Kur’an yapsaydık, ‘Ayetleri anlaşılır olsaydı ya! Arap muhataba Arapça olmayan
bir dil!’ diyeceklerdi.”
Bu ayetten sen ne anlıyorsun
bilemem. Biz şunu anlıyoruz: Her millet kendi lisanında da ona muhatap olmalı!
İbadet ederken özgün metni okumakla birlikte, anlamını da ihmal etmemeli.
Herkese, Kur’an’ın indiği yıllarda konuşulan Arapça öğretilemeyeceğine göre, asıl
metne sâdık kalınarak, ama o milletin dil zevki de gözetilerek edebî mealler
hazırlanmalı.
Biz de bunu yapmak için yola
çıktık. Güzel bir metin olması için çaba harcarken her bir ayetin anlamına
dikkatle baktık. “Farzımuhal, Kur’an Türkçe olarak indirilseydi bu mana nasıl
ifade edilirdi?” sorusu rehberimiz oldu. Kur’an’ın kendine özgü belagatını,
selasetini, fesahatini, cezaletini mealinde bir nebzecik de olsa hissettirmeye
çalıştık.
Okurken hatırına gelebilir,
“Bilinmeyen kelimeler var! Şunları daha yalın bir dille yazsanız olmuyor
muydu?” diyebilirsin. Biz de sana deriz ki: İnsaf eyle! Bunların bizim dilde
tam karşılığı vardı da biz mi yazmadık! Anlamları zedelemeden daha yalın yazmak
mümkün olsaydı bunu elbette yapardık. Şuna kesinlikle inanmalısın ki, ne
kadar mümkünse o kadar sade bir dil kullandık.
Sayısız anlam katmanları olan
bir ilahi kelâmı, basit bir gazete yazısı gibi hemen anlamayı beklememelisin.
Usta bir yazarın eserini bile herkes hemen anlayamazken, Allah kelamını hiçbir
tefekkür zahmetine girmeksizin hemencecik anlaması, anlayamayınca serzenişte
bulunması hata olur. Sen düşme bu hataya!
Hazırladığımız mealin birinci
müsveddesini, farklı açılardan bakabilecek kimselere okutup fikirlerini sorduk.
Bunların tamamına yakını şunu söyledi: “Ayetleri doğru anlamamız için ya da hiç
olmazsa yanlış anlamamamız için, gerekli yerlere kısa açıklamalar
koymalısınız.” Biz de bu genel talebi ciddiye aldık ve gerek cümle aralarına
kelimeler koyarak, gerekse bazı ayetlerin altına açıklama notları ekleyerek
metni yeniden kaleme aldık. Açıklama yaparken malumatfuruşluk yapmamaya,
mutlaka gerekli olan bilgileri en özlü biçimde vermeye çalıştık. Gerek kelime
düzeyinde, gerekse cümle ve paragraf hacminde olan açıklamaları yaparken, âlimlerin
üzerinde ittifak ettikleri temel tefsir kitaplarından faydalandık.
Kur’an, son derecede vecizdir,
en az sözle en fazla manayı anlatır. Bu sebeple, bazı kelimeleri, cümlecikleri
ve cümleleri zikretmez, okuyucunun anlayışına bırakır. İbarede mana vardır, ama
lafız yoktur. Bu “mukadder” ibareleri cümlenin akışını bozmayacak şekilde
tek tırnak (‘) içinde verdik. Metindeki bütün tek tırnak içi ifadeler,
temel kaynaklardan faydalanılarak tarafımızdan konulmuştur. Yine aynı
işareti kullanarak bazı ayetlerin yanına ya da altına açıklama notları
yerleştirdik. Tek ya da çift tırnak arasındaki nakillerde bir başka nakil
daha varsa, onu da çift tırnakla gösterdik. Meal metniyle karıştırılmaması
için, açıklama bölümlerinde farklı harf karakteri kullandık.
Sure başlarında kısa bilgiler
verdik. Sure adının anlamını kısaca tanımladık. Ayet sayısını belirtmedik,
çünkü sureyi okuyan kişi ayet sayısını zaten görecekti. Surenin içeriği
hakkında bilgi verme yoluna gitmedik, bunun muhtevadaki zengin çeşitliliği
yansıtamayacağını düşündük. Dikkatle bakan görecektir ki, her bir sure,
Kur’an’ın temel konularını dolaylı ya da dolaysız olarak ihtiva
etmektedir. Önemini kabul etmekle
birlikte, meal metninin sınırlı hacmini düşünerek, ayetlerin iniş sebepleriyle
ilgili rivayetlere çok gerekmedikçe yer vermedik.
Kur’an, ansızın bir konudan
öbürüne, sonra bir başkasına, ardından daha başka bir konuya geçer. Bunun
hikmetini ve derin iç sebeplerini bilmeyenler “daldan dala atlamak”
sanabilirler. Asla! Kur’an da tıpkı hayat gibidir. Kendi hayatını gözden
geçirirsen ne demek istediğimizi daha iyi anlarsın. Söz gelişi, dün neler
yaptığını hatırla? Bir sabah kahvaltısı, ardından bir telefon, bir market
alışverişi, bir dostu ziyaret, iş hayatının türlü hâlleri... Sonra kitap
okudun, televizyon seyrettin, yağmur yağdı ıslandın, güneş açtı ısındın... Ve
daha bin türlü olay... Bunlar uç uca eklenince hayatı oluşturuyor. Bir gün
akşama kadar kitap okuyup, ikinci gün tamamen uyuyup, üçüncü gün her dakika
telefon etmiyorsun. Hayatın, küçük ya da büyük, ama mutlaka farklı
olaycıklardan örülüyor. İşte Kur’an da böyle... Hayatın ritmine uygun bir anlatımı var. Muhatabını günlük hayatın
dağdağalarından kurtarıyor, onun aklına istikamet, ruhuna nûr, kalbine feyiz
veriyor. Çünkü, hayatı veren ve insanın nelere ihtiyacı olduğunu en iyi bilen
Allah’ın kelâmıdır! Çünkü, Kur’an bir hayat rehberidir!
Okurken tekrarlar dikkatini çekebilir. Kur’an’da bazen kıssalar,
anekdotlar, misaller, bazen de ayetler tekrarlanır. Ama, biraz dikkat edince bu
tekrarların ne kadar da yerinde olduğunu ve nice hikmetler taşıdığını hemen
anlayacaksın. Biraz önce söyledik, Kur’an hayat kitabıdır, ritmi hayatın
ritmine uygundur. Yine bak hayatına. Her gün su içersin, ekmek yersin, havayı
teneffüs edersin. Çünkü bunlara her vakit ihtiyacın var. Bu yüzden de usanmaz,
hep istersin. Ama bazı şeylere de arada sırada ihtiyaç hissedersin. Manevî
vücudun gıdası olan Kur’an’ın konuları da böyledir. Kimi hava gibi, su gibi,
ekmek gibidir, onlara her zaman ihtiyaç duyulur. Temel konulardır bunlar.
Tekrar edilir, insanı usandırmaz. Tekrarların bir sebebi de, her gün, her
vakit, herkes Kur’an’ı baştan sona okuyamaz. Bu yüzden her sure bir küçük
Kur’an gibi olmuş. Birini okusan Kur’an’ın temel mesajlarını alırsın. Almalısın
da! Bu yüzden, olmazsa olmaz kabilinden konulara, bazen özet hâlinde, bazen
genişçe olmak üzere hemen her surede biraz yer verilmiş. Bu senin hayrınadır.
Allah bilmez mi bir söylediğini bir daha söylememeyi! Demek ki nice hikmetleri,
faydaları var. Onun hikmetine itimat et, üslûbuna itiraz etme!
Her konuda olduğu gibi, meal
hazırlama konusunda da yegâne sermayemiz, Allaha mâlum aczimiz ve halis
niyetimizdir. Evet, güvenilir ilim adamlarının birikimlerinden faydalandık.
Evet, Kur’an’ın manevî semasından nüzul eden ve onun ahir zamana dersi olan
Nurlu tefsirlerinden feyizler ve ölçüler aldık. Evet, ummanlar gibi ilim sahibi
müfessirlerin eserlerinden istifade ettik. Evet, ediplere, yazarlara, şairlere,
titiz mütalaa erbabına okuttuk, fikirler aldık. Ama yine de bazı kusurlarımız
olabilir. Çünkü insanız. Her fani gibi kusurlarla doluyuz. Hata etmemek için ne
büyük bir hassasiyet gösterdiğimizi, ne kadar titiz davrandığımızı kimseler
bilmese de, her şeyi bilen, gören, işiten Allah biliyor! Buna rağmen bir hata
etmişsek, o sonsuz merhamet sahibinden mağfiret diliyoruz.
Ve nihayet... Beni rahmetiyle
insan olarak yaratan, bana iman nimetini tattırıp İslâmiyet şerefini bahşeden,
dalalet vadilerinde yolumu şaşırmamam için elime Kur’an nurlarını veren Rabbime
kâinattaki zerreler adedince hamd ü senalar... İlahi merhametin münevver timsali
olan o şefkatli Peygamberime melekler adedince salât ü selâmlar... Kur’an-ı
Kerim’in manasını en güzel şekilde ders veren Nur Üstadımın ruhuna yağmurların
damlaları sayısınca rahmetler... Bu çalışmamın her kademesinde ilmî
birikimlerinden faydalandığım değerli ilim adamlarına, müsveddeleri okuyup
görüş bildiren nâsir ve şâir dostlarıma gönül dolusu teşekkürler...
Allah biliyor ya, bu meal büyük
emekler verilerek hazırlandı. Denizlere, göllere, akarsulara güneşin, ayın,
yıldızların şavkı vurdukça... gökyüzünde bulutlar yürüyüp yeryüzüne dolular,
karlar, yağmurlar yağdıkça... seneler, mevsimler, aylar, günler değişip geceler
ve gündüzler birbirini izledikçe... baharlarda ovalar yeşillenip, yazlarda
ağaçlar meyveye durdukça... ve yeryüzünün halifesi olan insanlar dünya
misafirhanesini şenlendirmeye devam ettikçe... şanlı Kur’an’a mütevazı bir ayna
olan bu mealin sevilerek okunmasını... okuyanların sadırlarına şifa, kalplerine
deva, ruhlarına gıda olmasını... akıllarına nur, hayatlarına huzur, gönüllerine
sürur vermesini... Rahman ve Rahîm olan Rabbimin sonsuz merhametinden diliyor,
umuyor ve bekliyorum.
Ey Kur’an talebesi okuyucum!
Sana da selâm ediyorum!
Ömer Sevinçgül
Taksim, Eylül 2005
‘Fatiha, “açan, açıcı” demektir.
Fatiha suresi, Kur’an’ın muhtevasını, özünü, özetini ağaç yüklü bir çekirdek
gibi içinde barındıran veciz bir suredir. Bu nedenle, “Kitabın anası” diye
isimlendirilmiştir. Öneminden dolayı namazların her rekatında okunur.’
001.001 Bismillahirrahmanirrahîm.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın
ismiyle.
‘Bu mübarek ayete “besmele”
denir. Tevbe suresi dışında her surenin başında yer almıştır. Besmeledeki
“Allah” lafzı, bütün varlıkları yaratan mabudumuzun özel ismidir. Nasıl, bir
adamın mühendis, yazar, müdür, mimar, ressam gibi isimlerinin yanında bir de
kendi ismi varsa, Allah’ın da Rahman, Rahîm, Vedûd, Rezzak, Kerîm, Alîm, Hakîm,
Kadîr gibi isimlerinin yanı sıra bir de özel ismi vardır: Allah! İlah manasına
gelen tanrı kelimesi, Allah isminin yerini tutmaz. Çünkü, tanrı adı, hak olsun
ya da olmasın, tapınılan her şey için kullanılır. Mesela, bir puta da ilah ya
da tanrı denebilir.’
001.002 Hamdin tamamı âlemlerin
Rabbi olan Allah’adır.
‘Bütün övgüler, şükürler,
senalar ortak nitelikleri bulunan varlık türlerini besleyip gözeterek terbiye
eden Allah içindir. Hamd, şükrü de içeren özel bir övgü biçimidir. Âlemler,
birbirinden ayrı nitelikleriyle kâinatı şenlendiren varlık türleridir.
Melekler, hayvanlar, bitkiler, insanlar birer âlemdir. Keza, hayvanların her
bir türü, söz gelişi arılar, karıncalar, balıklar da birer âlemdir. Rab,
terbiye eden demektir. Terbiyenin de iki kanadı vardır. Allah, bir yandan
eserlerini tehlikelere karşı koruyup gözetirken, bir yandan da rızklandırıp
besler.’
001.003 O, Rahmandır, Rahîmdir.
‘Allah, Rahmandır, sonsuz
rahmet sahibidir. Kâinattaki bütün varlıkların ilahıdır, ayrım yapmaksızın
hepsine birden merhamet eder. Güneşin her tarafı aydınlatması gibi, sınırsız
merhametiyle bütün yaratıkları kuşatmıştır. Allah, Rahîmdir, “birlik” sırrıyla
her bireye özel olarak merhamet eder. Tıpkı güneşin her saydam şeyde yansıması
gibi. Özellikle inananlara şefkatli davranır, ahirette sonsuz cennet nimetleri
verir.’
001.004 Din gününün
mâlikidir.
‘İnsanın ölümünden sonra
diriltilmesi, yapıp ettiklerinin tartılması, tanıkların huzurunda yargılanması,
ceza ya da ödülünün verilmesi, cennet ya da cehenneme gönderilmesi gibi olayların hepsini kapsayan ahiret sürecinin tek hâkimidir.’
001.005 Yalnız sana kulluk
eder, yalnız senden yardım dileriz.
‘Allah’ım! Sen, ikincisi
olmayan birsin. Eşi, benzeri, dengi bulunmayan tek ilahsın. Senden başka ilah
yok ki bize imdat etsin. Bize ancak sen yardım edebilirsin.’
001.006 Bizi doğru yola
eriştir.
‘Kur’an’ın tarifine uygun
olarak, bütün aşırılıklardan, taşkınlıklardan, sapmalardan uzak bir biçimde
inanmamızı, rızana uygun olarak yaşamamızı nasip et.’
001.007 Nimet verdiklerinin
yoluna erdir, gazap olunanların, sapıp gidenlerin yoluna değil.
‘Başta peygamberler olmak
üzere, güzel niteliklerle süslediğin insanların yürüdükleri nurlu yola erdir.
Sana karşı gelerek azabını hak edenlerin, sapkınların, şaşkınların, ilahi
gerçeklere aykırı davrananların yoluna girdirme, onlardan uzak eyle. Âmin,
kabul buyur Rabbim.’
‘Kur’an’ın en uzun suresidir.
İsmini, içinde sözü edilen sığır kesme olayından alır. Bakara, “sığır”
demektir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
002.001 Elif, lâm, mîm.
‘Birbiriyle bitişip kelime
oluşturmayan bu harfler, şifreli lafızlardır, anlamsız değillerdir. Hazreti
Muhammed aleyhissalâtü vesselâma bu yolla bazı bilgiler verilmiştir. Peygamber
Efendimiz, bunların manasını normal bir metni anlar gibi anlayabiliyordu... Bir
de, Kur’an’a “insan sözü” diyenlere Kur’an’ın meydan okuma biçimidir. Manen
der: Ayetler, sureler şu bilinen harflerden yapıldı. Madem “insan sözü” diyor,
ilahi olduğunu kabul etmiyorsunuz, öyleyse haydi siz de Kur’an’ın bir benzerini
yapın. Yapamadınız, yapamıyorsunuz, bundan sonra da asla yapamayacaksınız!
Çünkü, bu harflerin bir araya getirilişi insan gücünün üstündedir. Öyleyse
mucizedir, demek ki Allah kelamıdır... Şiir ya da nesir yazanlar birinin
izinden gider, önceki ustaların üslubunu taklit ederler. Oysa, Kur’an’ın üstadı
yok, hocası yok, modeli yoktur. İşlenmemiş bir yolda yürümüş, hiç kimseyi
kendine örnek almamıştır. Kimse de onu taklit edememiştir. Düşmanları,
Kur’an’ın tezini çürütmek için benzerini yapmağa çalışmışlar, sevenleri onun gibi söz söylemek istemişler,
ama hiç biri başaramamış. Belagattan, edebiyattan, retorikten anlayanlar bunun
farkına varıyorlar. Arapça yazılmış binlerce kitap var. Kur’an hiçbirine
benzemiyor. Öyleyse, ya hepsinin altındadır ya da hepsinin üstündedir. Hepsinin
altında olduğu tezini şeytan bile söyleyemez. Öyleyse hepsinin üstündedir. Bu
ise mucize olması demektir. İşte, şu kesik harfler buna da işaret ederler... Bu
harfler rasgele seçilip konmamıştır. Kur’an alfabesinde bulunan yirmi sekiz
harfin yarısına yer verilmiş, öbür yarısı alınmamıştır. Yer alan harfler,
almayanlara göre daha çok kullanılanlardır. Bunlar, hece harflerinin adedine
uygun biçimde yerlerine yerleştirilmiştir... Hece harflerinin mehmuse, mechure,
şedide, rahve, müstaliye, münhafıza, müntabıka, münfetiha gibi çiftli
cinslerinin her birisinden yine yarım pay alınmıştır. Böyle bir sınıflandırma
için tercih edilen yol, beş yüz dörtte bir ihtimaldir. İnsan gücünü aşacak
biçimde bu ihtimal tercih edilmiştir... Kısaca dokunup geçtiğimiz bu
özelliklerin yanı sıra, bu harflerin daha nice özellikleri, nitelikleri,
hikmetleri, manaları vardır. Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselâmın
mirasına sahip âlimler nice yorumlar yapmışlardır.’
002.002 Kendisinde şüphe
bulunmayan bu Kitap, kötülüklerden sakınanlar için bir yol göstericidir.
‘Kur’an’da, kuşku duymayı
gerektirecek hiçbir yanılgı, çelişki, tutarsızlık yoktur. Nitekim, yüzyıllardır
okunuyor, inceleniyor, ama şüpheyi gerektirecek en küçük bir kusur bulunamıyor.
Oysa, tutarsızlık olması için yeteri kadar sebep vardı. Yirmi üç yıl gibi uzun
bir zamanda inmişti. İnme sebepleri farklıydı. Çeşitli muhataplara
sesleniyordu. Pek çok konudan söz ediyordu. Gerçekleri etkili bir biçimde dile
getirmek için her türlü üslubu kullanıyordu. Buna rağmen onda hiçbir
tutarsızlık, uyumsuzluk, çelişki bulunmaması ancak mucize oluşuyla açıklanabilir.’
002.003 Onlar, gayba iman eder,
namazı özenle kılar, kendilerine rızk olarak verdiklerimizden infak ederler.
‘Gayba iman ederler, yani
gözlem alanının dışında kalan, dış duyularla hissedilemeyen varlıklara
inanırlar. İnfak ederler, yani Allah’ın rızasını umarak yerli yerince harcama
yaparlar, özellikle zekâtlarını verirler.’
002.004 Onlar, hem sana
indirilen kitaba, hem de senden önce indirilenlere inanırlar. Hiçbir kuşku
duymaksızın ahirete iman ederler.
‘Ahirete, yani ölümden sonra
dirilişe, yargılanma sürecine, sonsuza kadar yaşamaya imanları vardır.
Müminler, hem Kur’an’a, hem de daha önce indirilmiş ilahi kitaplara inanırlar.
Çünkü, vahiy kaynaklı bütün kitapların ana konuları birdir. Ayrıldıkları
noktalar ayrıntılardadır. Son ilahi kitap olan Kur’an, kendinden önceki bütün
kitapların özünü içinde barındırmaktadır. Onların doğrularını onaylamış,
sonradan yapılan eklemeler ve çıkarmalar sebebiyle oluşan yanlışlarını
düzeltmiştir.’
002.005 Onlar, Rablerinden
gelen dosdoğru bir yol üzerindedirler. İşte bunlardır felaha erenler!
‘Felaha ererler, azaptan
kurtulurlar, umdukları bütün güzelliklere kavuşurlar.’
002.006 İnkârda direnenleri
uyarsan da, uyarmasan da birdir, onlar inanmazlar.
002.007 Allah onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde perdeler vardır.
Büyük azap onlar içindir.
‘Bir kısım insanların
kalplerinin mühürlenmesi, yani gerçeği algılama yetilerinin kapatılması,
onların özgürce yaptıkları seçimleri yüzündendir. Tercihi yapan kendileri,
sonucu yaratan Allah’tır.’
002.008 İnsanlardan kimileri de
vardır, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler.
‘Ahiret gününe, yani ölümden
sonra dirilip yaşama sürecine, hesaba, yargıya, azaba, cennete, cehenneme.’
002.009 Hem Allah’ı, hem de
inananları aldatmak isterler. Oysa kendilerinden başkasını aldatamazlar. Fakat
bunun da farkına varamıyorlar.
‘Çünkü, onların algı kapıları
inkârları sebebiyle kapatılmıştır. Gerçeği göremez, işitemez, sezemezler.’
002.010 Onların kalplerinde
hastalık vardı, Allah da hastalıklarını artırdı. Yalancılıklarından dolayı
onlara can yakıcı bir azap vardır.
‘İnanmaya niyeti olmayanların
şüphe, kuşku, işkil türünden hastalıkları vardı. Bu nedenle, gerçeğin ışığı
inananların imanını artırırken, onların da hastalıklarını artırdı.’
002.011 Kendilerine,
“Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denilince, “Biz düzelticileriz” derler.
‘Kısaca “bozgunculuk” diye
karşılığı verdiğimiz “fesat” terimi, “bozulma, çürüme, yozlaşma, karmaşa,
kargaşa” gibi manalara gelir.’
002.012 Dikkat et! Onlar
bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunun da farkına varamıyorlar!
‘Gönül gözleri kapalı olduğu
için, göremiyor, anlayamıyor, bilincine varamıyorlar.’
002.013 Onlara, “Öbür
insanların inandıkları gibi siz de inanın” denilince, “O düşüncesizlerin
inandıkları gibi mi inanalım!” derler. Oysa, düşüncesizler asıl kendileridir,
ama farkına varamıyorlar!
002.014 İnananlarla
karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler, ama şeytanlarıyla baş başa
kaldıklarında, “Hiç kuşkunuz olmasın, biz sizinle birlikteyiz, onlarla alay
edip eğleniyoruz” derler.
‘Şeytanlarıyla, yani saptırmayı
kendilerine iş edinen azgın kimselerle.’
002.015 Allah da onlarla alay
eder! Gelip geçici isteklerinin ardı sıra sürüklenmeleri için biraz süre verir.
Azgınlıkları içinde debelenir dururlar!
‘Alay eder, yani yapıp
ettiklerine karşılık azap vererek onları gülünç duruma düşürür. Yaptıklarını
kendilerine ödetir. Bütün azgınlıklarına karşın onları hemen yok etmez, sınavın
sonunu bekler.’
002.016 Onlar, hidayete
karşılık dalaleti satın aldılar, ama alışverişleri kendilerine kâr getirmedi.
Doğru yola erişemediler!
‘Hidayet, doğru yolda olmak
demektir. Dalalet ise, sapkınlıktır, yanlış yollara gitmektir. Doğru yola
girselerdi, o yol onları sonsuz mutluluk yurdu cennete götürecekti.’
002.017 Bunların durumu, ateş
yakan kimselerin durumuna benzer.
Onlar bir ateş yaktılar. Ateş,
çevresini aydınlatmaya başlayınca, Allah nurlarını giderdi. Onları karanlıklar
içinde bıraktı. Artık görmezler!
002.018 Sağır, dilsiz ve
kördürler, bu yüzden de artık dönmezler!
002.019 Ya da, onların durumu,
gökten inen şiddetli bir yağmura tutulan kimselerin durumuna benzer.
Onları, her yandan karanlıklar,
gök gürültüleri, şimşekler sarmıştır. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar.
Allah, inkârcıları işte böyle
çepeçevre kuşatmıştır.
‘Allah’ın zatı mekândan
münezzehtir. Bir mekânda olmak maddî varlıklar için söz konusudur. İnkârcıları
kuşatması, isimlerinin tecellisiyle, yani görünüp belirmesiyle gerçekleşir.’
002.020 Çakan şimşekler
neredeyse gözlerini kör edecek!
Onlara ışık verince,
aydınlığında yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce, bulundukları yerde dikilip
kalırlar.
Allah dileseydi, işitmelerini
ve görmelerini de büsbütün yok ederdi.
Allah’ın gücü her şeye yeter!
‘Allah, bu ayetlerde temsil
üslubunu kullanmış, görünmeyeni görünen örneklerle anlatarak inkârcıların ruh
hâllerini tasvir etmiştir.’
002.021 Ey insanlar! Sizi ve
sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki takva sahibi kimselerden
olasınız.
‘Takva sahibi, yani samimi
imanları sebebiyle kötülüklerden sakınan...’
002.022 Rabbiniz, yeryüzünü
sizin için bir yaygı, gökyüzünü bir tavan yaptı. Gökten su indirdi. Onunla,
size rızk olması için nice ürünler çıkardı.
O hâlde, Allah’ın yanı sıra
başka ilahlar edinmeyin!
002.023 Kulumuza indirdiğimiz
Kitaptan şüphe ediyorsanız, onun içindeki surelerden hiç değilse birinin dengi
olabilecek bir sure getirin. Allah’tan başka bütün tanıklarınızı da yardıma
çağırın.
Doğru sözlü kimselerseniz bunu
yapın da görelim!
002.024 Şimdiye kadar
yapamadınız, bundan sonra da asla yapamayacaksınız! Şu hâlde, yakıtı insanlarla
taşlar olan, inkârcılar için hazırlanan bir ateşten sakının!
002.025 İnanıp da güzel işler
yapanlara müjde ver!
Altında ırmaklar akan cennetler
onlar içindir.
Her ne zaman bunlardan bir ürün
kendilerine rızk olarak verilse, “Bunun bir benzeri daha önce bize rızk olarak
verilmişti” derler.
Böyle demelerinin sebebi,
onlara benzerlerinin sunulmasıdır.
Orada onlar için temiz eşler de
vardır.
Cennette temelli kalacaklardır!
002.026 Allah, bir sivrisineği,
hatta daha küçük bir şeyi ‘gerçeği dile getirmek için’ örnek vermekten
haya etmez.
İnananlar, bunun Rablerinden
gelen bir gerçek olduğunu bilirler.
İnkarcılar ise, “Allah bu
örnekle ne demek istedi?” derler.
Allah onunla nicelerini
şaşırtır, nicelerini de doğru yola eriştirir.
Bu örnekle yoldan çıkmış
azgınlardan başkasını şaşırtmaz.
‘Haya etmek, utanmak insanlara
özgü bir niteliktir. Allah’ın haya etmesi elbette söz konusu olamaz. Bu ayette,
inkârcıların kullandıkları kelime aynen kullanılmakla müşakele sanatı
yapılmıştır.’
002.027 Onlar, Allah’a yeminli
söz verir, sonra da sözlerinden dönerler. Allah’ın birleştirilip bir araya
getirilmesini emrettiği şeyleri koparıp ayırırlar.
‘Uyumlu beraberlikler,
yardımlaşmaya dayalı ilişkiler kurmaları gerekirken, var olanları bile
parçalamak için çabalarlar.’
Yeryüzünde bozgunculuk yapar,
karmaşa çıkarır, yozlaşmaya yol açarlar.
İşte bunlardır yitirdikleri
fırsatlar yüzünden zararda olanlar!
002.028 Allah’ı nasıl inkâr
edersiniz! Siz bir zamanlar ‘cansız parçacıklar hâlinde’ ölülerdiniz. O
size hayat verdi. Sonra sizi öldürecek. Sonra ‘öbür dünya için’ tekrar
diriltecek. Sonunda hepiniz ona döndürüleceksiniz.
002.029 Allah, dünyadaki bütün
varlıkları sizin için yarattı.
Sonra göğü yaratmayı diledi.
Onu yedi gök hâlinde düzenledi.
O, her şeyi biliyor!
002.030 Hani bir zamanlar
Rabbin, meleklere, “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti.
Melekler, “Orada bozgunculuk
yapacak, kanlar dökecek birini mi yaratacaksın! Bizim, övgüler dizerek, yüce
niteliklerini dile getirerek seni anmamız yetmiyor mu?” diye bu yaratmanın
hikmetini sormuşlardı.
Allah da onlara, “Ben sizin
bilmediklerinizi bilirim” demişti.
‘Allah, insan yaratma konusunu
meleklere açmakla, bir işi yapmadan önce ilgili kişilere bilgi vermenin,
onların görüşlerini dinlemenin önemini ders verdi. Melekler, gelecekte insan
türünün en yakın yardımcıları olacaklardı, onu her anlamda tanımaları
gerekiyordu. Hepsi anladılar ki, insan öbür varlıklar üzerinde yetkili
kılınmıştır, kulluk konusunda önemli bir sorumluluk yüklenecektir.’
002.031 Allah, Âdem’e eşyaların
isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. “Doğru sözlü
kimselerseniz, haydi bana bunların isimlerini söyleyin” dedi.
‘Âdem aleyhisselâma eşyaların,
şeylerin, varlıkların adlarını öğretmek, bir bakıma, ilk insana, ileride bir
ağaç gibi serpilip gelişecek olan bilimlerin, sanatların özünü, tohumunu,
çekirdeğini bildirmektir.’
002.032 Melekler, “Sen bütün
kusurlardan ıraksın! Bizim bütün ilmimiz, senin bildirdiklerinden ibarettir.
Sen her şeyi bilen, her işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapansın”
dediler.
002.033 Allah, “Ey Âdem!
Eşyaların isimlerini bunlara söyle” dedi. Âdem, öğrendiği isimleri söyledi.
Bunun üzerine Allah, “Demedim
mi size, göklerin ve yerin bütün sırlarını ben bilirim. Hem, sizin
açıkladıklarınızı da, gizlediklerinizi de bilirim” buyurdu.
002.034 Meleklere, “Âdem’e
secde edin ‘saygı gösterin’!” dedik.
Melekler hemen secde ettiler,
ama ‘şeytanların atası olan’ İblis direndi, büyüklük tasladı,
inkârcılardan oldu.
002.035 “Ey Âdem!” dedik, “Sen
ve eşin cennete yerleşin. Oradaki nimetlerden nerde isterseniz orda bolca yiyin,
ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ilahi sınırları aşar da zalimlerden olursunuz.”
‘Bu ağaç ne ağacıydı? Bu konuda
kesin bir bilgi verilmemiştir. Aslına bakılırsa bilinmesi de gerekmiyor, önemli
olan ağacın türü değil, bir sınama aracı oluşudur. Bazı bilginler, bu ayetteki
“cennet” kelimesini, sözlük anlamından yola çıkarak “yeryüzünde bir bahçe” diye
anlamış, ama çoğu bilginler onun semadaki cennet olduğunu söylemişlerdir.’
002.036 Derken, şeytan onları
kandırıp oradan kaydırdı. Her ikisini de bulundukları yerden çıkardı.
Biz de, “Kiminiz kiminize
düşman olarak inin oradan! Belirli bir zamana kadar yeryüzünde kalacak,
hayatınızı orada sürdüreceksiniz” dedik.
‘Böylece, şeytan insana düşman
oldu. İnsandan da, şeytana aynı duygularla karşılık vermesi istendi.’
002.037 Âdem, Rabbinden bir
kısım sözler aldı, onlara sımsıkı sarıldı. Bunları söyleyerek hemen tevbe etti.
Çünkü, Allah içtenlikle yapılan tevbeleri kabul eden, her kula özel olarak
merhametini yöneltendir.
002.038 “Hepiniz inin oradan!
Size bir rehber göndereceğim. Onun sözünü dinleyip uygulayanlar için ne korku
vardır, ne de üzüntü” dedik.
002.039 İnkâr ederek
kendilerine bildirilen ayetlerimizi yalanlayanlar ateş arkadaşlarıdırlar. Orada
temelli kalacaklar.
002.040 Ey İsrailoğulları! Size
verdiğim nimetimi hatırlayın. Siz ‘buyrukları yapma, yasaklardan sakınma’
sözünüzü yerine getirin ki ben de sözümü yerine getireyim.
Sadece benden sakının!
‘Kur’an’da sıkça geçen
“İsrailoğulları” terimi, lakabı “İsrail” olan Yakub aleyhisselâmın soyundan
gelenlere verilen addır.’
002.041 Yanınızda olanı ‘kitabınızı’
onaylaması için indirdiğim Kur’an’a inanın. Ona inanmayanların ilki siz
olmayın. Ayetlerimi azıcık bir çıkar elde etmek için kullanmayın. Sadece benden
sakının!
002.042 İçine yalanlar katarak
gerçeği bulandırmayın. Bilip dururken hakikati gizlemeyin.
002.043 Namazı özenle kılın,
zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
‘Rükû, saygıyla eğilmek
demektir.’
002.044 İnsanlara iyilik
yapmalarını söyler de kendinizi unutur musunuz!
‘Tavsiye ettiklerinizi kendiniz
niye yapmıyorsunuz!’
Oysa size indirilen Kitabı da
okuyorsunuz. Hiç akıl etmiyor musunuz!
002.045 Sabır ve namazla
Allah’tan yardım isteyin. Bunu yapmak gerçekten zordur. Ama imanı sebebiyle
kalbi saygıyla ürperenlere zor gelmez.
‘Sabır terimi “buyrukları
yerine getirip yasaklardan sakınmadaki güçlüklere katlanmak” anlamında
kullanılmaktadır. Namaz ise, “bütün ibadetlerin özü olan” en büyük ibadettir.
Buradaki tavsiyeler inanan herkesedir.’
002.046 İnananlar, Rablerine
kavuşacakları kanaatindedirler. Ona mutlaka döneceklerdir.
002.047 Ey İsrailoğulları! Size
verdiğim nimetimi, öbür topluluklara oranla size üstün bir konum verdiğimi
hatırlasanıza!
‘Bu üstünlük bir ırk üstünlüğü
değildir. Onlara, aralarında peygamberin bulunmasının ne büyük bir nimet olduğu
hatırlatılmaktadır.’
002.048 Öyle bir günden sakının
ki, o günde hiç kimse başkası için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez,
fidye alınmaz. İnkârcılara yardım da edilmez.
‘Şefaat, birine yardım amacıyla
aracılık etmektir. Fidye ise “kurtuluş bedeli” demektir.’
002.049 Hatırlayın, sizi
Firavun yanlılarından kurtarmıştık. Oğullarınızı boğazlayıp kızlarınızı hayatta
bırakmak suretiyle size azabın en kötüsünü uyguluyorlardı.
Bunda sizin için Rabbinizden
büyük bir sınama vardı.
‘Firavun bir özel isim
değildir. O zamanki hükümdarların genel adıdır. Tıpkı padişah, hakan, kral
gibi.’
002.050 Vaktiyle sizin için
denizi yardık, sizi kurtardık. Firavun yanlılarını ise sulara gömdük.
Siz bu harika olaya tanık
olmuştunuz, öylece bakıp duruyordunuz.
002.051 Hani bir zamanlar Musa
ile kırk gece için sözleşmiştik.
‘Bu süre içinde Musa dağda ibadet edecek,
vahiy alacaktı. Bu yüzden sizden ayrılmıştı.’
Sonra siz, onun ardı sıra bir
buzağı heykeline tapmaya başladınız.
Zalimlik ediyordunuz!
‘Haksızlık ediyor, sınırı
aşıyor, kendinize yazık ediyordunuz.’
002.052 Sonra da, belki
aklınızı başınıza toplar da şükredersiniz diye sizi affettik.
002.053 Doğru yolu bulabilmeniz
için, Musa’ya Kitabı ve hak ile batılı ayıran yasaları verdik.
002.054 Musa, halkına, “Ey
halkım! Buzağıya tapmakla kendinize haksızlık ettiniz. Hatanızı görün de gelin
yaratıcınıza tevbe edin. İçinizdeki kötü duyguları yok edin. Yaratıcınız
katında sizin için bu daha iyidir” demişti.
Bunun üzerine siz tevbe
ettiniz. Allah da tevbenizi kabul buyurdu. Çünkü o, tevbeleri kabul edendir,
merhametlidir.
002.055 Bir de, “Ey Musa! Biz,
Allah’ı açıkça görmedikçe sana inanmayız” demiştiniz. Bu arsızca isteğiniz
yüzünden sizi yıldırım yakaladı. Korku dolu gözlerle bakıp duruyordunuz.
002.056 Sonra, belki
şükredersiniz diye ölümünüzün ardından sizi diriltip kaldırdık.
‘Ya gerçekten ölüp dirildiler
ya da inkârları sebebiyle ruhsal olarak ölüp tevbeyle dirildiler.’
002.057 Üstünüze bulutları
gölgelik yaptık. Rızk olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin diye size
kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
Onlar zulmü bize etmediler,
aslında kendilerine yazık ediyorlardı.
002.058 Bir zamanlar, “Şu
beldeye girin. Oradaki yiyeceklerden istediğiniz yerde bolca yiyin. Kapıdan
saygılı bir biçimde baş eğerek girin. “Bağışla” deyin de hatalarınızı
bağışlayalım. Sorumluluklarını güzelce yerine getirenlere nimetimizi daha da
artıracağız” dedik.
002.059 Zulmedenler,
kendilerine söylenen sözü değiştirip başka bir şekle soktular.
‘Sözü değiştirdiler, yani
“bağışla” manasına gelen “hitta” kelimesi yerine, anlamı kötü olan başka bir
kelime kullandılar.’
Biz de, o zalimlere, haktan
ayrılmaları sebebiyle gökten acı bir azap indirdik!
002.060 Hani bir zamanlar Musa,
halkı için su arıyordu.
“Asanla taşa vur!” dedik.
Vurunca, taştan on iki pınar
fışkırdı.
Her topluluk faydalanmaları
için belirlenen su alma yerini öğrendi.
Musa da size, “Allah’ın
rızkından yiyin, için, ama bozgunculuk edip de yeryüzünü karmaşaya sürükleyerek
bozmayın” demişti.
002.061 Siz, “Ey Musa! Biz tek
tür yiyecekle yetinemeyiz. Rabbine yalvar da bizim için yerde yetişen sarımsak,
sebze, acur, mercimek ve soğan gibi ürünlerden bitirsin” demiştiniz.
Musa da, “Siz sıradan olanla
daha iyi olanı değiştirmek mi istiyorsunuz! Öyleyse haydi şehre dönün, orada
istediklerinizi bulabilirsiniz!” demişti.
Bu nankörlükleri yüzünden
üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu.
Allah’ın gazabına çarpıldılar.
Çünkü, Allah’ın ayetlerini
tanımıyor, haksızlık ederek peygamberleri öldürüyor, başkaldırıyor, kendileri
için belirlenen sınırları aşarak taşkınlık ediyorlardı.
‘Vurulan alçaklık ve yoksulluk
damgasının etkisi büyük oldu. Yüzyıllardır hiçbir yerde rahat yüzü göremediler.
Sürekli sürgün edildiler, nereye gitseler alçaltıldılar, servet sahibi de
olsalar hor görüldüler, ezildiler.’
002.
062 İnananlardan, Yahudilerden,
Hıristiyanlardan, Sabiîlerden Allah’a ve ahiret gününe inananların, güzel
davranışlar sergileyenlerin, Rableri katında ödülleri vardır. Onlar ne
korkacaklar, ne de üzülecekler.
‘Sabiîler, burada adı
belirtilmeyen dinlerin bağlılarıdır.’
063 Hani bir zamanlar, dağı
üstünüze kaldırarak sizden söz almıştık. “Size verdiklerimizi sımsıkı tutun.
Onda olanları sürekli hatırlayın ki günahlardan sakınıcı olasınız” demiştik.
‘Verdiklerimizi, ilahi gerçekleri,
Tevrat bilgilerini tutun, uygulayın.’
064 Sonra, sözünüzü unutup
haktan yüz çevirdiniz.
Allah’ın size yönelen yüce
nimeti ve merhameti olmasaydı zarara uğrayanlardan olurdunuz.
065 Sizden, cumartesi günü
dinlenme yasasını çiğneyenleri elbette bilirsiniz.
Onlara, “Aşağılık maymunlar
olun!” dedik.
‘Cumartesi günü dinlenme yasası
Yahudilere özgü bir uygulamadır. Haftanın altı günü çalışıp, cumartesi günü
dinlenmeleri gerekir. Fakat onlar, mal tutkuları nedeniyle bu yasayı
uygulamadılar.’
066 Bunu hem orada olanlara,
hem de sonra gelenlere bir ibret dersi, günahtan sakınanlara da bir öğüt
vesilesi yaptık.
067 Bir zamanlar Musa, halkına,
“Allah size kesinlikle bir sığır boğazlamanızı emrediyor” dedi.
Onlar, “Bizimle alay mı
ediyorsun!” dediler.
Musa da, “Allah’a sığınırım o
cahillere katılmaktan!” dedi.
‘Musa aleyhisselâmın halkı
sığıra tapan kimselerdi. Allah onlara bir sığır boğazlama emri verdi, onlar da
mecbur kalıp boğazladılar. Bunun görünen sebebi, ölen bir adamın katilinin
bulunması meselesiydi, ama daha derinlerde yatan sebep, sığıra tapıcılık
inancının kökünü kesmekti. Nitekim bu amaç gerçekleşmiş, sığıra tapanlar kendi
elleriyle tanrılarını boğazlamışlardır!’
068 “Bizim için Rabbine yalvar
da o sığırı bize iyice açıklasın” dediler.
Musa da, “Allah buyurdu ki, o
sığır, ne çok yaşlı, ne de çok körpe, ikisi ortasıdır. Haydi size emredileni
yapın!” dedi.
069 “Bizim için Rabbine yalvar
da onun rengini bize açıkça bildirsin” dediler.
Musa, “Rabbim buyurdu ki, o
sığırın rengi, görenlerin içini açan parlak bir sarı olacaktır” dedi.
.........................
002.
070 “Bu sığırın öbürlerinden
farkını anlayamadık. Rabbine yalvar da onun nasıl bir sığır olduğunu daha açık
bir biçimde bildirsin. Allah dilerse, biz de gerçeği iyice kavramış oluruz”
dediler.
071 “Rabbim onu tanımladı: Bir
sığır ki, ne boyunduruk altında tarla sürmek için, ne de ekin sulamak için
kullanılmıştır. Bütün kusurlardan ıraktır, alacası yoktur” dedi.
Onlar, “İşte şimdi bizi iyice
aydınlatan bir gerçekle geldin” dediler. Bunun üzerine onu kestiler, ama az
kalsın bu işi yapmayacaklardı.
072 Hani, siz bir adam
öldürmüştünüz de katilin kim olduğu
konusunda birbirinizle çekişiyordunuz.
Allah sizin sırrınızı ortaya
çıkaracaktı.
073 “Sığırın bir parçasıyla
ölüye vurun!” dedik.
‘Vurdunuz, ölü dirildi, başına
gelenleri anlattı’.
İşte, Allah ölüleri böyle
diriltir ve akıllanasınız diye size ayetlerini gösterir.
‘Kur’an’da sıkça geçen “ayet”
kelimesinin, bilinen anlamının yanı sıra bir manası daha vardır. “Allah’ın
varlığının, birliğinin, gücünün, ölümden sonra diriliş gerçeğinin alâmetleri,
belirtileri, nişanları, belgeleri” diye özetlenebilir. Kur’an’ı oluşturan her
bir söze ayet denildiği gibi, kâinat denilen şu büyük kitabı meydana getiren
her bir varlığa da ayet denilmektedir. Çünkü bunlar, okumayı ve düşünmeyi
bilenlere Allah’ı anlatırlar.’
074 Bundan sonra kalpleriniz
yine katılaştı. Şimdi onlar taşlar gibidir. Hatta daha da katı. Kimi taşlar
vardır, ondan ırmaklar kaynar. Kimi taşlar vardır, çatlar da içinden sular
fışkırır. Kimi taşlar da vardır, Allah korkusundan yerlere yuvarlanır. Allah
yapıp ettiklerinizden gáfil değildir.
075 Onların size inanacaklarını
mı umuyorsunuz! Oysa onlardan bir takımı Allah’ın sözünü işitir de akılları
iyice kavradıktan sonra bilerek çarpıtırlardı.
‘Gerçeği bilmedikleri için
değil, bunlar yaptıklarını bilerek yaparlardı. Yozlaşmış, kalbi pas bağlamış,
gerçeğe gözlerini kapamış insanlar inanırlar mı hiç!’
002.
076 İnananlarla karşılaştıkları
zaman, “İnandık” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında, “Allah’ın size
açıkladığını onlara anlatıyorsunuz! Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil
olarak kullansınlar diye mi! Aklınız ermiyor mu!” deyiverirler.
‘Tevrat’ta bulunan bilgileri
niye söylüyorsunuz! Haklı oldukları ortaya çıksın, siz de yenilesiniz diye mi!’
077 Bilmiyorlar mı, onlar her
neyi gizler, neyi açıklarlarsa Allah hepsini bilir!
078 Onlardan bir kısmı okur
yazar olmayan, kitap nedir bilmeyen kimselerdir. Bazı kuruntular kurar, sadece
zanlarının ardınca giderler.
079 Kitabı elleriyle yazıp
sonra da onu az bir pahaya satmak için, “Allah katından” diyenlere yazıklar
olsun!
‘Az bir pahaya satmak, azıcık
dünya malı elde etmek, küçük bir kişisel çıkar sağlamak için.’
Allah adına yalan söylemek
üzere elleriyle yazmalarından ötürü vay hâllerine!
Vay hâllerine kazandıkları
yüzünden!
‘İşte asıl suçlular bunlardır,
okuma bilirler, yazma bilirler, ilahi kitabı çıkarlarına uygun olarak
değiştirirler. Ona, olmayan şeyleri eklerler. Azabın en büyüğü bunlar
içindir!’
080 ‘Seçilmiş halk
olduklarına inanan Yahudiler’ “Bize sınırlı sayıda günlerden başka ateş
dokunmayacak” derler.
“Allah katından bir söz mü
aldınız?” diye sor onlara. Eğer öyleyse ‘gerçekten söz aldılarsa’ Allah
asla sözünden dönmez.
“Yoksa Allah hakkında bilmediklerinizi
mi söylüyorsunuz!” de.
081 Hayır! Çirkin iş yapmaları
yüzünden hataları kendilerini kuşatanlar, cehennemde ateş arkadaşlarıdır. Orada
temelli kalacaklar!
082 İnanıp güzel işler yapanlar
cennet arkadaşlarıdır. Onlar da orada temelli kalacaklar.
083 Hani, İsrailoğullarından,
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ana babaya, yakınlara, yetimlere,
yoksullara güzel davranın. İnsanlara güzellikle söz söyleyin. Namazı özenle
kılın, zekâtı verin” diye buyurmuş, onlardan söz almıştık. Sonra, pek azınız
dışında, hepiniz sözünüzden dönüverdiniz.
Siz zaten döneksiniz!
002.
084 “Birbirinizin kanını
dökmeyin! Birbirinizi yurdunuzdan sürgün etmeyin!” demiştik. Sizden bu konuda
kesin söz almıştık.
Üstelik, bunu hem kabul etmiş,
hem de sözleşmenize kendiniz tanık olmuştunuz.
085 Sonra da, sözünüzü tutmayıp
birbirinizi öldürüyorsunuz. Aranızda yaşayan insanları yurtlarından sürgün
ediyorsunuz. Günah işlemekte, düşmanlık etmekte onların zararına olarak
birleşiyorsunuz. Size esir olarak geldiklerinde, özgür bırakmak için kurtuluş
bedeli alıyorsunuz.
Oysa, onları kovmak size
yasaklanmıştı.
Yoksa elinizdeki kitabın bir
kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?
‘Çünkü, kitapta bunlar
yasaklanmıştır.’
Böyle yapanlarınızın cezası,
dünya hayatında rezil olmaktır. Kıyamet günü azabın en çetini onları
beklemektedir!
Allah, yaptıklarınızdan gafil
değildir.
086 Bunlar, ahireti verip
dünyayı satın alan düşüncesiz kimselerdir. Bu nedenle azapları hafifletilmez.
Onlara yardım da edilmez.
‘Kur’an’da sıklıkla geçen
“dünya” terimi, “en yakın, pek alçak” manasına gelir. Ahirete oranla yakın,
cennete oranla alçak demektir.’
087 Andolsun! Biz, Musa’ya
kitap verdik!
Ondan sonra da birbiri ardınca
peygamber gönderdik.
Meryem oğlu İsa’ya da belgeler
verdik. Onu kutsal ruhla destekledik.
‘Kutsal Ruh, vahiy meleği olan
Cebrail aleyhisselâmdır.’
Demek, size ne zaman hoşunuza
gitmeyen bir şeyle ‘yasayla, buyrukla, yasakla’ bir peygamber gelecek
olsa, büyüklük taslayacak, onların kimini yalanlayıp, kimini öldüreceksiniz,
öyle mi!
088 “Bizim kalplerimiz
perdelidir” diyorlar.
Hayır! Allah onları inkârları
yüzünden lânetlemiştir.
‘Rahmetinden yoksun
bırakmıştır.’
Bu nedenle, onların pek azı
inanır.
002.
089 Onlara, yanlarında olanı ‘ellerindeki
ilahi kitabı’ onaylamak üzere Allah katından bir kitap geldi.
Önceleri inkâr edenlere karşı
başarı istiyorlardı, bir beklenti içindeydiler. Ama bildikleri şey kendilerine
gelince onu inkâr ediverdiler. Allah’ın lâneti inkâr edenlerin üzerinedir!
‘Yahudiler, son peygamberin
kendilerinden olacağını düşünüyor, onu bekliyorlardı. İstedikleri gibi
olmayınca ona inanmadılar’
090 Kendilerini sattıkları şey
ne kötü! Allah’ın, dilediği kuluna lütfedip kitap indirmesini kıskandılar.
Allah tarafından indirileni inkâr ettiler. Bu yüzden gazaptan gazaba
yuvarlandılar.
Kâfirlere alçaltıcı bir azap
vardır!
091 Onlara, “Allah her ne
indirdiyse hepsine inanın” denilince, “Biz, yalnız bize indirilene inanırız”
derler. Sonra gelenleri inkâr ederler.
Oysa o ‘Kur’an’
yanlarındakini ‘Tevrat’ı’ onaylayan bir gerçektir.
“Madem inanan insanlardınız da
niye Allah’ın peygamberlerini öldürdünüz!” de.
092 Musa, size mucizelerle
gelmişti. Onun ardı sıra buzağıya taptınız!
Siz o zalimlersiniz işte!
093 Bir zamanlar, “Size
verdiğimizi sımsıkı tutun! Söz dinleyin!” diye Tûr dağını tepenize kaldırmış,
sizden söz almıştık.
“İşittik ve isyan ettik!”
dediler.
İnkârları yüzünden, taptıkları
buzağının sevgisi gönüllerine sindirildi.
“İnanan kimselerseniz,
inancınız size ne kadar da çirkin bir şey buyuruyor!” de.
‘Sığıra ya da onun yavrusu olan
buzağıya tapma fikri, araçları tanrılaştırma düşüncesinin tipik örneklerinden
biridir. O zamanın insanlarının temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı.
Ellerindeki nimetlerin önemli bir kısmı sığırla temin ediliyordu. Sığırlarla
tarım yapıyor, yük taşıyor, sütünü, etini yiyerek besleniyor, derilerinden de
eşyalar, çadırlar yapıyorlardı. Bu nimetlerin arkasındaki gerçek yaratıcıyı
unutup sebeplere, vesilelere, araçlara tanrı demeye başladılar. Perdeyi delip de
gerçeği göremediler.’
.............................
002.
094 “Allah katında olan ahiret
yurdu, öbür insanların olmayıp da yalnız sizinse, buna içtenlikle
inanıyorsanız, o zaman haydi ölümü isteyin” de.
095 Sonsuza kadar asla
istemezler!
İstememelerinin sebebi,
elleriyle yapıp sunduklarıdır.
Allah bilmez mi o zalimleri!
096 Yahudiler, insanların
hayata en düşkün olanlarıdırlar.
Allah’a ortak koşanlardan bile
daha düşkündürler.
Her biri ister ki bin yıl ömür
sürsün.
Oysa, uzun ömür onu azaptan
uzaklaştırmaz!
Allah onların ne yaptıklarını
görüyor!
097 “Kim Cebrail’e düşmanlık
ederse bilsin, önündekileri onaylayıcı, inananlara bir yol gösterici ve müjde
olmak üzere Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle indiren odur” de.
098 Kim, Allah’a, onun
meleklerine, elçilerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa bilsin, Allah da
kâfirlerin düşmanıdır!
‘Yahudiler, Cebrail
aleyhisselâma düşmanlık ediyor, Mikail aleyhisselâm bizim dostumuzdur, Kur’an’ı
o getirseydi inanırdık, diyorlardı.’
099 Andolsun, biz sana apaçık
ayetler indirdik.
Onları sadece yoldan çıkmış
sapkınlar inkâr eder.
100 Her ne zaman bir söz
verdilerse, onların bir takımı sözleşmelerini bozmamış mıdır!
Onların çoğu kesinlikle
inanmıyor!
101 Allah katından ellerinde
bulunan kitabı onaylayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerin
bir bölümü, Allah’ın kitabını arkalarına atıverdiler.
Sanki bilmiyorlarmış gibi!
002.
102 Onlar, Süleyman’ın
egemenliğine zarar vermek üzere şeytanlar ‘aldatıcı kimseler’ tarafından
uydurulanların ardına düştüler.
Süleyman kâfir olmamıştı, fakat
o şeytanlar kâfir oldular.
Onlar, insanlara Babil kentinde
Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen sihirleri öğretiyorlardı.
Oysa Harut ile Marut, “Biz
insanlar için sınanma aracıyız. Sakın inkâr edip de kâfir olmayın” demedikçe
ellerindeki bilgileri kimseye öğretmezlerdi.
‘İyi ya da kötü olan, bilimin
kendisinden çok nasıl kullanıldığıdır. Çünkü, bilimsel veriler kendi başına
fayda ya da zarar veremezler. Asıl sorumluluk onları kullananlarındır. Bu da,
kullanan kişinin niyetiyle doğrudan ilişkilidir. Harut ve Marut tarafından
sınav gereği öğretilen bilgiler de böyleydi. İyi yönde de kullanılabilirdi,
kötü yönde de. Sapkın kimseler onları kötü amaçlar için kullandılar.’
Onlardan karı kocanın arasını
ayırıcı şeyler öğrendiler.
Allah’ın izni olmadıkça,
büyücüler hiç kimseye zarar veremezler.
Onlarsa, kendilerine zarar
veren, ama fayda sağlamayan bilgileri öğreniyorlardı.
Andolsun, onu satın alanların
ahirette bir nasibi yoktur. Bunu kendileri de biliyorlardı.
Kendilerini sattıkları o şey
çok çirkindir. Bunu da bilselerdi!
103 Eğer inanıp da günahlardan
sakınsalardı, Allah katından alacakları sevap pek hayırlı olurdu.
Keşke bilselerdi!
104 Ey inananlar! “Raina!”
demeyin, “Unzurna!” deyin! Dinleyin!
İnkâr edenlere acılı bir azap
vardır!
‘Arapçada “Bizi gözet!”
manasına gelen “raina” kelimesinin İbranicedeki anlamı çirkindi. Bundan
faydalanan Yahudiler, ağızlarını eğip bükerek “raina” diyor, alay ediyorlardı.
Ayet, Müslümanlara, yaklaşık olarak aynı anlama gelen “unzurna” kelimesini
tavsiye etti.’
105 Gerek kendilerine kitap
verilenlerden olan inkârcılar, gerekse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar
edinenler, size Rabbinizden bir iyilik indirilmesini istemezler.
Allah, kimi dilerse rahmetini özel
olarak ona yöneltir.
Allah büyük üstünlük sahibidir.
002.
106 Biz, bir ayetten her neyi
nesheder ya da unutturursak, ondan daha iyisini ya da onun bir dengini
getiririz.
Bilmez misin, Allah’ın gücü her
şeye yeter.
‘Nesih, bir hükmü yürürlükten
kaldırıp yerine başka bir hüküm getirmektir. Bu konuda iki görüş vardır.
Birinci görüşe göre, Allah, Kur’an’daki bazı ayetlerin hükmünü kaldırmış,
yerlerine yeni hükümler içeren ayetler indirmiştir. İkinci görüşte olanlar ise
derler ki: Yunus suresinde, “Allah’ın sözlerinde değişiklik olmaz” ayeti var.
Allah kelamında değişiklik olmaz. Buradaki nesihten maksat, daha önceki ilahi
kitaplardaki hükümlerin yürürlükten kaldırılması, yerine Kur’an’ın
indirilmesidir. Kur’an’daki her ayetin hükmü kıyamete dek bakidir.’
107 Bilmez misiniz, göklerin ve
yerin egemenliği Allah’ındır.
Size Allah’tan başka ne bir
koruyucu vardır, ne de bir yardımcı.
108 Yoksa, daha öncekilerin
Musa’yı sorguya çekmeleri gibi siz de Peygamberinizi sorguya çekmek mi
istiyorsunuz!
Kim inanca karşılık inkârı
alırsa, doğru yoldan sapmış olur!
109 Kitap verilenlerin çoğu,
gerçek kendilerine belirdikten sonra, sizi inancınızdan sonra inkâra döndürmek
istediler. Kıskandılar da ondan!
Allah’ın emri gelene kadar
onlara aldırmayın, onları görmezlikten gelin.
Kuşku duymayın, Allah’ın gücü
her şeye yeter!
110 Namazı özenle kılın, zekâtı
verin.
Kendiniz için önceden ne
sunarsanız Allah katında onu bulursunuz.
Allah yaptıklarınızı görüyor!
111 “Yahudi ya da Hıristiyan
olmayanlar cennete giremeyecek” dediler.
Bu onların kuruntusu!
“Doğru sözlüyseniz getirin
delilinizi!” de.
112 Hayır, asla yapamazlar!
Muhsin olarak kendini Allah’a
teslim edene Rabbi katında ödül vardır. Onlara korku yoktur, onlar
üzülmeyecekler de.
‘Muhsin, ihsan eden, Allah’ı
görür gibi kul olan, güzel davranan, her işini güzel yapan demektir.’
002.
113 Yahudiler, “Hıristiyanlar
hiçbir gerçeğe dayanmıyor” dediler.
Hıristiyanlar da, “Yahudiler
hiçbir gerçeğe dayanmıyor” dediler.
Oysa, hepsi de kendilerine
indirilen kitabı okuyorlar.
Kitabı bilmeyenler de ‘kendilerine
kitap indirilmeyen kimseler’ onların dedikleri gibi dediler.
Allah, kıyamet günü, onların
anlaşmazlığa düştükleri konularla ilgili olarak aralarında hüküm
verecektir.
114 Mescitlerde Allah adının
anılmasını yasaklayan, ibadet yerlerinin yıkılması için uğraşandan daha zalim
kim vardır!
Bu tür kimselerin, oralara
korkuyla girmekten başka hakları yoktur.
Onlar için dünyada rezillik,
ahirette ise büyük bir azap vardır!
115 Doğu da Allah’ındır, batı
da.
Her nereye dönerseniz ibadet
ciheti oradadır.
‘Allah belli bir yönde
değildir. Maddeden, cisimden, mekândan münezzehtir. İsimleri, nitelikleri,
fiilleriyle her yerdedir.’
Allah, etkisiyle her şeyi
kapsayan, sınırsız ilmi olandır.
116 “Allah çocuk edindi”
dediler.
Asla! O, bütün kusurlardan
ıraktır! Göklerde ve yerde ne varsa onundur. Hepsi onun buyruklarını dinliyor.
117 Gökleri ve yeri örneksiz
olarak yoktan yaratan, odur.
Bir iş yapmak isteyince, ona
sadece “Ol!” der. O da hemen oluverir.
118 Bilmeyenler, “Allah bizimle
konuşmalı ya da bize bir ayet gelmeli” dediler.
Bunlardan öncekiler de aynı
sözleri söylerlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine benzedi!
Biz, kesinkes bilmek isteyen
bir toplum için ayetlerimizi iyice açıkladık.
119 Biz seni bir müjdeci, bir
uyarıcı olasın diye gerçekle gönderdik.
Sen o cehennem arkadaşlarından
sorumlu değilsin!
002.
120 Sen onların yoluna
uymadığın sürece, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden hoşlanmazlar.
“Gerçek yol Allah yoludur!” de.
Sana gelen ilimden sonra
onların sapkın eğilimlerine uyarsan, Allah tarafından sana ne bir koruyucu
bulunur, ne de bir yardımcı...
121 Kendilerine verdiğimiz
kitabı büyük bir titizlikle okuyanlar var ya, işte onlardır ona inananlar.
Onu inkâr edenlere gelince,
işte onlar zarara düşenlerdir.
122 Ey İsrailoğulları! Size
olan nimetimi, bir zamanlar sizi ‘içinizden peygamber göndermekle’ öbür
topluluklara üstün kıldığımı hatırlasanıza!
123 Öyle bir günden sakının ki,
o gün kimse kimseden yana bir şey ödeyemez. Kimseden fidye kabul edilmez.
Şefaat fayda vermez. Onlara yardım da edilmez.
‘Fidye, kurtuluş bedeli
demektir. Şefaat, ahirette bir kimsenin kurtuluşu için aracılık etmek manasına
gelir.’
124 Hatırlayın, Rabbi, İbrahim
peygamberi bazı buyruklarla sınamıştı. O da onları tamamen yerine getirmişti.
Allah, “Seni bütün insanlara
öncü yapacağım” buyurmuştu.
İbrahim, “Soyumdan da...” dedi.
Allah, “Zalimler için söz
vermem!” buyurdu.
125 Biz, Kâbe’yi insanlar için
bir toplanma, bir güven yeri yapmıştık.
İbrahim Makamını siz de namaz
yeri edinin.
‘Kâbe binasında bulunan, ona
özgü olan ibadet yerini.’
İbrahim ve İsmail’e, “Kâbe’yi
tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi temiz
tutun!” diye emir verdik.
‘Ayette “Kâbe’yi tavaf edenler”
derken hac ibadeti sırasında onun çevresinde saygıyla dönenler, “Rükû ve secde
edenler” sözüyle de namaz kılanlar tanımlanmıştır.’
126 İbrahim, “Rabbim, burasını
güvenli bir belde yap. Buranın halkından olup da Allah’a ve ahiret gününe
inananları ürünlerle rızklandır” dedi.
Allah, “İnkâr edeni de kısa bir
süre faydalandırır, sonra da onu ‘yapıp ettikleri sebebiyle’ ateş
azabına sürerim. Ne kötü bir son!” buyurdu.
002.
127 İbrahim, Kâbe’nin
temellerini İsmail ile birlikte yükseltiyordu.
‘Şöyle yalvarıyordu:’
“Rabbimiz! Bizden kabul buyur.
Sen işitirsin, bilirsin!”
128 “Rabbimiz! Bizi teslim
olanlardan eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk yetiştir. Bize
ibadet yollarını göster. Tevbelerimizi kabul buyur. Sen tevbeleri kabul
edensin, sınırsız merhamet sahibisin!
129 “Rabbimiz! Onlardan,
insanlara ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti bildiren, günahlardan arındıran
elçiler gönder. Sen, üstün gücü olan, her işini anlamlı gayeler gözeterek
hikmetle yapansın!”
130 Kendini tanımayacak
derecede düşüncesizlerden başka hiç kimse İbrahim milletinden yüz çevirmez!
Dünyada onu seçtik, o ahirette
de kuşkusuz iyiler arasındadır.
131 Rabbi ona, “Teslim ol!”
buyurmuştu.
O da, “Âlemlerin Rabbine teslim
oldum” demişti.
‘Âlemlerin Rabbine, yani bütün
varlık türlerini besleyip gözeterek terbiye eden Allah’a.’
132 İbrahim, bunu oğullarına
tavsiye etti.
Yakub da, “Ey oğullarım! Allah
sizin için bu dini belirledi. Yalnız ona teslim olarak can verin!” dedi.
‘Yakub aleyhisselâm, İshak
aleyhisselâmın oğlu, İbrahim aleyhisselâmın torunu, Yusuf aleyhisselâmın
babasıdır. İbrahim aleyhisselâmın duası kabul edilmiş, neslinden nice peygamber
gönderilmiştir.’
133 Yoksa, Yakub can verirken
onun yanında mıydınız?! Hani, oğullarına, “Benden sonra neye kulluk
edeceksiniz?” diye sormuştu.
Onlar da, “Yalnız senin
ilahına, atalarının ilahına, İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına ibadet
edeceğiz. Biz, bunun için teslim olmuşuzdur” demişlerdi.
134 Onlar bir topluluktu geldi
geçti. Onların kazancı kendilerine, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları
yüzünden siz sorgulanmazsınız.
002.
135 “Yahudi ya da Hıristiyan
olun ki doğru yolu bulasınız” derler.
“Hayır!” de, “Biz bütün
kalbiyle gerçeğe yönelen, Allah’tan başka ilah edinmeyen İbrahim’in yoluna uyarız.”
136 “Biz, Allah’a, bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa’ya,
İsa’ya, peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inanırız. Bir kısmına
inanıp bir kısmını inkâr etmeyiz. Ona teslim olanlarız” deyiniz.
137 Onlar da sizin gibi
inanırlarsa, doğru yola ererler. Yüz çevirirlerse, ayrı düşüp çıkmaza girerler.
Onlara karşı Allah sana yeter!
O işitendir, bilendir!
138 “Allah’ın boyası! Kimdir
Allah’tan daha güzel boyası olan! İşte biz ona kulluk edenleriz.
‘Manen en güzel boya onundur.
En güzel rengi o verir. En mükemmel sıfatlar ona aittir. En yüce ahlaki
nitelikleri o bildirir, o verir.’
139 “Allah hakkında bizimle
tartışacak mısınız! Oysa o, hem bizim Rabbimizdir, hem de sizin Rabbinizdir.
Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz, kendimizi sadece
ona adamışızdır.
140 “Yoksa siz, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı
iddia ediyorsunuz!” de.
“Siz mi daha iyi bilirsiniz,
Allah mı!” de.
“Allah katından kendisine
bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim olabilir! Allah sizin
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
141 “Onlar bir topluluktu geldi
geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazancınız sizedir. Onların
yaptıklarından dolayı siz sorgulanmayacaksınız.”
002.
142 İnsanlardan bir kısım kıt
akıllılar, “Onları daha önce namaz kılarken yöneldikleri kıbleden ne çevirdi!”
derler.
“Doğu da, batı da Allah’ındır.
Kimi dilerse onu doğru yola iletir” de.
‘Kıble, yönelme yeri demektir.
Müslümanlar, namaz kılarken Kudüs şehrindeki mescide yönelirlerdi. Daha sonra,
Kâbe’ye yönelmeye başladılar. İnkârcılar, bunu da eleştiri konusu
yaptılar.’
143 İnsanlar üzerine tanıklar
olasınız diye, sizi aşırılıklardan uzak, dengeli bir toplum yaptık.
Peygamber de sizin üzerinize
tanık olsun.
Kim Allah Resulünün izinden
gidiyor, kim ondan yüz çeviriyor bilelim diye, senin yönelme yerini kıble
yaptık.
Bu zorlu bir sınamaydı. Ama
Allah’ın doğru yola eriştirdiklerine zor gelmez.
Allah, inancınızı asla boşa
çıkarmaz.
Allah, insanlara pek şefkatli,
çok merhametlidir.
144 Görüyoruz, yüzün hep
gökyüzüne yöneliyor.
Şimdi seni hoşuna gidecek bir
kıbleye yöneltiriz.
Artık yüzünü Kâbe tarafına
çevir!
Ey inananlar, siz de her nerede
bulunursanız bulunun, yüzlerinizi o yana çevirin!
Bu, Rablerinden gelen bir
gerçektir. Kendilerine kitap verilenler bunu bilirler.
Allah onların yaptıklarından
habersiz değildir!
145 Andolsun, kendilerine kitap
verilenlere her türlü delili getirsen de kıblene yönelmezler.
Sen de onların kıblesine
yönelmezsin.
Onlar birbirlerinin kıblesine
de yönelmezler.
Sana gelen bunca ilimden sonra
onların sapkın isteklerine uyarsan, sen de kesinlikle zalimlerden olursun!
‘Kendilerine kitap verilenler,
yani Tevrat, İncil gibi vahiy kaynaklı kitapların bağlıları.’
002.
146 Kendilerine kitap
verdiklerimiz, son peygamberi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat yine
de onların bir kısmı, gerçeği bildikleri hâlde gizlerler.
147 Kur’an sana Rabbinden
gelmiştir. Sakın bu konuda kuşku duyanlardan olma!
148 Herkes kendi kıblesine
yönelir.
Haydin, iyi işler yapmakta
birbirinizle yarışın!
Nerede bulunursanız bulunun,
Allah hepinizi bir araya toplar.
Allah, her şeye gücü yetendir!
149 Her nerede olursan ol
yüzünü Kâbe tarafına çevir!
Rabbinden gelen gerçek budur.
Allah, yaptıklarınızı bilmez
değildir.
150 Her nereden gelirseniz
gelin, yüzünüzü Kâbe tarafına çevirin!
Zalimler bir yana, insanların
elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın diye, nerede olursanız olun
yüzünüzü hep o yana çevirin.
Sakın onlardan korkmayın!
Benden korkun ki üzerinizdeki
nimetimi tamamlayayım.
Böylece doğru yolu
bulabilirsiniz.
151 Size aranızdan bir
peygamber gönderdik. Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ayetlerimizi okuyor.
Bilmediklerinizi bildiriyor. Sizi arındırıyor.
152 Beni anın ki ben de sizi
anayım.
‘Size merhamet edeyim, nimetler
vereyim.’
Bana şükredin.
Asla nankörlük etmeyin!
153 Ey inananlar! Sabır ve
namazla yardım isteyin.
Allah sabredenlerle beraberdir.
‘Kur’an’ın temel terimlerinden
biri olan sabır terimi, emredilenleri yapıp yasaklananlardan sakınırken
karşılaşılan güçlüklere katlanmak demektir. Sabır üç türlüdür: Günahlardan
sakınmakta sabır. İbadeti ısrarla sürdürmekte sabır. Başa gelen musibet
karşısında sabır.’
002.
154 Allah yolunda öldürülenlere
“ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ama siz farkına varamıyorsunuz.
‘Şehitler ölüm acısını tatmaz,
kendilerini diri bilirler. Dünya hayatına benzer acısız bir hayat yaşarlar.
Öbür ölüler ise öldüklerini bilirler.’
155 Sizi biraz korku, biraz
açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiklikle sınarız. Bu
sınama sırasında sabredenlere müjde ver!
156 Onların başlarına hoş
olmayan bir olay gelince, “Biz Allah’ınız ve ona dönücüleriz!” derler.
‘Bizi Allah yarattı. Rızkımızı
o veriyor. Sonra ölümümüzü yaratacak. En sonunda hesap vermek üzere onun
huzuruna götürüleceğiz.’
157 Rableri, onların
günahlarını affeder. Merhametiyle kendilerine nice nimetler verir. Çünkü onlar
doğru yolda olanlardır.
‘Nimet, iyilik niyetiyle
verilen şeyin verilene ulaşması, bu ulaşma sonucu sahip olunan şeydir. Maddî de
olur, manevî de. Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz bize verilmiş birer
nimet olduğu gibi, sahip olduğumuz inanma, anlama, hissetme, görme, işitme ve
benzerleri de birer nimettir.’
158 Safa ile Merve tepeleri
Allah’ın şiarlarındandır. Hac ya da umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eden kişinin
bunları da ziyaret etmesinde bir sakınca yoktur.
‘Ayette geçen şiar terimi
alâmet, simge, sembol, timsal, nişan, bellik, parola gibi manalara gelir. Safa
ve Merve adlı tepeleri, hac ibadeti sırasında dikkate alınması gereken önemli
mekânlardır. Daha önce orada puta tapanların haccetmesi bu gerçeği
değiştirmez.’
Kim gönüllü olarak iyilik
yaparsa bilsin, Allah şükürlere karşılık verendir, sınırsız ilim sahibidir.
‘Azıcık amelleri bile ihmal
etmez, karşılıksız bırakmaz, mutlaka ödüllendirir.’
159 İndirdiğimiz belgeleri ve
doğru yolu Kitapta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenlere, hem Allah lânet
eder, hem de lânet edebilen bütün yaratıklar lânet ederler.
160 Ancak, tevbe edenler,
kendilerini düzeltenler, gerçeği söyleyenler bunun dışındadır.
Onların tevbelerini kabul
ederim. Ben tevbeleri kabul edenim, merhametliyim.
161 Allah’ın, meleklerin,
insanların lâneti, inkâr edip de kâfir olarak ölenleredir!
162 Lânet hep onların üzerinde
olacaktır. Azapları ne hafifletilir, ne de ertelenir.
‘Lânetlenmek, ilahi merhametten
yoksun kalmaktır. Birine lânet eden kişi, bunun gerçekleşmesi için yalvarmış
olur.’
163 Sizin ilahınız bir tek
ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O, bütün varlıklara merhamet edendir. Her
birine özel olarak merhametini yöneltendir.
002.
164 Göklerin ve yerin
yaratılışında, geceyle gündüzün birbirini izlemesinde, insanlara faydalı olan
nesneleri yüklenerek denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip
de yeri ölümünden sonra diriltivermesinde, orada her türden canlılar yaratıp
her yere yaymasında, rüzgârların estirilmesinde, gökle yer arasında emir
dinleyen bulutta aklını kullanan bir toplum için nice ayetler vardır.
‘Bunların hepsi Allah’ın
varlığını, birliğini, isimlerini, sıfatlarını bildirir, tanıtır.’
165 Kimi insanlar, Allah’tan
başkasını onun dengi sayarlar. Allah’ı sever gibi onları severler.
İnananların Allah sevgisi ise,
bütün sevgilerden daha şiddetlidir.
‘Daha şiddetli olmalıdır,
hakiki mümin olmanın göstergesi budur.’
‘İnanmayarak, günahlara
dalarak’ kendilerine yazık eden kimseler, azap olundukların zaman görecekleri
gerçekleri keşke şimdiden görselerdi!
Kuvvetin hepsi Allah’ındır!
Allah’ın azabı pek
çetindir!
166 Bir kutsallık
yakıştırılarak kendilerine uyulanlar, azabı gördüklerinde, uyanları
tanımıyorlarmış gibi davranırlar. Onlardan uzak dururlar. İlişkileri büsbütün
kesilir.
167 Uyanlar, “Keşke bizim için
bir dönüş imkânı olsaydı da onların bizden uzak duruşu gibi biz de onlardan
uzak dursaydık!” derler.
Böylece, Allah onların bütün
yaptıklarını yitik acılarıyla kendilerine gösterir.
Onlar cehennem ateşinden
çıkmayacaklar!
168 Ey insanlar!
Yeryüzünde bulunan nimetlerin
helallerinden, temizlerinden yiyin.
Şeytanın izinden gitmeyin!
O size apaçık bir düşmandır.
169 Size, kötülük yapmanızı,
çirkin ameller işlemenizi fısıldar. Allah hakkında bilmediklerinizi söylemenizi
emreder.
002.
170 Onlara, “Allah’ın
indirdiğine uyun!” denilince, “Hayır! Biz atalarımızı ne üzerinde bulduysak ona
uyarız” derler.
Ya, ataları bir şeye akıl
erdiremeyen, gerçeği bulamayan kimseler idiyseler!
‘Kur’an’da akla büyük önem
verilmiştir. Akıl, zihnin anlama, kavrama, düşünme, faydalı olanı zararlı
olandan ayırma yetisi diye tanımlanabilir.’
171 İnkâr edenlerin durumu,
gürültüden başka ses işitmeksizin haykıran adamın durumuna benzer.
Onlar sağır, dilsiz ve
kördürler.
Akıl da erdiremezler!
172 Ey inananlar! Size rızk
olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin. Allah’a kulluk ediyorsanız
hep ona şükredin!
‘Rızk, ihtiyaca cevap olarak
sürekli verilen azık demektir. Maddî de olur, manevî de. Mesela, manalar aklın
rızkıdır, görünenler gözün rızkıdır, yiyecekler dilin rızkıdır, sevilenler
kalbin rızkıdır, kokular burnun rızkıdır. İnsanın her hissine göre bir sofra
vardır. İnsanlar gibi hayvanlar da rızklanırlar.’
173 O size ölüyü, kanı, domuz
etini, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerini yemenizi yasakladı.
Ancak, zorda kalana günah yoktur. Yeter ki başkasının payına saldırmasın,
belirlenen sınırları aşmasın.
‘Ölümle burun buruna gelen kişi
doymayacak kadar yiyebilir.’
Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
174 Allah’ın indirdiği Kitaptan
bazı bölümleri azıcık bir bedele karşılık gizleyen kimseler vardır.
Onların karınlarına ateşten
başka bir şey girmez. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize
çıkarmaz.
Onlar için acılı bir azap
vardır!
175 Doğru yola karşılık
sapkınlığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın aldılar.
Bunlar ateşe karşı ne kadar da
sabırlılar!
176 Allah, bu kitabı hak üzere
indirmiştir.
Kitap konusunda karşıt görüşler
ileri sürenler derin bir açmaza düşmüşlerdir.
002.
177 Yüzlerinizi doğuya ya da
batıya çevirmeniz erdem sayılmaz.
Erdemli kişi, Allah’a, ahiret
gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Malını seve isteye
yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilenenlere, kölelere, esirlere
verir. İnceliklerine dikkat ederek namaz kılar, zekât verir. Söz verince sözünü
yerine getirir. Sıkıntıda, hastalıkta, şiddetli savaş anında sabreder.
İşte onlar doğru olanlardır.
İçtenlikle inanarak günahlardan sakınanlar da bunlardır.
178 Ey inananlar! Öldürülenler
hakkında hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın olmak
üzere size kısas farz kılındı.
Öldürenin suçunun bir bölümü
ölenin kardeşi tarafından affedilirse, bu durumda yapılması gereken, ölenin
velisinin usule uygun davranması, öldürenin de ona borcunu güzellikle
ödemesidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir.
Kim, bundan sonra yasayı
çiğnerse, ona pek acılı bir azap vardır!
‘İnananlara farz kılınan kısas,
suçlu kişiyi suçunun aynısıyla cezalandırmaktır. Farz ise, her Müslümanın
yapmakla yükümlü bulunduğu ilahi emirdir. Şüphesiz bir delil ile kesinleşen
buyruktur.’
179 Ey akıl sahipleri!
Kısasta sizin için hayat
vardır!
Umulur ki kötülüklerden
sakınırsınız.
‘Kısasta hayat vardır, çünkü
caydırıcıdır, hayatı koruyucu bir cezadır. Bu sayede nice insanlar hayatta
kalır. Öldürmek isteyen kişi, bu suçuna karşılık kendi hayatının söneceğini
bilirse öldürmekten vazgeçer. Suçlu, fiilinin aynısıyla cezalandırılırsa,
öldürülenin ya da yaralananın yakınları, intikam almak niyetiyle kan davası
gütmezler. Bu da hayata hizmet eder, düşmanlıkları bitirir. Çağlar boyu
süregelen kan davası belasının kökünü keser.’
180 Sizden birinizin ölüm
zamanı yaklaştığında geriye mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara, uygun bir
biçimde vasiyet etmesi, içtenlikle inanıp kötülüklerden sakınanlara bir borç
olarak farz kılınmıştır.
‘Bazı yorumcular, bu ayeti
neshe delil olarak göstermişlerdir. Daha sonra gelen ayrıntılı miras
ayetleriyle bu ayetin hükmü yürürlükten kaldırıldı, demişlerdir. Buna karşı
çıkan yorumcular ise, bu ayetin vasiyetle ilgili ahlaki bir yükümlülük olduğunu,
miras ayetiyle çelişmediğini, takva sahibi kimselerin ana baba hakkını
gözetmesi gerektiğini söylemişlerdir.’
181 Bırakılan vasiyeti
işittikten sonra, onu değiştiren kişi, bunun günahını da yüklenmiş olur.
Allah her şeyi işitir, bilir.
002.
182 Ama, kim vasiyet edenin
hata edip günaha girmesinden kaygı duyar da ilgili kişilerin aralarını
düzeltirse, ona bir günah yoktur.
Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
183 Ey inananlar! Sizin
üzerinize oruç farz kılındı. Nitekim, sizden öncekilere de farz kılınmıştı.
Günahlardan sakınmanız
umulur!
184 Orucun günleri sayılıdır.
Sizden kim hasta ya da yolcu
olursa, tutmadıklarının sayısı kadar öbür günlerde oruç tutar.
Oruca dayanamayanlar ‘sıhhati
uygun olmayanlar’ her oruç için bir yoksulu doyuracak kadar fidye verirler.
Kim gönlünden gelerek iyilik
yaparsa, kendi faydasınadır.
‘Kolaylıklardan
faydalanabilirsiniz’ ama oruç tutmanız sizin için daha iyidir.
Keşke bunu bilseydiniz!
185 Kur’an, gerçekle yalanın
arasını ayırıcı bir belge olarak, doğru yolu göstermek üzere, insanlara ilkin
ramazan ayında indirildi.
Sizden o aya erişen kimse oruç
tutsun.
Kim hasta ya da yolcu olursa,
bu ay içinde tutmadıklarını öbür günlerde tutabilir.
Allah, sizin için kolaylık
ister, güçlük istemez.
Bu kolaylıklar sayıyı
tamamlamanız, size gerçeğin yolunu gösteren Allah’ın büyüklüğünü bilip dile
getirmeniz içindir.
Şükretmeniz umulur!
186 Kullarım sana beni
sorarlarsa bilsinler:
Ben pek yakınım.
Dua edene cevap veririm.
Onlar da benim çağrıma gelsinler.
Bana inansınlar da doğru yola
erenlerden olsunlar.
002.
187 Oruç gecesi kadınlarınıza
ilişmeniz size helal kılındı.
Onlar sizin giysiniz, siz de
onların giysisisiniz.
‘Birbirinizi günahtan
korursunuz.’
Allah, sizin kendinize zarar
vereceğinizi bildiği için, tevbenizi kabul buyurdu, sizi affetti.
Artık kadınlarınıza
ilişebilirsiniz. Allah’ın sizinle ilgili kararından faydalanın.
Tanın beyaz ipi kara ipinden
ayrılıp size belirinceye kadar yiyin, için.
‘Gece bitip gündüzün
belirtileri görününceye kadar yiyip içebilirsiniz.’
Sonra, geceye kadar orucu
tamamlayın.
İbadet etmek niyetiyle
mescitlerde kalırken ‘itikaftayken’ kadınlarınıza ilişmeyin.
‘İtikaf, oruçlu bir kimsenin,
cuma namazı kılınan bir mescitte, sahih bir niyet ederek, ibadet için bir süre
kalmasıdır.’
Bunlar Allah’ın yasalarıdır,
sakın yaklaşmayın!
‘Sınırı aşmak bir yana
yaklaşmayın bile!’
Allah, sakınmaları için
ayetlerini insanlara iyice açıklıyor.
188 Birbirinizin malını
aranızda haksız yollarla yemeyin.
Bildiğiniz hâlde günaha girerek
insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın.
‘Yetkili konumda bulunan
kimselere, çıkar sağlamak amacıyla rüşvet vermeyin! Rüşvet almayın, demek
yerine, rüşvet vermeyin denilmesi anlamlıdır. Çünkü, her birey, inancı
doğrultusunda bu bilinç düzeyine erişirse, rüşvet illetinin kökü kesilir.’
189 Sana hilal biçimindeki
ayların durumunu soruyorlar.
“Onlar, insanlar için ‘takvim’
ve hac vakitleri için belliklerdir” de.
Evlere arkalarından gelip
girmeniz erdem sayılmaz. Erdemli kişi kötülüklerden sakınan kişidir. Evlere
kapılarından girin.
Allah’tan sakının ki kurtuluşa
erip umduklarınızı bulabilesiniz.
‘Evlere kapılarından girin,
yani yanlış yollar izlemeyin. Düzgün iş yapın. Tersine gitmeyin, tavayı
kulpundan tutun. Aykırı tavırlar hayır getirmez. Samimi olun, doğru yolu
izleyin.’
190 Sizinle savaşanlarla Allah
yolunda siz de savaşın. Ama yasal sınırları aşmayın. Allah yasal sınırları
aşanları sevmez.
002.
191 Size saldıranları nerede
yakalarsanız öldürün. Sizi sürgün ettikleri yerlerden siz de onları sürün.
Fitne adam öldürmekten daha
beterdir.
‘Buradaki fitne terimi, herkesi
etkileyen kargaşa, yaygın zulüm manasındadır.’
Kâbe’de onlar sizinle
savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Savaşırlarsa, onları öldürün.
Saldırgan kâfirlerin cezası
budur!
192 Yola gelirlerse onlara
ilişmeyin.
Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
193 Zulüm uygulamaları son
bulup da Allah yolunu tıkayan engeller ortadan kalkıncaya kadar onlarla
savaşın. Haksız eylemlerine son verirlerse artık onlara sataşmayın. Çünkü
zalimlerden başkasına düşmanlık edilmeyecektir.
194 Dokunulmazlık ilkesinin
geçerli olduğu kutlu aya karşılık kutlu ay vardır. Kutluluk konusunda
karşılıklılık yasası geçerlidir. O hâlde, kim size saldırırsa, misilleme
yaparak siz de ona saldırın. Allah’tan sakının! Allah içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlarla beraberdir.
‘Kutlu kelimesini “hürmet
edilen, saygı duyulan” manasına gelen “haram” kelimesine karşılık kullandık.
Kutlu aya karşılık kutlu ay vardır, yani şimdi bu kutlu ayda hac ibadetini
yapamıyor olabilirsiniz, ama seneye aynı ayda bunu yapacaksınız. Böylece, kutlu
bir ay, bir yıl sonraki kutlu aya karşılık gelecektir. Hudeybiye olayı üzerine
inen bu ayet, hac niyetiyle gidip de engellenmeleri sebebiyle hac yapamayanlara
bir müjde vermektedir. Bu haber bir yıl sonra aynen gerçekleşmiştir.’
195 Allah yolunda yerli yerince
harcama yapın. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.
Güzel davranın!
Allah güzel davrananları sever.
196 Allah için haccı, umreyi
tam yapın. Bir engeliniz varsa, kurban olarak kolayınıza geleni kesin.
Kurban yerine varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden, hasta olan veya başından rahatsız bulunan
varsa ‘bu yüzden başını tıraş etmişse’ fidye olarak ya oruç tutması, ya
sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir.
Güvenli bir duruma gelince, hac
vaktine kadar umre yaparak sevap kazanmak isteyen kimse, kurbanın kolay
gelenini kesmeli. Bunu bulamıyorsa, üç gün hacda, yedi gün de dönünce olmak
üzere toplam on gün oruç tutmalıdır. Bunlar, Kâbe’nin yakınlarında oturmayanlar
içindir.
Allah’tan sakının! Allah’ın
azabının pek çetin olacağını bilin.
‘Umre, bir zorunluluk
olmaksızın, sevap niyetiyle yapılan nafile hacdır.’
002.
197 Haccın ayları bellidir.
‘Şevval, zilkade ve zilhiccenin
ilk on günü.’
Hac sırasında kadına ilişmek,
günah işlemek, tartışmak gibi yasak eylemler yapılmamalıdır.
Hacca niyet eden kişi bunları
bilmeli.
Siz ne iyilik yaparsanız Allah
onu bilir.
Kendiniz için azık edinin!
En hayırlı azık, takvadır.
‘Takvadır, yani içtenlikle
inanarak günahlardan uzak durmaktır.’
Öyleyse benden sakının ey akıl
sahipleri!
198 Hac sırasında Rabbinizin
nimetini elde etmeye çalışırsanız günaha girmiş olmazsınız.
Arafat dağından dönünce, kutlu
toplanma yerinin yanında Allah’ı anın.
‘Çoğu yorumcuya göre kutlu
toplanma yerinin yanı Müzdelife denilen yerdir.’
O sizi doğru yola eriştirmişti.
Bu nimetine bir şükür olarak
siz de onu anın.
Unutmayın, siz bundan önce
doğru yoldan uzak kimselerdendiniz!
199 Sonra, topluca ilerleyen
insanlarla birlikte siz de ilerleyin.
Allah’tan bağışlanma dileyin.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
200 İbadetlerinizi bitirince,
atalarınızı nasıl anıyorsanız ondan daha şiddetli bir anışla Allah’ı anın.
Kimi insanlar, “Rabbimiz! Bize
dünyada ver” derler.
Öyle kimselerin ahirette
nasipleri yoktur.
201 Kimileri de, “Rabbimiz!
Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru”
derler.
202 İşte bunlar,
kazandıklarından nasibi olanlardır!
Allah, hesabı çabuk görendir!
002.
203 Sayılı günlerde Allah’ı
anın.
‘Sayılı günler, kurban
bayramından bir gün önce sabah vakti başlar, dördüncü günün ikindi vaktinde
biter. Bu günlerde Allahuekber kelimesi tekrar edilerek tekbir getirilir.’
Mina’daki ibadeti acele ederek
iki günde bitirene günah yoktur.
Geri kalana da günah yoktur.
Bu, günahtan sakınanlar
içindir.
Allah’tan sakının!
Onun huzurunda toplanılacağını
bilin!
204 İnsanlardan kimi de vardır,
dünya hayatıyla ilgili konuşmaları senin hoşuna gider. Allah’ı kalbindekilere
tanık da yapar. Oysa, karşıt görüşü savunanların en yamanıdır.
205 İş başına geçip yetki
sahibi olunca, yeryüzünde bozgunculuk yapar. İnsanların ekinlerini, soylarını
yok etmeye çalışır.
Oysa, Allah bozgunculuğu
sevmez.
‘İnsanların yozlaşması,
bozulması, çürümesi için çaba harcar. Soykırım uygular. Hep bozmak, yıkmak,
dağıtmak için uğraşır.’
206 Her ne zaman “Allah’tan
sakın!” denilse, yersiz gururu onu günaha sürükler.
Artık ona cehennem yeter!
Ne kötü bir yatak!
207 İnsanlardan kimi de vardır,
Allah’ın rızasına ermek için canını verir.
Allah, kullarına karşı pek
şefkatlidir.
208 Ey inananlar! Allah’a
teslim olun! Şeytanın adımlarına uymayın! O sizin apaçık düşmanınızdır.
209 Size belgeler geldikten
sonra batıla sapmayın!
Allah üstün gücü olandır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır, bunu bilin!
210 Allah’ın, meleklerle
birlikte, buluttan tüller arasında kendilerine gelerek işlerini bitirmesini
bekliyorlar.
Oysa bütün işler Allah’a
götürülür. Elbet belirlenen zaman gelince!
‘Allah’ı yanlış tanıyor, onu
maddî bir varlık gibi hayal ediyorlar. Meleklerle birlikte gelmesini, iş
yapmasını istiyorlar. Oysa, Allah maddî bir varlık değildir. Her işi
sebeplerle, vesilelerle, araçlarla yapar. Bütün işleri yapan odur. O, eserleriyle
tanınır.’
002.
211 Sor İsrailoğullarına!
Onlara nice açık ayetler vermiştik. Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra
onu değiştiren bilmeli ki, Allah’ın azabı şiddetlidir!
212 Dünya hayatı inkâr edenlere
güzel görünür. Bu nedenle, inananlarla alay ederler. Oysa, günahtan sakınanlar
kıyamet günü onlardan daha üstün bir konumda olacaklardır.
Allah, kimi dilerse ona
hesapsız rızk verir.
213 Bir zamanlar tüm insanlık
tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve sakındırıcı peygamberler gönderdi.
Anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlara hakem olsun diye yanlarında hak
üzere kitap indirdi.
‘İnsanlar tek ümmetti, yani
aynı inancı paylaşan bir topluluktu. İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdi.
Hayatı evrimle, tesadüflerle açıklamaya çalışan maddeci tarihçilerin
yazdıklarının aksine, onlar dil bilmeyen, işaretlerle konuşan, yarı hayvan
canlılar değillerdi.’
Kitap verilenler, kendilerine
belgeler geldikten sonra, onda anlaşmazlığa düştüler. Sebebi, aralarındaki
kıskançlıktı. Allah, inananları, üzerinde anlaşmazlığa düştükleri konuda
gerçeğe eriştirdi.
Allah dilediğini doğru yola
eriştirir.
214 Yoksa siz, sizden önce
gelip geçenlerin yaşadıklarının bir benzeri başınıza gelmeden cennete
girebileceğinizi mi sandınız!!
Onlara amansız bir yoksulluk ve
sıkıntı gelmişti de sarsılmışlardı.
Peygamber de, yanındaki
inananlar da, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyorlardı.
Allah’ın yardımı pek yakındır,
bilin!
215 Sana, başkalarına yardım
amacıyla ne harcayacaklarını soruyorlar.
“Maldan yana ne verirseniz, ana
babanın, yakınların, yetimlerin, yoksulların, yolcuların hakkıdır” de.
Allah, yaptığınız iyilikleri
elbette bilir.
002.
216 Siz hoşlanmasanız da savaş
size farz kılındı.
Bazen siz bir şeyden
hoşlanmazsınız, oysa o sizin için iyi olabilir. Bazen de siz bir şeyi
seversiniz, oysa o sizin için kötü olabilir.
Allah bilir, siz bilmezsiniz!
217 Sana saldırmazlık ilkesinin
geçerli olduğu haram ‘kutlu, saygın’ ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar.
“O ayda savaşmak büyük
günahtır” de.
Fakat, insanları Allah yolundan
alıkoymak, onu inkâr etmek, ibadet niyetiyle Kâbe’ye gelenleri engellemek Allah
katında daha büyük günahtır.
Fitne adam öldürmekten daha
beterdir.
‘Fitne, yani yaygın zulüm
uygulamaları, herkesin güvenliğini sarsan kargaşalar.’
İnkârcıların gücü yetse,
dininizden döndürene kadar sizinle savaşırlar.
Sizden kim dininden döner de
kâfir olarak ölürse, yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gider.
Cehennemliklerden biri olur.
Orada sonsuza kadar kalır!
218 Kuşku duymaksızın inananlar,
Allah yolunda memleketlerini bırakıp daha iyi kulluk edebilecekleri yerlere
gidenler, onun rızasını kazanmak için çaba harcayanlar, Allah’ın rahmetini
umarlar.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
219 Sana, içkiyi ve kumarı
sorarlar.
“Onlarda hem büyük günah, hem
de insanlar için bazı faydalar vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür”
de.
Sana, Allah yolunda ne
harcayacaklarını soruyorlar.
“Zorunlu ihtiyaçlarınızdan
fazlasını...” de.
Allah, düşünesiniz diye size
ayetlerini açıklıyor.
002.
220 Dünya ve ahiret hakkında ‘insanları
aydınlatıyor’.
Sana, yetimler konusunda ne
yapmaları gerektiğini sorarlar.
“Hayırlı olan, onların işlerini
yoluna koymaktır” de.
Bir arada yaşarsanız, onlar
kardeşlerinizdirler.
Allah, bozanı da bilir, düzelteni
de.
Allah dileseydi, sizi zora
sokardı.
Onun üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
221 İnanmadıkları sürece,
Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen kadınlarla evlenmeyin.
Allah’a içtenlikle inanmış bir
kadın, sizin hoşunuza da gitse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen kadından
daha iyidir.
Allah’ın yanı sıra başka
ilahlara tapan erkeklerle, onlar inanmamaya devam ettikleri sürece, inanmış
kadınları evlendirmeyin.
Allah’a içtenlikle inanmış bir
erkek, size çekici de gelse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen bir
erkekten daha iyidir.
Bu tür kimseler sizi cehenneme
çağırırlar.
Allah, sizi cennete,
günahlardan arınmaya çağırıyor. Hatırlasınlar da düşünsünler diye insanlara
ayetlerini iyice açıklıyor.
222 Sana, kadınlara özgü ay
hâlinin hükmünü soruyorlar.
“O eziyet verici bir durumdur.
Ay hâlinde bulunan kadınlarınızdan uzak durun. Temizlenene kadar onlara
yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size buyurduğu yerden onlara
yaklaşın” de.
‘Yahudiler, kadınların âdet
dönemlerinde onlarla birlikte oturmaz, yemek yemezlerdi. Bazıları da, kadınlarla âdet dönemlerinde de
ilişkiye girerlerdi. Allah, bu ayetle konuya açıklık getirdi, yasa koydu.’
Allah, tevbe edenleri de,
temizlenenleri de sever.
223 Kadınlarınız sizin ekim
yerlerinizdir. O hâlde, ekim yerinize, yasal sınırlar içerisinde, nasıl
dilerseniz öyle varın.
Kendiniz için hazırlık yapın!
Allah’tan sakının! Ona kesinkes kavuşacaksınız.
Haydi, inananlara müjde ver!
224 Allah adına ettiğiniz
yeminlerinizi, erdemli davranmanıza, günahtan sakınmanıza, insanların arasını
düzeltmenize bir engel olarak kullanmayın.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
002.
225 Allah, kesin bir niyete
dayanmayan yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ancak, kalbinizin
eğilimlerinden dolayı sizi sorumlu tutar.
Allah günahları bağışlayan,
kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
226 Kadınlarına yaklaşmamaya
yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Yeminlerinden dönerlerse,
Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
‘İslâm öncesi dönemde yapılan
bu uygulamaya îla denir. Erkek, karısına yaklaşmamaya yemin eder, bu nedenle
sorumluluklarını yerine getirmez, kadını yalnız bırakırdı. Kur’an buna da bir
sınır getirdi. Dört ay içinde ceza ödeyerek geri dönün ya da dört ayın sonunda
güzelce ayrılın. İki arada bir derede bırakarak kadınlarınıza eziyet etmeyin,
dedi.’
227 Boşanmaya karar
vermişlerse, Allah her şeyi işitendir, bilendir, unutmayın!
228 Boşanmış kadınlar üç kez ay
hâli geçirinceye kadar beklerler.
Allah tarafından rahimlerinde
yaratılanı gizlemeleri helal olmaz. Allah’a ve ahiret gününe inanmışlarsa bunu
yapmasınlar.
‘Âdet ve hamilelik gibi
durumlarını gizlememeleri gerekir.’
Barışmak isterlerse, bekleme
süresi içinde onları almaya kocaları daha layıktırlar.
Erkeklerin kadınlar üzerinde,
kadınların da erkekler üzerinde belirli hakları vardır.
Erkeklere, onlar üzerinde bir
de derece vardır.
‘Kadınları gözetir, mehir öder,
nafaka verirler. Bu nedenle, sorumluluk oranında yetkileri de bulunur.’
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
229 Boşama hakkı iki kezdir.
Bundan sonra, eşinizi ya uygun bir biçimde tutun ya da güzellikle bırakın.
Kadınlarınıza verdiklerinizden
herhangi bir şeyi geri almak sizlere helal olmaz.
Erkekle kadın, Allah’ın
yasalarını gözetemeyeceklerinden korkarlarsa o başka.
Allah’ın yasalarını
koruyamazlar diye korkarsanız, kadının ayrılmak üzere hakkını terk etmesinde
ikisi için de günah yoktur.
‘Kadının hakkını terk etmesine
“hul” denir. Kocasından ayrılmak isteyen kadın, mehir olarak aldığı malı geri
verir.’
Bunlar Allah’ın yasalarıdır,
onları aşmayın.
Allah’ın yasalarını sadece
zalimler aşar!
230 Bundan sonra ‘üçüncü
kez’ kadını boşarsa, kadın bir başka evlilik yapmadıkça, bir daha kendisine
helal olmaz. İkinci koca da onu boşarsa, eski karı kocanın birbirlerine
dönmelerine bir engel yoktur. Allah’ın yasalarını koruyacaklarını sanmaları
hâlinde evlenebilirler.
Bunlar, bilen kimseler için
Allah tarafından açıklanan yasalardır.
002.
231 Kadınları boşarsanız,
bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle
salıverin.
Haddi aşıp da zarar vermek
üzere onları tutmayın!
Böyle yapan kendine yazık etmiş
olur.
Allah’ın ayetlerini alaya
almayın.
‘Bu konuda ciddi olun, titiz
davranın.’
Allah’ın nimetini hatırlayın.
Size gerçeği bildirmek üzere
kitap ve hikmet ‘eğriyi doğrudan ayırma bilgisi’ indirdi.
Allah’tan sakının!
Allah’ın her şeyi bildiğini
bilin!
232 Kadınları boşadınız da
bekleme sürelerini bitirdilerse, karı koca kendi aralarında güzelce
anlaşmışlarsa evlenmelerine engel olmayın.
‘Bu durumda koca onu
zorlayamaz. Fakat kadın razı olmuşsa evlenebilirler. Siz buna engel olmayın.’
Bu, Allah’a ve ahiret gününe
inananlarınıza bir uyarıdır.
Sizin için daha erdemli, daha
temiz olan budur.
Allah bilir, siz bilmezsiniz.
233 Anneler çocuklarını tam iki
yıl emzirirler.
Bu, emzirmenin tamamlanmasını
isteyenler içindir.
Onların yiyeceği ve giyeceği,
yaygın uygulamaya uygun biçimde, çocuk kendisinin olanadır.
‘Baba karşılamak zorundadır.’
Kimse gücünün üstünde sorumlu
tutulmaz.
Ne yavrusuyla bir anneye, ne de
yavrusuyla bir babaya zarar verilmesin.
Miras alana düşen sorumluluk da
aynıdır.
Kendi aralarında konuşup
anlaşarak, çocuğu kendi rızalarıyla sütten kesmek isterlerse, ikisine de bir
günah yoktur.
Çocuklarınız sütanne tarafından
emzirilsin isterseniz, sütanneye verilmesi gerekeni güzelce vermeniz hâlinde
size bir günah yoktur.
Allah’tan sakının!
Bilin ki, Allah bütün
yaptıklarınızı görüyor!
002.
234 Ölenlerinizin geriye
bıraktıkları eşleri, dört ay on gün beklerler.
‘Bu süre içinde başkasıyla
evlenemezler.’
Sürelerini bitirince, kendileri
için uygun olanı yapmalarından dolayı size bir sorumluluk yoktur.
Allah yapıp ettiklerinizden
haberlidir.
235 O kadınlarla evlenmeye
adaysanız, ‘beklemeleri sırasında’ bunu onlara sezdirmenizde ya da
evlenme niyetinizi içinizde tutmanızda bir günah yoktur.
Allah biliyor, siz onları
mutlaka anacaksınız.
‘Belli ki niyetinizi
açıklayacaksınız.’
Fakat gizlice sözleşmeyin.
Sadece uygun bir dille söyleyin.
Bekleme süresi dolmadıkça nikah
kıymayın.
Allah’ın içinizde olanı
biliyor. Bunu bilin de ondan sakının!
Allah günahları affedicidir,
sınırsız merhamet sahibidir, bunu da bilin!
236 Kendilerine henüz ilişmeden
ya da gereken mehiri kesmeden kadınları boşarsanız size sorumluluk yoktur.
Fakat onları yine de biraz faydalandırın.
Zengin olan gücü oranında,
darda bulunan da gücü oranında, uygun bir hediye versin.
Bu, güzel davrananların yerine
getirmeleri gereken bir sorumluluktur.
237 Mehir kestiyseniz, henüz
birleşme olmadan onları boşamanız hâlinde, mehirin yarısı onlarındır. Kadınlar
ya da nikah düğümü elinde bulunan erkekler haklarını bağışlarlarsa o başka.
Erkekler! Sizin bağışlamanız
takvaya ‘günahtan sakınmaya’ daha uygundur.
Aranızdaki iyiliği unutmayın!
Allah her ne yaparsanız
görüyor.
‘Mehir, nikah sırasında erkeğin
kadına bir güvence olarak vermekle yükümlü olduğu para ya da maldır.’
..................
002.
238 Namazlara, özellikle orta
namaza dikkat edin! Gönül vererek Allah’ın huzurunda durun!
‘Orta namaza, yani eksiği
fazlası olmayan tam namaza... Bütün inceliklerini gözeterek namaz kılmaya özen
gösterin. Namazı oluşturan hareketleri, okumaları tam yapın. Aceleye
getirmeyin. Allah’ı görür gibi namaz kılın. Zira siz onu görmeseniz de o sizi
görüyor! Orta namaz terimini, ikindi namazı ya da öğle namazı diye yorumlayan
âlimler de olmuştur. Bu manaların hepsi de hak olabilir. Biri öbürüne engel
değildir.’
239 Korku hâlindeyseniz, namazı
yürürken ya da binitli olarak kılın. Güvende olduğunuz zaman, size
bilmediklerinizi öğretmesine karşılık Allah’ı anın.
240 Sizden, ölüp de eşlerini
dünyada bırakanlar, belirledikleri maldan onların faydalanmaları konusunda
vasiyet etmeliler. Eşleri bir yıl boyunca evlerinden çıkarılmamalı. Kendileri
çıkarlarsa, onların yasal sınırlar içerisinde yapacaklarından dolayı size bir
sorumluluk yoktur.
Allah üstün gücü olandır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
241 Boşanan kadınların da uygun
bir biçimde faydalanma hakları vardır. Bunu sağlamak içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanların görevidir.
242 Allah, aklınızı kullanıp
düşünesiniz diye ayetlerini açıklıyor.
‘Ayet, alâmet, bellik, simge,
ibret, mucize gibi manalara gelir. Hem Kur’an’daki iki durak arasında yer alan
her bir cümleye, hem de kâinatta sanatkârını bildiren ve tanıtan her bir esere
ayet denir.’
243 Ölüm korkusu sebebiyle,
binlerce kişinin memleketlerinden çıktıklarını görmedin mı! Allah onlara,
“Ölün!” dedi. Sonra da onları diriltiverdi. Allah insanlara bolca nimet verir.
Ama insanların çoğu şükretmez.
‘Ölüm korkusuyla savaştan
kaçan, ama kaderlerinden kaçamayıp ölen, sonra da Allah tarafından diriltilen
bu kimselerin İsrailoğullarından bir grup olduğu rivayet edilmiştir.’
244 Allah yolunda savaşın!
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
245 Ödüncünü katlayıp artırarak
kendisine vermesi için, Allah’a o güzel borcu verecek kim var? Allah rızkı
darlaştırır da, bollaştırır da. Sonunda hepiniz ona döndürüleceksiniz.
‘Güzelce ödünç veren, yani
Allah yolunda harcamalar yapan.’
002.
246 Musa’dan sonra
İsrailoğullarının seçkinlerini görmedin mi!
Hani onlar, peygamberlerine,
“Bize bir komutan gönder de Allah yolunda savaşalım” dediler.
“Ya üzerinize savaş yazılır da ‘farz
olur da’ savaşmazsanız?” dedi.
“Allah yolunda niye
savaşmayalım!
Yurdumuzdan sürüldük.
Çocuklarımızdan ayrıldık”
dediler.
Savaş emri geldi.
Pek azı dışında hepsi yüz
çevirdiler.
Allah zalimleri bilir!
247 Peygamberleri onlara,
“İşte, Allah size komutan olarak Talut’u gönderdi” dedi.
Onlar, “Nasıl olur da o bizim
başımıza komutan olabilir!
Biz komutan olmaya ondan daha
layığız.
Ona malca bolluk verilmedi”
dediler.
‘Peygamberleri de onlara’ “Onu sizin
üzerinize Allah seçti.
Ona ilimce, cisimce üstünlük
verdi.
Allah, kimi dilerse egemenlik
yetkisini ona verir.
Allah, etkisiyle her şeyi
kapsayan, sınırsız ilmi olandır” dedi.
248 Peygamberleri onlara, “Onun
yasal komutan oluşunun belirtisi, delili, size sandığın gelmesidir.
O sandıkta Rabbinizden inen bir
gönül huzuru bulunur.
Musa ailesiyle Harun ailesinden
geriye kalan bir de kalıntı vardır.
Onu melekler taşımaktadır.
Gerçekten inanmış
kimselerseniz, bu sizin için kesin bir işarettir” dedi.
002.
249 Talut, orduyla birlikte
yola koyulunca, kendisini izleyenlere, “Allah sizi bir ırmakla sınayacak. Ondan
içen benden değildir, tatmayan bendendir. Ancak, eliyle bir avuç alanlar başka”
dedi.
‘Bu sınamanın derin iç
sebepleri vardır. Öncelikle, kendilerini bir büyük davaya adayanların disipline
olmayı bilmesi, kişisel çıkarlarını bir kenara bırakması, nefsinin tutkularını
dizginlemesi gerekir. Bunu yapamayanlarla büyük meseleler halletmeye çalışmak
çölde su aramaya benzer. Tutkularını gemleyebilen, yeri gelince özveride
bulunmaktan çekinmeyen az sayıda insanla büyük işler başarılabilir. Bunları
yapamayan kişilerse, bir kuru kalabalık oluşturur, sadece ayak bağı olurlar. Bu
olayda, ırmak sınavı vasıtasıyla askerler elemeden geçirilmiş, halisler
sahtelerden ayrılmıştır.’
Pek azı dışında hepsi ondan
doyasıya içtiler.
Komutanla birlikte yanındaki
inananlar ırmağı geçtiler.
Öbürleri “Bizim bugün Calut ve
ordusuna karşı gücümüz yok” dediler.
‘Ölümlerinden sonra diriltilip’ Allah’a
kavuşacaklarını bilenler, “Allah’ın izniyle nice küçük ordular, sayıca kalabalık
orduları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.
250 Calut ve askerlerine karşı
meydana çıktıkları zaman,
“Rabbimiz!
Üzerimize sabır yağdır!
Ayaklarımıza sebat ver!
Şu inkârcı topluluk karşısında
bize yardım et!” dediler.
251 Allah’ın izniyle onları
hemen bozguna uğrattılar.
Davud, Calut’u öldürdü.
Allah, Davud’a mülk ve hikmet
verdi. Dilediği ilimleri öğretti.
‘Mülk, hükümranlık, egemenlik,
yönetim yetkisidir. Hikmet, burada iyiyi kötüden ayırma, sebepleri kavrayıp
kullanabilme bilgisi manasında kullanılmıştır.’
Allah’ın insanları
birbirleriyle savması olmasaydı yeryüzü bozulurdu.
‘Savması, yani müminlerin
kâfirleri, iyilik için çalışanların kötülük yapmak isteyenleri engellemesi.’
Allah, âlemler üzerinde
üstünlük sahibidir.
‘Sınırsız merhametiyle
insanlara lütfeder. Onları korur, gözetir. Tam vaktinde rızklarını verir.’
252 Bunlar Allah’ın
ayetleridir.
Biz onları sana gerçek üzere
okuyoruz ‘bildiriyoruz’.
Sen, kitap verilen
peygamberlerdensin.
002.
253 Peygamberlerin kimini
kimine üstün kıldık.
Allah, onlardan kimiyle
konuştu.
Kimine de yüksek dereceler
verdi.
Meryem oğlu İsa’ya da kesin
deliller verdik.
Onu Kutsal Ruh ile destekledik.
‘Kutsal Ruh, vahiy meleği
Cebrail aleyhisselâmdır.’
Allah dileseydi, onların
izleyicileri, kendilerine kesin deliller, belgeler geldikten sonra birbirlerini
öldürmezlerdi.
Ama anlaşmazlığa düştüler.
Onlardan kimi inandı, kimi
inkâr etti.
Allah dileseydi, birbirlerini
öldürmezlerdi.
Allah ne isterse yapar!
254 Ey inananlar! Hesap günü gelmeden
önce, size rızk olarak verdiklerimizden başkaları için yerli yerince harcayın.
Onda ‘dirilip yargılanma
sürecinde’ alım satım yok, ‘yardımlaşmak üzere’ arkadaşlık yok,
şefaat ‘bir başkasına yardım amacıyla aracılık etmek’ yoktur.
İnkâr edenler zalimlerin ta
kendileridirler!
255 O Allah ki, ondan başka
ilah yoktur.
O, benzersiz bir hayatın
sahibidir.
Bütün yaratıkları varlık
âleminde tutandır.
Onu ne gaflet basar, ne de
uyku.
Göklerde ve yerde ne varsa
hepsi onundur.
İzni olmadan onun huzurunda kim
şefaat edebilir!
İnsanların önlerinde olanı da,
arkalarında kalanı da bilir.
‘Hem yaptıklarını, hem de
yapmayıp geri bıraktıklarını bilir.’
Dilediklerinden başka kimse
onun ilminden bir şey kavrayamaz.
Egemenlik kürsüsü ‘etki
alanı’ gökleri ve yeri tamamen kapsamıştır.
Onları koruyup gözetmek ona zor
gelmez.
O, yüceler yücesidir, gerçekten
büyüktür.
256 Dinde zorlama yoktur.
‘Kişi, inanıp inanmama, şu ya
da bu yola girme hakkına sahiptir. Bu konuda kimse kimseye baskı yapamaz.’
İyilik kötülükten iyice
ayrılmıştır.
‘Akıl sahibi bir varlık olan
insan, bunu görür, ona göre tercihini yapar.’
Tağutu tanımayıp da yalnız
Allah’a inanan kimse, asla kopmayan sağlam bir kulpa sarılmıştır.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
‘Tağut, kişiyi Allah yolundan
saptıran varlıkların genel adıdır. Bu bir insan, put, fikir, felsefe ya da
başka bir şey olabilir.’
002.
257 Allah inananların dostudur,
onları karanlıktan nura çıkarır.
Tağut ise inkâr edenlerin
dostudur, onları nurdan karanlıklara sürer.
Onlar ateş arkadaşlarıdırlar,
orada temelli kalacaklar.
258 Allah kendisine egemenlik
verdi diye şımarıp da Rabbi hakkında İbrahim’le tartışandan haberin var mı!
‘İbrahim aleyhisselâmla
tartışan, o zamanın adı Nemrut olan tiranıdır.’
İbrahim, “Rabbim öldüren ve
diriltendir” deyince, “Ben de diriltir ve öldürürüm” deyiverdi.
İbrahim, “Allah güneşi doğudan
getirir, sen de onu batıdan getirsene!” deyince, o kâfir şaşırıp kaldı.
Allah, zalim kimseleri doğru
yola eriştirmez!
259 Ya da, yerle bir olmuş
ıssız bir şehre uğrayan kimseden haberin var mı?
‘Kudüs şehrine yolu düşen Uzeyr
aleyhisselâmı biliyor musun?’
‘O şahıs’ “Allah
bütün bunları ölümlerinden sonra nasıl diriltir?” dedi.
Bunun üzerine, Allah onu yüz
yıl süreyle öldürdü.
Sonra yeniden diriltti.
“Ne kadar kaldın?” diye sordu.
O da, “Bir gün ya da bir günden
az” dedi.
“Hayır, yüz yıl kaldın.
Yiyeceğine içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak ‘kemikleri
nasıl da darmadağın olmuş’.
Seni insanlara bir ibret
yapacağız.
Eşeğin kemiklerine bak, onları
nasıl da birleştirip yerli yerine koyuyoruz. Onlara nasıl da et giydiriyoruz”
dedi.
Bu durum ona açıkça belli
olunca, “Şimdi iyice anladım, Allah’ın her şeye gücü yeter” dedi.
002.
260 Bir zamanlar İbrahim,
“Rabbim, ölüye nasıl can verdiğini bana göster!” dedi.
Allah, “İnanmıyor musun?”
buyurdu.
O da, “İnanıyorum, ama kalbim
iyice yatışsın istiyorum” dedi.
Allah da ona, “Kuşlardan
dördünü tut. Onları kendine alıştır. Sonra parçalayıp her dağ başına bir parça
bırak. Sonra sana gelmeleri için çağır. Koşarak sana gelecekler. Allah’ın üstün
gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar, bil” dedi.
261 Mallarını Allah yolunda
yerli yerince harcayanların durumu, her başakta yüz tane olmak üzere yedi başak
veren tohumun durumu gibidir.
Allah dilerse kimininkini daha
da artırır.
Allah, etkisiyle bütün
yaratıkları kapsayan, sınırsız ilmi olandır.
262 Mallarını Allah yolunda
harcayıp da yaptıklarını başa kakmayan, yoksulların duygularını incitmeyenler,
Rableri katında ödüllendirilirler.
Onlara ne korku vardır, ne de
üzüntü.
263 Hoş bir söz, bir af,
ardından incitme gelen bir yardımdan daha iyidir.
Allah, her bakımdan sonsuz
zengindir, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
264 Ey inananlar!
Yardımlarınızı başa kakarak, yoksul insanların duygularını inciterek boşa
gidermeyin.
Allah’a, ahiret gününe
inanmayıp da insanlara gösteriş için mal harcayan kimse gibi olmayın.
Onun durumu, üzerinde toprak
bulunan kayanın durumu gibidir. Üzerine bolca yağan yağmur onu dımdızlak
bırakıverir.
Onlar yapıp ettiklerinin
sevabını alamazlar.
Allah, inkârda direnenleri
doğru yola erdirmez!
002.
265 Allah’ın rızasını kazanmak
amacıyla, gönül huzuruyla mallarını harcayanların durumu, verimli topraklarda
yeşeren bir bahçenin durumu gibidir.
Kuvvetli bir sağanak düşer, bu
sebeple o da yemişlerini iki kat verir.
Sağanak yağmur yağmasa bile
çisenti yağar.
Allah yapıp ettiklerinizin
hepsini görür!
266 Hangi biriniz, kendisi
yaşlanmış, çocukları da güçsüzken, içlerinden ırmaklar akan, hurma, üzüm ve her
türlü meyveleri bulunan bahçesinin, ateşli bir kasırganın kopmasıyla yanıp
mahvolmasını ister?
Allah, size ayetlerini böylece
açıklıyor!
Belki düşünürsünüz!
267 Ey inananlar! Allah yolunda
harcamalarınızı, gerek kazandıklarınızın, gerek size yerden çıkardıklarımızın
temizlerinden yapın.
Göz yummadıkça alıcısı
olmadığınız kötü şeyleri yardım diye vermeyin.
Allah her bakımdan sonsuz
zengindir, övgüye layık olandır, bilin!
268 Şeytan sizi fakirlikle
korkutarak çirkin işler yapmanızı emrediyor.
Oysa Allah, size bağış ve
bolluk sözü veriyor.
Allah, etkisiyle bütün
yaratıkları kapsayandır, sınırsız ilim sahibidir.
269 Kimi dilerse ona hikmet
verir.
Kime hikmet verildiyse, ona
gerçekten çokça hayır verilmiştir.
Bunu da ancak, konunun özünü
kavrayabilen akıl sahipleri anlar.
‘Kur’an’da geçen “hikmet”
terimi, “gaye, fayda, ilim, sır, faydalı söz, peygamberlik, hüküm yetkisi, akıl
kuvvetinin uygun mertebesi, söz eylem uygunluğu, doğruyu yanlıştan ayıran
bilgi” gibi manalara gelir.’
002.
270 Allah, zorunlu giderler
için harcamalarınızı, adaklarınızı muhakkak bilir ‘ödüllerini verir’.
Zalimlerin ‘ahirette’
yardımcısı yoktur!
271 Yardımları açıktan yapmanız
güzeldir.
İhtiyacı olanlara gizlice
yardım etmeniz sizin için daha iyidir.
Günahlarınızın bir kısmına
karşılık olur.
Allah, yapıp ettiklerinizden
haberlidir.
272 Onları doğru yola
eriştirmek sana düşmez.
Allah, kimi dilerse onu doğru
yola eriştirir.
İyi olandan her ne verirseniz
onun faydası sizedir.
Zaten siz yalnız Allah için
harcarsınız!
İyilik türünden
harcadıklarınızın karşılığı mutlaka verilir.
Asla hakkınız yenmez.
‘Eğer böyle yapmıyorsanız bunu
bilin de böyle yapın. Harcamalarınızı, yardımlarınızı, çıkar elde etmek,
övülmek, alkış toplamak gibi geçici amaçlar için değil, sadece Allah rızası
için yapmalısınız. Geçici malınızı sonsuza kadar kalıcı kılmanın yolu budur.’
273 Kendilerini Allah yoluna
adadıkları için yeryüzünde dolaşamayanlara yardım edin.
Tanımayan kimse onları zengin
sanır.
Çünkü, istemekten utanırlar.
Sen onları yüzlerinden
tanırsın.
Onlar yüz suyu dökerek
insanlardan istemeye çekinirler.
İyi olandan her ne verirseniz
Allah onu muhakkak bilir.
274 Mallarını gece gündüz,
gizli açık infak edenlerin ödülü Rableri katındadır.
Onlar için ne korku vardır, ne
de üzüntü.
‘İnfak, eldeki nimetlerin bir
bölümünü başka kimselerle paylaşmak, onları da faydalandırmaktır. Allah rızası
için yapılmalıdır. Zekat en başta gelenidir. İnfak. sadece malda olmaz, her
türlü nimette olur.’
.....................
002.
275 Faiz yiyenler, diriliş günü
kabirlerinden şeytana çarpılmış gibi kalkarlar.
Bunun nedeni, “Alışveriş de
faiz gibidir” demeleridir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.
Kim, Rabbinden kendisine bir
öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, artık geçmişteki uygulamaları sonucu
eline geçenler kendisine, bunlar hakkındaki karar Allah’a kalmıştır.
Yapılan uyarılara aldırmayıp da
hatalı uygulamalarını sürdürenler, cehennem ateşinin dostudurlar.
Orada temelli kalacaklar!
‘Riba ya da faiz, paranın ya da
malın haram olan getirisidir. Faiz alan kimse, “Sen çalış ben yiyeyim”
dercesine çaba harcamadan, riske girmeden paradan para kazanmaktadır. Allah,
bunun yasal bir kazanç yolu olmadığını bildirmiş, insanlar arasında uçurumlar
oluşturan, olumsuz duyguları körükleyen, zengini daha zengin, fakiri daha fakir
yapan bu uygulamanın önünü kesmiştir.’
276 Allah, faizli kazançları
eksilterek yok eder. Karşılık beklemeksizin yapılan yardımları bereketlendirir.
Allah, günahta direnen
kâfirleri sevmez!
277 İnanıp da güzel işler
yapan, özenle namaz kılan, zekât veren kimseler, ödüllerini Rablerinden
alacaklardır. Onlara ne korku vardır, ne de üzüntü.
278 Ey inananlar! Allah’tan
sakının! Gerçekten inandıysanız, faiz sonucu elinize geçecek kazançların
hepsinden vazgeçin.
279 Böyle yapmazsanız, bunun
Allah’a ve Elçisine karşı açılmış bir savaş anlamına geldiğini bilin.
Tevbe ederseniz, ana paranız
sizin olacaktır. Böylece, haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış
olursunuz.
280 Borcu olan kimse zor
durumdaysa, kolaylıkla ödeme yapabileceği zamana kadar ona süre verin.
Bilirseniz, alacağınızı yardım
olsun diye tamamen silmek sizin için daha hayırlıdır.
281 Allah’a döneceğiniz,
herkesin kazancının kendisine eksiksiz olarak verileceği günden sakının! O gün
kimseye haksızlık yapılmaz!
002.
282 Ey inananlar! Belli bir
vadeyle borç alıp verirseniz, onu hemen yazın. Aranızda bulunan bir yazıcı,
yasal sınırları gözeterek yazsın.
Yazan kimse, Allah kendisine
nasıl öğrettiyse öylece yazsın, çekinmesin.
Bu yazıyı, borcu olan kişi
yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan sakınsın da eksik yazdırmasın.
Üzerinde hak olan kişi kıt
akıllı, eli ermez gücü yetmez ya da kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda
olan biriyse, onun velisi ‘koruyucusu, sorumlu kişi’ hakları gözeterek
yazdırsın.
Erkeklerinizden iki kişiyi de
tanık yapın. Erkek bulunmazsa, güvenilir bir erkekle iki kadın tanıklık
edebilirler. Biri unutursa öbürü ona hatırlatsın diye.
‘Kadınlar, genel olarak, ticari
konularda deneyimsizdirler. Bu nedenle, öncelikle erkek tanık istenmiş,
bulunamazsa, yerine iki kadının şahadeti kabul edilmiştir. Konu, sanıldığının
aksine, zihinsel yetilerle ilgili değildir.’
Tanıklar, tanıklık etmek üzere
çağrıldıklarında, bu görevi reddetmesinler.
Borç büyük de olsa, küçük de
olsa, onu süresiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin.
Bu, Allah katında adalete daha
uygun, tanıklık için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir.
Ancak, aranızda peşin alışveriş
yapar da onu yazmazsanız, günah işlemiş olmazsınız.
Alışveriş yaptığınızda tanık
tutun.
Yazana da, tanıklık edene de
zarar verilmesin. Eğer zarar verecek olursanız, bu bir sapkınlık olur, zararı
size dokunur.
Allah’tan sakının!
Allah size ilim öğretiyor.
Allah her şeyi bilir!
.................
002.
283 Yolculukta olur da yazıcı
bulamazsanız, alınan rehin yeter.
Birbirinize güveniyorsanız,
kendisine güvenilen kimse, Rabbi olan Allah’tan sakınsın da emaneti versin.
Bir de, tanıklığı gizlemeyin.
Kim onu gizlerse, kalbi günaha
batmış olur.
Allah, yapıp ettiklerinizin
hepsini bilmektedir!
284 Göklerde, yerde ne varsa
hepsi Allah’ındır.
İçinizde olanları açıklasanız
da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker.
Sonra da, dilediğini bağışlar,
dilediğine azap eder.
Allah’ın her şeye gücü yeter!
285 Peygamberle müminler,
Rabbinden indirilenlerin hepsine iman ettiler.
Hepsi, Allah’a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine inandılar.
“Onun peygamberleri arasında
ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Senin affını dileriz. Rabbimiz, dönüş
sanadır!” dediler.
286 Allah, kimseye gücünün
yeteceğinden fazlasını yüklemez.
Kazandığı iyilik kişinin kendi
faydasına, yüklendiği kötülük yine kendi zararınadır.
“Rabbimiz! Eğer unutacak veya
yanılacak olursak bizi sorumlu tutma.
Rabbimiz! Bizden öncekilere
yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme.
Rabbimiz! Bizi, güç
yetiremeyeceğimiz şeylerden sorumlu tutma.
Bizi affet, bizi bağışla, bize
merhamet eyle.
Sen bizim koruyup
gözetenimizsin.
İnkârcılara karşı bize yardım
eyle.”
‘Bakara suresinin sonunda yer
alan bu iki ayeti yatsı namazından sonra okumak sünnettir. Pek çok sevabı
vardır. Resulullah aleyhissalatü vesselâm, bu ayetler hakkında şöyle
buyurmuştur: “Bakara suresinin sonundaki iki ayeti geceleyin kim okursa, o iki
ayet ona yeter.”
..................
‘Surenin adı olan Âl-i İmran,
“İmran Soyu” manasına gelir. İmran, Hazreti Meryem’in babasının da adıdır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm.
002 Allah’tan başka ilah
yoktur. O, benzersiz bir hayatın sahibidir. Bütün yaratıkları varlık âleminde
tutandır.
003 Kendinden önceki kitapları
onaylamak üzere, sana bu hak kitabı indirdi. Tevrat’ı ve İncil’i de
indirmişti.
004 Daha önce, insanlara yol
gösterici olarak doğruyla yanlışı birbirinden ayıran ilahi kitapları indiren,
odur.
Allah’ın ayetlerini inkâr
edenlere şiddetli bir azap vardır.
Allah üstün gücü olandır,
işlenen suçu cezasız bırakmayandır.
005 Allah her şeyi bilir, ister
gökte olsun, ister yerde, hiçbir varlık ona gizli kalmaz.
006 Annelerinizin rahimlerinde,
dilemesine uygun olarak size biçimler veren odur.
Ondan başka ilah yoktur.
Onun üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
007 Sana kitap indiren odur.
O kitapta muhkem ayetler
vardır. Bunlar kitabın temelidir.
‘Muhkem, yani açıkça
anlaşılabilen kesin anlamlı ayetler.’
Fakat anlatımı müteşabih
ayetler de vardır.
‘Müteşabih, yani benzetmeli,
edebi sanatlar kullanılması sebebiyle yorum gerektiren ayetler.’
Kalpleri eğri olanlar,
karışıklık çıkarmak, kafaları karıştırmak, anlamı saptırmak gibi amaçlarla
bunların ardına düşerler.
O ayetlerin gerçek yorumunu, ‘tam
anlamıyla’ ancak Allah bilir.
İlimde derinleşmiş olan
kimseler ise, “Biz ona inandık. Hepsi Rabbimizin katındandır” derler. Fakat
akıl yürütemeyenler bunu düşünemezler.
‘Müteşabih ayetler anlamsız
değildir, fakat manalarını anlamak için bilgi sahibi olmak, iyi düşünmek
gerekir. “Allah bilir” denmesi, bu ayetlerde de bilgiler bulunduğuna
işarettir.’
008 ‘İlimde derinleşenler
şöyle yakarırlar:’ “Ey Rabbimiz! Bizi dosdoğru yoluna erdirdikten sonra
kalplerimizi eğriltme. Bize katından rahmet ver. Sen gerçekten vehhabsın ‘merhameti
gereği verensin’.
009 “Ey Rabbimiz! Gelmesi kesin
olan günde insanları huzuruna toplayacak olan sensin. Allah, sözünden asla
dönmez! ”
003.
010 İnkârcılara, ne malları, ne
de çocukları zerre kadar fayda vermez.
Onlar cehennem ateşinin yakıtı
olurlar!
011 Tıpkı Firavun yanlılarının
ve onlardan öncekilerin gidişi gibi.
Onlar, ayetlerimizi
yalanladılar.
Allah da, günahlarından dolayı
kendilerini kıskıvrak yakaladı.
Allah’ın azabı
şiddetlidir!
012 İnkârcılara, “Siz
yenileceksiniz! Toplanıp cehenneme atılacaksınız. Orası ne kötü bir yatak!” de.
013 O iki topluluğun durumu
size bir ibret olmuştur.
Bir topluluk Allah yolunda
savaşıyordu. Öbürü gerçeği inkâr ediyordu.
İnananlar, ötekilerin
kendilerinden iki kat daha fazla kalabalık olduklarını görüyorlardı.
‘Bu durum inananları
yıldırmıyordu. Kendi görevlerini yapıyor, imanları için çaba harcıyor, sonucu
Allah’a bırakıyorlardı.’
Allah, kimi dilerse ona yardım
eder.
Bunda görebilenler için bir
ibret vardır!
014 İnsanlar, kadınlardan,
evlatlardan, kantarlarla altınlardan, gümüşlerden, bellikli atlardan,
develerden gelen arzuların sevgisiyle bezenmişlerdir.
Bunlar dünya hayatının nimetleridir.
Oysa gidilecek yurdun güzeli Allah katındadır!
‘İyi bir mümin olmak için
bunları terk etmek gerekmez. Cennet daha güzel olmakla birlikte, kulluk
görevini aksatmaksızın bu dünyadaki nimetlerden de faydalanmak, her nimete
şükürle karşılık vermek esastır.’
015 “Size bunlardan daha
hayırlısını haber vereyim mi?” de, “Kötülüklerden sakınanlara altında
ırmaklar akan cennetler var. Orada
devamlı kalacaklar. Tertemiz eşler var. Bir de Allah’ın rızası... Allah,
kullarını çok iyi görmektedir!”
003.
016 İnananlar, “Rabbimiz! Biz
gerçekten inandık. Günahlarımızı affet. Bizi ateş azabından koru” diyenlerdir.
017 Onlar sabrederler.
Sözlerinde dururlar. Candan kulluk ederler. Başkaları için yerli yerince
harcama yaparlar. Günahlarının affı için seherlerde yalvarıp yakarırlar.
018 Allah’tan başka ilah
yoktur! Allah buna tanıklık etti. Melekler de tanıklık ettiler. Adaleti ayakta
tutan ilim sahipleri de tanıklık ettiler. Ondan başka ilah yoktur! Onun üstün
gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
‘Adalet, hak edene hakkını
vermek, haksızlıktan sakınmak, dengeli davranmak, her işte hakkı gözetmek, orta
yolu tutmak, kanun önünde eşitlik manalarına gelir. Adaletin zıddı zulümdür,
haksızlıktır.’
019 Allah katında din,
İslâmdır. Kitap verilenler niçin
anlaşmazlığa düştüler bilir misin? Kendilerine ilahi ilim geldikten
sonraki azgınlık ettiler de ondan. Allah hızlı bir biçimde hesap görendir.
Allah’ın ayetlerini inkâr eden bilsin!
‘Din, peygamberin bildirdiği
biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilahi
yol, bu yolu tanımlayan kanunların tümü, millet, şeriat demektir. Esasen
din, millet ve şeriat aynı manaya gelir, sadece adlandırılma yönleri farklıdır.
İslâm ise, teslim olma, tam bir güvenle bir daha geri almamak üzere kendini
verme demektir. İslâmın bir manası da, barıştır. İnsanın kendisiyle,
çevresiyle, yaratıcısıyla barış içinde olmasıdır. Bunun da sonucu, huzurdur,
mutluluktur.’
020 Seninle tartışmaya
kalkışırlarsa, “Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim” de.
Gerek kendilerine kitap
verilenlere, gerekse okuma yazma bilmezlere, “İslâm oldunuz mu?” de.
İslâm oldularsa doğru yolu
buldular demektir.
Yüz çevirirlerse bilesin, sana
düşen görev sadece iletmektir.
Allah o kulları görüyor!
021 Allah’ın ayetlerini inkâr
edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti
emredenleri öldürenlere acılı bir azabı müjdele!
022 Bunlar, yapıp ettikleri hem
dünyada, hem de ahirette boşa gidenlerdir. Onların ‘ahirette’ yardımcısı
yoktur!
003.
023 Kendilerine daha önce
kitaptan bir pay verilenleri ‘Yahudileri’ görmedin mi!
Aralarında hüküm vermen için
Allah’ın kitabına çağırıldılar da sonra bir kısmı dönüverdiler.
Onlar temelli yüz
çevirenlerdir!
024 Bunun sebebi, “Bize sayılı
günlerden başka ateş dokunmayacak” demeleridir.
Uydurdukları yalanlar dinleri
konusunda kendilerini yanıltıyor.
025 Kıyamet günü kuşkusuz
gelecek. Onları diriltip huzurumuza toplarız. Kimseye haksızlık yapılmaz.
Herkese kazandığı şeyler tastamam ödenir. O gün nice olacak hâlleri!
‘Bunu hiç düşünmüyorlar mı!’
026 “Ey egemenlik sahibi olan
Allah’ım!” de, “Egemenlik yetkisini dilediğine verir, dilediğinden alırsın.
Dilediğin kimseyi yüceltir
yenilmez yaparsın, dilediğini alçaltıp süründürürsün.
Her hayır senin elindedir.
Sen her şeye gücü yetensin.
027 “Geceyi gündüze girdirir,
gündüzü geceye girdirirsin.
Ölüden diriyi çıkartır, diriden
ölüyü çıkartırsın.
Kimi dilersen ona hesapsız rızk
verirsin.”
028 İnananlar, kendileri gibi
inananları bırakıp da inkâr edenleri dost edinmesinler.
Onlardan sakınmak gibi bir
fayda olmaksızın kim bunu yaparsa, onun Allah’tan yana nasibi kesilir.
Allah, kendisinden sakınmanızı
emrediyor.
Sonunda dönüş Allah’adır.
029 “İçinizde taşıdıklarınızı
gizleseniz de, açıklasanız da Allah onların hepsini bilir.
Göklerde olanı da, yerde olanı
da bilir.
Allah her şeye gücü yetendir”
de.
003.
030 Her insan, ne hayır
işlediyse diriliş gününde onu önünde hazır bulacak.
Kötülükten yana yaptıklarıyla
kendisi arasında büyük bir uzaklık bulunsun ister.
Allah sizi kendisinden
sakındırıyor.
‘Bunu sizin menfaatiniz için
yapıyor. Aksi halde, gerçeğe inanmaz, günahlara girer, kendinize yazık
ederdiniz.’
Allah, kullarına karşı pek
şefkatlidir.
031 “Allah’ı seviyorsanız bana
uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin. Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir” de.
‘Allah sevgisi insanın en yüce
gayesidir. İnsan, önce iman eder, ardından tanıma faslı gelir, sonunda da sevgi
nuru kalbine yerleşir. Allah’ı sevmenin yolu, onu tanımaktan geçmektedir. Sevginin
göstergesi ise, Allah’ın sevdiği kimseye, yani Hazreti Muhammed aleyhissalâtü
vesselâma uymaktır.’
032 “Allah’a da, Elçisine de
itaat edin!” de.
Yüz çevirirlerse bilsinler,
Allah inkâr edenleri sevmez.
033 Allah Âdem’i, Nuh’u,
İbrahim soyunu, İmran soyunu seçti. Öbür topluluklara üstün kıldı.
‘İçlerinden peygamber
göndermekle, onlara fazladan bir nimet verdi’.
034 Onlar birbirinden türeyen
bir nesildir.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
035 Hani, İmran’ın hanımı,
“Rabbim, rahmimde olanı senin hizmetine adadım.
Benden kabul buyur.
Sen işitensin, bilensin!”
demişti.
036 Derken, onu dünyaya
getirdi. Ne doğurduğunu Allah daha iyi bilirken, “Rabbim!” dedi, “Kız doğurdum.
Erkek, kız gibi olmaz. Adını Meryem koydum. Ben onu da, onun soyunu da kovulmuş
şeytandan koruman için sana emanet ediyorum.”
003.
037 Rabbi onu güzel bir kabulle
kabul buyurdu. Güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Koruyup gözetsin diye Zekeriyya
peygambere verdi.
Zekeriyya ne zaman mabede
girse, onun yanında bir yiyecek bulurdu. “Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?”
derdi.
O da, “Allah katından!” derdi.
Allah, kimi dilerse onu
hesapsız rızklandırır.
038 Zekeriyya, Rabbine
yalvardı, “Rabbim!” dedi, “Bana katından temiz bir soy ver. Sen duaları işitensin!”
039 Zekeriyya, mihrapta ayakta
durarak namaz kılarken, melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana
Yahya adlı bir oğul müjdeliyor. O, Allah’tan gelecek bir kelimeyi onaylayacak.
Efendi, kendine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak.”
‘Bir kelimeyi, yani İsa
aleyhisselâmın peygamberliğini, kitabını onaylayacak.’
040 “Rabbim! Ben ihtiyarım.
Karım kısır. Benim nasıl oğlum olabilir!” dedi. Allah da ona, “Öyledir, ama
Allah her neyi dilerse onu yapabilendir” dedi.
041 “Rabbim! Bana bir alâmet
ver” dedi.
“Alâmetin, işaret diliyle söz
anlatmaktan başka insanlarla konuşmamandır. Rabbini çokça an. Sabah akşam
tesbih et” buyurdu.
‘Tesbih etmek, yüce
niteliklerini, akla gelebilecek bütün kusurlardan ırak olduğunu dile getirerek
Allah’ı anmaktır.’
042 Bir zamanlar melekler, “Ey
Meryem! Allah, insanlar arasından seni seçti. Arındırdı. Âlemdeki kadınların
üstünde bir konuma eriştirdi” demişlerdi.
043 “Ey Meryem! Rabbinin
huzurunda tam bir saygıyla ayakta dur, secdeye kapan, eğilenlerle birlikte sen
de eğil!”
‘Burada, parça söylenerek bütün
kastedilmiş, namaz emri verilmiştir. Kur’an’ın açıklamaları, daha önceki inanan
topluluklarda da namaz ibadetinin önemli yer tuttuğunu göstermektedir.’
044 ‘Ey Muhammed!’ Sana
bildirdiklerimiz gaybın bilgilerindendir.
‘Gözlem alanının dışında kalan,
dış duyularla hissedilemeyen âlemlerin bilgileridir.’
Meryem’i kim koruması altına
alacak diye kura çekmek amacıyla kalemlerini atarlarken sen yanlarında
değildin.
Birbirleriyle tartışırlarken de
yanlarında bulunmadın!
‘Sana öyle sırlar, öyle gizli
bilgiler veriyoruz ki bunları senin vahiy almaksızın bilmene imkân yok. Başka
hiçbir sebep olmasaydı bile, bunları biliyor olman senin peygamberliğini
ispatlamaya yeterdi.’
045 Melekler, “Ey Meryem!”
dediler, “Allah sana kendinden bir kelimeyi, adı Meryem oğlu İsa olan Mesih’i
müjdeliyor. Kendisi dünyada da, ahirette de saygın ve gözde kullardandır.
‘Mesih, İsa aleyhisselâmın
isimlerinden biridir, “mesheden, sıvazlayan, silen, bozan” gibi manaları
vardır. Bir yoruma göre, Tevrat’taki bazı katı yasaları yumuşatması sebebiyle
ona “Mesih” denilmiştir. İsa aleyhisselâm Allah’ın bir kelimesidir, yani mucize
sonucu yaratılması sebebiyle, Allah’ın sınırsız gücünü gösteren bir ayettir,
bir alamettir.’
003.
046 “İnsanlarla hem
beşikteyken, hem de yetişkinken konuşacak. İyilerden biri olacak.”
047 Meryem, “Rabbim! Bana bir
insan dokunmadı. Benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
“Evet” dedi, “Allah dilerse
yaratır. O, bir işin olmasını isteyince ona ol der, o da hemen oluverir.”
048 Ona, okuyup yazmayı,
hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretecek.
‘İsa aleyhisselâmın, dünyadan
alınıp semaya kaldırılmasından sonra yazılan kitapların hepsine İncil adı
verilir. Bu kitaplar, Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın hayatını
anlatan “siyer” kitaplarına benzer. İsa aleyhisselâmın hayatını, ahlakını,
gezilerini, öğütlerini anlatır. Yazarlarının gözlemlerine göre farklılıklar
gösterirler. İçlerinde yasa bildiren ayetler pek azdır. Hıristiyanların yasa
kitabı, Kur’an inene kadar Tevrat’tı. Bu sebeple, İsa aleyhisselâma Tevrat da
öğretilmiştir.’
049 İsrailoğullarına peygamber
yapacak!
‘O, şöyle diyecek:’
“Ben size Rabbinizden bir
mucizeyle geldim.
Çamurdan kuşu andırır bir şey
yapıp ona üflerim Allah’ın izniyle hemen kuş olur.
Allah’ın izniyle kör gözleri,
alaca hastalarını iyileştiririm.
Ölüleri diriltirim.
Yediklerinizi, evlerinizde
biriktirdiklerinizi size haber veririm.
İnanmış kimselerseniz bunda
sizin için ayet ‘işaret, ibret’ vardır.
050 “Tevrat’tan bana ulaşan
bilgileri onaylıyorum. İçindeki haramlardan bazılarını size helal kılıyorum.
Rabbinizden bir ayetle ‘belgeyle, mucizeyle’ geldim. Allah’tan sakının
da bana uyun!
051 “Allah benim de Rabbim,
sizin de Rabbinizdir, öyleyse ona kulluk edin, çünkü doğru yol budur!”
052 İsa, onların inkârlarını
sezdi. “Allah yolunda benim yardımcılarım kimler olacak?” dedi.
Havariler dediler ki: “Biz
Allah yolunda senin yardımcılarınızız. Allah’a inandık. Sen bize tanık ol. Biz,
teslim olanlarız.”
‘Havariler, beyazlara bürünen
bir takım insanlar, yardımcılar, İsa aleyhisselâmın yakın arkadaşları.’
003.
053 “Rabbimiz, bize kendi
katından indirdiğine inandık. Bu Peygambere uyduk. Bizi gerçeğe tanıklık
edenlerle beraber yaz.”
054 Onlar ‘inanmayan
kişiler’ İsa’ya zarar vermek için tuzak kurdular. Allah da onları misilleme
yaparak cezalandırdı.
Allah, hile yapanların cezasını
en iyi verendir.
055 Allah, “Ey İsa!” dedi,
“Seni vefat ettirip kendime yükselteceğim. Kâfirlerin arasından alıp
arındıracağım. Sana uyanları kıyamet gününe kadar inkârcıların üstünde tutacağım.
Sonra, hepiniz bana döneceksiniz. Anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda
ben hükmedeceğim.
‘Kimi yorumcular, bu ayette
geçen “vefat” kelimesinden yola çıkarak, İsa aleyhisselâmın öldüğünü söylerler.
Fakat derinlemesine incelemeler yapan büyük âlimler, “Vefat, bir şeyi çekip
almak, demektir. İlle de ölüm manasına gelmez. İsa aleyhisselâm ölmemiştir. Bu
ayet onun başka âleme yükseltildiğini dile getirmektedir” demişler. Bu yorum,
Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselâmın hadisleriyle de desteklenmektedir.’
056 “İnkâr edenleri, hem
dünyada, hem ahirette şiddetli bir azaba uğratacağım. Onların hiçbir yardımcısı
olmayacak.”
057 İnanıp da güzel işler
yapanların ödülleri eksiksiz olarak ödenecektir.
Allah zalimleri sevmez!
058 Sana bildirdiklerimiz, o hikmetli
kitabın ayetlerindendir.
059 Allah katında İsa’nın
durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona, “Ol!”
dedi, o da hemen oluverdi.
‘Âdem aleyhisselâm, hem
annesiz, hem de babasız yaratıldı. Bunu biliyorsunuz da İsa’nın babasız
yaratılmasını niçin akıldan uzak görüyorsunuz!’
060 Bu, Rabbinden gelen bir
gerçektir. Sakın kuşku duyanlardan olma!
061 Sana ilim geldikten sonra,
onun hakkında seninle tartışırlarsa, “Haydi biz ve siz bir araya gelelim.
Çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı da çağıralım.
Sonra hep birlikte yalvaralım, Allah’ın lânetinin yalancıların üzerine olmasını
dileyelim” de.
‘Kendilerine kitap verilenler,
Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın bu meydan okumasına yanaşmamışlardır.
Bu meydan okuma üzerine, bazıları inanmış, bazıları da inanmamakla birlikte
barış yolunu tutmuşlardır.’
003.
062 Bu anlatılanlar kesinlikle
gerçek olaylardır.
Doğrusu, Allah’tan başka ilah
yoktur.
Onun üstün gücü vardır. Her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
‘Allah, bütün varlıkları
yaratan yaratıcımızın özel ismidir. Nasıl, bir adamın mühendis, yazar, müdür,
ressam gibi isimlerinin yanında bir de kendi ismi varsa, Allah’ın da Rahman,
Rahîm, Vedûd, Rezzak, Kerîm, Alîm, Hakîm, Kadîr gibi isimlerinin yanı sıra bir
de özel ismi vardır: Allah! İlah ya da tanrı kelimesi Allah isminin yerini
tutmaz. Tanrı kelimesi, hak olsun ya da olmasın tapınılan her şey için
kullanılır. Mesela, bir puta da ilah ya da tanrı denir. Allah ise, sadece hak olan
mabudumuz için kullanılan gayet özel bir isimdir.’
063 Allah bozgunculuk yapanları
bilir. Yüz çevirenler bunu bilsinler!
064 “Ey kendilerine kitap
verilenler! Sizinle bizim aramızda olan şu ortak söze gelin: Allah’tan başka
ilah tanımayalım. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da
birbirimizi rab edinmeyelim” de.
Eğer yüz çevirirlerse, “Tanık
olun, biz teslim olmuşuzdur” deyin.
065 Ey kendilerine kitap
verilenler! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ondan
sonra indirildi. Aklınız ermiyor mu!
066 Siz busunuz işte! Haydi
hakkında bilginiz olanı tartışırsınız, ya hakkında hiçbir ilminiz olmayan bir
konuyu niçin tartışıyorsunuz!
Oysa, Allah bilir, siz
bilmezsiniz.
067 İbrahim ne Yahudiydi, ne de
Hıristiyan.
Allah’ı bir bilen gerçek bir
müslim idi.
‘Müslim, bir daha geri almamak
üzere kendini teslim eden demektir. Din dilinde İslâma inanan manasına gelir.
Bütün peygamberlerin dini İslâmdır. Sonra sapmalar olmuştur.’
Allah’ın yanı sıra başa ilahlar
edinenlerden olmadı.
068 İnsanların İbrahim’e en
yakını, ona uyanlar, bu Peygamber ‘Muhammed’ ve onun gibi inananlardır.
Allah da inananların dostudur.
069 Kendilerine kitap
verilenlerin bir takımı sizi saptırmak ister. Fakat kendinden başkasını
saptıramaz. Üstelik, bunun farkına da varmaz.
070 Ey kendilerine kitap
verilenler! Allah’ın ayetlerini niye inkâr ediyorsunuz! Hem de kendiniz tanık
olup dururken!
003.
071 Ey kendilerine kitap
verilenler! Niye hakkı batıla ‘gerçeği yalana’ katıyorsunuz! Niye
bildiğiniz gerçeği gizliyorsunuz!
072 Kitap verilenlerden
kimileri, “İnananlara indirilene gündüz inanın, günün sonunda inkâr edin. Belki
onlar da dönerler.
073 “Kendi dininize uyandan
başkasına inanmayın” derler.
“Gerçek hidayet Allah’ın
hidayetidir” de.
‘Hidayet, yani yol
göstericilik, rehberlik.’
Onlar, “Size verilenin bir
benzerinin başka birine de verildiğini kabul etmeyin. Rabbinizin katında,
onların size karşı deliller ileri süreceklerine inanmayın” derler.
“Büyük lütuf Allah’ın
elindedir. Kimi dilerse ona verir. Allah, lütfu bol olandır. Sınırsız ilim
sahibidir” de.
074 Sonsuz merhametini kimi
dilerse ona yöneltir.
Allah’ın nimetleri
sınırsızdır.
075 Kitap verilenlerden kimi
vardır, kendisine kantarla emanet bıraksan, onu sana geri verir. Kimi de
vardır, bir tek altın emanet etsen, tepesine binmedikçe onu sana vermez.
Bunun sebebi, “Kendilerine
kitap verilmeyenler konusunda bize bir sorumluluk yok” demeleridir.
Allah’a karşı bile bile yalan
söylüyorlar.
‘Kitap bizim elimizdedir, kitap
sahibi olmayanlara ne yaparsak yapalım sorumlu olmayız, diyen Yahudilerin bu
çarpık söylemleri hatırlatılıyor.’
076 Hayır! Allah içtenlikle
inanarak kötülüklerden sakınanları sever.
Sözünde duranlar, yasaklardan sakınanlar bunu bilmeli!
077 Gerek Allah’a verdikleri
sözleri, gerekse kendi yeminlerini az bir pahaya satanların ahirette nasibi
yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz. Yüzlerine bakmaz. Temize
çıkarmaz. Acılı azap onlar içindir!
003.
078 Onlardan bir takımı da,
kitapta olmayanı kitaptan sanasınız diye, okurken dillerini bükerler.
Allah katından olmadığı hâlde,
“Allah katından” derler.
Allah hakkında bile bile yalan
uydururlar.
079 Allah, bir insana kitap,
hikmet, peygamberlik versin de, o da insanlara, “Allah’ı bırakın da benim
kullarım olun” desin, ne mümkün!
Ancak, “Kitaptaki ilmi bilip
bildirdiğiniz, ders alıp ders verdiğiniz için Rabbinize has kullar olun” der.
‘İsa’ya ilahlık yakıştıranlara
bir uyarı yapılmış, bir peygamberin asla tanrılık davası gütmeyeceği, sadece
kendisine iletilen vahyi anlatacağı vurgulanmış, onu izleyenlerin de böyle
davranmaları gerektiği hatırlatılmıştır.’
080 Size, melekleri ve
peygamberleri tanrı edinmenizi de emredemez.
Siz teslim olduktan sonra, size
inkârı emretmesi olacak şey değildir!
081 Allah, “Size kitap verdim,
hikmet verdim. Yanınızda olanı onaylayıcı bir peygamber gelince ona
inanacaksınız, yardım edeceksiniz” diye kesin söz almıştı.
“Bu sözleşmemi kabul ettiniz
mi?” demişti.
Onlar da, “Kabul ettik”
demişlerdi.
Allah, “Siz tanık olun. Ben de
sizinle beraber tanıklık ediyorum” demişti.
082 Bundan sonra yüz
çevirenler, yoldan çıkmış azgınlardır!
083 Allah’ın dininden başka bir
din mi arıyorlar!
Oysa, göklerde ve yerde kim
varsa ister istemez ona teslim olmuştur. Sonunda hepsi ona döndürülür.
003.
084 “Biz Allah’a, bize
indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, bunların soyundan gelenlere
indirilenlere inandık.
Rableri tarafından Musa’ya,
İsa’ya, bütün peygamberlere verilenlere iman ettik.
Onların arasında ayrım
yapmayız.
Sadece Allah’a teslim
olmuşuzdur” de.
085 Kim, İslâmın dışında bir
din ararsa bilsin, onunki asla kabul edilmez!
O, ahirette de zarara
düşenlerden olur!
086 İnandıktan, peygamberin
gerçek olduğuna tanıklık ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkâr
eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir!
Allah, zalimlerden oluşan bir
toplumu doğru yola eriştirmez!
087 Allah, melekler, bütün
insanlar onlara lanet ederler!
Hak ettikleri ceza budur!
088 Cehennemde temelli
kalırlar.
Çektikleri azap ne hafifletilir,
ne de geciktirilir!
089 İnkâr ettikten sonra,
içtenlikle tevbe ederek uslananlar olursa o başka.
Çünkü, Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
090 İnandıktan sonra inkâr
eden, üstelik inkârda aşırı gidenlerin tevbeleri kabul edilmeyecektir.
Onlar sapkınların ta
kendileridirler!
091 İnkâr edip de kâfir olarak
ölenler, yeryüzü dolusu altını kurtuluş bedeli olarak verecek olsalar bile,
asla kabul edilmeyecektir.
Onlara acılı bir azap vardır.
Onların yardımcıları da
yoktur.
003.
092 Sevdiğiniz şeylerden
başkaları için de yerli yerince harcama yapmadığınız sürece temizlenip
arınamazsınız.
Allah, her ne harcarsanız
bilir.
093 Tevrat inmeden önce
İsrail’in kendisine haram kıldığından başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına
helaldi.
‘İsrail, Yakub aleyhisselâmın
lakabıdır.’
“Siz haklıysanız, haydi
Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım!” de.
094 Allah hakkında yalan
uyduranlar zalimlerin ta kendileridirler!
095 “Allah doğruyu
söylemektedir.
O hâlde, samimi bir gönülle
gerçeğe yönelen, Allah’ın yanı sıra hiçbir şeye ilahlık payesi vermeyen
İbrahim’in dinine uyun” de.
096 Doğrusu, insanlar için
kurulan ilk tapınak Mekke şehrindekidir.
Kâbe, tüm insan toplulukları
için kutsal olan bir yol göstericidir.
‘Doğru yolun alâmeti, gerçeğin
simgesidir’
097 Orada apaçık alametler
vardır.
İbrahim Makamı vardır.
‘İbrahim Makamı, yani İbrahim
aleyhisselâmın ibadet ettiği özel yer vardır.’
Oraya giren güvende olur.
Gitme imkânı olanlar o evi
haccetmeliler.
Allah’ın insanlar üzerinde bir
hakkıdır, bu.
Allah’ın âlemlere ihtiyacı
yoktur!
‘Allah, kâinattaki varlık
türlerine muhtaç değildir. Her bakımdan kendine yetendir. İhtiyacı olmak aciz
yaratıklara özgüdür.’
İnkâr edenler bunu bilsinler!
098 “Ey kendilerine kitap
verilenler!
Allah’ın ayetlerini niye inkâr
ediyorsunuz!
Allah yaptıklarınıza tanıktır”
de.
099 “Ey kendilerine kitap
verilenler!
İnananları Allah yolundan niçin
alıkoyuyorsunuz!
Niye o yolun çarpık olmasını
istiyorsunuz!
Oysa siz gerçeğin
tanıklarısınız.
‘Çünkü elinizde ilahi kitap
var.’
Allah yaptıklarınızdan gáfil
değildir” de.
100 Ey inananlar! Kendilerine
kitap verilenlerden bir takım kimselere uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi
çevirir de inkârcı ederler.
003.
101 Size Allah’ın ayetleri
okunur, Peygamberi de aranızda bulunurken nasıl inkâr edersiniz!
Allah’a sımsıkı sarılan doğru
yola erişmiştir.
102 Ey inananlar! Allah’tan
nasıl sakınılması gerekiyorsa öylece sakının!
Ölürseniz, mutlaka Allah’a
teslim olmuş bir hâlde can verin.
103 Topluca Allah’ın ipine
sarılın, sakın birbirinizden ayrılmayın!
‘Allah’ın ipine, yani semadan
inen Kur’an’a sarılın. Kurtuluşunuz onunla olacaktır.’
Allah’ın size olan nimetini
anın.
Bir zamanlar düşmandınız.
Gönüllerinizi birbirine o
ısındırdı.
Onun nimeti sayesinde kardeş
oldunuz.
Bir ateş uçurumunun
kenarındaydınız.
Sizi oradan o kurtardı.
Bakın, doğru yola eresiniz diye
ayetlerini böylece açıklıyor.
104 Sizden bir topluluk
bulunsun. İyi olanı buyursun. Kötü olandan alıkoysun.
İşte, kurtuluşa erenler sadece
onlardır!
105 Kendilerine apaçık
deliller, belgeler geldikten sonra ayrılıp da anlaşmazlığa düşenler gibi
olmayın.
İşte, o büyük azap onlar
içindir!
106 Kıyamet günü, kimi yüzler
ağarır, kimi yüzler kararır.
Yüzü karalara, “İnandıktan
sonra inkâr mı ettiniz! İnkârınız yüzünden tadın bakalım azabı!” denilir.
107 Yüzü ak olanlar, Allah’ın
merhamet alanı içindedirler. Cennette temelli kalırlar.
108 Allah’ın ayetleridir
bunlar!
Sana gerçeğe uygun olarak
okuyoruz ‘bildiriyoruz’.
Allah, yaratıklarına haksızlık
edilmesini istemez.
003.
109 Göklerde ve yerde
bulunanların hepsi Allah’ındır.
Bütün işler Allah’a varır.
‘Her iş onun bilgisi, dilemesi,
gücüyle yapılır. İnsan tercihlerinden sorumludur. Yapıp ettiklerinin hepsi
yazılır. Hesap gününde Allah’ın huzuruna çıkartılır.’
110 Siz, insanlar için ortaya
çıkartılmış en hayırlı topluluksunuz.
İyi olanı buyurur, kötülükten
alıkoyarsınız.
Allah’a inanırsınız.
Kendilerine daha önce kitap
verilenler de inansalardı haklarında hayırlı olurdu.
Onlardan, senin getirdiklerine
inananlar varsa da çoğu yoldan çıkmış azgınlardır.
111 Onlar, sizi incitmekten
başka zarar veremezler.
Sizinle savaşırlarsa arkalarını
dönüp kaçarlar.
Sonra kendilerine yardım da
edilmez.
112 Allah’ın ve inananların
koruması altında olanlar dışında, onlar her nerede olurlarsa olsunlar,
üzerlerine alçaklık damgası vuruludur.
Allah’ın gazabına uğradılar.
Çünkü, Allah’ın ayetlerini
inkâr ettiler.
Haksız yere peygamberleri
öldürdüler.
Başkaldırdılar, taşkınlık
ettiler.
Alçaklık damgası üzerlerine bu
yüzden vuruldu.
‘Allah âdildir. Her hak
sahibine hakkını verir. Asla zulmetmez. Durup dururken kimseyi
cezalandırmaz.’
113 Kendilerine daha önce kitap
verilenlerin hepsi bir değildir.
Aralarında, söz dinleyen,
geceleyin Allah’ın ayetlerini okuyan, secde edenler de vardır.
114 Allah’a ve ahiret gününe
inanırlar.
İyi olanı buyurur, kötülükten
alıkoyarlar.
Hayır yapmak için koşuşurlar.
Onlar iyilerdendir.
115 Yaptıkları iyiliklerin
hiçbiri karşılıksız bırakılmayacaktır.
Allah içtenlikle inanarak
kötülüklerden sakınanları bilir.
003.
116 İnkârcıları ne malları, ne
de evlatları Allah’ın azabından kurtaramaz.
Onlar ateş arkadaşlarıdırlar.
Temelli orada kalacaklar!
117 Bu dünya hayatında
yaptıkları harcamalar, kendilerine yazık edenlerin ekinlerini kurutan soğuk bir
rüzgâr gibidir.
‘Mallarını kötülük yolunda
saçıp savururlar. Keyif, şan, şöhret, makam, mevki için harcarlar. Bu da,
onlara fayda yerine zarar verir.’
Allah onlara zulmetmiyor.
Onlar kendi kendilerine
zulmediyorlar.
118 Ey inananlar! Kendinizden
olmayanları dost edinmeyin!
Onlar, size kötülük etmekten
geri durmazlar.
Zorda kalmanızı isterler.
Görmüyor musunuz, kinleri
ağızlarından taşıyor.
İçlerinde gizledikleri
düşmanlık ise daha da büyüktür.
Size ayetleri açıkladık,
aklınızı kullanırsanız anlarsınız!
119 Siz, sizi sevmeyeni de
seven, ilahi kitapların hepsine inanan kimselersiniz.
Onlar sizinle karşılaşınca,
“İnandık” derler.
Yalnız kaldıkları zaman size
duydukları kin yüzünden parmaklarını kemirirler.
“Kininizle kahrolun!” de.
Allah sinelerin özünü bilir.
‘Allah alimdir, sınırsız ilmi
vardır. Gönüllerin gizli niyetlerini, arzularını, emellerini bilir. Ona hiçbir
şey gizli kalmaz. Her yeri kapsayan güneş ışığı gibi, Allah’ın ilmi de bütün
varlıkları kuşatmıştır.’
120 Size bir iyilik dokunursa,
bu onlara kötü gelir.
Size bir kötülük dokunursa,
buna sevinirler.
Sabreder de kötülüklerden
sakınırsanız, onların hileleri ‘tuzakları, düzenleri’ size zarar
veremez.
Allah, onların yapıp
ettiklerini ilmiyle kuşatmıştır.
121 Sen, bir zamanlar evinden
erkenden ayrılmıştın.
İnananları savaş için uygun
yerlere yerleştiriyordun.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
003.
122 Savaş sırasında sizden iki
takım bozulmaya yüz tutmuştu.
Allah onların dostudur.
İnananlar sadece Allah’a
güvensinler!
123 Allah size Bedir savaşında
yardım etmişti.
O zamanlar siz cılız bir
topluluktunuz.
Allah’tan sakının ki şükretmiş
olasınız!
124 Sen, inananlara,
“Rabbinizin size yardım edecek. Bunun için üç bin melek gönderecek. Yetmez mi!”
diyordun.
125 Evet, sabrederseniz,
günahlardan sakınırsanız, onlar da sizin üzerinize gelecek olurlarsa, Rabbiniz
size formalı beş bin melekle yardım edecek.
126 Allah, bunu size bir müjde
olsun da içiniz rahat etsin diye yaptı.
Yardım sadece Allah
katındandır.
O, azizdir, hakimdir.
‘İzzetlidir, onurludur,
güçlüdür, yenilmezdir. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek
yapar, asla abes iş yapmaz.’
127 İnkâr edenlerin bir kısmını
mahvetmek ya da ümitsiz olarak geri dönecek şekilde bozguna uğratmak için
gereken yardım Allah katındandır.
128 Allah’ın onlara tevbe
ettirmesi ya da azap etmesi hususunda karar vermek senin işin değildir. Çünkü,
onlar zalimlerin ta kendileridir!
129 Oysa göklerde ve yerde ne
varsa hepsi Allah’ındır.
Dilediğinin günahlarını
bağışlar, dilediğine azap eder.
‘Bunlardan hangisine layık
olduklarını en iyi o bilir’
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
130 Ey inananlar! Kat be kat
artırılmış olarak faiz yemeyin.
Kurtuluşa erip umduklarınızı
bulmak istiyorsanız, Allah’tan sakının!
‘Faiz, paranın ya da malın
haram olan getirisidir. Faiz alan kimse, “Sen çalış ben yiyeyim” dercesine
hiçbir çaba harcamadan, hiçbir riske girmeden paradan para kazanmaktadır.
Allah, bunun yasal bir kazanç yolu olmadığını bildirmiş, insanlar arasında
uçurumlar oluşturan, olumsuz duyguları körükleyen, zengini daha zengin, fakiri
daha fakir eden bu uygulamanın önünü kesmiştir. Faizin her türlüsü
yasaklanmıştır.’
131 İnkâr edenler için
hazırlanan ateşten sakının!
132 Allah’a ve Elçisine itaat
edin ki onun rahmetine eresiniz.
003.
133 Rabbinizin bağışlamasını ve
cenneti kazanmak için koşuşun. Cennetin genişliği göklerle yer arası kadardır.
Kötülüklerden sakınanlar için hazırlanmıştır.
134 Onlar, bollukta ve darlıkta
infak ederler. Öfkelerini bastırırlar. İnsanların hatalarını affederler.
Allah da güzel davrananları
sever.
135 Onlar kötü bir iş
yaptıkları, kendilerine yazık ettikleri zaman Allah’ı anarlar. Ondan,
günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah’tan başka günahları
bağışlayabilecek kim var!
Yaptıkları hatalarda bilerek
direnmezler.
136 Bu güzel davranışlarının
ödülü, Rablerinden bir bağışlanma ve altında ırmaklar akan cennetlerdir.
Orada temelli kalacaklar.
Güzel davrananların ödülü ne
kadar da güzel!
137 Sizden önce nice olaylar
oldu. Gezin de gerçeği yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün!
138 Kur’an, bütün insanlar için
bir bildiridir. Kötülükten sakınanlara yol gösterir, gerçekleri
hatırlatır.
139 Sakın gevşemeyin,
üzülmeyin!
İnanıyorsanız siz üstünsünüz!
‘Çünkü, kalbinizde iman var.
Allah sizin dostunuzdur. Ebedi cennet sizi bekliyor.’
140 Savaş dolayısıyla size
dokunan yaranın bir misli onlara da dokunmuştur.
Allah, yengi ve yenilgi
günlerini insanlar arasında döndürür. Bu yolla, gerçek inananları ortaya
çıkarır, sizden tanıklar edinir. Allah zalimleri sevmez.
‘Zalim, zulmeden, haksızlık
eden, hak yiyen, sınır tanımayan demektir. Zulüm adaletin, zalim adilin
zıddıdır. Haklar da iki türlüdür: Allah’ın hakları, kulların kendi aralarındaki
haklar. İnanmak, ilahi emirleri yapmak, yasaklardan sakınmak Allah’ın kulları
üzerindeki haklarıdır. Bunları yerine getirmeyen zalim olur. Bunun gibi, ikinci
kısım hakları gözetmeyenler de haksızlık etmiş, zulmetmiş olurlar. Çünkü, kul
haklarını belirleyen de Allah’tır. Bunları gözetmemek azap sebebidir.’
003.
141 Allah, inananları
günahlardan arındırmak, inkâr edenleri etkisiz hâle getirmek ister.
142 Allah, aranızdan kendi
yolunda çaba harcayanları, zorluklar karşısında sabredenleri belirlemeden cennete
girivereceğinizi mi sandınız!
143 Andolsun, ölümle yüz yüze
gelmeden önce onu temenni ediyordunuz. İşte, şimdi onu gözlerinizle
görüyorsunuz.
144 Muhammed sadece bir
elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçti. O ölür ya da öldürülürse gerisin
geri dönecek misin!
Geriye dönen, Allah’a hiçbir
surette zarar veremez.
Allah, şükredenlerin ödülünü
verecektir.
‘Şükür, verilen nimete karşı
memnuniyetini göstermektir. Dil ile söylemek şükür olduğu gibi, emredilenleri
yapmak, yasaklananlardan uzak durmak da bir şükürdür.’
145 Allah’ın izni olmadan hiç
kimse ölmez.
Çünkü o, süresi belli bir
yazıdır.
Kim dünya nimetini isterse
kendisine ondan veririz.
Kim ahiret nimetini isterse ona
da ondan veririz.
Şükredenleri ödüllendiririz.
146 Nice peygamberler,
Rablerine kulluk eden kimseleri de yanlarına alarak savaşmışlardır.
Allah yolunda başlarına gelen
acılı durumlardan dolayı gevşemediler, yılgınlık göstermediler, kendilerini
küçük düşürmediler.
Allah sabredenleri sever!
147 Sadece, “Rabbimiz!
İşlediğimiz günahlarımızı
bağışla.
Yapıp ettiklerimizdeki
aşırılıklarımızı affet.
Hakta sebatımızı artır.
İnkârcılara karşı bize yardım
et” dediler.
148 Allah, onlara hem dünya
nimetini, hem de ahiretin güzel nimetini verdi.
Allah muhsinleri sever.
‘Muhsinleri, yani güzel
davrananları, işlerini güzel yapanları, Allah’ı görür gibi ibadet edenleri.’
003.
149 Ey inananlar!
İnkâr edenlere uyarsanız onlar
sizi yolunuzdan döndürürler.
Yitik acısıyla yananlara
dönüşürsünüz!
150 Hayır! Sizin gerçek
koruyucunuz sadece Allah’tır.
Başarı kazandıranların en
hayırlısı odur.
151 Hakkında hiçbir belge
indirilmeyen şeyi Allah’a ortak koşmaları sebebiyle, inkârcıların kalbine korku
salacağız.
Onların varacakları yer
ateştir.
Ne kötüdür zalimlerin durağı!
152 Allah, size olan yardım
vaadini gerçekleştirdi.
Onun izniyle düşmanlarınızı
kırıp geçiriyordunuz.
Arzu ettiğiniz başarı
gerçekleştikten sonra söz dinlemez oldunuz.
Yılgınlık gösterdiniz.
Size verilen buyrukları
tartışma konusu yaptınız.
Kiminiz dünyayı istiyordunuz,
kiminiz ahireti.
Allah da, sizi sınamak üzere
yardımını kesti.
Bununla beraber sizi affetti.
Allah’ın, inananlara olan
merhameti sınırsızdır.
‘Burada Uhud savaşına atıf
yapılmaktadır. Savaşın başında müminler galip durumdaydılar. Durumun iyiye gittiğini
gören okçular, kendilerine verilen emri dinlemeyip yerlerini terk ettiler.
Ardından bozgun başladı.’
153 Bozgun sırasında siz habire
kaçıyordunuz.
Dönüp kimseye bakmıyordunuz.
Elçimiz de arkanızdan sizi
çağırıyordu.
Bunun üzerine Allah, elinizden
giden ve başınıza gelenden dolayı sizi saran üzüntünüzü unutturmak üzere,
birbiri ardınca başka kederler verdi.
Allah bütün yaptıklarınızdan
haberlidir!
003.
154 Kederin ardından, size bir
güven duygusu, içinizden kimilerini saran bir iç huzuru verdi.
Kiminiz de can derdine
düşmüştü.
Allah hakkında İslâm öncesi
dönemlerdekine benzer düşüncelere kapılmıştı.
“Bu işte bizim fikrimiz
alınmayacak mı?” diyorlardı.
“Karar yetkisi sadece
Allah’ındır” de.
İçlerinde sana açmadıkları bir
sırrı gizliyorlardı.
‘Aslında inanmıyor, ama inanır
görünüyor, ikiyüzlülük ediyorlardı.’
“Bu karar verilirken bizim de
katkımız olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı.
“Evlerinizde olsaydınız bile
üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere çıkıp
gideceklerdi” de.
Allah, içinizde olanı sınamayı
diliyordu. Kalbinizde bulunanı arındırmak istiyordu.
‘Kalbinizdeki kötü duyguları,
yani kuşku, işkil, günah türünden kirleri temizlemek için.’
Allah sinelerin özünü ‘gönüllerde
gizlenen sırları’ bilendir.
155 O gün iki topluluk yüz yüze
gelince, sizden geri dönenler oldu.
Yaptıkları bazı hatalar
yüzünden şeytan onları yoldan çıkarmıştı.
Ama Allah onları bağışladı.
Allah günahları bağışlayandır,
kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
156 Ey inananlar!
Siz, yeryüzünde uzun
yolculuklara çıktıktan ya da savaşa katıldıktan sonra ölen kardeşleri hakkında,
“Yanımızda olsalardı ne ölürler, ne de öldürülürlerdi” diyen inkârcılar gibi
olmayın.
Allah bunu, onların kalplerinde
bir yitik acısı olarak bırakacaktır.
Dirilten de Allah’tır, öldüren
de.
Allah, yaptıklarınızın hepsini
görüyor!
157 Andolsun! Allah yolunda
öldürülür ya da ölürseniz, sizin için, Allah’ın bağışlaması, merhamet etmesi,
onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
003.
158 Andolsun! Ölseniz de,
öldürülseniz de sonunda hepiniz Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
159 Allah merhamet etti de sen
onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın etrafından dağılıp
giderlerdi.
Onları affet, onlar için bağışlanma
dile.
Bir konu hakkında karar
verirken onların da fikrini al.
Bir de karar verdin mi artık
Allah’a güven.
Allah kendisine güvenenleri
sever.
‘Bu ayette de Uhud savaşına
atıf yapılmaktadır. Peygamber Efendimiz aleyhisselâm şehirde kalıp düşmanı beklemek
niyetindeydi. Konuyu sahabeleriyle istişare etti. Çoğunluk, düşmanı dışarıda
karşılama yönünde görüş beyan ettiler. Peygamber Efendimiz aleyhisselâm,
istemeyerek de olsa meşveret kararını uyguladı. Aykırı görüş açıklayanlar daha
sonra pişman oldular, bunu dile getirdiler, ama Peygamber Efendimiz
aleyhissalâtü vesselâm geri adım atmadı.’
160 Allah size yardım ederse,
sizi kimse yenemez.
Yardımsız bırakırsa size kim
yardım edebilir!
Öyleyse, inananlar sadece
Allah’a güvensinler.
161 Emanete hıyanet etmek
hiçbir peygambere yakışmaz.
Kim hıyanet eder de savaşta ele
geçirilenlerden ve ürünlerden bir şey aşırırsa, kıyamet günü onu yüklenmiş
olarak gelir.
Sonra da, haksızlık
edilmeksizin herkese kazandığı ödenir.
162 Allah’ın rızasına uyan
kimse, Allah’ın hışmına uğrayan gibi olur mu hiç!
Onun varacağı yer cehennemdir.
Ne kötü bir varış yeri!
163 Allah katında onların
dereceleri vardır.
Allah onların yaptıklarını
görmektedir.
164 Andolsun! Allah, inananlara
iyilik etmiştir.
Çünkü, onlara kendi içlerinden
bir peygamber göndermiştir.
Allah’ın ayetlerini okuyor.
Onları arındırıyor.
Kitabı ve hikmeti öğretiyor.
Oysa, bundan önce açık bir
sapkınlık içindeydiler.
165 Size bir musibet gelince,
“Bu da nesi!” dediniz.
Oysa siz onlara iki katını
isabet ettirmiştiniz.
“Bunun sebebi sizsiniz!” de.
Allah’ın her şeye gücü yeter!
003.
166 İki topluluk karşılaşınca
başınıza gelenler, Allah’ın izniyle gerçekleşmiştir.
Bu, Allah’ın gerçek inananları
belirlemesi içindi.
167 Bir de, inanmadıkları hâlde
inanır gibi görünenleri ortaya çıkarmak içindi.
O ikiyüzlülere, “Gelin Allah
yolunda savaşın! Hiç olmazsa savunma yapın!” denilmişti.
“Savaşmayı bilseydik size
uyardık” dediler.
O gün onlar, imandan çok inkâra
yakındılar. Çünkü, gönüllerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.
Onların gizlediklerini Allah
çok iyi bilir!
‘İkiyüzlü diye karşılık
verdiğimiz terimin aslı “münafık”tır. Münafık kelimesi “nafıka” kelimesinden
türetilmiştir. Nafıka, bir tür tarla faresinin gizli yuvasının adıdır. Bu
kurnaz hayvanın iki yuvası bulunur. Asıl yuvasına “kasia” adı verilir, gizli
yuvasına “nafıka” denir. Tehlike anında bu gizli yuvaya saklanır, kendini
emniyete alır. Bu davranışıyla münafığın davranışı arasında bir benzerlik
olduğu açıktır.’
168 Onlar yerlerinde oturdular
da kardeşleri için, “Bize uysalardı öldürülmezlerdi” dediler.
“Sözünüzün eriyseniz, haydi
kendinizden ölümü def edin bakalım!” de.
169 Allah yolunda öldürülenleri
‘şehitleri’ ölü saymayın.
Hayır, onlar diridirler.
Rableri katında rızklanırlar.
170 Allah’ın bol nimetinden
kendilerine verdikleriyle sevinirler.
Arkalarından gelip de henüz
kendilerine katılmayanlara, kendileri için bir korku ve üzüntünün söz konusu
olmadığını müjdelerler.
171 Onlar, Allah katından
erişen bir lütfu, bir nimeti, inananların çabalarının ödüllendirildiğini
müjdelemek isterler.
172 Kendileri savaşta
yaralandıktan sonra Allah’ın ve Elçisinin çağrısına olumlu karşılık verenlere,
görevlerini güzelce yapıp kötülüklerden sakınanlara büyük bir ödül vardır.
173 Bir takım insanların,
“Düşmanlarınız sizin için bir ordu topladı, onlardan korkun” demeleri onların
sadece imanlarını artırdı.
“Allah bize yeter! O ne güzel
bir vekil!” dediler.
003.
174 Sonra da, bu yüzden
kendilerine hiçbir kötülük dokunmaksızın, Allah’ın lütfu ve nimetiyle geri
döndüler.
Allah’ın rızasına uygun
davrandılar.
Allah, sınırsız nimetlerin
sahibidir.
175 Şeytan, ancak kendine
uyanları korkutabilir.
Gerçekten inanmış
kimselerseniz, onlardan korkmayın, sadece benden korkun.
176 İnkârda yarışanlar yüzünden
üzülme.
Allah’a zarar veremezler.
Allah onlara ahiretteki
nimetlerden bir pay vermemek istiyor.
‘Yapıp ettikleri kötülüklere
bir ceza olarak, asla haksızlık etmeksizin.’
Onlara büyük bir azap vardır.
177 İnanmak yerine inkâr etmeyi
satın alanlar, Allah’a hiçbir şeyle zarar veremezler.
Onlara can yakıcı bir azap
vardır!
178 İnkârcılar, kendilerine bir
miktar süre verişimizi haklarında hayırlı sanmasınlar.
Biz onlara günahlarını
artırsınlar diye süre veriyoruz.
Onlara alçaltıcı bir azap
vardır!
179 Allah, inananları sürekli
hâli üzere bırakacak değildir.
Sonunda, temizi pisten
ayıracaktır.
‘Bir elekten geçirecek,
gerçekten inananı inanmayandan, iyiyi kötüden ayıracak.’
Allah size gaybı bildirecek
değildir.
‘Gözlem alanının dışında kalan,
dış duyularla hissedilemeyen bilgileri herkese bildirmez.’
Allah onu bildirmek üzere,
elçilerinden kimi dilerse onu seçer.
Allah’a ve elçilerine inanın.
Eğer inanır da kötülüklerden
sakınırsanız, size büyük bir ödül vardır.
180 Allah’ın bol nimetinden
verdiklerinde cimrilik edenler, bunun kendi haklarında hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Tersine, bu onlar için kötüdür.
Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
günü boyunlarına dolanacaktır.
Göklerin ve yerin mirası
Allah’ındır!
‘Çünkü, herkes elindekini bırakıp
gidecektir, her şey Allah’a kalacaktır.’
Allah yaptıklarınızdan
haberlidir!
003.
181 Andolsun! “Allah yoksul,
biz zenginiz” diyenlerin sözünü Allah işitmiştir.
Söylediklerini de, haksız yere
peygamberlerini öldürdüklerini de yazacağız.
Sonra da, “Tadın can yakıcı
azabı!” diyeceğiz.
182 Bu, ellerinizle
sunduklarınız ‘yapıp ettikleriniz’ yüzündendir.
Allah, kullarına asla haksızlık
etmez!
183 “Allah bize söz verdi,
ateşte yakılmak suretiyle sunulan bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayacağız”
derler.
“Benden önce de nice elçiler
size gerçeğin delillerini, belgelerini ve bu söylediklerinizi getirmişlerdi.
Doğru sözlü kimselerseniz onları niçin öldürdünüz!” de.
184 Seni yalanladılarsa
bilesin, senden önce nice deliller, belgeler, sayfalar, aydınlatıcı kitaplar
getiren öbür peygamberler de yalanlanmıştı.
185 Her nefis ‘kişi, can’
ölümü tadacaktır.
Yaptıklarınızın karşılıkları
kıyamet günü size eksiksiz verilecektir.
Ateşten uzaklaştırılıp cennete
girdirilen kimse artık büsbütün kurtulmuştur.
Şu dünya hayatı aldatıcı bir
keyiften başka nedir ki!
186 Mallarınız ve canlarınız
konusunda mutlaka sınanacaksınız.
Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinenlerden nice incitici
sözler işiteceksiniz.
Sabredip de kötülüklerden
sakınmanız kararlılık gösterilmesi gereken işlerdendir.
003.
187 Allah, kendilerine kitap
verilenlere, “Size verilen kitabı insanlara açıklayacaksınız. Hiçbir şeyi
gizlemeyeceksiniz!” diye buyurmuştu.
Onlardan, bunu yapacaklarına
dair kesin söz almıştı.
Fakat onlar, verdikleri sözü
tutmadılar.
Az bir pahaya sattılar.
Ne kötü bir alışveriş!
188 Yapıp ettiklerine sevinen
ve yapmadıkları şeylerle övülmekten hoşlananların, o acılı azaptan
kurtulacaklarını sanma.
Pek acılı bir azap onları
bekliyor!
189 Göklerin ve yerin mülkü ‘hâkimiyeti,
egemenliği’ Allah’ındır.
Allah’ın gücü her şeye yeter!
190 Göklerin ve yerin
yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesinde aklını kullananlar
için ayetler vardır.
‘Ayetler, yani Allah’ı tanıtan
alametler, nişanlar, bellikler, ibretler bulunur. Kainatı bir kitap gibi
okuyanlar, üstünde düşünenler, bunlara bakarak Allah’ı tanıyabilirler.’
191 Onlar, ayakta dururken,
otururken, yanları üstü yatarken Allah’ı anarlar.
Göklerin ve yerin yaratılışını
düşünürler.
“Rabbimiz!
Bunları boşuna yaratmadın.
Sen bütün kusurlardan ıraksın.
Bizi ateş azabından koru!”
derler.
192 “Rabbimiz! Sen, kimi ateşe
sokarsan, onu perişan edersin.
Zalimlerin yardımcısı yoktur!
193 “Rabbimiz!
Rabbinize inanın! diye bizi
inanca çağıran bir ses işittik de inandık.
Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla.
Kabahatlerimizi örtüver.
Canımızı iyilerle birlikte al.
194 “Rabbimiz! Bize, elçilerin
aracılığıyla söz verdiğin nimetleri bahşet.
Kıyamet günü bizi utanılacak
duruma düşürme.
Sen asla sözünden dönmezsin.”
003.
195 Rableri de onlara,
“Birbirinizden türeyip gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun, emek verenin
emeğini boşa çıkarmam.
Dinlerini yaşamak için kötülük
beldelerinden başka yerlere göçenlerin, yurtlarından sürülenlerin, benim
yolumda eziyete, hakarete, zarara uğrayanların, savaşanların, öldürülenlerin
kabahatlerini örterim.
Allah katından bir nimet olmak
üzere, onları altında ırmaklar akan cennetlere girdiririm.
Nimetin en güzeli Allah
katındadır” diye cevap verdi.
196 İnkâr edenlerin ülkelerde
rahatça gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
197 Az bir faydalanmadan sonra
onların varacakları yer cehennemdir.
Ne kötü bir durak!
198 Allah’tan sakınanlara,
altında ırmaklar akan cennetler vardır.
Allah katında konukluklar
hazırlanmıştır.
İyi kullar için, Allah katında
bulunanlar daha hayırlıdır.
199 Kendilerine daha önce kitap
verilmiş olanlar arasında Allah’a saygı duyarak inanan, sana indirilene de,
kendilerine indirilene de iman edenler vardır.
Onlar, Allah’ın ayetlerini az
bir çıkar elde etmek için satmazlar.
Onların ödülleri Rableri
katındadır.
Allah’ın hesap görmesi
gerçekten çok çabuktur.
200 Ey inananlar!
Sabırlı olun!
Sabırda yarışın!
Birbirinizle kenetlenin!
Allah’tan sakının!
Bunları yaparsanız, kurtuluşa
erer, umduklarınızı bulursunuz!
‘Nisa, “kadınlar” demektir.
Kadınların haklarından söz etmesi sebebiyle sureye bu ad verilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey insanlar! Sizi bir tek
candan yaratan, ondan eşini var eden, o ikisinden çok sayıda erkekler ve
kadınlar meydana getiren Rabbinizden sakının!
Kendisi adına birbirinizden
istekte bulunduğunuz Allah’ın ve yakınların haklarını yerine getirememekten
sakının!
Allah sizi her an
gözetlemektedir!
002 Yetimlere mallarını verin.
Temize karşılık pisi ‘helale karşılık haramı’ almayın. Onların mallarını
mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü, bu büyük bir günahtır.
003 Malları olan yetim kızlarla
evlenmekle kendilerine haksızlık yapmaktan kaygı duyuyorsanız, size helal olan
başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın.
Aralarında âdil ‘dengeli’
davranamamaktan korkarsanız yalnız bir tane alın ya da elinizde olanla yetinin.
Adaletten sapmamanız için böylesi daha uygundur.
‘Birden fazla evlilik sıra dışı
durumlar içindir. Tek kadınla evlenmek esastır. Kur’an, birden dörde
çıkarmamış, çoktan aza indirmiştir. Ayrıca, bir kısım yasalar koymuş,
çokevlilikten doğan sakıncaları azaltmıştır. Adalet şartını koymuş, surenin
devamında, “Tutkuyla isteseniz bile kadınlar arasında âdil olmaya gücünüz
yetmez” buyurmakla bu yolu iyice daraltmıştır.’
004 Kadınlara mehirlerini
güzelce verin. Mehirin bir bölümünü içlerinden gelerek size bırakırlarsa, size
helaldir.
005 Allah’ın sizi sorumlu
kıldığı mallarınızı aklı ermeyenlere vermeyin. Fakat onları bu malların
geliriyle besleyin, giydirin. Kendilerine güzel söz söyleyin.
006 Yetimleri nikah evresine
erişinceye kadar deneyin. Erginlik belirtileri görürseniz, mallarını
kendilerine teslim edin.
Büyürler de geri alırlar diye,
mallarını israf ederek tez elden yemeyin. Zengin olan ondan sakınsın. Fakir
olansa, belli sınırlara uygun biçimde yesin.
Mallarını kendilerine teslim
ederken yanlarında tanık bulundurun.
Hesap sorucu olarak Allah
yeter!
004.
007 Ana babanın, akrabaların
mirasında erkekler pay alacaklar. Ana babanın, akrabaların mirasından kadınlar
da pay alacaklar. İster az, ister çok olsun, bu paylar kesin bir yükümlülük
olarak belirlenmiştir.
008 Miras bölüşülen yerde
yakınlardan, yetimlerden, yoksullardan birileri varsa, onlara da biraz verin,
gönül alıcı sözler söyleyin.
009 Arkalarında eli ermez gücü
yetmez çocuklar bırakmaları durumunda, onlar için kaygı duyacak olanlar,
haksızlık yapmaktan korkup titresinler.
Allah’tan sakınsınlar da dürüst
konuşsunlar.
010 Yetimlerin mallarını haksız
yere yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar.
Sonra da çılgın bir ateşe
atılırlar!
011 Çocuklarınızın miras hakkı
konusunda Allah size şunu emrediyor:
Erkeğe iki dişi payı vardır.
Hepsi dişi olmak üzere ikiden
fazlaysalar, bırakılan malların üçte ikisi, tek kız ise yarısı verilir.
Ölenin çocuğu varsa, anne ve
babadan her birine, bırakılan malın altıda biri verilir. Çocuğu olmayıp da ona
ana babası mirasçı olduysa, annesine üçte bir, kardeşleri varsa, o zaman
annesine altıda bir verilir.
Bunların hepsi vasiyeti yerine
getirildikten, borcu ödendikten sonradır.
Babalarınız ve oğullarınızdan
hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz.
Allah her şeyi bilen, her işini
nice faydalar gözeterek hikmetle yapandır.
‘İlahi yasaya göre, erkek
evlenirken kadına mehir vermek zorundadır. Evlendikten sonra da, onun
yiyeceğini, içeceğini, giyimini ve benzer ihtiyaçlarını karşılar. Bu yüzden
mirastan iki pay alır. Kız ise evlenirken mehir alır, geçimini kocasına yükler.
Nafakasını kendisi temin etmek zorunda kalmaz. Bu nedenle bir pay alır. Erkek
iki pay getirir, kız bir pay getirir, böylece üç pay olur. Kızın erkek kardeşi
de iki pay götürür, onun eşi de bir pay götürür, onlarınki de üç pay olur. Sıra
dışı durumlar bir yana, genel uygulama budur. Bu konuda eşitlik olmaması
adaletin ta kendisidir.’
004.
012 Çocukları yoksa,
eşlerinizin bıraktıklarının yarısı sizindir.
Çocukları varsa, o zaman dörtte
biri sizindir.
Ettikleri vasiyeti yerine
getirdikten, borcunu ödedikten sonra.
Çocuğunuz yoksa, sizin
bıraktıklarınızın dörtte biri eşlerinizindir.
Çocuğunuz varsa,
bıraktıklarınızın sekizde biri eşlerinizindir.
Vasiyetinizi yerine
getirdikten, borcunuzu ödedikten sonra.
Eğer miras bırakan erkek ya da
kadın çocuğu ve ana babası olmayan bir kimse olur da, bir erkek ya da bir kız
kardeşi bulunursa, bunlardan her birine altıda bir pay verilir.
Bundan çoksalar, zarara
uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar.
Vasiyeti yerine getirildikten,
borcu ödendikten sonra.
Bunlar Allah’ın kesinlikle
uygulanması gereken yasasıdır.
Allah, her şeyi bilen,
kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
013 Bunlar Allah’ın
yasalarıdır.
Kim, Allah’a ve Elçisine itaat
ederse, Allah onu, altında ırmaklar akan cennetlere koyar.
Büyük kurtuluş budur!
014 Kim Allah’a ve Elçisine
isyan eder de yasalarını çiğnerse, onu da içinde temelli kalmak üzere ateşe
sokar.
Ona alçaltıcı bir azap vardır.
004.
015 Haklarında zina isnadı bulunan
kadınlarınıza gelince, bunu ispatlamak amacıyla dört tanık getirin.
Bu tanıklar suça tanıklık
ederlerse, suçlu kadınları ölünceye ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar
evlerde tutun.
016 Bu suçu işleyenlerin her
ikisine de eziyet edin.
Tevbe edip kendilerini
düzeltirlerse onları bırakın.
Allah tevbeleri kabul edendir,
merhametlidir.
017 Allah katında gerçek tevbe,
bilgisizlik sebebiyle kötülük yapıp da ardından hemen tevbe edenlerinkidir.
Allah, bu gibilerin tevbesini
kabul eder.
Allah her şeyi bilen, her işini
nice faydalar gözeterek adaletle yapandır.
018 Kötülükler yapmayı sürdürüp
de ölüm gelince, “Şimdi tevbe ettim” diyenlerin tevbesi kabul edilmez.
İnkârcı olarak ölenlerin de
tevbesi kabul edilmez.
Bunlara acılı bir azap
hazırlamışızdır.
019 Ey inananlar! Zor
kullanarak kadınlarınıza mirasçı olmaya çalışmanız size helal olmaz.
Apaçık bir hayasızlık
etmedikleri sürece, verdiğiniz mehirin bir kısmını kurtarabilmek için onlara
baskı yapmayın.
Kadınlarınızla iyi geçinin.
Kendilerinden hoşlanmamış
olabilirsin, ama sabredin.
Sizin hoşunuza gitmeyen bir
şeyi Allah daha hayırlı kılmış olabilir.
‘Mehir, nikah edilen kadına
erkek tarafından verilen para ya da maldır. Bunlar kadının güvencesidir. Onu
dilerse harcar, dilerse işletip çoğaltır. Ne babasının ne de kocasının onun
elinden almaya hakları yoktur. Kadın boşanmak isterse, bu mehiri geri verir.
Erkek boşarsa, mal kadında kalır.’
004.
020 Bir eşin yerine başka bir
eş almak isterseniz, ilkine yüklerle mehir vermiş olsanız bile ondan bir şey
almayın.
İftira ederek, açıkça günaha
girerek onu nasıl geri alırsınız!
021 Siz kendinizi birbirinize
adamıştınız, unutmayın.
Eşiniz sizden kuvvetli bir söz
almıştı.
Bunlar birer gerçekken nasıl
olur da geri alırsınız!
022 Babalarınızın evlendikleri
kadınlarla evlenmeyin!
Geçmişte olanlar artık geride
kaldı.
O uygulama gerçekten pek
çirkindi.
Çok iğrenç bir şeydi.
Kötü bir yoldu!
023 Şu kadınlarla evlenmeniz
size haram kılındı:
Anneleriniz,
kızlarınız,
kız kardeşleriniz,
halalarınız,
teyzeleriniz,
kardeşlerinizin kızları,
kız kardeşlerinizin kızları,
sizi emziren süt anneleriniz,
süt kardeşleriniz,
kadınlarınızın anneleri,
gerdeğe girdiğiniz
karılarınızdan evlerinizde bulunan üvey kızlarınız.
Eğer üvey kızlarınızın
anneleriyle gerdeğe girmemişseniz, onlarla evlenmenizde bir günah yoktur.
Öz oğullarınızın karılarıyla
evlenmeniz haramdır.
İki kız kardeşi birlikte
nikahlamanız da haramdır.
Geçmişte olanlar artık geride
kaldı.
Doğrusu, Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
004.
024 Yasal yolla evlendiğiniz
kadınlarınız sizindir.
Evli kadınlarla evlenmeniz
haram kılındı.
Bunlar Allah’ın yasalarıdır!
Kesinlikle uyulması gerekir.
Geriye kalanlar ‘burada
haram diye anılmayanlar’ zinadan kaçınıp namuslu yaşamak üzere, mallarınızla
isteyesiniz diye size helal kılındı.
Hangilerinden nikah
aracılığıyla faydalandıysanız, belirlenen mehirlerini kendilerine verin.
Mehir kesiştikten sonra,
aranızda anlaştığınız hususta size bir sorumluluk yoktur.
Allah, her şeyi bilen, her işini
nice gayeler gözeterek adalet üzere yapandır.
025 Sizden, özgür bir inanan
kadınla evlenmeye gücü yetmeyen kimseler, ellerinizin altında bulunan inanmış
esir kadınlarla evlensinler.
Allah sizin inancınızı daha iyi
bilir.
Hepiniz birbirinizdensiniz.
Zinadan sakınmaları, namuslu
yaşamaları ve gizli sevgili edinmemeleri hâlinde, velilerinin izniyle onlarla
evlenin.
Evlenme bedeli olan mehirlerini
güzellikle verin.
Evlendiklerinde zina ederlerse,
onlara özgür kadınlara verilen cezanın yarısı kadar ceza verin.
Bu kolaylık, günaha girme
korkusu olanlarınız içindir.
Sabretmeniz sizin için daha
hayırlıdır.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
026 Allah size bilmediklerinizi
bildirmek, sizden öncekilerin yollarını göstermek, tevbelerinizi kabul etmek ister.
Allah, her şeyi bilen, her
işini anlamlı gayeler gözeterek hikmet üzere yapandır.
004.
027 Allah, sizin tevbelerinizi
kabul etmek istiyor.
Şehvetlerine uyanlar ise, büyük
bir sapıklıkla sapmanızı istiyorlar.
028 Allah, yükünüzü hafifletmek
istiyor.
Çünkü, sizin zayıf yaradılışlı
olduğunuzu biliyor.
‘Uymanız gereken yasaları
kolaylaştırıyor.’
029 Ey inananlar!
Karşılıklı anlaşma sonucu
yapılan alışveriş helaldir.
Bunun dışında, birbirinizin
mallarını aranızda haksız yollarla yemeyin!
Birbirinizi mahvetmeyin!
Allah size gerçekten merhamet
ediyor.
030 Her kim, ilahi sınırları
aşarak, zulmederek bunu yaparsa, yakında onu ateşe sokarız!
Allah’a göre bu pek kolaydır.
031 Size yasaklanan büyük
günahlardan kaçınırsanız, Allah sizin kusurlarınızı örter, sizi değerli bir
yere ‘cennete’ yerleştirir.
032 Allah’ın, kiminize
kiminizden fazla verdiklerine göz dikmeyin.
‘Allah, sınav gereği kiminize
çok, kiminize az nimet verir. Varlıklı olandan şükür, öbürlerinden sabır ister.
Bunu bilin de başkalarına haset etmeyin, onların ellerindekini kıskanmayın.
İşin sonunu düşünün. Her şey herkesin elinden alınacak. Üstelik, haset önce
haset edeni yakar, mahveder. Çoğu zaman, haset edilenin bundan haberi bile
olmaz. Hasedin zararı sizedir.’
Erkeklere kazandıklarından bir
pay vardır.
Kadınlara da kazandıklarından
bir pay vardır.
Allah’ın sınırsız lütfunu
isteyin.
Doğrusu, Allah her şeyi bilir.
004.
033 Ana babanın, akrabaların
miraslarından pay alacakları belirledik. Kendileriyle sözleşmeler yaptığınız
kimselere de hak ettikleri paylarını verin. Allah her şeye tanıktır, bunu
unutmayın.
034 Erkekler kadınlara
gözeticidirler. Allah, kullarının kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de,
erkekler mallarından ‘kadınlarına karşı yasal sorumluluklarını yerine
getirmek üzere’ harcama yaparlar. İyi kadınlar söz dinlerler. Allah’ın
korunmasını emrettiklerini kocaları yanlarında bulunmazken de korurlar.
Kadınlarınız, evlilik ilişkisini kökünden sarsacak çirkin davranışlar içine
girerlerse, kendileriyle güzelce konuşun. Sonuç alamazsanız ‘durumun
ciddiyetini kavrayabilmeleri için bir uyarı olmak üzere’ yataklarında
yalnız bırakın. ‘Uzlaşmaz tutumlarını inatla sürdürürlerse’ onları
bırakın. Uslanıp da size uyum sağlayacak duruma gelirlerse, artık onlar
aleyhine başka yol aramayın. Allah sınırsız yücedir, sonsuz büyüktür.
‘Metinde “bırakın” diye ifade
edilen ibarenin orijinalinde geçen “edrebe” fiilinin “sefer etmek, yürüyüp
gitmek, dolaşmak, yüz çevirmek, grev yapmak, arkasını dönmek, vazgeçmek, terk
etmek, bırakmak, ayrılmak, kaçınmak, çekinmek, çekilmek, vurmak, dövmek,
kuşatılmak, çevrilmek, araya set koymak, duvar çekmek, misal vermek...” gibi
pek çok manaları vardır. Biz, bir önceki ibarede, bırakmanın “yataklarında”
diye kayıt altına alınması sebebiyle, bir sonraki aşama için “bırakın” diye
karşılık vermeyi uygun bulduk. Hep öne sürüldüğü üzere, fiilin “cer harfi”
almaması böyle anlam vermemize engel olmamalı diye düşünüyoruz. Birbirini “ve”
bağlacıyla izleyen cümlecikler git gide yoğunlaşmaya işaret etmektedir. Birinci
evrede konuşma, ikinci evrede “yatakta” yalnız bırakma tavsiye edildiğine göre,
üçüncü evrede yapılması gereken daha da uzaklaşma, yani bir süre “ayrı evlerde”
yaşamak üzere “bırakma” olabilirdi. Bunu tercih ederken, “bırakın” kelimesinin,
“bırakın gidin” ya da “bırakın gitsinler” diye özetlenebilecek iki yönlü
anlamını da hesaba kattık. Bu karşılık, sözün siyak ve sibakı, Kur’an’ın rahmet
oluşu, kadın ruhunun etkilenme süreci ve insanî davranış açısından daha uygun
olacaktır. Amaç, olumlu bir sonuç elde etmekse, ki öyledir, “dövmek” çözüm
olamadığı gibi sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirecektir. Hikmeti
illet yerine koymamakla birlikte, ibareyi “kadınları dövün” diye çevirmenin
hidayet nurunu perdeleyici etkisini de göz ardı etmemek gerektiği
kanaatindeyiz.’
035 Karı kocanın aralarının
açılmasından kaygı duyarsanız, kadın tarafından bir hakem, erkek tarafından da
bir hakem atayın. Karı koca barışa yanaşırlarsa, Allah onları bir araya
getirir. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberi olandır.
036 Allah’a kulluk edin, ona
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışa, üzerlerinde yetki ve
sorumluluk sahibi olduğunuz kimselere güzel davranın. Allah büyüklenip
övünenleri sevmez.
037 Kimi insanlar, hem cimrilik
eder, hem de insanlara cimriliği tavsiye ederler. Allah’ın kendilerine sınırsız
merhameti sebebiyle verdiklerini ‘yerli yerince harcamayıp’ saklarlar.
İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır!
004.
038 Onlar, Allah’a ve ahiret
gününe inanmazlar.
Mallarını insanlara gösteriş
yapmak için harcarlar.
Şeytan birine arkadaş olmuşsa,
artık ne kötü bir arkadaştır o!
039 Ne olurdu sanki, Allah’a ve
ahiret gününe inansalar da Allah’ın kendilerine verdiği rızktan yerli yerince
harcasalardı!
Allah onları çok iyi bilir!
040 Allah zerre kadar haksızlık
yapmaz.
Zerre kadar iyilik yapılsa onu
kat be kat artırır.
İyilik yapana kendi katından
büyük bir ödül verir.
041 Her topluluktan bir tanık,
seni de onlara tanık getirdiğimiz zaman ne olacak hâlleri!
‘Senin ilettiğin gerçeklerden
haberi olanlara da seni tanık yaparız.’
042 İnkâr edip Peygambere
başkaldıranlar, o gün yerle bir edilmeyi isterler!
Bir tek sözü bile Allah’tan
gizleyemezler!
043 Ey inananlar! Sarhoşken, ne
dediğinizi bilene kadar, cünüpken, yolcu olmanız dışında, gusül yapana kadar,
namaza yaklaşmayın.
Hastaysanız ya da
yolculuktaysanız ya da tuvaletten gelmişseniz ya da kadınlara ilişir de su
bulamazsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize, ellerinize ‘su
yerine toprak’ sürün.
Allah günahları affedicidir,
bağışlayıcıdır.
‘Kimi yorumcular, bu ayetin,
içkiyi kesin olarak yasaklayan ayetle neshedildiğini, yani hükmünün ortadan
kaldırıldığını söylemişler, kimileri de, neshin söz konusu olmadığını, inanan
bir insanın da bazen sarhoş olabileceğini, bu durumda aklı başına gelene kadar
namaz kılmaması gerektiğini, ibadetlerin özü olan namazın tam bir ruh
uyanıklığıyla kılınması gerektiğini, zihnin uyuşuk olmasının sadece içki
içmekle de ilgili olmadığını söylemişlerdir.’
044 Kendilerine kitaptan bir
pay verilenleri görmedin mi!
Kendileri sapıklığı satın
aldıkları gibi sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar!
004.
045 Allah, düşmanlarınızı daha
iyi bilir.
Allah size dost olarak da,
yardımcı olarak da yeter.
046 Yahudilerden kimileri,
kelimeleri bozarak, dillerini bükerek, dini yererek, “İşittik, isyan ettik.
İşit, işitmez olası! Bizi de dinle!” derler.
Eğer, “İşittik, itaat ettik.
Dinle ve bizi gözet” deselerdi haklarında hayırlı olurdu.
Allah, inkârları yüzünden
kendilerini lânetledi.
Onların ancak pek azı inanır.
047 Ey kendilerine kitap
verilenler!
Biz bir takım yüzleri silip de
enselerine benzetmeden ya da onları cumartesi günü dinlenme yasasını çiğneyenleri
lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, yanınızda olanı onaylamak üzere indirdiğimiz Kur’an’a
inanın.
‘Yanınızda olanı, yani daha
önce indirilen Tevrat, İncil, Zebur gibi kitaplardan birini.’
Allah’ın emri her zaman
gerçekleşmiştir.
048 Allah, kendisine ortak
koşulması suçunu affetmez.
Bunun dışında kalan suçları
dilerse affeder.
Allah’ın yanı sıra başka
ilahlar edinen kimse, büyük bir günahla iftira etmiş olur.
049 Kendilerini temize
çıkaranları görmedin mi!
Allah kimi dilerse onu temize
çıkarır.
Hiç kimseye kıl kadar haksızlık
etmez.
050 Bak, Allah’a karşı nasıl da
yalan uyduruyorlar!
Apaçık bir günah olarak bu bile
yeter!
051 Kendilerine kitaptan bir
pay verilenleri görmedin mi!
Puta ve insanları iman yolundan
alıkoyan şeylere inanıyorlar da, inkârcılar için, “Bunların yolu Kur’an’a
inananlarınkinden daha doğru” diyorlar.
004.
052 Allah tarafından lânetlenen
kimseler işte bunlardır!
Allah tarafından lânetlenen
kimseye bir yardımcı bulamazsın!
053 Yoksa onların hâkimiyetten ‘egemenlikten’
bir payları mı var!
Öyle olsaydı insanlara bir
çekirdek bile vermezlerdi.
054 Yoksa onlar, Allah’ın
insanlara fazlından ‘bol nimetinden’ verdiklerini mi kıskanıyorlar!
Oysa, İbrahim’in soyundan
gelenlere de kitap, hikmet ve büyük bir hâkimiyet verdik.
‘Hikmet, yani hakkı batıldan,
iyiyi kötüden, doğruyu yalandan ayırma bilgisi. Hâkimiyet, yani hüküm yetkisi,
egemenlik.’
055 Onlardan kimi ona inandı,
kimi de inanmayıp engel oldu.
Çılgın bir ateş olarak cehennem
yeter!
056 Ayetlerimizi tanımayıp
inkâr edenleri yakında ateşe atarız. Azabı iyice tatsınlar diye yanan
derilerini yeni derilerle değiştiririz.
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
057 İnanıp güzel işler
yapanları altında ırmaklar akan cennetlere girdiririz.
Orada temelli kalırlar.
Onlara orada tertemiz eşler
vardır.
Onları koyu bir gölgeye
sokarız.
‘Sıcaktan rahatsız olmazlar.
Bizim sayemizde sıkıntısız bir hayat yaşarlar.’
058 Allah size emanetleri layık
olana vermenizi, insanlar arasında hükmederken adil davranmanızı emrediyor.
Allah size ne güzel öğüt
veriyor.
Allah işitendir, görendir.
059 Ey inananlar! Allah’a itaat
edin. Peygambere, sonra içinizden yetki sahibi olanlara da itaat edin.
Allah’a ve ahiret gününe
inanmış kimselerseniz, bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüz zaman, onun hükmünü
Allah’a ve Peygambere bırakın.
‘Kur’an’ı, Kur’an’da
bulamazsanız onun yorumu olan hadisi kaynak kabul edin.’
Hayırlı olan budur.
Sonucu bakımından bu daha
güzeldir.
004.
060 Hem sana indirilen kitaba,
hem de senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi!
Yapay tanrılarının huzurunda
yargılanmak istiyorlar.
Oysa onları tanımamaları ‘onlara
tapmamaları’ emredilmişti.
Şeytan da kendilerini derin bir
sapıklıkla saptırmak istiyor.
061 “Allah tarafından indirilen
Kitaba ve Elçisine gelin” denilince, inanmadıkları hâlde inanır görünen
ikiyüzlülerin, senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
062 Madem durum budur, nasıl
olur da, yaptıkları yüzünden başlarına kötü bir hâl gelince, sana gelerek,
“Amacımız sadece iyilik edip uzlaştırmaktı” diye Allah’a yemin ederler!
063 Allah onların gönüllerinde
olanı bilir.
Sen onlara aldırma da nasihat
et.
Kendileri hakkında etkili
sözler söyle.
064 Biz her peygamberi,
Allah’ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik.
Onlar, günah işleyerek
kendilerine yazık ettikleri zaman sana gelmeli, Allah’tan af dilemeliydiler.
Peygamber onlar için bağışlanma
dileseydi, Allah onların tevbelerini kabul buyururdu.
O, tevbeleri kabul edendir,
merhametlidir.
065 Hayır! Rabbine yemin
ederim, onlar aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda seni hakem yapıp,
içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın verdiğin kararı tamamen kabul etmedikleri
sürece iman etmiş sayılmazlar!
004.
066 Onlara, “Kendinizi
öldürün!” ya da “Yurdunuzdan çıkın!” diye emretmiş olsaydık, pek azı dışında
bunu yapmazlardı.
Kendilerine önerileni
yapsalardı, haklarında daha hayırlı, kalıcılık yönünden daha sağlam olurdu.
‘Kendinizi öldürün, yani Allah
yolunda ölümü göze alın, gerekirse savaş alanında ölün!’
067 O zaman onlara, kendi
katımızdan büyük bir ödül verirdik.
068 Onları doğru yola
eriştirirdik.
069 Allah’a ve Elçisine itaat
edenler, Allah’ın nimetine eriştirdiği nebiler, sadıklar, şehitler ve
salihlerle birlikte olurlar.
Ne iyi arkadaştır onlar!
‘Burada, doğru yolun öncüleri
olan dört grup insandan söz edilmektedir. Bunlar, Allah’ın kendilerine nimet
verdiği kimselerdir. Nebiler, peygamberlerdir. Sadıklar, özü sözüne uygun doğru
kimseler demektir. Şehitler, Allah yolunda can verenlerdir. Salihler, ilahi
emirleri uygulayan iyi kişilerdir.’
070 Bu lütuf Allah’tandır.
Allah’ın bilmesi yeterlidir.
‘Başkaları bilmese de olur.
Çünkü, ceza ya da ödül verecek olan Allah’tır. Önemli olan onun rızasını
kazanmaktır.’
071 Ey inananlar!
Düşmanlarınıza karşı tedbirler
alın da takımlar hâlinde ya da topluca savaşa gidin.
072 İçinizden geride kalanlar
da vardır.
Sizin başınıza bir musibet
gelince, “Allah bana lütfetti de onlarla beraber olmadım” der.
073 Allah’ın size bir nimeti
erişirse, sanki aranızda hiç tanışıklık yokmuş gibi, “Keşke onlarla birlikte
olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım!” der.
074 Öyleyse, dünya hayatı
yerine ahireti almak isteyenler durmasınlar, Allah yolunda savaşsınlar.
Çünkü, kim Allah yolunda
savaşır, öldürülür ya da yenerse, biz ona büyük bir ödül vereceğiz.
004.
075 Ne oluyor size de, güçsüz
bırakılan çaresiz erkekler, kadınlar, çocuklar uğrunda Allah yolunda
savaşmıyorsunuz!
Onlar ki, “Rabbimiz! Halkı
zalim olan bu ülkeden bizi çıkar. Katından bize bir koruyucu, bir yardımcı
yolla” diye yalvarıyorlar.
076 İnananlar Allah yolunda,
inkâr edenlerse azdırıcı şeytanın yolunda savaşırlar.
Öyleyse savaşın şeytanın
izinden gidenlerle!
Aslında şeytanın düzeni
zayıftır.
077 Kendilerine, “Savaştan el
çekin. Namazı özenle kılın, zekâtı verin” denilen kimseleri görmedin mi!
Kesin bir yükümlülük olarak
üzerlerine savaş yazılınca, onların bir bölümü, Allah’tan korkar gibi, hatta
daha şiddetli bir korkuyla insanlardan korkuyorlar.
Bunlar, “Rabbimiz! Bize niye
savaş yazdın. Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin olmaz mıydı!” dediler.
Sen de onlara “Dünyanın zevki
azdır. Kötülüklerden sakınanlar için ahiret daha iyidir. Size kıl kadar
haksızlık edilmez” de.
078 Nerede olursanız olun,
yüksek kalelerin içinde bile olsanız, ölüm gelir sizi bulur.
Onlara bir iyilik gelirse,
“Allah’tan” derler
Bir kötülük erişirse, “Senin
yüzünden” derler.
“Hepsi Allah katındandır” de.
Ne oluyor bunlara da hiçbir
sözü anlamaya yanaşmıyorlar!
‘Hayrı da, şerri de Allah
yaratır. İnsanın sınanıyor olmasının gereği budur. Kötülük isteyen insan
seçiminden sorumludur.’
079 Sana gelen her iyilik
Allah’tandır.
Sana gelen her kötülük
kendindendir.
Seni insanlara peygamber olarak
gönderdik.
Tanık olarak Allah yeter!
004.
080 Peygambere itaat eden
Allah’a itaat etmiş olur.
Sana aldırmayıp yüz çevirenler
bilsinler ki, biz seni onların üzerine muhafız göndermedik!
081 Senin yanındayken, “İtaat
ettik” derler.
Yanından ayrıldıktan sonra,
onlardan bir topluluk, gece karanlığında senin söylediklerinin aksine planlar
kurarlar.
Allah onların gizli planlarını
yazıyor!
Sen onlara aldırma. Allah’a
tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
‘Tevekkül, elden geleni
yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakmaktır. Çünkü, yaratma gücü olan sadece
Allah’tır.’
082 Kur’an’ı iyice
düşünmüyorlar mı bunlar!
Allah’tan başka birinden gelmiş
olsaydı, onda birçok uyumsuzluklar ‘çelişkiler, aykırılıklar’
bulurlardı.
083 Kendilerine güven ya da
korkuyla ilgili bir bilgi erişti mi onu hemen yayarlar.
Oysa, o bilgiyi Peygambere ya
da aralarında bulunan yetkililere götürselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya gücü
yetenler onu bilirlerdi ‘onun içyüzünü anlar, manasını ortaya çıkarırlardı’.
Allah’ın nimeti ve merhameti
olmasaydı şeytana uyardınız.
Pek azınız kurtulabilirdi.
084 Allah yolunda cihad et!
‘Var gücünle çalış, çaba
harca, gerekirse savaş.’
Sen yalnız kendinden
sorumlusun.
İnananları savaş için
isteklendir.
İnkâr edenlerin baskınını
Allah’ın önlemesi umulur.
Allah’ın ezici baskını ve ibret
alınacak cezası daha şiddetlidir.
085 Her kim iyiye aracılık
ederse, ona onun sevabından bir pay vardır.
Her kim de kötüye aracılık
ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır.
Allah, her şeyi gözetir,
karşılığını verir.
086 Size bir selâm verilince,
ondan daha iyisiyle selâm verin ya da onun dengiyle selâmlayın.
Allah her şeyi hesap
edendir.
‘Yaptıklarınızı bilir, hesaba
katar. Hepsi için ceza ya da ödül verir.’
004.
087 Allah’tan başka ilah
yoktur.
Gelmesi kesin olan kıyamet
gününde sizi huzuruna toplayacaktır.
Allah’tan daha doğru sözlü kim
olabilir!
088 İnanmayıp da inanır görünen
ikiyüzlüler konusunda niye ikiye ayrıldınız!
Allah, onları işledikleri
ameller sebebiyle tepetaklak etmiştir.
Allah’ın saptırdığını siz mi
yola getireceksiniz!
Allah birini saptırırsa, artık
sen ona yol bulamazsın!
089 Sizinle aynı konumda olmak
amacıyla, kendileri gibi sizin de inkâr etmenizi isterler.
Allah yolunda göç etmedikleri
sürece onlardan hiç kimseyi dost edinmeyin.
Eğer yine de yüz çevirirlerse,
o zaman onları yakalayın, nerede ele geçirirseniz orada öldürün.
Onlardan ne bir dost edinin, ne
de bir yardımcı.
090 Ancak, sizinle aralarında
antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar ya da ne sizinle savaşmayı, ne de kendi
toplumlarıyla savaşmayı içlerine sindiremeyerek size gelenler bunun dışındadır.
Allah dileseydi onları size
sataştırırdı, onlar da sizinle savaşırlardı.
Eğer onlar sizden uzak durur,
sizinle savaşmaz, barış yapmak isterlerse, Allah onlara saldırmanız konusunda size
izin vermez.
091 Bir kısım kimselerin de hem
sizden, hem de kendi toplumlarından güvende olmak istediklerini göreceksin.
Fakat bunlar, fitne çıkarmak
üzere çağırıldıklarında ona can atarlar.
Sizden uzak durmaz, barışa
yanaşmaz, sizinle savaşmaktan geri durmazlarsa, o zaman onları yakalayın,
nerede ele geçirirseniz orada öldürün.
İşte, onlar aleyhine size
apaçık bir yetki verdik.
004.
092 Hata sonucu olmaksızın bir
müminin bir mümini öldürmesi asla kabul edilemez!
Bir mümini yanlışlıkla öldüren
kişinin, mümin bir savaş esirini özgürlüğüne kavuşturması ve öldürülenin
yakınlarına verilmek üzere bir diyet ödemesi gerekir. Ölen kişinin yakınları
sadaka niyetine bağışlarlarsa o başka.
‘Suçlunun, suçuna karşılık
olmak üzere, öldürülenin yakınlarına ödemesi gereken bedele diyet denir.’
Öldürülen mümin size düşman
olan bir toplumdansa, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmalısınız.
Eğer aranızda antlaşma bulunan
bir toplumdansa, yakınlarına diyet ödemeli, ayrıca mümin bir köleyi özgür
bırakmalısınız.
Bunları yapmaya gücü yetmeyen
kimse, Allah tarafından tevbesinin kabulü için, ara vermeksizin iki ay oruç
tutmalıdır.
Allah alimdir, hakimdir.
‘Sınırsız ilmi vardır, her şeyi
bilir. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.’
093 Bir mümini bilerek
öldürenin cezası, cehennemde sonsuza kadar kalmaktır!
Allah, ona gazap etmiş,
rahmetinden yoksun bırakmış, büyük bir azap hazırlamıştır.
094 Ey inananlar!
Allah yolunda yürürken her
şeyin içyüzünü iyice anlayın.
Size, İslâma uygun bir şekilde
selâm vererek inancını dile getirene, dünya hayatının geçici malına göz
dikerek, “Sen mümin değilsin” demeyin.
Allah katında nice değerli
mallar vardır.
Önceleri siz de onlar
gibiydiniz.
Allah size lütfetti de inanca
eriştirdi.
Öyleyse iyice araştırıp
anlayın.
Allah yapıp ettiklerinizin
hepsinden haberlidir.
‘Ayette, bir kimsenin selâm
vermesinin onun imanına delil kabul edilmesi dikkate şayandır. Aynı zamanda,
selâmın önemi vurgulanmaktadır.’
004.
095 İnananlardan olup da ileri
sürebilecekleri bir engel bulunmaksızın yerlerinde oturanlarla, Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ‘çaba harcayanlar, savaşanlar’ bir
olmazlar.
Allah, mallarıyla, canlarıyla
cihad edenleri, mertebe bakımından oturanlara üstün kılmıştır.
Gerçi Allah her ikisine de
cennet sözü vermiştir, ama cihad edenleri oturanlara oranla büyük bir ödülle
üstün kılmıştır.
096 Tarafından rütbeler,
bağışlama vermiş, onlara merhamet etmiştir.
Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
097 Melekler, nefislerine
zulmedenlerin ‘kendi kendilerine haksızlık edenlerin’ canlarını
alırlarken, “Neler yapıyordunuz?” diye sorarlar.
Onlar da, “Biz, yeryüzünde eli
ermez gücü yetmez kimselerdik” derler.
“Allah’ın nimeti olan yeryüzü
geniş değil miydi! Başka yere gitseydiniz ya!” derler.
Onların varacakları yer
cehennemdir.
Ne kötü bir dönüş yeri!
098 Ancak, gerçekten eli ermez
gücü yetmez olan çaresiz erkekler, kadınlar, çocuklar bunun dışındadır.
099 Allah’ın onları affetmesi
umulur.
Çünkü, Allah affedicidir,
bağışlayıcıdır.
100 Dinini daha iyi yaşamak
amacıyla Allah yolunda göç eden kimse, yeryüzünde nice yerler bulur, oralarda
genişlik ve bolluk elde eder.
Allah’a kulluk etmek ve
Elçisine uymak niyetiyle göç edip evinden ayrıldıktan sonra ölen kimsenin ödülünü
Allah verecektir.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
101 Yeryüzünde yolculuk
ederken, inkârcıların size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısa
kılmanızda size bir günah yoktur.
Şüphesiz, inkârcılar size
apaçık düşmandırlar.
‘Korku zamanında dört rekatlı
namazlar iki rekat kılınabilir...’
004.
102 Sen onların aralarında
bulunup namazlarını kıldırırken, cemaatin bir kısmı, silahlarını da yanlarına
alarak, seninle beraber namaza dursunlar. Secdeyi yaptıktan sonra geriye çekilip
arkanıza geçsinler.
Kılmayan öbür kısım gelsin,
seninle beraber namazlarını kılsınlar.
Tedbirli olsunlar, silahlarını
yanlarına alsınlar.
Size ansızın baskın yapmak
isteyen inkârcılar, silahlarınızdan ve eşyanızdan ayrı kalmanızı isterler.
Yağmurdan zarar görecekseniz ya
da hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur. Fakat siz
yine de önleminizi alın.
Allah, inkârcılara alçaltıcı
bir azap hazırlamıştır!
‘Bu ayet, namazı cemaatle
kılmanın önemini göstermesi bakımından da dikkate şayandır.’
103 Namazı kıldıktan sonra,
ayaktayken, otururken, yanlarınızın üzerinde yatarken de hep Allah’ı anın.
Emin bir duruma gelince ‘bir
tehlike söz konusu değilse’ namazı tam kılın.
Namaz, müminler üzerine
vakitleri belirli bir farzdır.
‘Namaz farzdır, yani mutlaka
yerine getirilmesi gereken bir emirdir. Kılınmaması hâlinde büyük bir günah
işlenmiş olur. Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm, “Namaz dinin
direğidir” buyurmuştur.’
104 Düşmanınız olan topluluğu
kovalamakta gevşeklik göstermeyin.
Acı çekiyor olabilirsiniz, ama
sizin gibi onlar da acı çekiyorlar.
Üstelik siz, Allah’tan onların
ummadıklarını umuyorsunuz.
‘Allah’ın rızası, ebedi cennet
gibi beklentileriniz var. Onlar bundan yoksundurlar. Varsa yoksa bu dünyaları!
O da ellerinden alınacak.’
Allah her şeyi bilir, her işini
nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
105 İnsanlar arasında, Allah’ın
sana gösterdiği biçimde hükmedesin diye, sana hak bir kitap indirdik.
Sakın hıyanet edenleri
savunma!
‘Hıyanet, hainlik etmek, güveni
kötüye kullanmak, birine kendini güvenilir biri diye tanıttıktan sonra o güveni
bozacak iş yapmak demektir. Hain, emin olmayandır.’
004.
106 Allah’tan bağışlanma dile.
Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
107 Nefislerine hıyanet
edenleri savunmak için tartışma.
‘Nefislerine, yani kendi
kendilerine haksızlık edenleri, günahlara dalanları, yanlış yollara sapanları
korumak için tartışma. Çünkü, zarara rızasıyla girene merhamet edilmez. Çaba
harcamanı hak etmiyorlar.’
Allah, günah yüklenenleri ve
hıyaneti yol edinenleri sevmez.
108 Allah’ın rızasına aykırı
planlar kurarlarken, yaptıklarını insanlardan gizlerler de, hemen yanı
başlarında olan Allah’tan gizlemezler.
Allah onların yaptıklarının
hepsini ilmiyle kuşatmıştır.
109 Haydi siz dünya hayatında
onları savundunuz, peki kıyamet günü kim vekil olacak da onları Allah’a karşı
savunacak!
110 Kim, bir kötülük yaptıktan
ya da kendisine zulmettikten ‘yazık ettikten’ sonra Allah’tan bağışlanma
dilerse, Allah’ı bir bağışlayıcı, bir merhamet edici olarak bulur.
111 Kim bir günah kazanırsa,
onu yalnız kendi zararına olarak kazanır.
Allah alîmdir, hakîmdir.
‘Sınırsız ilmi vardır, her şeyi
bilir. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.’
112 Kim, bir hata eder ya da
suç işler de sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa, büyük bir iftira etmiş, açık
bir günah yüklenmiş olur.
113 Allah’ın nimeti ve rahmeti
seninle olmasaydı, onlardan bir takım kimseler seni saptırmağa çalışırlardı.
Oysa onlar, kendilerinden
başkasını saptıramaz, sana da asla zarar veremezler.
Allah sana kitap ve hikmet
indirmiş, bilmediklerini öğretmiştir.
‘Hikmet, yani faydalı söz,
hüküm yetkisi, hakikat bilgisi.’
Allah’ın sana olan nimeti pek
büyüktür.
004.
114 Onların gizlice toplanarak
kendi aralarında konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, sadaka vermek ya
da iyilik yapmak veya insanların arasını düzeltmek gibi güzel niyetlerle bir
araya gelmeleri bunun dışındadır.
Kim bunları Allah’ın rızasını
kazanmak için yaparsa, ona büyük bir ödül vereceğiz.
115 Doğru yol kendisine apaçık
belli olduktan sonra, Peygambere aykırı davranarak, inananların yolundan
başkasına uyan kimseyi dönüş yolunda bırakır, ardından cehenneme daldırırız.
Orası ne kötü bir dönüş
yeridir!
116 Allah, kendisi dışında
ilahlara inanılmasını asla bağışlamaz, ama bunun dışında kalan suçları dilerse
bağışlar.
Allah’a ortak koşan kimse derin
bir sapkınlıkla sapmış olur.
117 Onlar Allah’ı bırakır da
kadınlara taparlar!
Aslına bakılırsa o meret
şeytandan başkasına tapmıyorlar!
‘Sözde, kadına yüce bir konum
verip putlaştırırlar. “Sana tapıyorum!” yollu sözler ederler. Ona ilahlıktan
pay verirler. Aslında tapmakta oldukları kendi şehvetleridir. Dolayısıyla,
onları azdıran şeytanlarıdır. Uygulamaya gelince, kadını nesneleştirir, bir
keyif aracı yapar, heveslerini tatmin ettikten sonra bir kenara atarlar.’
118 Allah o şeytanı
lânetlemiştir ‘rahmetinden yoksun bırakmıştır’.
Şeytan da, “Elbet ben de senin
kullarından belli bir pay kaparım.
119 “Onları saptırıp
kuruntulara daldırırım. Emrederim, evcil hayvanların kulaklarını yararlar.
Emrederim, Allah’ın yaratışını değiştirir başka bir şekle sokarlar” dedi.
Allah’ı bırakıp da şeytanı
yakın arkadaş edinen kimse apaçık bir zarardadır!
120 Şeytan onlara nice sözler
verir. Kuruntulara düşürür.
Oysa, şeytanın söz vermesi
sadece aldatmak içindir!
121 İşte bunların varacakları
yer cehennemdir.
Ondan kurtulmanın yolunu asla
bulamayacaklar!
004.
122 İnanıp güzel işler
yapanları, altında ırmaklar akan cennetlere koyarız.
Orada sonsuza kadar temelli
kalırlar.
Allah’ın hak vaadidir ‘gerçek
sözüdür’ bu!
Allah’tan daha doğru sözlü kim
olabilir!
123 Bu ne sizin kuruntunuzla,
ne de kendilerine daha önce kitap verilenlerin kuruntularıyladır!
Kim bir kötülük yaparsa onun
cezasını görür.
Allah’tan başka ne bir koruyucu
bulabilir, ne de bir yardımcı.
124 Erkek ya da kadın, her kim
inanan biri olarak güzel işler yaparsa cennete girer, onun zerre kadar hakkı
yenmez.
125 Din bakımından, iyilik
yaparak kendini Allah’a teslim edenden, bütün kalbiyle hakka yönelen İbrahim’in
yoluna uyandan daha güzel kim olabilir!
Allah İbrahim’i halil
edinmişti.
‘Halil, kişinin en yakın dostu
demektir.’
126 Göklerde olanlar da, yerde
bulunanlar da Allah’ındır.
Allah her şeyi çepeçevre
kuşatmıştır.
127 Kadınlar hakkında senden
fetva istiyorlar.
‘Fetva, İslamın bir konuya dair
hükmüdür. Fetva verene müfti denir.’
“Onlar hakkında fetvayı size
Allah veriyor. Kitapta, kendileri için yazılanı vermediğiniz ve evlenmek
istediğiniz yetim kızlar, güçsüz çocuklar, insafla bakmanız gereken yetimler
hakkında size okunan ayetler vardır” de.
Allah, işlediğiniz her hayrı
bilir!
‘İslâm öncesi dönemde bazı
adamlar, yetim kızları güya himayelerine alırlar, güzelse evlenirler,
beğenmezse evlenmezler, ama başkasıyla evlenmesine de mani olurlardı.
Maksatları, bu yetim kızların mallarını yemekti. Allah bu uygulamaya son verdi,
yetimlerin hakkını güvence altına aldı.’
004.
128 Bir kadın, kocasının
uyumsuz ve aldırmaz tavrından kaygı duyarsa, karı kocanın barış yoluyla
anlaşmaya çalışmalarında sakınca yoktur.
Çünkü, barış daha hayırlıdır.
Nefisler bencilce davranmaya
eğilimlidir.
Allah, yapıp ettiklerinizden
haberlidir.
İyi davranır da kötülükten
sakınırsanız sizi ödüllendirir.
129 Tutkuyla isteseniz bile,
kadınlar arasında âdil olmaya gücünüz yetmez. Bari bir tarafa büsbütün meyledip
de öbürünü askıda gibi bırakmayın.
‘Allah, birden fazla evlenmeye
izin verirken, adil davranma şartını koymuştu. Bu ayette ise, ne kadar arzu
edilirse edilsin, kadınlar arasında adaleti yerine getirmenin mümkün
olamayacağı bildirilmektedir.’
Aranızı düzeltir de
haksızlıktan sakınırsanız, Allah günahları bağışlayıcıdır, merhametlidir.
130 Eğer ayrılırlarsa, Allah
onları darda bırakmaz, nimetlerinden faydalandırır.
Allah’ın lütfu bütün varlıkları
kapsayacak kadar geniştir. Onun her işinde nice hikmetler, gayeler, faydalar
vardır.
131 Göklerde ve yerde ne varsa
Allah’ındır!
Andolsun! Hem sizden önce
kendilerine kitap verilenlere, hem de size Allah’tan sakınmanızı tavsiye ettik.
İnkâr ederseniz bilin ki,
göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır.
Allah ganidir, kimseye ihtiyacı
yoktur. Hamiddir, her bakımdan övgüyü hak edendir.
132 Göklerde olanlar da, yerde
olanlar da hep Allah’ındır.
Vekil olarak Allah yeter.
133 Ey insanlar!
Allah dilerse sizi giderir,
yerlerinize başkalarını getirir.
Allah’ın gücü buna da yeter.
134 Kim dünya nimetini isterse
bilsin, dünyanın da, ahiretin de nimetleri Allah katındadır.
Allah işitendir, görendir.
004.
135 Ey inananlar! Kendinizin,
ana babanızın, yakınlarınızın zararına da olsa, Allah için adaleti gözeten
tanıklar olun.
‘Âdil olun, dürüst konuşun,
hakları çiğnemeyin.’
Onlar ister zengin olsunlar,
ister fakir, Allah onlara sizden daha yakındır.
Adaleti uygularken nefsinizin
zararlı isteklerine uymayın.
Eğer dil büker ya da yan
çizerseniz bilin, Allah yaptıklarınızdan haberlidir.
136 Ey inananlar!
Allah’a, Elçisine, Peygamberine
indirdiği kitaba, daha önce indirdiği kitaba inanın.
Allah’a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmayan, pek uzak bir sapkınlıkla
sapıtmıştır.
‘Bu ayette, inananlara inanma
emri verilmektedir. İmanın nitelik bakımından dereceleri bulunduğuna işaret
edilmiştir. İnananlardan daha derin, daha yüksek, daha ileri bir iman
istenmektedir. Taklidi olan imandan tahkiki imana geçiş emridir bu.’
137 Onlar inandılar, sonra
inkâr ettiler, sonra yine inandılar, sonra yine inkâr ettiler, sonra da
inkârlarını artırdılar.
Allah onları ne affeder, ne de
doğru yola eriştirir!
138 Münafıklara ‘inanmayıp da
inanmış gibi görünen ikiyüzlülere’ müjde ver, kendilerini acılı bir azap
beklemektedir!
139 İnananları bırakıyorlar da
inkârcıları dost ediniyorlar!
Onların yanında izzet ‘onur,
güç, kuvvet’ mi arıyorlar!
Oysa izzetin tamamı
Allah’ındır.
140 O size Kitapta şunu
indirdi:
“Allah’ın ayetlerinin inkâr
edildiğini ya da alaya alındığını işitirseniz, bunu yapanlar başka bir konuya
geçmedikleri sürece, yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.”
Allah, münafıkların ve
kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır!
‘Münafıkların, yani inanmayıp
da inanmış gibi görünenlerin, ikiyüzlülerin.’
004.
141 Gözleri sizin
üzerinizdedir. Allah’tan size bir zafer gelirse, “Biz de sizinle beraber değil
miydik?” derler.
İnkarcılara zaferden bir pay düşünce,
bu kez de onlara gider, “Size üstünlük sağlamadık mı? Sizi inananlardan
korumadık mı?” derler.
Allah, kıyamet günü aranızda
hüküm verecektir.
Allah, inananların zararına
olacak biçimde inkârcılara yol vermez.
142 İnanmayıp da inanır
görünenler Allah’ı aldatmaya çalışırlar.
Allah da onları aldatır!
O ikiyüzlüler, namaza üşenerek
kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az anarlar.
‘Bu ayet her ne kadar
münafıkları tarif ediyorsa da, inanmış insanların da alacakları bir ders
vardır. Acaba bende münafıklık alameti var mı diye kendi kendilerini gözden
geçirmeliler. Bir kimse, mümin olmakla birlikte, münafıklara özgü bazı
özellikler taşıyabilir. Her müminin her bir sıfatı mümin olamıyor. Tıpkı, her
kâfirin her bir sıfatının da kâfir olmaması gibi.’
143 İkiyüzlüler ne onlarla
olurlar, ne de bunlarla, arada bocalarlar.
Allah bir kimseyi şaşırtırsa
artık sen ona çıkar yol bulamazsın!
144 Ey inananlar! Sizin gibi
inananları bırakıp da inkârcıları dost edinmeyin.
Allah’a, sizin zararınıza olacak
kesin bir delil vermek ister misiniz!
145 İnanmayıp da inanır
görünenler ateşin en derin yerindedirler!
Onlara yardımcı
bulamazsın!
146 Ancak, tevbe edenler,
kendilerini düzeltenler, Allah’ın kitabına sımsıkı sarılanlar, dinlerini
Allah’a özgü kılanlar bunun dışındadır.
Onlar inananlarla
birliktedirler.
Allah, inananlara büyük bir
ödül verecektir.
147 Şükreder de inanırsanız
Allah size niye azap etsin!
Allah, şükrün karşılığını
veren, her şeyi bilendir.
004.
148 Allah, kötü sözün duyurulmasını
sevmez.
Zulme uğramışlarsa o başka.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
149 Bir iyiliği açığa vurur ya
da gizlerseniz ya da bir kötülüğü affederseniz bilin ki, Allah da affedicidir,
her şeye gücü yetendir.
150 Allah’ı ve Elçisini
tanımayanlar, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyenler, “Kimine
inanır, kimini inkâr ederiz” diyenler arada bir yol tutmak isterler.
151 İşte bunlar gerçekten
inkârcıdırlar.
Biz, inkârcılara alçaltıcı bir
azap hazırlamışızdır!
152 Allah’a ve ayrım yapmaksızın
bütün peygamberlerine inananlara gelince, Allah onların ödüllerini verecektir.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
153 Kendilerine daha önce kitap
verilenler, senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar.
Bir zamanlar Musa’dan bunun
daha büyüğünü istemişlerdi.
“Bize Allah’ı apaçık göster”
demişlerdi.
Zulümleri yüzünden onları
yıldırım çarptı.
Ardından, kendilerine apaçık
alâmetler, mucizeler gelmişken, tuttular bir buzağı heykelini tanrı edindiler!
‘Sonra tevbe ettiler de’ onları
affettik.
Musa’ya apaçık bir mucize
verdik.
154 Kesin bir söz vermeleri
için Tûr dağını üzerlerine kaldırdık.
“Şu kapıdan secde ederek
girin!” dedik.
“Sizin için kutsal olan
cumartesi günü sınırı aşmayın!” diyerek onlardan kesin bir söz aldık.
004.
155 Sözlerinde durmadılar.
Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler. Peygamberleri haksız yere öldürdüler.
“Kalplerimiz perdelidir” dediler.
Allah da inkârlarına karşılık
onların kalplerini mühürledi. Bu nedenle, pek azı dışında, onlar artık
inanmazlar.
156 Bir de, inkârları sebebiyle
Meryem’e büyük bir iftira atmaları,
157 “Allah’ın elçisi Meryem
oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleri yüzünden.
Oysa onu öldürmediler ve
asmadılar, kendilerine bir benzetme yapıldı.
Ayrılıklara düştükleri konuda
kuşku içindeler. Bu konudaki bilgileri zanna dayanıyor. Onu kesinlikle
öldürmediler.
‘İsa aleyhisselâmın ölmediği bu
ayetlerde apaçık belirtilmektedir. Onun bir başka gök katmanında yaşadığını,
kıyamete yakın yeniden yere ineceğini, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin
ümmetinden olacağını da hadislerden anlıyoruz. İndiği zaman onu kimse
tanımayacak, o da kendisini ismiyle tanıtmayacak. Sadece iman nuruyla bakan
yakınları tanıyacaklar.’
158 Hayır! Allah onu kendine
yükseltiverdi.
Allah’ın üstün gücü vardır. Her
işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapar.
159 Kendilerine kitap
verilenlerden hiçbiri yoktur ki ölmeden önce ona inanacak olmasın.
O da, kıyamet günü, gerektiği
gibi inanmayanların aleyhine tanıklık edecektir.
160 Haksızlık ettikleri ve nicelerini
Allah yolundan alıkoydukları için, daha önce helal kılınan temiz şeyleri
Yahudilere haram kıldık.
161 Bir de, kendilerine
yasaklanan faizi almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemeleri
yüzünden.
Onların inkârcı olanlarına acı
verici bir azap hazırladık.
162 Ama onlardan ilimde
derinlik kazanmış olanlara, hem sana indirilen kitaba, hem de senden önce
indirilenlere inananlara, namaz kılanlara, zekât verenlere, Allah’a ve ahiret
gününe inananlara büyük bir ödül veririz.
004.
163 Nuh’a ve ondan sonra gelen
peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik ‘kalbine doğrudan bilgi
verdik, gerçekleri bildirdik’.
İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a,
Yakub’a ve torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da
vahyettik.
Davud’a da Zebur’u verdik.
‘Hâlihazırda elde bulunan
Tevrat kitabının bazı bölümleri Davud aleyhisselâmın mezmurlarıdır. Bunların ne
kadarının, ne oranda aslına uygun olduğunu bilemiyoruz, ama üzerinde vahiy
pırıltıları olan bazı ifadelere rastlanmaktadır.’
164 Hem sana daha önce
anlattığımız peygamberlere, hem de sana anlatmadığımız peygamberlere
vahyettiğimiz gibi.
Allah, Musa ile konuştu.
165 Kendilerine elçiler gelsin
de insanların Allah’a sunacakları bir mazeretleri kalmasın diye peygamberler
gönderdik. Onlar, nimetleri müjdeleyici, tehlikelere karşı uyarıcıdırlar.
Allah, üstün gücü olan, her
işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
166 Allah, sana indirdiğine
tanıklık eder. Onu ilmiyle indirmiştir. Melekler de tanıklık ederler.
Tanık olarak Allah yeter!
167 İnkâr edenler, insanları
Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklıkla sapıtmışlardır.
168 Allah inkârcıları ve
zalimleri ne affeder, ne de doğru yola erdirir.
169 Ancak cehennem yoluna
eriştirir!
Onlar orada temelli
kalıcıdırlar.
Bu ise Allah’a göre kolaydır.
170 Ey insanlar! Peygamber size
Rabbinizden hakla ‘gerçek üzere’ geldi. Ona hemen inanın. Hakkınızda
hayırlı olan budur.
İnkâr ederseniz bilin,
göklerdekiler de, yerdekiler de Allah’ındır.
Allah, sınırsız ilmi olandır.
Her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
004.
171 Ey kendilerine kitap
verilenler!
Dininizde taşkınlık etmeyin.
Allah hakkında sadece gerçeği
söyleyin.
Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın
peygamberidir. Onun katından Meryem’e iletilen cisimli bir kelimedir. Ölü
kalpleri canlandırmak üzere insanların arasına gönderilen bir ruhtur.
Allah’a ve onun peygamberlerine
inanın.
“Üç ilah vardır” demeyin!
Bu yanlış inanışı bırakırsanız
hakkınızda hayırlı olur.
Allah ancak bir tek ilahtır.
Çocuk sahibi olması imkansızdır.
Göklerde, yerde ne varsa hepsi
onundur.
Vekil olarak Allah yeter.
‘Vekil olarak, yani varlık
âleminde yapılması gerekenleri yapmak için.’
172 Ne İsa, ne de seçkin
melekler, asla büyüklük taslamaz, ona kulluk etmekten çekinmezler.
Kim büyüklük taslar da ona
kulluk etmekten çekinirse bilsin, o hepsini huzuruna toplayacaktır!
‘Yaptıklarının hesabını
verecekler!’
173 İnanıp da güzel işler
yapmış olanlara yaptıklarının karşılıklarını ödeyecek, onlara olan bol nimetini
daha da artıracaktır.
Kulluk etmekten çekinenlere,
büyüklük taslayanlara acı verici bir azapla azap edecektir.
Onlar, Allah’tan başka ne bir
koruyucu bulabilirler, ne de bir yardımcı.
174 Ey insanlar! Rabbinizden
size kesin bir belge geldi. Size, aydınlatıcı bir nur olan Kur’an’ı indirdik.
175 Allah’a inanıp da sımsıkı
sarılanları, Allah rahmetine ve bol nimetine kavuşturacaktır. Kendisine götüren
doğru yola eriştirecektir.
‘Rahmet, merhamet etme, acıyıp
esirgeme, ihtiyacı olanlara acıma ile birlikte, acımanın gerekleri olan koruma,
esirgeme, yardım etme gibi manalara gelen bir terimdir.’
...........................
004.
176 Senin, miras konusunda
kendilerini aydınlatmanı istiyorlar.
Onlara de ki:
“Allah size, ikinci dereceden
mirasçılar konusunda şu yasayı bildiriyor:
Eğer çocuğu olmayıp da bir kız
kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığının yarışı kız kardeşe kalır.
Kız kardeşin çocuk bırakmadan
ölmesi durumunda, onun mirasını erkek alır.
Eğer iki kız kardeş kalmışsa,
bıraktığının üçte ikisi onlaradır.
Eğer mirasçılar erkek ve kız
kardeşlerse, erkek, iki dişinin payı kadar alacaktır.
Allah, sizin doğru yoldan
sapmamanız için bunları açıklıyor.”
Allah her şeyi bilendir.
‘Maide, “sofra” demektir. İsa
aleyhisselâm zamanında, gökten indirilmesi istenen bir sofradan söz ettiği için
sureye bu isim verilmiştir. Surede, bu sofrayla ilgili olarak gerekli bilgiler
verilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey inananlar!
Antlaşmalarınızın gereklerini yerine getirin.
İleride bildirilecekler dışında
kalan hayvanların eti size helal kılınmıştır.
İhramlıyken ‘hac giysileri
üzerinizdeyken’ avlanmanız yasaklanmıştır.
Allah dilediği hükmü verir.
002 Ey inananlar! Allah
tarafından belirlenen alâmetlere, haram aya, Kâbe’ye hediye edilecek
kurbanlıklara, ibadet niyetiyle ayrıldıkları belli olsun diye süsler takılan
hayvanlara, Rablerinin nimetini umarak, rızasını dileyerek Kâbe’yi ziyarete
gelenlere saygısızlık etmeyin.
‘Haram aya, yani hürmet edilen,
saygı duyulan, saygın, kutlu aya.’
İhramdan çıktıktan sonra
avlanabilirsiniz.
Sizi Kâbe’ye gitmekten
alıkoydular diye bir halka düşmanlık etmeniz, haddi ‘ilahi sınırları’
aşmanıza sebep olmasın.
İyilik yapmakta, kötülükten
sakınmakta yardımlaşın.
Günah işlemekte, aşırı gitmekte
yardımlaşmayın.
Allah’tan sakının!
Allah’ın azabı pek şiddetlidir,
bunu unutmayın!
.............................................
005.
003 Ölü, kan, domuz eti,
Allah’tan başkası adına boğazlanan hayvanlar, canları çıkmadan evvel
kestikleriniz bir yana, boğularak, vurularak, yuvarlanarak ya da sürüklenerek
ölenler, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalananlar, puta tapanların dikili
taşları ‘heykelleri’ üzerinde ‘önünde, yanında’ kesilenler ve fal
oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı, bunlar günahtır.
Bugün, inkâr edenler sizi
dininizden döndürmekten ümitlerini kestiler.
Onlardan korkmayın, benden
sakının.
Bugün dininizi sizin için
bütünledim.
Size olan nimetimi tamamladım.
Size din olarak İslâmı seçtim.
Kim aşırı derecede açlık
yüzünden ölümle burun buruna gelir de günaha meyli olmaksızın onlardan yemek
zorunda kalırsa bilin ki, Allah elbette günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
004 Sana, kendilerine helal
kılınanları soruyorlar.
“Size bütün temiz nimetler
helal kılındı” de.
Allah’ın size öğrettiği biçimde
alıştırıp öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için yakaladıklarını yiyin.
Yerken, üzerine Allah’ın adını
anın.
Allah’tan sakının!
Çünkü, Allah’ın hesap görmesi
pek hızlıdır!
005 Bugün, size temiz nimetler
helal kılındı.
Daha önce kendilerine kitap
verilenlerin yemeği size helaldir.
Sizin yemeğiniz de onlara
helaldir.
Mümin kadınlardan özgür ve
namuslu olanlar, sizden önce kitap verilenlerden özgür ve namuslu kadınlar,
zina etmeksizin, gizli sevgili tutmaksızın ve evlenme bedeli olan mehirlerini
vermeniz şartıyla, size helal kılındı ‘onlarla evlenebilirsiniz’.
İnanmayı reddedene gelince,
onun bütün yapıp ettikleri boşa gider.
O, öbür dünyada zarara
uğrayanlardan olur.
005.
006 Ey inananlar!
Namaz kılmak niyetiyle
kalktığınız zaman, yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın.
Islak ellerinizi başınıza
hafifçe sürerek meshedin.
Ayaklarınızı da topuklarınızla
birlikte yıkayın.
‘Yani abdest alın.’
Eğer cünüpseniz, iyice
temizlenin.
‘Gusledin.’
Hastaysanız, yolculuk
ediyorsanız, tuvaletten gelmişseniz, kadınlara ilişip de boy abdesti alacak
suyu bulamamışsanız, temiz bir toprağa ellerinizi sürün, onunla yüzlerinizi,
kollarınızı sıvazlayın.
‘Bu tanıma uygun biçimde
toprakla temizlenmeye teyemmüm denir.’
Allah, sizi zora sokmak istemez.
Ancak, şükür edesiniz diye sizi
temizlemek, üzerinizde olan nimetini tamamlamak ister.
007 Allah’ın size olan nimetini
anın.
Sizi, “İşittik, itaat ettik”
sözünüzle bağladığı andınızı hatırlayın.
Allah’tan sakının!
Allah, insanların sinelerinde ‘gönüllerinde’
olanı da kesinlikle bilir.
008 Ey inananlar!
Allah rızası için adaleti
ayakta tutup gözeten tanıklar olun.
‘Adil davranın, hakkı hak
sahibine verin, sadece doğruyu söyleyin, tanıklık ederken dürüst konuşun.’
Bir gruba karşı içinizde yer
eden düşmanlık duygularınız adaletten sapmanıza neden olmasın.
Âdil olun!
Bu, içtenlikle inanarak
günahlardan uzak durmaya en yakın olan davranıştır.
Allah’tan sakının!
Allah, bütün yaptıklarınızdan
haberlidir.
009 Allah, inanıp da güzel
işler yapanlara söz vermiştir, hem günahlarını affedecek, hem de büyük bir ödül
verecektir.
005.
010 İnkâr edenler, ayetlerimizi
yalanlayanlar, cehennem arkadaşlarıdırlar!
011 Ey inananlar! Allah’ın size
olan nimetini hatırlayın.
Hani bir topluluk size zarar vermek
istemişti de Allah onlara engel olmuştu.
Allah’tan sakının!
Müminler sadece Allah’a
tevekkül etsinler.
‘İnananlar, ellerinden geleni
yaptıktan sonra sonucu Allah’a bıraksın, yalnız ona dayansınlar.’
012 Andolsun, Allah
İsrailoğullarından söz almıştı.
Onlardan on iki temsilci
seçtik.
Allah, “Ben sizinleyim.
Namazı özenle kılar, zekâtı
verir, peygamberlerime inanır, onlara yardım ederseniz, Allah’a güzel bir borç
verirseniz, sizin kötülüklerinizi kesinlikle örterim.
Sizi altında ırmaklar akan cennetlere
girdiririm.
Bundan sonra sizden her kim
inkâr ederse, doğru yoldan sapmış olur” demişti.
013 Verdikleri kesin
sözlerinden dönmeleri sebebiyle onları lânetledik.
Kalplerini kaskatı yaptık.
Onlar, kendilerine gönderilen
belgelerin kelimelerini yerlerinden oynatarak anlamlarını çarpıtırlar.
Kendilerine bildirilen şeyden
nasiplerini unuttular.
‘İlahi kitaplarını kulak ardı
ettiler, okumadılar. Okudularsa da oradaki bilgileri hayatlarına uygulamadılar.
Emirlerini yapıp yasaklarından kaçmadılar.’
Pek azı dışında, onların
sürekli ihanetini görürsün.
Ama sen onları yine de affet,
yaptıklarına aldırma.
Allah güzel davrananları
sever.
005.
014 “Biz Nasarayız” diyenlerden
de kesin bir söz almıştık.
Onlar da, kendilerine
bildirilen şeyden nasiplerini unuttular.
Bu nedenle, aralarına kıyamet
gününe kadar sürecek bir kin ve düşmanlık saldık.
Allah onların yapıp ettiklerini
kendilerine bildirecektir!
‘Nasara, yardımcılar demektir.
İsa aleyhisselâma inananlara verilen bir isimdir.’
015 Ey kendilerine kitap
verilenler!
Size Elçimiz geldi.
Elinizdeki kitapta bulunup da
sizin insanlardan gizlediğiniz nice bilgileri size açıkça anlatıyor.
Çoğundan da geçiveriyor.
‘Yükünüzü hafifletiyor,
sorumluluklarınızı azaltıyor.’
Doğrusu, Allah’tan size bir
nur, apaçık bir Kitap geldi.
016 Allah, rızasını arayanları
onunla esenlik yollarına eriştirir.
İzniyle, karanlıklardan nura
çıkarır.
Sizi doğru yola iletir.
017 “Allah, Meryem oğlu
Mesih’tir” diyenler kâfir olmuşlardır.
“Allah, Meryem oğlu Mesih’i,
onun annesini ve yerdekilerin hepsini yok etmek istese, ona engel olmak için
kimin elinden ne gelir!” de.
Göklerin, yerin ve ikisi
arasındaki varlıkların tek hâkimi Allah’tır.
O, neyi dilerse yaratır.
Allah’ın gücü her şeye yeter!
‘Hâkim, hüküm veren, yargılayan
demektir. “Hak ve adalet üzere hükmeden, başkasını müdahale ettirmeden idare
eden” manasında Allah’ın isimlerinden biridir.’
005.
018 Yahudiler ve Hıristiyanlar,
“Biz Allah’ın çocukları ve sevgilileriyiz” dediler.
“Öyleyse günahınızdan dolayı
size niye azap ediyor! Hayır, siz onun yarattığı insanlardan başka bir şey
değilsiniz!” de.
Allah, dilediğini affeder,
dilediğine azap eder.
‘Bunu yaparken, onların
seçimlerini hesaba katar, yapıp ettiklerine bakar, asla haksızlık etmez.’
Göklerin, yerin ve ikisi
arasındakilerin hâkimi Allah’tır.
Dönüş de onadır.
019 Ey kendilerine kitap
verilenler!
İki peygamber arasında kalan
karanlık devirlerden sonra, “Bize ne müjdeci geldi, ne de uyarıcı” demeyesiniz
diye, gerçekleri açıklamak, nimetleri müjdelemek ve tehlikelere karşı uyarmak
üzere size bir Elçimiz geldi.
Allah’ın gücü her şeye yeter.
‘Hazreti İsa aleyhisselâm ile
Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâm arasında yaklaşık altı yüzyıllık bir
ara dönem vardır. Bu arada başka peygamber gelmemiştir.’
020 Bir zamanlar Musa, halkına,
“Ey halkım!” dedi, “Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.
İçinizden peygamberler
görevlendirdi.
Size egemenlik verdi.
Başka kimselere vermediği
nimetleri size lütfetti.
021 “Ey halkım! Allah’ın sizin
için yazdığı kutsal topraklara girin, ama inancınızdan dönmeyin, yoksa zarara
uğrayanlara dönüşürsünüz.”
022 “Ey Musa!” dediler, “Orada
zorba bir halk var. Onlar çıkıp gitmedikçe biz asla girmeyiz. Çıkıp giderlerse
biz de gireriz.”
023 Allah’ın nimetine erişmiş
olmakla birlikte korkanların arasında bulunan iki adam, “Onların üzerlerine
kapıdan gidin. Oradan girerseniz kesinlikle üstün gelirsiniz. Gerçekten inanmış
kimselerseniz Allah’a güvenmelisiniz” dediler.
005.
024 Korkaklar, “Ey Musa!”
dediler, “Onlar orada durdukça biz o topraklara asla girmeyiz. Sen ve Rabbin
gidin birlikte savaşın! Biz burada oturacağız!”
025 Bunun üzerine Musa,
“Rabbim!” dedi, “Ben sadece kendime ve kardeşime söz dinletebilirim. Bizimle,
şu yoldan çıkmış azgınlar güruhunun arasını ayır.”
026 Allah da, “Orası onlara
kırk yıl boyunca yasaklanmıştır. Bu süre içerisinde yeryüzünde şaşkınca
dolaşacaklar. O yoldan çıkmış azgınlar güruhuna acıma artık!” buyurdu.
027 Onlara doğu yolu göstermek
için Âdem’in iki oğlunun gerçek öyküsünü anlat:
O ikisi birer kurban
sunmuşlardı.
Birininki kabul edildi,
öbürününki edilmedi.
Kurbanı kabul edilmeyen,
“Andolsun seni öldüreceğim!” dedi.
Öbürü, “Allah, yalnız
kötülüklerden sakınanların kurbanını kabul eder” dedi,
028 “Sen beni öldürmek için
elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Ben, âlemlerin
Rabbi olan Allah’tan korkarım,
029 “Ben isterim ki, hem benim
günahımı, hem de kendi günahını yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Çünkü,
zalimlerin cezası budur!”
030 Bunun üzerine, öbürünün
kötülük öğütleyen nefsi, kardeşini öldürmeyi kendisine kolay bir iş gibi
gösterdi. O da onu öldürdü. Böylece, yitik acılarıyla yananlardan oldu.
031 Allah, ölü kardeşinin
ortada kalan cesedini nasıl gömebileceğini göstermek için, yeri eşeleyen bir
karga gönderdi.
‘Bunu gören katil kardeş’ “Yazıklar
olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin ölü bedenini gömemedim” dedi.
Pişmanlık ateşiyle yananlardan oldu.
‘Kimi yorumcular, buradaki iki
gencin Âdem aleyhisselâmın oğulları olduklarını söylerler, kimileri de buradaki
“Âdem” kelimesinin “adam, insan” manasına geldiğini, bu iki gencin daha sonraki
zamanlarda yaşadığını ileri sürerler. Kur’an’da ayrıntı verilmemiştir. Ayrıca,
Kabil ve Habil adları anılmamıştır. İsimler Tevrat’ta geçmektedir.’
005.
032 Bundan dolayı
İsrailoğullarının üzerine, “Bir cana karşılık olmaksızın ya da yeryüzünde
bozgunculuk yapmak gibi bir sebep bulunmaksızın bir insan öldüren kişi, bütün
insanları öldürmüş gibi olur.
Bir insanın hayatını kurtaran
da bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur” diye yazdık.
Peygamberlerimiz onlara apaçık
belgelerle gelmişlerdi.
Yine de, onlardan taşkınlık
edenler oldu.
033 Allah’a ve Elçisine savaş
açanların, yeryüzünde bozgunculuk için çaba harcayanların cezaları, öldürülmek,
asılmak, çaprazvari el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir.
Bu, onların dünyadaki
zilletleridir.
Öbür dünyada ise, onlara daha
büyük bir azap vardır!
034 Ancak, gücünüze boyun
eğmeden önce tevbe edenler bunun dışındadır.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir, bilin!
035 Ey inananlar!
Allah’tan sakının!
Ona yaklaşmanın yolunu arayın.
Onun yolunda cihad edin!
Bunları yaparsanız, azaptan
kurtulur, umduklarınızı bulursunuz.
036 Doğrusu, yeryüzünde bulunan
zenginliklerin tamamı ve daha bir o kadarı inkâr edenlerin olsa, kıyamet
gününün azabından kurtulmak için ellerindekinin hepsini kurtuluş bedeli olarak
verseler yine kabul edilmez.
Onlara acı verici bir azap
vardır!
005.
037 Ateşten çıkmak isterler,
ama çıkamazlar.
Çektikleri azap
süreklidir!
038 Allah tarafından ibret
verici bir ceza olmak üzere, erkek olsun kadın olsun, hırsızın ellerini
kesin!
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
039 Allah, yaptığı zulümden
sonra tevbe edip de kendini düzeltenin tevbesini kabul eder.
Allah gerçekten bağışlayandır,
merhametlidir.
040 Bilmez misin, göklerin ve
yerin tek hâkimi Allah’tır.
Dilediği kimseye azap eder,
dilediği kimsenin de günahlarını bağışlar.
‘Âdil olan Allah, insanların
yapıp ettiklerini bilerek, asla haksızlık etmeksizin, onların seçimlerini
hesaba katarak sonucu yaratır.’
Allah’ın gücü her şeye yeter.
041 Ey Elçi!
Gerçeği inkâr etmek için
yarışanlar, ağızlarıyla inandıklarını söylemekle birlikte kalpleriyle inanmayanlar,
yalancılık etmek, başka bir topluluk adına casusluk yapmak amacıyla sana kulak
veren Yahudiler yüzünden üzülme.
Onlar kelimeleri değiştirerek
çarpıtırlar.
‘Yahudi bilginlerinin,
kendilerine verilen kitaplarda değişiklikler yapmalarına bir atıf.’
“Size bu verilirse alıp kabul
edin, verilmezse çekinip uzak durun” derler.
Allah bir kimsenin fitneye ‘belaya’
düşmesini dilemişse, Allah’ın iradesine karşı senin elinden bir şey gelmez.
Allah onların kalplerini arıtmak istememiştir.
‘Çünkü, nice zulümler
işlediler, kötülükler yaptılar, arınmayı hak edecek davranışlar
sergilemediler.’
Onlara, bu dünyada alçalma,
öbür dünyada ise azap vardır.
005.
042 Onlar, her yalan söze kulak
verirler.
Sürekli haram yerler.
Bir karar vermen için sana
gelirlerse, istersen aralarındaki konu hakkında bir hüküm verirsin, istersen
yüz çevirip onları kendi hâllerine bırakırsın.
Yüz çevirirsen sana hiçbir
zarar veremezler.
Eğer onları yargılayıp
aralarında hüküm vermek istersen, adalete uygun biçimde hüküm ver.
Allah âdil olanları sever.
043 Yanlarında Allah’ın
hükümlerini içeren Tevrat dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da sonra bundan
da yüz çeviriyorlar!
Şu hâlde bunlar gerçekten
inanmamışlar!
044 Tevrat’ı biz indirdik, onda
bir yol göstericilik, bir ışık vardı.
Kendisini Allah’a teslim etmiş
olan peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi.
Rabbe gerçek kul olanlarla
bilginler de, Allah’ın kitabını korumakla yükümlü kılınmaları, ona gözetici
tanıklar olmaları sebebiyle, yine onunla hükmettiler.
Bunu düşünün de artık
insanlardan korkmayın, yalnız benden korkun.
Azıcık bir çıkar elde etmek
için ayetlerimi satmayın!
Kim, Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmezse ‘ilahi yasaları onaylamazsa’ işte onlar kâfirlerdir.
‘Ayetteki “hükmetmezse”
ibaresini büyük âlimler “onaylamazsa” diye yorumlamış, ilahi yasaları
uygulamayanların günahkar olacağını, ama kâfir olmayacağını söylemişlerdir.
Eğer bu ibare böyle yorumlanmayıp da zahir manasına bakılsaydı, o zaman
emirlerden birini bile uygulamayan kişi kâfir olurdu.’
045 Orada onlara, cana can,
göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş, yaralamalara yaranın dengi bir
karşılık var, diye yazdık.
Kim sevap niyetiyle hakkından
vazgeçerse, bu güzel davranışı onun günahlarını affettirir.
Kim, Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar zalimlerdir.
005.
046 Arkadan da, o
peygamberlerin izleri üzerinde, önündeki Tevrat’ı onaylamak üzere Meryem oğlu
İsa’yı gönderdik.
Ona, bir yol gösterici, bir
ışık, kendinden önce inen Tevrat’ı onaylayıcı, kötülükten sakınanlara bir yol
gösterici, bir öğüt olmak üzere İncil’i verdik.
047 Şu hâlde, İncil sahipleri,
Allah’ın onun içinde indirdikleriyle hükmetsinler.
Kim, Allah’ın indirdiği ile
hükmetmezse, işte onlar fasıklardır ‘yoldan çıkmış sapkınlardır’.
048 Sana da, kendinden önceki
kitapları onaylayıcı, içlerindeki ilahi kısımları denetleyici olmak üzere,
gerçekleri dile getiren Kur’an’ı indirdik.
Bu sebeple, sen de onlar
arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet.
Sana gerçek gelmişken onların
heveslerine uyma.
Her biriniz için bir yol, bir
yöntem belirledik.
Allah dileseydi hepinizi bir
tek ümmet yapabilirdi, fakat sizi ‘özel olarak’ verdikleriyle sınamak
istedi.
‘Ümmet, yani aynı inancı
paylaşan, aynı yasalardan sorumlu olan bir topluluk.’
Haydin iyiliklerde yarışın!
Hepinizin dönüşü Allah’adır.
İhtilafa düştüğünüz şeyleri o
size haber verir.
‘Anlaşmazlık nedeni olan
konuların içyüzünü bildirir.’
049 O hâlde, aralarında
Allah’ın indirdiği ile hükmet.
Onların heveslerine uyma.
Allah’ın indirdiklerinin bir
kısmında seni fitneye düşürmelerinden sakın.
Yüz çevirirlerse bilesin, bazı
günahları yüzünden Allah onları cezalandırmak istiyor.
İnsanların çoğu doğru yoldan
sapmıştır.
050 Onlar İslâm öncesi
bilgisizlik dönemlerinin yasalarını mı istiyorlar!
Oysa, kuşku duymaksızın
büsbütün inanmış bir topluma Allah’tan daha iyi kim yasa koyabilir!
005.
051 Ey inananlar! Yahudileri ve
Hıristiyanları dost edinmeyin, onlar ‘aynı inancı paylaşmaları yüzünden’
birbirlerinin dostudurlar.
‘Öbür din mensuplarını, bu niteliklerine
kapılarak, dinleri yüzünden yakın arkadaş edinmeyin. Başka nitelikleri
sebebiyle ilişkiler kurabilirsiniz. Nitekim, kitap ehli bir kadınla
evlenilebilir.’
Sizden kim onları dost
edinirse, o da onlardan olur!
Allah zalim kimseleri doğru
yola eriştirmez.
052 Kalplerinde hastalık
olanların, “Zamanla olayların zararımıza olacak biçimde gelişmesinden
korkuyoruz” diyerek onlara koştuklarını görürsün.
Allah’ın bir başarı
kazandırması ya da başka bir iş yapması umulur. O zaman, ‘ikilemde kalanlar’
içlerinde gizlediklerinden dolayı pişmanlık acısı duyarlar.
053 İnananlar, “Bunlar mı
sizinle birlikte olduklarına büyük yeminler edenler!” derler.
Onların yapıp ettikleri boşa
gitmiş, kendileri de zarara düşmüşlerdir.
054 Ey inananlar!
Sizden kim dininden dönerse
bilsin, Allah yeni bir topluluk getirebilir.
Allah onları sever, onlar da
Allah’ı severler.
Onlar, inananlara karşı
alçakgönüllü, inkâr edenlere karşı onurlu davranırlar.
Allah yolunda olanca güçleriyle
çaba harcarlar.
Kınayıcının kınamasından
korkmazlar.
Allah’ın büyük bir nimetidir
bu, kimi dilerse ona verir.
Allah, isimleriyle bütün
yaratıkları kapsayan, her şeyi bilendir.
055 Sizin gerçek dostunuz
Allah’tır. Sonra, onun Resulüdür. Sonra da, inanan, namaz kılan, zekât veren,
rüku edenlerdir.
056 Kim Allah’ı, Resulünü ve
müminleri dost edinirse bilsin, Allah’tan yana olanlar kesinlikle
galiptirler.
057 Ey inananlar!
Ne sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlence konusu yapanları ne de inkârcıları
dost edinmeyin.
İnanıyorsanız Allah’tan
sakının!
005.
058 Siz namaz için ezan
okuduğunuz zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu, onların ‘gerçekleri
kavramak üzere’ akıllarını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır.
‘Ezanın hakikati bu ayete dayanmaktadır.
Ezanla alay etmek küfür alametidir.’
059 “Ey kendilerine daha önce
kitap verilenler!” de, “Bizim, Allah’a, bize indirilen Kur’an’a, daha önce
indirilenlere inanmamız, sizin de çoğunlukla doğru yoldan çıkmanız yüzünden mi
bizden hoşlanmıyorsunuz!”
060 “Allah katında cezaca
bundan daha kötüsünü haber vereyim mi?” de, “Allah kimlere lânet ederse, gazap
ederse, kimlerden maymunlar, domuzlar, kendi yolundan alıkoyan varlıklara
tapanlar yaparsa, işte onlar konumca en kötü, doğru yoldan sapmada en aşırı
olanlardır.”
‘Bazı azgınların maymun, domuz
ve benzeri hayvanlara dönüştürülmesi, kimi yorumculara göre, ahlaki manadadır.
Ayet etkileyici bir üslupla ileri düzeydeki yozlaşmayı dile getirmektedir.’
061 Yanınıza geldiklerinde,
“İnandık” derler. Oysa, inkârcı olarak girip inkârcı olarak çıkmışlardır.
Onların neleri gizlediklerini
Allah daha iyi bilir!
062 Onların çoğunun günah
işlemekte, zulmetmekte, haram yemekte yarıştıklarını görürsün.
Ne kötüdür yaptıkları!
063 Rabbe kul olanların,
bilginlerin, günah içeren sözler söylemekten, haram yemekten onları
alıkoymaları gerekmez miydi!
Yaptıkları ne kadar da kötü!
064 Yahudiler, “Allah’ın eli
bağlıdır” dediler. Bu yüzden elleri bağlandı, lânetlendiler ‘Allah’ın
rahmetinden yoksun bırakıldılar’.
Hayır! Onun iki eli de açıktır,
nasıl dilerse öyle verir.
‘Allah’ın bilinen anlamda eli
elbette yoktur. Bu ayette geçen el kelimesi, merhamet, ihsan, lütuf
manasındadır. Muhatabın kullandığı kelimeyi kullanarak cevap vermeye müşakele
sanatı denir. Allah, onların iftira içeren sözlerini bir yankı gibi çevirip
suratlarına çarpıyor.’
Rabbinden sana indirilen Kitap,
onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır.
Biz, onların aralarına, kıyamet
gününe kadar sürecek bir kin ve düşmanlık salmışızdır.
Savaş ateşini ne zaman
tutuştursalar, Allah onu söndürür.
Yeryüzünde hep bozgunculuk
etmek için koşarlar.
Allah bozguncuları sevmez!
005.
065 Kendilerine kitap
verilenler, inanıp da sakınsalardı, günahlarını silerdik.
Onları, nimetlerle dolu
cennetlere koyardık.
066 Tevrat’a, İncil’e ve
kendilerine Rablerinden indirileni ‘Kur’an’ı’ uygulasalardı, hem
başlarının üstünden yerlerdi, hem de ayaklarının altından...
‘Her türlü nimet kendilerine
bolca verilirdi.’
Gerçi içlerinde ılımlı bir
topluluk da vardır.
Onların birçoğu ne kötü işler
yapıyorlar!
067 Ey Elçi!
Rabbinden sana indirilen bu
Kur’an’ı ‘insanlara’ güzelce ilet.
Bunu yapmazsan, Allah’a elçilik
etmemiş olursun.
Allah seni insanlardan korur.
Allah, inkâr eden kimseleri
doğru yola eriştirmez.
‘Hazreti Muhammed aleyhissalâtü
vesselâmı öldürmek isteyen pek çok insan vardı, ama Allah bu ayetteki
taahhüdünü yerine getirdi, onu nice tehlikelerden korudu.’
068 “Ey kendilerine kitap
verilenler! Tevrat’ı, İncil’i, Rabbinizden size indirilen şu Kur’an’ı
uygulamadıkça hiçbir gerçek üzerinde değilsiniz!” de.
Andolsun! Rabbinden sana
indirilen, onlardan nicelerinin azgınlığını ve inkârını artırır.
Öyleyse, sen o inkârcılar için
tasalanma.
069 ‘Sana indirilenlere’
inananlardan, Yahudilerden, Sabiilerden, Hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret
gününe inanıp da güzel işler yapanlar için ne korku vardır, ne de üzüntü.
‘Sabiîler, adları unutulmuş
eski peygamberlerin izinden giden kimseler, üç kitabi dinden birine dahil
olmayan din mensupları.’’
070 İsrailoğullarından söz
almıştık.
Onlara peygamberler
göndermiştik.
Kendilerine hoşlarına gitmeyen
yükümlülüklerle gelen peygamberlerin kimilerini yalanladılar, kimilerini de
öldürdüler.
005.
071 Bunu yapmaları yüzünden bir
zarar görmeyeceklerini ‘ahirette yargılanmayacaklarını, ceza
görmeyeceklerini’ sanıyorlardı.
Bu yüzden, gerçeklere karşı
birer kör, birer sağır kesildiler.
Sonra ‘tevbe ettiler’
Allah onların tevbelerini kabul etti, ama ardından onların çoğu yine görmez,
işitmez oldular.
Allah yaptıklarını görür!
072 Gerçekten, “Allah, Meryem
oğlu Mesih’tir” diyenler kâfir oldular.
Oysa Mesih, “Ey İsrailoğulları!
Hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Allah’a kim
ortak koşarsa Allah da ona cenneti haram eder. Onun varacağı yer ateş olur.
Zalimlerin yardımcısı yoktur” demişti.
073 “Allah üçün üçüncüsüdür”
diyenler de kâfir oldular.
Oysa bir ilahtan başka ilah
yoktur.
Bu tür söylemlerine bir son
vermezlerse, gerçeği inkâr etmeleri sebebiyle, kendilerine acı verici bir azap
dokunacaktır.
‘İsa aleyhisselâmdan sonra
meydana gelen sapma sonucu üç ilaha inanan, Allah’ın yanı sıra Hazreti Meryem’i
ve İsa aleyhisselâmı tanrılaştıran kimselerin bu şirki şiddetle
reddedilmektedir.’
074 Hâlâ Allah’a tevbe edip de
ondan bağışlanma dilemeyecekler mi!
Oysa, Allah bağışlayandır,
merhametlidir.
075 Meryem oğlu Mesih ‘İsa’
sadece bir peygamberdir.
Kendisinden önce de nice
peygamberler gelip geçmiştir.
Annesi ‘Meryem’ de gayet
doğru bir kadındı.
Her ikisi de yemek yerlerdi.
‘Allah, bu insani özellikleri
dile getirmekle, onların da birer insan olduğunu, yemek yiyen, su içen aciz
varlıkların ilah olamayacaklarını ortaya koymaktadır.’
Bak, ayetlerimizi onlara nasıl
da açıkça anlatıyoruz.
Sonra da bak ki, onlar nasıl
yüz çeviriyorlar!
076 “Allah’ın yanı sıra, size
ne bir zarar, ne de bir fayda veremeyen şeye mi kulluk ediyorsunuz!” de.
O Allah ki her şeyi işitendir,
bilendir.
005.
077 “Ey kendilerine kitap
verilenler!
Haksız yere dininizde bulunan
ilahi sınırları aşmayın.
Daha önce kendisi sapmış,
birçok kimseleri saptırmış, doğru yoldan ayrılmış kimselerin yersiz isteklerine
uymayın” de.
‘Haddi aşmayın, yani Allah’ın
yasalarını çiğnemeyin. Size ne emredildiyse onu yapın. Neler yasaklandıysa
onlardan uzak durun.’
078 İsrailoğullarından inkâr
edenler, Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlenmişlerdi.
Bunun nedeni, onların
başkaldırmaları, ilahi sınırları aşmalarıydı.
‘Bütün uyarılarına rağmen
peygamberlerinin sözlerini dinlemeyip belalarını buldular. Babil ve Roma devletlerinin
baskıları altında asırlarca çile çektiler.’
079 İşledikleri kötülüklerden
birbirlerini alıkoymazlardı.
Gerçekten ne kötüydü yapmakta
oldukları!
080 Onların çoğunun, kâfirleri
dost edindiklerini görürsün.
Nefislerinin ‘içlerinden
gelen zararlı isteklerin’ kendilerine sunduğu ne kadar da kötüdür!
Allah onlara gazap etmiştir.
Azapta temelli kalacaklar!
081 Allah’a, Peygambere, ona
indirilen Kur’an’a inansalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi.
Fakat onların çoğu yoldan
çıkmış sapkınlardır!
082 Kur’an’a inananlara
düşmanlık etmekte insanların en şiddetlisini, Yahudiler ve Allah’ın yanı sıra
başka ilahlar edinenleri bulursun.
İnananlara sevgi beslemesi
bakımından en yakın olanları da, “Biz Hıristiyan’ız” diyenleri bulursun.
Bunun sebebi, onların ‘İsa’ya
inananların’ içinde bilginlerin olması, rahiplerin bulunmasıdır.
Bir de, onların büyüklük
taslamıyor oluşlarıdır.
005.
083 Peygambere indirilen
Kur’an’ı işittikleri zaman, gerçeği tanımaları sebebiyle, gözleri yaşla dolup
taşarak, “Rabbimiz!” derler, “Biz inandık. Bizi de şahadet getirenlerle beraber
yaz.
084 “Rabbimizin bizi iyi
kimselerin arasına katmasını umarken, Allah’a ve bize gelen gerçeğe niye
inanmayalım!”
085 Bu sözlerine karşılık,
Allah onlara altında ırmaklar akan cennetleri verdi.
Orada temelli kalacaklar.
İşte budur güzel davrananların
ödülü!
086 İnkâr ederek ayetlerimizi
yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem arkadaşlarıdırlar!
‘Orada sonsuza kadar
kalacaklar.’
087 Ey inananlar!
Allah’ın size helal
kıldıklarının temizlerini kendinize haram yapmayın.
İlahî sınırları aşmayın.
Allah ilahi sınırları aşanları
sevmez.
088 Allah’ın size rızk olarak
verdiklerini helal ve temiz yollarla elde edip yiyin.
Allah’tan sakının!
Ona olan imanınızı
unutmayın!
089 Allah sizi düşünmeksizin
ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat bile bile söz
vererek ettiğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutar.
Onu affettirmenin yolu,
ailenize yedirmekte olduğunuzun ortalaması kadarıyla on yoksulu doyurmak ya da
giydirmek veya bir esiri özgürlüğüne kavuşturmaktır.
Bunlara gücü yetmeyen kimse üç
gün oruç tutar.
Ettiğiniz yeminleri bozarak
işlediğiniz suçun karşılığı işte budur.
Yeminlerinizi gözetin.
‘Yeminlerinizi yerine getirin,
yerine getiremiyorsanız cezasını ödeyin.’
Şükredesiniz diye Allah size
ayetlerini böylece açıklıyor.
005.
090 Ey inananlar! İçki, kumar,
dikili taşlar, fal okları şeytan işi pisliklerdir. Kurtuluşa ermek,
umduklarınızı elde etmek istiyorsanız bunlardan uzak durun.
‘Dikili taşlar, yani putlar,
ilahlıktan pay verilen heykeller, bir hakikate dayanmaksızın kutsallık verilen
cisimler. Fal okları, yani fal bakılan her türlü aletler.’
091 Şeytan, sizi Allah’ı
anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Bu niyetle, içkiyi, kumarı araç
olarak kullanır.
Artık bunlardan vazgeçersiniz
değil mi!
092 Allah’a itaat edin!
Peygambere itaat edin!
Kötülüklerden sakının!
Yüz çevirirseniz, peygambere
düşen görev açıkça bildirmekten ibarettir.
093 İnanıp da güzel işler
yapanlar, kötülüklerden sakınır, gerçekten inanır, faydalı işler yaparlarsa,
sonra da günahlardan sakınıp inanmayı ve başkaldırmaktan sakınıp iyilik yapmayı
sürdürürlerse, daha önce tatmış olduklarından dolayı onlara bir sorumluluk
yoktur.
Allah güzel davrananları sever.
094 Ey inananlar! Allah,
görmeksizin kendisinden korkanları ortaya çıkarmak için, ‘hac sırasında’
elinizin ve av aletlerinizin etki alanına giren az bir avla sizi sınayacaktır.
Kim ilahi sınırları aşarsa, ona
acılı bir azap vardır!
095 Ey inananlar! İhram ‘hac
giysisi’ üzerinizdeyken av ‘hayvanlarını’ öldürmeyin.
İçinizden ‘meşru haddi,
yasal sınırı aşarak’ onu öldüren kişi, ya evcil hayvanlardan, öldürülen av
hayvanı kadar olduğuna içinizden iki âdil kimsenin tanıklık edeceği, Kâbe’ye
ulaşacak bir hayvanı kurban etmeli, ya düşkünlere yemek yedirme biçiminde bir
bedel ödemeli ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç
tutmalıdır.
Allah geçmişte işlenen suçları
affetmiştir. Kim onları bir daha işlerse, Allah onun cezasını verir.
Allah üstün gücü olan, işlenen
suçu cezasız bırakmayandır.
005.
096 Sularda yaşayan hayvanları
avlayıp yemek hem size, hem de yolculuk edenlere, bir geçimlik olmak üzere,
helal kılınmıştır.
Ancak, ihram ‘hac giysisi’
üstünüzde bulunduğu sürece kara avı yasaklanmıştır.
Allah’tan sakının!
Sonunda onun huzuruna
toplanacaksınız!
097 Allah, Kâbe’yi, saygı
duyulan hac ayını, kurban kesmeyi, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların
faydası için ortaya koydu.
Bunlar, Allah’ın göklerde ve
yerde bulunanlardan haberdar olduğunu ve her şeyi bildiğini size gösteren
alâmetlerdir.
098 Allah’ın azabı gerçekten
pek şiddetlidir.
Allah bağışlayandır,
merhametlidir.
099 Peygamberin görevi ‘kendisine
indirilen gerçekleri’ iletmekten ibarettir.
Allah sizin açıkladıklarınızı da
bilir, gizlediklerinizi de.
100 “Kötü şeylerin çokluğu sana
çekici de gelse, kötü şeylerle iyi şeyler bir olmaz, bunu bilin.
Ey akıl sahipleri!
Allah’tan sakının ki kurtulup
umduklarınıza erişesiniz!” de.
101 Ey inananlar! Size ‘kesin
birer yasa olarak’ açıklanması durumunda hoşunuza gitmeyecek olan konular
hakkında soru sormayın.
Kur’an indirilirken sormuş
olsaydınız onlar size açıklanırdı.
Allah, o konularda sizi bir
yükümlülük altına sokmamıştır.
Allah, günahları bağışlayan,
kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
102 Sizden önce bir topluluk ‘bunlara
benzer sorular’ sormuştu da, sonra ‘kendilerine o konularla ilgili
buyruklar verilince’ bu yüzden inkâr etmişlerdi.
103 Allah, beşinci doğumundan
sonra kulağı kertiklenen, serbestçe salıverilen, erkekli dişili ikizler
doğuran, on kez dölleme görevini tamamlaması sebebiyle yük vurulmayan hayvanlar
hakkında yasa koymamıştır.
İnkârcılar, yalanlar söyleyerek
Allah’a iftira ediyorlar.
Onların çoğu, akıllarını
kullanmayan kimselerdir.
005.
104 Onlara, “Allah’ın indirdiği
Kitaba gelin! Peygambere uyun!” denilince, “Atalarımızın yolu bize yeter!”
dediler.
Ya ataları hiçbir şey bilmeyen,
doğru yolda olmayan kimselerden idiyseler!
105 Ey inananlar! Siz
kendinizden sorumlusunuz.
Siz doğru yolda olursanız
yanlış yollara sapanlar size zarar veremezler.
Hepinizin dönüşü Allah’adır.
O size yaptıklarınızı haber
verecektir!
‘Bu ayeti, bırakın başkalarını
da kendinizi kurtarmaya bakın diye anlamamak gerekir. Çünkü, gerçekleri
başkalarıyla paylaşmak gerektiğini emreden pek çok ayet vardır. Burada,
bireysel sorumluluğun önemi vurgulanmakta, öncelikle kendi nefsini ıslah
etmenin önemine işaret edilmektedir.’
106 Ey inananlar! Herhangi
birinizde ölüm belirtileri görünmeye başlayınca, vasiyet ederken aranızdan iki
dürüst kişiyi tanık tutun.
Ölüm musibeti size yolculuk
sırasında gelirse, sizden olmayan iki kişiyi tanık yapın.
Dürüstçe tanıklık edip
etmeyecekleri hususunda bir kuşkunuz varsa, onları namazdan sonra bekletin.
“Tanıklık edeceğimiz kimse akrabamız da olsa yeminimize karşılık hiçbir çıkar
sağlamayacağız, Allah’ın huzurunda tanık olduğumuz hiçbir bilgiyi
gizlemeyeceğiz, böyle yapmadığımız zaman biz günahkarlardan oluruz” diye
Allah’a yemin etsinler.
107 Bu tanıkların ‘tanıklık
etme konusunda’ günah işledikleri anlaşılırsa, ölene daha yakın olan hak
sahibi iki kişi bunların yerine geçsin, “Bizim tanıklığımız onların
tanıklığından daha doğrudur, biz taşkınlık etmedik, yoksa zalimlerden oluruz”
diye Allah’a yemin etsinler.
108 Bu önlemlerin alınması,
kişilerin dürüstçe tanıklık yapmaları için gereklidir. Böylece, ettikleri
yeminlerin başka yeminlerle geçersiz hâle getirilmesinden çekineceklerdir.
Allah’tan sakının!
Ona kulak verin!
‘Emirlerini dinleyin,
buyruklarını uygulayın, gerçeklere karşı birer sağır kesilmeyin.’
Allah sapıp giden kimseleri
doğru yola eriştirmez.
005.
109 Allah, ölümden sonra
diriliş gününde peygamberleri bir araya toplar, “Size ne cevap verildi?” diye
sorar.
Onlar da, “Bizim bir bilgimiz
yok. Gaybı bilen yalnız sensin” derler.
‘Gaybı, yani gözlem alanının
dışında kalan, dış duyularla bilinemeyen şeylerle ilgili bilgileri.’
110 Allah, “Ey Meryem oğlu
İsa!” der, “Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla.
Seni Kutsal Ruh ile
desteklemiştim.
‘Kutsal Ruh, vahiy meleği
Cebrail aleyhisselâmdır.’
Beşikteyken de, yetişkinken de
insanlarla konuşuyordun.
Sana, okuyup yazmayı, iyiyi
kötüden ayırma ilmini, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.
Benim iznimle çamurdan kuş
benzeri bir şey yapıp içine üflüyordun, iznimle kuş oluyordu.
Anadan doğma körleri, alaca
hastalarını iznimle iyi ediyordun.
Ölüleri iznimle ‘ilmim,
iradem ve gücümle’ diriltiyordun.
İsrailoğullarını senden
defetmiştim.
Kendilerine açık seçik ayetler
getirmiştin de içlerinden kimileri inkâr ederek, bu açık bir büyüdür,
demişlerdi.”
111 Havarilere, “Bana ve benim
elçime inanın” diye bildirmiştim.
Onlar, “İnandık, teslim olduk,
bize tanık ol” demişlerdi.
‘Havariler, İsa
aleyhisselâmın yakın arkadaşlarıdır, gerçekleri iletmekte ona yardım
edeceklerine dair söz vermişlerdir.’
112 Havariler, “Ey Meryem oğlu
İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi.
O da onlara, “Gerçekten
inandıysanız Allah’tan sakının!” demişti.
113 “O sofradan yemeyi, böylece
kalplerimizin tatmin olmasını, senin bize doğru söylediğini ‘daha kesin bir
biçimde’ bilmeyi, buna tanıklık etmeyi istiyoruz” demişlerdi.
005.
114 Meryem oğlu İsa da,
“Allah’ım! Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir. Hem bize, hem de bizden sonra
geleceklere bir bayram, senden bir alâmet olsun. Bizi rızklandır. Sen, rızk
verenlerin en hayırlısısın” demişti.
115 Allah, “Onu elbette
indiririm, ‘ama’ bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, dünyalarda
kimselere etmediğim azabı ona ederim” demişti.
116 Allah, “Ey Meryem oğlu İsa!
Sen mi insanlara, beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı edinin, dedin?”
buyurur.
‘İsa da cevap olarak’ “Asla! Sen
bütün kusurlardan ıraksın! Gerçek dışı bir sözü söylemek bana yakışmaz. Ben onu
söylemişsem, sen onu muhakkak bilirsin. Sen, bende olanı bilirsin, ama ben
sende olanı bilmem. Gaybı en iyi bilen sensin.
‘Gaybı, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgileri...’
117 “Sen bana ne söylediysen
ben de onlara onu söyledim. Hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a
kulluk edin, dedim. Ben, aralarında bulunduğum sürece onların gözeticisiydim.
Beni aralarından aldıktan sonra onların gözeticisi yalnız sen oldun. Sen her
şeyi gözetensin,
118 “Onlara azap edersen, onlar
senin kullarındır, onları bağışlarsan, sen üstün gücü olansın, her işini
anlamlı gayeler gözeterek yapansın.”
119 Allah, “Bu gün, doğru
kimselere doğruluklarının fayda verdiği gündür! Sonsuza kadar temelli
kalacakları, altında ırmaklar akan cennet onların olacaktır. Allah onlardan
hoşnuttur, onlar da Allah’tan hoşnutturlar. İşte büyük kurtuluş budur!” der.
120 Göklerin, yerin, onlarda
bulunanların tek hâkimi Allah’tır!
O, her şeye gücü yetendir!
...................................................
‘Enâm “koyun, keçi, sığır,
deve” cinsi hayvanların genel adıdır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün övgüler ve şükürler
Allah içindir. O, gökleri ve yeri yarattı. Karanlıkları ve nuru var etti.
Sonra da o kâfirler ‘başkalarını’
Rablerine denk tutuyorlar!
‘Özgün metinde semavat olarak
geçen göklerin sayısı yedi olarak bildirilmiştir. Gözlemlenen âlemlerden başka
âlemler de vardır. Her gök, ayrı bir âlemin damı hükmündedir.’
002 Sizi bir çamurdan yaratan
odur. Size, süresi yalnız kendi katında bulunan bir ömür belirlemiştir. Fakat
siz yine de kuşku duyuyorsunuz!
003 O, göklerde de, yerde de
Allah’tır.
Sizin içinizi de bilir,
dışınızı da.
Hem, çalışıp kazanacaklarınızı
da bilir.
004 Her ne zaman inkârcılara
Rablerinin ayetlerinden bir ayet ‘delil, belge’ gelse, ondan yüz çevirirler.
005 Gerçek kendilerine gelince
onu yalanladılar.
Alaya aldıkları şeyin haberleri
yakında onlara gelecektir!
‘Kıyamet günü gelince
cezalarını çekecekler.’
006 Kendilerinden önce nice
nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi!
Onları, size verdiklerimizden
daha fazla imkanlar vererek yeryüzüne yerleştirmiştik. Üzerlerine bolca
nimetler yağdırmıştık. Ayaklarının altından ırmaklar akıtmıştık.
Sonra da, günahlarından ötürü
helak ettik. Yerlerine başka insanlar getirdik.
007 Sana kâğıda yazılı bir
kitap indirseydik de ona elleriyle dokunsalardı, o inkârcılar yine de, “Bu
apaçık bir büyüdür!” derlerdi.
008 “Ona bir melek indirilse
ya!” dediler.
Bir melek indirmiş olsaydık, iş
bitmiş ‘hesap günü gelmiş’ olur, onlara ‘kendilerini düzeltebilmeleri
için’ süre verilmezdi.
006.
009 Elçilik etmesi için bir
melek gönderecek olsaydık, onu kesinlikle bir insan biçiminde yapar,
inkârcıları şimdi düştükleri kuşkuya yine düşürürdük.
‘Ruha beden veren Allah,
meleklere de bedenler verebilir, kendi türünden bazı kimselere ilahlık
yakıştıran insanları bununla da sınayabilirdi.’
010 Andolsun, senden önce de
nice peygamberle alay edildi.
Sonra da, o alaya aldıkları
şey, alaya alanları sarıp mahvetti.
011 “Yeryüzünde gezin de o
yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün!” de.
012 “Göklerde ve yerde olanlar
kimin?” de.
“Allah’ın!” de.
O rahmeti kendi üzerine yazdı.
‘Nitekim, bir kudsi hadiste
Allah celle celalühu, “Rahmetim gazabımı geçti” buyurur. Bütün varlıklar, onun
sonsuz merhametinin görünen sonuçlarıdır.’
Andolsun! O, gelmesi hususunda
kuşku duyulmaması gereken kıyamet gününde sizi derleyip toplayacaktır.
Kendilerine yazık edenler asla
inanmazlar!
013 Gecede ve gündüzde bulunan
ne varsa onundur.
O, işitendir, bilendir.
014 “Ben hiç gökleri ve yeri
yaratan, kendisi beslenmeyip ‘rızka muhtaç bütün varlıkları’ besleyen
Allah’tan başka bir dost edinir miyim!” de.
“Bana Müslümanların ilki olmam
emredildi. Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinmem” de.
‘Müslüman, müslimler demektir.
Müslim ise, kendini bir daha almamak üzere teslim eden manasına gelir.’
015 “Rabbime başkaldırırsam ‘ölümden
sonraki’ büyük günün azabından korkarım” de.
016 O gün kim azaptan
kurtarılırsa, Allah’ın merhametine erişmiş demektir.
İşte apaçık kurtuluş budur!
017 Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu ondan başka kimse gideremez. Sana bir hayır dokundurursa,
odur her şeye gücü yeten.
018 Kulları üzerinde zorlayıcı
gücü olan, her işini hikmetine uygun biçimde yapan, her şeyden haberi olan da
odur.
006.
019 “Tanıklık bakımından en
büyük şey hangisidir?” de.
“Allah benimle sizin aranızda
tanıktır. Bu Kur’an bana, hem sizi, hem de her kime erişirse onu uyarayım diye
vahyedildi. Siz, Allah’ın yanı sıra başka ilahlar var diye tanıklık mı
ediyorsunuz!” de.
“Ben tanıklık etmem” de.
“O bir tek ilahtır. Allah’ın
yanı sıra başka ilahlar edinmenizden uzağım” de.
020 Kendilerine kitap
verdiklerimiz, o peygamberi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama
kendilerine yazık ettiler, çünkü onlar inanmazlar!
‘Tevrat’ta ve İncil’de Hazreti
Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın geleceği bildirilmiş, tanımları yapılmıştı.
Bu kitaplara inananlar, onun kendilerinden biri olacağı yönünde bir ümit
besliyorlardı. Öyle olmayınca, gayet iyi tanımalarına rağmen inkâr yoluna
gittiler.’
021 Kendi yalanını Allah’a
yakıştıran ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır!
Zalimler asla kurtuluşa
eremezler!
022 O gün onların hepsini
toplar bir araya getiririz. Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıranlara, “Hani
nerdeler yapay tanrılarınız!” deriz.
023 Artık kargaşa çıkaramaz,
sadece, “Rabbimiz! Vallahi biz uydurma tanrılara inananlar değildik!”
derler.
024 Bak, uydurdukları ilahlar
kendilerinden yitip gidince, vicdanlarına karşı nasıl da yalan söylediler!
025 Onlardan seni dinleyenler
de vardır, ama ‘samimi olmamaları yüzünden’ kalplerine Kur’an’ı
kavramalarına engel olacak perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koymuşuzdur. ‘Gerçeği
belgeleyen’ her ayeti görseler de inanmazlar.
‘İnanmamakla da kalmaz’ yanına geldiklerinde
seninle tartışır, “Bunlar eskilerin masallarından başka bir şey değil!”
derler.
026 İnsanları Kur’an’dan
alıkoyarlar, kendileri de ondan uzaklaşırlar.
Kendilerini mahvederler de
farkına varamazlar!
027 Ateşin yanına getirilip
durdurulduklarında, “Ah keşke dünyaya döndürülseydik. Rabbimizin ayetlerini
yalanlamasaydık. Biz de inananlardan olsaydık!” deyişlerini bir görsen!
006.
028 Hayır! Daha önce gizleyip
durdukları kendilerine belli oldu da ondan böyle söylüyorlar.
Geri döndürülseler, muhakkak
kendilerine yasaklanan şeylere dönerlerdi.
Bunlar gerçekten
yalancıdırlar!
029 ‘Kimi inançsızlar da’
“Bu dünyadaki hayatımızdan başka hayat yoktur. Öldükten sonra bir daha
diriltilmeyiz” derler.
030 Rablerinin huzuruna
çıkartıldıkları zaman onları bir görsen!
“Bu, gerçek değil mi?” der.
“Evet, Rabbimiz!” derler.
“Öyleyse inkâr etmenizden ötürü
tadın azabı!” der.
031 Allah’ın huzuruna varmayı
yalanlayanlar zarardadır.
Kıyamet saati onlara ansızın
gelince, günahlarını omuzlarına yüklenerek, “Oradaki hatalarımız yüzünden eyvah
bize!” derler.
Bakın, yüklendikleri şeyler ne
kötüdür!
032 Şu dünya hayatı bir
oyundan, bir eğlenceden başka nedir ki!
İçtenlikle inanarak günahlardan
sakınanlar için, güzel olan ahiret yurdudur.
Ne zaman akıl edeceksiniz!
033 Biliyoruz, onların
söyledikleri laflar seni üzüyor.
Onlar aslında seni
yalanlamıyor, Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.
034 Andolsun! Senden önce de
nice peygamberler yalanlandı. Onlar, yardımımız erişene kadar yalanlanmalarına,
incitilmelerine sabrettiler.
Allah tarafından verilen sözü
hiçbir güç değiştiremez!
Andolsun, peygamberlerin haberi
sana da geldi.
035 Onların yüz çevirmeleri
ağırına gidiyorsa, gücün de yetiyorsa, haydi yerde bir tünel aç ya da göğe bir
merdiven daya da onlara bir ayet getir bakalım!
Allah dileseydi, onların
hepsini doğru yol üzerinde bir araya getirirdi.
Sakın cahillerden olma!
006.
036 Ancak ‘içtenlikle’
dinleyenler çağrıya cevap verirler!
‘Manen’ ölülere
gelince, onları ancak Allah diriltir, sonra da ona döndürülürler.
037 “Rabbinden ona bir mucize
indirilse ya!” diyorlar.
“Allah’ın gücü mucize indirmeye
elbette yeter, ama çoğu ‘insanlar bunu’ bilmezler” de.
038 Yerde hareket eden hiçbir
hayvan, kanatlarıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi bir ümmet ‘topluluk’
olmasınlar.
Biz, o kitapta hiçbir şeyi
eksik bırakmadık.
‘Kader kitabında, levhimahfuzda
hepsini yazdık.’
‘Zamanı gelince’ onların
hepsi Rablerinin huzuruna toplanacaklar.
039 Ayetlerimizi yalanlayanlar,
karanlıklarda kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir.
Allah kimi dilerse saptırır,
kimi dilerse doğru yola eriştirir.
‘Bunu yaparken onun kalbine
bakar, tercihine göre yapar, asla haksızlık etmez.’
040 “Hiç düşündünüz mü,
Allah’ın azabı ya da kıyamet üzerinize gelse, Allah’tan başkasına mı
yalvarırsınız? Doğru kimselerseniz bana bildirin” de.
041 Hayır! Yalnız ona
yalvarırsınız.
Dilerse, feryadınıza sebep olan
belayı üzerinizden kaldırır.
Uydurma tanrılarınızın hepsini
unutursunuz.
‘Bir olayın gerçekleşmesi için,
insan iradesiyle ilahi iradenin aynı yönde olması gerekir. Sadece insanın
dilemesi yetmez.’
042 Andolsun! Senden önceki
topluluklara da peygamberler gönderdik. Belki yakarırlar diye onlara nice
zorluklar, nice sıkıntılar verdik.
043 Azabımız kendilerine
gelince yalvarıp yakarsalardı ya!
Fakat yürekleri katılaşmıştı.
Şeytan da, onların yaptıklarını
kendilerine güzel göstermişti.
044 Kendilerine yapılan
hatırlatmaları unuttukları zaman, üzerlerine her türlü nimetin kapısını
açıverdik.
Verilen şeylerle sevindikleri
sırada, onları ansızın yakaladık. Böylece, bütün ümitlerini yitirdiler.
006.
045 O zalim kimselerin kökü
kesildi.
Bütün övgüler ve şükürler,
âlemleri terbiye eden Allah’a özgüdür!
046 “Hiç düşündünüz mü, Allah işitmenizi
ve görmenizi alır da kalbinize mühür vurursa, Allah’tan başka onu size geri
getirecek bir ilah var mı?” de.
Bak, ayetlerimizi nasıl da
evirip çevirerek anlatıyoruz!
Sonra da onlar yüz
çeviriyorlar!
047 “Hiç düşündünüz mü,
Allah’ın azabı ansızın ya da açıkça geliverirse, zalim kimselerden başkası mı
mahvolacak!” de.
048 Biz, peygamberleri ancak
bir müjdeci, bir uyarıcı olarak göndeririz.
Kim inanır da kendini
düzeltirse, ona ne korku vardır, ne de üzüntü.
049 Ayetlerimizi yalanlayanlara
gelince, yoldan çıkmaları yüzünden onlara azabımız dokunacaktır.
050 “Size, Allah’ın hazineleri
elimdedir, demiyorum. Dış duyularla kavranamayan şeyleri bildiğimi
söylemiyorum. Ben meleğim de demiyorum. Ben ancak, bana bildirilene uyarım” de.
“Görmeyenle gören bir olur mu!
Hiç düşünmüyor musunuz!” de.
051 Rablerinin huzurunda
toplanacaklarından korkanları bununla uyar.
‘Senin elinde uyarıcı olarak
Kur’an var. İçindeki hakikatleri anlat. İlerideki tehlikeleri, özellikle
cehennemi anlatarak onları günahlardan sakındır.’
Kendilerine ondan başka ne bir
koruyucu vardır, ne de bir yardımcı.
Kötülüklerden sakınmaları
umulur!
052 Rablerinin rızasını
isteyerek sabah akşam yalvaranları yanından kovma sakın!
Onların hesabından sana bir
sorumluluk yoktur.
Senin hesabından da onlara bir
sorumluluk yoktur.
Onları kovarsan zalimlerden
olursun.
006.
053 “Allah aramızdan bunlara mı
iyilikte bulundu!” demeleri için onları birbirleriyle sınadık.
Allah şükredenleri en iyi bilen
değil midir!
054 Ayetlerimize inananlar sana
gelirlerse, “Size selâm olsun!” de.
“Sizden biri cahillikle bir
kötülük yapar da sonra tevbe edip kendini düzeltirse, Rabbiniz ona merhamet
etmeyi üzerine aldı. O bağışlayandır, merhametlidir” de.
055 ‘İlahî sınırları aşarak’
suç işleyenlerin yolu iyice belli olsun ‘bilinsin de uzak durulsun’ diye
ayetlerimizi açık bir biçimde anlatıyoruz.
056 “Allah’ı bırakıp da
yalvardıklarınıza kulluk etmekten men edildim” de.
“Sizin zararlı isteklerinize
uymam. Uyarsam, sapıtmış da doğru yola erenlerden olmamış olurum” de.
057 “Ben, Rabbimden gelen kesin
bir belgeye dayanıyorum. Oysa siz onu yalanladınız. ‘Hemen cezalandırılmayı
istemekle’ acele ediyor, benden elimden gelmeyen bir şeyi istiyorsunuz.
Onun kararını verecek olan Allah’tır. Gerçeği o anlatacaktır. Hüküm verenlerin
en hayırlısı odur” de.
058 “Sizin hemen istediğiniz ‘cezalandırma
işlemi’ elimde olsaydı, sizinle benim aramdaki iş bitmiş olurdu” de.
Allah zalimleri en iyi
bilendir!
059 Gaybın anahtarları onun
katındadır, onları sadece o bilir.
‘Gaybın, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilerin.’
Hem, karada, denizde ne varsa
biliyor.
İster düşen bir yaprak olsun,
isterse yerin karanlıklarında bir tohum, o mutlaka bilir.
Yaş olsun kuru olsun bütün
varlıklar apaçık bir kitapta yazılıdır.
‘Bütün varlıkların kaderi
yazılmıştır. Levhimahfuzda kayıtlıdır. Allah’ın sınırsız ilmi bütün kâinatı
kapsamaktadır.’
006.
060 Sizi geceleyin vefat
ettiren ‘ölü gibi uyutan’ odur.
Gündüzleyin yaptıklarınızı o
bilir.
‘Kaderinizdeki’ yaşama
süreniz tamamlansın diye sizi ‘ölüme benzeyen uykunuzdan’ gündüzleyin o
kaldırır.
Sonra dönüşünüz onadır. O size
bütün yaptıklarınızı bildirecektir.
061 Kulları üzerinde zorlayıcı
gücü olan odur.
Size koruyucular ‘yazıcılar’
gönderir.
‘Bunlar yanı başınızdaki
meleklerdir. Sizin yapıp ettiklerinizi tastamam yazarlar.’
Sizden ölüm sırası gelen
kişinin canını ‘bu işle görevli’ elçilerimiz alırlar. ‘Görevlerini
yaparlarken’ asla hata etmezler.
062 Sonra da ‘o canlar’
gerçek mevlalarına döndürülürler.
‘Mevlalarına, yani sahiplerine,
efendilerine, koruyucularına, gözeticilerine, Allah’a.’
Uyanın! ‘Yargı gününde’
kesin kararı o verir.
Hesap görenlerin en hızlısı
odur!
063 “Bizi bundan kurtarırsa
şükredenlerden oluruz, diye gizlice yakarmanız hâlinde, karanın, denizin
karanlıklarından sizi kim kurtarır!” de.
064 “Sizi ondan da, her
sıkıntıdan da Allah kurtarır! Sonra da siz, onu bırakır da başka tanrılar
edinirsiniz!” de.
065 “Üstünüzden, altınızdan azap
göndermeye, sizi aykırı gruplar hâline getirip kiminize kiminizin hıncını
tattırmaya gücü yeten odur” de.
Bak, belki kavrarlar diye
ayetlerimizi nasıl da evirip çevirerek açıklıyoruz!
066 Evet, bunların hepsi
gerçek. Oysa senin halkın yalanlama yolunu seçti.
Onlara, “Ben sizin üzerinizde ‘yargılama
ya da koruma gücü olan’ bir vekil değilim” de.
067 Her haberin bir gerçekleşme
zamanı vardır. Bunu ileride bileceksiniz!
068 Ayetlerimiz hakkında ileri
geri konuşanları görürsen, onlar başka bir konuya geçinceye kadar kendilerinden
uzak dur.
Şeytan sana unutturursa,
hatırladıktan sonra zalimlerin yanında oturma!
006.
069 İçtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlara, bu tür kimselerin yaptıklarından ötürü bir sorumluluk
yoktur.
‘Tek sorumlulukları, onlara
gerçekleri’ hatırlatmaktan ibarettir, belki de günahlardan sakınırlar.
070 Bırak onları! Dinlerini bir
oyun, bir eğlence edindiler.
Dünya hayatı kendilerini
aldattı.
Bununla uyar da kimse yapıp
ettikleri yüzünden mahvolmasın.
Ona Allah’tan başka ne bir
koruyup gözetici bulunur, ne de bir kayırıp kollayıcı.
‘Azaptan kurtulmak için’ ne verirse
versin asla kabul edilmez.
Kazanımları yüzünden mahvolan
kimseler, işte bunlardır!
İnkâr etmelerinden ötürü onlara
‘cehennemde’ kaynar bir içecek vardır. Acılı azap bunlar içindir!
071 “Arkadaşları kendisini,
“Bize gel!” diyerek doğru yola davet ederlerken, şeytanın ayartısına kapılıp
sapıtan kimse gibi Allah’ı bırakalım da bize ne fayda, ne de zarar veremeyen
şeylere mi yalvaralım! Allah bizi doğru yola eriştirmişken hiç gerisin geri
döner miyiz!” de.
“Doğru yol Allah yoludur. Bize,
âlemlerin Rabbine teslim olmamız,
072 namazı özenle kılmamız,
Allah’tan sakınmamız emredildi” de.
Ölümünüzden sonra diriltilip
onun huzurunda toplanacaksınız.
073 Gökleri ve yeri hak üzere
yaratan odur.
‘Hak üzere, gerçek
uyarınca, yerli yerince, bir amaç için, dengeli bir biçimde.’
‘Bir şeyin yaratılma’ zamanı
geldi mi, ona “Ol!” der, o da hemen oluverir.
Onun sözü gerçektir!
Sûra üflenme günü egemenlik onundur.
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir aletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfleyecektir.’
Görülmeyeni de bilir, görüleni
de.
Onun sınırsız ilmi vardır, her
şeyi bilir. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
006.
074 Bir zamanlar İbrahim,
babası Azer’e, “Putları kendine tanrı mı ediniyorsun! Ben, seni de, ‘senin
gibi düşünen’ halkını da açık bir sapkınlık içinde görüyorum” dedi.
075 İbrahim’e, kesinkes
bilenlerden olsun diye, göklerin ve yerin görünen yüzünün arkasındaki gerçek
anlamlarını gösteriyorduk.
076 Gece onu kaplayınca bir
yıldız gördü, “İşte, bu benim Rabbim!” dedi.
Yıldız batınca, “Batıp
gidenleri sevmem!” dedi.
077 Sonra, ayın doğduğunu
görünce, “İşte bu benim Rabbim!” dedi.
Ay batınca, “Rabbim beni doğru
yola eriştirmeseydi kesinlikle sapkınlardan olurdum” dedi.
078 Sonra, doğan güneşi gördü,
“İşte bu benim Rabbim! Bu daha büyük!” dedi.
O da batıp gidince, “Ey
halkım!” dedi, “Ben sizin, Allah’ın yanı sıra edindiğiniz uydurma
tanrılarınızdan uzağım.
079 “Doğrusu, ben yüzümü
gerçeğe yönelterek gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Allah’tan başkasına
ilahlık yakıştıranlardan olmam.”
080 Bunun üzerine halkı onunla
tartıştı.
“O bana gerçeği açıkça
göstermişken, siz Allah hakkında benimle tartışmak mı istiyorsunuz!” dedi,
“Sizin yapay tanrılarınızdan korkum yok. Rabbim dilemedikçe onlar bana hiçbir
zarar veremezler. Rabbimin ilmi her şeyi kapsamıştır. Hiç düşünmüyor musunuz!
081 “Allah’ın, onaylamak üzere
hakkında bir belge indirmediği şeylere tapmaktan sizin bir korkunuz yokken, ben
Allah’tan başka taptıklarınızdan niye korkayım! Cevabını biliyorsanız söyleyin
bakalım, birbirine aykırı olan şu iki taraftan hangisi kendisini daha güvende
hissedebilir!
006.
082 “Güvende olanlar, inanıp da
inancını zulümle lekelemeyenlerdir. İşte onlardır doğru yolda olanlar!”
‘Zulümle, yani Allah’ın yanı
sıra başka ilahlar edinmek suretiyle sınırı aşarak.’
083 İşte şu anlatılanlar,
halkına karşı kullanması için İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir.
Biz, kimi dilersek onu
derecelerle yükseltiriz.
Rabbin her işinde nice gayeler
gözetir. Sınırsız ilim sahibidir, her şeyi bilir.
084 Ayrıca, İbrahim’e İshak’ı
ve Yakub’u bahşettik. Her ikisin de doğru yola ilettik.
‘İshak aleyhisselâm, İbrahim
aleyhisselâmın oğlu, Yakub aleyhisselâmın babasıdır. İkisi de peygamberdir.’
Nitekim daha önce Nuh’u da
iletmiştik.
Soyundan da Davud, Süleyman,
Eyyub, Yusuf, Musa ve Harun’u...
Güzel davrananları biz böyle
ödüllendiririz.
085 Zekeriyya, Yahya, İsa ve
İlyas’ı...
Bunların hepsi erdemli
kimselerdi.
086 İsmail, Elyesa, Yunus ve
Lût...
Onlara, insanlar arasında üstün
birer makam verdik.
‘Her biri kendi toplumunun
peygamberiydi. Onlara rehberlik ediyordu.’
087 Onların atalarından,
soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da seçip doğru yola eriştirdik.
088 Allah’ın doğru yolu budur,
kullarından kimi dilerse onu eriştirir.
Allah’tan başka ilahlar
edinseydiler bütün emekleri boşa gidecekti.
089 Bunlar kendilerine kitap,
hüküm ve peygamberlik verdiklerimizdir.
Onlar, bunları inkâr ederlerse,
biz yerlerine onu inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.
090 Allah’ın doğru yola
ilettiği kimseler bunlardır.
Sen de onların yolundan yürü.
‘İnsanlara elindeki gerçekleri
iletirken’ “Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, bütün insanlar için
bir zikirdir” de.
‘Kur’an bir zikirdir,
gerçekleri hatırlatır, öğüt verir, hakka iletir, varoluş nedenini bildirir.’
006.
091 Allah’ın kadrini hakkıyla
takdir edemediler!
‘Allah’ı yeterince
tanıyamadılar, kıymetini bilemediler, önemini kavrayamadılar.’
“Allah insana bir şey
indirmemiştir” dediler.
“Peki kim indirdi Tevrat’ı!
Musa onu insanlara bir nur, bir yol gösterici olmak üzere getirmişti. Siz de,
bir kısmını gizlemekle birlikte, onu kağıtlara yazıp açıkladınız” de.
“Şimdi size, sizin de,
atalarınızın da bilmedikleri öğretiliyor” de.
“Allah!” de, sonra da bırak
onları, daldıkları sapıklıkta oynayadursunlar.
092 Bu kutlu Kitabı sana,
şehirlerin anasını ve
etrafındakileri ‘bütün dünya insanlarını’ uyarasın diye, kendinden
önceki kitapları onaylayıcı olarak indirdik.
‘Şehirlerini anasını, yani
Mekke halkını ya da her şehrin merkezinde yaşayanları.’
Ahirete inananlar bu Kitaba da inanırlar.
Namazlarını özenle kılmayı
sürdürürler.
093 Allah hakkında yalan
uyduran, kendisine vahiy verilmezken, “Bana da vahiy geldi” deyip, “Allah’ın
indirdiğinin bir benzerini ben de indiririm” diyenden daha zalim kim olabilir!
Zamanı gelince, ölüm dalgaları
arasında çırpınan o zalimlere, melekler ellerini uzatarak, “Verin canlarınızı!
Bugün o alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Allah’a karşı gerçek dışı
sözler söylüyordunuz. Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz!”
derlerken bir görsen!
094 Allah da onlara, “Sizi
ilkin nasıl yarattıysam bana öyle yalnız geldiniz. Size verdiklerimi arkanızda
bıraktınız. Sizi kayırıp kollayacak yapay tanrılarınızı yanınızda göremiyoruz!
Andolsun, aranızda kesin bir kopma oldu! Var sandıklarınızın hepsi sizden yitip
gittiler!” diyecektir.
006.
095 Allah, tohumları,
çekirdekleri yarıp ‘onlardan bitkiler, ağaçlar’ yaratandır.
Ölüden diriyi çıkartır, diriden
ölüyü çıkartır.
‘Kuru tohumdan yeşil bitkiyi,
cansız gıdalardan canlı insanı, kâfir ana babada mümin evladı yaratır, aynı
zamanda bunun tersini yapar.’
Allah budur!
Nasıl olur da ondan yüz
çevirirsiniz!
096 Karanlıkları yararak sabahı
yaratan da odur.
Geceyi dinlenme zamanı kıldı.
Güneşi ve ayı vakit ölçüsü
yaptı.
Üstün gücü olan, her şeyi bilen
Allah’ın düzeni budur.
097 Karanın ve denizin
karanlıkları içinde yolunuzu bulasın diye yıldızları var eden de odur.
Bilmeye yatkın kimseler için
ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
098 O sizi bir tek nefisten ‘candan,
kişiden’ yarattı.
Sizin için ‘yeryüzünde’
bir süre durup yaşama, ‘ölümden sonra da’ bir dinlenme yeri ‘kabir
hayatı’ belirledi.
Kavrayabilen kimseler için
ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
099 Gökten su indiren odur.
Onunla her türden bitkiler
bitirdik.
Ondan bir yeşillik, ondan
birbiri üstüne tohumlar, hurma tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem
benzeyen, hem benzemeyen üzüm, zeytin ve nar bahçeleri çıkarıyoruz.
Meyvesine hem çağlayken bakın,
hem de olgunlaşırken!
İnanan kimseler için bunlarda nice
ayetler vardır!
100 Allah’ın yanı sıra cinlere
ilahlık payesi verdiler.
Oysa onları yaratan Allah’tır.
‘Cinleri de, insanları da Allah
yaratmıştır.’
Bilgisizlikleri yüzünden ona
oğullar ve kızlar uydurdular.
O, bütün kusurlardan ıraktır,
onların yakıştırmalarından pek yücedir.
101 O, gökleri ve yeri örneksiz
olarak yoktan yaratandır.
Onun asla bir eşi olmamışken
nasıl çocuk sahibi olabilir!
O, bütün varlıkları yaratan,
her şeyi bilendir!
006.
102 İşte, Rabbiniz Allah budur!
Ondan başka ilah yoktur, her
şeyin yaratıcısı odur.
Yalnız ona kulluk edin.
O her şeyi görüp
gözetendir.
103 Gözler ‘ve insanın
anlama yetileri’ onu kavrayamaz, ama o gözleri ‘ve insanların
düşüncelerini’ kavrar.
O gözlerle görülemeyen, her
şeyden haberli olandır.
104 Rabbinizden size ‘gerçekleri
aydınlatıcı’ belgeler geldi.
Kim ‘gerçekleri’ görürse
kendi yararına, kim görmezse kendi zararınadır.
‘Gerçekler karşısında gözlerini
kapayanlara’ “Ben sizin gözcünüz değilim!” de.
105 Kimileri sana, “Sen bir
yerden ders almışsın” desinler ve bilenlere de iyice anlatalım diye
ayetlerimizi evirip çevirip iyice açıklıyoruz.
106 Rabbinden sana iletilene
uy.
Ondan başka ilah yoktur.
Allah’tan başkasına ilahlık
yakıştıranlardan yüz çevir.
107 Allah dileseydi, onlar
uydurdukları ilahlara tapmazlardı.
Biz seni onlara koruyucu
yapmadık, sen onların yaptıklarından sorumlu da tutulmadın.
108 Siz onların Allah’tan başka
yalvardıklarına ‘putlarına, liderlerine, önderlerine’ sövmeyin ki, onlar
da cahillikleri sebebiyle taşkınlık edip Allah’a sövmesinler.
Biz her topluluğa kendi işini
güzel gösterdik.
Zamanı gelince onların hepsi
Rablerine dönecekler.
O da, yaptıklarını onlara haber
verecek.
109 Bir mucize gösterilmesi
durumunda mutlaka inanacaklarına var güçleriyle yemin ettiler.
“Mucizeler sadece Allah
katındadır” de.
Onlara mucize gösterilmiş
olsaydı yine inanmazlardı.
110 Gönüllerini ve gözlerini
tersine döndürür, kendilerini ilkin buna inanmadıkları hal üzere bırakıveririz.
Azgınlıkları içinde debelenir dururlar!
006.
111 Onlara melekler
indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı, bütün delilleri toplayıp
karşılarına getirseydik, Allah dilemediği sürece, yine de inanmazlardı.
Fakat onların çoğu bunu
bilmiyorlar.
112 Her peygambere cin ve insan
şeytanlarını düşman yaptık.
Onlar, aldatmak niyetiyle
birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.
Rabbin dileseydi bunu
yapamazlardı.
Sen onları uydurma hayalleriyle
baş başa bırak!
113 Bir de, ahirete
inanmayanların gönülleri ona ‘o yaldızlı sözlere’ meyletsin, ondan
hoşlansınlar da onların işledikleri suçları işlesinler diye ‘sınamak için
öyle yaptık’.
114 Allah’tan başka hakem arar
mıyım ben!
Size gerçekleri ayrıntılı
olarak açıklayan bu kitabı o indirdi.
O, Rabbinin katından hak ‘gerçek’
üzere indirildi.
Bunu, kendilerine kitap
verdiklerimiz de bilirler.
Sakın kuşku duyanlardan
olma!
115 Rabbinin sözü doğruluk ve
adalet üzere tamam oldu.
Onun sözünü hiç kimse
değiştiremez.
O işitendir, bilendir.
116 Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna
uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.
Onlar ancak zanna uyar, tahmin
yürütürler.
117 Rabbin, yolundan sapanı da,
doğru yolda olanı da en iyi bilendir.
118 Allah’ın ayetlerine
inanıyorsanız, üzerine Allah’ın adı anılan yiyecekleri yiyin.
006.
119 O size, zorda kalma
durumunuz bir yana, haram kılınanları ayrıntılı biçimde anlatmışken, üzerine
Allah’ın adı anılanlardan niçin yemeyesiniz!
Evet, niceleri ilim dışı
isteklerine uyarak insanları saptırırlar.
O taşkınlık edenleri en iyi
Rabbin bilir!
120 İster açık, ister gizli,
günahın her türlüsünden kaçının!
Günah kazananlar,
kazandıklarına karşılık kesinlikle ceza görecekler, unutmayın!
121 Üzerine Allah’ın ismi
anılmayanlardan yemeyin.
Bunu yaparsanız hak yoldan
sapmış olursunuz.
Şeytanlar, sizinle tartışmaları
için dostlarına fısıldarlar.
Onlara uyarsanız siz de mutlaka
eş koşanlardan olursunuz.
122 ‘Kalben’ ölüyken
diriltip insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz
kimse, karanlıklarda kalıp da onun dışına çıkamayan kimse gibi olur mu!
‘Bunu anlamak istemeyen’ inkârcılara
yaptıkları güzel gösterilmiştir.
123 Bunun gibi, her memleketin
seçkinlerini bulundukları yerlerde düzenler kuran suçlular yaptık.
‘Allah, bunu yaparken onların
tercihlerini, özgürce yaptıkları seçimlerini hesaba katar. Asla haksızlık
etmez. Kulları için iyilik ister.’
Aslında kendilerine ‘zarar
verecek’ düzenler kuruyorlar da farkına varamıyorlar!
124 Kendilerine bir ayet
gelince, “Allah’ın peygamberine verilen bize de verilmediği sürece sana
inanmayız” diyorlar.
Peygamberlik için uygun olan
kimseyi Allah daha iyi bilir.
Suç işleyenler, düzenbazlıkları
yüzünden, Allah katından bir aşağılanmaya ve şiddetli bir azaba uğrayacaklar.
006.
125 Allah, kimi doğru yola
eriştirmek isterse onun kalbini İslâma açar.
Kimi de saptırmak isterse, onun
kalbini göğe yükseliyormuş gibi daraltır, sıkar.
Allah, inanmamakta direnenleri
bataklıklar içinde bırakır!
‘Allah bunları, kullarının
niyetlerini, tercihlerini, ahlaki durumlarını bilerek yapar. Her işinde
adildir, asla haksızlık etmez.’
126 Rabbinin dosdoğru yolu
budur.
Düşünen kimseler için ayetleri
ayrıntılı biçimde anlattık.
127 Rableri katında esenlik
yurdu ‘cennet’ onlarındır.
İşledikleri güzel amellerden
ötürü, Allah onların dostudur.
128 O gün onların hepsini
toplar, “Ey cin topluluğu! Siz nice insanları kendinize uydurdunuz!” der.
Onlara uyan insanlar da,
“Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Böylece, bizim için belirlediğin
sürenin sonuna eriştik” derler.
Allah da onlara, “Yurdunuz
ateştir sizin! Allah’ın dilediği zamanlar dışında temelli orada kalacaksınız!”
der.
Rabbin, hikmet sahibidir, her
işini nice gayeler gözeterek yapar. Sınırsız ilmi vardır, her şeyi bilir.
129 Yapıp ettikleri yüzünden
zalimlerin bazısını bazısına yoldaş ederiz.
‘Çünkü, onlar günah işlemekte
birbirlerine yardım etmişlerdir, bu nedenle azapta da yan yanadırlar.’
130 ‘Allah onlara der’:
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan, kavuşma gününüzü
hatırlatarak sizi sakındıran peygamberler gelmedi mi?”
Onlar da, “Biz kendi aleyhimize
tanıklık ederiz!” derler.
Dünya hayatı onları aldattı.
İnkârcı olduklarına kendileri
tanıklık ettiler.
131 Rabbin, uyarılmamış
toplumları haksız yere yok etmez.
‘Allah, peygamber, vahiy, kitap
nedir bilmemiş toplumlara azap etmez. Onlar cehennemden kurtulurlar. Peygamberi
işitmemiş kimselere sorumluluk yoktur.’
006.
132 Çünkü, her birey yapıp
ettikleriyle yargılanarak dereceler kazanacaktır.
Rabbin onların yaptıklarını
bilmez değildir!
133 Rabbin sınırsız zengindir,
sonsuz merhamet sahibidir.
Dilerse sizi gönderir, ardınız
sıra kimi dilerse onu getirir.
Nitekim sizi de bir başka
toplumun soyundan var etmiştir.
134 Size verilen söz kesinlikle
yerine getirilecektir.
Siz ona engel olamazsınız.
135 De ki: “Ey halkım!
Var gücünüzle yapın her ne
yapacaksanız.
Elbet ben de elimden geleni
yapacağım.
Bu yurdun sonunun kim için
hayırlı olacağını ileride bileceksiniz.
Zalimler asla kurtuluşa
eremezler!”
136 Kuruntularına uydular da,
“Bu Allah’ın, bu da putlarımızın” diyerek, onun eseri olan ekinlerden,
davarlardan Allah için pay ayırdılar!
Fakat putlarının payından Allah
için verilmez, Allah’ın payından putlar için verilirdi!
Yargıları ne kadar da kötü!
137 Böylece, yapay tanrılara
tapma inancı, bunlara tapanların çoğunu helake sürüklemek, dinlerini karma
karışık etmek için, çocuklarını öldürmelerini onlara güzel gösterir.
Allah dileseydi, bunu
yapamazlardı.
Şu hâlde sen onları
uydurmalarıyla baş başa bırak!
‘Allah, günahkarların hatalar
yapmalarına engel olmaz. Çünkü, iyiliklere imkân verse, kötülüklere engel
olsaydı, imtihanın, sınamanın, denemenin bir anlamı kalmazdı. Kim iyi, kim kötü
anlaşılmazdı.’
006.
138 Kendi zanlarınca, “Bu hayvanlar,
şu ekinler haramdır. Bizim dilediklerimizden başkası yiyemez. Bazı hayvanların
da sırtı haramdır” derler.
Bir kısım hayvanların üzerine ‘onları
boğazlarken’ Allah’ın adını anmazlar.
Allah’a iftira atarlar.
Allah, iftiraları yüzünden
onların cezalarını verecek!
139 Bir de, “Bu hayvanların
karınlarında bulunanlar yalnız erkeklerimize özgüdür. Eşlerimize haram
kılınmıştır. Ölü doğarsa hepsi ona ortak olur” derler.
Allah bu yakıştırmalarının da
cezasını verecek!
Çünkü o, hikmet sahibidir, her
işini nice gayeler gözeterek yapar. Sınırsız ilmi vardır, her şeyi bilir.
140 Bilgisizlikleri ve
düşüncesizlikleri yüzünden çocuklarını öldürenler ve Allah’ın rızk diye
verdiklerini Allah’a iftira ederek haram sayanlar zarara uğradılar.
Hep yanlış yollarda yürüdüler
de bir türlü doğru yolu bulamadılar.
141 Çardaklı çardaksız
bahçeleri var eden, tatları türlü ekinleri, hurmaları, zeytini, narı, birbirine
hem benzer, hem benzemez biçimde yaratan, odur.
Ürün verecek duruma
geldiklerinde ürününden yiyin.
Hasat günü haklarını ‘zekâtlarını,
sadakalarını’ verin.
‘Allah’ın nimetlerinden
faydalanırken’ israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez.
‘İsraf, nimetin değerini
bilmemek, şükrünü yerine getirmemek, yerinde kullanmamak, rasgele saçıp savurmaktır.
İsraf, sadece malda olmaz, her nimette olabilir.’
142 Yük taşımaya yarayan da,
etleri için beslenen hayvanları da yaratan odur.
Allah’ın size rızk olarak
verdiklerinden yiyin.
Şeytanın adımlarına uymayın!
Çünkü, o size apaçık bir
düşmandır.
006.
143 ‘Allah’ sekiz çift ‘evcil
hayvan yarattı’.
Bunların ikisi koyun cinsinden,
ikisi keçi cinsindendir.
Sor bakalım onlara, “İki erkeği
mi, iki dişiyi mi ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram
kıldı?
Doğru sözlü kimselerseniz bana
bir bilgiye dayanarak cevap verin” de.
144 ‘Geriye kalan’ ikisi
deve cinsinden, ikisi sığır cinsindendir.
Yine sor onlara, “İki erkeği
mi, iki dişiyi mi ya da iki dişinin rahimlerinde bulunanı yavruları mı haram
kıldı?
Yoksa Allah size bunları
buyururken siz orada mıydınız?” de.
Gerçek bir bilgisi olmaksızın
yalanını Allah’a dayandırarak insanları saptırandan daha zalim kim olabilir!
Allah, o zalimleri doğru yola
iletmez!
145 “Bana indirilen kitapta
leş, akıtılmış kan, iğrenç olan domuz eti ve günah işlenerek Allah’tan başkası
adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğunu dile getiren bir yasa
bulamıyorum.
Zorda kalan kimse, bir
başkasının payına el uzatmamak, ilahi sınırları aşmamak kaydıyla bunlardan da
yiyebilir” de.
Rabbin, günahları bağışlayan,
merhamet edendir.
146 Yahudilere bütün tırnaklı
hayvanları yasakladık.
Onlara sığır ve davarın sırt,
bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık.
Bunu azgınlıklarına bir ceza
olarak yaptık.
Biz elbette doğru sözlüyüzdür!
147 Seni yalanlarlarsa,
“Rabbimin sınırsız merhameti vardır, ama suçlu kimseleri cezalandırması da
engellenemez” de.
148 Allah’ın yanı sıra yapay
tanrılara tapanlar, “Allah dileseydi biz de, atalarımız da başka ilahlara
tapmaz, ‘onun izin verdiği’ hiçbir şeyi yasaklamazdık” derler.
Onlardan öncekiler de böyle
yalanladılar, ama sonunda azabımızı tattılar.
“Elinizde bize karşı ileri
sürülebilecek bir bilginiz var mı! Siz sadece zanna uyuyor, tahminler
yürütüyorsunuz” de.
149 “Kesin delil Allah
katındadır. Dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi” de.
150 “Allah’ın bunu
yasakladığına tanıklık edecek tanıklarınızı getirin bakalım” de.
‘Yalan söyleyerek’ tanıklık
ederlerse, sen onların uydurma tanıklıklarına katılma.
Ayetlerimizi yalanlayanların,
ahirete inanmayanların zararlı eğilimlerine uyma.
Onlar, Rablerine başkalarını
denk tutuyorlar.
151 “Gelin size Rabbinizin
neleri yasakladığını söyleyeyim” de.
“Allah’ın yanı sıra başka
varlıklara ilahlık yakıştırmayın.
Ana babaya güzel davranın.
Yoksulluk korkusuyla
çocuklarınızı öldürmeyin.
Sizin de, onların da rızkını
veren biziz.
İster gizli, ister açık olsun,
bütün günahlardan uzak durun.
Allah’ın kutsal saydığı insan
hayatına yasal bir gerekçe olmaksızın kıymayın.
Allah, bunları size belki
aklınızı kullanırsınız diye buyurdu.
152 “Yetim malına yaklaşmayın!
Ergin olana kadar en güzel
biçimde ‘yasal sınırlar içinde’ olursa o başka.
Ölçüyü tam, tartıyı dengeli
yapın.
Biz, kişiye ancak gücü kadarını
yükleriz.
Konuştuğunuz zaman, söz konusu
olan akrabanız bile olsa, âdil olun.
‘Dürüst konuşun, doğruyu
söyleyin, akrabamdır diyerek kayırmayın.’
Allah’a verdiğiniz sözlerinizi
yerine getirin.
Allah, bunları size belki
düşünürsünüz diye buyurdu.
153 “Benim dosdoğru yolum
budur, siz bunu izleyin.
Sizi Allah yolundan ayıracak
yolları izlemeyin.
Allah bunları size belki
günahlardan sakınırsınız diye buyurdu.”
154 Sonra, iyilik yapanlara
nimeti tamamlamak, her şeyi ayrıntılı olarak bildirmek, bir yol gösterici, bir
rahmet olmak üzere Musa’ya ‘Tevrat adlı’ kitabı verdik.
Belki Rablerine kavuşacaklarına
inanırlar!
155 Bu kutlu kitabı ‘Kur’an’ı’
biz indirdik, bundan sonra ona uyun.
Allah’ın merhametine ermek
istiyorsanız, bütün kötülüklerden uzak durun.
156 “Bizden önceki iki gruba kitap
indirildi, onların dersinden bizim haberimiz olmadı” demeyesiniz diye.
157 Ya da, “Bize de kitap
indirilseydi, onlardan daha fazla doğru yola girerdik” demeyesiniz diye.
O size, Rabbinizden bir belge,
bir rehber, bir rahmet olarak geldi.
Allah’ın ayetlerini
yalanlayandan, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir!
Ayetlerimizden yüz çevirenleri,
bundan dolayı azabın en dehşetlisiyle cezalandıracağız!
158 Kendilerine meleklerin ya
da Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin ayetlerinden birinin gelmesini mi
bekliyorlar!
Önceden inanmamışsa ya da
inancıyla bir hayır kazanmamışsa, Rabbinin bazı ayetleri gelince inanması ona
fayda vermez.
Onlara, “Bekleyin, elbet biz de
bekliyoruz!” de.
159 Dinlerini parçalayıp aykırı
topluluklar oluşturanlarla senin ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. O
gün ‘yargı anı’ gelince ‘Allah onların’ yaptıklarını kendilerine
haber verecektir.
160 Kim bir iyilikle gelirse,
ona onun on katı verilir.
Kim de bir kötülükle gelirse, o
ancak onun dengiyle cezalandırılır.
Onlara haksızlık yapılmaz.
‘Allah merhameti gereği bir
sevabı bazen on, bazen yüz, bazen bin yazar, ama günahı bir yazar, bazen de hiç
yazmaz. Bundan da anlaşılıyor ki cehennem yapıp ettiklerimizin karşılığıdır,
cennet ise Allah’ın lütfunun bir sonucudur.’
161 “Rabbim beni doğru yola,
gerçek dine, doğruya yönelen, yapay tanrılara tapmayan İbrahim’in dinine
iletti” de.
162 “Benim namazım,
ibadetlerim, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.
163 “Onun ortağı yoktur. Bana
emredilen budur. Ben Müslümanların ilkiyim.”
164 “O her şeyin Rabbiyken, ben
hiç Allah’tan başka Rab arar mıyım!
Kim ne kazanırsa kendisi
içindir.
Hiç kimse bir başkasının yükünü
yüklenmez.
Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir.
Anlaşmazlığa düştüğünüz her
şeyi o size haber verecektir” de.
165 Verdikleriyle sınamak için,
sizi yeryüzünde halifeler ‘yetkili ve sorumlu kimseler’ yapan odur.
Kiminizi kiminize derecelerle
üstün kılan odur.
Günahları bağışlayan, merhamet
eden de odur!
...................................................
‘Araf, cennetle cehennem
arasında bulunan bir yerin adıdır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm, sad.
002 İnsanları uyarman,
inananlara bilgi vermen için sana bir Kitap indirildi. Bu yüzden kalbin
daralmasın.
003 Size Rabbinizden indirilene
uyun. Ondan başka rehberlerin izinde yürümeyin.
Siz pek az düşünüyorsunuz!
004 Biz nice toplumları helak
ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip
attık.’
Baskınımız onlara ya geceleyin
yatarlarken ya da gün ortasında uyurlarken geldi.
005 Baskınımız kendilerine
gelince, “Biz gerçekten zalim kimselerdik!” demekten başka söyleyecek söz
bulamadılar.
006 Andolsun, ‘yargı
gününde’ hem kendilerine peygamber gelenlere, hem de o peygamberlere ‘neler
yaptıklarını’ muhakkak sorarız.
007 Sonra da, yapıp ettiklerini
kendilerine ayrıntılı olarak anlatırız. Çünkü, biz onlardan uzak değildik.
008 Yargı günü tartı işlemi
gerçekleşecektir.
Tartıları ağır gelenler,
kurtuluşa erenlerdir.
009 Tartıları hafif gelenlerse,
ayetlerimize karşı haksızlık etmeleri yüzünden zarara uğrayanlardır.
010 Sizi yeryüzüne
yerleştirdik.
Orada sizin için geçimlikler
var ettik.
Ne kadar da az
şükrediyorsunuz!
011 Sizi yarattık, sonra
biçimlendirdik.
Sonra da, meleklere, “Âdem’e
secde edin!” dedik.
‘Şeytanların atası olan’ İblis
dışında hepsi secde ettiler.
O secde edenlerden ‘saygı
gösterenlerden’ olmadı.
012 Allah ona, “Sana secde
etmeni emretmiştim! Seni secdeden alıkoyan ne!” buyurdu.
İblis, “Beni ateşten, onu
çamurdan yarattın. Ben ondan daha üstünüm” dedi.
‘Şeytan kibirlendi, kendini
büyük gördü, bu yüzden secde etmedi, kâfir oldu. Kibir, kendini üstün görmek,
büyüklük taslamaktır. İman nurunun kalbe girmesine engel olan kalın bir
perdedir.’
013 “Hemen in oradan! Orada
büyüklenmek senin ne haddine! Hemen çık! Sen bir alçaksın!” buyurdu.
014 Şeytan, “İnsanların
dirilecekleri güne kadar bana süre ver” dedi.
015 Allah, “Haydi, sen
ertelenenlerdensin!” buyurdu.
016 Bunun üzerine İblis,
“Andolsun! Senin beni azdırmana karşılık, ben de onları azdırmak üzere sana
giden yola otururum,
017 “Onların önlerinden,
arkalarından, sağlarından, sollarından yaklaşırım.
‘Her yönden gelirim, her aracı
kullanılırım, ne yapar eder onları azdırırım.’
Sen onların çoğunu sana
şükreder bulmayacaksın!” dedi.
018 Allah, “Yerilmiş ve
kovulmuş biri olarak çık oradan! İnsanlardan sana uyanlar olursa, hiç kuşkunuz
olmasın, cehennemi sizinle doldururum!” buyurdu.
019 “Ey Âdem! Sen ve eşin
cennette oturun. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa
zalimlerden olursunuz!”
020 Şeytan, ayıp yerlerini
kendilerine göstermek niyetiyle onlara, “Rabbinizin size bu ağacı
yasaklamasının nedeni, sizin melek olmanızı ya da burada temelli kalmanızı
önlemek istemesidir” diye fısıldadı.
021 “Ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim”
diyerek onlara yeminler etti.
022 Onları kandırdı, sınırı
aşmalarına sebep oldu.
O ağacın meyvesini tadar tatmaz
ayıp yerleri kendilerine göründü.
Örtünebilmek için cennet
yapraklarını üzerlerine yamamaya çalıştılar.
Rableri onlara, “Ben size o
ağacı yasaklamadım mı! Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi!” diye
seslendi.
023 “Rabbimiz! Biz kendimize
yazık ettik. Bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen, yitik acılarıyla
yananlardan oluruz” dediler.
024 “Kiminiz kiminize düşman olarak
inin yeryüzüne!” buyurdu, “Yeryüzünde bir süre konaklayacak, geçiminizi
sağlayacaksınız.
025 “Orada yaşar, orada ölür,
oradan çıkartılırsınız.”
026 Ey insanlar! Size, hem ayıp
yerlerinizi örtesiniz, hem de süslenesiniz diye giysi ‘yapma bilgisi’
indirdik. Fakat takva ‘günahlardan sakınma’ giysisi daha hayırlıdır.
Bunlar Allah’ın
ayetlerindendir. Belki düşünür de ibret alırlar!
‘Evet, örtünmek gerekir. İffeti
korumak için giysi önemlidir. Fakat bunun en önemlisi, kişiyi günahlardan
koruyan manevî giysidir, adına takva denir.’
027 Ey insanlar! Ayıp yerlerini
kendilerine göstermek üzere ana babanızı ayartıp cennetten çıkartan şeytan,
sakın sizi de ayartmasın!
O ve onun yardımcıları sizi her
yerde gözetlerler, ama siz onları göremezsiniz.
Biz, şeytanları kâfirlere yakın
arkadaşlar yapmışızdır.
028 Onlar, utanç verici bir iş
yaptıkları zaman, “Atalarımızı bu yol üzerinde bulduk. Allah da bize bunu
emretti” derler.
“Allah utanç verici bir işi
emretmez. Allah’a, hakkında bilginiz olmayan bir şeyi mi yakıştırıyorsunuz!”
de.
029 “Rabbim ‘her hak
sahibine hakkını vererek’ adaleti uygulamanızı emretti.
Her secde yerinde ‘ibadet
ederken tüm benliğinizle’ yüzlerinizi ona yöneltin.
Dini kendisine özgü kılarak ‘ihlasla,
başka bir amaç gözetmeksizin yalnız’ ona yalvarın.
Sizi ilkin o yarattı, sonunda ‘hesap
vermek üzere’ onun huzuruna döneceksiniz, unutmayın!” de.
030 Bir kısım insanları doğru
yola iletti.
Bir kısım insanlara da ‘kendi
seçimleri yüzünden’ sapkınlık hak oldu.
Çünkü bunlar, Allah’ı bırakıp
şeytanları arkadaş edinmişlerdi.
Bir de kendilerini doğru yolda
sanırlar!
031 Ey insanlar! Her secde
yerinde ‘ibadet ederken, maddî manevî’ süslerinizi takının.
Yiyin, için, ama israf etmeyin.
Çünkü, Allah israf edenleri sevmez.
‘İsraf, gerekli yerde
gerekenden fazla harcama yapmak, elindekini saçıp savurmaktır.’
032 “Allah’ın, kullarının
faydalanması için yarattığı güzel nimetleri, temiz rızkları yasaklayan kim!”
de.
“İnananların dünya hayatında
bunlardan faydalanmaları ‘ilahi’ yasalara uygundur, kıyamet günündeyse
yalnız onlara özgüdür” de.
Bilgi edinmeye yatkın kimseler
için ayetlerimizi ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.
033 “Rabbim, açık ya da gizli
bütün çirkin eylemleri, günahın her türlüsünü, haksız yere başkasının hakkına
el uzatmayı, hakkında belge indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı, Allah’a
karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasakladı” de.
034 Her topluluk için bir
yaşama süresi belirlenmiştir. Bu süre dolunca, ecellerini ne bir an geri
bırakabilirler, ne de öne alabilirler.
035 Ey Âdemoğulları! Size,
aranızdan, ayetlerimizi okuyan peygamberler gelince, ‘onların uyarılarından
etkilenerek’ kötülüklerden sakınanlara, kendilerini düzeltenlere korku
yoktur, onlar üzülmeyecekler.
036 Ayetlerimizi yalanlayarak
onlara karşı büyüklük taslayanlarsa ateş arkadaşlarıdırlar. Orada temelli
kalacaklar!
037 Kendi yalanlarını Allah’a
yakıştıran ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir!
Onların ‘yazgılarını içeren’
kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir.
Sonunda, elçilerimiz ‘melekler’
gelip de canlarını alırlarken, “Hani nerdeler Allah’tan başka taptıklarınız!”
dediklerinde, “Bizi yüzüstü bıraktılar!” derler.
Böylece, kâfir olduklarına
kendileri tanıklık ederler.
038 Allah, “Sizden önce gelip
geçen cin ve insan topluluklarıyla birlikte girin ateşe!” der.
Ona giren her topluluk,
yoldaşına lânet eder.
Sonunda hepsi birbirlerine
eklenirler.
Arkadan gelenler, önde gidenler
için, “Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdı. Onlara iki kat azap ver” derler.
Allah, “Hepinizin azabı iki
kattır, ama bunu bilmiyorsunuz!” der.
039 Önde gidenler de arkadan
gelenlere, “Sizin bizden üstün bir yanınız yoktu. Kendi kazancınız yüzünden
tadın azabı!” derler.
040 Doğrusu, ayetlerimizi
yalanlayıp da onlara karşı büyüklük taslayanlara gök kapıları açılmaz.
Onlar halat ‘ya da deve’
iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler.
Biz suçluları işte böyle
cezalandırırız!
041 Cehennemde onlar için bir
yatak, üzerlerinde de ateşten örtüler vardır.
Biz, zalimleri böyle cezalandırırız!
042 Biz her ferde gücü kadar
yük yükleriz. İnanıp güzel işler yapanlar, cennetin ayrılmaz arkadaşlarıdırlar.
Orada temelli kalacaklar.
043 Cennette önlerinden
ırmaklar akarken, gönüllerindeki kini ‘olumsuz duyguları’ sıyırıp
almışızdır.
“Doğru yolu göstererek bizi bu
nimetlere eriştiren Allah’a şükürler olsun. Allah bizi doğru yola iletmeseydi
biz o yolu bulamazdık. Rabbimizin gönderdiği elçiler bize gerçekleri getirmiş”
derler.
Kendilerine, “Yapıp
ettiklerinize karşılık mirasçısı olduğunuz cennet işte budur!” diye seslenilir.
044 Cennetlikler
cehennemliklere, “Rabbimizin bize olan vaadini ‘sözünü’ gerçekleşmiş
bulduk. Siz de size olan vaadini gerçekleşmiş buldunuz mu?” diye seslenirler.
Onlar da, “Evet!” derler.
Derken, aralarında bir seslenici
şöyle seslenir: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!
045 “O zalimler, Allah yolundan
alıkoyar, o yolu çarpıtmak ister, ahiret hakikatine inanmazlardı.”
046 ‘Cennetliklerle
cehennemlikler’ arasında bir yüksek set vardır. Orada, iyiyi kötüden ayırt
edebilme yetisi gelişmiş bazı kimseler bulunur.
Her iki tarafı da ‘cennetliklerle
cehennemlikleri’ yüzlerinden tanırlar.
Cennetliklere, “Size selâm
olsun!” diye seslenirler.
Bunlar, henüz girmemekle
birlikte cenneti uman kimselerdir.
047 Gözleri cehennemliklerden
yana çevrilince, “Rabbimiz, bizi şu zalimlerin arasına katma” derler.
048 Araftakiler ‘arada
bulunup iyiyi kötüden ayırt etme yetisine sahip olanlar’ yüzlerinden
tanıdıkları bazı kimselere, “Gördünüz ya, ne biriktirdiklerinizin, ne de
büyüklenmenizin size bir faydası olmadı!” diye seslenirler.
049 Bunlar mıydı ‘beğenmeyip
de’ “Allah onları rahmetine erdirmez” diye haklarında yeminler ettiğiniz
kimseler!
‘Haberiniz olsun, yargı günü
onlara’ “Haydi girin cennete. Size korku yok. Asla üzülmeyeceksiniz!” diye
sesleniliyor.
050 Cehennemlikler
cennetliklere, “Size verilen suyun birazını bize akıtın ya da Allah’ın size
verdiği rızktan bize de verin!” diye seslenirler.
Cennetlikler de onlara, “Allah
bu nimetleri inkârcılara yasakladı!” derler.
051 Onlar, dünya hayatına
aldandılar da oyunu, eğlenceyi kendilerine din edindiler.
Onlar, bu ‘yargı’
günlerine kavuşmayı ‘göz ardı edip’ unuttukları, ayetlerimizi inkâr
ettikleri gibi, biz de bugün kendilerini ‘göz ardı edip’ unuturuz!
052 Çünkü biz, inanan kimseler
için yol gösterici ve rahmet olsun diye onlara bir kitap ilettik. Onu ilimle
ayrıntılı biçimde açıkladık.
053 Onlar ancak ‘bakalım
işin sonu nereye varacak diye’ onun tevilini ‘yorumunu, sonucunu’
gözetliyorlar.
O sonuç gerçekleştiği zaman,
daha önce onu umursamayan kimseler, “Rabbimizin elçileri bize gerçeği
söylemişler. Bizi kayırıp kollayacak biri varsa tam zamanıdır, bizi şimdi
kayırıp kollasın. Ya da ‘bir çaresi yok mu’ geriye döndürülsek de daha
önce işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek” derler.
Hayır, bunlar kendilerine yazık
ettiler. O uydurup durdukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp
gittiler.
054 Rabbiniz Allah’tır sizin!
Gökleri ve yeri altı günde ‘evrede’
yarattı.
Sonra ‘en yüce egemenlik
makamı olan’ arşa hükümran ‘egemen’ oldu.
Gündüzü, onu durmadan izleyen
geceye bürür.
Güneş, ay ve yıldızlar onun
emri altındadır.
Dikkat edin! Yaratma yetkisi de
onundur, emir verme hakkı da.
Âlemlerin Rabbi olan Allah pek
yücedir!
055 Rabbinize, kalbinizin derinliklerinden
gelen duygularla yalvarıp yakarın.
Doğusu o, haddi ‘ilahi
sınırları’ aşanları sevmez.
056 Hazır düzeltilmişken
yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
Allah’a, korkarak, umarak
yalvarın. Allah’ın rahmeti güzel davrananlara pek yakındır.
057 Rahmetinin önünde rüzgârı
müjdeci olarak gönderen, Allah’tır.
Rüzgârlar, ağır bulutları
hafifmiş gibi yüklendiklerinde, onu ölü bir bölgeye gönderir, ondan su indirir,
o suyla da her türlü ürünü çıkartırız.
İşte ölüleri de öyle
çıkartırız! Belki bunu düşünür de ibret alırsınız!
058 Bereketli toprakların
bitkisi, Rabbinin izniyle fışkırırcasına çıkar.
Verimsiz topraklardansa bitki
çıkmaz, çıksa da bir işe yaramaz.
‘Mümin bereketli topraklara,
kâfir ise bereketsiz topraklara benzer. Müminin hayatı ebedi ürünler verirken,
kâfirin hayatı heder olmakta, sonsuza kadar kendisine zarar verecek ameller
üretmektedir.’
Şükredecek kimseler için
ayetlerimizi evirip çevirerek iyice açıklıyoruz.
059 Andolsun, Nuh’u halkına ‘peygamber
olarak’ gönderdik.
“Ey halkım! Allah’a kulluk
edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Doğrusu, ben sizin için büyük bir
günün azabından korkuyorum” dedi.
060 Halkının seçkinleri, “Biz
seni apaçık bir sapıklıkta görüyoruz” dediler.
061 “Ey halkım!” dedi, “Bende
hiçbir sapıklık yok. Ben, âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.
062 “Size Rabbimin sözlerini
iletiyor, öğütler veriyorum. Allah’ın bana bildirmesi sayesinde sizin
bilmediklerinizi biliyorum.
063 “Sizi uyarsın da sakınıp
rahmete eresiniz diye, aranızdan bir adama Rabbinizden bir bilgi gelmesini
yadırgıyor musunuz!”
064 ‘Bu uyarıların hiçbirini
dinlemeyip’ onu yalanladılar.
Biz de onu ve onunla beraber ‘Nuh
tarafından bizim emrimizle yapılan’ gemide bulunanları kurtardık.
Ayetlerimizi yalanlayanları sulara gömdük. Çünkü onlar, ‘gerçekleri
görebilme yetisi’ körelmiş kimselerdi!
‘Nuh aleyhisselâmın halkı
inanmamakta direndi. Allah, Nuh aleyhisselâma bir gemi yapmasını emretti. Bir
süre sonra tufan başladı. Yerden sular fışkırdı, gökten yağmurlar yağdı. Bütün
bölgeyi sular kapladı. İnananlar, Nuh aleyhisselâmla birlikte gemiye bindiler.
Öbürleri sulara gömülüp öldüler.’
065 Âd halkına da kardeşleri
Hud peygamberi gönderdik.
“Ey halkım! Allah’a kulluk
edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Hâlâ onun azabından sakınmayacak
mısınız!” dedi.
066 Halkının seçkinlerinden
olan inkârcılar, “Biz seni kıt akıllı biri olarak görüyor, üstelik
yalancılardan biri sanıyoruz” dediler.
067 “Ey halkım!” dedi, “Ben kıt
akıllı biri değilim. Âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.
068 “Sizin için güvenilir bir
öğütçüyüm.
Rabbimin sözlerini
iletiyorum.
069 “Sizi uyarması için
aranızdan bir adama Rabbinizden bir bilgi gelmesini yadırgıyor musunuz!
Rabbinizin nimetlerini
hatırlasanıza.
O sizi Nuh halkının yerine
getirdi, üstün güçlerle donattı.
Allah’ın nimetlerini anın ki
kurtuluşa erebilesiniz.”
070 Halkı, “Sen bize, sadece
Allah’a tapalım da atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi geldin! Doğru
sözlü biriysen, sözünü ettiğin şu azabı getirsene!” dediler.
071 Hud da onlara, “İşte,
Rabbinizin gazabını da, azabını da hak ettiniz!
Yapay tanrılar için mi benimle
tartışıyorsunuz!
Allah onlar hakkında bir belge
indirmedi.
Birer kuru isim, kimini siz
taktınız, kimini atalarınız!
Gözetleyin bakalım, ben de
sizinle beraber gözetleyenlerdenim!” dedi.
072 Bunun üzerine onu ve onunla
birlikte olanları rahmetimizle kurtardık.
Ayetlerimizi yalan sayarak
inanmayanların kökünü kestik!
073 Semud halkına da kardeşleri
Salih’i peygamber yaptık.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a
kulluk edin!
Sizin için ondan başka ilah
yoktur.
Size Rabbinizden apaçık bir
ayet ‘alâmet’ geldi.
Allah tarafından gönderilen bu
dişi deve size bir alâmettir.
Rahat bırakın onu da Allah’ın
arzında otlasın.
Ona kötülük niyetiyle
dokunmayın. Sonra canlar yakan bir azap sizi yakalayıverir.
‘Salih aleyhisselâmın halkı,
ondan bir mucize istemiş, o da Allah’ın izniyle kayadan bir deve çıkarmış, ona
zarar vermemeleri konusunda halkını uyarmıştı, ama onlar onu dinlemediler,
mucize alâmeti olan deveyi öldürdüler, belalarını buldular.’
074 “Hatırlayın, Allah sizi Âd
halkının yerine getirdi. Size yeryüzünde yerler verdi. Ovalarında saraylar
ediniyor, dağlarında evler yontuyorsunuz. Allah’ın nimetini anın. Bozgunculuk
yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.”
075 Halkının büyüklük taslayan
seçkinleri, inanmaları yüzünden hor gördükleri kimselere, “Salih’in hakikaten
Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” dediler.
Onlar da, “Doğrusu biz onunla
gönderilene inanıyoruz!” dediler.
076 Büyüklük taslayanlar,
“Sizin inandıklarınızı biz inkâr ediyoruz!” dediler.
077 Sonra da deveyi kesip
devirdiler.
Rablerinin emrine
başkaldırdılar.
“Ey Salih!” dediler, “Gerçekten
peygambersen getirsene bizi korkuttuğun şu azabı!”
078 Derken, onları bir sarsıntı
yakaladı.
Yerlerinde can verip devrildiler!
079 Salih onlardan yüz çevirdi,
“Ey halkım!” dedi, “Rabbimin sözlerini size eksiksiz ilettim, öğütler verdim,
ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz!”
080 Lût’u da ‘kendi halkına
peygamber gönderdik’.
Bir zamanlar halkına, “
Âlemlerde‘gelmiş geçmiş insan toplulukları arasında’ sizden önce
kimselerin yapmadığı utanç verici bir işi mi yapıyorsunuz!
‘Lut aleyhisselâmın halkı
arasında eşcinsellik günahı yaygındı. Erkekler erkeklerle ilişki kuruyorlardı.
Bazı yorumculara göre bu halkın kadınları da eşcinseldi.’
081 “Kadınları bırakıyor da
şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz! Hayır, siz gerçekten ilahi sınırları aşan
azgın kimselersiniz!” dedi.
082 Halkının tek cevabı, “Sürün
şunları kentinizden!
Onlar kendilerini temiz olmayan
şeylerden uzak tutan kimselermiş!” demek oldu.
083 Bunun üzerine, hem onu, hem
de onun ‘inanmış’ yakınlarını kurtardık, geride sadece ‘öbürlerine
benzeyen’ karısı kaldı.
084 Üzerlerine ‘silip
süpürücü’ bir yağmur yağdırdık.
Bak nasıl oldu günaha
dalanların sonu!
‘Bu yağmurun bilinen anlamda
bir yağmur olmadığı, ateşle karışık kükürt olduğu, gökten inmesi sebebiyle
yağmur diye adlandırıldığı yolunda yorumlar yapılmıştır. Bu tür açıklamalar,
şiddetle patlayan bir volkandan çıkıp insanların üzerine dökülen püskürtüleri
akla getirmektedir. Doğrusunu Allah bilir.’
085 Medyen halkına da
kardeşleri Şuayb’ı elçi gönderdik.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a
kulluk edin!
Sizin ondan başka ilahınız
yoktur.
Rabbinizden size apaçık bir
belge geldi.
Ölçüyü, tartıyı tam yapın,
insanların eşyalarını eksik vermeyin.
Hazır düzeltilmişken yeryüzünü
bozmayın.
İnanan kimselerseniz sizin için
hayırlı olan budur.
086 “Yolların kıyısında pusu
kurup da inananları korkutmayın. Allah yolundan çevirmeye, o yolu eğri
göstermeye çalışmayın.
Siz azlıkken onun sizi
çoğalttığını hatırlayın.
Bozguncuların sonunun nasıl
olduğuna bir bakın!
087 “Sizin içinizde benimle
gönderilen haberlere inananlar da var, inanmayanlar da.
Allah aramızda hüküm verene
kadar sabredin.
Allah, hükmedenlerin en
hayırlısıdır!”
088 Halkının büyüklük taslayan
seçkinleri, “Ey Şuayb! Sen ve sana inananlar, ya bizim yolumuza dönersiniz ya
da sizi yurdumuzdan süreriz” dediler.
Şuayb, “Ya bunu ‘sizin
istediklerinizi’ yapmak içimizden gelmiyorsa..?” dedi.
089 “Allah bizi ondan kurtardıktan
sonra sizin yolunuza dönersek Allah hakkında yalan söylemiş oluruz.
Rabbimiz Allah’ın dilemesi bir
yana, sizin dininize dönmemiz imkânsızdır.
Rabbimiz sınırsız ilmiyle her
şeyi kapsamıştır.
Biz yalnız Allah’a güveniriz.
Rabbimiz!
Bizimle halkımız arasında sen
hüküm ver.
Sen hükmedenlerin en
hayırlısısın!”
090 Halkının inkârcı
seçkinleri, “Şuayb’a uyarsanız kaybeden siz olursunuz, bunu bilin de ona göre
davranın!” dediler.
091 Derken, onları şiddetli bir
deprem yakaladı.
Oldukları yere devrilip can
verdiler!
092 Şuayb’ı yalanlayanlar sanki
orada hiç yaşamamış gibi oldular.
Şuayb’ı yalanlamakla
kaybedenler kendileri oldular!
093 O da onlardan yüz çevirdi,
“Ey halkım! Rabbimin sözlerini size ilettim. Öğütler de verdim. Şimdi ben inkârcı
bir halka nasıl acırım!” dedi.
094 Biz hangi halka peygamber
gönderdiysek, yakarsınlar diye, onları zorlukla, darlıkla sıkıntıya soktuk.
‘Musibetler birer uyarıcıdır.
Büyüklük taslayanlara aczini anlatır. Bu dünyanın geçici olduğunu hatırlatır.
İbret alanları hakka iletir, erginleştirir!’
095 Sonra, kötünün yerine iyiyi
koyduk.
‘Darlık yerine bolluk verdik.
Musibeti kaldırdık, nimetleri yaydık.’
Eskisine oranla daha da
varlıklı oldular. Fakat, “Atalarımıza da
bazen sıkıntı, bazen de sevinç dokunmuştur” dediler.
‘İbret alamadılar. Başlarına
gelenleri sıradan olaylarmış gibi yorumladılar. Doğaldır, bazen öyle, bazen
böyle olur, dediler. Tesadüfe verdiler. Perde arkasındaki ilahi ilmi
sezemediler. Olayları iman gözüyle yorumlayamadılar.’
Biz de onları, farkına
varmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik!
096 O toplumun insanları
inansalar da kötülüklerden sakınsalardı, onlara gökten ve yerden bolluk
kapıları açardık, ama yalanladılar.
Biz de onları yapıp ettikleri
yüzünden kıskıvrak yakaladık.
097 Şu toplumun insanları,
geceleyin uyurlarken baskınımız kendilerine gelmeyecek diye güvende olabilirler
mi!
098 Ya da, şu toplumun
insanları, gün ortasında oynarlarken baskınımız kendilerine gelmeyecek diye
güvende olabilirler mi!
099 Allah’ın düzenine karşı kim
kendini güvende hissedebilir!
Allah’ın düzeninden,
kendilerine yazık edenlerden başkası emin olmaz!
100 Eski sahiplerinden sonra
yeryüzünü devralanlar hâlâ anlayamadılar mı! Dileseydik, günahları yüzünden
kendilerini de cezaya çarptırırdık.
Üstelik, kalplerinin üzerine
mühür basardık da artık hissedemezlerdi.
101 ‘Geçmişte yaşamış’
toplumların bazı haberlerini sana ‘bir ibret olmak üzere’ anlatıyoruz.
Andolsun! Peygamberler
kendilerine apaçık belgelerle gelmişlerdi. Fakat onlar, önceleri yalanlamaları
sebebiyle ‘inkârı âdet edindikleri için’ inanmadılar.
Allah, inkârcıların kalbini
işte böyle mühürler!
102 Onların çoğunu, sözünde
durur kimseler olarak bulmadık. Tersine, yoldan çıkmış azgınlar olarak
bulduk.
103 Sözü edilen toplumlardan
sonra, Musa’yı ayetlerimizle Firavuna ve onun seçkinlerine gönderdik.
Onlar o ayetlere haksızlık
ettiler.
Bak nasıl oldu bozguncuların
sonu!
‘Seçkinler diye çevirdiğimiz
“mele” terimi, Kur’an’da bir toplumun ileri gelenlerine verilen genel addır.
Bunlar, adalet üzere olmayan bir toplum yapısının devamını arzulayan
yöneticiler, bilim adamları, üst düzey bürokratlardır. Gönderilen her
peygambere karşı çıkar, mümkünse politik yollarla, değilse zor kullanarak
değişimi engellemeye çalışırlar. Melenin yanı sıra ikinci bir zümre daha vardır
ki Kur’an bunlara “mütrefîn” der. Yani refaha erenler, sorumsuz zenginler,
düzenden beslenenler. Bu iki zümre, merkezdeki bir tiranın yanında yer alır,
onun zulümlerini hoş görür, her peygambere karşı çıkarlar.’
104 Musa, “Ey Firavun!” dedi,
“Ben âlemlerin Rabbi tarafından görevlendirilen bir peygamberim.
‘Musa aleyhisselâm, milattan on
iki yüzyıl önce yaşamıştır. Firavun diye anılan Mısır kralı muhtemelen İkinci
Ramses idi.’
105 “Bana düşen, Allah hakkında
gerçeklerden başka bir şey söylememektir. Size Rabbinizden kesin bir mucize
getirdim. İsrailoğullarını bırak da benimle birlikte gelsinler.”
‘İsrailoğulları, bu ülkeye,
Yusuf aleyhisselâmın maliye bakanı olduğu zamanlarda, onun daveti üzerine gelip
yerleşmişlerdi. Zamanla eski konumlarını yitirdiler. Mısırlılar tarafından
birer köle gibi kullanılmaya başladılar.’
106 Firavun, “Bir mucize
getirdiysen göster, görelim. Davanda haklıysan bunu yaparsın!” dedi.
107 Musa, asasını yere bıraktı.
O asa kocaman bir yılan
oldu!
108 Elini sıyırıp yukarı
kaldırdı. Baktılar, bembeyaz parlıyor!
109 Firavun halkının
seçkinleri, “Doğrusu bu adam bilgin bir büyücü!
110 “Sizi yurdunuzdan sürmek
istiyor” dediler.
Firavun onlara, “Bu durumda
öneriniz nedir?” dedi.
111 Seçkinler dediler ki: “Onu
ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar gönder.
112 “Bilgin sihirbazları
hepsini senin huzuruna getirsinler.”
113 ‘Bir süre sonra’
büyücüler Firavunun huzuruna geldiler.
“Üstün gelirsek bize bir ödül
verilecek mi?” dediler.
114 Firavun, “Evet, gözdelerim
arasına katılma hakkı kazanacaksınız” dedi.
115 Büyücüler, “Ey Musa!”
dediler, “Hünerini önce sen mi göstermek istersin, yoksa biz mi
gösterelim?”
116 Musa, “Önce siz gösterin”
dedi.
Büyücüler, hünerlerini göstererek
insanların gözlerini büyülediler. Onları korkutup hayrete düşürdüler.
Büyük bir büyü gösterisi
yaptılar!
117 Biz de Musa’ya, “Asanı
bırak!” dedik.
Musa, asasını yere bırakınca
koca bir yılan oldu, onların bütün uydurduklarını yuttu!
118 Böylece, gerçek ortaya
çıktı. Onların yaptıkları boşa gitti.
119 Artık orada yenilmiş, küçük
düşmüş oldular.
120 ‘Hakikati anlayan’
büyücüler secdeye kapandılar,
121 Dediler ki: “Biz âlemlerin
Rabbine inandık,
122 “Musa ve Harun’un Rabbine.”
123 Firavun, “Siz ona ben izin
vermeden nasıl inanırsınız! Kesinlikle bir tuzak bu, onu şehirde
planlamışsınız! Halkı şehirden sürgün etmek istiyorsunuz! Yakında görürsünüz
siz!” dedi.
124 “Andolsun, ellerinizi,
ayaklarınızı çaprazlama keseceğim! Sonra da hepinizi asacağım!”
125 Büyücüler, “Biz, Rabbimize
dönücüleriz.”
126 “Rabbimizin delilleri
gelince onlara inanmamız yüzünden bize kızıyorsun.
Rabbimiz!
Bize dayanma gücü ver.
Canımızı Müslüman olarak al”
dediler.
127 Firavun halkının
seçkinleri, “Musa ve halkını, yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve
ilahlarını bıraksınlar diye mi salıveriyorsun?” dediler.
Firavun, “Onların oğullarını
öldürürüz, kadınlarını diri bırakırız. Kuşkunuz olmasın, üzerlerinde ezici bir
gücümüz var” dedi.
128 Musa da halkına, “Allah’tan
yardım isteyin. Sabredin.
Yeryüzü Allah’ındır,
kullarından kimi dilerse ona bırakır.
Sonunda içtenlikle inanarak
kötülüklerden sakınanlar kazanacaktır” dedi.
129 Fakat İsrailoğulları, “Sen
gelmeden önce de, geldikten sonra da bize eziyet ediliyor” dediler.
Musa, “Rabbinizin düşmanınızı
yok etmesi, onların yerine sizi getirmesi umulur. Sonra da yaptıklarınızı
gözetler” diye cevap verdi.
130 Andolsun, belki düşünür de
ibret alırlar diye Firavun halkını nice seneler kuraklık ve kıtlıkla sıktık.
131 Kendilerine ne zaman bir
iyilik erişse, “Bunun sebebi biziz” derlerdi.
Ne zaman bir kötülük gelse,
Musa ve yanındakilerin uğursuzluğunu sebep gösterirlerdi.
Bilin, Allah katında asıl
uğursuzlar kendileridir!
Fakat onların çoğu bilmez!
132 Firavunun adamları, “Bizi
etki altına almak için hangi mucizeyi gösterirsen göster, sana asla inanmayız!”
dediler.
133 Biz de, üzerlerine su
baskını, çekirge, haşereler, kurbağalar ve suyun kana dönüşmesi gibi afetleri
gönderdik. Bunlar, birbirine benzemeyen birer alâmetti.
Fakat onlar yine de büyüklük
tasladılar.
Günahlara dalan suçlu bir
toplum olmayı sürdürdüler.
‘Musibetler, belalar, afetler,
hastalıklar tesadüfen gelmezler. Her biri, hem ceza, hem de uyarıdır. İnsanları
düşündürmek içindir. İbret alan inanır, kurtulur. Bahtı kara olansa, tesadüf
der, geçer gider.’
134 Azap üzerlerini kapladı mı,
“Ey Musa!” derlerdi, “Sana olan sözü hürmetine bizim için Rabbine yalvar da
azabı üzerimizden kaldırsın. O zaman sana kesinlikle inanırız. İsrailoğullarını
seninle göndeririz.”
135 Bir süre verir, azabı
üzerlerinden kaldırırdık. Sözlerinde durmaz, hemen eski hâllerine
dönüverirlerdi.
136 Bu nedenle işledikleri
suçlar sebebiyle hak ettikleri cezalarını verdik. Ayetlerimizi yalanlamaları,
umursamamaları yüzünden onları sulara gömdük.
137 Hor görülüp ezilen o halkı,
kutlu kıldığımız yerlerin doğularına ve batılarına mirasçı yaptık.
‘Filistin topraklarına
yerleştiler.’
Sabretmelerine karşılık,
Rabbinin İsrailoğullarına vaadi tam anlamıyla gerçekleşti.
Firavun ve halkı tarafından
özenle yapılıp yükseltilen yapıları yerle bir ettik.
138 İsrailoğullarını denizden
geçirdik.
Kendilerine özgü bazı putlara
tapan bir halka rastladılar.
“Ey Musa! Onların tanrıları
gibi bize de bir tanrı yapsana!” dediler.
Musa, “Siz gerçekten cahil ‘hakikati
bilmeyen’ kimselersiniz!” dedi,
139 “Bunların yer aldıkları din
silinir gider. Yapıp ettiklerinin hepsi boştur.
140 “Sizi âlemlere üstün kılan
Allah’tan başka bir ilah mı arayayım!”
‘Âlemlere, yani o zamanın insan
topluluklarına. Üstünlük sebebi, aralarında peygamber bulunmasıdır. Başkaları
hakikatlerden habersizken bunların elinde ilahi kitap vardı, ama değerini
bilemediler.’
141 Bir zamanlar sizi Firavun
yanlılarından kurtarmıştık.
Oğullarınızı öldürüp
kadınlarınızı diri bırakarak size azabın en kötüsünü uyguluyorlardı.
Rabbiniz, sizi bunlarla
sınamıştı.
142 Musa’ya otuz gece süre
verdik.
Sonra buna on gece daha
ekledik.
Böylece, Rabbinin belirlediği
süre kırk geceye tamamlandı.
Musa, kardeşi Haruna, “Halkımın
içinde beni temsil et. Onları ıslah eyle. Bozguncuların yoluna uyma” dedi.
‘Bu kırk günlük süre Musa
aleyhisselâmın vahiy alması içindi. Musa aleyhisselâm, kendisi gibi peygamber
olan Harun aleyhisselâma tembihler ederek halkından ayrıldı.’
143 Musa belirlediğimiz vakitte
geldi.
Rabbi onunla konuştu.
Musa, “Rabbim! Bana kendini
göster de sana bakayım” dedi.
Allah, “Sen beni asla
göremezsin! Şimdi dağa bak! O yerinde kalırsa, beni görebilirsin demektir”
dedi.
Rabbi, ‘sonsuz gücünün pek
azıyla’ dağa etki edince onu un ufak eyledi.
Musa da bayılıp düştü.
Ayılınca, “Rabbim!
Sen bütün kusurlardan ıraksın!
Sana tevbe ettim.
Ben, inananların ilkiyim”
dedi.
144 “Ey Musa!” dedi, “Elçi
yapıp konuşmakla, sana insanlar arasında üstün bir konum verdim.
Verdiklerimi al, şükredenlerden
ol!”
145 Ona levhalarda ‘tabletlerde’
her türlü öğüdü yazdık.
Her konuda ayrıntılı
açıklamalar yaptık.
“Sen bunlara sıkıca sarıl.
Halkına söyle, onlar da sıkıca
sarılsınlar.
Size, günaha batan azgınların
yurdunu göstereceğim!” dedik.
146 Yeryüzünde haksız yere
büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştırırım.
Onlar, bütün ayetleri görseler
de inanmazlar.
İyiye ileten yolu görseler bile
onu yol edinmezler.
Fakat sapıklık yolunu
görürlerse onu yol edinirler.
Bunun sebebi, ayetlerimi
yalanlamaları, onlara ilgisiz kalmalarıdır.
147 Ayetlerimizi ve ahirete
kavuşmayı yalanlayanların bütün yaptıkları boşa gider.
Onlar, yapıp ettiklerinin
karşılığından başka bir şeyle cezalandırılacak değiller ya!
148 Musa’nın halkı, onun ardı
sıra, takılarından yapılmış böğüren bir buzağı heykelini tanrı edindiler.
Görmediler mi ‘taptıkları
heykel’ onlara ne bir söz söyleyebilir, ne de bir yol gösterebilirdi.
İşte onu tanrı olarak
benimsediler!
Kendilerine yazık ettiler!
149 Bir zaman sonra gerçekten
sapıttıklarını anlayıp pişman oldular. Elleri yanlarına düştü.
“Rabbimiz merhamet edip de bizi
bağışlamazsa işimiz bitik!” dediler.
150 Musa, halkının yanına
kızgın ve üzgün olarak döndü. “Benden sonra nice kötülükler yapmışsınız!
Rabbinizin ‘azap’ emrinin acele gelmesini mi istiyorsunuz!” dedi,
elindeki levhaları yere bıraktı.
Kardeşi Harunu başından tutup
kendine çekti.
Harun da ona, “Ey annemin
oğlu!” dedi, “İnan olsun bu insanlar beni küçümsediler. Az kalsın
öldürüyorlardı. Bana, düşmanları sevindirecek biçimde davranma. Şu zalim
kimselerle beni bir tutma.”
151 Musa şöyle yakardı:
“Rabbim!
Beni ve kardeşimi affet!
Bize merhamet eyle!
Sen, merhamet edenlerin en
merhametlisisin!”
152 Buzağıyı tanrı edinenlere
gelince, Rableri onlara gazap edecek, dünya hayatında alçalacaklar!
Biz, düzmece tanrılar uydurup
tapanları böyle cezalandırırız!
153 Kötülük yaptıktan sonra
tevbe edip inananlar şunu bilsinler:
Rabbin, tevbeden sonra
günahları bağışlayandır, merhamet edendir.
154 Öfkesi yatışan Musa,
levhaları aldı. Onlarda, Rablerinden korkanlar için doğru yol bilgisi ve rahmet
yazılıydı.
155 Musa, belirlediğimiz
vakitte, halkından yetmiş kişi seçti.
Onları sarsıntı tutunca,
“Rabbim!” dedi, “Dileseydin daha önce beni de, onları da yok ederdin.
Şimdi bizi, aramızdaki kıt
akıllıların yaptıklarından ötürü helak mi edeceksin!
Bu, senin imtihanından başka
bir şey değildir.
Bununla dilediğini saptırır,
dilediğini doğru yola iletirsin.
Bizim koruyucumuz sensin.
Bizi bağışla, bize merhamet
eyle.
Sen bağışlayanların en
hayırlısısın.
156 “Bizim için bu dünyada da
güzellik yaz, öbür dünyada da.
Biz, yalnız sana yöneldik.”
Allah, “Azabımı, kimi dilersem
ona isabet ettiririm. Merhametim her şeyi kapsamıştır. Onu, içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlar, zekât verenler, ayetlerime inananlar için yazarım.
157 “Onlar, okuma yazma
bilmeyen Elçiye, o Peygambere uyarlar.
Onun özellikleri, yanlarında
bulunan Tevrat’ta ve İncil’de yazılıdır.
O Peygamber, iyiyi buyurur,
kötüyü yasaklar.
Temiz olanları helal, pis
olanları haram kılar.
‘Daha önce kitap verilenlerin’
üzerlerindeki zorlu yükleri indirir, altından kalkılması zor yükümlülükleri
kaldırır.
Bu Peygambere inanan, saygı
duyan, yardım eden, ona indirilen nura uyanlar, kurtuluşa erecek olanlardır.”
158 “Ey insanlar!
Allah’ın izniyle ben hepinize
peygamber olarak gönderildim.
Göklerin ve yerin hâkimiyeti
onundur.
Ondan başka ilah yoktur.
Hayatı ve ölümü yaratan odur.
Allah’a ve onun ‘son’
peygamberine inanın.
Okuma yazma bilmeyen o
Peygamber, hem Allah’a inanır, hem de onun sözlerine.
Siz de ona uyun ki doğru yola
erişebilesiniz!” de.
159 Musa’nın halkından bir
topluluk, ‘insanları’ hakka iletir, onunla adaleti uygularlardı.
‘Tevrat’a uymakla yükümlü olan
toplumun hepsi azgınlık etmedi, içlerinde iyiler de vardı. Bunlar, ilahi
yasalara göre yaşar, insanları da buna davet ederlerdi. Bunların kimler olduğu
hakkında daha fazla bilgi verilmemiştir.’
160 İsrailoğullarını, oymaklar
hâlinde on iki boya ayırdık.
Halkı ondan su istedi. Musa’ya,
“Vur asanı taşa!” diye buyurduk.
Taştan on iki pınar fışkırdı.
Her boy su içme yerini belledi.
Bulutu üzerlerine gölgelik
yaptık.
Onlara kudret helvası ve
bıldırcın indirdik.
“Size rızk olarak verdiklerimizin temizinden yiyin”
dedik.
Bize bir zarar vermiş
olmadılar. Sadece kendi nefislerine zulmettiler!
‘Bunca nimet vermemize karşın
şükretmeyip günahlara dalmakla kendilerine zarar verdiler, sonsuz cenneti
yitirdiler, alevli cehennemi hak ettiler.’
161 Bir zamanlar onlara, “Şu
şehirde oturun. Ürünlerinden hangisini arzu ederseniz yiyin. “Affet!” deyin.
Büyük bir saygıyla şehrin kapısından girin. Biz de sizin hatalarınızı
affedelim. Güzel davrananlara daha da artırırız” dedik.
162 Onlardan zulme sapanlar,
kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler.
‘Sözü değiştirdiler, kimi
yorumculara göre, “affet” manasına gelen “hitta” kelimesi yerine, manası kötü
olan başka bir kelimeyi söylediler.’
Biz de, haksızlık etmelerinden
ötürü o zalimlerin üzerine gökten bir afet indirdik.
163 Onlara deniz kıyısındaki
kasaba hakkında sorular sor.
Cumartesi günü gözetmeleri
gereken ilahi sınırları aşıyorlardı.
Bunun sebebi, balıkların
cumartesi günleri sürülerle gelmeleri, sıradan günlerde gelmemeleriydi.
Biz, yoldan çıkmaları sebebiyle
onları sınıyorduk.
‘Cumartesi günü Yahudilerin
dinlenmeleri gereken bir gündü. Tevrat kitabındaki ilahi yasa bunu
gerektiriyordu, ama o gün çok balık gelince dayanamıyor, kazanç tutkusuyla bu
yasayı çiğniyorlardı.’
164 Onlardan kimileri, ‘ilahi
sınırları aşanları’ uyaranlara, “Allah’ın yok edeceği ya da azap vereceği
bir halka niye öğüt veriyorsunuz!” diyorlardı.
Onlar da, “Rabbimizin katında
sorumluluktan kurtulmak için. Kim bilir, belki ‘etkilenirler de emirlere
karşı gelmekten’ sakınırlar” dediler.
165 Kendilerine verilen
öğütleri unuttular.
Biz de, kötülükten alıkoyanları
kurtardık, azmaları sebebiyle azgınları azaba uğrattık.
166 Kendilerine yasaklananları
yapmakta ısrar etmeleri üzerine onlara, “Aşağılık birer maymun olun!” dedik.
‘Kimi yorumculara göre,
Yahudiler gerçekten de birer maymuna dönüştüler. Kimi yorumculara göre ise, bu
sözde bir kinaye vardır, maymuna dönüşüm ruhsal anlamda gerçekleşmiştir. İkinci
mana daha kapsamlıdır. Her zamana seslenen Kur’an’a daha uygundur.’
167 Rabbin, kıyamet gününe
kadar, onları çetin bir azaba uğratacak kimseleri üzerlerine salacağını
bildirmişti.
‘Yahudilerin başından bela
eksik olmadı. Hayatları sürgünlerde geçti. Bir sığıntı gibi yaşadılar. Her
milletten hakaret gördüler. Bu da onları kinle doldurdu. Galip milletlerden
intikam almak üzere, her nevi tezgahta rol almalarına neden oldu.’
Rabbin cezayı çabuk verir.
Bununla birlikte, bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
168 Onları yeryüzünde
topluluklara ayırdık. Bir kısmı iyidir, bir kısmı sıradan kimselerdir.
Belki dönerler diye,
kendilerini bazen güzelliklerle, bazen de kötülüklerle sınadık.
169 Derken, arkalarından yeni
nesiller geldi. Bunların yerlerine geçip kitabı devraldılar.
Dünyanın gelip geçici malını
alırlar, “Bize ileride af var” derlerdi.
Kendilerine, buna benzer başka
şeyler gelirse, onları da alırlardı.
Onlardan, Allah hakkında sadece
gerçeği söyleyeceklerine dair kitapta söz alınmamış mıydı!
Kitapta yazılanları okumamışlar
mıydı!
İçtenlikle inanarak günahlardan
sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır.
Hâlâ akıl erdirmeyecek
misiniz!
170 Onlar Kitaba sımsıkı
sarılır, namazı özenle kılarlar.
Biz, ıslah edicilerin ‘düzelticilerin’
emeklerini asla karşılıksız bırakmayız.
171 Derken, Tûr dağını bir
gölgelik gibi üzerlerine kaldırdık. Tepelerine düşecek sandılar.
“Size verdiğimiz kitaba sıkıca
sarılın. İçinde anlatılanları iyice düşünün. Belki sakınırsınız!” dedik.
172 Rabbin, insanların
bellerinden soylarını alır, onları kendileri hakkında birer tanık yapar.
“Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” der.
“Evet” derler.
Kıyamet günü, “Bundan haberimiz
yoktu” demeyesiniz!
‘Kimi yorumculara göre, bu
konuşma bir temsildir. Allah, hikmet diliyle sormakta, insan da fıtrat diliyle
cevap vermektedir.’
173 Bir de, “Atalarımız
Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edindiler. Biz, onlardan sonra gelen bir
nesiliz. O yanlışçılar yüzünden bizi mi yok edeceksin!” dememeniz için.
174 ‘Yanlış yollara sapıp
günahlar işleyenler’ belki dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı biçimde
anlatıyoruz.
175 Onlara o adamın hikâyesini
de anlat:
Kendisine ayetlerimizi
vermiştik.
Onlardan sıyrılıp çıktı.
Şeytan da onu kendine uydurdu.
O da azgınlardan oldu.
176 Dileseydik, biz onu
ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o yere saplandı. Nefsinin zararlı isteklerine
uydu.
Onun durumu, bir köpeğin
durumuna benzer, üstüne varsan dilini sarkıtıp solur, kendi hâline bıraksan
yine dilini sarkıtıp solur.
Ayetlerimizi yalanlayan
kimselerin misali budur!
Sen onlara bu öyküyü anlat,
belki düşünürler.
177 Ayetlerimizi yalanlayan,
kendine yazık eden bir toplum ne kötü bir örnektir!
178 Allah kime yol gösterirse,
doğru yolda olan odur.
Kimleri saptırırsa, kaybedenler
de işte onlardır!
179 Andolsun! Cinlerden ve
insanlardan çoklarını cehennem için yarattık.
Kalpleri vardır, ama
sezemezler.
Gözleri vardır, ama göremezler.
Kulakları vardır, ama
işitmezler.
‘Gerçeği kavrama bakımından’ hayvanlar
gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar. İşte bunlardır o gáfiller ‘aymazlar’!
180 En güzel isimler
Allah’ındır.
Allah’a bu isimlerle yakarın.
Onun isimleri konusunda
sapıklık edenleri bırakın.
‘Ona özgü adları başkalarına
takarak, uygunsuz adlar yakıştırarak sapıtanları örnek almayın. ’
Onlar yaptıklarının cezasını
çekecekler.
‘Bütün varlıkları yaratan
mabudumuzun özel ismi “Allah”tır. Nasıl, bir adamın mühendis, yazar, müdür,
ressam gibi isimlerinin yanında bir de kendi ismi varsa, Allah’ın da Rahman,
Rahîm, Vedûd, Rezzak, Kerîm, Alîm, Hakîm, Kadîr gibi isimlerinin yanı sıra bir
de özel ismi vardır: Allah! Tanrı kelimesi özel ismin yerini tutmaz. Tanrı
kelimesi, hak olsun ya da olmasın tapınılan her şey için kullanılır. Mesela,
bir puta da ilah ya da tanrı denebilir.’
181 Yarattıklarımız arasında,
hak yolunda rehberlik eden, onunla adaleti uygulayan bir topluluk da vardır.
‘Peygamber Efendimiz
aleyhissalatü vesselâmın bir hadisine göre, hak yolunda rehberlik eden bir
topluluk hiçbir zaman eksik olmayacak, bu görevin ifası kıyamete kadar
sürecektir.’
182 Ayetlerimizi yalanlayanlara
gelince, onları farkına varamayacakları bir düzenle adım adım kendilerini
bekleyen acı sona düşürürüz.
183 Onlara süre veririm!
Çetindir benim düzenim!
184 ‘Eskiden beri yakından
tanıdıkları’ arkadaşlarında delilikten eser yoktur, bunu düşünmediler mi!
O, ‘her peygamber gibi’
sadece apaçık bir uyarıcıdır.
185 Bunlar, göklerin ve yerin
gizli yüzünü, Allah’ın yarattıklarından herhangi bir eseri, ecellerinin
yaklaşmış olması ihtimalini hiç düşünmüyorlar mı!
Artık bundan sonra hangi söze
inanacaklar!
186 Allah bir adamı saptırdı
mı, onu kimse doğru yola iletemez!
Onları azgınlıkları içinde
bırakır, debelenir dururlar!
187 Sana kıyametin vaktini
soruyor, “Ne zaman gelip çatacak?” diyorlar.
“Onun bilgisi sadece Allah
katındadır. Vaktini yalnız o bildirir. Kıyamet, göklerde de, yerde de pek büyük
bir olaydır. Size ansızın gelir” de.
Biliyor da gizliyorsun sanıyor,
sana soruyorlar.
“Onun ilmi Allah katındadır,
ama insanların çoğu bundan habersizdir!” de.
188 “Allah dilemezse, ben
kendime ne bir fayda verebilirim, ne de zarar.
Gaybı bilseydim daha çok hayır
işlerdim, bana bir kötülük de dokunmazdı.
‘Gaybı, gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgileri.’
Ben sadece uyarıcıyım.
İnanan bir topluma iyi haberler
getiren bir müjdeciyim” de.
189 Allah sizi bir tek nefisten
‘candan, kişiden’ yarattı. Onunla huzur bulsun diye, eşini de ondan
yaptı.
Erkek onu sarınca, o hafif bir
yük yüklendi ‘gebe kaldı’. Bir süre onunla gezindi. Derken, yükü
ağırlaştı.
Rableri Allah’a, “Andolsun!
Bize kusursuz bir çocuk verirsen, şükreden kullarından oluruz” diye
yalvardılar.
190 Allah onlara kusursuz ‘organları
yerli yerinde olan’ bir çocuk verdi. Kendilerine verilen şeyde şirke
düştüler. Ona ortaklar uydurdular.
Allah sınırsız yücedir onların
yapay tanrılarından!
191 Hiçbir eser yaratamayan,
kendileri yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar!
192 Oysa bu yapay tanrılar, ne
onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine.
193 Onları doğru yola
çağırırsanız size uymazlar.
İster davet edin, ister susun,
sizin için birdir.
194 Allah’tan başka
taptıklarınız da sizin gibi kullardır.
Davanızda haklıysanız, haydi
çağırın onları da size cevap versinler.
195 Onların yürüyecek ayakları,
tutacak elleri, görecek gözleri, işitecek kulakları mı var!
“Haydi davet edin yapay
tanrılarınızı da bana düzen kurun. Elinizden gelirse, hiç göz açtırmayın!”
de.
196 “Bu kitabı indiren Allah
benim dostumdur.
Allah, iyilerin dostudur!
197 Onu bırakıp
yalvardıklarınız, ne size yardım edebilirler, ne de kendilerine.
198 Onları doğru yola
çağırsanız, işitmezler.
Sana baktıklarını görürsün, ama
görmezler.
199 Sen af yolunu tut. Güzel
olanı emret. Cahillerden ‘hakikati tanımayanlardan’ yüz çevir.
200 Şeytandan sana bir dürtü
gelirse, hemen Allah’a sığın.
O, işitendir, bilendir.
‘İmana gelen vesvese insanı
telaşa düşürmemeli. Bu tür kuruntuları onun kalbi üretmiyor. İnsanın bundan
rahatsız olması bunun delilidir. Bunlar, şeytanın dürtüleridir. Halis bir
imanın belirtileridir. Bunlardan kurtulmanın yolu da Allah’a sığınmaktan
geçer.’
201 Kötülüklerden sakınanlar,
kendilerine şeytandan bir kuruntu dokundu mu dikkatle düşünür, gerçeği hemen
görürler.
202 Şeytanların kardeşleri ise
onları azgınlıklara sürükler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.
203 Onlara ayet getirmediğin
zaman, “Kendin bir tane yapıverseydin ya” derler.
“Ben ancak Rabbimden bana
bildirilene uyarım. Bunlar Rabbinizden gelen göz açıcılardır. İnanacak kimseler
için bir yol gösterici ve rahmettir” de.
‘Sizin gerçeği görmenizi
sağlayan deliller, belgeler, işaretlerdir.’
204 Kur’an okununca hemen onu
dinleyin. Susun! Belki rahmete erdirilirsiniz.
205 Rabbini, yakararak,
korkarak, sabah akşam, kısık sesle içinden an, gáfillerden olma.
206 Rabbinin huzurunda olanlar,
ona kulluk etmek hususunda büyüklük taslamazlar. Onu tesbih ederler. Ona secde
kılarlar.
‘Rablerinin huzurunda olanlar, bu huzuru
hissedenler, olaylara iman nuruyla bakanlar, ömürlerini sermaye bilenler her
dem kulluk şuuruyla yaşarlar.’
...........................................
‘Enfal, “ganimetler, yasal bir
savaşta elde edilen mallar” demektir. Yasal savaş, saldırılara karşı koymak,
bir zulmü ortadan kaldırmak gibi meşru bir sebeple yapılan savaştır. Buna din
dilinde “cihad” denir. Enfal ya da ganimet özel bir terimdir, yağma ya da çapul
demek değildir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Sana ganimetlerle ilgili
sorular soruyorlar.
“Ganimet malları Allah’ın ve
Elçisinindir” de.
İnanmış kimselerseniz Allah’tan
sakının!
Aranızda barış yaparak
ilişkilerinizi düzeltin!
Allah’a ve Elçisine itaat edin!
002 Gerçek müminlerin yanında
Allah’ın adı anıldı mı onların ruhları ürperir. Ayetleri okununca imanları
artar. Onlar, sadece Rablerine tevekkül ederler.
‘Allah’a dayanırlar, ellerinden
geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklerler.’
003 Namazı özenle kılar,
kendilerine rızk olarak verdiklerimizden infak ederler.
‘Uygun kimselere yardım etmek
amacıyla yerli yerince harcarlar, özellikle zekatlarını verirler.’
004 İşte gerçek inananlar bunlardır!
Rablerinin katında onlara nice
mertebeler, bağışlanma ve güzel bir rızk vardır.
005 Nitekim, Rabbin seni
evinden cihad için ‘yasal bir savaş için’ çıkarmıştı da inananların bir
kısmı bundan hoşlanmamışlardı.
006 Gerçek belli olduktan sonra
bile, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle
tartışıyorlardı!
007 Hatırla, Allah ‘size
düşman olan’ iki topluluktan biri için söz veriyor, “O sizin!” diyordu.
Siz, güçsüz olan toplulukla
savaşmak istiyordunuz.
‘Siz seçiminizi kolaydan yana yapıyordunuz.’
Oysa Allah, sözleriyle gerçeği
ortaya çıkarmak, inkâr edenlerin kökünü kurutmak istiyordu.
008 ‘Bile bile günahlara
dalan’ suçlular hoşlanmasalar da, Allah hakkı ‘gerçeği’ ortaya
koymak ve batılı ‘yalanı, yanlışı, sahteyi’ yok etmek istiyordu.
008.
009 O zaman siz, Rabbinizden
yardım istiyordunuz.
Rabbiniz de, “Size, ardı ardına
bin melekle yardım ederim” diye cevap vermişti.
010 Allah, bunu size, bir müjde
olsun da kalbiniz yatışsın diye yapmıştı.
Başarı sadece Allah katındandır!
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
011 Savaş sırasında, kendi
katından bir güven belirtisi olarak, korkunuzu dindirmek üzere, sizi hafif bir
uykuya daldırıyordu.
Sizi arındırmak, şeytanın
izlerini gönüllerinizden silmek, yüreklerinizi pekiştirmek, durup dayanma
gücünüzü artırmak için size gökten su indirmişti.
012 Rabbin, meleklere, “Ben
yardımımla sizin yanınızdayım, gidin inananları destekleyin. Ben yakında inkâr
edenlerin yüreklerine korku salacağım. Vurun boyunlarının üstüne! Vurun
parmaklarına!” diye buyurdu.
013 Bunun sebebi, onların
Allah’a ve Elçisine karşı çıkmalarıydı.
Allah’a ve Elçisine karşı koyan
bilsin, Allah’ın cezalandırması pek çetindir!
014 Şimdi bunu tadın!
‘Ama bu kadarla kalmayacak.’
İnkâr edenlere bir de cehennem
azabı vardır!
015 Ey inananlar! Savaş için
ilerlerken, sayıca kalabalık inkârcılarla karşılaşırsanız, arkanızı dönüp
kaçmayın!
016 Savaş sırasında, yeniden
savaşa girmek ya da bir başka gruba katılmak amacı gütmeksizin arkasını dönüp
kaçan kimse, Allah’ın hışmına uğramış olur.
‘Strateji geliştirmek ya da güç
toplamak gibi bir sebeple geriye çekilmeye izin vardır, ama böyle bir sebep
olmaksızın geriye dönmek kaçış sayılır, yasaktır.
Onun varacağı yer cehennemdir.
Ne kötü bir varış yeri!
008.
017 Onları siz öldürmediniz,
Allah ölürdü.
Atınca da sen atmadın, Allah
attı.
‘Bunu yapmasının nedeni’ inananları
güzel bir sınavla sınamaktı.
Allah işitendir, bilendir.
‘Hazreti Muhammed aleyhissalâtü
vesselâm, savaş sırasında eline bir avuç çakıl taşı alıp, ‘Yüzleri kurusun!”
diyerek düşman ordusuna fırlattı. Her bir düşman askerinin gözüne bu çakıllar
girdi. Bir mucize gerçekleşti. Ayette bu olaya atıf yapılmaktadır.’
018 Durumunuz budur! Allah, inkârcıların
düzenini zayıflatmak istedi.
019 ‘Ey inkârcılar!’ Siz
başarı istiyordunuz ya, işte size başarı! Sona erdirirseniz hakkınızda hayırlı
olur. Siz ‘saldırmama sözünüzden’ dönerseniz, biz de ‘inananlara
yardım etme kararımıza’ döneriz.
Kalabalık da olsanız bir işe
yaramaz.
Çünkü, Allah inananlarla
beraberdir.
020 Ey inananlar! Allah’a ve
Elçisine itaat edin.
‘Kur’an’ı’ dinleyip
dururken ondan yüz çevirmeyin.
021 Sakın dinlemeyip de,
dinledik diyen gibi olmayın!
022 Allah katında, yeryüzünde
yürüyen canlıların en kötüsü, akıllarını kullanmayan o sağırlar ve
dilsizlerdir.
‘Akıl nimeti onlara da
verilmiştir, fakat kendilerine iletilen gerçekler konusunda onu kullanmazlar.
Akıl, gerçeklerin, güzelliklerin, cennetin anahtarı olabilecekken onu kötü
yönde kullanır, cehenneme girmeye vesile yaparlar.’
023 Allah onlarda ‘inanmaları
ihtimali türünden’ bir iyilik görseydi kendilerine işittirirdi.
İşittirseydi bile ‘inatları
yüzünden’ yine de arkalarını döner giderlerdi.
024 Ey inananlar! Sizi ‘ruhsal
anlamda’ canlandıracak olan ‘ilahi gerçeklere’ çağırılırsanız,
Allah’a ve Elçisine olumlu karşılık verin.
Allah kişi ile kalbi arasına
girer, bunu bilin de öyle davranın.
Siz, kesinlikle derlenip ona
götürülecek, huzurunda toplanacaksınız.
025 Aranızdan yalnız zalimlere
erişmekle kalmayıp herkesi saracak olan beladan sakının.
Allah’ın azabı şiddetlidir!
008.
026 Hatırlayın, bir zamanlar
yeryüzünde zayıf bir azınlıktınız. Hor görülüp eziliyordunuz. İnsanların sizi
kapıp götürmelerinden korkuyordunuz. Allah, şükredesiniz diye sizi barındırdı,
yardımıyla destekledi, helalinden rızk verdi.
‘Kur’an’ın temel terimlerinden
biri olan rızk, ihtiyaca cevap olarak “sürekli verilen azık” demektir. Maddî de
olur, manevî de. Mesela, manalar aklın, görünenler gözün, yiyecekler dilin,
sevilenler kalbin, kokular burnun rızkıdır. İnsanın her hissine göre bir sofra
vardır.’
027 Ey inananlar! Allah’a ve
Elçisine ihanet etmeyin! Bunu yaparsanız, size güvenilip verilen emanetlere de
bilerek ihanet etmiş olursunuz.
‘İhanet kelimesinin, güveni
kötüye kullanma, arkadan vurma, hainlik etme, isyan etme, karşı gelme, küçük
düşürme, hakaret etme gibi manaları vardır.’
028 Mallarınız ve çocuklarınız
birer sınama aracıdır.
‘Sizin gerçek durumunuzun
ortaya çıkartılmasına yarar. Altın mısınız, bakır mısınız, bu sayede
anlaşılır.’
Büyük ödül Allah
katındadır.
029 Ey inananlar! Allah’tan
korkarsanız, o size iyiyi kötüden ayırt etmenize yarayan bir sezgi verir,
kötülüklerinizi örter, günahlarınızı bağışlar.
Allah büyük lütuf
sahibidir.
030 Hatırla o zamanı!
İnkârcılar, seni yakalamak ya da öldürmek veya yurdundan sürgün etmek üzere bir
düzen kuruyorlardı.
Allah da bir düzen kuruyordu.
Allah, düzen kuranların en
hayırlısıdır.
‘Allah da düzen kuruyordu, yani
onların düzenlerini bozup etkisiz bırakıyordu.’
031 Kendilerine ayetlerimiz
okununca, “Tamam, yeter artık! İşittik, eskilerin masalları işte! Dilesek,
bunun gibisini biz de söyleriz!” dediler.
032 Bir zamanlar, “Allah’ımız!
Kur’an senin katından indirildiyse, haydi üzerimize gökten taş yağdır ya da
acılı bir azap ver” demişlerdi.
‘İnkârcılar, “Biz bu kitaba
inanmıyoruz. Bu durumda cezayı hak ediyoruz. Bu kitap gerçekten de ilahi ise o
zaman cezalandırılmamız gerekir. Tepemize taş yağmalı” diye akıl yürütüyorlardı.’
033 Oysa, sen içlerinde
bulunurken Allah onlara azap etmez.
‘Hepsini silip süpürecek büyük
bir afet gelmez, onlar bunu bilmiyorlardı.’
‘Yaptıklarına pişman olup’ bağışlanma
dilerlerken de Allah azap edecek değildir.
008.
034 Yoksa Kâbe’ye girmelerini
engellerlerken Allah onlara niçin azap etmesin!
Üstelik, onun dostu da
olmadılar.
Onun dostu, içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlardır. Fakat çokları bilmez.
035 Kâbe’nin yanındaki
tapınmaları, ıslık çalmak ya da alkış tutmaktan öteye gitmiyor.
‘Yargı gününde onlara denilir ki’
inkârınızdan dolayı şimdi tadın bakalım azabı!
‘Allah’ın yanı sıra başka
ilahlar edinen, Kabenin içini heykellerle, putlarla dolduranlar, İbrahim
aleyhisselâmdan kalan hac ibadetini bozup kendilerine benzetmişlerdi.’
036 İnkârcılar, mallarını Allah
yolundan men etmek için harcarlar.
İleride daha da harcayacaklar.
Sonra, bu ‘harcamaları’
onlara bir yitik acısı olacak. Ardından da yenilecekler. İnkâr etmekte
direnenler, derlenip toplanarak cehenneme sürülecekler.
037 Allah, ‘inkâr etmeleri
sebebiyle’ pis olanları ‘inanarak arınanlardan’ ayıracak. Pisleri
birbiri üstüne yığıp cehenneme atacak.
İşte onlardır hüsrana
düşenler!
‘Zarar edenler, kaybedenler,
yitik acısıyla yananlar.’
038 O inkârcılara söyle, ‘eğer
sana iletilen gerçeklere inanır da savaşa’ son verirlerse geçmiş günahları
silinir.
Yine azgınlık eder de sizinle
savaşmaya kalkışırlarsa önceki toplumlara uygulanan azgın toplulukları
cezalandırma yasası kendilerine de uygulanır!
039 Uydurma tanrılara tapınmak
gibi çirkin uygulamalar kalmayıp da din
büsbütün Allah için olana kadar savaşın.
Son
verirlerse, Allah onların yaptıklarını elbette görür.
040 Yüz çevirirlerse bilin,
Allah sizin en yakın dostunuzdur.
O ne güzel bir koruyucu, ne
güzel bir yardımcıdır!
008.
041 Allah’a ve kulumuza ‘Muhammed’e’
indirdiklerimize ‘ayetlere’ inandıysanız bilin, iki ordunun karşılaştığı
‘iyiyle kötünün, gerçekle yalanın’ ayırım gününde, savaşta elde edilen
ganimetlerin beşte biri Allah’ın, Peygamberin, yakınların, yetimlerin,
yoksulların ve yolcuların hakkıdır.
Allah’ın gücü her şeye yeter.
‘Ganimetlerin, yasal bir
savaşta ele geçirilen malların geriye kalanını, yani beşte dördünü savaşçılar
kendi aralarında paylaşırlar.’
042 O gün ‘Bedir savaşında’
siz vadinin beri yanında, onlar öte yanındaydılar.
‘Saldırıya hedef olacak’ kervan,
sizden daha aşağıda bir yerdeydi.
Buluşmak üzere sözleşmeye
çalışsaydınız, bu kadar uygun bir karşılaşma ayarlayamazdınız.
Allah, helak olanlar apaçık bir
delilden dolayı helak olsun, yaşayan da yine apaçık bir delilden dolayı yaşasın
diye, olması kesinleşen bir işi bitirdi.
043 Allah, uykunda onları sana
az gösteriyordu.
Çok gösterseydi, yılgınlık
duyacak, yapmanız gereken işiniz konusunda çekişip duracaktınız.
Allah sizi bundan kurtardı.
O, gönüllerde olanı bilir!
044 Karşılaşma anında, onları
sizin gözünüzde azaltıyor, sizi de onların gözünde azaltıyordu.
Olması gereken bir işi
bitirecekti.
İşler hep Allah’a
döndürülür!
045 Ey inananlar!
Düşman bir toplulukla
karşılaşırsanız sebat edin, dayanın, yılmayın!
Korkulardan kurtulup
umduklarınıza kavuşabilmek için Allah’ı çok anın.
008.
046 Allah’a ve Elçisine itaat
edin!
Birbirinizle çekişmeyin!
Sonra yılarsınız da gücünüz
gidiverir.
Sabırlı olun!
Allah sabredenlerle beraberdir!
‘Sabırlı olun, buyrukları
yerine getirmekte, yasaklardan sakınmakta karşılaştığınız güçlüklere katlanın.’
047 Yerlerinden çalım satarak,
insanlara gösteriş yaparak çıkan, Allah yolundan alıkoymak için çaba harcayanlar
gibi olmayın.
Allah, onların yaptıklarını
çepeçevre kuşatmıştır.
048 Şeytan onlara yaptıklarını
güzel gösterdi.
“Bugün insanlardan sizi
yenebilecek hiç kimse yoktur, üstelik desteklemek üzere ben de sizin
arkanızdayım” dedi.
Fakat savaş alanında iki taraf
birbirine görününce, sözünde durmayıp arkasını dönüverdi.
“Benim sizinle ilgim yok. Sizin
görmediklerinizi ‘melekleri’ görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah’ın
azabı şiddetlidir!” dedi.
049 O sırada, ikiyüzlüler ve
yüreklerinde hastalık bulunanlar “İnananları dinleri aldattı” diyorlardı.
Kim, Allah’a içtenlikle
güvenirse bilsin, Allah’ın üstün gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek
hikmetle yapar.
050 Melekler, inkâr edenlerin
yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Şimdi yakıcı azabı tadın bakalım!” diyerek
canlarını alırlarken bir görsen!
051 “Bunlar kendi ellerinizle
yapıp sunduklarınız yüzündendir. Allah, kullarına asla haksızlık etmez.”
‘Çünkü, Allah adildir, hak
sahibine hakkını verir, dengeli davranır.’
052 Bunların gidişi, tıpkı
Firavun yanlılarının ve onlardan öncekilerin gidişi gibidir.
Allah’ın ayetlerini tanımayıp
yalanladılar.
Allah da onları günahları
yüzünden yakaladı.
Allah’ın sonsuz kuvveti vardır,
cezalandırması pek çetindir.
008.
053 Bu böyledir! Bir toplum
kendi uygulamalarını değiştirmedikçe, Allah, onlara verdiği nimetini
değiştirmez.
‘Vermezlik etmez, ellerinden
almaz, ama nimetin kadrini bilmez de azgınlık ederlerse nimet kaynaklarını
kurutur. Nimet, şükür görmezse gider.’
Allah her şeyi işitir, bilir.
054 Tıpkı Firavun yanlılarının
ve onlardan öncekilerin uygulamaları gibi.
Rablerinin ayetlerini
yalanladılar.
Biz de onları günahlarından
dolayı helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip
attık.’
Firavun yanlılarını sulara
gömdük.
Onların hepsi zalimdi!
055 Allah katında yerde yürüyen
canlıların en kötüsü kâfirlerdir.
056 Onlarla ne zaman bir
sözleşme yapsan, sonucundan sakınmaksızın, her seferinde sözleşmelerini
bozarlar.
057 Onları savaş sırasında
yakalarsan, kendilerine arkalarından gelenlerin ürküp ibret almalarını
sağlayacak biçimde davran.
058 Bir kısım kimselerin ihanet
ederek aranızdaki antlaşmayı bozmalarından korkarsan, sen de onlara karşı tıpkı
onların yaptıkları gibi antlaşmayı bozarak karşılık ver.
Allah ihanet edenleri
sevmez.
059 İnkâr edenler, ileri
gittiklerini sanmasınlar. Onlar, sizi asla eli ermez gücü yetmez bir topluluk
durumuna düşürüp engelleyemezler.
060 Onlara karşı gücünüz
oranında kuvvet toplayın, savaş atları hazırlayın!
‘Size çarpışma anında gerekli
olabilecek her türlü aracı elde edin, elinizde bulundurun.’
Bunlarla, hem Allah’ın
düşmanını, hem sizin düşmanınızı, hem de sizce bilinmeyip yalnız Allah
tarafından bilinen başkalarını ‘size saldırmalarını engelleyecek biçimde’
korkutun.
Allah yolunda ne harcarsanız
size ödenir, asla haksızlık edilmez.
061 Barışa yanaşırlarsa, sen de
yanaş.
Allah’a tevekkül et!
O, her şeyi işitendir,
bilendir.
‘Tevekkül, birini kendine vekil
edinmek demektir. Mümin, Allah’ı kendine vekil eder. Elinden geleni yapar,
sebepleri kullanır, sonucu Allah’tan bekler. Çaba harcamaksızın beklemek
tevekkül değil, tembelliktir.’
008.
062 Seni aldatmak isterlerse,
Allah sana yeter.
Seni, hem ‘melekler
göndermek gibi’ yardımlarıyla, hem de inananlarla destekledi.
063 Onların kalplerini birbirlerine
ısındırdı.
‘Sürekli savaş hâlinde olan
toplulukları birbirine sevdirdi, iman kardeşi yaptı.’
Sen, yeryüzünde bulunan her
şeyi harcasaydın, yine de onların gönüllerini birbirine ısındıramazdın. Fakat
Allah ısındırdı.
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
064 Ey Peygamber! Allah’ın
yardımı hem sana, hem de sana uyan inananlara yeter!
065 Ey Peygamber! İnananları
cihad için isteklendir.
‘Cihad, yapılması zorunluluk
hâline gelen haklı, meşru, yasal bir savaştır.’
Sizden sabırlı yirmi kişi
bulunursa, inkârcılardan iki yüz kişiyi yener.
Sizden yüz kişi bulunursa,
inkârcılardan bin kişiyi yener.
Çünkü onlar, derin bir
kavrayıştan yoksun kimselerdir.
066 Allah, aranızda zayıf
kimselerin de bulunduğunu bilmesi sebebiyle yükünüzü hafifletti.
‘Sorumluluklarınızın bir
bölümünü omzunuzdan aldı.’
Sizden sabırlı yüz kişi olursa,
inkârcılardan iki yüz kişiyi yener.
Sizden bin kişi olursa,
Allah’ın izniyle ‘onlardan’ iki bin kişiyi yener.
Allah sabredenlerle beraberdir!
067 Yeryüzünde savaşırken,
düşmanı büsbütün yere serip tam anlamıyla bir başarı kazanmaksızın birilerini
esir alması Peygambere yakışmaz.
Siz dünya malını istiyorsunuz,
Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor.
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
068 Allah tarafından daha önce
verilmiş bir hüküm bulunmasaydı, aldıklarınız yüzünden size büyük bir azap
dokunurdu.
‘Aldıklarınız yüzünden, yani
esirleri bırakmak için kurtuluş bedeli almanızdan ötürü.’
069 Artık elde ettiğiniz
ganimetlerden helal ve temiz bir biçimde faydalanın.
Allah’tan sakının!
Hiç kuşku duymayın, Allah
günahları bağışlayan, merhamet edendir.
008.
070 Ey Peygamber! Elinizdeki
esirlere, “Allah sizin kalbinizde ‘iman gibi’ bir iyilik bulursa, size ‘savaş
sonucu’ sizden alınanın daha iyisini verir, sizi bağışlar. Allah günahları
bağışlayandır, merhamet edendir” de.
071 Sana ihanet etmek
isterlerse bilesin, onlar daha önce Allah’a da ihanet etmişlerdi. Allah da
sana, onları yenmen için imkân vermişti!
Allah her şeyi bilen, her işini
anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
072 Bir kısım insanlar
gerçekten inandılar. Dinleri için yurtlarını bırakıp göç ettiler. Mallarıyla,
canlarıyla Allah yolunda çaba harcadılar. Mümin kardeşlerini barındırdılar.
Onlara yardım ettiler.
İnananlar birbirinin
dostlarıdırlar!
İnanıp da dinleri için göç
etmeyen kimselerle, göç etmeleri anına kadar, aranızda yakın arkadaşlık
olmamalı. Fakat din konusunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmekle
yükümlüsünüz. Ancak bu yardım, sizinle sözleşmeli bir toplumun zararına
olmamalıdır.
Allah bütün yaptıklarınızı
görür!
073 İnkâr edenler de
birbirlerinin dostlarıdırlar.
Siz, inananlar olarak
birbirinizi gözetmezseniz, yeryüzünde büyük bir karmaşa çıkar, bozulmalar olur.
074 Onlar inandılar. Dinleri
uğruna göç ettiler. Allah yolunda var güçleriyle çaba harcadılar. Kendilerine
sığınanları koruyup barındırdılar. Onlara yardım ettiler.
İşte bunlardır gerçek
inananlar!
Onlar için bağışlanma ve pek
değerli bir rızk vardır.
075 Sonra inanıp da dinleri
uğruna göç edenler, sizinle birlikte savaşanlar var ya, işte onlar da
sizdendir.
Birbirinin mirasçısı olan
akrabalar, Allah’ın kitabına göre birbirine daha yakındır.
Şüphesiz, Allah her şeyi bilir!
..................
‘İnsanın, günahından dolayı af
dileyip bir daha işlememeye kesin karar vermesine tevbe denir. Ağırlıklı olarak
savaş şartlarından söz eden bu surenin başında, Allah’ın sınırsız merhameti
bulunduğunu dile getiren “Bismillahirrahmanirrahîm”
sözü yer almamıştır. Kimi eleştiriciler, bu suredeki bazı ayetleri nazara
vererek, İslâmı ürkütücü bir din olarak tanımlarlar. Oysa, bu surede, savaş
anında uyulması gereken yasalar, ilkeler, kurallar açıklanmıştır. İnananlar,
savaşmak zorunda kaldıkları zaman dahi ilahi yasalara uymak, adil davranmak,
çocuklara, kadınlara, yaşlılara merhamet etmekle yükümlü kılınmışlardır.
Zorunlu durumlarda kaçınılmaz olan savaş bile ilahi merhametin ışığı altında
ehlileştirilmiştir. İslâm dininin özü barıştır, sevgidir. İnsaflı bir göz bunu
görebilir.’
001 Kendileriyle antlaşma
yaptığınız müşriklere Allah ve Resulünden bir uyarı!
‘Müşriklere, yani Allah’ın yanı
sıra başka tanrılar edinenlere.’
002 ‘Ey uydurma tanrılara
tapınanlar! Size şimdilik izin verildi.’
Haydi yeryüzünde dört ay daha
dolaşın!
Siz, Allah’ı aciz ‘etkisiz’
bırakamazsınız, bilin!
Allah, inkâr edenleri
kesinlikle alçaltacaktır!
003 Bu, büyük hac gününde,
Allah’tan ve Resulünden insanlara bir duyurudur: Allah da, Peygamberi de, uydurma
tanrılar edinenlerden ıraktırlar.
Tevbe ederseniz sizin için daha
iyi olur.
‘Uyarılara’
aldırmazsanız şunu bilin: Siz, Allah’ı aciz ‘etkisiz’ bırakamazsınız!
İnkâr edenlere can yakıcı bir
azabı müjdele!
004 Ancak, Allah’ın yanı sıra
başka tanrılar edinenlerden sözleşme yaptıklarınız, daha sonra ‘sözleşme
maddelerini uygulamada’ size bir eksiklik yapmadılarsa, sizin zararınıza
olacak biçimde kimseye yardım etmedilerse, onlarla olan sözleşmelerinizi süresi
dolana kadar bozmayın.
Allah, çirkin davranışlardan
sakınanları sever.
005 Haram ‘hürmet edilen,
saygın, kutlu’ aylar çıkınca, Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinenleri
nerede bulursanız öldürün. Yakalayıp hapsedin. Gözetleme yerlerinde onları
bekleyin.
‘Dokunulmazlık ilkesinin
geçerli olduğu haram aylar çıkınca, sizinle antlaşması olmayan
düşmanlarınızla savaşabilirsiniz.’
Tevbe eder, namazı özenle
kılar, zekâtı verirlerse, onları yollarında rahat bırakın.
Allah, günahları bağışlayan,
merhamet edendir.
006 Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenlerden biri sana sığınırsa, Kur’an’ı dinleyebilmesi için onu
koruma altına al. Sonra da, kendisini güvende hissedebileceği bir yere ulaştır.
Çünkü onlar, hakikat
bilgisinden yoksun kimselerdir.
009.
007 Kâbe’nin yanında sözleşme
yaptıklarınız bir yana, uydurma tanrılar edinenlerin, Allah katında, Peygamberi
katında nasıl bir antlaşmaları olabilir ki!
Antlaşma yaptıklarınıza
gelince, onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın.
Allah, içtenlikle inanarak
kötülüklerden sakınanları sever.
008 ‘Başka türlüsü’
nasıl olabilir!
Onlar size üstün gelselerdi, ne
bir akrabalık, ne de bir yükümlülük gözetirlerdi.
Sizi ağızlarıyla hoşnut etmeye
çalışırlar.
Fakat gönülleri bundan uzak
durur.
Onların çoğu yoldan çıkmış
azgınlardır!
009 Allah’ın ayetlerini az bir
pahaya sattılar.
Allah yolunda yürümek isteyen
insanlara engel oldular.
Yapıp ettikleri ne kadar da
kötü!
010 İnanan biri hakkında ne
yemin gözetirler, ne de yükümlülük.
İlahî sınırları aşanlar işte
bunlardır!
011 Fakat tevbe eder, namazı
özenle kılar, zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşleriniz olurlar.
Bilen kimseler için
ayetlerimizi ayrıntılı biçimde anlatıyoruz.
012 Söz verdikten sonra
yeminlerini bozar da dininize dil uzatırlarsa, kendi yeminlerine bile saygısı
olmayan o hak tanımazların ileri gelenleriyle savaşın.
Belki çirkin davranışlarına bir
son verirler.
013 Yeminlerini bozan,
Peygamberi yurdundan sürmeye niyetlenen, size ilkin kendileri düşmanlık eden
bir toplulukla savaşmanız gerekmez mi!
Yoksa onlardan korkuyor
musunuz!
Gerçekten inanmış kimselerseniz
bilin, asıl korkulması gereken, Allah’tır.
009.
014 Onlarla savaşın! Allah,
sizin elinizle onları cezalandırsın, rezil eylesin. Sizi onlara üstün kılsın.
İnananların gönüllerine şifa versin.
015 İçlerindeki öfkeyi
gidersin.
Allah, kimi dilerse ona tevbe
nasip eder.
Allah, sınırsız bilendir, her
işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
016 Allah, sizden kendi yolunda
var gücüyle çaba harcayanları, Allah’tan, Resulünden, müminlerden başkasını sır
dostu edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi hâlinize bırakır mı
sanıyorsunuz!
Allah, yapıp ettiklerinizin
hepsinden haberlidir!
017 Allah’ın yanı sıra başka
ilahlar edinenler, kendi inkârlarına ‘davranışlarının diliyle’ kendileri
tanıklık edip dururlarken, mescitleri gözetemezler.
‘Onlar, davranışlarının diliyle
inkârlarını itiraf ediyorlar. Mescitleri, yani secde edilen, namaz kılınan
yerlerin sorumluluğunu üstlenemezler.’
Onlar, bütün emekleri boşa
giden, cehennem ateşinde temelli kalacak olan kimselerdir!
018 Mescitleri, Allah’a ve
ahiret gününe inanan, namazı özenle kılan, zekâtı veren, Allah’tan başka
kimseden korkusu olmayan kimseler imar ederler.
‘İmar ederler, yani korur,
gözetir, onarır, şenlendirirler.’
İşte bunların başarılı olmaları
umulabilir.
019 Hacılara su vermeyi,
Kâbe’yi gözetme görevini, Allah’a ve ahiret gününe inanıp da Allah yolunda var
güçleriyle çaba harcayanlarla ‘bunların yapıp ettikleriyle’ bir mi
tuttunuz!
Allah katında bunlar bir olmaz.
Allah, zalimleri doğru yola
eriştirmez.
020 İman eden, dinleri için
ülkelerini bırakıp başka yerlere taşınan, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla
cihad edenler, Allah katında daha üstün bir konumdadırlar.
İşte bunlardır umduklarına
erişenler!
‘Cihad, kişinin var gücüyle
çaba harcaması, gerekirse savaşmasıdır. Maddi de olur, manevi de. En büyük
cihad ise, insanın kendi nefsiyle mücadelesidir.’
009.
021 Rableri onlara, sonsuz
merhametini, rızasını, sayısız nimetlerle dolu cennetlerini müjdelemektedir.
022 Onlar sonsuza kadar orada
kalacak!
Şüphesiz, büyük ödül Allah
katındadır.
023 Ey inananlar! İnanmak
yerine inkâr etmekten hoşlanan babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin.
‘Veli, bir kimsenin yakın
dostu, koruyucusu, gözeticisi, himaye edicisi demektir. En yakınlarınız bile
olsalar inkârcıları koruyucu edinmeyin. Böyle yaparsanız, inkârlarını,
sapkınlıklarını, günahlarını hoş görmüş, önemsememiş olursunuz. Bu ise, samimi
bir mümine yakışmaz. Ancak, veli edinmemek başka, ana babayla ilişkiyi
sürdürmek başka şeydir. Bu durum, bir müminin ana babasına saygısızlık etmesini
gerektirmez. Önemli olan, nerde başlayıp nerde duracağını bilmektir.’
Onları, veli edinenleriniz,
kendilerine gerçekten yazık eden kimselerdir.
024 “Babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz, hısımlarınız, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa
uğramasından korktuğunuz alışveriş, hoşunuza giden evler, size Allah’tan,
Resulünden, Allah yolunda çaba harcamaktan daha sevimliyse, Allah’ın emri gelene
dek bekleyin!
Allah, emir dinlemeyen
kimseleri doğru yola eriştirmez!” de.
025 Andolsun! Allah size nice
savaş meydanlarında yardım etti.
Huneyn günü de ‘bunlardan
biriydi’.
Kalabalık oluşunuz gözlerinizi
kamaştırmıştı, ama bunun size bir faydası olmamıştı.
‘Düşman saldırıları karşısında
zor durumda kalmıştınız.’
Geniş yeryüzü size dar
gelmişti.
Sonra da arkanızı dönüp
kaçmıştınız.
026 Bunun üzerine Allah, hem
Peygamberinin, hem sizin üzerinize bir sekinet indirmişti.
‘Sekinet, yani huzur,
dinginlik, güven hissi vermişti.’
Gözle görülemeyen askerler
indirerek size yardım etmişti.
İnkâr edenleri azaba
uğratmıştı.
Buydu inkârcıların cezası!
009.
027 Bununla birlikte, Allah
kimi dilerse ona tevbe nasip eder. Çünkü, Allah bağışlayıcıdır, merhamet
edicidir.
028 Ey inananlar! Allah’ın yanı
sıra başka tanrılar edinenler gerçekten necistirler!
‘Küfürleri sebebiyle pistirler,
manen kirlidirler.’
Bu yıl son olsun, artık bir
daha Kâbe’ye yaklaşmasınlar.
Yoksul düşmekten korkarsanız,
Allah dilerse sizi lütfuyla zengin eder.
‘Onların gelmemesi sonucu
alışveriş imkânlarınızın azalması düşüncesi sizi korkutmasın. Allah sizi yoksun
bırakmaz.’
Allah her şeyi bilen, her işini
anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
029 Kendilerine daha önce kitap
verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram
kıldığını haram saymayan ve hak dini din olarak benimsemeyenlerle güçlerini
yitirip kendi elleriyle size vergi verecekleri zamana kadar savaşın.
‘Maddî cihadın amacı, başka insanları
zorla Müslüman etmek değil, yaygın zulüm uygulamalarına bir son vermek,
engelleri ortadan kaldırarak bireylerin iman nuruyla buluşmasını sağlamaktır.
Durup dururken bir topluma saldırmak barış dini olan İslamın özüne zıt bir
davranıştır. Savaş şartlarının oluşması gerekir. Savaş yapılır da, Müslüman
olmayan toplumlar, Müslümanların yönetimi altına girerlerse, cizye adlı bir
vergi verirler. Yönetim de onların canlarını, mallarını, dinlerini, namuslarını
güvence altına alır.’
030 Yahudiler, “Uzeyr, Allah’ın
oğludur” diyorlar.
Hıristiyanlar da “İsa, Allah’ın
oğludur” diyorlar.
Bunlar, daha önceki devirlerde
yaşamış inkârcıların dayanaksız sözlerinden etkilenerek dillerine doladıkları
laflar!
Allah canlarını alsın, nasıl
da uyduruyorlar!
031 Allah’ın yanı sıra,
Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlarsa ruhbanlarını rab edindiler, İsa’ya
tanrılık payesi verdiler.
Oysa, tek ilaha tapmaları
emredilmişti.
Ondan başka ilah yoktur!
Nitelikleri her bakımdan
sınırsız olan Allah, bunların tanrılık payesi verdikleri şeylerden pek ıraktır!
009.
032 Allah’ın nurunu ağızlarıyla
söndürmek istiyorlar.
Allah onların umdukları sonucu
elde etmelerine izin vermeyecektir. Çünkü, inkârcılar hoşlanmasalar da, nurunu
tamamlamak istiyor.
‘Kur’an aleyhinde ileri geri
konuşarak ilahi nuru söndürmek istiyorlar. Şimdi de sesli, görüntülü, yazılı
iletişim araçlarını kullanıyor, inancın temellerine saldırıyorlar. İslâmı yok
etmeye çalışıyorlar. Bugüne kadar başaramadılar, bundan sonra da
başaramayacaklar. Allah, nurunu tamamlayacak.’
033 Uydurma tanrılara tapanlar
hoşlanmasalar da, dinini tüm dinlere üstün kılmak üzere, Peygamberini inanç
yolunun ilkeleri ve gerçek din ile gönderen, odur.
034 Ey inananlar! Hahamlardan,
rahiplerden niceleri, haksız yollarla insanların mallarını yerler. Allah
yolundan insanları men ederler.
Altını, gümüşü biriktiren,
Allah yolunda harcamayanlara canlar yakan bir azabı müjdele!
035 Yargı sürecinde bu
paraların üzerleri cehennem ateşinde kızdırılır. Onların alınlarına,
böğürlerine, sırtlarına bastırılır.
“Kendiniz için topladıklarınız
işte budur! Şimdi tadın bakalım biriktirdiklerinizi!” denilir.
036 Gökleri ve yeri yaratım
sürecindeki yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir.
Bunlardan dördü haram ‘kutlu’
aylardır.
‘Takvim konusunda’ gerçek yasa
budur!
İlahî sınırları aşmak suretiyle
nefsinize zulmetmeyin!
‘İbadet zamanlarıyla uyumlu
olan ay takvimini bırakarak kendinize yazık etmeyin!’
Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa, siz de onlarla topluca
savaşın.
Allah, kötülüklerden
sakınanlarla beraberdir!
009.
037 Ayları erteleme uygulaması
küfrü ‘inkârı’ artırmaktan ibarettir.
‘Ay takvimiyle belirlenen yıla
eklemeler yaparak takvimle oynamak.’
İnkar edenler, yersiz uygulamalarını
Allah tarafından belirlenen kutlu ayların sayısına uydurmak için, onu bir yıl
haram, bir yıl helal sayıyor, böylece Allah’ın yasakladığını ‘güya’
yasallaştırıyorlar.
Bu yolla yaptıkları ‘yanlış’
uygulamalar kendilerine güzel görünüyor.
Allah, ilahi gerçekleri
tanımamakta direnen kimseleri doğru yola eriştirmez!
‘Ayları erteleme uygulamasına
“nesî” denir. Allah’ın yanı sıra başka tanrılara inananlar, ay takvimini güneş
takvimine uyarlayarak ayları erteliyor, hac zamanını hep aynı zamana denk
getiriyorlardı. Kur’an, bu konuya açıklık getiriyor.’
038 Ey inananlar! Size ne oldu
da, “Allah yolunda savaşa çıkın!” denilince yere yapışıp kaldınız!
‘Sonsuz mutluluk yeri olan’ ahiret
yerine ‘geçici’ dünya hayatını mı yeğliyorsunuz!
Oysa, dünya hayatının ‘sınırlı’
faydası ahiretin yanında nedir ki!
‘Cennet, sonsuza kadar size
verilecek olan nimetlerle doludur, onu isteyin.’
039 Eğer söz dinlemez de Allah
yolunda savaşa çıkmazsanız, size acılı bir azap uygular. Sizin yerinize başka
bir toplum getirir.
Allah’a zarar veremezsiniz!
Allah’ın gücü her şeye
yeter!
040 Peygambere siz yardım
etmezseniz, Allah yardım eder. Bir zamanlar, inkâr edenler onu yurdundan sürüp
çıkardıkları zaman, iki kişiden biri olarak, mağaradayken yanında bulunan
arkadaşına, “Sen hiç tasalanma. Allah bizimle beraberdir!” diyordu.
Derken, Allah onun üzerine bir
sekinet ‘huzur, dinginlik, güven hissi’ indirdi. Sizin görmediğiniz
güçlerle onu destekledi.
İnkâr edenlerin sözlerini iyice
alçalttı.
‘Davalarını dile getiren, yapay
tanrılarını öven sözlerini çürüttü, etkisiz bıraktı.’
Yüce olan, sadece Allah’ın
kelimesidir.
‘Lailahe illallah, Allah’tan
başka ilah yoktur, sözüdür.’
Allah, üstün gücü olan, her
işini anlamlı gayeler gözeterek yapandır.
009.
041 Size zor da gelse, kolay da
gelse hepiniz mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin.
‘Var gücünüzle çaba harcayın,
gerekirse savaşın.’
Bilirseniz, sizin için hayırlı
olan budur.
042 Bir zorluk çekmeksizin ele
geçirilebilecek mallar, kolay bir yolculuk ‘söz konusu’ olsaydı, onlar ‘münafıklar,
ikiyüzlüler’ seni izlerlerdi. Fakat çıkılacak yol onları yıldırdı.
“Gücümüz olsaydı elbet ortaya
koyardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir.
Kendilerini tehlikeye
atıyorlar!
Allah, onların yalancı
olduklarını elbette biliyor!
043 Allah seni affetsin! Onlara
niye izin verdin!
Bekleyeydin de doğru
söyleyenler belli olaydı, yalancıları bileydin!
044 Allah’a ve ahiret gününe
inananlar, ‘geride kalmak konusunda’ senden izin istemezler.
Çünkü, mallarıyla, canlarıyla
cihada ‘çaba harcamaya, savaşmaya’ içtenlikle niyet etmişlerdir.
Allah, içtenlikle inanarak
kötülüklerden sakınanları bilir!
045 Senden ancak, Allah’a ve
ahiret gününe ‘içtenlikle’ inanmayan, yürekleri işkilli olup bu
işkilleri içinde ikilemde kalanlar ‘sıvışmak için’ izin isterler.
046 Onlar, seninle birlikte
gitmeyi gerçekten isteselerdi, bunun için hazırlık yaparlardı.
Allah, davranış biçimlerini
beğenmediği için onları alıkoydu.
“Oturun oturanlarla birlikte!”
denildi.
047 ‘Bu ikiyüzlüler’ sizinle
birlikte sefere çıksalardı, ‘bir işe yaramadıkları gibi, üstelik’ sizi
bozmaya çalışır, karmaşaya düşürmek için aranıza sokulurlardı.
İçinizde onlara kulak verenler
de vardı.
‘Başka ikiyüzlüler ya da inancı
zayıf olanlar.’
Allah zalimleri bilir!
009.
048 Onlar, daha önce de karmaşa
çıkarmanın yollarını aramışlardı.
Sana zarar vermek üzere nice
düzenler kurmuşlardı.
Onlar istemedikleri hâlde
gerçek geldi.
Allah’ın emri yerini
buldu.
049 Onlardan kimileri de, “Bana
‘evde kalmam için’ izin ver. Başımı belaya sokma!” derler.
Dikkat edin!
Onlar, bela uçurumlarına
yuvarlanmış oldular!
Cehennem, inkârcıları çepeçevre
kuşatacaktır!
050 Sana bir iyilik geldi mi
onlar buna üzülürler.
Başına kötü bir hâl geldi mi,
“Biz daha önce önlemimizi almıştık” der, sevinerek döner giderler.
051 “Allah bizim hakkımızda ne
yazdıysa başımıza o gelir.
O bizim mevlamız, dostumuz,
koruyucumuz, sahibimizdir.
İnananlar sadece Allah’a
güvensinler” de.
052 “Bizimle ilgili olarak
ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz.
‘Ya şehitlik ya da gazilik!’
Biz de, Allah’ın size azap
vermesini bekliyoruz.
Bu azap, ya kendi katından
gelir ya da bizim elimizle.
Bekleyin!
Biz de sizinle beraber
bekliyoruz!” de.
053 “İster gönüllü harcayın,
ister gönülsüz, sizin verecekleriniz asla kabul edilmez.
Çünkü siz, ilahi sınırları aşan
azgın kimselersiniz!” de.
054 Harcamaların kabul
edilmemesinin sebebi var:
Allah’a ve Elçisine inanmazlar.
Namaza üşenerek gelirler.
Harcamalarını isteksizce
yaparlar.
009.
055 Onların malları ve
çocukları seni imrendirmesin.
Allah, bunlarla dünya hayatında
onlara azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.
056 İnanmayıp da inanmış gibi
davranan ikiyüzlüler, sizden olmadıkları hâlde, korkak bir topluluk olmaları
yüzünden, “Sizinleyiz!” diye Allah’a yemin ederler.
057 Bir sığınak, bir mağara ya
da bir kovuk bulabilselerdi, ‘korkak olmaları sebebiyle’ hemen oraya
koşarlardı!
058 Onların arasında, yapılan
yardımlar konusunda sana dil uzatanlar var!
Onlardan verilirse hoşnut
olurlar.
Kendilerine verilmezse, hemen
kızarlar.
059 Ne olurdu, Allah’ın ve
Elçisinin verdiklerine razı olsalardı!
“Allah bize yeter. Allah,
sınırsız merhametinden dolayı yine verir, Peygamberi de. Bizim bütün
yönelişimiz Allah’adır” deselerdi!
060 Yardım malları, sadece
yoksullara, düşkünlere, bu yardımları toplayanlara, gönülleri ‘İslâma’
ısındırılacaklara verilir.
‘Yardım malları, zenginlerin
kesinlikle vermesi gereken zekâtlardan elde edilen mallardır.’
Esirlere özgürlüklerini kazandırmak,
borcunu ödeyemeyecek durumda olanların borcunu ödemek, Allah yolunda çaba
harcayanlara destek olmak, yolda kalanlara el uzatmak amacıyla harcanır.
Allah her şeyi bilen, her işini
anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
061 Onlardan kimileri de, “Her
söyleneni dinleyen bir kulak!” diyerek Peygamberi incitirler.
“O kulaklar, sizin için hayırlı
olanı dinleyen kulaklardır! Allah’a inanır, inananlara güvenir. İnananlar için
bir rahmettir. Allah’ın Resulünü incitenlere acılı bir azap vardır!” de.
‘Rahmettir, çünkü ilahi
merhametin belirmesine vesile olur.’
009.
062 İnanmadıkları hâlde inanır
görünen ikiyüzlüler, sizi hoşnut etmek için Allah’a yemin ederler.
Gerçekten inanıyorlarsa,
öncelikle Allah’ı ve Elçisini hoşnut etmeleri gerekir.
063 Allah’a ve Elçisine karşı
çıkanların cehennem ateşine gireceklerini, orada temelli kalacaklarını
bilmiyorlar mı yoksa!
İşte en büyük alçalma budur!
064 O ikiyüzlüler, gönüllerinde
gizledikleri sırlarını açıklayabilecek yeni bir surenin inmesinden kaygı
duyuyorlar.
Siz alay ededurun!
Allah, kaygı duyduğunuz şeyi
muhakkak ortaya çıkaracaktır!
065 ‘Yakışıksız sözlerinin
sebebini’ kendilerine sorsan, “Andolsun! Biz öylesine lafa dalmış
eğleniyorduk” derler.
“Allah ile, onun ayetleri ve
Peygamberiyle mi eğleniyordunuz!” de.
066 “Geçersiz mazeretler ileri
sürerek kendinizi temize çıkarmaya çalışmayın. Her şey ortada. Siz hakikati
açıkça inkâr ettiniz. Hem de inancınızı dile getirdikten sonra! Sizin bir
kısmınızı affetsek bile, ‘büyük’ suçları sebebiyle öbürlerine azap
ederiz.”
‘Suçlarının ötekilere oranla
küçük olmasından ötürü bir kısmınızı affedebiliriz, ama öbürleri yaptıklarının
cezasını çeker.’
067 Erkek ya da kadın bütün
münafıkların ‘ikiyüzlülerin’ özellikleri aynıdır.
Kötüyü emreder, iyiyi engellerler.
‘Yardım etmek konusunda’ elleri
sıkıdır.
Onlar Allah’ı unuttular, o da
onları unuttu!
‘Umursamadı, rahmetinden yoksun
bıraktı.’
İkiyüzlülerin hepsi
azgındır!
068 Allah, kadın erkek bütün
ikiyüzlüleri cehenneme atmak üzere söz vermiştir!
Orada temelli kalacaklar!
O, onlara yeter!
Allah onları lânetlemiştir.
‘Rahmetinden yoksun
bırakmıştır.’
Sonsuza kadar sürecek bir azap
onları beklemektedir!
009.
069 ‘Ey münafıklar!’ Siz
de sizden öncekiler gibisiniz!
Onlar size oranla daha
kuvvetli, servetçe daha zengin, çocuk sayısı bakımından daha çoktular.
Onlar, nasipleri oranında
bunlardan faydalandılar.
Sizden öncekilerin faydalanması
gibi, siz de nasibiniz oranında faydalandınız.
Sonunda, onlar gibi siz de
anlamsız kurgularınıza dalıp gittiniz.
‘Hakikatten uzak kaldınız,
varlık sebebinizi bilemediniz, ömrünüzü boşa harcadınız. Gerçek bir değer ifade
etmeyen emellerinizin peşinden koştunuz.’
Onların yaptıkları dünyada da,
ahirette de boşa gitti.
İşte bunlar zarar edenlerin ta
kendileridir!
070 Onlara, kendilerinden
öncekilerin, Nuh, Âd ve Semud halklarının, İbrahim halkının, Medyen halkının, ‘azgınlıkları
yüzünden’ yerle bir edilen kimselerin haberleri ulaşmadı mı?
‘Yerle bir edilen halk, Lut
aleyhisselâmın halkıdır.’
Peygamberleri, onlara apaçık
belgelerle gelmişlerdi.
‘Onları umursamadılar,
söylediklerini yalanladılar, heveslerinin peşinde günah işlemeye devam
ettiler.’’
Allah onlara zulmetmedi, onlar
kendilerine zulmediyorlardı.
‘Hak ettikleri azabın sebebi
kendi yapıp ettikleriydi. Peygamberi dinlemedikleri için suç kendilerinindi.’
071 Erkek kadın bütün müminler
birbirlerinin velisi, dostu, yardımcısı, koruyucusudur.
İyiyi emreder, kötülükten
alıkoyarlar.
Namazı özenle kılar, zekâtı
verirler.
Allah’a ve Elçisine itaat ederler.
İşte, Allah bunlara merhamet
edecektir!
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapar.
072 Allah, inanan erkeklerle
inanan kadınlara, altında ırmaklar akan cennetlerin sözünü vermiştir, onlar
orada temelli kalacaklar.
Esenlik yurdu cennetlerdeki
güzel evler de ‘onları beklemektedir’.
‘Erişilecek’ en büyük
nimet ise, Allah’ın ‘kendilerinden’ razı ‘hoşnut’ olmasıdır.
İşte budur büyük kurtuluş!
009.
073 Ey Peygamber! Gerçeği
inkârda direnenlerle ve inanmayıp da inanır görünenlerle var gücünle savaş,
onlara katı davran.
Onların varacakları yer
cehennem olacaktır!
Ne kötü bir durak!
074 Allah’a yemin ediyor,
“Söylemedik” diyorlar. O inkâr sözünü kesinlikle söylediler! İslâma girdikten
sonra yine inkâra gittiler.
Başaramayacakları bir işe
giriştiler de sınırsız merhameti sebebiyle kendilerini zengin eden Allah’tan ve
‘buna aracılık eden’ Peygamberinden intikam almaya kalkıştılar.
Tevbe ederlerse, haklarında
hayırlı olur.
Aldırmazlarsa, Allah onlara,
dünyada da, ahirette de acılı bir azap tattırır.
Yeryüzünde kendileri için ne
bir koruyucu bulabilirler, ne de bir yardımcı.
075 Onlardan kimileri de,
“Andolsun! Bize bol nimetinden verirse, yardım niyetiyle malımızın bir bölümünü
verir, iyi kimselerden oluruz” diye Allah’a yemin ettiler.
‘Kur’an terimlerinden biri olan
nimet, “iyilik niyetiyle verilen şeyin verilene ulaşması, bu ulaşma sonucu
sahip olunan” demektir. Nimet kelimesi konuşan varlıklar için, özellikle
insanlar için kullanılır. Mesela, “kedime nimet verdim” denilmez. Nimet maddî
de olur, manevî de. Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz bize verilmiş
birer nimet olduğu gibi, sahip olduğumuz inanma, anlama, hissetme, görme,
işitme ve benzerleri de birer nimettir.’
076 Allah onlara bol nimetinden
verince cimrilik ettiler, sözlerinden
döndüler! Zaten dönektir bunlar!
077 Allah’a verdikleri sözü
tutmadıkları, yalan söyledikleri için, onların kalplerine, kıyamet gününe kadar
sürecek bir nifak ‘ikiyüzlülük’ soktu.
078 Allah, onların sırlarını da
bilir, kendi aralarında gizlice fısıldaşmalarını da. O münafıklar ‘ikiyüzlüler’
bunu bilmiyorlar mıydı yoksa!
Çünkü, Allah gaybı da
bilmektedir.
‘Gaybı, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgileri.’
079 ‘Bu ikiyüzlüler’ hem
vermeleri gerekenden daha fazla sadaka veren inananlara, hem de elindekinden
fazla verecek bir şey bulamayanlara dil uzatır, onlarla alay ederler.
Allah da kendilerini maskara
edecektir!
Nitekim, acılı bir azap onları
beklemektedir!
009.
080 Onlar için ister bağışlanma
dile, ister dileme, hepsi bir.
Yetmiş kere de bağışlanma
dilesen, Allah onları bağışlamaz!
Çünkü onlar, Allah’ı ve
Resulünü inkâr ettiler.
Allah, haktan ayrılan azgınları
doğru yola iletmez!
081 Allah’ın Peygamberine
muhalefet ederek geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler.
‘Muhalefet ederek, yani aykırı
davranarak, karşı çıkarak savaşa gitmeyenler.’
Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad etmekten ‘savaşmaktan’ hoşlanmadılar.
“Bu sıcakta sefere çıkmayın”
dediler.
Onlara, “Cehennem ateşi daha
sıcak!” de.
Bunu bir kavrayabilseler!
082 Artık az gülsün, çok
ağlasınlar, yapıp ettiklerinin cezası budur!
083 Allah seni geri döndürür de
onlardan bazılarıyla karşılaşırsan, onlar da senden sefere çıkmak için izin
isterlerse, “Benimle asla gelmeyeceksiniz. Yanımda hiçbir düşmanla
savaşmayacaksınız. Öncekinde oturmaya razı oldunuz ya, şimdi de geride
kalanlarla birlikte oturun!” de.
084 Onlardan olup da ölen
kimsenin ‘cenaze’ namazını asla kılma, mezarı başında durma.
Çünkü onlar, Allah ve Resulünü
inkâr ettiler, haktan ayrılan azgınlar olarak öldüler.
085 Onların ‘geçici’
malları ve ‘kurumlanmalarına sebep olan’ çocukları seni imrendirmesin.
Allah, bunlarla dünya hayatında
onlara azap etmeyi, canlarının inkâr edip dururlarken çıkmasını istiyor.
086 “Allah’a inanın, Resulüyle
birlikte savaşın” diye ‘buyruk içeren’ bir sure indirilince, onların
servet sahibi olanları, senden izin isteyip, “Bırak bizi de geride kalıp
oturanlarla beraber olalım” derler.
009.
087 ‘Savaşa gitmeyip’
geride kalanların yanında yer almaya razı oldular. Bu nedenle kalpleri
mühürlendi! Artık ‘hakikati’ kavrayamazlar!
088 Halbuki, Peygamber ve onun
yanındaki inananlar, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmektedirler.
‘Var güçleriyle çaba
harcamakta, savaşmaktadırlar.’
Bütün güzellikler onların
olacaktır.
İşte, bütün tehlikelerden
kurtulup umduklarına erişenler bunlardır!
089 Allah onlara, altında
ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.
Orada temelli kalacaklar.
İşte budur büyük kurtuluş!
090 Bedevilerden kimileri sana
gelip izin almak niyetiyle mazeretler ileri sürdüler.
Allah’a ve Elçisine yalan
söyleyenlerse, yerlerinde oturup kaldılar.
‘Bir mazeret ileri sürmeye bile
gerek duymadılar.’
Bunların inkâr edenlerine can
yakıcı bir azap dokunacaktır!
‘Bedevi, çölde, kırda, dağda ve
vahalarda hayvanlarıyla birlikte konar göçer olarak yaşayanlara verilen addır,
“medeni olmayan” demektir. Medeni ise, yasalar üzerine kurulu toplum hayatı
yaşayan, topluluk hâlinde yardımlaşarak hayatını sürdüren, şehirli, kibar,
nazik, görgülü kimse demektir.’
091 Zayıflar, hastalar, savaş
hazırlığı yapmak için harcama yapma imkânı bulamayanlar, Allah’a ve Elçisine
içtenlikle bağlı kaldıkları sürece, ‘savaşa gitmedikleri için’ sorumlu
tutulmayacaklar.
Güzel davrananlara sorumluluk
olmaz.
Çünkü, Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
092 Binek istemek üzere sana
geldiklerinde, “Size verecek binek bulamıyorum” dediğin zaman, bu imkâna
kendileri de sahip olmadıkları için üzülen, yaşlı gözlerle geri dönenlere de
bir sorumluluk yoktur.
093 ‘Sadece’ imkânları
bulunmakla birlikte, ‘savaşa katılmamak için’ senden izin isteyen, evde
kalanlarla beraber kalmaya razı olanlar sorumludurlar.
‘Her şeyin içyüzünü bilen’ Allah,
onların kalplerini mühürlemiştir, artık ‘gerçeği’ bilemezler!
009.
094 Siz yanlarına dönünce,
özürlerini sıralamaya kalkışırlar.
“Boş yere özür dilemeyin, size
kesinlikle inanmayız. Allah gerçek durumunuzu bildirdi. Allah da, Peygamberi de
‘bundan sonra’ yapacaklarınıza bakacaklar. Sonra hepiniz, görüleni de,
görülmeyeni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size, bütün yapıp
ettiklerinizi haber verecek” de.
095 Siz yanlarına döndükten
sonra kendilerini rahat bırakasınız diye Allah’a yeminler edecekler.
Öyleyse, siz de ilgilenmeyin
onlarla!
Çünkü, murdar ‘tiksinti
verici’ kimselerdir!
Yapıp ettiklerinin cezası
olarak, varacakları yer cehennemdir!
096 Kendilerinden hoşnut
olasınız diye yemin ederler.
Oysa, siz razı olsanız bile,
Allah haktan sapmış azgınlardan hoşnut olmaz!
097 Bedeviler inkârda ve
ikiyüzlülükte daha direngendirler.
‘Çünkü, kırsal alanlarda
yaşayan, medeni olmayan kimselerin ruhsal yapıları daha kaba, tutumları daha
keskindir.’
Allah tarafından Elçisine
indirilenin yasalarını bilmemeye daha yatkındırlar.
Allah sınırsız ilim sahibidir,
her şeyi bilir. Hikmet sahibidir, her işinde nice gayeler gözetir.
098 Bedevilerden kimileri de,
harcamalarını bir angarya sayarlar.
‘‘Allah için yaptıklarını
isteksizce yaparlar.’
Sizin başınıza zorluklar
gelmesini bekleyenler vardır.
Oysa, ileride zor durumda
kalacak olanlar onlardır!
Allah her şeyi işitir, bilir.
099 Bedevilerden ‘şehirli
olmayanlardan’ Allah’a ve ahiret gününe inanan kimseler de vardır.
Allah yolunda yaptığı
harcamaları, Allah’a yakın olma ve Peygamberin dualarında anılma nedeni olarak
görenler de bulunur.
Dikkat edin! Onlar için
gerçekten bir yakınlık nedenidir bu.
Allah onları rahmetine
girdirecektir.
Allah, günahları bağışlayandır,
merhamet edendir.
009.
100 İyilik yarışında önde gidenlerin
birincileri, dinleri için yurtlarından göç edenler, kendilerine sığınan
muhacirlere yardım edip barındıranlar, sonra da, onları güzelce izleyenlerdir.
Allah onlardan, onlar da
Allah’tan razı olmuşlardır.
Allah onlara, altında ırmaklar
akan cennetler hazırlamıştır.
Orada sonsuza kadar kalacaklar.
İşte budur büyük kurtuluş!
‘Muhacir, göçmen, göç eden
kimse demektir. Dinleri uğruna Mekke’den Medine’ye göç eden sahabeler bu adla
anılırlar. Onlara yardım eden Medineli Müslümanlara “Ensar” denir.’
101 Bölgenizdeki bedeviler
arasında ikiyüzlüler var.
Medine halkından olup da
ikiyüzlülükte direnenler var.
Sen onları tanımazsın, ama biz
biliriz.
Onlara ‘dünyada’ iki kat
azap edeceğiz. Sonra da ‘ahirette’ pek büyük bir azaba uğratılacaklar!
102 ‘Savaşa gitmekte
isteksiz davrananların’ bir kısmı suçlarını itiraf ettiler.
Onlar, iyi davranışlarını
kötülerle karıştırmışlardı.
Allah, onların tevbelerini
belki kabul eder.
Çünkü, Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
103 Onların mallarının bir
kısmını ‘hak yolunda harcamak üzere’ yardımlık niyetiyle alıver.
Böylece, kendilerini temizleyip arındırmış olursun.
Bir de, onlara dua et. Çünkü,
senin duan onların içlerini rahatlatır.
Allah her şeyi işitir, bilir.
104 Bilmiyorlar mı, kullarının
tevbelerini kabul eden de, yardım etmek niyetiyle verdiklerini alan da,
Allah’tır.
Allah, tevbeleri kabul edendir,
merhametlidir.
105 Onlara, “Çalışın! Çünkü,
çalışmanızı hem Allah, hem Peygamberi, hem de inananlar görüyorlar. Hepiniz,
sonunda görünmeyeni de, görüneni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O da size,
bütün yaptıklarınızı haber verecek” de.
106 ‘Savaşmak üzere
Peygamberi izlemeyenlerden’ bir kısmının durumu Allah’ın iradesine
bırakılmıştır. Onlara ya azap edecek ya da tevbelerini kabul buyuracaktır.
Allah, sınırsız ilmi olandır,
her işini nice gayeler gözeterek yapar.
009.
107 Bir de, zararlı eylemler
yapmak, inkâr düşüncesini yaymak, inananları birbirinden ayırmak, daha önce
Allah’a ve Elçisine karşı savaşan kişiye bir gözetleme yeri sağlamak amacıyla
mescit ‘secde yeri, tapınak’ yapanlar var!
Bunlar, “Bizim hayır işlemekten
başka amacımız yok” diye yemin de ederler.
Oysa, onların kesinlikle
yalancı olduklarına Allah tanıktır!
108 Orada asla namaz kılma!
Namaz kılman için uygun olan
yer, baştan beri takva temeli üzerine kurulu olan mescittir.
‘Takva, halis bir kul olup
kötülüklerden sakınmak demektir.’
Orada, arınmayı seven kimseler
vardır.
Allah da, kendini arındıranları
sever.
109 Binasını Allah’ın
yasaklarından sakınma ve onun rızasını kazanma temeli üzerine yapan mı daha
iyidir, yoksa kayan bir yar üstüne yapıp da onunla birlikte cehenneme
yuvarlanan mı!
Allah zalimleri doğru yola
eriştirmez!
110 Münafıkların kurdukları
yapı, gönüllerinde bir kuşku kaynağıdır, yürekleri parçalanana kadar sürer
gider.
‘Münafıkların, yani
inanmadıkları hâlde inanıyormuş gibi davrananların.’
Allah, sınırsız ilmi olan, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
111 Allah, kendi yolunda
savaşan, öldüren ve ölen müminlerden, canlarını ve mallarını cennet
karşılığında satın almıştır.
Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur’an’da yer alan gerçek bir vaattir ‘verilmiş sözdür’ bu.
Sözünü Allah’tan daha iyi tutan
kim var!
Öyleyse sevinin alışverişinize!
İşte budur büyük başarı!
009.
112 ‘Kararlılıkla
günahlarından sıyrılıp’ tevbe eden, ibadet eden, onu ‘durmaksızın’
öven, oruç tutan, onun önünde saygıyla eğilen, ‘içtenlikle’ yere
kapanan, ‘var gücüyle’ iyiyi buyurup kötüyü engelleyen, Allah’ın
yasalarına uygun davranmaya çalışan müminlere ‘inananlara’ müjde
ver!
113 Ne Peygamberin ne de ona
inananların, Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinmeleri yüzünden cehennemlik
oldukları anlaşılan kimseler için bağışlanma dilemeleri kendilerine
yakışmaz.
114 İbrahim’in, babası
hakkındaki bağışlanma talebi, ona bir sözünden dolayıydı.
‘İbrahim aleyhisselâm daha önce
bir söz vermişti. Sözünde durması gerekiyordu. Dolayısıyla, o size örnek
olamaz.’
Babasının Allah düşmanı olduğu
kendisine bildirilince, ondan sıyrılıp uzaklaştı.
İbrahim, ince ruhlu, yumuşak huylu bir
kimseydi.
115 Allah, bir toplumu doğru
yola eriştirdikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine bildirmedikçe
sapıklığa düşürmez.
Allah her şeyi bilir!
116 Göklerin ve yerin mülkü ‘hâkimiyeti,
egemenliği’ Allah’ındır!
Dirilten de odur, öldüren de.
Sizin için Allah’tan başka ne
bir koruyucu bulunur, ne de bir yardımcı.
117 Allah, Peygamberin, zor
zamanda, hem de bir kısmının kalpleri kaymak üzereyken, ona uyarak dinleri için
memleketlerinden göç edenlerin ve kendilerine gelen göçmen kardeşlerine kol
kanat gerenlerin tevbelerini kabul etti.
Tevbelerini, onlara karşı
şefkatli ve merhametli olduğu için kabul buyurdu.
009.
118 Bir de ertelenen üç kişinin
tevbelerini kabul etti.
‘Geçerli bir mazeretleri
olmaksızın savaşa katılmayan, sonra hatalarını anlayıp pişmanlık duyan ve
haklarındaki ilahi hükmü bekleyen üç sahabe.’
Geniş yeryüzü onlara dar
gelmişti.
Vicdanları kendilerine baskı
yapıyordu.
‘Pişmanlık ateşiyle
yanıyorlardı.’
Allah’tan başka bir sığınak
olmadığını kavramışlardı.
‘Allah’ tevbe
edenlerden olsunlar diye, onlara tevbe nasip etti.
Şüphesiz, Allah tevbeleri kabul
edendir, merhametlidir.
119 Ey inananlar!
Allah’tan sakının!
Sadıklarla beraber olun!
‘Sadık, sadakat gösteren, hakkı
onaylayan, doğru konuşan, özü sözüne uyan, dürüst kişidir.’
120 Gerek Medinelilere, gerekse
çevrelerinde yaşayan bedevilere savaşta Allah’ın peygamberinden geri kalmak,
kendi canlarını onunkinden fazla gözetmek yakışmaz.
Çünkü, Allah yolunda susuzluk,
yorgunluk, açlık çekmeleri, inkârcıları kızdıracak bir yere ayak basmaları,
düşmana karşı başarı kazanmaları mukabilinde, kendileri için mutlaka sevap
yazılır.
Allah, güzel davrananların
kazancını boşa çıkarmaz.
121 Küçük olsun büyük olsun ne
zaman bir harcama yapsalar, onun için ne zaman bir yol yürüseler, bu onların
faydasına olarak yazılmaktadır.
Allah, yaptıkları her güzel iş
için, onları en güzel biçimde ödüllendirecektir.
122 İnananların hepsi birden
savaşa gitmemeli.
Her topluluktan bazı kimseler
geride kalmalı, dini derinden derine kavramak üzere çaba harcamalılar.
Bunlar, seferden ‘savaştan,
yolculuktan’ dönen kardeşlerini uyarmalılar.
Bu yolla uyarılanların
kötülükten sakınmaları umulur.
009.
123 Ey inananlar! inkâr
edenlerden sizin yakınınızda bulunanlarla savaşın.
Sizde ‘caydırıcı’ bir
katılık görsünler.
‘Savaşı yasal hâle getiren
durumlar baş gösterirse savaşmaktan çekinmeyin. Size saldırmak isteyenlerin
gözlerini yıldırın.’
Allah kötülüklerden
sakınanlarla beraberdir!
124 Ne zaman bir sure
indirilse, onlardan biri, “Bu hanginizin imanını artırdı?” der.
Evet, inananların imanını
artırmıştır!
Onlar, birbirlerine bunu
müjdelerler!
125 Kalplerinde bir hastalık
bulunanlara gelince, onların da inkârlarına inkâr katmıştır.
‘Bir hastalık, yani kuşku,
işkil, küfür, ikiyüzlülük gibi inanca aykırı bir yara bulunanlar.’
Kâfir olarak ölüp gitmişlerdir!
126 Bunlar, yılda bir ya da iki
kere sınandıklarını bilmiyorlar mı!
Sonra da ne tevbe ediyorlar ne
de ibret alıyorlar!
127 Bir sure indirilince, “Bir
gören var mı?” diye birbirlerine göz atar, sonra da sıvışıp giderler.
Allah kalplerini çevirmiştir!
Çünkü bunlar, kavramak
istemeyen kimselerdir.
128 ‘Ey inananlar!’
Andolsun, size içinizden bir peygamber geldi.
Gayet onurlu, sıkıntıya
düşmeniz ona ağır geliyor.
Size pek düşkün, inananlara
acıyor, merhamet ediyor.
129 ‘Sana iletilen
gerçekleri kendilerine bildirmene aldırmaz da’ yüz çevirirlerse, “Allah
bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. Ben ona dayanıp güvendim. O, büyük arşın
Rabbidir!” de.
‘Kur’an’da sıkça geçen “arş”
terimi, Allah’ın en yüce egemenlik makamıdır. İlahi gücün belirip görünme
yeridir. Yaratılan en büyük varlıktır. Yedi kat göklerin üstündedir. Madde
âleminin sonu, maddesizlik âleminin başlangıcıdır. Küçük âlem olan insana göre
kalbin konumu neyse, büyük âleme göre de arşın durumu odur.’
.................................................
‘Yunus, büyük bir balık
tarafından yutulmasıyla ünlü bir peygamberin adıdır. “Balık sahibi” diye de
anılır. Ona selâm olsun!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, ra. Bunlar o
hikmetle dolu olan Kitabın ayetleridir.
‘Hikmetle, yani güzel sözlerle,
faydalı hükümlerle, iyiyi kötüden ayırt etmenizi sağlayan bilgilerle.’
002 İçlerinden birine, “Bütün
insanları ‘ilerideki tehlikeleri haber vererek’ uyar. İnananlara,
Rableri katında yüksek mertebeler bulunduğunu müjdele” diye bildirmemiz
insanların tuhafına mı gitti de, o inkârcılar, “Belli, bu adam bir büyücü!”
dediler.
003 Rabbiniz Allah’tır sizin!
O, gökleri ve yeri altı günde yarattı.
Sonra, arşa hükmetti ‘egemen
oldu’.
‘Arş, en yüce egemenlik
makamıdır, kainatın kalbidir.’
Ne dilerse onu yapıyor.
Onun izni olmadan kimse şefaat
edemez.
‘Şefaat, ahirette birine
yardımcı olmaktır.’
İşte, Rabbiniz Allah budur!
Ona kulluk edin!
Siz hiç düşünmez misiniz!
‘Yevm kelimesi bazen “gün”
manasında kullanılır, bazen de “devir, devre, dönem” manasında. Hem bilinen
anlamda dünya günümüzü, hem de bizim günümüze göre bin sene ile elli bin sene
arasında değişen Kur’an günlerini ifade eder.’
004 Hepinizin dönüşü
onadır.
Allah’ın vaadi haktır.
‘Sözü gerçektir. O söz
vermiştir, bu sözünü yerine getirecektir.’
O, ilkin yaratır, inanıp da
güzel işler yapanları ödüllendirmek üzere, sonra ‘öbür dünyada’ bir kez
daha yaratır.
Kâfirlere, inkârlarından ötürü,
kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır!
005 Güneşi ışıklı, ayı nurlu
yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya konumlar belirleyen, odur.
Allah, bunları hak üzere
yaratmıştır.
‘Hak üzere, yani yerli
yerince, dengeli bir biçimde.’
Bilgi edinecek kimseler için
ayetlerini ayrıntılı biçimde açıklıyor.
006 Geceyle gündüzün aykırı
nitelikleriyle birbirini izlemesinde, Allah’ın göklerde ve yerde
yarattıklarında, içtenlikle inanıp kötülüklerden sakınan kimseler için ayetler
vardır.
‘Ayetler, yani Allah’ı tanıtan,
bildiren, sevdiren alametler, bellikler, nişanlar, mucizeler vardır.
Kâinat bir kitap, içindeki her bir eser
birer kelimedir. Bakmayı bilen göz görür, düşünebilen akıl anlar, ışıklanan
gönüller sever!’
010.
007 Kimi insanlar, huzurumuza
geleceklerini ummazlar.
‘Yargılanacaklarını,
yaptıklarının hesabını vereceklerini sanmıyor, buna inanmıyorlar. Oysa,
diriltilip getirilecekler.’
Dünya hayatını yeterli bulur,
onunla tatmin olurlar.
Ayetlerimizden
gáfildirler.
‘Gerçekleri bildiren
eserlerimizden habersizdirler. Bakmazlar, düşünmezler, okumazlar, yaratılan her
eserin, indirilen her kitabın Allah’ı anlattığını anlamak istemezler.’
008 Yapıp ettikleri yüzünden,
bunların varacakları yer cehennem ateşi olacaktır!
009 Kimileri de vardır,
inandılar, güzel işler yaptılar.
Rableri, inançlarından dolayı
onları doğru yola eriştirdi.
‘Girdirildikleri’ nimetlerle
dolu cennetlerde, ‘ayaklarının’ altında ırmaklar akar.
010 Orada, “Allah’ım, sen
yüceler yücesisin!” sözü onların dualarıdır.
“Selâm!” kelimesi esenlik
dilekleridir.
“Övgülerin tamamı, bütün
varlıkları terbiye eden Allah içindir” cümlesi dualarının sonudur.
011 Allah, acele iyilik isteyen
kimselere, kötülüğü de acele verseydi, onların yaşama süreleri hemen bitmiş
olurdu.
‘Sonunda ister istemez’ bizimle
karşılaşacaklarını ummayan kimseleri azgınlıkları içinde bırakırız, debelenir
dururlar.
012 İnsan, dara düşünce,
yatarken, otururken, ayaktayken bize sürekli yalvarır.
Onu dardan kurtardık mı, hiç
dara düşmemiş de bize yalvarmamış gibi davranır.
Ellerindeki nimetleri sınırı
aşmak için kullananlara, yaptıkları ‘kötü işler’ işte böyle
süslenmektedir!
013 Andolsun, sizden önce nice
nesilleri, zulmetmeleri, peygamberleri
kendilerine kesin ayetlerle, belgelerle, mucizelerle geldikleri hâlde, onlara
inanmamaları sebebiyle yeryüzünden sildik.
Biz, başkaldırarak suç işleyen
kimseleri böyle cezalandırırız!
014 Sonra, arkalarından, nasıl
davranacağınızı görelim diye, yeryüzünde sizi onların yerine geçirdik.
010.
015 Ayetlerimiz kendilerine
açıkça okundu mu, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, “Ya başka bir Kur’an getir
ya da bunu değiştir” dediler.
“Benim onu değiştirmeme imkân
yok.
Ben ancak bana iletilene
uyarım.
Rabbime başkaldırırsam, kıyamet
gününün azabından korkarım” de.
016 “Allah dileseydi, elimdeki
kitabı size okumazdım. Böylece, onu size bildirmemiş olurdu.
Daha önce ben sizin aranızda
bir ömür sürdüm, bilirsiniz.
‘Bana, güvenilir insan diyenler
sizlerdiniz, okuma yazma bilmediğime de tanıksınız, belli ki Kur’an benim
sözlerim değil.’
Hiç akıl etmiyor musunuz!”
de.
017 Allah’a karşı yalan uyduran
ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir!
Azgınlıklarını ısrarla sürdüren
suçlular asla kurtuluşa eremezler!
018 Onlar, Allah’ı bırakır da
kendilerine ne fayda, ne de zarar veremeyen şeylere taparlar.
“Bunlar, Allah katında bize
yardım edecek koruyucularımızdır” derler.
“Allah’a, göklerde ve yerde
olup da onun tarafından bilinmeyen bir şeyi mi haber vereceksiniz!” de.
O, bütün kusurlardan ıraktır!
Onların kendisine
yakıştırdıklarından pek yücedir!
019 İnsanlar bir tek toplumdu,
sonra ayrıştılar.
‘Çeşitli gruplara bölündüler.
İslam tek ilahi dindir, bütün peygamberlere o indirilmiştir. Fakat ona sımsıkı
yapışacaklarına kendi heveslerinin peşinden gidip aykırı görüşler ortaya
koydular.’
Rabbinin katında ‘olacaklarla
ilgili’ bir söz geçmemiş olsaydı, ayrışmalarına neden olan bütün konularda,
aralarında hüküm verilmiş olurdu.
020 “Rabbinden ona bir mucize
indirilse ya!” derler.
“Gaybın bilgisi Allah’a
özgüdür.
‘Gaybın, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilerin.’
Bekleyin! Ben de sizinle
beraber beklemekteyim!” de.
010.
021 Kendilerine dokunan
sıkıntılardan sonra ‘bazı’ insanlara bir rahmet tattırdık mı,
ayetlerimize ‘onları etkisiz bırakmak için’ düzen kurarlar.
“Allah’ın düzeni daha
çabuktur!” de.
Elçilerimiz ‘görevli
melekler’ onların düzenlerini yazmaktadırlar!
022 O sizi, hem karada, hem
denizde gezdirir.
Gün gelir gemiye binersiniz.
Gemi, içindekilerle birlikte
hoş bir rüzgârla akıp gider.
Yolcular neşelenirlerken, bir
fırtınadır kopar, her yandan dalgalar saldırır.
Çepeçevre kuşatıldıklarını
sanırlar.
O zaman, dinlerine sımsıkı
sarılır, içtenlikle Allah’a yalvarır, “Bizi bundan kurtarırsan, andolsun
şükredenlerden olacağız!” derler.
023 Allah onları kurtarır
kurtarmaz, yeryüzünde haksız yere taşkınlık etmeye başlarlar.
Ey insanlar! Taşkınlık etmeniz
sizin zararınızadır.
Dünya hayatı geçicidir.
Sonunda dönüşünüz bizedir.
‘Yapıp ettiklerinizin hesabını
vermek üzere bizim huzurumuza geleceksiniz.’
Biz de, yaptıklarınızı size
haber vereceğiz.
024 Dünya hayatının misali bir
su gibidir.
Onu gökten indiririz, yerin
bitkileri onunla yeşerir.
İnsanlar ve hayvanlar ondan
faydalanırlar.
Bir zaman gelir, yeryüzü
bezenir, süslenir.
Yeryüzünde yeri olanlar,
bunlara büsbütün egemen olduklarını sanırlar.
O sırada, geceleyin ya da
gündüzleyin emrimiz geliverir.
Bütün yeşillikleri kökünden
kuruturuz, sanki dün bir şey yokmuş gibi olur.
Düşünen kimseler için
ayetlerimizi ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.
025 Allah, esenlik yurdu
cennete davet eder.
Dilediğini doğru yola
eriştirir.
‘Asla haksızlık etmez. Çünkü
gönüllerin sırlarını bilir. Her insanın yapıp ettiklerinden haberlidir.
Tercihlerini hesaba katar.’
010.
026 ‘Bu dünyada’ güzel
davrananlara ‘ahirette’ daha güzeli, hatta daha da fazlası verilir.
Onların yüzleri ne kararır, ne
de alçalır.
İşte bunlar cennetliklerdir!
Orada temelli kalacaklar!
027 Kötülük işleyenlere
kötülükleri kadar ceza verilir.
Yüzlerini aşağılanmanın gölgesi
bürür.
Allah’a karşı onları savunacak
kimse yoktur.
Yüzleri, kopkoyu geceden bir
yamayla kaplıymış gibi karanlıktır.
İşte bunlar cehennemliklerdir!
Orada sonsuza dek kalacaklar!
028 Kıyamet günü onların
hepsini toplarız.
Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenlere, “Siz de, uydurup taptıklarınız da hesap vermek üzere geçin
bakalım yerlerinize!” diyerek aralarını ayırırız.
Tanrı diye tapınılanlar, kendilerine
tapanlara, “Siz bize kulluk etmiyordunuz ki” derler.
029 “Sizinle bizim aramızda
tanık olarak Allah yeter. Sizin tapınmanızdan bizim haberimiz yoktu.”
030 Orada herkes, dünya
hayatında yapıp ettiklerini bilir.
Hepsi, gerçek sahipleri olan
Allah’a döndürülür.
Uydurdukları tanrılar,
kendilerini yüz üstü bırakıp gider.
031 “Kimdir size gökten ve
yerden rızk veren!
Kimdir gözlerinize ve
kulaklarınıza egemen olan!
Kimdir ölüden diriyi, diriden
ölüyü çıkaran! Kim yürütüyor bütün işleri!” de.
İster istemez, “Allah!”
diyecekler.
“Öyleyse, ona karşı gelmekten
sakınmayacak mısınız!” de.
032 İşte, Allah budur!
Gerçek Rabbiniz!
Hakkın ötesinde sapkınlıktan
başka ne var!
Öyleyse, nasıl oluyor da
saptırılıyorsunuz!
033 Böylece, Rabbinin ‘şu’
sözü gerçekleşmiş oldu:
Haktan sapan azgınlar, asla
inanmazlar!
010.
034 “Tanrı payesi verdikleriniz
arasında ilkin ‘örneksiz’ yaratan, sonra ‘ahirette, öbür dünyada’
yeniden yaratacak olan var mı!” de.
“Allah ilkin yaratır, sonra bir
kez daha yaratır. Nasıl oluyor da saptırılıyorsunuz!” de.
035 “Allah’ın yanı sıra tanrı
edindiklerinizden, sizi gerçeğe ileten var mı!” de.
“Allah gerçeğe eriştirir” de.
“Gerçeğe eriştiren mi, yoksa ‘bir
başkası tarafından’ eriştirilmedikçe kendisi erişemeyen mi uyulmaya daha
layıktır! Ne biçim hüküm veriyorsunuz!” de.
036 Onların çoğu zanna uyarlar.
Oysa zan, asla hakikatin yerini
tutamaz.
Allah onların ne yaptıklarını
biliyor!
037 Kur’an, Allah’tan başka
biri tarafından uydurulamaz.
‘Yazılamaz, tasarlanamaz, söylenemez,
çünkü eşsiz bir mucizedir.’
Geçmiş peygamberlere verilen
kitapları, sayfaları, vahiyleri onaylar.
Bütün yaratılmışların Rabbi
tarafından insanlara bildirilen hakikatleri, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak
biçimde, ayrıntılı olarak açıklar.
038 Senin için, “Onu uydurdu”
mu diyorlar?
“Doğru sözlü kimselerseniz,
Kur’an’ın surelerine benzer bir sure getirin bakalım! Bunu yaparken, size
yardım etmeleri için Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın”
de.
039 Asla! Onlar ilmini ‘özünü,
kökenini, derinliğini’ kavrayamadıkları, ‘daha önce’ yorumu ‘açıklaması’
kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar.
Bunlardan öncekiler de ‘aynı
nedenlerle’ böyle yalanlamışlardı.
‘Yalanladılar da ne kazandılar’ bak nasıl
oldu zalimlerin sonu!
040 Onların bazıları hemen
inanır, kimi de inanmaz.
‘Ne yaparsan yap, ne
söylersen söyle, sonuna kadar direnir.’
Rabbin, bozgunculuk yapanları
çok iyi bilir!
041 Bunlar seni yalanlarlarsa,
“Benim yaptıklarımın getirisi bana, sizin yaptıklarınızınki sizedir. Ne siz
benim yaptıklarımdan sorumlu tutulursunuz, ne de ben sizin yaptıklarınızdan
sorumlu olurum” de.
042 Onlardan, seni dinlemeye
gelenler de var. Sen, kulakları gerçeğe kapalı olan sağırlara
işittirebilir misin. Üstelik, akıllarını da kullanmıyorlarsa!
010.
043 Onlardan, sana ‘sözde
örnek almak için’ bakanlar da vardır. Fakat sen körlere yol gösterebilir
misin! Üstelik, hiç göremiyorlarsa!
‘Gerçeği görme özellikleri
tamamen dumura uğramışsa.’
044 Allah insanlara zulmetmez,
ama insanlar kendi kendilerine zulmederler.
‘Yaratılış gayelerine aykırı
davranıp azabı hak ederek kendi kendilerine yazık ederler.’
045 Kıyamet sürecinde onları ‘diriltip
huzurunda’ toplar. Birbirleriyle tanışmak üzere, gündüzleyin bir saatten
fazla ‘dünyada’ kalmamış gibi olurlar. Allah’a kavuşmayı yalanlayan,
doğru yola erişemeyenler, yitik acılarına düşerler.
046 Onlara olan sözümüzün
bazısını sana ‘bu dünyada’ ya gösteririz ya da seni bu dünyadan alırız.
‘Vefat ile dünyadan ayrılır,
olacakları göremezsin.’
Onlar kesinlikle bize dönerler!
Allah, onların bütün
yaptıklarına tanıktır!
047 Her toplumun bir peygamberi
vardır. Peygamber geldi mi, aralarında adaletle hüküm verilir. Kendilerine
hiçbir haksızlık yapılmaz.
048 “Doğru kimselerseniz
söyleyin bakalım, söz ne zaman gerçek olacak?” derler.
‘Azap ne zaman başımıza
gelecek, kıyamet ne zaman kopacak derler.’
049 “Allah’ın dilemesi
olmadıkça, ben kendi başıma ne bir zarar verebilirim, ne de bir fayda. Her
topluluk için bir yaşama süresi vardır. Bu süre sona erdi mi, onu ne geri
bırakabilirler, ne de öne alabilirler” de.
050 “Allah’ın azabı, size bir
gece vakti ya da gündüz vakti gelirse ‘ne yapacağınızı, neler
hissedeceğinizi’ hiç düşündünüz mü!
Günahlara batarak suç
işleyenler niye ‘ne umuyor da’ o günün tez elden gelmesini
istiyorlar!
051 “Ona, her şey olup
bittikten sonra mı inanacaksınız!
İnanmayanlar azabı görünce,
“Şimdi mi..!” derler.
Onlara, “Niye şaşırdınız, onu
hemen istiyordunuz ya!” denilir.
052 Sonra o zalimlere, “Haydi,
şimdi tadın bakalım o bitmeyen azabı! Bu azap yapıp ettikleriniz yüzünden!”
denilir.
053 Kimileri de, haber sormak
üzere sana geliyor.
“Gerçek mi o?” diyorlar.
‘Kıyametin gelmesi, ölülerin
diriltilmesi, hesapların sorulması, inananların cennete, inanmayanların
cehenneme gönderilmesi hakkında sorular soruyorlar.’
“Evet, Rabbime yemin ederim ki
gerçek. Siz onu asla engelleyemezsiniz!” de.
010.
054 Kendine yazık eden kişi,
yeryüzündeki servetlerin tamamına sahip olsaydı, azaptan kurtulmak için hepsini
feda ederdi.
Azabı görünce derin bir
pişmanlık duyarlar ‘ama ne fayda’!
Ne yapmış olurlarsa olsunlar,
haklarında adaletle hüküm verilir, onlara asla haksızlık edilmez.
055 Uyanın!
Göklerde ve yerde ne varsa
Allah’ındır!
Uyanın!
Allah’ın sözü gerçektir!
‘Kuşku duyulmaması gerekir.
Allah bir söz verdi mi mutlaka yerine getirir. Onu kimse engelleyemez. Hiç
unutmaz.’
Fakat onların çoğu bunu
bilmez!
056 Dirilten de odur, öldüren
de.
Sonunda hepiniz sonunda ona
döndürüleceksiniz.
057 Ey insanlar!
Rabbinizden size, güzel bir
söz, kalplere bir şifa, inananlara bir rehber, bir rahmet geldi.
058 “Allah’ın üstün nimetiyle,
sınırsız merhametiyle sevinin.
O, onların toplayıp
durduklarından hayırlıdır” de.
059 “Baksanıza, Allah size rızk
olarak neler indirdi.
Siz onların, bir kısmını haram,
bir kısmını helal yaptınız” de.
“Bunu yapmanız için Allah mı
size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” de.
060 Allah adına yalan
uyduranlar ne sanıyorlar kıyamet gününü!
Allah insanlara hakikaten bol
nimet vermektedir.
Fakat onların çoğu
şükretmez!
061 Ne hâlde olursanız olun,
Kur’an’dan ne okursanız okuyun, ne yaparsanız yapın, siz ona dalıp giderken,
biz sizin yaptıklarınıza tanık oluruz.
Ne yerde, ne gökte gözle
görülemeyecek kadar küçük bir şey bile ilahi ilmin dışında kalamaz.
İster ondan daha küçük olsun,
ister daha büyük olsun, apaçık bir kitapta ‘kader defterinde’ yazılı
olmayan hiçbir şey yoktur.
010.
062 Dikkat edin!
Allah’a yakın olan kimselere ne
korku vardır, ne de üzüntü!
063 Onlar, ‘hakikate
sarsılmaz biçimde’ inandılar, günahlardan uzak durdular.
064 Dünya hayatında da,
ahirette de onlara müjdeler vardır.
‘İnancın gönülde oluşturduğu
manevî cennetle burada, kendilerine cennet sözü verilmesi sebebiyle ikinci
hayatlarında mutlu olurlar.’
Allah’ın sözlerinde değişiklik
olmaz.
İşte en büyük başarı
budur!
065 İnkârcıların ileri geri
konuşmaları seni üzmesin. İzzet Allah’ındır.
‘İzzet, yani üstün gelinemeyen
sınırsız güç, onur.’
O, her şeyi işitir, bilir.
066 Dikkat edin! Gökte kim varsa,
yerde kim varsa hepsi Allah’ındır.
Allah’tan başkasına
yalvaranlar, aslında o yapay tanrılara tapmış olmazlar, ancak bir zanna uyar,
sadece tahminde bulunurlar.
067 Geceyi dinlenesiniz diye
karanlık, gündüzü göresiniz diye aydınlık yapan, Allah’tır.
Söz dinleyen kimseler için
elbet bunda ayetler var.
068 Kimileri de, “Allah çocuk
edindi” dediler.
Olur şey değil!
O, bütün kusurlardan ıraktır!
Onun hiçbir şeye ihtiyacı
yoktur!
Göklerde ve yerde olan
varlıkların hepsi onundur.
Elinizde bununla ilgili bir
delil yoktur.
Allah hakkında bilemeyeceğiniz
şeyi mi söylüyorsunuz!
‘Delilsiz, belgesiz konuşuyor,
yalanlar uyduruyor, iftira ediyorsunuz.’
069 “Kendi yalanlarını Allah’a
yakıştıran kimseler, asla kurtuluşa eremezler!” de.
070 Dünyada bir süre keyif
sürer, sonra da ‘ölüm yoluyla’ bize dönerler.
Biz de onlara, inkârları
sebebiyle hak ettikleri şiddetli azabı tattırırız!
010.
071 Onlara Nuh’un hikâyesini
anlat.
Hani Nuh, halkına, “Ey halkım!”
demişti, “Aranızda kalıp da size Allah’ın ayetlerini hatırlatmamı yüksünüyor
olabilirsiniz, ama ben Allah’a dayanmışım. Bana yapacaklarınızı konuşmak üzere,
yapay tanrılarınızı da yanınıza alıp toplanın, kararınızı verin. Eylem
kararınız daha sonra size tasa da vermesin. Bana karşı elinizden geleni
ardınıza koymayın. Ertelemeyin, hemen uygulayın!
072 “Olur da benim
anlattıklarıma aldırmazsanız, bunun bana bir zararı olmaz. Çünkü ben,
yaptıklarım için sizden bir ücret istemedim. Benim ücretimi Allah verecek.
Bana, müslüman olmam emredildi.”
‘Müslüman, yani bir daha
almamak üzere kendini teslim eden.’
073 Onu yalanladılar.
‘Bu nedenle büyük bir tufan baş
gösterdi. Gökten yağmurlar yağdı, yerden sular kaynadı. Yaşadıkları bölgeyi
sular kapladı.’
Biz de, onu ve onun yanı sıra
gemiye binenleri kurtardık. Onları yeryüzünde halifeler yaptık.
‘Halifeler, yani öbür varlıklar
üzerinde yetki sahibi, kulluk görevinden sorumlu, önceki insanlara mirasçılar.’
Ayetlerimizi yalanlayanları
sulara gömdük.
Bak nasıl oldu uyarılara kulak
asmayanların sonu!
074 Onun ardı sıra, her biri
kendi halkına gerçekleri bildirsin diye, nice peygamberler gönderdik.
Onlara kesin ayetlerle ‘delillerle,
mucizelerle’ vardılar.
Fakat onlar, önce yalan
dedikleri şeylere bir türlü inanmak istemediler.
Biz, aşırı gidenlerin kalplerini
işte böyle mühürleriz!
‘Onlar inkârda direnirler, inat
ederler, gerçeği kabule yanaşmazlar, Allah da kalplerini mühürler. Kullarına
haksızlık etmez, neye layıksalar onu uygular.’
075 Sonra da, Musa ile Harun’u,
ellerine ayetlerimizi vererek Firavuna ve onun seçkinlerine gönderdik. Fakat
onlar büyüklük tasladılar, günaha batan suçlu kimseler oldular.
076 Katımızdan kendilerine
gerçek gelince, “Bu apaçık bir büyüdür!” dediler.
077 Musa, “Size gelen gerçeğe
nasıl olur da ‘büyü diyerek’ dil uzatırsınız! Bu mudur büyü! Üstelik
büyücülerin kurtuluşa eremeyecekleri ortadayken!” dedi.
078 Onlar “Siz” dediler,
“atalarımızın izinden bizi çeviresiniz de yeryüzünün büyükleri olasınız diye mi
geldiniz! Size inanmayız!”
‘Bakılan şey bakanın ruh hâline
göre değişir. Tıpkı, görüntünün, aynanın rengine göre yansıması gibi. Bütün
meseleleri dünya, makam, şöhret, mal, para olan kimseler, ruh hâllerine uygun
bir biçimde, Musa aleyhisselâmı makam peşinde koşmakla suçladılar.
Peygamberlerin karşılaştıkları bu ithama, daha sonraki zamanlarda, hakikati
anlatmaya çalışan nice âlimler de muhatap olmuşlardır. İmana hizmet etmeye
çalışanların bu hususa dikkat etmeleri, bütün meselesi dünya olan insanların
vehimlerini tahrik edecek davranışlar içine girmemeleri gerekir.’
010.
079 ‘Tartışma uzayınca’
Firavun, “Bilgin büyücülerin hepsini toplayıp bana getirin!” dedi.
080 Büyücüler geldiler.
Musa onlara, “Hünerinizi
göstermek için atın ne atacaksanız!” dedi.
081 Onlar ‘büyü aletlerini’
attılar.
Musa, “Sizin yaptığınız
büyüdür” dedi, “Allah onu boşa çıkaracak. Allah, bozguncuların işini asla
yoluna koymaz.
082 “Günahlara batan suçlular
hoşlanmasalar da, sözleriyle hakkı gerçekleştirecek.”
083 Birkaç kişi dışında,
halkından hiç kimse Musa’ya inanmadı. Çünkü, Firavunun ve onun seçkinlerinin,
kendilerine bir kötülük yapmasından korkuyorlardı.
Firavun, orada ‘bütün gücü
elinde toplayan’ ulu bir adamdı, yasa tanımaz bir azgındı.
084 Musa, “Ey halkım! Allah’a
inanıp teslim olduysanız artık ona güvenin” dedi.
085 Onlar da dediler:
“Allah’a güveniyoruz.
Rabbimiz!
Bizi zalim bir toplulukla
sınama,
086 “Merhametinle bizi
inkârcıların elinden kurtar.”
087 Bir de, Musa ve kardeşine,
“Şehirde halkınız için evler hazırlayın. Evlerinizi ibadet yerine dönüştürün. İnananlara
müjde ver!” diye bildirdik.
088 Musa, “Rabbimiz!
Firavuna ve onun seçkinlerine
dünya hayatında ziynetler ve mallar verdin.
Rabbimiz!
Senin yolundan insanları
saptırsınlar diye mi!
Rabbimiz!
Onların mallarını ellerinden
al.
Kalplerine sıkıntı ver.
Çünkü onlar, can yakıcı azabı
görmedikçe inanmazlar!” diye yakardı.
010.
089 Allah, “İkinizin de duasına
cevap verildi. Siz doğru yolda olun, cahillerin yoluna uymayın” dedi.
‘Allah, Musa aleyhisselamın
yanı sıra örtülü biçimde Harun aleyhisselamı da muhatap aldı, bu nedenle
ikinizin dedi.’
090 İsrailoğullarını denizin
karşı kıyısına geçirdik.
Firavun ve askerleri, azgınlık
ederek, hışımla saldırmak üzere onları izlediler.
‘Musa ve yanındakilerin geçmesi
için bir mucize sonucu yarılan denizden geçerlerken, yol kapandı, onlar sulara
gömülüp öldüler.’
‘Firavun boğulma
tehlikesiyle yüz yüze gelince, “İnandım! İsrailoğullarının inandığı ilahtan
başka ilah yok! Teslim oldum!” dedi.
091 ‘Bunun üzerine ona’
“Şimdi mi! Oysa önceleri başkaldırıyordun, bozgunculardandın!” denildi.
092 “Senden sonraki insanlara
bir ibret olması için, bugün senin sadece bedenini kurtaracağız. Doğrusu,
insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamaz bir davranış sergiliyorlar.”
‘Bu çürümemiş beden Kızıldeniz
sahillerinde bulunmuştur. Bir müzede sergilenmektedir.’
093 İsrailoğullarını güzel bir
yurda yerleştirdik.
Onlara, temizinden rızklar
verdik.
Anlaşmazlığa düşüp ayrışmaları
kendilerine ‘vahiy kanalıyla ilahi’ ilim geldikten sonra oldu.
Rabbin, ayrılık sebebi olan
konuda, kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.
094 ‘Ey Peygamber!’ Sana
indirdiklerimiz konusunda bir tereddüdün varsa, senden önce ‘vahye dayalı’
kitap okuyanlara sor.
Andolsun! Rabbinden sana gelen ‘tamamen’
gerçektir!
Sakın şüphe etme!
095 Allah’ın ayetlerini
yalanlayanlardan da olma, aksi hâlde yitik acısıyla kıvrananlardan biri de sen
olursun!
096 Haklarında Rabbinin sözü
gerçekleşmiş olanlar inanmazlar.
097 Kendilerine her türlü ayet
de gelse ‘inanmamakta direnirler’.
Can yakıcı azabı görünceye
kadar!
‘Her şeyi bilen Allah, kimlerin
inanacağını, kimlerin inanmayacağını da bilir. Allah, cehenneme gidecekleri
buna zorlamaz. Onlar, yanlış seçimler yaparak kendi kendilerine yazık ederler.
Sorumluluk kendilerinindir.’
010.
098 Azabı görünce inanmış da
inancı kendisine fayda vermiş bir toplum yoktur. Ancak, Yunus’un halkı bunun
dışındadır. Bunlar azabı görünce inandılar. Biz de kendilerinden dünya
hayatındaki alçaltıcı azabı kaldırdık. Onları bir süre daha yaşattık.
099 Rabbin dileseydi ‘üzerlerine
azap indirerek, baskı yapardı da’ yeryüzündekilerin hepsi toptan iman
ederlerdi.
İnansınlar diye insanları sen
mi zorlayacaksın!
‘Allah, insanlara inanmaları
için baskı yapmaz. Çünkü, iman bir gönül işidir. Özgürce yapılacak bir seçimin
meyvesidir. Baskı sonucu olan gerçek bir iman sayılmaz.’
100 Allah’ın izni olmaksızın
kimse inanamaz.
O, ‘gerçeği kavramak için’
akıllarını ‘yaratılış gayesine uygun biçimde’ kullanmayanları batakta
içinde bırakır!
‘Allah, özgür bir iradeyle
yarattığı insanları ne imana zorlar, ne de inkâra. İnsan bir seçim yapar, Allah
da ona göre yaratır, ama bu yaratışı ilahi iradesinin bir sonucudur. Allah,
karşısındaki manzarayı ister istemez gösteren bir ayna gibi değildir. “Allah’ın
izni olmadan” ibaresi, “İnsanın dilemesiyle Allah’ın dilemesi aynı yönde
olmadıkça sonuç gerçekleşmez” diye anlaşılmalıdır. Fakat şu da bir gerçek ki,
insan inanmayı dilerse, Allah onun kalbinde iman nurunu yaratır.’
101 “Göklerde ve yerde
yaratılanlara bir bakın da düşünün!” de.
Ne fayda! İnanmaya niyeti
olmayan kimselere ne ayetlerin faydası dokunur, ne de uyarıların!
102 Kendilerinden önce
geçenlerin başlarına gelen can yakıcı olaylardan başka bir şey mi bekliyorlar!
“Bekleyedurun bakalım, ben de
sizinle beraber beklemekteyim” de.
103 Biz, hem peygamberlerimizi,
hem de onlar gibi inananları ‘azabın her türlüsünden’ kurtarırız.
İnananları azaptan kurtarmak üzerimizde bir yükümlülüktür.
‘Verilmiş sözümüz var, sözümüzü
tutarız. Allah adildir. Zalimlere ceza, iyilere ödül vermek adaletinin
gereğidir.’
104 “Ey insanlar!” de, “Ben,
Allah’tan başkasına tapmam. Dinim konusunda kuşkunuz varsa bunu bilin. Ben
yalnız, sizin canlarınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Bana inananlardan
olmam emredildi.
105 “Yüzünü dosdoğru birlik
dinine döndür! Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinenlerden olma!
106 “Allah dışında, sana ne
fayda, ne de zarar veremeyen yapay tanrılara yalvarma. Öyle yaparsan kesinlikle
zalim olursun! denildi.”
............
010.
107 Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu ondan başkası gideremez.
Allah senin için bir iyilik
dilerse, onun nimetini kimse engelleyemez, kullarından kimi dilerse ona iletir.
O bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
108 “Ey insanlar!” de,
“Rabbinizden size gerçek geldi. Kim doğru yola girerse kendi faydasınadır, kim
sapkınlık ederse kendi zararına eder. Ben sizin yaptıklarınızdan sorumlu
değilim.”
109 Sen, sana bildirilen ilahi
gerçeklere uy. Allah hükmünü verene kadar sabret. Hükmedenlerin en hayırlısı
odur!
‘Hud, Arabistan dolaylarında
yaşamış olan Âd halkına gönderilen peygamberin adıdır. Ona selâm olsun!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, ra. ‘Kur’an’
her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapan, her şeyden haberli olan ‘Allah’
katından, ayetleri birbirine sımsıkı kenetlenmiş, sonra da ayrıntılı biçimde
açıklanmış bir kitaptır.
002 Allah’tan başkasına kulluk
etmeyesiniz diye indirilmiştir.
‘Ey Peygamber!’
Onlara, “Ben size Allah
tarafından görevlendirilen bir uyarıcı, bir müjdeciyim.
003 “Rabbinizden günahlarınızın
affını dileyin. Ona tevbe edin. Ta ki belirli bir süreye kadar size güzel
nimetler versin, yapıp ettikleriniz oranında sizi ödüllendirsin.
Yüz çevirirseniz, sizin
hakkınızda o zorlu günün azabından korkarım.
004 “Dönüşünüz Allah’adır.
‘Ölüm yoluyla bu dünyadan
ayrılacak, onun huzurunda yargılanacaksınız.’
Onun gücü her şeye yeter!”
de.
005 Dikkat edin! Onlar ondan
gizlenmek için göğüslerini bükerler.
‘İkiyüzlüler kendilerini
kamufle etmenin yollarını ararlar.’
Dikkat edin! Onlar ‘kendilerince
önlemlerini alıp’ örtülerine bürünedursunlar, Allah onların neleri
gizlediklerini, neleri açıkladıklarını biliyor!
Şüphesiz o, sinelerin özünü
‘gönüllerin sırrını’ bilir!
...............
011.
006 Yeryüzündeki bütün canlıların
‘maddî manevî’ rızkları Allah tarafından verilmektedir.
‘Allah her canlının
yeryüzündeki’ yaşama süresini de bilir, ‘ölümden sonraki’ durup kalma yerini
de.
Bunların tümü apaçık bir
kitaptadır.
‘Kader kitabında, levhimahfuzda
yazılıdır.’
007 Gökleri ve yeri altı günde ‘evrede,
zaman diliminde’ yaratan, odur.
Onun arşı su üstündeydi.
‘Kainat henüz su gibi akışkan
bir hâldeyken, egemenlik gücü onun üzerinde etkindi.’
Hanginiz daha güzel işler
yapacaksınız diye sizi sınamak istedi.
Sen onlara, “Andolsun, ölümden
sonra siz kesinlikle dirilip kalkacaksınız” desen, inkâr edenler kesinlikle,
“Bu apaçık bir büyü, ötesi yok!” derler.
008 Sayılı bir süreye kadar
azaplarını ertelesek, bu sefer de, “Onu engelleyen ne!” derler.
Dikkat edin! O azap bir gün
kendilerine gelirse geri çevrilmez!
Alay ettikleri şey onları
kuşatıp mahveder!
009 İnsana rahmetimizden
tattırır, sonra da onu geri alırsak, bir de bakarsın ümidini kesmiş, bir nankör
kesilmiş!
010 Kendisine dokunan bir
sıkıntıdan sonra bir nimet tattırırsak, “Bütün kötülükler benden gitti!”
diyerek sevinir, kurumlanıp övünür.
‘Çünkü, bunu kendi başarısı
sayar.’
011 ‘Gerek darlık, gerek
bolluk hâlinde’ sabreden ve güzel işler yapan kimselere gelince, onlar
günahlarından arındırılır. Onlara büyük bir ödül verilir.
012 ‘Ey Peygamber!’
Belki de, inkârcıların, “Ona bir hazine indirilse ya da yanında bir melek
olsaydı ya!” demeleri yüzünden senin göğsün daralır da sana iletilen vahyin ‘ilahi
bilgilerin’ bir kısmını terk edersin ‘bildirmezsin’.
Unutma, sen sadece uyarıcısın!
Allah ise, bütün varlıklar
üzerinde gözeticidir!
011.
013 Yoksa, “Kur’an’ı kendisi
uydurdu” mu diyorlar!
“Haklıysanız, haydi sözünüzü
ispat etmek için onun sureleri ayarında on tane sure getirin. Allah’tan başka kimi
yardıma çağıracaksanız durmayın çağırın” de.
014 ‘Bu meydan okuma
karşısında’ kendilerinden isteneni yapamıyorlarsa o zaman iyice bilin,
Kur’an Allah’ın ilmiyle indirilmiştir.
Allah’tan başka ilah yoktur!
Artık teslim olanlardansınız
değil mi!
015 Dünya hayatını ve onun
debdebesini isteyenlerin yapıp ettiklerinin karşılığını burada eksiksiz
veririz.
016 Ancak, ahirette ateşten
başka pay yoktur onlara!
Bu dünyada işlediklerinin hepsi
orada boşa gitmiştir.
Zaten yapıp ettiklerinin hiçbir
değeri yoktur!
017 Ya, Rabbinden parlak bir
delile dayanan, ardı sıra onun katından ‘Kur’an gibi ölümsüz’ bir tanık
gelen, önünde de Musa’nın bir rehber, bir rahmet olan kitabı ‘Tevrat’
bulunan kimse ‘onlarla bir tutulabilir mi’!
İşte onlar buna inanırlar.
Onu inkâr edenlerin yeri
ateştir!
Bu konuda kuşkun olmasın!
O, Rabbinden gelen bir
gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmaz.
018 Kendi yalanlarını Allah’a
yakıştırandan daha zalim kim olabilir!
Bunlar kabirlerinden kaldırılıp
Rablerine sunuldukları zaman, tanıklık edenler, “Rableri hakkında yalan
uyduranlar işte bunlardır!” derler.
Dikkat edin!
Allah’ın lâneti zalimlerin
üzerinedir!
019 Onlar, Allah yolundan
alıkoyarlar, onda noksanlar bulup çarpık göstermeye çalışırlar.
İşte bunlardır ahireti inkâr
edenler!
011.
020 Bunlar, yeryüzünde Allah’ı
âciz ‘etkisiz’ bırakamazlar.
Allah’a karşı kendilerini
koruyacak kimseleri de yoktur.
Onların azapları kat be kat
verilir.
Gerçeği işitmeye dayanamıyor, görmek de
istemiyorlardı.
021 Kendilerini zarara
düşürenler bunlardır. Var saydıkları yapay tanrıları artık onları yüz üstü
bırakıp gitmişlerdir.
022 Ahirette en çok zarara
uğrayacak olanlar bunlardır.
023 Kuşkusuz, inanan, faydalı
işler yapan, Rablerine itaat edenler de var.
İşte bunlardır cennete girecek
olanlar!
Orada sonsuza kadar
kalacaklar.
024 ‘Biri inanmayan, öbürü
inanan’ bu iki tip insanın durumu, bir kör ve sağır ile bir gören ve
işitenin durumuna benzer.
Bu ikisi bir sayılabilir mi!
İbret alıp düşünmez
misiniz!
025 Andolsun! Biz, Nuh’u kendi
halkına elçi göndermiştik.
Onlara, “Ben size apaçık bir
uyarıcıyım.
‘Her peygamber gibi, ben de
size, azabın nedenlerini bildirmek, kurtuluşun yolunu göstermek üzere geldim.’
026 “Allah’tan başkasına kulluk
etmeyin. Sizin hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum” dedi.
027 Bunun üzerine, halkının
inkârcı seçkinleri, “Seni, tıpkı bizim gibi bir insan olarak görüyoruz.
Sana bizim sıradan
kişilerimizden başka hiç kimse uymuyor, bunu ilk bakışta görebiliyoruz.
Sizin bizden üstün bir yanınızı
da görmüyoruz.
‘Bu nedenlerden ötürü’ sizi
yalancı sanıyoruz” dediler.
028 Nuh, “Ey halkım!” dedi,
“Rabbimden bir delile dayanıyorsam, o bana katından bir rahmet ‘hakikat
ilmi’ verdiyse, siz de bunlara ‘gerçeklere gözlerinizi kapayarak’
körlük ediyorsanız, ‘işinize gelmediği için’ ondan hoşlanmıyorsanız,
sizi buna zorlamalı mıyız!
011.
029 “Ey halkım!
Buna karşılık sizden bir mal da
istemiyorum.
Benim çalışmamın karşılığı
Allah katındadır.
‘Siz istiyorsunuz diye’ inananları
yanımdan kovacak değilim.
Onlar Rablerine kavuşacaklar ‘bunun
farkındalar’.
Sizin, kendinizle ilgili temel
gerçekleri bilmeyen kimseler olduğunuzu düşünüyorum.
030 “Ey halkım!
Onları kovarsam kim beni
Allah’tan kurtaracak!
Bunu hiç düşünmüyor
musunuz!
031 “Ben size, Allah’ın
hazineleri yanımdadır, demiyorum.
Gaybın bilgisine de sahip
değilim.
‘Gözlem alanına girmeyen, dış
duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilere.’
Ben meleğim de demiyorum.
Hor gördükleriniz için, Allah
onlara hiçbir hayır vermeyecektir, diyemem.
Onların içlerinde olanı Allah
daha iyi bilir.
‘Bunları söylersem’ o zaman
zalim olurum!”
032 “Ey Nuh!” dediler, “Bizimle
tartıştın. Tartışmayı uzattın. Haklıysan getirsene söz verdiğin azabı!”
033 ‘Nuh da onlara’
“Allah dilerse onu başınıza getirir. Siz onu engelleyemezsiniz!
034 “Allah sizi azdırmak
isterse, size nasihatimin faydası olmaz. Rabbiniz odur! Ona döndürüleceksiniz!”
dedi.
035 Yoksa sana, “Kur’an’ı
kendisi uydurdu” mu diyorlar?
“Uydurduysam, günahı bana.
Fakat sizin günahlarınızdan yana temizim!” de.
036 Nuh’a şu vahiy verildi:
“Senin halkından, şimdiye kadar
inanmış olanlardan başka inanan olmayacak.
Sana inanmayanlar ne yaparlarsa
yapsınlar tasalanma.
037 “Gözetimimiz altında,
vahyimize uyarak gemiyi yap. Zalimler için bana başvurma. Onlar kesinlikle
boğulacaklar.”
‘Tufan sırasında senin ve
yanındaki inananların kurtuluşu için gereken gemiyi.’
011.
038 Nuh gemiyi yapmaya başladı.
Halkının seçkinleri, yanından
geçerlerken onunla alay ediyorlardı.
O da onlara, “Bizimle alay
ediyorsunuz demek. Siz bizimle nasıl alay ediyorsanız, ‘sırası gelince’
biz de sizinle öyle alay edeceğiz.
039 “Alçaltıcı azap kime
gelecek, sürekli azap kimin tepesine inecek, yakında göreceksiniz!” dedi.
040 Emrimiz gelip de
yeryüzünden sular fışkırmaya başlayınca, “Her türden birer çifti, aleyhine
hüküm verilmiş olanların dışında kalan aileni ve inananları gemiye bindir!”
dedik.
‘Her türden, yani günlük
hayatta insana lâzım olan canlılardan.’
Ona inananların sayısı pek
azdı.
041 Nuh, kendisine inananlara,
“Yüzmesi de, durması da Allah adına olan bu gemiye binin!
Rabbim günahları
bağışlayıcıdır, merhametlidir” dedi.
042 Onları götüren gemi dağlar
gibi dalgaların arasında gitmeye başladı.
Nuh, kıyıda duran oğluna, “Ey
oğulcuğum! Bizimle birlikte sen de gemiye bin. İnkârcıların yanında yer alma!”
diye seslendi.
043 Oğlu “Bir dağa sığınırım! O
beni sudan korur!” dedi.
Nuh, “Bugün kendisine rahmet
edilenden başkasına Allah’ın emrinden kurtuluş yok” dedi.
Derken, aralarına bir dalga
girdi, oğlu boğulanların arasına karıştı.
044 Bir süre sonra, “Ey yer,
suyunu yut! Ey gök, sen de yağmurunu tut!” denildi.
Sular çekildi, iş bitirildi.
Gemi Cudi dağının üzerine
oturdu.
“Kahrolsun o zalimler!”
denildi.
‘Kainattaki bütün varlıklar
birer askerdir. İlahi emirlere göre hareket ederler. Gök de emir dinler, yer
de. Şu ayet bu hususu güzelce gösteriyor.’
045 Nuh, Rabbine seslenerek,
“Ey Rabbim!” dedi, “Oğlum benim ailemdendi. Senin sözün haktır. Sen hüküm verenlerin
en üstünüsün!”
011.
046 Allah, “Ey Nuh!” dedi, “O,
senin ailenden biri sayılmaz.
Çünkü, ‘sana inanmamakla’
kötü bir iş yapmıştır.
Bilmediğin şeyi benden isteme.
Cahillerden olmaman için seni
uyarıyorum.”
047 Nuh, “Rabbim!” dedi, “Senden,
bilmediğim bir şeyi istemekten sana sığınırım.
Sen beni bağışlamaz, bana
merhamet etmezsen zarara düşenlerden olurum.”
048 “Ey Nuh!” denildi, “Sana ve
seninle beraber olan kimselere bizden bir selâm ve bereketle gemiden in.
‘Senin soyundan’ daha nice
topluluklar türeyecek.
Onları da bir süre yaşatırız.
‘Azgınlık ederlerse’ katımızdan
can yakıcı bir azap veririz!”
049 ‘Ey Peygamber!’ Sana
anlattıklarımız gaybın bilgilerindendir.
‘Gaybın, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilerin.’
Ne sen, ne de senin toplumun,
daha önce bunları bilmezdiniz.
Sabırlı ol!
‘Öyküsü anlatılan Nuh gibi
sabret.’
Çünkü, sonunda içtenlikle
inanarak günahlardan sakınanlar kazanacak!
050 Âd halkına da kardeşleri
Hud peygamberi gönderdik.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a
kulluk edin.
Ondan başka ilahınız yoktur.
Siz sadece uyduruyorsunuz!
051 “Ey halkım! Ben sizden
yaptıklarıma karşılık bir ücret istemiyorum.
Ücretimi beni yaratan verecek.
Akıl erdiremiyor musunuz!
052 “Ey halkım! Rabbinizden
günahlarınızın bağışlanmasını isteyin.
Kötülüklerden sıyrılarak
içtenlikle ona tevbe edin. O da size gökten bolca yağmur göndersin. Kuvvetinize
kuvvet katsın.
‘Günaha batmış’ suçlular
olarak yüz çevirmeyin!”
053 “Ey Hud!” dediler, “Sen
bize belgeler getirmedin.
Sen söyledin diye tanrılarımızı
bırakıp da sana inanacak değiliz ya!
011.
054 “Tanrılarımızdan biri seni
fena çarpmış, demekten başka söyleyecek sözümüz yok.”
Hud da onlara, “Allah
şahidimdir, siz de tanık olun, ben sizin yapay tanrılarınızdan uzağım!”
dedi.
055 “İsterseniz hep birlikte
bana tuzak kurun!
Elinizden geleni ardınıza
koymayın!
056 “Ben, hem benim Rabbim, hem
de sizin Rabbiniz olan Allah’a dayanmışım.
Kımıldayan her canlının
dizginini o tutar!
Rabbim dosdoğru bir yol
üzerindedir.
‘Allah’ın bütün yaptıkları
doğrudur. Allah doğruların yanındadır. Allah’ın rızası doğruluktadır.’
057 “Benimle gönderileni size
bildirdim, yüz çevirirseniz, Rabbim sizin yerinize başka bir toplumu
getirebilir. Siz ona hiçbir şey yapamazsınız. Her şey Rabbimin denetimi
altındadır.”
058 Azap emrimiz gelince,
merhametimizin bir eseri olarak, Hud peygamberi ve yanında yer alan inananları
kurtardık.
Onları zorlu bir azaptan da
kurtardık!
059 İşte, Rablerinin ayetlerini
inatla inkâr eden, peygamberlerine başkaldıran, her bir direngen zorbanın
buyruğuna boyun eğen Âd halkı budur!
060 Lânet onları bu dünyada da
kovaladı, kıyamet gününde de.
Bakın, Rabbini işte böyle inkâr
etmişti Âd halkı.
Bakın, işte böyle silinip gitti
Hud peygamberin halkı Âd!
061 Semud halkına da kardeşleri
Salih’i elçi gönderdik.
“Ey halkım! Allah’a kulluk
edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan, yeryüzünde
yaşatan odur. Ondan bağışlanma dileyin. Ona tevbe edin. Rabbim kullarına yakın
olandır, dualarına karşılık verendir” dedi.
062 Semud halkının adamları,
“Ey Salih! Bundan önce sen aramızda büyük ümitler beslenen biriydin. Şimdi bizi
atalarımızın taptıklarına tapmaktan alıkoymak mı istiyorsun! Bizi çağırdığın
şey hakkında kuşkuluyuz” dediler.
011.
063 “Ey halkım!” dedi, “Eğer
ben, Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerindeysem, o bana katından bir rahmet
vermişse, ben de ona başkaldırırsam, söyleyin bakayım, beni ondan kim
kurtarabilir! Siz sadece zararımı artırabilirsiniz, başkası elinizden
gelmez!
064 “Ey halkım! Şu dişi deve
bir alamettir. Allah sizi onunla sınıyor. Ona dokunmayın. Bırakın rahatça
otlasın. Yoksa ansızın gelecek yakın bir azap sizi yakalayıverir!”
065 ‘Heyhat!’ Buna
rağmen onu kesip devirdiler.
Salih, “Yurdunuzda ancak üç gün
kalabilirsiniz! İşte size yalan olmayan bir söz!” dedi.
066 Buyruğumuz gelince,
merhametimizin bir eseri olarak, Salih’i ve yanındaki inananları azaptan ve
kıyamet günündeki alçalmadan kurtardık.
Rabbin pek kuvvetlidir, üstün
gücü olandır.
067 Zalimleri bir büyük çığlık
yakaladı, oldukları yerde cansız cisim kesildiler!
068 Sanki orada hiç
yaşamamışlar gibi!
Bak, Rabbini gerçekten inkâr
etti Semud!
Bak, silinip gitti Semud!
069 Andolsun! Elçilerimiz
İbrahim peygambere bir müjde getirdiler.
‘Bunlar birer melekti, ama
insan biçiminde geldiler.’
“Selâm!” dediler.
İbrahim “Selâm!” dedi.
Kısa süre sonra, konuklarına
ikram için dana kebabı getirdi.
070 İbrahim, onların yemeğe el
uzatmadıklarını gördü. Bunu yadırgadı. İçine bir korku düştü.
Elçiler, “Korkma. Biz, Lût halkına gönderildik”
dediler.
‘Lût aleyhisselâm, İbrahim
aleyhisselâmın akrabasıydı. Onun izinden gidiyor, ilahi yasaları kendi
bölgesinde yaymaya çalışıyordu.’
071 Ayaküstü bekleyen hanımı
konuşulanları dinliyordu.
‘İshak aleyhisselâmın annesi
olan Sâre.’
Söylenenleri işitince yüzü
güldü. Ona İshak ve ardından Yakub’u müjdeledik.
‘İshak aleyhisselâm, İbrahim
aleyhisselâmın oğlu, Yakub aleyhisselâmın babasıdır.’
011.
072 “Eyvahlar olsun bana!
Doğuracak mıyım! Ben bir kocakarıyım. Kocam da şu ihtiyar! Bu ne acayip şey!”
dedi.
073 Elçiler, “Allah’ın işine mi
şaşıyorsun! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun ey ev halkı!
O, gerçekten övülmeye layık
olandır, şanı pek yücedir” dediler.
074 İbrahim’in korkusu gidip de
o müjde kendisine geldikten sonra, Lût halkı hakkında bizimle ‘elçilerimizle’
tartışmaya girişti.
075 İbrahim gayet yumuşak
huyluydu, yanık gönüllüydü, büsbütün Allah’a meyilliydi.
076 Elçiler, “Ey İbrahim! Bırak
bunu artık ‘bizimle tartışma’.
Rabbinin kesin emri geldi.
Onlara geri döndürülemez bir
azap gelecek!” dediler.
077 Derken, elçilerimiz Lût’un
yanına vardılar.
Lût, onlar yüzünden kaygılandı.
‘Çünkü, saldırgan birer
eşcinsel olan halkının konuklarına sataşmasından korkuyordu.’
Onları koruyacak gücü olmadığı
için kalbi daraldı, “Zor bir gün bu!” dedi.
078 Halkı, onun yanına
seyirterek geldi.
Önceden de o kötülükleri
yaparlardı.
Lut, “Ey halkım!” dedi, “İşte
kızlarım! Bunlar sizin için daha temiz ‘daha uygun’. Allah’tan korkun da
beni konuklarımın önünde rezil etmeyin. Yok mu aranızda olgun bir adam!”
079 Onlar, “Bilirsin, senin
kızlarında hakkımız yok.
Aslında sen bizim ne
istediğimizi de gayet iyi bilirsin!” dediler.
080 Lut, “Ah ne olurdu, sizinle
baş edecek bir kuvvetim olaydı ya da sağlam bir dayanağa sığınabileydim!”
dedi.
081 ‘Olanları izleyen insan
görünümlü melekler’ “Ey Lût!” dediler, “Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar
sana ilişemeyecekler.
Durma, ailenle beraber gecenin
uygun bir vaktinde yola çık.
Sizden hiç kimse arkasına
bakmasın, geride kalmasın. Karın dışında! Çünkü, öbürlerine gelen azap ona da
çatacak!
Sözü verilenin ‘azabın’
vakti sabahleyindir. Sabah da yakın değil mi!”
011.
082 Emrimiz gelince oranın
altına üstünü getirdik.
Üzerlerine birbiri ardınca
siccilden taşlar yağdırdık.
‘Ayetteki “siccil” kelimesi hem
“bellikli” demektir, hem de “ateşte pişirilmiş balçık” manasına gelir.
Kelimenin ikinci manası, volkanlardan püsküren taşları akla getirmektedir.
Kelimeyi her iki manasıyla da anlamak mümkündür.’
083 Bu taşlar Rabbinin katında
damgalanmıştı.
‘Her birinin bir yazgısı vardı.
Hiçbiri tesadüfen inmiyordu. Hepsi görevliydi.’
Bunlar, zalimlerden hiçbir
zaman uzak olmayacaktır!
‘Her seferinde tepelerine inecektir!
Salgın hâline gelen bazı günahlar belalara, afetlere, musibetlere sebeptir.
Eski toplumların başlarına gelen bu tür felaketler bunu gösteriyor.’
084 Medyen halkına da
kardeşleri Şuayb’ı elçi gönderdik.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a
kulluk edin!
Sizin ondan başka ilahınız
yoktur!
Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın.
Şimdi sizi bolluk içinde
görüyorum da sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
085 “Ey halkım! Ölçüyü tartıyı
adalet üzere uygulayarak tam yapın.
İnsanların eşyasını eksik vererek
haksızlık etmeyin.
Bozgunculuk ederek yeryüzünü
karıştırmayın.
086 “Gerçekten inanan
kimselerseniz, sizin için hayırlı olan Allah’ın ‘helal kâr olarak size’
bıraktıklarıdır.
Ben sizin muhafızınız değilim.”
‘Her peygamber gibi benim
görevim de gerçekleri bildirmekten ibarettir. Sizi zorlayamam. Tercihi siz
yapacaksınız. Sorumluluk da elbet sizin olacak.’
087 “Ey Şuayb!” dediler,
“Atalarımızın taptıklarını bırakmamızı, mallarımızı canımız nasıl isterse öyle
kullanmamamızı senin namazın mı emrediyor? Biz seni aklı başında bir adam
olarak bilirdik!”
088 “Ey halkım!” dedi,
“Rabbimden gelen bir delile dayanıyorsam, o bana güzel bir rızk vermişse, sizce
ben nasıl davranmalıyım!
Size yasak ettiklerime kendim
aykırı hareket etmek istemem.
Gücüm oranında ‘yanlışları’
düzeltmek istiyorum.
Başarılı olup olmamam tamamen
Allah’ın yardımına bağlıdır.
Ben sadece ona dayanıyor, her
konuda ona yöneliyorum!
011.
089 “Ey halkım! Bana karşı
gelmenizden ötürü, Nuh, Hud veya Salih halkına gelen belanın bir benzerinin
sizin de başınıza gelmesini istemem.
Lût halkı da sizden uzak
sayılmaz hani!
090 “Rabbinizden günahlarınızın
bağışlanmasını isteyin.
Ona tevbe edin!
Rabbim gerçekten merhametlidir!
Hem seven, hem de sevilmeye
layık olandır!”
‘Rabbim tüm sevgileri
yaratandır. Kullarını sever. Güzel nimetler vererek bu sevgisini gösterir. Siz
de imanınızla, ibadetinizle, ahlakınızla ona olan sevginizi gösteriniz!’
091 “Ey Şuayb!” dediler,
“Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ‘bir mana veremiyoruz’. Seni de aramızda
pek güçsüz görüyoruz. Yakınların olmasaydı seni öldüresiye taşlardık. Bizim
gözümüzde senin bir saygınlığın yok!”
092 “Ey halkım!” dedi, “Allah’ı
umursamıyor da akrabalarımdan mı çekiniyorsunuz!
Akrabalarım daha mı
önemli!
Rabbim bütün yapıp ettiklerinizi
‘bilgisiyle, gücüyle’ kuşatmıştır!
093 “Ey halkım! Elinizden
geleni yapın bana! Elbet ben de yapacağım.
O alçaltıcı azap kime gelecek,
yalancı kimmiş, ileride bileceksiniz!
Bekleyin, doğrusu ben de
sizinle beraber bekliyorum!”
094 ‘Azap’ emrimiz
gelince, Şuayb’ı ve yanındaki inananları merhametimizin bir eseri olarak
kurtardık.
O zalimleri ‘dehşetli’
bir çığlık yakaladı.
Oldukları yerde cansız cisim
kesildiler!
095 Sanki orada daha önce hiç
yaşamamışlardı!
Medyen halkı böylece silinip
gitti.
Tıpkı Semud halkının silinip
gitmesi gibi.
096 Andolsun, Musa’yı da
ayetlerimizle ve kesin bir mucizeyle gönderdik.
097 Firavuna ve onun
seçkinlerine.
Onlar, Firavunun emrine
uydular.
Oysa, Firavunun emrinde hiçbir
hayır yoktu!
011.
098 Firavun, kıyamet gününde
halkına önderlik eder, onları cehenneme sürükler.
Ne kötü yerdir sürüklendikleri
o yer!
099 Bir lânet onları burada da
kovalar, kıyamet gününde de.
‘Bu lanet, bu rahmetten
yoksunluk onların yapıp ettikleri yüzündendir.’
Ne kötü bir kısmettir o
kısmet!
100 Sana birer ibret öyküsü
olarak anlattıklarımız eski diyarların haberleridir.
Onların bir kısmı hâlâ yerinde
duruyor, bir kısmı silinip gitti.
101 Biz onlara haksızlık
etmedik.
Onlar, kendi kendilerine
kıydılar.
Rabbinin emri gelince, Allah’ı
bırakıp da yalvardıkları düzmece tanrıları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı.
Sadece kayıplarını artırdı.
102 Rabbin bir memleketin zalim
halkını mahvetti mi işte böyle mahveder!
Pek şiddetli, pek acı vericidir
onun mahvedişi!
103 ‘Bu anlatılanlarda’
ahiret azabından korkan kimseler için apaçık bir ayet ‘bir uyarıcı ders’
vardır.
‘Gelmesi kesin olan’ kıyamet
günü, insanların toplanma günüdür. Mutlaka görülecek bir gündür.
104 Biz onu ‘dünyanın ölümü
demek olan kıyameti’ ancak sayılı bir süre için erteleriz.
105 Ölümden sonraki
yargılama süreci başlayınca, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.
‘Diriltilip toplananlardan’ kiminin
sonu iyi olacak, kimininki kötü.
106 Sonu kötü olanlar cehennem
ateşine girer. Her nefeste ah edip inlerler!
107 Rabbinin dilemesi bir yana,
gökler ve yer durdukça orada kalırlar. Rabbin her ne isterse yapabilendir.
‘Gökler ve yer kıyamet anında
yıkılır. “Gökler ve yer durdukça” sözü “sonsuza kadar” anlamında bir
deyiştir.’
108 Sonu iyi olanlar cennete
girerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça ‘yani sonsuza
kadar’ orada kalırlar.
Ardı arkası kesilmez bir
lütuftur bu!
011.
109 ‘Yapay tanrılara inanan’
bu insanların tapınmaları konusunda şüpheye düşme.
Atalarının izinden gidiyor,
onlar gibi tapınıyorlar.
Onların paylarını eksiksiz
veririz!
110 Andolsun! Musa’ya kitap
verdik. Üzerinde anlaşamadılar, nice aykırı görüşler ileri sürdüler.
‘Kimi inandı, kimi inanmadı.
İnananlar da ayrı bir âlem! Kendileri kitaba uyacaklarına kitabı kendilerine
uydurdular.’
Eğer Rabbinin daha önce
verilmiş bir sözü olmasaydı işleri bitirilmişti.
Doğrusu, onlar bu konuda
şüpheye varan bir ikilem içindeler.
‘Kur’an konusunda kesin
imanları yok. İkilemdeler. Kuşkuları var. Bir türlü kesin karar veremiyor,
inanamıyorlar.’
111 Rabbin, her birine yapıp
ettiklerinin karşılığını eksiksiz verecektir. Çünkü, onların bütün yapıp
ettiklerinden haberlidir.
112 Sen, sana emredilene uyarak
dosdoğru ol! Beraberinde bulunan tevbeliler de senin gibi olsunlar!
İlahi sınırları aşmayın!
Allah bütün yapıp ettiklerinizi
görüyor!
‘Hazreti Muhammed aleyhissalâtü
vesselâm, bir hadisinde, “Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı” buyurdu.
Âlimler, özellikle bu ayetin çok etkili olduğunu söylemişlerdir.’
113 Zalimlere eğilim
göstermeyin, aksi hâlde ateş size de dokunur!
Sizin, Allah’tan başka
koruyucunuz yoktur!
Size yardım da edilmez!
114 Gündüzün iki ucunda,
gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl!
İyilikler kötülükleri giderir.
Bu, düşünüp kavrayabilen
kimselere bir hatırlatmadır.
115 Sabret! Allah,
sorumluluklarını güzelce yerine getirenlerin emeklerini boşa çıkarmaz.
116 Sizden önceki nesillerin
ileri gelenlerinin yeryüzündeki fesada engel olmaları gerekmez miydi!
‘Bilginlerinin, düşünürlerinin,
aydınlarının bozulmaya, yozlaşmaya, çürümeye karşı çaba harcamaları gerekirdi.’
Onlardan kurtardıklarımız pek
azdır.
‘Kendilerine emredileni yapıp
çaba gösterdikleri için bir kısmını kurtardık.’
Zalimler ise, kendilerine verilen
zenginliklerle hayatın tadını çıkarmayı yeğlediler, günah bataklıklarına dalan
suçlular oldular.
117 Rabbin, halkı düzgün olan
memleketleri haksız yere helak etmez.
....................
011.
118 Rabbin dileseydi, bütün
insanları bir tek ümmet yapardı.
‘Ümmet, yani aynı inancı
paylaşan topluluk.’
Oysa, çekişip duracaklar.
‘Bu dünyanın bir sınav yeri
olabilmesi, iyilerle kötülerin ortaya çıkması için, insanların ayrı görüşler
ileri sürerek çatışmalarına izin verilmiştir.’
119 Rabbinin merhamet ettiği
kimseler başka.
Onların hepsini bunun için
yarattı.
Bununla beraber, Rabbinin,
“Cehennemi hepten cinlerle ve insanlarla dolduracağım!” sözü gerçekleşmiş oldu.
‘Allah, bütün kullarını cennet
için yarattı. Hiçbir kulunun cehenneme gitmesini istemedi. Bu nedenle
peygamberler, kitaplar gönderdi, gerçekleri bildirdi. Kimi iman etti, kimi
etmedi. Bir sınav yeridir bu dünya. Cehennem yoluna kendi tercihiyle girene kim
ne diyebilir!’
120 Peygamberlerin başlarından
geçenlerden bazılarını, senin kalbini pekiştirebilecek olanları, bir ibret
öyküsü olarak sana anlatıyoruz.
Bu ibret öyküleri aracılığıyla,
sana gerçek bildiriliyor, inananlara da ibret dersi veriliyor.
121 İnanmayanlara, “Elinizden
geleni yapın! Elbet biz de yapıyoruz!
122 “Bekleyin bakalım! Biz de
bekliyoruz!” de.
123 Göklerin ve yerin
görünmeyen gerçek yüzü, maddenin ötesindeki etkin egemenlik gücü Allah’ındır.
İşlerin hepsi ona döndürülür.
Öyleyse yalnız ona kulluk et,
ona dayan!
Çünkü, Rabbin yapıp
ettiklerinizden haberlidir!
‘Yusuf, iffetini korumasıyla
meşhur bir peygamberin adıdır. Yakışıklılığı dillere destandır. Maliye ilmini
iyi bilirdi. Rüyaları tabir ederdi. Hapishaneyi bir dershane hâline
getirmiştir. Ona selâm olsun!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, ra. Bunlar mübin
kitabın ayetleridir.
‘Mübin, hem açık, hem de
açıklayıcı demektir.’
002 Biz onu, kavrayıp akıl
erdiresiniz diye, arapça bir okuma metni olarak indirdik.
‘Kur’an’ın insan diliyle inmesi
bir zorunluluktu. Bu dil de, onu iletmekle görevli olan insanın dili
olmalıydı.’
003 Kur’an’ı vahyetmekle sana
hikayelerin en güzelini anlatıyoruz. Daha önce senin bundan haberin yoktu.
‘Gerek konu, gerek anlatım
bakımından eşsiz bir öykü bu.’
004 Bir zamanlar Yusuf,
babasına, “Babacığım! Rüyamda on bir yıldızın, güneşin ve ayın bana secde
ettiklerini ‘saygı gösterdiklerini’ gördüm” dedi.
.............
012.
005 Babası, “Yavrum!” dedi,
“Rüyanı kardeşlerine anlatma. sonra sana tuzak kurarlar. Çünkü, şeytan insana
apaçık bir düşmandır.
006 “Rüyana bakılırsa, Rabbin
seni seçkin kılacak. Sana olayların gerçek anlamını öğretecek. Bundan önce
ataların İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi, sana ve Yakub nesline de
nimetini tamamlayacak.
Rabbin, sınırsız ilmi olan, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır.”
007 Andolsun! Yusuf ile
kardeşinin başından geçen olaylarda, gerçeği arayıp soranlar için nice ibretler
vardır.
008 ‘Yusuf’un üvey
kardeşleri kendi aralarında konuşmaya başladılar.’
“Artık iyice belli oldu,
babamız Yusuf’u ve onun öz kardeşini bizden daha çok seviyor. Oysa biz,
birbirine sımsıkı kenetlenmiş kuvvetli bir ekibiz. Babamız gerçekten apaçık bir
yanılgı içinde” dediler.
009 İçlerinden biri, “Yusuf’u
öldürün ya da ıssız bir yere atın. O zaman babanız büsbütün size kalır. Sonra
da ‘tevbe eder’ iyilerden olursunuz” dedi.
010 Bir başkası söz alıp,
“Hayır, Yusuf’u öldürmeyin. İlle de bir iş yapmak istiyorsanız, onu bir kuyuya
atın. Kervanlardan biri buluntu olarak alır gider” dedi.
011 ‘Bu fikri benimseyip
babalarının yanına gittiler.’
“Ey babamız!” dediler, “Yusuf
konusunda bize niye güvenmiyorsun. Biz onun iyiliğini istiyoruz.
012 “Yarın onu bizimle gönder
de gezsin, oynasın. Hiç kuşkun olmasın, biz onu gözetiriz.
013 Yakup, “Onu götürmeniz beni
üzer. Korkarım, sizin dalgın bir anınızda onu kurt yer” dedi.
014 “Olur mu öyle şey!
Birbirine sımsıkı kenetli bunca insanın arasında onu kurt yerse biz yitik
acısıyla yanarız!” dediler.
012.
015 ‘Babaları istemeyerek de
olsa izin verdi.’
Yusuf’u yanlarına alıp
gittiler. Bir kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler.
Yusuf’a, “Zamanı gelince,
onların seni tanıyamadıkları bir sırada, sen onlara bu eylemlerini haber
vereceksin” diye bildirdik.
016 Yusuf’un kardeşleri,
yatsıleyin yalandan ağlayarak babalarının yanına geldiler.
017 “Ey babamız!” dediler, “Biz
uzak bir yere gitmiştik. Kendi aramızda yarışıyorduk. Yusuf’u da eşyalarımızın
yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş! Şimdi biz doğru da söylesek sen bize
inanmazsın.”
018 Yusuf’un gömleğini de
yanlarında getirmişlerdi. Üzerinde sahte bir kan lekesi vardı.
Yakup, “Hayır!” dedi, “Sürekli
kötülük buyuran nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürüklemiş. Söyledikleriniz
karşısında dayanabilmem için bana gereken güzel bir sabırdır. Bir de,
kendisinden yardım istenen Allah!”
019 Derken, kuyunun yakınına
bir kervan geldi.
Sucularını gönderdiler.
Sucu kovasını kuyuya salar
salmaz haykırdı, “Hey! Müjde! Bu bir oğlan!” dedi.
Kervandaki adamlar onu satmak
üzere yanlarına aldılar.
Allah onların yaptıklarını da
yapacaklarını da biliyordu.
020 Ona değer vermedikleri ‘yanlarında
alıkoymak istemedikleri’ için ucuz bir fiyata, birkaç paraya sattılar.
021 Mısırda onu satın alan
adam, karısına, “Ona iyi bak. Belki bize bir faydası dokunur. Belki de evlat
ediniriz” dedi.
Bu yolla Yusuf’u oraya
yerleştirdik.
Ona olayların yorumunu öğretmek
istiyorduk.
Allah, ne isterse yapar!
Fakat, insanların çoğu bunu
bilmezler!
‘Tevrat’a göre, satın alan adam
sarayda görevli bir subaydı. Adı, Potifar idi. Züleyha isimli bir de karısı
vardı.’
022 Yusuf ergenlik çağına
erişince, ona bir hüküm, bir de ilim verdik.
‘Peygamber olarak
görevlendirdik. Vahiy yoluyla bilgiler verdik.’
Biz, muhsinleri böyle
ödüllendiririz!
‘Muhsinleri, yani ihsan
edenleri, iyilik yapanları, güzel davrananları, Allah’ı görür gibi duyarlı
kulluk edenleri.’
012.
023 Derken, ev sahibesi kadın,
ondan arzusuna karşılık vermesini istedi.
Evde baş başa kaldıkları bir
gün kapıları kilitledi.
Yusuf’a, “Hadi gel!” dedi.
Yusuf, “Allah’a sığınırım
günaha girmekten!” dedi, “Senin kocan benim efendimdir. Bana iyi davrandı!
Zalimler asla kurtuluşa eremezler!”
024 Kadın ona karşı gerçekten
meyilliydi.
Rabbinin işaretini görmeseydi o
da ona meyledecekti.
Bu yolla ondan kötülüğü ve
taşkınlığı giderdik.
Çünkü, samimi kullarımızdan
biriydi.
025 ‘Kadın, onu zorla
alıkoymak istiyordu. Yusuf kaçtı, kadın peşini bırakmadı.’ Kapıya doğru
koştular.
Kadın, yakalamak isterken onun
gömleğini arka tarafından yırttı.
Efendisi ‘onlar farkına
varmadan gelmiş’ kapının yanında duruyordu.
Kadın, “Karına kötülük etmek
isteyenin cezası zindana atılmaktan ya da can yakıcı bir azaptan başka ne
olabilir!” dedi.
026 ‘Yusuf, “Benden
faydalanmak isteyen kendisidir” diyerek kendini savundu.
Kadının olaya tanık olan bir
akrabası, “Gömlek önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu yalancılardandır.
027 “Gömlek arkadan
yırtılmışsa, kadın yalan söylüyor, bu doğrulardandır” diye tanıklık etti.
028 Baktılar, gömlek arkadan
yırtılmış.
Kocası, gömleğin arkadan yırtılmış
olduğunu görünce, karısına, “Bu sizin hilelerinizden biridir. Siz kadınların
hilesi pek yamandır!” dedi.
029 Yusuf’a yönelerek, “Yusuf!
Sen bu olaydan kimseye söz etme!” dedi.
Sonra da kadına dönerek,
“Kadın! Sen de günahın için bağışlanma dile! Çünkü, büyük günahkarlardan biri
oldun!” dedi.
030 Şehirdeki kadınlar, “Azizin
karısı, genç kölesinin gönlünü çelmeye çalışıyormuş. Ona olan tutkusu yüzünden
kalbinin zarı çatlamış kadının. Biz onu apaçık bir sapıklıkta görüyoruz” diye
dedikodu ediyorlardı.
012.
031 Azizin karısı, kadınların
kendisiyle ilgili yergilerini işitince, onları evine davet etti. Dayalı döşeli
bir sofra hazırladı. Her birinin eline birer keskin bıçak verdi. Sonra da
Yusuf’a, “Çık karşılarına!” dedi.
Kadınlar onu görünce, güzelliği
karşısında şaşırıp ellerini kestiler.
“Olur şey değil! Bu bir insan
olamaz! Güzel bir melek!” dediler.
032 Azizin karısı, “İşte, beni
kınamanıza sebep olan ‘genç’ budur! Evet, gerçekten de onunla olmak
istedim. Kendisi bundan sakındı. Emrimi yerine getirmezse, kesinlikle hapsi
boylayacak, küçük düşenlerin arasına katılacak!” dedi.
033 ‘Yusuf, evin hanımının
yanı sıra öbür kadınlar tarafından da baskı görüyordu. “Rabbim!” dedi,
“Benim için hapis cezası bunların isteklerine boyun eğmekten daha sevimlidir.
Tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara eğilim duyar, cahillerden ‘ilahi
gerçeği bilemeyen kimselerden’ olurum.”
034 Rabbi onun yakarısına
olumlu karşılık verip kadınların tuzaklarından korudu.
O, her şeyi işitendir,
bilendir.
035 Sonra, karar yetkisini
elinde tutan adamlar, bütün delilleri gördükleri hâlde, onun bir süre için
hapse girmesini uygun buldular.
‘Deliller ondan yanaydı, ama
onu zindana atmayı bir çözüm yolu olarak gördüler.’
036 Onun yanı sıra hapishaneye
iki de delikanlı girdi.
Bunlardan biri, “Rüyamda
kendimi üzüm sıkarken gördüm” dedi.
Öbürü, “Ben de rüyamda, başımın
üzerinde bir ekmek taşıdığımı, kuşların ondan yediğini gördüm” dedi.
“Bize rüyalarımızı yorumla.
Bizim gözümüzde sen iyi kimselerden birisin” dediler.
037 Yusuf, “Azık olarak verilen
yemekleriniz önünüze gelmeden rüyalarınızı yorumlarım” dedi, “Bu, Rabbimin bana
öğrettiği ilimlerden biridir.
Ben, Allah’a inanmayan, ölümden
sonraki hayatı inkâr eden bir toplumun dinini terk ettim.
012.
038 “Atalarım İbrahim, İshak ve
Yakub’un dinine uydum.
Allah’ın yanı sıra başka
ilahlar edinmek bize yakışmaz.
Bu, Allah’ın bize de, bütün
insanlara da lütfunun bir sonucudur.
Fakat insanların çoğu
şükretmezler.
039 “Ey hapishane arkadaşlarım!
Birbirinden ayrı bir sürü ilaha
inanmak mı iyidir, yoksa her şeyden üstün olan, bütün yaratıkların ilahı bir
tek Allah’a inanmak mı!
040 “Allah’ı bırakıp da
taptıklarınız kuru birer addan ibarettir.
Bu adları siz ve atalarınız
taktınız.
‘Bunlar sizin kurgularınız.
Gerçekte böyle bir şey yok. Hepsi kuru birer addan ibaret.’
Allah onlarla ilgili bir belge
indirmemiştir.
Hüküm verme yetkisi sadece
Allah’ındır.
O size, kendisinden başkasına
tapmamanızı emrediyor.
Hakiki din budur!
Fakat insanların çoğu bunu
bilmez!
041 “Ey hapishane arkadaşlarım!
‘Sıra rüyalarınızın gerçek
anlamını bildirmeye geldi.’
Biriniz efendisine içki
sunacak.
Öbürünüz asılacak, kuşlar onun
başını gagalayacak.
İşte sorduğunuz mesele böylece
hâlledilmiş oldu.”
042 O iki kişiden, kurtulacağını
sandığı kimseye, “Efendinin yanında benden söz et!” dedi.
Olacak bu ya, şeytan ona,
efendisinin yanında onu anmayı unutturdu.
Yusuf bu yüzden birkaç yıl daha
hapiste kaldı.
043 Melik ‘Mısır hükümdarı,
yanındaki adamlarına’ “Ben rüyamda yedi arık inek tarafından yenilen yedi
semiz inek, bunun yanı sıra yedi yeşil başak ve bir o kadar da kurumuş başak
gördüm.
Ey ulular!
Eğer rüya tabirini biliyorsanız
rüyamı yorumlayın!” dedi.
012.
044 Hükümdarın ileri gelen
adamları, “Bunlar anlamsız hayal demetleridir. Biz bu tür rüyaların yorumunu
bilmeyiz” dediler.
045 Hapisteki iki adamdan olup
da kurtulmuş olanı, aradan geçen nice zamandan sonra ‘Yusuf’u’ hatırladı, “Ben, bu rüyanın gerçek anlamını
size bildiririm. Beni hemen gönderin!” dedi.
046 ‘Yusuf’un yanına vardı.’
“Yusuf! Ey sözü özüne uygun doğru adam! Yedi semiz inek var, bunları yedi arık
inek yiyor. Yedi yeşil başak var, yedi de kuru başak. Bana bu rüyayı yorumla.
Ben de ‘saraya’ dönüp ‘oradaki’ insanlara anlatayım. ‘Bunu
öğrendikleri zaman’ senin kıymetini kavrayacaklarını umuyorum” dedi.
047 Yusuf rüyayı şöyle tabir
etti: “Yedi sene her zamanki gibi ekinlerinizi ekersiniz. Hasat edince yemek
üzere birazını ayırın. Geriye kalan ürünü başaklarının içinde bırakın.
048 “Arkasından yedi kurak yıl
gelecek. Biriktirdiklerinizin hepsini yiyip bitirecek. Geriye sadece
sakladıklarınız kalacak.
049 “Onun arkasından da
insanların sıkıntıdan kurtulacakları bir yıl gelecek. O zaman eskisi gibi ürün
elde edecekler.”
050 Melik, “Onu bana getirin!”
dedi.
‘Melik, Yusuf aleyhisselâmın
yorumunu dinler dinlemez onun önemli bir adam olduğunu anlamıştı.’
Elçi ona gelince, “Efendine dön
de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi neymiş! Rabbim, onların bütün
hilelerini bilmektedir!” dedi.
051 ‘Melik, olayla ilgisi
bulunan kadınları sorguladı.’
“Yusuf’u baştan çıkartarak ne
elde etmeyi umuyordunuz?” dedi.
Onlar, “Allah tanıktır, biz
onunla ilgili hiçbir kötülük bilmiyoruz!” dediler.
Azizin karısı da, “Gerçek
ortaya çıktı artık. Onunla olmak isteyen bendim. Yusuf doğru bir kişidir”
dedi.
052 “Ben ona gıyabında asla
ihanet etmedim. Bunu onun da bilmesini istedim. Allah, hainlerin hilesini
kesinlikle başarıya erdirmez!”
‘Yusuf aleyhisselâm, soruşturma
açtırmasının sebebini böyle açıkladı. Böylece kendini akladı. Fakat kendindeki
güzel nitelikleri sahiplenmeyip şöyle dedi:’
012.
053 “Ben nefsimi aklamıyorum.
Nefis sürekli kötülük emreder. Rabbim merhamet ederse o başka. Rabbim gerçekten
bağışlayıcıdır, merhametlidir.”
‘Nefis terimi can, kendi, öz,
zat, özellikle maddî arzuların kaynağı olup sınır tanımayan bir duygu
manalarına gelir.’
054 Melik, “Onu bana getirin de
yanıma alayım” dedi.
Onunla konuşunca, “Bugün senin
bizim yanımızda önemli bir yerin, güvenilir bir durumun vardır” dedi.
055 Yusuf, “Beni ülkenin
hazinelerini yönetmek üzere görevlendir. Ben iyi korur, iyi bilirim” dedi.
056 Böylece Yusuf’u o ülkeye
yerleştirdik.
Nereyi isterse orada
konaklardı.
Kimi dilersek rahmetimizi ona
nasip ederiz.
Güzel davrananların ödülünü
mutlaka veririz.
057 Fakat inanıp da yasaklardan
sakınanlar için ahirette verilecek ödül daha hayırlıdır.
058 Yusuf’un kardeşleri
geldiler. Onun yanına vardılar. Yusuf onları tanıdı, ama onlar Yusuf’u
tanıyamadılar.
‘Amansız bir kıtlık oldu. Yusuf
aleyhisselâmın kardeşleri de sıkıntıya düştüler. Zahire istemek üzere Mısır
ülkesine geldiler.’
059 ‘Yusuf onların zahire’
yüklerini hazırlatınca, “Bana baba bir kardeşinizi de getirin” dedi,
“Görüyorsunuz ya, ben ölçüyü tam yapıyorum. Konukseverlerin de en hayırlısıyım.
060 “Onu bana getirmezseniz,
benden ne zahire bekleyin, ne de yanıma yaklaşın!”
‘Zahire adam başına veriliyor,
alan kişinin orada olması gerekiyordu. Yusuf aleyhisselâm, bir defaya mahsus
olmak üzere, gelmeyen kardeşinin payını da vermişti. İkinci gelişlerinde onu da
yanlarında getirmeleri gerektiğini söyledi.’
061 Kardeşleri, “Onu
getirebilmek için babasını ikna etmeye çalışırız. Ne yapar eder bunu başarırız”
dediler.
062 Yusuf, adamlarına, “Zahire
almak için ödediklerini yüklerinin içine koyun. Ailelerinin yanına dönünce
farkına varırlar da belki geri gelirler” dedi.
063 Babalarının yanına dönünce,
“Ey babamız!” dediler, “Artık bize bir ölçek bile zahire verilmeyecek.
Kardeşimizi bizimle beraber gönder ki zahiremizi alabilelim. Biz onu mutlaka
koruruz.”
012.
064 Yakub, “Daha önce size onun
kardeşini emanet etmiştim, şimdi de onu mu emanet edeyim!
‘Kardeşini emanet ettim, kurda
kaptırdınız. Şimdi de bunu mu istiyorsunuz! Ne yüzle!’
Allah, koruyanların en
hayırlısı, merhametlilerin en merhametlisidir!” dedi.
065 Yüklerini açınca
sermayelerinin geri verildiğini gördüler.
“Ey babamız! Daha ne isteriz,
sermayemiz bize geri verilmiş. Kardeşimizi bizimle gönderirsen, bununla bir kez
daha zahire alabiliriz. Kaygılanmana hiç gerek yok kardeşimizi korur,
erzakımızı da bir deve yükü kadar artırmış oluruz. Birinci gidişte getirdiğimiz
zaten pek az” dediler.
066 Yakub, “Sizden söz
vermenizi istiyorum. Allah’ın adını anarak yemin edeceksiniz. Hepiniz
mahvolmadıkça ne yapıp edip onu bana getireceksiniz. Yoksa göndermem!” dedi.
İstenen sözü verdiler.
Yakub, “Sözleşmemize Allah
vekildir!” dedi.
‘Onun yardımı olmadan
sözlerimizi yerine getiremez, istediklerimizi başaramayız.’
067 Sonra da, “Oğullarım!”
dedi, “Şehre bir kapıdan girmeyin, ayrı kapılardan girin.
Allah sizin hakkınızda bir
hüküm vermişse, benim onu sizden savuşturmama imkân yoktur.
Çünkü, hüküm verme yetkisi
sadece Allah’ındır.
Ben ona güveniyorum!
Güvenmek isteyenler de yalnız
ona güvensinler!”
068 Babalarının kendilerine
emrettiği biçimde şehre girdiler.
Bu önlem, Allah’ın onlarla
ilgili kararını kendilerinden savamazdı. Ancak, Yakub’un kalbindeki bir arzuyu
yerine getirmiş oldular.
O ilim sahibiydi. Çünkü, biz
ona öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmez!
069 Yusuf’un yanına vardılar.
Yusuf kardeşini kucakladı,
“Bilesin, ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme” dedi.
012.
070 Yusuf, onların bineklerine
yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu.
Bir seslenici, “Ey kervancılar!
Siz hırsızsınız!” diye bağırdı.
071 ‘Yusuf’un kardeşleri’
adamlara dönerek, “Ne kaybettiniz?” dediler.
072 “Melikin su kabını
kaybettik. Onu bulup getirene bir deve yükü ödül var. Biz buna garanti
verebiliriz” dediler.
073 “Vallahi biz buraya bozgunculuk
yapmak için gelmedik. Hırsız da değiliz! Bunu siz de biliyor olmalısınız”
dediler.
074 “Peki yalan çıkarsanız ‘sizin
yasalarınıza’ göre bu suçun cezası nedir?” diye sordular.
075 “Bunun cezası, yitik mal
kimin yükünde bulunursa o kişiye el konulur. Biz, zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.
‘İbrahim aleyhisselâmdan kalan
yasaya göre olan cezayı böylece açıkladılar.’
076 ‘Onları Yusuf’un yanına
götürdüler.’
Yusuf, kardeşinin yükünden önce
onlarınkini aramaya başladı.
Sonra, ‘koydurtan kendisi
değilmiş gibi’ su kabını kardeşinin kabından çıkardı.
Yusuf için böyle bir düzen kurduk. Çünkü, Melikin
yasasına göre kardeşini elinde tutamazdı.
Allah dilerse o başka.
Biz, kimi dilersek onu
derecelerle yükseltiriz.
Her bilenin üstünde bir bilen
bulunur!
077 “Çaldı demek! Daha önce
kardeşi de çalmıştı!” dediler.
Yusuf bunu içine attı, onlara
belli etmedi.
‘Yusuf, henüz küçük bir
çocukken, anne tarafından dedesinin olan bir putu, ona tapınılmasın diye
gizlice alıp kırmıştı. Kardeşleri bu olayı hırsızlık diye nitelediler.’
Kendi kendine, “Kötü bir
durumdasınız! Allah, ne anlatırsanız onu en iyi bilendir!” dedi.
078 “Ey saygın kişi! Bunun
ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini al. Biz seni güzel davranışlı
kimselerden biri olarak görüyoruz” dediler.
012.
079 Yusuf, “Yitik eşyamızı
yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymak hatasından Allah’a sığınırız!
Öyle yaparsak zalimlerden
oluruz” dedi.
080 Ondan ümitlerini kesince,
kendi aralarında fısıldaşarak bir kenara çekildiler.
Büyükleri, “Unutmayın!
Babanız, Allah’ı tanık tutarak
sizden kesin bir söz aldı.
Yusuf’la ilgili bir hata
yapmıştınız!
Babam bana izin verene kadar ya
da Allah benimle ilgili olumlu bir hüküm ortaya koyana kadar ben buradan
ayrılmam.
O, hüküm verenlerin en
hayırlısıdır!” dedi.
081 “Babanızın yanına dönün de,
“Ey babamız!” deyin, “Senin oğlun hırsızlık etti.
Biz sadece bildiklerimize
tanıklık ediyoruz.
Göremediğimiz şeyleri de
gözetemeyiz ya!
082 “Biz doğru söylüyoruz.
İstersen gittiğimiz şehrin insanlarına sor. Birlikte yolculuk ettiğimiz
kervancılara da sorabilirsin.”
083 ‘Babalarının yanına
dönünce başlarına geleni anlattılar.’
Yakub, “Yok!” dedi, “Nefsiniz
sizi bir işe sürüklemiş.
Bana gereken güzel bir
sabırdır.
Belki de Allah bana hepsini
birden getiriverir.
O, sınırsız ilmi olandır, her
işini nice faydalar gözeterek yapar.
084 Onlara sırtını döndü, “Vah
Yusuf’um, vah!” dedi.
Üzüntüden gözlerine ak düştü.
Acısını kalbine gömdü.
085 “Hâlâ Yusuf’u anıyorsun.
Vallahi sonunda bu dert seni yiyip bitirecek” dediler.
086 “Ben” dedi, “derdimi ve
üzüntümü yalnız Allah’a şikayet ederim. Çünkü, Allah’ın lütfuyla sizin
bilmediklerinizi biliyorum.
012.
087 “Ey oğullarım!
Haydi gidin de Yusuf’la
kardeşini bulmak için bir araştırma yapın.
Allah’ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin.
Çünkü, gerçeği inkâr edenlerden
başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez!”
088 ‘Yusuf’un kardeşleri
tekrar Mısıra geldiler.’
Onun huzuruna çıktılar.
“Ey saygın kişi!” dediler, “Biz
ve ailemiz darda kaldık. ‘Yiyecek almak üzere’ pek az bir sermayeyle
geldik.
Sen bize tam ölçü yiyecek ver
de yardımın olsun.
Allah, darda kalanlara yardım
edenleri sever.”
089 “Yusuf’a ve kardeşine neler
yapmıştınız, hatırlıyor musunuz?” dedi.
090 “Sen gerçekten Yusuf
musun!” dediler.
“Yusuf’um, bu da kardeşim.
Allah bize rahmetiyle nimetler verdi.
Kim kötülüklerden kendini
sakınır da sabırlı olursa bilsin, Allah güzel davrananların emeklerini boşa
çıkarmaz!” dedi.
091 “Vallahi, Allah seni bizden
üstün kıldı.
Biz gerçekten de büyük suçlar
işlemiştik” dediler.
092 Yusuf, “Bugün siz,
hatalarınızdan ötürü kınanmayacaksınız.
Allah sizi affeder.
O, merhamet edenlerin en
merhametlisidir!” dedi.
093 “Giderken gömleğimi de
yanınızda götürün.
Onu babamın yüzüne sürün. O
zaman ona yeniden ışık verilir.
Sonra ailenizi de alıp hep
birlikte bana gelin.”
094 Kervan geriye dönmek üzere
oradan ayrılınca, babaları, “Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum. Bana bunak
demezseniz bu sözüme inanırsınız” dedi.
095 “Vallahi sen eski yanılgını
sürdürüyorsun!” dediler.
012.
096 Müjdeci gelip de Yusuf’un
gömleğini yüzüne sürünce, gözleri hemen açıldı.
Bunun üzerine Yakub, ‘Ben size,
Allah’ın lütfuyla sizin bilmediklerinizi bilirim, dememiş miydim!” dedi.
097 ‘Yusuf’u kuyuya atan
kardeşler babalarının yanına vardılar.’ “Ey babamız! Bizim için bağışlanma
dile. Çünkü, biz suçluyuz!” dediler.
098 “Rabbimden bağışlanmanızı
dileyeceğim.
O, günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir” dedi.
099 Derken, hep birlikte
yollara düşüp Yusuf’un yanına vardılar.
Yusuf, ana babasını bağrına
bastı. Yanında onlara özel yer verdi.
“Allah’ın izniyle güven içinde
şehre girip yerleşin” dedi.
100 Ana babasını oturmaları
için tahta çıkardı.
Orada bulunanların hepsi ona
büyük bir saygı göstererek secde ettiler.
Yusuf, “Babacığım” dedi,
“çocukluk yıllarımda gördüğüm rüyanın yorumu buymuş demek.
Rabbim onu gerçekleştirdi.
Şeytan, benimle kardeşlerimin
arasını açtıktan sonra, Rabbim bana güzel davrandı.
Beni hapisten çıkardı, sizi
çölden getirdi.
Rabbim latiftir, dilediklerini
incelikli yollarla gerçekleştirir.
O, sınırsız ilmi olan, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
101 “Rabbim! Bana egemenlik
verdin, olayların gerçek anlamanı öğrettin.
Ey göklerin ve yerin eşsiz
yaratıcısı!
Benim dünyada da, ahirette de
dostum sensin.
Canımı Müslüman olarak al!
Beni salihlerin arasına kat!”
‘Müslüman, yani bütün benliğini
içtenlikle sana teslim etmiş bir kul. Salihler, yani buyruklarını duyarlılıkla
yerine getiren iyi kullar.’
102 Bunlar gaybın bilgileridir.
‘Gözlem alanına girmeyen, dış
duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgileri.’
Biz onu sana vahiy yoluyla
bildiriyoruz.
Yusuf’un kardeşleri yapacakları
işe karar verip düzen kurarlarken sen yanlarında değildin.
103 Sen tutkuyla istesen bile,
insanların çoğu yine de inanmazlar!
012.
104 Oysa, sen onlardan
yaptıklarına karşılık bir ücret de istemiyorsun.
Kur’an, bütün insanlar için bir
öğüttür.
105 Göklerde ve yerde nice
ayetler vardır.
‘Dikkatle bakıp düşünenlere
gerçekleri anlatan alâmetler, işaretler, nişanlar vardır.’
Yanlarından yüz çevirerek geçer
giderler!
‘Fakat onu tanımayanlar,
bunlara bakmaz, görmez, düşünmezler.’
106 Onların çoğu, Allah’ın yanı
sıra başka tanrılar edinmeksizin Allah’a inanmazlar.
107 Allah tarafından
gönderilecek bir azabın kendilerini sarıp sarmalamasından ya da kıyametin onlar
farkında değillerken ansızın gelip çatmasından yana güvende midirler!
108 “Benim yolum budur!
Ben de, bana uyanlar da basiret
üzere Allah’a davet ederiz.
‘Gerçekleri bilerek, görerek,
önemini kavrayarak, içtenlikle insanları imana çağırırız.’
Allah bütün kusurlardan
ıraktır.
Ben yapay tanrılar edinenlerden
değilim!” de.
109 Senden önce de nice
toplumların içlerinden bazı insanlara vahiy gönderdik.
Bunlar, yeryüzünde dolaşıp da
kendilerinden önceki toplumların sonunu görmüyorlar mı!
Kötülüklerden sakınanlar için
ahiret yurdu daha hayırlıdır.
Aklınızı hâlâ kullanmayacak
mısınız!
110 O peygamberler, ümitlerini
yitirme noktasına gelip de kesinlikle yalanlandıklarını sandıkları sırada,
onlara yardımımız erişti, dilediklerimiz kurtarıldı.
‘Peygamberler de birer insandı.
Ellerinden geleni yaptılar. İnsanların dinlemediklerini görünce, ümitlerini
yitirme noktasına geldiler. İşte o zaman onlara yardımımız yetişti.’
Azabımız günahlara batan
suçlulardan geri çevrilmez!
111 Onların hikayelerinde
aklını kullanan kimseler için ibret dersleri vardır.
‘Gerçi herkese akıl
verilmiştir. Akıl, kişinin yaratılış amacını düşünmesi içindir. İbret dersini,
aklını yaratılış amacına uygun biçimde kullananlar alır.’
Kur’an insanlar tarafından
uydurulabilir bir söz değildir.
Kendinden önceki ilahi
belgeleri onaylayan, inanca eğilimli kimselere bütün gerçekleri ayrıntılı
biçimde açıklayan bir rehber, bir rahmettir.
.................
‘Ra’d, “gök gürültüsü”
demektir. Allah, harika bir biçimde gökyüzünü konuşturuyor. Bu yüksek ses
insanın başına bir tokmak gibi iniyor, “Dikkat et!’ diyor, “Harika işler yapan
bir ustanın işlerine bak. Göklere su çıkartıyor. Bir emirle bulutları topluyor.
Rüzgarlarla kurak beldelere sürüyor. Rahmet yağmurları yağdırıyor. Zemin
bahçesini suluyor. Bütün varlıklar hizmet ediyor. Her biri kendi işinin
başında. Düşün! Bu olaylar başıboş olamazlar! Sen de başıboş olamazsın! Perde
arkasında biri var. Biliyor, istiyor, yapıyor. Onu tanı, bil, sev! Hem kendi
adına, hem de bütün varlıklar adına kulluk et! Çünkü sen halifesin, yetkilisin,
sorumlusun!”
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm, ra. Bunlar
Kitabın ayetleridir.
Rabbinden sana indirilenler
gerçeğin ta kendisidir!
Fakat insanların çoğu
inanmazlar!
002 Gökleri görülebilir bir
direk olmaksızın yükselten, sonra ‘egemenlik makamı olan’ arşa hükmeden,
belli bir süreye kadar hareket etmek üzere güneşi ve ayı emri altına alan,
bütün işleri ‘aksatmaksızın’ yürüten, ayetleri ayrıntılı biçimde
açıklayan, Allah’tır.
Belki Rabbinize kavuşacağınıza
kesin olarak inanırsınız.
‘Sınırsız ilmi, iradesi ve
gücüyle bu harika olayları yapan Allah, sizi ölümünüzden sonra niçin
diriltemesin! Şu uçsuz bucaksız kâinatı yoktan yaratan yaratıcı, sizi
kabirlerinizden kaldırabilir.’
003 Yeryüzünü yayıp uzatan,
orada büyük yükseltiler, nehirler var eden, her üründen iki cinsi türeten,
gündüzü geceyle bürüyen, odur.
Düşünen kimseler için elbet
bunda ‘ilahi gerçekleri bildiren’ ayetler ‘deliller, işaretler,
alametler’ vardır.
004 Yeryüzünde, hepsi aynı
suyla sulanan birbirine yakın toprak parçaları, bir kökten sürgün verip tek
başına ya da bir küme biçiminde dallanan üzüm bağları, ekinler ve hurma
ağaçları vardır.
‘Bu ortak özelliklerine karşın’
sağladıkları faydalar bakımından onların kimini kimine üstün kılmışızdır.
Aklını ‘yaratılış amacına
uygun biçimde’ kullanan kimseler için bunlarda ayetler ‘alâmetler,
ibretler’ vardır.
005 Şaşacaksan, kimilerinin,
“Ne yani, biz çürüyüp toprak olduktan sonra yeniden yaratılacak mıyız!”
demelerine şaşmalısın.
İşte onlardır Rablerini inkâr
edenler!
Onlardır boyunlarına demir
tasmalar geçirilenler!
Onlardır ateş arkadaşları!
Cehennemde temelli
kalacaklar!
013.
006 Senden, iyilik istemek
yerine ivedilikle kötülük istiyorlar!
‘Kur’an’daki hakikatlere
inanmayan kimseler, kendilerini gerçeklerle buluşturmanı umacaklarına,
tepelerine inecek bir azabı istiyorlar. Bunun için acele ediyorlar!’
Oysa, onlardan önce nice
misaller geçti.
‘Nice topluluklar azgınlıkları
yüzünden azaba uğradılar.’
İnsanların bu tür haksız
davranışlarına karşın Rabbin bağışlayıcıdır.
‘Bunu bilin de, hata ettik,
günah işledik diye ümidinizi kesmeyin.’
Fakat Rabbinin azabı pek
şiddetlidir, bunu da bilin!
007 Hakkı inkâr edenler,
“Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!” derler.
‘Bir mucize, insanın
yapabilirlik sınırlarını aşan bir işaret.’
Oysa, sen sadece uyarıcısın.
Her topluluk için sadece bir tek hidayet edici vardır.
‘O da Allah’tır. Tek hadi odur.
Hidayet verir, yol gösterir, hakka iletir. Onun dışında hiç kimse iman nurunu
yaratamaz.’
008 Her bir dişi ‘hamile
kalarak’ neyi yükleniyor, annelerin rahimleri neyi eksiltiyor da neyi
artırıyorsa, Allah hepsini bilir.
Onun katında her şey bir
kaderle düzenlenmiştir.
‘Bir yazgıya, bir plana, bir
ölçüye göre yaratıyor.’
009 Allah, insanların duyu
alanlarına girmeyeni de bilir, onların görüp gözlemleyebildiklerini de.
O pek büyüktür, tüm varlıkların
üstünde ‘aşkın’ bir varlıktır.
010 Sizden biri, sözü ister
söylemeyip gizlesin, ister açıklayıp duyursun, ister geceleyin karanlıklara
bürünüp gizlensin, ister gündüzleyin ortaya çıkıp görünsün, Allah için hepsi
birdir.
011 İnsanın ardında ve önünde
izleyiciler ‘melekler’ vardır. Allah’ın emriyle onu koruyup gözetirler.
İnsanlar kendi durumlarını
değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez!
Allah, bir topluma ‘yapıp
ettiklerine karşılık’ bir azap tattırmak isterse, ona engel olunamaz.
Onlar için Allah’tan başka bir
koruyucu da bulunmaz!
012 O size, hem bir korku, hem
de bir umma sebebi olsun diye şimşekler gösterir, yüklü bulutlar var eder.
013 Gök gürültüsü övgülerle,
melekler korkularla hep onu anar, onun bütün kusurlardan ırak olduğunu dile
getirirler.
‘Kimi zaman’ yıldırımlar
gönderir, kimi dilerse ona isabet ettirir.
Allah hakkında tartışıp
duruyorlar.
Oysa, onun azabı pek
şiddetlidir!
013.
014 Gerçek anlamda ancak ona
yalvarılır.
Ondan başka yalvarılanlar,
yalvaranların çağrılarına asla cevap veremezler.
Bunların durumları, ağzına su
gelsin diye avuçlarını açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Böyle biri hiçbir
zaman suya kavuşamaz.
İnkâr edenlerin yalvarmaları
sonuç getirmeyen boş birer çabadan ibarettir.
015 Göklerde ve yerde olan
varlıkların hepsi, bunların gölgeleri de, sabah akşam, ister istemez Allah’a
secde ederler.
‘Ona itaat eder, onun
buyruklarını yerine getirirler.’
016 “Kimdir göklerin ve yerin
Rabbi?” de.
“Allah!” de.
“Öyleyse niçin onu bırakıyor da
kendilerine bile ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyen tanrılar
ediniyorsunuz!” de.
“Hiç körle gören bir olur mu ya
da karanlıkla aydınlık bir midir!” de.
Yoksa Allah gibi yaratabilen
başka tanrılar buldular da bunların yaratma fiillerini ‘eylemlerini,
işlerini’ birbirine mi benzettiler?
“Allah her şeyin yaratıcısıdır.
O, bütün varlıkların üstünde bir güce sahip tek ilahtır!” de.
017 Gökten su indirir, kuru
dere yatakları onunla dolar taşar. Akan sel suları üste çıkan süprüntüleri alır
götürür. Tıpkı, süslenmek ya da faydalanmak üzere ateşte erittiklerinizin
gereksiz maddelerden arındırılması gibi.
Allah, bu örnekle, hakla
batılın ‘gerçekle yalanın, doğruyla yanlışın’ durumunu ortaya koyuyor.
Gerçekten de, birer köpük gibi olan boş şeyler atılır gider, ama insanlara
faydalı olan yerinde kalır.
Allah, bunun gibi misaller
veriyor.
‘Hakikati apaçık anlatmak için
benzetmeler yapıyor, örnekler veriyor, muhataplarını ikna ediyor.’
018 Rablerinin çağrısına olumlu
cevap verenlere karşılıkların en güzeli vardır.
Onun çağrısına aldırmayanlara
gelince, yeryüzündekilerin tümü, hatta bir o kadarı daha onların olsaydı,
kurtulmak için hepsini verirlerdi.
Hesapların en kötüsü onları
beklemektedir!
Varacakları yer cehennem olacaktır!
Ne kötü bir konaktır
orası!
013.
019 Rabbinden sana indirilenin
gerçek olduğunu bilenle ona karşı körlük eden bir olur mu!
Fakat ancak akıllarını
yaratılış amaçlarına uygun kullanan kimseler ibret alırlar.
020 Allah’a verdikleri sözü
yerine getirir, antlaşmalarını bozmazlar.
021 Onlar, Allah’ın
gözetilmesini buyurduklarını gözetirler.
‘Sıkı tutulması gereken
ilişkileri ihmal etmez, berkitirler.’
Rablerine saygı duyarlar. ‘Ölümlerinden
sonraki’ hesabın kötü olanından korkarlar.
022 Rablerinin rızasını
dileyerek sabırlı davranır, namazlarını özenle kılar, kendilerine rızk olarak
verdiklerimizden gizlice ya da açıkça başkaları için harcama yaparlar. Kötülüğü
iyilikle savarlar.
Ölümden sonra verilecek olan
bunlara verilir!
023 Onlar, atalarından,
eşlerinden, soylarından olup da erdem yolunu tutanlarla birlikte, sürüp giden
güzelliklerle dolu cennetlere girerler.
Melekler her kapıdan yanlarına
gelir,
024 “Buyrukları yapıp
yasaklardan sakınmadaki sabrınızdan dolayı size selâm olsun!” derler, “İyi
kulluk edenler için dünyanın sonrası ne güzel!”
025 Bir de, ‘yaratılışlarının
diliyle’ Allah’a büyük bir söz verip de sonra bozanlar, Allah’ın
gözetilmesini buyurduğunu ‘sürdürülmesi gereken ilişkileri’ koparanlar,
yeryüzünde bozgunculuk yapanlar vardır.
Allah’ın lâneti onlaradır,
yurdun kötüsü onlar içindir!
‘Ölümlerinden sonra cehenneme
atılırlar!’
026 Allah, dilemesine uygun
biçimde, kiminin rızkını genişletir, kimininkini daraltır.
Dünya hayatına seviniyorlar!
Oysa, ahiret hayatının yanında dünya hayatı bir avuntudan ibarettir. ‘Lafı
mı olur!’
027 İnkârcılar, “Rabbinden ona
bir mucize indirilseydi ya!” derler.
“Allah, uzak duranı şaşırtır,
kendisine yöneleni doğru yola eriştirir!” de.
028 Onlar iman ettiler, Allah’ı
anmaları sebebiyle kalpleri huzur buldu.
Uyanın! Kalpler ancak Allah’ın
zikriyle tatmin olur!
‘Zikir, “anmak” demektir.
Kur’an’ın isimlerinden biridir. Kur’an okumak, namaz kılmak, yaratılanlara
ibret gözüyle bakarak yaratıcılarını düşünmek gibi amellerin hepsi birer
zikirdir. Kalp, Allah’ı anmakla huzur bulur, yatışır. Kalbi yaratan Allah, onu
huzura kavuşturmanın yolunu göstermiştir.’
013.
029 Onlar inandılar, güzel
çalışmalar yaptılar. Onlara ‘bu dünyada’ huzurlu bir hayat, ‘ahirette’
varılacak yerlerin güzeli ‘cennet’ hazırlandı.
030 Sana ilettiklerimizi ‘Kur’an’ı’
onlara okuman için, kendilerinden önce nice topluluklar gelip geçmiş bir
topluluğa seni peygamber olarak gönderdik.
Onlar Rahmanı inkâr ediyorlar.
‘Rahmanı, yani bütün varlıklara
ayrım yapmaksızın merhamet eden Allah’ı.’
“Benim Rabbim odur.
Ondan başka ilah yoktur!
Ben yalnız ona güvenirim.
Dönüş sadece onadır!” de.
031 ‘Hakka karşı direnen bu
tür kimselere’ kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarıldığı,
ölülerin konuşturulduğu bir metin gelseydi yine de inanmazlardı.
Her iş Allah’ın dilemesiyle
olur!
İnananlar hâlâ emin olamadılar
mı, Allah dileseydi insanların hepsini doğru yola eriştirirdi.
İnkâr edenlerin, ya başlarına
ya da evlerinin yakınına, yaptıkları kötülüklerden dolayı felaketler gelecek,
Allah’ın sözü yerini bulana kadar bu böyle sürüp gidecektir.
Allah sözünden dönmez!
032 Andolsun! Senden önce de
peygamberlerle alay edilmişti.
İnkâr edenlere önce ‘bir
miktar’ süre verdim, sonra kıskıvrak yakaladım.
Nasılmış azabım!
033 Kimdir her canlının neleri
hak ettiğini bilerek onu kollayıp
gözeten!
‘Hiç aksatmaksızın
ihtiyaçlarını karşılayan.’
‘Bu gerçekler güneş gibi
ortadayken yine de’ onlar Allah’ın yanı sıra yapay tanrılar
edinmekten geri durmadılar.
“Haydi söyleyin bakalım onların
adlarını! Yoksa ona bu yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz!
Yoksa içi boş sözcüklere mi aldanıyorsunuz!” de.
İşin aslı, inkâr edenlere,
kurdukları düzenler güzel gösterildi. Bu nedenle yoldan saptırıldılar.
Allah bir adamı saptırdı mı
artık ona kimsecikler yol gösteremez!
034 Onlara dünya hayatında bir
azap vardır. Ahiret azabı ise daha zorludur. Allah’a karşı onları koruyacak
kimse de yoktur.
013.
035 Allah’ın yasaklarından
sakınanlara sözü verilen cennetin altında ırmaklar akar. Yemişleri gibi gölgesi de süreklidir.
Allah’ın yasaklarından uzak
duranların sonu budur.
İnkâr edenlerinse sonu
ateştir!
036 Kendilerine kitap
verdiklerimiz, sana indirilenden dolayı sevinirler. Fakat, kimileri onun bir
kısmını kabul etmezler.
“Bana, sadece Allah’a kulluk
etmem ve onun yanı sıra başka tanrılar edinmemem emredildi. Hepinizi ona
çağırıyorum. Dönüşüm de onadır!” de.
037 Böylece Kur’an’ı arapça bir
hüküm olarak indirdik.
‘Kur’an, hayatı düzenleyen
yasalar içerir. İçinde emirler, yasaklar vardır. Ona uyan dünyada huzur bulur,
ahirette mutlu olur. Hikmetli sözlerle doludur, insana iyiyi kötüyü
bildirir.’
Sana gelen ilimden sonra
onların heveslerine uyarsan, senin için ne bir koruyucu bulunabilir, ne de bir yardımcı!
038 Andolsun! Senden önce de
peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik.
‘Peygamberler de birer
insandırlar. Bunların öbür insanlardan farkı vahiy alıyor oluşlarıdır.
İnsanlara örnek olsun diye gönderilen peygamber elbette bir insan olmalıydı.
Söz gelişi, elçi diye melekler gönderilseydi, onları örnek almak mümkün
olamazdı.’
Hiçbir peygamber, Allah’ın izni
olmadıkça bir ayet getiremez.
‘Mucize, insanı aciz bırakan,
yapabilirlik sınırlarını aşan işlere denir. Peygamberler mucize gösterir, ama
onları yaratan Allah’tır.’
Her şeyin yazılı bir süresi
vardır!
039 Allah dilerse siler,
dilerse bırakır.
Temel kitap ‘kader kitabı’
onun katındadır.
040 Onlara vaat ettiğimiz ‘azabın’
bir kısmının gerçekleştiğini ister sana gösterelim, ister bundan önce seni bu
dünyadan alalım, her iki hâlde de, elindeki gerçekleri iletmek sana, hesabını
görmek bize düşer.
041 Görmüyorlar mı, biz
yeryüzünü her tarafından sürekli eksiltiyoruz.
‘Gerek topraklarını, gerek
ürünlerini, gerek üstündeki canlılarını azaltarak yıpratıyoruz.’
Hüküm verme yetkisi
Allah’ındır!
Onun hükmünü, ardı sıra gidip
de bozacak, engelleyecek, kaldıracak kimse yoktur.
O, hesabı çabuk görendir!
042 Andolsun! Onlardan
öncekiler de düzen kurdular.
Bütün düzenler Allah’ındır!
O, kim ne kazanıyor bilir!
Bu yurdun sonunun kimin
olduğunu ileride inkârcılar da bilecekler!
...............
013.
043 İnkâr edenler, sana, “Sen
peygamber değilsin!” diyorlar.
Onlara, “Benimle sizin aranızda
tanık olarak Allah yeter!
Bir de bu kitabı bilenler!”
de.
‘Adı bu sureye verilen İbrahim
aleyhisselâm, “Allah’ın dostu” diye anılır. Pek çok peygamber gibi, Hazreti
Muhammed aleyhissalatü vesselâm da onun neslindendir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, ra. Rablerinin
izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, o üstün gücün sahibinin, o her
türlü övgüye layık olanın yoluna
çıkarasın diye sana bu kitabı indirdik.
002 Allah yoluna! Göklerde ve
yerde ne varsa onundur!
Kendilerini bekleyen zorlu bir
azaptan dolayı vay hâllerine inkârcıların!
003 Onlar dünyayı sever, onu
ahiretten üstün tutarlar.
‘Dünyanın, kişiyi kulluktan
alıkoyan yüzüne aldanır, hep burada kalacağını sanır, kuruntularına aldanır.’
Allah yolundan alıkoyarlar.
O yolun eğri olmasını isterler!
İşte bunlardır derin bir
sapıklık içinde olanlar!
‘Kendileri inanmadıkları gibi,
başkalarının inanmasına da engel olmaya çalışırlar. Bu nedenle din aleyhinde
çalışır, süslü yalanlar uydurur, onun çarpık görünmesi için ellerinden geleni
yaparlar. ’
004 ‘İletilen ilahi
gerçekleri’ onlara açık seçik anlatabilsin diye, biz her peygamberi kendi
halkının diliyle gönderdik.
Allah, dilemesi sonucu kimini
saptırır, kimini de doğru yola eriştirir.
‘Bunu yaparken asla haksızlık
etmez. Çünkü, kullarının neye layık olduklarını en iyi o bilmektedir. Onların
tercihlerini hesaba katarak yapar, yaratır.’
Onun üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
005 Andolsun! Musa’yı
ayetlerimizle, “Halkını koyu karanlıklardan aydınlığa çıkar. Onlara Allah
günlerini hatırlat” diye gönderdik.
‘Allah günlerini, yani ileride
insanın önüne çıkacak yargılama sürecinin aşamalarını.’
Çünkü bunlarda pek sabırlı, pek
şükürlü olanlar için ibret dersi vardır.
‘Buyrukları yapıp yasaklardan
sakınma konusunda sabırlı davranır, verilen nimetlere karşı şükrederler.’
014.
006 Musa, halkına, “Allah’ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın!
Kadınlarınızı diri bırakıp
oğullarınızı boğazlayarak size işkence eden Firavun yanlılarından kurtardı.
Rabbinizden büyük bir sınavdı
bu” dedi.
‘Düşünür de farkına
varırsanız bunu anlarsınız. Başınıza gelen olaylar bir tesadüf değildi, bir
sınav konusuydu. Suçlarınızın cezası, gelecekteki nimetlerin başlangıcıydı.’
007 Rabbiniz, “Şükrederseniz,
size ‘nimetimi’ artırırım.
Nankörlük ederseniz, azabım
çetindir, bilin!” diye buyurmuştu.
008 Musa, “Siz de, yerdeki
herkes de nankörlük etse ne gam!
Allah, hiçbir şeye ihtiyacı
olmayandır!
Sınırsız nitelikleri sebebiyle
övgüye layık olandır!” dedi.
009 Önceki çağlarda yaşamış
olan Nuh, Âd, Semud gibi toplulukların haberleri size ulaşmadı mı!
Onların başından geçenleri ‘gerçek anlamda’ Allah’tan başka kimse
bilmez.
Peygamberler kendilerine apaçık
delillerle gelmişlerdi.
Onlar, ellerini ağızlarına götürüp,
“Biz sizinle gönderilenlere inanmıyoruz.
Bizi kendisine çağırdığınız şey
hakkında derin kuşkularımız var” dediler.
010 Peygamberleri onlara,
“Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında ‘onun varlığı, birliği, isimleri,
nitelikleri konusunda’ kuşku duyulur mu hiç!
Günahlarınızı affetmek, size
belli bir vakte kadar süre vermek üzere sizi davet ediyor” dediler.
Onlar, “Siz de bizim gibi
insansınız.
Bizi atalarımızın
taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz.
Bize kesin bir ayet ‘bir
mucize’ getirsenize!” dediler.
014.
011 Peygamberleri onlara,
“Evet, biz de sizler gibi birer insanız” dediler, “ama Allah kimi dilerse ona
nimet verir.
Allah izin vermediği sürece
bizim size mucize göstermeye gücümüz yetmez.
İnananlar sadece Allah’a
güvenmelidirler!
012 “Allah bize yollarımızı
gösteriyor, biz ona niye tevekkül etmeyelim!
‘Madem buna inanmışız’
eziyetlerinize sabrederiz.
Tevekkül edenler sadece Allah’a
tevekkül etsinler!”
‘Tevekkül, elden geleni
yaptıktan sonra sonucu Allah’tan ummak, istemek ve beklemektir. Çünkü, insan
ister, sebeplere teşebbüs eder, ama yaratamaz.’
013 İnkârcılar,
peygamberlerine, “Andolsun, ya bizim yolumuza dönersiniz ya da sizi yurdumuzdan
sürgün ederiz!” dediler.
‘Yolumuza, izimize, izmimize,
hayat biçimimize dönmeli, bizim gibi inanmalı, bizim gibi yaşamalısınız.’
Rableri de onlara vahiy
gönderdi:
“Biz bu zalimleri helak
edeceğiz!
014 “Onlar silinip gittikten
sonra, yerlerine sizi yerleştireceğiz.
Bu nimet, makamıma saygı duyan,
tehdidimden sakınanlara özgüdür.”
015 Peygamberler, yakararak
başarı istediler.
O direngen zorbalarsa silinip
gittiler!
016 Cehennem onları bekliyor!
Orada kendilerine irinli bir su
içirilecek!
017 Onu yudumlayacak, ama
yutamayacaklar!
Her yanlarından ölüm saldıracak
ama ölmeyecekler!
Arkasından da yaman bir azap
var onlara!
018 Rablerini inkâr edenlerin
durumu, fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer.
Bu tür kimseler, yaptıklarından
hiçbir fayda sağlayamazlar.
İşte, en derin sapma
budur!
014.
019 Görmedin mi, Allah gökleri
ve yeri hak üzere yarattı.
Dilerse sizi yok eder, ‘yerinize’
yepyeni insanlar getirir.
‘Hak üzere, yani anlamlı, yerli
yerinde, dengeli bir biçimde, her şeye hakkını vererek, önemli gayeler
için.’
020 Allah’ın gücüne göre, bu
uygulama üstesinden gelinemez değildir.
021 ‘Ölümden sonraki yargı
sürecinde’ bütün insanlar derlenip Allah’ın huzuruna getirilirler.
Zayıflar büyüklük taslayanlara,
“Biz size uymuştuk, şimdi Allah’ın azabının bir parçasını olsun bizden
savabilecek misiniz?” derler.
‘Zayıflar, yani uydular,
uyruklar, önderlerinin izinden gidenler.’
Ötekiler, “Allah bize bir
kurtuluş yolu verirse sizi de ardımız sıra sürükleriz.
‘Fakat umudumuz kalmadı.’
Artık sızlansak da, katlansak
da bir.
Çünkü, kaçacak yerimiz yok!”
derler.
022 İş olup bitince, şeytan,
“Allah size kesinlikle gerçekleştirilecek bir söz vermişti.
Size ben de söz verdim, ama
sözümden caydım.
Benim sizin üzerinizde
zorlayıcı bir gücüm yoktu, ben sadece çağırıyordum, siz de geliyordunuz.
Bu durumda beni suçlamayın da
kendinizi suçlayın.
Artık ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz.
Aslına bakarsanız, sizin beni
Allah’a eş koşmanızı hiçbir zaman onaylamış değilim.
Doğrusu, bütün zalimleri can
yakıcı bir azap beklemektedir!” der.
023 İnanıp da güzel işler
yapanlar, altında ırmaklar akan cennetlere girdirilirler.
Rablerinin izniyle orada
temelli kalırlar.
Esenlik dilekleri “Selâm!”dır.
‘Selâm, esenlik, güvenlik,
tehlikeden uzaklık manalına gelir. Aynı zamanda ilahi isimlerden biridir.’
024 Düşün! Allah nasıl bir
misal veriyor:
Güzel bir söz, kökü sabit,
dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer.
014.
025 Rabbinin izniyle her zaman
meyve verir.
Allah, belki düşünürler diye
insanlara misaller veriyor.
026 Çirkin söz, yerden
koparılmış, kökü olmayan bir ağaca benzer, ayakta kalmasına imkân yoktur.
027 Allah inananları hem
dünyada, hem de ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar.
‘İmanın temeli olan, “Allah’tan
başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir” cümlesi üzerinde.’
Haksızlık yapanları da
saptırır!
Allah neyi dilerse yapar!
028 Görmedin mi onları!
Allah’ın nimetine, onu inkâr
ederek karşılık verdiler!
Toplumlarını yıkım yurduna
sürüklediler!
029 Cehenneme!
Ona girecekler!
Ne kötü bir konaklama
yeri!
030 Allah yolundan saptırmak
için, Allah’ın yanı sıra başka tanrılar uydurdular.
“Şimdilik keyif sürün bakalım!
Sizin dönüş yeriniz ateştir!”
de.
031 İnanan kullarıma söyle, ne
alım satım, ne de arkadaşlık olmayan gün ‘ölüm, kıyamet, diriliş, yargı
süreci’ gelmeden önce namazı özenle kılsınlar, kendilerine rızk olarak
verdiklerimizden ihtiyacı olanlar için gizli ya da açık harcasınlar.
032 Gökleri ve yeri Allah
yarattı.
Gökten su indirdi.
Size rızk olması için onunla
ürünler çıkardı.
Emriyle denizde yüzsünler diye
gemileri, faydalanasınız diye ırmakları emrinize verdi
033 Yörüngelerinde yürüyen ayla
güneşi emrinize verdi. Geceyle gündüzü sizin için var etti.
014.
034 İsteyebileceklerinizin her
türlüsünden veren, odur.
‘Sizin faydanıza olacak
biçimde, bir ölçüye göre yaratır, yapar, verir.’
Allah’ın nimetini sayacak
olsanız, asla sayamazsınız.
Şu insan ne kadar da zalim,
nasıl da nankör!
‘Çünkü, kendisine bunca nimet
verene şükretmiyor.’
035 Bir vakitler İbrahim,
“Rabbim!” dedi, “Bu beldeyi ‘Kâbe bölgesini’ güvenli kıl. Beni ve
çocuklarımı puta tapmaktan uzak tut.
036 “Rabbim! Onlar insanlardan
nicelerini saptırırlar.
‘İlahlıktan pay verilen
heykeller yüzünden niceleri saparlar.’
Bundan sonra bana uyan,
bendendir.
Bana başkaldırana gelince, sen
günahları bağışlayıcısın, merhametlisin.
037 “Rabbimiz! Ben soyumdan
kimilerini ekin bitmeyen bir vadiye yerleştirdim, senin kutsal evinin ‘Kâbe’nin’
yanına.
Rabbimiz! Namazı güzelce
kılsınlar diye!
Rabbimiz! İnsanlardan kimilerinin
gönüllerini onlara meylettir.
Onları bereketli ürünlerle rızklandır
da sana şükretsinler.
‘İbrahim aleyhisselâmın bu
duası kabul edilmiştir. Hac ibadetini yapmak üzere bütün insanlık Kâbe’yi
ziyarete gitmekte, bu da bolluk ve bereket sebebi olmaktadır.’
038 “Rabbimiz! Biz neyi
gizliyor da, neyi duyuruyorsak, sen elbette bilirsin.
Yerde ve gökte hiçbir şey
Allah’tan gizli kalmaz ki.
039 “Elhamdülillah, ihtiyar
hâlimde bana İsmail ve İshak’ı verdi.
Rabbim kulunun yakarısını
gerçekten işitiyor!
040 “Rabbim!
Beni ve benim neslimi özenle
namaz kılanlar eyle!
Duamı kabul buyur!
041 “Rabbimiz! Hesabın
görüldüğü günde beni, ana babamı ve bütün inananları affet!”
042 Allah’ı, zalimlerin yapıp
ettiklerinden habersiz sanma sakın!
Onları gözlerin belereceği güne
kadar erteler.
‘Allah her şeyden haberlidir.
Fakat, dünyanın bir sınav yeri olması sebebiyle suçlulara süre verir. Bilmiyor
ya da unutuyor değildir.’
014.
043 O gün onlar, yukarı kalkık
başları, dönüp kendine bakamayan durgun gözleri, bomboş gönülleriyle oradan
oraya koşuşur dururlar!
044 İnsanları, kendilerine
azabın geleceği günü hatırlatarak uyar.
Zulmedenler, “Rabbimiz! Bizi
yakın bir süreye kadar ertele de davetine varalım, peygamberlere uyalım”
derler.
Allah da onlara, “Hani ya siz,
bize yıkım yok, diye yemin etmemiş miydiniz!” der.
045 “Kendilerine yazık
edenlerin yerlerinde siz de oturmuştunuz.
Onlara yaptıklarımızı
biliyordunuz.
Üstelik, size misaller de
vermiştik.”
‘Varlık nedeniniz, hayatın
anlamı, ölümden sonra başınıza gelecekler gibi konuları örneklerle açıkladık.’
046 Onlar kendi düzenlerini ‘sistemlerini,
tezgahlarını, tuzaklarını’ kurdular.
Onların düzenleri Allah
tarafından bilinmektedir.
Bu düzenleri isterse dağları
sarsacak kadar güçlü olsun!
‘Asla başarıya ulaşamayacaktır,
sonu hüsrandır, yıkımdır.’
047 Allah’ı, peygamberlerine
verdiği sözden döner sanma.
Allah gerçekten üstün gücü
olandır, işlenen suçu cezasız bırakmayandır.
048 O gün yer başka bir yere,
gök başka bir göğe dönüştürülür.
‘Bir âlem gider yerine başka
bir âlem gelir.’
Hepsi yaratılmışların tek
ilahının, her şeyin üstünde bir güce sahip olan Allah’ın huzuruna
çıkarlar.
049 Suçluları, ölümden sonraki
yargılama sürecinde, zincirlerle bağlanmış bir hâlde görürsün.
050 Giysileri katrandandır!
Yüzlerini ateş kaplamıştır!
051 Allah, her insanı kendi
yapıp ettikleriyle cezalandırır.
Allah’ın hesap görmesi
gerçekten hızlıdır!
052 Kur’an, insanların
uyarılmaları, Allah’ın tek ilah olduğu gerçeğini bilmeleri, akıllarını
yaratılış amacına uygun biçimde kullananların ibret dersi çıkarmaları için
gönderilen bir bildiridir!
...................................
‘Hicr, dağları oyarak kendine
evler yapan Semud halkının yaşadığı yerin adıdır. Salih aleyhisselâm oraya
peygamber olarak gönderilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, ra. Bunlar,
kitabın, apaçık Kur’an’ın ayetleridir.
‘Apaçık, aydınlık, aydınlatıcı
bir okuma metni, son ilahi kitabınız.’
002 Gün gelir, azapla yüz yüze
gelen inkârcılar, “Keşke Müslüman olsaydık!” diye hayıflanırlar.
003 Bırak onları yesinler,
keyif sürsünler. Emel kendilerini oyalayadursun. İleride bilecekler!
004 Biz, hiçbir kentin halkını,
bir uyarı belgesi göndermeksizin helak etmedik.
005 Bir toplum ‘kendileri
için belirlenen’ yaşama süresinin sonunu ne erteleyebilir, ne de öne
alabilir.
006 “Ey kendisine kitap
indirilen kişi!” dediler, “Sen kesinlikle delisin!
007 “Doğru sözlülerden biriysen
‘azap etmekle görevli’ melekleri getirsene!”
008 Biz, melekleri hak üzere
indiririz.
‘Hak üzere, bir hikmet
gözeterek, sadece gerekli durumlarda, sınamanın sonunda...’
O zaman işleri hemen bitirilir,
kendilerine süre verilmez.
009 Kur’an’ı biz indirdik,
koruyacak olan da elbet biziz!
‘Yok edilmesi, kelimeleriyle
oynanması, anlamının saptırılması gibi tehlikelerden koruruz. Bu söz
gerçekleşmiştir. Kur’an, iner inmez yazılmış, ezberlenmiş, emin ellere teslim
edilmiştir. Bugün dünyanın her yerindeki milyonlarca Kur’an nüshası birbirinin
aynısıdır.’
010 Andolsun! Senden önce de
eski toplumlara peygamberler göndermiştik.
011 O zamanın insanları da
kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
012 Biz onu ‘alay etme
düşüncesini’ umursamaz bir tavırla günahlara dalan suçluların yüreklerine
sokarız.
013 Kendilerinden önce yaşamış
olanların başlarına gelenler önlerinde dururken, onlar yine de inanmazlar.
014 Kendilerine gökten bir kapı
açsak da yükselip çıksalar yine inanmazlardı.
‘Göklere, meleklerin arasına,
görünmeyen varlıkların yanına yükselseler bile... Çünkü direniyorlar!’
015 “Herhâlde hayaller
görüyoruz. Biz büyülenmiş olmalıyız!” derlerdi.
015.
016 Andolsun! Biz, gökyüzünde
saraylar yaptık. Seyredenler için onu süsledik.
‘Her yıldız bir saraydır.
Gökyüzü memleketinin bir süsüdür. Gece lambasıdır. Meleklerin hanesi, gemisi,
bineğidir.’
017 Onları ‘gökteki yıldız
saraylarını’ kovulmuş bütün şeytanlara karşı koruma altına aldık.
018 ‘Gökteki meleklerin
konuşmalarına’ kulak verip bilgi çalmak isteyenleri ‘bazı cinleri, şeytanları’
parlak bir ateş topu kovalar.
019 Yeryüzünü yayıp uzattık.
Üzerine büyük baskılar ‘yerinden oynatılmaz dağlar, tepeler’
yerleştirdik. Orada bir ölçüye göre ‘dengeli bir biçimde’ türlü bitkiler
bitirdik.
020 Orada, hem sizin, hem de rızkları
sizin tarafınızdan verilmeyen başka canlılar için geçim araçları var
ettik.
021 Her şeyin hazinesi bizim
katımızdadır.
Biz, her şeyi belli bir ölçüye
göre indiririz.
022 Aşılayıcı rüzgârlar
gönderiyoruz.
‘Bitkiler onun aracılığıyla
dölleniyor.’
Yukarıdan su indiriyor, onu
size içiriyoruz.
Yoksa siz onu
toplayamazdınız.
023 Hayatı yaratan da biziz,
ölümü var eden de. Silinip gittikleri zaman da hepsi yine bizim olacaklar.
‘Hiç kimse elindekinin gerçek
sahibi değildir. Herkes elindekini bırakır gider. Kalan sadece biz oluruz.
Bırakılanların hepsi bizim olacak.’
024 Andolsun! Sizden önce gelip
gidenleri de biliyoruz, geride kalanları ‘daha sonra gelecek olanları’
da.
025 Rabbin onları
toplayacaktır.
‘Ölümlerinden sonra diriltip
yargılamak üzere huzuruna getirecektir.’
O her işini nice hikmetler
gözeterek yapar, her şeyi bilir.
026 Andolsun! İnsanı, kuru
çamurdan biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.
027 Cinleri de daha önce
dumansız bir ateşten yaratmıştık.
‘Dumansız, yani gözle görülemeyen
bir ateşten.’
028 Hatırla, Rabbin meleklere,
“Kuru çamurdan ‘dönüştürülerek’ biçimlendirilmiş bir balçıktan insan
yaratacağım” demişti.
029 “Onu biçimlendirip de
ruhumdan üflediğim zaman, ‘saygınızı göstermek üzere’ hemen secde
edin!”
030 Bunun üzerine, melekler hep
birden secde ettiler ‘saygı gösterdiler’.
031 Fakat İblis secde edenlerle
birlikte olmaktan kaçındı.
‘İblis, şeytanların ilki,
atası, babasıdır.’
015.
032 Allah, “Ey İblis!” dedi,
“Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?”
033 İblis, “Kuru çamurdan
biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattığın birine secde etmem!” dedi.
034 Allah, “Hemen çık oradan!”
buyurdu, “Sen artık kovulmuş birisin!
035 “Bu lânet kıyamet gününe
kadar senin üzerinde olacaktır!”
‘Lanet, Allah’ın rahmetinden
yoksunluktur.’
036 İblis, “Rabbim!” dedi,
“Bana, insanların diriltilip kaldırılacakları güne kadar süre ver.”
037 Allah, “Elbette!” dedi,
“Sen süre verilenlerdensin!
038 “Vakti tarafımızdan bilinen
güne kadar sana zaman tanınacak!”
039 İblis, “Rabbim!” dedi, “Sen
beni rahmetinden yoksun bıraktın ya, andolsun ben de onlar için yeryüzünü
süsleyeceğim. Ne yapıp edip onları ayartacağım.
040 “Sadece samimi kulların
bunun dışında kalacaklar.”
041 Allah, “Bu benim doğru
yolumdur” dedi.
‘İhlas yolu benim yolumdur.
Samimi kulluk edenler benim yolumda yürümüş olurlar. Bu yolun sonu cennettir.’
042 “Azgınlardan olup da sana
uyanlar bir yana, kullarım üzerinde senin zorlayıcı bir etkin olmayacaktır.
043 “Senin izinden gidenlerin
varacakları yer kesinlikle cehennem olacaktır!
044 “Yedi kapısı vardır.
‘Azap bakımından ayrı yedi
cehennem vardır ya da cehennemde yedi katman vardır.’
Her kapı için onlardan birer
pay vardır.”
‘Günahlarının derecesine göre
girecek insan grubu bulunacak.’
045 Kendilerini günahlardan
koruyanlar cennetlerde, pınarların yanlarında bulunacaklar.
046 Onlara, “Buraya esenlikle,
güvenle girin” denilecek.
047 Sinelerindeki kini sıyırıp
almışızdır. Süslü sedirler üzerinde karşı karşıya kardeşçe oturacaklar.
‘Cennetliklerin olumsuz
duygularını sıyırıp alırız. Birbirlerine karşı en ufak kin duymazlar. Sonsuza
dek kardeşçe yaşarlar. Tam bir barış havası hakimdir.’
048 Cennette hiçbir yorgunluk ‘bitkinlik,
bıkkınlık’ hissetmeyecekler. Çıkartılmaları da söz konusu olmayacak.
049 Benim günahları bağışlayan,
merhametli bir Rab olduğumu kullarıma bildir.
050 Fakat hak edenler için en
acılı azabın benim azabım olduğunu da bildir!
051 Onlara İbrahim’in
konuklarını anlat.
015.
052 Konukları onun yanına girip,
“Selâm sana!” dediler.
‘Kendilerine sunulan yemekleri
yemediklerini gören İbrahim, onlar bir zarar vermek üzere gelmeleri ihtimalini
düşündü.’
“Biz sizden korkuyoruz”
dedi.
053 Konuklar, “Korkma, biz sana
bilgin bir oğul müjdelemek üzere buradayız” dediler.
054 “Yaşlılık üzerime
abanmışken bana müjde mi veriyorsunuz! Neye dayanarak müjdeliyorsunuz!”
dedi.
055 “Seni gerçekle
müjdeliyoruz. Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!” dediler.
056 İbrahim, “Rabbinin
rahmetinden sapkınlardan başka kim ümidini keser ki!” dedi.
057 ‘İbrahim, onların
Allah’ın emriyle insan kılığında gelen melekler olduğunu anlamıştı. Başka bir
iş için geldiklerini sezdi.’
“Ey elçiler! Nedir işiniz?”
diye sordu.
058 “Suçlu bir topluma
gönderildik” dediler.
‘Lût peygamberin azgın halkına
azap etmek üzere geldik.’
059 “Lût’un yakınları bunun
dışındadır, onların hepsini mutlaka kurtaracağız.
060 “Karısı hariç! Onun, azaba
uğrayacakların yanında kalmasına karar verdik.”
061 Derken, elçiler Lût’un
evine geldiler.
062 Lût, “Siz ‘buralarda’
hiç tanınmayan kimselersiniz” dedi.
063 Onlar da, “Sana onların
kuşku duydukları şeyi ‘azgınları silip yok edecek olan azabı’ getirdik”
dediler.
064 “Hakla ‘değişmez
gerçekle, ilahi buyrukla’ geldik. Biz hakikaten doğru söyleyen kimseleriz”
dediler.
065 “Gecenin bir kısmında
yakınlarını yürüt. Sen de peşlerinden git. Hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın.
Gitmeniz için size buyruk verilen yere doğru yürüyün gidin.”
066 Ona vahiy yoluyla şu hükmü
bildirdik: “Bunların son kalıntıları da sabaha yakın kesilip atılacaktır!”
067 Şehir halkı sevinerek
geldiler.
‘Bunlar, kadınları bırakıp
şehvetle erkeklere yaklaşan azgınlardı. Lût’un evine genç erkeklerin geldiğini
haber alıp geldiler.’
068 Lût, “Bunlar benim
konuklarım, beni rezil etmeyin!
069 “Allah’tan korkun da beni
utandırmayın!” dedi.
070 Şehir halkı, “Başka
insanlarla ilgilenip onları korumanı sana yasak etmedik mi!” dediler.
015.
071 “Yapacaksanız, işte şunlar
benim kızlarım!” dedi.
‘Lût, erkek konuklarına sataşmak
isteyenlere adeta yalvardı. Çirkin isteklerinizi tatmin etmekte kararlıysanız
kızlarımı alın, konuklarıma dokunmayın dedi. Fakat dinleyen kim!’
072 Ey Elçim! Ömrüne andolsun,
onlar şehvet çılgınlığıyla ne yaptıklarını bilmez bir hâlde kıvranıyorlardı!
073 Çığlık onları tan atarken
ansızın yakalayıverdi.
074 Kentlerinin altını üstüne
getirdik. Üzerlerine sağanak hâlinde sert taşlar yağdırdık.
075 Bunda düşünüp de gerçekleri
görebilenler için nice ibretler vardır.
076 O yıkıntı yol üstünde hâlâ
duruyor.
077 İnananlar için bunda
ibretler var.
‘Gerçi bunlar herkes için
ibretlidir, fakat ancak inananlar ibret
alabilir.’
078 Eyke halkının insanları da
zalim kimselerdi.
079 Yaptıkları haksızlıkları,
işledikleri günahları karşılıksız bırakmadık! Sözü edilen her iki
memleket de işlek bir yol üzerindeydiler.
080 Hicr halkı Semud da
peygamberleri yalanlamıştı.
081 Oysa kendilerine
ayetlerimizi ‘delillerimizi, belgelerimizi’ vermiştik. Fakat inkârda
direnip onlardan yüz çevirdiler.
082 Dağları oyarak kendilerine
güvenli evler yaparlardı.
083 Derken, sabaha karşı, silip
yok edecek azabın yüksek sesi onları yakalayıverdi.
084 Yapıp ettiklerinin
kendilerine bir faydası olmadı.
085 Gökleri, yeri ve ikisinin
arasındakileri hak üzere yarattık.
‘Gerçeğe uygun biçimde, bir
amaç için, dengeli yarattık.’
Kıyamet günü mutlaka
gelecektir!
Şimdi sen, hataları
görmezlikten gel de onlara güzel davran.
086 Rabbin her şeyi yaratandır.
Yaratıcılıkta bir benzeri yoktur. Sınırsızca merhamet sahibidir.
087 Andolsun! Biz sana ‘önemi
yüzünden çokça’ tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
‘Yedi ayetten oluşan Fatiha
suresini ve bir çekirdekten çıkan ağaç gibi Fatiha suresinin geniş bir açılımı
olan ilahi kitabı...’
088 Onlardan ‘inkârcılardan’
bazılarına verdiğimiz servetlere gözlerini dikme.
‘Senden yüz çeviriyorlar diye’ onlar
yüzünden üzülme. Fakat inananlar için kanatlarını indir.
‘Onlara şefkat göster,
alçakgönüllü davran.’
089 Doğrusu, ben apaçık bir
uyarıcıyım” de.
090 Tıpkı parçalara ayıranlara
indirdiğimiz gibi sana da kitap indirdik.
‘Kendilerine gelen kitabın bir
kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu parçalayanlar...’
.................
015.
091 Kur’an’ı, parçalara
ayıranlara da indirdik!
‘Kimi yerlerini kabul, kimi
yerlerini reddederek ayrımcılık yapanlara...’
092 Rabbine andolsun! Onların
hepsine hesap soracağız!
093 Onları, yaptıkları her
şeyden sorumlu tutacağız!
094 Sen, sana emredileni onlara
kafalarını çatlatırcasına anlat!
‘Şu ayeti işiten bir Arap edibi
secdeye kapandı. “Sen Müslüman mı oldun?” diye sordular. “Hayır, ben bu ayetin
belagatına secde ettim” dedi. Kur’an’ın indiği zamanlarda edebiyat zirveye
çıkmıştı. Aralarında sözün inceliklerinden anlayan nice şairler, hatipler,
edipler vardı. Onun insan sözü olamayacağını seziyorlardı. Bu söz mucizesi
karşısında kimi inandı, kimi inadı yüzünden inkâr etti.’
Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenlere aldırış etme!
095 Alay edenlere karşı biz
sana yeteriz.
096 Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edindiler!
Yakında bilecekler!
‘Şimdi gerçeği bilmek istemiyor
olabilirler ama yakında her şey ortaya çıkacak.’
097 Onların söyledikleri
yüzünden kalbinin daraldığını biliyoruz.
098 O hâlde Rabbini övgülerle,
şükürlerle, yüce niteliklerini dile getirerek an. Secde edenlerden ol.
‘Namaz kıl.’
099 Sana kesinlikle gelecek
olan gelene kadar Rabbine kulluk et!
‘Ölüm gelmeden hayatın
kıymetini bil. Ömür sermayeni ölümsüz bir hayatı kazanmak için kullan.’
‘Nahl, “balarısı” demektir.
Kur’an’ın bakış açısına göre, kâinat bir kitaptır. Duyu alanımıza giren her
varlık o büyük kitabın bir ayetidir. İnsan, Rabbinin kelam sıfatından gelen
Kur’an’ı okuduğu gibi, kudret sıfatının bir aynası olan kâinat kitabını da
okumakla yükümlüdür. Kur’an, bize bu büyük kitabın dilini öğretmekte, anlamını
bildirmektedir. Keza, kâinat da Kur’an’ı tefsir eder, içindeki hakikatlere
tanık olur. Harika bir yaratılışı olan balarısı, kâinat kitabının ayetlerinden
biridir. Keza, sığır, örümcek, karınca, yıldız, ay, güneş, gece, insan, kadın
ve daha birçok varlıklar surelere isim olmuştur. Allah, bunların adını surelere
isim yapmakla, insanı incelemeye, araştırmaya, düşünmeye davet etmektedir.
Bilimle din arasında bir zıtlık olduğu kuruntusuna kapılan kimselerin sağır kulakları
çınlasın!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Allah’ın emri gelecektir,
onun için acele etmeyin.
Allah, onların edindikleri
yapay tanrılardan ıraktır, yücedir.
002 O, kullarından kimi dilerse
ona, emrini iletmek üzere vahiy taşıyan melekler indirir.
‘Vahiy gönderir, onu peygamber
yapar.’
“İnsanları uyarın! Benden başka
ilah yoktur! Yalnız benden sakının!” der.
003 Gökleri ve yeri hak üzere
yaratmıştır.
‘Hak üzere, gerçeğe uygun,
yerli yerinde, dengeli, bir amaç için...’
Allah, onların ‘hayal ürünü’
yapay tanrılarından pek yücedir!
004 İnsanı bir nutfeden ‘aşılı
yumurtadan’ yarattı.
Bir de bakarsın o açık bir
hasım kesilmiş!
‘Bir hasım, tartışmacı,
karşı görüş savunucusu, rakip...’
005 Evcil hayvanları da
yarattı, onlardan faydalanıyor, sizi ısıtacak giysiler, besleyecek gıdalar elde
ediyorsunuz.
006 Akşamleyin getirip
sabahleyin ‘otlaklara’ salarken, onlarda sizin için bir güzellik var ‘bakınca
keyif alırsınız’.
......................
016.
007 Yarı canınızı harcamadan
ulaşamayacağınız ‘büyük sıkıntılara girmeden gidemeyeceğiniz’ yerlere
yüklerinizi taşırlar.
Rabbiniz gerçekten şefkatlidir,
merhametlidir.
008 Atları, katırları ve
merkepleri de, hem binmeniz için, hem de bir süs olarak o yarattı.
Bilemeyeceğiniz daha nicelerini
de yaratacak.
‘Şimdilik bilginizin dışında
kalan nice ulaşım araçlarını, nice nimetleri...’
009 Yolun doğrusunu gösterme
hakkı Allah’ındır.
Bununla beraber, ondan sapan da
vardır.
Dileseydi, hepinizi doğru yola
eriştirirdi.
‘O zaman sınavdan söz
edilemezdi. Oysa, insanı insan yapan temel nitelik, özgür oluşudur. Dilerse
inanır, dilerse inanmaz. Tercih eder, sonra da bunun sonucuna katlanır. Bu
sınav, elmas ruhlularla kömür ruhluları birbirinden ayıracaktır.’
010 Sizin için gökten su
indiren odur.
Siz ondan içersiniz.
Hayvanlarınızı otlatmanız için
gereken bitkiler onunla yetişir.
011 Allah, size onunla ekinler,
zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir.
Düşünen kimseler için bunda bir
ayet ‘bir ibret dersi’ vardır.
012 Geceyle gündüzü, güneşle
ayı sizin emrinize vermiştir.
‘Güneş, lambanız, sobanız,
enerji kaynağınızdır. Ay, gece lambanız, takvimcinizdir.’
Yıldızlar da onun emri
altındadır.
Aklını kullanan kimseler için
elbet bunda ayetler ‘ibretler, dersler’ vardır.
013 Hem, yeryüzünde, rengârenk
varlıkları da sizin için yaratmıştır.
İbret alacak kimseler için
elbet bunda bir ayet ‘bir ibret dersi, alamet’ vardır.
014 Hem, yemek için taze et,
takınmak için süs maddeleri çıkarasınız diye denizi, denizin üstünde suları
yararak ilerlediğini gördüğünüz gemileri, onun bol nimetinden payınızı
arayasınız, sonra da ona karşı olan şükür görevinizi yerine getiresiniz diye
emrinize veren odur.
016.
015 Hem, sizi sarsmasın diye
yeryüzüne büyük baskılar ‘dağlar, tepeler’ koydu.
Yolunuzu bulasınız diye
ırmaklar ve yollar var etti.
016 Buna benzer daha nice
alametler yarattı.
Onlar, yıldızlarla da yollarını
bulurlar.
017 Yaratanla
yaratamayan bir olur mu!
Bir düşünüp de ibret almaz
mısınız!
018 Allah’ın nimetini saymak isteseniz
asla sayamazsınız.
Allah, gerçekten
bağışlayıcıdır, merhametlidir.
019 Allah, gizlediklerinizi de
bilir, açıkladıklarınızı da.
020 Allah’tan başka
yalvardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar.
Çünkü, kendileri
yaratılmışlardır.
021 Onlar, hayatla ilgisi
bulunmayan ölülerdir.
Ne zaman diriltilip
kaldırılacaklarından haberleri yoktur.
022 İlahınız tek ilahtır!
Fakat, ahirete inanmayanların
yürekleri, büyüklük taslamaları sebebiyle, ‘bu açık gerçeği’ inkâr
eder.
023 Allah onların neyi gizlediklerini,
neyi açıkladıklarını biliyor.
O, büyüklük taslayanları
sevmez!
024 Onlara, “Rabbiniz size ne
indirdi?” denilince, “Eskilerin masalları!” derler.
025 Bu yüzden onlar, kıyamet
günü kendi günah yüklerini yüklenmekle kalmayacak, bir ilme dayanmaksızın
saptırdıkları kimselerin günah yüklerinin bir kısmını da yüklenecekler.
Bak, ne kötü bir yük
yükleniyorlar!
026 Onlardan önce gelip geçen
topluluklar da düzenler kurdular.
Allah onların kurdukları
yapıların ‘kurumların, düzenlerin’ temellerini çökertince, tavanları
tepelerine yıkıldı.
Azap, farkına varamadıkları bir
yönden ansızın geldi.
016.
027 Allah kıyamet günü onları
alçaltacak.
“Hani nerdeler, benim yanım
sıra tanrı edinip de bu yüzden ayrılıklara düştüğünüz yapay tanrılarınız!”
diyecek.
Kendilerine ilim verilenler ‘ilahi
kaynaklardan bilgi edinenler’ de, “Alçaltıcı ve tiksindirici ne varsa bugün
hepsi kâfirler içindir!” diyecekler.
028 Melekler, nefislerine
zulmeden ‘kendi kendilerine yazık eden’ kimselerin canlarını alırlarken,
onlar, “Biz ‘yaptıklarımızı’ kötülük ‘olsun diye’ yapmıyorduk”
diyerek teslim olacaklar.
‘Onlara’ “Hayır!”
denilecek, “Allah sizin yaptıklarınızın hepsini biliyor ‘kimseyi
kandıramazsınız’!
029 “Haydi, hemen girin bakalım
cehennemin kapılarından! İçinde temelli kalacaksınız!”
Ne kötüdür büyüklük
taslayanların yurdu!
030 Kötülüklerden sakınanlara,
“Rabbiniz ne indirdi?” denilince, “İyilik!” derler.
Bu dünyada iyilik yapanlara
iyilik vardır.
‘İmandan gelen huzur, güven
duygusu ve benzeri nimetler...’
Ahiret yurdu ise daha
hayırlıdır.
Ne güzeldir içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanların yurdu!
031 Altında ırmaklar akan
sonsuz esenlik yurdu cennetlere girerler.
Orada ne dilerlerse kendilerine
verilir.
Allah, içtenlikle inanarak günahlardan
sakınanları işte böyle ödüllendirir!
032 Melekler onların canlarını ‘hiç
incitmeden’ güzellikle alırlar.
“Selâm size! Yaptıklarınıza
karşılık girin cennete!” derler.
033 Onlar ‘hakikati inkâr
edenler’ kendilerinden öncekilerin yaptıkları gibi, ya meleklerin ya da
Rabbinin emrinin ‘kıyametin kopuşunu başlatacak buyruğunun’ gelmesini mi
bekliyorlar!
Allah onlara haksızlık etmedi,
onlar kendi kendilerine kıydılar!
034 Böylece, işledikleri
kötülükler ‘bir yankı gibi gelip’ başlarına çarpıverdi.
Alay edip durdukları şey ‘azap’
onları kuşattı.
016.
035 Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenler, “Allah dileseydi biz de, atalarımız da ondan başka bir şeye
tapmazdık. Onun emri olmaksızın hiçbir şeyi yasaklamazdık” dediler.
Bunlardan öncekiler de böyle
yapmışlardı.
Peygamberin görevi, elindeki
gerçeği açıkça bildirmekten başka nedir ki!
036 Andolsun! Her topluma,
“Allah’a kulluk edin! Sizi Allah yolundan alıkoyan yapay tanrılardan uzak
durun!” diyen bir peygamber gönderdik.
Allah, onlardan kimini doğru
yola eriştirdi, kimi de sapıklıkta bırakılmayı hak etti.
Şimdi yeryüzünü dolaşın da ‘hakikati’
yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün!
037 Onların yola gelmelerini
tutkuyla istesen bile, Allah ‘hak etmeleri sebebiyle’ sapıklıkta
bıraktıklarını asla doğru yola eriştirmez!
Onlar, kendileri için yardımcı
da bulamayacaklardır.
‘Ölümden sonraki yargılama
sürecinde sahipsiz kalacaklar.’
038 “Allah ölen kimseyi
diriltip kaldırmaz” diyerek, Allah’ın adını anarak yeminler ettiler.
Hayır! Allah’ın onlara hak
vaadidir, ama insanların çoğu bunu bilmezler.
‘Allah vaat etmiştir, söz
vermiştir. Onun, sözünden dönmesi imkânsızdır. Öyleyse kıyamet kopacak, ölüler
dirilecek, hesaplar görülecektir.’
039 Tartıştıkları konuyu
anlatsın da inkârcılar kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler diye onları
diriltecek.
040 Bir şeyin olmasını
istersek, ona sadece, “Ol!” deriz.
O hemen oluverir.
041 Zulmedildikten sonra hicret
edenleri dünyada güzel bir yere yerleştiririz.
‘Dinlerini daha iyi yaşayabilmek
için başka yerlere göç edenleri...’
Fakat ahirette kendilerini
bekleyen ödül daha da büyüktür.
Keşke bilseler!
042 Onlar sabreden, sadece
Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
016.
043 Senden önce de, kendilerine
ilahi gerçekleri bildirdiğimiz bir takım adamlardan başkasını peygamber
göndermedik.
Bilmiyorsanız zikir ehline ‘Kur’an
âlimlerine’ sorun.
044 Daha önceki peygamberleri
de kitaplarla ve apaçık delillerle göndermişizdir.
Kendileri için indirileni
insanlara açıklayasın diye sana da bu uyarıcı, hatırlatıcı, öğüt verici kitabı
indirdik.
Belki düşünürler!
045 Kötü düzenler kuranlar,
Allah’ın kendilerini yere batırmasından ya da azabın kendilerine farkına
varmadıkları bir taraftan apansız gelmesinden yana güvende midirler!
046 Ya da azabın kendilerini
gezip dolaşırlarken yakalamasından güvende midirler!
Buna asla engel olamazlar
ki!
047 Ya da zamanla eksiltip
çürüterek yakalamasından güvende midirler!
Şüphesiz, Rabbin çok şefkatli,
pek merhametlidir.
048 Allah’ın yarattığı eserleri
görmüyorlar mı ‘düşünmüyorlar mı’!
Gölgeleri bile boyun eğerek,
sağa sola dönerek Allah’a secde
ediyorlar.
‘Secde ediyorlar, yani saygıyla
yere kapanıyorlar, emir dinliyorlar. Her birinin kendine özgü bir ibadeti var.’
049 Göklerde ve yerde bulunan
bütün hayat sahipleri, melekler büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ediyorlar.
‘Onun emirlerini yerine
getiriyorlar, isyan etmiyorlar. Her birine bir görev verilmiş, yapıyorlar.’
050 Üzerlerinde ‘egemen’
olan Rablerinden korkarak kendilerine emredilen işleri yaparlar.
051 Allah, “İki ilah edinmeyin!
Allah bir tanedir! Yalnız benden sakının!” buyurdu.
052 Hem, göklerde ve yerde ne
varsa onundur!
Sadece ona kulluk edilir!
Yoksa siz Allah’tan başkasından
mı sakınıyorsunuz!
053 Elinize verilen bütün
nimetler Allah’tandır.
Nitekim size bir sıkıntı
dokundu mu hemen ona yalvarırsınız.
054 Sonra sıkıntınızı açınca,
bir kısmınız Rablerinin yanı sıra yapay tanrılar edinirler.
016.
055 Kendilerine verdiğimiz
nimetlere nankörlük ederler.
Şimdilik keyif sürün bakalım,
ileride gerçeği bileceksiniz!
056 Kendilerine rızk olmak
üzere verdiklerimizden, onların ne olduğunu bilmeyenlere bir pay ayırırlar.
‘Allah’tan başka tanrılar
edinenler, kendilerine verilen bitki ya da hayvan türünden nimetlerin bir
kısmını putları için ayırırlar.’
Allah’a andolsun, bu tür
uydurmaları yüzünden kesinlikle sorguya çekilecekler!
057 Bütün kusurlardan uzak olan
Allah’a küçümsedikleri kız çocuklarını, kendilerine de arzu ettiklerini erkek
çocuklarını yakıştırdılar.
058 Onlardan birine, bir kız
çocuğun oldu diye müjde verildi mi kızar, yüzü öfkeden kapkara olur.
059 Kendisine iletilen kötü
müjde sebebiyle halkından gizlenmeye çalışır.
Onu utana sıkıla tutsa mı,
yoksa toprağa mı gömse!
Dikkat edin, ne kötü
hükmediyorlar!
‘İslâm öncesi dönemde, kimi
babalar kız çocukları olmasından utanır, onları diri diri toprağa gömerlerdi.
Kur’an, bu katı kalpli, geleneklerini sürdürmekte ısrarlı insanları birer
merhamet timsali hâline getirdi.’
060 Kötülük simgesi nitelikler
ölümden sonraki hayata inanmayanlara, en yüce niteliklerse Allah’a yakışır.
Çünkü o, üstün gücü olandır,
her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
061 Allah, insanları zulümleri
yüzünden ‘hemen’ yakalayacak olsaydı yeryüzünde bir tek canlı
bırakmazdı.
Fakat onları belli bir zamana
kadar erteler.
Süreleri doldu mu, onu ne bir
saat geri bırakabilirler, ne de öne alabilirler.
062 Kendilerinin tiksindikleri
şeyleri Allah’a yakıştırırlar! Dilleri yalan söyler. Güya en güzel son onlarınmış!
Oysa, onlar için ‘sadece’
ateş vardır. Hem de oraya ‘cehenneme’ en önde giderler!
063 Allah şahit, biz senden
önceki topluluklara da peygamberler göndermiştik.
Şeytan, ‘Allah yolundan
alıkoymak için’ onların yaptıklarını ‘işledikleri suçları, günahları’
kendilerine güzel gösterdi.
Bugün de onların en yakın
arkadaşı yine şeytandır.
‘Ahiretteki yargılanma
sürecinde yoldaştırlar, birlikte yargılanacaklar, azapta ortaktırlar.’
Onları canlar yakan bir azap
bekliyor!
064 Bu Kitabı sana, üzerinde tartıştıkları
konuları onlara açıklaman için, inanan kimselere de bir rehber, bir rahmet
olsun diye indirdik.
016.
065 Allah gökten su indirir,
yeryüzünü ölümünden sonra onunla diriltir.
Bunda dinlemeye yatkın kimseler
için bir ayet ‘bir ibret dersi’ vardır.
066 Sizin için ‘sağmal’
hayvanlarda da ibretler vardır.
Size, onların karınlarındaki
fışkıyla kan arasından çıkan, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt
içiriyoruz.
067 Hurma ağaçlarının,
asmaların meyvelerinden hem içki, hem de temiz bir rızk elde edersiniz.
Aklını kullanan kimseler için
elbet bunda ayet ‘ibret dersi’ vardır.
068 Rabbin bal arısına
vahyetti:
“Dağlarda, ağaçlarda,
çardaklarda yuvalar kur.
069 “Sonra her türlü üründen
ye. Rabbinin, senin için hazırladığı yollarında yürü.”
Onların karınlarından rengarenk
bir tatlı çıkar.
‘Balarısı minnacık bir tatlı
fabrikasıdır. Karanlık kovan ortamında harika petekler yapılır, içleri balla
doldurulur. Hiçbir yerden ders almayan bu zehirli sineklerin bal mühendisi olması
şaşırtıcıdır. Dikkatle bakan insan perde arkasındaki sınırsız ilim sahibini
görür, anlar, ona iman eder.’
Onda insanlar için şifa vardır.
Düşünen kimseler için elbet
bunda bir ayet ‘bir ibret’ vardır.
070 Allah sizi yarattı, sonra
öldürecek.
Bazılarınız ömrün zor yıllarına
kadar bırakılır, bilirken bilmez olurlar.
‘Bildiklerini unutacak kadar
yaşlanırlar.’
Allah’ın sonsuz ilmi, sınırsız
gücü vardır.
071 Allah, rızk bakımından
kiminizi kiminize üstün kılmıştır.
‘Bazılarınıza daha fazla rızk
vermiştir.’
Üstün kılınanlar, ellerinin
altında bulunanların ‘kendilerine muhtaç kimselerin’ rızklarını
vermezler!
Oysa, rızkta hepsi eşit olmalı.
‘Kendileri nasıl rızklanıyorlarsa
ellerinin altındakiler de öyle rızklanmalı.’
Yoksa Allah’ın nimetini bile
bile inkâr mı ediyorlar!
072 Allah sizin için kendi
türünüzden eşler yarattı.
Eşlerinizden de oğullar ve
torunlar var etti.
Tertemiz şeylerden size rızk
veriyor.
‘Bunların hepsi gerçek, görüyorlar, yaşıyorlar, biliyorlar!’
Asılsız şeylere inanıyorlar da
Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar!
016.
073 Allah’ı bırakıyor da
göklerden ve yerden kendilerine verecek bir rızka sahip olmayan, buna gücü de
yetmeyen şeylere tapıyorlar!
074 Allah ile başkaları
arasında benzerlikler kurmaya kalkışmayın!
Allah biliyor, ama siz
bilmiyorsunuz.
‘Allah hiç kimseye, hiçbir şeye
benzemez. Birdir, tektir, eşi, benzeri, dengi olmayandır. Yaratan, ama
yaratılmayandır. Misaller, idrakinizi aşan manaları anlayabilmeniz için
verilir. Mesela, Allah’ın hakimiyeti anlatılırken padişah misali verilir. Buna
bakıp da Allah’ı bilinen padişahlara benzetmeyin, onlar gibi sanmayın.’
075 Allah bir misal veriyor:
Bir kul var, birinin kölesi,
hiçbir şeye gücü yetmiyor.
Öbürü özgür bir insan. Ona
tarafımızdan güzel bir rızk verilmiş. O da, kendisine verilenden hem gizlice,
hem de açıkça ‘hayır amacıyla’ harcıyor.
Bu iki insan bir tutulabilir
mi!
Bütün övgüler Allah içindir!
Fakat çoğu kimseler bunu
bilmezler!
076 Allah, iki adamı da misal
verdi:
Birincisi dilsiz, hiçbir şeye gücü
yetmez. Efendisine bir yüktür. Efendi onu ne yana gönderse hayrı yok.
Şimdi bu adam, kendisi doğru
yolda olan, başkalarına da adaleti ‘âdil ve dengeli davranmayı’ tavsiye
eden kimseyle bir olur mu!
077 Göklerin ve yerin gaybını
sadece Allah bilir.
‘Gözlem alanına girmeyen, dış
duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilerini.’
Kıyamet hadisesi bir göz
kırpışı kadar ya da daha kısa bir sürede gerçekleşir.
Allah’ın gücü her şeye
yeter!
078 Sizi annelerinizin
karnından Allah çıkardı.
Hiçbir şey bilmez bir
hâldeydiniz.
Şükredesiniz diye size
kulaklar, gözler, gönüller verdi.
079 Kâinattaki ilahi yasalara
uyarak gök boşluğunda uçan kuşlara hiç bakmıyorlar mı ‘düşünmüyorlar mı’!
Onları Allah’tan başka kimse ‘gökte’
tutamaz!
‘Yapamaz, yaratamaz, çünkü her
biri canlı birer uçaktır.’
İnanca yatkın kimseler için
elbet bunda ayetler ‘gerçeğe götüren işaretler’ vardır.
016.
080 Allah size oturup
dinlenesiniz diye ‘malzemesini var ederek, yapı kurmayı öğreterek’ evler
yarattı.
Bunun yanı sıra, hayvanların
derilerinden de, gerek bir yerden bir yere giderken, gerekse konaklarken size
hafif gelen ‘kolay taşınır, portatif’ evler yaptı.
Yünlerinden, tüylerinden,
kıllarından bir süre kullanasınız diye giyimlikler, geçimlikler var etti.
081 Allah, size yaratıklarından
gölgelikler yaptı.
Dağlarda sığınacağınız
barınaklar var etti.
Size, sıcaktan koruyacak
elbiseler, çarpışma anında koruyacak savaş giysileri verdi.
Ona teslim olasınız diye, size
olan nimetini tam yapıyor.
082 ‘Bu gerçeklere inanmaz
da’ yüz çevirirlerse, sana düşen açıkça bildirmekten ibarettir.
083 Allah’ın nimetini biliyor,
ama inkâr ediyorlar.
Çoğu nankör bunların!
084 Ölümden sonraki yargılama
sürecinde her topluluktan bir tanık getiririz.
İnkârcılara mazeret ileri
sürmeleri için izin verilmez. Özür dilemeleri de istenmez.
085 İnkâr edenler, azapla yüz
yüze gelirler.
Artık onlar için ne hafifletme
vardır, ne de erteleme!
086 Allah’ın yanı sıra başka
tanrılar edinenler, ‘ahirette’ onları görünce, “Rabbimiz, işte şunlar
yapay tanrılarımız! Seni bırakır da onlara yalvarırdık” derler.
‘Düzmece tanrılarını suçlayarak
kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar.’
Tanrı diye tapınılanlar da
onlara, “Siz yalancısınız!” diyerek laf atar, yalanlarını yüzlerine çarparlar.
087 Ölümden sonra diriliş
gününde hepsi müslüman olur.
Uydurdukları şeyler, onları yüz
üstü bırakır gider.
016.
088 Hem kendileri inkâr edip,
hem de ‘başkalarını’ Allah yolundan çevirenlere, bozguncu olmalarından
ötürü, azap üstüne azap veririz.
089 Ölümden sonra diriliş günü,
her topluluk için aralarından bir tanık çıkarırız.
Seni de bunların üzerine tanık
yaparız.
‘Her peygamber kendi halkı
hakkında tanıklık eder. Sen de kendi ümmetinin tanığı olursun.’
Sana, her şeyi açıklayan,
teslim olanlar için bir doğru yol rehberi, bir rahmet, bir müjde olan bu Kitabı
indirdik.
090 Allah size, hak sahibine
hakkını vermeyi, iyilik etmeyi, yakınlara karşı cömert davranmayı emrediyor.
Utanç verici çirkin işleri, hem dine hem de insan yapısına aykırı olanı, ilahi
sınırları aşmayı yasak ediyor. Belki aklınızda tutar da uygularsınız diye size
öğüt veriyor.
091 Sözleşme yaptınız mı
Allah’ın ahdini yerine getirin!
Allah’ı tanık ederek
pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın!
Unutmayın, Allah yaptıklarınızı
tastamam biliyor!
‘Allah’ın huzurunda sözleşme
yapmak, bazı yükümlülükler yüklenmek kişiye sorumluluk getirir. Her hak
Allah’ındır. İnsan, kiminle sözleşirse sözleşsin o sözleşmenin gereklerini
yerine getirmek konusunda Allah’a karşı sorumludur. Bu nedenle, “Allah’ın
ahdini yerine getirin” denilmiştir.’
092 Bir topluluk öbür
topluluktan daha verimlidir ‘daha güçlüdür, daha faydalıdır’ diye,
yeminlerinizi aranızda bir kandırma aracı yapmayın. İpini kuvvetle büktükten
sonra bozan kadın gibi olmayın!
Allah bunlarla sizi sınıyor.
Ölümden sonra diriliş günü gelince, üzerinde çekişip durduğunuz konuları size
açıklayacak.
093 Allah dileseydi sizi aynı
inancı paylaşan bir tek topluluk yapardı. Fakat dilediğini saptırır, dilediğini
doğru yola eriştirir.
Yapıp ettiklerinizin hepsinden
sorumlu tutulup sorguya çekileceksiniz!
‘Allah, kulları hakkında
sapmayı ya da doğru yolu dilerken, onların dileklerini, isteklerini,
seçimlerini esas alır. Çünkü âdildir, merhametlidir.’
016.
094 Yeminlerinizi kandırma
aracı yapmayın!
Yere sağlam basan bir ayak bu
yüzden kayabilir!
Allah yolundan alıkoymanız
yüzünden yaptıklarınızın kötü meyvelerini tadarsınız!
Öbür dünyadaki büyük azap da
sizi bekler!
095 Allah ile olan sözleşmenizi
azıcık bir pahaya satmayın!
Eğer bilirseniz, Allah katında
olan sizin için daha hayırlıdır.
096 Sizin yanınızda olan
fanidir, tükenir.
Allah katında olan bakidir, ‘sonsuza
dek’ kalır.
Sabırlı davrananları,
yaptıkları güzel işlerin en güzeliyle ödüllendiririz.
‘Buyrukları yapıp yasaklardan
uzak durmada karşılaştıkları güçlüklere katlananları...’
097 Erkek ya da kadın, kim
inanır da iyi işler yaparsa, ona tertemiz bir hayat yaşatırız.
Onu, yaptıklarının daha
güzeliyle ödüllendiririz.
098 Kur’an okuyacağınız zaman,
önce kovulmuş şeytandan Allah’a sığının.
099 Aslında, inananlar ve
Rabbine dayanıp güvenenler üzerinde şeytanın zorlayıcı bir etkisi yoktur.
100 Şeytanın zorlayıcı etkisi,
onu yakın arkadaş edinenlere, Allah’ın yanı sıra başka tanrılara tapanlaradır.
101 Biz bir ayet yerine bir
başka ayeti getirince, Allah indirdiklerini en iyi bilirken, “Sen uyduruyorsun”
dediler.
Hayır!
Onların çoğu cahildir!
‘Bu tür uygulamaların hikmetini
bilmezler. İlahi belgelerin inişinde gözetilen tertibi anlayamazlar.’
102 “Kutsal ruh onu, inananlara
sebat vermek, Müslümanlara bir doğru yol rehberi, bir müjde olmak üzere,
Rabbinden hak üzere ‘yerli yerince, dengeli bir biçimde’ indirmiştir.
‘Kutsal ruh, vahiy getiren
melektir. Cebrail aleyhisselâm, iletişimle görevli meleklerin başıdır. Bütün
peygamberlere ilahi bilgileri o getirmiştir.’
016.
103 Andolsun, “Onu kesinlikle
bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz.
Oysa, dayandırmak istedikleri
adamın dili büsbütün yabancı. Kur’an ise, apaçık bir arapçadır.
‘Kur’an’ın, manası gibi lafzı
da mucizedir. Düzgün, akıcı, anlamı en güzel biçimde dile getiren sözlerle
doludur. Benzerini söylemek insan
gücünü aşar. En büyük edipler, şairler, bilginler onun bir suresinin olsun
dengini yapamazken, yabancı bir adamın onu öğretmesi ne mümkün!’
104 Allah’ın ayetlerine
inanmayanları, Allah asla doğru yola eriştirmez.
Onları canlar yakan bir azap
beklemektedir!
105 ‘Kur’an’ın ilahi
olmadığı yolundaki’ yalanı ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar
uydururlar.
Çünkü onlar, yalancıların ta
kendileridirler!
106 Kalbi imanla dolu olup da
baskı altında kalan ‘bu yüzden güya inkâr eden’ kimse bir yana,
inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip kalbini küfre açan kimseye Allah’tan hem
bir gazap, hem de büyük bir azap vardır.
107 Bu, dünya hayatını ahirete
tercih etmelerinden, Allah’ın da inkârcı kimseleri doğru yola eriştirmemesinden
ötürüdür.
108 Bunlar, Allah’ın
kalplerini, kulaklarını, gözlerini mühürlediği kimselerdir.
İşte, gerçeklerden haberleri
yokmuş gibi davrananlar da bunlardır!
109 Onlar, ahirette zarara
uğrayan, umduklarını bulamayanların ta kendileridir!
110 Rabbin, kötülükle yüz yüze
yaşamalarının ardından dinleri uğruna göç eden, sonra da cihad eden bu yolda
nice zorluklara katlanıp dayanan kimselerle beraberdir.
‘Cihad eden, var güçleriyle
çaba harcayan, gerekirse savaşan...’
Rabbin, bundan sonra da
günahları bağışlayan, merhamet edendir.
‘İsyan ettik, günah işledik,
artık iflah olmayız diye düşünmeyin. Rabbinizin rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
Tevbe ederseniz sizi yine bağışlar, affeder.’
016.
111 O gün herkes kendisi
hakkında tartışarak gelir.
‘Ölümden sonraki yargılama
sürecinde, her insan, başına nelerin geleceğini, kendisini nasıl savunacağını,
azaptan kurtulup kurtulamayacağını düşünür.’
Herkese emeklerinin karşılığı
tastamam ödenir.
Hiç kimseye haksızlık
yapılmaz.
112 Allah size bir şehri misal
veriyor:
Bu şehir güvenliydi, doygundu.
Rızkı her yerden bolca gelirdi. Fakat orada yaşayan insanlar, Allah’ın
nimetlerine nankörlük ettiler.
‘Nimet vereni unuttular, şükür
görevlerini yerine getirmediler, günahlara daldılar.’
Allah da onlara, işleyip
durdukları kötülüklere karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
113 Onlara, kendi aralarından
bir peygamber gelmişti. Fakat onu hemen yalanladılar.
Haksızlık edip dururlarken,
azap onları kıskıvrak yakaladı!
114 Allah’ın size rızk olarak
verdiklerinin temizinden, helalinden yiyin.
Gerçekten ona kulluk
ediyorsanız Allah’ın nimetlerine şükredin.
115 O size leşi, kanı, domuz
etini, Allah’tan başka biri adına kesilen hayvanların etlerini yasakladı.
Zor durumda kalan kimse bunun
dışındadır. Fakat aşırı gitmemeli, başkasının hakkına el uzatmamalıdır.
‘Ölümle yüz yüze gelen kimse
haram etten doymayacak kadar yiyebilir.’
Allah, günahları
bağışlayıcıdır, merhametlidir.
116 Dilinizin yalana yatkın
olması yüzünden, “Şu helaldir, bu haramdır” demeyin!
Allah’a dayandırarak yalan
uydurmuş olursunuz!
Allah’a dayandırarak yalan
uyduranlar asla kurtuluşa eremezler!
117 Hakikati inkâr edenler için
burada azıcık bir keyif, ardından da acılı bir azap vardır!
118 Sana anlattıklarımızı ‘yukarıda
sıraladıklarımızı’ daha önce Yahudilere de yasaklamıştık.
Biz onlara haksızlık etmedik,
onlar azgınlık ederek kendi kendilerine kıydılar.
016.
119 Rabbin, bilmezlikle kötülük
yaptıktan sonra tevbe edip kendilerini düzeltenleri bağışlar.
Rabbin, hakikaten
bağışlayıcıdır, merhametlidir!
120 İbrahim tek başına bir
ümmetti!
‘İnancın bütün üstün
niteliklerini kendinde toplayarak tek başına olgun bir kulluk örneği
sergiliyordu. Çevresindekilerin kendisini yalanlamalarından etkilenmeksizin
dinini yaşıyordu.’
Batıldan sıyrılarak yalnız
hakka yönelirdi.
‘Batıldan hakka, yani yalan,
çürük, boş, uydurma şeylerden ayrılıp hakikate, gerçeğe, ilahi olana.’
Sadece Allah’a kulluk ederdi.
Yapay tanrılara tapanlardan
değildi.
121 Rabbinin nimetlerine
şükreden biriydi.
Rabbi de onu seçti, doğru yola
eriştirdi.
122 Ona, dünyada güzellik
verdik, ahirette de iyilerin arasında yer alacaktır.
‘Dünyada güzellik, yani
peygamberlik, ilim, hikmet, iyi bir soy lütfettik.’
123 Sonra da sana, “İçten bir
yönelişle İbrahim’in dinine uy. O asla yapay tanrılara tapanlardan olmadı” diye
bildirdik.
124 Cumartesi günü dinlenme
yasasına uymak, onun üzerinde çekişip duranlara emredilmiştir.
‘Sadece Yahudiler bu yasaya
uymak zorundadır, size öyle bir zorunluluk yoktur.’
Rabbin, tartıştıkları konu
hakkında, kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir!
125 Rabbinin yoluna hikmetle,
güzel sözlerle davet et.
İnanmayanlarla, kuşku
duyanlarla en güzel, en inandırıcı biçimde tartış.
Rabbin, kendi yolundan sapanı
da, yolunda düzgünce gideni de en iyi bilendir!
126 Birine ceza vermeniz
gerekirse, size yapılanın dengi bir ceza verin.
Sabrederseniz, sabredenler için
böylesi daha iyidir!
127 Sabırla karşılık ver. Senin
sabrın ancak Allah iledir!
‘Allah’a dayanarak, ona
güvenerek, onun rızasını arayarak zorluklara katlanmakladır.’
Onlar yüzünden üzülme.
Kurdukları düzenlerden ötürü kaygı da duyma.
128 Allah, günahlardan
sakınanlarla, güzel davrananlarla beraberdir!
......................................
‘İsra, “gece yürüyüşü”
demektir. Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın miracının, yani bütün
gökleri gezme mucizesinin Mekke ile Kudüs arasındaki kısmına denir. Bütün
kâinatı yoktan yaratan, göklere yere ve ikisi arasındakilere hükmeden Allah,
sınırsız ilmi, iradesi ve kudretiyle, bütün insanlar namına, seçkin bir kulunu,
sevgili Peygamberini bütün âlemlerde gezdirmiş, saltanatının görkemini ona
göstermiştir. Bizim için kavranması zor olan bu olay, en güzel isimler sahibi
Allah için gayet kolaydır. Bu muhteşem hâdisenin en önemli meyvelerinden biri,
beş vakit namaz nimeti olmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün kusurlardan ırak olan
Allah, kulunu ‘Muhammed’i’ bir gece vakti, kendisine bir kısım
ayetlerimizi göstermek üzere, Kâbe mescidinden çevresini kutlu kıldığımız Aksâ
mescidine götürdü.
‘Aksâ mescidi Kudüs
kentindedir. Müslümanlar bir süre bu mescide yönelerek namaz kılmışlardır.’
O, gerçekten işitendir,
görendir!
002 Musa’ya kitap verdik.
İsrailoğulları için onu bir yol gösterici yaptık.
“Benden başka birine dayanıp
güvenmeyin!
003 “Ey Nuh ile birlikte gemide
taşıdıklarımızın soyu!” dedik.
O, gerçekten çok şükreden bir kuldu.
‘Ey onunla kurtarılanların
şimdiki çocukları! Siz de Nuh aleyhisselâmın ve ona inanan atalarınızın
yaptıklarını yapın!’
004 İsrailoğullarına, “Siz,
yeryüzünde iki kez bozgunculuk yapacak, böbürlenip büyüklük taslayacaksınız”
diye kitapta bildirdik.
005 O ikiden birincisinin vakti
gelince, üzerinize savaşta pek çetin olan kullarımızı saldık. Yurdunuzun her
noktasını denetim altına aldılar. Böylece, ilk uyarı sözümüz gerçekleşmiş
oldu.
006 Sonra yengi sırasını size
döndürdük. Mallarla, çocuklarla size yardım ettik, sayınızı artırdık.
007 Güzel davranırsanız
kendinize güzel davranmış olursunuz, kötülük yaparsanız o da kendinizedir.
Öbür sözün ‘uyarılardan
ikincisinin’ vakti gelince, ‘şerefinizi ayaklar altına almakla’
yüzünüzü karartmaları, önceden kutsal mabede girdikleri gibi bu kez de
girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için üzerinize ordular
salarız.
017.
008 Belki Rabbiniz size
merhamet eder.
Siz ‘günaha, isyana, zulme’
dönerseniz, biz de ‘azaba, cezaya’ döneriz.
Cehennemi inkârcılara bir
hapishane yapmışızdır!
‘Bu dünyada çektiklerinizle iş
bitmiş olmuyor. Bunun bir de öbür tarafı var. Yapıp ettiklerinizin hesabını
vereceksiniz. Cehennem hapsi sizi bekliyor!’
009 Şüphesiz, Kur’an insanları
doğru yola iletir. Güzel işler yapan müminlere büyük bir ödülü müjdeler.
010 Öbür dünyaya inanmayanlar
için hazırladığımız azabı bildirir.
011 İnsan, iyiliği çağırır gibi
kötülüğü de çağırır! Çünkü, çok tez canlıdır!
012 Geceyle gündüzü ‘varlığımıza’
birer ayet ‘alamet, nişan’ yaptık.
Rabbinizin bol nimetinden
payınızı arayasınız, yılların sayısını, hesabını ‘takvim oluşturarak zamanı’
bilesiniz diye, gece ayetini kaldırıyor, yerine ışıklı gündüz ayetini
getiriyoruz.
Böylece, her şeyi ayrıntılı
biçimde açıkladık.
013 Her insanın ‘amel,
yazgı’ kuşunu kendi boynuna dolamışızdır.
Kıyamet günü ‘yargılama
sürecinde’ açılmış bulunan kitabını ‘yapıp ettiklerinin yazılı olduğu
metni’ önüne çıkarırız.
‘Her insan, özgürce seçimler
yaparak yaşar. Yapıp ettiklerinin tümü onun yazgısını oluşturur. Allah, onun
yapacaklarını bilir, ama zorlamaz. Yapmak insanın, bilmek Allah’ın işidir.
İnsan, iradesiyle seçerek yaptıklarından sorumludur.’
014 ‘Kendisine’ “Şimdi
oku bakalım kitabını! Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin!”
denilir.
015 Kim doğru yola erişirse,
kendisi için erişir. Kim sapıtırsa, kendi zararına sapıtır.
Hiç kimse başkasının yükünü
yüklenmez.
‘Kimse bir başkasının
günahından sorumlu tutulmaz.’
Biz, bir topluma elçi
göndermedikçe azap etmeyiz.
‘Peygamber gönderilmeyen, kitap
verilmeyen, ilahi gerçeklerden habersiz yaşayan kimseleri sorumlu
tutmayız.’
016 Bir belde halkını silip yok
etmek istedik mi, uyarılarımızı oranın ileri gelenlerine iletiriz.
Onlar kulak asmaz da kötülük
dolu hayatlarını sürdürürlerse, cezalandırılmaları için gereken hükmü verme
zamanı gelmiş demektir.
Biz de orayı yerle bir
ederiz!
017 Nuh’tan sonra nice
nesilleri helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip attık.’
Kullarının günahlarından
haberli olan, onları gören olarak Rabbin yeter!
017.
018 Kim peşin olanı ‘dünyayı’
isterse, dilediğimiz kimseye peşin olandan dilediğimiz kadarını hemen veririz.
Sonra da, ona cehennemi hazırlarız. Yerilmiş ve kovulmuş bir hâlde girer!
019 Kim ahireti ister de onu
kazanmak için inanarak emek verirse, onların emekleri karşılığını
bulacaktır.
020 Hepsine yardım ederiz.
Rabbinin ihsanından bunlara da,
onlara da veririz.
Rabbinin ihsanı kimseye
yasaklanmamıştır.
‘Kimi inanır, kimi inanmaz,
kimi dünyayı ister, kimi ahireti. Bunların hiçbiri yoksun bırakılmaz, hepsine
nimet verilir. Fakat yargı gününde herkesin yapıp ettiklerine, inanıp
inanmadıklarına, şükredip etmediklerine bakılır, sonuç ona göre
belirlenir.’
021 Bak, onların bir kısmını
bir kısmına nasıl da üstün kıldık!
Ahiret ise, hem dereceleri, hem
üstünlükleri bakımından daha büyüktür.
‘Dünyada kimi güzel kimi
çirkin, kimi fakir kimi zengindir. İmtihan gereği aralarında farklar vardır. Bu
farklar ahirette daha fazla olacaktır. Her birey, yapıp ettiklerine göre orada
derece alacaktır.’
022 ‘Ey insan!’ Allah’ın
yanı sıra başka ilah edinme!
Bunu yaparsan yerilmiş ve
atılmış olarak yalnız kalırsın!
023 Rabbin şöyle buyurdu:
Sadece Allah’a kulluk
edeceksin!
Annene, babana güzel
davranacaksın!
Onlardan biri ya da her ikisi
birden yanında ihtiyarlarlarsa, onlara karşı “Of!” bile demeyeceksin!
Onları azarlamayacaksın!
Onlarla konuşurken saygıyı
elden bırakmayacaksın!
024 İkisine de merhamet ederek
tevazu kanatlarını indireceksin.
“Rabbim, onlar beni küçükken
nasıl terbiye ettilerse Sen de onlara öyle merhamet eyle” diyeceksin!
025 Rabbiniz, içinizdekileri ‘düşünceleri,
duyguları, istekleri’ daha iyi bilir. İyi kimseler olursanız bilin,
Rabbiniz içtenlikle tevbe edenleri bağışlayandır.
026 Yakınlara, yoksullara,
yolda kalmışlara haklarını ver, ama israf da etme.
‘İsraf, eldeki nimeti saçıp
savurmaktır, şükrünü eda etmemektir.’
027 İsraf edenler şeytanların
kardeşleridirler!
Şeytan ise, Rabbine karşı pek
nankördür!
017.
028 Rabbinden bir rahmet aramak
üzere ‘rızkını kazanmak için’ onlardan ‘ana babadan, hak
sahiplerinden’ ayrılmak zorunda kalırsan, kendilerine güzel sözler söyle.
029 Eli boynunda asılı bir
cimri olma, ama büsbütün tutumsuz da olma.
Yoksa kınanır, yapayalnız
kalırsın!
030 Rabbin, rızkı dilediğine
bol, dilediğine az verir.
Kullarının durumlarından
haberlidir. Hepsinin her hâlini görüyor.
031 Yoksulluk kaygısıyla
çocuklarınızı öldürmeyin!
Onları da, sizi de rızklandıran
‘maddî manevî ihtiyaçlarını veren’ biziz.
Onları öldürmek büyük bir
suçtur!
032 Sakın zinaya yaklaşmayın!
Zina gerçekten pek çirkindir,
çok kötü bir yoldur.
033 Allah’ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymaktan sakının!
Haksız yere öldürülenin
velisine bir yetki vermişizdir.
‘Bir yetki, suçlu ne yaptıysa
aynısını ona uygulatma hakkı...’
O da, öldürme hususunda sınırı
aşmasın. Çünkü, kendisi ne de olsa yardım görmüştür.
‘Haksız yere, yani yasal bir
savaş ya da âdil bir yargılama sonucu olmaksızın öldüren.’
034 Yetim çocuk erginlik çağına
erişene kadar, en güzel usulün dışında, yetim malına yaklaşmayın!
Söz verdiniz mi sözünüzü tutun!
Çünkü, söz veren sözünden sorumludur!
‘En güzel usul, yani ilahi
yasalara uygun olan uygulama. Yetime veli olan kimse, bu süre içinde, onun
malından belli ölçüler içinde faydalanabilir. Sınırı aşmamalı, yetkisini kötüye
kullanmamalıdır.’
035 Ölçünce, ölçüyü tam yapın!
Düzgün teraziyle tartın!
Bu uygulama hem daha hayırlı,
hem de sonucu bakımından daha güzeldir.
036 Bilmediğin şeyin ardına
düşme! Çünkü, kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptıklarından sorumlu
tutulur!
037 Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme!
Sen, ne yeri yarabilir, ne de
boyca dağlara erişebilirsin!
038 Bunların hepsi kötüdür!
Rabbinin katında çirkindir!
017.
039 Bunlar hikmettir! Rabbin sana
bildiriyor.
‘Hikmettir, iyiyi kötüyü ayırma
bilgisidir, faydalı öğüttür.’
Allah’ın yanı sıra başka ilah
edinme!
Edinirsen, yerilir, kovulur,
cehenneme atılırsın!
040 Ne yani, Rabbiniz size
oğulları ayırdı da kendisi meleklerden kızlar mı edindi!
Siz, gerçekten çok ağır bir laf
ediyorsunuz!
041 Andolsun! ‘Gerçeği kabul
etmeyenler’ düşünsünler diye, ‘hakikati’ Kur’an’da türlü üsluplarla
anlatıyoruz. Fakat bu onların sadece ürküntüsünü artırıyor.
042 “Onların dedikleri gibi,
Allah’ın yanı sıra ilahlar bulunsaydı, ‘kendilerine etki alanı kazanmak
için’ bütün egemenliği elinde tutan Allah ile çatışmaya girişir, pay
kapmanın yollarını ararlardı” de.
043 Allah bütün kusurlardan
ıraktır! Onların söylediklerinden yüksek, hem de büyük bir yücelikle yüksektir!
044 Yedi gökler, yeryüzü ve
onların içindekiler hep onu tesbih ederler.
‘Kusurlardan ırak olduğunu dile
getirerek anarlar.’
Her şey, övgüler dizerek,
şükürler ederek onu anar. Fakat siz onların anışlarını anlayamıyorsunuz.
Allah, kullarını
cezalandırmakta acele etmeyen, günahları bağışlayandır.
045 Sen Kur’an okurken, seninle
ahirete inanmayanların arasına ‘dinlerken iyi niyetli olmamaları sebebiyle’
görünmez bir perde çekeriz.
046 Kalplerinin üzerine, onu
iyi anlamalarına engel olacak perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyarız.
Rabbini Kur’an’da tek olarak
andın mı, onlar ‘yapay tanrılar edinenler’ nefretle arkalarını
dönerler.
047 Seni dinlerlerken onların
neye kulak vereceklerini biz gayet iyi biliriz!
Gizlice bir araya geldiklerinde,
“Siz ‘Muhammed’e uyarsanız’ sadece büyülenmiş bir adamın ardından gitmiş
olursunuz” derler.
048 Bak seni neye
benzetiyorlar!
İyice sapıttılar, artık yol
bulacak durumda değiller!
049 ‘İnkârcılar’ “Biz
bir kemik, bir toz olunca gerçekten yeniden yaratılıp kaldırılacak mıyız!”
dediler.
017.
050 “İster taş olun, ister
demir, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız!” de.
051 “Ya da gönlünüzde büyüyen ‘asla
diriltilemez sandığınız’ bir yaratık” de.
“Bizi tekrar kim diriltecek?”
diyecekler.
“Sizi ilkin yaratan
diriltecek!” de.
Sana başlarını sallayacak, “Ne
zamanmış o?” diyecekler.
“Yakın olsa gerek!” de.
052 “Bir gün sizi huzuruna
çağıracak. Ona övgüler dizerek cevap vereceksiniz. Üstelik ‘yeryüzünde,
kabirlerinizde’ pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.”
053 Söyle kullarıma, ‘onlarla
konuştukları zaman’ sözün en güzelini söylesinler.
Şeytan, onların ‘insanların’
aralarını açar. Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır!
054 Rabbiniz sizi daha iyi
bilir, dilerse merhamet eder, dilerse azap verir.
Seni onların davranışlarından
sorumlu olasın diye göndermedik!
‘Görevin sadece bildirmektir.
Onların inkârlarının, günahlarının hesabını sen vermeyeceksin.’
055 Göklerde ve yerde olanları ‘varlıkları,
olayları’ Rabbin daha iyi bilir.
Peygamberlerden kimini kimine
üstün kıldık.
Davud’a da bir Zebur ‘hikmetli
bir ilahi kitap’ vermiştik.
056 “Haydi ondan başka
taptıklarınızı davet edin!
Sıkıntınızı ne büsbütün
kaldırabilirler, ne de başka bir biçime sokabilirler” de.
057 İşin aslı, onların ‘ilahlıktan
pay vererek’ yalvardıkları ‘kişiler, rahipler, azizler, ermişler’
Rablerine daha yakın olabilmenin yollarını ararlar.
Onun rahmetini umar, azabından
korkarlar.
Çünkü, Rabbinin korkulması
gereken bir azabı vardır!
058 Kıyametten önce ‘halkı
günaha batan’ her memleketi ya silip yok ederiz ya da ‘halkına’
şiddetli bir azap veririz.
Kitapta ‘Kur’an’da ya da
kader kitabında’ yazılı olan budur!
017.
059 Bizi ayetlerle ‘mucizelerle’
göndermekten alıkoyan tek şey, önceki toplumların onları yalanlamış
olmalarıdır.
‘Peygambere mucize verilir de
halkı onun yalanlarsa, ardından azap emri gelir. İnkâr edenler yeryüzü
sayfalarından silinip atılır. Temel kural budur.’
‘Nitekim’ Semud
halkına bir alâmet olarak ‘kendilerini sınamak üzere’ o dişi deveyi
verdik. Onlar onunla ‘onu öldürmekle’ zalim oldular.
Biz, mucizeleri sadece
korkutmak için göndeririz.
‘Mucize gelmesine rağmen
inanmadıkları zaman kendilerine azap geleceğini belirterek göndeririz.’
060 Bir zamanlar sana, “Rabbin,
insanları ‘ilmiyle’ kuşatmıştır!” demiştik.
Hem sana ‘Miraç gecesi’
gösterdiklerimizi, hem de Kur’an’da lânetlenen ağacı ‘zakkumu’ insanlar
için bir sınama aracı yaptık. Onları ‘yola gelsinler diye’ korkutuyoruz.
Fakat, bu ‘uyarılar’ onların sadece azgınlıklarını artırdı.
061 Hani meleklere, “ Âdem için
secde edin ‘saygı gösterin’!” demiştik.
Hepsi secde etmiş, İblis
etmemiş, “Balçıktan yarattığın birine mi secde edeceğim!” demişti.
062 “Benden üstün kıldığına bir
bak!” dedi, “Beni ‘yok etmez de’ kıyamet gününe kadar ertelersen, pek
azı dışında, onun soyunu mutlaka altıma alırım ‘aldatıp peşime takarım’!”
063 Allah, “Git haydi!” dedi,
“Onlardan her kim sana uyarsa, hepinizin cezası cehennemdir, hem de tam bir
ceza!
064 “Onlardan kime gücün yeterse,
onu sesinle oynat. Atlılarınla, yayalarınla yaygara yap. Mallarına, evlatlarına
ortak ol. Onlara sözler ver. Şeytan aldatmaktan başka neyin sözünü verebilir
ki!
‘Atlılarınla, yayalarınla, yani
her aracı kullanarak, her yolu deneyerek ilgilerini çek. Mallarına haram kiri,
evlatlarına zina lekesi bulaştır.’
065 “Benim ‘içtenlikle’
inanan kullarım üzerinde senin zorlayıcı bir gücün olamaz. Dayanılıp
güvenilecek biri olarak Rabbin yeter!”
066 Rabbiniz, bol nimetinden
faydalanasınız diye, sizin için denizde gemiler yüzdürüyor.
O size gerçekten merhamet
ediyor!
017.
067 Denizde size bir sıkıntı
dokununca, uydurma tanrılarınızın hepsi yitip gider.
O sizi kurtarıp karaya
çıkartınca, hemen yüz çevirirsiniz!
Şu insan ne kadar da nankör!
‘Başınız darda kaldı mı, yana
yakıla Allah’a yalvarırsınız. Onun gücüyle düze çıktınız mı, olanları unutur,
nankörlük edersiniz.’
068 Karada da sizi yere
batırmasından ya da size taş savuran bir rüzgâr göndermesinden yana güvende
misiniz!
Sonra dayanıp güvenecek birini
de bulamazsınız!
069 Ya da, sizi yeniden oraya ‘denize’
döndürerek üzerinize yıkıp deviren bir fırtına göndermesinden, nankörlüğünüzden
ötürü sulara gömmesinden yana güvende misiniz!
Sonra size arka çıkacak birini
de bulamazsınız!
070 Andolsun! Biz insana saygın
bir konum verdik.
Karada, denizde ulaşım
imkânları sağladık.
Tertemiz rızklar sunduk.
Onları, yarattıklarımızın pek
çoğundan üstün kıldık.
071 Gün gelecek bütün insanları
önderleriyle birlikte ‘yargılamak üzere huzurumuza’ çağıracağız.
Kitapları sağ eline verilenler
kitaplarını ‘sevinçle’ okuyacaklar.
‘Yapıp ettiklerinin yazılı
olduğu defterleri, sicilleri, belgeleri...’
Kendilerine kıl kadar haksızlık
edilmeyecek.
072 Burada ‘gerçeği
göremeyecek kadar’ kör olan, ahirette de kör olacak, hatta daha da şaşkın
bir hâle gelecek!
‘Çünkü, insanın dünyadaki
nitelikleri ahirette daha da açılıp gelişecektir. Tıpkı bir çekirdeğin ağaç
olması gibi.’
073 ‘O sapkınlar’ az
kalsın seni de ayartacak, sana ilettiklerimizden ayıracak, bizim adımıza başka
şeyler uydurtacaklardı. Bunu yapabilselerdi seni dost edineceklerdi.
074 İnancını pekiştirmemiş
olsaydık onlara bir parça eğilim duyabilirdin!
075 O zaman sana, bu dünyada
yaşarken de, ölümünden sonraki hayatında da kat be kat azap tattırırdık!
Bize karşı sana yardım edecek
birini de bulamazdın!
017.
076 Seni yurdundan sürgün etmek
için çaba harcarlar.
Fakat, sen ayrıldıktan sonra
kendileri de orada pek az kalabilirler!
077 Senden önce gönderdiğimiz
peygamberlere uyguladığımız yasa buydu.
‘Peygamberi yurdundan sürgün
edenler kendi hâllerine bırakılmazlar. Ya sürülür ya da silinip yok edilirler.’
Bizim yasamızda bir değişiklik
bulamazsın.
078 Güneşin batıya kaymasından
gecenin bastırmasına kadar özenle ‘dikkatle, kurallarını tastamam yerine
getirerek, acele etmeksizin’ namaz kıl.
Sabah okuması!
‘Sabah namazı okumasını güzelce
yap!’
Çünkü, sabah namazı şahitlidir.
‘Allah, senin kalbine
merhametle, şefkatle, sevgiyle bakar. Kalbin nurlanır, duyguların incelir,
ruhun uyanır. Melekler, ibadetine tanık olurlar.’
079 Gece de kendin için
fazladan namaz kıl.
Rabbinin, seni övülen makama
yükseltmesi umulur.
‘Gece uykusunu bölerek kılınan
namaz, Peygamber Efendimize aleyhissalatü vesselâma farz, ümmetine
sünnettir.’
080 “Rabbim! Beni gireceğim
yere ‘ya da işe’ dürüstçe girdir. Çıkacağım yerden dürüstçe çıkar. Bana,
katından yardımcı bir kuvvet ver” de.
081 “Değişmez gerçek geldi,
tutarsız yalan silinip gitti! Yalan zaten yok olup gidicidir!” de.
082 Kur’an’da ardı ardına
ayetler indiriyoruz. Bunlar, inananlara bir şifa, bir rahmettir. Zalimlerinse
sadece kaybını artırır!
083 İnsana bir nimet verdik mi ‘şükretmek
yerine’ yüz çevirip yan çizer. Bir kötülük dokundu mu, ‘umudunu yitirir’
karamsar olur.
084 “Herkes kendi yapısına
uygun davranır! Kimlerin doğru bir yol seçtiğini Rabbiniz daha iyi bilir”
de.
085 Sana ruhtan soruyorlar.
“Ruh, Rabbimin emrindendir.
Size, ilmin pek azı verilmiştir” de.
‘Bedenin sultanı olan ruh,
nurani, şuurlu, diri ve harici vücut sahibi bir varlıktır. Ruh hadistir,
sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz.
Tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekanı yoktur. Bedenin içinde
olmadığı gibi, dışında da değildir. Ona ne uzaktır, ne de yakın. Bütün işleri
aynı anda idare eder, bir iş diğerine engel olmaz. O, tabiattaki kanunlara
benzer. Eğer kanun şuurlu olsaydı ruh özelliği kazanırdı. Ruh, kendisinin ve
diğer varlıkların farkındadır. Bir tanıma göre, ruhun dört tane hissi vardır.
İrade, zihin, his, latife. Bunların her biri kendine özgü bir vazife görür.’
086 Dilersek, sana
bildirdiklerimizin hepsini ortadan kaldırırız. Sonra onun için ‘geri almak
üzere’ katımızdan bir vekil de bulamazsın!
017.
087 Ancak, Rabbinin merhameti
buna engel oluyor.
Onun sana olan lütfu pek
büyüktür!
088 “Andolsun! İnsanlarla
cinler, Kur’an’ın bir mislini ‘dengini, benzerini, bir eşini’ getirmek
üzere bir araya gelseler, birbirlerine de destek olsalar, onun dengini ortaya
koyamazlar!” de.
089 Kur’an’da insanlar için
nice misaller verdik. Fakat yine de insanların çoğu inkârda direndiler.
090 “Sen bize yerden bir kaynak
fışkırtıncaya kadar sana asla inanmayız” dediler.
091 “Ya da, hurmalıklardan ve
üzümlüklerden bahçelerin olmalı, aralarından ırmaklar akıtmalısın.
092 “Ya da, sözünü ettiğin
azabı gerçekleştirerek göğü parçalar hâlinde üzerimize düşürmelisin.
Ya da, Allah’ı ve melekleri
bizimle yüz yüze getirmelisin.
‘Melekler, nurdan yaratılmış
olan, normal gözle görülemeyen varlıklardır. İmtihana tabi olmadıkları için
makamları sabittir. İradeleri yok hükmündedir. Yalnız ilahi emirlere itaat ederler. Daima hayır işler,
vazifelerini yaparlar. Verilen emrin dışına asla çıkmazlar. Kötülük yapmaya
kabiliyetleri yoktur.’
093 “Ya da, altından yapılmış
bir evin olmalı.
Ya da, göğe yükselmelisin.
Oradan bize okuyacağımız bir
kitap indirmelisin.
Yoksa yükselmene de inanmayız!”
dediler.
Sen de onlara, “Rabbim bütün
kusurlardan ıraktır!
Ben sadece bir insanım.
Gönderilmiş bir peygamberim!”
de.
094 Kendilerine doğru yol
rehberi gelince, inanmalarına engel olan, “Allah bir insanı mı peygamber olarak
gönderdi!” demeleridir.
095 “Yeryüzünü vatan tutup
gezenler melekler olsaydı, biz de onlara peygamber olarak gökten bir melek
indirirdik” de.
096 “Benimle sizin aranızda
tanık olarak Allah yeter.
O, kullarından haberlidir,
onları görüyor!” de.
017.
097 Allah kime yol göstermişse
doğru yolda olan odur!
Kimi saptırırsa, onları ona
karşı koruyacak kimse bulamazsın.
Onları ‘inkârda direnenleri’
kıyamet gününde, yüzleri yerde körler, dilsizler ve sağırlar olarak diriltip
toplarız.
Varacakları yer cehennemdir!
Kendilerini yakan ateş ne zaman
sönmeye yüz tutsa, onu hemen harlandırırız.
098 Bu onların cezalarıdır!
“Biz bir kemik, bir toz olduktan sonra yeniden yaratılıp diriltileceğiz öyle
mi!” diyerek ayetlerimizi inkâr etmeleri sebebiyle bu cezayı hak ettiler.
099 Gökleri ve yeri ‘yoktan’
yaratan Allah’ın, bunların mislini ‘dengini, bir benzerini’ de yaratmaya
kadir ‘gücü yeten’ olduğunu görmüyorlar mı ‘düşünmüyorlar mı’!
Allah, onlar için de bir süre
belirlemiştir, bunda kuşku yok!
Fakat o zalimler, inkârdan
başka her şeyden uzak duruyorlar!
100 “Rabbimin rahmet
hazinelerine ‘rızk kaynaklarına’ siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir
korkusuyla cimrilik ederdiniz.
Zaten pek cimridir şu insan!”
de.
101 Andolsun! Musa’ya dokuz
tane apaçık mucize verdik.
İsrailoğullarına sor,
söylesinler.
Musa, ‘gerçekleri bildirmek
üzere’ onların yanına varmıştı.
Firavun, “Ey Musa! Bence sen
büyülenmiş bir adamsın!” demişti.
102 O da, “Andolsun! Sen de
bilirsin, bunları göklerin ve yerin Rabbi birer ibret olarak indirdi.
Ey Firavun!
Ben de seni mahvolacak biri
sanıyorum!” dedi.
103 Sonunda, Firavun onları
sürgün etmek istedi.
Biz de onu ve onun yanındaki
herkesi sulara gömdük!
‘Firavun, Mısır ülkesinin
tiranıdır. Adaleti tanımaz, insaf nedir bilmez bir adamdır. İsrailoğulları ise,
Yakub aleyhisselâmın soyundan gelenlerdir. Yusuf aleyhisselâm zamanında o
ülkeye yerleştiler. Firavunun zulmü altında yüzyıllarca ezildiler.’
104 Arkasından da
İsrailoğullarına, “Haydi, yeryüzüne ‘güvenle’ yerleşin. ‘Kıyamet
kopup da’ ahiret sözü gerçekleşince, hem sizi, hem onları toplayıp ‘huzurumuza’
getiririz” dedik.
.......................
017.
105 Kur’an’ı sana hak üzere
indirdik. O da hak üzere indi.
‘Hak üzere, yani gerçeğe
uygun olarak, bir gaye gözeterek, yerli yerince, yalandan, yanlıştan uzak bir
biçimde...’
Seni, sadece bir müjdeci, bir
uyarıcı olarak gönderdik.
106 Kur’an’ı insanlara dura
sindire okuyasın diye kısımlara ayırdık, birbiri ardınca sıralı indirdik.
107 “Siz ona ister inanın,
ister inanmayın. O, bundan önce kendilerine ilim verilenlere okununca, onlar
çeneleri üstü yere kapanırlar” de.
‘Kur’an okununca secde edenler,
daha önceki ilahi kitaplara inanan, Hazreti Muhammed aleyhissalatü vesselâm
gelince, ona iman eden ilim sahipleridir. Ancak, ayetin kitap okuyan, ilim
sahibi olan, düşünebilen bütün insanlara dolaylı olarak hitap eden bir yönü de
yok değildir. İncelikli bir üslupla onları inanmaya, kulluk etmeye, gerçeğe
teslim olmaya davet ediyor.’
108 “Rabbimiz bütün kusurlardan
ıraktır, pek yücedir! Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir” derler.
‘Önceki kitaplarda gelmesini
vaat ettiği peygamberi gönderdi, biz de tanıdık, ona inandık.’
109 ‘Bu gerçek karşısında
duygulanıyorlar.’
Ağlayarak çeneleri üstü yerlere
kapanıyorlar.
O, onların saygılarını
artırıyor.
110 “İster Allah diye, ister
Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler hep
onundur!” de.
Namazında ‘ya da
yalvarışında’ sesini ne çok yükselt, ne de çok alçalt, bunların arasında
bir yol tut.
111 “Bütün övgüler Allah
içindir! O, asla çocuk edinmemiştir. Egemenlikte eşsizdir, gücü yetmemek gibi
bir sebeple yardımcısı yoktur!” de.
Onu tekbir ile büyükle!
‘Zihne gelen her şeyden daha
büyük olduğunu dile getirerek an, “Allahuekber, Allah daha büyüktür!” de.’
‘Kehf, “mağara” demektir. İnkârcıların
zulmünden kaçarak mağaraya sığınan, orada yüzyıllarca uyuyan müminlerden söz
etmesi sebebiyle sureye bu ad verilmiştir. Bunlar, İsa aleyhisselâmın
ümmetinden bir grup gençtir. Mağaraya sığınma olayının, milattan sonra üçüncü
yüzyılda gerçekleştiği sanılmaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün övgüler, kuluna
Kur’an’ı indiren, onda hiçbir uyumsuzluğa yer vermeyen Allah içindir.
002 Dosdoğru bir kitap! Kendi
katından şiddetli bir azapla insanları sakındırmak, faydalı işler yapan
inananlara güzel bir ödülü ‘cenneti’ müjdelemek üzere indirdi.
003 İnananlar cennette sonsuza
kadar kalacaklar.
004 Bir de, “Allah çocuk
edindi” diyenleri uyarmak için...
.............................
018.
005 Bu hususta ne kendilerinin
ne de atalarının bilgisi var!
O ne büyük bir laf ki
ağızlarından kolayca çıkıveriyor!
Düpedüz yalan söylüyorlar!
006 Şimdi onlar bu söze
inanmıyorlar diye üzüntüden kendini mi paralayacaksın!
007 İnsanların hangisinin daha
iyi davranacağını bir sınama sonucu ortaya çıkarmak üzere, yeryüzünde
bulunanları bir süs yaptık.
008 Şüphesiz, yeryüzündeki her
şeyi kupkuru bir toprak hâline getireceğiz.
009 Yoksa sen sadece mağara ve
kitabe arkadaşlarını mı ibretlik alâmetlerimizden sandın!
010 Bir zamanlar, o gencecik
insanlar inkârcıların saldırısından korunmak için mağaraya sığındılar.
“Rabbimiz! Katından bize rahmet
ver. İşimizden yana başarı ihsan eyle!” dediler.
‘Biz bir iş yaptık, inancımızı
haykırdık, zalimlere karşı çıktık, bu yüzden onlardan kaçtık, bize başarı nasip
et, bir çıkış yolu göster...’
011 Onları, mağaranın içinde ‘bir
mucize eseri olarak’ yıllarca uyuttuk.
012 Sonra, bekledikleri sonucu
iki taraftan hangisinin daha iyi hesapladıklarını ‘hangisinin başarılı
olduğunu’ bilelim ‘herkes bilsin’ diye onları kaldırdık.
013 Hikâyelerinin aslını sana
anlatıyoruz.
Onlar, Rablerine gerçekten inanan
gencecik insanlardı.
Biz de inançlarını
güçlendirmiştik.
014 Onların kalplerini
pekiştirdik. İnkârcıların arasında ayağa kalkıp, “Rabbimiz göklerin ve yerin
Rabbidir!” dediler.
“Biz ondan başkasına tapmayız!
Bunun tersini yaparsak, cidden
saçmalamış oluruz!
015 “Şu bizim halkımız
Allah’tan başka ilahlar edindiler.
Onlar hakkında kesin bir delil
ortaya koysalardı ya!
Allah’a karşı yalan uydurandan
daha zalim kim olabilir!
018.
016 ‘İçlerinden biri’
“Madem onlardan da, onların Allah’tan başka taptıklarından da ayrıldınız, hemen
mağaraya çekilin.
Rabbiniz size merhametini
yaysın.
Bu işinizde bir kolaylık
hazırlasın.
İşte o zaman başarılı
olursunuz” ‘dedi’.
017 Güneşi görürsün, doğunca
mağaralarının sağ tarafına meyleder.
Batarken onların sol
taraflarına dönüverir.
Kendileri ortadaki
boşluktadırlar.
Allah’ın ibretlik eserlerinden
biridir bu.
Allah kime yol gösterirse o
doğru yola erişir!
Kimi de saptırırsa, ona ne bir
koruyucu bulabilirsin, ne de bir yol gösterici!
018 Onları görsen uyanık
sanırdın, oysa uykudaydılar.
Onları, bir sağa çeviriyorduk,
bir sola.
Köpekleri de eşikte iki kolunu
uzatmış uyuyordu.
Apansız yanlarına varsan
mutlaka dönüp kaçardın.
Görünüşleri karşısında için
korkuyla dolardı.
019 Günü gelince, aralarında
bir sorgulama yapsınlar diye, onları uyandırıp kaldırdık.
İçlerinden biri, “Ne kadar
kaldık?” dedi.
“Bir gün ya da bir günün birazı
kaldık” dediler.
“Ne kadar kaldığımızı en iyi
bilen Rabbimizdir.
Birimiz şu gümüş parayla şehre
gitsin.
Baksın da hangi yiyecek daha
temizse ondan azık getirsin.
Şehirde dikkatli davransın, hiç
kimseye bizden söz etmesin!” diye konuştular.
020 “Haberleri olursa bizi ya
taşlayarak öldürürler ya da dinlerine döndürürler.
O zaman sonsuza kadar kurtuluşa
eremeyiz.”
018.
021 Bu yolla insanların onları
tanımasını sağladık. Bu vesileyle, Allah’ın ‘ölümden sonra diriltip
kaldırma’ sözünün gerçek, kıyamet gününün kesin olduğunu anlamalarını
istedik.
‘İnsanlar olup bitenleri
öğrendiler.’
Kendi aralarında ne
yapacaklarını tartıştılar.
Bazıları, “Onların bulundukları
yere bir anıt yapalım” diyordu.
Rabbindir onları en iyi bilen!
Tartışmada üstün gelenler, “Biz
bunların bulundukları yere bir mabet yapacağız” dediler.
022 ‘Onlar hakkında hep
tartışacaklar.’
“Üçtür, dördüncüleri
köpekleridir” diyecekler.
“Beştir, altıncıları
köpekleridir” diyecekler.
“Yedidir, sekizincisi
köpekleridir” diyecekler.
Atıyorlar!
“Onların sayısını en iyi Rabbim
bilir!” de.
Onları pek az kimseden başkası
bilmez.
Bu konuyu kimseyle tartışma.
‘Tartışman gerekirse’ meselenin
özünü tartış.
Bunlara ‘bir ilme
dayanmaksızın atıp tutanlara’ onlarla ilgili soru sorma.
023 Hiçbir şey hakkında, “Bunu
yarın mutlaka yaparım” deme.
024 Ancak, inşaallah ‘Allah
dilerse’ de.
Unutursan, hatırlar hatırlamaz
hemen Allah’ı an.
“Rabbimden hayırlı bir sonuca
erişmek hususunda bana bundan ‘mağaradakilerin başarısından’ daha yakın
bir başarı vermesini umuyorum” de.
025 ‘Kimileri’ onların
mağaralarında üç yüz yıl durduklarını söylediler.
‘Kimileri buna’ dokuz ‘yıl’
daha eklediler.
026 “Onların ne kadar
kaldıklarını en iyi Allah bilir!
Göklerin ve yerin
gizliliklerini ancak o bilir.
O ne güzel görür!
O ne güzel işitir!
Onların ondan başka koruyup
gözeteni yoktur.
O hiç kimseyi hâkimiyetine ‘egemenliğine’
ortak etmez!” de.
027 Rabbinin Kitabından sana
indirileni oku.
Onun sözünü kimse değiştiremez!
Ondan başka sığınılacak kimse
bulamazsın!
018.
028 Onun rızasını dileyerek
sabah akşam Rablerine yalvaranlarla beraber sen de sabret.
Dünya hayatının süsünü isteyip
de gözlerini onlardan ayırma!
Sınırları aşıp taşkınlık ederek
gelgeç isteklerinin peşine düşmesi sebebiyle kalbine bizi anmayı unutturduğumuz
kimseye uyma.
029 Gerçek, Rabbinizden
gelmiştir.
Dileyen inanır, dileyen inkâr
eder.
‘Sapıp gitmekle’ kendilerine
yazık edenler için, alev duvarlarıyla kendilerini kuşatacak bir ateş
hazırlamışızdır.
Yardım diledikleri zaman,
onlara erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir!
O ne kötü bir içki!
O ne kötü bir konak!
030 Bir de inanıp faydalı işler
yapanlar var.
Biz, güzel işler yapanların
emeklerini asla boşa çıkarmayız!
031 Altında ırmaklar akan
sonsuz esenlik yurdu cennetler onları beklemektedir.
Orada altın takılarla
süslenecekler.
En güzel ipeklerden yeşil ‘güzel,
süslü, yepyeni’ elbiseler giyecekler.
Görkemli sedirlere
kurulacaklar.
O ne güzel karşılık!
O ne güzel konak!
032 Onlara şu iki adamı misal
ver:
Onlardan birine iki üzüm
bahçesi vermiştik.
Bahçelerin etrafını hurma
ağaçlarıyla donatmış, aralarını da ekinlik yapmıştık.
033 Her iki bahçe de eksiksiz
ürün vermişti.
İkisinin arasından bir de dere
akıtmıştık.
034 Sahibi için gelir
getiriyordu.
Bahçelerin sahibi, arkadaşıyla
konuşurken, “Ben senden malca daha zengin, nüfus bakamından daha üstünüm”
derdi.
018.
035 Böylece kendine yazık eden
bu adam, bir gün bahçesine girdi, “Hiç sanmam ki bu bahçe yok olup gitsin!”
dedi.
036 “Hem, kıyamet gününün
geleceğini de sanmıyorum. Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile, mutlaka
bundan daha iyisini bulurum.”
037 Arkadaşı ona dedi: “Seni
önce topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da sana adam sureti veren
Rabbine nankörlük mü ediyorsun!
038 “Rabbim, Allah’tır!
Rabbimin yanı sıra başka tanrıya tapmam!
039 “Bahçene girdiğin zaman,
Allah’ın dilemesiyle, bütün güç yalnız Allah’ındır, demen gerekmez miydi!
Demek mal ve nüfus bakımından
beni küçümsüyorsun öyle mi!
040 “Rabbim, bana senin
bahçenden daha iyisini verebilir. Gökten bir afet gönderip seninkini yerle bir
edebilir.
041 “Ya da, bahçenin bir daha
bulamayacağın şekilde suyu çekilebilir.”
042 Sonra, böbürlenen zenginin
ürünlerle dolu bahçeleri bir felaket sonucu yerle bir oldu.
Çardakları üzerine çöktü.
Adam, olanları görüp emeklerini
düşünerek ellerini ovuşturuyor, “Ah keşke Rabbimin yanı sıra hiç kimseyi tanrı
edinmeseydim!” diyordu.
043 Ne Allah’tan başka ona
yardım edecek kimsesi vardı, ne de adam kendi kendini kurtarabiliyordu.
044 İşte orada yardım, hak olan
Allah’a özgüdür.
Yapılanların karşılığını
vermekte de, sonucu belirlemekte de en hayırlı olan, odur.
045 Onlara dünya hayatını
anlatan bir misal ver:
Dünya hayatı gökten inen suya
benzer.
Onunla yeryüzünde gür bitkiler
yeşerir.
Zamanı gelince kuruyup kırıntı
olur.
Esen rüzgârlarla savrulur
gider.
Allah, ne isterse yapmaya gücü
yetendir!
018.
046 Mal ve oğullar dünya
hayatının süsüdür. Fakat kalıcı olan faydalı işler, Rabbinin katında,
karşılıkları bakımından da, ümit edilebilirlik yönünden de daha
hayırlıdır.
047 Günü gelince dağları
yürütürüz, yeryüzünü dımdızlak görürsün.
Birini bile bırakmaksızın bütün
insanları diriltip bir araya toplarız.
048 Sonra, diziler hâlinde
Rabbinizin huzuruna getirilirler.
Allah onlara, “Sizi ilkin nasıl
yarattıysak şimdi de bize öyle geldiniz. Bir buluşma zamanı olmayacak
sanıyordunuz!” der.
049 Amel defterleri ortaya
çıkartılır.
Suçlular oradaki yazılar
yüzünden korkup titrerler.
“Eyvahlar olsun bize! Bu kitap
nasıl olmuş da küçük büyük hiçbir şey bırakmamış, hepsini saymış ‘hesaba
geçirmiş’!” derler.
İşlediklerinin tamamını
önlerinde bulurlar.
Rabbin hiç kimseye haksızlık
etmez.
050 Hatırla, meleklere, “Âdem’e
secde edin!” demiştik.
‘Şeytanların atası olan’ İblis
dışında hepsi secdeye ‘saygıyla yere’ kapanmışlardı.
İblis cinlerden biriydi.
Rabbinin emrini dinlemedi.
Siz, beni bırakıyor da onu ve
onun soyunu mu arkadaş ediniyorsunuz!
Oysa onlar size düşmandır.
Nefsine zulmedenler için bu ne
kötü bir seçim!
‘Nefsine zulmedenler, yani
inkârından ötürü sonsuz cehennemi hak etmekle kendine yazık edenler.’
051 Ben onları, ne göklerin, ne
yerin, ne de kendilerinin yaratılışına tanık ettim.
Saptıranları hiçbir konuda
yardımcı edinmedim!
052 Yargılama süreci
başlayınca, Allah onlara, “Haydi çağırın bakalım var saydığınız ortaklarımı!”
der.
Onları çağırırlar, ama ‘yapay
tanrıların’ hiçbiri çağrılarına cevap vermez.
Çünkü, aralarına aşılmaz bir
uçurum koymuşuzdur!
053 Günahlara batmış suçlular,
ateşi gördükleri zaman ona düşeceklerini anlarlar, ama sıyrılıp kurtulacak bir
yol bulamazlar!
018.
054 Andolsun! Kur’an’da,
insanlara ibret olacak nice misalleri ayrıntılı biçimde anlattık.
Şu insan her şeyden çok
tartışmaya düşkündür!
055 Kendilerine doğru yol
bilgisi gelince, insanları, inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten
alıkoyan, önceki toplumlara uygulanan yasanın ‘azgın topluluklara gönderilen
azabın’ kendilerine de uygulanmasını ya da ‘ahiretteki’ azabın
belirmesini beklemeleri olmuştur.
056 Biz, peygamberlerimizi
sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik.
İnkâr edenler, hakkı batılla ‘gerçeği
yalanla’ ortadan kaldırmak için çabalarlar.
Hem ayetlerimizi, hem de
kendilerine yapılan uyarıları alay konusu yaparlar.
057 Rabbinin ayetleri kendisine
anlatılmışken, yapıp ettiklerini unutarak, onlardan yüz çevirenden daha zalim
kim olabilir!
Kur’an’ı anlamalarını
engellemek için, kalplerinin üzerine perdeler, kulaklarının içine de bir
ağırlık bıraktık.
Sen onları doğru yola çağırsan
da asla yola gelmezler!
‘Allah, insanların kalbinde
gizlediklerini en iyi bilendir. Niyetleri sebebiyle kimi insanların kalbini
mühürlemiştir. Bu, onların tercihlerinin bir sonucudur. Onlar bir seçim
yaparlar, Allah da ona göre sonucu yaratır. Sorumluluk kendilerinindir.’
058 Bununla beraber, Rabbin
bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir.
‘Her ne yapmış olurlarsa
olsunlar, yaptıklarından dolayı pişmanlık duyar da dönüş yapmak isterlerse,
Allah onları affedebilir. Umut kapılarını kapatmaz.’
Yapıp ettikleri yüzünden onları
hemen paylayacak olsaydı azabı çabuklaştırırdı. Fakat onlara tanınan belli bir
süre vardır. ‘Bu süre dolunca’ ondan kaçıp da sığınacak yer bulamazlar.
059 Bundan önce, zulümleri
yüzünden ‘yeryüzü sayfasından’ sildiğimiz memleketler gibi!
Onların mahvı için de bir süre
belirlemiştik.
060 Bir zamanlar Musa, gence,
“İki denizin birleştikleri yere erişmek istiyorum. Gerekirse yıllarca yürürüm!”
demişti.
‘Musa aleyhisselâma hizmet eden
gencin adı Yuşa idi.’
061 İki denizin birleştikleri
yere vardılar.
Orada balıklarını unuttular.
Balık, denizde bir yol bulup
gitti.
018.
062 Oradan ayrılıp bir süre
yürüdüler.
Musa, arkadaşına, “Öğlen
yemeğimizi getir. Yolculuk yüzünden yorgun düştük” dedi.
063 ‘Yuşa’ “Bak sen!”
dedi, “Kayaya sığındığımız zaman balığı unutmuşum! Bana onu unutturan şeytandan
başkası olamaz! Balık, şaşılacak biçimde bir yol bulup gitmiş.”
064 Musa, “Biz de bunu
arıyorduk ya!” dedi.
İzleri üzerine hemen geri
döndüler.
‘Balığın yitip gitmesi
aradıkları yere vardıklarına bir işaretti.’
065 Derken, ‘orada’ bir
kulumuzu buldular. Ona katımızdan bir rahmet vermiş, ilim belletmiştik.
‘Hızır aleyhisselâmla
karşılaştılar. Allah ona özel bir ilim vermişti. Kaderin ince sırlarını
biliyordu.’
066 Musa, “Beni hayra
eriştirecek bir ilim elde etmek istiyorum. Sana verilen ilmi bana da belletmen
için peşinden gelebilir miyim?” dedi.
067 ‘Hızır’ “Sen benim
yanımdayken ‘tanık olacaklarına’ katlanamazsın!
068 “Havsalan almayan şeye
nasıl katlanabilirsin!” dedi.
069 Musa, “Allah’ın izniyle
beni sabırlı biri olarak bulacaksın. Senin hiçbir emrine isyan etmem”
dedi.
070 ‘Hızır’ “Benim
peşimden geleceksen, hiçbir şey hakkında soru sormayacaksın! Zamanı gelince ben
sana anlatırım” dedi.
071 Bunun üzerine kalkıp
gittiler.
Bir gemiye bindiler.
O, gemiyi deliverdi!
Musa, “İçindekileri boğmak için
mi deldin! Cidden kötü bir şey yaptın!” dedi.
072 Öbürü, “Yaptıklarıma asla
katlanamazsın, demedim mi sana!” dedi.
073 Musa, “Bir unutuşum
yüzünden beni paylama. Bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma” dedi.
074 Bir süre daha yürüdükten
sonra bir oğlana rastladılar.
Onu hemen öldürdü.
Musa, “Bir cana karşılık
olmaksızın tertemiz bir cana niye kıydın! Cidden kötü bir şey yaptın!”
dedi.
018.
075 ‘Hızır’
“Yaptıklarıma asla katlanamazsın, demedim mi sana!” dedi.
076 ‘Musa’ “Bundan sonra
sana bir şey sorarsam artık bana arkadaş olma. Benden yeterince özür işittin”
dedi.
077 Yine yola koyuldular.
Derken, bir kasabaya vardılar.
Ora halkından yiyecek
istediler, fakat onlar, bunları konuk etmek istemediler.
Orada yıkılmaya yüz tutmuş bir
duvar gördüler.
‘Hızır’ onu
onarıverdi.
Musa, “İsteseydin buna karşılık
bir ücret alabilirdin” dedi.
078 “Ayrılmamızın zamanı
geldi!” dedi, “Katlanamadığın olayların yorumunu sana anlatayım:
079 “O gemi, geçimi için
denizde çalışan yoksulların malıydı.
Ona zarar verdim, çünkü ileride
sağlam gemileri sahiplerinin elinden zorla alan ‘zalim’ bir kral vardı ‘bunu
biliyordum’.
080 “Oğlana gelince...
Onun ana babası inanan
kimselerdi. Oğlanın onları azdırıp inkâra sürüklemesinden kaygı duyduk.
081 “Rablerinin, ‘ana
babaya’ ondan daha temiz, kendilerine daha merhametli birini vermesini
istedik.
082 “Duvara gelince... Kasabada
yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında onlara ait bir gömü vardı. Babaları iyi
bir adamdı. Rabbin, onların erginlik devresine ulaşmasını, sonra da Rabbinden
bir rahmet olarak gömülerini çıkarmalarını istedi.
Ben bunları kendi kararımla
yapmadım.
‘Allah bana özel bir ilim
verdi. Kaderin bazı bölümlerini aydınlattı. Yapmam gerekeni bildirdi. Ben de
onun izniyle gerekeni yaptım.’
İşte, dayanamadığın işlerin
yorumları bunlardır!”
083 Zülkarneyn hakkında sana
soru soruyorlar.
“Size onunla ilgili bir hatıra
anlatayım” de.
‘Zülkarneyn, “iki boynuz
sahibi” ya da “iki devrin adamı” manasına gelen bir isimdir. Kim olduğu
hakkında ayrıntılı bir bilgi verilmemiştir. Yorumcuların kimine göre peygamber,
kimine göre ermiştir. İlahi bilgilerle aydınlandığı konusunda kuşku
yoktur. Onu önemli kılan, tarihi
kişiliğinden çok, bozgunculara karşı set yapmış olmasıdır. Bozguncular ise her
zamanda bulunur. İlle de adlarının Yecüc Mecüc olması gerekmez. Ellerindeki
silahlar maddi de olabilir manevi de. Söz gelişi inancı, ahlakı, edebi yıkmaya
çalışanlara karşı da bir kısım müminler setler yaparlar. Belki en önemli setler
de bunlardır. Kur’an bir settir, her zamanda bulunan büyük alimler, bunların
mübarek eserleri de birer settir.’
018.
084 Onu yeryüzüne yerleştirip
kendisine imkânlar verdik.
Amacına ulaşması için gereken
her türlü sebebi öğrettik.
‘Sebep kelimesinin, vasıta,
araç, yol, yöntem, metot gibi manaları vardır. Allah, her sonucu bir sebebe
bağlamıştır. Her eserini bir sebeple yaratır. Mesela, ağaç meyveye sebeptir.
Toprak, su, hava ve ısı ağaca sebeptir. Bulut, yağmura sebeptir. Buharlaşma,
buluta sebeptir. Zincir böylece uzar gider. Bu sebepler sayılamayacak kadar
çoktur. İman nuruyla bakan kişi, sebeplerin arkasındaki kudret elini görür,
imanını artırır. Bu nurdan mahrum olanlarsa, sebepler perdesine takılır
kalırlar, araçları yaratıcı sanırlar. Sebepler yaratıcı olamazlar, evet. Fakat
ihmal de edilmemelidirler. Çünkü, sonucu yaratacak olan Allah, bizden sebeplere
yapışmamızı istemektedir. Zülkarneyn bunu yapmış, başarılı olmuş, neredeyse
yarı yeri fethetmiştir.’
085 Derken, bir sebebe
uydu.
086 Batı tarafına gitti.
Güneşi bulanık bir gözde
batarken buldu.
Onun yanında bir halka
rastladı.
“Ey Zülkarneyn! Onlara dilersen
azap edersin, dilersen iyi davranırsın, karar senin” dedik.
087 “Haksızlık edene azap
ederiz” dedi, “Sonra Rabbinin huzuruna döndürülür. O da görülmedik bir azapla
azap eder.
088 “Kim inanır da iyi işler
yaparsa, ona en güzel ödül vardır. Biz de onu yapılması kolay olan şeylerden
sorumlu tutarız.”
089 Sonra, bir sebebe
uydu.
090 Doğu tarafına gitti.
Güneşi öyle bir halkın üzerine
doğuyor buldu ki, onlar için güneşe karşı bir siper yapmamıştık!
‘Ne evleri vardı ne de
giysileri. Medeniyetten uzak yaşıyorlardı.’
091 İşte böyle! Onun yanında
olan ne varsa hepsi bilgimiz dahilindeydi.
092 Sonra, bir sebebe daha
uydu.
093 Sonunda iki dağ arasına
vardı.
Onların berisinde neredeyse hiç
söz anlamayan bir halka rastladı.
094 “Ey Zülkarneyn!” dediler,
“Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onlar arasına bir set
yapman için sana vergi verelim mi?”
095 “Rabbimin bana verdiği
imkânlar daha hayırlıdır. Beden gücünüzle yardım edin de onlarla sizin aranıza
sağlam bir set yapayım.
096 “Bana demir kütleleri
getirin!” dedi.
Bunların iki ucu bir düzeye
gelince, “Körükleyin!” dedi.
Onu ateşleyince, “Bana erimiş
bakır getirin de üzerine dökeyim!” dedi.
097 ‘Seti yapıp bitirince’
artık ‘bozguncular’ onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
018.
098 Zülkarneyn, “Rabbimden bir
rahmettir bu. Rabbimin sözü yerine gelince ‘kıyamet kopunca’ onu yerle
bir eder. Rabbimin sözü gerçektir” dedi.
099 Gün gelir onları ‘düzen
tanımaz toplulukları’ salıveririz, dalgalar hâlinde birbirlerine girerler.
Sûra üflenir. İnsanları bir
araya toplarız.
‘Sûr, kıyametin kopuşu,
ölülerin dirilişi gibi büyük olayları başlatmak üzere İsrafil aleyhisselâm
tarafından üflenecek olan aletin adıdır.’
100 İnkâr edenlere o gün
cehennemi gösteririz!
101 Onların gözleri Kitabıma
perdeliydi, onu işitmeye bile dayanamıyorlardı.
102 O inkârcılar, beni bırakıp
da kullarımı tanrı edineceklerini mi sandılar!
İnkâr edenlere konak olarak
cehennemi hazırlamışızdır!
103 “Yaptıkları boşa giden
kimseleri size haber vereyim mi?” de.
104 “Onların dünya hayatındaki
çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını
sanıyorlardı.”
105 Rablerinin ayetlerini ve
onun huzurunda toplanacaklarını inkâr ediyorlardı.
Bu yüzden yapıp ettikleri boşa
gitti.
Kıyamet günü ‘yargılama
sürecinde’ onlar için terazi tutturmayız!
‘Çünkü, suçları çok büyüktür.
İnkârları yüzünden, çalışmaları zayi olmuştur. Tartıya girecek bir amelleri
yoktur.’
106 İnkâr ettikleri,
ayetlerimizi ve peygamberlerimizi alaya aldıkları için, bu gibilerin cezası
cehennem olacaktır.
107 İnanıp da güzel işler
yapanlara gelince, onlar için Firdevs cennetleri vardır.
108 Orada temelli kalırlar.
Ondan çıkmayı hiç istemezler.
109 “Rabbimin sözleri için
deniz mürekkep olsa, bir o kadarı daha eklense, Rabbimin sözleri tükenmeden
deniz tükenirdi” de.
‘Allah’ın sözleri yalnız ilahi
kitaplardakinden ibaret değildir. Allah, insanlara, meleklere, hatta hayvanlara
ilham, yani esinleme yoluyla söz söyler. Ayrıca, cisimleşmiş bir kitaba
benzeyen şu kâinattaki eserlerinin her biri onun birer kelimesidir, bir
sözüdür.’
110 ‘Ey Peygamber!’ “Ben
de sizin gibi bir insanım. Fakat bana, ilahınız bir tanedir, diye vahiy
veriliyor. Rabbine kavuşmak isteyen, güzel işler yapsın. Rabbine kulluk ederken
hiçbir şeyi ortak yapmasın!” de.
...................................................
‘Meryem, Süryani dilinde “hizmetkâr”
manasına gelir. Hazreti İsa aleyhisselâmın annesinin adıdır. Bir mucize eseri
olarak, Allah’ın takdiriyle, İsa aleyhisselâmı babasız dünyaya getirmiş, bu
yüzden iftiralara uğramış iffetli bir hanımdır. Kur’an onu temize çıkarmış,
üstün konumunu bütün insanlara göstermiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Káf, hâ, ya, ayın, sad.
002 Rabbinin, Zekeriyya kuluna
olan merhametini anmasıdır.
003 Bir zamanlar o, kalbinin
derinliklerinden ‘gelen bir duyguyla’ Rabbine seslenmişti ‘yalvarmıştı’.
004 “Rabbim!” demişti,
“Kemiklerim inceldi, saçlarım bembeyaz oldu.
Sana yalvarıp yakarmalarımdan
sonra hiçbir zaman yoksun bırakılmadım, Rabbim!
005 “Ben öldükten sonra arkamda
kalacak yakınlarım hakkında kaygılıyım. Karım da kısır. Benden sonra benim
yerimi alacak bir yardımcı ver.
‘Zekeriyya aleyhisselâm,
ölümünden sonra inananların yanlış yollara sapmasından kaygı duyuyordu.’
006 “Hem benim, hem de Yakub
soyunun mirasını devralsın. Rabbim! Onu rızana erdir!”
007 Allah, “Ey Zekeriyya!”
dedi, “Sana Yahya adında bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce bu adla anılan hiç
kimse olmadı.”
008 Zekeriyya, “Rabbim!” dedi,
“Ben nasıl oğul sahibi olabilirim! Karım kısır, ben de iyice yaşlandım.”
009 Allah, “Rabbin böyle
buyurdu. Bu benim için kolay bir iştir. Nitekim, daha önce seni de yoktan
yaratmıştım” diye buyurdu.
010 Zekeriyya, “Rabbim, bana
bir alâmet ver” dedi.
Allah, “Alâmetin, birbirini
izleyen üç gün üç gece boyunca insanlara söz söyleyememendir” dedi.
011 Derken, tapınaktan ayrılıp
halkının yanına vardı, “Sabah akşam Allah’ı anın!” diye onlara işaret
verdi.
019.
012 Yahya henüz çocukken ona
hikmet verdik.
“Ey Yahya! Kitabı kuvvetle
tut!” dedik.
‘Hikmet, gaye, fayda, bilim,
felsefe, sır, faydalı söz, söz eylem uygunluğu gibi manalara gelir. Bir de,
aklın vasat mertebesine denir. Böyle bir akla sahip olan kişi, hakkı hak bilir
ona uyar, batılı batıl bilir ondan sakınır.’
013 Ona duyarlı bir gönül, bir
temizlik verdik. Kötülüklerden uzak durmakta ileriydi.
014 Ana babasına iyi davranırdı.
Bir zorba olmadı, başkaldırmadı.
015, Hem doğduğu gün, hem
öldüğü gün, hem de diriltilip kaldırılacağı gün ona selâm olsun!
016 Kitapta Meryem’i de an.
Hani o, ailesinden ayrılmış,
doğuda bir yere çekilmişti.
017 İnsanlarla arasına bir
perde gerdi.
Ona bir meleğimizi gönderdik.
Kendisine bir insan biçiminde göründü.
018 Meryem, “Senden Rahmana
sığınırım, kötülüklerden sakınan biriysen bana yaklaşma!” dedi.
019 Melek, “Ben, Rabbinin
elçisiyim. O sana tertemiz bir oğul verecek” dedi.
020 Meryem, “Benim nasıl oğlum
olabilir! Bana bir insan dokunmadı. İffetsiz biri de değilim!” dedi.
021 Melek, “Öyledir! Rabbin
şöyle buyurdu: Bu, benim için kolay bir iştir. Onu insanlar için bir mucize,
katımızdan bir rahmet yapacağız. Bu işin kararı önceden verilmiştir” dedi.
‘Melek, kendisine emredileni
yaptı. Ona, elçilikten başka bir görev verilmemişti.’
022 Meryem, ona hamile kaldı.
Onunla insanlardan uzak bir
yere çekildi.
023 Derken, doğum sancısı onu
bir hurma dalının yanına sürükledi.
“Ah ne olurdu, bundan önce
öleydim de unutulup gideydim!” dedi.
024 Ağacın altından bir ses
geldi:
“Tasalanma!
Rabbin senin alt yanında bir
dere oluşturdu.
025 “Hurma dalını kendine doğru
silkele, üzerine taze hurma dökülsün.
019.
026 “Sonra da ye, iç, gözün
aydın olsun! Bu arada insanlardan birini görürsen, Rahmana oruç adadım, bugün
hiçbir insanla konuşmayacağım, de.
027 Onu ‘doğurduktan sonra’
yüklenip halkının yanına getirdi.
“Ey Meryem! Cidden tuhaf bir
şeyle geldin!” dediler.
028 “Ey Harunun kız kardeşi!
‘Harun aleyhisselâmın soyundan
gelen!’
Ne baban kötü bir adamdı, ne de
annen iffetsizdi!”
029 Meryem ona işaret etti.
‘Hazreti Meryem konuşma orucu
tutuyordu. Onlara, işaret diliyle, “Bebekle konuşun!” dedi.’
“Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz!”
dediler.
030 ‘Bebek İsa’ “Ben
Allah’ın kuluyum” dedi, “O bana kitap verdi. Beni peygamber yaptı.
031 “Her nerede olursam olayım
beni kutlu kıldı. Yaşadığım sürece namaz kılmamı, zekât vermemi emretti.
032 “Anneme iyi davranmamı
buyurdu. Beni iyi niteliklerden yoksun bir zorba yapmadı.
033 “Doğduğum gün, öleceğim
gün, diri olarak kaldırılacağım gün bana selâm olsun!”
034 İşte, aykırı düşünceler
ileri sürerek tartıştıkları Meryem oğlu İsa meselesinin aslı budur!
035 Allah’ın çocuk edinmesi söz
konusu olamaz! O, bütün kusurlardan ıraktır!
Allah bir işin olmasını istedi
mi, ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir.
036 Allah, benim de Rabbim,
sizin de Rabbinizdir.
Ona kulluk edin!
Doğru olan yol budur!
037 Onun ardı sıra, ayrı
görüşleri savunan gruplar, kendi aralarında ihtilafa düştüler.
‘Kimi tanrılaştırarak, kimi
büsbütün inkâr ederek, kimi başka şeyler söyleyerek ayrıştılar.’
Vay hâllerine o büyük günü ‘yargı
gününü’ görecek inkârcıların!
038 Bize gelecekleri gün, neler
görüp de neler işitecekler!
O zalimler şimdi apaçık bir
sapıklık içindeler!
019.
039 Evet, onlar inanmıyor,
umursamaz bir tavır sergiliyorlar.
Pişman olacakları günü ‘yargı
gününü’ hatırlatarak onları uyar. O gün her iş sonuçlandırılacaktır!
040 Şüphesiz, hem yeryüzü, hem
de üzerindekiler bize kalacak. Kendileri de mutlaka ‘diriltilip’ bize
döndürülecekler!
041 Kitapta İbrahim’i de an.
O, özü sözüne, hâli diline
uygun bir peygamberdi.
042 Bir vakitler babasına dedi:
“Babacığım! İşitmeyen,
görmeyen, sana hiçbir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun!
043 “Babacığım! Doğrusu, sana
gelmeyen bir ilim bana geldi. Beni izle de seni doğru yola ileteyim.
044 “Babacığım! Şeytana kulluk
etme. Çünkü şeytan, Rahmana ‘sınırsız merhamet sahibine’ başkaldırdı.
045 “Babacığım! Rahmanın
katından sana bir azap dokunur da şeytana arkadaş olursun ‘onunla birlikte
cehenneme girersin’ diye korkuyorum.”
046 ‘Babası ona kızarak’
“Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan hoşlanmıyor musun! Buna bir son vermezsen seni
taşlarım! Haydi, uzun süre benden uzak dur!” dedi.
047 İbrahim, “Selâm sana!”
dedi, “Rabbimden senin bağışlanmanı dileyeceğim. O, bana karşı her zaman
lütfedici olmuştur.
048 “Sizden de, Allah’tan başka
yalvardıklarınızdan da ayrılır giderim. Sadece Rabbime yalvarırım. Umarım,
Rabbime yalvarmakla bir bahtı kara olmam.”
049 Onlardan da, onların
Allah’tan başka taptıklarından da ayrılıp gitti. Ona, ‘oğlu’ İshak’ı,
ardından ‘torunu’ Yakub’u lütfettik. Her ikisini de peygamber yaptık.
050 Merhametimizin bir sonucu
olarak onlara güzel nimetler verdik. Onlar için yüce bir doğruluk dili
oluşturduk.
‘İyi adla anılmalarını sağladık
ya da gerçekleri anlatma gücü verdik.’
051 Kitapta Musa’yı da an.
Çünkü o, halis ‘samimi’
bir insandı. Tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.
019.
052 Ona, Tûr dağının sağ
yamacından seslendik. Özel bir konuşma için yaklaştırdık.
053 Merhametimiz sebebiyle,
kardeşi Harun’u peygamber yapıp ona yardımcı verdik.
054 Kitapta İsmail’i de an.
O, sözünü tutan biriydi.
Tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.
055 Yakınlarına, namaz
kılmalarını, zekât vermelerini buyururdu. Rabbi, ondan razı olmuştu.
056 Kitapta İdris peygamberi de
an.
O, sözü özüne, hâli diline
uygun bir peygamberdi.
057 Onu yüksek bir mekâna
kaldırdık!
‘Gök katmanlarından birine,
yüce bir makama...’
058 Bunlar, Allah’ın
kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden.
Âdem soyundan, Nuh ile beraber
taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsmail soyundan ve doğru yola eriştirdiğimiz ve
seçtiklerimizdendirler.
Rahmanın ayetleri kendilerine
okununca, ağlayarak secdeye kapanırlardı.
059 Sonra, arkalarından namaz
kılmayan, şehvetlerinin peşinden koşan bir nesil geldi, onların yerlerini aldı.
Bunlar yakında gayyayı
boylayacaklar!
‘Azgınlıklarının cezasını
cehennem çukuruna atılarak çekecekler.’
060 Tevbe edenler, inanıp güzel
işler yapanlar bunun dışındadırlar.
Onlar, en ufak bir haksızlığa
uğratılmaksızın cennete girecekler.
061 Sonsuz esenlik yurdu
cennetlere!
Rahman, onu kullarına yüz yüze
olmaksızın söz vermiştir.
Onun sözü kesinlikle
gerçekleşecektir!
062 Orada boş söz işitmezler.
Esenlik dilemek için söylenen sözleri işitirler.
Kendilerine sabah akşam rızklar
verilecek.
063 İçtenlikle inanarak
günahlardan sakınanların miras olarak alacakları cennet budur!
064 ‘Melekler’ “Biz,
sadece Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda, ikisi arasında ne varsa
hepsi onundur. Rabbin seni asla unutmamıştır!
019.
065 “Göklerin, yerin ve ikisi
arasındakilerin Rabbi. Yalnız ona kulluk et! Kullukta sabırlı ol! Ona adaş
olacak birini bilir misin!” dediler.
‘Onun gibisi var mı! Onun
isimleri kimde var! Kim onun gibi olabilir! Onun eşi, benzeri, dengi, zıddı
yoktur!’
066 İnsan der: “Ben öldükten
sonra yeniden diriltilip kabrimden çıkartılacak mıyım!”
067 İnsan hiç düşünmez mi! Biz,
kendisini yoktan yarattık!
068 Rabbine andolsun! Biz
onları şeytanlarıyla birlikte toplarız! Cehennemin etrafına diz üstü
dizeriz!
069 Sonra, her topluluktan
Rahmana başkaldırmakta en ileri olanları ayırırız.
070 Cehenneme girmeyi hak
edenleri en iyi biz biliriz!
071 Sizden ona ‘cehennemi
gözlemleyebilecek bir yere’ uğramayacak hiç kimse yoktur.
Bu, Rabbinin katında
yapılmasına kesin karar verilen bir uygulamadır.
072 Sonra da, içtenlikle
inanarak günahlardan sakınanları kurtarır, zalimleri diz üstü bırakırız!
073 İnkâr edenler, ayetlerimiz
kendilerine açık seçik okundu mu, inananlara, “Şu iki topluluktan hangisinin
konumu daha iyi, meclisi daha güzel!” dediler.
‘Bir yanda inananlar, inancının
yasalarına uyarak ahlaka uygun bir hayat yaşamak isteyenler, öte yanda
inanmayan, yasa tanımayan, yalnız dünya nimetlerinden daha çok faydalanmanın
yollarını arayanlar vardır. Öbür dünyayı kabul etmeyen bu tür kimseler, maddeci
bir hayat felsefesi geliştirmiş, dini özgürlükleri kısıtlayan bir engel olarak
görmüş, kendi konumlarının, oluşumlarının, düzenlerinin daha iyi olduğuna
kendilerini inandırmışlardır. Cevap almak için değil retlerini dile getirmek
için küçümseyici bir üslûpla sordukları soru da bu çarpık düşünceden
kaynaklanmaktadır.’
074 Oysa biz, onlardan önce
nice nesilleri helak ettik. Onlar, zenginlik ve görünüm bakımından bunlardan
daha güzeldiler.
075 “Rahman, sapkınlıkta
olanların süresini ne kadar uzatsa da, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da kıyameti
gördükleri zaman, kimin konumunun daha kötü, kimin gücünün daha zayıf olduğunu
bilecekler!” de.
076 Allah, doğru yolda
olanların inancını pekiştirir.
Rabbinin katında, kalıcı olan
güzel işler, sevabı bakımından da, sonucu bakımından da daha hayırlıdır.
019.
077 Hem ayetlerimizi inkâr edip
hem de, “Bana mallar ve çocuklar verilecek” diyeni gördün mü ‘düşündün mü’!
078 Gizli olanı mı bildi, yoksa
Rahman katından bir söz mü aldı!
079 Asla! Onun dediklerini
yazacağız, azabının süresini daha da uzatacağız!
080 Söylediklerine biz varis
olacağız. Kendisi bize yapayalnız gelecek.
081 Kendilerine izzet ‘güç,
onur’ kazandırsın diye Allah’tan başka ilahlar edindiler.
082 Asla! ‘Yapay tanrıları’
onların kulluklarını tanımayacak, ‘yardım etmek bir yana’ karşılarında
yer alacaklar.
083 Bilmez misin, inkârcıların
üzerine şeytanlar saldık. Onları sürekli günaha kışkırtıyorlar.
084 Onların hemen silinip
gitmelerini isteme.
Biz onlar için gün
saymaktayız!
085 Kötülüklerden sakınanları
Rahmanın huzurunda onurlu konuklar olarak toplarız.
086 O gün ‘bu dünyada günaha
batmış’ suçluları da bir susuz ‘sürü’ gibi cehenneme süreriz!
087 Rahmanın katında bir söz
alandan başka hiç kimsenin şefaat yetkisi olamaz.
‘Şefaat, yani ahirette bir
başkasına yardım...’
088 Kimileri, “Rahman çocuk
edindi” dediler.
089 Andolsun, ortaya pek çirkin
bir laf attınız!
090 Neredeyse gökler
çatlayacak, yer yarılacak, dağlar çökecek!
091 Rahmana çocuk yakıştırma
meselesi yüzünden!
092 Rahmana çocuk edinmek asla
yakışmaz!
093 Göklerde ve yerdeki herkes
Rahmanın huzuruna kul olarak gelecektir.
094 O, onların tümünü kuşatmış,
sayılarını belirlemiştir.
095 Kıyamet günü hepsi onun
huzuruna tek başlarına gelirler.
.........................
019.
096 Rahman, inanıp da güzel
işler yapanlar için gönüllerde bir sevgi yaratacaktır.
097 Sakınanları müjdelemen,
direnenleri uyarman için, onu senin dilinle kolaylaştırdık.
098 Onlardan önce nice
nesilleri helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip
attık.’
Şimdi onlardan birinin olsun
varlığını hissedebiliyor ya da seslerini işitebiliyor musun?
‘Tâ ve hâ harfleri bu sureye
isim olmuştur. Birbiriyle bitişip kelime oluşturmayan bu harflere “kesik
harfler” denir. Bu tür harflerle ilgili bilgiler Bakara suresinin başında
verilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Tâ, hâ.
002 Kur’an’ı sana bir bahtı
kara olasın diye indirmedik.
‘Sana sıkıntı versin, yaşama
sevincini söndürsün, hayatını yaşanmaz hâle getirsin diye değil...’
003 ‘Allah’ın varlığını
derinden derine hissederek’ saygıyla ürperenlere bir hatırlatıcı ‘olsun
diye indirdik’.
004 ‘Kur’an’ yeri ve
yüksek gökleri yaratandan birbirini izleyen bölümler hâlinde
indirilmiştir.
005 O sınırsız merhamet sahibi,
arşa hâkimiyet kurdu.
‘En yüce egemenlik makamına
hükmetti.’
006 Göklerde, yerde, ikisinin
arasında, toprak altında olan ne varsa hepsi onundur.
007 Sen sözünü ister gizle,
ister duyur, o gizli olanı da bilir, gizlinin gizlisini de.
008 Allah’tan başka ilah yoktur!
En güzel isimler onundur!
‘Allah’ın Rahman, Rahîm, Vedûd,
Rezzak, Kerîm, Alîm, Hakîm, Kadîr gibi isim biçiminde nitelikleri vardır,
bunların hepsi güzeldir.’
009 Musa’nın ‘başından
geçenlerin’ haberi sana geldi mi?
010 Bir zamanlar Musa ‘dağda’
bir ateş görmüştü, yakınlarına, “Durun! Gözüme bir ateş ilişti. Belki size bir
ateş parçası getiririm ya da ateşin yanında bize yolu gösterecek birini
bulurum” demişti.
011 Oraya varınca, kendisine,
“Ey Musa!” diye seslenildi,
012 “Ben senin Rabbinim! Ayakkabılarını
çıkar! Çünkü sen, iki kez kutsandın!
‘Hem peygamber seçilmekle, hem
de sesimi işitmekle iki kez...’
020.
013 “Seni ‘peygamber olarak’
seçtim. Artık ‘sana’ verilecek vahyi ‘ilahi sözleri dikkatle’
dinle.
014 “Ben, Allah’ım! Benden başka
ilah yoktur! Sadece bana kulluk et! Beni anmak için özenle namaz kıl!
015 “Her nefis ‘can, kişi’
yapıp ettiklerinin cezasını çeksin diye, zamanını hani neredeyse gizli tuttuğum
kıyamet günü mutlaka gelecektir.
016 “Ona inanmayıp da gelgeç
isteklerine uyan kimse, seni bundan ‘sana iletilen gerçeklerden’
alıkoymasın, yoksa mahvolursun!
017 “O sağ elindeki de nedir,
ey Musa?”
018 “Asamdır, ona dayanırım,
bununla davarıma yaprak silkerim, onu daha başka işlerim için de
kullanırım.”
019 “Ey Musa! Onu hemen yere
bırak!”
020 Musa asasını yere bıraktı.
O asa koca bir yılan oldu, hızla gitmeye başladı!
021 Allah, “Tut onu, korkma!”
dedi, “Biz onu eski hâline çevireceğiz.
022 “Şimdi de elini koynuna
sok. Kusursuz bir ayet ‘alâmet, mucize’ olarak bembeyaz ‘ışıl ışıl’
çıksın.
023 “Böylece sana en büyük
mucizelerimizden bazılarını gösterelim.
024 “Firavuna git. Çünkü o
iyice azıttı!”
025 Musa, “Rabbim!” dedi,
“Göğsüme genişlik ver.
026 “İşimi bana kolaylaştır.
027 “Dilimdeki düğümü çöz,
028 “sözümü iyi anlasınlar.
029 “Yakınlarımdan bir yardımcı
ver,
030 “kardeşim Harun’u.
031 “Beni onunla destekle,
032 “işime onu da ortak
eyle.
033 “Seni daha çok tesbih
edelim,
034 “daha ziyade analım.
035 “Sen bizi elbette
görüyorsun!”
036 Allah, “Ey Musa!” dedi,
“Haydi, isteklerine erdirildin!
037 “Hatırla, sana bir kez daha
ihsan etmiştik.
‘Seni düşmanlarının elinden
kurtardık. Onların sarayında büyüttük. Sana daha önce iyilik ettik. Şimdi de
ederiz.’
020.
038 “Hani, bildirilmesi gerekeni
annene şöyle bildirmiştik:
039 “Onu bir sandığa koyup
nehre bırak.
Nehir onu sahile sürükler.
Bana da, ona da düşman biri onu
alır.
Gözetimim altında yetiştirilmen
için sana bir sevimlilik vermiştim.
040 “Hani, kız kardeşin
gidiyor, “Ona bakacak birini size göstereyim mi?” diyordu.
Bu yolla, gözü aydın olsun,
üzülmesin diye seni annene geri vermiştik.
Hatırla, sen bir cana
kıymıştın.
O zaman seni sıkıntıdan
kurtarmıştık.
Seni sıkı bir sınavdan
geçirmiştik.
Sonra da, Medyen halkı arasında
senelerce kalmıştın.
Sonra da bir kader ‘plan’
üzerine ‘peygamberlik görevini yapmak için’ geldin, ey Musa!
041 “Seni kendim için
yetiştirdim.
042 “Sen ve kardeşin
ayetlerimle gidin.
Beni anmakta kusur etmeyin!
043 “Firavuna gidin, o iyice
azıttı.
044 “Ona yumuşak söz söyleyin,
belki etkilenir ya da ürperir.”
045 Musa ve Harun, “Rabbimiz!”
dediler, “Korkarız bize şiddetle saldırır ya da taşkınlık eder.”
046 Allah, “Korkmayın!” dedi,
“Ben sizinle beraberim, görürüm, işitirim.
047 “Haydi ona gidin de, “Biz,
Rabbinin elçileriyiz” deyin, “İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder. Onlara
eziyet etme. Rabbinden sana mucize getirdik. Doğru yolu izleyenler esenlikte
olacaklar.
048 “Bize kesin olarak
bildirildi, yalanlayıp yüz çevirene azap edilecek!”
049 Firavun, “Ey Musa!” dedi,
“Kimmiş sizin Rabbiniz!”
050 Musa, “Rabbimiz, her şeyi
yaratan, sonra da her birini yaratılış gayelerine uygun yola iletendir” diye
cevap verdi.
051 Firavun, “Peki önceki
nesiller ne olacak?” dedi.
020.
052 Musa, “Onunla ilgili ilim
sadece Rabbimin katındaki bir kitapta ‘kader kitabında’ bulunur. Rabbim
ne hata eder, ne de unutur” dedi.
053 Allah yeri size bir beşik
yaptı. Yürüyebilesiniz diye orada yollar açtı.
Gökten su indirdi, onunla türlü
bitkilerden çiftler çıkardı.
054 Hem yiyin, hem de
hayvanlarınızı otlatın diye.
Bunda, akıl sahipleri için
ayetler vardır.
‘Ayetler, yani düşünülecek,
ibret alınacak hususlar vardır. Kâinattaki her varlık sanatlı bir eserdir. Her
eser gibi sanatkarını gösterir. Aklını kullanabilenler bunu görür, üstünde
düşünür, yaratıcılarını tanırlar.’
055 Sizi yerden ‘topraktan’
yarattık. Tekrar ona döndüreceğiz. Sonra bir kez daha ondan çıkartacağız.
056 Andolsun, ona bütün
ayetlerimizi gösterdik. Fakat o yalanladı, inanmadı.
057 “Ey Musa!” dedi, “Sen, büyü
gücünle bizi yurdumuzdan sürgün etmek için mi geldin!
058 “Seninki gibi bir büyüyü
biz de yapabiliriz. Bir buluşma ayarla. Yeri ve zamanı ikimiz için de uygun
olsun. Ne biz sözümüzden dönelim ne de sen.”
059 Musa, “Ziynet günü
buluşalım. Kuşluk vakti insanlar bir araya getirilsin” dedi.
060 Bunun üzerine Firavun dönüp
gitti.
‘Karşılaşma günü gelince, onu
yenmek için’ tasarladığı düzenlerini ‘özellikle büyücülerini’ toplayıp
buluşma yerine geldi.
061 Musa onlara, “Yazırlar
olsun size!” dedi, “Allah’a karşı yalan uydurmayın! Yoksa azap ederek kökünüzü
kurutur. Yalan uyduran kimse mahvolur gider!”
062 Konuyu aralarında
tartıştılar, fısıltılarını gizli tuttular.
063 “Bunların ikisi de büyücü.
Büyü yaparak sizi yurdunuzdan sürmek istiyorlar. Örnek yolunuzu silip yok
edecekler.
064 “Daha etkili olması için
düzenlerinizi bir araya getirin. Hep birlikte saf tutarak ortaya çıkın. Bugün
üstün gelen kesinlikle kurtulmuş olacak!”
020.
065 ‘Büyücüler’ “Ey
Musa!” dediler, “Gösteri araçlarını ya sen önce at ya da biz atalım.”
066 Musa, “Hayır, önce siz
atın!” dedi.
Derken, onların ipleri ve
değnekleri, yaptıkları büyüden ötürü kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi
göründü.
067 Musa, içinde birdenbire
beliren bir korku hissetti.
068 “Korkma!” dedik, “Üstün
olan sensin!
069 “Sağ elindekini yere bırak.
Onların yaptıklarını tastamam yutacak. Çünkü, onlarınki büyücü aldatmacasıdır.
Büyücü nereye gitse kurtulamaz!”
070 Sonunda, büyücüler secdeye
kapandılar.
“Musa ve Harun’un Rabbine
inandık!” dediler.
‘Büyücüler, o zamanın bir
bakıma bilim adamları, bir bakıma da din adamlarıydılar. Bu nedenle, saygın bir
konumları vardı. Musa aleyhisselâmın yaptıklarının büyü olmadığını anlayınca
iman ettiler.’
071 Firavun, “Ya!” dedi, “Ben
size izin vermeden ona inandınız demek!
Size büyü öğreten ustanız bu
olmalı!
Ben de sizin ellerinizi
çaprazlama kesmez miyim!
Sizi hurma kütüklerine asmaz
mıyım!
Hangimizin azabı daha şiddetli
ve sürekliymiş anlarsınız o zaman!”
072 Büyücüler, “Seni” dediler,
“ne bize gösterilen apaçık mucizelere, ne de bizi yaratana üstün tutmayız. Ver
ne hüküm vereceksen! Sen ancak dünya hayatına hükmedebilirsin!
073 “Rabbimize ‘bugüne kadar
yaptığımız’ hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için
inandık. Allah, hem daha hayırlı, hem de daha kalıcıdır.”
074 Kim, Rabbine suçlu olarak
gelirse, ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de yaşar, öylece azap çeker.
075 Kimler ona içtenlikle
inanıp güzel işler yapmışlarsa, en yüksek dereceler onlarındır.
076 Esenlik yurdu cennetler..!
Altlarında ırmaklar akar.
İçlerinde sonsuza dek
kalacaklar!
Kendini kötülüklerden
arındıranların ödülüdür bu!
020.
077 Musa’ya, “Kullarımla
beraber geceleyin yürü. Denizde onlar için kuru bir yol aç. Size yetişirler
diye bir korkun olmasın, kaygı da duyma” diye bildirdik.
078 ‘Şehirden ayrıldıklarını
işiten’ Firavun, ordusunu peşine takarak onları izlemeye başladı.
Deniz bir anda sarıverdi!
‘Bir mucize sonucu denizde bir
yol açıldı. Musa ile yanındakiler yürüyerek karşı kıyıya geçtiler. Firavun ve
adamları da geçmek istediler. Deniz eski hâline geldi, onlar da sulara gömülüp
öldüler.’
079 Firavun, halkını saptırdı,
onları doğru yola eriştiremedi.
‘İzinden gidenleri cehenneme
götüren bir önder oldu.’
080 Ey İsrailoğulları! ‘Böylece’
sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr dağının sağ yamacında sizinle sözleştik.
Çölde size kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
081 “Rızk olarak
verdiklerimizin temizlerinden yiyin. Bunda ilahi sınırları aşmayın. Sonra gazabım
tepenize iniverir! Gazabım kime inerse, o mutlaka mahvolur!” dedik.
082 Ben, tevbe eden, inanıp da
güzel işler yapan, bundan sonra da doğru yolda yürüyenler için çok
bağışlayıcıyım.
083 ‘Musa vaktinden önce Tûr
dağına gitti.’
Allah, “Ey Musa! Ne oldu da
halkını geride bırakıp acele geldin?” dedi.
084 Musa, “Rabbim! Onlar benim
izimdeler. Seni memnun etmek için acele geldim” dedi.
085 Allah, “Senden sonra
halkını sınadık. Samirî onları saptırdı” dedi.
086 Musa, halkının yanına
döndü. Öfkeliydi, üzgündü.
“Ey halkım!” dedi, “Rabbiniz
size güzel bir söz vermedi mi! Bu sözün gerçekleşme süresi mi size uzun geldi,
yoksa Rabbinizden bir gazap inmesini istediniz de o yüzden mi bana olan
sözünüzden döndünüz!”
087 Halkı, “Sana verdiğimiz
sözden canımız istedi diye dönmedik. Halkın değerli takılarını alıp
getirmiştik. Onları ateşe attık. Bizim gibi Samirî de attı” dediler.
‘Musa aleyhisselâmla birlikte
gidenler, bu takıları geri vermek üzere başkalarından almış, ama vermemişlerdi.
Haksız yere ellerinde tuttukları bu kirli mallardan kurtulmak üzere onları
ateşe attılar.’
020.
088 Samirî ‘ateşte
erittikleri takıları kullanarak’ böğüren bir buzağı heykeli yaptı.
“Sizin de, Musa’nın da ilahı
budur, ama o unuttu” dedi.
089 ‘Bu cansız heykelin’
onların sözlerine karşılık söz söyleyemediğini, kendilerine ne bir zarar, ne de
bir fayda veremediğini görmüyorlar mıydı!
090 ‘Bu olaya tanık olan’
Harun, daha önce onlara, “Ey halkım!” demişti, “Siz bununla sınanıyorsunuz.
Rabbiniz sonsuz merhamet sahibi olan Allah’tır. Gelin bana uyun, sözümü
dinleyin!”
091 Onlar da, “Musa buraya
gelene kadar biz bu işi sürdüreceğiz” demişlerdi.
092 Musa öfkeyle, “Ey Harun!”
dedi, “Bunların sapmalarını gördün de niye seyirci kaldın! Neydi seni alıkoyan!
093 “Niye bana uymadın! Yoksa
benim emrime karşı mı geldin!”
094 Harun, “Ey annemin oğlu!”
dedi, “Saçımdan sakalımdan tutma. Sözüme bakmadın da İsrailoğulları arasına
fitne soktun, demenden korktum.”
095 Musa, “Ya senin derdin
neydi, ey Samirî?!” dedi.
096 Samirî, “Onların
görmediklerini gördüm. Elçinin izinden ‘ilahi bilgilerden’ bir tutam
aldım da attım. İçimden gelen bir his bunu bana hoş gösterdi.” dedi.
‘Kimi yorumculara göre, Samirî
vahiy yoluyla gelen bilgilere inanıyor, onları başkalarından daha iyi
anladığını sanıyor, fakat çarpık bir akıl yürütmeyle, görünmeyen ilah yerine
görünür bir ilahın olması gerektiğini düşünüyordu. Heykeli bu nedenle yapmıştı.
Bazı tefsirlere göre, Samirî namıyla anılan bu adamın Sümer asıllı olması
mümkündür.’
097 Musa da ona, “Çek git!”
dedi, “Bundan sonraki hayatında senin payına düşen, “Bana dokunmayın!” demen
olacaktır ‘yalnız yaşamaya mahkumsun’. Ahiretteyse asla kaçamayacağın
bir ceza seni beklemektedir. Bir türlü bırakamadığın şu tanrına bir baksana!
Biz onu yakar kül ederiz, sonra da denize savururuz!”
098 ‘Sonra halkına yöneldi.’
“Ey halkım! Sizin ilahınız,
Allah’tır! Ondan başka ilah yoktur! O, ilmiyle her şeyi kuşatandır!” dedi.
020.
099 İşte böylece sana geçmişin
önemli haberlerinden ibretli olaylar anlatıyoruz.
Katımızdan bir de Kitap
verdik.
100 Kim ondan yüz çevirirse,
kıyamet günü büyük bir günah yüklenir.
101 O günah yükünün altında
temelli kalırlar. Bu yük, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür!
102 O gün Sûra üflenir,
suçluları gömgök toplarız.
‘Gömgök, yani gözleri korkudan
donmuş bir hâlde bir araya gelirler. Sûr, kıyametin kopuşunu, ölülerin
dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir aletin adıdır. Onu, dört büyük
melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfleyecektir.’
103 “Dünyada on günden fazla
kalmadınız” diye aralarında fısıldaşırlar.
104 En akıllıları, “Bir günden
fazla kalmadınız” der.
Aralarında neler konuştuklarını
en iyi biz biliriz.
105 Sana dağların durumunu
sorarlar.
“Rabbim onları un ufak edip savuracak!”
de.
106 “Yeryüzünü dümdüz, bomboş
bırakacak.
107 “Orada ne bir çukur
göreceksin, ne de bir tümsek.
108 “O gün hiçbir tarafa
sapmadan o davetçiye uyacaklar. Rahmanın heybetinden sesler kısılacak.
Fısıltıdan başka ses işitemeyeceksin.
109 “O gün birine şefaat ‘ahirette
birine yardım’ etmek fayda vermeyecek. Rahman izin verir de ‘konuşanın’
sözünden razı olursa o başka.”
110 Allah, insanların gözleri
önünde olanları da, onlardan gizlenenleri de bilir. Fakat onların ilmi onu
kuşatamaz.
111 Bütün yüzler, her şeyi
varlık âleminde tutan sonsuz hayat sahibinin önünde saygıyla eğilmiştir.
Zulüm yüküyle gelen kişi nesi
varsa yitirmiştir!
112 İnanıp da güzel işler yapan
kimse, ne kendisine zulmedilmesinden korkar, ne de hakkının yenmesinden.
113 Kur’an’ı, arapça bir okuma
metni olarak indirdik. Belki sakınırlar ya da ibret alırlar diye tehditlerimizi
birçok kez tekrarladık.
020.
114 Gerçek melik ‘egemen’
olan Allah pek yücedir!
Kur’an sana indirilirken acele
etme. Vahiy tamamlanmadan onu okuma.
“Rabbim, ilmimi artır!”
de.
115 Âdem’e de emir vermiştik,
ama unuttu. Onu yeterince kararlı bulmadık.
‘Şeytana aldandı. Yasak ağacın
meyvesinden yedi. Bu yüzden de cennetten çıkartıldı.’
116 Bir zamanlar meleklere,
“Âdem’e secde edin!” demiştik.
‘Şeytanların atası’ İblis
dışında hepsi secde etmişlerdi ‘saygıyla yere kapanmışlardı’.
117 “Ey Âdem!” dedik, “Şeytan
senin ve eşinin düşmanıdır.
Dikkat edin de sizi ‘kandırıp’
cennetten çıkarmasın.
Sonra çok sıkıntı
çekersiniz.
118 “Orada ‘cennette’ ne
acıkır, ne de çıplak kalırsın.
119 “Orada ne susarsın, ne de
güneşte yanarsın.”
120 Derken, şeytan ‘onu
aldatmak üzere’ sinsice fısıldadı, “Ey Âdem!” dedi, “Sana sonsuzluk ağacını
ve yok olmayacak bir egemenliği göstereyim mi?”
121 Onun meyvesinden ikisi de
yediler.
Bunun üzerine ayıp yerleri
kendilerine göründü.
Üzerlerine cennet
yapraklarından yamamağa başladılar.
Âdem, Rabbine başkaldırmış,
yolunu şaşırmış oldu.
122 Sonra, Rabbi onu arındırdı,
tevbesini kabul etti, doğru yola iletti.
123 “Birbirinizin düşmanı
olarak inin oradan!
Benden size bir yol gösterici
gelecek.
Ona uyan ne sapıtır, ne de
sıkıntı çeker.
124 “Kitabımdan yüz çevirene
kısıtlı ‘sıkıntılı, bunalımlı’ bir hayat vardır. Onu, kıyamet günü kör
olarak kaldırırız!”
‘İnkârcının gözünde geçmiş yok
olmuştur. Ölümden sonra bir hayat da olmayacaktır. Bu yüzden, dar bir maddî
alana, şimdiki zamana sıkışıp kalmıştır.’
125 “Rabbim! Beni niçin kör
olarak diriltip getirdin? Oysa ben gören biriydim” der.
020.
126 Allah, “Öyledir!” buyurur,
“Sana ayetlerimiz geldi de sen onları unutuverdin ‘önemsemedin, umursamadın’.
Bugün de sen böyle unutulursun!
127 Rabbinin ayetlerine
inanmayanları, sınırı aşanları biz böyle cezalandırırız.
Üstelik, öbür dünyanın azabı
hem daha şiddetli, hem de daha süreklidir.
128 Kendilerinden önce nice
nesilleri yok etmemiz onları yola getirmedi mi! Şimdi silinip gidenlerin
yerlerinde yürüyorlar!
Bunda, aklını kullananlar için
nice ibretler vardır!
129 Rabbin söz vermeseydi,
belirli bir süresi olmasaydı, azap hemen gelirdi.
130 Onların söylediklerine
sabret.
Rabbini, hem güneşin doğuşundan
önce, hem batışından önce övgülerle tesbih et.
‘Bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek an.’
Rızasını kazanmak için, gecenin
bir kısmında, gündüzün iki yanında da tesbih et.
‘Bu ayette, günlük beş vakit
namaz veciz bir üslupla emredilmiştir.’
131 Kendilerini sınamak üzere,
dünya hayatının bir süsü olarak zenginlik verdiğimiz kimselere ‘onların
ellerindekine’ göz dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha
devamlıdır.
132 Yakınlarına namaz
kılmalarını emret.
Kendin de namaz konusunda
sabırlı ol.
Biz senden rızk istemiyoruz.
Sana rızk veren biziz!
İşin sonu, içtenlikle inanarak
günahlardan sakınanların olacaktır!
133 “Rabbinden bir ayet ‘bir
mucize’ getirse ya!” derler.
Peki kendilerine daha önce inen
vahiy belgelerinde, kitaplarda, sayfalarda apaçık deliller gelmedi mi!
134 Onları daha önce azapla yok
etseydik, “Rabbimiz! Bize peygamber gönderseydin de aşağılanıp rezil olmadan
önce ayetlerine uysaydık!” derlerdi.
135 “Herkes bekliyor, siz de
bekleyin!
Düz yol kiminmiş, doğru yola
erişenler kimlermiş, yakında bileceksiniz!
.........................................................
‘Enbiya, “nebiler, haberciler,
peygamberler” demektir. Allah, bu seçkin kullarına bazen doğrudan, bazen de
melek vasıtasıyla vahiy göndermiş, ilahi hakikatleri bildirmiştir. Kimine
sadece sözlü vahiy vermiş, kimine de kitap, yani yazılı vahiy indirmiştir.
Kitap sahibi peygambere resul, kitap sahibi olmayan peygambere nebi denir.
Peygamber kelimesi Farsça olup hem nebi, hem de resul manasında kullanılır. Bu
seçkin kullar, ellerine verilen gerçekleri sorumlu oldukları kimselere
bildirmiş, söylediklerini uygulayarak onlara örnek olmuşlardır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 İnsanların ‘ölümden
sonraki’ hesap verme zamanları yaklaştı. Fakat onlar, hâlâ umursamaz bir
tavır sergiliyor, aldırmıyorlar.
002 Rablerinden kendilerine
gelen her yeni zikri ‘kitabı, ayeti, bilgiyi’ eğlence konusu yaparak
dinliyorlar.
003 Gönülleri hep oyunda.
O zalimler gizlice
fısıldaşıyor, “Bu da sizin gibi bir insan. Siz aklı başında kimselersiniz, ne
yani o büyülü sözlere mi uyacaksınız!” diyorlar.
004 Peygamber, “Rabbim gökte
de, yerde de konuşulan her sözü bilir. O işitendir, bilendir!” dedi.
005 “Yok, bunlar anlamsız
hayaller. Yok, onu uydurdu. Yok, o bir şair. Önceki peygamberler gibi o da bize
bir mucize getirse ya!” dediler.
006 Onlardan önce helak
ettiğimiz memleketlerin insanları ‘kendilerine gelen peygamberlere’
inanmadılar da şimdi bunlar mı inanacaklar!
007 Senden önce de, kendilerine
vahiy verdiğimiz bir takım adamlar ‘senin gibi ölümlü insanlar’
gönderdik.
“Bilmiyorsanız, zikir ehline ‘ilahi
kitabı okuyanlara, bilenlere’ sorun” de.
008 Onları yemek yemez birer
heykel yapmadık. Burada kalıcı da olmadılar.
009 Sonra, onlara verilen sözü
yerine getirdik. Hem onları, hem de dilediklerimizi kurtardık. Sınırı aşan
azgınları helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip
attık.’
010 Andolsun, size gerçekleri
hatırlatan bir kitap indirdik. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız!
021.
011 Zalimlik eden nice
toplulukları yerle bir ettik. Onlardan sonra başka topluluklar yarattık.
012 Onlar ansızın gelen
şiddetli azabımızı hissedince bulundukları yerden hızla kaçmaya
yelteniyorlardı.
013 “Kaçmak yok! Size nimet
verilen yere, vatanlarınıza dönün! Sorguya çekileceksiniz!”
014 “Vay hâlimize! Biz
gerçekten zalimlerdik!” dediler.
015 Biz onları biçilmiş bir ot,
sönmüş bir ocak yapıncaya kadar çığlıkları sürer giderdi!
016 Biz göğü, yeri ve ikisinin
arasındakileri oyuncak olsunlar diye yaratmadık.
017 Eğlence edinmek isteseydik
onu kendi katımızdan edinirdik. ‘Yapmayız ama’ eğer yapacak olsaydık
böyle yapardık.
018 Hayır! Biz, hakkı o batılın
başına fırlatırız da beynini parçalar! Bir de bakarsın silinip gitmiş. Vay
hâlinize yakıştırmalarınız yüzünden!
‘Hak, gerçek, doğru, sahih
demektir. Batıl, yalan, sahte, çürük manasına gelir.’
019 Göklerde ve yerde ne varsa
onundur.
Onun yanında bulunanlar ‘Allah’a
manen yakın olan gözde melekler, seçkin insanlar’ büyüklük taslamaz, ona
kulluk etmekten usanmazlar.
020 Gece gündüz onu tesbih
ederler, ama asla bıkmazlar.
021 Yoksa yerden bir takım
ilahlar edindiler de ölüleri diriltip uygun yerlere yayma ‘yapıp ettiklerine
göre cennete ya da cehenneme gönderme’ işini onlar mı yapacaklar!
022 Göklerde ve yerde Allah’tan
başka ilahlar olsaydı her ikisi de bozulurdu.
‘İrade ve güç çatışmaları
olacağı için gökler de, yeryüzü de bir karmaşaya sürüklenir, mahvolurdu. Bir
şehirde iki vali olamazken, şu muhteşem kainat şehrinde iki ilah nasıl
olabilir!’
Allah, onların
yakıştırmalarından pek uzaktır. En yüce egemenlik makamının Rabbidir.
023 Allah, yaptıkları yüzünden
sorumlu tutulamaz, ama kendileri sorumludurlar.
024 Yoksa ondan başka ilahlar
mı edindiler!
Onlara, “Haydi, getirin bakalım
kesin delilinizi! Bizim belgelerimiz elimizde,
işte şu yanımdakilerin kitabı, şu da benden öncekilerin kitabı!” de.
Hayır, onların çoğu gerçeği
bilmiyor, bu nedenle yüz çeviriyorlar.
021.
025 Senden önce gönderdiğimiz
her peygambere, “Benden başka ilah yok, sadece bana kulluk edin!” diye
bildirdik.
026 “Rahman çocuk edindi”
dediler.
Asla! Allah insanlara özgü
niteliklerden uzaktır!
Onlar, kendilerine değer
verilen kullardır, o kadar.
‘Allah çocuk edindi, melekler
onun kızlarıdır, diyenlerin iftiraları reddediliyor.’
027 Onun sözünün önüne asla
geçmezler. Her ne yaparlarsa onun emriyle yaparlar.
028 Allah onların önündekileri
de, arkalarındakini de bilir.
‘Ya da görebildiklerini de,
göremediklerini de bilir.’
Allah izin vermedikçe asla
şefaat edemezler.
‘Ahirette başkasına yardım
edemezler.’
Hepsi de ona saygı duyarak
ürperirler.
029 “Onun yanı sıra ben de
ilahım” diyene cehennem cezası veririz! Biz zalimleri böyle
cezalandırırız!
030 İnkâr edenler görmediler
mi, göklerle yer birbirine bitişikti, biz onları ayırdık.
Bütün canlıları sudan yarattık.
‘Sıvıdan, sıvı hâlinde ince bir
maddeden...’
Hâlâ mı inanmayacaklar!
‘Bu ayetlerde kainatın
yaratılış aşamaları özlü bir biçimde anlatılmıştır. Günümüzde derin incelemeler
sonucu bulunan gerçekler burada özetlenmiştir.’
031 Sarsılmasınlar diye
yeryüzüne ağır baskılar ‘dağlar, tepeler’ yerleştirdik.
Orada ‘bir yerden bir yere
gidebilsinler diye’ geniş yollar yaptık. ‘Bu nimetleri düşünür de’
belki yola gelirler!
032 Gökyüzünü korunaklı bir
tavan yaptık.
‘Böylece, yerdeki canlıları
uzaydan gelecek zararlardan, göğü de kulak hırsızlığı yapmak isteyen
şeytanlardan koruduk.’
İnkârcılar, yine de onun
ayetlerinden yüz çeviriyorlar!
‘Bunca açık belirtileri görüyor
ama varlığını gösteren delillerinden, alametlerinden ibret almıyorlar.’
033 Geceyle gündüzü, güneşle
ayı yaratan, odur! Her biri ‘kendine özgü’ bir yörüngede yüzer gider.
034 Senden önce hiçbir insanı
kalıcı kılmadık.
Ne yani, sen öleceksin de onlar
sonsuza kadar kalıcı mı olacaklar!
035 Her nefis ölümü tadacaktır!
Bir sınav olmak üzere, sizi
bazen kötülükle, bazen iyilikle deneriz. Sonunda ‘hesap vermek üzere’
hepiniz bize döndürüleceksiniz!
021.
036 İnkârcılar seni görünce
alaya almaktan başka bir şey yapmazlar.
“Bu mu ilahlarınızı diline
dolayan!” derler.
Rahmanın kitabını inkâr edenler
işte bunlardır!
037 İnsan tez canlı
yaratılmıştır.
Size ayetlerimi göstereceğim.
Acele edip de bunu benden hemen
istemeyin!
038 İnanmayanlar, inananlara,
“Doğru sözlüyseniz söyleyin bakalım, bu ‘azap’ sözünüz ne zaman
gerçekleşecek?” derler.
039 O inkârcılar, yüzlerinden
ve arkalarından kendilerini saran ateşe engel olamayacaklarını, yardım da
görmeyeceklerini keşke bilseler!
040 Kıyamet onlara ansızın
gelecek, şaşıp kalacaklar.
Onu geri döndürmeye güçleri
yetmeyecek.
Kendilerine süre de
verilmeyecek!
041 Hiç kuşkun olmasın, senden
önce de peygamberlerle alay edildi.
Sonra da, alaya aldıkları şey ‘azap’
onları ‘inkârcıları’ sarıverdi.
042 “Gece ya da gündüz sizi kim
koruyabilir o sınırsız merhameti olandan!” de.
Rablerinin kitabından yüz
çeviriyor onlar!
043 Yoksa kendilerini bizden
kurtaracak tanrılar mı var!
Onlar ‘edindikleri yapay
tanrılar’ kendi kendilerine bile yardım edemezler. Bizden de destek
alamazlar.
044 Bunlara da, atalarına da
imkânlar verdik, yaşamalarını sağladık.
Şimdi de, yeryüzünü her
tarafından eksiltip duruyoruz.
‘Bitkilerini, hayvanlarını,
insanlarını, daha başka şeylerini alarak yıpratıyoruz.’
Bunu görmüyorlar mı ‘düşünmüyorlar
mı’!
‘Bu bir gerçekken’ onlar mıdır
üstün gelenler!
021.
045 “Ben sadece bana verilen
ilahi bilgileri aktararak sizi uyarıyorum” de.
Fakat sağırlar uyarıldıkları
zaman çağrıyı işitmezler ki!
046 Rabbinin azabından onlara
bir esinti dokunsa, “Eyvahlar olsun bize! Biz gerçekten de zalim kimselerdik!”
diyecekler.
047 Kıyamet günü ‘yargılama
süreci başlayınca’ adalet terazilerini koyarız.
Hiç kimseye asla haksızlık
edilmez.
‘Yapılan iş’ hardal
tanesi kadar ‘ufak’ bile olsa onu getiririz.
Hesap görücü olarak biz
yeteriz!
048 Andolsun! Biz, Musa ile
Harun’a, içtenlikle inanarak günahlardan sakınanlar için, iyiyi kötüden ayıran,
gönülleri aydınlatan, gerçekleri hatırlatan bir kitap verdik.
‘Tevrat, bir zamanlar böyle bir
kitaptı!’
049 Kötülüklerden korunanlar,
görmedikleri hâlde Rablerine saygı duyar, kıyamet gününün dehşetinden
titrerler.
050 ‘Size iletilen’ bu
kutlu kitabı biz indirdik.
Yoksa siz onu inkâr mı
ediyorsunuz!
051 Andolsun, daha önce
İbrahim’e de erginlik yolunu göstermiştik.
Biz onu biliyorduk!
‘İbrahim, yanık gönüllü,
yumuşak huylu, hakka meyilliydi.’
052 Bir zamanlar İbrahim,
babasına ve halkına, “Bu heykeller de ne, onlara tapınıp duruyorsunuz!”
dedi.
053 ‘Sorgulamadan öykünmenin
tipik savunma dilini kullanarak’ “Atalarımızı bunlara tapar bulduk”
dediler.
054 İbrahim, “Andolsun, siz de,
atalarınız da apaçık bir sapkınlık içindesiniz!” dedi.
055 “Ciddi mi söylüyorsun,
yoksa şaka mı ediyorsun?” dediler.
056 “Elbette ‘ciddiyim’!
Gökleri ve yeri yaratan Rab sizin de Rabbinizdir. Ben de buna tanıklık
edenlerdenim” dedi.
057 Sonra ‘kendi kendine’
“Vallahi, siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!” ‘diye
ekledi’.
021.
058 Derken, putları kırıp
paramparça etti. Belki ona başvururlar diye büyük puta dokunmadı.
059 ‘Puta tapanlar gelip de
olanları görünce’ “Kim yaptı bunu bizim tanrılarımıza! Zalimlerden biri
olmalı!” dediler.
060 “İbrahim adlı gencin
bunları diline doladığını işitmiştik!” dediler.
061 “Onu insanların huzuruna
çıkarın da ‘aleyhine’ tanıklık etsinler” dediler.
062 ‘İbrahim’i sorguya
çekip’ “İlahlarımıza bu işi yapan sen misin, ey İbrahim?” dediler.
063 İbrahim, “Belki şu
büyükleri ‘büyük put’ yapmıştır. Sorun onlara, konuşabiliyorlarsa
söylerler!” dedi.
064 Bunun üzerine vicdanlarına
danıştılar, “Haksız olan sizsiniz!” dediler.
‘Yanlış bir yolda olduklarını
sezdiler.’
065 Sonra eski kafalarına ‘yanlış
düşüncelerine’ döndüler, “Sen de bilirsin, onlar konuşamazlar!”
dediler.
066 İbrahim, “Buna rağmen,
Allah’ı bırakıyor da size ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyecek olan
nesnelere mi tapıyorsunuz!” dedi.
067 “Yazıklar olsun size de,
Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hâlâ akıllanmayacak mısınız!”
068 ‘Puta tapanlar kendi
aralarında konuşurlarken’ “Bir iş yapacaksanız, şunu yakın da
tanrılarınızın öcünü alın!” dediler.
069 İbrahim’i ateşe attılar.
Biz de, “Ey ateş! İbrahim’e
serin ve esenlikli ol!” dedik.
070 Onlar İbrahim’e bir düzen
kurmak istediler, ama biz kendilerini daha büyük bir zarara uğrattık.
‘Çünkü onları doğru
yola erişmek nimetinden yoksun bıraktık.’
071 Hem İbrahim’i, hem de ‘yakınlarından
olan’ Lût’u bütün insanlar için kutlu kıldığımız yere iletip
kurtardık.
072 İbrahim’e ‘oğlu’
İshak’ı, ardından da ‘torunu’ Yakub’u bahşettik. Her birini erdemli
kimseler yaptık.
021.
073 Onları, emrimizle insanlara
yol gösteren birer önder yaptık. Kendilerine, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı,
zekât vermeyi vahyettik.
Onlar, sadece bize kulluk
ederlerdi!
074 Lût peygambere de hüküm ve
ilim verdik.
‘Hüküm, faydalı olanı uygulama
yetkisi. İlim, ilahi gerçeklik bilgisi.’
Onu, halkı iğrenç işler yapan o
kentten kurtardık.
O kentin insanları, gerçekten
de yoldan çıkmış kötü kimselerdi.
075 Onu rahmetimize aldık.
Çünkü, erdemli kimselerden biriydi.
076 Nuh, daha önce bize
yalvarıp yakarmıştı.
Onun yakarısını kabul ettik.
Hem kendisini, hem ona inanan
yakınlarını büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
077 Ayetlerimizi yalanlayan o
halka karşı ona yardım ettik.
Onlar gerçekten kötü
kimselerdi.
Biz de onların hepsini sulara
gömdük.
078 Peygamber kullarımızdan
Davud ve Süleyman’ı da an.
Bir zamanlar bir ekinle ilgili
davada yargılama yapıyorlardı.
Bir kısım halkın davarları,
geceleyin ekine zarar verecek biçimde otlamıştı.
Yargılayıp karar verme sürecine
biz de tanıktık!
079 ‘Doğru karar verebilmesi
için’ işin aslını Süleyman’a bildirdik.
‘Bu iki peygamberin’ her birine
bir karar yetkisi, bir gerçeklik bilgisi verdik.
Davud’un yanı sıra tesbih etsinler ‘yaratıcılarını yüce
nitelikleriyle ansınlar’ diye dağları ve kuşları onun emrine verdik.
Evet, bunları yapan biz
olduk!
080 Bir de, sizi savaşın
olumsuz etkisinden korusun diye, Davud’a özel giysiler yapmayı öğrettik.
Artık şükredecek misiniz!
‘Davud aleyhisselâm, rızkını el
emeğiyle kazanabilmek için yalvarmış, Allah da ona, demiri eliyle yoğurup zırh
yapma sanatını öğretmişti.’
081 Şiddetli esen rüzgârı
Süleyman’ın emrine verdik. Ondan aldığı emirle, içinde bereketler yarattığımız
yerlere doğru eser giderdi.
Biz her şeyi biliriz!
‘Davud aleyhisselâmın, hamuru
hamur gibi yoğurup aletler yapması, ileride gelişecek olan metale dayalı
sanayiye işaret sayılabilir. Süleyman aleyhisselâmın, havayı kullanarak bir
yerden bir yere hızla gitmesi uçak düşüncesinin tohumudur. Peygamberler, bir
yandan manevi alanda örneklik ederken, bir yandan da maddi hayata model
olmuşlardır.’
021.
082 Şeytanlardan ‘görünmez
varlıklardan, cinlerden’ bazılarını da onun ‘Süleyman’ın’ emrine
verdik. Kimi ‘değerli nesneler bulup çıkarmak için’ dalgıçlık eder, kimi
de daha başka işler yapardı.
Onların hepsini gözetim altında
tutan bizdik.
083 Eyyub ‘peygamberi de an’.
‘Hastalanmış, bedeni yara bere
içinde kalmış, yara diline ve kalbine kadar ilerlemişti.’
O zaman, “Zararı bana dokundu,
sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye Rabbine yakarmıştı ‘şifa
istemişti’.
084 Biz de onun yakarısına
karşılık verdik, zarardan kurtardık ‘yeniden nimetler verdik’.
Tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatırlatıcı olmak üzere, ona hem
ev halkını, hem de bunun yanı sıra bir o kadarını verdik.
085 İsmail, İdris ve Zülkifl
peygamberleri de an.
Bunların hepsi sabırlı
kimselerdi.
‘Emredileni yapmakta,
yasaklardan sakınmakta, gerçekleri dile getirirken karşılaştıkları zorluklara
katlanmakta dirençliydiler.’
086 Onları da rahmetimize
aldık, ‘çünkü’ bunlar ‘ilahi buyrukları yerine getiren’ erdemli
kimselerdi.
087 Balık sahibi ‘lakaplı
Yunus peygamberi de an’.
Hani, ‘halkının umursamaz
tavrından dolayı onlara’ kızarak gitmişti. ‘Gittiği yerde’ kendisine
gücümüz erişmez sanmıştı.
‘Bir gemiye bindi, denize
atıldı, bir balık onu yuttu, orada yakarmaya başladı.’
Karanlıklar içinde, “Senden
başka ilah yoktur. Sen yüceler yücesisin. Ben kendime yazık ettim!” diye
yakardı.
088 Biz de yakarısına karşılık
vermiş, bulunduğu zor durumdan onu kurtarmıştık.
Biz, inananları böyle
kurtarırız!
089 ‘Kulumuz’ Zekeriyya ‘peygamberi
de an’.
Hani o, ‘ölümünden sonra kendisinin
yerini tutacak bir evlat istemek üzere’ Rabbine yalvarmıştı. “Rabbim! Beni
yalnız bırakma! Varislerin en iyisi sensin!” demişti.
‘Varislerin, ölüp
gidenlerin mallarını devralanların...’
090 Onun yakarısını kabul
ederek ‘oğlu’ Yahya’yı verdik. ‘Hem kısır, hem de yaşlı’ eşini ‘çocuk
doğuracak bir’ kıvama eriştirdik.
Doğrusu, onlar iyilik yapmakta
yarış ederlerdi. Bize derin bir saygı duyarlardı. Umutla, ürpertiyle, korkuyla ‘yalnız
bize’ yalvarırlardı.
021.
091 İffetini özenle koruyan ‘Meryem
adlı’ hanımı da an.
Biz ona ruhumuzdan üfledik.
‘Onun bedeninde bir hayat
yarattık, ona ruh verdik.’
Hem kendisini, hem ‘ileride
peygamber olacak İsa adlı’ oğlunu tüm insanlara ‘her türlü eseri
yaratabilen gücümüzü gösterecek’ bir alâmet ‘aynı zamanda bir sınav
konusu’ yaptık.
092 ‘Ey inananlar!’ Siz
bir tek ümmetsiniz ‘topluluksunuz’. Rabbiniz, benim! Şu hâlde ‘yalnız
bana’ kulluk edin!
‘Peygamberler, kitaplar,
yasalar ayrı da olsa, hakiki din bir tanedir. İnsanlık tıpkı bir çocuk gibi
büyüdü. Nasıl, her yaşta ona uygun ilimler öğretiliyorsa, insanlık için de
böyle oldu. Zamanlara, bölgelere, toplumların özelliklerine göre ilahi yasalar
değişti. Fakat meselenin özü aynı kaldı. Sonunda, insanlık bir tek kitaptan
dersini alabilecek düzeye geldi. İşte o zaman, son kitap olarak Kur’an
indi.’
093 Onlar işlerini ‘topluluklarını
ayrı görüşler, yollar, yorumlar oluşturarak’ aralarında parçaladılar. Fakat
‘sonunda’ hepsi bize dönecekler!
094 İnanıp da iyi işler yapanın
emeği karşılıksız bırakılmaz.
Biz onu kesinlikle
yazıyoruz!
095 Tarafımızdan yeryüzünden
silinip atılan bir memleket halkının ‘inanca’ dönmemeleri
imkânsızdır.
096 Sonunda, Yecüc ve Mecüc
saldırısını engelleyen set açılır. Onlar her bir tepeden ‘her yerden’
saldırır.
‘Bunlar, yeryüzünde kargaşa
çıkaracak yıkıcı gruplardır. Bozgunculuk yaparak medeniyetleri yerle bir
edecekler. İnsanların huzurunu kaçıracaklar.
Her devirde bu işi yapan topluluklar bulunmuş. Soyları inceliyor, ama
tükenmiyor. Uygun bir ortam bulunca yine çıkıyorlar. Kehf suresinde de
bunlardan bir nebze söz ettik, bakılabilir.’
097 Sözü verilen kıyamet gelir
kapıya dayanır. İnkâr edenlerin gözleri belerir. Kendilerini kınamaya
başlarlar, “Eyvahlar olsun bize! Biz bunu umursamıyorduk! Kendimize yazık
etmişiz!” derler.
098 Siz de, sizin yapay
tanrılarınız da hep cehennem yakıtısınız. Oraya gireceksiniz!
099 Taptıklarınız gerçekten de
ilah olsalardı cehenneme gitmezlerdi. Oysa orada temelli kalacaklar!
100 Bunlar, orada ah edip
inlerler, ama uydurma tanrıları bunları işitmezler!
101 Daha önce kendilerine güzel
sözler verdiğimiz erdemli kimseler cehennemden uzak tutulurlar.
021.
102 Cehennemin ‘korkutucu’
uğultusunu işitmezler.
Canlarının istediği nimetler
içinde sonsuza dek cennette kalırlar.
103 En büyük dehşet ‘kıyametin
kopması, yargı sürecinin başlaması’ bile onları üzmez.
Melekler onları, “Size sözü
verilen ‘kurtuluş, esenlik, sevinç’ gününüz işte budur!” diye
karşılarlar.
104 O gün göğü, yazılı
sayfaları dürer gibi düreriz.
İlkin nasıl yaratmaya
başladıysak yine öyle yaratırız.
Bizim verilmiş sözümüzdür bu!
Sözümüzü muhakkak yerine
getiririz!
105 Yeryüzüne sadece iyi
kullarım mirasçı olurlar. Bunu, hem Tevrat’ta yazdık, hem de onda sonra gelen
Zebur’da.
‘Bu ayetin, hem dünyaya, hem
ahirete bakan manaları vardır. Yeryüzündeki etkin konumlar zalimlerin,
zorbaların, bozguncuların ellerinden alınıp dürüst, erdemli, âdil kimselere
verilir. Ayrıca, bir ekin yeri olan yeryüzünün sonsuza giden ürünlerini derecek
olanlar, hakka inanan erdemli kimseler olacaktır.’
106 Bunda ‘içtenlikle’
kulluk eden kimseler için ‘ufuk açıcı, yol gösterici, gerçekleri bildirici’
bir öğüt vardır.
107 ‘Ey Muhammed!’ Biz
seni ancak bütün insanlara bir rahmet olarak gönderdik.
‘Kıyamete kadar bütün insanlar
gerçeği, güzelliği, iyiliği senden öğrenecekler. Hem bu dünyada, hem sonsuz
mutluluk yeri cennette, Rablerinin sınırsız merhamet eserlerine senin
getirdiğin nurdan faydalanarak kavuşacaklar.’
108 “Bana vahiy yoluyla
bildirilen sadece şudur: İlahınız bir tek ilahtır! Ona teslim olacak mısınız!”
de.
109 Söylediklerini umursamaz,
aldırmaz da yüz çevirirlerse, “Size güzelce açıkladım, görevimi yaptım. Kıyamet
günü yakın mı, uzak mı onu bilmem” de.
110 “Allah, sözün açıklananını
da bilir, gizlenenini de.
111 “Yargılama sürecinin
gecikmesi sizin için bir sınama mı, yoksa bir süreye kadar erteleme mi,
bilemiyorum.
112 “Rabbim! Aramızda hak üzere
hüküm ver. Sizin anlattıklarınıza karşı ancak Rabbimizden yardım istenir!
Çünkü, sınırsız merhamet sahibidir!” de.
............................
‘Hac, zengin bir müminin,
ömründe bir kez Kâbe’yi ziyaret ederek yerine getirmesi gereken ibadetin
adıdır. Kâbe ise, Allah’ın emriyle İbrahim aleyhisselâm tarafından yapılmış,
oğlu İsmail aleyhisselâm da ona yardım etmiştir. İbrahim aleyhisselâmın
peygamber olan iki oğlu vardı: İshak ve İsmail. İshak aleyhisselâmın neslinden
pek çok peygamber gelmiştir. İsmail aleyhisselâmın neslinden sadece Hazreti
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm gelmiştir. Hac, İbrahim aleyhisselâmdan beri
devam eden bir ibadettir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey insanlar! Rabbinizden
sakının!
Kıyametin sarsıntısı pek büyük
bir olaydır!
002 O günü gören emzikli anne,
yavrusunu unutur!
Hamile olan yükünü düşürür!
İnsanların hepsini sarhoş gibi
görürsün, oysa sarhoş değillerdir.
Bunların sebebi, Allah’ın
azabının pek şiddetli olmasıdır.
003 Kimi insanlar vardır, bir
ilme dayanmaksızın Allah hakkında tartışırlar.
Kaypak şeytanın izinden
giderler!
004 Oysa, şeytan hakkında,
“Kendisini yakın arkadaş edineni saptırıp alevli azaba götürür” diye
yazılmıştır ‘bir tanım yapılmıştır’.
005 Ey insanlar! Ölümden sonra
dirilişten yana bir kuşkunuz varsa anlamak için şunu düşünün:
Sizi topraktan yaratıyoruz,
sonra pıhtılaşmış bir kandan, sonra da biçimi belli belirsiz bir parça etten.
Hem belli bir zamana kadar
rahimlerde tutuyoruz.
Sonra, bir bebek olarak
çıkartıyoruz.
Sonra da, büyüyüp
erginleşiyorsunuz.
Kiminiz ölür, kiminiz ömrünün
en düşkün evresine erdirilir, biraz bilirken bir şey bilmez olur.
Bir bakarsınız yeryüzü
kupkurudur.
Derken, üzerine bir su
indiririz.
Deprenir, kabarır, her türden
güzel ekinler bitirir.
...............................
022.
006 Bunların anlamı şudur:
Allah, hakkın ta kendisidir!
‘Bir hayal, bir kuruntu, bir
varsayım değildir. Gerçekten vardır. Bütün gerçeklerin tek kaynağıdır.’
Ölüleri o diriltir.
Onun her şeye gücü yeter!
007 Kıyamet saati gelecektir,
hiç kuşkunuz olmasın. Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır.
‘Ölen insanın ruhu bedeninden
ayrılır, kabir âlemine götürülür, orada kıyameti bekler. Sonra, bedenler
yaratılır, bu bedenlere hayat verilir, kabir âleminde bekleyen ruhlar
bedenlerine döner, yargılanmak üzere mahşer meydanına giderler.’
008 Kimi insanlar, ne bir ilme,
ne bir rehbere, ne de nurlandırıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında
tartışırlar.
009 Allah yolundan saptırmak
için büyüklük taslayarak kabarırlar.
Ona dünyada bir alçalma vardır.
Kıyamet günü de ‘yargılama sürecinden sonra’ yakıcı azabı
tattırırız.
010 “Bu senin ellerinle
sunduklarındır. Allah, kullarına haksızlık etmez” denilir.
011 Kimi insanlar da, Allah’a
sınırda kulluk ederler.
‘İnanmakla inanmamak arasında
ikilemde kalarak...’
Kendilerine bir iyilik
dokunursa bundan hoşlanır, bir bela dokununca haktan yüz çevirirler.
Bunlar, dünyada da, ahirette de
zararda olanlardır!
İşte budur apaçık kayıp!
012 Allah’ı bırakır da kendine
ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyecek olanlara ‘yapay tanrılara’
yalvarırlar.
İşte budur o derin
sapıklık!
013 Kendisine faydasından çok
zararı olana yalvarırlar.
‘Faydalanmak amacıyla peşine
düştüğü kimselere, uyduğu, uyrukluk ettiği efendilerine yalvarır, yaltaklanır,
kulluk ederler.’
Ne kötü bir efendi, ne kötü bir
uyruk!
014 Allah, inanıp da güzel
işler yapanları, altında ırmaklar akan cennetlere girdirir.
Allah ne isterse yapar!
015 Allah, ona dünyada da,
ahirette de yardım etmez sanan kimse, yukarıya bir ip uzatıp kendini assın da
bir düşünsün bakalım, bu yolla kendisini kızdıran şeyi giderebilecek mi!
‘Allah’ın Peygambere yardımı
kesindir. Buna inanmayan kimse, isterse kendini öldürüp ahirete baksın, kendi
gözleriyle de görsün. Ne yaparsa yapsın gerçek değişmeyecektir.’
022.
016 Ona, bunun gibi nice parlak
ayetler indirdik.
Allah kimi dilerse ‘asla
haksızlık etmeksizin, onun seçimini göz ardı etmeyerek’ onu doğru yola
eriştirir.
017 ‘Kur’an’a’
inananlar, Yahudiler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecusiler, Müşrikler arasında
kıyamet günü Allah kesin hükmünü verecektir.
‘Sabiîler, burada adı anılmayan
bazı dinlere inananlardır. Mecusiler, Allah’ın yanı sıra bir de kötülük tanrısı
kabul ederek ateşe tapanlardır. Müşrikler, Allah’ı büsbütün inkâr etmemekle
birlikte, yapay tanrılara, putlara kulluk edenlerdir. Allah, bu altı grup
insanı kıyamet günü yargılayacak, yapıp ettiklerine göre cezalandıracak ya da
ödüllendirecektir.’
Doğrusu, Allah her şeye
tanıklık etmektedir.
018 Görmez misin, göklerde ve
yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve birçok
insanlar Allah’a secde ederler.
‘İlahi buyruklara boyun
eğerler. Kendilerine ne emredilmişse onu yaparlar.’
Nice kimselere de azap hak
olmuştur!
Allah bir adamı alçaltırsa,
artık onu kimse yükseltemez!
Allah ne dilerse yapar!
019 Şu ikisi Rableri hakkında bir
tartışmaya ve çatışmaya girişmişlerdir.
‘İnananlarla inanmayanlar
arasındaki tartışma insanlık tarihi kadar eskidir. İman nurdur, küfür
karanlıktır. Bunların sahipleri sürekli çatışırlar.’
Hakkı inkâr edenlere ateşten
giysiler biçilmiştir!
Başlarının üstünden kaynar
sular dökülecektir!
020 Derileri eriyecek, kaynar
su içlerine işleyecektir!
021 Bir de, bunlar için
hazırlanmış demir kamçılar vardır!
022 Cehennem ateşinden her
çıkmak isteyişlerinde ona geri çevrilirler. “Tadın bakalım ateş azabını!”
denilir.
023 Allah, inanıp da güzel
işler yapanları, altında ırmaklar akan cennetlere girdirecek.
Orada, altın bileziklerle,
incilerle süslenecek, ipekten giysiler giyecekler.
022.
024 Bunlar, hem sözün temizine,
iyisine, güzeline erdirildiler, hem de övülmeye layık olan yaratıcının yoluna
girdirildiler.
025 Kimi insanlar da vardır,
hakkı inkâr ederler. Allah yolunda set olurlar. Yerli ya da yolcu bütün
insanlar için eşit kılınan Kâbe’den alıkoyarlar.
Orada bir zulme, bir sapmaya
yeltenene acılı bir azap tattırırız!
026 Düşün o zamanı! İbrahim’e,
bu tarihi evin yerini göstermiş, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Tavaf edenler,
kıyama duranlar, rükû edenler, secdeye varanlar için evimi temiz tut.
‘Tavaf, Kâbe’nin çevresinde
yürümektir. Kıyam, namaz kılarken ayakta durmaktır. Rüku, namaz sırasında
eğilmektir. Secde, saygıyla yere kapanmaktır.’
027 “Haccı insanlara duyur!
Yürüyerek ya da binekler üstünde, uzak yollardan sana gelsinler.
028 “Kendileri için bir takım
faydalara tanık olsunlar.
‘Hacca gidenin günahları
temizlenir. Kulluk bilinci artar. İnananlar birbirlerini tanırlar. İmandan
gelen kardeşlikler pekişir. Müminler, aralarında fikir alışverişi
yaparlar...’
Onlara rızk olarak verdiği
davarlar üzerinde belli günlerde Allah’ın adını ansınlar.
‘Hac zamanı gelince kurban
kessinler.’
Bunların etinden hem siz yiyin,
hem de mahrum kalan yoksullara yedirin.
029 “Sonra kirlerini
gidersinler ‘hac sırasında yapamadıkları temizliklerini yapsınlar’.
Adaklarını yerine getirsinler. Kâbe binasını tavaf etsinler.”
030 İşte ‘yapılması
gerekenler’ bunlardır!
Kim, Allah’ın saygın
kıldıklarını büyük tanır da saygılı davranırsa, Rabbi katında kendisi için
hayırlı olur.
Size, ‘yasak oldukları’
bildirilenler dışında bütün hayvanlar helal kılındı.
O hâlde, hem birer pislik olan
putlardan, hem de yalan sözden ‘düşünceden, görüşten’ uzak durun!
022.
031 Onun yanı sıra başka
varlıklara tanrılık yakıştırmayın! Bütün içtenliğinizle yalnız Allah’a yönelin!
Allah’ın yanı sıra başka
şeylere de tanrılık payesi veren kişinin misali şudur: Sanki o gökten düşmüştür
de kuşlar onu kapışmıştır. Ya da, rüzgâr onu uçuruma sürüklemiştir!
032 İşte budur! Allah
tarafından var edilen ‘ve gözetilmesi istenen’ alâmetlere ‘özellikle
hacdaki yükümlülüklere, ama genelde tüm kutsal alâmetlere’ saygı gösteren
insanın bu davranışı kalbinin takvasındandır.
‘Kalbinin takvasındandır, yani
Allah’ı tanıyıp ondan sakınmasından, ona karşı sorumluluk duymasından, onun
yasaklaması sebebiyle kötülüklerden uzak durma eğilimindendir.’
033 Sizin için onlarda ‘kurban
edilen hayvanlarda, hacdaki kurallara uymakta’ belli bir zamana kadar bazı
faydalar vardır. Sonra da, bunların varacakları yer Kâbe’dir.
034 Biz, her peygamberin halkı
için bir sunak yaptık. Kendilerine rızk olarak verilenlerden, kurban edilmeye
uygun olan hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye.
İlahınız bir tek ilahtır!
Sadece ona teslim olun!
Allah’ın emirlerini uygulayan
alçakgönüllü kimselere müjde ver!
035 Allah anılınca onların
ruhları ürperir. Başlarına gelen belalara karşı sabırlıdırlar. Namazı özen
göstererek kılarlar. Kendilerine verdiğimiz rızktan başkaları için yerli
yerince harcarlar.
036 İri bedenli hayvanları da
Allah namına birer alâmet yaptık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayakları
bağlı bir hâlde onları keserken, üzerlerine Allah’ın adını anın. Tamamen can
verdikleri zaman etlerini yiyin. Hem istemek zorunda kalan yoksullara, hem de
istemeyip elindekiyle yetinenlere ondan yedirin. Şükür görevinizi yerine
getiresiniz diye onları ‘bu tür nimetleri’ sizin emrinize verdik.
037 Allah’a ulaşan, ne onların
etleridir, ne de kanlarıdır. Ona ulaşan sizin takvanızdır!
‘Allah’a olan samimi
imanınızdan dolayı, günahlardan uzak durmakta gösterdiğiniz duyarlılıktır.’
Allah, kendisini tekbirle
anasınız diye onları emrinize verdi, sizi doğru yola erdirdi.
‘Tekbir, Allahuekber demektir.
Allah en büyüktür, manasına gelir. Allah, zihne, fikre, hayale gelen imajların
hepsinden büyüktür.’
Sorumluluklarını güzelce yerine
getirenlere müjde ver!
038 Allah, inananları savunur.
Allah, hainleri, nankörleri sevmez!
‘Hain, eline verilen emanete
hıyanet edendir. Nankör, nimet vereni unutan, nimetlere şükretmeyendir. Hain
terimi, emin teriminin zıddıdır.’
022.
039 Kendilerine savaş açılan
müminlere savaşma izni verildi.
Çünkü onlara zulmedildi.
Allah’ın gücü onlara yardım
için yeterlidir.
040 Bunlar, “Rabbim Allah’tır!”
dedikleri için haksız yere yurtlarından sürgün edilen kimselerdir.
Allah, insanların bir kısmını
bir kısmıyla savmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yerle bir
olurdu.
‘Hakkı savunan insanlar
aracılığıyla kötülük edenlere engel olmasaydı kulluk edilen yerler inkârcılar
tarafından yıkılırdı.’
Oysa bunlar, Allah adının çokça
anıldığı yerlerdir.
Allah, kendisine yardım
edenlere ‘dinini savunanlara, ilahi gerçeklerin yayılmasına çalışanlara’
yardım eder.
Allah’ın sınırsız kuvveti,
üstün gücü vardır!
041 Bunlara ‘inananlara,
gerçeğin yanında yer alanlara’ yeryüzünde imkânlar verirsek, namazı güzelce
kılarlar, zekâtı verirler, iyiyi emreder, kötüden alıkoyarlar.
Her işin sonu Allah’a
dayanır!
042 Seni yalanlıyorlarsa
bilesin, senden önce Nuh halkı da, Âd da, Semud da yalanlamıştı.
043 İbrahim’in halkı da, Lût
halkı da ‘peygamberlerini yalanlamıştı’.
044 Medyen halkı da ‘peygamberini
yalanlayanlardandı’.
Musa da yalanlanmıştı.
İnkar edenlere önce süre
verdim, sonra da onları kıskıvrak yakaladım.
Nasılmış benim inkârım!
‘Beni inkâr edenlerin sonunu
düşün! Hepsi silinip gitti. Üstelik, cehennem onları bekliyor!’
045 Nice memleketleri zulüm
yaparlarken yeryüzünden helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip attık.’
Şimdi, çatıları üzerlerine
çökük, kuyuları işlevsiz, sarayları yıkıktır ‘ıssız yerlerinde yeller
esiyor’.
046 ‘Senin bildirdiğin
gerçekleri inkâr edenler’ yeryüzünde gezmiyorlar mı!
‘Gezip de ibret alsalardı’ gerçeği
sezecek kalpleri, işitecek kulakları olurdu.
Sadece gözler kör olmaz,
göğüslerdeki kalpler de kör olur!
022.
047 Senden acele azap
istiyorlar.
‘İnkârcılar, hani nerde gelecek
dediğin azap, gelsin de görelim, dercesine azap istiyorlar.’
Allah, sözünden asla dönmez!
Ancak, Rabbinin katında bir gün
sizin sayınızla bin yıl gibidir.
‘Azap gelecek sözünü kendi
zamanınıza göre ölçerek beklemeyin, yanılırsınız.’
048 Nice toplumların azabını,
zalim olmalarına rağmen erteledim. Günü gelince, onları kıskıvrak yakaladım!
Dönüş yalnız banadır!
049 “Ey insanlar! Ben sizin
için ancak apaçık bir uyarıcıyım” de.
050 İnanıp da güzel
davrananlara, hem günahlarından arınma, hem de değerli bir rızk vardır.
051 Ayetlerimizi etkisiz
bırakmak niyetiyle yarışırcasına çabalayanlara gelince, işte onlar cehennem
arkadaşlarıdırlar!
‘Cehennem durdukça onlar da
içinde kalacak, sonsuza kadar azap görecekler.’
052 Şeytan, senden önceki bütün
elçilerin, peygamberlerin temennisine ‘beklentisine’ de kuruntu
ekmiştir.
Allah, şeytanın ektiklerini
anında giderir, ayetlerini kusursuz hâle getirir.
Allah her şeyi bilir, sınırsız
ilim sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar!
053 Şeytanın kuruntular
vermesinin sebebi, kalbi ‘manen’ hasta olanlara, katı gönüllülere bir
sınama aracı yapmak istemesidir.
Kendilerine yazık edenler, geri
dönülmez bir ayrılık içindedirler.
054 Bir de, kendilerine ilim
verilenler, Kur’an’ın Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler, buna
inansınlar, böylece kalpleri tatmin olsun diye.
Allah, inananları doğru yola
eriştirir.
055 İnkârcılar, kıyamet
saatinin, ‘kendileri için’ kısır bir günün azabı başlarına gelene dek
onunla ilgili kuşkularını sürdüreceklerdir.
022.
056 O gün ‘ölümden sonraki
yargılama sürecinde’ hâkimiyet Allah’ındır!
Aralarında o hüküm verir.
İnanıp da güzel işler yapanlar,
nimetlerle dolu cennetlere girerler.
057 İnkâr ederek ayetlerimizi
yalanlayanlara alçaltıcı bir azap vardır!
058 Allah yolunda dinlerini
daha iyi yaşayabilecekleri yerlere göç eden, sonra öldürülen ya da ölenlere,
Allah güzel rızklar verecektir.
Allah rızk verenlerin en
hayırlısıdır!
059 Allah, onları memnun
kalacakları bir yere ‘cennete’ girdirir.
Allah, gerçekten de her şeyi
bilendir, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
060 Bu, böyledir!
Kim, kendisine yapılan
saldırıya onun dengi bir saldırıyla karşılık verir de sonra kendisine yine
saldırılırsa, Allah ona yardım eder.
Allah hataları affedicidir,
günahları bağışlayıcıdır.
061 Bu, böyledir!
Allah, geceyi gündüze, gündüzü
geceye girdirir.
Allah, gerçekten de her şeyi
işitir, görür.
062 Bu, böyledir!
Allah, hakkın ‘gerçeğin’
ta kendisidir.
Ondan başka tapınılanların hepsi
batıldır ‘sahtedir, yalandır, boştur’.
Allah pek yücedir, çok
büyüktür!
063 Görmedin mi, Allah gökten
bir su indiriyor da yeryüzü onunla yemyeşil oluyor.
Allah çok lütfedicidir, her
şeyden haberlidir.
064 Gökte ve yerde ne varsa
hepsi onundur!
O, sınırsız zengindir, her
türlü övgüye layıktır.
022.
065 Görmedin mi ‘düşünmedin
mi’! Allah, hem yerdekileri, hem de emriyle denizde akıp giden gemileri
sizin emrinize verdi.
İzni olmadıkça yere düşmesin
diye göğü o tutuyor.
Allah, insanlara acıyor,
merhamet ediyor.
066 Size hayatı veren, sonra
öldüren, sonra da dirilten, odur.
Şu insan ne kadar da nankör!
‘Allah onu yoktan yarattı.
Hayatı tattırdı, sayısız nimetler verdi. O ne yapıyor? Hiç! İnanmıyor, kulluk
etmiyor, şükür görevini yerine getirmiyor. Nankörlük ediyor.’
067 Her topluluk için bir
kulluk yolu yaptık.
Her biri kendi yolunda kulluk
ederler.
Bundan dolayı seninle çekişip
durmasınlar!
Rabbine davet et onları!
Sen dosdoğru bir yol
üzerindesin!
068 Seninle tartışırlarsa, “Yapıp
ettiklerinizi en iyi bilen, Allah’tır!
069 “Allah, anlaşmazlığa
düştüğünüz konularda kıyamet günü aranızda hükmedecektir” de.
070 Bilmez misin ‘düşünmez
misin, bir düşünsene’!
Allah gökte ve yerde olanların
hepsini biliyor.
Bunların tamamı bir kitapta ‘kaderde’
yazılıdır.
Allah için bunu yapmak çok
kolaydır.
071 Allah’tan başka öyle bir
şeye tapıyorlar ki, Allah onun hakkında hiçbir ayet, delil, belge
indirmemiştir. Kendilerinin de onunla ilgili olarak ‘gerçeğe dayalı’
hiçbir bilgileri bulunmuyor.
Zalimlere hiç kimse yardım
edemez!
‘Malları, makamları, güçleri
ellerinden alınmıştır. Ölümden sonraki yargılama sürecinde yapayalnız kalırlar.
Yapay tanrıları da onları bırakır gider. Kendi kendilerine kıydıklarını
anlarlar ama ne fayda!’
072 Onlara ayetlerimiz okundu
mu kâfirlerin yüzündeki inkârı anlarsın.
Hani neredeyse okuyanlara
saldıracaklar!
“Size bundan daha kötüsünü
haber vereyim mi?
Cehennem ateşi!
Allah onu inkâr edenlere söz
vermiştir!
Ne kötü bir son!” de.
022.
073 Ey insanlar! Bir misal
veriliyor, şimdi onu iyi dinleyin:
Allah’ı bırakıp da
taptıklarınızın hepsi toplansalar, bir sinek bile yaratamazlar.
Sinek onlardan bir şey kaparsa,
onu geri alamazlar.
İsteyen de güçsüz, istenen de!
‘Sinek, cisimce küçük olmasına
karşın gerçek bir mucizedir. İnsanı âciz bırakan harika bir sanat eseridir. En
gelişmiş uçaklarda bile bulunmayan üstün niteliklerle donatılmıştır. Düşünen
insaflı bir adam, böylesine mükemmel bir sanat eserini kör tesadüfe vermez!’
074 Allah’ın sınırsız gücünü
yeterince kavrayabilmiş değiller.
Allah’ın sınırsız kuvveti,
üstün gücü vardır.
075 Allah meleklerden de
elçiler seçer, insanlardan da.
‘Emirlerini onlara uygulatır.
Gerçi hiçbirine ihtiyacı yoktur. Fakat azameti öyle ister. Onlar vasıtasıyla
sınırsız ihtişamını gösterir. Kendisini bu yolla da tanıtır.’
Allah her şeyi işitir,
görür.
076 Onların önlerindekini de
bilir, arkalarındakini de.
‘Gözleri önünde olanları da
bilir kendilerinden gizli tutulanları da ya da yaptıklarını da bilir yapacaklarını
da.’
Bütün işler Allah’a döndürülür!
077 Ey inananlar! Kurtuluşa
ermek, umduklarınıza erişmek için, rükû edin, secde edin! Rabbinize kulluk
edin! İyilik yapın!
‘Bu ayette parça söylenerek
bütün kastedilmiş, namaz emri verilmiştir. Rüku, namazda eğilmektir. Secde,
namaz sırasında saygıyla yere kapanmaktır.’
078 Allah için hak gözeterek
cihad edin!
‘Cihad edin, var gücünüzle
çalışın, çaba harcayın, gerekirse savaşın. Bunları yaparken kimselere haksızlık
etmeyin.’
O, sizi seçti, din konusunda
size güçlük çıkarmadı.
Babanız İbrahim’in yolunda
yürüyün!
Peygamber size tanık olsun, siz
de insanlara tanık olasınız diye size Müslüman adını Allah verdi.
Haydin, namaz kılın, zekât
verin!
Gerçek koruyucunuz olan Allah’a
sarılın!
O ne güzel koruyucu, o ne güzel
bir yardımcı!
‘Müslüman, İslâma inanan, bir
daha geri almamak üzere kendini Allah’a teslim eden demektir.’
....................
‘Müminûn, “müminler, iman
edenler, inananlar” demektir. İman ise, inanmak, dinin temellerini kabul edip
onaylamaktır. İradenin kullanılmasından sonra kalbe ekilen bir nurdur.
Peygamberin teklif ettiklerini kalben kabul edip diliyle söylemektir. Tahkiki
ve taklidi olmak üzere iki türlü iman vardır. Tahkiki iman, hakikati arayarak,
araştırarak, düşünerek inanmaktır. Taklidi iman ise, ondan bundan işittiklerine
inanmak, onları taklit etmektir. Taklit, özellikle imanî konularda
tehlikelidir. Böyle bir iman mum gibidir, ufak bir üfürükle sönebilir. Hakikate
dayalı iman ise, güneş gibidir, hem sönmez, hem de başkalarını nurlandırır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 İnananlar gerçekten
kurtuluşa erdiler!
002 Onlar namazlarında saygıyla
ürperirler.
003 Faydasız sözlerden yüz
çevirirler.
004 Zekâtlarını verirler.
005 Namuslarını korurlar.
006 Eşleri ya da ellerinin
altında bulunanlar kendilerine helaldir. Bunlardan dolayı kınanmazlar.
007 Bundan ötesini arayanlar
sınırı aşanlardır!
008 Onlar emanetleri gözetir,
sözleşmelerine bağlı kalırlar.
009 Namazlarını gerekli özeni
göstererek sürekli kılarlar.
010 İşte bunlardır mirasa
konacaklar!
011 Firdevs cenneti
kendilerinin olacak, orada temelli kalacaklar.
012 Andolsun! Biz, insanı
süzülmüş bir balçıktan yarattık.
013 Sonra da onu nutfe ‘aşılı
yumurta’ hâlinde güvenli bir yerde ‘ana rahminde’ korumaya aldık.
014 Sonra nutfeden kan
pıhtısını yarattık. Sonra o kan pıhtısından bir parçacık et yarattık. Sonra o
et parçasından kemikleri yarattık. O kemiklere de et giydirdik.
Sonra da, onu yepyeni bir
yaratık olarak var ediyoruz.
Allah, yaratıcıların en
güzelidir, pek yücedir!
‘Gerçi başka yaratıcı yoktur,
ama insanın hayal gücü ister istemez bir takım yaratıcılar kurgulayabilir.
İşte, Allah onlardan daha güzel bir yaratıcıdır. Onun yaratıcılığı, bütün
kurguların üstünde, düşünce sınırlarının ötesindedir.’
015 Sonra, bunun ardından siz
mutlaka öleceksiniz.
016 Sonra da kıyamet günü
diriltileceksiniz.
017 Andolsun, sizin üstünüzde
yedi kat ‘gök’ yarattık.
Yarattıklarımızdan yana asla
gáfil olmadık.
‘Hepsini bilerek yarattık, her
şeyden haberliyiz.’
023.
018 Gökten belli bir ölçüyle su
indiriyor, sonra da yerde tutuyoruz.
Şüphesiz, onu yok etmeye de
kadiriz!
019 Sizin yemeniz için onunla ‘yağmurla’
nice yemişli hurma bahçeleri, nice üzüm bağları yarattık.
‘Burada bir kısmı belirtilen nice
faydaları sebebiyle yağmura rahmet namı verilmiştir.’
020 Yiyenlere hem yağ, hem de
katık üretmek üzere, Sina dağı dolaylarında yetişen bir ağaç ‘zeytin ağacı’
var ettik.
021 Evcil hayvanlarda da sizin
için bir ibret vardır.
Size karınlarında üretileni ‘sütlerini’
içiriyoruz. Onlarda daha başka nice faydalar var. Etlerini de yiyorsunuz.
022 Hayvanlara, gemilere hem
biner, hem de bunlarla yük taşırsınız.
023 Andolsun! Nuh’u halkına ‘peygamber
olarak’ göndermiştik.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a kulluk
edin! Sizin ondan başka ilahınız yoktur! Bu bir gerçekken uyarılarına kulak
asmamayı hâlâ sürdürecek misiniz!”
024 Halkının inkârcı seçkinleri
şöyle dediler:
“Bu da sizin gibi bir insan.
Kendine sizin üstünüzde bir konum sağlamak istiyor. Allah ‘bize buyruklarını
bildirmeyi’ dilemiş olsaydı melekler indirirdi. Üstelik eski atalarımızdan
bunun bir benzerini işitmedik.
025 “Bu adam delinin biri
olmalı. Onu bir süre göz altında tutun!”
026 Nuh, “Rabbim!” dedi, “Beni
yalanlamalarına karşı bana yardım et!”
027 Bunun üzerine ona, “Bizim
yönergelerimize uyarak bir gemi yap. Tufan emrimiz gelince sular coşacak. O
zaman, her türden, eşler hâlinde birer çifti yanına al. Zararına hüküm
verilenler dışındaki yakınlarını gemiye
bindir. Zulmedenleri kurtarmak için aracı olma! Onlar kesinlikle sulara gömülüp
ölecekler!” diye bildirdik.
023.
028 Yanındakilerle birlikte
gemiye yerleşince, “Bizi zalimlerin elinden kurtaran Allah’a şükürler olsun!”
de.
029 “Rabbim! Beni bereketli ‘ürünü
bol’ bir yere indir. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın!” de.
030 Biz, onları sınadık. Fakat
bu olayda sizin için de ibret dersi vardır.
031 Sonra, biz onların ardından
başka bir nesil yarattık.
032 Onlara da, içlerinden,
“Allah’a kulluk edin. Ondan başka ilahınız yoktur. Onun uyarılarına kulak
asmamayı hâlâ sürdürecek misiniz!” diyen bir elçi gönderdik.
033 Halkının, dünya hayatında
kendilerine bolluk verdiğimiz seçkinleri, ahirete gidip orada
yargılanacaklarını yalanlayarak, “Bu da sizin gibi bir insan!” dediler. ‘Baksanıza’ yediklerinizden yiyor,
içtiklerinizden içiyor.
034 “Kendiniz gibi bir insana
uyarsanız zarar edersiniz.
035 “Siz ölüp de bir toprak,
bir kemik olduktan sonra kabirlerinizden
çıkartılırsınız, diye bir söz mü veriyor!
036 “Olur şey değil! Bu sözün
gerçekleşmesi akıldan çok uzak!
037 “Varsa yoksa dünya hayatı!
Ölürüz, yaşarız, bir daha diriltilmeyiz.
038 “Allah adına yalan söyleyen
sıradan bir adama inanacak değiliz ya!”
039 ‘Bunun üzerine
peygamberleri’ “Rabbim!” dedi, “Bunların beni yalanlamalarına karşı bana
yardım et.”
040 Allah, “Kısa bir süre sonra
mutlaka pişman olacaklar!” buyurdu.
041 Derken, bir çığlık onları
kıskıvrak yakaladı. Onları, sellerle taşınan bir süprüntüye çevirdik!
‘Çığlık, azabı başlatan yüksek
ses ya da felaketin gürültüsü.’
Uzak olsun o zalimler!
042 Bunların ardı sıra daha
nice nesiller yarattık.
023.
043 Bir topluluk ecelini ne öne
alabilir, ne de erteleyebilir.
‘Ecelini, kendileri için
belirlenen yaşama süresini, ömürlerinin sonunu.’
044 Sonra, peygamberlerimizi
birbiri ardınca gönderdik. Her topluluk, kendilerine gelen peygamberi
yalanladı. Biz de onları birbiri ardınca yok edip birer efsane yaptık!
Uzak olsun o kâfirler!
045 Sonra da, Musa ile kardeşi
Harun’u elçi yaptık. Ellerine ayetler ‘belgeler, mucizeler’ verdik.
046 Firavuna ve onun
seçkinlerine gönderdik.
Onlar büyüklük tasladılar.
Zaten eskiden beri kendilerini yüksekte gören kimselerdi.
047 “Ne yani, soydaşları bize
kölelik ederlerken, kendimiz gibi iki insana mı inanacağız!” dediler.
048 Onları yalanladılar,
mahvolanların arasında yerlerini aldılar!
049 Andolsun! Belki doğru yola
erişirler diye Musa’ya kitap verdik.
050 Meryem oğlunu ‘İsa’yı’
ve annesini de ‘sınırsız merhametimize, sonsuz gücümüze’ bir ayet ‘bir
alâmet’ yaptık. Onları, temiz suyu olan, oturumu hoş bir tepeye ‘esenlik
yurduna’ yerleştirdik.
051 Ey Peygamber! ‘Sizin
için yaratılan’ temiz nimetlerden faydalanın. Güzel işler yapın. Ben bütün
yaptıklarınızı eksiksiz bilirim.
052 ‘Ey inananlar!’ Siz
ayrı peygamberlere de uysanız bir tek topluluk sayılırsınız. Rabbiniz benim!
Yalnız benden sakının!
‘Tek topluluksunuz, yani aynı
şeylere inanırsınız, ayrıntılarda ayrılsanız da ana konularda birleşirsiniz,
dininiz aynı kaynaktan gelir, hepsinin özü birdir.’
053 Onlar, işlerini aralarında
parçalara ayırdılar. Her hizip, kendinde olanı yeterli buluyor, onunla
övünüyor.
054 Sen onları bir zamana kadar
daldıkları batakta kendi hâllerine bırak da oyalanadursunlar!
055 Onlara mal ve evlat
verişimizi ne sanıyorlar!
056 Kendilerine iyilik etmek
için hızlı davrandığımızı mı!
Hayır! İşin farkına
varamıyorlar!
057 Rablerine saygıları
sebebiyle duyarlı davrananlar da vardır.
058 Onlar Rablerinin ayetlerine
inanırlar.
059 Rablerinin yanı sıra başka
şeylere ilahlık yakıştırmazlar.
023.
060 Rablerine döneceklerini
bildikleri için, ruhları ürpererek vermeleri gerekeni verirler.
061 İyilik yapmak hususunda
yarışırlar, bunda ileri giderler.
062 Biz hiç kimseye gücünün
üstünde yük yüklemeyiz.
Katımızda gerçeği söyleyen bir
kitap vardır. Onlara hiçbir haksızlık yapılmaz.
063 Fakat onların kalpleri
bundan gafildir.
Bundan başka da işleri var, hep
ona çalışırlar!
064 Günü gelince, şımarık
zenginleri azapla yakalarız.
O zaman feryadı basarlar!
065 Onlara, “Bugün feryadınız
boşuna! Bizden size yardım yok!” denilir.
066 Size ayetlerimiz okunduğu
zaman sırtınızı dönerdiniz.
067 Büyüklük taslardınız.
Geceleri bir araya gelip ileri
geri konuşurdunuz.
068 Bu sözü ‘Kur’an’ı’
hâlâ düşünmüyorlar mı!
Yoksa onlara, önceki atalarına
gelmeyen bir şey mi geldi!
‘Ona güvendikleri için mi böyle
davranıyorlar!’
069 Yoksa onlar,
peygamberlerini tanımadılar da onun için mi inkâr ediyorlar!
070 Yoksa onda bir delilik
olduğunu mu düşünüyorlar!
Oysa o, kendilerine hakkı
getirdi.
Fakat onların çoğu haktan
hoşlanmıyor!
071 Eğer gerçek onların gelgeç
isteklerine uysaydı, gökler, yer, onlarda bulunan varlıklar kesinlikle bozulur
giderdi.
Hayır! Biz onlara uyarıcı
kitaplarını getirdik.
Fakat onlar, kitaplarından yüz
çeviriyorlar!
072 Yoksa sen onlardan ücret mi
istiyorsun!
Rabbinin sana vereceği karşılık
daha iyidir.
Çünkü, rızk verenlerin en
hayırlısı, odur!
073 Sen onları dosdoğru bir
yola çağırıyorsun.
074 Fakat ahirete inanmayanlar,
bu yoldan ısrarla sapmaktadırlar.
023.
075 Onlara acıyıp sıkıntıdan
kurtarsaydık bile, azgınlıklarında yine körü körüne direnirlerdi.
076 Andolsun, onları azapla
yakaladık, ama uslanmadılar. Rablerine yakarmıyorlar!
077 Onlara zorlu bir azabın
kapısını açana kadar!
O zaman bütün ümitlerini
keserler!
078 Size kulaklar, gözler,
gönüller yapan, Allah’tır!
Ne kadar da az
şükrediyorsunuz!
079 Sizi yeryüzünde yaratıp
türeten de odur.
Sonunda hep onun huzuruna
toplanacaksınız.
080 Dirilten de odur, öldüren
de.
Geceyle gündüzün birbiri
ardınca gelmesi de onun emriyledir.
Niye aklınızı
kullanmıyorsunuz!
081 Yok, ille de öncekilerin
söylediklerini söylerler!
082 Derler: “Ölüp de bir
toprak, bir kemik olduktan sonra biz diriltilip kaldırılacak mıyız!
083 “Evet, bize bu söz verildi.
Bir zamanlar atalarımıza da böyle bir söz verilmiş. Eskilerin masalları, o
kadar!”
084 Sen de onlara,
“Biliyorsanız söyleyin bakalım, yeryüzü ve onda olanlar kimin?” de.
085 ‘İster istemez’
“Allah’ın!” diyecekler.
“O hâlde niye düşünmüyorsunuz!”
de.
086 “Kimdir yedi göğün Rabbi?
Kimdir en yüce egemenlik makamının Rabbi?
087 “Allah!” diyecekler.
“Öyleyse ondan sakınmaz
mısınız!” de.
088 “Biliyorsanız söyleyin,
kimdir her şeyin dizgini elinde olan? Kimdir dilediklerini koruyup kollayan,
ama kendisi asla korunup kollanamayan?” de.
089 “Allah!” diyecekler.
“Öyleyse nasıl oluyor da
büyüleniyorsunuz!” de.
023.
090 Hayır! Biz onlara gerçeği
getirdik. Fakat onlar yalancı!
091 Allah asla çocuk
edinmemiştir!
Onun yanı sıra başka ilah
yoktur.
Öyle olsaydı, her ilah kendi
yarattıklarıyla giderdi.
‘Kendi yarattıklarını kendisi
yönetmek isterdi.’
Biri öbürüne üstünlük taslardı.
Allah, onların yakıştırdıkları
özelliklerden ıraktır!
092 Allah, onların
yakıştırdıkları yapay tanrılarından pek yücedir. Görünmeyeni de bilir, görüneni
de.
093 “Rabbim!” de, “Onlara söz
verilen azabı bana mutlaka göstereceksen,
094 “o zaman beni o zalimlerin
içinde bulundurma, Rabbim!”
095 Onlara söz verdiğimiz azabı
sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
096 Sen o kötülükleri en
güzeliyle sav.
Onların yakıştırmalarını en iyi
biz biliriz!
‘Onlar çirkin işler de
yapsalar, kötü sözler de söyleseler, sen sana yakışanı yap, güzel davran, güzel
konuş. Sana güzellik yakışır.’
097 “Rabbim!” de, “Şeytanların
dürtülerinden sana sığınırım.
098 “Hazırda beklemelerinden de
sana sığınırım, Rabbim!”
099 Onlardan birine ölüm
gelince, “Rabbim!” der, “Beni geri döndür.
100 “Yapmadan bıraktıklarımı
yapabileyim.”
Olur şey değil! Bu, boş bir
laftır!
Dirilme gününe kadar
arkalarında bir engel vardır.
‘Ölüm yoluyla gittikleri yerden
geriye dönemezler. Başka pek çok ayet gibi bu ayet de, ruhun bedenden bedene
gezmesi diye özetlenebilecek düşünceyi açıkça reddetmektedir.’
101 Sûra üflenince, o gün aralarındaki
soy ilgisi anlamını yitirir. Dönüp birbirlerinden yardım da isteyemezler!
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatacak aletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfler.’
102 Tartıları ağır gelenler
kurtuluşa erer, umduklarını elde ederler.
103 Fakat kimlerin tartıları
hafif gelirse, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir. Sonsuza kadar
cehennemde kalırlar!
104 Ateş yüzlerini yalar,
dudakları büzülür, dişleri sırıtır.
023.
105 “Size ayetlerim okunmadı
mı! Siz de onu yalanlamadınız mı!”
106 “Rabbimiz!” derler, “Kara
bahtımız bizi yendi. Bu yüzden sapkın olduk.
107 “Ey Rabbimiz! Çıkar bizi
buradan! Eskiden yaptıklarımızı yaparsak, gerçekten zalimler oluruz!”
108 Allah, “Yıkılıp kalın
orada! Bana söz söylemeyin!
109 “Çünkü, kullarımdan
bazıları, “Rabbimiz! Sana inandık. Bizi affet. Bize merhamet eyle.
Merhametlilerin en hayırlısı sensin!” diyorlardı.
110 “Siz onlarla alay ettiniz.
Bu davranışınız, size beni anmayı unutturdu. Onlara gülüp duruyordunuz.
111 “Karşı karşıya kaldıkları
zorluklara katlanmaları sebebiyle bugün onları ödüllendirdim.
İşte onlardır kurtuluşa
erenler!”
112 ‘Allah, cehennemde azap
çekenlere’ “Yeryüzünde ne kadar kaldınız?” diye sorar.
113 “Bir gün ya da günün bir
kısmı kadar kaldık, sayanlara sor” derler.
114 ‘Allah buyurur:’
“Pek az kaldınız! Keşke bunu bilseydiniz!
‘Emelleriniz uzun, ama ömrünüz
kısadır. Dünya hayatı göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Bunu önceden
bilseydiniz siz de hazırlık yapardınız. Geçici heveslerinizin peşinden
koşmazdınız.’
115 “Sizi boş yere
yarattığımızı, bize dönüşünüzün olmayacağını mı sanıyordunuz!”
116 Allah yücedir, Meliktir,
Haktır. Ondan başka ilah yoktur. En yüce egemenlik makamının Rabbidir.
‘Meliktir, mülkün hakiki
sahibidir, bütün varlıklara hükmeder. Haktır, bütün gerçekliklerin kaynağı olan
tek gerçektir.’
117 “Allah’ın yanı sıra başka
ilah var” diye dava edenin buna hiçbir delili yoktur. Fakat, Rabbinin katında
hesabı vardır ‘bundan dolayı hesap verecektir’!
Gerçeği inkâr edenler, asla
kurtuluşa eremezler!
118 “Rabbim! Beni bağışla. Bana
merhamet eyle. Merhamet edenlerin en hayırlısı sensin!” de.
.........................................
‘Nur “ışık” demektir. Allah’ın,
“sonsuz nur sahibi olup bütün nurları yaratan” manasında bir ismidir. Allah,
nurunu başkasından almayan biricik Nurdur. Kâinatta bulunan maddî manevî bütün
nurlar, ışıklar, aydınlıklar Nur isminden kaynaklanır.
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bu sureyi, içindeki
hükümlere kesinlikle uyulmasını emrederek biz indirdik.
Belki düşünür de ibret
alırsınız diye, onda açık seçik ayetler indirdik.
002 Zina eden kadın ve zina
eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız,
Allah’ın dinini uygulamakta acıma hissi sizi engellemesin. İnananlardan bir
grup da uygulanan cezaya tanık olsun.
003 Zina eden bir erkek ancak
zina eden ya da Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinen bir kadınla
evlenebilir.
Zina eden kadınla da ancak zina
eden ya da Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinen bir erkek evlenebilir.
Bu, inananlara
yasaklanmıştır.
004 İffetli kadınlara iftira
atıp da bunu ispatlamak için dört tane tanık getiremeyenlere seksen değnek
vurun. Bundan sonra onların tanıklıklarını kabul etmeyin. Çünkü, onlar haktan
uzaklaşmış azgınlardır!
005 Bunlar, tevbe eder de
kendilerini düzeltirlerse o başka. Çünkü, Allah günahları bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
006 Eşlerine zina isnadında
bulunup da kendilerinden başka tanıkları olmayan kimselere gelince, onların her
birinin tanıklık edişi şöyle olacaktır:
Kendisinin doğru söylediğine
dair dört kez Allah adına yeminle tanıklık eder,
007 beşincide, “Yalan
söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun!” der.
008 Kadın, kocasının yalan
söylediğine dair dört defa Allah adına yeminle tanıklık eder de,
009 beşincide, “Kocam doğru
söylüyorsa Allah’ın gazabı benim üzerime olsun!” derse, cezası kalkar.
010 Allah’ın size lütuf ve
merhamet olmasaydı hâliniz nice olurdu!
Allah, tevbeleri kabul edendir,
her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
024.
011 O yalanı aranızdan bir
takım kimseler uydurdu.
‘O yalanı, iffetli birine zina
etti diye atılan iftirayı.’
Bunu hakkınızda kötü sanmayın,
sizin için hayırlı olmuştur.
‘Sizler, zina etti diye
kendilerine iftira atılanlar, bu sizin için iyidir, çünkü günahlardan
arınmanızı sağlar.’
‘Gerçi’ onlardan ‘iftira
atanlardan’ her adama günahtan bir pay vardır, ama ‘öncülük ederek’
büyük bir günah yüklenen kimsenin azabı daha büyük olacaktır!
012 Ne olurdu, inanan erkekler
ve inanan kadınlar, onu ‘zina isnadını’ işittiklerinde, birbirleri
hakkında iyi zan besleyip de, “Bu açık bir iftiradır!” deselerdi.
013 Söylediklerini ispatlamak
için dört tanık getirmeleri gerekmez miydi!
Madem tanık getiremediler,
Allah katında yalancıların ta kendileridirler!
014 Hem dünyada, hem ahirette
Allah’ın lütfu ve merhameti üzerinizde olmasaydı, bunun yüzünden ‘zina etti
diye yaygara yaptığınız için’ size büyük bir azap dokunurdu.
015 Onu ‘zina etti lafını’
dilinize dolamıştınız.
Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza
alıyordunuz.
Bunu önemsiz bir şey
sanıyordunuz.
Oysa, Allah katında önemi
büyüktü!
016 Onu işitince, “Bu konuda
söz söylemek bize yakışmaz. Sübhanallah! Bu söylenenler büyük bir iftiradır!”
demeniz gerekmez miydi!
‘Sübhanallah, yani Allah bütün
kusurlardan ıraktır, en yüce nitelikler onundur.’
017 İnanan kimselerseniz, ‘dinleyesiniz
de’ bu tür davranışları bir daha tekrarlamayasınız diye Allah size öğüt
veriyor.
018 Allah size ayetlerini
açıklıyor.
Allah her şeyi bilir, sınırsız
ilmi vardır. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
019 İnananların içinde
çirkinliklerin yayılmasından hoşlananları, gerek dünyada, gerek ahirette acılı
bir azap beklemektedir.
Allah bilir, siz bilmezsiniz!
020 Ya Allah’ın lütfu ve
merhameti üzerinizde olmasaydı hâliniz nice olurdu! Şüphesiz, Allah acıyandır,
merhamet edendir.
024.
021 Ey inananlar! Şeytanın
adımlarına uymayın!
Şeytan, kendini izleyenlere,
yüz kızartıcı günahları, dine, ahlaka, edebe aykırı olan şeyleri emreder.
Allah’ın size lütfu ve
merhameti olmasaydı, hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah kimi dilerse
onu temize çıkarır.
Allah her şeyi işitir,
bilir.
022 Sizin üstünlük ve bolluk
sahibi olanlarınız yakınlarına, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere vermemek
üzere yemin etmesinler, affetsinler, aldırmasınlar.
Allah’ın sizi bağışlamasını
istemez misiniz?
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir!
023 Çirkin işlerden ırak olan
inanmış kadınlara iftira atanlar, dünyada da, ahirette de lânetlidirler.
Onlara büyük bir azap
vardır!
‘Lanetlidirler, yani Allah’ın
rahmetinden yoksundurlar.’
024 Yargı günü onların dilleri,
elleri, ayakları yaptıklarını dile getirerek kendileri aleyhine tanıklık edecekler.
025 O gün ‘ahirette’
Allah onlara hak ettikleri cezalarını verecektir.
Allah’ın apaçık hak olduğunu
bilecekler.
‘Allah haktır, yani bütün
hakikatler kendisinden kaynaklanan mutlak gerçektir.’
026 Habis ‘inkârla ve büyük
günahlarla lekeli, kirli, pis, yozlaşmış’ kadınlar, habis erkekler için,
habis erkekler de habis kadınlar içindir ‘bunlar birbirine yakışır’.
Temiz kadınlar temiz erkekler
için, temiz erkekler de temiz kadınlar içindir.
Bunlar onların dediklerinden
uzaktırlar.
‘Temiz kadınlar ve temiz
erkekler, onların yalanlarından, iftiralarından, yakıştırmalarından
uzaktırlar.’
Bu nedenle, kendilerine hem
bağışlanma nimeti, hem de değerli bir rızk vardır.
027 Ey inananlar! Evlerinizden
başka evlere, ev halkından izin almadan, onlara selâm vermeden ‘çat kapı,
selâmsız sabahsız’ girmeyin!
Sizin için hayırlı olan budur.
Belki düşünür de ibret
alırsınız!
024.
028 Orada ‘sizi buyur
edecek’ kimseyi bulamadınızsa bekleyin, size izin verilinceye kadar içeriye
girmeyin.
Size, “Geri dönün!” denilirse,
hemen dönün.
Bu sizin için daha nezih ‘temiz,
uygun’ bir davranıştır.
Allah, bütün yapıp
ettiklerinizi bilir!
029 İçinde malınız ‘ya da
faydalanma yetkiniz’ bulunan boş evlere girmenizde sakınca yoktur.
Allah, açığa vurduğunuzu da
bilir, gizlediğinizi de.
030 İnanan erkeklere söyle, ‘yasak
olana bakmamak için’ gözlerini indirsinler, iffetlerini korusunlar! Temiz
kalmaları için uygun olan ‘davranış’ budur.
Allah, bütün yapıp
ettiklerinizden haberlidir!
031 İnanan kadınlara da söyle, ‘yasak
olana bakmamak için’ gözlerini indirsinler, iffetlerini korusunlar.
Görünür olan bir yana,
süslerini açmasınlar.
Başörtülerini yakalarının
üzerine uzatsınlar ‘başlarını, boyunlarını, gerdanlarını kapatsınlar’.
Kocaları, babaları, kocalarının
babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, savaş esiri kadınlar, arzusu
bitik erkeklerden kendisinin hizmetinde bulunanlar, kadınların mahrem
yerlerinden anlamayacak kadar küçük çocuklar dışında kalan kimselere süslerini
açmasınlar.
Gizledikleri süsleri bilinsin ‘belli
olsun’ diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Ey inananlar! Kurutuluşa ermek,
umduklarınıza erişmek için hepiniz Allah’a tevbe edin!
‘Bu ayette kadınların başlarını
da örtmeleri gerektiği açık bir dille bildirilmiştir. Nitekim, büyük
yorumcuların hepsi ayeti böyle anlamış, böyle yorumlamışlardır. Eğer bir kadın
bu ayete inanıyor, başını örtmesi gerektiğini kabul ediyor, ama şu ya da bu
sebeple bunu yapamıyorsa inancını yitirmiş olmaz, ancak ilahi buyruklardan
birini, yani örtünme emrini tam anlamıyla yerine getirmemiş olur. Asıl tehlike,
ayeti reddetmekte ya da anlamını küçümsemekte ya da saptırıcı yorumlara
kalkışmaktadır.’
024.
032 Evli olmayanlarınızı
evlendirin.
Durumu uygun olan kadın erkek
savaş esirlerini de evlendirin.
Yoksulsalar, Allah onlara
lütfuyla zenginlik verir.
Allah’ın lütfu sınırsız, ilmi
sonsuzdur.
033 Evlenme imkânı
bulamayanlar, Allah kendilerini lütfuyla zengin edene kadar iffetlerini korusunlar.
Özgür olmak için sizinle
sözleşme yapmak isteyen kölelerinizde bir iyi hal görüyorsanız bu isteklerini
kabul edin.
‘İyi hal onların iman sahibi
olmalarıdır.’
Allah’ın size verdiği malından
siz de onlara verin.
Dünya hayatının geçici
faydasını elde etmek için iffetli olmak isteyen kadın esirlerinizi fuhuş
yapmaları için zorlamayın.
Onları zorlayan olursa,
zorlanmalarından ötürü Allah onları bağışlar, kendilerine merhamet eder.
034 Andolsun! Biz size ‘gerçekleri
bildiren’ açık seçik ayetler, sizden önce yaşamış olanlardan örnekler,
kötülüklerden sakınan kimselere öğütler indirdik.
035 Allah, göklerin ve yerin
nurudur. Onun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O
lamba bir sırça fanus içindedir. O fanus da sanki bir inci yıldızdır. Kutlu bir
zeytin ağacından tutuşturulur. O, ne doğudandır, ne batıdan. Yağı, neredeyse
ateş değmeden ışık verir. Nur üstüne nurdur.
Allah, nurunu kimi dilerse ona
verir. Allah insanlara misaller verir.
‘Doğrudan kavranamayan
gerçekleri kavramaları için konuyu
örneklerle anlatır.’
Allah her şeyi bilir!
‘Yakın dönemlerde yaşamış kimi
yorumcular, bu ayetin büyük bir ilahi gerçeği benzetme yoluyla anlatırken, bir
yandan da dolaylı olarak elektriği tanımladığını söylemişlerdir.’
036 ‘Bu kandil’ bir takım
evlerdedir. Allah, o evlerin yüceltilmesine, içlerinde isminin anılmasına izin
vermiştir.
Orada, sabah akşam onu tesbih
ederler.
‘Yüceliğini dile getirerek onu
anarlar.’
024.
037 Bazı kimseleri, ne ticaret,
ne de kazanma hırsı Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten
alıkoyamaz.
Onlar, gönüllerin ve gözlerin
allak bullak olacağı bir günden ‘dirilip yargılanma evresinden’
korkarlar.
038 Allah, onları yapıp
ettiklerinin en güzeliyle ödüllendirir, lütfedip fazlasını da verir.
Allah, dilediği kimseyi
hesapsız rızklandırır.
039 İnkâr edenlerin yapıp
ettikleriyse engin çöllerde serap gibidir.
Susayan onu su sanır, sonunda
ona varır, ama bir hiçle karşılaşır.
Yanında Allah’ı bulur. O da,
onun hesabını tastamam görür!
Allah, hesabı çabuk görendir.
‘Allah’ı bulur, çünkü
isimlerinin etkisiyle o her yerdedir. Tıpkı, ışıklarıyla her yerde olan güneş
gibi.’
040 Ya da ‘inkârcıların
yapıp ettikleri’ derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onu bir dalga
bürür, onun üstünde bir dalga daha, onun da üstünde bir bulut vardır, üst üste
karanlıklar. İnsan elini uzatır da onu bile göremez.
Allah bir adama nur vermemişse
artık onun nurdan yana bir nasibi yoktur!
041 Görmez misin, göklerde ve
yerde bulunanlar, diziler hâlinde uçan kuşlar hep onu tesbih ediyorlar.
‘Hâl dilleriyle onun bütün
kusurlardan ırak olduğunu dile getiriyorlar.’
Her biri kendi yakarısını,
tesbihini biliyor.
‘Tesbihini, yani kendine
verilen görevi yaparak kulluk etmeyi.’
Allah, onların yaptıklarını
tastamam bilir!
042 Göklerin ve yerin hâkimi
Allah’tır.
Dönüş de yalnız Allah’adır.
043 Görmez misin, Allah
bulutları sürüyor. Sonra onları bir araya getirip üst üste biriktiriyor.
Sonunda, onların arasından yağmurun çıktığını görüyorsun. Dağ gibi bulutlardan
dolu indiriyor. Onu, kimine isabet ettiriyor, kiminden çeviriyor. Şimşeğinin
parıltısı neredeyse gözleri alıp götürecek!
024.
044 Allah geceyi gündüze,
gündüzü geceye çeviriyor.
Görebilenlere bunda ibretler
vardır.
‘Baş gözü gibi gönül gözü de
açık olanlar bunları düşünür, gerçeği anlarlar.’
045 Allah bütün canlıları sudan
yarattı.
Kimi karnı üstü sürünür, kimi
iki ayakla yürür, kimi de dört ayakla yürür.
Allah neyi dilerse yaratır.
Allah’ın gücü her şeye
yeter!
046 Andolsun! Biz, gerçekleri
açık seçik anlatan ayetler indirdik.
Allah, dilediğini doğru yola
iletir.
047 “Allah’a ve Elçisine
inandık, itaat ettik” diyorlar, sonra da içlerinden bir takımı hemen yan
çiziyor. İnanmış değil bunlar!
048 Aralarında hüküm vermesi
için Allah’a ve Elçisine çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın onlardan
bazıları hemen yüz çevirmişler.
049 Kendi faydalarına uygun bir
hüküm söz konusu oldu mu, ona boyunlarını bükerek geliverirler.
050 Bunların kalplerinde bir
hastalık mı var, yoksa kuşku mu duyuyorlar! Allah’ın ve Peygamberinin
kendilerine haksızlık etmesinden mi korkuyorlar!
Hayır! Onlar zalimlerin ta
kendileridir!
051 Aralarında hükmetmesi için
Allah’a ve Elçisine davet olunduklarında, inananların sözü, “İşittik ve itaat
ettik!” demekten ibarettir.
İşte bunlardır kurtuluşa
erenler!
052 Kim, Allah’a ve Elçisine
itaat eder, Allah’a saygı duyar ve ondan sakınırsa, işte onlardır kurtuluşa
erip de umduklarına kavuşanlar!
053 En kuvvetli yeminleriyle
yemin ettiler ki, kendilerine emredersen seninle birlikte savaşa
gidecekler.
“Yemin etmeyin! Yapmanız
gerekenler bellidir. Allah, yaptıklarınızdan bütünüyle haberlidir!” de.
024.
054 “Allah’a itaat edin!
Peygambere itaat edin!” de.
Eğer yüz çevirirseniz, o kendi
yükümlülüklerinden, siz de kendi yükümlülüklerinizden sorumlusunuz.
Ona itaat ederseniz, doğru yola
erişmiş olursunuz.
Peygambere düşen, açıkça
bildirmekten ibarettir.
055 Allah, sizlerden inanıp da
iyi davranışlarda bulunanlara söz vermiştir.
Kendilerinden öncekileri
yeryüzünde söz sahibi yaptığı gibi, bunları da söz sahibi yapacak.
Onlar için beğenip seçtiği
dini, kendilerinin faydasına olarak yerleştirip koruyacak.
Korkulu zamanlarının arkasından
mutlaka güvene erdirecek.
Onlar sadece bana kulluk
ederler.
Benim yanım sıra başka tanrılar
edinmezler.
Artık bundan ‘gerçekler
apaçık anlatıldıktan’ sonra kim
inkâr ederse, işte onlar yoldan çıkmış azgınlardır!
056 Namazı özenle kılın, zekâtı
verin, Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin!
057 İnkâr edenlerin bizi
yeryüzünde âciz ‘etkisiz’ bırakabileceklerini sanma.
Onların dönüp varacakları yer,
ateştir!
Ne kötü bir dönüş yeri!
058 Ey inananlar!
Ellerinizin altında
bulunanlarla, henüz erginlik evresine erişmeyenleriniz, ‘odanıza girerken’
sizden üç durumda izin istesinler. Sabah namazından önce, öğle sıcağında
soyunduğunuz zaman, yatsı namazından sonra.
Bu üç vakitte çıplak olma
ihtimaliniz vardır!
Bu vakitler dışında, izin
almaksızın birbirinizin yanına girip çıkmanızda size de, onlara da bir günah
yoktur.
Allah, ayetlerini size böyle
açıklıyor ‘yasalarını belirtiyor’.
Allah her şeyi bilir, her işini
nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
024.
059 Çocuklarınız erginlik
evresine eriştiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istemesi gibi izin
istesinler.
Allah, ayetlerini size böyle
açıklar.
Allah her şeyi bilir, her işini
nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
060 Evlenme ümidi kalmamış,
çocuk doğurma yaşı gerilerde kalmış kadınların, süslerini ‘kadınlara özgü
bedeni güzelliklerini yabancı erkeklerin yanında’ açmaksızın, dış
elbiselerini çıkarmalarından dolayı kendilerine bir vebal yoktur.
Bununla birlikte, iffetli
davranmaları onlar için daha hayırlıdır.
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
061 Köre güçlük yoktur, topala
güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur.
‘Altından kalkamayacakları
görevleri yüklenmeleri ya da engelleri yüzünden başkalarından yardım almaları
konusunda bunların ayrıcalıkları vardır.’
Sizin için de, kendi
evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek
kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın
evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin
evlerinde, anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde, yakın arkadaşınızın evinde
yemek yemenizde bir sakınca yoktur.
Toplu hâlde ya da ayrı ayrı
yemenizde de bir sakınca yoktur.
Evlere girince, Allah katından
mübarek, hoş bir hediye olmak üzere, kendilerinize selâm verin.
‘Birbirinize denilmeyip de
kendilerinize denmesi anlamlıdır. Çünkü, girilen yerde selâm verilecek kimse
yoksa, içeri giren kişi kendi kendine selâm verir, sonra da bu selâmı yine
kendisi alır.’
Allah, ayetlerini size böyle
açıklıyor.
Belki aklınızı kullanırsınız!
....................
024.
062 Müminler, Allah’a ve
Peygamberine iman etmişlerdir.
Peygamberle bir iş yapmaya
karar vermek üzere bir araya geldiklerinde, ondan izin almaksızın çekip
gitmezler.
‘Ey Peygamber!’ Senden izin
isteyenler, Allah’a ve Peygamberine inananlardır.
Bazı işleri için senden izin
isterlerse, içlerinden hangisini dilersen ona izin ver.
Allah’tan onların
bağışlanmalarını dile.
Allah, günahları
bağışlayıcıdır, merhametlidir.
063 ‘Ey inananlar!’
Peygamberin çağrısını kendi aranızdaki çağrılarla bir tutmayın.
‘Onun çağrısını çok önemseyin.
Onun çağrısına olumlu karşılık verin.’
Allah, içinizden birbirini
siper ederek sıvışıp gidenleri biliyor!
Bu sebeple, onun emrine aykırı
davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden ya da kendilerine çok acılı bir
azabın isabet etmesinden sakınsınlar!
064 Uyanın! Göklerde ve yerde
ne varsa Allah’ındır.
Siz ne üzerindeyseniz ‘ne
hissediyor, ne düşünüyor, ne yapıyorsanız hepsini’ bilir!
Ona döndürülecekleri gün, neler
yaptıklarını kendilerine haber verecek.
Çünkü, Allah her şeyi
bilmektedir!
‘Furkan, “hakkı batıldan,
gerçeği yalandan, iyiyi kötüden ayıran” demektir. Kur’an’ın isimlerinden
biridir. Bazı surelerde Tevrat için de bu isim kullanılmıştır. Kur’an’ın
kendisi furkan olduğu gibi, her bir suresi ve ayeti de furkandır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün insanlara uyarıcı
olsun diye kuluna furkanı indiren yaratıcı, yüceler yücesidir!
002 Göklerde, yerde ne varsa
onundur. Asla çocuk edinmemiştir. Egemenlikte ortağı yoktur.
Her şeyi o yarattı, o biçim
verdi, o kader çizdi.
.......................
025.
003 İnkârcılar, onu bıraktılar
da bir takım yapay tanrılar edindiler.
Oysa onlar, hiçbir şey
yaratamayan, üstelik kendileri yaratılan eserlerdir.
Kendilerine bile zarar ya da
fayda veremezler.
Ne ölüme, ne hayata, ne de
ölüleri diriltip yerlerine göndermeye güçleri yeter.
004 İnkâr edenler, “Bu bir
uydurmadır. Onu kendisi uydurdu. Birileri de ona yardım etti” dediler.
Büyük bir haksızlık ettiler,
karalama yoluna gittiler.
005 “Bunlar eski zaman
insanlarının söylenceleridir. Onu birilerine yazdırmıştır. Kendisine sabah
akşam okunuyor” dediler.
‘Kur’an, inkârcıların durumunu
ana hatlarıyla tanımlamakta, söylemlerini özet hâlinde nakletmektedir. Onların
ruh hâllerini gösteren, inanmama sebeplerini ortaya koyan sözlerdir bunlar. Her
devirde, inanmayanlar tarafından tekrarlanan kalıp ifadelerdir. Bu nakiller,
müminler için uyarıcı olmuş, muhataplarını tanımalarını sağlamıştır.’
006 “Onu göklerin ve yerin
sırlarını bilen, bağışlayıcı ve merhamet edici olan indirdi” de.
007 Bir de, “Bu ne biçim peygamber!”
dediler, “Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli, onun
yanı sıra o da uyarıcı olmalıydı!
008 “Ya da kendisine bir hazine
verilmeli ya da bir bahçesi olmalıydı da ondan yemeliydi!”
O zalimler, “Siz, sadece
büyülenen bir adama uymaktasınız!” dediler.
009 Bak şunlara! Senin hakkında
ne örnekler verdiler! Nasıl da sapıttılar! Artık yol bulmaya güçleri
kalmadı!
010 Şanı yücedir onun!
Dilerse sana daha hayırlısını,
altında ırmaklar akan cennetleri verir, görkemli saraylar yapar.
011 Kıyameti de yalanladılar.
‘Ölümden sonra dirilişi,
yargılanma sürecini, öbür dünyayı da inkâr ettiler.’
Oysa, kıyameti yalanlayanlar
için çılgın bir ateş hazırlamışızdır!
025.
012 Cehennem uzaktan görününce,
onun kendine özgü kükreyişini, dehşetli uğultusunu işitecekler.
013 Prangalanıp da cehennemin
dar bir yerine atıldıkları zaman ölümü isterler.
‘Ölümü bir kurtuluş yolu olarak
görürler, ama ölemezler, sonsuza dek öylece azap çekerler.’
014 Onlara, “Bugün, ölümü bir
kere çağırmayın, ölümü çok kereler çağırın!” denilir.
015 “Bu mu daha iyi, yoksa
sonsuz cennet mi? O, kötülükten sakınanlara bir ödüldür. Orada temelli
kalırlar” de.
016 Orada onların bütün
diledikleri vardır.
Cennette sonsuza kadar
yaşayacaklar.
Rabbinin, yerine getirilmesi
istenen sözüdür bu!
017 O gün Rabbin, hem onları,
hem de Allah’ı bırakıp da taptıkları yapay tanrıları bir araya getirir.
Yapay tanrılara, “Bu kullarımı
siz mi saptırdınız, kendileri mi saptılar?” der.
018 Onlar, “Sen bütün
kusurlardan ıraksın! Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yakışmaz.
Onlara da, atalarına da nimetler verdin. Bu yüzden seni anmayı unuttular.
İyilikten yoksun kimseler oldular” derler.
019 ‘Allah onlara’ “İşte
‘tanrı diye taptıklarınız kendileriyle ilgili olarak dünyadayken’
söylediklerinizi yalanladılar. Artık azabı kendinizden savamazsınız. Size
yardım da edilmez. Çünkü, ‘sözümüz var’ zalimlerinize büyük bir azap
tattıracağız!” der.
020 Senden önce gönderdiğimiz
peygamberler de yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı.
‘Elçilerimiz de insandır, tıpkı
öbür insanlar gibidirler. Bunda yadırganacak ne var ki...’
Sabrınızı sınayalım diye
kiminizi kiminize imtihan aracı yaptık.
‘Böylece, buna kendiniz de
tanıklık edebilecektiniz.’
Rabbin her şeyi görür!
025.
021 Huzurumuza geleceklerini
ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi ya! Rabbimizi görseydik ya!” derler.
Bunlar, kendi kendilerine
büyüklük tasladılar, azgınlıkta pek ileri gittiler.
022 Oysa melekleri görecekleri
gün ‘ömürleri boyunca günaha batan’ suçlulara iyi bir haber yoktur.
Melekler onlara, “İyi haber
size yasak!” diyecekler.
023 Yapıp ettiklerinin üzerine
gider, hepsini toz eder savururuz!
024 Cennetliklere gelince, o
gün kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenilecek yerlerin en güzeli onların
olacaktır.
025 Kıyamet günü gök bulutlarla
birlikte ‘ya da içini dolduran yüklerle birlikte’ yarılır.
Birbiri ardınca melekler
indirilir.
026 O gün egemenlik gerçekten
Rahmanındır.
‘O sınırsız merhamet
sahibinindir.’
İnkâr edenler içinse, pek yaman
bir gündür!
027 O gün zalim kişi ‘pişmanlıkla
kıvranarak’ ellerini ısırır.
“Ah ne olurdu, keşke
peygamberleri izleseydim!” der.
028 “Eyvah! Keşke filanı yakın
arkadaş edinmeseydim!
029 “Çünkü, ‘hakikati
bildirmek üzere’ bana gelen zikirden ‘kitaptan, uyarıcıdan’ beni
saptıran odur.”
Bak, insanı nasıl yapayalnız
bırakıyor o şeytan!
‘Dost görünerek cehenneme
sürüklüyor, sonra da yüzüstü bırakıp gidiyor.’
030 Peygamber de, “Rabbim!
Benim toplumum Kur’an’ı terk etti” der.
‘Terk etti, yani arkasına attı,
kulak ardı etti, unuttu, hapsetti, buyruklarını uygulamadı, önemsemedi,
umursamadı.’
031 Bu minval üzere, her
peygamber için suçlulardan bir düşman yaptık.
Yolu gösterici ve başarıya
erdirici olarak Rabbin yeter!
032 İnkâr edenler, “Kur’an ona
bir kerede topluca indirilseydi ya!” diyorlar.
Oysa biz, onu senin gönlüne
iyice yerleştirelim diye kısım kısım indirdik, tane tane okuduk.
025.
033 Onlar sana bir misal
getirirlerse, biz sana mutlaka gerçek olanı ve en güzel yorumu getiririz.
034 Cehenneme yüz üstü
toplanacaklar var ya, yerce en kötü, yolca en sapık olanlar onlardır.
035 Andolsun, biz Musa’ya kitap
verdik, kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık.
036 “Haydi, ayetlerimizi
yalanlayan kimselere gidin!” dedik.
‘Firavuna ve onun ileri
gelenlerine gidin de gerçekleri anlatın! Gittiler, anlattılar. Fakat ötekiler
bunlara inanmadı.’’
Sonunda o toplumun insanlarını
yerle bir ettik.
037 Nuh halkını da
peygamberlerini yalanladıkları zaman sulara gömdük, onları insanlara bir ibret
yaptık.
Zalimlere canlar yakan bir azap
hazırlamışızdır!
038 Âd ve Semud ve Ress halkı
ve bunların arasında kalan nice nesilleri helak ettik.
‘Yeryüzü sayfasından silip
attık.’
039 Her birine uyarıcı örnekler
vermiştik. Sonra hepsini yerle bir ettik!
040 Andolsun, onlar bela
yağmuruna tutulan kente gittiler. Peki onu görmediler mi!
‘Üzerinde düşünmediler mi,
ibret almadılar mı..!’
Hayır, bunlar ölümden sonra
diriltilip kaldırılacaklarını ummuyorlardı!
041 Seni gördükleri zaman,
“Allah’ın elçi yapıp gönderdiği bu mu!” diye aralarında alay konusu
yapıyorlar.
042 “Onlara sımsıkı
sarılmasaydık az kalsın bizi tanrılarımızdan ayırıp saptıracaktı!” derler.
Azabı gördükleri zaman doğru
yoldan sapanın kim olduğunu bilecekler!
043 Gördün mü içindeki zararlı
isteklerini kendine tanrı edineni!
Şimdi ondan sen mi sorumlu
olacaksın!
025.
044 Yoksa sen onların çoğunun ‘senin
anlattıklarını’ dinlediklerini ya da bunlar hakkında düşündüklerini mi
sanıyorsun!
Onlar hayvanlar gibidirler,
hatta yol bakımından daha da şaşkındırlar!
045 Rabbin gölgeyi nasıl
uzatıyor, görmüyor musun ‘düşünmüyor musun’! Dileseydi, onu durgun
yapardı.
Sonra, güneşi de ona delil
yapmışızdır.
‘Güneş, yani ışık olmasaydı
gölge de bilinmezdi. Bu nedenle, ışık gölgeye delildir, onu gösterir.’
046 Sonra da gölgeyi tutam
tutam kendimize çekiyoruz.
‘Işık ilerledikçe gölge
çekilir, kendisini yaratana gider.’
047 Size geceyi giysi, uykuyu
dinlence, gündüzü dirilip ‘yaşamak üzere yeryüzüne’ yayılma zamanı
yapan, odur.
048 Rüzgârları rahmetinin ‘yağmurun’
önünde müjdeci olarak gönderen de odur. Evet, gökten o tertemiz suyu ‘yağmuru,
karı, doluyu, çiği’ biz indiriyoruz.
049 Ölü bir beldeye can verelim
de yaratıklarımızdan olan davar sürülerini ve insan topluluklarını suya kavuşturalım
diye.
050 Düşünüp ibret alsınlar diye
onu insanlar arasında evirip çeviririz, ama yine de insanların çoğu nankörlükte
direnirler.
‘Buharlaşan suyun göklere çıkıp
bulut olması, rüzgârlarla bulutların taşınması, kurak yerlere yağmurun damlalar
hâlinde düşmesi, canlı cansız bütün varlıkların temizlenmesi, sonra pınarların,
derelerin, ırmakların oluşması, bir kısım suyun yer altına süzülüp orada
birikmesi, sonra yıl boyunca kaynaması, kısacası su çevriminin her halkası
düşündürücüdür, yaratıcıyı tanıtan apaçık işaretlerle doludur.’
051 Dileseydik, her kasabaya
bir uyarıcı gönderirdik.
‘Buna gerek kalmadı, çünkü
insanlık bir tek kitaptan dersini alabilecek düzeye erişti. Son peygamber
geldi, bütün insanlara kıyamete kadar yetecek kitabı getirdi.’
052 Sen o inkârcılara uyma,
bununla onlara karşı büyük bir cihad yap.
‘Kitap elinde cihad yap, yani
çalış, bütün gücünü kullanarak çaba harca, durmadan anlat, öğüt ver, gerçekleri
açıkla.’
053 İki su kütlesini birbirine
o saldı. Şu su tatlı, susuzluk giderici. Şu su da tuzlu, acı mı acı. İki
kütlenin arasına, birbirlerine karışmalarını engelleyecek bir perde koydu.
054 İnsanı sudan yaratan, ona
bir soy, bir hısımlık veren, odur. Rabbinin her şeye gücü yeter!
055 Allah’ı bırakıyor da
kendilerine ne fayda, ne de zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar! Kâfir,
Rabbine karşı başkalarına arka çıkıyor!
025.
056 ‘Ey Peygamber!’ Biz
seni bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.
057 “Yaptıklarıma karşılık
sizden ücret istemiyorum. Rabbine giden bir yol edinmek isteyen kimseler olun
yeter” de.
058 Sen, asla ölmeyen o hayat
sahibine güven. Onu överek tesbih et. Kullarının günahlarından onun haberli
olması yeter.
059 O, gökleri, yeri ve
ikisinin arasındakileri altı günde yarattı.
‘Altı günde, yani altı evrede,
altı aşamada.’
Sonra arşa ‘en yüce
egemenlik makamına’ hükmetti.
Rahmandır o!
Her neyi soracaksan haberli
olana sor!
060 Onlara, “Rahmana secde
edin!” denilince, “Rahman da ne! Sen bize emir verdin diye secde mi edelim
yani!” dediler.
Bu çağrı onların nefretlerini
artırdı.
061 Gökte yıldızları yaratan,
güneşi ışıklı bir lamba, ayı nurlu bir kandil yapan zatın şanı pek
yücedir!
062 Düşünmek ya da ibret almak
isteyenler için geceyle gündüzü birbiri ardınca getiren, odur.
063 Rahmanın kulları yeryüzünde
böbürlenmeden yürürler. Gerçeklerden yana bilgisi olmayan düşüncesizler
kendilerine laf atınca sadece, “Selâm!” derler.
‘Onlara uymaz, onlarla
tartışmaz, yumuşak bir iki söz söyleyip yollarına giderler.’
064 Gecelerini Rablerinin
huzurunda saygıyla yerlere kapanarak, ayakta durarak geçirirler ‘namaz
kılarlar’.
065 Onlar, “Rabbimiz! Bizden
cehennem azabını sav. Çünkü, onun dinmez acılar veren sürekli bir azabı vardır”
derler.
066 Gerçekten de o ‘cehennem’
ne kötü bir durak, ne kötü bir konaktır!
067 Onlar, harcama
yaptıklarında, ne sınırı aşarak saçıp savururlar, ne de kısarak cimrilik
ederler, ‘akıllıca davranır’ ikisi arasında bir kıvam ‘bir orta yol’
tuttururlar.
025.
068 Onlar, Allah’ın yanı sıra
bir başka ilaha yalvarmazlar.
Allah’ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymazlar, zina etmezler.
Bunları yapan belasını bulur!
069 Diriliş gününde azabı kat
be kat olur. Alçaltılmış olarak sonsuza kadar cehennemde kalır.
070 Allah, tevbe eden, inanıp
da faydalı işler yapanların kötülüklerini iyiliklere çevirir.
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir!
071 Kim tevbe eder de güzel
işler yaparsa, Allah’a kabul edilmiş olarak varır.
072 Onlar, yalan yere tanıklık
etmezler. Olur da yolları faydasız konuşmalar yapan kimselerin yanına düşerse,
onurlarını koruyarak yürür giderler.
073 Rablerinin ayetleri
kendilerine hatırlatılınca, onlara karşı bir kör, bir sağır gibi
davranmazlar.
074 Onlar, “Rabbimiz! Bize göz
nurumuz olacak eşler ve çocuklar bahşet. Bizi kötülüklerden sakınan kullarına
öncü eyle!” derler.
075 İşte onlar, sabırlı
olmaları sebebiyle cennetin yüce makamlarıyla ödüllendirilirler.
Orada dirlik ve esenlik
dilekleriyle karşılanırlar.
076 Orada temelli kalırlar.
Cennet, ne güzel bir yer, ne
güzel bir konaktır!
077 ‘Ey insanlar!’
“Duanız olmasa Rabbim size niçin değer versin!” de.
‘Ey inkârcılar!’ Siz
yalanladınız!
Azap, yakanızı asla
bırakmayacaktır!
..................................
‘Şuara, “şairler” demektir.
Surenin sonunda şairlerden söz edilmektedir. Burada, iki şair tipi ana
çizgileriyle tanımlanmış, birinci tipe uyan şairler yerilmiş, ikinci tiptekiler
övülmüştür. Bu ayetler, şiir sanatından ve sanatkârlarından söz etmekle
birlikte, bütün sanat dallarını ilgilendiren ilkeler içermektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Tâ, sin, mîm.
002 Bunlar, apaçık kitabın
ayetleridir.
‘Hem kendisi açık seçik olan,
hem de gerçekleri açıkça anlatan bir kitap.’
003 ‘İnkârcılar sana
bildirilenlere’ inanmıyorlar diye neredeyse ‘üzüntüden, kaygıdan’
kendini tüketeceksin.
004 Dileseydik, onlara gökten
bir ayet ‘bir alâmet, bir mucize’ indirirdik. Onun karşısında hemen
boyun büker baş eğerlerdi.
‘Fakat bunu istemiyoruz, çünkü
bütün insanları sınamak için yarattık. Gerçekleri zorla kabul ettirmek sınavı
ortadan kaldırır.’
005 Onlara, Rahmandan ne zaman
bir zikir ‘bir kitap, bir uyarıcı, bir öğüt’ gelse, mutlaka ondan yüz
çevirirler.
‘Bugüne kadar hep böyle
yaptılar, kötü isteklerine uymaları yüzünden bundan sonra da yapacakları
budur.’
006 Yine yalanladılar, ama alay
edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine gelecektir!
007 Hiç mi yeryüzüne bakmıyor
bunlar! Orada her türden nice bitkiler yetiştirmişiz.
008 Bunda bir ayet ‘ibret’
var, ama onların çoğu inanmazlar.
009 Rabbin, üstün gücü olandır,
merhamet edendir.
010 Hani bir zamanlar, Rabbin
Musa’ya seslenmişti: “O zalim halka git ‘sana bildirdiklerimizi onlara’
anlat.
011 “Firavun halkına.
Günahlardan hâlâ sakınmayacaklar mı!”
012 Musa, “Rabbim!” dedi,
“Korkarım onlar beni yalanlarlar.
013 “Bu yüzden kalbim daralır,
dilim tutulur. Harun’a da elçilik ver.
014 “Hem, onlarla ilgili
üzerimde bir suç var. Korkarım bu yüzden beni öldürürler.”
‘Musa aleyhisselâm, gençlik
yıllarında bir kavgaya karışmış, bir adamın ölümüne sebep olmuştu.’
015 Allah, “Asla!” dedi,
“Haydi, ikiniz ayetlerimizle gidin. Ben işitici olarak sizinleyim!
016 “Firavuna gidin, “Biz
âlemlerin Rabbinin elçileriyiz” deyin.
017 “İsrailoğullarını bizimle
beraber gönder.”
018 Firavun, “Seni bir bebekken
yanımıza alıp büyütmemiş miydik! Hayatının bir çok yıllarını aramızda
geçirmemiş miydin!
019 “Sonra da yaptın
yapacağını! Sen bir nankörsün!” dedi.
026.
020 Musa, “O işi henüz
şaşkınlardan biriyken yapmıştım.
021 “Bu yüzden de sizden korkup
kaçtım. Fakat daha sonra Rabbim bana bir hikmet ‘ilahi ilim’ verdi. Beni
elçilerinden biri yaptı.
022 “Gelelim başıma kaktığın o
nimete. Sebebi, İsrailoğullarını senin
köle etmendir.”
023 Firavun, “Âlemlerin Rabbi
kim?” dedi.
024 “Allah göklerin, yerin ve
ikisi arasında bulunan varlıkların Rabbidir. Kesinkes inanırsanız!” dedi.
025 Firavun, çevresindekilere,
“Ne dediğini duydunuz mu?!” dedi.
026 Musa, “Hem sizin Rabbiniz,
hem de önceki atalarınızın Rabbidir” dedi.
027 Firavun, “Size gönderilen
elçiniz kesinlikle bir deli!” dedi.
028 Musa, “O doğunun, batının,
ikisi arasında kalan her yerin Rabbidir. Eğer aklınızı kullanırsanız
anlarsınız” dedi.
029 Firavun, “Benden başka ilah
edinirsen seni hapse atarım!” dedi.
‘Bu tartışmadan kendi lehine
bir sonuç alamayacağını anlayınca, zorbaca davrandı.’
030 Musa, “Sana apaçık bir
şeyle gelmişsem de mi!” dedi.
‘Ya inkârı mümkün olmayacak
kadar açık bir mucizeyle geldiysem..?’
031 Firavun, “Haklıysan koy
ortaya da görelim!” dedi.
032 Musa, asasını yere bıraktı.
Bir de ne görsünler! Asa koca bir yılan olmuş!
033 Elini koynundan çıkardı. O
el, seyredenlerin önünde bembeyaz oldu!
034 Firavun, çevresindeki
seçkinlerine, “Bu adam hakikaten bilgin bir büyücü!
035 “Büyü yoluyla sizi
yurdunuzdan sürgün etmek istiyor. Bu durumda siz ne önerirsiniz?” dedi.
036 Dediler: “Onu ve kardeşini
alıkoy. Şehirlere derleyiciler gönder.
037 “Bütün bilgin büyücüleri
toplayıp sana getirsinler.”
038 Büyücüler belli bir günün
belli bir vaktinde bir araya getirildiler.
039 İnsanlara, “Toplandınız
mı?” denildi.
026.
040 “Umarız büyücüler yener de
biz de onlara uyarız” dediler.
041 Derken, büyücüler geldiler.
Firavuna, “Yenersek bize kesinlikle bir ödül var değil mi?” dediler.
042 Firavun, “Evet, hiç
kuşkunuz olmasın” dedi, “Yenerseniz benim en yakın gözdelerim olursunuz.”
043 Musa onlara, “Atın ne
atacaksanız!” dedi.
044 Büyücüler iplerini ve
değneklerini attılar, “Firavunun gücü sayesinde mutlaka biz yeneceğiz!”
dediler.
045 Sonra, Musa asasını yere
bıraktı.
‘O asa büyük bir yılan oldu.’
Onların uydurduklarını
yuttu!
046 Büyücüler hemen secde
ettiler.
‘Uzmanlık alanları olması
nedeniyle, Musa aleyhisselâm tarafından yapılanın bir büyü değil de mucize
olduğunu anladılar, saygıyla yere kapandılar.’
047 Dediler: “Biz âlemlerin
Rabbine inandık,
048 “Musa ve Harun’un Rabbine.”
049 Firavun, “Ben size izin
vermeden ona inandınız demek! Anlaşıldı, size büyü öğreten ustanız buymuş
demek! Pek yakında görürsünüz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama kestireceğim! Sonra da hepinizi astıracağım!” dedi.
050 İmana gelen büyücüler,
“Zararı yok” dediler, “biz eninde sonunda Rabbimize döneceğiz.
051 “İnananların ilki olmamız
sebebiyle, Rabbimizin günahlarımızı affetmesini umuyoruz.”
052 Derken, Musa’ya, “Kullarımı
geceleyin yürüt. Çünkü, kesinlikle izleneceksiniz!” diye bildirdik.
053 Firavun, illere adamlar
gönderdi.
054 “Bunlar paramparça olmuş
bir azınlıktır.
055 “Bize büyük bir öfke
besliyorlar.
056 “Oysa biz hazırlıklı bir
kitleyiz.
057 “Buna dayanarak onları
bahçelerden, pınarlardan çıkardık.
058 “Birikimlerini, saygın
konumlarını ellerinden aldık.”
059 Olan budur! Onları
İsrailoğullarına miras yaptık
060 Gün ışırken onlara
yetiştiler.
026.
061 İki topluluk birbirine
göründü. Musa’nın arkadaşları, “İşte yakalandık!” dediler.
062 Musa, “Asla!” dedi, “Rabbim
benimledir. Bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir.”
063 Musa’ya, “Asanla denize
vur!” diye vahyettik.
Deniz hemen yarıldı, her
parçası büyük bir dağ gibi oldu.
064 Arkalarından öbürlerini de
yaklaştırdık.
065 Musa’yı ve yanındakileri
tamamen kurtardık.
066 Sonra da, öbürlerini sulara
gömdük.
067 Bunda bir ayet vardır, ama
onların çoğu inanmazlar!
068 Rabbin, üstün gücü olandır,
pek merhametlidir!
069 Onlara İbrahim hakkında da
bilgi ver.
‘Onun başından
geçenleri anlat.’
070 İbrahim, babasına ve
halkına, “Siz neye tapıyorsunuz?” diye sordu.
071 Onlar da, “Putlara
tapıyoruz. Biz, kendimizi onlara adadık” dediler.
072 İbrahim, “Siz onlara
yalvarınca onlar sizi işitiyorlar mı?
073 “Size fayda veya zarar
verebiliyorlar mı?” dedi.
074 “Hayır. Fakat biz,
atalarımızı bunu yaparken bulduk” dediler.
075 İbrahim dedi: “Peki hiç
düşündünüz mü neye taptığınızı?
076 “Siz ve eski atalarınız!
077 “Şüphesiz, onlar benim
düşmanım, âlemlerin Rabbi dostumdur!
078 “Beni yaratan, sonra da
doğru yolu gösteren, odur.
079 “Odur bana yediren,
içiren.
080 “Hastalandım mı şifa verip
iyileştirir.
081 “Canımı o alacak, sonra o
diriltecek.
082 “Din gününde ‘ahiretteki
yargılama sürecinde’ hatalarımın affını yalnız ondan umuyorum.”
083 “Rabbim! Bana hikmet ‘faydalı
ilim’ ver. Beni iyilerin arasına kat!
026.
084 “Gelecek nesiller arasında
hayırla anılmayı nasip et!
085 “Beni, nimetlerle dolu
cennetini miras alanlardan eyle!
086 “Sapkınlardan olan babamı
bağışla!
087 “Diriliş gününde beni
utandırma!
088 “O gün ne mal fayda verir,
ne de çocuklar.
089 “Yalnız arı bir gönülle
Allah’a varan kurtulur!”
090 Cennet, kötülüklerden
sakınanlara yaklaştırılır.
091 Cehennem de azgınlara
gösterilir.
092 Onlara denilir ki: “Nerede
taptıklarınız!
093 “Allah’ın yanı sıra tanrı
edindikleriniz size yardım ediyorlar mı ya da kendilerini kurtarabiliyorlar
mı!”
094 Onlar da, öbür azgınlar da
cehenneme atılırlar.
095 İblis’in askerleri de..!
096 O gün orada birbirleriyle
çekişirlerken derler:
097 “Vallahi biz apaçık bir
sapıklık içindeymişiz.
098 “Bir zamanlar sizi
âlemlerin Rabbiyle bir tutardık.
099 “Bizi, isyankar suçlular
saptırdı.
100 “Şimdi bizi kurtaracak bir
yardımcıdan yoksunuz.
101 “Yakın bir dostumuz da
yok.
102 “Keşke bir kez olsun geriye
dönebilseydik de inananlardan olsaydık!”
103 Şüphesiz, bunda bir ayet
var, fakat çoğu ‘düşünmez, ibret almaz’ inanmaz.
104 Rabbin, üstün gücü,
sınırsız merhameti olandır.
105 Nuh halkı da gönderilen
peygamberleri yalanladı.
106 Bir zamanlar, kardeşleri
Nuh onlara dedi:
“Kötülüklerden sakınmayacak
mısınız!
107 “Şüphesiz, ben size
gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
108 “Allah’tan sakının da bana
itaat edin.
109 “Buna karşılık sizden bir
ücret de istemiyorum. Benim ücretimi Allah verecek.
110 “Allah’tan sakının da bana
uyun.”
111 Halkı, “Sana nasıl
inanırız! Baksana, izleyicilerin hep ayak takımı!” dediler.
026.
112 Nuh, “Onlar neler
yapıyorlardı bilmem” dedi,
113 “Onların hesabını Rabbim
görecek. Bir düşünseniz!
114 “Ben, inananları kovamam.
115 “Ben ancak apaçık bir
uyarıcıyım.”
116 “Ey Nuh!” dediler, “Bu işe
bir son vermezsen seni taşlarız!”
117 Nuh, “Rabbim!” dedi,
“Halkım beni yalanladı.
118 “Benimle onlar arasında
hüküm ver. Beni ve yanımdaki inananları kurtar.”
119 Onu ve yanındakileri yüklü
bir gemide kurtardık.
‘Bu gemi, Allah’ın emriyle Nuh
aleyhisselâm tarafından yapılmıştı.’
120 Sonra da geride kalanları
sulara gömdük!
121 Bunda gerçekten bir ayet
vardır, ama çoğu kimseler ‘ibret alıp’ inanmazlar.
122 Rabbin, üstün gücü olandır,
merhamet edendir.
123 Âd halkı da gönderilen
peygamberleri yalanladı.
124 Bir zamanlar, kardeşleri
Hud onlara dedi: “Sakınmaz mısınız?
125 “Ben sizin için güvenilir
bir elçiyim.
126 “Allah’tan sakının da bana
uyun.
127 “Buna karşılık sizden bir
ücret de istemiyorum. Benim ücretimi Allah verecek.
128 “Siz her yüksek yere bir
anıt dikerek oyalanır mısınız!
129 “Bir de temelli kalmayı
umarak sanatlı binalar mı ediniyorsunuz!
130 “Tutunca, zorbaca mı
tutuyorsunuz!
‘Zorla onun bunun hakkını mı
yiyorsunuz!’
131 “Artık Allah’tan sakının da
bana uyun.
132 “Şu bildiğiniz nimetleri
size verenden sakının!
133 “Size davarlarla,
çocuklarla yardım etti.
134 “Bahçeler, pınarlar verdi.
135 “Sizin hakkınızda büyük bir
azaptan korkuyorum.”
136 Dediler: “Öğüt versen de,
vermesen de bizce birdir.
026.
137 “Bu eskilerin
âdetidir.
‘Atalarımız ne yaptıysa biz de
onu yapıyoruz. Âdet, alışkanlık, gelenek, görenek, töre demektir. Eskiden beri
tekrarlanarak yerleşmiş olan uygulamalardır.’
138 “Bize azap edilmez.”
139 Onu yalanladılar.
Biz de onları yerle bir ettik.
Elbet bunda bir ayet var, ama
çoğu insanlar inanmazlar.
140 Rabbin, üstün gücü,
sınırsız merhameti olandır.
141 Semud halkı da gönderilen
peygamberleri yalanladı.
142 Kardeşleri Salih onlara
dedi: “Sakınmayacak mısınız?
143 “Ben size gönderilmiş
güvenilir bir elçiyim.
144 “Artık Allah’tan sakının da
bana uyun.
145 “Buna karşılık sizden bir
ücret istemiyorum. Benim ücretimi âlemlerin Rabbi verecek.
146 “Siz burada güven içinde
bırakılacak mısınız!
147 “Bahçelerde, pınarlarda.
148 “Ekinler, salkımları sarkan
hurmalıklar arasında.
149 “Dağlarda ferah evler
yontuyorsunuz.
150 “Artık Allah’tan sakının da
bana uyun.
151 “Sınırları aşan taşkınlara
uymayın.
152 “Onlar yeryüzünü bozarlar,
ıslah etmezler.”
153 Dediler: “Sen
büyülenmişsin, besbelli!
154 “Sen de bizim gibi bir
insansın. Haklıysan, bir mucize göstersene!”
155 Salih, “İşte şu dişi deve
bir nişandır” dedi, “Su içme hakkı belirli bir gün onun, belirli bir gün sizin
olsun.
‘Salih aleyhisselâm,, mucize
eseri olarak kayadan bir deve çıkarmış, ovaya salmıştı.’
156 “Ona kötü niyetle
ilişmeyin. Büyük bir günün azabı sizi yakalar!”
157 Deveyi kestiler! Sonra da
pişman oldular.
158 Çünkü, azap onları
kıskıvrak yakaladı.
Elbet bunda bir ayet var, ama
çoğu insanlar inanmazlar.
159 Rabbin, üstün gücü,
sınırsız merhameti olandır.
026.
160 Lût halkı da peygamberleri
yalanladı.
161 Bir zamanlar, kardeşleri
Lût onlara dedi ki: “Sakınmayacak mısınız?
162 “Ben size gönderilmiş
güvenilir bir elçiyim.
163 “Allah’tan sakının da bana
uyun.
164 “Bunun için sizden bir
ücret istemiyorum. Benim ücretimi âlemlerin Rabbi verecek.
165 “İnsanlar arasından ‘şehvetle’
erkeklere mi yanaşırsınız!
166 “Rabbinizin sizin için
yarattığı eşlerinizi bırakır mısınız! Doğrusu, siz azgın kimselersiniz!
167 “Ey Lût!” dediler, “Bu tür
konuşmalarına bir son vermezsen seni sürgün ederiz!”
168 Lût, “Ben sizin
yaptıklarınızdan nefret ediyorum” dedi.
169 Sonra da, “Rabbim! Beni ve
yakınlarımı bunların yaptıklarından kurtar” diye yakardı.
170 Bunun üzerine hem onu, hem
de ‘ona inanan’ yakınlarını kurtardık.
171 Geridekiler arasında sadece
bir kocakarı kaldı.
‘Lût aleyhisselâmın suçlularla
birlikte hareket eden karısı...’
172 Öbürlerini yerle bir
ettik.
173 Üzerlerine bir azap yağmuru
yağdırdık.
Ne kötüdür uyarılanların
yağmuru!
174 Elbet bunda bir ibret dersi
var, ama insanların çoğu inanmazlar!
175 Rabbin üstün gücü, sınırsız
merhameti olandır!
176 Eyke halkı da peygamberleri
yalanladı.
177 Bir zamanlar Şuayb onlara
dedi: “Sakınmayacak mısınız?
178 “Ben size gönderilmiş
güvenilir bir elçiyim.
179 “Allah’tan sakının da bana
uyun.
180 “Bunun için sizden bir
ücret istemiyorum. Benim ücretimi âlemlerin Rabbi verecek.
181 “Ölçüyü tam yapın,
eksiltenlerden olmayın.
‘Başkalarının hakkını yemeyin.’
182 “Tartılacak nesneleri
düzgün ‘hilesiz’ teraziyle tartın.
183 “İnsanların eşyalarını
değerden düşürmeyin.
Bozguncular olup da yeryüzünde
karışıklık çıkarmayın.
026.
184 “Hem sizi, hem de sizden
önceki nesilleri yaratan Allah’tan korkun!”
185 Halkı, “Sen” dediler,
“büyülenmiş birisin!
186 “Bizim gibi bir insansın.
Biz, senin yalancılardan biri olduğunu düşünüyoruz.
187 “Doğru söylüyorsan
üzerimize gökten bir parça indirsene!”
188 Şuayb, “Rabbim
yaptıklarınızı en iyi bilendir!” dedi.
189 Onu da yalanladılar.
Kendilerini bulutlu bir günün azabı yakaladı. Cidden çok büyük bir azap
günüydü!
190 Bunda bir ayet ‘ibret
dersi’ var, ama yine de çoğu insanlar inanmazlar.
191 Rabbin, üstün gücü,
sınırsız merhameti olandır!
192 Bu kitap âlemlerin Rabbi
tarafından indirilmiştir.
193 Onu indiren de o güvenilir
ruhtur ‘vahiy meleğidir’.
194 İnsanları uyarman için
senin kalbine indirmiştir.
195 Açık seçik ‘akıcı,
anlaşılır, etkili, edebî’ bir arapçayla indirdi.
196 Kur’an’da sana
bildirilenler, öncekilerin kitaplarında da vardır.
197 İsrailoğulları
bilginlerinin bunu biliyor olmaları kendileri için bir ayet ‘bir alâmet, bir
belirti’ olmadı mı!
198 Biz onu arapça
bilmeyenlerden birine indirseydik,
199 O da onu kendilerine
okusaydı, ona yine inanmayacaklardı.
‘Yani söz konusu olan kitabın
dili değil. İnanmamalarının daha derin bazı iç sebepleri var. Özellikle kibir,
gurur, tutuculuk...’
200 Biz onu günahlara batan
suçluların kalplerine böyle sokarız.
‘Sözün güzelliğini görürler,
manasının derinliğini sezerler, ama bu onların kalbinde bir yankı bulmaz.
Çünkü, günahları yüzünden kalpleri paslanmıştır.’
201 İnkâr edenler o acılı azabı
görene kadar ‘bu böyle sürer gider’.
202 O azap, kendilerine farkına
varamadıkları bir anda apansız geliverir.
203 “Bize zaman tanınır mı
acaba?” derler.
204 Onlar azabımızı hemen
istemiyorlar mıydı!
205 Ne dersin! Biz onları
senelerce yaşatsak,
206 sonra da kendilerine sözü
verilen ‘azap’ başlarına gelse,
026.
207 ellerindeki nimetlerin
kendilerine faydası olmaz!
208 Hiçbir memleketin halkını,
kendilerini uyaracak bir peygamber gelmediği sürece helak etmedik.
209 Onlara gerekli
hatırlatmalar mutlaka yapılmıştır!
Biz asla haksızlık
etmemişizdir!
210 Onu şeytanlar indirmedi.
211 Bu işi yapmak onların harcı
değildir. Zaten buna güçleri de yetmez.
212 Dinlemeleri kesinlikle
engellendi.
213 Allah’ın yanı sıra başka
ilaha yalvarma! Yoksa azap edilenlerden biri de sen olursun!
214 Önce en yakınlarını uyar!
215 Sana uyan müminlere kol
kanat ger.
216 Sana başkaldırırlarsa, “Ben
sizin yaptıklarınızdan uzağım” de.
217 Üstün gücü, sınırsız
merhameti olana güven.
218 O seni görür, kulluk etmek
için ayakta dururken,
219 secde edenlerin arasında
gezerken.
220 O işitendir, bilendir.
221 Şeytanlar kime iner, sana
bildireyim mi?
222 Günah yüklenenlere, yalan
söyleyerek aldatanlara inerler ‘onlarla ilişki kurarlar’.
223 Bunlar, şeytana kulak
verirler. Onların çoğu yalancıdır.
224 Şairlere gelince, onlara da
azgınlarla çapkınlar uyar!
225 Görmez misin, onlar her
vadide ‘olmayacak hayallerin peşinde’ şaşkınca dolaşırlar.
226 Yapmayacakları şeyleri
söylerler.
227 Ancak, inanan, güzel
davranan, Allah’ı çokça anan, kendilerine haksızlık yapıldıktan sonra haklarını
savunan ‘şairler, yazarlar’ başka!
Zalimler, hangi devrimle
devrileceklerini yakında bilecekler!
‘Ayette, iki şair tipi ana
çizgileriyle tanımlanmış, birinciler aşağılanmış, güzel nitelikleri olanlar
ayrı tutulmuştur. Ayetlerde her ne kadar sadece şairlerden söz ediliyorsa da,
bu tanımlamaların öykücüleri, romancıları, oyun yazarlarını, denemecileri de
kapsadığını söylemek yanlış olmaz.’
.......................................................
‘Neml, “karınca” demektir.
Karınca, şu muhteşem kâinat kitabının küçük ayetlerinden biridir. Bir canlı
makine gibi çalışır, ustasının sanatına tanıklık eder. Sureye karınca ismi
verilmekle, onun harika yaratılışını göremeyen insanların dikkatleri çekilmiş,
üzerinde düşünmeleri istenmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Tâ, sin. Bunlar sana
Kur’an’ın, apaçık Kitabın ayetleridir.
‘Kendisi açık seçik olmakla
kalmayıp sana gerçekleri de açıklayan...’
002 İnananlar için bir ibret
dersidir!
003 İnananlar, namazı özenle
kılarlar, zekâtı verirler, ahirete kesinkes inanırlar.
004 Ahirete inanmayanlara
gelince, onlara yapıp ettiklerini güzel göstermişizdir. Bu yüzden körü körüne
bocalayıp duruyorlar.
005 Azabın en kötüsü bunlar
içindir. Ahirette en çok zarara uğrayanlar da bunlar olacaktır.
006 Sen bu Kur’an’ı, her işini
anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapan hakîmin, her şeyi bilen alîmin
katından alıyorsun.
007 Bir zamanlar Musa,
ailesine, “Ben uzakta bir ateş gördüm. ‘Gidip bakayım, belki bize yardımcı
olacak birini bulurum.’ Size oradan bir haber getiririm ya da ısınmanız
için bir parça ateş alıp gelirim” demişti.
008 Oraya varınca kendisine
şöyle seslenildi: “Bu ateşin yanındakilerle etrafındakiler kutlu kılınmıştır.
Âlemlerin Rabbi Allah bütün kusurlardan ıraktır!”
009 “Ey Musa! Ben üstün gücü,
sınırsız hikmeti olan Allah’ım!
010 “Asanı yere bırak!”
Musa, onu koca bir yılan gibi
hareket ederken görünce, arkasına bakmadan kaçtı.
Allah, “Ey Musa!” dedi,
“Korkma! Vahiy taşıyıcı elçiler Benim huzurumda korkmazlar.
011 “Ancak zalimler korkar!
Kötülük yaptıktan sonra pişman olup yerine iyilik yapana karşı, ben bağışlayıcıyım,
merhametliyim.
012 “Şimdi elini koynuna sok,
bütün lekelerden uzak bir biçimde bembeyaz çıksın. Firavuna ve onun halkına
dokuz mucizeyle git. Çünkü, onlar yoldan çıkmış azgın bir topluluk hâline
geldiler.”
013 Fakat onlara, gerçekleri
aydınlatan ayetlerimiz gelince, “Bu apaçık bir büyüdür!” dediler.
‘Her peygamberin zamanında bir
bilim ya da sanat dalı revaç bulmuş, ileri gitmiştir. Söz gelişi, İsa
aleyhisselâm zamanında tıp, Musa aleyhisselâm devrinde büyü, Muhammed
aleyhisselâm asrında edebiyat doruk noktasındaydı. Bu nedenle, peygamberlerin
mucizeleri de genellikle ilgili alanlarda ortaya çıkmış, bu yolla dikkatleri
ilahi gerçekler üzerinde toplamıştır.’
027.
014 Zihinleri kavradığı hâlde,
zulmü kendilerine yol edinmeleri, büyüklük taslamaları yüzünden inkâr ettiler.
Şimdi bak nasıl oldu
bozguncuların sonu!
‘Bu ayet, inanmama sebeplerini
özetliyor. Birincisi, zulmü, haksızlık etmeyi yol edinmeleri. İkincisi,
büyüklük taslamaları, kendi akıllarını, fikirlerini, bilgilerini yeterli görmeleri.
Sözün kısası, inkârın arkasında ahlaki sorunlar yatmaktadır, bir anlama ya da
anlamama sorunu değildir.’
015 Andolsun, Davud ve
Süleyman’a da ilim verdik.
İkisi de, “Bizi, inanan
kullarının nicelerinden üstün kılan Allah’a hamdolsun!” dediler.
016 Süleyman, Davud’a mirasçı
oldu.
‘Onun görevini devraldı.’
“Ey insanlar!” dedi, “Bize kuş
dili öğretildi. Her nimetten bolca pay verildi. Doğrusu, bu apaçık bir
lütuftur.”
017 Süleyman’ın cinlerden,
insanlardan, kuşlardan oluşan orduları toplandı. Düzenli sıralar hâlinde yola
koyuldular.
018 Sonunda, karınca vadisine
geldiler.
Bir karınca, “Ey karıncalar!
Yuvalarınıza girin! Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesinler!”
dedi.
019 Süleyman, karıncanın sözüne
güldü, “Rabbim! Bana ve ana babama olan nimetine şükredebilmem, seni razı
edecek güzel işler yapabilmem için bana başarı ver. Merhamet buyur da beni iyi
kullarının arasına kat!” dedi.
‘Süleyman aleyhisselâmın
mucizelerinden biri de hayvanların dilini bilmesiydi.’
020 Kuşları denetleyince,
“Hüdhüdü ‘haberci kuşu’ niye göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?
021 “Yanıma inandırıcı bir
mazeretle gelmezse, onu ya şiddetle cezalandırırım ya da keserim!” dedi.
022 Hüdhüd, az sonra geldi,
“Ben, senin tarafından bilinmeyen bir bilgi edindim. Sebe ülkesinden kesin bir
haber getirdim” dedi.
‘Sebe ya da Saba, Yemende bir
bölgenin adıdır. Süleyman aleyhisselâm zamanında orada bir devlet vardı.Belkıs
adlı bir hanım tarafından yönetiliyordu.’
027.
023 “Orada bir kadına
rastladım. Onların melikesi. Kendisine her nimetten verilmiş. Bir de büyük
tahtı var.
024 “Kendisi de, halkı da,
Allah’ı bırakıyor da güneşe tapıyorlar.
Şeytan, onlara yapıp
ettiklerini güzel gösterip saptırmış. Doğru yolu bulamıyorlar.
025 “Allah’a secde etmesinler
diye. Oysa o, göklerde ve yerde gizli olanları ortaya çıkaran, onların
gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilendir.
026 “Allah’tan başka ilah
yoktur. En büyük egemenlik makamının sahibi, odur.”
027 Süleyman, “Doğru mu
söyledin, yoksa yalancı mısın, göreceğiz!” dedi.
028 “Şu mektubumu götür, onlara
ver. Sonra yanlarından uzaklaş da bak bakalım, ne sonuca varacaklar.”
029 ‘Belkıs, mektubu alınca,
ileri gelen adamlarını topladı.’
“Ey ulular!” dedi, “Bana önemli
bir mektup verildi.
030 “Mektup Süleyman’dan
geliyor. Bismillahirrahmanirrahîm, diye başlıyor.
031 “Sakın bana başkaldırmayın!
Kendi rızanızla teslim olarak huzuruma gelin, diyor.
032 “Ey ulular! Bana bu işimle
ilgili bir fikir verin. Bilirsiniz, sizin fikrinizi almadan kesin kararımı
vermem” dedi.
033 Ulular, “Biz kuvvetliyiz.
Yaman savaş adamlarıyız. Buyruk senindir. Sen buyurmana bak” dediler.
034 ‘Belkıs’ “Krallar
bir ülkeye girdiler mi orayı bozarlar. Halkının onurlu olanlarını alçaltırlar.
Buna benzer daha nice şeyler yaparlar.
035 “Ben önce ‘mektup
sahibine’ hediyelerle elçiler göndereyim. Onların nasıl bir sonuç elde
ederek döneceklerine bakayım” dedi.
027.
036 ‘Elçiler’
Süleyman’ın huzuruna ‘hediyelerle birlikte’ vardılar. Süleyman, “Bana
mal vererek yardım mı ediyorsunuz! Allah’ın bana verdikleri size verdiklerinden
daha hayırlıdır. Hediyeniz ancak sizin gibi insanları sevindirir.
037 “Şimdi onlara dön de söyle!
Karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine varırım. Onları, alçaltılıp küçük
düşürülmüş bir hâlde sürer çıkartırım!”
038 Süleyman, yanındakilere
hitaben, “Ey ulular!” dedi, “Kendileri teslim olarak bana gelmeden önce,
hanginiz melikenin tahtını bana getirebilir?”
039 Atak bir cin, “Sen
makamından kalkmadan onu sana getiririm. Buna gücüm yeter. Bana güvenebilirsin”
dedi.
‘Süleyman aleyhisselâma cinler
de hizmet eder, ne derse yaparlardı.’
040 Kendisinde kitaptan bir
ilim bulunan biri de, “Onu sana göz kırpışından daha kısa bir sürede getiririm”
dedi.
Süleyman, tahtı yanında
görünce, “Bu, Rabbimizin lütuflarından biridir. Şükür mü edeceğim, yoksa
nankörlük mü diye beni sınamak istiyor. Kim şükrederse kendi lehine eder. Kim
de nankörlük ederse bilsin, Rabbim sınırsız zengindir, cömerttir.”
041 Sonra yanındakilere
emretti, “Şimdi ‘bazı işlemler yaparak’ onun tahtını tanınmaz hâle
getirin. Bakalım ‘melike’ tahtı tanıyıp ‘mucizeyi görüp’ doğru
yolu bulacak mı, yoksa doğru yolu bulamayanlardan mı olacak, görelim” dedi.
‘Süleyman, muhtemelen,
melikenin olanları sezmedeki dikkatini, duyarlılığını, gerçeği kavrayış
yeteneğini, inanmaya yatkınlığını anlamak istemişti. Varlıkları bir yerden bir
yere nakletmek ancak mucize eseri olabilirdi. Belkıs bunu anlayacak mıydı?
Anlarsa, bunun sıradan bir olay olmadığını bilip iman edecek miydi? Bu ayet,
aynı zamanda, görüntü naklinin imkanını hatıra getirmektedir. Nesneleri
maddeten nakletmenin de mümkün olduğunu sezdirmekle, bunun en ileri sınırını
çiziyor, insanlara bir ufuk açıyor.’
042 Belkıs gelince, “Senin
tahtın böyle miydi?” denildi.
“Sanki o! Fakat bize daha önce
ilim verilmişti. Biz müslüman olduk” dedi.
043 Onu, o zamana kadar
inanmaktan alıkoyan, Allah’tan başka taptıklarıydı. Çünkü, kendisi inkârcı bir
toplumdandı.
044 ‘Ona’ “Şu saraya
buyurun!” denildi. Girdi, sarayın zeminini görünce, onu derin bir su sandı. ‘Islanmaması
için’ eteğini biraz yukarı çekti.
Süleyman, “Orası, camdan
yapılmış cilalı bir alan” dedi.
Belkıs, “Rabbim! Ben kendime
haksızlık etmişim. Şimdi Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a
teslim oluyorum” dedi.
027.
045 Semud halkına da, “Allah’a
kulluk edin!” diye kardeşleri Salih’i gönderdik.
Bunun üzerine, onlar birbirine
düşman iki grup oldular.
046 Salih, “Ey halkım!” dedi,
“İyilikten önce acele kötülük istemenizin anlamı ne! Allah’tan bağışlanma
dileseniz, o da size merhamet etse, daha iyi olmaz mı?”
047 Onlar, “Biz sende de,
yanındakilerde de bir uğursuzluk görüyoruz” dediler.
O da, “Uğursuzluğunuzun nedeni
Allah katındadır. İşin gerçeği, siz sınanıyorsunuz” dedi.
048 Yaşadıkları şehirde,
yeryüzünde bozgunculuk yapan, barışa yanaşmayan dokuz çete vardı.
049 Allah adına yemin ederek şu
kararı verdiler: “Salih’e ve yakınlarına bir gece baskın yapalım. Sonra da, ona
arka çıkana, “Ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık, bizler dürüstüz”
diyelim.”
050 Bir tuzak kurdular. Biz de
bir tuzak kurduk. Onlar farkına varamadılar!
‘Allah, bilinen anlamda bir
tuzak kurmaktan ıraktır. Burada, bir edebi sanat yapılıyor, sözü edelin
kimselerin eylemine verilen ad aynen tekrar ediliyor. Okuyucunun konuyu iyice
kavrayabilmesi için, onların dili kullanılıyor.’
051 Bak nasıl oldu düzenlerinin
sonu!
Onları da, topluluklarını da
yerle bir ettik!
052 İşte, zulümleri yüzünden
yıkılıp harabeye dönüşen ıpıssız evleri!
Elbet bunda bir ibret var,
bilene!
053 İnanıp da kötülükten sakınanları
kurtardık.
054 Lût’u da ‘peygamber
olarak halkına göndermiştik’.
Onlara demişti ki: “Siz bu
çirkin işi alenen nasıl yaparsınız!
055 “Kadınları bırakıp da
şehvetle erkeklere mi gidiyorsunuz!
Siz gerçekten cahil
kimselersiniz!”
‘Kur’an dilinde cahil
kelimesinin, bilinen anlamından daha derin bir manası vardır. İlahî
gerçeklerden haberi olmayan, kulluk bilincine ermeyen, haramı helali bilmeyen
demektir.’
027.
056 Halkının tek cevabı, “Lût
takımını yurdunuzdan çıkarın! Onlar temizlik taslayan kimselerdir!” demek
oldu.
057 Lût’u ve bütün yakınlarını
azaptan kurtardık. Karısı hariç!
058 Üzerlerine de bir yağmur
yağdırdık.
Ne kötüdür uyarılanların
yağmuru!
‘Bu yağmur, bilinen yağmur
değildir. Bunu, olayın daha detaylı anlatıldığı surelerden anlıyoruz.
Tepelerine kızgın taşlar inmiştir. Bunlar gökten yağdığı için, yağmur kelimesi
kullanılmıştır. Başımıza taş yağacak, deyişimize benzer.’
059 “Hamdin ‘övgülerin,
şükürlerin, medihlerin’ tamamı Allah içindir.
Selâm olsun onun seçilmiş kullarına!
Allah mı daha hayırlı, yoksa
ona eş koştukları yapay tanrılar mı!” de.
060 Kimdir, gökleri ve yeri
yaratan, gökten size su indiren, onunla nice güzel bahçeler meydana getiren?
Siz onların bir ağacını bile
yeşertemezsiniz.
Allah’ın yanında başka bir ilah
mı?
Asla!
Bunu ileri sürenler sapıklıkta
direnen kimselerdir!
061 Kimdir, yeri oturulabilir
kılan, aralarında ırmaklar akıtan, yeryüzüne sarsılmaz dağlar yerleştiren, iki
denizin arasına engel koyan?
Allah’ın yanında başka bir ilah
mı?
Hayır!
Bunu ileri sürenler gerçeği
bilmeyen kimselerdir!
062 Kimdir, bunalıp da
kendisine yakarana karşılık veren, sıkıntısını gideren, sizi yeryüzünün
halifeleri ‘yetkilileri’ yapan?
Allah’ın yanında başka bir ilah
mı?
Siz pek az düşünüyorsunuz!
063 Kimdir, karanın ve denizin
karanlıklarında size yol bulduran, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci
gönderen?
Allah’ın yanında başka bir ilah
mı?
Allah yücedir, ıraktır onların
yapay tanrılarından!
027.
064 Kimdir, önce yaratan, sonra
onu ikinci kez yaratacak olan? Sizi gökten de, yerden de rızklandıran?
Allah’ın yanında başka bir ilah
mı?
“Doğru söylüyorsanız haydi
getirin delilinizi!” de.
065 “Göklerin ve yerin gaybını
Allah’tan başka kimse bilmez. Onların, ne zaman diriltilecekleri konusunda
bilgileri yoktur” de.
‘Gaybını, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgilerini.’
066 Hayır, onların ahiretle
ilgili bilgileri de yetersizdir.
Dahası, ondan şüphe ediyorlar.
Daha doğrusu, ondan yana tam
bir körlük içindeler!
067 İnkârcılar, “Biz ve
atalarımız, toprak olduktan sonra, diriltilip kabirlerimizden çıkartılacak
mıyız!
068 “Bu tehdit bize yapıldığı
gibi eskiden atalarımıza da yapılmıştı. Bunlar eskilerin masalları, ötesi yok!”
dediler.
069 “Yeryüzünde gezin de
suçluların sonu nasıl olmuş bir görün!” de.
070 Sen onlar yüzünden
tasalanma. Kurdukları tuzaktan ötürü sıkılma.
071 İnkâr edenler, “Doğru
sözlüyseniz söyleyin bakalım, bu azap ne zaman?” diyorlar.
072 “Acele istediklerinizden
bazıları ensenize bindi bile!” de.
073 Rabbinin insanlara olan
lütfu sınırsızdır.
Fakat, onların çoğu
şükretmezler!
074 Rabbin, onların içlerinde
gizlediklerini de biliyor, açığa vurduklarını da.
075 Gökte ve yerde gizli ne
varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılıdır.
‘İlahî ilmin bir türü olan
kader kitabında her şey yazılıdır. Yazılı olanlar, zamanı gelince yaratılır,
görünür varlıklar hâline getirilir. Her biri, kainat kitabında bir kelime
olur.’
076 Kur’an, İsrailoğullarının
anlaşmazlığa düştüğü birçok konuyu açıklamıştır, kuşkunuz olmasın!
027.
077 Kur’an, insanlara yol
gösterici, inananlara rahmettir.
078 Rabbin, aralarında hükmünü
verecektir.
Onun üstün gücü, sınırsız ilmi
vardır!
079 Öyleyse sadece Allah’a
güven! Sen, apaçık bir gerçek üzerindesin!
080 Sen, ölülere
işittiremezsin. Sırtını dönüp giden sağırlara çağrını duyuramazsın.
081 Gerçeklere gözlerini
kapayan körleri sapkınlıklarından ayırıp yola getiremezsin. Ayetlerimizi, ancak
inanmaya yatkın olanlara işittirirsin, onlar da hemen teslim olurlar.
082 Söz konusu olan kıyamet
başlarına gelince, yerden bir dabbe ‘canlı’ çıkartırız. Bu dabbe,
insanların ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söyler.
‘Bu canlının çıkışı, kıyametin
büyük alâmetlerinden biridir.’
083 O gün ‘kıyamet kopup da
yargılama süreci başlayınca’ her topluluktan, ayetlerimizi yalanlayan
kimseleri derleyip toplarız. Hepsi bir arada getirilip hesap yerine
gönderilirler.
084 Sonunda ‘onun huzuruna’
geldiklerinde, “Bilgi yoluyla altından kalkamayınca ayetlerimi yalanladınız öyle
mi!” der.
‘Deneye dayalı bilimi tek ölçü
kabul edenlere dönük anlamlı bir uyarıdır, bu. Kimileri, konusu madde olan
bilimler için gerekli yöntemi inanç alanına uygulama hatasına düşmüş, inkâr
yolunu seçmişlerdir.’
085 Zalimlik etmeleri sebebiyle,
kendilerine verilen azap sözü başlarına gelir. Artık konuşamaz olurlar!
086 Dinlenesiniz diye geceyi,
göresiniz diye gündüzü yarattığımızı görmediler mi!
İnanmaya yatkın kimseler için
elbet bunda ayetler ‘düşünülmesi gereken noktalar, ibret dersleri’
vardır.
087 O gün Sûra üflenir!
Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanların hepsi dehşete
kapılır. Boyunları bükük bir hâlde gelirler.
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir âletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfler.’
088 Dağları donmuş büyük
kütleler olarak görür de yerinden kımıldamaz sanırsın. Oysa, onlar bulutlar
gibi geçerler.
Her şeyi yerli yerinde yaratan
Allah’ın sanatıdır bu!
O, bütün yaptıklarınızdan
haberlidir.
...........................
027.
089 ‘Allah’ın huzuruna’
iyilikle gelene daha iyisi vardır.
Onlar, o günün ‘kıyamet
sürecinin’ korkusundan yana güvendedirler.
090 Kötülükle gelenlerse, yüz
üstü ateşe atılırlar!
Onlara, “Başka sebebi yok, siz
sadece yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz!” denilir.
091 ‘Ey Muhammed, de ki:’
“Bana, kutlu kılınan bu şehrin Rabbine kulluk etmem emredildi. O, her şeyin
sahibidir. Bana, müslüman olmam emredildi.
092 “Bir de, hem kendime, hem
başkalarına Kur’an okumam emredildi. Kim doğru yola erişirse kendisi için
erişir. Kim de sapıtırsa, “Ben sadece uyarıcılardanım.”
093 “Bütün övgüler Allah
içindir. O size ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız” de.
Rabbin, yapıp ettiklerinizden
habersiz değildir!
‘Kasas, “kıssalar, ibret
alınacak öyküler” demektir. Kur’an’da özellikle peygamber kıssalarına yer
verilmiştir. Anlatılanlar, insanlık tarihine ışık tutmanın yanı sıra, güzel
ahlak ve doğru davranış kurallarını da içerir. Peygamberler, insanların
modelleridirler. Hem maddî, hem de manevî ilerlemeler, gelişmeler ve
yükselmeler onların yaptıklarını yapmakla olur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Tâ, sin, mîm.
002 Bunlar ‘gerçekleri’
açıklayan ve ‘kendisi de’ apaçık olan Kitabın ayetleridir.
003 İnanan kimseler için, Musa
ile Firavun olayının bir kısmını aslına uygun olarak sana anlatacağız.
004 Firavun orada ‘eski
Mısır ülkesinde’ başkaldırmış, halkını parçalara ayırmış, onlara egemen
olmuştu.
İçlerinden bir grup halkı ‘İsrailoğullarını,
Yakub peygamber soyundan gelenleri’ ezip güçsüz düşürmek istiyordu. Bu
nedenle, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını hayatta bırakıyordu.
Bu adam, gerçekten ‘iflah
olmaz’ bozgunculardandı!
005 Biz, hor görülenlere iyilik
edelim, onları kendilerine uyulan öncüler kılalım, kutsal topraklara mirasçılar
yapalım istiyorduk.
028.
006 Yeryüzünde onlara imkânlar
verelim, Firavuna, ‘veziri’ Haman’a, onların ordularına, sakınıp
durdukları gücü onlara gösterelim.
007 ‘Musa’nın annesi oğlu
için kaygılanıyordu.’
“Onu emzir. Bir zarar
gelmesinden korkarsan, ‘bir sandığa koyup’ suya ‘nehre’ bırak.
Korkup üzülmene gerek yok. Çünkü, biz onu sana döndüreceğiz. Elçilerden biri
yapacağız” diye bildirdik.
‘Musa’nın annesi, kendisine
söylediklerimizi yaptı. Bebek Musa’yı bir sandığa koyup nehre bıraktı.’
008 Firavunun adamları onu
nehir kıyısında bulup aldılar.
Musa, ileride onlar için bir
düşman, bir tasa olacaktı!
Firavun, Haman ve orduları
gerçekten azgın suçlulardı.
009 Firavunun karısı ‘bebeği
görünce sevindi. Kocasına’ “Bana da, sana da bir göz nuru! Bunu öldürmeyin.
Bize faydası olabilir ya da onu evlat ediniriz” dedi.
‘Gelişen olayların sonunu’
sezemiyorlardı.
010 Musa’nın annesi ‘yavrusundan
ayrılmanın acısıyla’ gönlü bomboş bir hâlde sabahladı.
İnancını diri tutması için
kalbine kuvvet vermeseydik onu az kalsın başkalarına açıverecekti ‘sırrını
söyleyecekti’.
011 Annesi, Musa’nın ablasına,
“Onun izini sür!” dedi.
O da, uzaktan onu
gözetledi.
012 Musa’nın, sütannelerini yadırgamasını,
onların sütünü emmemesini sağladık.
‘Ablası, saraydakilerin’ yanına
vardı, “Sizin adınıza onun bakımını ve eğitimini üstlenecek bir ev halkı
göstereyim mi?” dedi.
013 ‘Saraydakiler bu öneriyi
kabul ettiler.’
Biz onu bu yolla, annesine geri
verdik.
Gözü aydın olsun, tasalanmasın,
Allah’ın sözünün gerçek olduğunu bilsin istedik.
Onların çoğu bilmez!
028.
014 Musa erginlik çağına gelip
olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik.
Biz, iyi davrananları işte
böyle ödüllendiririz!
‘Hikmet, yani iyiyi kötüden
ayırma bilgisi, faydalı söz, hükmetme yetkisi.’
015 ‘Musa bir gün’
halkının haberi olmadan şehre girdi.
Orada, ölümüne kavga eden iki
adam gördü.
Biri kendi tarafından, öbürü
düşmanlarındandı.
Kendi tarafından olan,
düşmanına karşı ondan yardım istedi.
Musa, onun düşmanına bir yumruk
vurdu, adamın ölümüne sebep oldu.
“Bu işim şeytan işidir!
Saptırmayı iş edinen açık bir düşmandır o!” dedi.
016 ‘Pişmanlık acısıyla
yalvardı’ “Rabbim! Ben kendime yazık ettim! Beni bağışla” dedi.
‘Allah da’ onu
affetti.
O, bağışlayıcıdır,
merhametlidir!
017 Bunun üzerine Musa,
“Rabbim!” dedi, “Bana olan bu nimetin üzerine yemin ediyorum, artık mücrimlere
arka çıkmam!”
‘Mücrim kavramı, müslim
kavramının tam zıddıdır. Sadece suçlu demek değildir. Teslim olmayan, karşı
çıkan, suç işlemeyi inatla sürdüren, azgınlık eden suçlu demektir.’
018 Şehrin sokaklarında
korkuyla dolaşarak sabahı zor etti.
Baktı, dün kendisinden yardım
isteyen adamı gördü. Feryat ederek yine yardım istiyordu.
Musa ona, “Belli oldu, sen
yaramazın birisin!” dedi.
019 Derken, ikisinin de düşmanı
olan adamı yakalamak istedi.
Bunun üzerine adam, “Ey Musa!”
dedi, “Dün bir adam öldürdün! Şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun! Bir
düzeltici olmak yerine, bir zorba olmaya niyetlendin galiba!”
020 Şehrin öte başından bir
adam koşarak geldi, “Ey Musa! Şehrin ileri gelenleri bir araya toplanmışlar.
Seni öldürmek üzere aralarında görüşüyorlar. Hemen git buralardan. Ben senin
iyiliğini isteyenlerdenim” dedi.
021 Bunun üzerine Musa,
korkuyla çevresine bakınarak oradan ayrıldı.
“Rabbim! Beni zalimlerden
kurtar!” dedi.
028.
022 Medyen tarafına yönelince,
“Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi.
023 Medyen suyuna erişti. Orada
hayvanlarını sulayan kimselerle karşılaştı.
Aralarında iki de kız vardı.
Bunlar koyunlarını sudan uzak
tutuyorlardı.
Onlara, “Derdiniz nedir?” dedi.
“Çobanlar ayrılana kadar
davarlarımızı sulamayız. ‘Bu iş bize düştü.’ Çünkü, babamız pek yaşlı”
dediler.
024 Musa onların davarlarını
sulayıverdi.
Sonra bir gölgeye çekildi.
“Rabbim! Fakirim, muhtacım! Her
nimeti senden bekliyorum!” dedi.
‘Musa aleyhisselâm aç, yorgun,
perişan olmasına rağmen kimseden bir şey istemedi. Derdini sadece Rabbine açtı.
Ne kadar halis bir kul olduğunu gösterdi.’
025 O iki kızdan biri, edebiyle
yürüyerek Musa’nın yanına geldi.
“Babam seni çağırıyor.
Sulamandan ötürü sana karşılık vermek istiyor” dedi.
‘Musa çağrıyı kabul edip gitti. Kızların
babası Şuayb bir peygamberdi. Medyen halkına elçi olarak gönderilmişti’
Ona başından geçenleri anlattı.
Şuayb, “Korkma artık. O
zalimlerden kurtuldun” dedi.
026 Şuayb’ın iki kızından biri,
“Babacığım, onu ücret mukabili işe al. Hem kuvvetli, hem de güvenilir bir adam.
Ücretle tutabileceklerinin en iyisi” dedi.
027 Babası, “Musa! Şu iki
kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Yanımda sekiz yıl çalışacak,
ücretini alacaksın. On yıla tamamlarsan, o da senden bir lütuf olur. Seni
zorlamak istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın” dedi.
028 Musa da, “Seninle benim
aramdaki sürelerden hangisini doldurursam doldurayım bana bir düşmanlık
olmamalı. Allah sözleşmemize vekildir” dedi.
‘Allah vekildir, o yardım
etmezse, kimse bir şey yapamaz. Bize başarı vermezse, sözümüzü yerine
getiremeyiz.’
028.
029 Musa, süreyi doldurunca,
ailesiyle birlikte yola çıktı.
Derken dağ tarafında bir ateş
gördü.
Ailesine, “Ben uzakta bir ateş
gördüm. Oradan, size belki bir haber getiririm. Ya da, ısınmanız için bir parça
ateş alır gelirim” dedi.
030 Oraya varınca, kutlu yerdeki
vadinin sağ tarafında bulunan ağaçtan kendisine seslenildi:
“Ey Musa!
Bilesin, benim!
Ben, âlemlerin Rabbi
Allah’ım!
031 “Asanı yere bırak!”
‘Bıraktı.’ Musa, onun
bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan kaçtı.
Bunun üzerine Allah:
“Ey Musa!
Geri dön!
Korkma!
Sen güvende olan
kimselerdensin!” dedi.
032 “Elini koynuna sok, lekesiz
olarak bembeyaz ‘pırıl pırıl’ çıksın.
Korkudan sıyrıl da kollarını
indir.
Rabbin, sana bu iki mucizeyi
veriyor.
Firavuna ve onun seçkinlerine karşı
elçiliğini ispatlamak için bunları kullan.
Onlar, yoldan çıkmış azgın
kimseler oldular.”
033 Musa, “Rabbim!” dedi, “Ben
onlardan bir adam öldürmüştüm. Korkarım beni öldürürler.
034 “Kardeşim Harun’un
konuşması benimkinden daha düzgündür.
Onu yanım sıra yardımcı gönder
de beni desteklesin.
Doğrusu, beni yalanlamalarından
korkuyorum.”
035 Allah, “Senin pazunu
kardeşinle güçlendireceğiz.
Size üstünlük veririz. Onlar
size erişemezler. Ayetlerimiz sayesinde siz ve izleyenleriniz başarılı
olacaksınız” dedi.
028.
036 Musa, onlara apaçık
ayetlerimizle vardı.
‘Gerçekleri anlattı. Mucizeler
gösterdi.’
Onlar, “Bu uydurulmuş bir
büyüdür! Biz, atalarımızdan bunun gibisini işitmiş değiliz” dediler.
037 Musa, “Allah katından kimin
doğru yol bilgisi getirdiğini, bu yurdun sonunun kimin olacağını Rabbim daha
iyi bilir. Haksızlık edenler kurtuluşa erişip de umduklarına kavuşamazlar”
dedi.
038 Firavun, “Ey seçkinler!”
dedi, “Ben, sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Haman! Haydi
benim için çamura ateş yak da bana yüksek bir kule yap. ‘Ona çıkar’
belki de Musa’nın ilahını görürüm. Onun, yaman yalancılardan biri olduğunu
sanıyorum.”
‘Çamura ateş yak, yani çamurdan
tuğla yapmak için kurulan ocağı ateşle.’
039 Gerek Firavun, gerekse
buyruğu altındaki askerleri ‘zorbaca emirlerini uygulayan adamları’
yeryüzünde büyüklük tasladılar.
Dönüp bize gelmeyeceklerini
sandılar!
040 Biz de onu ve askerlerini
yakalayıp sulara gömdük!
Şimdi bak bakalım o zalimlerin ‘zorbaların,
tiranların’ sonu nasıl oldu!
041 Onları, cehennem ateşine
davet eden önderler yaptık.
Kıyamet günü yardımdan
yoksundurlar.
‘Kur’an, Firavunun kişiliğinde,
kendini tanrı gibi gören, askerlerini kullanarak halkını baskı altında tutan
bir tiran, bir zorba, bir diktatör tipi çizmiştir. Bu haksız düzende, Haman
dalkavuk seçkinler sınıfını, Karun da düzenden beslenen şımarık zengin tipini
simgeler.’
042 Bu dünyada peşlerine lânet ‘rahmetten
yoksunluk yaftası’ taktık. Kıyamet günü de, kendisinden tiksinilen düşkün
kimseler olacaklar.
043 Önceki nesilleri helak
ettikten sonra, aydınlatıcı, yol gösterici ve rahmet olsun da insanlar düşünüp
öğüt alsınlar diye Musa’ya kitap verdik.
028.
044 ‘Ey Muhammed!’ Biz,
Musa’ya yasamızı bildirirken, sen vadinin batı tarafında bulunmuyordun.
Yaşananlara tanık da
olmamıştın.
‘Sen tanık olmamıştın, bunları
bilemezdin. Fakat biliyor, anlatıyorsun. Öyleyse sana vahiy veriliyor, sen bir
peygambersin. Bunu muhataplarının anlaması gerekir.’
045 Biz nice nesiller yarattık.
Nice ömürler yaşandı bitti.
Medyen halkı arasında bulunup
da onlara ayetlerimizi okumadın.
Bunları sana bildiren biziz!
046 Biz, Musa’ya seslenirken,
sen dağın yamacında değildin.
Senden önce kendilerine uyarıcı
gelmeyen bir toplumu uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin.
Belki düşünürler!
047 Yapıp ettiklerinden ötürü
kendilerine bir musibet gelince, “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de
ayetlerine uyup inananlardan olsaydık ya” derler.
048 Fakat onlara katımızdan
gerçek gelince, “Musa’ya verilen gibisi verilse ya!” derler.
Bunlar daha önce Musa’ya
verileni de inkâr etmemişler miydi?
“Birbirini destekleyen iki
büyü” dediler.
“Hiçbirine inanmayız” dediler.
‘Mucizelere büyü dediler.
Belgelerimizden ibret almadılar. Elçilerimizi reddettiler. Azgınlıklarını
sürdürdüler’
049 “Doğru söyleyenlerseniz, bu
ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ona uyalım” de.
‘Bu ikisinden, yani Tevrat ve
Kur’an’dan. Tevrat’tan sonra inmekle birlikte onun yasalarını yürürlükten
kaldırmayan İncil burada anılmamıştır.’
050 Eğer senin çağrına olumlu
cevap vermezlerse bilesin, onlar sadece içlerinden gelen sapkın isteklere
uymaktadırlar.
Allah’tan bir yol gösterici
olmaksızın hevesine uyandan daha sapkın kim olabilir!
Allah, zulmü yol edinen
kimseleri doğru yola eriştirmez!
028.
051 Andolsun, belki iyice
düşünürler de ibret alırlar diye, sözü ‘ayetleri’ birbiri ardınca
indirdik.
052 Kendilerine daha önce kitap
verdiklerimiz buna inanırlar.
‘Tevrat ve İncil gibi vahiy
temelli kitaplara inananlar Kur’an’a da inanırlar, inanmalıdırlar. Çünkü, aynı
kaynaktan geliyor. Daha önceki kitapların ana temalarını içinde barındırıyor.
Onların, eklemeler ve çıkarmalar sonucu oluşan yanlışlarını düzeltiyor,
doğrularını onaylıyor.’
053 Onlara okununca, “Biz buna
inandık. Kur’an, Rabbimizden gelmiş bir gerçektir. Biz daha önce de ona teslim
olmuş kimselerdik” derler.
054 ‘Buyruklarımızı yapıp
yasaklarımızdan sakınırken’ sabretmeleri ‘zorluklara katlanmaları’
sebebiyle bunlara çifte ödül verilir.
Bu kimseler, kötülüğü iyilikle
savarlar. Kendilerine rızk olarak verdiklerimizden başkalarını da
faydalandırmak için yerli yerince harcama yaparlar.
055 Yaramaz ‘boş, abes,
saçma, çirkin’ bir söz işittiklerinde ondan yüz çevirirler. Onu
söyleyenlere, “Bize bizim yaptıklarımız, size de sizin yaptıklarınız. Size
uğurlar olsun! Cahillerle ‘hakkı tanımayanlarla’ bizim işimiz olmaz”
derler.
056 Sen sevdiklerini ‘yalnız
kendi gücüne dayanarak’ doğru yola eriştiremezsin. Allah, kimi dilerse ona
rehberlik eder. Yola gelecekleri o daha iyi bilir.
057 “Söylediklerini kabul eder
de senin yanında yer alırsak, yerimizden yurdumuzdan ediliriz” dediler.
Biz onları, katımızdan bir rızk
olarak gelen bütün ürünlerin bir arada bulunduğu kutlu, güvenli bir yere
yerleştirmedik mi!
Fakat çoğu bilmiyor!
‘Bilmiyor, anlamıyor, bunca
nimet verene, sonsuz merhamet sahibine güvenmiyor, sapkınlıkta
direniyorlar.’
058 Oysa, servetiyle şımarmış
nice memleketleri yerle bir ettik.
İşte onların bir zamanlar
yaşadıkları yerler!
Oralarda kendilerinden sonra
pek az kimse oturabildi.
Hepsi bize kaldı!
059 Rabbin, ana noktalarında
ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yerle bir etmez.
Biz, halkı zalim olan
kentlerden başkasını mahvetmiş değiliz.
028.
060 Size verilen her şey, dünya
hayatının geçici nesneleri ve süsüdür.
Allah katında olansa, hem daha
hayırlı, hem de daha kalıcıdır.
Hâlâ aklınızı kullanmayacak
mısınız!
061 Şimdi kendisine güzel bir
söz verdiğimiz ve ‘yeniden diriliş günü’ ona kavuşacak olan kimsenin
durumu, dünya hayatında kendisine bir geçimlik verdiğimiz, sonra kıyamet günü
hesaba çekilmek üzere huzurumuza getirilecek kimsenin durumu gibi midir!
062 O gün ‘yargılama
sürecinde’ onlara seslenir, “Hani nerdeler bana ortak olduklarını ileri
sürdüğünüz yapay tanrılarınız!” der.
063 Aleyhine hüküm verilen
kimseler, “Rabbimiz! İşte şunlar azdırdıklarımız. Kendimiz nasıl azdıysak
onları da öylece azdırdık. Şimdi biz aradan çekildik, ‘hüküm vermen için’
onları sana bıraktık. Aslında onlar bize tapmıyorlardı” derler.
064 “Haydi yalvarsanıza yapay
tanrılarınıza!” denilir.
Yalvarırlar, ama ‘düzmece
tanrıları’ onlara karşılık veremezler.
Kurtuluş yok, sonunda azabı
görecekler!
‘Ellerinde fırsat varken’ doğru yolu
tutsalardı ya!
065 O gün onlara seslenilir,
“Peygamberlere ne cevap verdiniz?” denilir.
066 O gün onlara bütün haberler
körleşir ‘haber alma yolları kapanır, bilgi kaynakları kurur’.
Üstelik birbirlerine de
soramazlar.
067 Tevbe edenlere, inananlara,
güzel davrananlara gelince, bunların kurtuluşa erme ümidi vardır.
068 Rabbin, kimi dilerse onu,
hem yaratır, hem de seçer. Seçim hakkı onlara verilmemiştir.
‘Kulları için neyin iyi neyin
kötü, neyin güzel neyin çirkin olduğunu Allah belirler.’
Allah, bütün kusurlardan
ıraktır, yücedir onların ortak koşmalarından!
069 Rabbin, onların söylemeyip
içlerinde gizlediklerini de, söyleyip açığa vurduklarını da bilir.
070 Allah’tan başka ilah
yoktur.
Önünde, sonunda ‘bütün
zamanlarda, bütün varlıklar tarafından, gerek dünyada gerek ahirette edilen’
hamdin ‘övgülerin, şükürlerin, medihlerin’ tamamı, onadır.
Hüküm ‘verme yetkisi,
yargılama hakkı, egemenlik’ onundur.
Sonunda hepiniz ona
döndürüleceksiniz!
028.
071 “Söyler misiniz, Allah
geceyi üzerinize kıyamete kadar uzatırsa, size ışık getirebilecek Allah’tan
başka hangi ilah var? Hâlâ dinlemeyecek misiniz!” de.
072 “Allah, gündüzü üzerinize
kıyamete kadar uzatırsa, bağrında dinlenebileceğiniz geceyi size getirebilecek
Allah’tan başka hangi ilah var? Hâlâ görmeyecek misiniz!” de.
073 Allah, merhameti sebebiyle,
sizin için, dinlenesiniz diye geceyi, nimetinden payınızı arayasınız diye
gündüzü var etti.
Belki şükredersiniz!
074 O gün onlara seslenir,
“Hani nerdeler, bana ortak olduklarını söylediğiniz yapay tanrılarınız!” der.
075 Her topluluktan ‘inkârcıların
durumunu ortaya koyacak’ birer tanık çıkarırız. ‘İnkârcılara’
“Getirin bakalım kesin delilinizi!” deriz.
Bunun üzerine, gerçeğin
Allah’tan yana olduğunu anlarlar. Uydurdukları yapay tanrılar, onları yüzüstü
bırakıp gitmişlerdir.
076 Karun, Musa halkından bir
adamdı. Büyüklük taslar, insanlara haksızlık ederdi.
Ona yüklü hazineler vermiştik.
Hazinelerinin anahtarlarını güçlü kuvvetli bir manga adam zor taşırdı.
Halkı ona, “Şımarma! Allah
şımarıkları sevmez” dedi.
077 “Allah’ın sana verdiklerini
kullanarak ahiret yurdunu ara, dünyadaki payını da unutma, kazanmanın yollarını
ara.
Allah sana nasıl iyilik
ettiyse, sen de elindekilerle insanlara iyilik et.
Yeryüzünde bozgunculuk isteme.
Allah bozgunculuk edenleri sevmez!”
‘Burada “bozgunculuk” diye dile
getirilen “fesat” terimi bozulma, çürüme, dağılma, çözülme, yozlaşma, ahlaki
çöküş gibi durumların genel adıdır. Peygamberlerden “ıslah” için çaba
harcamalarına karşılık, Karun gibiler, ellerindeki imkânları kötü yönde
kullanarak “ifsat” için çalışırlar.’
028.
078 ‘Karun’ “Bu servet
bana bilgim sayesinde verildi!” dedi.
Allah, kendinden önceki
nesillerden, ondan daha güçlü, daha zengin kimseleri kırıp geçirmişti, bunu
bilmedi mi!
Günahkârlara günahları
sorulmaz!
‘Çünkü, hepsi yazılmıştır,
bütün yapıp ettikleri bilinir.’
079 Derken, şatafat içinde
halkının huzuruna çıktı.
Dünya hayatını isteyenler, “Ah
ne olurdu! Karuna verilen gibisi bizim de olsaydı! Ne talihli adam!” dediler.
080 Kendilerine ilim
verilenlerse, “Yazıklar olsun size!” dediler, “Allah’ın, inanıp da güzel
davrananlara ödülü daha hayırlıdır. Ona da, ancak ‘buyrukları yapıp
yasaklardan sakınmadaki’ güçlüklere katlananlar kavuşabilirler.”
081 Sonunda, kendisini de,
sarayını da yere batırdık!
Allah’a karşı, ne ona yardıma
gelen bir kimse oldu, ne de o kendi kendini kurtarabildi.
082 Daha dün onun yerinde
olmayı isteyenler dediler:
“Vay canına! Allah, kullarından
kimi dilerse ona rızkı yayıyor da, kısıyor da.
Allah bize lütfetmeseydi bizi
de yere batırmıştı.
Vay canına! Kâfirler gerçekten
de başarıya erişemiyorlar!”
083 Biz, ahiret yurdunu ‘cenneti’
böbürlenmek ya da bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz.
Sonunda, kötülüklerden uzak
duranlar kazanacaklar!
084 ‘Huzurumuza, yargı
gününe’ iyilikle gelenlere ‘bir lütuf olarak’ daha iyisi vardır.
Kötülükle gelenlerse, ‘ilahi
adalet gereği’ sadece yaptıklarıyla cezalandırılırlar.
............................
028.
085 ‘Ey Peygamber!’
Kur’an’ı sana yükleyen, seni dönüş yerine döndürecektir.
‘Allah, seni hedefine
ulaştıracak, arzunu yerine getirecek, sana başarı verecektir.’
“Kim hidayeti getirmiş, kim
yanlış yollara sapmış, en iyi Rabbim bilir!” de.
086 Sen, sana bu kitabın
verileceğini ummazdın. Rabbinden bir rahmet olarak ona kavuştun!
İnkârcılara asla arkacı
olma!
087 Allah’ın ayetleri sana
indirildikten sonra, seni onlardan alıkoymalarına fırsat verme.
Rabbine davet et!
Allah’ın yanı sıra başka
ilahlar edinenlerden olma!
088 Allah’ın yanı sıra başka
ilaha yalvarma!
Ondan başka ilah yoktur.
Onun zatından başka her şey
fanidir ‘silinir gider’!
Hüküm onundur!
‘Hüküm, yani hâkimiyet,
egemenlik, yargılama ve karar verme yetkisi, Allah’ındır.’
Sonunda hepiniz ona
döndürüleceksiniz!
‘Ankebut, “örümcek” demektir.
Surelere bazı hayvanların adları verilmekle, bunların birer sanat eseri, birer
ayet, birer mucize, olduklarına işaret edilmiş, her eser gibi bunların da
ustalarını tanıttıkları hususunda insanların dikkati çekilmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm.
002 İnsanlar, “İnandık” demekle
‘kendi hâllerine’ bırakılacaklarını, sınanmayacaklarını mı
sanıyorlar!
003 Andolsun, onlardan
öncekileri de ‘nice belalarla’ sınamıştık.
Allah, sınama yoluyla, kim
doğru, kim yalancı, ortaya çıkaracaktır. Bu konuda kuşkunuz olmasın!
004 Kötülük yapanlar, bizden
kaçabileceklerini mi sanıyorlar!
Ne kötü hüküm veriyor bunlar!”
‘Ne garip, ne tutarsız bir
düşünce bu! Nasıl da yanılıyorlar!’
005 Allah tarafından belirlenen
ecel mutlaka gelecektir! Allah’a kavuşmayı umanlar bunu bilsinler!
Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
006 Gerçek uğruna var gücüyle
çaba harcayan, kuşkusuz kendi iyiliği için çaba harcamış olur. Çünkü, Allah
sınırsız zengindir, âlemlere ihtiyacı yoktur!
....................
029.
007 İçtenlikle inanıp da güzel
davranışlar sergileyenlerin günahlarını örteriz. Onları, yapıp ettiklerinin
daha güzeliyle ödüllendiririz.
008 Biz insana, ana babasına
iyi davranmasını emrettik. Fakat, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana
ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme!
Hepiniz bana döneceksiniz. Ben
size yapıp ettiklerinizi bildireceğim.
009 İnanıp da güzel davranışlar
sergileyenleri mutlaka iyilerin arasına katarız.
010 İnsanlardan kimileri de,
“Allah’a inandık” derler, ama Allah uğrunda kendilerine bir eziyet yapılınca,
insanlardan gelen belayı Allah’ın azabıyla bir tutarlar.
Rabbinden bir yardım gelince,
“Biz de sizinle beraberdik” derler.
Allah, gönüllerde olanları en
iyi bilen değil mi!
011 Allah, inananları da bilir,
inanır gibi görünüp inanmayan ikiyüzlüleri de!
012 İnkâr edenler, inananlara,
“Gelin bizim yolumuza uyun da günahlarınızı biz yüklenelim” derler.
‘Bizim yolumuza, izimize,
izmimize, yaşama biçimimize.’
Oysa, onların günahlarından
hiçbir şey yüklenecek değillerdir.
Hiç kuşkunuz olmasın, onlar
kesinlikle yalancıdırlar!
013 Onlar hem kendi günah
yüklerini, hem de ‘kandırıp kendilerine uydurdukları’ başka kimselerin
yüklerini taşımak zorunda kalacaklar.
Uydurup durdukları asılsız
düşünceler yüzünden kıyamet günü sorguya çekilecekler.
‘Bundan sonraki ayetler,
surenin başındaki sınama konusuyla ilişkili olup eski çağlardan örnekler
sunmaktadır.’
014 Andolsun! Nuh’u kendi
halkına elçi olarak gönderdik. Aralarında bin yıldan elli yıl eksik bir süre
kaldı.
‘Dokuz yüz elli yıl günümüzdeki
insan ömrüne göre oldukça uzun bir ömürdür. Bilgi en güvenilir kaynaktan
gelmektedir. Bu konuda şöyle bir fikir yürütebiliriz: Nuh aleyhisselâm zamanında dünyadaki insan sayısı pek az idi.
Tufandan sonra daha da azaldı. Sayısı az olan canlıların ömürlerinin uzun
olması ilahi yasalardan biridir, adetullahtır. Nitekim, sineklerin sayısı çok,
ömürleri kısadır. İstisnaları bulunsa da genel gerçek budur. Bu adetullah
gereği, insanların sayısı artınca ömürleri kısalmıştır. Bir de, o zamanın son
derece zor şartları içerisinde yetmiş yıllık bir ömür çok kısa gelirdi. Bir
yerden bir yere gitmek için yol bile bulunmayan zamanlardı. İnsanların
özellikleri elbette ona uygun olacaktı. Allah doğrusunu bilir!’
Sonunda, onlar zulümlerini
sürdürürlerken, su tufanı kendilerini yakaladı!
029.
015 Nuh’u ve onun yanındaki
inananları kurtardık.
Bu büyük olayı, sonra gelen tüm
insanlar için bir ibret yaptık.
016 İbrahim’i de halkına elçi
olarak göndermiştik.
Onlara “Allah’a kulluk edin!
Ona karşı gelmekten sakının! Bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır”
demişti.
017 “Allah’ı bırakıp putlara
tapıyor, yalanlar uyduruyorsunuz. Allah’tan başka taptıklarınız size rızk
veremezler. Rızkı Allah katında arayın. Sadece ona kulluk edin, ona şükür
eyleyin. Hepiniz sonunda ona döndürüleceksiniz.
018 “Size ‘iletilen
gerçekleri’ yalanlarsanız bilin, sizden önceki nice topluluklar da
yalanlamışlardı.
Peygambere düşen açıkça
bildirmekten ibarettir.”
019 Görmediler mi!
Allah, ilkin yaratıyor, sonra
onu tekrar ediyor.
Bu, Allah için pek
kolaydır.
020 “Yeryüzünde bir gezinin de
bakın!
Allah ilkin nasıl yaratmış.
Sonra da ahireti yaratacak.
Çünkü, Allah’ın gücü her şeye
yeter!
‘Eserlerine bakarak onun nasıl
bir yaratıcı olduğunu düşünün, görün, anlayın. Bunları böyle yaratarak sınırsız
ilmini, iradesini, gücünü gösteren Rabbiniz, elbet ahireti de
yaratabilir.’
021 “Kimi dilerse ‘insanın
özgür iradesiyle yaptığı seçimini göz önüne alarak, asla kimseye haksızlık
etmeksizin’ ona azap eder, kimi dilerse ona merhamet eder.
Sonunda hepiniz ona
döndürüleceksiniz!
022 “Siz ne yerde, ne de gökte
onu aciz ‘etkisiz’ bırakamazsınız.
Size, Allah’tan başka ne bir
koruyucu, ne de bir yardımcı bulunur!”
023 Allah’ın ayetlerine, ona kavuşmaya
inanmayanlar, onun sonsuz merhametinden ümidi kesenlerdir.
Canlar yakan azap işte bunları
beklemektedir!
029.
024 Bunun üzerine, halkının
İbrahim’e tek cevabı, “Onu öldürün ya da yakın!” demek oldu.
‘Yakmak üzere ateşe attılar.’
Allah onu ateşten kurtardı.
Bunda, inananlar için ayetler ‘ibretler’
vardır.
025 İbrahim onlara, “Dünya
hayatında birbirinize olan sevginiz yüzünden Allah’ı bıraktınız da putlara
sarıldınız. Fakat, kıyamet günü birbirinize kötü sözler söyleyecek, lânetler
yağdıracaksınız. Hepinizin varacağı yer cehennem ateşidir! Orada hiçbir
yardımcınız olmayacak!” dedi.
026 Lût, ona inandı.
“Ben, Rabbime hicret ‘göç’
edeceğim. O, üstün gücü olandır, her işini hikmet üzere yapandır” dedi.
‘Lut aleyhisselâm, İbrahim
aleyhisselâmın akrabalarından biridir. Daha sonra ona da peygamberlik görevi
verilmiştir. Sodom kentinde görev yapmıştır.’
027 İbrahim’e, oğlu İshak’ı ve
torunu Yakub’u lütfettik.
Ahirette de iyiler arasında yer
alacaktır.
028 Lût’u da halkına peygamber
olarak göndermiştik.
Halkına dedi: “Siz, insan
toplulukları arasında sizden önce hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi
yapıyorsunuz!
029 “Erkeklere yanaşıyorsunuz!
Yol kesiyorsunuz! Toplantı yerlerinizde iğrenç işler yapıyorsunuz! Bunları
sürdürecek misiniz!”
Halkının ona tek cevabı, “Doğru
söylüyorsan Allah’ın azabını getir de görelim!” demek oldu.
030 ‘Bunun üzerine Lût’
“Rabbim! Şu bozgunculara karşı bana yardım et!” dedi.
029.
031 ‘Aslında birer melek
olan’ elçilerimiz, İbrahim’e müjde vermek ‘oğlunun doğumunu müjdelemek’
üzere geldiklerinde, “Biz bu memleketin halkını helak etmekle görevliyiz.
Çünkü, onun halkı büsbütün zalim oldu” dediler.
032 ‘İbrahim kaygılandı.’
“Lût da orada yaşıyor!” dedi.
Elçiler de, “Biz orada olanı
daha iyi biliyoruz. Lût’u ve ‘ona inanan’ yakınlarını kurtaracağız.
Sadece karısı geride kalacak. Çünkü, o öbürlerine katıldı” dediler.
033 Elçilerimiz, Lût’un yanına
vardılar.
Lût, onlar yüzünden fenalaştı,
ne yapacağını bilemez oldu.
‘Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
yanaşan saldırgan eşcinsellerin, melek olmakla birlikte gencecik birer erkek
kılığında görünen konuklarına bir zarar vermelerinden korkuyordu.’
Ona, “Korkma ve üzülme”
dediler, “Biz seni ve ‘sana inanan’ yakınlarını kurtaracağız. Karın
öbürleriyle kalacak!
034 “Şu kasaba halkına gökten
bir azap indireceğiz. Kötülüklerine karşılık bir ceza olacak!”
035 Onlardan geriye, akıl
erdiren kimseler için açık bir ibret dersi bıraktık.
036 Medyen halkına da
kardeşleri Şuayb’ı elçi gönderdik.
Onlara, “Ey halkım! Allah’a
kulluk edin! Ahiret gününü umutla bekleyin. Bozguncular olup yeryüzünü
karmaşaya sürüklemeyin!” dedi.
037 Fakat halkı onu yalanladı.
Bu sebeple, onları şiddetli bir
sarsıntı yakaladı.
Bulundukları yerde cansız cisim
kesildiler!
038 Âd halkını ve Semud halkını
da yerle bir ettik.
Bunu görmek için evlerinin
yıkıntılarına bakmak yeterlidir.
Şeytan, yaptıklarını
kendilerine güzel göstermiş, onları yoldan çıkarmıştı. Oysa onlar, baktıklarını
görebilecek kimselerdi.
029.
039 Karun ve Firavun ve Haman’ı
da helak ettik.
Musa, onlara apaçık mucizelerle
gelmişti.
Fakat onlar, yeryüzünde
büyüklük tasladılar, inanmadılar.
Oysa, ‘azgınlıkları yüzünden
başlarına gelecek azabı’ engellemelerine imkân yoktu.
040 Hepsini, günah üzere
apansız yakaladık.
Kimine taşlar savuran kasırga
gönderdik, kimini bir çığlık alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de sulara
gömdük.
‘Bu azapları vermekle’ Allah
onlara haksızlık etmiyordu, ama onlar ‘gerçeği yalanlayarak’ kendilerine
yazık ediyorlardı.
041 Allah’tan başka koruyucular
edinenlerin durumu, yuva yapan örümceğin durumu gibidir.
Oysa, evlerin en dayanıksızı
örümcek yuvasıdır.
Keşke bilseler!
042 Allah, insanların,
kendisini bırakıp da yalvardıkları şeyleri çok iyi biliyor.
Onun, üstün gücü vardır,
onurludur, kimse onu yenemez. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler
gözeterek yapar.
043 Bu örnekleri insanlar için
veriyoruz.
Bunlardan ancak bilenler ibret
alabilir.
044 Allah, gökleri ve yeri hak
üzere ‘yerli yerince, dengeli bir biçimde, bir amaç gözeterek’ yarattı.
İnananlar için, elbet bunda
ayet ‘ibret dersi’ vardır.
045 Sana kitaptan vahiy olunanı
iyi oku, namazı özenle kıl.
Namaz, insanı çirkinliklerden
ve kötülüklerden alıkoyar.
‘Bu sonucun elde edilebilmesi
için namazın tam kılınması gerekir. O da sünnet üzere, inceliklerine dikkat
ederek olur. İsteksizce, ayetleri düşünmeksizin, aceleyle kılınan namaz,
beklenen sonucu vermez. Namazının faydasını göremeyen kişi, suçu kendinde
aramalı.’
Allah’ı anmak, en büyük kulluk
biçimidir!
Allah, her ne yaparsanız
bilir!
029.
046 Zalim olanları bir yana,
kendilerine kitap verilenlerle ‘öbür semavi dinlere inananlarla’ en
güzel biçimde tartışın.
“Biz, bize indirilene de, size
indirilene de inandık. Bizim ilahımızla sizin ilahınız birdir. Biz ona teslim
olmuşuzdur” deyin.
047 Sana, kitabı böylece ‘önceki
kitaplardaki temel gerçekleri onaylayacak biçimde’ indirdik.
Kendilerine kitap
verdiklerimiz, ‘kendi kitaplarında olanı senin kitabında da görür’ buna
da inanırlar.
Bunlardan da ‘kendilerine
kitap verilmeyenlerden de’ ona inananlar vardır.
Ayetlerimizi, ancak apaçık
gerçeği görmezlikten gelenler inkâr eder.
048 Sen, bundan önce ne kitap
okumuş, ne de elinle yazmıştın. Öyle olsaydı, boş söze uyanlar ‘dayanaksız
söylemlere inananlar, acaba başka kitaplardan faydalanarak kendisi mi yazdı
diye’ kuşkuya düşerlerdi.
049 Hayır! ‘Kur’an’
kendilerine ilim verilenlerin ‘kavrayışlı, gerçeği kabule yatkın kimselerin’
gönüllerine yerleşen apaçık ayetlerdir.
Zalimlerden başkası ayetlerimizi
inkâr yoluna gitmez!
050 “Ona Rabbinden mucizeler
indirilse ya” dediler.
“Mucizelerin hepsi Allah
katındadır ‘insan kendi başına mucize gösteremez’. Ben sadece açık bir
uyarıcıyım” de.
051 Sana kitap indirmişiz,
onlara okunuyor, kendilerine yetmiyor mu bu!
‘Kur’an bir mucizedir.
İnsanları aciz bırakıyor. Bir benzeri yapılamıyor. Peygamberin bilmesine imkan
olmayan bilgilerle doludur. Gerçekleri en güzel biçimde dile getiriyor.
Hakikati bilmek isteyenlere bu kitap yeter.’
Onda, inanan kimseler için ‘sonsuz
mutluluğu kazandıran’ ilahi merhamet var, inanmaya yatkın kimseler için
uyarılar var.
052 İnanmayanlara, “Benimle
sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı biliyor.
Batıla inanıp Allah’ı inkâr edenlere gelince, işte onlardır zararda olanlar!”
de.
‘Batıla, yani sahte, çürük, boş, yalan olana inananlar.’
029.
053 Bir de, senden acele azap
istiyorlar.
Süre belirlenmiş olmasaydı,
azap onlara hemen gelirdi.
Fakat, farkına varmadıkları bir
sırada ansızın gelecektir!
054 Senden acele azap
istiyorlar. Oysa, cehennem inkâr edenleri çepeçevre kuşatmaktadır!
055 Kıyamet günü, azap onları
hem tepelerinden, hem ayaklarının altından sarar.
Allah onlara, “Yapıp
ettiklerinizden ötürü tadın bakalım azabı!” der.
056 Ey inanan kullarım! Benim
yeryüzüm geniştir.
‘Yerinizi bahane ederek
tembellik etmeyin. Uygun yerlere hicret edebilirsiniz.’
Yalnız bana kulluk edin!
057 Her nefis ölümü tadacaktır.
Sonra da, hepiniz bize
döndürüleceksiniz!
058 İnanıp da güzel davranışlar
sergileyenleri, altında ırmaklar akan cennetin saraylarına yerleştiririz. Orada
temelli kalırlar.
Ne güzeldir ‘rızamızı
kazanmak için’ emek verenlerin ödülleri!
059 Onlar, sabırlı olur, yalnız
Rablerine tevekkül ederler.
‘Emredileni yapmakta, yasaklananlardan
uzak durmakta güçlüklere katlanırlar. Ellerinden geleni yaptıktan sonra sonucu
Rablerinden bekler, yalnız ona dayanır, ona güvenirler.’
060 Kendi rızkını kazanamayan
nice canlılar var.
Sizin de, onların da rızkını
Allah verir.
O, işitendir, bilendir.
061 Onlara, “Kimdir göklerle
yeri yaratan, güneşle ayı yasalarına boyun eğdiren?” diye sorsan, “Allah!”
diyecekler.
Peki nasıl oluyor da
döndürülüyorlar!
062 Allah, kullarından kiminin
rızkını genişletir, kimininkini daraltır.
Allah, her şeyi bilendir!
063 Onlara, “Gökten su indirip
de onunla ölümünden sonra yeri dirilten kimdir? diye sorsan, “Allah!” derler.
“Elhamdülillah” de.
Fakat onların çoğu akıllarını
kullanmazlar!
‘Elhamdülillah, hamdolsun
Allah’a, bütün övgüler, şükürler Allah içindir.’
..........................
029.
064 Bu dünya hayatı bir
oyundan, bir eğlenceden başka nedir ki!
Gerçek hayat, ahiret yurdundaki
hayattır.
Keşke bilseler!
065 Ne zaman bir gemiye
binseler, dini yalnız Allah’a özgü kılarak ona yalvarırlar.
Karaya çıkartarak kurtardık mı,
uydurma tanrılar edinirler!
066 Kendilerine verdiğimiz
nimetlere nankörlük eder, zevke dalarlar. Fakat yakında bilecekler!
067 Görmüyorlar mı,
etraflarındaki insanlar kapılıp alınırken, biz kendilerine güvenli bir alan
yapmışız.
Hâlâ batıla inanıyor, Allah’ın
nimetine nankörlük mü ediyorlar!
068 Kendi uydurduğu yalanı
Allah’a dayandıran, gerçek kendisine gelince onu yalanlayandan daha zalim kim
olabilir!
İnkar edenler için cehennemde
yer mi yok!
069 Bizim uğrumuzda var
güçleriyle çaba harcayanları yollarımıza elbette eriştiririz.
Allah muhsinle beraberdir!
‘Muhsin, ihsan eden, iyilik
yapan, güzel düşünen, güzel davranan, her ne yaparsa güzel yapan, Rabbini görür
gibi kulluk eden demektir.’
‘Bu surede “Rum” kelimesiyle
Bizanslılar kastedilmiştir. Surenin giriş kısmında, Bizanslılarla İranlılar
arasındaki savaşlarla ilgili haberler verilir. O zamanki İranlılar ateşe tapar,
Bizanslılar ise İncil’e inanırlardı. Bu nedenle, İranlılar yenince Mekkeli
müşrikler, Hıristiyanlar yenince Müslümanlar sevindiler.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm.
002 Rum yenildi.
003 Yeryüzünün yakın bir
yerinde.
Fakat bu yenilgilerinden sonra
yenecekler.
004 Hem de birkaç yıl içinde.
Emir, önünde de, sonunda da
Allah’ındır.
O gün müminler de
sevinecekler.
005 Allah’ın yardımıyla.
‘Bu müjde dokuz sene sonra
gerçekleşmiştir. Bizanslıların İranlıları yendiği gün Müslümanlar da Bedir
gazasını kazanmışlardır.’
Allah kimi dilerse ona başarı
nasip eder.
O, üstün gücü olandır, merhamet
edendir.
...........................
030.
006 Allah söz vermiştir! Allah
asla sözünden dönmez!
Fakat insanların çoğu bilmiyor!
007 Onlar, dünya hayatının
yalnız görünen yüzünü bilirler.
Öbür dünya konusunda tam bir
umursamazlık içindeler.
008 Kendileri hakkında hiç
düşünmezler mi bunlar!
Allah gökleri, yeri ve ikisinin
arasındakileri ancak hak üzere ‘yerli yerince, bir amaç gözeterek’
belirli bir süre için yaratmıştır.
Doğrusu, insanların çoğu Rablerine
kavuşacaklarını inkâr ederler.
009 Yeryüzünde bir dolaşıp da
kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı!
Oysa onlar, kendilerinden daha
kuvvetliydiler.
Yerin altını üstüne
getirmişlerdi. Onu, bunlardan daha fazla imar etmişlerdi.
Onlara, ellerinde apaçık
ayetler, deliller, belgeler bulunan peygamberler de gelmişti.
Allah onlara haksızlık
etmiyordu, ama onlar ‘gerçeğe inanmamakla’ kendilerine yazık
ediyorlardı.
010 Sonunda, Allah’ın
ayetlerini yalanlayarak, alaya alarak kötülük yapanların sonları da çok kötü
oldu.
011 Allah, ilkin yaratır, ‘ölümden’
sonra bir kez daha yaratır. Sonra da hepiniz ona döndürülürsünüz.
012 Sonunda kıyamet günü gelir,
günahlara batan suçlular ümitlerini keserler.
013 Allah’ın yanı sıra
edindikleri yapay tanrıların hiçbiri onlara yardım edemez.
Uydurma tanrılara tapanlar,
artık onları inkâr ederler.
014 Beklenen kıyamet günü
gelir.
O gün hepsi birbirinden
ayrılırlar.
030.
015 İnanıp da güzel davranışlar
sergileyenler, cennet bahçesinde neşelenirler.
016 İnkâr edenler, ayetlerimizi
ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar, azapla yüz yüze bırakılırlar.
017 Allah’ı tesbih edin! Akşama
erişince, sabaha ererken,
018 günün sonunda, öğleye
varınca ‘namaz kılın’.
Göklerde, yerde yapılan
övgülerin hepsi onadır.
‘Tesbih, kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek Allah’ı anmaktır. Burada namaz manasında
kullanılmıştır. Günlük beş vakit namaz özlü bir biçimde sıralanmıştır.’
019 Allah, ölüden diriyi,
diriden ölüyü çıkarır.
Yeryüzünü ölümünden sonra
diriltir.
İşte siz de böyle
diriltileceksiniz!
‘Ölümden sonra dirilişi akla
kabul ettirmek için, göz önündeki varlıklardan örnekler verilmiştir. Yeryüzünde
her an kimi varlıklar ölmekte, kimileri dirilmektedir. Sonbaharda ölen
canlıların bir misli baharda yeniden yaratılmaktadır. Bunları yapabilen ilahi
güç, elbette ölen insanları da diriltebilir.’
020 Onun ayetlerindendir, sizi
topraktan yarattı, insan oldunuz da türeyip duruyorsunuz.
‘Burada olduğu gibi öbür
surelerde de sıklıkla yer alan “ayet” terimi, “Kur’an’ı oluşturan cümle”
manasına geldiği gibi, Allah’ı tanıtan varlık, olay, mucize, işaret, belge
manasında da kullanılmaktadır. Kur’an bir kitap olduğu gibi, şu kâinat da
görünür kelimelerden oluşan anlamlı bir kitaptır.’
021 Onun ayetlerindendir,
rahata eresiniz diye sizin için kendi türünüzden eşler yarattı. Aranıza bir
sevgi, bir merhamet koydu.
Düşünen kimseler için bunda
ayetler vardır.
022 Onun ayetlerindendir,
gökleri ve yeri yarattı, size ayrı diller, türlü renkler verdi.
Bunda, kavrayabilen kimseler
için ayetler vardır.
023 Onun ayetlerindendir,
geceleyin uyur, gündüzleyin onun bol nimetinden rızkınızı ararsınız.
Bunda, dinleyen kimseler için
elbette ayetler vardır.
024 Onun ayetlerindendir, size
hem korku, hem ümit vermek üzere şimşek gösterir. Gökten bir su indirir, ölen
yeryüzünü onunla diriltir.
Bunda akıl erdiren kimseler
için ayetler vardır.
030.
025 Onun ayetlerindendir, gök
ve yer onun emriyle durur.
Sonra, o sizi bir çağırışla
çağırdı mı, bulunduğunuz yerden hemen çıkıverirsiniz.
026 Göklerde ve yerde ne varsa
onundur. Hepsi de onun buyruklarını yerine getirmek için hazır beklerler.
027 O, ilkin yaratır, sonra bir
kez daha yaratır. Bu ‘ikinci yaratış’ ona göre pek kolaydır.
Göklerde de, yerde de en yüce
nitelikler onundur!
Onun üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
028 O size kendinizden bir
misal veriyor:
Emriniz altında olanlardan,
size verdiğimiz rızklar üzerinde sizinle aynı haklara sahip olan, kendinize
saygı duyar gibi kendilerine de saygı duyduğunuz ortaklarınız var mı?
Aklını kullanan kimseler için,
ayetleri ayrıntılı biçimde anlatıyoruz.
029 Hayır! O zalimler körü
körüne kendi heveslerine uydular.
Allah’ın saptırdıklarını kim
doğru yola eriştirebilir!
Onlara yardımcı olacak kimse de
yoktur!
030 O hâlde sen, gerçeklere
aykırı olan her şeyden arın da yüzünü dine, Allah’ın yaratmadaki temel amacına
çevir.
Allah, insanları buna uygun
yaratmıştır.
Allah’ın yaratışında değişme
olmaz.
‘Olmaz, olmamalı, onu
bozmamalısınız ya da bozamazsınız, yerine başka şey koyamazsınız.’
Hak din budur!
Fakat insanların çoğu bilmez.
031 Hep ona dönün!
Hep ondan sakının!
Namazı tam kılın!
Allah’ın yanı sıra başka
tanrılara tapanlardan olmayın!
032 Onlar dinlerini
parçaladılar, kendileri de gruplara ayrıldılar, her grup kendi elinde olandan
dolayı övünüp duruyor.
030.
033 İnsanlar, kendilerine bir
zarar dokununca Rablerine yönelir, ona yalvarırlar.
Sonra, katından bir rahmet
tattırınca, içlerinden bir takımı Rablerine ortak koşarlar.
034 Kendilerine verdiklerimize
nankörlük ederler.
Haydi şimdilik keyif sürün
bakalım!
Yakında görürsünüz!
035 Yoksa onlara başka
tanrılara tapmalarını söyleyen bir belge mi indirmişiz!
036 Ne zaman insanlara bir
rahmet tattırsak, onunla sevinirler.
Fakat, yapıp ettikleri yüzünden
kendilerine bir kötülük dokundu mu, hemen ümidi keserler.
037 Görmezler mi, Allah kimine
bol rızk verir, kiminin de rızkını daraltır.
Bunda inanan kimseler için
alınacak dersler vardır.
038 İmdi, akrabaya, yoksula,
yolda kalmışa haklarını ver.
Allah’ın rızasını isteyenler
için hayırlısı budur.
İşte onlardır murada erenler!
039 İnsanların malları içinde
artsın diye verdiğiniz riba, Allah katında artmaz.
Allah’ın rızası için verdiğiniz
zekâta gelince, işte onu verenler sevaplarını kat be kat artıranlardır!
040 Allah sizi yarattı, sonra
size rızk verdi, sonra sizi öldürür, sonunda diriltir.
Allah’ın yanı sıra ilah
edindiklerinizden, bunlardan birini olsun yapabilen var mı!
Allah, onların ortak
koştuklarından pek ırak, pek yücedir.
041 İnsanların yapıp ettikleri
yüzünden karada ve denizde bozulma baş gösterdi. Allah, ibret alır da belki
dönerler diye, yaptıklarının bir kısmının sonuçlarını onlara tattırdı.
030.
042 “Yeryüzünde gezin de daha
öncekilerin sonu nasıl olmuş bir görün” de.
Onların çoğu, Allah’ın yanı
sıra başka şeylere ilahlık yakıştıranlardı.
043 Allah’tan, engellenmesi
asla mümkün olmayan bir gün ‘kıyamet, diriliş, yargı süreci’ gelmeden
önce, yüzünü gerçek dine çevir.
O gün herkesin yeri belli
olacak!
044 İnkâr edenin inkârı kendi
zararınadır. Faydalı işler yapanlarsa, kendileri için hazırlık yapmış
olurlar.
045 Allah, inanıp da güzel
işler yapanlara, sınırsız merhametiyle nice ödüller verecek.
O, inkâr edenleri asla
sevmez!
046 Size rahmetinden tattırsın,
emriyle gemiler yüzsün, bol nimetinden payınızı arayasınız, şükredesiniz diye
rüzgârları müjdeci olarak göndermesi de Allah’ın ayetlerindendir.
047 ‘Ey Muhammed!’
Senden önce de nice peygamberleri, ellerine apaçık deliller vererek, kendi
toplumlarına göndermiştik.
Sonra, suç işleyenlerin
cezalarını verdik.
Çünkü, inananlara yardım etmek
bizim için bir sorumluluk olmuştu.
048 Allah rüzgârları gönderir,
onlarla bulutları yürütür.
Bulutları, gökyüzünde nasıl
dilerse öyle yayar, parçalara da ayırır.
Bir de bakarsın, aralarından
yağmur süzülüyor. Onu, kullarından dilediği kimselere eriştirir.
Onların da yüzleri güler.
049 Oysa onlar, daha önce
yağmurdan yana umutlarını kesmişlerdi.
050 Bak Allah’ın rahmet
eserlerine!
Öldükten sonra yeri nasıl da
diriltiyor!
O ölüleri de diriltir.
Onun gücü her şeye yeter.
‘Allah, ölümden sonra
dirilmenin mümkün olduğunu göstermek için yeryüzünden örnekler veriyor, zihni
kabule hazırlıyor, insanı düşünmeye davet ediyor.’
030.
051 Bir rüzgâr göndersek de bu
yüzden ekinlerini sararmış görseler, hemen nankörlük etmeye başlarlar.
052 Sen ölüye asla
işittiremezsin.
Davetini, dönüp gitmekte olan
sağırlara duyuramazsın.
053 Sapkın körleri döndürüp de
doğru yola eriştiremezsin.
Ayetlerimizi ancak inananlara ‘ya
da inanmaya yatkın olanlara’ işittirirsin, onlar da hemen teslim olurlar.
‘Son iki ayette, gerçeklere
gözlerini, kulaklarını ve gönüllerini kapatan, hakkı kabul etmemek için inatla
direnenlerin durumu temsil üslubuyla anlatılmıştır.’
054 Allah sizi güçsüz olarak
yaratıyor, güçsüzlüğün ardından bir kuvvet veriyor, kuvvetin ardından yine
güçsüz yapıyor, sonunda ihtiyarlatıyor.
Allah, her neyi dilerse
yaratır.
Her şeyi bilir, sınırsız gücü vardır.
055 Günü gelince kıyamet kopar.
Günaha dalan suçlular, yeryüzünde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin
ederler.
Önceden de tıpkı bunun gibi
çevriliyorlardı.
‘Kıyamet sonrasında nasıl
aldandılarsa kıyamet öncesinde de öyle aldanıyor, haktan uzaklaşıyorlardı.’
056 Kendilerine ilim ve iman
verilenler, “Allah’ın kitabındaki dirilme gününe kadar kaldınız. İşte, dirilme
günü budur! Fakat siz aldırmıyordunuz” derler.
057 Zulmedenlerin, yargılama
sürecinde mazeretler ileri sürmeleri kendilerine fayda vermez. Onlardan güzel
davranışlar sergilemeleri de istenmez.
058 Andolsun! Kur’an’da
insanlar için her türlü misali verdik.
Sen onlara bir mucize
göstersen, inkâr edenler, “Siz gerçek dışı işler yapıyorsunuz!” derler.
059 Allah, hakkı tanımamakta direnenlerin
kalplerini işte böyle mühürler!
060 O hâlde sabırlı ol.
Allah’ın vaadi haktır, hiç
kuşkun olmasın!
Kesin inanca eremeyenler seni
tereddüde düşüremesinler.
..........................................
‘Hazreti Lokman, yorumcuların
kimine göre peygamber, kimine göre ermiş bir bilgedir. Güzel öğütleri vardır.
Halk arasında Lokman Hekim diye bilinir. Bu sözün aslı, Lokman Hakîmdir. Hakîm,
hikmet sahibi, iyiyi kötüden ayırabilen, güzel sözler söyleyen, öğüt veren gibi
manalara gelir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm.
002 Bunlar sana o hikmetli
kitabın ayetleridir.
003 Güzel davrananlar için bir
yol gösterici, bir rahmettir.
004 Onlar namazı özenle
kılarlar, zekâtı verirler, ahirete kesinkes inanırlar.
005 Rablerinden bir doğru yol
üzerindedirler.
İşte onlardır kurtuluşa
erenler!
006 İnsanlardan kimileri de,
Allah yolundan bilgisizce saptırmak, onu alaya almak için laf eğlencesi alıp
satarlar.
İşte alçaltıcı azap bunlar
içindir!
‘Gerçeklerden alıkoyan, inancı
yok etmeye çalışan, zaman öldüren, zararlı arzular uyandıran sözler, yazılar,
konuşmalar, sesli ya da görüntülü yayınları alırlar, satarlar, insanları
bunlarla oyalarlar.’
007 Ayetlerimiz ona okununca,
sanki işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak
arkasını döner.
Sen de ona can yakıcı azabı
müjdele!
008 Fakat inanıp da güzel işler
yapanlara nimetlerle dolu cennetler vardır.
009 Orada temelli kalırlar.
Bu, Allah’ın hak vaadidir ‘gerçek
sözüdür’.
O, üstün gücü olandır, her
işini anlamlı gayeler gözeterek yapandır.
010 Gökleri direksiz yarattı,
görüyorsunuz.
Sizi sarsmaması için yere büyük
baskılar ‘dağlar, tepeler’ yerleştirdi.
Onda her türlü canlıyı üretip
yaydı.
Hem, gökten su indirdik, orada
her türden faydalı bitkiler yetiştirdik.
011 İşte bunlar Allah’ın
yarattıklarıdır.
Haydi gösterin bakalım
başkaları ne yarattıysa!
Hayır, gösteremezler!
Zalimler apaçık bir sapıklık
içindedirler!
031.
012 Lokman’a, “Allah’a şükret”
diye hikmet verdik. Kim şükrederse, kendi faydasına şükreder.
Kim de inkâr ederse bilsin,
Allah sınırsız zengindir, her türlü övgüye layıktır.
‘Kur’an’da geçen “hikmet”
terimi, “gaye, fayda, ilim, sır, faydalı söz, peygamberlik, hüküm yetkisi, akıl
kuvvetinin uygun mertebesi, söz eylem uygunluğu, doğruyu yanlıştan ayıran
bilgi” gibi manalara gelir.’
013 Bir zamanlar Lokman, oğluna
nasihat etti, “Yavrum!” dedi, “Allah’ın yanı sıra başka tanrı edinme. Bu, büyük
bir zulümdür, haksızlıktır.”
014 Biz insana, anne babasına
iyi davranmasını tavsiye etmişizdir.
Annesi, onu nice sıkıntılara
katlanarak taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.
‘Ey insan!’ Önce bana,
sonra da ana babana şükranlarını sun.
Unutma, dönüp bana geleceksin!
015 Bununla beraber, hakkında
bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat
etme. Fakat dünyada onlarla olan ilişkini uygun biçimde sürdür.
Bana yönelenlerin yoluna uy.
Sonunda hepiniz bana döneceksiniz. Ben de, dünya hayatında yaptıklarınızın
hepsini size bildireceğim.
016 ‘Lokman, oğluna olan
öğüdünü şöyle sürdürdü:’
“Yavrum! Bir hardal tanesi
kadar da olsa, bir kaya içinde ya da göklerde ya da yerin derinliklerinde de
bulunsa, Allah onu ‘yargılama sürecinde’ getirip ‘hesabına katar’.
Allah incelikli işler yapar,
her şeyden haberlidir.
017 “Yavrum! namazı özenle kıl.
İyi olanı emreyle, kötü olanı
men eyle.
Başına gelene sabreyle.
Bunlar, kararlılık gösterilmeye
değer işlerdendir.
018 “Kendini büyük görüp de
insanlara tepeden bakma.
Yerde böbürlenerek yürüme.
Allah kendini büyük görüp
övüneni sevmez!
019 “Yürüyüşünde ‘yaşayışında,
davranışlarında’ ılımlı ‘dengeli, ölçülü’ ol. Sesini biraz kıs,
seslerin en çirkini merkep sesidir!”
031.
020 Görmez misiniz, Allah
göklerde ve yerde ne varsa hepsini emrinize verdi. Görünen görünmeyen bütün
nimetlerini önünüze serdi.
İnsanlardan kimi de vardır, ne
bir ilme, ne bir rehbere, ne de nurlandırıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah
hakkında tartışır durur.
021 Onlara, “Allah’ın
indirdiklerine uyun” denildi mi, “Hayır, biz atalarımızın yolunu izlemeye
kararlıyız” derler.
Şeytan, onları ateşli bir azaba
çağırmışsa da mı!
022 Kim, kendini içtenlikle
Allah’a teslim ederse, o gerçekten sağlam bir kulpa tutunmuştur.
Bütün işlerin sonu varır
Allah’a dayanır.
023 Kâfirlerin inkârı seni
üzmesin. Onlar, sonunda dönüp bize gelecekler. O zaman kendilerine,
yaptıklarını haber veririz! Allah, gönüllerin sırlarını bilendir!
024 Onları biraz yaşatır, sonra
da katı bir azaba süreriz!
025 Andolsun, onlara, “Gökleri
ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, ister istemez, “Allah!” derler.
“Elhamdülillah!” de. Fakat
onların çoğu bilmez!
‘Allah derler ama bunun
anlamını kavramış değillerdir. Sen, elhamdülillah, Allah’a hamdolsun, bütün
övgüler, şükürler, senalar Allah içindir, de.’
026 Göklerde ve yerde ne varsa
Allah’ındır.
Allah, sınırsız zengindir,
bütün övgülere layık olandır.
027 Yerdeki ağaçlar hep kalem
olsa, denizler de mürekkep olsa, ardından da yedi deniz daha bulunsa, Allah’ın
sözleri yazmakla tükenmez.
Allah, üstün gücü olandır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
‘Allah’ın sözleri sadece ilahi
kitaplarda olanlardan ibaret değildir. Bütün meleklere, insanlara, hayvanlara
ilham yoluyla söz söyler. Ayrıca, şu kâinatın içindeki bütün varlıklar, onun
görünür kılınmış kelimeleridir. Kendine özgü dillerle yaratıcılarını
tanıtırlar. Bunlar düşünülürse, ayette bir abartı olmadığı daha kolay
anlaşılır.’
028 Sizin yaratılıp
diriltilmeniz, bir tek canlının yaratılıp diriltilmesi gibidir.
Allah her şeyi işitendir,
görendir.
‘Güneşin aydınlatması
bakımından bir milyar ağaçla bir ağacın farkı olmadığı gibi, isimleriyle bütün
kâinatı kuşatan Allah için, bütün insanları yaratmakla bir insanı yaratmak
arasında fark yoktur.’
031.
029 Görmez misin, Allah geceyi
gündüze girdiriyor, gündüzü geceye girdiriyor. Her biri belirli bir süreye
kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı emir altında tutuyor.
Allah sizin yapıp
ettiklerinizden haberlidir.
030 Bu, Allah’ın hak, ondan
başka yalvardıklarınızın batıl olmasındandır.
Allah, yücedir, büyüktür.
031 Görmez misin, Allah’ın
nimetiyle denizde akıp giden gemiler, size onun ayetlerini göstermek içindir.
Bunlarda, pek sabırlı ve çok
şükürlü olanlara ayetler ‘ibretler’ vardır.
032 Dalgalar ‘denizde ya da
hayatta insanı kuşatan belalar, sıkıntılar, darlıklar, korkular, kaygılar’
onları kara bulutlar gibi sarınca, dini Allah’a özgü kılarak yalvarıp
yakarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardı mı, aralarından yola
gelenler bulunur.
Ayetlerimizi, ancak gaddar bir
nankör bilerek inkâr eder.
033 Ey insanlar! Rabbinizden
sakının!
Sakının o günden! O gün, baba
evladına, evlat babasına bir fayda sağlayamaz.
Allah’ın vaadi haktır ‘sözü
gerçektir’!
Dikkat edin! Dünya hayatı sizi
aldatmasın!
Dikkat edin! O aldanan, sizi Allah
ile aldatmasın!
‘O aldanan, yani şeytan, onun
affına güvendirerek sizi günahlara sürüklemesin. Allah merhametlidir, seni
affeder, günaha devam et, sonra tevbe eder kurtulursun, diyerek sizi kandırır.
Ona, ya affetmezse, ya tevbe edemeden ölürsem, deyin.’
034 Kıyametin bilgisi Allah
katındadır. Yağmuru o indirir. Annelerin rahimlerinde bulunanı o bilir. Kimse
yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilemez.
‘Ayette sıralananlara
“mugayyebat-ı hamse” denir, “beş bilinmeyen” demektir. Belirtileri ortaya
çıkmaksızın bunlar hakkında bilgi sahibi olmak imkânsızdır. “Rahimlerde
bulunanı” ibaresinde kastedilen, ceninin erkek ya da dişi oluşunun bilinmesi
değil, ileride biçimlenecek olan hüviyetinin bilinmesidir. Gözlemevleri yoluyla
yağmur zamanını bir hafta öncesinden haber vermek de gaybı bilmek anlamına
gelmez. Çünkü, belirtileri ortaya çıkmıştır. Bu bilgi, dumanı görerek ateşten
söz etmeye benzer.’
Allah her şeyi bilendir, her
şeyden haberli olandır.
.......................................................
‘Secde, “saygıyla yere
kapanmak, saygılı davranmak” demektir. Hadisin ifadesiyle, kulun Allah’a en
yakın olduğu andır. Namazın en önemli bölümlerinden biridir. Allah’tan
başkasına secde etmek küfürdür. Meleklerin Âdem aleyhisselâma secdesi, saygı
göstermek manasındadır. Bizim, Kâbe’ye yönelip de Allah’a secde etmemiz
gibidir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elif, lâm, mîm.
002 Kendisinde şüphe ‘kuşku
uyandıracak bir tutarsızlık, çelişki, yanlışlık’ bulunmayan bu kitap,
âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
003 Yoksa, “Onu uydurdu!” mu
diyorlar!
Hayır! Kur’an, senden önce
kendilerine uyarıcı gelmeyen bir toplumu, doğru yola erişsinler diye uyarman
için sana Rabbinden gelen gerçektir.
004 Allah gökleri, yeri ve
ikisinin arasındakileri altı günde ‘evrede, aşamada’ yarattı. Sonra arşa
hükmetti.
‘Arşa hükmetti, yani en yüce
egemenlik makamına hâkim oldu, ilahi gücün etki alanına yöneldi.’
Sizin, ondan başka ne bir
dostunuz vardır, ne de yardımcınız.
Düşünüp de dersinizi almayacak
mısınız!
005 Gökten yere kadar bütün
işleri o yönetir. Sonra, yapılan bütün işler, miktarı sizin sayımınızla elli
bin sene süren bir günde ona yükselir.
006 Dış duyularla
hissedilemeyeni de bilir, görünür olanı da.
O üstün gücü olandır, merhamet
edendir.
007 Allah her ne yarattıysa
güzel yarattı.
İnsanı yaratmaya çamurdan
başladı.
008 Sonra, onun soyunu hor
görülüp atılan bir damla sudan yaratarak sürdürüyor.
009 Sonra da, ona yaratılış
amacına uygun bir biçim verdi, kendi ruhundan üfledi.
‘Ruhundan üfledi, yani insana
ilim, irade, kudret gibi ilahi niteliklerin küçücük numuneleriyle bezeli bir
ruh verdi. Onun, kendine verilen bu niteliklerden hareketle yaratıcısını
tanımasını istedi.’
Size kulaklar, gözler ve
gönüller ‘duygular’ verdi.
Ne kadar da az
şükrediyorsunuz!
010 ‘Ölümden sonra dirilişi
inkâr edenler’ “Biz, ölüp toprak olduktan sonra yeniden yaratılacak mıyız!”
diyorlar.
Evet!
Onlar, Rablerine kavuşmayı
inkâr edenlerdir!
011 “Sizin için görevlendirilen
ölüm meleği canınızı alacak, sonra da ‘hesap vermek üzere’ Rabbinize
döndürüleceksiniz” de.
032.
012 Suçluları, Rablerinin
huzuruna çıkartıldıkları zaman bir görsen! Başları önlerine düşmüştür.
“Rabbimiz! Gerçeği gördük, işittik. Bizi geriye döndür de seni memnun edecek
işler yapalım” diye yakarırlar.
013 Dileseydik her insanı doğru
yola eriştirirdik. Fakat “Cehennemi tamamen cinlerle insanlardan dolduracağım”
diye kesinlikle gerçekleşecek bir söz verdik.
‘Çünkü, özgür bir irade vererek
yarattığımız insanların şeytana aldanacaklarını biliyorduk. İnsanları inanmaya
ya da inanmamaya zorlamadık. Çünkü, imtihan sırrına aykırı olurdu bu. İyilerle
kötüler ayırt edilemezdi.’
014 Bu günün geleceğini
unutmanızdan ‘umursamamanızdan’ dolayı şimdi tadın bakalım azabı!
Biz de sizi unuttuk ‘umursamıyoruz’!
Yapıp durduklarınıza karşılık
tadın sonsuz azabı!
015 Bizim ayetlerimize,
kendilerine hatırlatılınca büyüklük taslamadan secdeye kapananlar, övgüler
dizip şükürler ederek, bütün kusurlardan ırak olduğunu dile getirerek Rablerini
ananlar inanır.
016 ‘Geceleri rahat
uykularından uyanır’ yataklarından kalkar, bir korkuyla, bir ümitle
Rablerine yalvarırlar. Kendilerine rızk olarak verdiklerimizden infak ederler ‘başkaları
için yerli yerince harcarlar’.
017 Yapıp ettiklerine karşılık
onlar için saklı tutulan gözler sevincini şimdi kim nerden bilecek!
018 İnananla yoldan sapan bir
olur mu hiç!
Bunlar asla bir olamazlar!
019 İnanıp da güzel işler
yapanlara gelince, yaptıklarına karşılık onları cennet konakları beklemektedir.
020 Yoldan çıkmış azgınlarınsa,
varıp varacakları yer cehennem ateşidir!
Oradan her çıkmak
isteyişlerinde geri çevrilirler.
Onlara, “Şimdi tadın bakalım
yalanlayıp durduğunuz ateş azabını!” denilir.
032.
021 Onlara, belki dönerler
diye, ‘ahiretteki’ büyük azaptan önce mutlaka ‘dünyadaki’ yakın
azaptan da tattırırız.
‘Tufanlarla, depremlerle,
hastalıklarla, daha nice musibetlerle onları uyarırız.’
022 Kendisine Rabbinin ayetleri
hatırlatılıp da onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir!
Umursamaz bir tavırla suç
işleyenlerin yaptıklarına karşılık cezalarını veririz.
023 Andolsun, Musa’ya da kitap
verdik. Sen, ona kavuşma konusunda şüpheye düşme. Onu İsrailoğullarına doğru yol rehberi yaptık.
‘İsrailoğullarına, yani Yakub aleyhisselâmın soyundan
gelenlere.’
024 ‘Emrettiklerimizi yapıp
yasakladıklarımızdan sakınırken önlerine çıkan’ güçlüklere katlandıkları,
ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru
yola ileten öncüler çıkardık.
025 Rabbin, onların
anlaşmazlığa düştükleri konularla ilgili olarak, kıyamet günü aralarında kesin
hükmünü verecektir.
026 Kendilerinden önce yaşamış
nice nesilleri helak etmiş olmamız onları doğru yola eriştirmedi mi!
Şimdi ‘birer yıkıntıya
dönüşen’ yerlerinde gezip dolaşıyorlar!
Bunlarda nice ibret dersleri
var.
Hâlâ mı dinlemeyecekler!
027 Kupkuru yerlere su
gönderiyoruz. Onunla, kendilerinin ve hayvanlarının yedikleri ekinleri
yeşertiyoruz. Bunları görmüyorlar mı ‘üstünde düşünmüyorlar mı, ibret
almıyorlar mı’!
028 “Doğru sözlüyseniz söyleyin
bakalım, hüküm ne zaman verilecek!” diyorlar.
‘Allah, kıyamet günü aralarında
kesin hükmünü verecek diyordunuz, bu söz ne zaman gerçek olacak!’
029 “Yargılama sürecindeki
hüküm gününde, inkârcılara ne ‘gerçeği gördükten sonra’ inanmaları fayda
verir, ne de ‘kendilerini düzeltebilmeleri için’ ertelenirler” de.
030 Sen onlardan yüz çevir de
bekle.
Zaten onlar da
beklemedeler!
.........................................
‘Ahzab, “hizipler, gruplar,
bölükler, bölümler” demektir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey Peygamber! Allah’tan
sakın! Kâfirlere ‘ilahi gerçeği inkâr edenlere’ ve münafıklara ‘inanmayıp
da inanır görünen ikiyüzlülere’ uyma.
Allah her şeyi bilendir, her
işini nice gayeler gözeterek yapar.
002 Rabbinden sana vahiy
yoluyla gelene uy.
Allah, bütün yaptıklarınızdan
haberlidir.
003 Allah’a tevekkül eyle.
Vekil olarak Allah yeter!
‘Allah’a dayan. O sana yeter.
Fakat, elinden geleni yapmayı da ihmal etme. Tevekkül, hiçbir şey yapmadan
beklemek değildir.’
004 Allah hiç kimsenin göğsünde
iki kalp yaratmamıştır.
Allah, zıhar sebebiyle
eşlerinizi anneleriniz gibi yapmamıştır. Ayrıca, evlatlık olarak aldığınız
çocukları, öz oğullarınız saymanızı yasal hâle getirmemiştir. Bunlar sizin
dillerinize doladığınız dayanaksız sözlerdir. Allah gerçeği söyler, sizi doğru
yola eriştirir.
‘İslâm öncesi dönemde, bir
kadın kocası tarafından, “Sen benim anam gibisin!” gibi çirkin bir sözle
dışlanır, evden kapı dışarı edilir, bütün haklarından yoksun bırakılırdı.
Kadınlara pek çok haklar getiren Kur’an, “zıhar” denilen bu çirkin uygulamanın
da kökünü kuruttu.’
005 Onları ‘evlatlık olarak
aldığınız çocukları’ babalarının adlarıyla çağırın. Allah katında en uygun
davranış budur.
Babalarını bilmiyorsanız, onlar
din kardeşleriniz ve arkadaşlarınızdırlar ‘yardımınızı esirgemeyin’.
Yanılmalarınız yüzünden size
bir sorumluluk yoktur. Fakat, bilerek yaptıklarınızdan sorumlu
tutulursunuz.
Allah bağışlayıcıdır, merhamet
edicidir.
‘İslâm öncesi karanlık dönemin
uygulamalarından biri de, evlatlık olarak alınan birinin, evlilik, miras ve
benzeri konularda, soydan gelen biriyle aynı kefeye konmasıydı. Kur’an, bu
konuya da açıklık getirdi, yasa koydu, hakları yeniden düzenledi.’
006 Peygamber, inananlara
kendilerinden bile daha sevgilidir.
‘Çünkü, üzerlerinde
kendilerinden bile daha fazla hak sahibidir.’
Peygamberin hanımları sizin
annelerinizdir.
Birbirlerine yakınlığı olanlar,
Allah’ın kitabında, öbür inananlara ve dini için göç edenlere oranla daha fazla
hak sahibidirler. Ancak, yakın arkadaşlarınıza da güzel davranmalısınız.
Kitapta bu da yazılıdır.
033.
007 Peygamberlerden kesin söz
almıştık.
Senden, Nuh’tan, İbrahim’den,
Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan ‘kısacası hepsinden’ sağlam birer söz
almışızdır.
008 Sadıklara sadakatlerinden
sormak üzere.
‘Doğru kimselerin
doğruluklarını bir sınav aracılığıyla ortaya çıkarmak için bunu yaptık.’
İnkâr edenler için acı verici
bir azap hazırladık.
009 Ey inananlar! Allah’ın size
olan nimetini anın.
Bir zamanlar üzerinize ordular
gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgârları ve sizin göremediğiniz orduları
göndermiştik.
Allah bütün yaptıklarınızı
görüyordu!
010 Hani, onlar ‘saldırgan
düşmanlarınız’ hem yukarı taraftan gelmişlerdi, hem de aşağı taraftan.
O zaman ‘korkudan, kaygıdan’
gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti.
Allah hakkında aklınızdan ‘hiç
de hoş olmayan’ çelişkili düşünceler geçiriyordunuz.
011 İşte orada, inananlar
sınanmış, şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı.
012 İnanmayıp da inanır gibi
görünen ikiyüzlüler ve yüreklerinde hastalık ‘kuşku, işkil’ bulunanlar,
“Allah ve Peygamberi meğer bize boş sözler vermişler!” diyorlardı.
013 Onlardan bir takımı da, “Ey
Medineliler!” demişti, “Sizin için tutunacak bir dal yok. Durmanın sırası
değil, haydi geri dönün!”
İçlerinden kimileri de,
Peygamberden ‘savaşa katılmamak için’ izin istiyor, evlerinin düşman
saldırılarına açık konumda olduğunu söylüyorlardı. Oysa, evleri için bir
tehlike söz konusu değildi. Tek amaçları kaytarmaktı.
014 Şehrin herhangi bir
yerinden girilse de kendilerinden ‘ikiyüzlülerden’ karışıklık
çıkarmaları istenseydi, bunu tereddütsüz yapar, yerlerinde pek az
duraksarlardı.
015 Oysa daha önce, arkalarını
dönmeyeceklerine ‘savaştan kaçmayacaklarına’ dair söz vermişlerdi.
Allah’a verilen söz kişiye
sorumluluk getirir!
‘Bunun hesabı kendisinden
sorulur.’
033.
016 “Ölmekten ya da
öldürülmekten kaçarsanız bilin, kaçmak size fayda vermez.
Kaçsanız bile ‘şu geçici
dünyada, şu kısa ömürde’ fazla yaşatılmazsınız” de.
017 “Allah size bir kötülük
dilese ya da merhamet etmek istese, kim ona engel olabilir! Allah’tan başka ne
bir koruyucu bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı” de.
018 Allah, savaşmaktan
alıkoyanlarınızı da, yandaşlarına, “Bize gelin!” diyenlerinizi de elbet
biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa katılır.
019 Bunlar, size yapılan
yardımı kıskanırlar.
Bir tehlikeyle karşı karşıya
kaldıkları zaman, ölüm baygınlığı saran kimse gibi gözleri belererek sana
baktıklarını görürsün.
Korku sebebi yok olunca,
iyiliğinizi kıskanır, sizi sivri dilleriyle incitirler.
Onlar, gerçeğe inanmadılar. Bu
nedenle, Allah onların yapıp ettiklerini boşa çıkarmıştır.
Bunu yapmak Allah’a
kolaydır.
020 Bunlar, düşman ordularının
gitmediklerini sanıyorlardı.
Bu ordular tekrar gelmiş
olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece uzaktan uzağa
sizinle ilgili haberleri sormayı dilerlerdi.
‘Bedevilerin, yani kırsal
yerlerde çadır hayatı yaşayan insanların.’
Aranızda olsalar, pek az
savaşırlardı.
‘Sadece savaşıyor görüntüsü
verirlerdi.’
021 ‘Ey inananlar!’
Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için,
Allah’ın elçisi ‘Muhammed’ en güzel örnektir.
022 İnananlar, o orduları
gördüklerinde, “İşte, bize Allah’ın ve Elçisinin vaat ettiği budur! Allah ve
Elçisi doğru söylemiş!” dediler.
Bu, onların sadece inancını ve
teslimiyetini artırdı.
033.
023 İnananlar arasında Allah’a
verdiği sözü yerine getirenler de vardır.
Bu uğurda kimi canını
vermiştir, kimi de kararlarından caymaksızın beklemektedir.
024 Allah, sözlerini yerine
getiren doğru kimseleri ödüllendirir. İkiyüzlüleri ise, dilerse cezalandırır,
dilerse tevbelerini kabul eder.
‘Hatalarını anlayıp içtenlikle
kendine yönelmeleri hâlinde onları affeder.’
Allah bağışlayıcıdır,
merhametlidir.
025 Allah, inkâr edenleri
kinleriyle baş başa bıraktı. Hiçbir fayda sağlayamadılar.
Allah’ın savaş sırasında gelen
yardımı inananlara yetti.
Allah’ın sınırsız kuvveti,
üstün gücü vardır.
026 Kendilerine kitap
verilenlerden olup da onlara ‘putlara tapanlara’ yardım edenleri
kalelerinden indirdi.
Kalplerine korku saldı.
Siz onların kimini öldürüyor,
kimini de esir alıyordunuz.
027 Allah, onların yerlerini,
yurtlarını, mallarını, henüz ayağınızı dahi basmadığınız toprakları size miras
olarak verdi.
Allah’ın gücü her şeye
yeter.
028 Ey Peygamber! Eşlerine şunu
söyle:
“Eğer siz dünya hayatını ve
onun süsünü istiyorsanız, gelin size istediklerinizi vereyim de sizi güzellikle
salayım.
029 “Yok eğer Allah’ı,
Peygamberini ve ahiret yurdunu ‘cenneti’ istiyorsanız bilin, Allah
içinizden iyi davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır.”
030 Ey Peygamber hanımları!
Sizlerden biri açık bir
hayasızlık yaparsa, azabı iki kat olur. Bunu yapmak Allah’a kolaydır.
‘Sizin cezanız, aynı günah için
başkalarına verilecek cezanın iki katıdır.’
033.
031 ‘Aynı şekilde’
içinizden her kim de Allah’a ve Elçisine saygılı davranır, güzel davranışlar
sergilerse, onun karşılığını da iki kat veririz.
Hem, onun için pek değerli bir rızk
hazırlamışızdır.
032 Ey Peygamber hanımları!
Siz herhangi bir kadın gibi
değilsiniz.
Kötülükten sakınan
kimselerseniz, kırıtarak konuşmayın. Öyle yaparsanız, kalbinde bir hastalık
bulunanlar umuda kapılırlar.
Her zaman edebe uygun sözler
söyleyin.
‘Peygamber Efendimizin
hanımlarına hitaben söylenen bu sözler, onlara benzemek isteyen bütün hanımlar
için de geçerlidir. Onlar gibi olmak isteyen, onların yaptıklarını yapmalı!’
033 Evlerinizde oturun, İslâm
öncesi zamanlardaki gibi açılıp saçılmayın.
Namazı özenle kılın, zekâtı
verin.
Allah’a ve Elçisine itaat edin.
Ey ev halkı!
Allah, sizden bütün
çirkinlikleri gidermek, sizi iyice arındırmak istiyor.
034 Allah’ın, evinizde okunan
ayetlerini ve hikmeti hep hatırlayın.
Allah, incelikli işler yapar,
her şeyden haberlidir.
035 Allah, iman eden, kendisine
emredilenleri yapan, doğru yolda olan, güçlüklere sabreden, kalbi saygıyla
ürperen, başkalarına yardım eden, oruç tutan, namusunu koruyan, Allah’ı çokça
anan müslüman erkeklerle kadınlara günahlarından arınma imkanı vermiş ve büyük
bir ödül hazırlamıştır.
033.
036 Allah ve Elçisi bir konuda
hüküm verirlerse, inanan erkek ya da inanan kadının, kendileriyle ilgili
konularda ‘ilahi yasayı göz ardı edip başka bir yol’ seçme hakları yoktur.
‘Sınırı aşarak’ Allah’a ve
Elçisine başkaldıran kimse, apaçık bir biçimde sapmış olur.
037 Hani, kendisine Allah’ın
nimet verdiği, senin de yardım ettiğin kimseye, “Eşini sıkı tut! Allah’tan
sakın!” diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlara saygın yüzünden,
içinde gizliyordun. Oysa, asıl saygı duyulması gereken Allah’tır.
Zeyd, o kadınla olan ilişkisini
kesince, onu seninle evlendirdik. Evlatlıkların ilişkiyi kestikleri eşlerinde
inananlara bir güçlük olmasın diye böyle yaptık. Allah’ın emri yerini buldu.
‘Zeyd Hazretleri, Peygamber
Efendimizin evlatlığı, Hazreti Zeynep ise Zeyd’in hanımıydı. Aralarında
geçimsizlik vardı. Peygamberimiz Zeyd’e, her defasında, hanımından
ayrılmamasını söylüyor, ama bu ilişkinin bir yerde kopacağını da seziyordu.
Sonunda Zeyd hanımını boşadı. Allah da Hazreti Zeynep’i Peygamberimize
nikahladı. Bu yolla, evlatlıkların gerçekte öz çocuklarla aynı yasal haklara
sahip olmadıkları gerçeğini ortaya koyarak, süregelen yanlış bir geleneği
yıktı. Bu evlilikte Peygamberimizin iffetine leke sürecek bir durum yoktur. O
sadece ilahi emri yerine getirmiştir. Olayın ayrıntılarını bilen insaf
sahipleri bunun farkındadırlar.’
038 Allah’ın emrini yerine
getirmekte Peygambere güçlük yoktur ‘bundan dolayı suçlanamaz’.
Önceki zamanlarda yaşamış
insanlar arasında da Allah’ın yasası buydu.
Allah’ın emri muhakkak yerine
gelir.
039 Allah’ın vahiy yoluyla
bildirdiklerini başka insanlara iletenler, sadece Allah’tan çekinir, ondan
başka kimseden çekinmezler.
Allah, hesap görücü olarak
yeter.
040 Muhammed, sizin
erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Ancak, Allah’ın elçisi ve
peygamberlerin sonuncusudur.
Allah, her şeyi bilendir.
041 Ey inananlar! Allah’ı çokça
anın!
042 Onu, bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek sabah akşam anın.
043 O sizi karanlıklardan nura
çıkarmak için melekleri vasıtasıyla üzerinize bereket indiriyor.
Allah, inananlara merhamet
ediyor.
033.
044 Ona kavuştukları gün,
inananlara yapılacak esenlik dilekleri “Selâm!” olacaktır.
Allah, onlar için en güzel
ödülü hazırlamıştır.
045 Ey Peygamber! Biz seni bir
tanık, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.
046 Onun izniyle Allah’a
çağıran, nurlar saçan bir kandil olarak!
047 Rablerinden gelecek büyük
lütfu inananlara müjdele.
048 İnkâr edenlere ve inanmayıp
da inanır görünen ikiyüzlülere uyma. Onların incitici davranışlarına aldırma.
Allah’a tevekkül eyle ‘dayan,
güven’. Vekil olarak Allah yeter!
049 Ey inananlar! İnanmış
kadınlarla nikah yaparak evlenir, sonra da ilişkiye girmeksizin onları
boşarsanız, size bildirilen yasaya göre beklemeniz gereken süreyi beklemenize
gerek yoktur. Geçinmeleri için gerekeni hemen verip o kadınları güzellikle
bırakabilirsiniz.
050 Ey Peygamber! Mehirlerini ‘evlenirken
kadına verilmesi gereken mallarını’ verdiğin eşlerini, Allah’ın sana
ganimet olarak verdiği esir kadınları, seninle beraber dini uğruna göç eden
amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin
kızlarını, Peygamber kendileriyle evlenmek istediği takdirde, öbür inananlardan
ayrı, yalnız sana özgü olmak üzere, kendisinin mehirini Peygambere bağışlayan
inanmış kadını almanı sana helal kıldık.
İnananların eşleri ve
ellerindeki esir kadınlar hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu ‘ayrıca’
bildirmiştik.
Sana bir zorluk olmasın.
Allah, günahları bağışlayandır,
merhamet edendir.
033.
051 Onlardan dilediğini
bırakır, dilediğini alabilirsin.
Bıraktıklarından da, hangisini
dilersen onu almanda sana bir vebal yoktur.
Bu, onların gözleri aydınlanıp
üzülmemeleri, kendilerine verdiğin şeylere razı olmaları için daha uygundur.
Allah, gönüllerinizde olanı
bilir.
Allah her şeyi bilir, kullarını
cezalandırmakta acele etmez.
052 Bundan sonra başka
kadınlarla evlenmek, bunları başka kadınlarla değiştirmek, güzellikleri hoşuna
gitse bile sana helal değildir. Elinin altındaki esir kadınlar bu hükmün
dışındadır.
Allah her şeyi
gözetleyendir.
053 Ey inananlar! Peygamberin
evine olur olmaz zamanlarda, davet edilmeksizin girmeyin!
Davet edilirseniz, girin.
Yemek yedikten sonra gidin.
Sohbet etmek için oturup
kalmayın.
Bu hâliniz Peygamberi üzüyor.
O da size bir şey söylemeye
çekiniyor.
Allah, gerçeği söylemekten
çekinmez.
Peygamberin eşlerinden bir şey
isteyeceğiniz zaman, onu perde arkasından isteyin.
Bu sayede, sizin gönülleriniz
de, onların gönülleri de daha temiz kalır.
Allah’ın Elçisini
üzmemelisiniz.
Peygamberden sonra ‘boşamasından
ya da ölümünün ardından’ eşleriyle evlenmeniz yasaklanmıştır.
Bu, Allah katında büyük bir
günahtır.
054 Bir şeyi ister açığa vurun,
ister gizleyin, Allah her şeyi bilmektedir.
033.
055 Babaları, oğulları,
kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, hizmetçi
kadınları ve elleri altında sahip oldukları hususunda onlara vebal yoktur.
‘Konuşurken perde arkasında
bulunmaları gereken Peygamber eşleri, bunlarla perdesiz konuşabilirler.’
Allah’tan sakının!
Allah her şeye tanıktır!
056 Allah ve melekleri,
Peygambere rahmet dilerler.
Ey inananlar! Ona siz de salât
edin ‘rahmet dileyin’ ve tam bir teslimiyetle selâm verin.
‘Şu ayet, Peygamber Efendimiz
aleyhissalatü vesselâma salavat getirmenin önemini göstermesi bakımından da
dikkate şayandır.’
057 Allah’ı ve Elçisini
incitenleri, Allah dünyada da, ahirette de rahmetinden yoksun bırakmıştır. Üstelik,
onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır!
‘Allah’ı bilinen anlamda
incitmek imkânsızdır. İncitmek kelimesi burada mecaz anlamıyla kullanılmakta,
ona başkaldırmayı dile getirmektedir. Keza, Peygamberi inciten, ona saygısızlık
eden, Allah’ı incitmiş gibi olur, belasını bulur!’
058 İnanmış erkeklerle
kadınları, yapmadıkları eylemler yüzünden incitenler, bir iftira suçu işlemiş,
açık bir günah yüklenmiş olurlar.
059 Ey Peygamber! Eşlerine,
kızlarına, inananların kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerini sıkıca
örtüversinler.
‘Bu onların inanmış kadınlar
olarak’ tanınmaları, incitilmemeleri bakımından daha uygundur.
‘Bununla beraber şunu da
unutma’ Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
060 İnanmayıp da inanır görünen
ikiyüzlüler, içlerinde çirkin niyetler barındıranlar, şehirde bozucu haberler
yayanlar, eğer buna bir son vermezlerse, andolsun, seni onlara saldırtırız,
sonra orada, sana yakın yerlerde ancak az bir zaman kalabilirler.
061 Lânetlenmiş olarak nerede
bulunurlarsa yakalanıp öldürülürler!
062 Allah’ın, bundan önce
yaşayanlara uyguladığı yasası budur!
Allah’ın yasasında bir değişme
bulamazsın!
033.
063 İnsanlar senden kıyametin
zamanını soruyorlar.
“Onun bilgisi ancak Allah
katındadır, ne bilirsin, belki de zamanı pek yakındır” de.
064 Allah, hakkı inkâr edenleri
rahmetinden yoksun bırakmış, onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.
065 Orada sonsuza kadar
kalacaklar. Ne bir koruyucu bulabilecekler, ne de bir yardımcı.
066 O gün yüzleri ateşe
çevrilirken, “Eyvah!” derler, “Keşke Allah’ın emirlerini yerine getirseydik!
Keşke Peygamberin izinden gitseydik!”
067 “Rabbimiz!” derler, “Biz,
efendilerimize, büyüklerimize uymuştuk. Bizi onlar saptırdılar.
068 “Rabbimiz! Onlara iki kat
azap ver! Onları rahmetinden büsbütün yoksun bırak!”
069 Ey inananlar! Musa’yı
incitenler gibi olmayın.
Allah onu, onların
dedikodularından yana ‘halkının asılsız suçlamalarından’ temize çıkardı.
Musa, Allah katında değerli bir
konuma sahipti.
070 Ey inananlar! Allah’tan
korkun da dürüst konuşun!
071 O zaman işlerinizi
düzeltir, günahlarınızı bağışlar.
Kim Allah’a ve Elçisine itaat
ederse, büyük bir başarı kazanır.
‘Cehennemden kurtulur. Allah’ın
rızasını kazanır. Nimetlerle dolu cennete girer.’
072 Biz, emaneti göklere, yere
ve dağlara sunduk da onlar korkup titreyerek bunu yüklenmekten çekindiler.
‘Bazı alimler emanetin ene diye
yorumlamışlardır. Ene, ben, benlik, enaniyet, kendi olma, kendi kendine olma
yanılgısı. Ene kavramı, "benim" diye sahiplenme hissinden doğan zihni
bir varlıktır. Ben'e takılan yetiler, yetenekler ve organlar aslında
Allah’ındır. Bunlar bir tarafa ayrılınca geriye yalnız içi boş bir kavram
kalır. Fakat insan, kendine emaneten verilenleri kendi malı bilip aldanır ve
benlik davası güder. Böylece yaratıcısına başkaldırır ve "sen sensin ben
de benim" der. Enaniyetin bir de insanlara bakan yönü vardır ki, ahlaki
bir hastalık olarak ortaya çıkar. Böyle bir kimse, yalnız kendi fikrini
beğenir, kendini görür, kendisi için kaygılanır, yanlış da olsa düşüncesinde
direnir, geçici şeylere güvenip böbürlenir.’
Pek zalim ‘haksız davranmaya
eğilimli’ ve pek cahil ‘bilgisi olmayan şeyin ardından koşmaya pek
hevesli’ olan insan, onu yüklendi.
073 Allah, inanmayıp da inanır
görünen ikiyüzlü erkeklerle kadınlara, Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen
erkeklerle kadınlara azap edecektir!
Allah, inanan erkeklerle
kadınların tevbelerini kabul buyuracaktır.
Allah, çok bağışlayıcıdır, pek
merhametlidir!
.........................................
‘Sebe, Yemen topraklarında
yaşamış bir halkın adıdır. Süleyman aleyhisselâm zamanında orada bir devlet
vardı, rivayete göre adı Belkıs olan bir hanım tarafından yönetiliyordu. Bu
kadın hükümdar ‘Saba Melikesi’ namıyla meşhurdur. Hazreti Süleyman
aleyhisselâmın davetine olumlu karşılık vererek Müslüman olmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün hamd ‘övgüler,
şükürler, medihler’ Allah içindir!
Göklerde ve yerde ne varsa
onundur.
Ahirette de övgülerin tamamı,
onadır.
O, her işini hikmetle yapar,
her şeyden haberlidir.
002 Yere gireni de bilir, ondan
çıkanı da.
Gökten ineni de bilir, oraya
yükseleni de.
O, merhametlidir,
bağışlayıcıdır.
003 İnkâr edenler, “Kıyamet
bize gelmez” dediler.
De onlara: “Hayır! Gaybı bilen
Rabbime yemin ederim, o size kesinlikle gelecektir! Ne göklerde, ne de yerde
olanların zerre kadarı, ondan ufak ya da büyük de olsalar, onun ilminin dışında
kalamazlar. Hepsi apaçık bir kitapta yazılıdır.
‘Gaybı, yani gözlem alanına
girmeyen, dış duyularla hissedilemeyen şeylerle ilgili bilgileri.’
004 “İnanıp da güzel
davrananlara ödüllerini vermek üzere her şeyi yazmıştır.”
Bütün günahlarından arınma
nimeti verilir. Onlar için güzel bir rızk vardır.
005 Ayetlerimizi hükümsüz
bırakmak için çaba harcayanlara gelince, onlar için en iğrencinden acı verici
bir azap vardır!
006 Kendilerine ilim
verilenler, sana Rabbinden indirilenin gerçek olduğunu, üstün gücü bulunan ve
bütün övgülere layık olanın yoluna ilettiğini görürler.
007 Gerçeği inkâr edenler
dediler:
“Ölüp de un ufak olduktan sonra
yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi!
034.
008 “Yalan söyleyerek Allah’a
iftira mı ediyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var!”
Asla! ‘Peygamber ne
yalancıdır, ne de uyduruyor!’ Fakat, ahirete inanmayanlar azapta ve derin
bir sapkınlıktadırlar!
009 Onlar, gökten ve yerden
önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı! Dileseydik, onları yerin dibine geçirir
ya da üzerlerine gökten parçalar indirirdik.
Bunda, Allah’a yönelen her kul
için bir ibret dersi vardır.
010 Andolsun, “Ey dağlar ve
kuşlar! Onunla birlikte seslenin!” diye Davud’a bir nimet verdik. Ona demiri
yumuşattık.
‘Davud aleyhisselâm, bir mucize
olarak, demiri eliyle hamur gibi yoğurur, çeşitli eşyalar yapardı.’
011 “İyi koruyan giysiler yap,
onları güzelce biçimlendir” diyerek.
‘Ey inananlar!’ Siz de
güzel işler yapın. Ben, sizin bütün yaptıklarınızı görüyorum.
‘Size örnek olsun diye
peygamberlerin yaptıklarını anlatıyoruz. Onların imanına, ibadetine, ahlakına
mirasçı olun. Bunun yanı sıra ellerine verdiğimiz harika işlerin benzerlerini
de yapın. Nuh gemi yaptı, Davud demiri yoğurdu, Süleyman havaya bindi, İsa
hastaları iyileştirdi, kısacası her biri bir fende mucizeler gösterdi. Çalışın,
siz de benzerlerini yapın!’
012 Süleyman’ın emrine de
rüzgârı verdik. ‘Onu kullanarak uzak yerlere giderdi.’ Sabahki yolu bir
ay, akşamki yolu bir ay idi ‘bir günde iki aylık yolu gidebiliyordu’.
Onun faydalanması için, bakır
madenini su gibi akıttık.
Rabbinin izniyle, elinin
altında cinlerden de çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona
alevli ateşin azabından tattırırdık.
‘Bu ayetler, örtülü bir dille,
demiri biçimlendirerek eşyalar yapmak, uçak imal etmek gibi sanayi unsurlarına
insanları teşvik etmektedir.’
013 Cinler, Süleyman’ın
arzusuna uygun olarak, tapınaklar, simgeler, havuz gibi geniş kaplar, büyük
kazanlar yaparlardı.
Şükredin ey Davud hanedanı!
Kullarımdan pek azı
şükredicidir!
014 Allah, Süleyman’ın ölüm
hükmünü verdi. Cinler onun ölümünü sezemediler. Asasını kemiren bir güve
sayesinde sezebildiler. Süleyman yere düşünce, öldüğünü anladılar. Cinler,
görünmez olanı bilselerdi, o alçaltıcı azapta kalmazlardı.
‘Süleyman aleyhisselâm, asasına dayanarak oturur, cinleri
denetlerdi. Eceli geldi, oracıkta ölüverdi. Asasına dayalı bedeni öylece kaldı.
Güve asayı kemirince, yere yıkıldı. Cinler, onun ölümünü o zaman
anlayabildiler.’
034.
015 Sebe halkı için
bulundukları yerde bir alâmet vardı: Sağlı sollu iki bahçe.
Onlara, “Rabbinizin rızkından yiyin
de ona şükredin. İşte size hoş bir kasaba, bağışlayan bir Rab!”
denilmişti.
016 Fakat onlar yüz çevirdiler.
Biz de üzerlerine önüne çıkanı sürükleyen büyük bir sel gönderdik. Geriye,
buruk meyveli, ılgınlı, biraz da sedirli iki harap bahçe kaldı!
017 İnkârları sebebiyle onları
böyle cezalandırdık.
Biz, sadece nankörleri
cezalandırırız!
018 Onlarla,
bereketlendirdiğimiz beldeler arasında, birbirine bitişik yerleşim birimleri
oluşturduk. Bunlar arasında gidiş gelişler takdir ettik. “Oralarda gece gündüz
güven içinde gezip dolaşın” dedik.
019 “Rabbimiz yolumuzu uzattı!”
dediler.
Kendilerine yazık etmiş
oldular.
Biz de onları yerle bir ettik.
Sonrakilere bir efsane yaptık!
Sabırlı ve şükürlü kimseler
için bunda ibretler vardır.
020 İblis, onlar hakkındaki
tahmininde yanılmamıştı!
İnananların bir kısmı dışında
hepsi ona uydular!
‘Şeytan, onları azdırırım, bana
uyarlar, sana şükretmezler, demişti. Bu sözü gerçek oldu.’
021 Oysa şeytanın insanlar
üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktu.
‘O, hiçbir şey yaratamaz, insanlara zorla bir şey yaptıramaz,
sadece kuruntu verebilirdi.’
Biz, ahirete inananlarla, bu
konuda kuşkusu olanları işte böyle ortaya çıkartırız.
Rabbin, her şeyi korur,
gözetir.
022 “Allah’tan başka
taptıklarınıza yalvarın bakalım. Onlar ne göklerde, ne de yerde zerre kadar bir
şeye hükmedemezler. Bunlarda ortaklıkları da yoktur. Onun, onlardan yardımcısı
da yoktur” de.
034.
023 Allah’ın izin verdikleri
bir yana, onun katında hiç kimse bir başkasına yardım edemez.
Onların ‘ölümlerinden sonra
yeniden dirilenlerin’ kalplerindeki korku ‘kıyamet korkusu’
silinince, birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” derler.
“Gerçeği söyledi. O, yücedir,
büyüktür” derler.
024 “Kimdir sizi gökten ve
yerden rızklandıran?” de.
“Allah” de.
“Öyleyse, biz ya da siz, ya
doğru yoldayız ya da apaçık bir sapıklıkta!” de.
025 “Bizim suçlarımızdan siz
sorumlu olmazsınız.
Sizin yaptıklarınızdan da biz
sorumlu olmayız” de.
026 “Rabbimiz bizi toplar,
sonra da aramızda adaletle hükmeder. O, adalet üzere hüküm veren, her şeyi
bilendir” de.
027 “Onun yanı sıra tanrı
edindiklerinizi bana göstersenize!
Hayır, yanıldınız!
Allah’ın üstün gücü vardır, her
işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar” de.
028 Seni, bütün insanlara bir
müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.
Fakat insanların çoğu bunu bilmez!
029 “Doğru sözlüyseniz söyleyin
bakalım, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” derler.
030 “Sizin için bir süre
belirlenmiştir. Ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de öne
geçebilirsiniz” de.
031 İnkâr edenler, “Biz ne
Kur’an’a inanırız, ne de ondan öncekilere” dediler.
Rablerinin huzurunda suçu
birbirlerine atıp dururlarken bu zalimleri bir görsen!
Güçsüz sayılanlar, büyüklük
taşlayanlara, “Siz bizi etkilemeseydiniz inanan kimseler olurduk” derler.
034.
032 Büyüklük taslayanlar da güçsüz
sayılanlara, “Size doğruluk rehberi geldikten sonra ondan sizi biz mi zorla
alıkoyduk! Hayır! Siz zaten suçlu kimselerdiniz!” derler.
033 Güçsüzler de büyüklük
taslayanlara, “Hayır! İşiniz gece gündüz düzenbazlık etmekti! Bizim, Allah’ı
inkâr etmemizi, ona ortaklar koşmamızı buyururdunuz!” derler.
Azabı gördükleri zaman
pişmanlıktan içleri yanar.
İnkâr edenlerin boyunlarına
demir halkalar geçiririz.
Onlar, ancak işledikleri
günahları yüzünden cezalandırılırlar.
034 Biz hangi memlekete bir
uyarıcı göndermişsek, oranın şımarık zenginleri, “Biz, size gönderileni inkâr
ediyoruz” demişlerdir.
035 “Biz, mal bakımından da,
evlat bakımından da daha zenginiz. Bize azap yok” demişlerdir.
036 “Rabbim, kimi dilerse ona
bol rızk verir, kimi dilerse onun rızkını kısar. Fakat insanların çoğu bunu
bilmezler” de.
‘Şımarık zenginler, servetlerine güvendiler, büyüklük
tasladılar, aldandılar. Oysa, serveti veren de Allah, alan da Allah. Dilerse
bol verir, dilerse az verir. Her ikisi de insanları sınamak içindir.’
037 Sizi, bize yaklaştıracak
olan, ne mallarınız, ne de çocuklarınızdır. Sadece inanıp güzel işler yapanlar
bize yakın olabilirler.
Bunları nice ödüller
beklemektedir. Onlar, cennetin yüksek yerlerinde güven içinde yaşayacaklardır.
038 Ayetlerimizi etkisiz
bırakmaya yeltenenlerse, azapla yüz yüze bırakılırlar.
039 “Rabbim kimi dilerse ona
bol rızk verir. Kimi dilerse onun rızkını kısar. Size rızk olarak verilenlerden
neyi infak ederseniz ‘başkaları için yerli yerince harcarsanız’ onun
yerini doldurur. Çünkü o, rızk verenlerin en hayırlısıdır!” de.
034.
040 O gün onların hepsini bir
araya toplarız. Sonra da, meleklere, “Size tapanlar bunlar mıydı?” deriz.
041 Melekler, “Sen bütün
kusurlardan ıraksın! Sensin bizim dostumuz. Hayır, onlar cinlere tapıyor, çoğu
onlara inanıyordu” derler.
042 O zulmedenlere, “Tadın
bakalım o yalanladığınız ateşin azabını! Bugün birbirinize ne fayda, ne de
zarar verebilirsiniz!” deriz.
043 Onlara apaçık ayetlerimiz
okununca, “Bu adam sizi atalarınızın taptıklarından alıkoymak istiyor”
derlerdi.
“Bu, insanlar tarafından
uydurulmuştur” derlerdi.
Gerçek kendilerine gelince,
inkâr edenler, “Bu apaçık bir büyüdür” derlerdi.
044 Oysa biz, onlara
okuyacakları bir kitap vermemiştik. Senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.
‘Hiçbir ilme dayanmıyorlardı.’
045 Bunlardan öncekiler de
yalanlamışlardı.
Üstelik bunlar, onlara
verdiklerimizin onda birine bile erişemediler. Elçilerimizi yine de
yalanladılar.
Şimdi bak bakalım nasıl oldu
inkârım!
046 “Size bir tek öğüdüm var” de,
“Allah için, başkalarıyla birlikte ya da tek başınıza kalınca iyice düşünün.
Arkadaşınızda delilikten eser yok. O, sadece uyarıcıdır, sizi çetin bir azabın
öncesinde uyarıyor.
047 “Sizden bir karşılık
istersem o sizin olsun. Benim ödülümü Allah verecek. O her şeye tanıktır” de.
048 “Rabbim gerçeği indirir.
Duyu alanına girmeyeni en iyi bilen odur” de.
.................................
034.
049 “Hak ‘gerçek, doğru’
geldi, batıl ‘sahte, yalan, boş’ artık ne yenisini yapabilir, ne de
eskisini geri getirebilir!” de.
050 “Ben sapıtırsam, kendimden
dolayı sapıtırım. Doğru yola erişirsem, Rabbimin vahiy vermesiyledir. Doğrusu,
o her şeyi işitir. Kullarına pek yakındır” de.
051 Bir görsen onları korkuyla
çırpınırlarken!
Kaçacak yerleri yoktur.
Yakın bir yerde
yakalanmışlardır!
052 “Allah’a inandık!”
demektedirler. Fakat bunca uzak yerden erişmek ne mümkün!
‘Bunu dünyadayken söylemeleri gerekiyordu. Ölüp de gerçekleri
gözleriyle gördükten sonra söylemelerinin kendilerine bir faydası yok!’
053 Oysa daha önce onu inkâr
ediyor, gayba taş atıyorlardı!
‘Bir ilme dayanmaksızın ileri
geri konuşuyor, saygısızca atıp tutuyorlardı.’
054 Artık, kendileriyle
arzularının arasına perde çekilmiştir. Tıpkı bundan önce benzerlerine yapıldığı
gibi. Çünkü onlar, şüpheye varan bir tereddüt içindeydiler.
‘Fâtır, “fıtratları yaratan”
demektir. Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Fıtrat ise, “kâinattaki her bir
varlığın ilk yaratılışı, sonradan kazanılmayan temel nitelikleri” manasına
gelir. Söz gelişi, bir insanın iki göz sahibi olması, su içme ihtiyacı
fıtrattandır, ama okuması, yazması, yüzmesi sonradan kazanılmış özelliklerdir.
İlk yaratılıştaki niteliklere fıtrî, sonradan kazanılanlara ise kesbî
denir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bütün övgüler, gökleri ve
yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah
içindir.
‘Kimi yorumculara göre, kanat
sayıları meleklerin güçlerine, yeteneklerine, sorumluluklarına işaret eden
birer simgedir.’
Yaratmada her neyi dilerse
artırır.
Allah’ın gücü her şeye
yeter.
002 Allah, insanlara
rahmetinden her neyi açarsa onu tutabilecek kimse yoktur, her neyi tutarsa da
onu salacak yoktur.
O üstün gücü olandır, her işini
anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapandır.
003 Ey insanlar! Allah’ın
üzerinizdeki nimetini anın!
Allah’tan başka size göklerden
ve yerden rızk veren bir yaratıcı mı var!
Ondan başka ilah yoktur!
O hâlde nasıl olur da yüz
çevirirsiniz!
.............................
035.
004 Seni yalanlıyorlarsa, senden
önce de nice peygamberler yalanlanmıştı.
Bütün işler ‘yargılama
sürecinde hesaba katılmak üzere’ Allah’a döndürülür.
005 Ey insanlar! Allah’ın sözü
kesinlikle gerçektir. Dikkat edin de dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldanan da
sizi Allah ile aldatmasın!
‘Şeytan, aldandı, isyan etti. Seni de aldatmak ister. Allah
affedicidir, canın ne isterse yap, sonra tevbe eder iyilerden olursun, diyerek
seni aldatır.’
006 Şeytan sizin düşmanınızdır.
Siz de onu düşman edinin. O, kendine uyanları, sadece çılgın alevli ateşe
arkadaşlar olmaya çağırır.
007 İnkâr edenlere çetin bir
azap vardır. İnanıp güzel davranışlar sergileyenlere ise, hem günahlarından
arınma nimeti, hem de büyük bir ödül vardır.
008 Ya kötü işleri kendisine
güzel gösterilip de onu güzel gören kimse!
‘Böyle biri kötülükten uzak
duran kimseyle bir olur mu!’
Allah, kimi dilerse ‘onun
tercihlerini hesaba katarak, asla haksızlık etmeksizin’ saptırır, kimi
dilerse doğru yola eriştirir.
Onlar için üzülüp de kendini
harap etme.
Allah onların bütün yapıp
ettiklerini bilir.
009 Rüzgârları estirerek
bulutları yürüten, Allah’tır!
Yağmur yüklü bulutları ölü bir
beldeye süreriz.
Ölümünden sonra toprağa onunla
hayat veririz.
Ölülerin dirilmesi de bunun
gibi olacaktır!
010 İzzet ‘güç, onur’
isteyen bilsin, izzetin hepsi Allah’ındır!
Güzel sözler ona yükselir!
O sözleri yükselten de güzel
davranışlardır.
Kötülük yapmak için düzen
kuranlara çetin bir azap vardır. Kurdukları düzenler silinip gidecek!
011 Allah sizi önce topraktan,
sonra nutfeden ‘aşılanmış yumurtadan’ yarattı. Sonra da, sizi eşler
yaptı.
Onun bilgisi olmadan ne bir
dişi hamile kalır, ne de yavrular.
Bir canlıya uzun ömür
verilmesi, ömrünün azaltılması bir kitapta ‘kader kitabında’ yazılıdır.
Bunlar Allah için
kolaydır.
035.
012 İki büyük su kütlesi bir
olmaz.
Şu tatlı, susuzluk keser,
içilmesi kolaydır.
Şu da tuzlu, acıdır.
Fakat her ikisinden de taze et
yersiniz.
Takmak üzere süs eşyaları
çıkarırsınız.
‘Allah, bir şeyden her şeyi
yaratıyor. Fıtratları, yani yaratılıştan gelen özellikleri zıt olan varlıkları
aynı maddeden yaratması onun düşünülmeye değer fiillerindendir.’
Bol nimetinden payınızı
aramanız, şükretmeniz için, gemilerin dalgaları yararak yüzdüğünü
görürsün.
013 Gündüzü geceye girdirir,
geceyi de gündüze girdirir.
Güneşle ay, onun yasalarına
uyarak, onun tarafından belirlenen bir zamana kadar akar gider.
Rabbiniz Allah budur!
Mülk ‘hâkimiyet, hüküm
verme yetkisi, egemenlik’ onundur.
Ondan başka taptıklarınız bir
çekirdek zarına bile hükmedemezler.
014 Onlara yalvarsanız
yalvarmanızı işitmezler. İşitseler bile size karşılık veremezler.
Kıyamet günü, sizin kendilerine
tapınmanızı kabul etmezler ‘reddederler, sizi yalanlarlar’.
Kimse haber veremez sana, her
şeyden haberi olan gibi!
015 Ey insanlar! Allah’a
ihtiyacı olan yoksullar sizlersiniz. Allah, sınırsız zengindir, övgüye layık
olandır.
016 Dilerse sizi yok eder,
yerinize yeni bir halk getirir ‘başkalarını yaratır’.
017 Bu, Allah’a hiç de zor
gelmez.
018 Günahkâr kimse bir
başkasının günahını çekmez.
Günah yükü ağır olan kimse,
onun taşınmasını istese, gelen yakını da olsa, yükünden bir şey yüklenmez.
Sen ancak, görmemelerine rağmen
Rablerinden korkanları, namazı özenle kılanları uyarırsın.
Arınan, kendi menfaati için
arınmış olur.
Sonunda, dönüş Allah’adır!
035.
019 Ne körle gören bir
olur,
020 ne karanlıklarla aydınlık,
021 ne de gölgelikle sıcaklık.
022 Dirilerle ölüler de bir
olmazlar!
Allah kimi dilerse ona
işittirir.
Sen kabirlerdekilere
işittiremezsin!
‘Ölüler işitemedikleri gibi,
gerçeği kabul etmemek için direnenler de işitmezler, anlamazlar, inanmazlar.’
023 Sen sadece uyarıcısın.
‘Görevini güzelce yap, gerisine
karışma, insanları zorlamak gibi bir görevin, yetkin, sorumluluğun yok.’
024 Biz seni, ödülleri müjdelemen,
tehlikelere karşı uyarman için gerçekle gönderdik.
İçlerinde uyarıcı bulunmayan
hiçbir topluluk olmamıştır.
025 Seni yalanlıyorlarsa,
onlardan öncekiler de yalanlamışlardı.
Peygamberleri onlara apaçık
deliller, belgeler, sayfalar, nurlu kitaplar getirmişlerdi.
026 Sonra, o inkâr edenleri
yakalayıverdim!
Nasıl oldu inkârım!
027 Görmez misin, Allah gökten
bir su indiriyor.
Biz onunla türlü renklerde
ürünler yetiştiriyoruz. Dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renklerde
yollar var ediyoruz.
028 İnsanlar, hayvanlar,
davarlar da böyle rengârenktir.
Allah korkusunu ancak bilen
kulları duyar!
Allah üstün gücü olandır,
günahları bağışlayandır.
‘Allah korkusunda lezzet
vardır. Çünkü, insanı onun rahmet kucağına atar. Bu tatlı korku, düşman
korkusuna benzemez. Buradaki ilim de hakikat bilgisidir. Kalbinin en derin
sezişleriyle Rabbini tanımak demektir. İşte onlar tadar bu şirin korkuyu. Sonra
da Rahmanın rahmet kucağına atılırlar.’
029 Allah’ın kitabını
okuyanlar, namazı özenle kılanlar, kendilerine rızk olarak verdiklerimizden
gizlice ya da açıkça vererek yoksulları da faydalandıranlar, işte ancak bunlar
kesintisiz bir kazancı umabilirler.
030 Allah, onlara emeklerinin
karşılıklarını vermekle kalmayacak, merhameti sebebiyle fazlasını da verecek.
Çünkü o, günahları bağışlayan,
şükrün karşılığını fazlasıyla verendir.
035.
031 Sana vahyettiğimiz bu
Kitap, kendinden önceki ‘vahiy kaynaklı’ kitapları doğrulayıcı olarak
gelen bir hak kitaptır.
Allah, kullarının bütün
hâllerinden haberlidir, her şeyi görendir.
032 Sonra da, bu Kitabı,
kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık.
Onlardan, kimi kendi kendinin
zalimidir, kimi ortalarda bir yol tutar, kimi de Allah’ın izniyle hayırda ileri
gider.
İşte büyük lütuf budur!
033 ‘Hayırda ileri gidenler’
sonsuz mutluluk cennetlerine girerler.
Orada altın bileziklerle,
incilerle süslenirler.
İpekli giysiler giyerler.
034 “Bizden üzüntüyü gideren
Allah’a şükürler olsun.
Rabbimiz gerçekten
kötülüklerden arındırıyor.
Yapıp ettiklerimize fazlasıyla
karşılık veriyor” derler.
035 “Rabbimiz, bizi temelli
kalınacak yurda yerleştirdi.
Bize orada ne bir yorgunluk
dokunacak, ne de bıkkınlık gelecek.”
036 İnkâr edenlere de cehennem
ateşi vardır!
Ne ölmelerine izin verilir, ne
de azapları hafifletilir.
Biz, inkâr edenlerin hepsini
böyle cezalandırırız!
037 Orada, “Rabbimiz! Bizi
çıkar da daha önce yaptıklarımızdan başka türlü olacak güzel işler yapalım!”
diye feryat ederler.
Size, düşünecek olanın
düşünebileceği kadar ömür vermedik mi!
Size uyarıcı gelmedi mi ‘o
zaman niye inanmadınız’!
Şimdi tadın bakalım azabı!
Zalimlerin yardımcısı yoktur!
038 Allah göklerin ve yerin
gizli hakikatini de bilir, kalplerin derinliklerinde olanı da.
035.
039 Sizi yeryüzünde halifeler
yapan, odur.
‘Halifeler, yani öbür
varlıklara oranla yetkili bir konuma getirilip sorumlu tutulanlar.’
İnkâr edenin inkârı kendi
zararınadır.
Kâfirlerin inkârı, Rableri
katında, ancak kendilerine yönelen gazabı artırır.
İnkârcıların inkârı,
kendilerine ziyandan başka bir şey kazandırmaz!
‘İnkar etmekle Allah’a zarar
veremezler. Kendileri zarar eder, cezaya müstahak olurlar.’
040 “Allah’ı bırakıp da
yalvardığınız yapay tanrılarınıza bir baktınız mı!
Hadi gösterin bana, yeryüzünde
neyi yarattılarsa!
Yoksa onların göklerde mi ortaklıkları
var!
Yoksa kendilerine bir kitap
vermişiz de ondaki bir belgeye mi dayanıyorlar!
Hayır! O zalimler, birbirlerine
aldanıştan başka bir şey vaat etmiyorlar.
041 Yıkılıp gitmesinler diye
gökleri de, yeri de tutan, Allah’tır.
Yıkılmaya yüz tutarlarsa,
onları bundan sonra kimse tutamaz.
Doğrusu o, kullarını
cezalandırmakta acele etmeyen, günahları bağışlayandır.
042 Allah’a kuvvetle yemin
ettiler ki, kendilerine bir uyarıcı gelirse, geçmiş toplulukların en
birincisinden daha iyi bir biçimde doğru yola erişecekler. Uyarıcı gelince,
sadece nefretlerini artırdılar!
043 Yeryüzünde büyüklük
taslıyor, kötülük düzenleri kuruyorlardı!
Oysa, kötülük düzeni ancak
kendi kurucularına zarar verir.
Öncekilere uygulanan yasayı ‘azgınların
bir azapla cezalandırılmasını’ mı bekliyorlar!
Allah’ın yasasında ne bir
değişiklik bulabilirsin, ne de bir sapma.
044 Bunlar, yeryüzünde dolaşıp
da kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi!
Oysa onlar kendilerinden daha
kuvvetliydiler.
Ne göklerde, ne de yerde
Allah’ı etkisiz bırakacak hiçbir güç yoktur. Çünkü, onun sonsuz bilgisi,
sınırsız gücü vardır.
045 Allah insanları yapıp
ettiklerinden ötürü hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde bir tek canlı bırakmazdı.
Fakat onları kendisi tarafından
belirlenmiş bir vadeye kadar erteler. Vadeleri dolunca gerekeni yapar.
Allah, kullarını görmektedir!
...................................
‘Surenin adı “ya” ve “sin”
harflerinden oluşmaktadır. Öbür surelerin başlarında bulunan “kesik harfler”
gibi bunlar da ilahi birer şifredir. Kimi yorumculara göre, “Ey insan!”
demektir. Yasin suresi hakkındaki hadislerden birinde, “Kur’an’ın kalbi Yasin
suresidir. Kim, Allah’ı ve ahiret yurdunu dileyerek onu okursa günahları
bağışlanır. Onu ölülerinize okuyun” buyurulmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ya, sin!
002 Hikmetli Kur’an’a yemin
ederim!
‘Hikmetli, yani faydalı
sözlerle, güzel öğütlerle dolu, iyiyi kötüden ayıran, varlıkların yaratılış
amacını bildiren.’
003 Şüphesiz, sen gönderilmiş
elçilerdensin.
004 Dosdoğru bir yol
üzerindesin.
005 Bu Kitap, üstün gücü,
sınırsız merhameti bulunan Rabbin tarafından indirilmiştir.
006 Ataları uyarılmadığı için
gáfil kalmış bir toplumu uyarman için.
007 Onların çoğu hakkında söz
gerçekleşmiştir, artık inanmazlar.
‘Peygamberin ilettiklerini
inatla inkâr edenler azabı hak ettiler.’
008 Boyunlarına, çenelerine
kadar varan demir halkalar geçirmişizdir. Bu yüzden, kafaları yukarı
kalkıktır.
009 Önlerine bir set,
arkalarına bir set çekmiş, onları perdelemişizdir, artık göremezler.
010 Uyarsan da, uyarmasan da
onlar için birdir, inanmazlar.
‘Çünkü, sağıra işittiremez,
köre gösteremez, ölüye duyuramazsın!’
011 Sen ancak, Kitaba uyan,
görmeksizin Rahmandan sakınanı uyarabilirsin.
‘Rahmandan, yani bütün
varlıklara ayrım yapmaksızın merhamet eden Allah’tan.’
Ona günahlarından arınma
nimetinin ve büyük bir ödülün müjdesini ver.
012 Ölüleri biz diriltiriz! Hem
yapıp ettiklerini, hem de eserlerini ‘bıraktıkları iyi ya da kötü izleri’
biz yazarız. Her şeyi imamımübinde sayıp sıralamışızdır.
‘İmamımübinde, yani varlıklarla
ilgili bilgileri içeren temel kitapta. Kâinattaki her olay ona uygun biçimde
gerçekleşir. Her varlık oradaki plana göre yaratılır. Yüksekten bakan bir ayna
gibi bütün zamanları, olayları, yerleri içine almıştır.’
036.
013 Onlara, elçilerimizi
gönderdiğimiz bir kasaba halkını örnek ver:
014 ‘Söz konusu halka
uyarılarda bulunmak üzere’ iki elçimizi göndermiştik.
Onlar, elçilerimizi
yalanladılar.
Biz de, üçüncü bir elçiyle ‘öncekilere’
destek verdik.
Bunlar, “Biz size gönderilmiş
elçileriz” dediler.
015 Onlar, “Siz de bizim gibi
insanlarsınız. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan
söylüyorsunuz!” dediler.
016 “Rabbimiz biliyor, biz
gerçekten size gönderilmiş elçileriz” dediler.
017 “Bizim işimiz ‘elimize
verilen ilahi gerçekleri size’ açıkça bildirmekten ibarettir.”
018 Şehir halkı, “Bize
uğursuzluk getirdiniz! Bu işe bir son vermezseniz sizi taşlarız! Bizden size
acılı bir azap dokunur!” dediler.
019 Elçiler, “Sizin uğursuzluk
kuşunuz yanınızda ‘uğursuzluğunuz kendinizden kaynaklanıyor’. ‘Bu
uğursuzluk size’ uyarıldınız diye mi ‘verildi sanıyorsunuz’! Hayır,
siz ilahi sınırları aşan azgın kimselersiniz!” dediler.
020 ‘O sırada’ bir adam,
şehrin öte ucundan koşarak geldi, “Ey halkım!” dedi, “Uyun o
gönderilenlere!”
021 “Uyun sizden ‘kendileri
için’ hiçbir karşılık beklemeyenlere! Onlar doğru yolda olan kimselerdir!
022 “Beni yaratana niye kulluk
etmeyeyim! Hepiniz sonunda ona döndürüleceksiniz.
023 “Ben hiç ondan başka
ilahlar edinir miyim! Rahman bana bir zarar vermek isterse, onların yardımı
bana ne fayda verir, ne de beni kurtarabilir.
024 “Doğrusu, o zaman apaçık
bir sapıklık içinde olurum.
025 “Ben sizin Rabbinize
inanıyorum, beni dinleyin!”
026 ‘Hayatını tehlikeye
atarak elçilere destek veren bu güzel insana ahirette’ “Cennete gir”
denilince, “Ah ne olurdu, keşke halkım da bilseydi!
027 “Rabbim beni bütün
kötülüklerden arındırdı. Değer verdiği kullarının arasına kattı” dedi.
036.
028 Ondan sonra, halkının
üzerine ‘onları yeryüzünden silmek için’ gökten bir ordu indirmedik,
zaten indirecek de değildik.
029 Bir çığlık ‘azabı
başlatan yüksek ses ya da başlarına gelenin gürültüsü’ onlara yetti. ‘Sönen
bir ocak gibi’ hemencecik sönüp gittiler!
030 Yazıklar olsun o kullara!
Kendilerine gelen her
peygamberle alay ederlerdi.
031 Kendilerinden önce nice
nesilleri helak ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerini
görmüyorlar mı!
032 Hepsi ‘kabirlerinden
kaldırılıp’ topluca huzurumuza getirilecekler.
033 Onlara şu ölü toprak bir
ayettir.
‘Yaratabilme ve ölüleri
diriltebilme gücümüze bir delildir.’
Ona hayat veririz, ondan
taneler çıkarırız, ondan yerler.
034 Onda ‘o ölü toprakta’
hurma ve üzüm bahçeleri yaparız. İçlerinde su kaynakları fışkırtırız,
035 Hem ürünlerinden, hem de
bunları işleyerek yaptıkları besinlerden yesinler diye.
Hâlâ şükretmeyecekler mi!
036 Yerin bitirdiklerinde,
kendilerinde, hakkında bilgi sahibi olmadıkları nice varlıklarda ‘ruh madde,
gece gündüz, erkek dişi gibi’ çiftler yaratan yaratıcı bütün kusurlardan
ıraktır.
037 Onlara gece de ‘bizi
tanıtan, gücümüzü gösteren’ bir ayettir. Biz ondan gündüzü ‘gün ışığını’
sıyırıp alırız, karanlıkta kalıverirler.
‘Ayet, yani Allah’ın varlığını,
birliğini, isimlerini, sıfatlarını tanıtan, bildiren alamet, nişan, bellik,
simge.’
038 Güneş de kendi yörüngesinde
akıp gider. Üstün gücü olan ve her şeyi bilen Allah’ın yasasıdır bu.
‘İlahi yasaya uygun biçimde,
güneş de kendine verilen görevi yapar. Gezegenleri tutar, insanları ısıtır,
aydınlatır. Rabbine kulluk eder.’
039 Ay için de duraklar
belirledik. Döner dolaşır sonunda eski hurma dalına benzer.
‘Sanki kâinat bir ağaçtır.
Yıldızlar onun meyveleridir. İnce ay kuru bir daldır. Geceleri dikkatle bakan
gözler bunu görebilir.’
040 Ne güneş aya erişebilir, ne
de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yürür gider.
036.
041 Onlara bir ayet de,
soylarını dolu gemide taşımamızdır.
042 Kendileri için buna benzer
daha nice binekler yaratmışızdır.
043 Dilersek onları sulara
gömeriz. O zaman ne yardıma gelen bulunur, ne de onlar kendilerini
kurtarabilirler.
044 Onlara belli bir süre
vermişiz, merhametimizden faydalanarak yaşıyorlar.
045 Onlara, “Önünüzde ve
arkanızda bulunanlardan ‘yapıp ettiklerinizden ve yapmayıp da geride
bıraktıklarınızdan’ dolayı Allah’tan sakının! Belki merhamet olunursunuz”
denilince yüz çevirirler.
‘Yüz çevirirler, yani
söylenenleri umursamaz, ilahi gerçeklere aldırmazlar, hakka inanmazlar.’
046 Rablerinin ayetlerinden kendilerine
gelen her ayete mutlaka yüz çevirmişlerdir.
047 Onlara, “Allah’ın size rızk
olarak verdiklerinden infak edin” denilince, inkâr edenler inananlara,
“Allah’ın, dilemesi hâlinde besleyebileceği kimseleri biz niye besleyelim!
Doğrusu siz apaçık bir yanılgı içindesiniz!” derler.
‘İnfak edin, yani başkalarının
faydalanması için yerli yerince harcamalar yapın, zekat verin, yardım edin.’
048 “Doğru sözlü kimselerseniz
söyleyin bakalım, bu tehdit ‘azap sözü’ ne zaman gerçekleşecek!” derler.
049 Onlar çekişip dururlarken
kendilerini ansızın yakalayıverecek bir tek çığlık yeter!
‘Bir emirle helak ederiz,
yeryüzünden silinip gider, sanki hiç yaşamamış gibi olurlar. Bu, bizim için
kolaydır. Bunu bir türlü anlayamıyorlar.’
050 ‘Azabın gelişi ya da
kıyametin kopuşu öyle anî olur ki’ ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine
dönebilirler!
051 Sonra, Sûra üflenir. Kabirlerinden kalkarlar. Rablerinin huzuruna
doğru koşarlar.
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir aletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfleyecektir.’
052 “Vay hâlimize!” derler,
“Kim kaldırdı bizi yattığımız yerden! Rahmanın tehdidi buymuş demek!
Peygamberler doğru söylemişler!”
053 Tek bir çığlık kopmuş,
hepsi toplanıp huzurumuza getirilmişlerdir.
054 Onlara, “Bugün ‘yargılama
sürecinde’ kimseye zerrece haksızlık edilmez. Siz, sadece yapıp
ettiklerinizden dolayı cezalandırılırsınız” denilir.
036.
055 Doğrusu, bugün ‘yargı
sürecinde’ cennetlikler sevinç içindedirler.
056 Hem kendileri, hem eşleri
gölgeliklerde, süslü sedirlere kurulmuşlardır.
057 Onlar için meyveler vardır.
Her ne isterlerse kendilerinindir.
‘Meyveler kelimesinin iki yönlü
anlamı vardır. Birincisi, cennet ağaçlarının meyveleridir. İkincisi, kişinin bu
dünyada yaptıklarının sonsuza uzanan meyveleri demektir. Zira, dünya bir tarla,
insan da bir ekincidir. Burada eker, orada ürününü devşirir.’
058 Rahîm bir Rabden selâm!
‘Rahimden, her bireye özel
olarak merhamet eden Allah’tan. Onun rızasını kazanmış olmanın, lütfuna
erişmenin zevkini tadarlar.’
059 “Bugün inananlardan ayrılın
ey suçlular!”.
‘Yeryüzündeyken Rablerine
inanmayan, onun emirlerini yapıp yasaklarından sakınmayanlara böyle
seslenilir.’
060 Ey insanlar! Ben size,
“Şeytana kulluk etmeyin, o size apaçık bir düşmandır” demedim mi!
061 “Sadece bana kulluk edin,
dosdoğru yol budur!” diye bildirmedim mi?
062 ‘İşi aldatmak olan o
şeytan’ sizden nice nesilleri saptırdı, ‘bunu anlayacak’ aklınız yok
muydu!
063 İşte budur size söz verilen
cehennem!
064 İnkârınızdan ötürü girin
oraya bugün!
065 Bugün onların ‘tutarsız
mazeretler ileri süremesinler diye’ ağızlarını mühürleriz. Yapıp
ettiklerini bize elleri söyler, ayakları tanıklık eder.
066 Dileseydik gözlerini de kör
ederdik. O zaman doğru yolu bulmak için çabalar dururlardı, ama göremezlerdi
ki!
067 Dileseydik bulundukları
yerlerinde dönüştürürdük de öylece donar kalırlardı. Ne ileri gidebilirlerdi,
ne de geri dönebilirlerdi.
‘Dönüştürürdük, yani insanken
hayvan, gençken ihtiyar, güzelken çirkin yapabilirdik. Öylece donar kalır, ne
eski hâllerine dönebilirlerdi, ne de yeni bir kılık, başka bir kişilik
kazanabilirlerdi.’
068 Uzun ömürlü yaptığımız
kimsenin yapısını tersine çevirmişizdir, ‘bunu görüp de’ akıllarını
kullanmıyorlar mı!
‘Yaşlılık evresine
eriştirdiğimiz kişinin gücünü azaltırız, saçlarını ağartırız, belini bükeriz,
böylece yapısı değişir. Bu, dönüştürmenin örneklerinden biridir.’
069 Biz ona ‘Peygambere’
şiir öğretmedik, ona yakışmaz da. Bu bir hatırlatıcıdır, gerçekleri apaçık dile
getiren Kur’an’dır!
‘Şiirde hayallerin büyük yeri
vardır. Kur’an ise, bütün insanlara yol gösteren hakikat kitabıdır. Bu nedenle
şiirden uzaktır.’
070 Kur’an’ı, diri olanı
uyarsın, inkâr edenlere söz hak olsun ‘bize kitap gelmedi demesinler,
mazeretleri kalmasın’ diye indirdik.
036.
071 Görmediler mi, onlar için
ellerimizle ‘kudretimizle, gücümüzle’ hayvanlar yarattık, onlardan
faydalanıyorlar.
‘Allah’ın eli, yüzü gibi
tabirler kinayedir. Zatını, gücünü, ilmini dile getirmek içindir. Allah insana
benzemez!’
072 Hayvanları ellerine verdik.
Kimine biniyor, kimini yiyorlar.
073 Kendileri için onlarda nice
faydalar vardır. Onların sütlerini içerler. Hâlâ şükretmeyecekler mi!
074 Allah’ı bıraktılar da
yardımı dokunur umuduyla başka tanrılar edindiler!
075 Oysa onlar bunlara yardım
edemezler, ama bunlar onlara hazır askerlerdir!
‘Uydurdukları tanrılarının,
ilah gibi saygı duydukları büyüklerinin buyruklarını yerine getirir, onları
korumak için çabalar dururlar.’
076 Şu hâlde, onların sözleri
seni üzmesin.
‘Bunların sözünün ne değeri
olabilir! Üzülmene değmez, sen işine bak.’
Onların gizlediklerini de,
açığa vurduklarını da kesinlikle biliriz.
077 İnsan bilmez mi, biz onu
bir nutfeden ‘aşılı yumurtadan’ yarattık, sonra ‘büyüklük taslayıp’
bize hasım ‘rakip’ kesildi!
078 Kendi yaratılışını unuttu
da bize bir örnek verdi, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek!” dedi.
079 “Onları ilkin yaratan
diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilendir!” de.
‘Topraktan yaratır, babasız
yaratır, yoktan yaratır, sudan yaratır. Her şeyden bir şey, bir şeyden her şey
yaratacak gücü vardır. Sizi bir kez yaratmış, bir daha niye yaratamasın!’
080 Odur size yeşil ağaçtan bir
ateş yapan. Şimdi ondan ateşinizi yakıyorsunuz.
‘Bedeviler bu ağacı çağlar boyunca
kibrit yerine kullanmışlar. Bu, bir bakıma bütün ağaçlar için geçerlidir.
Çünkü, her ağaçta yanma özelliği vardır. Kömür, petrol gibi katı ve sıvı
yakıtların bile aslı ağaçtır.’
081 Gökleri ve yeri yaratanın,
onların mislini ‘dengini, bir benzerini’ yaratmaya gücü yetmez mi! Elbette yeter! Neyi dilerse yaratır. Sınırsız
ilmi vardır!
082 Allah bir şeyi yaratmak
istedi mi, ona “Ol!” demesi yeter. O hemen oluverir.
083 O, bütün kusurlardan
ıraktır. Her şeyin dizgini onun elindedir. Hepiniz ona döndürüleceksiniz!
..................
‘Saffat, “saf tutanlar, düzgün
bir sırayla dizilenler” demektir. “Saf dizenler” manasına da gelir. Surenin
başında, adları anılmaksızın sadece görevleri sıralanarak melekler üzerine
yemin edilmekte, onların saf tuttukları ya da saflar dizdikleri dile
getirilmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, ‘emirleri
yerine getirmek üzere’ saf tutup dizilenlere,
002 ‘sorumlu oldukları
varlıkları’ sürüp götürenlere,
003 ‘türlü zikirlerle
sürekli yaratıcılarını’ ananlara!
004 İlahınız birdir sizin!
005 O, hem göklerin, yerin,
ikisi arasındakilerin Rabbidir, hem de doğuların Rabbidir.
‘Doğuların, yani üzerlerine güneşler doğan bütün varlıkların.’
006 Gerçek! Biz gökyüzünü
yıldız süsleriyle süsledik.
007 Onu ‘bilgi sızdırmak
isteyen’ direngen şeytanlardan koruduk.
008 Onlar, yüce melekler katını
dinleyemezler. ‘Ne zaman bu işe girişseler’ her taraftan sürgün
edilirler.
009 Kovulup atılırlar! Onlara
sürekli bir azap vardır.
010 Ancak, ‘melekler
katından’ bir kırıntı ‘küçük bir bilgi’ hırsızlayan olursa, onu da yakıcı bir alev
topu ‘şihab’ izler.
011 Şimdi sor onlara, yaratma
bakımından onlar mı ‘onları ölümlerinden sonra yeniden yaratmak mı’ daha
zor, yoksa yarattığımız ‘şu kâinat, şu melekler, şu insanlar’ mı?
Nitekim, biz kendilerini basit bir balçıktan yarattık ‘bir kez daha niçin
yaratamayalım’!
012 Evet! Sen ‘şu harika
yaratılış örneklerine’ hayret ettin. Onlar ise, ‘gerçeği göremiyor da’
alay ediyorlar.
013 ‘Gerçek kendilerine’
hatırlatılınca kavramaya çalışmıyorlar.
014 Bir ayet ‘bir mucize’
gördükleri zaman, onu alaya alıyorlar.
015 “Bu apaçık bir büyü”
diyorlar.
016 “Biz, ölüp de bir toprak,
bir kemik olduktan sonra diriltilecek miyiz!
017 “Önceki atalarımız da mı
diriltilecekler!”
018 Onlara, “Evet! Hem de hor
ve hakir olarak diriltileceksiniz!” de.
019 ‘Dirilme sürecini
başlatan buyruk’ yaman bir sesten ibarettir. ‘Kabirlerinde
bekleyenlerin’ gözleri hemen açılır ‘gerçeği görmeye başlarlar’.
020 “Vah bize!” derler, “Din
günü ‘yargılanma süreci, hesap verme vakti’ bu!”
021 Evet, sizin yalanlayıp
durduğunuz hüküm günüdür ‘yargılama sürecidir, karar zamanıdır’ bu!
022 Toplayın o zulmedenleri,
onların işbirlikçilerini, ‘tanrı edinip’ taptıklarını!
023 Allah’tan başka ‘tanrılarını’!
Götürün onları cehennem yoluna!
024 Tutuklayın onları! Sorguya
çekilecekler!
037.
025 ‘Siz, şeytana
aldananlar, yapay tanrılar edinenler’ size ne oldu da birbirinize yardım
etmiyorsunuz ‘hani birbirinizin dostuydunuz ya’!
026 Hayır, onlar bugün teslim
olmuşlardır.
027 Birbirlerine dönüp
soruşurlar ‘ya da tartışırlar’.
028 ‘Kendilerini
aldatanlara’ “Siz bize sağdan ‘iyiliğimizi isteyen biri gibi’
yaklaşırdınız” derler.
029 ‘Onlar da’ “Hayır!”
derler, “İnanmayan sizdiniz!
030 “Üzerinizde zorlayıcı bir
gücümüz yoktu. Tersine, siz yersiz bir başkaldırı içindeydiniz.
031 “Rabbimizin sözü bizim için
kesinleşti. Hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız.
032 “Evet, biz sizi azdırdık,
kendimiz de azgın olduk.”
033 Şu hâlde, o gün azapta ortaktırlar
‘azabı hep birlikte çekecekler, hiçbiri kurtulamayacak’.
034 Günahlara batan suçlulara
biz böyle davranırız!
035 Çünkü onlara, “Allah’tan
başka ilah yoktur” denildi mi, ‘bundan rahatsız olur’ büyüklük
taslarlardı.
036 Sonra da, “Ne yani, çılgın
bir şair için tanrılarımızı mı bırakalım!” derlerdi.
037 Hayır! O, hakla geldi ‘Kur’anla
geldi, hakikati getirdi, gerçeği bildirdi’.
‘Daha önceki zamanlarda gelip
geçen’ bütün peygamberleri onayladı.
038 Siz, o canlar yakan azabı
tadacaksınız!
039 Yaptıklarınızdan başka
şeylerle cezalandırılmayacaksınız.
‘Cezalandırılmanızın sebebi, bu
dünyada işlediğiniz günahlar olacak.’
040 Allah’ın halis kulları
başka.
‘Allah’ı razı etmek için
çabalayan, samimi, seçkin kullara başka türlü davranılacak.’
041 Onlara, bilinen ‘daha
önce sözü edilen ya da dünyadaki nimetleri andıran’ bir rızk vardır.
042 ‘Kulluktaki emeklerinin
sonucu olan’ meyveler ‘ürünler’ verilecek. Kendilerine ikramlar
edilecek ‘saygın bir konum verilecek, ne isterlerse önlerine gelecek’.
043 Nimetlerle dolu cennetlerde
‘yaşayacaklar’.
044 ‘Cennete özgü’ süslü
sedirlerde yüz yüze ‘oturacaklar’.
045 Aralarında ‘duru’
pınarlardan doldurulmuş kadehler,
046 ‘içlerinde’ lezzet
veren berrak bir içecek,
047 ‘içki ama insanı’ ne
çarpar, ne sarhoş eder.
048 Yanlarında, sadece
kocalarına bakan güzel gözlü eşler,
049 sanki onlar saklı birer
yumurta gibidirler.
‘Kusursuz, pürüzsüz, el
değmemiş. İnsanın en temel ihtiyaçları yeme, içme ve evlenmedir. Yiyeceklerin,
içeceklerin en iyisi verilecek. Orada evlenme de olacak. Zira, insan kalbine
mukabil kalp arar. Bunun en güzeli de sevdiği bir eştir. İşte o da
lütfedilecek. Hiçbir eksiği kalmayacak. sonsuza dek mutlu olacaklar.
Sıkılmayacak, bıkmayacak, üzülmeyecekler. Hiçbir şeyden en küçük bir korkuları,
kaygıları olmayacak. Ne isterlerse önlerine gelecek. Sevdikleri iyi kulları
görecek, onlarla görüşecekler. Allah’ın cemalini seyredecekler.’
050 Birbirlerine ‘önceki
hayatlarındaki’ hâllerini sorarlar ‘aralarında sohbet ederler’.
051 İçlerinden biri der: “Benim
‘yeryüzünde’ bir arkadaşım vardı.
037.
052 Bana, “Sen de mi ‘dirilmeye,
yargılanmaya’ inananlardansın?! derdi.
053 “Ölüp de bir toprak, bir
yığın kemik olunca mı, gerçekten cezalanacak mıyız?!”
054 ‘Konuşanlara’ “Onu
görmek ister misiniz?” denildi.
055 ‘Hatırasını anlatan
kişi’ baktı, onu cehennemin ortasında gördü.
056 “Aman Allah’ım!” dedi. Ona,
“Sen az daha beni de mahvedecektin!
057 “Rabbimin nimeti olmasaydı
şimdi ben de ateşe atılanların arasında olacaktım.
058 “Biz bir daha ölmeyeceğiz
değil mi?
059 “Bir kere öldükten sonra
artık ölüm yok mu? ‘Ne güzel!’ Bize azap da edilmeyecek.
060 “İşte, büyük kurtuluş
budur!”
061 Bunun gibisi için çalışsın
çalışanlar!
062 Konak olarak bu mu hayırlı,
yoksa ‘cehennemdeki’ zakkum ağacı mı!
063 Biz onu zalimlere bir
sınama aracı yaptık.
064 Bu ağaç cehennemin dibinden
çıkar ‘bir azap ağacıdır’.
065 Tomurcukları şeytanların
başları gibidir ‘öyle ürkütücü, öyle tiksindirici’.
066 Cehennemdekiler ondan
yiyecek, karınlarını onunla dolduracaklar.
067 Bir de üzerine kaynar su
katılmış içkileri vardır!
068 ‘İnkâr edenlerin,
gerçeği yalanlayanların, suçluların’ dönüp dolaşıp varacakları yer mutlaka
cehennem olacaktır!
069 Onlar atalarını sapık
kimseler olarak buldular.
070 Şimdi de doludizgin onların
izlerinde yürüyorlar!
071 Andolsun, onlardan
öncekilerin çoğu sapkındı!
072 Oysa onlara uyarıcılar
göndermiştik ‘sapkın olmak için bir mazeretleri de yoktu’.
073 Bak şimdi ‘ileride
tehlike var diye’ uyarılanların ‘kendilerine söylenenlere aldırmayanların’
sonu nasıl oldu!
074 Allah’ın halis kulları
başka.
‘Onlar hakkı kabul ettiler,
uyarıları dinlediler, asıl hayat için hazırlık yaptılar, sonunda cenneti
kazandılar.’
075 Bir zamanlar ‘bu halis
kullardan olan’ Nuh, bize yalvarmıştı. Biz de ne güzel karşılık
vermiştik!
076 Onu ve ‘ona inanan’
yakınlarını o büyük sıkıntıdan ‘su tufanından’ kurtardık.
‘Her insan Kur’an’ın tamamını
her zaman okuyamaz. Bu nedenle, her sure küçük bir Kur’an gibi indirilmiştir.
Bunlardan birini okuyan kişinin, Kur’an’ın temel konularına muhatap olması
sağlanmıştır. İnanç temalarının ve bazı anekdotların tekrarlanmasının sebebi de
budur. Bu tekrarlar son derece yerindedir. Kusur olmak bir yana, Kur’an’ın
üstün meziyetlerinden biridir.’
037.
077 Sadece onun soyunu kalıcı
kıldık ‘öbürleri sulara gömülüp gittiler’.
078 Onun, sonraki nesiller
tarafından anılmasını sağladık.
079 Cümle âlem içinde selâm
olsun Nuh’a!
080 Güzel davrananları biz
böyle ödüllendiririz.
081 O bizim gerçekten inanan
kullarımızdandı.
082 Sonra da ötekileri ‘ona
inanmayan azgınları’ sulara gömdük!
083 İbrahim de onun izinden
gidenlerdendi.
084 Rabbine tertemiz bir
gönülle yönelmişti.
085 Bir zamanlar babasına ve
halkına, “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” dedi.
086 “Allah’ı bırakıp da uydurma
tanrılar mı istiyorsunuz!
087 “Siz ne sanıyorsunuz
âlemlerin Rabbini ‘bütün varlık türlerini besleyeni, koruyanı, gözeteni’!”
088 Sonra ‘gökyüzündeki
varlıkların ilah olup olamayacaklarını sorgulamak üzere’ yıldızlara baktı.
089 “Ben rahatsızım” dedi.
‘Putlara tapınılmasından dolayı
ruhunda dinmez bir sızı hissediyordu, bunu dile getirdi.’
090 Bunun üzerine onlar,
arkalarını dönüp uzaklaştılar.
091 Derken, ‘İbrahim’
onların putlarının yanına gitti. Putlara, “Ne o! Yemek yemiyor musunuz!?”
dedi.
092 “Neyiniz var, niye
konuşmuyorsunuz?!”
093 Sonra, üzerlerine yürüyüp
kuvvetle vurdu ‘putları kırdı’.
094 Bunun üzerine ‘puta
tapanlar nefes nefese gelip’ ona yöneldiler ‘onu suçlamaya başladılar’.
095 İbrahim, “Siz kendi
ellerinizin ürünü olan heykellere mi tapıyorsunuz?” dedi.
096 “Oysa sizi de, ‘sizin
yontarak’ yaptıklarınızı da Allah yarattı.”
097 Puta tapanlar, “Bir yapı
kurun da onu ateşe atın!” dediler.
098 Düzen kurmak istediler, ama
biz onların hepsini küçük düşürdük.
099 İbrahim, “Ben Rabbime ‘kulluk
etmek üzere’ gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.”
100 Sonra da, “Rabbim! Bana
iyilerden olacak bir çocuk ver!” diye yalvardı.
101 Biz de ona ‘babası gibi’
iyi huylu bir oğul müjdeledik.
‘İsmail adlı oğlunu verdik.’
102 ‘İsmail, babasının’
yanında çalışabilecek evreye erişince, İbrahim ona, “Yavrucuğum!” dedi, “Rüyada
seni kurban ettiğimi görüyorum. Bir düşün. Ne dersin?”
O da, “Babacığım! Sana
emredileni yap. Allah’ın izniyle sabırlı biri olduğumu göreceksin” dedi.
037.
103 Allah’ın emrine teslim
oldular. Babası onu ‘kurban etmek üzere’ alnı üzere yatırdı.
104 “Ey İbrahim!” diye
seslendik,
105 “Rüyayı onaylamış oldun.
‘Rüyadan beklenen sonuç
gerçekleşti, siz sınavı kazandınız. Bu nedenle ödülünüzü alacaksınız.’
Biz, güzel davrananları böyle
ödüllendiririz.”
106 Bu apaçık bir sınavdı.
107 Kurtuluş bedeli olarak ona
büyük bir kurbanlık verdik.
108 Sonraki nesillere onun
namını bıraktık.
‘İbrahim’in ismiyle birlikte
kurban ibadeti de sürdü. Hac mevsiminde kesilen milyonlarca kurban bu olayın
bir tekrarı oldu.’
109 Selâm olsun İbrahim’e!
110 Biz, güzel davrananları
böyle ödüllendiririz!
111 Gerçekten inanan
kullarımızdandı o.
112 Daha sonra ona, iyilerden
bir peygamber olarak, İshak’ı müjdeledik.
113 Hem kendisini, hem İshak’ı
kutlu kıldık. Fakat onların neslinden iyi kimseler de çıkacaktır, kendine
açıkça yazık edenler de.
114 Biz, Musa ve Harun’a da ‘peygamberlik
vererek’ lütufta bulunduk.
115 Hem onları, hem de onların
halkını büyük bir sıkıntıdan ‘kölelikten’ kurtardık.
116 Onlara yardım ettik, üstün
geldiler.
117 Onlara, gerçeği açık seçik
bildiren kitabı ‘Tevrat’ı’ verdik.
118 Her ikisini de doğru yola
eriştirdik
119 Sonrakilere namlarını
bıraktık.
120 Selâm olsun Musa ve
Harun’a!
121 Biz, güzel davrananları
böyle ödüllendiririz!
122 Her ikisi de gönülden
inanmış kullarımızdandı.
123 İlyas da
gönderilenlerdendi.
124 Halkına dedi: “Korkunuz yok
mu sizin!
125 “Yaratıcıların en güzelini
bırakıp da Bál putuna mı tapıyorsunuz!
‘Yaratıcıların en güzelini,
yani sizin hayallerinizdeki yaratıcı imgesinden üstün olan gerçek yaratıcıyı.
Siz, yaratıcınızı hayalinizde şöyle ya da böyle kurgulamış olabilirsiniz. Sizin
hayaliniz sınırlıdır. O, sizin hayalinizdekinden sonsuz derecede daha güzeldir.’
126 Hem sizin Rabbiniz, hem de
önceki atalarınızın Rabbi olan Allah’ı nasıl bırakırsınız!”
037.
127 Fakat onlar onu
yalanladılar. Bu nedenle ‘sorguya çekilmek üzere’ huzurumuza
getirilecekler!
128 Allah’ın halis kulları
başka.
‘Halis kullar, hakkı kabul
ettiler, uyarıları dinlediler, asıl hayat için hazırlık yaptılar, sonunda
cenneti kazandılar.’
129 Sonraki nesillere onun da
namını bıraktık ‘adının hayırla anılmasını sağladık’.
130 Selâm olsun İlyas’a!
131 Biz, güzel davrananları
böyle ödüllendiririz!
132 Gerçekten inanan
kullarımızdandı o.
133 Lût da gönderilen
peygamberlerdendi.
134 Onu ve ona inanan
yakınlarının hepsini kurtardık.
135 Geride kalıp azaba
uğrayanlar arasında sadece bir kocakarı kaldı.
‘Lût aleyhisselâmın, azgınlarla
işbirliği yapan karısı kaldı, onlarla birlikte helak oldu.’
136 Sonra öbürlerini ‘bir
azap göndererek’ yerle bir ettik.
137 Siz onların üzerinden
geçersiniz hem sabah,
138 hem akşam, aklınızı
kullanmıyor musunuz!
139 Yunus da gönderilen
peygamberlerdendi.
140 Bir zamanlar o, ‘halkının
söz dinlememesine kızıp şehirden ayrılmış’ bir gemiye binip kaçmıştı.
141 ‘Gemi fırtınaya
yakalandı. İçimizde uğursuz biri var, kura çekip ortaya çıkaralım dediler.’
Yunus da kura çekti, kaybetti.
142 ‘Onu denize attılar.’
O kendini kınayadursun, bir balık onu yuttu.
143 Bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek Rabbini andı.
144 Yakarmasaydı, dirilme
gününe kadar onun karnında kalırdı.
‘Orada ölür, kıyamet günü
dirilirdi.’
145 ‘Yalvardı, bizi andı,
biz de yakarısını kabul ettik.’
Onu hasta bir hâlde sahile
atıverdik.
146 Onun için, kabak cinsinden
geniş yapraklı bir bitki bitirdik.
147 Onu yüz bin kişiye ya da
daha fazlasına elçi gönderdik.
148 Bu defa ona inandılar.
Bunun üzerine, biz de onları bir süre daha ‘yeryüzü nimetlerinden’
faydalandırdık.
149 Sor onlara, kızlar Rabbinin
de oğlanlar kendilerinin mi ‘bunu neye dayanarak söylüyorlar’!
150 Yoksa melekleri dişi
yaratmışız da onlar buna tanık mı olmuşlar?!
151 Dikkat edin! Kimileri
iftira üretiyor.
152 “Allah doğurdu!” diyorlar.
Onlar yalan söylüyorlar!
153 Allah, kızları oğullara
tercih mi etmiş!
‘Bu büyük yalanı nereden bulup
çıkartıyorsunuz!’
...........................................
037.
154 Ne oluyor size, nasıl hüküm
veriyorsunuz ‘bu kadar saçmalamanıza sebep ne’!
155 Siz hiç düşünmez misiniz!
156 Yoksa size ‘bu konuda’
kesin bir belge mi geldi!
157 Doğru sözlü kimselerseniz
haydi getirin bakalım kitabınızı!
158 Bir de, onunla cinler
arasında bir nesep uydurdular. ‘Allah’ı cinlere akraba yaptılar.’
Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini ‘sorguya
çekileceklerini’ bilirler.
159 Allah, onların ‘uygunsuz’
yakıştırmalarından pek uzaktır.
160 Allah’ın halis kulları
başka ‘onlar bunların yaptıklarını yapmaz, söylediklerini söylemezler’.
161 Ne sizler, ne de
taptıklarınız,
162 ona fitne yapamazsınız.
163 Cehenneme saldıran dışında!
‘İnsanları azdırıp da onun
yolundan çeviremezsiniz. Aklı başında olan size uymaz. Fakat ateşe girmeye
hevesli olanlar da bulunur elbet!’
164 “Bizim her birimizin ayrı
konumu vardır.
165 “Rabbimizin emriyle saf
dizeriz
‘Biz melekleriz. Hem kendimiz
onun huzurunda diziliriz, hem de varlıkları düzene sokarız.’
166 “Bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek Allah’ı anarız.”
167 ‘İnkâr edenler’ hep
şunu söylerler:
168 “Öncekiler gibi bize de
kitap gelseydi ya!
169 “O zaman biz de Allah’ın
halis kulları olurduk.”
170 Fakat şimdi onu inkâr
ettiler!
İleride bilecekler!
‘Onlara peygamber geldi, kitap
verildi, bu sözlerine bakılırsa inanmaları gerekirdi, ama inanmadılar.’
171 Peygamber kullarımıza söz
vermişizdir.
172 Kendilerine kesinlikle
yardım edilecektir.
173 Sonunda bizim askerlerimiz
yenecek!
174 Sen bir süre için onlardan
yüz çevir.
175 Onları uzaktan gözetle,
ileride kendileri de görecekler!
‘Ölümden sonra dirilmenin,
yargılanmanın gerçek olduğunu bilecekler.’
176 Yoksa azabımızı hemen mi
istiyorlar!
177 O azap kendi yörelerine
gelince, uyarılan fakat yola gelmeyenlerin sabahı ne kötü olur ‘bir
bilseler’!
178 Bir süreliğine onlardan yüz
çevir sen.
179 Gözetle, onlar da yakında
görecekler!
180 Senin üstün gücü olan
yüceler yücesi Rabbin, onların tutarsız yakıştırmalarından uzaktır!
181 Selâm olsun bütün
peygamberlere!
182 Hamd âlemlerin Rabbi olan
Allah’adır!
‘Bütün övgüler, şükürler varlık
türlerini koruyup gözeterek terbiye eden Allah içindir!’
...........................
‘İlk ayette geçen “sad” harfi
bu sureye ad olmuştur. Allah celle celalühu ile Muhammed aleyhissalâtü vesselâm
arasındaki şifreli lafızlardan biridir. Peygamber Efendimiz aleyhissalatü
vesselâmın ilmine mirasçı olan büyük alimler çeşitli manalar çıkarmaya
çalışmışlardır. Konuyla ilgili olarak Bakara suresinin başında kısa bir
açıklama yaptık.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Sad. Andolsun ‘insanları
doğru yola eriştirecek’ öğütlerle dolu olan Kur’an’a!
002 İnkâr edenler boş bir
gurura kapılmış, doğru yoldan ayrılarak aykırı yollara sapmışlardır.
003 Onlardan önce nice
nesilleri yerle bir ettik. Çığlıklar kopardılar ama ne fayda! Kurtuluş zamanı
geçip gitmişti.
004 Gerçeği inkâr edenler,
kendi içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar da dediler: “Bu yalan
uyduran bir büyücüdür.
005 “Onca ilahı bir tek ilah mı
yaptı, ne tuhaf!”
006 Onların bir takım
seçkinleri, “Yürüyün de ilahlarınız konusunda direnin. Size bu yakışır!” deyip
gittiler.
007 “Biz bunu son dinde de
işitmedik. Bu, kesinlikle uydurmadır.
008 “Kur’an aramızda ona mı
indirildi!”
Doğrusu, bunlar Kitabımdan
kuşku duyuyorlar. Benim azabımı henüz tatmadılar da ondan!
009 Yoksa, üstün gücü olan ve
kullarına lütuflarda bulunan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı!?
010 Ya da göklerin, yerin,
ikisi arasındakilerin hâkimiyeti onların elinde mi? Haydi, sebepleri
kullansınlar da yükselsinler bakalım!
‘İlahlık görevini yapmak için
ellerindeki araçları kullansınlar. Bizim yaptıklarımızı yapsınlar. Varlıkları
yaratsın, onlara rızk versin, her işi birbirine karıştırmaksızın düzenlesinler.
Ne mümkün! Hepsi de aciz kullar bunların.’
011 Onlar çeşitli görüşler
etrafında toplanmış bir ordudur. İşte şurada bozguna uğratılacaklardır.
‘İkinci ayette tanımlandığı
üzere, ayrı yollara sapan, gerçek inancın dışında düşünceler geliştiren bu
insanlar, hakka üstünlük sağlayamayacak, sonunda yenilecekler, kaçınılmaz son
budur.’
012 Onlardan önce Nuh halkı, Âd
halkı, kazıklar sahibi Firavun da yalanlamışlardı.
‘Eski zamanlarda kazıklar
çadırların, çadırlar da gücün simgesiydi. Kazıklar sahibi deyişi güçlü bir
otoriteyi simgeler. Ayrıca, Firavunların piramitler yaptırmalarına işaret
ediyor da olabilir. Bu üç toplum, peygamberlerini yalanladılar, helak
edildiler, belalarını buldular.’
013 Semud halkı, Lût halkı,
Eyke halkı da. İşte bunlardır o ‘ayrı yollara sapan’ gruplar!
014 Hepsi de kendilerine
gönderilen peygamberleri yalanladılar, azabı hak ettiler.
015 ‘Yerle bir olmaları
için’ bekledikleri bir tek çığlıktır. Onun da gecikmesi yoktur!
016 ‘Alay edercesine’
“Rabbimiz!” dediler, “Bizim payımızı hesap gününden önce versene!”
...................................
038.
017 ‘Ey Peygamber!’ Sen
onların ileri geri konuşmalarını sabırla karşıla da kuvvetli kulumuz Davud’u
hatırla.
O, her zaman Allah’a
yönelirdi.
018 Dağları onun emrine
vermiştik, sabah akşam ‘onunla birlikte’ tesbih ederlerdi ‘Allah’ı
anarlardı’.
019 Sürülerle kuşları da ‘onun
emrine vermiştik’. Hepsi ona yönelirdi.
020 Onun hâkimiyetini
pekiştirmiştik. Hak üzere, yerli yerince hükmetme, davaları karara bağlama
yetkisi vermiştik.
021 Mabedin duvarına tırmanan
davacıların öyküsü sana ulaştı mı?
022 Davud’un yanına
giriverdiler. ‘Onların ansızın girişleri yüzünden’ içini bir korku
kapladı.
“Korkma!” dediler, “Biz,
birbirimizden davacıyız. Aramızda hak üzere hüküm ver, adaletten ayrılma. Bizi
doğru yola çıkar.
023 “Bu benim kardeşim. Onun
doksan dokuz koyunu, benim de bir tek koyunum var. Onu da elimden almak istedi.
Sonra da tartışmada beni yendi.”
024 O da, “Senin koyununu,
kendi koyunlarına katmayı istemekle sana haksızlık etmiş.
Birbirleriyle yakınlık
kuranların ‘ortakların’ çoğu birbirlerinin haklarını yerler. İnanıp da
güzel işler yapanlar böyle yapmazlar. Fakat onlar da pek azdır” dedi.
Davud, kendisini sınadığımızı
sandı. Rabbinden günahlarının bağışlanmasını diledi. Saygıyla eğilip yere
kapandı. Tevbe ederek ona yöneldi.
025 Biz de onun günahlarını
bağışladık. Ona katımızda yüksek bir makam vardır. Sonunda da, yerlerin en
güzeli ‘cennet’ onu beklemektedir.
026 “Ey Davud! Seni yeryüzüne
halife yaptık ‘hükmetme yetkisi verdik, egemen kıldık’.
İnsanlar arasında adalet üzere
hükmet. Nefsinin zararlı isteklerine uyma. Uyarsan, o seni Allah yolundan
saptırır.
Allah yolundan sapanlara, hesap
gününü unutmaları yüzünden çetin bir azap vardır!”
038.
027 Biz, inkâr edenlerin
kuruntusunun aksine, göğü, yeri, ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık.
Vay hâline ateşe girecek
inkârcıların!
028 Biz, inanıp iyi işler
yapanları, yeryüzünde bozgunculuk edenlerle bir tutar mıyız! Bizim nazarımızda,
kötülükten sakınanlarla günaha dalanlar bir olur mu hiç!
029 Bu kutlu kitabı sana, insanlar
ayetlerini düşünsünler, akıl sahipleri de öğüt alsınlar diye indirdik.
030 Davud’a ‘oğul olarak’
Süleyman’ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu! O her zaman bize yönelirdi.
031 Bir akşam vaktiydi. Ona
duruşu güzel hızlı atlar sunulmuştu.
032 “Mala olan sevgim Allah’ı
hatırlatması sebebiyledir” dedi. Sonra gözden kayboldular.
033 “Onları bana geri getirin!”
dedi.
‘Getirdiler, atların’
bacaklarını, boyunlarını okşadı.
034 Tahtının üzerine bir ceset
bırakarak Süleyman’ı sınadık. Bunun üzerine bize yöneldi.
035 “Rabbim!” dedi, “Beni
bağışla! Bana, benden sonra kimselere nasip olmayacak bir hâkimiyet ‘egemenlik’
ver. Sen lütuf sahibisin!”
036 Rüzgârı emrine verdik. O
nereye gitmek isterse, rüzgâr oraya doğru eserdi.
‘Rüzgâra biner giderdi. Bir
bakıma, havayı kullanarak uçan ilk insandı.’
037 Kendisi için binalar kuran,
denizlere dalan görünmez varlıkları ‘cinleri’ emrine verdik.
038 Zincirlerle birbirlerine
kenetlenen öbürlerini de ‘azgın cinleri de’.
039 “Bu bizim sana verdiğimiz
nimetimizdir. İster ikram et, ister elinde tut, sana kalmış” dedik.
040 Ona katımızda yüksek bir
makam ‘bizim manen yakın oluşumuz’ vardır. Sonu da güzel olacaktır!
041 Kulumuz Eyyub’u da an.
‘Hastalanan, yaralarına kurtlar
üşüşen, ama bu musibetlere olağanüstü bir sabırla katlanan o güzel insanı da
hatırla, hatırlat, düşün.’
Bir zamanlar Rabbine, “Şeytan
bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye yalvarmıştı.
042 Bunun üzerine, “Ayağınla
yere vur! İşte hem yıkanılır, hem içilir bir serin su!” dedik.
038.
043 Katımızdan bir rahmet,
aklını kullananlara bir ibret olsun diye, ona hem ailesini, hem de daha nice
nimetleri bahşettik.
044 “Yeminini bozmamak için
eline ‘sopa yerine’ bir demet ot al da onunla vur” dedik.
‘Eyyub aleyhisselâm, bir hatası
yüzünden hanımına kızmış, yüz sopa vurmaya yemin etmiş, sonra da pişman
olmuştu. Allah ona böyle bir kolaylık gösterdi.’
Biz onu gerçekten sabırlı
bulduk. Ne güzel kuldu! O her zaman bize yönelirdi.
045 Kullarımız İbrahim’i,
İshak’ı ve Yakub’u da an. Onlar eller ve gözler sahibiydiler.
‘Onların da güçleri ve ilimleri
vardı.’
046 Biz onları, ahiret yurdunu
düşünen halis kullarımız yapmıştık.
047 Bizim indimizde süzme
iyilerdendiler.
048 İsmail’i, Elyesa’yı,
Zülkifl’i de an. Onlar da iyilerdendiler.
049 Bu bir uyarıdır!
Kötülüklerden sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
050 Kapıları yalnız onlara
açılacak sonsuz mutluluk cennetleri!
051 Esenlik içinde süslü
sedirlere yaslanır, türlü meyveler, içecekler isterler.
052 Yanı başlarında, yabancıya
bakmayan, birbiriyle uyumlu eşler vardır.
053 Hesap günü için size sözü
verilen nimetler bunlardır!
054 Hiç bitip tükenmeyen
rızkımızdır bu.
055 Bunlar iyiler içindir.
Yoldan çıkmış azgınlara da sonun kötüsü vardır!
056 Onlar cehenneme girerler!
Ne kötü bir konak!
057 Şu da ‘içmeleri için’
kaynar su ve irin! Tatsınlar bakalım!
058 Bunlara benzer daha
başkaları da var!
059 ‘İnkârcıların ileri
gelenlerine’ “İşte sizinle birlikte direnenler. Rahat yüzü görmesinler!
Muhakkak ateşe girecekler!” denilir.
060 ‘İleri gelenler
tarafından ayartılanlar’ “Hayır!” derler, “Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu ‘cehennem
azabını’ başımıza getiren sizlersiniz. Ne kötü bir durak!”
061 “Rabbimiz!” derler, “Bunu
bizim başımıza getirenlerin ateş azabını kat be kat artır!”
038.
062 Sonra şöyle derler: “Bazı
kimseleri niye burada ‘cehennemde’ görmüyoruz? Biz onları değersiz
sayardık.”
063 “Onlarla alay ederdik.
Yoksa biz mi göremiyoruz?”
064 Cehennemliklerin
birbirleriyle tartışması gerçektir.
065 “Ben sadece bir uyarıcıyım”
de, “Bütün varlıklar üzerinde karşı konulamaz bir etki sahibi olan tek ilahtan
başka ilah yoktur.
066 “O, göklerin, yerin, ikisi
arasındakilerin Rabbidir. Üstün gücü olandır, günahları bağışlayandır.”
067 “Bu, pek büyük bir mesajdır!
068 “Fakat siz ondan yüz
çeviriyorsunuz!” de.
069 “Yüce makamda ‘insanın
yaratılışı konusunda’ aralarında tartışmalar yaparlarken benim bir bilgim
yoktu” de.
‘İlk insanın yaratılmasıyla
ilgili olarak konuşulanlardan söz ediliyor. Birazdan bunun ayrıntıları da
anlatılacak.’
070 “Ben apaçık bir uyarıcı ‘bir
peygamber’ olmasaydım bunlar bana bildirilmezdi.”
071 Rabbin, meleklere, “Ben balçıktan bir insan
yaratacağım” dedi.
072 “Onu biçimlendirip ruhumdan
üfleyince ‘rahmetimle ruh verince’ önünde secde edin!” buyurdu.
073 Bütün melekler secde
ettiler ‘saygı gösterdiler’.
074 Fakat ‘şeytanların atası
olan’ İblis secde etmedi. Büyüklük tasladı, inkâr edenlerden biri
oldu.
075 Allah, “Ey İblis!” dedi,
“İki elimle ‘kudretimle, gücümle’ yarattığıma secde etmekten seni
alıkoyan ne? Büyüklük mü taslıyorsun, yoksa kendini üstün mü görüyorsun?
076 İblis, “Ben ondan üstünüm”
dedi, “Beni ateşten yarattın, onu balçıktan.”
077 Allah, “Çık oradan!”
buyurdu, “Sen artık kovulmuş birisin!
078 “Din gününe kadar
lânetlisin.”
‘Ahiretteki yargılama sürecine
kadar rahmetimden yoksun kalacaksın!’
079 İblis, “Rabbim!” dedi,
“Beni ‘insanların’ diriltilecekleri güne kadar ertele ‘bana ömür ver’.”
080 Allah da, “Haydi, sen
kesinkes ertelenenlerdensin!” buyurdu.
081 “O belirli güne
kadar!”
082 İblis, “Senin izzetine ‘gücüne,
onuruna, değerine’ yemin ederim!” dedi, “Ben onların hepsini ne yapar eder
azdırırım.
083 “Sana samimiyetle kulluk
edenler bunun dışındadır.”
............................
038.
084 Allah, “Evet öyledir!”
buyurdu, “Ben gerçeği söylüyorum.
085 “Cehennemi seninle ve sana
uyanlarla dolduracağım!”
086 ‘Ey Peygamber!’
Söyle onlara: “Sizden yaptıklarım için bir karşılık istemiyorum, ben sahip
olmadıklarını yüklenenlerden ‘olduğundan daha yüksek görünmeye
çalışanlardan’ biri de değilim.”
087 “Bu Kur’an, âlemler ‘kıyamete
kadar bütün insan toplulukları’ için bir uyarıcıdır.
088 “Siz onun haberini ‘verdiği
bilgilerin doğruluğunu’ bir süre sonra kesinlikle bileceksiniz ‘öğreneceksiniz’!”
‘Zümer, “zümreler, bölükler,
topluluklar” demektir. Surede, inananların cennete, inanmayanların cehenneme
zümreler hâlinde girdirilecekleri bildirilmiştir. Bu zümrelerden birine girmek
insanın seçimine bırakılmıştır. Kişi, dünyada sevdikleriyle ahirette beraber
olacaktır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bu Kitap, üstün gücü olan,
her işini nice faydalar gözeterek hikmetle yapan Allah tarafından
indirilmiştir.
002 Bu Kitabı sana hak üzere
indirdik.
Sen de dini Allah’a has ‘özgü’
kılarak ‘içtenlikle’ kulluk eyle.
003 Dikkat et! Halis din
Allah’ındır! Ondan başka tanrılar edinenler, “Onlara kulluk etmemizin tek
nedeni, bizi Allah’a yaklaştırmalarını ummamızdır” derler.
Allah, anlaşmazlığa düştükleri
konularda aralarında hüküm verecektir.
Allah, yalancılarla nankörleri
doğru yola iletmez!
004 Allah çocuk edinmek
isteseydi, yaratıklarından kimi isterse onu seçerdi. ‘Fakat bu onun şanına
yakışmaz.’
O, bütün kusurlardan ıraktır,
yüceler yücesidir, varlıkların hepsini zorlayıcı gücü altında tutan tek
ilahtır.
005 Gökleri ve yeri hak üzere ‘yerli
yerince, dengeli’ yarattı.
Geceyi gündüzün üzerine
sardırır, gündüzü de gecenin üzerine sardırır.
Ay ile güneşi kâinattaki
yasalarına boyun eğdirir. Her biri belli bir süreye kadar akar gider.
Dikkat et! O, üstün gücü
olandır, günahları bağışlayandır.
039.
006 Allah sizi bir tek canlıdan
‘tek insandan’ yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için evcil
hayvanlardan sekiz eş indirdi.
‘Erkekli dişili koyun, keçi,
sığır, deve olmak üzere toplam sekiz hayvan çeşidi. İndirdi
kelimesinin tercihi, bu hayvanların büyük nimet olduklarına işarettir. Çünkü,
en büyük nimetler yukarıdan iner.’
Sizi, annelerinizin
karınlarında, üç tabaka karanlık içinde, birbirini izleyen aşamalardan
geçirerek yaratıyor.
İşte, Rabbiniz Allah budur!
Hâkimiyet onundur. Ondan başka ilah yoktur.
Bunlar gerçekken nasıl oluyor
da çevriliyorsunuz ‘aldırmıyor, uzak duruyor, ilgisiz davranıyor, kulluk
etmiyorsunuz’!
007 İnkâr ederseniz bilin,
Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Fakat o, kullarının nankörce davranmalarına razı
olmaz. Şükrederseniz, sizden hoşnut olur.
Hiçbir günahkar öbürünün
günahını yüklenmez.
Sonra hepinizin dönüşü
Rabbinizedir. O zaman size bütün yaptıklarınızı haber verir.
Çünkü o, bütün gönüllerin özünü
‘sırlarını’ bilir.
008 İnsana bir zarar dokundu
mu, Rabbine yönelerek ona yalvarır. Allah kendi katından ona bir nimet verdi
mi, önceki yalvarışını unutur. Allah yolundan saptırmak için onun yanı sıra
başka tanrılar uydurur.
“İnkârınla biraz eğlenedur! Sen
ateş arkadaşlarındansın!” de.
009 Geceleyin saygıyla yerlere
kapanarak, ayakta durarak kulluk eden, ahiretten ‘yargılama sürecinden,
cehennemden’ çekinen, Rabbinin engin merhametini dileyen kimseyle, o ‘inkâr
eden, yüz çeviren azgın’ bir olur mu!
“Hiç, bilenlerle bilmeyenler
bir olur mu!” de.
Bunu da ancak akıl sahipleri
düşünür!
010 “Rabbiniz şöyle buyuruyor”
de: “Ey inanan kullarım! Rabbinizden sakının!
Bu dünyada güzel davrananlara
güzellik vardır.
‘Burada, kalbi huzur bulur,
korkulardan kurtulur. Öbür dünyada sonsuz cenneti kazanır, mutlu olur.’
Allah’ın ‘yarattığı’
yeryüzü geniştir. ‘Bulunduğunuz yerde iyi kulluk edemiyorsanız başka yere
gidin, zorluklara katlanın.’ Hiç kuşkunuz olmasın, güçlüklere katlananlara
bunun karşılığı hesapsızca ödenir.”
039.
011 “Bana” de, “dini yalnız ona
has kılarak ‘yalnız onun için, içtenlikle’ Allah’a kulluk etmem
emredildi.
012 “Bana, Müslümanların ilki
olmam emredildi.”
‘Müslümanların, yani bir daha
geri almamak üzere kendisini Allah’a teslim edenlerin.’
013 “Rabbime karşı gelirsem,
büyük günün ‘ahiretteki yargılama sürecinin’ azabından korkarım” de.
014 “Ben, dini yalnız ona has
kılarak ‘yalnız onun rızası için, başka hiçbir amaç gözetmeden’ Allah’a
ibadet ederim” de.
015 “Siz ondan başka kimi dilerseniz
ona kulluk edin!” de.
“Zarara uğrayanlar, kıyamet
günü kendilerini de, yakınlarını da zarara düşürenlerdir. Bu apaçık bir kayıp
değil midir!” de.
016 ‘Cehennemde’ onların
üstlerinde de, altlarında da ateş katmanları vardır. Allah, kullarını bununla
sakındırıyor. Ey kullarım, sadece benden sakının!
‘Bu korku başka korkulara
benzemez. Bir bebeğin annesinden korkup yine onun şefkatli kucağına sığınması
gibidir. Özünde rahmet vardır. İnsanı Rabbine yöneltir, cehennemden kurtarır.’
017 Kendisine ilahlık payesi
verilenlerden uzak durup da içtenlikle Allah’a yönelenlere müjdeler vardır,
haydi ‘samimi’ kullarıma müjdele!
018 Onlar sözü dinlerler, sonra
da onun en güzeline uyarlar.
Allah’ın kendilerini doğru yola
eriştirdikleri kimselerdir.
Gerçek akıl sahipleri de işte
bunlardır!
019 Ya üzerine azap sözü hak
olan ‘hakkında azap hükmü verilen’ kimse? Ateşe gireni sen mi
kurtaracaksın!
020 Rablerinden korkanlar için ‘cennette’
birbiri üstüne yapılmış, altında ırmaklar akan konaklar vardır.
Bu, Allah’ın verilmiş sözüdür.
Allah, sözünden caymaz!
021 Görmedin mi! Allah, gökten
bir su indirir, onu yerdeki kaynaklara yerleştirir. Sonra onunla türlü elvanlı
ekinler çıkarır. Sonra kurutur, sararıp solduklarını görürsün. Sonunda çerçöpe
çevirir.
Bunda akıl sahipleri için ibret
dersi vardır!
039.
022 Allah kimin gönlünü İslâma
açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir!
Allah’ı anmak hususunda
kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık
içindedirler.
023 Allah, sözün en güzelini,
gerekli yerlerde tekrarlar yapan, birbiriyle uyumlu ayetlerden oluşan bir kitap
biçiminde indirdi. Rablerine saygısı
olanların ondan ‘bu kitabı okurken’ tüyleri ürperir. Derken, bedenleri
de, ruhları da Allah’ın kitabına ısınıp alışır. Bu kitap, Allah’ın ‘kullarına
gönderdiği’ doğru yol rehberidir.
‘Özgür iradeyle yarattığı
insanların seçimlerini hesaba katarak, asla haksızlık etmeksizin’ dilediği
kimseyi bu kitap aracılığıyla doğru yola eriştirir. Allah kimi de ‘onun
özgürce seçimleri yüzünden’ saptırırsa, artık ona yol gösteren olmaz!
024 Ya kıyamet günü kendisini
azabın şiddetinden ‘cehennem ateşinden’ yüzüyle korumak zorunda kalanın
durumu..!
‘Bu dünyada görevlerini
yapmayarak’ kendilerine yazık edenlere, “Tadın kazancınızın cezasını!”
denilir.
025 Onlardan ‘seni inkâr
edenlerden’ öncekiler de ‘kendilerine gelen peygamberleri’
yalanladılar. Bu yüzden, azap farkına varmadıkları bir yerden geldi!
026 Allah, dünya hayatında
onlara ‘belalar vererek’ aşağılanmayı tattırdı. Fakat ahiret azabı daha
büyüktür.
Bunu bir bilselerdi!
027 Kur’an’da insanlara, belki
düşünür de yola gelirler diye, her türlü misali verdik.
028 Belki ‘dikkatle okuyup
iyice anlarlar da’ kötülüklerden sakınırlar diye, Kur’an’ı pürüzsüz bir
arapçayla indirdik!
029 Allah bir misal verdi: Bir
adam var, birbiriyle anlaşamayan ortakların emrinde çalışıyor. Bir adam da var,
bir tek efendiye hizmet ediyor. Bunların durumu bir olur mu!
‘Bir sürü uydurma tanrılara
tapınmakla bir tek Allah’a kulluk etmenin farkını anlayın!’
Bütün övgüler ve şükürler Allah
içindir! Fakat çokları bilmez!
030 Muhakkak sen de öleceksin,
onlar da ölecekler!
031 Sonra siz, kıyamet günü
Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.
‘O yüce mahkemede
yargılanacaksınız! Amel defterleriniz açılacak. Tanıklar dinlenecek. Adalete
uygun biçimde hükümler verilecek. Kiminiz cennete gideceksiniz, kiminiz
cehenneme.’
039.
032 Allah’a karşı yalan
uydurandan, kendisine gelen gerçeği yalan sayandan daha zalim kim olabilir!
İnkârcılar için cehennemde yer
mi yok!
033 Gerçeği getiren ve onu
onaylayanlar, işte onlardır kötülüklerden sakınanlar.
034 Rableri katında ne
dilerlerse verilir.
İşte, güzel davrananların ödülü
budur!
035 Allah onların en kötü
işlerini bile örtecek.
Yaptıkları güzel işlerin en
güzeline göre ödüllerini verecek.
036 Kuluna yetmez mi Allah!
Seni ondan başkalarıyla
korkutuyorlar.
‘Ne büyük bir hata!”
Allah tarafından saptırılanı
doğru yola eriştirebilecek kimse yoktur.
037 Allah’ın doğru yola
eriştirdiğini saptırabilecek kimse de yoktur.
Allah üstün gücü olandır,
işlenen suçu cezasız bırakmayandır!
038 Eğer onlara, “Gökleri ve
yeri kim yarattı?” diye sorarsan ‘ister istemez’ “Allah yarattı”
diyecekler.
“Öyleyse söyleyin bakalım,
Allah bana bir zarar vermek istese, ondan başka taptıklarınız o zararı
giderebilirler mi. Ya da bana bir rahmet dilerse, onun merhamet etmesini
önleyebilirler mi?” de.
“Allah bana yeter. Tevekkül
etmek isteyenler hep ona tevekkül etsinler” de.
‘Tevekkül, elinden geleni
yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemek, ona dayanmak, ona güvenmektir.
Hiçbir şey yapmaksızın beklemek tevekkül değil tembelliktir.’
039 “Ey halkım!” de, “Siz
elinizden geleni yapın, elbet ben de yapacağım. Yakında bileceksiniz!”
040 Kendisine rezil edici bir
azap gelecek olan kimdir, kimin üzerine sürekli azap inecek ‘göreceksiniz’!
039.
041 Bu Kitabı sana, insanlara bildirmen
için hak ile indirdik. Kim doğru yolu seçerse, kendi faydası için seçer. Kim saparsa,
kendi zararına sapar. Sen onlar adına karar verici değilsin!
‘Kuran, haktır. Rabbinin
katındandır. Allah kelamıdır. İçinde hakkı söyleyen ayetler vardır. Hepsi
gerçektir. Yalandan, yanlıştan uzaktır. İnsanlara gerçeği bildirmek üzere
indirilmiştir.’
042 Allah, öleceklerin ölümleri
anında, ölmeyeceklerin de uykuları sırasında canlarını alır. Ölümleri konusunda
kesin hüküm verdiklerini tutar, öbürlerini belirli bir süre daha yaşamaları
için bırakır. Bunda, düşünen kimseler için ayetler ‘ibretler’
vardır.
‘Onları ölü gibi yapar, zira
uyku ölümün küçük kardeşidir...’
043 Yoksa Allah’tan başka birilerini
yardımcı mı edindiler! “Onlar hiçbir şeye güç yetiremez ve akıl erdiremez
olsalar da mı!” de.
044 “Birilerine şefaat ‘ahirette
birine yardım’ etme yetkisi verme hakkı sadece Allah’ındır. Gökler de, yer de
onun hâkimiyeti altındadır. Sonunda hepiniz ona döndürüleceksiniz!” de.
045 Allah tek olarak anılınca,
ahirete inanmayanların yürekleri burkulur.
Fakat tanrılık payesi
verdikleri şeyler anılınca, yüzleri hemen güler.
046 “Ey gökleri ve yeri
yaratan, görünmeyen sırları ve görünen varlıkları bilen Allah’ım! Ayrılığa
düştükleri konular hakkında kulların arasında hüküm verebilecek olan sadece
sensin!” de.
047 Yeryüzünde olanların hepsi
ve bir o kadarı daha zalimlerin olsaydı, kıyamet günündeki kötü azaptan kurtulmak
için hepsini feda ederlerdi.
Onlar için Allah katından hiç
hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkartılır.
‘Zalimlerin, yani hem
kendilerine, hem başkalarına haksızlık eden, ilahi sınırları aşan azgınların.’
039.
048 İşledikleri bütün kötülükler
meydana çıkartılmıştır.
Alaya aldıkları şeyler de
kendilerini sarmıştır.
049 İnsana bir zarar dokundu
mu, hemen bize yalvarır.
Sonra katımızdan ona bir nimet
verdik mi, “Bu bana sadece bilgimden dolayı verilmiştir” der.
Hayır, bu bir sınamadır, ama çokları
bilmez!
050 Onlardan öncekiler de
bunların söylediklerini söylerlerdi. Fakat kazandıkları kendilerini
kurtaramadı.
051 İşledikleri kötülükler,
sonunda gelip kendilerini buldu.
Bunlardan da ‘şimdiki
suçlulardan da’ zulmedenlerin işledikleri kötülükler ‘sonunda’
başlarına gelecektir.
Bu konuda Allah’ı âciz
bırakamazlar.
‘Allah’ı engelleyemez, etkisiz
bırakamazlar. O neyi dilerse yapar.’
052 Bilmezler mi, Allah
dilemesine uygun olarak kimine bol rızk verir, kiminin de rızkını daraltır.
Bunda, inananlar için ayetler ‘ibret alınacak noktalar’ vardır.
053 ‘Ey Peygamber! İnsanlara
şu sözümü’ söyle: “Ey ilahi sınırları aşarak kendilerine kötülük eden
kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları
bağışlar. Çünkü o, çok bağışlayıcıdır, pek merhametlidir.”
054 Bunu bilin de hemen
Rabbinize dönün. Size azap gelmeden önce içtenlikle ona teslim olun. Sonra size
hiç kimse yardım edemez!
055 Azap, siz farkında olmadan
ansızın başınıza gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline ‘Kur’an’a’
uyun.
056 İnsan azapla yüz yüze
gelince, “Allah’a kulluk konusundaki hatalı davranışlarımdan ötürü yazıklar
olsun bana! Ben ‘ilahi gerçekleri küçümseyerek’ alay eden
kimselerdendim!” diyecek.
039.
057 Ya da, “Allah beni doğru
yola eriştirseydi ben de kötülüklerden sakınan kimselerin arasında yerimi
alırdım” diyecek.
058 Ya da, azabı görünce,
“Keşke bana geri dönme imkânı verilse de güzel davrananlardan olsam!” diyecek.
059 Hayır ‘dönmeyeceksin,
dönsen de sözünde durmazsın’!
Sana ayetlerim gelmişti de
onları yalanlamıştın. Büyüklük taslamış, inkâr edenlerin biri de sen olmuştun.
060 Kıyamet gününde Allah
hakkında yalan uyduranların yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün.
Büyüklük taslayanların kalacağı
yer cehennem değil midir!
061 Allah, kötülükten
sakınanları esen kılar. Kurtuluşa erdirir. Kötülük yüzü görmezler, asla
üzülmezler.
062 Allah, hem her şeyin
yaratıcısıdır, hem de her şeye vekildir.
‘Allah vekildir, yani varlıklar
üzerinde tam yetki sahibidir, bütün varlıklar ona dayanır.’
063 Göklerin ve yerin
anahtarları onundur.
Allah’ın ayetlerini inkâr
edenlerse hüsrana düşenlerdir.
‘Zarar edenler, kaybedenler,
yitirdiklerinin arkasından özlem ateşiyle yananlardır.’
064 “Ey haktan habersiz
kişiler! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz!” de.
065 Sana da, senden öncekilere
de vahiy yoluyla bildirilen şudur: “Allah’tan başkasına ilahlık nitelikleri
yakıştırırsan bütün yaptıkların boşa gider. Kesinlikle kaybedenlerden
olursun!”
066 Hayır! Sadece Allah’a
kulluk et! Mutlaka şükredenlerden ol!
067 Allah’ı, ona yakışır
biçimde tanıyamadılar!
‘Ona inanmanın, onu tanımanın,
onu sevmenin, ona kul olmanın önemini kavrayamadılar. O, insana kendini tanımak
imkânını lütfetti, ama insan bunu gereği gibi değerlendiremedi.’
Kıyamet günü bütün yeryüzü onun
avucundadır. ‘Allah’ın emrini dinler.’ Gökler ‘bir defter dürülür
gibi kolayca’ onun eliyle ‘gücüyle’ dürülür. Bütün kusurlardan
ıraktır. Onların ortaklar koşmasından pek yücedir!
‘Onun eşi, benzeri, dengi
yoktur, olamaz da. Birilerinin var demesi ona zarar vermez. Bu sözler sadece
söyleyenlere zarar verir.’
039.
068 Sûra ‘kıyamet sürecini
başlatmak üzere birinci kez’ üflenir!
Allah’ın diledikleri bir yana,
göklerde kim var, yerde kim varsa, hepsi bayılıp düşer.
Sonra ona ‘ölülerin dirilme
sürecini başlatmak üzere’ bir daha üflenir!
Bunun üzerine ‘kabirdekiler
yerlerinden’ hemen kalkarlar, ‘şaşkınlıkla’ bakınır dururlar.
069 Yer, Rabbinin nuruyla
aydınlanır. Kitap ‘belge’ ortaya konulur. Peygamberler ve tanıklar
getirilir. Hiçbir haksızlık yapılmaksızın haklarında adaletle hüküm verilir.
070 Herkese yaptıklarının
bedeli ödenir.
Allah onların yaptıklarını en
iyi bilendir.
‘Bu nedenle hiçbir şey
unutulmaz, ihmal edilmez, hepsi hesaba katılır.’
071 İnkâr edenler, zümrelerle ‘topluluklar
hâlinde’ cehenneme sürülürler.
Oraya vardıkları zaman kapılar
açılır.
Cehennem görevlileri onlara,
“İçinizden, size Rabbinizin ayetlerini okuyan, bugüne kavuşmanız konusunda sizi
uyaran elçiler gelmedi mi?” diye sorarlar.
Onlar da, “Evet geldi” derler.
‘Gerçeği onaylarlar, ama bunun
bir faydası olmaz.’
İnkâr edenlerle ilgili azap
kararı verilmiştir artık.
072 “Girin bakalım içinde
temelli kalacağınız cehennemin kapılarından! Ne kötüdür büyüklük taslayanların
durağı!” denilir.
073 Rablerinden sakınanlarsa,
zümrelerle ‘topluluklar hâlinde’ cennete götürüldüler.
Oraya vardıklarında kapılar
açılır, cennet görevlileri onlara, “Selâm size! Hoş geldiniz! Sonsuza kadar
kalmak üzere girin cennete!” derler.
074 Onlar da, “Sözünü yerine
getiren Allah’a hamdolsun! Bizi yeryüzüne mirasçı yaptı. ‘Dünyanın sonsuza
uzanan meyveleri bizim oldu.’ Cennette nereyi istersek orada
oturabiliyoruz. İlahi buyruklara uyarak çalışanların ödülü ne güzel!”
derler.
....................................
039.
075 Melekler, arşın ‘en yüce
egemenlik noktasının, cennetlerin de üstünde olan makamın’ etrafını
donatmışlardır.
Rablerini överek andıklarını
görürsün.
Bütün insanlar hakkında
adaletle hüküm verilir.
Sonra da, “Bütün övgüler ve
şükürler sayısız nimetler vererek, bütün tehlikelerden koruyarak varlık
türlerini terbiye eden Allah içindir!” derler.
‘Mümin, “iman eden, inanan,
güvende olan” demektir. Ayrıca, “kalplerde iman nurunu ışıklandıran, kullarına
güven veren” manasında, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Mümin, Allah’a
iman etmekle onun güven alanına girmiş, kendini korumaya almış olur. Bu
güvenden gelen huzuru, imanının derecesine göre hisseder. Daha ahirete gitmeden
kalbinde cenneti yaşar.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Bu Kitap, üstün gücü,
sınırsız ilmi bulunan Allah tarafından indirilmiştir.
003 O, günahı bağışlayan,
tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. Ondan başka ilah
yoktur. Ona dönülecektir!
004 Allah’ın ayetlerine,
inkârcılardan başka hiç kimse karşı çıkmaz.
Onların ülkelerde ‘canlarının
isteği gibi’ dönüp dolaşmaları seni yanıltmasın ‘başlarına gelecekleri
bir bilsen!’.
005 Onlardan önce Nuh halkı,
sonra da nice topluluklar yalanladılar.
Her topluluk kendi peygamberini
yalanlamaya yeltendi. Gerçeği yalanla yok etmek üzere çaba harcadı. Fakat
sonunda onları kıskıvrak yakaladım.
Nasılmış azabım!
006 Rabbinin, “İnkâr edenler
cehenneme girecektir!” sözü gerçekleşmiş oldu!
007 Arşı ‘en yüce egemenlik
makamını’ taşıyanlar ‘büyük melekler’ ve onun etrafındakiler ‘öbür
melekler’ Rablerini överek tesbih ederler ‘yüceliğini dile getirerek
anarlar’.
Ona kendileri inandıkları gibi,
inananlar için de bağışlanma dilerler.
“Rabbimiz!” derler, “Her şeyi
ilminle, merhametinle kapsadın. Tevbe edip senin yoluna uyanların günahlarını
bağışla. Onları cehennem azabından koru.
...............................
040.
008 “Rabbimiz! Onları ve
onların atalarından, eşlerinden, soylarından iyi halli olanları, vaat ettiğin
sonsuz mutluluk cennetlerine girdir.
Sen üstün gücü olansın, asla
yenilmezsin. Hikmet sahibisin, her işini nice gayeler gözeterek yapansın.
009 “Onları her türlü
kötülükten koru. Sen kimi kötülüklerden korursan, o gün ‘yargı günü’ ona
gerçekten rahmet etmişsindir. İşte, büyük kurtuluş budur!”
010 İnkâr edenlere, “Allah’ın
gazabı sizin kendinize kızmanızdan daha büyüktür. Çünkü, siz inanmaya davet
ediliyor, ama inkâr ediyordunuz” diye seslenilir.
011 “Rabbimiz! Bizi iki kez
öldürdün, iki kez dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Bir çıkış yolu ‘ateşten
kurtulmanın bir yolu’ var mı?” derler.
‘Bizi ölü topraktan yarattın,
bize hayat verdin, sonra dünyada öldürdün, ardından ahirette yeniden can
verdin. Böylece, iki ölüm, iki hayat yarattın. Kimi yorumcular, iki ölümden
birinin manevî bir ölüm olduğunu söylerler. Bu yoruma göre, inkâr etmek manen
ölmek demektir.’
012 ‘Onlara denilir ki:’
“Size azap edilmesinin nedeni, Allah’ın birliğine çağırıldığınız zaman inkâr
etmeniz, ona ortak olsun diye uydurulan yapay tanrılara inanmanızdır. Sınırsız
yüce, sonsuz büyük olan Allah, sizinle ilgili hükmünü verecektir.”
013 Size ‘kendini tanıtmak
için’ ayetlerini gösteren, sizin için gökten rızk indiren, odur. Fakat
bundan ancak samimi bir gönülle hakka yönelen kimseler ibret alır!
‘Yücelerden inen Kur’an da bir rızktır,
hayatı sonuç veren su da. Bir bakıma, ikisi de gökten iniyor.’
014 İnkâr edenler hoşlanmasalar
da, dini Allah’a has kılarak ‘sadece onun rızasını dileyerek’ ona
yalvarın.
015 O, bütün varlıkların en
yücesi olarak arşa ‘egemenlik makamına’ hükmetmektedir. Buluşma günü ‘ahiretteki
yargılama süreci’ konusunda insanları uyarsın diye, kimi dilerse ona ruh ‘melek,
vahiy, kitap’ indirir.
016 O gün onların bütün yapıp
ettikleri ortaya çıkar. Hiçbir şeyleri Allah’a gizli kalmaz.
“Bugün hâkimiyet ‘egemenlik’
kimindir?” denilir.
“Bütün varlıkları amacı
doğrultusunda zorlayabilen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ındır!” diye
cevap verilir.
040.
017 Bugün ‘ahiretteki yargı
sürecinde’ herkes yapıp ettiklerinin karşılığını bulacak, hiçbir haksızlık
yapılmayacaktır.
Doğrusu, Allah hesabı pek çabuk
görendir.
018 Onları, kıyamet günüyle
uyararak korkut. O gün yürekler ağızlara gelir, yutkunur dururlar.
Zalimlerin, ne koruyucu bir
dostu vardır, ne de sözü dinlenecek yardımcısı.
019 Allah, gözlerin ihanetini
de ‘kötü niyetli bakışlarını da’ bilir, gönüllerin gizlediğini de.
020 Allah, adalete uygun
biçimde hükmeder.
Oysa, ondan başka yalvardıkları
yapay tanrılar hiçbir şeye hükmedemezler.
Allah, her şeyi işitir,
bilir.
021 Yeryüzünde gezip de
kendilerinden öncekilerin sonlarını görmediler mi!? Üstelik onlar, kuvvet ve
yerde bıraktıkları izler bakımından kendilerinden daha ileriydiler.
Allah onları günahlarıyla
yakalamıştı.
Allah’a karşı kendilerini
koruyacak kimse de bulamazlar.
022 Bunun sebebi, kendilerine
apaçık ayetlerle, belgelerle, mucizelerle gelen peygamberleri inkâr
etmeleridir.
Allah, onları bunun için
yakaladı.
Onun, kendisi kuvvetli, azabı
pek şiddetlidir.
023 Bir zamanlar, Musa’yı
ayetlerimizle ve apaçık bir mucizeyle elçi olarak göndermiştik,
024 Firavuna, Haman’a ve
Karun’a.
‘Firavun zamanının zalim
tiranı, Haman onun yalaka baş yardımcısı, Karun ise düzenden beslenen kibirli
bir zengindi.’
‘Bu kafadarlar Musa’nın
ilettiklerini inkâr ederek’ “Bu adam yalan söyleyen bir büyücü” dediler.
025 Musa, halkına katımızdan
verilen gerçekle gelince, “Onunla beraber inananların erkeklerini öldürün,
kadınlarını hayatta bırakın” dediler.
İnkarcıların düzenleri hep boşa
gider.!
‘Bu büyük zulmü yaptılar ama
olacaklara engel olamadılar. Musa, Firavunun sarayında büyüdü. İnananları
kurtardı. Firavun ve askerleri sulara gömülüp öldüler.’
040.
026 Firavun, “Bırakın da
Musa’yı öldüreyim!” dedi, “O, Rabbine yalvaradursun. Dininizi değiştirmesinden
ve yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum.”
027 Musa, “Ben, hesap gününe
inanmayan, büyüklük taslayan kimselerden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan Allah’a sığınırım!” dedi.
028 Firavunun yakınlarından
olup da inancını gizleyen bir adam, “Rabbim Allah’tır diyen bir adamı bu yüzden
öldürecek misiniz!” dedi, “O size kesin mucizelerle gelmiş. Yalancıysa günahı
kendi boynuna. Fakat söyledikleri doğruysa, tehditlerinin ‘azabın’ bir
kısmı mutlaka başınıza gelir. Allah, ilahi sınırları aşan bir yalancıyı doğru
yola eriştirmez.
029 “Ey halkım! Bugün egemenlik
sizindir. Yeryüzünde makam sahibisiniz. Fakat, Allah’ın dayanılmaz azabı
gelirse bizi kim kurtaracak!”
Firavun, “Ben size kendi görüşümü
söylüyor, yol gösteriyorum” dedi.
030 İnanmış kişi, “Ey halkım!”
dedi, “Peygamberlerini yalanlayanlar azaba uğradılar. Bunun bir benzerinin
sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum.
031 “Nuh halkı, Âd halkı, Semud
halkı ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi.
‘Bunlar, azabı hak etmişlerdi.
Durup dururken helak edilmediler.’
Allah, kulları için zulüm
dilemez.
032 “Ey halkım! Doğrusu, ben
sizin hakkınızda feryat gününden korkuyorum.
‘Felaket tepenize binince
çığlıklar atacaksınız, ama iş işten geçmiş olacak. İyisi mi şimdiden aklınızı
başınıza toplayın, peygamberleri dinleyin.’
033 “Sırtınızı dönüp
kaçacağınız gün, sizi Allah’a karşı koruyan bulunmaz. Allah bir adamı saptırdı
mı, artık onu doğru yola iletecek kimse bulunmaz.”
‘İnsan özgür iradesiyle bir
seçim yapar, Allah da bu seçimin sonucunu, mecbur kalmaksızın, yani
“dilemesiyle” yaratır. Ayetlerde geçen “dilemesiyle, dilerse” gibi sözleri
böyle anlamak gerekir.’
040.
034 Andolsun! Musa’dan önce
size apaçık delillerle Yusuf gelmişti.
O zaman da onun size
getirdiklerinden kuşku duymuştunuz.
O ölünce, “Allah bundan sonra
peygamber göndermez” dediniz!
Allah, ilahi sınırları aşan
kuşkucuları işte böyle saptırır!
035 Bunlar, kendilerine gelmiş
hiçbir belge bulunmaksızın Allah’ın ayetlerine karşı tartışırlar.
Bu, Allah katında da,
inananların yanında da öfkeyi artırır.
Allah, büyüklük taslayan her
zorbanın kalbini işte böyle mühürler!
036 Firavun, “Ey Haman!” dedi,
“Bana yüksek bir kule yap. ‘Ona çıkarsam’ belki o sebeplere erişirim ‘bana
gereken yolları elde ederim’.
‘Mısır halkı yükseltisi az bir
yerde yaşıyordu. Firavun, bir kule yaptırarak gökleri incelemek istedi. Bu
yolla, güya olayların perde arkasını görecek, Musa’nın yalanını ortaya
çıkartacaktı. Musa’nın ilahını görürüm, göremezsem yok demektir, diye
düşünüyordu. Zihnindeki ilah imgesi bu kadar küçüktü. Onu, göklerde oturan bir
maddi varlık gibi hayal ediyordu. Onun yeryüzündeki harika eserlerine
bakamıyor, bunların birer mucize olduğunu göremiyor, sadece gözlerine güveniyordu.
Deneylerle ispatlanamayana inanmam, demenin tohumuydu bu.’
037 “Göklerdeki yolları
bulurum.
Musa’nın ilahını görürüm.
Ben onu yalancı sanıyorum.”
Firavunun kötü ameli ‘yapıp
ettikleri’ kendisine ‘şeytan tarafından’ süslü gösterildi. Böylece
yoldan saptırıldı.
Firavunun düzeni boşa gitti!
038 ‘Firavunun huzurunda
tartışma yapan’ inanmış kişi dedi:
“Ey halkım! Gelin bana uyun da
sizi doğru yola ileteyim.
039 “Ey halkım!
Dünya hayatı geçicidir.
Ahiret ise kalıcı bir yerdir.
040 “Kim bir kötülük yaparsa
misli ‘dengi’ kadar ceza görür.
Kadın olsun erkek olsun, güzel
işler yapanlar cennete girerler.
Orada onlara hesapsız rızk
verilir.
040.
041 “Ey halkım! Niye ben sizi
kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz!
042 “Siz beni, Allah’ı inkâr
etmeye, Kitapta yeri olmayan nesneleri ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Oysa,
ben sizi, o üstün gücü olana, günahları bağışlayana çağırıyorum.
043 “Sizin beni davet ettiğiniz
şeylerin, dünyada da, ahirette de davete değer bir tarafı yoktur.
Dönüşümüz Allah’adır.
İlahî sınırları aşarak
taşkınlık edenler ateş arkadaşlarıdırlar ‘cehenneme girerler’!
044 “Size söylediklerimi
yakında anlayacaksınız.
Ben işimi Allah’a bırakıyorum.
Allah, kullarının her şeyini
görür.”
045 Allah, kurdukları tuzakların
kötülüklerinden onu ‘inancını açıklayarak hayatını tehlikeye atan imanlı
kişiyi’ korudu.
Fakat, Firavun yanlılarını kötü
bir azap sarıverdi.
046 Bir ateş azabı! Onlar,
sabah akşam ona sunulurlar!
Kıyamet günü gelince,
“Firavunun adamlarını atın şu şiddetli azaba!” denilir.
047 Cehennem ateşinin ortasında
tartışırlarken, zayıf olanlar ‘uyruklar’ büyüklük taslayanlara, “Biz
sizin uydularınızdık. Şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir
misiniz?” derler.
048 Büyüklük taslayanlar, “Doğrusu,
hepimiz onun içindeyiz. Allah, kulları arasında hükmünü verdi artık” derler.
049 Ateşte olanlar, cehennem
görevlilerine, “Rabbinize yalvarın da bir gün olsun azabımızı hafifletsin”
derler.
040.
050 Görevliler, “Size
peygamberleriniz kesin belgelerle gelmemişler miydi?” diye sorarlar.
“Evet gelmişlerdi” derler.
“Öyleyse kendiniz yalvarın ‘bizim
size aracılık etme yetkimiz yoktur, yardım da edemeyiz’!” derler.
İnkarcıların yalvarması
sonuçsuz bir çabadan ibarettir!
051 Hem dünya hayatında, hem de
‘ahiretteki’ tanıkların dinlenme sürecinde peygamberlerimize ve
inananlara yardım ederiz.
052 O gün zalimlere mazeretleri
fayda vermez. Lânet de onlaradır, yurdun kötüsü de!
‘Lanet, ilahi merhametten
yoksun kalmaktır. Yurdun kötüsü, cehennemdir.’
053 Andolsun! Biz, Musa’ya
doğruluk rehberi verdik. İsrailoğullarına da o kitabı bıraktık.
054 Aklını kullananlar için bir
yol gösterici, bir ibret dersi olsun istedik.
055 O hâlde sen sabret.
Allah’ın vaadi haktır ‘verdiği
söz yerine gelecektir’.
Günahın için bağışlanma dile.
Rabbini, sabah akşam övgüler
dizerek, şükürler ederek, kusurlardan ırak olduğunu dile getirerek an.
056 Kendilerine verilen kesin
bir delil olmadan Allah’ın ayetleri hakkında ‘itiraz ederek’
tartışanların kalplerinde ulaşamayacakları bir kibir vardır.
‘Ulaşamayacakları, asla
yetişemeyecekleri, hiçbir zaman doyuramayacakları bir büyüklenme duygusu, bir
büyüklük sevdası vardır.’
Sen, hemen Allah’a sığın. O her
şeyi mutlaka işitir, görür.
057 Göklerin ve yerin
yaratılışı insanların yaratılışından daha büyüktür. Fakat çoğu insanlar bunu
bilmezler.
‘Bu büyük varlıkları yaratan
Allah, insan gibi küçük bir varlığı ölümünden sonra bir kez daha niçin
yaratamasın.’
058 Görmeyenle gören bir olmaz.
İnanıp güzel davrananlarla
kötülük yapanlar da bir olmaz.
Siz pek az düşünüyorsunuz!
040.
059 Kıyamet ‘yeniden dirilip
kalkış, yargılanma süreci’ kesinkes gelecektir, bunda kuşku yok! Fakat çoğu
insanlar inanmıyorlar.
060 Rabbiniz, “Bana dua edin de
size karşılık vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler
alçaltılmış olarak cehenneme girecekler!” buyurdu.
061 Allah, sizin için
dinlenesiniz diye geceyi yarattı, ‘çalışabilesiniz diye’ gündüzü
aydınlattı.
Allah, insanlara ‘merhameti
sebebiyle’ bol nimet verir. Fakat çoğu insanlar ona şükretmezler.
062 İşte, Rabbiniz Allah budur!
O, her şeyi yaratandır!
Ondan başka ilah yoktur!
O hâlde niye döndürülüyorsunuz!
‘İlgisiz kalıyor, umursamıyor,
aldırmıyor, sapkın yollara gidiyorsunuz.’
063 Allah’ın ayetlerini inkâr
edenler işte böyle döndürülürler!
064 Allah, sizin için yeri bir
durak, göğü bir bina yaptı. Size suret verdi, biçiminizi güzelleştirdi.
Tertemiz nimetler yaratıp sizi rızklandırdı.
İşte, Rabbiniz Allah budur!
Allah, âlemlerin Rabbidir,
sınırsız yücedir!
‘Rab, Allah’ın isimlerinden
biridir. Bütün varlık türlerini koruyup gözeterek terbiye eden demektir.’
065 Allah, benzersiz bir
hayatın sahibidir. Ondan başka ilah yoktur.
Dini yalnız ona özgü kılarak
yalvarın. Övgülerin hepsi, varlık türlerini koruyup besleyerek terbiye eden
Allah içindir.
066 Başka şeylere ilahlık
yakıştıranlara, “Allah’tan başka yalvardıklarınıza yalvarmaktan men edildim.
Çünkü, bana apaçık deliller geldi. Bütün varlık türlerini terbiye edene teslim
olmam emredildi” de.
‘Teslim olmamı, yani bir daha
geri almamak üzere kendimi ona vermemi, Müslüman olmamı emretti.’
040.
067 Sizi topraktan, sonra
meniden, sonra kan pıhtısından yaratan, sonra bebek olarak çıkaran, sonra ergin
kılan, sonra da ihtiyarlamanız ve belli bir vakte ulaşmanız için yaşatan, odur!
Bir kısmınıza da daha erken ölüm verir.
‘Hepsi birer mucize olan bu
olayları görür de’ belki düşünürsünüz!
068 Dirilten de odur, öldüren
de.
Bir şeye karar verdi mi, ona
sadece “Ol!” der.
O, hemen oluverir.
069 Allah’ın ayetlerine karşı
tartışanları görmedin mi! Nasıl da çevriliyorlar!
‘Bunca harika yaratılışı
görüyor, nimetlerle besleniyorlar da gerçeği kavrayamıyor, inanmıyor, yanlış
yollara sapıyorlar.’
070 Kitabı ve elçilerle
gönderdiklerimizi yalanlayanlar, yakında bilecekler!
‘Ölüm gelince, yargılama
başlayınca, cehennem önlerine çıkınca gerçekleri görecek, bilecekler. Bunlar
pek de uzak sayılmaz. Çünkü, gelecek olan her şey yakındır!’
071 Boyunlarında demir
halkalarla, zincirlerle sürüklenirler!
072 Kaynar suya!
Sonra da, cehennem ateşinin
yakıtı olacaklar!
073 Sonra onlara denilir:
“Hani nerede ilahlık
yakıştırdıklarınız!
074 Allah’tan başka
taptıklarınız!”
Onlar da, “Bizden uzaklaştılar.
Zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk ki” diyecekler.
Kendilerine, “İşte, Allah inkâr
edenleri böyle şaşırtır!” denilir.
075 “Bunlar, sizin yeryüzünde
haksız yere övünmeniz ve şımarmanız yüzünden başınıza geldi.
076 “Temelli kalmak üzere girin
cehennem kapılarından! Ne kötüdür kibirlenenlerin yeri!”
077 Sen sabret! Allah’ın vaadi
haktır ‘verdiği söz mutlaka yerine getirilecektir’.
Onlara söz verdiğimiz azabın
bir kısmını ya sana gösteririz ya da seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize
döndürülecekler.
040.
078 Andolsun! Senden önce de
peygamberler göndermiştik. Onlardan kimini sana anlattık, kimini anlatmadık.
Allah’ın izni olmadan hiçbir
peygamber mucize gösteremez. Allah’ın emri geldi mi iş bitirilir.
Batıla dalanlar hüsrana
düşerler.
‘Yalana aldananlar, boşa kürek
çekenler, geçici isteklerinin peşinden koşarak ahireti düşünmeden yaşayanlar
kaybederler, zarara uğrarlar, ellerinden kaçanın ardından yitik acısı
çekerler.’
079 Kimine binesiniz, kimini de
yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, Allah’tır.
080 Onlarda size daha nice
faydalar vardır. Gönüllerinizdeki arzulara onlara binerek ulaşırsınız. Hem
onlarla, hem de gemilerle taşınırsınız.
081 Allah size ayetlerini ‘varlık
delillerini, belirtilerini, eserlerini’ gösteriyor.
Allah’ın ayetlerinden hangisini
inkâr edebilirsiniz!
082 Yeryüzünde gezip de kendilerinden
öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakmazlar mı!
Onlar, kendilerinden hem daha
kalabalık, hem de daha kuvvetliydiler. Yeryüzünde eserler bırakmak bakımından
daha yaman kimselerdi. Fakat kazandıklarının kendilerine hiçbir faydası olmadı!
083 Peygamberleri onlara apaçık
delillerle, belgelerle gelince, kendi yanlarındaki bilgilere güvenip
aldandılar.
‘Atalarından devralarak ya da
duyulara dayanarak, akıl yoluyla elde ettikleri bilgiyi yeterli sayarak vahiyle
gelen hakikati inkâr ettiler. Bu da onları felakete sürükledi.’
‘Sonunda’ alaya
aldıkları şey ‘kıyamet, yargılanma süreci, azap’ kendilerini
kuşatıverdi.
084 Çetin azabımızı görünce,
“Biz bir tek Allah’a inanıyor, ona ortak koştuklarımızı artık inkâr ediyoruz!”
dediler.
085 Fakat azabımızı gördükten
sonra inanmalarının kendilerine faydası olmadı. Allah’ın, kulları hakkında
eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte, inkâr edenler tam da bu
noktada hüsrana düştüler!
‘Kaybettiler, zarara uğradılar,
yitik acısıyla yandılar.’
.......................................
‘Fussilet, “fasıllara ayrılan,
bölümlenen, açık seçik olan, ayırt edilmiş” demektir. Surenin başında,
Kur’an’ın bu niteliklere sahip olduğu dile getirilmiştir. Kur’an, yirmi üç
yıllık bir sürede, birbirini izleyen bölümler hâlinde indirilmiş, metni uzunlu
kısalı surelere, sureler de ayetlere ayrılmıştır. İnsan yapısına uygun olan bu
bölümleme, ilahi merhametin önemli bir lütfudur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Bu Kur’an, Rahman ve Rahîm
tarafından indirilmiştir!
‘Rahman, bütün varlıklara ayrım
yapmaksızın merhamet eden demektir. Rahîm, her eserine özel olarak merhametini
yönelten manasına gelir.’
003 Bu kitap, ayetleri
ayrıntılı olarak açıklanmış arapça bir Kur’an’dır.
‘Kur’an, okuma metni, okunan
metin demektir.’
004 Güzellikleri müjdeler,
tehlikelere karşı uyarır. Fakat çokları ondan yüz çevirmişlerdir, artık
işitmezler.
005 “Bizi çağırdığın şeye karşı
kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir
perde bulunmaktadır. Sen ne istersen yap, biz de yapacağız!” dediler.
006 Onlara, “Ben de sizin gibi
bir insanım, ama bana, ilahınız tek ilahtır, artık ona yönelin, ondan
bağışlanma dileyin, diye vahiy veriliyor” de.
Vay hâline Allah’ın yanı sıra
başka şeylere ilahlık yakıştıranların!
007 Onlar, zekât vermezler,
ahireti inkâr ederler.
‘Ahireti, yani
ölümden sonra dirilmeyi, yargılanmayı, cenneti, cehennemi...’
008 Fakat güzel davrananlara
bitmez tükenmez bir ödül vardır.
009 “Yeri iki günde ‘iki
evrede, iki aşamada’ yaratanı siz niye inkâr ediyorsunuz! Ona niçin
ortaklar uyduruyorsunuz! Âlemlerin ‘bütün varlık türlerinin’ Rabbi odur”
de.
‘Kâinatın yaratılışı, kıyametin
kopması, yargılama süreci gibi büyük olaylar anlatılırken kullanılan “gün”
kelimesi, “evre, dönem, devir” anlamındadır. Kur’an’a göre, göklerle yer altı
evrede yaratılmış, yalnız yerin yaratılışı iki evrede gerçekleşmiştir.’
010 Onun üstüne ‘yerin
yüzüne’ sarsılmaz baskılar ‘dağlar, tepeler’ yaptı. Onda bereketler ‘madenler,
sular, bitkiler, hayvanlar’ meydana getirdi. Rızkını arayanlara dengeli bir
biçimde pay etti ‘herkese en uygun olanı verdi’. Bunları dört günde ‘evrede,
mevsimde’ yarattı.
‘Kimi yorumcular, buradaki dört
evreyi önceki ikiye ekleyip altı rakamına ulaşırlar. Kimileri de, burada
anlatılmak istenenin “dört mevsim” olduğu, bereketlerin böyle oluştuğu
düşüncesindedirler. Biz, ikinci yorumu tercih ediyoruz. Çünkü, “altı evre”
yalnız yerin değil, yerle birlikte göklerin de yaratılışını kapsamaktadır.
İlgili ayette, “gökleri ve yeri altı evrede yaratan” denilmiştir.’
011 Sonra, duman ‘ya da gaz’
hâlinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye, “İsteyerek ya da istemeyerek ‘varlık
âlemine’ gelin!” dedi.
İkisi de, “İsteyerek geldik”
dediler.
‘Burada bir edebi sanat
yapılıyor. Yoksa bilinen anlamda bir konuşma gerçekleşmiyor. “Allah neyi
dilerse o mutlaka olur” denmek isteniyor.’
041.
012 Allah, bunun üzerine, iki
gün içinde yedi gök var etti. Her göğün işini kendisine bildirdi.
Yakın göğü ışıklarla donattık.
Bozulmaktan da koruduk.
Allah, üstün gücü, sınırsız
ilmiyle bunları biçimlendirmiştir.
‘Göğün iki günde, yani iki
evrede yaratılmasına gelince... Göklerle yer altı evrede, yalnız yer iki
evrede, sadece gök bu ayete göre iki evrede yaratılmıştır. Geriye kalan iki gün
‘evre’ ise, kâinatın yaratılmaya başlandığı an ile göklerin ve yerin
yaratılmaya başlandığı an arasında geçen süredir. Bu uzun zaman diliminde iki
aşamalı bir yaratış olduğu anlaşılıyor.’
013 Yüz çevirirlerse, “Âd
halkıyla Semud halkının ‘azgınlık etmeleri sebebiyle tepelerine inen’
yıldırımına benzer bir yıldırımla sizi uyarıyorum!” de.
014 Onlara, “Allah’tan
başkasına kulluk etmeyin!” diye önlerinden de, arkalarından da peygamberler
gelince, “Rabbimiz dileseydi bize melekler indirirdi. Biz sizinle gönderilenleri
inkâr ediyoruz” dediler.
015 Âd halkı, yeryüzünde haksız
yere büyüklük taslayarak, “Bizden daha kuvvetli kim var!” dediler.
Onları yaratan Allah’ın
kendilerinden daha kuvvetli olduğunu düşünmediler mi!
Onlar bizim ayetlerimizi ‘varlık
delillerimizi, gerçeklere işaret eden alametlerimizi’ inkâr ediyorlardı.
016 Biz de, kendilerine dünya
hayatında aşağılanma azabını tattırmak için o kara günlerde üzerlerine bir
fırtına yolladık.
Ahiret azabı daha da
alçaltıcıdır. Orada onlara yardım da edilmez.
017 Bir zamanlar Semud halkına
da doğru yolu gösterdik. Fakat onlar, doğru yolda yürümektense kör olmayı ‘gerçekleri
görmemeyi’ tercih ettiler. Yapıp ettikleri yüzünden, kendilerini alçaltıcı
azabın yıldırımı çarpıverdi.
018 İnanıp da kötülüklerden
sakınanları kurtardık.
019 Allah düşmanları o gün ‘ahiret
evresinde’ ateşe sürülürler. Artık hep bir aradadırlar!
020 Oraya vardıklarında
kulakları, gözleri, derileri, yapıp ettikleri hakkında kendileri aleyhine
tanıklık ederler.
041.
021 Derilerine, “Niçin
aleyhimize tanıklık ettiniz?” diye sorarlar.
“Bizi her şeyi konuşturabilen
Allah konuşturdu. Sizi ilkin yaratan odur. Şimdi onun huzuruna
götürülüyorsunuz” derler.
022 Siz, gözleriniz,
kulaklarınız, derileriniz aleyhinize tanıklık eder diye düşünüp de günahlardan
sakınmazdınız.
Yaptıklarınızın birçoğunu
Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.
023 Rabbinize olan bu zannınız
sizi mahvetti. Hüsrana düşenlerden ‘zarara uğrayan, kaybeden, yitik acısıyla
yananlardan’ oldunuz.
024 Sabırla katlansalar da yerleri
ateş olacak! İyi hâlli olmak üzere ‘yeryüzüne’ dönmek isterlerse, buna
izin verilmez.
025 Onlara, kimi varlıkları ‘gerek
cinlerden, gerek insanlardan olan şeytanları’ yakın arkadaş yaptık.
Önlerinde ve arkalarında olanları ‘geleceklerini ve geçmişlerini’ güzel
gösterdiler.
Kendilerinden önce gelip geçmiş
olan cinler ve insanlar için ‘uygulanan’ azap onlara da hak olmuştur.
Onlar hüsrana düşenlerdi ‘zarara
uğrayanlardı, kaybedenlerdi’.
026 Bir de, inkârcılar,
“Kur’an’ı dinlemeyin. Okunurken ‘başkalarının da dinlememesi için’
gürültü yapın. Belki ‘bu yolla’ bastırırsınız” dediler.
‘Kur’an’ı dinletmemek,
insanları ondan alıkoymak için oyalayıcı çalışmalar yapın. Bu gürültü, bu
yaygara, bu şamata günümüzde de yapılıyor. Bu yolla insanlar oyalanıyor.
Gerçekleri işitmelerine, hakikati kavramalarına engel olunuyor.’
027 Bu yüzden inkâr edenlere
yaman bir azap tattıracak, yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız!
028 Allah düşmanlarının cezası
ateş olacak! Ayetlerimizi inkâr etmelerine ceza olarak orada sonsuza kadar
kalacaklar.
029 İnkâr edenler, “Rabbimiz!
Bizi saptıran insanları ve cinleri bize göster. Onları ayaklarımızın altına
alalım da en alçak kimselerden olsunlar!” derler.
041.
030 “Rabbimiz Allah’tır” deyip
doğru yolda yürüyenlerin üzerlerine melekler iner.
“Korkmayın, üzülmeyin, size söz
verilen cennetle sevinin!” derler.
031 “Biz, dünya hayatında da,
ahirette de sizin dostunuzuz.
Hoşunuza giden her şey ondadır.
Size orada ne isterseniz
vardır.
032 “Burada size verilen
nimetler, günahları bağışlayan sonsuz merhamet sahibinden birer ikramdır.”
033 Allah’a çağıran, güzel
işler yapan, “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir!
034 İyilikle kötülük bir olmaz.
Sen, ‘sana yapılan kötülüğü’
en güzelle ‘iyilikle karşılık vererek’ savmana bak.
‘Böyle yaparsan’ sana düşman
olan kimse bir de bakarsın yakın dostun oluvermiş!
035 Buna ‘kötülüğe iyilikle
karşılık verme olgunluğuna’ ancak sabredenler erdirilir.
O büyük erdemden pay alandan
başkası ona kavuşamaz.
036 Şeytan sana vesvese ‘kuruntu’
verirse hemen Allah’a sığın.
Çünkü o, her şeyi işiten,
sınırsızca bilendir.
037 Geceyle gündüz, güneşle ay
onun ayetlerindendir.
‘Cisimleşmiş bir büyük kitap
olan kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın varlığına, birliğine, isimlerine birer
ayettir. Kur’an’daki ayetler gibi bunlar da onu anlatır, onu bildirir, onu
tanıtırlar.’
Sakın güneşe ve aya secde
etmeyin!
Kulluk etmeye niyetiniz varsa,
bunları yaratan Allah’a secde edin!
038 ‘Kimileri büyüklük
taslar da kulluk etmekten uzak dururlarsa’ bilsinler, Rabbinin katında
bulunanlar ‘yüce melekler’ gece gündüz demeden, bıkmadan, usanmadan onu
tesbih ederler ‘bütün kusurlardan ırak olan yüceler yücesini anarlar’.
041.
039 Sen bakar da yeri dingin
görürsün. Sonra biz ona bir su indiririz. O sakin yer titrer, kabarır. Bu da
onun ayetlerinden biridir.
Ona can veren, ölüleri de
diriltebilir. Çünkü, onun gücü her şeye yeter.
040 Ayetlerimiz konusunda
haktan sapanlar bize gizli kalmazlar.
‘Bir düşünün’ kıyamet
günü ateşe atılan mı daha iyi durumdadır, yoksa güven içinde olan mı!
Burada canınız ne isterse
yapmakta özgürsünüz, fakat o sizin bütün yaptıklarınızı görüyor, bunu
bilin!
041 Bazı kimseler kendilerine
gelen kitabı inkâr ettiler. Oysa o çok yüce bir kitaptır.
042 Onun ne önünden, ne de
ardından batıl gelemez.
‘Kur’an’a hatalı, kusurlu,
çelişkili, tutarsız, anlamsız, sahte hiçbir şey giremez. Onu değiştirmek, bir
başka şekle sokmak imkânsızdır.’
Kur’an, her işi hikmetle yapan,
bütün övgülere layık olanın katından indirilmiştir.
‘O hata etmez, kitabına yanlış
şeylerin sokulmasına izin vermez, onu kıyamete kadar korur.’
043 Sana söylenen, senden
önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir.
‘İnkârcılar her çağda
peygamberlerine karşı çıkıp ileri geri sözler söylemişlerdir, onların âdeti
budur.’
Rabbin hem bağışlayıcıdır, hem
de acı bir azap vericidir.
‘Rahmetine sığının, azabından
korkun. Umudunuzu kesmeyin, ama kendinizi garantide gibi de görmeyin.’
044 Kur’an’ı yabancı dilde bir
okuma metni yapsaydık, “Ayetleri anlaşılır olsaydı ya! Arap muhataba arapça
olmayan bir dil!” diyeceklerdi.
Onlara, “Kur’an, inananlar için
doğru yolu gösteren bir rehberdir, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların
kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur’an işte bu yüzden onlara kapalıdır. Onlar,
uzak yerden kendilerine seslenilenler gibidirler” de.
045 Andolsun, Musa’ya kitap
verdik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden bir söz verilmiş olmasaydı,
aralarında hemen hüküm verilirdi!
‘Sınav sürecinin bitmesi
gerekiyordu, bu yüzden hemen hüküm verilmedi, cezaları ertelendi.’
Onlar, onun hakkında kuşkuya
varan bir ikilem içindedirler.
046 Kim faydalı iş yaparsa
kendi lehine yapmış olur. Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur.
Rabbin, kullarına asla
haksızlık etmez!
041.
047 Kıyametin zamanıyla ilgili
bilgi sadece Allah katındadır.
Allah’ın ilmi olmadan hiçbir
meyve tomurcuklarından çıkmaz. Hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz.
Allah onlara, “Hani nerde benim
ortaklarım!” diye seslendiği gün, “İtiraf ediyoruz, elimizde hiçbir tanık yok!”
derler.
048 Önceden ‘yeryüzünde
yaşarlarken’ yalvardıkları ‘yapay tanrılar’ onlardan ayrılıp
gitmiştir. Onlara yalvaranlar, kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
049 İnsan iyilik istemekten
usanmaz da, kendisine bir kötülük gelince hemen ümidini keser, karamsar olur.
050 Kendisine dokunan bir
sıkıntıdan sonra katımızdan bir rahmet tattırırsak, “Bu benim hakkımdır.
Kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam bile, onun katında
benim için daha güzel şeyler vardır” der.
İnkar edenlere, yaptıklarını
mutlaka bildireceğiz. Onlara yaman bir azap tattıracağız!
051 İnsana nimet verirsek, yan
çizer, kendi yoluna gider. Bir zarar dokundu mu, enine boyuna yalvarır.
052 “Hiç düşündünüz mü, ya şu
inkâr ettiğiniz ‘Kur’an’ Allah katındansa! Derin bir çıkmazda olandan
daha sapkın kim olabilir!” de.
053 Onun hak olduğu meydana
çıkıncaya kadar, insanlara hem dış dünyada, hem de kendilerinde bulunan
ayetlerimizi göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi!
‘İnancın temellerini ortaya
koymak üzere, kâinatta ve insanda bulunan harika özellikleri anlatacak,
gösterecek, insanın bunlar üzerinde düşünmesini, bu yolla hakikati kavramasını,
eserlerinden yola çıkarak Rabbini tanımasını sağlayacağız.’
054 Dikkat edin! Onlar,
Rablerine kavuşma hususunda şüphededirler.
Dikkat edin! Allah her şeyi
kuşatandır!
‘Kendisi hiçbir yerde değildir,
ama güneşin ışıkları aracılığıyla yeryüzünü kuşatması gibi, Allah da isimleri
vasıtasıyla her yerdedir. İlmi, iradesi ve gücü aracılığıyla bütün varlıkları
kuşatmıştır!’
...........................
‘Şûra, istişare etmek, bir işe
karar verirken uygun kimselerin fikrini almak, ilgili kişilerle iletişim
kurarak karar vermek manasına gelen bir terimdir. Meşveret de denir. Kur’an,
müminleri tanımlarken “İşleri, aralarında şûra iledir” buyurur. Peygamber
Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm, hem sahabeleriyle istişareler etmiş, hem de
bu uygulamayı ümmetine tavsiye buyurmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Ayın, sin, kaf.
003 Üstün gücü olan, her işini
nice gayeler gözeterek yapan Allah, hem sana, hem de senden öncekilere şöyle
vahyetti:
004 Göklerde olanlar da, yerde
olanlar da onundur.
O yücedir, büyüktür.
005 ‘Onun görkeminden
dolayı’ neredeyse gökler çatlayacak!
Meleklerse, Rablerini övgülerle
tesbih ediyor, o yüceler yücesini anıyor, yeryüzünde bulunanlar için bağışlanma
diliyorlar.
Dikkat edin! Allah
bağışlayıcıdır, merhametlidir.
006 Allah’ı bırakıp da
kendilerine başka veliler ‘koruyucular, tanrılar’ edinenlerin
yaptıklarını Allah gözetlemektedir. Sen onların yaptıklarından sorumlu
değilsin.
007 Böylece, şehirlerin
merkezini ve çevresini uyarasın, gerçekleşecek olan toplanma gününün dehşetini
insanlara haber veresin diye sana arapça bir Kur’an ‘okunacak bir metin’
vahyediyoruz.
O gün ‘dirilip yargılanma
süreci gelince’ insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da yakıcı ateşe
girecek.
008 Allah dileseydi hepsini bir
tek topluluk yapardı. Fakat o ‘özgürce seçim yapan insanlardan’ kimi
dilerse onu rahmetine girdirir ‘ona merhamet eder’.
Zulmedenlere gelince, onlara ne
bir koruyucu vardır, ne de bir yardımcı.
009 Yoksa onlar ondan başka
veliler mi edindiler!
Asla! Yegâne veli
Allah’tır!
Ölüleri sadece o diriltir, her
şeye gücü yeten odur.
‘Veli, koruyucu, gözetici,
yardımcı, arkacı gibi manalara gelir. Bazen de tanrı manasında
kullanılır.’
010 Anlaşmazlığa düştüğünüz
herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi Allah’ındır.
Allah benim Rabbimdir. Ben ona
güvendim. Sadece ona yönelirim.
042.
011 Gökleri ve yeri yaratan,
odur.
Nasıl, hayvanlar arasında eşler
var ettiyse, öyle de size kendinizden eşler verdi, bu yolla türemenizi sağladı.
Hiçbir şey ona benzemez!
O, her şeyi işitendir,
görendir!
012 Göklerin ve yerin anahtarları
onundur.
Dilediği kimseye bol rızk
verir, dilediği kimsenin rızkını daraltır.
O her şeyi bilendir!
013 Sizin için, Nuh’a
tavsiyesini, sana vahyimizi, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya tavsiyemizi yasa yaptı:
Dini doğru uygulayın!
Onda anlaşmazlığa düşmeyin!
Kendilerini davet ettiğin iş,
başka şeylere ilahlık yakıştıranlara zor geldi.
Allah, dilediği kimseyi kendisi
için seçer.
Kendisine yönelenleri doğru
yola eriştirir.
014 ‘Daha önceki
toplulukların’ kendilerine ilahi bilgiler geldikten sonra ayrışmalarının
sebebi, birbirlerine karşı hissetlikleri kıskançlıktır.
Rabbinden belirli bir süre
dolana kadar söz verilmemiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi.
Onların ardı sıra kitabı
devralanlar da şüpheye varan bir tereddüt içindedirler.
015 Durma, davet et sen!
Sana emredilene uyarak dosdoğru
ol.
Onların ‘kendilerine daha
önce kitap verilenlerin’ heveslerine uyma.
“Ben, Allah’ın indirdiği kitaba
inandım.
Bana, aranızda adaleti uygulama
emri verildi.
Allah, bizim de Rabbimiz, sizin
de Rabbinizdir.
Bizim işlediklerimiz bize,
sizin işledikleriniz sizedir.
Sizinle bizim aramızda tartışma
olmamalı.
Allah hepimizi sonunda bir
araya toplar.
Dönüş de onadır!” de.
042.
016 Bu ‘gerçekler’ kabul
edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girişenlerin delilleri Rableri
katında geçersizdir. Onlar için hem bir gazap, hem de çetin bir azap vardır.
‘Burada yasaklanan, olumsuz bir
tartışma biçimidir. Allah’ın zatını ve hakkında hiçbir bilgi verilmeyen başka
niteliklerini sadece akla dayanarak tartışma konusu yapmak tehlikelidir, insana
inancını bile kaybettirebilir. Kur’an’ın ışığı altında, yaratıcılarını daha iyi
tanımak amacıyla konuşanlar ya da kuşku duyan birine deliller ileri sürerek
tartışanlar yasak kapsamına girmezler.’
017 Allah hak üzere bir kitap
ve bir mizan indirdi.
Ne bilirsin, belki de kıyamet
saati yakındır!
‘Hak üzere, gerçeğe dayalı
olarak, hakikati dile getirmek üzere indirilen kitap, Kur’an’dır. Mizan ise
adaletin simgesidir. Allah, kâinatı adalet üzere, her şeye hakkını vererek,
dengeli bir biçimde yaratmıştır. Mizan, yargı sürecinde amelleri tartacak
terazinin de adıdır.’
018 Kıyametin olacağına
inanmayanlar, ‘bilgisizlikleri sebebiyle, alay edercesine’ onun hemen
gelmesini isterler. İnananlarsa, onun gerçek olduğunu bilir, korkuyla
titrerler.
Kıyamet günü hakkında ‘karşı
duruş sergileyerek’ tartışanlar, derin bir sapıklık içindedirler!
019 Allah, kullarına
lütfedicidir.
Kimi dilerse ona rızk verir.
Onun, sınırsız kuvveti, üstün
gücü vardır.
020 Kim ahiret kazancını
isterse, onu ona artırırız. Kim dünya kazancını isterse, ona da bundan bir
şeyler veririz. Fakat ahirette payı bulunmaz.
‘Burada, varlık nedenini,
yaratılış amacını, ahiretini düşünmeksizin yalnız dünya için çalışanların acı
sonu tanımlanmaktadır. Helal kazancı engelleyici bir hüküm yoktur. Sahabe
efendilerimiz, hem dünya işlerinde başarılı oldular, hem de örnek birer
müslüman hâline geldiler. Sanat, ticaret, tarım gibi şeyler onları kulluktan
alıkoyamıyordu. Halk içinde Hak ile olmayı biliyorlardı. Müslümanın modeli
onlardır.’
021 Yoksa onların, Allah’ın
dinde izin vermediği bir şeyi yasallaştıran başka tanrıları mı var! ‘Yapıp
edilenleri yargı gününe bırakmayı içeren’ erteleme sözü verilmemiş olsaydı,
aralarında hemen hüküm verilirdi. Zalimler için acılı bir azap vardır!
022 O zalimleri yaptıklarından
dolayı korkuyla titrerken görürsün. Fakat inanıp da güzel işler yapanlar cennet
bahçelerindedirler. Rablerinin katında ne dilerlerse vardır.
İşte budur o büyük lütuf!
042.
023 Allah, inanıp faydalı işler
yapan kullarını bununla müjdeler.
“Sizden, yakınlarıma ‘benim
neslime, beni izleyenlere’ sevgiden başka bir ücret ‘karşılık’
istemiyorum” de.
Güzel bir iş yapanların
güzelliklerini daha da artırırız.
Allah, günahları bağışlayandır,
şükrün karşılığını verendir.
024 Yoksa onlar, “Allah adına
yalan uyduruyor” mu diyorlar?
Allah dilerse senin de kalbini
mühürler!
Batılı yok eder de hakkı
sözleriyle ortaya koyar.
O, sinelerin özünü ‘gönüllerin
sırlarını’ bilir.
025 Kullarının tevbesini kabul
eden, kötülüklerinizi affeden, bütün yaptıklarınızı bilen, odur.
026 İnanıp da güzel işler
yapanların dileklerini kabul eden, lütfu sebebiyle onlara hak ettiklerinin daha
fazlasını veren, odur.
‘Bununla birlikte’ inkâr
edenleri çetin bir azap beklemektedir!
027 Allah, rızkı kullarına
bolca verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Rızkı, ne kadar dilerse o kadar
indiriyor.
‘Sonsuz ilmiyle kullarını
biliyor. Hakîm ismi gereği hikmetli davranıyor. Rızklarını, ne kadar olması
gerekiyorsa o kadar veriyor.’
Bütün kullarından haberlidir,
onların hepsini görüyor.
028 ‘İnsanlar’
ümitlerini kestikten sonra yağmur indirip rahmetini her yana yayan odur,
koruyup kollayan da odur, bütün övgülere layık olan da.
029 Allah, gökleri, yeri ve
bunlardaki canlıları birer ayet olarak yarattı. Onları, ne zaman dilerse
toplayıp bir araya getirme gücüne de sahiptir.
030 Başınıza gelen her musibet
ellerinizin kazancı ‘sizin yapıp ettikleriniz’ yüzündendir. Üstelik
birçoğunu da affediyor.
031 Siz onu yerde âciz bırakamazsınız.
‘Yapmak istediklerini
engelleyemezsiniz, buna gücünüz yetmez. Allah, neyi dilerse yapabilir.’
Allah’tan başka ne bir dostunuz
vardır, ne de bir yardımcınız.
042.
032 Denizde görkemle akıp giden
gemiler de onun ayetlerindendir.
‘Onu bildiren, tanıtan,
sevdiren belirtilerden biridir.’
033 Dilerse, rüzgârı dindirir, ‘yelkenli
gemiler’ denizin üstünde durakalırlar. Bunda da sabırda ve şükürde ileri
gidenler için ayetler vardır.
034 Ya da, yaptıklarından
dolayı onları ortadan kaldırır. Fakat çoklarını affediyor.
035 Ayetlerimiz üzerinde ‘karşı
duruş sergileyerek’ tartışanlar, kendileri için kaçacak yer olmadığını
bilsinler!
036 Size verilen her şey dünya
hayatının geçici nimetleridir.
İnanıp Rablerine güvenenler
için Allah katında olan hem daha hayırlı, hem de daha kalıcıdır.
037 Onlar, büyük günahlardan ve
utanç verici işler yapmaktan uzak dururlar. Kızgınken de affederler.
038 Onlar, Rablerinin çağrısına
olumlu karşılık verirler. Özenle namaz kılarlar. İşleri aralarında şûra iledir.
Kendilerine rızk olarak verdiklerimizden başkaları için yerli yerince
harcarlar.
‘Şûra, bir işe karar verirken
uygun kimselerin fikrini almak, ilgili kişilerle iletişim kurarak karar
vermektir. İnananlar, işte bunu yaparlar.’
039 Onlar, bir haksızlıkla
karşı karşıya geldikleri zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.
040 Kötülüğün karşılığı onun
dengi olan bir kötülüktür.
‘Verilen karşılık ya da ceza
suça uygun olmalıdır, karşılık verme eylemi bir kötülüğe dönüşmemelidir.’
Fakat, kim affeder de barış
yaparsa bilsin, Allah onun ödülünü verecek. Allah, zalimleri sevmez!
‘Zalimleri, yani haksızlık
edenleri, başkasının payına el uzatanları, kendilerine yazık edenleri.’
041 Kendilerine haksızlık
yapıldıktan sonra hakkını alan kimseler sorumlu olmazlar.
042 Sorumlu olanlar, insanlara
zulmedenler, yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapanlardır. İşte can yakıcı azap
bunlar içindir.
043 Kim de sabreder de af
yolunu tutarsa, zoru başarmış olur.
044 Allah bir adamı saptırırsa,
ona ondan başka kimse yardım edemez.
Zalimlerin, azapla
karşılaştıkları zaman, “Geriye dönmenin bir yolu yok mu!?” dediklerini
göreceksin.
042.
045 Onları, alçaltılmaktan
dolayı boyunlarını büküp göz ucuyla etrafa bakar hâlde ateşe atılırlarken
göreceksin.
İnananlar, “Kıyamet günü
zararda olanlar, kendilerini de, yakınlarını da zarara uğratanlardır” derler.
Dikkat edin, zalimler sürekli
bir azap içindedirler!
046 Onların, kendilerini
Allah’tan kurtaracak koruyucuları da olmayacak.
Allah tarafından ‘kendi
seçimleri yüzünden’ saptırılan kimsenin çıkar yolu yoktur!
047 Allah tarafından geri
çevrilemeyecek bir gün size gelmeden önce Rabbinizin çağrısına evet deyin.
O gün ne sığınacak bir yer
bulabilirsiniz, ne de yaptıklarınızı inkâr edebilirsiniz.
048 Yüz çeviriyorlarsa bilsinler,
biz seni üzerlerine muhafız olasın diye göndermedik.
Senin görevin, elindekileri
iletmekten ibarettir.
Doğrusu, insana katımızdan bir
rahmet tattırırsak, ona sevinir. Fakat yapıp ettikleri yüzünden kendine bir
kötülük geldi mi iyilik bilmez bir nankör kesilir!
049 Göklerin ve yerin
hâkimiyeti Allah’ındır.
Neyi dilerse yaratır.
Dilediğine kız çocuk,
dilediğine erkek çocuk verir.
050 Ya da hem erkek, hem kız
çocuk verir.
Dilediğini de kısır bırakır.
Çünkü o, her şeyi bilir, onun
gücü her şeye yeter.
051 Allah, bir insanla, ya
vahiy yoluyla, ya perde arkasından
konuşur ya da bir peygamber gönderir. İzniyle dilediklerini ona
bildirir.
O sonsuz yücedir, her işini
nice gayeler gözeterek yapandır.
‘Allah, seçkin kullarının
kalbine ilim indirir. Bunun için, kimi zaman melek aracılık eder, kimi zaman da
bilgiler aracısız verilir. Allah, peygamber olmayan kullarıyla da konuşur.
Fakat onların elçilik görevi yoktur. Elçilik görevi peygamberlere özgüdür. Bir
peygamber, hem kendinden, hem de toplumundan sorumludur. Kalbine gelen saf
bilgileri başkalarına bildirmek zorundadır.’
...............................
042.
052 Bunun gibi, sana da
emrimizden bir ruh ‘Kur’an’ vahyettik. Sen, önceleri kitap nedir, iman
nedir bilmezdin, ama biz onu bir nur yaptık. Kullarımızdan dilediğimizi onunla
doğru yola eriştiririz.
Sen onları dosdoğru bir yola
çağırıyorsun.
053 Allah yoluna! Göklerde ve
yerde bulunanların hepsi onundur.
Dikkat edin! Bütün işler
sonunda Allah’a döner.
‘Zuhruf, altın, gümüş, elmas ve
benzeri süs eşyaları demektir. Surede bunlardan da söz edilmekte, dünyanın fani
süslerine aldananlar uyarılmaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 O apaçık kitaba yemin
ederim!
003 Düşünüp kavrayabilmeniz
için onu arapça bir okuma metni yaptık.
004 O, katımızdaki ana
kitaptadır, yücedir, hikmetlidir.
‘Ana kitapta, yani indirilen,
gönderilen, yaratılan ne varsa hepsini içeren kader kitabındadır. Olmuşlar,
olacaklar, kısacası her şey orada kayıtlıdır. Kur’an da oradadır.’
005 Siz haddini bilmez
kimselersiniz diye bu kitabı bir yana mı atalım!
‘Kur’an’ı indirmeyelim, size
bildirmeyelim, sizi sorumlu tutmayalım mı!’
006 Öncekilere de ‘sizden
önce yaşayan toplumlara da’ nice peygamberler gönderdik.
007 Kendilerine gelen her
peygamberle alay ettiler.
‘Işıktan rahatsız olan yarasa
gibi nurdan ürktüler. Gerçeğe yalanla karşı koyamayınca alay yolunu tuttular.’
008 Biz bunlardan daha
yamanlarını yok etmişizdir. Öncekilerle ilgili nice misaller geçti.
‘Onlar geçmişten birer anı
oldular. İnsanlar ibret alsınlar diye sana anlattık.’
009 Onlara, “Gökleri ve yeri
kim yarattı?” diye soracak olsan, ister istemez, “Üstün gücü olan, her şeyi
bilen yarattı” derler.
‘Derler demesine de sözlerinin
arkasında durmaz, gereklerini yapmaz, yapay tanrılar edinirler. Allah var,
tamam, ama peygambere inanmayız, aklımız bize yeter der, daha nice sapkınlıklar
ederler.’
010 Rabbiniz, yeryüzünü size
bir beşik yaptı. Orada sizin için yollar açtı. Belki ‘bu nimetleri düşünür
de’ doğru yola erişirsiniz!
043.
011 Gökten bir ölçüye göre su
indirir, onunla ölü bir bölgeye hayat veririz. İşte siz de böyle diriltilip
kabirlerinizden çıkartılacaksınız.
012 Bütün türleri yaratan,
odur. Binesiniz diye sizin için gemiler ve hayvanlar yarattı.
013 Bineklerinize binince,
Rabbinizin nimetini anarak şunu demeniz için: “Bunları bizim emrimize veren
yaratıcımız bütün kusurlardan ıraktır. Biz bunu kendi gücümüzle
başaramazdık.
014 “Rabbimize muhakkak
döneceğiz.”
015 Kullarının bir kısmını onun
parçası saydılar!
‘Allah çocuk edindi, dediler.
Kimi insanlara ilahlıktan pay verdiler. Peygamberlerini tanrılaştırdılar.’
Şu insan gerçekten apaçık bir
nankör!
016 Ne yani, yarattıklarından
kendine kızlar edindi de oğulları size mi verdi!
017 Rahmana yakıştırılanın bir
benzeri onlardan birine müjdelenince, yüzü kapkara kesilir, yutkunur da
yutkunur!
018 “Ne..!” der, “Süs için var
olan bir kız mı!” Belli belirsiz bir çatışmanın içindedir artık.
‘Kur’an’ın indirildiği
dönemlerde, o zamanın nurdan yoksun insanları kızlara değer vermez, onları bir
süs gibi görür, kız babası oldukları zaman üzülür, onu toprağa gömerek
öldürmekle utana sıkıla hayatta bırakmak arasında bocalarlardı.’
019 Rahmanın kulları olan
melekleri dişi saydılar. Yaratılışlarına tanık mı olmuşlar! Onların bu tutarsız
sözleri yazılacak! Sorguya çekilecekler!
020 “Rahman dilemeseydi onlara
tapmazdık” derler. Bu konuda bir bilgileri yok, sadece yalan atıyorlar!
‘Allah kimseyi kötülük yapmaya
zorlamaz. İnsanları özgür yaratmış, seçimi onlara bırakmıştır. İnsan bir şeyi
ister, Allah da onu yaratır. Sorumlu olan insandır. Çünkü, kötüyü yaratmak kötü
değildir, ama işlemek kötüdür.’
021 Yoksa onlara bundan önce
bir kitap vermişiz de ona mı tutunuyorlar!
022 Hayır! “Biz atalarımızı bir
yol üzerinde bulduk. Onların izinden gidersek umduklarımıza kavuşuruz” derler.
‘İşte onları saptıran asıl
sebeplerden biri budur.’
043.
023 Senden önce de hangi
memlekete bir uyarıcı gönderdiysek, oranın refah içinde yaşayanları, “Biz
atalarımızı bir yol üzerinde bulduk, onların izine uyarız” derlerdi.
024 “Ya size atalarınızın
izinden daha iyisini getirdiysem!” deyince, “Biz sizinle gönderileni inkâr
ediyoruz” dediler.
025 Biz de suçlarına karşılık
cezalarını verdik!
Bak, o yalanlayanların sonu
nasıl oldu!
026 Bir zamanlar İbrahim, ‘putlara
tapan’ babasına ve halkına, “Benden uzak olsun sizin taptıklarınız!”
dedi.
027 “Beni yaratan başka ‘ben
yalnız beni yaratana taparım’. Çünkü, beni doğru yola eriştiren, odur.”
028 Bu sözünü, belki dönerler
diye, arkasından gelenlere yadigar bıraktı.
029 Ataları gibi bunları da
kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelene kadar yaşattım.
030 Gerçek kendilerine gelince,
“Bu bir büyüdür. Biz onu inkâr ediyoruz” dediler.
031 “Bu Kur’an, iki şehrin
birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.
‘Peygamberi küçümsediler. Kendi
zamanlarındaki iki büyük şehrin ileri gelenlerinden birine indirilmesi
gerektiğini söylediler. Bunu inkârlarına bir sebep olarak gösterdiler.’
032 Rabbinin rahmetini onlar mı
paylaştırıyorlar!
Dünya hayatında onların
geçimlerini aralarında biz pay ettik. Birbirlerine iş yaptırabilsinler diye
kimini kimine derecelerle üstün kıldık.
Rabbinin rahmeti onların
biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
‘Zengin fakire, kuvvetli zayıfa
nasıl davranıyor görelim, insanları bununla da sınayalım diye onları
derecelerle üstün kıldık. Kimini zengin, kimini fakir yaptık. Kimine amirlik,
kimine memurluk verdik.’
033 İnsanlar tekdüze bir toplum
hâline gelecek olmasaydılar, Rahmanı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını,
tırmanacakları merdivenlerini gümüşten yapardı.
043.
034 Evleri için gümüş kapılar,
üzerlerine yaslanacakları kanepeler...
035 Göz alıcı süslemeler..!
Bunlar, dünya hayatının fani mallarıdır. Rabbinin katında bulunan ahiret ise
kötülüklerden sakınanlara özgüdür.
036 Kim, Rahmanın kitabını
görmezlikten gelirse, ona sürekli arkadaş olacak bir şeytanı musallat
ederiz.
037 Onlar, bunları yoldan
alıkoyarlar. Bunlarsa, doğru yola eriştiklerini sanırlar.
038 Bize geldikleri zaman,
arkadaşlarına, “Ah!” derler, “Keşke benimle senin aranda iki doğu arası kadar
uzaklık olaydı! Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!”
‘İki doğu arası sözü, doğu ile
batı anlamında çok büyük uzaklığı dile getiren bir kalıp ifadedir.’
039 Bugün size pişmanlık fayda
vermez. Çünkü zulmettiniz, azapta ortaksınız!
040 Sağırlara sen mı
işittireceksin! Körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mı
eriştireceksin!
‘Gerçeği işitmeye dayanamayan,
hakikati göremeyen, doğru yola erişmeye niyeti olmayanlara sen ne yapabilirsin
ki!’
041 Seni onlardan uzaklaştırsak
bile, suçlarına karşılık cezalarını mutlaka veririz!
042 Ya da onlara olan
tehdidimizi ‘azap etme sözümüzün gerçekleşmesini’ sana gösteririz, buna
gücümüz yeter.
043 Sana vahyolunana sımsıkı
sarıl. Hiç kuşkun olmasın, sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
044 Kur’an, hem sana, hem
halkına bir öğüttür. Unutmayın, ileride sorguya çekileceksiniz!
045 Senden önce gönderdiğimiz
elçilere sor bakalım, Rahmandan başka kulluk edilecek ilahlar yapmış mıyız!
‘Bütün ilahi kitapların aynı
kaynaktan geldiği, ana temalarının aynı olduğu hususunda bir hatırlatma.’
046 Bir zamanlar, Musa’yı
ayetlerimizle Firavuna ve onun seçkinlerine göndermiştik.
Musa, “Hiç kuşkunuz olmasın,
ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” dedi.
047 Ayetlerimizle
vardıklarında, onlar bunlara güldüler.
‘Bunlara, yani Musa
aleyhisselâmla kardeşi Harun aleyhisselâma.’
043.
048 Onlara gösterdiğimiz
ayetlerin hepsi birbirinden büyüktü.
Belki dönerler diye onları ‘her
defasında’ başka bir azapla yakaladık.
049 Musa’ya, “Ey büyücü!”
dediler, “Sende olan söz ‘Tevrat için ya da seninle yaptığı sözleşme’
hürmetine bizim için Rabbine yalvar. Biz kesinlikle doğru yola döneceğiz!”
050 Fakat biz azabı
üzerlerinden kaldırır kaldırmaz sözlerinden döndüler.
051 Firavun, halkına hitaben
nutuk söyledi: “Ey halkım! Mısır ülkesinin tek egemeni ben değil miyim. Bütün
ırmaklar ayaklarımın altında akmıyor mu, görmüyor musunuz!
052 “Ben, konuşmakta zorlanan
şu zavallıdan daha üstün değil miyim!
053 “Niye ona ‘zenginlik ve
soyluluk belirtisi olan’ altın bilezikler verilmedi peki! Neden yanı sıra
ona arkadaş olacak melekler gelmedi!”
054 Firavun, halkını aldattı,
onlar da kendisine uydular. Çünkü, onlar yoldan çıkmış azgın kimselerdi.
‘Süregelen ahlaksızca yapıdan
memnundular. Çünkü, bu yapı kendilerine uygundu, düzenin bir parçası hâline
gelmişlerdi.’
055 Bizi gazaba getirdiler. Biz
de, yaptıklarına karşılık cezalarını verdik!
‘Firavun da aralarında olmak
üzere hepsi sulara gömüldüler, belalarını buldular.’
056 Onları sonrakiler için hem
bir selef, hem de bir ibret dersi yaptık.
‘Onların sonraki zamanlara
yansımaları iki türlü oldu. Biri, sonraki inkârcıların geçmişteki ataları
oldular, bunlar onların yerini tuttular. İkincisi, onların başına gelenleri,
bilsinler de onlar gibi olmasınlar diye, sonrakiler için bir ibret dersi
yaptık.’
057 Her ne zaman Meryem oğlu ‘İsa’
örnek verilse senin halkın hemen yaygara yapıyor.
‘Bak, kendilerine kitap
verilenler sıradan bir insana tanrı demişler, senin kitabın söylüyor. Bizim
meleklere tanrı dememizi niye garip karşılıyorsun! Bizimki daha mantıklı,
diyorlar. Yanlış bir karşılaştırma yapıyor, çürük bir delil ileri sürüyorlar.’
058 “Bizim tanrılarımız mı daha
iyi, yoksa o mu?” diyorlar. Bunu söylemelerinin tek amacı tartışma çıkarmak.
Onlar çok tartışmacı kimseler!
059 İsa, sadece kendisine nimet
‘peygamberlik görevi, ilahi kitap’ verip İsrailoğullarına örnek
yaptığımız bir kuldur ‘bir insandır’.
060 Eğer dileseydik, sizden de
melekler yapardık. Yeryüzünde sizin yerinizi onlar alırlardı.
‘Çünkü biz, her türlü yaratmayı
biliriz. Sizden melekler yaratabilir, sizi meleklerin anaları, babaları
yapabilirdik. Yerde yerinizi tutarlardı. Siz de bizim eserimizsiniz, melekler
de, pek bir farkınız yok.’
043.
061 O kıyamet zamanı için bir
bilgidir. Kıyametten yana kuşku duymayın. Bana uyun, biricik doğru yol
budur.
062 Dikkat edin, şeytan sizi
engellemesin. O size apaçık bir düşmandır!
063 İsa, apaçık belgelerle
gelince halkına şöyle dedi: “Sizi birbirinizden ayıran konuların bir kısmını
açıklamak üzere hikmetle geldim. Allah’tan sakının da bana uyun.
064 “Allah, benim de Rabbim,
sizin de Rabbinizdir. Ona kulluk edin. Biricik doğru yol budur” dedi.
‘Rab, terbiye eden, besleyen,
koruyan, gözeten, erginleştiren manasında ilahi isimlerden biridir.’
065 Derken, aralarından çıkan
gruplar ihtilafa düştüler.
O acılı günün azabından vay
hâline o zalimlerin!
066 Farkına varmadıkları bir
sırada kıyametin ansızın gelmesini mi bekliyorlar!
‘Kıyamet, kâinatın yıkılışı,
ölülerin dirilişi, yargılanma süreci gibi önemli olayların genel adıdır.’
067 Kötülüklerden sakınanlar
bir yana, burada candan arkadaş olanlar, o gün birbirlerine düşman
kesilirler.
‘Ahirette yargılama başlayınca,
saptırılanlarla saptıranlar birbirlerinden nefret edecekler.’
068 ‘Allah, kötülüklerden
sakınanlara’ “Ey kullarım! Bugün size korku yok! Siz üzülmeyeceksiniz!”
der.
069 Bunlar, ayetlerimize
inanmış, bize teslim olmuş kimselerdir.
070 Bunlara, “Siz de, eşleriniz
de sevinerek girin cennete” denilir.
071 Etraflarında altın
tepsilerle kadehler dolaştırılır. Orada, canları ne isterse, gözleri nelerden
lezzet alıyorsa hepsi vardır.
“Sonsuza kadar burada
kalacaksınız!” diye seslenilir.
072 Yapıp ettiklerinize
karşılık size miras olarak verilen cennet işte budur!
073 Orada sizin için meyveler
vardır, onlardan yersiniz.
‘Dünya ahiretin tarlasıdır.
Burada eker, orada biçersiniz.’
043.
074 Mücrimlerse cehennem
azabında sonsuza dek kalacaklar.
‘Mücrim terimi müslim teriminin
tam zıddıdır. Müslim, teslim olup güzel işler yapar. Mücrim, isyan ederek
günahlara dalar.’
075 Azaplarına hiç ara
verilmeyecek. Büsbütün umutsuz olacaklar.
076 Biz onlara zulmetmedik,
kendileri zalim kimselerdi.
‘Buyrukları yapmıyor, yasaklardan
sakınmıyor, kendilerine yazık ediyorlardı.’
077 “Ey Malik! Rabbin bitirsin
işimizi!” diye feryat ederler.
O da onlara, “Siz kesinlikle
kalıcısınız!” diye cevap verir.
‘Malik, cehennemden sorumlu
melektir.’
078 ‘Ey azgın insanlar!’
Size hakkı ‘gerçeği’ getirdik, ama çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz ‘işinize
gelmiyor’.
079 Yoksa ‘o düzmece
tanrılara tapanlar’ bir işe ‘sana zarar vermek üzere bir tuzak kurmaya’
kesin karar mı verdiler?
Doğrusu biz de kararlıyız!
‘Sen görevini yap, biz onların
tuzaklarını başlarına geçiririz!’
080 Yoksa sırlarını ve
fısıltılarını işitmeyiz mi sanıyorlar!
Hayır! Yanlarındaki elçilerimiz
‘yazıcı melekler’ var, ‘onların düşündüklerini, söylediklerini,
yaptıklarını’ yazıyorlar.
081 ‘Allah’ın oğlu ya da
kızları olduğuna inananlara’ “Rahmanın çocuğu bulunsaydı, ona kulluk
edenlerin ilki ben olurdum” de.
082 “Gökleri, yeri, ‘en yüce
egemenlik makamı olan’ arşı terbiye edip hepsini yasalarına uyduran Allah
onların yakıştırmalarından sonsuz derecede uzaktır.”
083 Bırak onları, kendilerine
söz verilen güne kavuşana kadar dalsınlar, oynasınlar.
084 Gökte de, yerde de ilah
odur!
O, hikmet sahibidir, her işini
nice gayeler gözeterek yapar. Sınırsız ilmiyle her şeyi bilir.
085 Göklerin, yerin ve ikisi
arasında bulananların tek hâkimi ‘egemeni’ olan Allah bütün kusurlardan
ıraktır!
Kıyametin ne zaman kopacağını
yalnız o bilir. Sonunda hepiniz onun huzuruna götürüleceksiniz!
086 Ondan başka
yalvardıklarının şefaat yetkisi yoktur. Bilerek hakka tanıklık edenler
başkadır.
‘Gerek bu ayette, gerekse
sayıları hiç de az olmayan başka ayetlerde yargılama sürecinde bazı insanlara
şefaat, yani birileri için ahirette aracılık etme yetkisi verileceği dile
getirilmiş, bu bilgi Peygamberimizin sözleriyle daha da pekiştirilmiştir.’
087 Andolsun, onlara, “Sizi kim
yarattı?” diye sorsan, ister istemez “Allah!” derler.
Peki nasıl oluyor da
çevriliyorlar!
088 Onun “Ey Rabbim!” demesine
andolsun!
Bunlar, inanmayan
kimselerdir!
089 Şimdilik yüz çevir
onlardan. “Size esenlikler dilerim!” de. Zamanı gelince bilecekler!
.......................................................
‘Duhan, “duman, sis, gaz” gibi
manalara gelir. Adını, onuncu âyette geçen ve duman manasına gelen “duhan”
kelimesinden almıştır. Mecazi manaları da vardır. Burada azabın bir duman
manzarası oluşturacağı söylenmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Andolsun o apaçık ‘aydınlık
ve aydınlatıcı’ Kitaba!
003 Onu kutlu bir gecede ‘kadir
gecesinde’ indirdik.
Biz uyarıcıyız!
004 Her hikmetli iş o gecede
ayırt edilir.
005 Katımızdan bir emirle! Biz
göndericiyiz!
‘İnsanları uyarmak üzere
elçiler, kitaplar göndeririz.’
006 Rabbinden bir rahmettir ‘onun
insana merhametinin bir sonucudur’. O her şeyi işitendir, bilendir.
007 Göklerin, yerin ve ikisi
arasındakilerin Rabbidir. Kesin bilgi arıyorsanız bilin!
008 Ondan başka ilah yoktur.
Dirilten de odur, öldüren de. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da
Rabbidir.
009 Fakat onlar ‘güçlü bir
inanca sahip olmayanlar’ kuşku içinde oyalanıyorlar.
‘Bir türlü karar veremiyor,
eğlenerek zaman geçiriyorlar.’
010 O günü bekle sen. Gökte bir
duman belirecek.
011 İnsanları bürüyecek. Can
yakıcı bir azaptır bu!
012 İnsanlar, “Rabbimiz! Bu
azabı bizden kaldır! Biz inananlarız” diyecekler.
013 Nerde onlarda ibret almak!
Oysa kendilerine aydınlatıcı bir peygamber geldi.
014 ‘İnanıp teslim
olacaklarına’ ondan yüz çevirdiler.
“Ona öğretilmiştir, cinlidir,
delinin biridir” dediler.
‘Peygambere karşı gelenler,
onun bir başka adamdan ders aldığını söylüyor, Kur’an’ın bir ilahi kitap
olduğunu kabul etmiyorlardı.’
015 ‘Yakarışlarına karşılık
vererek’ azabı biraz kaldırırız, ama ‘biliyoruz’ siz yine ‘eski
hâlinize’ döneceksiniz!
016 Gün gelir onları büyük bir
kuvvetle kıskıvrak yakalarız. Suçlarına karşılık cezalarını veririz!
017 Biz onlardan önce Firavun
halkını da sınadık. Onlara değerli bir peygamber ‘Musa’ gelmişti.
018 “Allah’ın kullarını bana
teslim edin” dedi. “Ben sizin için güvenilir bir elçiyim.
044.
019 “Allah’a karşı ululuk
taslamayın. Size güçlü bir delil getirdim.
020 “Beni taşlamanızdan ötürü,
Rabbime ve Rabbinize sığınmışım.
021 “Bana inanmıyorsanız bari
benden uzak durun.”
022 Sonra Rabbine, “Bunlar
gerçekten günaha dalmış suçlu kimseler!” diye seslendi.
023 Allah, “Kullarımı ‘sana
inananları’ geceleyin yürüt. Çünkü izleneceksiniz.
‘Firavun ve adamları sizi
izleyip öldürmek isteyecekler.’
024 “Denizi açık bırak. Onların
ordusu kesinlikle boğulacak!”
‘Sen asanla vurunca deniz
yarılacak, siz karşıya geçeceksiniz, onlar da aynı yoldan geçmek isteyecekler.
Mucize olarak yarılan deniz yolunu açık bırak ki onlar sulara gömülüp
belalarını bulsunlar.’
025 Onlar geride nice bahçeler,
pınarlar bıraktılar.
026 Ne ekinler, ne görkemli
konaklar!
027 Keyfini sürdükleri nice
nimetler!
028 Biz de bunları bir başka
topluma miras yaptık.
029 ‘Öldükleri zaman’ ne
gök ağladı üzerlerine, ne de yer. Onlara süre de verilmedi.
030 İsrailoğullarını alçaltıcı
bir azaptan kurtardık.
031 Firavun zulmünden!
Gerçekten azgın bir zorbaydı o!
032 Biz onların durumlarını
bilerek âlemler üzerine seçtik.
‘Kendi zamanlarının insan
topluluklarına oranla büyük bir nimete erdirdik, içlerinden peygamber
gönderdik, onlara gerçeği gösterdik. Öbür insanlar karanlıklar içerisindeyken
bunlar vahiy nurundan faydalanıyorlardı. Yoksa şu ya da bu soydan olmalarının
bir önemi yoktu. Bir üstünlükleri varsa o da bizim nimetimizdi. Fakat daha
sonra bunun kıymetini bilemediler, saptılar.’
033 Her birinde açık bir sınama
olan mucizeler verdik.
034 Bu insanlar ‘genel
anlamda bütün inkârcılar’ derler:
035 “Bir kez ölürüz, bir daha
da dirilmeyiz.
036 “Doğru sözlü kimselerseniz ‘diriltip’
getirsenize atalarınızı!”
037 Bunlar mı daha varlıklı
yoksa Tübba halkı ve onlardan öncekiler mi! Onların hepsini yeryüzünden sildik.
Çünkü, günahlara batan suçlu kimselerdi.
‘Tübba halkı, eski zamanlarda
Arabistan topraklarında yaşamış, kendilerine gelen peygamberlerini yalanlamış,
bu yüzden azaba uğramış bir kavimdir.’
038 Gökleri, yeri ve ikisinin
arasındakileri oyuncak olsunlar diye yaratmadık.
039 İkisini de hak ile ‘gerçek
üzere, dengeli, yerli yerinde, bir amaç için’ yarattık. Fakat onların çoğu
bilmez.
‘Bu ayette “Allah bizi ve
kâinatı oyuncak olsun diye mi yarattı?” sorusuna açıkça cevap verilmektedir. Asla!
Allah’ın oyuncak edinmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü, o bütün kusurlardan ıraktır.
Oyuna ihtiyaç hissetmek yaratılanlara özgüdür.’
044.
040 Hüküm günü ‘gerçekle
yalanın, iyiyle kötünün ayırt edileceği yargılama süreci’ hepsinin bir
araya geleceği gündür.
041 O gün dostun dosta faydası
olmayacak. ‘Yargılananlar hiç kimseden’ yardım da görmeyeceklerdir.
042 Allah’ın rahmet ettiği
bunun dışındadır. Çünkü o, üstün gücü olandır, merhametlidir.
‘Yargılanan kullarının
kimilerine merhamet edip suçlarını affedebilir. Bazı seçkin kullarına aracılık
etme izni verebilir. Adaletinin yanı sıra merhameti de vardır.’
043 Zakkum ağacı!
044 Günahkârın besini olacak!
045 Erimiş maden gibidir,
karınlarında kaynar!
046 Tıpkı sıcak su kaynar gibi!
047 “Yakalayın onu! Cehennemin
ortasına sürükleyin!
048 Sonra azap olsun diye
başına kaynar su dökün!
049 Tat bakalım! Hani
yeryüzünde onurluydun, saygındın sen!
050 İşte kuşku duyduğunuz şey
budur!” denilir.
051 İçtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlar güvenli bir yerdedirler.
052 Bahçelerde, pınar
başlarında.
053 İnce ipekten, parlak
atlastan giysiler giyinir, karşılıklı otururlar.
054 Böyledir! Hem onları güzel
gözlü hurilerle ‘tertemiz eşlerle’ evlendiririz.
055 Güven içindedirler, her
meyveyi isteyebilirler.
056 Önceki ölümlerinden başka
bir ölüm tatmazlar.
Onları cehennem azabından da
korumuştur.
057 Rabbinden bir lütuf! İşte
budur büyük kurtuluş!
058 Biz onu senin dilinle
kolaylaştırdık. İnsanlar belki düşünür de ibret alırlar!
059 Sen bekle, onlar da
beklemedeler!
‘Sonunda sana söylenenler
gerçekleşecek. Haklılığın anlaşılacak. İnanan muradına erecek, inkâr eden
cezasını çekecek.’
..................
‘Casiye, diz üstü çökenleri,
yerle bir olanları, alçaltılmış durumda kalanları tanımlayan bir kelimedir.
Peygamberlerini dinlememeleri yüzünden başlarına azap darbesi inen azgınların
son anlarını tasvir eder.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Bu kitap, üstün gücü olan,
her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapan Allah katından
indirilmiştir.
003 İnananlar için göklerde ve
yerde nice ayetler vardır.
‘İnananlar için kâinatın her
yerinde ayetler, belirtiler, işaretler vardır. Bütün görüntüler, sesler,
kokular, bitkiler, hayvanlar, denizler, dağlar sanatkârlarını gösteren
ayetlerdir. Bunlara ibretle bakabilenler, kâinattaki her eserin birer kelime,
birer sanat harikası olduğunun farkındadırlar. Görünür kelimelerden oluşan
kâinat kitabını dikkatle okur, bununla yaratıcılarını bilir, tanır, sever,
imanlarını artırırlar.’
004 Sizin yaratılışınızda ve ‘biçimleri,
ömürleri, renkleri, besinleri, savunma silahları birbirinden farklı’
hayvanların ‘var edilip’ yeryüzüne serpilişinde, kesin olarak inananlar
için ayetler vardır.
005 Gece ve gündüzün ayrı
olmasında, Allah’ın gökten rızk ‘nimetlere vesile olan suyu’
indirmesinde, ölümünden sonra yere hayat vermesinde, rüzgârları istediği yöne
estirmesinde, aklını kullanan kimseler için ayetler vardır.
006 Allah’ın ayetleridir
bunlar, sana hakkıyla ‘gerçekleri dile getirerek’ okuyoruz.
Allah’ın ayetlerine
inanmadıktan sonra artık hangi söze inanacaklar!
007 Vay hâline o kendi kendini
aldatan günahkârın!
008 Allah’ın, kendisine okunan
ayetlerini dinler de sonra hiç işitmemiş gibi büyüklük taslamayı sürdürür.
Canlar yakan bir azabı müjdele ona!
009 Ayetlerimizden bir şey
öğrendi mi, onu hemen alaya alır. İşte bunlar içindir alçaltıcı azap!
010 Ardından da cehennem
vardır! Onlara, ne kazandıkları şeylerin, ne de Allah’tan başka edindikleri
velilerin ‘ilahlıktan pay verdikleri şeylerin’ hiçbir faydası olmaz.
Büyük bir azap bunları beklemektedir!
011 Bu bir doğru yol
rehberidir!
Rablerinin ayetlerini inkâr
edenlere, tiksindiren, canlar yakan bir azap vardır.
012 Allah, üzerinde gemiler
yüzdürmeniz, bol nimetinden payınızı aramanız, sonra da şükretmeniz için denizi
emrinize vermiştir.
013 Göklerde ne var, yerde ne
varsa hepsini sizin emrinize vermiştir. Bunda düşünen kimseler için ayetler
vardır.
045.
014 İnananlara söyle, Allah’ın
her toplumu yaptıklarıyla cezalandıracağı günlerinin ‘ahiretteki yargılama
sürecinin’ geleceğini ummayan kimselere aldırmasınlar, onları
bağışlasınlar.
‘Bu ayet, özellikle bireysel
kavgaları önlemeye dönüktür. İnanan bir insanın önemli niteliklerinden biri de
affedici olmasıdır.’
015 Kim güzel işler yaparsa
kendi faydasına, kim kötülük yaparsa kendi zararınadır. Sonra hepiniz Rabbinize
döndürüleceksiniz.
016 Bir zamanlar
İsrailoğullarına da kitap, hikmet ‘iyiyi kötüden ayırıcı ilim’ ve
peygamberlik vermiş, tertemiz rızklar ihsan etmiş, onları kendi zamanlarının
toplumlarına üstün kılmıştık.
‘Peygamberleri sayesinde
hakikati tanıyan tek toplum kendileriydi.’
017 Onlara, inanç alanında
kesin deliller vermiştik. Fakat kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki
çıkar çatışması yüzünden anlaşmazlığa düştüler.
Rabbin, aykırı görüşler ileri
sürerek çatıştıkları konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
‘Kimin haklı kimin haksız
olduğu ahiretteki yüce mahkemede ortaya çıkacaktır.’
018 Sonra seni de din konuşunda
bir şeriat sahibi kıldık, sen ona uy, cahillerin bilmezlerin heveslerine uyma.
‘Şeriat, inancın hayata
uygulanmasını sağlayacak yasalar bütünüdür.’
019 Onlar, Allah’tan sana
gelene engel olamazlar. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostu, Allah da
içtenlikle inanarak günahlardan sakınanların dostudur.
020 Kur’an, insanlar için
hakikatleri görme aracı, kesinkes inanan kimselere bir doğru yol rehberi, bir
rahmettir.
021 Yoksa, kötülük işleyen
kimseler, ölümlerinde ve hayatlarında, kendilerini inanıp da güzel davranışlar
sergileyen kimselerle bir tutacağımızı mı sanıyorlar!
Ne kötü hüküm veriyorlar!
‘Nasıl da yanlış bir sonuca
varıyorlar!’
022 Allah, gökleri ve yeri
adaletle ‘dengeli, yerli yerinde, her hak sahibine hakkını vererek’
yarattı.
‘Buna bakarak onun adaletini
anlayabilirsiniz.’
Her insan kazancına uygun bir
karşılık bulacak, hiç kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
045.
023 Gördün mü hevasını ‘içinden
gelen zararlı isteklerini’ tanrı edineni! Allah onu ‘kesinkes inkârı
seçtiğini, asla yola gelmeyeceğini’ bilerek saptırmış, kulağını ve kalbini
mühürlemiş, gözüne perde çekmiştir. Allah’tan başka kim doğru yola
eriştirebilir onu! Şu hâlde düşünüp de ibret almayacak mısınız!
024 “Hayat bu dünyada
yaşadığımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi sadece zaman yok eder”
derler. Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur, sadece zannediyorlar!
‘Ayette, inkâr edenlerin
söylemleri özlü bir biçimde dile getirilmiştir. Allah’ı tanımayan, varoluşu
rastlantılara veren, hayatı evrimle açıklamaya çalışan, zamana bir tür ilahlık
yakıştıran kimselerin ortak söylemi gerçekten de budur. Kur’an, kâinattaki ve
insandaki harika özellikleri, nitelikleri, güzellikleri sıralayarak bu
düşüncenin ne kadar da tutarsız olduğunu birçok kez göstermiştir.’
025 Ayetlerimiz onlara açıkça
okunduğu zaman, “Doğru sözlü kimselerseniz ‘haydi’ atalarımızı ‘diriltin
de’ getirin” demelerinden başka delilleri yoktur.
‘Bu sözde delil ise son
derecede çürüktür. Çünkü, ölüleri diriltip yargılayacak olan sadece Allah’tır.
Bunu da kıyamet koptuktan sonra yapacaktır.’
026 “Allah size ‘daha önce
toprakta olan cansız parçacıklarınızı bir araya getirerek’ hayat verir.
Sonra ‘vadeniz dolunca’ öldürür. Sonra, hakkında hiçbir kuşku bulunmayan
o kıyamet gününde ‘bir kez daha diriltip kaldırarak’ toplar. ‘Bütün
varlıkları yoktan yaratana bu zor gelmez.’ Fakat insanların çoğu bunu
bilmez” de.
027 Göklerin ve yerin
hâkimiyeti Allah’ındır. Günü gelince kıyamet kopar. Batıla ‘yalana, sahteye’
sapanlar hüsrana düşerler.
‘Kaybederler, ellerinden kaçan
fırsatın acısıyla yanarlar.’
028 ‘Ahiretteki yargılama
sürecinde’ bütün insanları diz üstü çökmüş olarak görürsün. Herkes kendi
kitabına ‘yapıp ettiklerinin yazıldığı siciline, belgesine’ çağırılır.
Onlara, “Bugün size yapıp ettiklerinizin karşılığı verilecektir!” denilir.
029 Bu bizim kitabımız, sizinle
ilgili gerçekleri dile getiriyor. Biz sizin bütün yaptıklarınızı yazıyorduk.
‘İnsanın bütün yaptıkları
melekler tarafından yazılmaktadır. Bunlar, yargılama sürecinde ortaya
çıkartılacak, her insan kendi hayat tarihini bütün ayrıntılarıyla okuyacak,
hakkında verilecek karara itiraz edemeyecektir.’
030 İnanıp da güzel davranışlar
sergileyenlere gelince, Rableri onları rahmetine girdirecektir. İşte apaçık
kurtuluş budur!
031 Gerçeği inkâr edenlere,
“Ayetlerim size okunmuştu da siz büyüklenip suçlu kimseler olmuştunuz, değil
mi?” denilir.
032 Size, “Allah’ın verdiği söz
mutlaka gerçekleşir. Kıyamet konusunda şüphe olamaz” denilince, “Kıyametin ne
olduğunu bilmiyoruz. Onun bir zandan ibaret olduğunu sanıyoruz. Bu konuda kesin
bir inanca sahip değiliz” demiştiniz.
045.
033 Derken, yapıp ettikleri
kötülükler apaçık görünecek, alay edip durdukları şey ‘cehennem azabı’
onları saracaktır.
034 “Siz nasıl bu günü ‘yargı
sürecini’ umursamadıysanız, biz de bugün sizi umursamayız!” denilir,
“Varacağınız yer ateş olacaktır, sizi kurtaracak yardımcı da yoktur.
035 “Bunun sebebi, Allah’ın
ayetlerini alaya almanız, dünya hayatının sizi aldatmış olmasıdır.
O gün, ne oradan çıkartılırlar,
ne de kendilerini değiştirmelerine izin verilir.
036 Bütün övgüler ve şükürler
gökleri, yeri ve bütün varlık türlerini, yasalarına uygun davranacakları
biçimde kıvama getirerek terbiye eden, hepsini buyruk altına alan Allah’a
özgüdür.
037 Göklerde ve yerde gerçek
büyüklük onundur.
O, izzetlidir, onurludur,
güçlüdür. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler gözeterek yapar, asla abes
iş yapmaz.
‘Ahkaf, “kum tepeleri”
demektir. Âd halkının yaşadığı bölgenin adıdır. Hazreti Hud aleyhisselâm bu
halka peygamber olarak gönderilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Hâ, mîm.
002 Bu kitabın indirilmesi, üstün gücü
bulunan, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapan Allah katındandır.
003 Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri,
belli bir süre için, hak üzere ‘gerçekle, bir amaca uygun olarak, yerli
yerince’ yarattık.
İnkâr edenler, uyarıldıkları
hususlardan yüz çevirirler ‘ilahi kitapta söylenenlerin tersini yaparlar’.
004 “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız hakkında
hiç düşündünüz mü! Yeryüzünden ne yarattılarsa gösterin bana! Yoksa onların
ilahlıkları göklerde midir! ‘Göğün yaratılmasında bir payları mı var.’
Doğru sözlü kimselerseniz, ‘görüşünüzü ispatlamak üzere’ bana bundan
önce ‘indirilmiş’ bir kitap ya da ilimden bir eser getirin bakalım!”
de.
005 Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar
kendisine cevap veremeyecek olana yalvarandan daha şaşkın kim olabilir!
Zira, yalvardıkları şeyler
onların yalvarışlarından habersizdirler.
046.
006 İnsanlar dirilip
toplanınca, bunlar ‘tanrı diye tapınılan şeyler’ tapanlara düşman
kesilir, onların tapınmalarını inkâr ederler.
007 Ayetlerimiz kendilerine açıkça okunduğu
zaman onu inkâr edenler, gerçek kendilerine gelince, “Bu apaçık bir büyüdür!”
dediler.
008 Yoksa, “Bunları o uydurdu” mu diyorlar!
“Eğer onu ben uydurmuş
olsaydım, Allah’a karşı bana hiçbir faydanız dokunmazdı.
Yaptığınız çirkin işleri o daha
iyi bilir.
Benimle sizin aranızda tanık
olarak o yeter.
O, günahları bağışlayandır,
merhamet edendir” de.
009 “Ben peygamberlerin ilki değilim.
Bana ve size neler yapılacağını
da bilmem.
Ben ancak bana iletilene
uyarım.
Apaçık bir uyarıcıyım o kadar”
de.
010 “Düşündünüz mü! Ya, Allah katındansa, siz
onu inkâr ettiyseniz, İsrailoğullarından bir tanık ‘yani Musa’ bunun bir
benzerine ‘son peygamberin geleceğine’ inanıp tanıklık ettiyse, siz yine
de büyüklük taslamışsanız ‘o zaman ne olacak hâliniz’!
Allah, zalimleri asla doğru
yola eriştirmez!” de.
011 İnkâr edenler, inananlar hakkında, “İyi
bir şey olsaydı ona bizden önce erişemezlerdi” dediler.
Fakat onlar bununla doğru yola
erişmeyi kabul etmedikleri için, “Bu eski bir yalandır” diyecekler.
012 Kur’an’dan önce bir doğru yol rehberi, bir
rahmet olarak Musa’nın kitabı vardı.
Kur’an, zulmedenleri uyarmak,
güzel işler yapanlara müjde vermek üzere arapça olarak indirilmiş, kendinden
öncekileri doğrulayan bir kitaptır.
013 “Rabbimiz Allah” deyip de sonra dosdoğru
gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
014 Onlar ‘inanıp da güzel işler yapanlar’
cennet arkadaşlarıdırlar, orada sonsuza kadar kalacaklar.
046.
015 İnsana, ana babasına güzel
davranmayı tavsiye ettik. Annesi onu zorlukla taşıdı, güçlükle doğurdu. Otuz ay
da taşınması, sütten kesilmesi sürer.
Sonunda erginlik evresine
erişip de kırk yaşına girince der:
“Rabbim!
Bana ve ana babama olan
nimetine şükretmemi nasip et!
Seni razı edecek işler yapmamı
sağla!
Bana verdiğin gibi neslime de
iyilik ver!
İçtenlikle pişman olarak sana
yöneldim!
Ben sana teslim
olanlardanım!”
016 İşte bunlar!
Yaptıklarının en iyilerini
kabul ederiz.
Kötülüklerini görmezden
geliriz.
Onlar, kendilerine verilen
doğru sözün yerine getirilmesiyle cennetliklerin arasına katılırlar.
017 Biri de, ana babasına, “Öf size!” der,
“Benden önce nice insanlar gelip geçmişken beni yeniden dirilmekle
korkutuyorsunuz demek!”
Bunun üzerine onlar ‘ana
babaları’ Allah’tan yardım dilerler. Ona, “Yazıklar olsun sana! İmana gel,
Allah’ın sözü muhakkak gerçekleşecektir” derler.
O inanmamakta direnir, “Bunlar
eskilerin masallarıdır!” der.
018 İşte bunlar, kendilerinden önce gerek
cinlerden, gerek insanlardan, gelip geçen topluluklar içinde üzerlerine söz hak
olmuş ‘azap sözü gerçekleşmiş’ kimselerdir.
Zarara uğrayanlar arasında
yerlerini alacaklar!
019 Onların hepsi yapıp ettiklerine göre bir
dereceye sahip olacaklar.
Yaptıklarının karşılıkları,
asla hakları yenmeksizin, kendilerine ödenir.
020 İnkâr edenler ateşe atıldıkları gün,
“Dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız, onların
keyfini sürdünüz. Bugün ise, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız, yoldan
çıkıp azmanız yüzünden alçaltıcı bir azap göreceksiniz!” denilir.
046.
021 Bir de Âd halkının kardeşi
Hud peygamberi an.
Kendisinden önce ya da sonra
gelip de halkına, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” diyen nice uyarıcılar
gibi, o da kumluk bir bölgede yaşayan halkını uyarmıştı.
“Doğrusu, ben sizin için büyük
bir günün azabından ‘bir felaketle silinip gitmenizden’ korkuyorum”
demişti.
022 Onlar, “Sen bizi ilahlarımızdan döndürmek
için mi geldin! Doğru sözlülerdensen bizi tehdit ettiğin şeyi ‘azabı’
başımıza getirsene!” dediler.
023 “İlim Allah katındadır” dedi, “Ben size,
bana iletilen ilahi gerçekleri bildirmek üzere gönderildim. Fakat görüyorum ki
siz cahillik eden ‘hakikat ilminden yoksun’ kimselersiniz!”
024 Derken, başlarına gelecek felaketi
yaşadıkları yere doğru yayılan bir bulut şeklinde gördüler.
“Bu bulut bize yağmur
getirecek” dediler.
‘Hud’ “Hayır!”
dedi, “O bir rüzgâr! İçinde de acılı bir azap var! Hani acele istiyordunuz ya!
025 “Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir
eder!”
Derken, evlerinden başka hiçbir
şey görülmez oldu.
Biz, suçlu bir toplumu işte
böyle cezalandırırız!
026 Biz onları sizden daha fazla imkanlarla
donatmıştık.
Onlara kulaklar, gözler ve
gönüller vermiştik.
Fakat kulakları, gözleri ve
gönülleri onlara bir fayda sağlamadı.
Çünkü, ‘bunları gerçekleri
görmek, işitmez ve sezmek için kullanmıyor’ Allah’ın ayetlerini açıkça
inkâr ediyorlardı.
Sonunda, alaya aldıkları şey ‘azap’
onları sarıverdi!
027 ‘Bir zamanlar’ çevrenizde yaşamış
nice yerleşim birimlerini de ‘halkının inkârcı olmasından ötürü’ yerle
bir ettik.
Belki dönerler diye
ayetlerimizi evire çevire türlü üslûplarla anlatıyoruz.
028 Allah’ı bırakıp da ona yakınlık elde etmek
için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etseydi ya!
Hayır, hepsi onları yüz üstü
bıraktı.
Bu, onların yalanlarıydı,
uydurup durdukları şeylerdi!
046.
029 Hani, Kur’an dinlesinler
diye bir cin grubunu sana yollamıştık.
Dinlemeye hazır oldukları
zaman, “Susun!” demişlerdi. Bittikten sonra, her biri birer uyarıcı olarak
kendi topluluklarının yanlarına dönmüşlerdi.
030 “Ey halkımız! Biz, Musa’dan ‘Musa’ya
indirilen Tevrat’tan’ sonra indirilmiş bir kitap dinledik. Öncekileri ‘daha
önce indirilen ilahi kitapları’ onaylıyor. ‘Kendisine uyanları’
gerçeğe ve doğru yola iletiyor” dediler.
031 “Ey halkımız!” dediler,
“Allah’a çağırana ‘Muhammed’e’ olumlu cevap verin, ona inanın. ‘Allah
da sizin geçmişte işlediğiniz’ günahlarınızı bağışlasın. Sizi acılı bir
azaptan kurtarsın.”
032 Allah’a çağırana ‘Muhammed’e’
olumlu cevap vermeyen bilsin, Allah’ı yeryüzünde âciz ‘etkisiz’
bırakamazlar.
Onların Allah’tan başka
koruyucuları da yoktur.
İşte onlar apaçık bir
sapkınlıktadırlar!
033 Allah gökleri ve yeri yarattı. Bunları
yaratmaktan yorulmadı. Onun gücü ölüleri de diriltebilir, bunu göremiyorlar
mı!
Evet, o kesinlikle her şeyi
yapabilecek güçtedir!
034 İnkâr edenler, ateşe atıldıkları gün
kendilerine, “Nasıl, bu gerçek değil miymiş!” denilir.
Onlar da, “Evet, Rabbimize
andolsun gerçek!” derler.
Allah, “İnkârınız yüzünden
tadın azabı!” der.
035 Görevlerini yapmakta son derecede kararlı
peygamberlerin zorluklara katlanması gibi sen de katlan.
İnkarcılar için acele etme,
onlar kendilerine vaat edileni ‘kıyameti, azabı’ gördükleri gün, sanki
dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar.
‘Yeryüzünde yaşadıkları süre
kendilerine bu kadar kısaymış gibi gelir.’
Bu bir bildiridir! Yoldan
çıkmış azgınlardan başkası helak edilir mi hiç!
‘Helak kelimesi Kur’an’ın
birçok ayetlerinde geçmektedir. “Tehlikeli duruma düşürmek, bir felaket sonucu
mahvetmek, yerle bir etmek, silip atmak, kökünü kazımak, ölümüne sebep olmak,
yok etmek” gibi manalara gelir. Bununla, kimi yerde felaket, kimi yerde
kıyamet, kimi yerlerde de cehenneme atılmak kastedilmiştir. Bu yok ediş
görecelidir. Bir yerden, mesela yeryüzünden silip atmak manasındadır. Yoksa, ne
yeryüzünde, ne de ahirette hiç kimse tam anlamıyla yok edilmeyecektir.’
......................
‘Peygamber Efendimiz
aleyhissalatü vesselâmın ismi bu sureye de isim olmuştur. “Muhammed”
kelimesinin sözlük anlamı “güzel nitelikleri sebebiyle övülmeye layık olan,
methedilen, övülen” demektir. Allah celle celalühu, Sevgili Elçisinin ismini
bir sureye vermekle ve ikinci ayette adını anmakla büyük bir ikramda
bulunmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Onlar inkâr ettiler, Allah
yolundan alıkoydular. O da onların emeklerini heder etti.
002 Bunlarsa, inandılar, güzel
işler yaptılar, Rableri tarafından gerçek üzere Muhammed’e indirilen Kur’an’a
inandılar. Allah da onların kötülüklerini örtüp durumlarını düzeltiverdi.
003 Bunun sebebi, inkâr edenler
kendilerini batıla ‘yalan, sahte, çürük, boş düşüncelere’ uydurmakta,
inananlarsa, Rablerinden gelen gerçeğe uymaktadırlar.
Allah, insanlara gerçek
durumlarını bu tür örneklerle anlatıyor.
004 İnkâr edenlerle
savaşırsanız vurun boyunlarını! Üstün gelirseniz geriye kalanları esir alın.
Savaş sona erince, onları ya karşılıksız olarak ya da kurtuluş bedeli alarak
salıverin.
Allah dileseydi onları kendisi
cezalandırabilirdi. Fakat sizi birbirinizle sınamak istiyor.
Allah, kendi yolunda
öldürülenlerin emeklerini karşılıksız bırakmaz.
005 İleride onları murada
erdirir, durumlarını güzelleştirir.
‘Ateşten kurtarır, umdukları
güzellikleri verir, memnun kalacakları bir hayat yaşatır.’
006 Onları, kendilerine ‘yeryüzündeyken’
tanıttığı cennete girdirir.
007 Ey inananlar! Siz Allah’a ‘onun
dinine, yoluna, o yolda çalışanlara’ yardım ederseniz, o da size yardım
eder, ayaklarınızı sabit kılar.
‘Sizi daha güçlü bir konuma
getirir, asla yılmazsınız, korkuya kapılmazsınız, başarılı olursunuz.’
008 İnkâr edenlere gelince,
onların hakkı yıkımdır ‘sonları kötüdür, azap çekecekler’. Allah onların
bütün işlerini boşa çıkarmıştır.
009 Bu böyledir! Onlar,
Allah’ın indirdiklerini çirkin buldular. O da onların bütün yapıp ettiklerini
boşa çıkardı.
010 Yeryüzünde gezip de
kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmediler mi!
Allah onları ‘azgınlıkları
yüzünden’ yere batırdı. İnkâr edenlerin tümünü bekleyen son bunun bir
benzeridir!
011 Allah, inananların
koruyucusudur. Kâfirlerin ise koruyucuları yoktur!
047.
012 Allah, inanıp da güzel
işler yapanları altında ırmaklar akan cennetlere koyar.
İnkar edenlerse, keyif sürüp
hayvanca yeme derdindeler. Oysa onların yurdu ateştir!
013 Seni bu şehirden sürgün
eden toplumdan daha güçlü nice toplumlar vardı. Onları helak etti de bir
kurtaran çıkmadı!
014 Rabbinden gelen apaçık bir
delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen,
heveslerine uyan kimse gibi olur mu hiç!
015 Günahtan sakınanlara sözü
verilen cennetin misali şudur:
Orada bozulmaz sudan ırmaklar,
tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar, süzme
baldan ırmaklar vardır.
Meyvelerin her türlüsü
onlarındır.
Rableri bütün günahlarını
bağışlar.
Bunun durumu, ateşte temelli
kalan, kendisine bağırsaklarını paramparça edecek kaynar su içirilen kimselerin
durumuyla bir olur mu!
‘Burada sözü edilen şarabın
sarhoşluk veren şarapla ilgisi yoktur. Şarap kelimesi “içilen şey”
demektir.’
016 Onlardan seni dinleyenler
de vardır. Senin yanından ayrılınca, kendilerine ilim verilenlere, ‘içtenlikten
yoksun bir üslûpla’ “Biraz önce ne demişti?” diye sorarlar.
Allah bunların ‘asla
inanmayacaklarını sonsuz ilmiyle bildiği için’ kalplerine mühür basmıştır.
Hep kendi heveslerinin peşinden
koşarlar.
017 Doğru yola erişenlere
gelince, Allah onların hidayetini ‘imanını, teslimiyetini, kulluk etme isteklerini’
artırır, kötülüklerden sakınmalarını sağlar.
018 Onlar, kıyamet gününün
kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar! Onun alâmetleri belirmiştir.
Tepelerine inince ibret almaları neye yarar!
019 Allah’tan başka ilah
yoktur, bunu bil.
Ondan, hem kendi günahlarının,
hem de erkek kadın inananların günahlarının bağışlanmasını dile.
Siz nerde geziyor, nerde
duruyorsanız, Allah hepsini bilir.
047.
020 İnananlar, “Keşke bir sure
indirilse!” derler. Fakat hükmü kesin bir sure indirilip de onda savaştan söz
edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin
bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.
Onlardan beklenen nedir?
021 Bir itaat, bir güzel söz!
‘Onlara yakışan, emri yerine
getirmeleri, güzel bir söz söylemeleriydi.’
İş kesinleşince Allah’a sadık
kalsalardı ‘onun emrini benimseyip gerekeni yapsalardı’ kendileri için
daha iyi olurdu.
022 Yetkili bir konuma gelecek
olsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, rahimleri parçalayacaksınız!
023 Allah o tür kimseleri lânetlemiş,
kulaklarını sağır, gözlerini kör etmiştir.
‘Gerçekleri işitemeyecek,
göremeyecek bir duruma getirmiştir.’
024 Kur’an’ı düşünmezler mi
bunlar!
Yoksa kalplerinin üzerinde ‘hakikat
nurunun girmesini engelleyecek’ kilitler mi var!
025 Dikkat edin! Hak yol
kendilerine belli olduktan sonra gerisin geri dönenleri şeytan aldatmış, onları
uzun emellere düşürmüştür.
‘Sanki bu dünyada sonsuza kadar
kalacaklarmış gibi tutkuların peşinden koşmalarını sağlamıştır.’
026 Çünkü onlar ‘münafıklar,
inanır gibi görünmekle birlikte aslında inanmayan ikiyüzlüler’ Allah’ın
indirdiklerini çirkin bulanlara, “Bazı konularda size uyacağız” demişlerdi.
Fakat Allah onların gizli
konuşmalarını biliyordu.
027 Melekler onların yüzlerine
ve sırtlarına vurarak canlarını alırlarken ne olacak hâlleri!
028 Öyledir! Çünkü onlar,
Allah’ın gazabına sebep olan şeylere uydular da onu memnun edeni çirkin
buldular.
O da onların ‘iyilik
sayılabilecek’ yapıp ettiklerini boşa çıkardı.
029 Yoksa, kalbinde hastalık
olanlar, içlerinde taşıdıkları çirkin özelliklerini ‘ikiyüzlülüklerini,
kuşkucu yaklaşımlarını, kötü niyetlerini’ Allah’ın ortaya çıkarmayacağını
mı sandılar!
047.
030 Dileseydik, onları sana da
gösterirdik de yüzlerinden tanırdın. ‘Dışa yansıyan kimi belirtilerine bakarak
onların iç yüzlerini kesinlikle anlardın.’ Sen onları konuşma biçimlerinden
de tanırsın.
Allah bütün yaptıklarınızı
bilir!
031 İçinizden hak uğruna var
gücüyle çarpışanları, bu yolda zorluklara katlananları ortaya çıkarana kadar
sizi sınayacak, sizi elekten geçireceğiz.
032 İnkâr edip de Allah
yolundan alıkoyanlar, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra peygamberlere
karşı gelenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler. O, onların yapıp ettiklerini
değersiz kılacaktır.
033 Ey inananlar! Allah’a itaat
edin, Peygambere itaat edin, iyi işlerinizi boşa gidermeyin!
034 Allah, inkâr eden, Allah
yolundan alıkoyan, sonra da inkârcı olarak ölenleri asla bağışlamaz!
‘Sonsuz mutluluğu kazanmanın
yolu inanmaktan geçtiği gibi, günahların bağışlanmasının yolu da ondan geçer.
Evet, günah işlememek önemlidir, ama inanmaksızın ölüp gitmek hepsinden
tehlikelidir, o büsbütün kötüdür. Çünkü, inanan kişinin af ümidi vardır,
günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gidebilecektir, ama inkârcı
bunlardan da yoksundur.’
035 ‘Ey inananlar!’
Sakın gevşemeyin, üstün gelmeniz mümkünken barış için yalvarmayın. Allah
sizinle beraberdir. Yapıp ettiklerinizin ödülünü tastamam verecektir.
036 Doğrusu, dünya hayatı bir
oyun ve eğlenceden ibarettir.
İnanır da kötülüklerden
sakınırsanız, o size ödüllerinizi verir, mallarınızı ‘tamamen harcamanızı
da’ istemez.
037 Eğer onları ‘mallarınızın
tamamını ya da önemli bir kısmını’ isteseydi, sizi zorlasaydı, cimrilik
ederdiniz.
Bu da sizin çirkin
özelliklerinizi ortaya çıkarırdı.
038 Allah yolunda yerli yerince
harcama yapmak üzere çağrılıyorsunuz da içinizden kimisi cimrilik ediyor.
Kim cimrilik ederse ancak
kendine ‘kendi zararına’ cimrilik etmiş olur.
Allah zengindir, siz ise
fakirsiniz.
Ondan yüz çevirirseniz,
yerinize size benzemeyen başka bir halk getirir.
‘Başka insanlar yaratır, onlar
sizin gibi yapmazlar.’
......................
‘Fetih, “açma, ele geçirme”
demektir. Fetih yapana “fatih” denir. Fetih, bir şehrin ele geçirilişi gibi
maddî de olabilir, inancını daha ileri aşamalara taşımak, günahlarını terk
etmek, ibadetini geliştirmek gibi manevî de. İlahi isimlerden biri olan
“Fettah” ise, kısaca, “her şeye layık bir şekil açan ve görünüş kazandıran”
manasına gelir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Biz sana parlak bir fetih
açtık.
‘Zafer kazanmanı, başarılı
olmanı sağladık. Üstelik bu başka başarıların kapısı olacaktır. Hudeybiye olayı
münasebetiyle inen bu ayetler, bir yandan orada yapılan barışın bir başarı
olduğunu dile getiriyor, bir yandan da ilerideki başarıların başlangıcı
olduğunu müjdeliyordu. Bu müjdeli haber gerçekleşmiş, iman nuru kısa zamanda
pek çok yere yayılmıştır.’
002 Allah, hem geçmiş, hem
gelecek günahını bağışlayacak, sana nimetini tamamlayacak, seni dosdoğru bir
yola iletecektir.
003 Allah sana eşsiz bir
zaferle yardım edecektir.
004 İnananlar imanlarını
artırsınlar diye onların kalbine sekinet ‘sakinlik, dinginlik, güven
duygusu’ indiren odur.
Göklerin ve yerin orduları
Allah’ındır.
Allah, her şeyi bilir, her
işini nice gayeler gözeterek yapar.
005 İnanan erkeklerle
kadınları, içinde temelli kalacakları, altında ırmaklar akan cennetlere koyar,
onların kötülüklerini örter ‘iyiliklerinden ötürü yok eder’.
Allah katında büyük kurtuluş
budur!
006 Allah hakkında kötü zanda
bulunan münafık ‘ikiyüzlü’ erkeklerle kadınlara, müşrik ‘Allah’ın
yanı sıra başka şeylere tanrılık yakıştıran’ erkeklerle kadınlara azap
eder.
Kötülük, onları her yandan
sarar. Allah onlara gazap eder, lânet eder ‘rahmetinden yoksun bırakır’.
Cehennemi bunlar için hazırlamıştır. Ne kötü bir varış yeridir orası!
007 Göklerin ve yerin orduları
Allah’ındır.
Allah, izzetlidir, onurludur,
güçlüdür, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
008 Gerçekten, biz seni bir
tanık, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik,
009 ‘Ey insanlar!’
Allah’a ve Elçisine inananın. Ona saygı gösterin. Sabah akşam Allah’ı tesbih
edin ‘kusurlardan ırak olduğunu dile getirerek anın’.
048.
010 Sana bağlılıklarını
bildirmek üzere el verenler, Allah’a el vermiş ‘itaat etmiş’ olurlar.
‘Peygambere inanmak, ona uymak
işte bu kadar önemlidir, ona göre davranın.’
Allah’ın eli ‘kudreti, gücü, rahmeti’
onların elinin üstündedir ‘bu olanlara tanıktır, onların seçimini
onaylamaktadır’.
Kim, ‘el verip söz verdikten
sonra’ sözünden cayarsa, kendi zararına cayar. Kim, Allah’a olan sözünü
yerine getirirse, o da ona büyük bir ödül verir.
011 Bedevilerden ‘kırsal
yerlerde yaşayan insanlardan’ olup da savaştan geri kalanlar sana,
“Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah’tan bizim için bağışlanma dile”
diyecekler.
Gönüllerinde olmayanı
dilleriyle söylüyorlar.
“Allah, size bir zarar
gelmesini dilerse ya da bir fayda elde etmenizi isterse, ona kim engel
olabilir!” de.
Allah yaptıklarınızdan
haberlidir!
‘Bu ayet, Mekke dışında yaşayan
ve Hudeybiye olayında inananların yanında yer almayan bazı topluluklardan söz
etmektedir. Bunlar, hacca silahsız giden sahabelerin öldürüleceklerini
düşünüyorlardı. Fakat tahminlerinde yanıldılar. Bunun üzerine gelip af
dilediler.’
012 Hayır! Siz, Peygamberin ve
inananların, ailelerine bir daha asla dönemeyeceklerini sanmıştınız. Bu,
gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü düşüncelere kapılmıştınız. Bu nedenle
hayırsız kimseler oldunuz.
‘Bedeviler, yani göçebe hayatı
yaşayanlar, her ne kadar inanınmış görünüyorlarsa da, bu tam bir imana
dönüşmemişti. Müslümanların yenilmesini istiyorlardı. Bu istek onların kötü
zanlar beslemelerine neden olmuştu.’
013 Allah’a ve Elçisine
inanmayan kimse bilsin, Allah inkâr edenler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır!
014 Göklerin ve yerin
hâkimiyeti ‘egemenliği’ Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine
azap eder.
Allah, günahları bağışlayandır,
merhamet edendir.
015 ‘Ey inananlar!’ Siz
ganimetleri ‘yasal bir savaşta elde edilen malları’ almak üzere giderken,
daha önce savaşa katılmayanlar, “İzin verin biz de sizinle gelelim” diyecekler.
Onlar, Allah’ın sözünü
değiştirmek isteyecekler.
‘Ganimetler, var güçleriyle hak
uğruna savaşanlara verilir. Savaşa katılmadıkları hâlde ganimetten pay
alırlarsa, ilahi yasaya aykırı harekete sebep olurlar.’
Onlara, “Bizimle
gelmeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur” de.
Size, “Hayır, siz bizi
kıskanıyorsunuz” diyecekler.
Asla! Bunlar pek az söz
anlıyorlar!
048.
016 Bedevilerden ‘kırsal
yerlerde yaşayan insanlardan’ geri kalmış olanlara, “Yakında, yaman savaşçı
olan bir toplulukla, onlar teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız. Bu
çağrıya uyarsanız Allah size güzel bir ödül verir. Fakat daha önce döndüğünüz
gibi yine dönecek olursanız, size acılı bir azaba uğratır” de.
017 Köre, topala, hastaya
güçlük yoktur.
‘Bunlar, savaşa katılmamaktan
dolayı sorumlu olmazlar.’
Kim, Allah’a ve Elçisine itaat
ederse, Allah onu altında ırmaklar akan cennetlere girdirir. Kim yüz çevirirse,
onu acılı bir azaba uğratır.
018 İnananlar, o ağacın altında
sana bağlılıklarını bildirmek amacıyla el verirlerken, Allah onlardan razı
olmuştur. Onların gönüllerinde olanı bilmiş, içlerine sekinet ‘huzur, güven
hissi’ indirmiştir. Yakında gerçekleşecek olan bir zaferle ödüllendirmiştir.
019 Onları, elde edecekleri
birçok ganimetlerle ödüllendirmiştir.
Allah izzetlidir, onurludur,
üstün gücü vardır, işlerini nice gayeler, faydalar gözeterek yapar.
020 Allah size daha pek çok
ganimetin sözünü vermiştir. Onları elde edeceksiniz. O bunları ‘şuracıkta
sözü edilen ganimetleri’ hemen vermiş, insanların size zarar vermek üzere
uzanan ellerini sizden uzaklaştırmıştır. İnananlara bir alâmet olsun, sizi
dosdoğru bir yola iletsin diyedir.
‘Allah, kendi yolunda
yürüyenlere ödüller verir. Şu size verilenler, ahirette verilecek olan sonsuz
nimetlerin numuneleridir. Herkes bunu bilsin de ona göre kendine bir yol
edinsin diyedir.’
021 Henüz elde edemediğiniz
başkaları da var. Fakat onları Allah ihata etmiştir.
‘Onların yazgısını yazmış,
sözünü vermiştir. Hepsi onun katındadır.’
Allah’ın gücü her şeye
yeter.
022 İnkâr edenler sizinle
savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da kendilerine ne bir koruyucu
bulabilirlerdi, ne de bir yardımcı.
023 Allah’ın eskiden beri süregelen
yasası budur. Allah’ın yasasında değişme bulamazsın.
‘İnananlar, eninde sonunda
üstün geleceklerdir. Bu her zaman böyle olmuştur. Gerçekten inanarak onun
yolunda yürüyenler ilerlemeyi, yükselmeyi sürdüreceklerdir.’
048.
024 Size onlara karşı zafer
verdikten sonra, Mekke vadisinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi
onlardan çekti.
Allah, her ne yaparsanız
görmektedir.
025 Onlar ‘gerçeği’
inkâr eden, sizi Kâbe’yi ziyaretten, kurbanlıkları yerlerine gitmekten
alıkoyanlardır.
Orada, henüz bilmediğiniz
inanmış erkeklerle inanmış kadınları ayırt edemeyerek ezmek suretiyle üzüntüye
kapılmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi.
Allah, dilediklerine merhamet
etmek için böyle yapmıştır.
Onlar ‘inananlarla
inanmayanlar’ birbirlerinden ayrılmış olsalardı, inkârcıları acılı bir
azaba uğratırdık.
026 İnkârcıların kalplerindeki
hamiyeti, cahiliye hamiyetini ‘hakikati tanımayan kimselerin büyüklenme, ün
kazanma gibi eğilimlerinden kaynaklanan atılım yapma duygusunu’
kızıştırdıklarında, Allah da Peygamberinin ve inananların üzerine sekinetini ‘sakinlik
hissi, güven duygusu, huzur’ indirdi.
Onların kötü işler yapmaktan
sakınmalarını sağladı. Onlar buna layıktılar, hak etmişlerdi.
Allah her şeyi bilendir!
027 Allah, elçisinin sadık
rüyasını gerçekleştirmiştir.
‘Sadık rüya, gerek ayetlerle,
gerekse hadislerle önemi belirtilen rüya türüdür. Şeytanın kuruntu vermesi
sonucu görülen rüyalar vardır. Günlük olayların yansımasından ibaret olan
sıradan rüyalar da vardır. Sadık rüyalar bunlarla karıştırılmamalıdır.’
Allah’ın dilemesiyle siz, güven
içinde, başlarınızı tıraş etmiş ya da saçlarınızı kısaltmış olarak, korkusuzca
Kâbe’ye gireceksiniz.
Allah, sizin bilmediğinizi
bilir.
Size, bundan başka, yakın
zamanda bir zafer daha verecektir.
028 Bütün dinlerden üstün
kılmak üzere, Elçisini bir yol gösterici ve gerçek din ile gönderen, odur.
Tanık olarak Allah yeter!
......................................
048.
029 Muhammed, Allah’ın
elçisidir. Yanındakilerse, inkâr edenlere karşı zorlu, kendi aralarında
merhametlidirler.
Onları rükû edenler, secde
edenler olarak görürsün.
‘Rüku, namazda eğilmektir.
Secde, son derecede saygıyla yere alnını koymaktır. Burada, parça söylenerek
bütün kastedilmiş, sahabelerin namaz kılan kimseler oldukları dile
getirilmiştir.’
Allah’tan lütuf ister, onun
rızasını dilerler.
Onların bellikleri yüzlerindeki
secde izidir.
‘Namaz kılıp yere kapanmaları
sebebiyle yüzlerinde oluşan izlerinden tanınırlar. İçlerindeki nur dışlarına
yansımıştır.’
Bu onların Tevrat’taki ve
İncil’deki temsilleridir.
‘Gözünüzde canlandırabilmeniz
için onları size böyle anlatmışlardır.’
Onlar, filizini yarıp çıkarmış,
onu gittikçe kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş,
ekincilerin hoşuna giden bir ekine benzerler.
‘Öyle güzel, öyle düzgün.
Gözler bakmaya kıyamaz. Gönüller sevmeye doyamaz.’
Allah, böylece onları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle, inkârcıları öfkelendirir.
Allah, inanıp da güzel işler
yapanlara, günahlarını bağışlama ve büyük bir ödül sözü vermiştir.
‘Hucurat, “hücreler, odalar”
demektir. İnananların uymaları gereken görgü kurallarından bahseder. Kalbin ve
dilin bazı günahlarına dikkat çeker, bunların çirkinliğini anlatır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey inananlar! Allah ve
Elçisi katında öne geçmeyin!
‘Kendi isteklerinizi,
eğilimlerinizi, heveslerinizi öne çıkarmayın.’
Allah’tan sakının!
Allah her şeyi işitir, her şeyi
bilir.
‘Söze bir hitap cümlesiyle
başlamak, anlatılacak konunun önemini vurgulamak, okuyan ya da dinleyen kişinin
dikkatini çekmek içindir.’
002 Ey inananlar! Seslerinizi
Peygamberin sesinden üste kaldırmayın. Birbirinize bağırdığınız gibi ona
bağırmayın. Yapıp ettikleriniz boşa gider de farkına varmazsınız.
‘Bu ayette geçen “sesi üste
kaldırmamanın” gerçek anlamının yanında bir de daha genel bir anlam vardır.
“Görüşlerinizi daha üstün tutmayın” diye özetlenebilir.’
003 Allah’ın elçisinin yanında
seslerini kısanlar, Allah’ın gönüllerini kötülüklerden sakınma konusunda
sınadığı kimselerdir. Onların günahları bağışlanacaktır. Kendilerine büyük bir
ödül verilecektir.
004 Sana odalarının dışından
seslenenlerin çoğu akıllarını kullanmayan kimselerdir.
‘Bunun edebe aykırı olduğunu
düşünemiyorlar.’
.........................
049.
005 Sen yanlarına çıkıncaya
kadar sabretselerdi, haklarında daha hayırlı olurdu.
Allah günahları bağışlayandır,
merhamet edendir.
006 Ey inananlar! Bir fasık ‘yoldan
çıkmış günahkar’ size haber getirirse, onun aslını araştırın. Yoksa,
bilmeden insanlara sataşır, sonra da pişman olursunuz.
007 Allah’ın elçisi
aranızdadır, bilin. Çoğu işlerde o size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Allah
size imanı sevdirdi, gönüllerinize güzel gösterdi. İnkârı, yoldan çıkmayı ve
başkaldırmayı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
008 Bu, Allah’ın lütfu ve
nimetidir.
Allah, her şeyi bilir, işlerini
nice gayeler gözeterek yapar.
009 Eğer inananlardan iki grup
çarpışırlarsa, aralarını hemen düzeltin. Biri ötekine haksız yere saldırırsa,
saldıranlarla onlar Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın. Dönerlerse,
adalete uygun bir şekilde aralarını bulun. Âdil davranın! Allah âdil
davrananları ‘hak sahibine hakkını verenleri, dengeli olanları’ sever.
010 İnananlar elbette
kardeştirler! Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’tan sakının ki merhamet
olunasınız.
‘Kur’an, bu ayetle bir temel
ilke ortaya koymuş, inanan insanları birbirlerine kardeş yapmıştır. Kardeşlik
için inanmış olmayı yeterli saymıştır. İnanan kişi günahkâr da olsa yine
kardeştir. Hatasını benimsememekle birlikte, onu sevmek, gerekirse ona yardımcı
olmak her inananın görevidir.’
011 Ey inananlar! Bir kısım
insanlar öbür insanlarla alay etmesinler! Çünkü, onlar kendilerinden daha iyi
olabilirler. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler. Çünkü, onlar kendilerinden
daha iyi olabilirler.
‘Hem daha iyi olabilir, hem de
zaten her inanan kişi kardeşini kendisinden daha iyi bilmelidir.’
Birbirinizi ayıplamayın ‘kınamayın,
karalamayın, kötülemeyin’. Birbirinizi kötü ‘incitici, yaralayıcı’
lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fısk ne kötü isimdir!
‘Şu yasaklananları yaparak
inancına aykırı hareket etmekle kazanılan nitelik ne kadar da çirkindir.’
Tevbe etmeyenler zalimlerin ta
kendileridirler!
‘İnsan boş bulunup günah
işlemişse, hemen kusurunu görmeli, pişman olmalı, tevbe etmelidir. Çünkü,
kusurunu görmemek daha büyük kusurdur. İnsanı tevbeden alıkoyar. Günah lekesi
onun üzerinde kalır. Farkına varmaz yenilerini işler. Böylece zalim olur
çıkar.’
049.
012 Ey inananlar! Zannın
çoğundan ‘ya da zandan çokça’ kaçının. Çünkü, zannın bazısı günahtır.
‘İyi zan vardır, kötü zan
vardır. Siz zandan kaçınmaya bakın. İlle de zan edecekseniz güzelini edin.
Kardeşlerinizin durumunu kendi içinizden iyi yönde yorumlayın.’
Birbirinizin kusurunu
araştırmayın!
Kiminiz kiminizi gıybet etmesin!
Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Demek tiksindiniz!
Allah’tan korkun.
‘Gıybet, dedikodu etmek,
arkadan çekiştirmek, bir kimseyi hoşlanmayacağı niteliklerle anmak, hakkında
işitince üzüleceği sözler söylemektir.’
Allah, tevbeleri kabul edendir,
merhametlidir.
013 Ey insanlar! Sizi bir
erkekle bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye sizi uluslar ve kabileler
yaptık.
Allah katında en iyiniz,
kötülükten en çok sakınanınızdır.
Allah her şeyi bilir, her
şeyden haberlidir.
‘Sizi ayrı ırklar, uluslar,
oymaklar hâlinde yaratmamızın sebebi, tanışıp yardımlaşmanızdır. Birbirinizi
küçük görmeniz, çarpışmanız, çatışmanız, birbirinize üstünlük taslamanız için
değildir. Hiçbirinizin diğerine üstünlüğü yoktur, üstünlük kötülüklerden
sakınmakla kazanılır. Allah katında tek ölçü budur.’
014 Kırsal yerlerde yaşayan
kimi insanlar, “Biz iman ettik” dediler.
“Siz iman etmediniz. Çünkü,
iman henüz gönüllerinize girmedi. Teslim olduk deyin. Allah’a ve Elçisine itaat
ederseniz, yapıp ettiklerinizden hiçbir şeyi noksan etmez. Allah günahları
bağışlayandır, merhamet edendir” de.
‘İman, daha derin bir kavrayış,
bir seziş, bir algıdan sonra kalbe verilen bir nurdur. Mumdan güneşe kadar
sayısız mertebeleri vardır. İslâm ise, teslim olmak demektir. Bir kimse,
yeterince derinden kavramasa da bir insana, bir görüşe teslim olabilir. İşte
ayette bu ince fark belirtilmiştir.’
015 Müminler, Allah’a ve
Elçisine inandıktan sonra kuşkuya düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla
cihad edenlerdir.
‘Cihad edenler, yani var
güçleriyle çaba harcayanlar, gerekirse dinleri için savaşanlar.’
İşte onlar doğru
kimselerdir!
016 “Siz, dininizi Allah’a mı
öğretiyorsunuz! Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Allah her
şeyi bilendir” de.
017 İslâma girdikleri için seni
minnet altında bırakıyorlar.
‘İnanmış olmalarını sana bir
lütufmuş gibi başına kakıyorlar.’
Onlara, “Müslümanlığınızı benim
başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz bilin, sizi imana erdirdiği için asıl
Allah size lütfetmiştir.” de.
018 Allah göklerin ve yerin
sırlarını bilir. Allah bütün yaptıklarınızı görendir.
.................................
‘Sure, ismini “Káf” harfinden
almıştır. Saklı anlamlar içeren harflerden biridir. Bakara suresinin baş
kısmında bu tür harflerle ilgili bir açıklama vardır, oradan okunabilir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Káf. Andolsun o şanlı
Kur’an’a!
002 Gerçeği inkâr edenler,
aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da dediler: “Ne tuhaf bir şey!
003 “Ölüp de toprak olunca dirilecek
miyiz! Bu, çok uzak bir dönüş!”
004 Biz toprağın onlardan neyi
eksilttiğini biliyoruz. Katımızda her şeyi koruyan bir kitap var.
‘Bedenleri toprakta çürüyor,
onları oluşturan parçacıklar dağılıyor, ama hepsi bizim bilgimiz dahilinde
oluyor. Daha sonra o bedeni yeniden yaratabilecek, hayat verecek bilgimiz,
irademiz ve gücümüz vardır. Çünkü, onu ilkin topraktan yaratan da bizdik.’
005 Onlar, gerçek kendilerine
gelince onu yalanladılar. Şimdi kararsızlık içinde bocalayıp duruyorlar.
‘Ölümün yokluk olması hayatı da
anlamsızlaştırır. İnsanı bunalıma sürükler. Bu durumu ruhlarında yaşıyor,
bunalıyor, bir çıkış yolu bulamıyorlar. Oysa, yaratılan varlıklara dikkatle
baksalar, inadı bir yana bırakıp düşünseler, gerçeği görecek, inanacak, huzur
bulacaklar.’
006 Üzerlerindeki göğe
bakmazlar mı, onu nasıl bina etmişiz! Nasıl da süslemişiz! Onda hiçbir çatlak
yoktur.
007 Yeryüzünü genişletip
yaydık. Sarsılmasın diye üzerine sabit baskılar ‘dağlar, tepeler’
yerleştirdik. Orada her türden güzel bitkiler bitirdik.
008 İçtenlikle gerçeğe yönelen
her kulun gönül gözünü açıp ibret almasını sağlamak için ‘bunları yaptık’.
009 Gökten bereketli bir su
indirdik. Onunla nice bahçeler, derlenecek taneler bitirdik.
‘Bunları siz de yiyorsunuz,
sizin için birer nimet olan hayvanlarınız da.’
010 Birbiri üstüne dizili
salkımlar yüklenmiş upuzun hurma ağaçları yarattık.
011 Kullara rızk olsun diye.
Onunla ‘yağmurla’ ölü bir yere can verdik. ‘Kışın ölen canlılar
baharda yeniden hayat buluyorlar.’
İşte, insanların dirilip kabirlerinden
çıkışları da buna benzer.
‘Yeryüzündeki yeniden
yaratılışları, dirilişleri gören bir insan ölümden sonra dirilmeyi nasıl inkâr
eder!’
012 Onlardan önce Nuh halkı,
Ress halkı, Semud halkı da yalanladılar.
013 Âd halkı, Firavun halkı ve
Lût’un yakınları da yalanladılar.
014 Eyke halkı, Tübba halkı da.
Bunların hepsi peygamberleri yalanladılar. Bunun üzerine tehdidim
gerçekleşti.
‘Azabım başlarına geldi, helak
oldular, yeryüzü sayfasından silinip gittiler.’
015 Birinci yaratıştan dolayı
yorulduk mu biz!
Asla! Onlar yeni bir yaratıştan
kuşku duyuyorlar.
‘Göğü, yeri, ikisi
arasındakileri yoktan yaratan, her mevsimde ölümden sonra dirilişin sayısız
örneklerini gösteren Allah, insanları niçin diriltemesin!’
050.
016 Kuşkusuz, insanı biz yarattık.
İçinden gelen sesin kendisine ne fısıldadığını biliriz. Çünkü, ona şah
damarından daha yakınız.
017 Biri sağında, biri solunda
olmak üzere iki gözlemci oturur, insanların yaptıklarını yazarlar.
‘İnanan bir insan için büyük
bir nimettir bu. Çünkü, her insan yaptığı güzel işlerin, söylediği güzel
sözlerin yitip gitmemesini ister. Bu duygusu yüzünden sesini teybe, görüntüsünü
kasete alır. Melekler de bunu yapmakta, ebedî manzaralar oluşturmak, ahirette
belge olarak sunmak üzere kayıtlar tutmaktadırlar.’
018 Söz namına ne söylese,
yanında mutlaka bir gözcü vardır.
019 Ölümün insanı sarhoş gibi
eden belirtileri mutlaka gelir. O zaman kendisine, “Kaçıp durduğun ölüm gerçeği
işte budur!” denilir.
020 Sûra üflenir! İşte bu da
tehdit günüdür ‘kıyamettir’.
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir aletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfleyecektir.’
021 Her insan, yanında bir
sürücü, bir de tanıkla gelir.
‘Yanında iki görevli vardır.
Bunların kim oldukları konusunda daha fazla bilgi verilmemiştir. Kimi
yorumcular, insanın yapıp ettiklerini yazan melekler olduklarını
söylemişlerdir.’
022 Andolsun, sen bundan gafildin.
‘Bunu umursamıyor, hiçbir hazırlık yapmıyordun.’ İşte, perdeni kaldırdık.
Bugün gözün keskindir artık!
023 Onu getiren der: “İşte,
yanımda olan hazır!”
024 Siz ikiniz, atın cehenneme
direngen her kâfiri!
025 İyi olan her şeye var
gücüyle engel olanı!
026 Allah’tan başka ilah
uyduranı! Haydin, atın onu en şiddetli azaba!
027 Onu yoldan çıkaran dostu
der: “Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi ileri derecede
sapıklıktaydı.”
028 Allah buyurur: “Huzurumda
çekişmeyin! Ben sizi daha önce azabımla uyarmıştım!
029 “Benim katımda söz
değiştirilmez. Ben, kullarıma asla zulmetmem.”
030 O gün cehenneme, “Doldun
mu?” deriz.
Cehennem, “Daha yok mu?” der.
031 Uzak olmayan cennet
kötülükten sakınanlara yaklaştırılır.
‘Allah’ın yaratma gücüne oranla
uzak olmayan cennet ya da inananlara uzak olmayan cennet. İkinci manada anlaşılırsa
şu anlama gelir: İnanan kişi daha dünyadayken bir tür cennet hayatı
yaşamaktadır. İman, insanın kalbine cennet getirir. Rabbi tanımak, ona
güvenmek, ona dayanmak, ölümün yokluk olmadığını bilmek de cennet
lezzetlerindendir.’
032 Size sözü verilen budur!
Günahlarından tevbe edene... Onun emirlerini yerine getirene...
033 Görmediği hâlde sınırsız
merhamet sahibi Allah’a karşı kalbinde ürpertili bir korku duyana... Allah’a
yönelik bir gönülle gelene...
034 Esenlikle girin ona.
Sonsuzluk günüdür bu!
‘Hep orada kalacaksınız, bir
daha ölmeyeceksiniz. Bu nimetler sonsuza kadar sizin olacak!’
035 Orada ne dilerlerse
onlarındır. Katımızda daha fazlası da vardır.
‘Onun sonsuz güzelliğini görme
nimeti ya da insanın yeryüzündeyken hatırına, hayaline gelmeyen bambaşka
nimetler. İşte size bunlar da verilecek. Bir monotonluk olmayacak, Allah sizin
için sürekli yeni şeyler yaratacak, hiç bıkmayacaksınız, asla
usanmayacaksınız.’
......................................
050.
036 Onlardan önce nice
nesilleri yeryüzünden silmişizdir. Üstelik onlar kuvvet bakımından ‘şimdiki
inkârcılardan’ daha çetindiler. Her yeri gezip girecek delik aradılar.
Kurtulmak için var mı bir çâre!
037 Bunda, kalbi olup sezene ya
da tanık olup dinleyene ibretler vardır.
038 Andolsun, biz gökleri, yeri
ve aralarındakileri altı günde ‘evrede, aşamada’ yarattık. Bize bir
yorgunluk da dokunmadı
‘Bir iş yapınca yorulmak insana
özgü bir zayıflıktır. Çünkü, insanın sınırlı bir gücü vardır. Oysa bizim
gücümüz sınırsızdır.’
039 Sen onların söyledikleri
karşısında sabırlı ol. Rabbini, güneşin doğuşundan önce, batışından önce
övgülerle tesbih et ‘bütün kusurlardan ırak olduğunu dile getirerek an’.
‘Kur’an, pek çok ayette olduğu
gibi burada da sabrın önemini hatırlatmış, sabrın edilgen bir durum olmadığını,
aksine özel çaba harcanarak yapılması gereken etkin bir kulluk biçimi olduğunu
vurgulamıştır.’
040 Onu geceden de tesbih et,
secdelerin arkalarında da.
‘Bu ayetlerde, bütün zamanlarda
Allah’ı anmanın gerekliliği özlü bir biçimde dile getirilmiş, hem namaz, hem
namazdan sonraki tesbihler, hem de bununla yetinmeyip her fırsatta kulluk
etmenin önemi anlatılmıştır.’
041 Seslenenin yakın bir yerden
sesleneceği güne kulak ver.
‘Siz kabirlerinizde beklerken
bir çağrı, İsrafil aleyhisselâmın çağrısını işitecek, çıkış zamanının geldiğini
anlayacaksınız.’
042 O gün çığlığı işitecekler.
Yargılanmak üzere çıkıp toplanma gününün geldiğini anlayacaklar.
043 Biz diriltir, biz
öldürürüz, dönüş de bizedir!
044 O gün yer yarılır. Onlar
çabucak ayrılırlar. Bize göre kolay bir toplanmadır bu.
‘Kıyamet kopar, kâinat yıkılır,
insanların hepsi ayrılır gider. Sonra yeniden dirilip mahşer meydanında
toplanırlar. Sınırsız gücü olan Allah bunları kolayca yapabilir, yaratabilir.
Bir kâinat yaratmış, bir ikincisini niye yaratamasın!’
045 Onların dediklerini biz iyi
biliriz. Sen onların üstünde bir zorba değilsin. Tehdidimden ‘kıyametten ve
ahiretteki azaptan’ korkabileceklere Kur’anla öğüt ver ‘hatırlat, uyar,
anlat, sakındır’!
‘Zariyat, “kırıp ufalayan, toz
edip savuran kuvvetler” demektir. Gerek bu surede, gerekse başka birçok
surelerde bazı varlıklar üzerine yemin edilmektedir. Bu yeminin amacı, her
şeyden önce, üzerine yemin edilen varlıkların önemini vurgulamaktır. İnsan,
çocukluktan beri görmekte olduğu varlıklara alışır, onlardaki harika yaratılışı
göremez, üstünde düşünmez. Kur’an, onun dikkatini çekmekte, gözünü açmakta,
bakmasını, görmesini, düşünmesini sağlamaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, esip savuranlara!
‘Rüzgârlara ya da onların
dizginlerini ellerinde tutan görevli meleklere.’
002 Bir yük yüklenenlere!
‘Bulutlara, bulutları taşıyan
rüzgârlara, yavru yüklenen annelere ve bütün yük taşıyanlara.’
003 Kolaycacık akanlara!
‘Denizde, yerde, havada giden
gemilere, akarsulara, taşıtlara, uçanlara.’
004 Emri pay edenlere!
‘İlahî buyrukla önlerine konan
işleri paylaşan ya da paylaştıran sorumlu meleklere.’
005 Verilen söz haktır!
‘Ölümden sonra diriliş,
yargılanma gününün gelmesi gerçektir, doğrudur, söylenen yapılacaktır.’
006 Din günü mutlaka
gelecektir!
‘Yargı günü mutlaka gelecek,
hesaplar görülecek, iyiler ödülünü alacak, kötüler cezasını bulacaktır.’
................................
051.
007 Andolsun, düzgün hareli
göğe!
‘Düzenli, sanatlı, yerli yerince
yapılmış, bir kumaş gibi özenle dokunmuş göğe.’
008 Siz ihtilaflı bir söz
üzerindesiniz.
‘Sözleriniz birbirini tutmuyor,
çelişkili fikirler, aykırı görüşler ileri sürüyor da ilahi gerçekler üzerinde
buluşmuyorsunuz.’
009 Ondan çevrilen çevrilir.
‘İhtilaflı söz üzerinde
olanlar, aykırı görüşler ileri sürenler, gerçeği sorup arayanlar, doğru
tercihler yaptıkları takdirde çevrilir, doğru yola iletilirler.’
010 O kahrolası
yalancılar!
‘Kendi tutkularını önemseyen,
zanlarını hakikat diye kabul eden, bu yüzden peygamberin ilettiklerini
yalanlayanlar.’
011 Batakta kalmış gáfiller!
‘İnkâr, günah, başkaldırı
bataklıklarına dalıp gerçeği göremeyen, görse de umursamayanlar.’
012 “Din günü ne zaman?!” diye
sorarlar.
‘Küçümseyici bir eda ile
kıyameti, dirilişi, yargılanma sürecini soruyorlar.’
013 O, kendilerinin ateşte azap
görecekleri gündür!
‘Cehenneme girdiğiniz zaman
görürsünüz onu, nesini soruyorsunuz, size ateşten başkası yok ki!’
014 Tadın azabınızı, acele
ediyordunuz ya, işte o budur!
015 Kötülüklerden sakınanlar
cennetlerde, pınar başlarındadırlar.
016 Rablerinin verdiklerini
almışlardır. Çünkü onlar dünyadayken güzel işler yaparlardı.
017 Geceleri az uyurlardı.
‘Ömürlerini yaratılış
gayelerine uygun geçirmek için kalkarlardı.’
018 Seherlerde istiğfar
ederlerdi.
‘Gecenin sonunda Rablerine
yönelir, günahlarının bağışlanmasını dilerlerdi.’
019 Mallarında bir hak vardı,
hem isteyene, hem utanıp istemeyene.
‘İstesinler ya da istemesinler,
mallarının bir kısmını öbür insanlarla paylaşırlardı. Muhtaç olduğu hâlde
utanıp da istemeyeni arar, bulur, ihtiyacını giderirlerdi.’
020 Kesin olarak inananlara
yeryüzünde ayetler vardır.
021 Kendinizde de.
Hâlâ görmeyecek misiniz!
‘Sizi yaratan Allah, kendini
tanıtmak için eserler yarattı. Yer, gök, deniz alâmetlerle dolu. Hem onlara,
hem de kendi harika yaratılışınıza bakın da onu tanıyın.’
022 Rızkınız da göktedir, size
sözü verilen de.
‘Her ikisi de, hem rızkınız,
hem azap, artık siz bilirsiniz.’
023 Göğün ve yerin Rabbine
yemin ederim! Size söylenenler, sizin konuşmanız kadar gerçektir.
‘Asla kuşku duymayın, size söz
verilen ceza ya da ödül mutlaka verilecektir.’
024 Geldi mi sana İbrahim’in
saygın konuklarının haberi?
‘İnsan görünüşlü meleklerin
bilgisi sana ulaştı mı?’
025 ‘İbrahim’in’ yanına
girip, “Selâm sana!” dediler.
İbrahim, “Selâm, tanınmayan
topluluk!” dedi.
‘Tanınmayan, yani bu yörede
bilinmeyen, garip, şaşırtıcı topluluk.’
026 Bir bahaneyle evine gitti,
semiz bir danayı kebap edip getirdi.
027 Onu konuklarının önüne
koydu, “Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi.
028 Derken, ona bir korku
geldi.
‘Konuklar yemeğe el sürmeyince,
İbrahim aleyhisselâm kuşkulandı, bu durum onu korkuttu.’
“Korkma!” dediler.
Sonra da ona bilgin bir oğul
müjdelediler.
029 Bunun üzerine, hanımı
çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarpıverdi, “Benim gibi kısır bir kocakarının
nasıl oğlu olabilir!” dedi.
030 Onlar, “Rabbin böyle
buyurdu. O, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar, her şeyi bilir”
dediler.
051.
031 ‘İbrahim, onların daha
büyük bir görev için geldiklerini sezdi.’
“Ey elçiler! Asıl işiniz
nedir?” dedi.
032 Dediler: “Biz suçlu bir
halka gönderildik.
033 “Üzerlerine sert taşlar
yağdıracağız.
034 “Yasal sınırları aşan
azgınlara atılmak üzere Rabbinin katında belirlenen taşlar.”
‘Burada sözü edilen suçlular,
Lût aleyhisselâmın halkıdır. Bunlar, ilahi mesajı şiddetle reddeden
sapıklardı.’
035 Orada bulunan müminleri
çıkardık.
036 Bir evden başka müslüman
yoktu.
037 Orada, acılı azaptan
korkacaklara bir ibret bıraktık.
038 Musa’nın ‘yaşadıklarında
da ibretler vardır’. Bir zamanlar onu apaçık bir delille ‘Mısırın ulu
önderi’ Firavuna göndermiştik.
039 O, seçkinleriyle birlikte
yüz çevirdi. Musa için, “Bu adam ya bir büyücü, ya da bir deli” dedi.
040 Onu da, ordularını da tutup
denize attık. Firavun, kınanacak işler yapıyordu ‘ya da ölüm anında
kendisini kınıyordu’.
041 Âd halkında ‘da ibret
dersi vardır’. Üzerlerine bir kasırga saldık.
042 Neye isabet ederse yerinde
bırakmıyor, çürütüp kül ediyordu.
043 Semud ‘halkında da ibret
dersi vardır’. Bir zamanlar onlara, “Bir süreye kadar nimetlerinden
faydalanın” denilmişti.
044 Rablerinin emrine uymak
istemediler. Bunun üzerine, kendilerini bir yıldırım yakaladı. Şaşkınlık içinde
bakınıp duruyorlardı.
045 Yerlerinden kalkacak
güçleri kalmadı. Bir yardım da görmediler.
046 Daha önce de Nuh halkını ‘bir
tufanla cezalandırdık’. Çünkü onlar, doğru yoldan çıkmış azgın kimselerdi.
047 Göğü elimizle ‘sınırsız
gücümüzle’ biz kurduk, elbet genişleticiyiz de.
‘Kâinatın bir çekirdekten çıkan
ağaç gibi büyüdüğü, şimdi de genişlemeye devam ettiği dile getiriliyor.’
048 Yeryüzünü de biz yayıp
döşedik. Biz ne güzel bir yayıp döşeyiciyiz!
049 Düşünesiniz diye her şeyi
çifter yarattık.
‘Gece gündüz, gök yer, iyi
kötü, erkek dişi hep ikilidir, tek olan sadece Allah’tır.’
050 Haydi Allah’a firar edin!
Ben onun tarafından size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım.
‘Kötülüklerden sıyrılıp ona
kaçın, koşup ona sığının. Ben nezirim, başınıza gelecek tehlikeleri söyleyerek
sizi uyarıyorum, sakındırmaya çalışıyorum.’
051 Allah’ın yanı sıra başka
ilah uydurmayın. Ben onun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
........................................
051.
052 Bunlardan öncekilere de bir
peygamber gelince, “büyücü” ya da “deli” derlerdi.
053 Acaba bunu birbirlerine
tavsiye mi ettiler? Hayır, bunların hepsi azgındır da ondan!
‘Eski inkârcılarla yenileri
aynı sözü söylüyorlar. Çünkü, azgınlık gibi bir ortak paydaları var, aynı
düşünceden hareketle konuşuyorlar.’
054 Şu hâlde sen onlardan yüz
çevir, bundan dolayı kınanmazsın ‘sorumlu tutulmazsın’.
055 Öğüt ver. Çünkü, öğüt
inananlara fayda sağlar.
‘Sen gerçekleri güzel bir dille
anlat, başkaları dinlemese de inanan kişi dinler, ondan faydalanır.’
056 Ben, cinleri ve insanları
yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.
057 Onlardan bir rızk
istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
058 Rızkları veren, Allah’tır.
Sarsılmaz bir kuvveti olan da yine odur.
‘Rızka ihtiyacı olan sizsiniz.
Kulluk etmenizin faydası sizedir. Benim ibadete, rızka, beslenmeye ihtiyacım
yok. İman size lâzım, namaz sizin için, oruç sizin içindir. Hasta sizsiniz,
ilaç da size verildi. İnanmaktır, güzel işler yapmaktır derdinizin devası. Hem,
rızka muhtaç olanlar ilah olamazlar. Sizin gibi yiyip içenlere ilahlık
yakıştırıp da sapmayın.’
059 O zulmedenlerin, geçmiş
arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır. Cezalarını benden acele
istemesinler!
060 Söz verilen günden dolayı
vay hâline o inkârcıların!
‘Gelmesi kesin olan yargılama
evresinde yaptıklarının hesabını verecekler.’
‘Tûr, “dağ” demektir. Kur’an’da
özellikle Musa aleyhisselâmın vahiy almak üzere gittiği “Sina dağı” kastedilir.
Musa aleyhisselâm, Allah’ın hitabına bu dağda muhatap olmuş, dinlemeye takat
getiremeyip bayılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, o dağa!
002 Yazılmış kitaba!
003 Yayılmış yaprak üzerinde.
004 Mamur eve!
‘Kâbe’ye, çevresinde meleklerin
döndükleri gökteki bir mabede, imanın yeri olan insan kalbine, hayatla
şenlendirilen şu kâinat sarayına ya da bunların hepsine.’
005 Yükseltilmiş tavana!
‘Gökyüzüne ya da cennetin
tavanına.’
006 Kabaran denize!
007 Rabbinin azabı mutlaka
gelecek!
‘Şu sıralananları yapan Allah
kıyameti getirecek, sizi diriltecek, yargılayacaktır.’
008 Yoktur onu savacak!
‘Kıyamete karşı koymaya, onu
geri çevirmeye kimsenin gücü yetmez.’
009 O gün gök sarsılır bir
sarsıntıyla.
‘Yıldızlar, gezegenler
birbirine girer, dehşet verici çarpışmalar olur.’
010 Dağlar yürür bir yürüyüşle.
‘Hep yerinde kalacakmış gibi
sapasağlam görünen dağlar bulutlar gibi olur, yürür, uçar, savrulur.’
011 O gün vay hâline
yalanlayanların!
012 Onlar, daldıkları batakta
oynayıp duruyorlar.
‘Varlık nedenlerini düşünmeden
günübirlik tutkularının peşinden koşuyor, oyunlarla zaman kaybediyor, ahirete
hazırlanmıyorlar.’
013 O gün cehennem ateşine
itilirler bir itilişle.
014 Kendilerine, “İşte
yalanlayıp durduğunuz cehennem ateşi budur!” denilir.
052.
015 Bu bir büyü mü, yoksa siz
mi görmüyorsunuz!
‘Size bundan söz edilince büyü
derdiniz, bakın bakalım büyü müymüş, bir yanılsama, bir serap mıymış, anlayın.’
016 Haydi girin bakalım oraya!
İster sabredin, ister sabretmeyin, sizin için hepsi bir. Yaptıklarınızın
cezasını çekiyorsunuz!
017 Derin imanları sebebiyle
kötülüklerden sakınanlar cennetlerdedirler, nimetler içinde yaşıyorlar.
018 Rablerinin verdikleriyle
seviniyorlar.
Rableri onları cehennem
azabından da korudu.
019 Onlara, “Yapıp
ettiklerinizden dolayı yiyin, için, afiyet olsun!” denilir.
‘Bunlar sizin alın terinizdir,
emeklerinizin meyvesidir, bilin de iyice tadına varın. İnsanın kendi
kazancından yararlanması apayrı bir güzelliktir.’
020 Dizili koltuklara
yaslanarak... Onları güzel gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
‘Kimi yorumcular “huri”
kelimesini “cennet kızları” diye anlamış, kimileri de “erkekler için kadın,
kadınlar için erkek olmak üzere tertemiz, arkadaşlıkları pek hoş olan eşler”
diye tanımlamışlardır, bu yorum farkı huri kelimesinin birden fazla manaya
gelmesi sebebiyledir.’
021 Onlar inandılar,
kendilerinden sonraki nesilleri de inanmak hususunda onlara uydular. Biz de
kendilerine nesillerini de kattık. Yapıp ettiklerinden bir şey de eksiltmedik.
Herkes kendi kazancından sorumludur.
‘Soylarını da cennet nimetlerin
tatmak üzere yanlarına verdik. Hep bir aradalar, güzelce yaşayıp gidiyorlar.
Üstelik, biri öncü oldu, öbürü ona uydu diye ödüllerini azaltmadık.’
022 Onlara ‘cennette’
canlarının istediği her meyveyi ve eti verdik.
023 Cennette onlara içenleri
saçma sapan konuşturmayan, günaha da sokmayan ‘içkilerle dolu’ kadehler
ikram edilir.
024 Etraflarında tertemiz
hizmetçiler vardır. Sedefinde saklı incilere benzerler.
025 Cennetlikler birbirlerine
sorular sorar, sohbet ederler.
026 “Biz bundan önce kendi
yerimizde korkular içindeydik” derler.
027 “Allah bize lütfetti de
insanın içine işleyen ateşin azabından korudu.
028 “Gerçekten biz bundan önce
ona yalvarıyorduk. İyilik eden de, merhamet eden de ancak odur,
biliyorduk.”
029 Haydi öğüt ver! Rabbinin
nimeti sayesinde sen ne bir kahinsin, ne de bir mecnun.
‘Cinlerle ilişki Kur’an bir
cinci de değilsin, cinlerin etkisiyle aklını yitiren bir deli de değilsin.’
030 Yoksa sana, “O şairdir, ona
bir felaket gelmesini bekliyoruz” mu diyorlar?
‘Sen şair değilsin. Şairin
sözleri hayallerle karışık olur. İçinde tutarsızlıklar bulunur. Oysa senin
elinde sadece hakikati dile getiren Kur’an var.’
031 “Bekleyin, ben de sizinle
beraber bekliyorum!” de.
052.
032 Bunu kendilerine akılları
mı buyuruyor, yoksa onlar azgın kimseler midirler?
‘Akıllarına mı güveniyorlar,
onu mu ölçü alıyorlar? Oysa senin söylediklerinin hepsi akla uygundur. Fakat
akıl kendi başına ona yetişemez.’
033 Yoksa, “Onu kendisi
uydurdu” mu diyorlar? Hayır, onlar inanmazlar!
034 Eğer haklıysalar, haydi
onun dengi bir söz getirsinler.
‘Kur’an insan sözüyse, haydi
siz de benzerini getirin, onu çürütün. Bugüne kadar yapamadınız, bundan sonra
da asla yapamayacaksınız!’
035 Hiçbir şey olmadan mı
yaratıldılar! Yoksa yaratanları kendileri midir!
‘Yaratıcıyı inkâr mı ediyorlar,
maddeci felsefeler gibi her şey kendi kendini yarattı mı diyorlar. Bir iğne
ustasız, bir harf katipsiz olamazken şu harika kâinat, şu eşsiz varlıklar nasıl
tesadüfen kendi kendine olabilir!’
036 Yoksa, gökleri ve yeri
onlar mı yarattı!
Hayır, bunlar kesin bilgiden
yoksundurlar!
‘Bu kadar açık bir gerçeği bile
inatla inkâr etmeleri bunu gösteriyor.’
037 Yoksa, Rabbinin hazineleri
onların yanında mı, yoksa onlar mı hükmediyorlar!
038 Yoksa, bir merdivenleri var
da onunla yüce âlemleri mi dinliyorlar!
Kim dinliyorsa açık bir delil
getirsin de görelim!
039 Yoksa, kızlar ona da,
oğullar size mi!
‘Melekler Allah’ın kızlarıdır
diyen kimi sapkınlar gibi kızları Allah’a, oğlanları kendilerine mi
ayırıyorlar! Allah çocuğu olmaktan sonsuz derecede uzaktır, bunu anlamıyorlar
mı!’
040 Yoksa, kendilerinden bir ücret
bekliyorsun da borcun altında eziliyorlar mı!
041 Yahut, görünmez varlıklar
onların yanında da onlar mı yazıyorlar!
‘Dış duyularla hissedilemeyen
şeyleri bildiklerini sanan Budacılar ve benzerleri gibi tahminlerini gerçek mi
sanıyorlar! Kimselerin bilmedikleri gizli bir kitapları var da ona mı bakıp
konuşuyorlar! Kur’an’a karşı büyüklük
taslamalarının sebebi bu tutarsız zanları mıdır!’
042 Yoksa, bir tuzak mı kurmak
istiyorlar! Fakat tuzağa düşecek olanlar o inkârcılardır!
‘Senin elindeki gerçeklere
karşı çıkamayınca halkı aldatmak için hileler mi yapıyorlar, tuzaklar mı
kuruyorlar! Yapsınlar bakalım, kazdıkları kuyuya kendileri düşecekler, cehennem
kuyusu onları bekliyor!’
043 Yoksa onların Allah’tan
başka bir ilahı mı var! Allah ıraktır onların ortak koştuklarından!
‘Bir köyde iki muhtar olamazken
şu düzenli, şu görkemli kâinatın iki ilahla yönetilmesi mümkün mü! Her şeyin
yerli yerinde olması Allah’ın birliğini göstermiyor mu!’
044 Gökten ‘tepelerine azap
olarak inen’ bir parçayı düşerken görseler, “Yağmur yüklü bir bulut
kümesidir” derler.
045 Artık bırak onları
çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar.
‘Uzak dur onlardan, kıyamet
enselerinde patlayacak, yaptıklarının hesabını verecekler.’
046 O gün ‘kurdukları,
güvendikleri, işe yarar sandıkları’ düzenleri kendilerine bir fayda vermez.
Yardım edilip kurtarılmaları da söz konusu değildir.
047 O zalimlere daha beride de
azap vardır, ama çokları bilmez.
‘Cehennem azabından önce de
azap çekecekler. Gerek yeryüzünde belalarla, musibetlerle, inanmamanın
getirdiği iç acılarıyla, korkularla, bunalımlarla, gerekse kabirde kıyameti
beklerken hep acı çekecekler. İnanmamanın ıstırabını yaşayacaklar. Her birinin
kalbinde bir cehennem yanmaktadır, o bile yeter!’
048 Rabbinin hükmüne sabret!
Hiç kuşkun olmasın, sen bizim gözetimimiz altındasın. Kalkarken övgüler
dizerek, şükürler ederek Rabbinin yüce adını an!
‘Yürürken, otururken, yatarken,
kalkarken, sözün kısası, ömrünün her anında onu an!’
049 Geceleyin yıldızlar
gizlenince de tesbih eyle.
‘Rabbinin bütün kusurlardan
ırak olduğun dile getir. Hep onunla ol, hep onunla yaşa! Onsuz geçen hayatı
ölüm say!’
...............
‘Necm kelimesinin, “ayet,
yıldız, çimen” gibi manaları vardır. Genellikle “yıldız” diye anlaşılmıştır.
Fakat bu öbür manaların reddini gerektirmez. Bunlar birbirine engel değildir.
Hepsi de hak olabilir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun kayan yıldıza!
002 Arkadaşınız ne şaşırdı, ne
de azıttı.
‘Sevgili Peygamberiniz ne
yolunu şaşırdı, ne de doğru yoldan ayrılıp yanlış yollara saptı.’
003 O, kendi heveslerine uyarak
konuşmaz.
‘İçinden gelen sese kulak
vererek, eğilimlerine yenik düşerek, canı nasıl isterse öyle konuşmaz.’
004 O sadece bir vahiydir, ona
vahyolunur.
‘Onun size ilettikleri
kendisine Allah tarafından bildirilir. Ondan ne alıyorsa size onu veriyor,
gerçeklere aracılık ediyor.’
005 Onu yetileri şiddetli olan
öğretti.
‘Ona bu bilgileri, nitelikleri
ileri derecede güçlü bir melek, yani Cebrail aleyhisselâm getiriyor. Allah’ın
yönlendirmesi sonucu öğretiyor.’
006 Bir kuvvet sahibi. Hemen
belirdi.
007 Ufkun en yüce yerindeydi.
008 Sonra sarkarak iniverdi.
009 İki yay arası kadar oldu,
hatta daha da yakın.
010 Onun kuluna iletisini
bildirdi.
011 Gözün gördüğünü kalp
yalanlamadı.
‘Gözleriyle gördüğünü, vahiy
getiren meleği kalbi de onayladı, iyice ikna oldu.’
012 Şimdi siz o görüşüne karşı
onunla tartışacak mısınız!
‘Peygamber onu yakından gördü,
onunla karşılaştı. Siz ise orada değildiniz, karşı çıkıp tartışırken neye
dayanıyorsunuz.’
013 Andolsun, onu inerken bir
kez daha gördü.
014 En sondaki Sidre’nin
yanında,
‘Peygamber, göklere çıktığı
miraç mucizesi sırasında o vahiy meleğini Sidre adlı bir ağacın yanında bir kez
daha gördü.’
015 Vaat edilen cennetin
yakınında.
‘Sidre ağacı size sözü verilen
cennetin yakınındadır.’
016 O vakit ağacı bürüyordu
bürüyen.
‘Rabbinin nuru ya da melekler o
ağacı bürümüştü.’
017 Göz, ne kaydı, ne de sınırı
aştı.
‘Peygamber doğrudan bakabildi,
yanlış bir şeye de bakmadı, gerçek neyse onu gördü.’
018 Andolsun, Rabbinin
ayetlerinden en büyüğünü gördü.
‘İşte böylece Rabbinin görkemli
eserlerinin en büyüklerini gördü. Onun nasıl da yüce bir yaratıcı olduğunu daha
iyi kavradı.’
019 Gördünüz mü Lat’ı, Uzza’yı,
020 Sonra üçüncüyü, Menat’ı!
‘Bu adlarla andığınız
putlarınızın gerçek yüzlerine bir bakın. İyice düşünün. Peygamber neler
görüyor, neler konuşuyor, siz nelere tapıyorsunuz! Ellerinizle yaptığınız
zavallı putlara..! Bir karşılaştırma yapın da sorgulayın kendinizi!’
021 Niye erkekler sizin de dişiler
onun!
022 Öyleyse insafsız bir
paylaştırma bu!
‘Melekler Allah’ın kızlarıdır
diyorsunuz ya niye öyle, niye oğlanlar size de, kızlar Allah’a!’
023 Bu taptıklarınız sizin ve
atalarınızın taktığı içi boş adlardan başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında
hiçbir belge indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve kendi eğilimlerine uymaktalar.
Oysa kendilerine Rableri
tarafından yol gösterici gelmiştir.
‘Peygamber gelmeseydi bir
mazeret gösterebilirlerdi, ama geldi. Ona uymaları gerekirken puta tapmak da ne
oluyor!’
024 Yoksa, insan her ne isterse
eline verilir mi sanıyor!
‘Söz gelişi, putlar tanrıdır
demekle onlar tanrı mı olur sanırsınız. Ölümden sonra yargılanma yok sanılmakla
yok mu olacak.’
025 Fakat sonrası da Allah
için, öncesi de.
‘Ahiret de, dünya da onundur.’
026 Göklerde nice melekler
vardır. Fakat Allah dilemez de razı olmazsa aracılık etmeleri işe yaramaz.
053.
027 Evet, ahirete inanmayanlar
meleklere dişi adları takarlar.
‘Yeniden dirilişe,
yargılanmaya, cehenneme inanmadıkları için bu tür iftiraları ederler.’
028 Oysa bu konuda bilgileri
yoktur. Sadece zanna uyarlar. Fakat zan gerçeğin yerini tutmaz ki!
029 Öyleyse sen, Kitabımıza
sırtını dönüp de dünya hayatından başkasını istemeyenlerden yüz çevir.
‘Belli oldu, bunlar laftan anlamıyor,
battıkları bataktan çıkacakları yok, sen de uzak dur onlardan.’
030 Onların ilimden yana
erebildikleri budur.
‘İlimleri dünya ile sınırlıdır,
bilgileri yüzeydedir, derine inemezler.’
Rabbin yoldan sapanı da, doğru
yolu izleyeni de en iyi bilendir.
031 Göklerde olanlar da, yerde
bulunanlar da hep Allah’ındır. O, kötülük yapanları yaptıklarıyla cezalandırır.
Güzel davrananları en güzeliyle ödüllendirir.
032 Onlar, ufak kusurları bir
yana, günahın büyüklerinden ve utanç verici suçlar işlemekten kaçınırlar.
Rabbin bağışlaması bol olandır.
İnsanı daha önce topraktan
yarattığı zaman da, sonra annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada da
sizi en iyi bilen odur.
Kendinizi temize çıkarmayın.
Çünkü o, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
‘İlk insanı topraktan yaratan
Allah, daha sonraki insanları annelerinin karınlarında yarattı, biçimlendirdi.
Fakat her insan aslında topraktan gelmektedir. Kendi yaratılışınızı düşünün de
ibret alın. Allah’ın büyüklüğünü anlayın.’
033 Gördün mü o yüz çevireni!
034 Biraz verip de gerisini
vermeyeni!
‘Düşündün mü kendisine iletilen
gerçekleri umursamayan kimseyi. Kendisinden isteneni tamamen vermesi
gerekirken, birazını verip, birazını vermeyeni ya da kendini Allah’a büsbütün
teslim etmeyeni.’
035 Dış duyulara kapalı olan
varlıkların bilgisi yanında da görüyor mu!
‘Günahlarının affını ya da
başkalarına yükleneceğini mi görüyor. Bir garantisi mi var da umursamaz
davranıyor!’
036 Yoksa haber mi verilmedi
Musa’nın sayfalarındaki!
037 Ve vefalı İbrahim’inki!
‘Bu sayfalar, herkesin kendi
günahının cezasını çekeceğini söyler, yoksa bunu bilmiyor mu!’
038 Hiç kimse bir başkasının
günahını yüklenmez.
‘Kimse kimsenin yaptıklarından
sorumlu tutulmaz. Sen yap günahı bana, demekle de o günah ona olmaz. Her ikiniz
de yanarsınız.’
039 İnsana çalışmasından
başkası verilmez.
‘Ne ekerseniz onu biçersiniz.
Ödül, emek harcayanlara verilir.’
040 Çalışmasının sonucu ilerde
görülecektir.
‘Yapıp ettiklerinin yazıldığı
defterler açılınca yaptıkları ortaya çıkacaktır. İyi şeyler yapanlar ödül, kötü
işler yapanlar ceza alacaktır.’
041 Sonra ona hakkı tastamam
verilecek.
‘Ceza ya da ödül, her neyi hak
ettiyse alacak.’
042 Sonunda Rabbinedir bu
gidiş!
‘Çocukluk, gençlik, erginlik,
yaşlılık, ölüm derken diriltilip onun huzuruna toplanacaksınız.’
043 Güldüren de odur, ağlatan
da
044 Öldüren de odur, dirilten
de.
...........................
053.
045 Gerçekten o yarattı iki
eşi, biri erkek, biri dişi.
046 Ana rahmine bir damla su
olarak atıldığı zaman,
047 İkinci kez yaratmak elbette
onun işi.
‘Bir damla sudan erkek ya da
dişi insanlar yaratabilen Allah, insanları ölümlerinden sonra bir kez daha
niçin yaratamasın!’
048 Zengin eden de odur,
sermaye veren de.
‘İnsanın elini nimetlerle
doldurur. Mal onundur, rızkı o verir. Benim diye sahip çıkılan her servet
aslında onundur, insanda emaneten duruyor.’
049 Muhakkak odur Şira
yıldızının Rabbi.
‘O büyük yıldızı yaratan,
gökyüzünde öbür yıldızlar gibi onu da direksiz durduran, emri altında tutan,
öyle büyük, öyle güçlü bir Rabbiniz var.’
050 Gerçekten o helak etti
önceki Âd halkını.
051 Semud halkını da yerle bir
etti. Geriye hiçbir iz bırakmadı.
052 Daha önce de, pek zalim ve
azgın olan Nuh halkını.
‘Nuh kavmini bir tufanda sulara
gömmüştü.’
053 Altı üstüne gelen nice
beldeleri.
‘Öbürleri gibi bunları da
yeryüzünden sildi, yok olup gittiler.’
054 Onları kaplayan
kapladı.
‘Ummadıkları anda gelen azaplar
onları kıskıvrak yakaladı.’
055 Şimdi Rabbinin hangi
nimetinden kuşku duyarsın!
‘Nice nimetlerle kuşatılmışsın,
kuşku duyarsan nankörlük etmiş olmaz mısın!’
056 Bu da evvelki uyarıcılardan
bir uyarıcı.
‘Daha önce gelen peygamberler
gibi Muhammed aleyhissalâtü vesselâm da elçi olarak geldi, sizi uyarıyor,
azaptan sakındırıyor.’
057 Yaklaştı yaklaşıcı!
‘Yaklaşması beklenen kıyamet yaklaştı.
Senin ölümün de bir kıyamettir, kapıda bekliyor.’
058 Yoktur ona Allah’tan başka
açıcı.
‘Onun zamanını Allah bilir.
Kıyametle birlikte ahiret evresini açacak olan da yine Allah’tır.’
059 Siz bu söze hayret mi
ediyorsunuz!
‘Kur’an’a şaşıyor, anlattıklarını
tuhaf, inanılmaz mı buluyorsunuz!’
060 Gülüyorsunuz da
ağlamıyorsunuz.
‘Oyunlarla oyalanıyor, başınıza
gelecek acılı hâlleri düşünmüyorsunuz.’
061 Umursamaz bir biçimde
eğlenip oynuyorsunuz!
062 Haydi secde edin, kulluk
edin Allah’a!
‘Oyun zamanı değil, ömür
sermayesi tükeniyor. Hazır elinizde fırsat varken bir an önce ona yönelin.
Namaz kılın, secde edin, onun rızasını, cennetini kazanmanın yollarını
düşünün.’
‘Kur’an dilinde, gökte parlayan
aya kamer, zaman dilimi olan aya şehr denir. Surenin başında ayın yarılışından
söz edilmiştir. Bu, Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın en büyük
mucizelerinden biridir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 O zaman yaklaştı, ay
yarıldı.
‘Söz verilen, beklenen kıyamet
olayı yaklaştı, mutlaka kopacak. Şu görkemli kâinat sarayı toz edilip
savrulacak. Peygamberin büyük mucizelerinden biri gerçekleşti, ay yarıldı,
ikiye ayrıldı. Bu ayet ay yarılma mucizesini açıkça ortaya koymaktadır. Ay,
Peygamberimizin bir parmak işaretiyle ikiye ayrılmış, kısa bir süre sonra
tekrar eski hâline gelmiştir. Olaya tanık olan inkârcılar bunu inkâr edememiş,
ancak büyü olduğunu söyleyerek kendilerini ve uyruklarını kandırmışlardır. Gece
gündüz farkı, havanın bulutlu olması, olayın gece gerçekleşmesi, gözlem araçlarının
yeterince gelişmemiş olması sebebiyle bütün tarihlere geçmemiştir.’
002 Onlar, bir mucize
gördükleri zaman yüz çevirir, “Eskiden beri süregelen bir büyü” derler.
003 Gerçeği yalanladılar da
heveslerine uydular. Oysa her iş hakkında verilmiş bir karar vardır.
004 Onlara, ‘yanlış
tutumlarından’ caydıracak nice önemli haberler geldi.
005 Bunların hepsinde de nice
hikmetler ‘öğütler, manalar’ vardı. Fakat uyarılar onlara fayda
vermiyor!
006 Öyleyse, çağıran görülmemiş
bir şeye çağırdığı gün sen de onlardan yüz çevir!
............................
054.
007 Gözlerinde korku, yayılmış
çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
008 İnkâr edenler kendilerini
çağıran sese koşarlar, “Bu, pek zorlu bir gün!” derler.
‘O gün gidip gitmemek onların
arzularına bırakılmaz. Çağırıldılar mı ister istemez koşar, mahşer meydanında
toplanır, büyük bir korkuyla hesaplarının görülmesini beklerler.’
009 Onlardan önce Nuh halkı da
yalanlamıştı. Kulumuza deli dediler, yalanladılar, engellemeye çalıştılar.
010 O da, “Ben yenildim! Bana
yardım et!” diye Rabbine yalvardı.
011 Biz de, sular boşanacak
biçimde gök kapılarını açtık ‘şiddetli yağmurlar yağdı’.
012 Yerden de kaynaklar hâlinde
sular fışkırttık. Sular bir emir üzerine belli bir yazgıya göre birleştiler.
‘Büyük bir tufan oldu.
Yaşadıkları yerleri sular kapladı.’
013 Onu levhalı, kenetli olan
şeye ‘gemiye’ bindirdik.
014 Değeri bilinmeyene bir
ödüldü. Bizim gözetimimiz altında yüzüyordu.
‘Halkı onun önemini
kavrayamadı. Biz de onu ödüllendirdik, öbürlerini sulara gömdük.’
015 Onu bir ayet ‘bir ibret’
olarak bıraktık. Nerde düşünüp de ibret alan!
016 Nasılmış azabım ve
uyarılarım!
‘Gördünüz mü, ibret aldınız mı,
onların başına gelenler sizin de başınıza gelebilir düşündünüz mü!’
017 Kur’an’ı insanlar düşünebilsinler
diye kolaylaştırdık. Fakat nerde düşünen!
‘Sade bir dil kullandık, önemli
noktaları tekrarlayarak anlattık, apaçık örnekler verdik, edebi bir üslûpla
indirdik, ama yine de onu okuyup düşünen pek az.’
018 Âd halkı da ‘peygamberlerini’
yalanlamıştı.
‘Onların başına da felaketler
geldi. Azgınlıkları sebebiyle belalarını buldular.’
Nasılmış azabım ve uyarılarım!
019 ‘Kendileri açısından’
uğursuz bir günde üzerlerine sürekli bir fırtına saldık.
020 İnsanları kökünden sökülen
hurma kütükleri gibi deviriyordu.
021 Nasılmış azabım ve
uyarılarım!
022 Andolsun, Kur’an’ı insanlar
düşünebilsinler diye kolaylaştırdık. Fakat nerde düşünen!
023 Semud halkı da uyarıları
yalanladı.
024 “Bizden ‘bizim gibi
ölümlü’ bir insana mı uyacağız!” dediler, “O zaman biz sapkınlık ve
çılgınlık içinde kalırız.
025 “O bilgi aramızdan ona mı
verilmiş! Hayır! Şımarık bir yalancı o!”
026 Yakında bilecekler, kimmiş
şımarık yalancı!
027 Sınamak üzere dişi deveyi
gönderen de bizdik.
‘Salih peygamberi de
yalanladılar. Sınama aracı olan dişi deveyi öldürdüler. Biz de cezalarını
verdik.’
Gözlemle onları da sabırlı ol
sen.
054.
028 “Haber ver onlara, su hakkı
paylaştırıldı, sırası gelen hazır olmalı” diye Salih’e emir verdik.
‘Söz konusu sudan hem dişi deve
faydalanacak, hem de kendileri. Sıraya uysunlar, deveyi rahat
bıraksınlar.’
029 Bir arkadaşlarını
çağırdılar. Adam, kesici bir alet alıp geldi, deveyi kesti.
030 Nasılmış benim azabım ve
uyarılarım!
031 Üzerlerine bir çığlık
saldık. Saman gibi savruldular!
032 Kur’an’ı insanlar
düşünebilsinler diye kolaylaştırdık. Fakat nerde düşünen!
033 Lût halkı da uyarıları
yalanladı.
034 Biz de üzerlerine taş
yağdıran bir rüzgâr gönderdik, hepsini yerle bir ettik. Lût’un inanmış
yakınlarını sabah vakti kurtardık.
035 Katımızdan bir rahmet
olarak!
Şükredene işte böyle ödül
veririz!
036 Oysa, onları şiddetli
azabımızla uyarmıştı, ama onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayarak
yalanladılar.
037 ‘Saldırgan birer
eşcinsel olan bu adamlar’ onun konuklarından faydalanmak istediler. Biz de
gözlerini silme kör ettik. Tadın şimdi azabımı ve tehditlerimi!
038 Önü alınması mümkün olmayan
sürekli bir azap onları sabah erkenden yakaladı.
039 Uyarılarımı dinlememeniz
sebebiyle başınıza gelen azabımı tadın bakalım şimdi!
040 Kur’an’ı insanlar
düşünebilsinler diye kolaylaştırdık. Fakat nerde düşünen!
041 Firavun taraftarlarına da
uyarıcılar geldi.
‘Musa ve kardeşi Harun onlara
peygamber olarak gönderilmişti.’
042 Bütün ayetlerimizi ‘bizi
tanıtan alâmetleri, mucizeleri’ yalanladılar. Biz de onları üstün gücü olan
ve gücünü istediği gibi kullanabilen birine yakışır biçimde kıskıvrak
yakaladık.
043 Sizin inkârcılarınız
onlardan daha mı hayırlı!
‘Onlara gelen azap bunlara
gelmez mi sanıyorsunuz!’
Yoksa kitaplarda sizin için
özel bir izin mi var!
‘İlahi kitaplardan birinde size
azgınlık etme izni mi verildi!’
044 Yoksa, “Biz dayanışmacı bir
topluluğuz” mu diyorlar!
‘Bir araya gelip kafa kafaya
vererek azabımızı engelleyebileceklerini mi sanıyorlar. Bizim gücümüz, malımız,
bilgimiz, ileri derecede gelişmiş araçlarımız var diye kendilerine mi
güveniyorlar!’
045 O topluluk yakında
darmadağın olacak, yüz geri edip gidecekler!
‘Kur’an karşısında birlikler,
kulüpler, dernekler, güçler oluşturanların toplulukları tutunamayacak,
çözülecek. Ona katılanlar da sıvışmanın yollarını arayacaklar.’
046 Evet, onlara asıl sözü
verilen şey, kıyamettir. O kıyamet daha beter, daha acılıdır!
‘Gerçi kıyametten önce de
başlarına belalar gelecek, acılar çekecekler, kaçacak delik arayacaklar. Fakat
beterin beteri var! Kıyamet, yargılanma günü, cehennem onları bekliyor!’
047 Günaha dalan suçlular
sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
048 O gün yüz üstü ateşe
sürüldüklerinde, “Tadın bakalım cehennemin acısını!” denilir.
049 Biz her şeyi bir kadere
göre yarattık.
‘Bütün varlıkları bir yazgıya,
bir plana, bir ölçüye göre yarattık. Hiçbir şey tesadüf sonucu meydana
gelmiyor.’
...............................
054.
050 Bizim buyruğumuz bir tek
sözden ibarettir, tıpkı bir göz kırpışı gibi.
‘Bir şeyi diledik mi ona “Ol!”
deriz, o da oluverir.’
051 Unutmayın, daha önce sizin
benzerlerinizi de yerle bir etmiştik. Yok mu içinizde ibret alacak kimse!
052 Yaptıkları her şey
kitaplarda kayıtlıdır.
‘Melekler tarafından yazılan
defterlerde, sicillerde, dosyalarda yazılıdır.’
053 Küçük, büyük her şey satıra
döküldü.
‘Hepsi yazıldı, hiçbir şey
atlanmadı, bu da küçüktür yazılmağa değmez denilmedi.’
054 İçtenlikle inanarak
günahlardan sakınanlar cennetlerde, ırmak kıyılarındadırlar.
055 Sınırsız gücüyle hüküm
verenin huzurunda, doğrulara özgü bir konumdadırlar.
‘Rahman, “ayrım yapmaksızın
bütün varlıklara merhamet eden” manasında Rabbimizin güzel isimlerinden
biridir. Sayısız rızklar ve nimetlerle kendini belli eder.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 O Rahman!
002 Kur’an’ı belletti.
‘Varlıkların yaratılış amacını
onunla bildirdi.’
003 İnsanı yarattı.
‘Onun en önemli muhatabı olan
insanı var etti. Onu bütün varlıklar üzerinde bir konuma getirdi.’
004 Beyanı öğretti.
‘Önemli bir görev için yarattığı
insana anlamayı, düşünmeyi, sezmeyi ve duygularını, düşüncelerini dile
getirmeyi öğretti.’
005 Güneş ve ay hesaplı.
‘Her ikisi de bir ölçüye göre,
kâinattaki ilahi yasalara uygun biçimde hareket ederler.’
006 Secde eder hep yıldızlar,
ağaçlar.
‘Hepsi yaratıcılarına boyun
eğer, yaratılış amaçlarına uygun davranırlar.’
007 Göğü yükseltip koydu
mizanı.
‘Bir denge koydu, bir düzenleme
yaptı, bir ölçü yerleştirdi, görünen ve görünmeyen her şeyin tartılıp
ölçülebilmesi için teraziler, ölçü aletleri, yasalar, hikmetler koydu. Her şeyi
adalet üzere, her hak sahibine hakkını vererek, dengeli bir biçimde yarattı.’
008 Haddi aşmayın mizanda.
‘Siz de gerek maddî, gerek
manevî ölçülere uyun, taşkınlık etmeyin.’
009 Tartıyı adaletle yapın da
aksatmayın mizanı.
‘Hak sahibine hakkını tam
verin, dengeli davranın, yasal sınırları aşmayın.’
010 Yeri de seriverdi canlılara
amade.
‘Yeryüzünü canlıların rahatça
yaşayabilecekleri biçimde yaydı, serdi, döşedi.’
011 Ondadır meyveler, salkımlı
hurma ağaçları.
012 Yapraklı taneler, hoş
kokulu bitkiler.
‘Size rızk olarak türlü
bitkiler, ağaçlar, ürünler yarattı.’
013 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
‘Nimetler art arda sıralandıkça
bu ayet tekrar edilmiş, bir önemli gerçeğin daha zihinlerde yer tutması sağlanmıştır.’
014 İnsanı pişkin bir topraktan
yarattı.
‘Fırınlanmış gibi kupkuru bir
toprağa biçim verdi, can verdi, akıl verdi, insan hâline getirdi.’
015 Cinleri yalın bir ateşten
yarattı.
‘Görünmeyen akıllı varlıkları
da yalın, görünmez, isi dumanı olmayan, bilinen ateşlere benzemeyen bir
ateşten, belki de bir enerji türünden yarattı. Onları da sınadı, kimi iyi kul
oldu, kimi azgınlık edip azaba uğradı.’
016 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
......................................
055.
017 İki doğunun Rabbi ve iki
batının Rabbi.
‘Görünen ve görünmeyen
dünyaların doğularının ve batılarının Rabbi ya da güney ve kuzey kürelerin
batılarının ve doğularının Rabbi, kısacası bütün doğuların ve batıların Rabbi.’
018 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
019 Saldı iki denizi, buluşsun
diye ikisi.
020 Bir engel var arada,
aşamazlar birbirinin haddini.
‘Su özellikleri birbirinden
farklı iki deniz ya da maddî âlemle manevî âlem yan yana durur da birbirinin
sınırı aşamazlar, birbirine karışmazlar.’
021 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
022 Çıkar ikisinden de inci ve
mercan.
‘Süs eşyaları, inciler,
mercanlar çıkar. Deniz manevî ise hakikatler, ilim elmasları, nurlu fikirler
çıkar.’
023 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
024 Denizde akıp giden gemiler
onundur, sanki birer alâmet.
‘Dağlar gibi gemiler denizlerde
yüzer, hem biner, hem yüklerinizi taşırsınız. Her biri Rabbinizin size olan
nimetinin bir nişanıdır.’
025 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
026 Onun üstünde kim varsa
fani,
027 Yalnız büyüklük ve ikram
sahibi Rabbine bakan yüzü baki.
‘Yeryüzünde ne varsa gelip
geçicidir, ya insan onları bırakıp gider, ya onlar insanı terk eder. Allah’a
bakan yüzleri kalıcıdır, onun namına kullanılmışlarsa, şükre vesile olmuşlarsa,
insan bu nimetlere bakıp da yaratıcısını tanımışsa, işte bunların bir faydası
vardır’.
028 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
029 Ondan ister ne isterse
göklerde, yerde olan. O, her gün bir şandadır.
‘Bir başka iştedir, hiç boş
durmaz, her an yapar yaratır. Her varlık ihtiyacını ondan ister, ona yalvarır.’
030 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
031 Sizin sıranız da gelecek ey
cin ve insan!
‘Ya da ey erkek ve kadın,
yakında sizin de sıranız gelecek, siz de ölüp huzurumuza çıkacak, hesap
vereceksiniz!’
032 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
033 Ey cinler ve insanlar
topluluğu! Gücünüz yeterse haydi çıkın da gidin göklerin ve yerin
etraflarından. Asla çıkıp da gidemezsiniz olmazsa ferman.
‘Allah izin vermedikçe hiçbir
yere gidemezsiniz. Kaçacak yeriniz yoktur. Çünkü her yer onundur. İyisi mi size
bildirilene uyun.’
034 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
035 Üstünüze salınırsa
yardımlaşamazsınız ateşten bir yalım, bir kızıl duman.
‘Bu ateş ahirette olabileceği
gibi dünyada da olabilir. Başınıza ateşli azaplar yağar, her yerden dumanlar
yükselir, günahlarınızın acı meyvesini burada da tadarsınız.’
036 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
037 Gök yarılıp da yağ gibi
eriyen kızıl bir gül olduğu zaman.
038 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
039 O gün sorulmaz artık ne
insanlara, ne cinlere günahından.
‘Çünkü, hepsinin de yapıp
ettikleri yazılıdır, başkasına sormaya gerek yoktur.’
040 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
055.
041 Suçlular yüzlerinden
tanınırlar, tutulurlar perçemlerinden, ayaklarından.
‘İşte böyle utanç verici bir
biçimde, aşağılanarak, yaka paça götürülürler.’
042 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
043 İşte budur azgın suçluların
yalanladıkları cehennem!
044 Onlar bununla kaynar su
arasında dolaşır dururlar.
‘Yanar, yandıktan sonra
serinlemek isterler, ama bu kez de kaynar su verilir. Bu ikisi arasında gider
gelirler, bütün umutları sönmüştür artık.’
045 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
046 Rabbinin makamından korkana
iki cennet var.
‘İç içe nice cennetler vardır,
hem ruh lezzet alır, hem cisim.’
047 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
048 Her ikisinde de türlü türlü
ağaçlar.
049 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
050 İkisinde de akmakta olan
iki pınar.
051 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
052 İkisinde de her tür
meyveden çifter çifter.
‘Bazısı önceden tanınan, bazısı
tanınmayan meyveler.’
053 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
054 Yaslandıkları minderlerin
örtüleri ipektendir.
İki cennetin meyvelerini de
kolayca devşirirler.
055 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
056 Eşler vardır, gözlerini
yalnız eşlerine çevirirler. Bunlardan önce ne cin dokundu onlara, ne de insan,
057 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
058 Sanki onlar birer yakut,
birer mercan.
‘Öyle güzel, öyle göz alıcı,
öyle alımlı.’
059 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
060 İhsanın karşılığı nedir,
elbette ihsan!
‘İyilik edenlere verilecek olan
iyi şeylerdir. Eken biçecek, güzel davranışlar sergileyenler güzel nimetlere
kavuşacaklar.’
061 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
062 O ikisinden başka iki cennet
daha var.
‘Cennetleri biraz önce
tanıtılanlardan ibaret sanmayın. Ahirette iç içe, yan yana daha başka nice
cennetler vardır. Herkesin yapıp ettiklerine göre verilir.’
063 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
064 İkisi de yemyeşil.
‘Yeşilliklerle kaplı, taze,
hayat dolu, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl.’
065 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
066 İkisinde iki kaynak var
fışkıran.
067 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
...............................
055.
068 Her ikisinde de meyve,
hurma, nar vardır.
069 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
070 Onlardadır iyiler,
güzeller.
‘Her şeyin iyisi, güzeli,
alımlısı bu cennetlerdedir, her ne güzellik isterseniz bulunur.’
071 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
072 Haymelerde korunmuş eşler.
‘Cennet evlerinde korunan,
yaşayan, eşlerini candan seven eşler.’
073 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
074 Bunlardan önce ne cin
dokundu onlara, ne de insan,
075 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
076 Bezekli yaygılarda yeşil
yastıklara yaslanırlar.
077 Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz!
078 İsmi kutludur Rabbinin,
onundur celal, onundur ikram!
‘Sınırsız büyüklük, onundur. O
size değer verir, ikramlar eder, cennetlere girdirir. Ona inanın, onu tanıyın,
onu sevin, ondan isteyin, çünkü odur Rahman.’
‘Vakıa, “meydana gelen olay,
olması kesin hadise” demektir. Kıyametin isimlerinden biridir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Beklenen büyük olay olduğu
zaman
002 Ona hiç kimse diyemez
artık, yalan!
003 Kimini alçaltır, kimini
yükseltir.
‘Her insanın gerçek konumunu
ortaya çıkartır. Burada yüksek görünen nicelerini alçaltır. Nice yoksul, zayıf,
âciz kimseleri de imrenilecek makamlara çıkartır.’
004 Yer bir sarsılışla sarsılır
005 Dağlar bir serpilişle
serpilir,
006 Hepsi toz olup savrulur.
007 Siz de üç sınıf olursunuz!
008 Biri hayırlılar, ama ne
hayırlılar!
‘Hem kendilerine, hem de
çevresindekilere hayrı, uğuru, iyiliği dokunanlar.’
009 Hayırsızlar, ama ne
hayırsızlar!
‘Bunlar, öbürlerinin tersine,
kendilerini de, yakınlarını da batırıp berbat edenlerdir.’
010 Önde olanlar, o önde
olanlar!
‘Hayırda, iyi işler yapmakta
önde olanlar, iyilik yolunda yürüyenlerin en önünde gidenler, ahirette de nimetlere
erişmek bakımından yine en önde olacaklar.’
011 İşte onlardır gözdeler!
‘Allah’a manen en yakın kullar
bunlardır’
012 Nimetlerle dolu
cennetlerdedirler.
013 Bir kısmı evvelkilerden
‘Önceki çağlarda yaşamış, başta
peygamberler olmak üzere iyi kimselerdendir.’
014 Birazı da sonrakilerden.
‘Peygamberimizin zamanından
itibaren iyilikte ileri olanlardan.’
015 Göz alıcı süslerle bezenmiş
sedirler üzerindedirler.
016 Karşı karşıya oturup
arkalarına yaslanırlar.
......................................
056.
017 Çevrelerinde onlara hizmet
eden gencecik, sonsuza kadar yaşayacak olan hizmetçiler dolaşır.
018 Tertemiz kaynaklardan
doldurulmuş kaseler, sürahiler, kadehler ikram edilir,
019 ne zarar verir, ne de aklı
giderir.
‘Cennet şarabıdır bu, helaldir,
faydalıdır, dünya şarabına sadece ismi benzer.’
020 Beğendikleri her türlü
meyveler,
021 canlarının çektiği kuş
etleri sunulur.
022 Güzel gözlü tertemiz
eşler,
023 sanki sedefinde saklı
inciler!
024 Yapıp ettiklerine ödül olan
nimetler!
025 Ne bir boş söz, ne de
günaha sokan bir laf işitirler.
026 Söylenen söz, sadece selâma
karşılık verilen selâmdır!
027 Hayırlılar, ama ne
hayırlılar!
‘Bunlar defteri sağından
verilip cennetle müjdelenen iyi kimselerdir.’
028 Onda dalbastı kiraz ağaçları,
029 salkımları dizili muz
ağaçları,
030 uzanan dinlendirici bir
gölge,
031 çağlayarak akan sular,
032 tükenmeyen sayısız
meyveler,
033 ne kesilir, ne yasaklanır.
034 Kabartılıp yükseltilmiş
yataklar vardır.
035 Cennetlik kadınları yepyeni
bir biçimde yaratırız,
036 bakireler hâline getiririz,
037 sevgi dolu, birbiriyle
uyumlu.
038 Bunların hepsi hayırlılar
içindir.
039 Bir kısmı öncekilerden,
040 bir kısmı da sonrakilerden.
041 Hayırsızlar, ama ne
hayırsızlar!
‘Bunlar defterleri soldan
verilecek olan cehennemliklerdir.’
042 İnsanın içine işleyen bir
ateşte, kaynar sudadırlar,
043 kara dumanlı bir
gölgededirler,
044 ne serinletir, ne rahat
verir!
045 Onlar daha önce varlık
içinde keyif sürerlerdi.
046 Büyük günahlar işlemeyi
inatla sürdürürlerdi.
047 “Ölüp de bir toprak, bir
kemik olduktan sonra biz gerçekten dirilip kalkacak mıyız!” derlerdi.
048 “Eski zamanlarda yaşayıp
ölmüş atalarımız da mı!”
049 De ki: “Elbette, hem
öncekiler, hem sonrakiler diriltilecekler.
050 “Belli bir günün belli bir
vaktinde toplanıp getirilecekler.”
056.
051 Sonra, gerçekten siz ey
sapkınlar, ey yalanlayıcılar!
052 Kesinlikle zakkum ağacından
yiyeceksiniz!
‘Cehennemin ortasında yetişen,
dalları şeytanların başlarını andıran ateş ağacından.’
053 Karınlarınızı onunla
dolduracaksınız!
054 Üstüne de o kaynar sudan
içeceksiniz!
055 Hem de susuz develer gibi
içeceksiniz!
056 İşte ceza günü onlara
sunulacak ziyafet budur!
057 Sizi biz yarattık, inanıp
onaylamanız gerekmez miydi!
058 Hiç düşündünüz mü attığınız
meniyi?
‘Belinizden inen, sizin de
tohumunuz olan o bir damla suyu.’
059 Onu siz mi yaratıyorsunuz,
yoksa yaratan biz miyiz?
060 Ölümü süregelen bir yasa
hâline getiren de yine biziz.
061 Sizin yerinize
benzerlerinizi getirelim, sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla ikinci kez
yaratalım diye.
062 İlk yaratılışınızı bildiniz de niye
adamakıllı düşünmüyorsunuz!
‘Niye ibret almıyorsunuz, sizi
yoktan, topraktan, basit bir sudan yaratan ikinci kez niye yaratamasın!’
063 Toprağa ektiğiniz tohuma
dikkatle bakıp da hiç düşündünüz mü!
064 Onu siz mi bitiriyorsunuz,
yoksa biz miyiz bitiren!
065 Dilersek onu çerçöp yaparız
da şaşar kalırsınız.
066 “Eyvah zarar ettik!
067 “Yok, daha doğrusu büsbütün
yoksun kaldık!” dersiniz.
068 İçtiğiniz suya dikkatle
bakıp da düşündünüz mü!
069 Onu buluttan siz mi
indirdiniz, yoksa biz miyiz indiren!
070 Dileseydik onu tuzlu bir su
yapıverirdik. Öyleyse niye şükretmiyorsunuz!
071 Düşündünüz mü o
tutuşturduğunuz ateşi!
072 Onun ağacını siz mi
yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan!
‘Bedeviler bu ağacı çağlar
boyunca kibrit yerine kullanmışlar. Aslında her ağaçta yanma özelliği vardır.
Hatta kömür, petrol gibi katı ve sıvı yakıtların bile temelinde ağaç vardır.’
073 Biz onu hem bir ibret, hem
de kırlık alanlarda olanların faydalanması için yarattık.
074 O hâlde büyük Rabbinin
ismini tesbih et!
‘Bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek an.’
075 Hayır! Birbiri ardınca
indirilen ayetlere yemin ederim!
076 Bilirseniz, bu pek büyük
bir yemindir!
...................................
056.
077 Muhakkak o Kur’anı
Kerîmdir!
‘Faydalı, feyizli, nurlu
Kur’an’dır, pek değerlidir, saygıyla okunandır.’
078 Bir kitapta korunandır.
‘Bu güzel, bu değerli metin,
onun manaları, ayetleri bir kitapta korunur, ona hiç kimse zarar veremez.’
079 Ona iyice arınanlardan
başkası dokunamazlar.
080 Bütün varlık türlerini
yaratan, hepsine birden hükmeden Rabbinden indirilmiştir.
‘Bütün yaratılmışların terbiye
edicisi unvanıyla Allah’ın sözüdür. Belli bir bölgeye, sınırlı sayıda insana
indirilmiş değildir.’
081 Siz bunu küçümsüyor
musunuz!
082 Size rızk vermesinden
dolayı ona şükretmeniz gerekirken tek cevabınız onu yalanlamak mı olacak!
083 Ecel gelip de can boğaza
dayanır!
084 Çaresiz gözlerle bakar
durursunuz!
085 Biz ona sizden daha
yakınız, ama siz göremezsiniz.
086 Madem ceza
görmeyecekmişsiniz,
087 elinizden gelirse eceli
gelen kişiden ölümü geri çevirsenize!
088 Eğer o kişi gözdelerdense,
089 ona bir rahatlık, güzel rızk
ve nimet cenneti vardır!
‘Ölen kişi, inancı, güzel davranışları
sebebiyle Allah’a yakınlık kazanmış kullardansa, onun için ölüm daha güzel bir
âlemin kapısıdır. Dünya zindanından cennet bahçelerine uçar.’
090 Hayırlılardansa,
091 “Selâm sana ey hayırlı
insan!” diye karşılanır.
092 Fakat yalanlayan sapkınlardansa,
093 onu karşılayacak olan bir
kaynar sudur!
094 Sonra da cehenneme atılış!
095 Gerçek budur, hem de en
kesin gerçek!
096 Haydi, o büyük ismiyle
tesbih eyle Rabbini!
‘İşte sana insanı nelerin
beklediğini anlattık. Bu üç sınıftan hangisini seçiyorsan ona göre davran. Önde
olanlardan, hayırlılardan olmak istiyorsan durma, bütün kusurlardan ırak
olduğunu dile getirerek Rabbini an, onun büyük isimlerine sarıl, yalvar,
rızasını kazan.’
‘Hadid, “demir” demektir.
Surede geçen, “Demiri indirdik” ibaresiyle demirin önemi belirtilmiş, ileride
insan hayatı için ne kadar önemli olacağının ipuçları verilmiştir. Çünkü, büyük
nimetler gökten iner. Bugünkü sanayinin temel hammaddesinin demir olduğu
düşünülürse, ayette yapılan vurgunun önemi daha iyi anlaşılır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Göklerde ve yerde olanlar
Allah’ı tesbih ederler.
‘Kusurlardan ırak olduğunu dile
getirerek onu anar, ona kulluk ederler.’
O, izzetlidir, onurludur, üstün
gücü vardır, işlerini nice faydalar gayeler, gözeterek yapar.
002 Göklerde ve yerde hâkimiyet
onundur.
‘O hüküm verir, o egemendir,
onun yasaları geçerlidir.’
Öldüren de odur, dirilten de.
Onun gücü her şeye yeter!
003 O, evveldir, ahirdir,
zahirdir, batındır.
‘Allah, her şeyden önce var
olan ve yaratıkların önceki hâllerine de hükmeden evveldir. Her şeyden sonra da
var olup varlıkların sonrasına da hâkim olan ahirdir. Varlığı her eserinde
apaçık görünen, bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve ona hükmeden zahirdir.
Varlıkların içini yaratan, bilen ve hükmeden batındır.’
.....................................
057.
004 Gökleri ve yeri altı günde
yaratan, sonra arşa hükmeden odur. Yere gireni de bilir, ondan çıkanı da.
Gökten ineni de bilir, ona yükseleni de. Her nerede olsanız olun, o sizinle
beraberdir.
Allah bütün yapıp ettiklerinizi
görür!
‘Altı gün altı evre, altı aşama
demektir. Arş, yaratılmış en yüce egemenlik makamıdır. Kâinatın kalbidir.’
005 Göklerin ve yerin hâkimi
odur!
Bütün işler mutlaka ona
döndürülür.
006 Geceyi gündüze girdirir,
gündüzü geceye girdirir. Gönüllerin sırlarını o bilir.
007 Allah’a ve Elçisine inanın.
Allah’ın size emaneten verdiği rızklardan
yerli yerince harcayın.
Sizden, inanıp da kendisine
verilen rızklardan infak edenlere büyük bir ödül vardır.
‘İnfak, Allah yolunda başkaları
için yerli yerince harcamalar yapmak, sevap umarak yardım etmek, özellikle
zekatı vermektir.’
008 Allah’a niye inanmayasınız!
Peygamber sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor. Üstelik, sizden kesin söz de
almıştı. Eğer inanırsanız!
‘Akla uygun olana inanma
özelliğiniz varsa buna da inanmanız gerekmez mi!’
009 Sizi karanlıklardan nura
çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiriyor.
Allah size karşı pek şefkatli,
çok merhametlidir!
010 Ne oluyor size de Allah
yolunda infak etmiyorsunuz! ‘Başkaları için yerli yerince harcama
yapmıyorsunuz!’
Halbuki göklerin ve yerin
mirası Allah’ındır.
‘Her şey sizin elinizden
alınacak, onun olacak. Geçici malınızı verip de sonsuz bir servet kazanmak
varken niye bunu yapmıyorsunuz!’
İçinizden, başarı kazanmadan
önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla aynı düzeyde
olmazlar.
Onların derecesi, sonradan
Allah için harcama yapan ve savaşanlardan daha yüksektir.
Bununla beraber, Allah hepsine
en güzel olan nimetlerin sözünü vermiştir.
Allah, bütün yapıp
ettiklerinizden haberlidir!
011 Kim Allah’a güzel bir ödünç
verirse Allah da ona bunun karşılığını fazlasıyla verir. Üstelik iyi bir ödül
de verir.
‘Ödünç verirse, onun yolunda
elindeki imkânları kullanırsa...’
057.
012 Yeniden diriliş günü,
inanan erkeklerle inanan kadınları, önlerinde ve sağlarında bulunan nurlarıyla
koşarlarken görürsün.
Onlara, “Bugün sizin müjdeniz
altında ırmaklar akan cennettir. Orada sonsuza kadar kalacaksınız” denilir.
İşte budur büyük kurtuluş!
013 O gün, inanmayıp da inanır
görünen ikiyüzlü erkeklerle kadınlar, gerçek inananlara, “Bizi bekleyin de
nurunuzdan faydalanalım” diyecekler.
Onlara, “Dönün arkanıza da bir
nur arayın!” denilir.
Sonra, onların arasına, içinde
rahmet, dışında azap olan bir sur çekilir.
014 İkiyüzlülük edenler onlara,
“Biz sizinle değil miydik?” diye seslenirler.
Onlar da, “Evet, ama siz
kendinizi ayarttınız. Bize bir felaket gelmesini beklediniz. Şüpheye düştünüz.
Allah’ın emri gelene kadar kuruntularınız sizi aldattı.
Bir de, sizi Allah ile aldattı
o aldanan!
‘Kendisi de aldanmış olan
şeytan, sizi Allah’ın bağışlayıcı oluşuna güvendirerek aldatıp günahlara
daldırdı.’
015 Artık bugün, ne sizden, ne
de inkârcılardan kurtuluş bedeli kabul edilmez.
Varacağınız yer ateştir!
Size de o yakışır!
Ne kötü bir dönüş yeri!
016 Allah’ı anmaları sebebiyle
ve ondan inen haktan dolayı, inananların ruhlarının saygıyla ürpermesinin
zamanı hâlâ gelmedi mi!
Onlar, kendilerine daha önce
kitap verilen, üzerlerinden uzun zaman geçince kalpleri katılaşan, çoğu yoldan
çıkan kimseler gibi olmasınlar.
017 Allah, ölümünden sonra
yeryüzünü diriltiyor.
‘Sizin de kalplerinizi imanla
diriltebilir. Hem, ölümünüzden sonra size yeni bir hayat verebilir.’
Aklınız ersin diye size
ayetleri açıkça bildirdik.
018 Sadaka veren erkeklerle
kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere daha fazlası verilir. Onlara
değerli bir ödül de vardır.
057.
019 Allah’a ve Elçisine
inananlar, işte Rableri katında sıddıklar ve şehidler onlardır. Kendilerine
onların ödülleri ve nurları verilir.
‘Sıddıklar, özü sözüne uygun
doğru kimseler, gerçeği onaylayanlar. Şehidler, yani hak uğruna can verenler ya
da gerçeğe tanıklık edenler.’
İnkar edip ayetlerimizi
yalanlayanlar, işte onlardır cehennem arkadaşları!
020 Bilin ki, dünya hayatı bir
oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme aracı, evlatça, malca çoğalma
arzusudur.
Yağmurun bitirdiği, ekincilerin
de hoşuna giden bir bitki gibidir.
Fakat kurur, sararır, sonra da
çerçöp olur!
Öbür dünyada ise, şiddetli
azabın yanı sıra, Allah’ın rızası ve bağışlaması vardır.
Dünya hayatı aldatıcı bir
hazdan başka nedir ki!
021 Rabbiniz tarafından
bağışlanmaya, genişliği yerle gök arası kadar olan cennete koşuşun! O, Allah’a
ve Peygamberine inananlar için hazırlanmıştır. Bu, Allah’ın lütfudur, kimi
dilerse ona verir.
‘Bunu yaparken haksızlık etmez.
İnsanları zorlamaz. Gönüllerinde olanı, yapıp ettiklerini bilir, ona göre
yapar, yaratır, verir.’
Allah sonsuz lütuf sahibidir.
022 Biz, yeryüzünde olanları,
sizin başınıza gelenleri yaratmadan önce, onu bir kitapta mutlaka yazmışızdır.
Bu, Allah’a göre kolay bir
iştir.
‘Her şey kader kitabında
yazılıdır. Olaylar kader planına göre meydana gelir. Fakat siz orada yazılı
olanı bilmezsiniz. Tercihlerinizden sorumlusunuz. Özgür bir iradeniz var.
Kaderde yazılıysa suçum ne, demeye hakkınız yoktur. Bilmek başka, yapmak
başkadır. Allah önceden bilir, ama sizi zorlamaz.’
023 Bunu bilin de, elinizden
giden şeylere üzülmeyin.
Size verilenden ötürü şımarıp
övünmeyin de. Çünkü, Allah kendini beğenip böbürlenenleri sevmez.
‘Son iki ayet, kaderle iradenin
niçin imani konular arasına girdiğini gösteriyor. Kader insanı gururdan
kurtarır. İrade sorumluluk getirir. İnsan iki çizgi arasında doğru yolu
bulur.’
024 Onlar, hem cimrilik eder,
hem de insanlara cimrilik yapmalarını söylerler.
Kim yüz çevirirse bilsin, Allah
sınırsız zengindir, bütün övgülere layık olandır.
057.
025 Andolsun, biz
peygamberlerimizi açık ayetlerle, delillerle, belgelerle gönderdik.
Beraberlerinde, insanların adaleti yerine getirmeleri için kitap ‘ilim,
yasa’ ve mizan ‘ölçü, adalet’ indirdik.
Demiri de indirdik.
Onda büyük bir kuvvet ve
insanlar için birçok faydalar vardır.
Allah bununla, gayba
inananları, peygamberlerine yardım edenleri belirler.
Allah’ın sınırsız kuvveti,
üstün gücü vardır.
‘Topraktan çıkartılan demirle
ilgili olarak “indirdik” kelimesinin kullanılması, onun ne büyük bir nimet
olduğunu insanlara sezdirmek içindir. Zira büyük nimetler yukarıdan
gelmektedir. Ayetteki gayb kavramı, gözlem alanının dışında kalan, dış
duyularla hissedilemeyen demektir.’
026 Andolsun, Nuh’u ve
İbrahim’i de göndermiştik.
Onların nesillerine de
peygamberlik ve kitap verdik.
Aralarında doğru yola erişenler
vardır, ama çoğu yoldan çıkmıştır.
027 Sonra, bunların izinden
peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik.
Meryem oğlu İsa’yı da
arkalarından gönderdik. Ona İncil’i lütfettik. Ona uyanların kalbine şefkat ve
merhamet verdik.
Uydurdukları ruhbanlık
uygulamasına gelince, onu biz emretmedik. Allah rızasını kazanmak için
kendileri yaptılar. Fakat buna da gereği gibi uymadılar.
Biz onların inananlarına
ödüllerini verdik.
İçlerinden çoğu da yoldan
çıkmış kimselerdir.
‘Ruhbanlık, iyi kul olma adına
dünyadan el etek çekmek, helal olanı bile terk etmek, toplumdan koparak
manastırlarda yaşamaktır.’
028 Ey inananlar! Allah’tan
sakının! Peygamberine inanın! Böyle yaparsanız, Allah size rahmetini iki kat
verir. Size, ışığında yürüyeceğiniz bir nur ihsan eder. Günahlarınızı bağışlar.
Çünkü, Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
029 Böylece, kendilerine daha
önce kitap verilenler, Allah’ın lütfundan hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini
bilsinler.
Lütuf bütünüyle Allah’ın
elindedir. Onu kimi dilerse ona verir.
Allah büyük lütuf sahibidir!
.............................................
‘Mücadele, “çarpışma, çatışma,
tartışma” demektir. Burada “tartışma” anlamında kullanılmıştır. Kocası
tarafından “Sen benim anam gibisin!” gibi çirkin bir sözle dışlanan ve bütün
haklarını yitiren yaşlı bir kadın, Hazreti Peygambere gelmiş, fısıltıyla
konuşarak derdini anlatmıştı. Bunun üzerine ayetler indi. Allah, “zıhar”
denilen bu cahiliye dönemi geleneğini yasakladı. Daha önce yapılmışsa, ceza
ödenerek bunun ortadan kaldırılabileceğini bildirdi.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Allah, kocası hakkında
seninle tartışan ve Allah’ın huzurunda şikayetini dile getiren kadının sözünü
işitti. Allah konuşmalarınızı dinliyordu. Allah her şeyi işitir, görür.
002 Sizden, zıhar yapanların
hanımları ‘anam gibisin demekle’ onların anneleri olmazlar. Anneleri
onları doğuranlardır.
Onlar hem çirkin, hem de yalan
bir söz söylüyorlar. Fakat ‘buna bir son verir de tevbe ederlerse’ Allah
affedicidir, bağışlayıcıdır.
003 Hanımlarından zıhar yoluyla
‘sen benim anam gibisin diyerek’ ayrılmak isteyip de sonra sözlerini
geri alanlar, hanımlarına dokunmadan önce, esir bir insanı özgürlüğüne
kavuştursunlar. Size öğütlenen budur. Allah bütün yapıp ettiklerinizden
haberlidir.
004 Buna gücü yetmeyen kimse,
hanımına dokunmadan önce, ara vermeksizin iki ay oruç tutsun. Buna da gücü
yetmiyorsa altmış yoksulu doyursun.
‘Sıralananlardan birini yerine
getiren kişi, hanımıyla eskisi gibi ilişkisini sürdürebilir.’
Bu, Allah’a ve Elçisine
inanasınız diyedir.
‘Çirkin geleneklerinizi bir
kenara atarak size iletilen hakikate içtenlikle inanmanız, gereklerini yerine
getirmeniz içindir.’
Allah’ın yasası budur! İnkâr
edenlere acılı bir azap vardır!
005 Allah’a ve Elçisine karşı
gelenler, kendilerinden öncekiler nasıl alçaltıldıysa öyle alçaltılacaklar.
Biz, apaçık ayetler
indirmişizdir. Bunları inkâr edeni alçaltıcı bir azap beklemektedir!
006 O gün Allah hepsini
diriltecek, yaptıklarını onlara bildirecektir. Allah, hepsini saymıştır ‘bütün
yapıp ettiklerini yazdırmıştır’ ama kendileri unuttular.
Allah her şeye tanıktır!
058.
007 Görmez misin, Allah
göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Gizli bir yerdeki üç kişinin
dördüncüsü odur. Beş kişi olsalar, o altıncısıdır. Bundan ister az, ister çok
olsunlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, o mutlaka yanlarındadır.
Sonra, kıyamet günü, yapıp
ettiklerini kendilerine bildirir.
Zira Allah her şeyi
bilendir.
008 Bak şunlara! Gizlice
konuşmaları yasaklandı ama dönüp yine günah, düşmanlık ve Peygambere başkaldırı
hususunda gizlice konuşuyor, kendilerine yasaklanan şeyi yapıyorlar!
Sana geldiklerinde, Allah’ın
seni selâmlamasına benzemez bir selâmla selâmlarlar. Kendi aralarında,
“Söylediklerimiz yüzünden Allah bize azap etse ya!” derler.
‘Peygambere kötü sözler
söylüyoruz. Arkasından dolaplar çeviriyoruz. İkiyüzlülük yapıyoruz. Bu durumda
bize azap edilmesi gerekmez mi!’
Cehennem yeter onlara!
Ona mutlaka girecekler!
Ne kötü bir dönüş yeri!
009 Ey inananlar! Özel
toplantılarınızda aranızda gizli konuşunca günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi,
Peygambere başkaldırmayı konuşmayın. İyilik yapmayı, kötülükten sakınmayı
konuşun.
Allah’tan sakının!
Hepiniz onun huzuruna
toplanacaksınız!
010 Konusu kötülük olan gizli
konuşmalar şeytandandır. İnananları üzmek içindir. Fakat, Allah’ın izni
olmadıkça şeytan inananlara zarar veremez.
Bu sebeple, inananlar Allah’a
tevekkül etsinler.
‘Tevekkül, elden geleni yapıp
sonucu Allah’a bırakmak, yalnız ona dayanmak, ondan medet ummaktır.’
011 Ey inananlar! Size,
“Toplantı yerlerinizde yer açın!” denilince yer açın. Allah da size genişlik
verir.
‘Kimi yorumcular, bu ayetin
sadece sohbet toplantılarına özgü olmadığını, toplum hayatında öbür insanlara
yer vermenin, onları topluma katmanın da bu ayetin kapsamına girdiğini
söylemişlerdir.’
“Kalkın!” denilince kalkın.
Allah da sizin inananlarınızı yükseltir. Kendilerine ilim verilenlerinizi
yüceltir. Çünkü, Allah yaptıklarınızdan haberlidir.
058.
012 Ey inananlar! Peygambere kendinizle ilgili
bir konuyu danışmadan önce sadaka verin. Sizin için iyi ve temiz olan budur ‘bu
sizi arındırır’.
Buna gücünüz yetmezse, Allah
bağışlayıcıdır, merhamet edicidir, bilin.
‘Peygamberden sonra yaşayan
müminler onunla konuşma imkanı bulamayacaklarına göre, özel bir sorunları olur
da bunun çözümünü bulmak üzere temel kaynaklara yönelmek isterlerse,
başkalarına yardım ederek işe başlayabilirler. Bu, ayetin öğüdüne uyan güzel
bir davranış olacaktır.’
013 Özel konuşmanızdan önce
sadaka vermek size zor mu geldi!
Bunu yapmadınız! Allah da sizi
affetti. Öyleyse namazı özenle kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Elçisine itaat
edin.
Allah bütün yapıp
ettiklerinizden haberlidir.
014 Allah’ın kendilerine gazap
ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi ‘farkında mısın, düşündün
mü’!
Onlar ne sizdendirler, ne de
onlardan.
Bilerek yalan yere yemin
ediyorlar!
‘Bunlar ikiyüzlü kimselerdir.
İki arada bir derede bocalar dururlar. Allah’ın gazabını hak eden kimseleri
yoldaş edinirler.’
015 Allah, onlara çetin bir
azap hazırlamıştır. Çünkü, yaptıkları şey gerçekten çok kötüdür.
016 Yeminlerini siper edindiler
de Allah yolundan alıkoydular. Bu nedenle, onları alçaltıcı bir azap
beklemektedir!
017 Ne malları, ne de oğulları
Allah katında kendilerine bir fayda sağlamaz.
Onlar ateş arkadaşlarıdırlar.
Temelli orada kalacaklar!
018 Allah o gün hepsini
diriltir. Size yemin ettikleri gibi, ona da yemin ederler. Bunun kendilerine
bir fayda sağlayacağını sanırlar.
Dikkat edin, onlar kesinlikle
yalancılardır!
019 Şeytan onlara egemen olmuş,
Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar şeytanın yandaşlarıdırlar. Şeytanın
yandaşları hep zarardadırlar, bunu bilin!
020 Allah’a ve Elçisine karşı
çıkanlar en çok alçalanların arasındadırlar.
021 Allah, “Ben kesinlikle
üstün geleceğim! Ben ve Elçim!” diye yazmıştır.
Allah’ın sınırsız kuvveti,
üstün gücü vardır.
..........................
058.
022 Hem Allah’a ve ahiret
gününe inanan, hem de Allah’a ve Elçisine düşmanlık eden kimselerle dostluk
eden bir topluluk göremezsin! Onlar, babaları, oğulları, kardeşleri ya da öbür
yakınları bile olsalar.
‘Çünkü, küfür imana zıttır.
İkisi gerçek anlamda bir arada bulunamaz. Tıpkı karanlıkla aydınlık gibidirler.
Bu yüzden mümin kişi kâfirle yakın arkadaş olamaz.’
İşte onların kalbine Allah
imanı yazmıştır. Katından bir ruh ile kendilerini desteklemiştir.
‘İlahi bir yardımla, feyizle,
nurla desteklemiştir. İmanlarına kuvvet vermiştir.’
Onları altında ırmaklar akan
cennetlere girdirecek.
Orada sonsuza kadar
kalacaklardır.
Allah onlardan razı olmuş,
onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır.
İşte onlar, Allah’tan yana
olanlardır.
Şüphesiz, kurtuluşa erecekler
de sadece Allah’tan yana olanlardır!
‘Haşr, “haşir, ölümden sonra
dirilip toplanma” demektir. Ölen insanın ruhu kabir âlemine gider, orada
kıyameti bekler. Kıyametten sonra ceset yaratılır, ruh bu cesede girer.
Böylece, ortaya tam bir insan çıkar. Sonra, bu insanlar mahşer meydanında
toplanırlar. Hesapları görülür, kimi cenneti kazanır, kimi cehenneme yollanır.
Herkesin hak ettiği yere dağıtılmasına “neşir” denir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Göklerde ve yerde bulunan
bütün varlıklar Allah’ı tesbih ederler.
‘Kusurlardan ırak olduğunu dile
getirerek, yüce niteliklerini anarak ona kulluk ederler’.
O üstün gücü olandır, her işini
nice faydalar gözeterek hikmetle yapandır.
002 Kendilerine daha önce kitap
verilenlerden olan inkârcıları, ilk sürgünde korunaklı yerleşim birimlerinden
çıkaran, odur.
‘Beni Nadir kabilesi Yahudi bir
topluluktu. Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselâma inanmadılar, onun
düşmanlarıyla iş birliği yaptılar. Sahabe ordusu da onları kalelerinden çıkarıp
sürgün etti.’
Siz onların çıkacaklarını
sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını
sanmışlardı. Allah ‘tarafından gönderilen azap’ onlara beklemedikleri
yerden geliverdi. Yüreklerine korku düşürdü. Hem kendi elleriyle, hem de
inananların elleriyle evlerini yıkıyorlardı.
‘Müslümanlar onların yuvalarını
dağıttılar. Fakat bunda kendilerinin de payı oldu. İnanmamaları, hatalı hareketleri
yüzünden kendilerine yazık ettiler.’
Ey akıl sahipleri, ibret
alın!
003 Allah onlara sürgünü
yazmasaydı bile dünyada ‘başka bir biçimde yine’ azap ederdi.
Ahiretteyse ateş azabı vardır!
059.
004 Bu, onların Allah’a ve
Peygamberine karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah’a karşı gelirse bilsin,
Allah’ın suça karşılık ceza verişi pek çetindir.
005 ‘Savaş sırasında’
hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz ya da kesmeyip bırakmanız hep
Allah’ın izniyle olmuştur. Onun, yoldan çıkanları zayıf duruma düşürmesi
içindir.
006 Allah’ın, onlardan
alınanlardan ‘o yasal savaşta elde edilen mallardan’ Elçisine verdiği
paya gelince, siz onun için ne at sürdünüz, ne de deve.
Allah kimi dilerse ona Elçisini
üstün kılar.
Allah’ın gücü her şeye
yeter!
007 Allah’ın, ‘yasal bir
savaşta’ ele geçirilen ülkelerden alınan mallardan Elçisine verdiği pay,
Allah için, Elçisi için, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar
içindir. Mallar, zenginleriniz arasında elden ele dolaşan bir servet olmasın
diye.
Peygamber size neyi verdiyse
onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının!
‘Şu ayet, Peygambere itaat
etmenin, onun söylediklerini yapmanın, yolunda yürümenin önemini
vurgulamaktadır. Peygambere itaat Allah’a itaatle yan yana anılmakla, ona
uymanın aynı zamanda Allah’a itaat etmek manasına geldiği gösterilmiştir.
Sünnetin önemini kavrayamayanların kulakları çınlasın!’
Allah’tan sakının! Çünkü,
Allah’ın azabı çetindir!
008 Bir de dinleri için göç
eden yoksul göçmenler içindir. Onlar yurtlarından sürüldüler, mallarından
ayırıldılar. Allah’ın lütfunu ve rızasını ararlar. Allah’a ve Elçisine yardım
ederler. İşte onlardır sadıklar!
‘Sözü özüne uyanlar,
sözleştiklerini yapanlar, gerçeği tereddütsüz onaylayanlar, dinlerinde sadakat
gösterenler.’
009 Onlardan önce yer tutup
inananlar, kendilerine göç ederek gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilenden
dolayı gönüllerinde olumsuz bir duygu hissetmezler. Kendileri darlıkta da
olsalar onları tercih ederler. Bunlar, tutkularından korunabilenlerdir. İşte
bunlardır murada erenler!
‘Kendisi darda da olsa
kardeşini kendine tercih etmek, diye özetlenebilecek olan bu ahlakî ilkeye
“îsar” denir. Muhacirleri, yani göçmen kardeşlerini bağırlarına basan, onlara
akıl almaz bir konukseverlik örneği gösteren Medineli Müslümanlar, yani “Ensar”
bu niteliklerinden dolayı övülmüştür.’
059.
010 Onlardan sonra gelenler
derler:
“Rabbimiz!
Bizi ve bizden önce inanan
kardeşlerimizi affet!
İnananlar için gönüllerimizde
kin bırakma.
Rabbimiz! Şüphesiz, sen
acıyansın, merhamet edensin!”
011 İnanmayıp da inanır gibi
görünen ikiyüzlüleri görmedin mi! Kendilerine daha önce kitap verilenlerden
olan kâfir kardeşlerine, “Eğer siz yurdunuzdan sürgün edilirseniz, emin olun
biz de sizinle birlikte çıkar gideriz. Sizin zararınıza olarak asla kimseye
uymayız. Eğer savaşa girişirseniz, mutlaka size yardım ederiz” diyorlar.
Allah onların yalancı
olduklarına tanıklık eder!
‘Sözlerini asla tutmayacaklar.
Çünkü, yapıları gereği dönektirler. Allah onları biliyor, tanıklık
ediyor.’
012 Onlar sürgün edilecek
olsalar, bunlar onlarla beraber asla gitmezler. Savaşa tutuşmuş olsalar,
kesinlikle yardıma koşmazlar. Yardıma gitseler bile, mutlaka geri dönüp
kaçarlar. Sonra yardım da görmezler!
013 Onların, içlerinde size
karşı duydukları korku, Allah’a olan korkularından daha şiddetlidir.
Böyledir, çünkü onlar anlamayan
bir topluluktur!
‘Ahireti düşünmezler.
Yargılanma gerçeğini kavrayamazlar. Bütün kaygıları dünya hayatıyla ilgili
olduğu için sizin onu bozmanızdan korkarlar. Anladıkları tek dil budur.’
014 Korunaklı sitelerinde,
siperler arkasında bulunmaksızın sizinle
topluca savaşmayı göze alamazlar. Aralarında çekişmeleri şiddetlidir. Onları
toplu sanırsın, oysa kalpleri darmadağındır. Çünkü, onlar akıllarını
kullanmayan bir topluluktur.
015 Bunlar, kendilerinden bir
süre önce giden, yaptıklarının cezasını tadanlara benziyorlar.
Onlara acıklı bir azap
vardır!
016 Hâlleri şeytanın hâline
benziyor. Şeytan, insana, “İnkâr et!” dedi. O inkâr edince, “Ben senin
yaptıklarından sorumlu değilim. Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım”
deyiverdi.
059.
017 Bu nedenle, her ikisinin de
sonu içinde sonsuza kadar kalacakları ateş olacaktır. Çünkü, zalimlerin cezası
budur!
018 Ey inananlar! Allah’tan
sakının! Her insan yarını için ne hazırladığına bir baksın.
Allah’tan sakının! Çünkü, Allah
yapıp ettiklerinizden haberlidir.
019 Allah’ı unutan, Allah’ın da
onları kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış
azgınlardır!
‘Kendilerini unuturlar. Dünyaya
geliş sebebini düşünmezler. Ahirete hazırlık yapmazlar. Ömür sermayelerini boş
yere tüketirler. Kararsız dünyasını kalıcı zannederler. Uzun emeller beslerler.
Sonunda ecelleri gelir. Hakikati anlarlar. Anlarlar ama ne fayda! İş işten
geçmiştir!’
020 Cehennemliklerle
cennetlikler bir olmaz! Sadece cennetlikler kurtuluşa erebilmişlerdir.
021 Biz bu Kur’an’ı bir dağa
indirseydik, sen onu Allah korkusundan ezilmiş, paramparça olmuş görürdün.
Belki düşünürler diye insanlara
örnekler veriyoruz.
022 Kendisinden başka ilah
olmayan Allah, görünmeyen âlemleri de bilir, görünenleri de. Bütün yaratıklara
ayrım yapmaksızın merhamet edendir. Her bireye özel olarak merhametini
yöneltendir.
023 Kendisinden başka ilah
olmayan Allah, melik, kuddus, selâm, mümin, müheymin, azîz, cebbar,
mütekebbirdir.
‘Meliktir, göklere, yere ve
ikisi arasındakilere hükmeder. Kuddustur, eserlerini maddi manevi kusurlardan,
kirlerden arındırır. Selâmdır, kullarını selâmete çıkarır, onlara esenlik
verir. Mümindir, kalplerde iman nurunu yaratır, kullarına güven verir.
Müheymindir, varlıkları sürekli olarak gözetip korur. Azizdir, üstün, yenilmez,
sınırsız gücün sahibidir. Cebbardır, istediklerini mutlaka yaptırır.
Mütekebbirdir, sonsuz büyüklüğünü eserleriyle gösterir.’
Allah, kendisine yakıştırılmak
istenen ortaklardan sonsuz derecede yücedir!
024 Allah, halık, barî,
musavvirdir.
‘Halık, yani her şeyi
yaratandır. Barîdir, eserlerini noksansız, kusursuz, ayıpsız yaratandır.
Musavvirdir, bütün varlıklara apayrı suretler verir.’
En güzel isimler onundur!
Göklerde ve yerde olan bütün
yaratıklar onu tesbih ederler.
‘Kusurlardan ırak olduğunu dile
getirerek, yüce niteliklerini anarak ona kulluk ederler. Konuşabilenler, hem
hâlleri, hem dilleriyle, konuşamayanlarsa kendilerine verilen görevleri yapmak
suretiyle ibadet ederler.’
O, azîzdir, hakîmdir.
‘Azîzdir, üstün, yenilmez,
sınırsız gücü vardır. Hakîmdir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
......................................
‘Mümtehine, “imtihan olunan,
sınanan, denenen” demektir. Dünya bir imtihan meydanıdır. İnsan ise
sınanmaktadır. İradesi vardır, özgürdür. İnanır ya da inanmaz. İyiyi de
seçebilir, kötüyü de. Günahlar da işleyebilir, sevaplar da. Sınav süresince
kendisine engel olunmaz. Çünkü, dinde zorlama yoktur. Peygamberlerin görevi
gerçekleri bildirmekten ibarettir. İnsan, sonunda yaptıklarının hesabını verir.
Ya sınavı geçer cennete gider ya da kalır cehenneme düşer.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey inananlar! Benim de
düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin!
Onlar, size gelen gerçeği inkâr
etmişken, siz onlara sevgi gösteriyorsunuz!
Rabbiniz olan Allah'a inandınız
diye, Peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.
Eğer sizler benim yolumda
savaşmak ve rızamı kazanmak için yola çıkmışsanız onlara nasıl sevgi
gösterirsiniz!
Ben, sizin gizlediğinizi de
bilirim, açığa vurduğunuzu da.
Sizin aranızda olup da onlara
sevgi gösteren kimse doğru yoldan sapmıştır.
002 Onlar sizi yenerlerse, size
düşman olurlar. Size kötülük etmek için ellerini ve dillerini uzatırlar.
İnkârcı olmanızı isterler.
003 Şüpheniz olmasın, ne
akrabalarınız, ne de çocuklarınız size fayda vermez. Allah, kıyamet günü
aranızı ayırır.
Allah bütün yapıp ettiklerinizi
görendir!
004 İbrahim’le yanındakilerde
size güzel bir örnek vardır.
Onlar, putlara tapan
toplumlarına şöyle seslenmişlerdi:
“Biz kesinlikle sizden de,
sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan da uzağız. Sizin inandıklarınızı biz
inkâr ediyoruz. Sizinle aramızda, siz bir olan Allah’a inanıncaya kadar sürecek
bir düşmanlık ve nefret olacaktır!”
İbrahim’in, babasına, “Senin
için af dileyeceğim. Benim, Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi savmaya
gücüm yetmez” demesi bunun dışındadır.
‘Sonra da şöyle yalvardılar:’
“Rabbimiz! Biz sana
güveniyoruz, sana yöneliyoruz, dönüşümüz de sanadır!
005 “Rabbimiz! Bizi, inkâr
edenler için deneme konusu yapma. Bizi bağışla!
Ey Rabbimiz! Sen azîzsin,
hakîmsin!”
‘İzzetlisin, onurlusun, üstün
gücü olansın. Hikmet sahibisin, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle
yaparsın.’
060.
006 Andolsun, size onlarda,
Allah’a ve ahiret gününe ümit besleyenler için güzel bir örnek vardır.
Kim yüz çevirirse bilsin, o
sınırsız zengindir, bütün övgülere layık olandır.
007 Allah’ın, sizinle
düşmanlarınız arasında bir sevgi oluşturması umulabilir.
Allah’ın gücü her şeye yeter!
O, günahları bağışlayıcıdır,
merhamet edicidir.
008 Allah, sizinle din için
savaşmayan, sizi yurdunuzdan sürgün etmeyen kimselere iyilik etmenizi, onlara
karşı âdil davranmanızı yasaklamaz.
Allah, âdil olanları sever.
‘Âdil olanları, yani adalete
uyanları, hak sahibine hakkını verenleri, dengeli davrananları.’
009 Allah, ancak sizinle din
için savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürgün edenleri, sürgüncülere yardım
edenleri dost edinmenizi yasaklar.
Kim onlarla dost olursa, işte
zalimler onlardır!
010 Ey inananlar! İnanan
kadınlar göç ederek size geldiklerinde onları sınayın.
Allah onların imanlarını daha
iyi bilir.
Sınama üzerine onların inanan
insanlar olduklarını anlarsanız inkârcılara geri vermeyin.
İnanan kadınlar inkârcılara
helal olmaz.
İnkâr eden erkekler de inanan
kadınlara helal olmaz.
Harcadıkları mehiri ‘evlenme
bedelini’ inkârcılara geri verin.
Sizin, o inanmış kadınlarla
mehirlerini vererek evlenmenizde bir günah yoktur.
İnkar edenleri nikahınız
altında tutmayın. Harcadıklarınızı onlardan isteyin. İnkâr edenler de
harcadıklarını istesinler.
Bunlar size Allah’ın hükmüdür,
aranızda hüküm veriyor.
Allah, sınırsız ilim sahibidir,
her işini nice gayeler gözeterek yapar.
011 Hanımlarınızdan biri sizi
bırakıp inkâr edenlere giderse, siz de bunun acısını çıkarırsanız, hanımları
gitmiş olanlara harcadıkları kadarını verin.
‘Onları yasal bir savaşta yener
de ganimet elde ederseniz, hanımı gidenlerin zararını ödeyin, ona yardımcı
olun.’
İnandığınız Allah’a karşı
gelmekten sakının!
.............................
060.
012 Ey Peygamber! İnanan
kadınlar sana gelip de, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacakları, hırsızlık
yapmayacakları, zina etmeyecekleri, çocuklarını öldürmeyecekleri, hiç yoktan
bir yalan uydurup iftira etmeyecekleri, sana asla başkaldırmayacakları
konusunda el verecekleri zaman, onlara el ver. Onlar için Allah’tan bağışlanma
dile.
Allah, günahları
bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
‘Teslim ve kabul işareti olarak
el vermeye “biat” denir. Bir tür seçimdir. El veren kişi karşısındakinin
yasalarını, yönetim biçimini, uygulamalarını kabul ediyor demektir. Peygambere
el vermek daha da anlamlı bir davranıştır.’
013 Ey inananlar! Allah’ın
gazabına uğramış bir toplumu dost edinmeyin.
İnkarcıların kabirde bulunan
kimselerden umutlarını kesmeleri gibi, onlar da ahiretten umutlarını
kesmişlerdir.
‘Saff, “saf, düzenli bir
biçimde dizilmek, omuz omuza vermek” demektir. Surede, müminlerin omuz omuza
vererek saf tutmaları, iyi olanı buyurmak, kötü olanı önlemek üzere birlikte
çalışmaları övülmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Göklerde ve yerde olanlar
Allah’ı tesbih ederler.
‘Yüce niteliklerini anarak,
kendilerine verilen görevi yaparak kulluk ederler.’
O, izzetlidir, onurludur, üstün
gücü olandır, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
002 Ey inananlar! Niye
yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz!
003 Söyleyip de yapmamanız
Allah katında pek çirkindir.
004 Allah, kurşunla kenetlenmiş
bir bina gibi saf tutarak kendi yolunda çarpışanları sever.
005 Bir zamanlar Musa, halkına,
“Benim size Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğumu bilmenize rağmen
beni niçin incitiyorsunuz!” demişti.
Onlar sapkınlık ettiler. Allah
da kalplerini saptırdı.
Allah, yoldan çıkmış azgınları
doğru yola eriştirmez!
...............................
061.
006 Meryem oğlu İsa da, “Ey
İsrailoğulları! Ben, Allah’ın size gönderdiği elçisiyim. Benden önce gelen
Tevrat’ı onaylamak, benden sonra gelecek Ahmed isimli bir peygamberi müjdelemek
üzere gönderildim.”
Sonra o, onlara kesin
belgelerle, mucizelerle gelince, “Bu, apaçık bir büyüdür!” dediler.
007 Müslüman olmaya davet edilip
gelmeyen, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir!
‘Müslüman, bir daha geri
almamak üzere kendini teslim eden demektir. İslâm, Âdem aleyhisselâmdan
itibaren bütün peygamberlerin ortak dininin adıdır. Hazreti Muhammed
aleyhissalatü vesselâma inananların ismi olmuştur.’
Allah, zalimleri doğru yola
eriştirmez!
008 Allah’ın nurunu ağızlarıyla
söndürmek istiyorlar. Allah nurunu tamamlayacaktır! İnkâr edenler bundan
hoşlanmasalar da!
009 Dinini bütün dinlere üstün
kılmak üzere, rehberlik etmesi ve gerçek dini yayması için Elçisini gönderen
odur. Allah’tan başkasına ilahlık
yakıştıranlar bundan hoşlanmasalar da!
010 Ey inananlar! Sizi acı
verici bir azaptan kurtaracak bir alışveriş yolunu size göstereyim mi?
011 Allah’a ve Elçisine inanır,
Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edersiniz.
‘Cihad edersiniz, var gücünüzle
çaba harcarsınız, gerekirse savaşırsınız.’
Bilirseniz, sizin için en
hayırlısı budur!
012 Böyle yaparsanız, Allah
günahlarınızı affeder. Sizi, altında ırmaklar akan cennetlere girdirir. Sonsuz
mutluluk cennetlerinde pek hoş evlere yerleştirir.
İşte budur büyük kurtuluş!
013 Hoşunuza gidecek bir şey
daha var: Allah katından bir yardım ve yakın bir fetih!
İnananlara müjde ver!
014 Ey inananlar! Allah yolunun
yardımcıları olun!
Nitekim, Meryem oğlu İsa,
“Allah yolunda kimler bana yardımcı olacak?” dedi.
Havariler, “Biz Allah
yardımcılarıyız!” dediler.
İsrailoğullarının bir kısmı
inandı, bir kısmı inkâr etti.
Biz, inananları düşmanlarına
karşı destekledik, bu nedenle onlar üstün geldiler.
...........................................
‘Cuma, “toplanma, haftanın en
kutlu günü, haftada bir kılınan farz namaz” demektir. Her kitabi dinin önemli
bir günü vardır. Yahudilerinki cumartesi, Hıristiyanlarınki pazar,
Müslümanlarınki ise cuma günüdür. Gerçi, Allah’a her zaman ibadet etmek
gerekir, ama bazı özel zamanların bulunması da hayatın ritmine uygundur. Sene
içinde ramazan ayı neyse, hafta içinde de cuma günü odur. Surede, Müslümanların
toplanıp bir araya gelmelerinin önemine de bir atıf vardır. Nitekim, cemaatle
kılınan namazın sevabı, yalnız kılınan namazınkinden yirmi beş kat daha
fazladır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Göklerde ve yerde bulunan
varlıkların hepsi Allah’ı tesbih ederler.
‘Hâlleriyle, kusurlardan ırak
olduğunu dile getirir, yüce niteliklerini anar, kendilerine verilen görevleri
yaparak kulluk ederler.’
O, melik, kuddus, aziz,
hakimdir.
‘Meliktir, mülkün sahibidir,
göklere, yere, ikisi arasındakilere hükmeder. Kuddustur, eksiklerden,
kusurlardan ıraktır, bütün varlıkları maddi manevi kirlerden arındırır.
Azizdir, üstün, yenilmez, sınırsız gücü vardır. Hakimdir, her işini hikmetle
yapar, eserlerini yaratırken faydalar gözetir.’
002 Allah, ümmi kimselere kendi
aralarından bir Peygamber gönderdi. Onlara onun ayetlerini okuyor, kitabı ve
hikmeti belletiyor, onları arındırıyor. Oysa bundan önce açık bir sapkınlık
içindeydiler.
‘Ümmi, okuma yazma bilmeyen
demektir. Burada, kendilerine kitap verilmeyen manasında kullanılmıştır. Arap
kavmi, Kur’an inmeden önce kitap nedir, peygamber nedir, yeterince bilmezdi.
Ellerinde kitapları yoktu. Oysa, aynı dönemlerde gerek Hıristiyanların, gerekse
Yahudilerin ellerinde kitapları vardı, onları okuyorlardı.’
003 Başka insanlara da gönderdi.
Fakat onlar henüz katılmadılar
‘Kur’an gelecekteki insanların
da kitabıdır. İleride başka insanlar da ona muhatap olacaklar. Sadece belli bir
halka, sınırlı bir bölgeye inmemiştir.’
O, azizdir, hakimdir.
‘İzzetlidir, onurludur,
üstündür, yenilmez gücü olandır. Hikmet sahibidir, her işini nice gayeler
gözeterek hikmetle yapar.’
004 Bu, Allah’ın lütfudur, kimi
dilerse ona verir.
Allah büyük lütuf sahibidir.
‘Peygamberlik bir lütuftur.
Kur’an’ın inişi bir rahmettir. Allah, nimetini kimi dilerse ona verir. Niye
bana verilmedi de ona verildi demenin anlamı yoktur. İnsanları en iyi bilen
Allah öyle istemiştir. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır!’
005 Tevratla yükümlü tutulup da
onu uygulamayanların durumu, yığınlarla kitap taşıyan merkebin durumu gibidir.
Allah’ın ayetlerini yalanlamış
olan bir halkın misali ne kötüdür!
Allah, zalim kimseleri doğru
yola eriştirmez!
006 Onlara, “Ey Yahudiler!” de,
“Siz öbür insanlardan ayrı olup kendinizi Allah’ın dostu sanıyorsunuz, doğru söyleyen
kimselerseniz haydi ölümü isteyin!”
‘Madem Allah’ın sevgili
kullarısınız, seven sevgilisini arzulamaz mı! Sizin de ölüm yoluyla ona
kavuşmayı istemeniz gerekir. Kur’an, bunu söylemekle, Yahudi milletinin dünya
hırsına işaret etmiştir. Onlar dünyaya tutkundurlar. Ölümü asla istemezler.
İşledikleri suçlar buna en büyük engeldir.’
007 Elleriyle yapıp ettikleri
yüzünden onu asla istemezler.
Allah zalimleri çok iyi
bilir!
008 “Kaçtığınız o ölüm sizi
mutlaka yakalayacaktır! Sonra da, görünmeyeni de, görüneni de bilen Allah’a
döndürüleceksiniz. O size bütün yaptıklarınızı bildirecek!” de.
.............................
062.
009 Ey inananlar! Cuma namazı
için çağırılınca alışverişi bırakın, hemen Allah’ın zikrine koşun.
Eğer bilirseniz, sizin için en
iyisi budur.
‘Allah’ın zikrine, yani en
mükemmel zikir olan namaza koşun... Namaz, bütün ibadet biçimlerini içine alan
bir ibadettir. Allah’ı anmanın en güzel yoludur.’
010 Namaz kılınınca yeryüzüne
yayılın. Allah’ın nimetlerinden nasibinizi arayın. Allah’ı çok anın ki
kurtuluşa eresiniz!
‘Cuma günü alım satım yapmanız,
çalışmanız size yasaklanmamıştır, namazı ihmal etmeksizin işinizi
yapabilirsiniz.’
011 Oysa, bir alım satım
fırsatı ya da eğlence imkânı görünce, hemen ona fırlarlar, seni ayakta
bırakıverirler.
“Allah katında olan, eğlenceden
de, alım satımdan da hayırlıdır. Çünkü, Allah rızk verenlerin en hayırlısıdır”
de.
‘Münafıkun, “münafıklar,
aslında inanmayıp da inanır görünenler, ikiyüzlüler” demektir. Nifak ve münafık
kelimeleri “nafıka” kelimesinden türetilmiştir. Nafıka, bir tür tarla faresinin
gizli yuvasının adıdır. Bu kurnaz hayvanın iki yuvası bulunur. Asıl yuvasına
“kasia” adı verilir, ikinci ve gizli olan yuvasına ise “nafıka” denir. Fare,
tehlike anında bu gizli yuvaya saklanır, kendini emniyete alır. Onun bu
davranışıyla ikiyüzlü münafığın davranışı arasında bir benzerlik olduğu
açıktır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 O münafıklar sana, “Senin,
Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz” dediler. Allah biliyor, sen elbette
onun elçisisin!
Allah da, şüphesiz o
münafıkların yalancı olduklarına tanıklık eder!
002 Onlar yeminlerini siper
yapıp Allah yolundan menettiler.
Yaptıkları eylemler gerçekten
de pek çirkin!
003 Çünkü, önce inanıp sonra da
inkâr ettiler. İşte bu yüzden kalplerine mühür basılmıştır, artık
kavrayamazlar.
‘Yoksa, durup dururken Allah
onlara haksızlık etmiş değildir. Kendileri bir tercih yaptılar, inanmamayı
seçtiler, Allah da sonucu yarattı, kalplerini mühürledi.’
004 Onları gördüğün zaman, dış
görünüşleri hoşuna gider.
Konuştukları zaman sözlerine
kulak verirsin.
Birbirine dayalı keresteler
gibidirler.
‘Kendilerinden emin bir
görünüşleri vardır. Kalıplı, endamlı, ense kulak yerinde, kalantor kimselerdir.
Fakat görünüşte böyledirler. Dışa aldanmamak gerekir.’
Her yüksek sesi kendilerine
yönelik bir tehlike sanırlar.
Onlar düşmandır!
Onlardan sakın!
Allah canlarını alsın, nasıl da
tersine çevriliyorlar!
...................................
063.
005 Onlara, “Gelin de Allah’ın
elçisi sizin için bağışlanma dilesin” denilince kafalarını çevirirler.
Büyüklük taslayarak yan
çizdiklerini görürsün.
006 Onlar için bağışlanma
dilesen de, dilemesen de, birdir.
Allah onları asla bağışlamaz.
Allah, yoldan çıkmış azgınlara
doğru yolu göstermez!
‘Çünkü, onların böyle bir
talepleri yoktur, seçimlerini bu yönde kullanmamaktadırlar. Oysa, inanmak bir
tercih işidir.’
007 Onlar, “Peygamberin
yanındakilere yardımlık vermeyin de etrafından dağılsınlar” diyorlar.
Oysa, göklerin ve yerin
hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar!
008 “Şehre dönersek, güçlü
olanlar güçsüzleri oradan defedecek” diyorlar.
Oysa bütün güç Allah’ın,
Elçisinin ve inananlarındır, ama münafıklar bunu bilmezler!
‘Çünkü, kalpleri mühürlüdür.
İlahi sırlara akıl erdiremezler’!
009 Ey inananlar! Mallarınız ve
evlatlarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Bunu yapanlar, zarara
uğrayanlardır.
010 Ölümü gelen kimsenin,
“Rabbim, bana biraz süre versen de ben de karşılıksız yardımlar yapıp iyilerden
olsam!” diyeceği zaman gelmeden önce, size rızk olarak verdiklerimizden yerli
yerince harcayın.
011 Allah, eceli gelen bir
insanın ölümünü asla ertelemez.
Allah, bütün yapıp
ettiklerinizden haberlidir!
.......................................
‘Teğabün, ‘kâr ve zarar, kayıp
ve kazanç’ demektir. Bu kelime dokuzuncu ayette geçmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Göklerde ve yerde bulunan
varlıkların hepsi Allah’ı tesbih ederler.
‘Onun yüce niteliklerini anar,
kendilerine verilen görevleri yaparak ona kulluk ederler.’
Mülk, onundur. Hamdin tamamı onadır. Onun gücü her şeye
yeter.
‘Mülk, hâkimiyet, egemenlik,
yönetim yetkisi demektir. Hamd, şükrü de içine alan özel bir övgü biçimidir.’
002 Sizi o yarattı. Kiminiz
inkâr ettiniz, kiminiz inandınız.
Allah her ne yaparsanız
görüyor.
‘Sizi sınadı, imana davet etti,
kulluk edin dedi. İçinizden inanan da oldu, inanmayan da. Kimileri kazandı,
kimileri kaybetti.’
003 Gökleri ve yeri hak üzere ‘dengeli,
yerli yerinde’ yarattı. Size biçim verdi. Biçimlerinizi pek güzel yaptı.
Dönüş de onadır!
004 Göklerde ve yerde olanları
bilir. Gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, gönüllerde
saklı sırları bilendir.
005 Daha önce inkâr edenlerle
ilgili bilgiler size ulaşmadı mı?
Onlar yaptıklarının azabını
tattılar. Kendilerini bekleyen can yakıcı bir azap vardır.
‘Bu dünyada bir azap tattılar.
Fakat işleri bitmedi, bir azap da ahirette var, onları bekliyor.’
006 Kendilerine kesin
delillerle gelen peygamberleri, “Bir insan mı bizi doğru yola eriştirecek!”
diyerek inkâr edip yüz çevirdiler.
Allah da hiçbir şeye ihtiyacı
olmadığını gösterdi.
Allah, sınırsız zengindir,
bütün övgülere layık olandır.
007 İnkâr edenler, ölümlerinden
sonra asla diriltilmeyeceklerini sanıyorlar.
“Hayır!” de, “Rabbime andolsun,
diriltilip kaldırılacaksınız. Sonra da, yaptıklarınız size bildirilecek. Bu,
Allah’a göre kolay bir iştir.”
008 Öyleyse Allah’a, Elçisine
ve Kur’an’a inanın.
Allah yapıp ettiklerinizden
haberlidir!
009 Sizi kâr zarar günü olan
toplanma gününde mahşer yerinde toplar.
Allah’a inanıp da güzel işler
yapanların çirkin işlerini örter. Onları, sonsuza kadar kalmak üzere altında
ırmaklar akan cennetlere girdirir.
İşte budur büyük kurtuluş!
064.
010 İnkâr edip ayetlerimizi
yalanlayanlar ise ateş arkadaşlarıdırlar. Sonsuza kadar orada kalacaklar!
Ne kötü bir dönüş yeri!
011 Başa gelen her musibet
Allah’ın izniyle gelir.
Allah, kendisine inanan kulunun
kalbine hidayet verir.
‘Hidayet, yani doğru yola
erişme nimeti, doğruyu sezme özelliği.’
Allah her şeyi bilir!
012 Allah’a itaat edin!
Peygambere itaat edin! Yüz çevirirseniz bilin, Elçimize düşen apaçık bildirmekten
ibarettir.
013 Allah’tan başka ilah
yoktur! İnananlar, sadece Allah’a güvensinler!
014 Ey inananlar, bilin!
Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olan da vardır. Onlardan sakının!
Eğer kusurlarını affeder,
görmezlikten gelir, örterseniz, Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
‘Sizi dininizi yaşamaktan
alıkoyarlar, günahlara daldırırlar, yoldan çıkarırlar. Karım, kocam, kızım,
oğlum derken Allah’ı unutursunuz. Onlara rahat bir hayat yaşatmak adına
ahiretinizi mahvedersiniz. Onlar da sizi buna yönlendirirler, farkına varsınlar
ya da varmasınlar şeytanın işini yaparlar. Şeytan ise sizin apaçık
düşmanınızdır. Aileniz sizin zayıf yönünüzdür, dikkat edin, sakının!’
015 Gerçekten, mallarınız ve
evlatlarınız fitnedir.
‘Fitne kelimesi burada sınanma
aracı manasında kullanılmıştır. Kendisiyle insanın iyi ya da kötü hali ortaya
çıkartılan şeydir. Nitekim, halis mi, katkılı mı olduğunu anlamak için altını
ateşte eritirler, bu işleme fitne derler. Fitne ateştir, insanın özünü ortaya
çıkarır!’
Büyük ödül ise Allah
katındadır.
016 Allah’tan var gücünüzle
sakının!
Dinleyin, itaat edin. Size rızk
olarak verilenlerden ihtiyacı olanları da faydalandırın. Kendiniz için iyilik
yapın. Olumsuz tutkularından korunan, kurtulur.
017 Eğer Allah’a güzel bir borç
verirseniz, Allah onu sizin için kat be kat artırır, günahlarınızı bağışlar.
‘Güzel bir borç verirseniz,
yani onun rızası uğruna harcama yaparsanız. Böyle yapanın fani malı bakileşir.
Serveti ahirete intikal eder. Hem de katlanmış olarak!’
Allah, şükrün karşılığını
verendir, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
018 Görülemeyeni de bilir,
görülebileni de.
O, izzetlidir, onurludur,
güçlüdür, yenilmezdir, her işini nice gayeler gözeterek yapar.
..................................
‘Talak, “boşanma, nikah
sözleşmesini ortadan kaldırma” demektir. Surede, boşama konusu anlatılmış,
konuyla ilgili hükümler açıklanmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey Peygamber! Kadınları
boşamak niyetindeyseniz bekleme süresi içinde boşayın ve süreyi sayın.
Rabbiniz Allah’tan korkun!
Onları, apaçık bir edepsizlik
yapmaları hâli bir yana, evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar.
Bunlar, Allah’ın yasalarıdır.
Kim Allah’ın yasalarını
çiğnerse kendine yazık eder.
Ne bilirsin, belki de Allah,
onun ardı sıra yeni bir durum meydana getirir.
‘Allah, boşamayı üçer aylık
dönemlere yaymıştır. Erkek birinci kez boşarsa, kadın üç âdet dönemi geçirene
kadar evde bekler. Koca pişman olursa, geri döner, evlilik sürdürülür. İkinci boşamada
da böyle yapılır. Üçüncü kez boşama olursa, artık geriye dönüş yoktur, kadın
ona haram olur. Üç boşama hakkının birden kullanılması da aynı sonucu meydana
getirir.’
002 Bekleme süresinin sonuna
vardıklarında, ya onları uygunca tutun ya da onlardan uygunca ayrılın. İki âdil
kişiyi olanlara tanık edin.
Allah için tanıklık görevini
güzel yapın.
Allah’a ve ahiret gününe
inanana verilen öğüt budur.
Kim Allah’tan sakınırsa, Allah
ona bir çıkış yolu yapıverir.
003 Onu, hiç hatırına gelmeyen
yerden rızklandırır.
Kim Allah’a dayanırsa, Allah
ona yeter.
Allah, emrini yerine
getirendir.
Allah, her şey için bir ölçü
belirlemiştir.
004 Âdetten kesilen
kadınlarınız hakkında kuşkunuz varsa, şunu bilin: Onların ve henüz âdet
görmeyenlerin bekleme süresi üç aydır.
Hamilelerin bekleme süresi
yüklerini bırakmalarına kadardır.
Kim Allah’tan sakınırsa, Allah
ona kendi işinde bir kolaylık verir.
005 Allah’ın size indirdiği
emri budur.
Kim Allah’tan sakınırsa, Allah
onun kabahatlerini örter, ödülünü büyütür.
.....................
065.
006 Onları, gücünüz oranında,
evinizin bir yerinde oturtun. Baskı yaparak kendilerine zarar vermeyin!
Hamileyseler, yüklerini
bırakana kadar nafakalarını verin!
Sonra, sizin hesabınıza emzirirlerse
ücretlerini de verin! Emzirme konusunda aranızda uygun biçimde anlaşın. Eğer
anlaşamazsanız, onu başka bir kadın emzirir.
‘Sütanne ücretle tutulmuşsa,
parasını baba verir.’
007 Serveti olan servetinden
nafaka versin. Rızkı dar olan, Allah kendisine ne verdiyse ondan nafaka versin.
Allah, bir kimseye ne verdiyse,
onu ondan sorumlu tutar.
Allah, bir zorluktan sonra bir
kolaylık yaratır.
008 Rablerinin ve onun
elçilerinin buyruğundan uzaklaşıp azmış nice topluluklar vardır. Biz onları
çetin bir hesaba çektik. Sonra, görülmemiş bir azaba çarptırdık.
009 Onlar, yapıp ettiklerinin
karşılığını tattılar. İşlerinin sonu yıkım oldu.
010 Allah, onlar için pek
şiddetli bir azap hazırladı.
Allah’tan sakının ey temiz
akıllı inananlar!
Allah size bir zikir
indirdi.
‘İçinde güzel öğütler bulunan
bir kitap indirdi. Onu okuyun, öğrenin, uygulayın. O sizi doğru yola eriştirir.
O bir rehberdir. İnsanın son kitabıdır.’
011 İnanıp da güzel işler
yapanları karanlıklardan nura çıkarmak üzere, size Allah’ın apaçık ayetlerini
okuyan bir Peygamber göndermiştir.
Kim Allah’a inanır da güzel
davranışlar sergilerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuza kadar kalınacak,
altında ırmaklar akan cennetlere girdirir.
Allah ona güzel bir rızk vermiş
demektir.
012 Allah, yedi göğü, yerde de
onun mislini yaratandır.
Allah’ın her şeye gücü yeter.
İlmiyle her şeyi kuşatmıştır. Bunu bilesiniz diye gökten yere sürekli emirler
iniyor.
‘Yedi rakamı çokluk bildirir. Bu durumda,
yaratılan gökler yedi de olabilir, daha fazla da. Yedi gök yedi ayrı âlem
demektir. Hepsi kâinatın temel maddesi olan esîrin farklı oluşumlarıdır. Bize
görünen sadece maddî göktür, görünen âlemdir. Bir sıvının su, buz, buhar olmak
üzere üç hâli olduğu gibi, esîr maddesinin de yedi ya da daha fazla hâli
bulunabilir. Her biri ayrı bir âlem demektir. Yer de onun mislidir. O da
tabakalar hâlindedir.’
.............................
‘Tahrim, “haram kılma,
yasaklama” demektir. Sure, adını Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın bazı
nimetleri kendine yasak etmesinden alır. Bu olaydan birinci ayette söz
edilmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey Peygamber! Niçin,
hanımlarını memnun etmek üzere, Allah’ın sana helal kıldıklarını kendine haram
ediyorsun!
Bununla beraber, Allah
gafurdur, rahimdir.
‘Gafurdur, günahlarınızı,
hatalarınızı, kusurlarınızı bağışlar, siler. Rahimdir, sınırsız merhameti
vardır, her birinize özel olarak merhamet eder.’
002 Allah, yeminlerinizi
bozmanıza izin verdi.
Allah sizin velinizdir.
O alimdir, hakimdir.
‘Velinizdir, dostunuzdur,
yardımcınızdır, hep sizinledir, sizi korur, gözetir. Alimdir, sınırsız ilmi
vardır, her şeyi bilir. Hakimdir, her işi hikmetle yapar, nice gayeler
gözetir.’
003 Peygamber, hanımlarından
birine bir sır söylemişti, hanımı da onu başkalarına haber verdi.
Allah, olup biteni Peygambere
açıkladı. Peygamber, sözün bir kısmını söyledi, bir kısmını söylemedi.
Peygamber bunu hanımına haber
verince, hanımı, “Bunu sana kim haber verdi?” dedi.
Peygamber de, “Bir alim, bir
habir haber verdi” dedi.
‘Allah habirdir, haberlidir,
kim ne yapsa mutlaka onun ondan haberi vardır. Çünkü, isimlerinin etkisiyle her
yerdedir. Bir iş bir işe engel olmaz. Her şeyi aynı anda bilir, ister, yapar.’
004 ‘Ey Peygamber
hanımları!’ İkiniz de tevbe ederek Allah’a yönelin, çünkü her ikinizin de
kalbinde kayma olmuştur.
Peygambere karşı birbirinizi
desteklerseniz bilin, Allah, Cebrail ve inananların iyileri onun dostu ve
yardımcılarıdırlar. Öbür melekler de ona yardımdan geri durmazlar.
005 O sizi boşarsa, Rabbi ona
sizden daha hayırlı olan, inanan, teslim olan, uyumlu davranan, tevbe eden,
ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verebilir.
006 Ey inananlar! Kendinizi ve
ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!
Cehennemin üzerinde pek yaman,
pek şiddetli melekler vardır. Allah’ın emirlerine asla başkaldırmazlar,
kendilerine ne emredilmişse onu yaparlar.
007 Ey inkârcılar! Bugün özür
dilemeyin!
‘Özür dilemenin, mazeretler
ileri sürmenin zamanı geçti, size bir faydası olmaz, şimdi azap vaktidir.’
Yaptıklarınızdan dolayı
cezanızı çekeceksiniz!
066.
008 Ey inananlar! Allah’a
samimi bir tevbeyle tevbe edin.
‘Tevbe, günahı için af dileyip
bir daha işlememeye niyetlenmektir. Güzel tarifleri vardır. Tevbe, kalben
pişmanlık duymak, dil ile af dilemek, bedenle vazgeçmek, günaha bir daha
dönmemeye azmetmektir. Kötülenen fiillerden övülen fiillere dönüştür. Günahı
itiraf, günahtan pişmanlık ve vazgeçmedir.’
Rabbiniz, günahlarınızı örter,
sizi altında ırmaklar akan cennetlere girdirir.
O gün Allah, Peygamberini ve
onun yanındaki müminleri utandırmaz.
Cenneti kazananlar, o gün
nurları önlerinde ve yanlarında koşacaklar, “Rabbimiz! Nurumuzu tamamla!
Günahlarımızı bağışla! Senin her şeye gücün yeter!” diyecekler.
009 Ey Peygamber! İnkâr
edenlerle ve ikiyüzlülerle var gücünle cihad et. Onlara karşı kararlı davran.
Varacakları yer cehennem olacaktır. Ne kötü bir varış yeri!
‘Cihad kavramı Kur’an’a özgü
terimlerden biridir. “Var gücüyle çalışmak, elinden geleni yapmak, gerçeğin
yayılması için çaba harcamak, haksız saldırılar olursa canı pahasına
saldırganlarla çarpışmak” demektir. Çarpışma maddî silahlarla da olur, ilim,
fikir gibi manevî araçlarla da. Kişinin, içinden gelen olumsuz istekleriyle
mücadelesi de Peygamberimiz tarafından “büyük cihad” diye
adlandırılmıştır.’
010 Allah, inkâr edenlere
Nuh’un karısıyla Lût’un karısını örnek verdi. Bu iki kadın, kullarımızın
iyilerinden olan iki kulumuzla evliydiler. Fakat onlara hıyanet ettiler.
‘Peygamber olan kocalarını
desteklemeleri gerekirken inkârcıların yanında yer aldılar.’
Kocaları, Allah’tan gelen
hiçbir şeyi onlardan savamadılar.
Onlara, “Haydi, ateşe
girenlerle beraber siz de girin!” denildi.
011 Allah, inananlara da Firavunun
karısını örnek yaptı.
“Rabbim!” demişti, “Bana, senin
katındaki cennette bir ev yap. Beni, Firavundan da, onun çirkin işlerinden de
koru. Zalimlerin elinden kurtar!”
012 Bir de İmran kızı Meryem...
Namusunu gayet iyi korumuştu. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve
kitaplarını onaylamıştı. Samimi bir gönülle itaat edenlerdendi.
“Burada, ikisi inanmayan, ikisi
inanan olmak üzere, birbirinden farklı nitelikler taşıyan dört kadın örnek
verilmiştir. Biri, Firavun gibi bir azgının hanımıdır, ama nice zorluklara
katlanarak cennetin hanımefendisi payesini kazanmıştır. Öbür ikisi, peygamber
eşi olmalarına rağmen öbürlerine katılmışlardır. Hazreti Meryem ise, başından
nice olaylar geçen, iffetli, temiz, özverili, ama babasız çocuk yetiştirmek zorunda
kalan bir annedir. Böylece, durumları bunlardan birine benzeyen nice hanımlara
uyarıcı ya da özendirici örnekler verilmiştir. Çünkü, her çağda dinden uzak
erkeklerle evli kalmak zorunda kalan dindar hanımlar ya da dinini yaşayan
erkeklerle evli ama heveslerinin peşinde koşan kadınlar bulunur.”
.............................................
‘Mülk, “hâkimiyet, hükümranlık,
egemenlik, otorite, yetki, sahiplik” demektir. Sahip olunan, hükmedilen
varlıklara da mülk denir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Pek yücedir, bütün mülkü
elinde tutan Allah!
Onun her şeye gücü yeter!
002 Hanginiz daha güzel işler
yapacaksınız diye sınamak için ölümü ve hayatı yaratan odur.
O, üstün gücü olan, günahları
bağışlayandır.
003 Göğü yedi kat yaratan
Rahmanın bu yaratışında bir aksaklık göremezsin.
‘Yedi kat, yedi ayrı âlem
demektir. Biz sadece duyularla hissedilebilen âlemi görüyoruz. Oysa onun nice
âlemleri vardır. İnsan nasıl ruh, hayal, his, hafıza beden gibi varlıklardan oluşuyorsa,
kâinat da tıpkı onun gibi iç içe âlemlerden oluşur. Bunları görememek bizim
yetersizliğimizden kaynaklanır, onların var olmadıkları anlamına gelmez!’
Çevir gözünü de bak! Bir çatlak
görebilir misin!
‘Henüz gözlemevlerinin yaygın
olmadığı zamanlarda inen bu ayetler, yalnız o zamanın çıplak gözle göğe bakan
insanlarına değil, günümüzde sürekli gözlem yapan gökbilimcilerine de
seslenmektedir. Gerçekten de, yapılan bütün gözlemler, göğün kusursuz düzenini
her gün biraz daha ortaya çıkarmaktan başka bir sonuç vermemiştir. Gözler
yorulmuş, ama kusursuzluk devam etmiştir!’
004 Sonra çevir gözünü de bir
daha bak!
O göz yorgun ve bitkin olarak
sana geri döner.
005 Andolsun, biz dünya göğünü
kandillerle donattık. Onları şeytanlar için birer mermi yaptık. Onlar için
çılgın ateş azabını hazırladık.
‘Görünen göğü kandillerle,
yıldızlarla, gezegenlerle süsledik. Gökteki ateşli cisimlerin bazılarını,
gökteki meleklerden haber çalmak isteyen azgın varlıklara birer mermi
yaptık.’
006 Rablerini inkâr edenler
için cehennem azabı vardır.
Ne kötü bir dönüş yeri!
007 Oraya atıldıkları zaman,
cehennemin uğultusunu işitirler!
008 Neredeyse öfkesinden
parçalanacak!
Ne zaman ona birileri atılsa,
gözetim memurları, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
009 Cehennemdekiler, “Evet,
bize uyarıcı geldi, ama biz onu yalanladık. Allah bir şey indirmedi, siz büyük
bir sapkınlıktasınız, dedik” derler.
010 “Eğer iyi dinlemiş ve akıl
erdirmiş olsaydık, bu alevli ateştekilerin arasında olmazdık” derler.
011 Böylece günahlarını itiraf
ederler.
Uzak olsun o çılgın ateş
arkadaşları!
012 Görmedikleri hâlde
Rablerine saygı duyanlara günahlarından bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
...................
067.
013 Sözünüzü ister gizleyin,
ister açıklayın, fark etmez. Çünkü o, bütün sinelerin özünü bilir.
‘Gönüllerdeki sırları,
arzuları, niyetleri, imanları, inkârları, kuşkuları bilir.’
014 Yaratan bilmez olur mu! O,
latiftir, habirdir.
‘Bütün incelikleri bilir, pek
ince usullerle işler yapar. Her şeyden haberi vardır, kim ne yapsa haber alır.
Çünkü, isimlerinin etkisiyle her yerdedir. Onun isimleri, tıpkı güneş ışıkları
gibi, her yeri kapsamıştır.’
015 Hem üstünde gezmeniz, hem
de ondaki rızklardan yemeniz için yeryüzünü emrinize veren odur. Ölümünüzden
sonra dirilip onun huzurunda toplanacaksınız!
‘Yeryüzünü emrinize verdi,
sizin için uysallaştırdı, faydalanabileceğiniz bir hâle getirdi. Toprak sizin
için, su sizin için, bitkiler sizin için, hayvanlar sizin içindir.
Faydalanasınız da şükredesiniz diyedir. Sonunda ölecek, onun tarafından
diriltilecek, hesap vermek üzere onun huzuruna varacaksınız.’
016 Gökte olanın yeryüzünü
büyük bir sarsıntıyla sarsarak sizi yere batırmasından yana güvende misiniz!
‘Gökte olan derken kastedilen
Allah’tır. Bu, kinayeli bir sözdür. Allah zatıyla ne yerdedir, ne göktedir, ama
isimlerinin etkileriyle her yerdedir. “Gökte olan” sözü “sizin zannınızca gökte
olan” diye anlaşılmalıdır. Bir de yücelik kavramını zihne getirmek içindir.’
017 Gökte olanın, başınıza bir
taş yağdırıcı göndermesinden yana güvende misiniz! Uyarılarımın ne anlama
geldiğini o zaman anlarsınız!
018 Doğrusu, onlardan öncekiler
de yalanlamışlardı. Nasıl oldu inkârım!
‘Eski çağlar da yaşayanlar da
peygamberlerini inkâr etmişlerdi. Peygamberi yalanlamanın ne demek olduğunu
gördüler!’
019 Bunlar, üzerlerinde kanat
çırpan kuşlara bakmazlar mı! Rahmandan başka kim tutabilir onları! O her şeyi
görendir.
020 Rahmanın dışında kimlerdir
sizi kurtarabilecek yardımcılarınız! İnkâr edenler büyük bir yanılgı
içindedirler!
021 O rızkınızı keserse, kim
size rızk verecek! Yok! Onlar azgınlık ve nefret içinde direnip duruyorlar.
‘Ne yeryüzü sizi tanır,
merhamet eder, ihtiyaçlarınızı bilir, ne de gökyüzü. Yer demir, gök bakır!
Bunların size rızk vermesi ne mümkün!’
022 Düşün, yüz üstü sürünerek
giden mi hedefine erişir, yoksa doğru bir yolda düzgünce yürüyen mi!
‘Yüz üstü sürünenler kendine
güvenenler, düzgünce yürüyenler vahyi dinleyenlerdir.’
023 “Sizi yaratan, sizin için
işitecek kulaklar, görecek gözler ve gönüller yapan, Allah’tır. Fakat siz pek
az şükrediyorsunuz!” de.
024 “Sizi yeryüzünde yaratıp
türeten odur. Sonunda diriltilip onun huzuruna toplanacaksınız” de.
025 İnkâr edenler, “Doğru
sözlüyseniz söyleyin bakalım, bu azap sözü ne zaman gerçekleşecek?”
diyorlar.
026 “Onu bilmek ancak Allah’a
özgüdür. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım” de.
..................................
067.
027 Onu yakından gördükleri
zaman, inkâr edenlerin benzi kararır. Onlara, “Sizin çağırıp durduğunuz işte
budur!” denilir.
‘Ne zaman, diyordunuz ya, işte
geldi! Sizi silip yok edecek felaket, musibet, afet, kıyamet tepenize iniyor!’
028 “Hiç düşündünüz mü! Allah,
beni ve yanımdaki inananları, isterse yerle bir eder, isterse bize merhamet
eder. Peki, can yakıcı azaptan inkârcıları kim kurtaracak!” de.
‘Bizim ölmemizle siz sonsuza
kadar yeryüzünde kalacak değilsiniz. Sonunda siz de öleceksiniz. Canlar yakan
bir azap sizi bekliyor. Ne inancınız var, ne de güzel işleriniz. Siz bizim
ölümümüzü düşüneceğinize kendinizi düşünün!’
029 “Biz o Rahmana inandık, ona
güvendik. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz!” de.
030 “Düşündünüz mü! Suyunuz
yere batıp kurusa size kim su getirecek!” de.
‘Siz kendinizi ne sanıyorsunuz,
bilginiz, malınız, çocuklarınız, ününüz sizi kurtarabilir mi! Bırakın
öbürlerini yalnız su nimeti bile elinizden alınsa hayatınız biter. Kim size su
verecek, kim yağmur yağdıracak! Binlerce nimetten hiç olmazsa bunu düşünün de
onu vereni tanıyın. Elinizdeki fırsatı kibriniz yüzünden zayi etmeyin!’
‘Kalemin, yazının, yazıcıların
önemini vurgulamak üzere sureye “Kalem” adı verilmiştir. Bütün yaratıkların
kaderini yazan kalemden, kâinat kitabını yazan kudret kaleminden, amelleri
yazan meleklerin kalemlerinden, yazarların tuttukları kalemlerden, günümüzde
ileri düzeylere erişen matbaalara varıncaya kadar maddî ya da manevî her
kalemin önemi vurgulanmaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Nun. Kaleme ve yazılanlara
andolsun!
‘Kalem sahipleri tarafından
yazılanlara, satırlar hâlinde dizilenlere yemin edilmekle, yazıların,
kitapların, bunları yazmanın, basmanın, yaymanın, okumanın önemine de işaret
edilmiştir.’
002 Rabbinin nimeti sayesinde
sen deli değilsin.
003 Sana bitmez bir ödül
vardır.
004 Sen yüce bir ahlak
üzerindesin.
‘Ahlak, insanın iyi veya kötü
hâlleri demektir. İnsanın iyi ya da kötü diye nitelendirilmesine sebep olan
manevi özellikleridir. Fiiller ve ameller, bir adamın ahlakı hakkında zan
uyandırırlarsa da kesin bilgi vermezler. Çünkü, o kişi samimi olmayabilir, onun
başka bir sebeple öyle hareket etmesi mümkündür. Peygamberimizin ahlakı
Kur’an’da tanımlanan ahlaktır. Bütün insanlara bir örnek olarak sunulmuştur.
Allah’ını seven ona benzemeli!’
005 Yakında sen de göreceksin,
onlar da görecekler!
006 Hanginizmiş fitneye
tutulan!
‘Kandırılan, saptırılan, aklını
yitiren, cin vurgunu olan.’
007 Rabbin, kendi yolundan
sapanı da, doğru yolda yürüyeni de en iyi bilendir.
008 O hâlde yalanlayanları
önemseme.
009 Senin kendilerine
yaltaklanmanı beklediler. Sen yaltaklansaydın kendileri de yaltaklanacaklardı.
‘Sen onların arzularına
uysaydın, senin için iyi adamdır, hoş adamdır, akıllıdır, güzel konuşuyor
diyeceklerdi.’
010 Şunların hiçbirini
önemseme: Çokça yemin edeni, kendini küçük düşüreni,
011 kusur arayıp insanları
ayıplayanı, işittiklerini başkalarına taşıyanı,
012 iyiliklere engel olanı,
haddini bilmeyeni, günah işlemekten çekinmeyeni,
013 saygı nedir bilmeyeni, ona
buna dalkavukluk edeni.
014 Mal ve evlat sahibi oldu
ya,
015 ona ayetlerimiz okununca
büyüklük tasladı da, “Eskilerin masalları!” deyiverdi.
..............................
068.
016 Onun burnunu
sürteceğiz!
‘Onurunu beş paralık edeceğiz.
Onu küçük düşüreceğiz. Rezil, zelil, kepaze edeceğiz.’
017 Biz, bir zamanlar bahçe
sahiplerine verdiğimiz belayı onlara da vermişizdir.
Bunlar, bahçelerinin ürünlerini
sabahleyin dermek üzere yeminle sözleşmişlerdi.
018 Bir istisna da
yapmıyorlardı.
‘İnşallah yarın yaparız, Allah
izin verirse bu işi de başarırız da demiyorlardı.’
019 Kan uykularında uyurlarken,
Rabbinin emriyle gelen bir salgın afet bahçeyi sarıverdi.
020 O bahçe sabaha kadar
kapkara kesildi.
021 Sabaha yakın birbirlerine
seslendiler:
022 “Haydin, ürününüzü
derecekseniz erkenden bahçenize gidin!” dediler.
023 Aralarında fısıldaşarak
hızlıca yürümeye başladılar.
024 Birbirlerine, “Dikkat edin
de bugün aranıza bir yoksul girmesin!” diyorlardı.
025 Yoksullara yardım etmeye
güçleri yettiği hâlde, onları engellemek niyetiyle erkenden gittiler.
026 Bahçelerini görünce,
“Herhâlde yolumuzu şaşırdık!” dediler.
027 “Hayır, biz yoksun bırakıldık,
elimizden alınmış!” dediler.
028 Öbürlerine oranla biraz
daha sağduyu sahibi olan arkadaşları, “Ben size, tesbih edin demedim mi!”
dedi.
‘Tesbih edin, yüce
niteliklerini dile getirerek onu anın.’
029 Bunun üzerine, “Rabbimiz!
Sen bütün kusurlardan ıraksın. Şüphesiz, biz zalimlermişiz!” dediler.
030 Sonra, birbirlerini
kınamaya başladılar.
031 “Yazıklar olsun bizlere!
Biz azgınlarmışız!
032 “Rabbimizin bize ondan daha
iyisini vermesini umarız. Ümitle yönelişimiz kesinlikle Rabbimizedir.”
033 İşte böyledir azap! Üstelik
ahiret azabı daha da büyüktür. Keşke bilseler!
034 Rabbinin katında bulunan
nimet cennetleri günahtan kaçınanlar içindir.
035 Biz, bir daha geri almamak
üzere kendini teslim edenlerle, azgınlık yaparak günahlara dalan suçluları bir
tutar mıyız hiç!
036 Neyiniz var sizin, ne biçim
hüküm veriyorsunuz!
037 Yoksa size özgü bir kitap
var da dersinizi ondan mı alıyorsunuz!
038 “Siz neyi seçerseniz
mutlaka sizin olacak” diye!
039 Yoksa üzerimizde, “Neye
hükmederseniz o sizin olacak” diye kıyamet gününe kadar sürecek yeminler mi
var?
‘Biz size böyle bir söz
vermişiz de siz ona mı güveniyorsunuz! Hayır! Elinizde olan her şey bizimdir.
Hepsini biz verdik. Sizde emanet olarak duruyor. Günü gelince alınacak. Canınız
nasıl isterse öyle kullanamazsınız.’
040 Sor bakalım onlara hangisi
buna garanti verebiliyor!
041 Yoksa onlar için ortaklar
mı var! Bir gerçeğe dayanıyorlarsa durmasınlar, o zaman ortaklarını
göstersinler!
‘Başka tanrılar ya da
olağanüstü gücü olan başka varlıklar mı var! Ne isterseniz size veririz, neyi
dilerseniz sizin olacak diyen güçlü birileri var da bu yüzden mi hakikate
inanmıyorlar, onlara mı güveniyorlar! Çünkü, biz onlara inanmama, günahlara
dalma izni vermedik.’
042 O gün perde açılır. Onlar
secdeye çağırılırlar. Secde etmek isterler, ama buna güçleri yetmez.
‘Sırları, yapıp edilenleri,
gerçekleri örten engeller ortadan kaldırılır. Peygamberler tarafından
söylenenlerin gerçek olduğu görülür. Saygıyla yere kapanmaları istenir, ama
bunu da beceremezler!’
.................................
068.
043 Korkuyla yere bakarlar.
Onları bir düşkünlük hâli kaplamıştır. Esen oldukları sırada kendilerinden
secde etmeleri isteniyordu. Etselerdi ya!
044 Kur’an’ı yalanlayanları sen
bana bırak. Biz onları farkına varamayacakları biçimde adım adım azaba
yaklaştırıyoruz.
‘Kendilerine verilen nimetlerle
seviniyor, böbürleniyor, başarı merdivenini tırmandıklarını sanıyorlar. Oysa
gerçek bambaşka. Her adımda azaba yaklaşıyorlar da farkına varamıyorlar.’
045 Onlara süre veririm,
doğrusu sağlamdır benim düzenim!
046 Yoksa sen onlardan bir
ücret istiyorsun da onlar ödemeleri gereken bir borcun altında mı
kalıyorlar!
047 Yoksa gayb yanlarında da
onlar mı yazıyorlar!
‘Dış duyularla kavranamayan
âlemler, varlıklar, sırlar onların yanında mı! Kaderi, yazgıyı, iyiyi, kötüyü,
yasaları kendileri mi yazıyorlar!’
048 Rabbinin hükmüne sabret.
Balık sahibi gibi olma.
‘Halkına kızıp da onları terk
eden, onlara azap gelmesini isteyen Yunus peygamber gibi olma. Sabırlı ol.
Allah bunlar hakkında bir karar verene kadar yapılanlara katlan.’
Bir zamanlar o kızgın bir hâlde
yakarmıştı.
049 Ona Rabbinden bir nimet
erişmeseydi, yerilmiş bir hâlde ıssız bir yere atılmış olurdu.
‘Fakat tevbe etti, hatasını
kabul etti, biz de onu balığın karnında ölmekten kurtardık’
050 Rabbi onu arındırdı.
İyilerin arasına kattı.
‘Yeniden görev verdi. Yüz
binlerce insana elçi olarak gönderdi.’
051 İnkâr edenler, bu kitabı
işittiklerinde az daha seni gözleriyle devireceklerdi.
Senin için hâlâ, “O bir deli!”
diyorlar.
‘ Kur’an’ın okunması,
dinlenmesi, uygulanması, yayılması onları rahatsız ediyor, ellerinden gelse
sana akıl almaz kötülükler yapacaklar. Hakkında ileri geri konuşuyor, mecnun,
çılgın, deli diyorlar. Fakat böyle de
yapsalar sen ümidini kesme, görevine devam et. Ne derlerse desinler aldırma,
işine bak. Onların cezasını biz vereceğiz.’
052 Kur’an, bütün âlemler için
bir zikirdir.
‘Bütün zamanlardaki tüm
insanlara öğüttür. Güzel sözlerle gerçekleri bildirir. Onları uyarır, hepsine
yol gösterir. Yalnız sınırlı bir bölgeye, belli bir halka inmemiştir. Kıyamete
dek bütün insanlar içindir. Kimi ondan öğüt alır, kurtulur. Kimi ona sırtını
döner, belasını bulur!’
‘Hákka, “gerçekleşecek olan
şey” demektir. Azgın kavimlerin başlarına gelen azaplardan söz eder. Azap
onlara ummadıkları bir anda birdenbire gelmiştir. “Azap gelecek, geldi,
geliyor” gibi ibarelerle, bazen azgın kişileri silip yok edecek bir felaket,
bazen de kâinatı toz edip savuran kıyamet kastedilir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 O hákka!
002 Nedir o hákka?
003 Ne bildirdi sana o hákka
ne?
004 Semud da, Âd da o ansızın
gelen belayı yalanladılar.
‘Bunlar, eski zamanlarda
yaşamış toplumlardı. Kendilerine elçiler göndermiştik. İnanmadılar, gerçekleri
yalanladılar, belalarını buldular. Bilin de ibret alın. Onların başlarına
gelenlerin bir benzeri sizin de başınıza gelebilir!’
005 Semud, yaman bir
sarsıntıyla yerle bir edildi!
006 Âd da uğultulu bir
kasırgayla silindi gitti!
007 Allah, onu yedi gece sekiz
gün ara vermeden üzerlerine saldı. Orada bulunsaydın, onların tıpkı kökünden
çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürdün!
008 Şimdi onlardan geriye kalan
bir iz görüyor musun!
............................
069.
009 Firavun halkı da, ondan
öncekiler de, beldeleri yerle bir edilenler de o günahla geldiler.
010 Rablerinin elçilerine
başkaldırmışlardı. Allah da onları azgınlıkları oranında artan bir şiddetle
kıskıvrak yakaladı!
011 Tufanda sular taşınca,
yüzen gemide sizi biz taşıdık.
‘Nuh aleyhisselâm bizim
emrimizle bir gemi yaptı. İnanmış atalarınızı, dolayısıyla sizi o gemide biz
taşıdık, zalimlerden biz kurtardık.’
012 Anlayışlı kulaklar anlasın
diye onu size bir ibret yaptık.
‘Herkes hak söze kulak vermez.
Kimileri işitir de işitmemiş gibi yapar, anlamak istemez. Bizim misallerimiz
söz dinleyen kimseler içindir. Çünkü, ancak onlar ibret alır.’
013 Sûra birinci kez
üflenince!
014 Yer ve dağlar kaldırılıp da
bir çarpışla birbirine çarpılınca!
015 İşte o gün olacak
olur!
‘Hep sözü edilen, beklenen
kıyamet başlar. Sûr, kâinatın yıkılışı, ölülerin dirilişi, yargılama sürecinin
başlaması gibi büyük olayları başlatacak olan aletin adıdır. Onu İsrafil
aleyhisselâm üfler.’
016 O gün gök yarılır, pörsüyüp
çöker.
017 Melekler onun
etrafındadırlar. Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz melek taşır.
‘Rabbinin arşını, yani en yüce
egemenlik makamını, ilahi iradenin ilk belirme yerini, kâinatın kalbini.’
018 O gün sunulursunuz, hiçbir
gizliniz kalmaz.
‘Yargılanma sürecinde Allah’ın
huzurunda toplanırsınız. Yapıp ettiklerinizi gösteren defterler açılır.
Sırlarınız ortaya dökülür.’
019 Kitabı sağdan verilen
cennetlik kişi der:
“Alın okuyun kitabımı.
020 “Ben, hesabımın karşıma
çıkacağını biliyordum.”
‘Öbür dünyaya, yargı sürecine,
hesap gününe inanıyordum, ona göre davrandım.’
021 Böylece, kendini mutlu bir
hayatın içinde bulacak.
022 Yüce bir cennette
yaşayacak.
023 Meyveler hemen yanı
başındadır.
‘Meyveler yanındadır,
yeryüzünde yapıp ettiklerinin güzel sonuçları ona verilir. Emeklerinin ürününü
derer. Ektiklerini biçer, alır.’
024 Kendilerine, “Geçmiş
günlerde sergilediğiniz güzel davranışlardan dolayı size sunulan nimetleri
neşeyle yiyin, için” denilir.
025 Kitabı solundan verilen
cehennemlik kişi der:
“Ah keşke vermeseydiler
kitabımı!”
026 “Bilmeseydim hesabımı!
027 “Ah keşke iş bitmiş
olsaydı!
028 “Bana fayda etmedi
malım!
029 “Silindi gitti
saltanatım!”
030 ‘Cehennem görevlilerine
emir verilir:’
“Tutun onu, hemen bağlayın
onu!
031 “Hemen alevli ateşe atın
onu!
032 “Sonra da, boyu yetmiş
arşın bir zincirle yollayın onu!
‘Yetmiş arşın sözü zincirin
uzunluğunu anlatmak içindir. Dünya ölçü birimleriyle karşılaştırmak pek de
anlamlı olmaz.’
033 “Çünkü o, yüce Allah’a
inanmazdı.
034 “Yoksulun besiniyle
ilgilenmezdi.
........................................
069.
035 “Bugün onun ne candan bir
dostu vardır,
036 “ne de kanlı irinden başka
bir besini!
037 “Sadece suçlulara yedirilen
cinsinden!”
038 Görebildiklerinizi
tanıklığa çağırıyorum!
039 Göremediklerinizi tanıklığa
çağırıyorum!
040 Kur’an, gerçekten değerli
bir elçinin sözüdür.
041 O bir şair sözü değildir.
Siz pek az inanıyorsunuz!
042 Bir kahin sözü de değildir.
Siz pek az düşünüyorsunuz!
‘Kahin, kehanette bulunan, güya
geleceğe ilişkin haberler veren kişidir. Bunlar, eskiden cinlerle ilişki
kurarlardı. Cinler, göğe yaklaşır, meleklerden bilgi çalar, bunlara söylerler,
bunlar da insanlara aktarırlardı. Kur’an inmeye başladıktan sonra bu yol
kapatıldı. Haber hırsızlamak üzere yaklaşan cinlere ateş topları atıldığı
ayetlerle açıklanmıştır.’
043 Bu Kur’an, âlemlerin Rabbi
tarafından indirilmiştir.
044 Peygamber, bize
dayandırarak bazı sözler uydursaydı,
045 onu kıskıvrak yakalardık!
046 Sonra da şah damarını
keserdik!
047 Hiçbiriniz bunu
engelleyemezdi.
048 Kur’an, günahtan
sakınanlara bir öğüttür.
049 Sizin aranızda onu
yalanlayanların da bulunduğunu biliyoruz!
050 Doğrusu, o inkâr edenler
için bir hasrettir.
‘Kur’an, inananların öbür
dünyadaki durumlarını gören, kendileri azapla yüz yüze gelen inkârcıların
içinde, ellerindeki fırsatı kaçırmış olmaktan doğan bir hasret, bir iç yarası,
bir yitik acısı olacaktır.’
051 Kur’an, en kesin gerçektir!
‘Hakikati arayanlar ona
sarılsınlar. Çünkü, onun sözlerinden daha gerçek bir söz bulamazlar.’
052 Haydi, o büyük ismiyle
tesbih eyle Rabbini!
‘Yüce niteliklerini dile getirerek
an, emirlerini yaparak kulluk et. Peki, büyük isim hangisidir? Bu konuda kesin
bilgi verilmemiştir. Bunun sebebi, bütün isimlerin en büyük isim olma
ihtimalinin devamıdır. Bildirilmiş olsaydı, herkes ona yönelecek, öbür
isimlerin değerini yeteri kadar takdir edemeyeceklerdi.’
‘Mearic, “Miraçlar,
merdivenler, basamaklar, yukarı katlar, yükseltici araçlar, yükselme
dereceleri” gibi manalara gelir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Sorgulayan biri, gelecek
olan azabı sordu.
002 İnkâr eden kimseler için
onu savabilecek kimse yoktur.
003 Miraçlar sahibi Allah’tan.
‘Miraçlar sahibi, yani
yükselmek isteyenler için yükseltici araçlar yaratan.’
004 Ona, miktarı elli bin sene
olan bir günde, melekler ve ruh yükselirler.
‘Sizin gününüz ölçü alınırsa,
uzunluğu elli bin yıl olan bir günde melekler ve ruh yükselirler. Yedi göklerle
yer arasında sürekli geliş gidişler olur. Görünmez görevliler çıkarlar,
inerler. Vahiyler, ilhamlar, rızklar, nimetler indirir, ibadetler, niyazlar,
ameller çıkarırlar. Her an, her yerde akılları hayran edecek işler döner.’
005 Öyleyse sen güzel bir
sabırla sabret.
‘Sadece Allah’a güvenerek,
elinden geleni yaparak, umudunu kaybetmeyerek zorluklara, sıkıntılara katlan.’
006 Onlar onu uzak görürler.
007 Fakat biz onu yakın
görürüz.
‘Kıyameti, dirilişi,
yargılanmayı, ödülü, azabı akıldan uzak görürler. Yanılıyorlar. Akılları
yetmiyor diye o gelmezlik etmez.’
008 Kıyamet günü gök erimiş
maden gibi olur.
009 Dağlar, atılmış rengârenk
yün gibi savrulur
010 Candan arkadaşlar bile
birbirinin hâlini sormaz.
‘Çünkü, herkes kendi derdine
düşmüştür. Her insanın kendine yetecek derdi vardır.’
...........................................
070.
011 Onlar birbirlerine gösterilirler.
‘Birbirlerini görmezler sanma,
görürler, ama ellerinden bir şey gelmez.’
Günahlara dalan suçlu, o günün
azabından kendisini kurtarabilmek için, vermek ister çocuklarını,
012 eşini, kardeşini,
013 kendisini koruyup
barındıran bütün ailesini,
014 yeryüzünde bulunanların
hepsini.
Verse de kurtarsa kendisini,
âh!
015 Ne mümkün! Cehennem salgın
bir ateştir!
016 Kavurup soyar
derisini!
017 Kendine çeker, hakka
sırtını döneni, yüz çevireni!
018 Bencilce mal
biriktireni!
019 İnsan aşırı tutkulu
yaratılmıştır.
020 Kendine bir kötülük geldi
mi, sızlanır.
021 İyilik edildi mi, onu
sahiplenir, cimrilik eder.
‘İnsan, sınanıyor olması
sebebiyle bencil yaratılmıştır. Haristir, acelecidir, tutkuludur. Her şeyi
kendisinin yaptığını sanır. Rabbine güvenmez. Başına bir kötülük geldi mi
kendini yer bitirir. Bir nimete erişti mi, bunu kendi başarısı olarak kabul
eder. Bu yüzden de kimselere vermez. Kıskanır, esirger, cimrilik eder. Yalnız
kendini düşünür. Bu huylarından ötürü huzuru kaçar. Sürekli kaygılıdır. Oysa,
her şeye gücü yeten Rabbine iman etse, dayansa, güvense huzura erecek.’
022 Özenle namaz kılanlar bunun
dışındadır!
‘Çünkü, inceliklerine dikkat
edilerek kılınan namaz, kişiyi kötülüklerden alıkoyar. Ruhuna sükunet
verir.’
023 Onlar, namazlarını
aksatmaksızın kararlılıkla kılarlar.
024 Mallarında belli bir hak
vardır,
025 hem dilenene, hem utanıp
dilenmeyene.
‘İsteyen yoksullar bilinir,
gereken verilir. İstemeyeni de onlar arayıp bulur, ihtiyaçlarını giderirler.’
026 Onlar, din gününü
onaylarlar.
‘Kıyameti, ahireti, yargılanma
sürecini kabul eder, buna inanırlar.’
027 Rablerinin azabından
korkarlar.
028 Çünkü, Rablerinin azabından
emin olunmaz.
‘Kimse kendini güvende
hissedemez. Hiç kimsenin garantisi yoktur.’
029 Onlar namuslarını
korurlar.
030 Eşleri ya da yasal yolla
ellerinde bulundurdukları hariç. Bunlar yüzünden kınanmazlar.
031 Bundan ötesini arayanlar,
sınırı aşanlardır!
032 Onlar, emaneti gözetir,
sözleşmelerinin gereklerini yerine getirirler.
033 Tanıklıklarını güzelce
yerine getirirler.
‘Tanıklık etmekten kaçmazlar.
Tanıklık etmeleri gerekince bunu dürüstçe yaparlar. Hep doğruyu
konuşurlar.’
034 Namazlarını korurlar.
‘Zamanında kılar, aksatmaz,
özen gösterir, inceliklerine dikkat ederler.’
035 İşte onlardır cennetlerde
ikram olunanlar!
‘Kendilerine ikramlar
edilenler, makamlar verilenler, ağırlananlar...’
036 Nesi var şu kâfirlerin de
sana yönelmiş koşuyorlar!
037 O yandan, bu yandan,
takımlar oluşturarak!
‘Seni alt etmek, gerçekleri
çürütmek, kendilerini haklı çıkarmak için bir araya geliyor, seni tartışma
konusu yapıyor, seninle uğraşıyor, hakka saldırıyorlar. Bir telaş, bir karmaşa
var... Ya da, ahirette senden medet mi bekliyorlar. Onlara bir an önce yardım
edesin diye mi sana koşuyorlar. Seni yalanlayanların senden yardım ummaları ne
tuhaf!’
038 Onların her biri nimetlerle
dolu cennetlere girmeyi mi umuyor!?
039 Ne mümkün! Biz onları,
kendilerinin de bildikleri bir nesneden yarattık.
‘Bir nesneden, önce çamurdan,
sonra bir damla sudan yarattık, bunu biliyorlar. Şükretmeleri gerekmez mi?
Ölümden sonra diriltilmeyi niye inkâr ediyorlar! Bir kez yaratmışız, bir kez
daha niye yaratamayalım!’
.......................................
070.
040 Olur şey değil! Doğuların
ve batıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz her şeye yeter!
‘Görünen ve görünmeyen
dünyaların doğularının ve batılarının ya da güney ve kuzey kürelerin
doğularının ve batılarının, kısacası bütün doğuların ve batıların, üzerine
maddî manevî güneşler, aylar, yıldızlar doğan ve batan bütün varlıkların Rabbi,
terbiye edicisi.’
041 Onların yerlerine daha
iyilerini getirebiliriz. Bizim önümüze asla geçilemez!
‘Hiç kimse bizi engelleyemez.’
042 Bırak onları, kendilerine
sözü verilen gün gelene kadar dalsınlar,
oyalansınlar.
043 Diriliş günü gelince,
kabirlerinden hızla çıkar, dikili anıtlara koşar gibi koşarlar.
‘Yeryüzünde büyük bir istekle
yapay tanrılarına, putlarına, ilahlık niteliklerinden pay verdikleri nesnelere,
anıtlara, kişilere koştukları gibi, o hızla hesap vermeye koşarlar, daha
doğrusu koşmak zorunda kalırlar.’
044 Gözlerinde saygıyla karışık
bir korku vardır. Kendilerini horluk belirtileri sarmıştır. Onlara söz verilen
gün işte budur!
‘Kendilerine bildirilen
gerçekleri inkâr eder, ölümden sonra yargılanma olmayacak sanır, varlıklarına
güvenip büyüklük taslarlardı. İşte bunların hepsi geride kalmış oldu, yargı
günü geldi, kaygı, korku, horluk onları sarıverdi, artık kurtuluş yok! Hazır
elinizde fırsat varken ibret alın da kulluk edin ey akıl sahipleri!’
‘Nuh aleyhisselâm, yıllar boyu
bıkmadan, usanmadan, yılmadan gerçekleri anlatmasıyla ve söz dinlemeyen halkını
sulara gömmek için meydana getirilen tufandan kendisini ve yanındakileri
kurtarmak üzere gemi yapmasıyla meşhur büyük bir peygamberdir. Değeri bütün
insanlara bildirilmek üzere adı bu sureye verilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Kendilerine yakıcı bir azap
gelmeden önce halkını uyarması için, Nuh’u kendi halkına elçi gönderdik.
002 Onlara, “Ey halkım!” dedi,
“Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım,
003 “Sadece Allah’a kulluk
edin, yalnız ondan korkun da bana itaat edin.
004 “Allah da sizin
günahlarınızı bağışlasın. Gerekenleri yapabilmeniz için size süre versin.
Allah’ın belirlediği ecel gelince artık ertelenmez. Keşke bilseydiniz!”
‘Ecel zamanını yalnız Allah
bilir. Daha zaman var diye oyalanmayın. Zamanınız kalmamış olabilir. Elinizdeki
fırsatı bir an önce değerlendirmeye bakın.’
005 Nuh, “Rabbim!” dedi,
“Halkımı gece gündüz imana davet ettim.
006 “Fakat benim davetim
onların sadece firarını artırdı.
‘Ben çağırdıkça onlar daha çok
kaçtı, tıpkı ışıktan rahatsız olan yarasalar gibi!’
007 “Bağışlaman için onları her çağırışımda parmaklarını
kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, kendilerini büyük
görüp kibirlendiler.
008 “Sonra onları yüksek sesle
çağırdım.
009 “Onlarla hem açıkça
konuştum, hem de gizlice.
‘Özel olarak, bire bir de konuştum.
İkna edebilmek için her yolu denedim.’
010 “Gelin, dedim, günahları
bağışlayıcı olan Rabbinizden bağışlanma dileyin.
...........................................
071.
011 “O da size gökten bolca
yağmur yağdırsın.
012 “Mallarınızı, çocuklarınızı
çoğaltsın. Sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın.
013 “Allah’tan sizin için niye
bir büyüklük ummuyorsunuz!
‘Onun sizi bağışlayacağını,
size nimetler vereceğini ummamanıza sebep ne, yoksa ona yakıştıramıyor musunuz,
bunları yapamayacağını mı sanıyorsunuz!’
014 “Oysa sizi türlü
aşamalardan geçirerek yaratan, odur.
015 “Görmediniz mi, Allah yedi
göğü nasıl da birbiriyle uyumlu bir biçimde yarattı.
016 “Onların içinde ayı bir nur
kıldı, güneşi de bir lamba yaptı.
017 “Allah sizi yerden ot
bitirir gibi yetiştirdi.
‘Basit bir topraktan yarattı,
hayat verdi, insan hâline getirdi. Onun gücü her şeye yeter.’
018 “Sonra sizi yine oraya
döndürecek, yeniden çıkaracaktır.
‘Bakın, görün, anlayın! O,
ölüleri diriltiyor, her türlü yaratmayı biliyor. Sizi topraktan yarattı, hayat
verdi, sonra öldürecek, sonra size bir kez daha can verecek. Bunu yapabildiğini
görüyorsunuz da ölümden sonra dirilmeyi niye inkâr ediyorsunuz!’
019 “Allah sizin için yeryüzünü
bir yaygı yaptı.
020 “Geniş yollarında
gidebilesiniz diye.”
‘Yeryüzünü yaymasa, döşemese,
orada ovalar, vadiler, geçitler yapmasa bir yerden bir yere gidemezdiniz,
nimetlerinden faydalanamazdınız.’
021 Nuh, “Rabbim!” dedi, “Onlar
bana kesinlikle başkaldırdılar. Malları, çocukları kendi zararını artırmaktan
başka işe yaramayan bir adama uydular.
‘Kendisine verilen nimetlere
şükretmek yerine, büyüklük taslamayı, böbürlenmeyi seçen, azgınlık edip kendine
yazık eden kimselerin izinden gittiler.’
022 “Pek büyük düzenler kurmağa
başladılar.
‘İnanmadılar, kulluk etmediler,
senin yasalarına uymadılar. Kendi düzenlerini kurdular, heveslerine uydular.
Senin adını zihinlerden silmek için çaba harcadılar. Sistemler, kurumlar,
ekipler oluşturdular.’
023 “Sakın ilahlarınızı bırakmayın!
Özellikle Ved, Süva, Yegus, Yeuk ve Nesri terk etmeyin, dediler.
‘Bunlar, Nuh halkının
taptıkları belli başlı putların adlarıdır. Eskiden bazı din büyüklerinin
isimleriymiş. Onlar ölünce, anıtlarını dikip saygı göstermişler. Bu saygı
duruşu zamanla tapınmaya dönüşmüş. Arabistan yarımadasına da buradan
yayılmış.’
024 “Bu çabalarının sonucunda
nicelerini saptırdılar. Sen de bu zalimlerin sadece şaşkınlıklarını arttır!”
‘Dünyevi imkânlar bakımından
gelişemesinler, kötü işlerinde başarılı olamasınlar, yetkileri erisin, elleri
kurusun!’
025 Onlar, hataları yüzünden
sulara gömülüp öldürüldüler. Sonra da, ahirette ateşe atıldılar. Kendilerini
Allah’a karşı koruyacak bir yardımcı bulamadılar!
026 Nuh, “Rabbim!” dedi, “Yeryüzünde,
inkâr edenlerin hiçbirini bırakma.
027 “Çünkü, sen onları
bırakırsan, kullarını saptırırlar. Bir takım nankör günahkârları doğururlar.
‘Sadece şükür bilmez
nankörlerin, yoldan çıkmış azgınların sayısını artırırlar.’
028 “Rabbim, beni, annemi,
babamı, inanarak evime gireni, inanan erkekleri, inanan kadınları bağışla!
Zalimlerin sadece helakini artır!!”
‘Zalimler, hem kendilerine, hem
başkalarına haksızlık edenler, inanmamakla sınırı aşanlar yerle bir olsunlar,
silinip gitsinler!’
..............................................
‘Cin, “gözle görülemeyen
varlıklar” demektir. Terim olarak kullanılırsa, görülemeyen, zekası, iradesi,
duyguları olan bir varlık türü dile getirilmiş olur. Bunların sınanmaları
insanlardan önce başlamıştır. Şeytanın da cinlerden olduğunu yine Kur’an
söylemektedir. Peygamberimiz onlara da elçi gönderilmiştir. İnananları da
vardır, inanmayanları da. “Dumansız bir ateşten” yaratılmışlardır. Soyları
şimdi de sürmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey Muhammed, de ki: “Bana
vahiy yoluyla bildirildi. Bir kısım cinler Kur’an’ı dinlediler, sonra şöyle
dediler:
“İnan olsun biz olağanüstü
güzellikte bir Kur’an dinledik.
002 “Doğru yola eriştiriyor.
Biz ona inandık, artık Rabbimizden başkasına tanrı deyip tapınmayız.
003 “Rabbimizin şanı pek
yücedir, o ne eş edinmiştir, ne de çocuk.
004 “Allah konusunda sefihimiz
saçmalıyormuş, bunu iyice anladık.
‘Metinde “sefih” sıfatıyla
anılan kişinin cinlerin ileri gelen azgınlarından biri olduğu yolunda yorumlar
yapılmıştır. Sefih “iyiyi kötüden ayıramayan, kârını zararını bilemeyen, kıt
akıllı” demektir. İnkârcı kişi de geçici dünya uğruna sonsuz ahireti kaybettiği
için bu sıfatla anılmıştır.’
005 “Oysa biz, insanların ve
cinlerin Allah katında yalan söyleyebileceklerine ihtimal vermiyorduk.
006 “İnsanların bir kısmı, bazı
cinlere sığınıyorlar, onların azgınlıklarını artırıyorlardı.
‘Allah’a sığınacaklarına
cinlere sığınıyor, onlardan yardım diliyor, onları şımartıyor, daha fazla
azgınlık yapmalarına zemin hazırlıyorlardı. Bu ayet, günümüzde ispritizmacılık
adı altında sürdürülen cinlerle ilişki kurma, onların söylediklerine inanma
uygulamasına da açıklık getirmektedir.’
007 “Onlar da sizin gibi,
Allah’ın sonsuza kadar hiç kimseyi diriltemeyeceğini sanmışlardı.
008 “Semayı yokladık, onu yaman
koruyucularla ve alev toplarıyla dopdolu bulduk.
‘Kur’an inmeden önce, cinler semaya,
yani göğe yaklaşır, meleklerden bilgi çalar, yerdeki bazı cincilere söylerler,
onlar da başka insanlara aktarırlardı. Ayetler inmeye başladıktan sonra bu yol
kapatıldı. Haber hırsızlamak üzere yaklaşan cinlere ateş topları atıldı.
Hırsızlık yapamaz, haber getiremez oldular.’
009 “Biz, göğün dinleme yerlerinde
pusuya yatardık. Şimdi hangimiz dinlemeye çalışsa, kendisini bekleyen ateş
mermileriyle karşılaşıyor.
010 “Yeryüzündeki kimseler için
bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir iyilik mi diliyor, biz artık
bilemiyoruz.
011 “Bizden iyiler de var,
henüz o düzeye erişemeyenler de. Farklı yollar edinmişizdir.
‘Biz hepimiz aynı değiliz,
iyilerimiz, inananlarımız, buyrukları yerine getirenlerimiz de vardır,
inanmayanlarımız, azgınlarımız, sapkınlarımız da. Biz de sizin gibi birer yol
tutmuş gidiyoruz. Bizi üstün varlıklar olarak görmenizin bir anlamı yok.’
012 “Allah’ı yeryüzünde etkisiz
bırakamayacağımızı, kaçmakla da onu asla engelleyemeyeceğimizi artık anladık.
‘Onun kararlarını uygulamasına
hiçbir şekilde engel olamayız.’
013 “Biz, doğru yola eriştiren
Kur’an’ı işitince ona inandık. Rabbine inanan kişi, artık ne hakkının
yenmesinden korkar ne de kazancının azaltılmasından.
072.
014 “Aramızda, Müslüman olanlar
da var, doğru yoldan sapanlar da. Müslüman olanlar, doğruyu arayıp bulanlardır.
‘Müslüman, müslim kelimesinin
çoğuludur. Müslimler demektir. Müslim ise, kendini bir daha geri almamak üzere
teslim eden kişidir.’
015 “Yoldan sapanlara gelince,
onlar cehenneme odun olmuşlardır.”
016 O yolda düzgün yürüselerdi
onlara bolca su içirirdik.
‘Nice rızklar, nimetler,
güzellikler verirdik. Nimetler arasından suyun tercih edilip söylenmesi dikkate
değer. Çünkü yeryüzündeki nimetler temelde suya bağlıdır. Su olmazsa hayat da
olmaz.’
017 Onları onunla da sınayalım
diye.
‘Nimetler verelim de onunla ne
yapacaklarını, onu yerli yerince kullanıp kullanmayacaklarını görelim diye.’
Kim Rabbini anmaktan yüz
çevirirse, Rabbi onu gittikçe artan bir azaba uğratır.
018 Mescitler Allah içindir.
Öyleyse oralarda Allah’ın yanı sıra başka birilerine yalvarmayın.
‘Mescit, secde edilen yer
demektir. Bütün tapınakları kapsayan bir terimdir. Bazılarına cami denmesinin
sebebi çok sayıda insanı içine alacak kadar büyük olmasından dolayıdır. Aslına
bakılırsa yeryüzünün tamamı bir mescittir!’
019 Allah kulu, ibadet etmek
niyetiyle kalkınca, birbirlerine girercesine onun çevresine üşüşürlerdi.
‘Kimi yorumculara göre, bunlar
cinlerdir. Peygamberi izlemek üzere çevresini sararlar, ibadet ederken,
özellikle namaz kılarken onun hareketlerini izlemeye, okuduklarını dinlemeye
çalışırlar.’
020 “Ben, sadece Rabbime
yalvarırım. Ona hiç kimseyi ortak koşmam” de.
021 “Ben, size zarar verme ya
da sizi iyiye erdirme gücüne sahip değilim” de.
022 “Beni hiç kimse Allah’a
karşı savunamaz. Ben, ondan başka bir sığınak bulamam.
023 “Benim görevim, Allah
katından gelen emirleri, onun iletilerini insanlara bildirmektir. Allah’a ve
Elçisine karşı gelenleri, içinde sonsuza kadar kalacakları cehennem ateşi
bekliyor!
024 Onlar, kendilerine yönelik
tehditlerin gerçekleştiğini gördükleri zaman, hangi tarafın destek bakımından
zayıf ve sayıca az olduğunu anlayacaklar.
025 “Size yöneltilen azap
sözünün gerçekleşmesi yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi
belirledi, bilmiyorum” de.
026 Gaybı sadece Allah bilir. O
gaybın sırlarını kimseye tam olarak açmaz.
‘Gayb, dış duyularla
hissedilemeyen sırlar, görülemeyen varlıklar demektir.’
027 Bu gaybı sadece seçtiği
elçilerine açar. Onların önlerine, arkalarına gözeticiler dizer.
‘İnen vahye zarar gelmesin,
cinler, şeytanlar parmak karıştırmasın diye, onları her yönden korur, yanına
yöresine melekler yerleştirir.’
028 Bu yolla, Rablerinin
gönderdiklerini gerektiği gibi eriştirip eriştirmediklerini belirler.
Allah, onların yapıp
ettiklerini ilmiyle kuşatmış, her şeyi bir bir saymıştır.
‘Onun yazıcı melekleri vardır.
Yapılanların hepsini yazarlar. Hiçbirini ihmal etmezler. Hata yapmazlar.’
..............................................
‘Müzzemmil, “örtüsüne bürünüp
örtünen” demektir. Başını içine çekmek, gizlenmek, kaçınmak, rahata meyletmek
gibi mecazi manaları da vardır. Kişi, kendisi örtünmüş ya da bir başkası
tarafından örtülmüş olabilir. Sure, örtünen birine hitapla başlıyor, sonra da
gece yarısı ya da biraz önce veya biraz sonra bir süre için kalkıvermesi,
Kur’an okumak, namaz kılmak, düşünmek gibi hayırlı işler yaparak ruhen kendini
geliştirmesi, gündüz yaşayacağı yoğun hayat için hazırlık yapması tavsiye
ediliyor. Bu hitabın birinci muhatabı kuşkusuz Muhammed aleyhissalatü vesselâmdır.
Bununla beraber, Kur’an’ın bütün insanlara hitap ettiği gerçeği de göz ardı
edilmemelidir. Her mümin, bu sureyi, kendine hitap ediyor gibi okuyabilir.
Kur’an’dan faydalanmanın en etkili yolu da budur zaten!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey örtüsüne bürünüp
örtünen!
002 Gece biraz uyuduktan sonra
kalk!
003 Gecenin yarısını uykusuz
geçir. Dilersen bu miktarı biraz daha azaltabilirsin.
004 Ya da uyanık kalma süreni
biraz daha artırabilirsin. Bu zaman zarfında, gerek kelimelerin söylenişine,
gerek mananın inceliklerine dikkat ederek Kur’an oku!
005 Sana, büyük sorumluluk
gerektiren ağır bir söz indireceğiz.
006 Gece kalkışı hem daha
etkili, hem de okuma bakımından daha elverişlidir.
‘İnsanın zihni, kalbi,
duyguları daha duru, daha zinde olur. Geceleri dikkati dağıtacak tesirler daha
azdır.’
007 Oysa gündüzleyin seni
alıkoyacak nice işler vardır
008 Rabbinin adını an! Kendini
her şeyden uzak tutarak yalnız ona yönel!
‘Bu ayetlerle vitir namazı
emredilmiştir. Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselâma farz, ümmetine
sünnettir. Efendimiz, her gece on bir rekat namaz kılardı.’
009 O, doğunun ve batının
Rabbidir. Ondan başka ilah yoktur, o hâlde sadece ona dayan, yalnız ona güven.
‘Doğunun ve batının, yani
üzerine güneşler, aylar, yıldızlar doğan ve batan her yerin, bütün
varlıkların.’
010 Onların söylediklerine
sabret ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl.
‘Güzel bir ayrılışla, yani
onlara uymamakla birlikte kavga da etmeden, hoşgörülü davranarak, kendini
faydalı bir iletişime açık tutarak ayrıl, güzel ahlakınla örnek olarak inancını
yaşa.’
011 Varlıklı olup da seni
yalanlayanları bana bırak. Onlara biraz süre tanı.
012 Çünkü, bizim katımızda
prangalar var, alevli bir ateş var.
013 Boğaza takılan bir yemek,
acılı bir azap var.
014 Kıyamet günü yeryüzü ve
dağlar sarsılır. Dağlar yumuşacık kum yığını hâline gelir.
015 Ey insanlar! Firavuna bir
elçi gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda tanıklık edecek bir elçi
gönderdik.
016 Firavun, o elçiye karşı
geldi. Biz de onu çok ağır bir biçimde yakaladık!
‘Musa aleyhisselâmı gönderdik.
Firavun onu yalanladı. İleri gelen adamları da ona uydu. Biz de onları sulara
gömerek yeryüzü sayfasından sildik.’
017 İnkâr ederseniz, çocukların
saçlarını ağartan kıyamet gününün dehşetinden nasıl kurtulacaksınız!
018 O günün etkisiyle gök
parçalanır. Allah’ın sözü yerine gelir.
019 Bu söylenenler bir öğüttür.
Dileyen, Rabbine giden bir yol tutsun!
............................
073.
020 Senin, gecenin üçte ikisine
yakın kısmını, ya yarısını, ya üçte birini uyumadan geçirdiğini, yanındakilerin
bir kısmının da senin gibi yaptığını Rabbin biliyor.
Gecenin ve gündüzün sürelerini
Allah belirler. Gece ibadetini gözetemeyeceğinizi bilen Allah, merhametiyle
tevbelerinizi kabul buyurmuştur.
Bundan sonra, Kur’an’dan
kolayınıza geleni okuyun. İçinizde hastalar vardır. Allah’ın nimetlerinden
payını aramak üzere yolculuk edenler bulunur. Allah yolunda çarpışanlar da
olacaktır. Allah bunları bilmektedir. Bu nedenle, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.
Namazı özenle kılın, zekâtı
verin. Allah’a, seve isteye, karşılık beklemeksizin ödünç verin.
Kendiniz için önden ne iyilik
hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz, hem de daha üstün ve ödülce daha
büyük olmak üzere.
Allah’tan af dileyin. Allah
bağışlayıcıdır, merhametlidir.
‘Müddessir, “örtüsüne bürünen,
sarınan” demektir. Bu kelime surenin birinci ayetinde geçmektedir. Öncelikle
Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselâma, fakat Kur’an’ın umumi olması
sebebiyle bütün inananlara bir hitaptır. Muhataba özel dünyasından çıkıp
çalışması gerektiği telkin edilmektedir. Kinaye yönünü esas alırsak, “Ey o
bürünen! Bürünmenin, uyumanın, rahat etmenin zamanı değil. Uyan artık! Çalış,
insanları uyar, gerçekleri açıkla, sıkıntılara katlan, büyük bir kararlılıkla
hareket et” denilmiş oluyor.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Ey bürünen!
‘Ey özel dünyasına çekilen
insan!’
002 Kalk ve uyar!
‘İlerideki tehlikeleri
hatırlatarak insanları uyandır.’
003 Rabbini tekbir et.
‘Rabbinin büyüklüğünü dile
getir. Allah büyüktür, de. Bunu yaşayarak da göster.’
004 Giysini tertemiz yap.
‘Gerek maddî, gerek manevî
giysini, kisveni, kılığını kirlerden arındır.’
005 Çirkin olan ne varsa
hepsini bırak.
006 Yaptıklarını çok görerek
başa kakma.
007 Rabbin için sabreyle.
‘Bütün güçlüklere kararlılıkla
katlan. Umudunu yitirmeksizin çalışmanı sürdür.’
008 Sûra üflendiği zaman,
009 o gün pek zorlu bir gündür!
‘Sûr, kıyametin kopuşunu,
ölülerin dirilişini, yargılama sürecini başlatan bir aletin adıdır. Onu, dört
büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselâm üfleyecektir.’
010 İnkâr edenler için hiç de
kolay değildir.
011 O adamı bana bırak! Onu tek
olarak yarattım,
012 uzun uzadıya mallar
verdim,
013 gözü önünde oğullar
verdim.
014 nice nimetleri önüne
serdim.
015 Daha da artırmamı
umuyor.
016 Ne mümkün! Çünkü o,
ayetlerimize karşı çok inatlı davrandı.
‘Ayetlerimize, yani hakikati
anlatan belgelerimize, delillerimize, bizi tanıtan eserlerimize direndi. Ne
söylenirse söylenilsin, ne gösterilirse gösterilsin yine de inanmak
istemedi.’
017 Onu sarpa sardırırım!
‘Zora sokarım, güçlüklerle baş
başa bırakırım. Cehennem dağına tırmandırırım. Bir hadîse göre, bu bir ateş
dağıdır. Kâfir ona yetmiş yılda çıkar, sonra aşağı yuvarlanır. Bu durum sonsuza
dek böylece sürer gider.’
..........................................
074.
018 Çünkü o düşündü, ölçtü
biçti.
019 Kahrolası nasıl da ölçüp
biçti!
020 Kahrolası sonra nasıl da
ölçüp biçti!
‘Özgün metinde “Kutile” olarak
geçen kelime, hem “kahrolası, canı çıkası” demektir, hem de ‘vay anasını, amma
da yapıyor” manasında kullanılır. Kur’an’ı dinleyen bir adamın düşünüşü, sözün
anlamını tartışı, tahminler yürütüşü, bu konuda gösterdiği titizlik
anlatılıyor. Kur’an’ın benzersiz edebî üstünlüklerine hayranlık duymakla
birlikte, inanmamak için bahaneler arayan bir adamın tasviri yapılıyor.’
021 Sonra baktı,
022 Sonra kaşlarını çattı,
suratını astı,
023 Sonra sırtını dönüp
büyüklük tasladı,
024 “Bu” dedi, “eskiden beri
süregelen bir büyüdür.”
025 “Ötesi yok, bu bir insan
sözüdür!”
026 Onu sekara girdireceğim!
027 Sekar nedir bilir misin?
‘Cehennemin öbür adıdır!’
028 Ne erteler, ne de
bırakır!
029 İnsana susamış bir susuz!
030 Üzerinde on dokuz!
‘Bunlar cehennemde görevli
melek memurlardır. Başlarında Malik adlı melek vardır. On dokuz kişi mi, yoksa
on dokuz tür mü oldukları belirtilmemiştir.’
031 Biz, cehenneme sadece
melekleri gözetici yapmışızdır.
Sayılarını bildirmekle, inkâr
edenleri sınadık, önceki kitaplara inananlara kesin bilgi verdik, müminlerin de
imanlarının artırdık.
Kendilerine kitap verilenlerle
müminler şüpheye düşmesinler.
Kalplerinde hastalık
bulunanlarla inkârcılar da, “Allah bu örnekle ne demek istedi?” desinler.
Allah, bununla dilerse
saptırır, dilerse doğru yola eriştirir.
Rabbinin ordularını kendisinden
başkası bilemez.
Bu, insanlara bir uyarıdır!
032 Hayır! Andolsun aya!
033 Döndüğü an geceye!
034 Ağardığı zaman sabaha!
035 Şüphesiz, o sekar
büyüklerden biridir!
‘Büyük ayetlerden ya da büyük
belalardan biridir, ibret alabilen insanın aklını başına getirir.’
036 Uyarmak içindir,
037 sizden, ileri gitmek ya da
geri kalmak isteyenleri!
038 Her nefis kendi kazancına
rehindir.
‘Her birey kendinden
sorumludur, yapıp ettiklerinin hesabını kendisi verir. Günahları sebebiyle
sekara girer, azap çeker.’
039 Hayırlı kimseler başka!
040 Onlar cennetlerdedirler.
Sorarlar,
041 günahlara batmış suçlulara.
042 Derler: “Sizi cehenneme
sokan nedir?”
043 Cevap verirler: “Biz namaz
kılmazdık.
044 “Yoksula yemek yedirmezdik.
045 “Günahlara dalanların
yanında biz de dalar giderdik.
046 “Ölümden sonra dirilip
yargılanmaya inanmazdık.
047 “Sonunda gelmesi kesin olan
ölüm geldi.”
....................................
074.
048 Artık şefaatçilerin
şefaatinin onlara faydası olmaz.
‘Şefaat, bir kimseyi kurtarmak
için aracı olmak demektir. En büyük şefaat makamının sahibi Hazreti Muhammed
aleyhissalatü vesselâmdır.’
049 O hâlde bunlara ne oluyor
da bu öğütten yüz çeviriyorlar,
050 ürken yaban
eşeklerinin,
051 aslandan kaçışları gibi!
052 Yok, onların her biri,
kendisine yayılmış sayfalar verilsin ister!
‘Her birine vahiy gelsin,
melekler kendilerine özel olarak belgeler getirsin isterler. İşte o zaman
inanırız, derler. Olmayacak şeyleri isteyerek kendilerine yazık ederler.’
053 Olur şey değil! Daha
doğrusu ahiretten korkmazlar.
054 Hayır! Kur’an bir öğüttür
uyarır.
055 Dileyen okur, düşünür, ders
alır.
056 Bununla beraber, Allah
dilemezse onlar öğüt alamazlar. Sakınılması gereken odur, bağışlayan da!
‘Ahirete inanmayanlar,
gerçeklere karşı inatla direnenler tercihlerini öğüt almamak yönünde
kullanmışlardır. Allah, sınırsız ilmiyle bunu bilir, onları doğru yola
eriştirmez. Bu durum, Allah’ın bir zorlaması değil, kendi seçimlerinin bir
sonucudur. Hiç kimseye haksızlık yapılmamaktadır.’
‘Kıyamet, “kıyam etme, kalkış”
demektir. Kâinatın yıkılması, ölülerin diriltilip kaldırılması gibi büyük
olayların hepsine birden verilen addır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Lâ! Kıyamet gününe yemin
ederim!
002 Ve lâ! Kendini kınayan
nefse yemin ederim!
‘Buradaki “lâ” kelimesi “yok,
hayır” demektir. Genellikle yeminden önce söylenir. Ayette geçen nefis
teriminin birden fazla anlamı vardır. Şu makamda “kendisi, özü” manasında
kullanılmıştır. Nefis, kendini kınamakta, kıyasıya eleştirmekte, yaptıklarından
ötürü kötülemektedir. Ona yemin edilmekle, kişinin kendi kusurlarını
görmesinin, bunları eleştirmesinin önemi hatırlatılmıştır.’
003 Şu insan, kemiklerini bir
araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
004 Hayır! Bizim onu parmak
uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleriyle yeniden yapmaya gücümüz
yeter.
005 İnsan, ileride de günaha
dalmak ister.
006 “Kıyamet günü ne zamanmış!”
der.
007 O an gözler kamaşır!
008 Ay tutulur!
009 Güneşle ay bir araya
getirilir.
010 O gün insan, “Nereye
kaçmalı!” der.
011 Ne mümkün! Hiçbir sığınak
yoktur.
012 O gün, Rabbinin huzuruna
varıp durursun sen.
013 O gün, Rabbinin huzurundan
başka varıp durulacak yer yoktur.
014 İnsan kendi kendinin
gözlemcisidir!
015 Her ne kadar sıralasa da
mazeretlerini!
‘Yargı günü özürler beyan eder,
yakasını kurtarmanın yollarını arar, ama aslında kendi vicdanında suçunu itiraf
eder. Kendine en yakın tanık yine kendisidir.’
016 Sen acele ederek dilini
kımıldatma.
‘Kur’an sana okunurken unutmak
korkusuyla tekrar etmeye çalışma, sadece dinle.’
017 Onu bir araya getirir sana
okuturuz.
018 Biz onu okuyunca, sen
okunanı izle.
019 Sonra onu açıklamak da bize
düşer.
..............................
075.
020 Hayır! Siz geçici dünyayı
seviyorsunuz!
021 Kalıcı olan ahireti göz
ardı ediyorsunuz.
022 Nice yüzler o gün
ışıldar,
023 Rabbine bakar.
024 Nice yüzler de o gün
kararır,
025 kendisine beller kıran bir
işlem yapılacak sanır.
026 Hayır! Ecel gelince, can
köprücük kemiklerine dayanır.
027 “Kim okuyup üfleyecek!”
denilir.
028 Ayrılık vaktidir artık
sezer,
029 bacakları birbirine
dolanır!
030 O gün yolculuk yalnız
Rabbinedir.
031 Fakat o ne onayladı ne
namaz kıldı.
032 Gerçeklere yalan dedi, yüz
çevirdi.
033 Sonra böbürlenerek ailesine
gitti.
034 Layıktır sana layık!
035 Evet, layıktır sana
layık!
036 İnsan başıboş
bırakılacağını mı sanıyor!
037 Atılmış meniden bir nutfe
değil miydi!
038 Allah kan pıhtısı hâline
getirdi, yaratıp biçim verdi.
039 Yaptı ondan iki eşi, biri
erkek, biri dişi.
040 Diriltmeye gücü yetmez olur
mu ölüleri!
‘Meni, erkekten inen tohumdur.
Nutfe, erkek hücresinin kadın yumurtasını aşılaması sonucu oluşan zigottur.
Allah, insanın ilk yaratılışındaki harika aşamaları anlatarak, zihni ikinci
yaratılışı kabule hazırlamaktadır.’
‘Sureye adı verilen insan,
bütün varlıkların temel niteliklerini tohum hâlinde kendinde barındıran, omzuna
benlik duygusu gibi büyük bir emanet yüklenen, kâinatın varlık gayesini
bulmakla görevlendirilen, Rabbini tanıyıp kulluk etmesi için bu dünyaya
gönderilen, ebedi mutluluğu kazanmak ya da kaybetmek üzere sınanan, ilahi
çağrının en önemli muhatabı olan akıllı, şuurlu, özgür canlının adıdır. İlahi
isimlerin pek çoğuna ayna olmakla en güzel kıvamda yaratılmış, sınırsızca yükselebilecek
ya da alçalabilecek yetilerle donatılarak şu dünya sarayına gönderilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 İnsan, adı anılır bir
varlık olana kadar uzun bir süre geçti zamandan.
002 Biz insanı bir aşılı
yumurtadan yarattık. Onu sınıyoruz. Bu yüzden kendisini işitici ve görücü
yaptık.
‘Aşılı yumurtadan, yani
erkekten inen hücrenin kadın yumurtasını aşılaması sonucu oluşan maddeden,
zigottan.’
003 Ona yolu da gösterdik.
İster şükreder, ister küfreder.
‘Nimet karşısında insan iki
türlü tavır alır. Ya vereni tanır şükreder ya da tanımayıp küfreder. Buradaki
küfür kelimesi nimet vereni tanımamak manasındadır. Bir nevi nankörlüktür.
Hakkı tanımaması sebebiyle inkârcıya da kâfir denilmiştir.’
004 Biz, inkâr edenler için
zincirler, kelepçeler ve çılgın alevli bir cehennem hazırlamışızdır.
005 Oysa, cenneti kazanan
iyiler, içkisine hoş kokulu bitkiler katılmış bir kadehten içerler.
................................
076.
006 Bir pınar! Allah’ın has
kulları ondan içerler. Durmadan akar!
007 Onlar, kendi kendilerine
verdikleri sözlerini tutarlar. Şerri her yeri kaplayan bir günden korkarlar.
‘Şerri, kötülüğü, belası azabı
yaygın bir günden, kıyametten, dirilip hesap verme evresinden korkarlar. Bunun için günahlardan uzak durur,
güzel işler yaparlar.’
008 Kendileri arzulu da olsalar
yemeklerini yoksula, yetime, esire yedirirler.
009 Derler: “Biz size Allah
rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık bekliyoruz, ne de
teşekkür.
010 “Biz, ekşi yüzlü, kara
suratlı bir günde Rabbimizden korkarız.”
011 Allah, o günün şerrinden
onları korur, yüzlerine pırıltı, gönüllerine sevinç verir.
012 Sabırlarından dolayı
cennetle, ipekli giysilerle ödüllendirir.
‘Buyrukları yapıp, yasaklardan
sakınırken karılaştıkları zorluklara katlanmalarından ötürü kendilerine
nimetler verilir.’
013 Orada koltuklara
kurulurlar. Ne yakıcı bir sıcaklık görürler, ne de dondurucu bir soğuk.
014 Meyve ağaçlarının gölgeleri
üzerlerine sarkar, meyveleri ellerine sunulur.
015 Cam gibi olmuş gümüş
kaplarla, kadehlerle servis yapılır.
016 Gümüşten camlar! Onlara
türlü biçimler vermişlerdir.
‘Burada, hem camın saydamlığı,
hem de gümüşün beyazlığı dile getirilmiştir. Yani, bu kaplar cam gibi saydam,
gümüş gibi beyazdırlar.’
017 Orada zencefil katkılı bir
kadehten içirilir,
018 Bu içecekler Selsebil
isimli pınardan gelir.
‘Zencefil, hoş kokulu bir
bitkinin adıdır. Selsebil ise, durmadan akan, kolayca içilen gibi manalara
gelir.’
019 Yanlarında ölümsüz çocuklar
gezer. Onları görsen saçılı inciler sanırsın.
‘Bunlar cennet çocuklarıdır.
Sonsuza kadar çocuk kalacak, insanlardaki çocuk sevme arzusuna cevap
verecekler. Evladı küçükken ölen ana babalar bu zevki daha çok
tadacaklar.’
020 Nereye baksan nimet,
servet, ihtişam görürsün.
021 Cennette yaşayanlar, ince
yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler giyerler. Gümüş bileziklerle
süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.
‘İnsana cenneti arzulatmak,
onun kulluk etmesini sağlamak amacıyla sıralanan nesneler her ne kadar bizim
kullandığımız isimlerle anılıyorlarsa da, onlar birer cennet nimetidirler.
Hayal sınırlarımızın çok ötesinde bir güzellikleri, akıl sır ermez özellikleri
vardır Peygamber Efendimizin, onu tanımlarken, “ne göz görmüş, ne kulak
işitmiş, ne de insanın kalbine gelmiş” buyurduğu cennete uygun şeylerdir.
Cennet tariflerini okurken bu husus unutulmamalıdır.’
022 Bu, sizin için bir ödül
olmuş, emekleriniz karşılık bulmuştur.
023 Kur’an’ı sana birbirini
izleyen bölümler hâlinde indiriyoruz.
024 Rabbinin hükmü gelene kadar
sabret. Sakın, günahkâra, inkârcıya itaat etme!
025 Rabbinin adını sabah akşam
an.
.......................................
076.
026 Geceleyin ona secde et,
uzun uzadıya onu tesbih eyle
‘Gecelerini değerlendir, namaz
kıl, zikir yap, oku, düşün. Gündüzün kirlerinden arın. Bir sonraki gün için
kalbine kuvvet topla. Ömür bir sermayedir eriyor. Hiçbir anını boşa
geçirme.’
027 Onlar hemen elde edileni
severler de önlerindeki zorlu günü geriye bırakırlar.
028 Onları yaratan, donanımlarını
düzenleyen, organlarını dizen biziz. Dilersek yerlerine benzerlerini
getirebiliriz.
029 Bu bir uyarıdır, dileyen
Rabbine giden bir yol tutar.
030 Allah dilemeyince siz
dilemezsiniz. Allah her şeyi bilendir, her işini nice gayeler gözeterek
hikmetle yapandır.
‘Ayette insanın iradesi yok
sayılmıyor, sonuç veren bir dileme olabilmesinin temel şartı ortaya konuyor.
Sonucun meydana gelmesi için, sizin dilemenizin, onun dilemesi tarafından
onaylanması gerekir. Siz dilemenizden, tercihinizden, seçiminizden
sorumlusunuz. Çünkü, özgür bir iradeniz vardır.’
031 Kimi dilerse rahmetine
alır. Kâfirlere acılı bir azap hazırlamıştır!
‘Mürselât, “gönderilenler”
demektir. “Gönderilenler” kelimesi peygamberler, melekler, rüzgârlar, yağmurlar
ve benzerleri diye yorumlanmıştır. Bunların hepsi de bir hizmet için gönderilen
varlıklardır. Rahman suresinde nimetler sayılmış, “Rabbinizin hangi nimetini
yalanlayabilirsiniz?” diye sorulmuştu. Bu surede, yalanlayanların acı sonları
anlatılıyor, bir yankı gibi, “O gün vay hâline yalanlayanların!” ayeti tekrar
ediliyor.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, birbiri ardınca
gönderilenlere!
‘Peygamberlere, meleklere,
rüzgârlara, yağmurlara.’
002 Büküp devirenlere!
‘Zararlı olanı, günü dolanı,
eceli geleni ortadan kaldıranlara.’
003 Bir neşirle neşredenlere
‘Yeryüzüne bitkileri, gökyüzüne
bulutları, cennete, cehenneme insanları yayanlara.’
004 Seçip ayıranlara!
‘İyiyle kötüyü, güzelle
çirkini, doğruyla yalanı birbirinden ayıran peygamberlere, kitaplara,
meleklere.’
005 İbretler bırakanlara,
006 arındırmak ve sakındırmak
üzere!
‘İnsanları düşündürmek,
kötülüklerden arındırmak, tehlikelerden sakındırmak amacıyla mesajlar
iletenlere, ibret verici bilgiler yayanlara, öğütler verenlere.’
007 Vaat edilen mutlaka
gerçekleşecektir!
‘Verilen söz tutulacak, kıyamet
kopacaktır.’
008 Yıldızlar karardığı zaman,
009 Gök parçalandığı zaman
010 Dağlar toz edilip
savrulduğu zaman
011 Peygamberlerin tanıklık
sıraları geldiği zaman.
‘Bunların olduğunu görürsen
kıyamet evresinin başladığını anla. Kâinat yıkılır. Sonra ölüler diriltilir.
Yargılama başlar. Defterler açılır. Hesaplar görülür. İnananlar ödüllendirilir.
İnkârcılar cezalandırılır.’
012 Bu tanıklık hangi güne
ertelendi?
013 Hüküm gününe!
014 Hüküm günü nedir bildin
mi?
015 O gün vay hâline
yalanlayanların!
016 Helak ettik ya öncekileri!
017 Onlara ekleriz
sonrakileri!
018 Biz, mücrimlere böyle
yaparız!
019 O gün vay hâline yalanlayanların!
‘Daha önceki zamanlarda yaşamış
inkârcıları, azgınları, sapkınları yerle bir ettik. Onlardan sonra gelip de
onların amellerini işleyen kimseleri aynı son bekliyor. Biz mücrimlere,
azgınlık ederek günah işlemeyi sürdürenlere böyle yaparız, değişmez yasamız
budur.’
..................................................
077.
020 Sizi basit bir sıvı
damlasından yaratmadık mı!
021 Annelerinizin rahimlerinde
durdurmadık mı!
022 Belirli bir sürenin sonuna
dek bekletmedik mi!
023 Biz kaderler çizen kádiriz,
ne güzel bir kádir!
024 O gün vay hâline
yalanlayanların!
025 Yeryüzünü bir toplanma yeri
yapmadık mı!
026 Hem dirilerinize, hem
ölülerinize!
027 Görkemli dağlar yaratmadık
mı!
Size tatlı sular içirmedik mi!
028 O gün vay hâline
yalanlayanların!
029 Gidin haydi, yalanlayıp
durduğunuz o yere!
030 Hadi durmayın taşının o üç
dilimli gölgeye!
031 “Ne gölgelendirir, ne de
alevden korur,
032 Her biri saray gibi koca
kıvılcımlar atar
033 Alev parçaları sarı develere
benzer.
034 O gün vay hâline
yalanlayanların!
035 Bugün diller tutulur!
036 Mazeretler ileri
sürmelerine fırsat verilmez.
037 O gün vay hâline
yalanlayanların!
038 Hüküm günü budur!
Hem sizi, hem öncekileri bir
araya toplarız.
039 Bana bir hileniz varsa
durmayın yapın!
040 O gün vay hâline
yalanlayanların!
041 Sakınanlar gölgelerde,
pınar başlarındadırlar.
042 Canlarının istediği
meyveler arasında.
043 “Emeklerinize karşılık yiyiniz,
içiniz, afiyet olsun!
044 “Güzel davrananları biz
böyle ödüllendiririz” denilir.
045 O gün vay hâline
yalanlayanların!
046 Şimdi yiyin, azıcık keyif
sürün, sizler suçlusunuz!
047 O gün vay hâline
yalanlayanların!
048 Onlara, “Rükû edin!”
denilince rükû etmezler.
‘Rablerine baş eğmezler, kulluk
etmezler, namaz kılmazlar. Tersini yapar, başkaldırır, azar, saparlar.’
049 O gün vay hâline
yalanlayanların!
050 Artık bundan sonra hangi
habere inanacaklar!
‘Kur’an’ın verdiği bilgilere
bile inanmıyorlarsa hangi bilgi kaynağına, hangi kitaba, hangi insana
inanacaklar.’
................................
‘Nebê, “önemli haber” demektir.
Bu dünyada insana verilen nimetler veciz bir üslupla sıralanmış, kıyamet,
cennet, cehennem tasvir edilmiştir. Allah, dünya için yarattıklarını
sıralayarak bunların benzerlerini de yaratabileceğini akla kabul ettirmekte,
ahireti kabul etmesi için zihinleri hazırlamaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Birbirlerine neyi
soruyorlar?
002 O büyük haberi mi?
003 Onu tartışıyor,
anlaşamıyorlar.
‘Birbirine kıyamet, ölümden
sonra diriliş, yargılanma gibi konularla ilgili sorular soruyorlar. Kendi
aralarında bu önemli meseleyi konuşuyorlar. Bazıları inanıyor, bazıları inkâr
ediyor.’
004 Hayır! İleride
bilecekler!
005 Yok hayır! İleride
bilecekler!
006 Yeryüzünü bir beşik,
007 dağları birer direk
yapmadık mı!
‘Bu dünyayı, yeryüzünü yayarak,
üstüne bitkiler sererek, faydalanacağınız ovalar var ederek yaşamanıza uygun
bir hâle getirdik. Dağları birer direk yaptık. İhtiyacınız olan suyu, ağacı,
taşı onlardan alıyorsunuz. Bu dağlar, karaları denizlerin istilasından koruyor.
Ormanlarıyla havayı temizliyor.’
008 Sizi eşler hâlinde
yarattık.
‘Birlikte yaşayıp yalnızlıktan
kurtulursunuz. Erkek kadın için, kadın da erkek için nimettir.’
009 Uykunuzu dinlenme zamanı
yaptık.
010 Geceyi bir giysi yaptık
‘Gecenin karanlıklarını bir
elbise gibi giyinir, bir yorgan gibi örter huzura erersiniz. Uykularınızda
gördüğünüz rüyalarınız da ayrıca nimettir, sizi dinlendirir.’
011 Çalışıp kazanabilesiniz
diye gündüzü yarattık.
012 Üstünüze şiddetli yedi bina
kurduk.
‘Dünyayı saran yedi katman ya
da görünen gökyüzünün dışında yedi ayrı gök yarattık.’
013 Işıldayan bir lamba var
ettik
‘Gökyüzüne güneş lambasını
astık. Size ısı, ışık, renk, enerji veriyor.’
014 Bulutlardan şırıl şırıl
sular indirdik.
015 Onunla çıkarıyoruz
taneleri, bitkileri,
016 sarmaş dolaş olmuş bağları
bahçeleri.
017 Kuşkusuz, yargı günü
belirlenmiştir.
018 Sûra üflendi mi gruplar
hâlinde gelirsiniz.
‘Sur, kâinatın yıkılması,
ölülerin dirilmesi, yargılanması gibi büyük olayları başlatacak olan aletin
adıdır.’
019 Gök açılır, birçok kapılar
oluşur.
020 Dağlar yürütülür bir serap
olur!
021 Cehennem pusuda
bekliyordur!
022 Bir son duraktır
azgınlara!
023 Orada çağlar boyu
kalacaklar,
024 Ne serinlik tadacaklar, ne
de içecek,
025 kaynar sudan ve kanlı
irinden başka!
026 Yapıp ettiklerine uygun bir
ceza olarak!
027 Onlar yargı gününün
geleceğini ummazlardı
028 Ayetlerimizi ısrarla
yalanlarlardı.
029 Biz yapılanların hepsini
sayıp yazmışızdır.
030 “Tadın şimdi! Size azaptan
başkasını artırmayız!”
......................................
078.
031 Kötülüklerden sakınanlara
esenlik yurdu vardır.
032 Nice bahçeler, bağlar,
033 göğüsleri turunç gibi
yaşıtlar,
034 dopdolu kadehler vardır!
035 Orada ne boş laf, ne de bir
yalan işitirler.
036 Rabbinden bir ödül, yeterli
bir ihsandır.
037 O, göklerin, yerin ve ikisi
arasında bulunanların Rabbidir. Rahmandır! Ona karşı kimse söz söyleyemez.
038 O gün ruh ve melekler
dizilirler. Rahmanın kendisine izin verdiği kimseden başkası konuşamaz.
Onlar da ancak doğruyu
söyleyebilirler.
‘Ruh kelimesiyle, vahiy getiren
melek, yani Cebrail aleyhisselâm kastedilmiştir.’
039 O gün gerçektir! Dileyen,
Rabbine eriştirecek bir yol tutsun.
040 Sizi, yakın bir azapla
uyardık.
O gün kişi eliyle sunduklarına
bakar ve kâfir şöyle der:
“Keşke toprak olsaydım!”
‘Naziat, “söküp alanlar”
demektir. Surenin girişinde, kendilerine verilen görevleri büyük bir titizlikle
yapan varlıklardan söz edilmektedir. Bunların hepsi ya da önemli bir kısmı
meleklerdir. İnkâr edenlerin ruhlarını sökerek, inananların ruhlarını
incitmeden alanlar, işlerini yaparken yarışırcasına hızlı davrananlar,
kâinattaki ilahi yasalara uygun olarak iş yapanlar üzerine yemin edilmektedir.
Allah’ın sınırsız gücünü dile getiren bu tanımlamalar, onun kıyameti koparacak,
ölüleri diriltecek, insanları yargılayacak güce de sahip olduğunu zihne kabul
ettirmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, söküp alanlara!
002 Usulcacık çekenlere!
003 Yüzdükçe yüzenlere!
004 Derken, yarışıp da
geçenlere!
005 Kendilerine emredilen
işleri yapanlara!
006 O gün bir sarsıntıdır
sarsar.
007 Onu, ardı sıra gelen izler!
008 O gün kaygıdan yürekler
oynar
009 Görenlerin gözlerini korku
bürür.
010 “Biz ölümümüzden sonra
ikinci kez yaratılacak mıyız!” derler.
011 “Hem de çürümüş kemikler
hâline geldikten sonra!”
012 “Öyleyse yitik acılarıyla
dolu bir dönüş bu!” derler.
013 Fakat o zorlu bir kumanda
sesidir.
014 Kendilerini mahşer
meydanında buluverirler.
‘Mahşer meydanı, öbür dünyadaki
toplanma yeri, ölümlerinden sonra diriltilip kabirlerinden kaldırılanların
hesap vermek üzerine toplandıkları alan.’
079.
015 Musa’nın başından
geçenlerle ilgili bilgiler sana ulaştı mı?
016 Bir zamanlar Rabbi ona
kutsal Tuva vadisinde seslenmişti:
017 “Firavuna git! O iyice
azdı!
018 “De ona: Arınmak ister
misin?
019 “Derin bir saygıyla
ürpermen için seni Rabbinin yoluna ileteyim mi?”
020 Musa, Firavuna en büyük
mucizeyi gösterdi.
‘Musa’nın asası büyük bir
yılana dönüştü, Firavunun huzurunda Musa ile yarışan büyücülerin büyü
âletlerini yuttu. Bu mucizeyi gören büyücüler ona inandılar.’
021 Fakat o yine de yalanladı,
isyan etti,
022 sonra da sırtını döndü
seyirterek gitti.
023 Derken, adamlarını topladı,
onlara nutuk söyledi:
024 “Ben sizin en yüce
Rabbinizim!” dedi.
‘Kur’an, peygamberlerin
sözlerini açıkça bildirdiği gibi, en büyük inkârcıların sözlerini de aynı
açıklıkla dile getirmekte, böylece onların düşünce, duygu ve tutku dünyalarına
ışık tutmakta, nice gizli özelliklerini ortaya çıkarmaktadır.’
025 Bunun üzerine, Allah onu
hem ahirette, hem de öncesinde cezalandırdı.
‘Öncesinde cezalandırdı, bu
dünyada sulara gömüp öldürdü.’
026 Bunda derin bir saygıyla
ürperecek kimseler için ibretler vardır.
027 Yaratılış bakımından siz mi
zorsunuz, gökyüzü mü! Onu bina etti!
028 Yükseltip düzene koydu.
029 Gecesini karartıp gündüzünü
aydınlattı.
030 Yeryüzünü serip
döşedi.
031 Ondan suyunu, bitkilerini
çıkardı
032 Üstüne sarsılmaz dağlar
yerleştirdi,
033 Siz de, hayvanlarınız da
faydalanasınız diye!
034 O çetin felaket geldiği
zaman,
035 İnsan yeryüzünde nelere
emek verdiğini anlar.
036 Gören kimse için cehennem
ortaya çıkartılır!
037 Kim azgınlık eder de,
038 dünya hayatını seçerse,
039 muhakkak cehennemdir onun
yurdu!
040 Kim Rabbinin makamından
korkarak kendini günahlı isteklerinden alıkoyarsa,
041 elbette cennettir onun
yurdu.
042 Sana, “Ne zaman
gerçekleşecek?” diye kıyametin vaktini soruyorlar.
043 Ne mümkün senin onu
bildirmen!
044 Onu sadece Rabbin
bilir!
045 Sen ancak ondan korkanları
uyarırsın.
046 Onlar onu gördükleri zaman
sanki bir akşam vakti ya da bir kuşluk zamanı kadar bile kalmamış gibi olurlar!
‘Kıyametle yüz yüze gelince,
yeryüzünde pek az kaldıklarını sanırlar. O kısacık hayatın lezzetleri için
sonsuz nimetleri yitirdiklerini anlarlar. Fakat iş işten geçmiştir artık. Bu da
onların acılarına acı katar. En büyük hüsran, en zor yitik acısı budur!’
..............................................
‘Abese, “yüzünü ekşitti”
demektir. Bu surenin iniş sebebi hadis kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır:
Peygamberimizin huzuruna âmâ/gözleri görmeyen bir adam gelir, zihnine takılan
konularla ilgili sorular sorar. O sırada orada konuklar bulunmakta, Hazreti
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm onlarla ilgilenmektedir. Adam ısrar edince,
Peygamber Efendimiz bundan hoşlanmaz. Ona cevap vermez, konuklarından yana
döner. Bunun üzerine, hem bu olayı değerlendiren, hem de bütün inananlara doğru
davranış ilkeleri sunan Abese suresi iner.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Yüzünü ekşitti, sırtını
döndü,
002 çünkü ona âmâ geldi!
003 Ne bilirsin, o belki de
arınacak!
004 Ya da öğüt alacak da o öğüt
ona fayda sağlayacak.
005 Biri öğüde hiç ihtiyacı
yokmuş gibi davranıyor,
006 ama sen yine de ona
yöneliyorsun.
007 Onun arınmak istememesinden
sana ne!
008 Oysa öbürü sana koşarak
geliyor
009 saygı duyuyor,
010 oysa sen ona
aldırmıyorsun!
011 Hayır! Kur’an bir
uyarıcıdır,
012 dileyen, ondan öğüt alır.
013 Kutlu sayfalarda
yazılıdır,
014 yüceltilen, arındırılan
sayfalarda.
015 Yazıcıların elleriyle,
016 değerli, güvenilir
yazıcıların.
017 Kahrolası insan ne kadar da
nankör!
018 Onu hangi nesneden
yarattı?
019 Nutfeden! Onu yarattı,
biçim verdi.
020 Sonra da hayat yolunu
kolaylaştırdı.
021 Eceli gelince öldürdü,
kabre koydu,
022 Sonra da, ne zaman dilerse
diriltecek.
023 Hayır! Onun emirlerini
yerine getirmedi.
024 İnsan bir bakıversin
yediklerine!
025 Bulutlardan yere bolca
yağmurlar yağdırdık,
026 Sonra gözeler hâlinde
yeryüzünü biz yardık,
027 Onda ekinler bitirdik
028 üzümler, yoncalar,
029 zeytinlikler,
hurmalıklar
030 sık ağaçlı bahçeler
031 meyveler, çayırlar var
ettik.
032 Siz de, hayvanlarınız da
faydalanın istedik.
033 O yüksek ses işitildiği
zaman,
.......................................
080.
034 o gün kişi kaçar
kardeşinden,
035 annesinden, babasından,
036 eşinden, çocuklarından!
037 O gün herkesin kendine
yetecek derdi vardır!
038 O gün kimi yüzler
ışıldar,
039 neşeyle güler, sevinir.
040 Kimi yüzler pusludur,
041 karanlıklar bürümüştür.
042 Onlardır kâfirler,
günahkârlar!
‘Tekvir, “dürmek, toparlamak,
toplayıp sarmak” demektir. Surenin girişinde kıyamet ânında meydana gelecek
ürküntü verici olaylar sıralanmış, ruha ürpertiler veren bir üslûpla kâinatın
yıkılışı, insanların yeniden yaratılışı, yargılanışı, cehennemin ve cennetin
görülüşü anlatılmıştır. Resulullah aleyhissalâtü vesselâm şöyle buyurmuştur:
Kıyameti gözüyle görür gibi olmaktan hoşlanan kimse Tekvir ve İnfitar
surelerini okusun!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Güneş toplanıp dürüldüğü
zaman
002 Yıldızlar bulandığı
zaman
003 Dağlar yürütüldüğü
zaman
004 Değerli mallar bırakıldığı
zaman
005 Vahşi hayvanlar toplandığı
zaman
006 Denizler ateşlendiği zaman
007 Nefisler eşleştirildiği
zaman
‘Bedenler yaratılıp ruhlarıyla
buluşunca.’
008 Diri gömülenin hesabı
sorulduğu zaman,
009 günahı neydi de öldürüldü
diye.
010 Sayfalar yayıldığı zaman
‘İnsanın yapıp ettiklerinin
yazıldığı defterler açılınca.’
011 Gök sıyrıldığı zaman
‘Perde sıyrılıp da görünmez
âlemler görünür hâle gelince.’
012 Cehennem alevlendirildiği
zaman
013 Cennet yaklaştırıldığı
zaman
014 Anlar bir can, kendisi için
neler hazırlamış!
015 Andolsun sinenlere!
‘Güneş doğunca görünmez olan
yıldızlara.’
016 Gezip gizlenenlere!
‘Geceleri gezer görünüp
gündüzleyin gizlenen gezegenlere.’
017 Kararmaya yüz tutan
geceye!
018 Nefes almaya başlayan
sabaha!
‘Karanlıklardan sıyrılıp açılan
sabaha.’
019 Şüphesiz, o değerli bir
elçinin sözüdür!
‘Onu vahiy meleği Cebrail
aleyhisselâm getirmiştir.’
020 Pek kuvvetlidir, arşın
sahibi katında saygındır.
‘Arş, en yüce egemenlik
makamıdır. Büyük bir insana benzeyen kâinatın kalbidir.’
081.
021 Melekler katında hem sözü
dinlenilen, hem de güvenilen biridir.
022 Sizin arkadaşınız cin
vurgunu bir deli değildir.
023 Andolsun, vahiy meleğini
apaçık ufukta görmüştür.
024 Gaybın bilgilerini sizden
esirgemez.
‘Dış duyularla hissedilemeyen
âlemden gelen bilgileri size anlatır, bilgilerini paylaşır, kendine
saklamaz.’
025 Kur’an, kovulmuş şeytanın
sözü de değildir.
026 Öyleyse yüz çevirip de
nereye gidiyorsunuz!
027 Bu Kur’an, bütün insanlar
için bir öğüttür,
028 Doğru yolu bulmak isteyen
onu dinler!
029 Fakat âlemlerin Rabbi Allah
dilemeyince, siz dilemezsiniz.
‘Sizin kalbinizi,
niyetlerinizi, sırlarınızı, ahlaki durumunuzu en iyi bilen Allah, eğer
layıksanız size hidayet meyli verir. Her şey gibi kalbiniz de onun etkisi
altındadır. Meyillerinizi, arzularınızı, isteklerinizi o yaratır. Dilemezse
dileyemez, yaratmak istemezse hiçbir şey yapamazsınız. Fakat sizi zorlamaz,
size haksızlık etmez, çünkü adildir, hidayet vericidir, yol göstericidir!’
‘İnfitar, “yarılma, çatlama”
demektir. Bu surede de kıyamette meydana gelecek olaylar anlatılmakta,
inananlarla inanmayanların sonları belirtilmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Gök çatlayıp yarıldığı
zaman
002 Yıldızlar döküldüğü
zaman
003 Denizler akıtıldığı zaman
004 Kabirlerin altı üstüne
getirildiği zaman
005 Bilir bir can, neyi sundu
da neyi geri bıraktı!
006 Ey insan! Seni
gururlandıran ne yüce Rabbine!
007 Seni yarattı, düzenledi,
dengeledi
‘Birbirini izleyen aşamalardan
geçirerek insan hâline getirdi. Ruhuna yakışan bir beden, birbiriyle uyumlu
organlar verdi.’
008 Hangi sureti dilediyse öyle
terkip etti.
‘Seni oluşturan parçacıkları
ilahi sanatına göre birleştirdi. Sayısız ihtimaller varken sana en güzel sureti
verdi.’
009 Olur şey değil! Siz dini
yalanlıyorsunuz!
010 Oysa üzerinizde gözcüler var,
011 çok değerli yazıcılar,
koruyucular!
012 Siz her ne yaparsanız
biliyorlar!
013 İyiler nimetlerle dolu
cennetlerde,
014 Azgınlık edenler yakıcı
ateştedirler!
015 Din gününde ona
girecekler!
016 Oradan asla
çıkamayacaklar!
017 Bildin mi din günü ne?
018 Evet, bildin mi din günü
nedir?
019 O gün hiç kimse başkası
için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır!
‘Kur’an bize din günüyle ilgili
bilgiler vermiştir. Kıyametin kopması, ölülerin dirilmesi, yangılanma sürecinin
başlaması, tanıkların dinlenmesi, iyilerin ödül alması, kötülerin azap görmesi
gibi olayların tümüne birden verilen addır.’
..............................................
‘Mutaffifîn, ‘alırken dolgun,
verirken eksik ölçenler” demektir. Ölçü ve tartıda hile yapanları yererek
başlar. Ölçüp tartarken âdil olmanın önemini anlatır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Vay hâline alım satımda
hile yapanların!
002 İnsanlardan tartıp alırken
tam alırlar da,
003 tartıp verirken onlara eksik
verirler.
004 Bunlar diriltileceklerini
sanmıyorlar mı!
005 büyük bir gün için!
‘Rablerinin huzurunda hesap
vermek üzere diriltilip kabirlerinden kaldırılacaklarına inanmıyorlar mı!’
006 O gün insanlar, âlemlerin
Rabbinin huzurunda duracaklar.
007 Hayır! Günaha dalanların
yazısı siccindedir.
008 Bildin mi siccin ne?
009 Mühürlenmiş bir kitap!
‘Belgeleri, sicilleri,
kayıtları içeren ana kitap, büyük defter, resmi arşiv.’
010 O gün vay hâline
yalanlayanların!
‘Kendilerine gelen peygamberlere,
onların ellerindeki kitaplara, sayfalara inanmayanların.’
011 Din gününü yalanlayanların!
‘Ölümden sonra dirilip
yargılanacaklarına inanmayanların, ahireti inkâr edenlerin.’
012 Onu azgın günahkârdan
başkası yalanlamaz!
013 Ayetlerimiz kendisine
okununca, “Eskilerin masalları!” dedi.
014 Hayır! Yaptıkları yüzünden
kazandıkları ‘günahlar’ kalplerinin üzerinde pas bağlamıştır.
‘Her günah kalbe kara bir nokta
bırakır, nurun girmesine engel olur. Bunların çirkin işleri birikmiş, pas
hâline gelmiş, iman nurunu engelliyor. Bu yüzden gerçeği göremiyor,
anlayamıyor, sezemiyorlar.’
015 Hayır! O gün onlar
Rablerinden yoksundurlar.
‘Onun rahmetine eremez, lütfunu
tadamaz, nimetlerinden faydalanamazlar.’
016 Sonra ateşli cehenneme
girecekler.
017 Sonra da kendilerine, “İşte
bu! Siz onu yalanlamıştınız!” denilecek.
018 Hayır! İyilerin yazısı
illiyyindedir.
‘İnananların, emirleri yapıp
yasaklardan sakınanların yazısı, sicili, belgesi.’
019 Bildin mi illiyyin nedir?
020 Mühürlenmiş bir kitap!
021 Ona gözdeler tanık olurlar.
‘Allah’a manen yakın kullar,
seçkin melekler katındadır, onu onlar gözetirler.’
022 İyiler nimetlerle dolu
cennettedirler.
023 Süslü sedirler üzerinde
güzellikleri seyrederler.
024 Nimetlere kavuşmanın
sevincini yüzlerine bakarak anlayabilirsin.
025 Onlara mühürlü halis bir
şarab sunulur.
026 İçildikten sonra mis kokusu
bırakır. İşte ona imrensin imrenenler!
‘Bu şarap dünya şarabına
benzemez. Kötü kokmaz, sarhoş etmez, temiz, helal, tatlı bir içkidir.’
........................
083.
027 Katkısı tesnimdendir!
028 Tesnim bir pınardır, ondan
gözdeler içer.
‘İnsan cennette hem ruhu, hem
de bedeniyle bulunacaktır. Nimetlerin bir kısmı maddi, bir kısmı manevidir.
Duygularının hepsini tatmin edecek lezzetler önüne serilir.’
029 Günahlara dalan suçlular
inananlara gülerlerdi.
030 Onlara uğradıkları zaman
birbirlerine göz kırparlardı.
‘Sinsice alay edip
eğlenirlerdi.’
031 Taraftarlarının yanına
dönerlerken gülüp eğlenirlerdi.
‘Bak nasıl da alay ettik, sen
şunu yaptın, ben bunu yaptım, amma da kandırdık gibi laflar eder, güle eğlene
yürürlerdi.’
032 İnananları gördükleri
zaman, “Doğrusu sapıtmış bunlar!” derlerdi.
033 Oysa kendileri inananlara
gözcü olarak gönderilmemişlerdi.
‘Böyle bir görevleri yoktu, ama
onlar bunu kendilerine iş edinmişlerdi. Kendi hâllerine bakacaklarına
inananları alaya alarak ömür tüketiyorlardı’.
034 Bugün de inananlar
inkârcılara gülecekler!
035 Sedirlerine kurularak
seyredecekler.
036 Nasıl, inkârcılar
ettiklerinin cezasını buldular mı?!
‘Gün geldi devran döndü artık.
Sınav bitti, yazılar toplandı, yargılama yapıldı. Onlara layık oldukları
cezaları verildi. Şimdi gülme sırası inananlarda. Koltuklarına keyifle kurulup
cennet lezzetlerini tadarlarken bir yandan da zalimlere uygulanan azabı seyredecekler.
Çünkü, insan adaletin yerini bulmasından da lezzet alır. Masumların ödül,
zalimlerin ceza alması görülmeye değer!’
‘İnşikak, “yarılmak,
parçalanmak” demektir. Genellikle Mekke döneminde inen ve son derecede sanatlı
bir dille kıyametin kopuşundan, inkâr edenlerin acı sonundan, inananlara
verilecek ödüllerden söz eden bu veciz sureler, muhatapları üzerinde sarsıcı,
uyarıcı, uyandırıcı bir etki yapmış, dikkatlerin Kur’an’a yönelmesini
sağlamıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Gök yarıldığı zaman,
002 Rabbini emrini dinleyip
kendisinden beklenen duruma geldiği zaman,
003 Yeryüzü yayılıp dümdüz
edildiği,
004 İçinde bulunanları atıp
boşaldığı,
005 Rabbini dinleyip emredileni
yaptığı zaman!
‘Kıyamet kopuyor, anlarsın ey
insan! Gök yarılır, yer yayılır, kâinat bayılır, kapılar açılır, yükler atılır.
Olacaklar olmaktadır. Yıkım başlamıştır. Yeni âlem yoldadır.’
006 Rabbine yönelir, emek
verir, didinir, sonunda ona kavuşursun, ey insan!
007 Kimin kitabı sağ eline verilirse,
008 yargılama sürecinde ona
kolaylık gösterilir,
009 yakınlarının yanına
sevinerek döner.
010 Kimin kitabı arkasından
verilirse,
011 “Ah ölsem de kurtulsam!”
diye feryat eder,
012 çılgın alevli cehennem
ateşine girer.
013 Oysa yakınları arasındayken
keyfi pek yerindeydi.
...........................................
084.
014 Ölümden sonra ikinci hayat
olmayacak sanıyordu.
015 Hayır! Rabbi onu sürekli
görüyor gözetliyordu.
016 Andolsun, gün batımı zamanı
kızıllığına!
017 Andolsun geceye ve içinde
barındırdıklarına!
018 Andolsun dolunay hâline
gelen aya!
019 Şüphesiz kattan kata
binerek geçip gideceksiniz!
‘Siz bir yolcusunuz!
Durdurulamaz bir yolculuğunuz var. Ana rahminden, çocukluktan, gençlikten,
erginlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, sırattan, mahşerden geçerek sonsuza
gideceksiniz.’
020 Onlara ne oluyor da
inanmıyorlar!
021 Kur’an okununca secde
etmiyorlar!
022 Hatta inkârcılar da var,
yalanlıyorlar.
023 Allah, gönüllerinde saklı
sırlarını biliyor!
024 Sen onlara acılı bir azabı
müjdele!
025 İnanıp da güzel işler
yapanlar başka.
Ödül onlara verilir, ne biter,
ne tükenir!
‘Büruc, “burçlar” demektir.
Göze çarpan yüksek yapılara, kalelerin en yüksek kısımlarına da burç denir.
Burç kelimesiyle neyin anlatılmak istendiği konusunda bir hayli yorumlar
yapılmışsa da, “ışıltılarıyla kendilerini belli eden gök cisimleridir” diye
özetlenebilecek olan yorum daha ziyade kabul görmüştür. Girişte hendek
sahiplerinden söz edilir. Bunların kimler oldukları hakkında bazı rivayetler
varsa da hiçbiri kesin değildir. Zaten önemli olan da kim oldukları değil,
onların neler yaptıkları, bunun sonucunda başlarına nelerin geldiğidir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, yıldızlı
gökyüzüne,
002 sözü verilen yargı
gününe,
003 tanıklık edene ve edilene!
004 Kahrolsun hendek sahipleri!
005 Onların çıralı bir ateşleri
vardı.
006 Bir zamanlar onun yanına
otururlar da
007 inananlara yaptıkları
işkenceleri seyrederlerdi!
008 Kızmalarının sebebi de,
müminlerin, üstün gücü bulanan ve her türlü övgüye layık olan Allah’a
inanmalarıydı.
009 Oysa o, göklerin ve yerin
hâkimidir.
Allah her şeye tanıktır!
010 İnanan erkeklerle kadınlara
eziyetler ettiler, sonra da tevbe etmediler.
Şüphesiz, onlar için cehennem
azabı vardır. Yakıp kavuran azap da onları beklemektedir.
011 İnanıp da güzel işler
yapanlara altında ırmaklar akan cennetler vardır.
İşte budur o büyük kurtuluş!
.......................................
085.
012 Gerçek! Rabbinin yakalayışı
şiddetlidir!
013 İlkin yaratan da odur,
ikinci kez yaratacak olan da.
014 Allah bağışlayıcıdır,
sevendir, sevilendir.
015 En yüce egemenlik makamının
sahibidir, şanlıdır.
016 Her neyi isterse mutlaka
yapar.
017 Haberi geldi ya sana
orduların,
018 Firavunun ve Semud
halkının.
019 İnkârcılar yalanlayıp
dururlar.
020 Allah onları arkalarından
kuşatmıştır!
021 Hayır! Bu, şanlı bir
Kur’an’dır!
022 Aslı saklı levhada
korunandır!
‘Saklı levhada, levhimahfuzda,
bütün varlıkların kayıtlı olduğu yerde yazılır, korunur, onu gözetleyen
melekler vardır.’
‘Târık, parlak bir yıldızın
adıdır. “Sabah yıldızı” diyen yorumcular olmuşsa da bu bilgi kesin değildir.
Parlak her yıldız kastedilmiş olabilir. Sureye bir yıldız adı vermekteki amaç,
Allah’ın gökteki ayetlerinden, yani onun varlığını, birliğini, gücünü gösteren
alâmetlerinden, nişanlarından, delillerinden olan yıldızlar hakkında insanları
düşündürmektir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun göğe ve
târıka!
002 Târık nedir bilir misin
sen!
003 Karanlıkları delen bir
yıldız!
004 Her nefis gözetim
altındadır!
‘Allah, her insanı görür,
gözetler. Melekleri vasıtasıyla korur, gözetir. Onun yapıp ettiklerini
yazdırır, saklar, yargı gününde önüne koyar.’
005 İnsan düşünsün, kendisi
hangi nesneden yaratıldı!
006 Fırlatılıp atılan bir
sıvıdan yaratıldı,
007 belle kaburgalar arasından
çıkan.
008 Allah onu tekrar yaratmaya
da kadir.
009 Diriliş günü bütün sırlar
ortaya çıkar,
010 İnsanın ne gücü vardır, ne
de yardımcısı.
011 Andolsun, yağmurlar
yağdıran gökyüzüne,
012 bitkiler yeşertmek üzere
yarılan yeryüzüne!
013 Şüphesiz, Kur’an kesin
hükümlü bir sözdür!
014 Ciddidir, gerçeklerle
doludur, şakası yoktur!
015 Bilesin, onlar bir kötülük
düzeni kuruyorlar.
016 Ben de bir düzen kuruyorum!
017 Sen süre ver onlara, ertele
biraz!
.......................................................
‘Âla, “her şeyden yüce”
manasında Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Bu isim birinci ayette
geçmektedir. Zihne, akla, hayale gelen bütün imgelerden, düşüncelerden,
düzeylerden daha yüce, daha yüksektir. İnsan ancak görebildiklerini bir araya
getirerek kurgular üretir. Allah’ı kendi kapasitesi oranında düşünür, ona
makamlar, dereceler verir. İşte, Allah bütün bunlardan daha yücedir. Yaratıklar
ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar yine de mutlak kemale oranla eksiklerle
doludurlar. Yaratıcı hiçbirine benzemez, hepsinin üstünde yücedir, tamamen
kendine özgüdür, birdir, tektir, eşsizdir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Rabbinin her şeyden yüce
ismini an!
002 O, yarattı, düzenledi
‘Eserlerini, birbirini izleyen
aşamalardan geçirerek güzelce biçimlendirdi.’
003 Her şeyi ölçüyle yaptı, yol
gösterdi
‘Bütün varlıkları bir kadere
göre yaptı, her birine izlemesi gereken yolu, yapması gereken görevi bildirdi,
öğretti, belletti.’
004 Odur yerden bitkileri
çıkartan,
005 sonra onu bir süprüntü
yapan!
‘Onun ilmi, iradesi, gücü
sınırsızdır. Ne dilerse yapar, ne isterse yaratır.’
006 Kur’an’ı sana biz
okutacağız, unutmayacaksın,
007 Allah dilerse başka! O,
açığı da bilir, gizliyi de!
008 Senin kolay yoldan başarılı
olmanı sağlayacağız.
009 Öyleyse, hatırlatmak fayda
sağlayacaksa hatırlat,
010 Saygısı olan kimse
anlatılanlardan ibret dersi alır,
011 Bahtı kara olan, kendine
yazık eden ondan kaçınır.
012 O kişi en büyük ateşe
yaslanacak!
013 ne ölecek orada, ne de can
bulacak!
014 Gerçekten kurtuldu
temizlenip arınan,
015 Rabbinin ismini anıp da
namaz kılan!
016 Fakat siz dünya hayatını
üstün tutuyorsunuz!
017 Oysa ahiret hem daha
hayırlı, hem de daha kalıcıdır.
018 Bu gerçekler Kur’an’dan
önceki sayfalarda da vardır,
019 İbrahim’in ve Musa’nın
sayfalarında.
‘Kur’an, kendinden önceki ilahi
belgelerde bulunan bütün hakikatleri toplayıp bir araya getirmiştir. Bu
nedenle, Kur’an’da bulunan temel hakikatler daha önceki kitaplarda da bulunur.’
‘Ğaşiye, “sarıp sarmalayan,
sımsıkı bürüyen” demektir. Bütün yaratıkları etkisi altına alması, kapsaması,
sarıp sarmalaması sebebiyle kıyamete bu ad verilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Sana gelmedi mi bürüyenin
haberi!
002 Yüzler vardır o gün
korkuyla yere bakar,
003 Çalışmış ama boşuna
yorulmuştur!
004 Kavurucu bir ateşe
girerler,
005 Kızgın bir kaynaktan
içerler.
006 Kuru bir dikenden ibarettir
yiyecekleri
007 O da ne semirtir, ne de
açlığı giderir!
008 Yüzler vardır o gün neşeyle
parlar,
009 Verdikleri emekten
memnundurlar,
010 Yüksek bir cennettedirler,
011 Orada saçma söz işitmezler,
......................................
088.
012 İçinde bir pınar vardır
devamlı akar,
013 Ondadır yükseltilmiş süslü
sedirler,
014 Yerli yerince dizilmiş
sürahiler,
015 Yaslanılsın diye sıralanmış
yastıklar,
016 Serilmiş yumuşacık benekli
halılar.
017 Bakmazlar mı deveye, nasıl
yaratılmış!
018 Gökyüzüne, nasıl yükseltilmiş!
019 Dağlara, nasıl dikilmiş!
020 Yeryüzüne, nasıl yayılmış!
021 Haydi uyar, uyarıcısın sen!
022 Üzerlerinde zorba değilsin!
023 Ancak, yüz çevirip inkâr
eden başka,
024 Onlara azap eder Allah, en
büyük azapla!
025 Çaresiz, dönüp bize
gelecekler!
026 Sonra da bize hesap
verecekler!
‘Fecr, “fecir, tan atma zamanı”
demektir. Geceden sonra sabaha, karanlıktan sonra aydınlığa geçişin yanında,
inkârdan imana, günahtan sevaba, sıkıntıdan feraha çıkışın da simgesidir.
Surenin başında on gecelere, çifte ve teke yemin edilmektedir. “Çifte ve teke”
ibaresiyle, rekatları farklı namazlar kastedilmiştir. Ayrıca, bu ibareyi “Gece
gündüz, aydınlık karanlık, erkek dişi, ruh beden gibi eşli yaratılan
varlıkların yanı sıra, onlara tek oluşuyla benzemeyen bir Allah’a andolsun!”
diye anlamak da mümkündür. “On geceler” ramazan ve hac aylarının son on
geceleridir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, tan vaktine!
002 On gecelere!
003 Çifte ve teke!
004 Giden geceye!
005 Yok mu bunda bir yemin,
akıl sahiplerine!
006 Görmedin mi Rabbin ne
yaptı, Âd kavmine!
007 Görkemli sütunlar sahibi
İrem şehrine,
008 bir dengi yaratılmamıştı
beldeler içinde.
009 Vadilerde kayaları yontan
Semud halkına!
010 Gücünü gösteren kazıklara
sahip Firavuna!
011 Onlar, memleketlerinde
azgınlık etmişlerdi.
012 Yozlaşmanın her türlüsünü
artırdılar diye,
013 Rabbin azap kırbacını
yağdırdı üzerlerine.
014 Çünkü Rabbin her zaman
gözetlemektedir!
........................................
089.
015 Şu insan var ya, Rabbi onu
her ne zaman sınar da iyilik eder, nimetler verirse, “Rabbim bana değer verdi”
der.
016 Fakat her ne zaman onu
sınamak amacıyla rızkını daraltırsa, “Rabbim bana kötülük etti” der.
017 Hayır! Siz yetime ikram
etmiyorsunuz!
018 Birbirinizi yoksul
doyurmaya özendirmiyorsunuz!
019 Miras mallarını duyarsızca
yiyorsunuz.
020 Yığdığınız malı tutkuyla
seviyorsunuz.
021 Hayır! Yer çarpılıp
paramparça edilince,
022 Rabbinin melekleri diziler
hâlinde belirince,
023 Cehennem huzura
getirilince... İnsan anlar o zaman, anlar ama ne fayda!
024 “Keşke hayatım için önceden
hazırlık yapsaydım!” der.
025 O gün azap edemez hiç kimse
onun gibi
026 Onun vurduğu prangayı kimse
vuramaz!
027 Ey tatmin olmuş can!
028 Dön Rabbine, sen ondan
razı, o senden!
029 Katıl kullarımın arasına!
030 Gir cennetime!
‘Sınırları belli bir bölgeye,
içinde insanların oturduğu yere beled denir. Şehirlere, kasabalara beled ya da
belde denmesi bu yüzdendir. Bu surede beled kelimesiyle kastedilen Mekke
şehridir. Allah, Mekke üzerine yemin etmiş, oranın ele geçirileceğini
Peygamberimiz aleyhissalatü vesselâma
müjdelemiştir. Bu müjde kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Yo..! Yemin ederim bu
beldeye,
002 Sonunda senin olacak o
şehre!
003 Yemin ederim bir babayla
çocuğuna!
‘Her babaya ve onun çocuğuna ya
da Âdem aleyhisselâma ve onun çocukları olan bütün insanlara.’
004 Biz, insanı zorluklar
ortasında yarattık.
‘Dünyaya zorlukla gelen şu
insan, hayatı boyunca daha nice zorluklarla karşılaşacak. Bu dünya bir imtihan
meydanıdır. Sıkıntılar birer sınav sorusudur. Allah, insanı bazen nimetlerle,
bazen dertlerle sınar. Böylece, elmas ruhlularla kömür ruhluları birbirinden
ayırır. Bu dünyada tam bir mutluluk beklemek ham bir hayaldir. Gerçek mutluluk
yurdu, cennettir.’
005 İnsan, kendisine hiç
kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor!
006 “Ben yığınla mal saçıp
savurdum” diyor!
007 Onu bir gören olmadığı mı
zannediyor!
........................................................
090.
008 Vermedik mi ona iki göz,
009 bir dil, iki de dudak!
010 İki de tepe gösterdik.
011 Fakat o tırmanamadı zor
tepeye!
012 Bilir misin zor tepe nedir!
013 Bir insanı özgür kılmak
014 ya da kıtlık zamanında
yemek yedirmek,
015 akraba olan bir yetime
016 ya da tam anlamıyla
yoksula.
017 Sonra, inanıp da
birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmak.
018 İşte bunlardır cennetle
müjdelenen hayırlılar!
019 Hayırsızlar da var,
ayetlerimizi inkâr edenler!
020 Üzerlerine bir ateş
bastırılır, kapılar sımsıkı kapatılır!
‘Şems, “güneş” demektir.
Isının, ışığın, rengin, enerjinin kaynağı olması sebebiyle insanlar için hayatî
önemi bulunan bu gök lambası, kâinat kitabının büyük ayetlerinden biri olarak
gösterilmiş, insan için bir ibret dersi, bir düşünce konusu yapılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun güneşe ve
parıltısına,
002 onu izleyen aya,
003 onu belli eden gündüze,
004 onu bürüyen geceye!
005 Andolsun göğe ve onu bina
edene,
006 yere ve onu döşeyene!
007 Andolsun insana ve onu
düzgünce yaratana,
008 sonra ona günahı ve
günahtan sakınmayı esinleyene!
009 Gerçekten kurtulmuştur
kendini temizleyip arındıran!
010 Ve gerçekten ziyan etmiştir
kendini kirletip batıran!
011 Semud halkı azgındı da bu
yüzden gerçeği yalanladı.
012 Onların en azılıları
yekinip kalkınca,
013 Allah’ın elçisi dedi:
“Allah devesidir, gözetin onun su hakkını!”
014 Heyhat! Onu yalanladılar.
Kesip devirdiler deveyi. Rableri de, günahları yüzünden büyük bir azap saldı,
yerle bir etti orayı.
015 Korkusu yok ki onun ahiret
yargısından!
‘Burada sözü edilen insanlar
Salih aleyhisselâmın halkıdır. Bunlar, peygamberlerinden bir mucize istediler.
Salih aleyhisselâm da kayadan bir deve çıkardı, ovaya saldı. “Bu bir alamettir.
Dokunmayın, gezsin, dolaşsın. Su hakkını gözetin. Zarar verirseniz azaba
uğrarsınız” dedi. Onlar dinlemediler, azgınlık ettiler. Deveyi öldürdüler,
belalarını buldular!’
.................................................
‘Leyl, “gece” demektir. “Her
şey zıddıyla bilinir” ilkesi gereğince, geceler gündüzlerin, karanlıklar
aydınlıkların bilinmesini sağlamaktadır. Bir ana rahmi gibi nice aydınlıkları,
iyilikleri, güzellikleri doğuran gecenin adı bir sureye verilip üzerine yemin
edilmekle, dinlenme vakti olan, insanları bir giysi gibi bürüyen, yıldızlarla
bezeli gökyüzüne fon oluşturan bu siyah nimete insanın dikkati
çekilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun, bürüdüğü zaman
geceye,
002 çıkıp göründüğü zaman
gündüze!
003 Andolsun erkekle dişiyi
yaratana!
004 Şüphesiz, sizin işleriniz
dağınıktır!
‘Gecede, gündüzde, bütün
varlıklarda bir birlik, bir düzen var, ama sizin işlerinizde bir düzen yok.
Âlemdeki bu genel ahenge uymuyorsunuz. Her varlık kendisine verilen görevi
yapıyor, ilahi yasalara uyuyor da bir siz bozuyorsunuz bu uyumu.’
005 Kim mal verir de
korunursa,
006 sözün en güzelini
onaylarsa.
007 onu kolay yoldan başarıra
eriştiririz.
‘Elindeki nimetleri yoksullarla
paylaşır, kötülüklerden kendini korur, sözün en güzelini onaylarsa, “Allah
birdir. Muhammed onun elçisidir” derse, onu kolayca başarıya erdiririz. O zaman kalbi huzur içinde olur. Ölümden
korkusu kalmaz. Yargı sürecinde hesabını kolay verir. Sonsuz cenneti kazanır’.
008 Fakat kim cimrilik eder de
gerçeğe karşı tokluk taslarsa,
009 sözün en güzelini
yalanlarsa,
010 onu sarpa sardırır zora
sokarız!
‘O zaman kalbi kaygıyla dolar,
kabirden korkar, ölümden titrer, yargı gününde hesap veremez, ateşe girer!’
011 Cehenneme yuvarlandı mı
malı onu kurtaramaz!
012 Doğru yola ileten biziz!
013 Ahiret de bizim, dünya da
bizim.
014 Sizi alevleri köpüren bir
ateşle uyardım.
015 Ona en azgın olandan
başkası girmez,
016 yalanlamış da yüz
çevirmiştir o.
017 Kötülüklerden sıkıca
sakınansa ateşten uzak tutulur.
018 Malını verir de arınır o,
019 kendine verilen bir nimete
karşılık olmaksızın,
020 sadece yüce Rabbinin rızası
için verir.
021 O rızaya elbette erecektir!
‘Duha, “kuşluk zamanı”
demektir. Güneşin çıkıp parladığı zamandır. Sembolik olarak, iman nurunun
parlayış evresini dile getirir. Surede, verilen nimetler hatırlatılmakta,
bunlar için şükretmenin gereği söylenmekte, gelecek günlerin öncekilerden iyi
olacağının müjdesi verilmekte, özellikle yetime yardım etmenin önemi
vurgulanmaktadır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun kuşluk zamanına,
002 sükuna erdiği an geceye!
003 Rabbin ne veda etti ne de
darıldı sana.
.....................................
093.
004 Senin için ahiret dünyadan
daha hayırlıdır.
005 Rabbin sana verecek, memnun
kalacaksın.
006 Seni yetim bulup da
barındırmadı mı!
007 Seni yol bilmez bulup yol
göstermedi mi!
008 Seni fakir bulup da zengin
etmedi mi!
009 Hatırla bunları da itip
kakma yetimi!
010 Sakın azarlama gelip senden
isteyeni!
011 Fakat durmadan anlat Rabbinin
nimetini!
‘İnşirah, “açılmak, genişlemek,
sevinmek” manalarına gelir. Sözün birinci muhatabı Hazreti Muhammed
aleyhissalâtü vesselâm olmakla birlikte, ders herkesedir. Bu veciz surede, önce
nimetler sıralanmış, sonra da her zorluktan sonra bir kolaylığın bulunduğu, boş
durmamanın, bir işi bitirince hemen bir başka işe girişmenin gerekliliği,
içtenlikle Allah’a yönelmenin önemli olduğu anlatılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Açmadık mı gönlünü!
002 İndirmedik mi yükünü!
003 Harap ediyordu sırtını.
004 Yükseltmedik mi adını!
005 Zorlukla beraber kolaylık
vardır,
006 Evet, zorlukla beraber
kolaylık vardır.
007 Boşaldın mı hemen yüklen!
008 Rabbine yönel, ona rağbet
eyle sen!
‘Tîn, “incir” demektir. Üzerine
yemin edilen incir ve zeytinin ne büyük nimetler olduğuna dikkat çekilmiştir.
İncir, küçücük çekirdeğinden koca bir ağaç çıkan ilginç bir meyvedir. Üzerinde
düşünülmeğe değer. Zeytin de pek çok faydası olan, çağlar boyunca gıda
olmasının yanında aydınlatma ve ilaç için de kullanılan bir meyvedir. Sina
dağı, Musa aleyhisselâmın vahiy aldığı dağdır. Emin, yani güvenli belde ise
Mekke şehridir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun incire, zeytine!
002 Sina dağına!
003 Emin beldeye!
004 Biz, insanı en güzel bir
kıvamda yarattık,
005 Sonra da onu en aşağı
derekeye attık!
........................................
095.
006 İnanıp güzel işler yapanlar
başka.
Onlara kesintisiz bir ödül vardır.
007 Öyleyse sana yalanlatan ne
dini!
008 Hâkimler hâkimi Allah değil
mi!
‘İnsan, Allah’ın güzel
isimlerine en çok ayna olan seçkin bir varlık olarak yaratıldı. Ruhuna, özgür
iradesiyle alabildiğine yükselmesini ya da alçalmasını sağlayacak sayısız
yetenekler konuldu. Omzuna büyük bir sorumluluk yüklenerek yeryüzüne
gönderildi. Kimi insanlar bunun kıymetini bildi, ona göre davrandı. Kimileri de
yeryüzü nimetlerine kapıldı, heveslerinin peşinden koştu, en aşağılara düştü.’
‘Alak, “asılı duran, rahim
duvarına tutunan kan pıhtısı” demektir. İnsanın, yaratılışı sırasında geçirdiği
evrelerden biridir. Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâma inen ilk ayetler
bu surenin baş kısmında yer almıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Yaratan Rabbinin adıyla
oku!
002 O, insanı bir kan
pıhtısından yarattı.
003 Oku! Rabbin en büyük kerem
sahibidir
004 Kalemle yazmayı belletti.
005 İnsana bilmediklerini
öğretti.
006 Hayır! İnsan azgınlık
eder!
007 Çünkü, kendini yeterli
görür.
008 Dönüş muhakkak Rabbinedir!
009 Gördün mü men edeni,
010 Namaz kılarken bir
kulu!
011 Peki, gördün mü, doğru
yolda gideni
012 ya da günahtan sakınmayı
emredeni!
013 Düşündün mü, ya hakkı
yalanlar, yüz çevirirse!
014 Allah elbette görüyor, bunu
bilmiyor mu!
015 Hayır! Buna bir son
vermezse onu perçeminden yakalarız!
016 O yalancı, o azgın
perçeminden!
017 O zaman çağırsın bakalım
meclisini!
018 Biz de çağırırız azap
meleklerini!
019 Hayır! Dinleme onu! Secde
et ve yaklaş!
..................................................
‘Kadr, “güç yetirmek, karar
verileni uygulayabilmek, şeref, büyüklük” gibi manalara gelir. Ramazan ayının
içinde bulunan kutsal geceye, bu gecenin önemi sebebiyle isim olmuştur. Bazı
yorumculara göre, Kur’an bir bütün hâlinde bu gece dünya göğüne indirilmiş,
sonra da yirmi üç senede, birbirini izleyen bölümler hâlinde Peygamber
Efendimiz aleyhissalatü vesselâma verilmiştir. Bazılarına göre ise, Kur’an bu
gecede inmeye başlamış, daha sonra gerisi gelmiştir. Surede geçen “ruh”
kelimesiyle kastedilen, vahiy meleği Cebrail aleyhisselâmdır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Biz onu kadir gecesinde
indirdik.
002 Sen nerden bileceksin kadir
gecesi nedir!
003 Kadir gecesi bin aydan
hayırlıdır.
004 Onda, her iş için melekler
ve ruh iner, Rablerinin izniyle.
005 Bir esenlik gecesidir, tan
vaktine kadar sürer!
‘Beyyine, bir davayı ispat
etmek için ileri sürülebilecek apaçık delil, kesin delil, güvenilir belge
demektir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Bir kısmı kendilerine kitap
verilenlerden, bir kısmı da Allah’a ortak koşanlardan olan inkârcılar,
kendilerine kesin bir delil gelene kadar bu durumlarını terk etmezler.
002 O delil Allah’tan gelen bir
peygamberdir. İnsanlara tertemiz sayfalar okur.
003 O sayfalarda dosdoğru
yazılar vardır.
004 Daha önce kitap verilen
kimseler, kendilerine ilim geldikten sonra bölündüler.
005 Oysa, onlara emredilen,
doğruya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak kulluk etmek, namazı özenle
kılmak, zekâtı vermekti.
İşte dosdoğru din budur!
006 Gerek kendilerine kitap
verilenlerden, gerekse Allah’ın yanı sıra başka ilah edinenlerden olan
inkârcılar, sonsuza kadar kalacakları cehennem ateşindedirler.
Onlar, yaratıkların en
kötüleridir!
007 İnanıp da güzel işler
yapanlar ise, yaratılanların en iyileridirler.
008 Onların, Rableri katındaki
ödülleri altında ırmaklar akan esenlik cennetleridir.
Orada sonsuza kadar temelli
kalacaklar.
Allah onlardan razıdır, onlar
da Allah’tan razıdırlar.
Bu nimetler Rablerine saygısı
olanlar içindir.
...........................................
‘Zilzal, “zelzele, deprem,
sarsıntı” demektir. Bu surede kıyametin kopuşu, ölülerin dirilişi, sonra
cezalarını ya da ödüllerini almak üzere mahşer meydanına gidişleri
anlatılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Yer, kendine özgü bir
sarsıntıyla sarsıldığı,
002 Toprak, ağırlıklarını
dışarı çıkardığı,
003 İnsan, “Ne oluyor buna!”
dediği zaman,
004 O gün yeryüzü kendindeki
tüm sırları anlatır.
005 Çünkü, Rabbin ona
emretmiştir.
006 O gün insanlar, yapıp
ettikleri kendilerine gösterilmek üzere, topluluklar hâlinde kalkıp
giderler.
007 Kim zerre kadar bir iyilik
yapmışsa onu görür
008 Kim zerre kadar bir kötülük
yapmışsa onu görür!
‘Adiyât, “koşan atlar”
demektir. Surenin girişinde, hak uğruna savaşan akıncıların tasviri
yapılmıştır. Savaş atları koşmakta, nallarıyla çıngılar çıkarmakta, akıncılar
sabahleyin baskın yapmakta, tozu dumana katmakta, düşman ordusunun ortasına
dalmaktadırlar. Buradaki “atlar” binilen araçları simgelemektedir, zamanın değişmesiyle
insanlar başka araçlar da kullansalar meselenin özü değişmemektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun harlayarak koşan
atlara
002 Çarparak ateş
saçanlara
003 Sabah vakti düşmana baskın
yapanlara
004 Tozu dumana katanlara
005 Bir düşman ordusunun
ortasına dalanlara!
006 İnsan Rabbine karşı pek
nankördür!
007 Kendisi de tanıktır
buna.
008 Malını tutkuyla sever!
009 Kabirlerdekiler diriltilip
dışarı atıldığı zaman!
010 Kalplerde saklı sırlar
ortaya konulduğu zaman!
011 Rableri o gün onlardan
tamamen haberlidir!
..........................................
‘Karia, “şiddetli bir ses
çıkaracak şekilde ansızın çarpmak” demektir. Birdenbire gelecek olan dehşetli
kıyamet bu adla anılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 O karia!
002 Nedir o karia!
003 Sen bilir misin, nedir o
karia!
004 O gün insanlar yere serilen
kelebekler gibi olurlar.
005 Dağlar da savrulan
rengârenk yüne benzer.
006 O gün kimin tartıları ağır
basarsa,
007 o hoş bir yaşayış
içindedir.
008 Fakat kimin tartıları hafif
kalırsa,
009 onun anası haviyedir.
010 Bildin mi haviye ne!
011 O kızgın bir ateştir!
‘Tekâsür, “çokluk kuruntusu,
gururu” demektir. Sure, “Bizimki sayımız fazla, yok bizimki fazla, hadi
ölülerimizi de sayalım bakalım kimmiş kalabalık olan” diye tartışanların
durumunu anlatarak başlar. Daha sonra da nüfusla, malla, makamla öğünmenin,
kendi kabilesini, oymağını, ırkını üstün görmenin anlamsızlığı dile getirilir.
İleride bütün insanları beklemekte olan tehlikelere dikkat çekilir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Çokluk gururu sizi o kadar
oyaladı ki
002 hatta ziyaret ettiniz
kabirleri
003 Hayır! Yakında
bileceksiniz!
004 Yok hayır! Yakında
bileceksiniz!
005 Hayır! Kesin bir ilimle
bilseydiniz,
006 O cehennemi çaresiz
göreceksiniz!
007 Andolsun, onu gözünüzle
göreceksiniz!
008 Andolsun, o gün her
nimetten sorguya çekileceksiniz!
.............................................
‘Asr, “asır, çağ, yüzyıl,
zaman, ikindi vakti” manalarına gelir. Çoğu yorumculara göre, bu surede insanın
elindeki en önemli sermaye olan “zaman”a yemin edilmiş, onun önemi
vurgulanmıştır. Ayette “hüsr” diye geçen “hüsran” kelimesi “zarar, kayıp, yitik
acısı, kaçan fırsatı düşünerek çekilen ıstırap” demektir. Kur’an’ın pek çok
yerinde, kendilerine verilen imkanları ahireti kazanmak için kullanmayanların
acı sonu dile getirilmiş, bu durum “hüsran” diye nitelendirilmiştir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Andolsun zamana!
002 İnsan muhakkak hüsranda,
003 İnanıp da güzel işler
yapanlarla, hakkı ve sabrı tavsiye edenler dışında.
‘Hümeze, “arkadan çekiştirmek,
gerek dilini, gerekse kaşını, gözünü, jestlerini, mimiklerini kullanarak alay
etmek, eğlenmek, kırmak, incitmek” manalarına gelir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Vay hâline elleriyle,
dilleriyle insanları incitenlerin!
002 Mal toplamış da onu
sayıyor,
003 Malı kendisini ölümsüz
yapacak sanıyor.
004 Asla! Fırlatılıp atılacak
hutameye!
005 Bildin mi hutame ne!
006 Allah’ın tutuşturulmuş bir
ateşidir,
007 Çıkar gönüller üstüne!
008 Cehennem kapıları
üzerlerine kapatılır!
009 Onlar, uzun sütunlar
arasında prangalıdır!
‘Sure, Kâbe’yi yıkmak üzere
filleriyle gelenlerden söz ettiği için bu adla anılmıştır. Fil olayı
Peygamberimizin doğumundan önce meydana geldi. Zamanın Habeş kralı olan Ebrehe
adlı bir adam Kâbe’yi yıkmak istemiş, içlerinde bir de fil bulunan ordusuyla
yola çıkmıştı. Fakat amacına ulaşamadı. Allah, kuşlar aracılığıyla bu orduyu
yerle bir etti. İnananların en önemli mabedi olan Kâbe’yi korudu. Şüphesiz, her
devirde Ebrehe gibi yıkıcılar olacaktır. Bunlar Kabeyi ya da başka herhangi bir
yeri yıkmak isteyecek, askerler gönderecektir. İmanı, dini, Kur’an’ı yok etmek
için de kimileri çaba harcayacak, güncel araçlarını kullanacaklardır. Bu
durumda müminler ne yapacak? Tek çare olarak ihlasla Allah’a yönelecek,
ellerinden geleni yaptıktan sonra ona güvenecek, onun yardımını isteyecekler.
Değişen tek şey, araçlardır. Söz gelişi, o zamanın fillerin yerini bugünün
filoları almıştır!’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Görmedin mi! Rabbin, fil
sahiplerine neler etti!
002 Nasıl da boşa çıkardı
düzenlerini!
003 Üzerlerine sürülerle kuşlar
saldı.
004 Onlara azap taşları
atıyorlardı.
005 Biçilmiş ekine benzetti
kendilerini!
..........................................
‘Kureyş, Peygamberimiz
aleyhissalatü vesselâmın kabilesidir. Surede, bazı nimetler anılmakta, nimete
erenlerden iyi kulluk etmeleri istenmektedir. Sure her ne kadar bir kabileden
söz ediyorsa da, sözün muhatabı emniyet içinde yaşayan bütün Müslümanlardır.
İnanan her toplum, burada anılan nimetlerden yola çıkarak, kendisine nelerin
verildiğini düşünebilir, dersini alabilir, şükür görevini yerine getirebilir.
Surede üç temel nimet hatırlatılmaktadır: Korkusuzca yolculuk edebilmek,
nimetlerle beslenmek, güvenli bir ortamda yaşamak.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Kureyş kabilesinin ülfeti,
huzuru, rahatı için,
002 Yaz ve kış yolculuklarında
güvende olabilsinler,
003 Bu kutsal evin Rabbine
ibadet etsinler diye,
004 Onları aç bulup doyuran ve
korkudan emin eden, odur.
‘Maun, “yardım amacıyla verilen
şey” demektir. Sure, namaz ve yardım konusuna vurgu yapmaktadır. Namaz, kişiyi
çirkin davranışlardan uzak tutan ya da tutması gereken bir ibadettir. Bir
insan, namazını kılıyor, ama çirkin davranışlar sergilemeyi de sürdürüyorsa,
tam anlamıyla namaz kılmıyor demektir. Desinler diye ya da önemini
kavramaksızın kılınan namaz beklenen faydayı sağlamaz. Namaz dinin direğidir,
özen göstererek kılınması gerekir. O zaman, hem bu dünyada, hem de ahirette
beklenen faydayı verir. Namaz ferdi hayatın, yardımlarsa toplum hayatının
ruhudur. Müminin, namazına güvenerek yardımı ihmal etmesi büyük bir hata
olur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Gördün mü, dini
yalanlayanı!
002 Umarsız yetimi itip kakanı!
003 Yoksul doyurmaya
yanaşmayanı!
004 Vay hâline o namaz
kılanların!
005 Farkında olmazlar
namazlarının.
006 Halka gösteriş yapar riya
ederler
007 Ufak bir yardımı bile
esirgerler.
‘Sure içinde geçen “kevser”
kelimesi, “çokluk, bolluk, büyük nimet” demektir. “Ebter” ise, “nesli kesik”
demektir. Kâfirler, Peygamberimizi kastederek, “Erkek evladı yok, nesli
kesildi, soyu kurudu” demişler, sure bu sebeple indirilmiştir. Kevser, surede
“büyük nimet” manasında kullanılmıştır. Yorumcular, kevser hakkında,
“Kur’an’dır, cennet havuzudur, Peygamberimizin neslidir...” gibi açıklamalar
yapmışlardır. Bunların hepsi olabilir, biri öbürüne engel değildir. Ancak,
Kevser suresini okuyan kişinin şunu düşünmesi daha güzel ve anlamlı olacaktır:
Kur’an, bütün insanlara hitap eder. Rabbim bu sözleri bana söylüyor. Ben, bana
verilen kevseri hatırlamalı, şükür niyetiyle namaz kılmalı, elimde olanı kurban
etmeli, yani özveride bulunmalıyım. Şu hâlde benim kevserim ne? Hangi nimetlere
sahibim?’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Sana büyük nimeti verdik,
bir kevser!
002 Rabbin için namaz kıl,
kurban ediver!
003 Şüphesiz, sana kin
besleyendir, ebter!
..............................................
‘Kâfirûn, “kâfirler, gerçeği
örtenler, hakkı inkâr edenler” demektir. Sure, inananla inanmayanın temel
farkını kesin bir dille ortaya koymaktadır. Müminlere, iman konusunda net
olmaları, kullukta kararlı bir duruş sergilemeleri emredilmektedir. Kulluk
etmeye ibadet, ibadet edene âbid, ibadet edilene mabud, ibadet edilen yere
mabed denir. Suredeki ikinci ve üçüncü ayetler şimdiki zamana, dördüncü ve beşinci
ayetler gelecek zamana bakar. Gereksiz bir tekrar söz konusu değildir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 De ki: Ey kâfirler!
002 Ben sizin mabudunuza ibadet
etmiyorum!
003 Benim mabuduma da siz
ibadet etmiyorsunuz!
004 Ben sizin mabudunuza gelecekte
de ibadet etmem!
005 Siz de benim mabuduma
ibadet etmezsiniz!
006 Sizin dininiz size, benim
dinim banadır!
‘Batıl dininiz, yolunuz,
iziniz, izminiz sizin olsun! Benim hak, ilahi, semavi, mukaddes dinim bana
yeter! Benim yolumda rahat, huzur, güven, ödül, cennet var. Sizin yolunuzda
korku, kaygı, bunalım, azap, ateş var.’
‘Nasr, “başarı, zafer, yardım”
manalarına gelir. Müslümanların zor durumda bulundukları zamanlarda inen bu
sure, bir yandan müjde vermekte, bir yandan da başarıdan sonra ne yapılması
gerektiğini bildirmektedir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Allah’ın yardımı ve başarı
geldiği zaman,
002 Allah’ın dinine insanların
akın akın girdiklerini gördüğün zaman,
003 Övgüler dizip şükürler
ederek Rabbinin bütün kusurlardan ırak olduğunu dile getir. Ondan bağışlanma
dile. Çünkü o, tevbeleri kabul edendir.
‘Tebbet, “elleri kurusun, gücü
tükensin, kahrolsun” anlamında bir beddua sözüdür. Burada sözü edilen Ebu
Leheb, Peygamberimizin amcasıdır. Kur’an’da anılan öbür kişiler gibi bu da bir
tiptir. Nura yakın olmakla birlikte ona azılı düşman olanları simgeler. Karısı,
onun olumsuz tutumunu var gücüyle desteklemekle, azgın kocasının yanında yer
alan eş tipini temsil eder. Bu nedenle “cehennem oduncusu” diye
anılmıştır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 Elleri kurusun Ebu
Leheb’in! Kurudu da!
002 Ne malı fayda verdi ona, ne
de kazancı!
003 Çılgın alevli bir ateşe
yaslanacak!
004 Karısı da! Hem de odun
hamalı!
005 Boynunda bir urgan olacak
ki sımsıkı!
..............................................
‘İhlas, “Allah için çalışmak,
ibadeti yalnız emredildiği için yerine getirmek, kullukta başka bir gaye
gözetmemek, ibadette Allah’tan başka tanık istememek, amelleri kirlerden
arındırmak” manalarına gelir. İhlasın en yüksek kısmı imandadır. Allah’ı bir
bilmek, onun birliğine inanmak, başka varlıklara ilahlık payesi vermemek, bütün
kalbiyle ona yönelmektir.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 De ki, Allah ehaddir!
‘Her eseriyle başka varlık
yokmuş gibi bire bir ilgilenir. Onu yaratır, korur, gözetir, besler, yaşatır,
öldürür, diriltir.’
002 Allah’tır o, sameddir!
‘Bütün varlıkların ona ihtiyacı
vardır, ama onun hiçbirine asla ihtiyacı yoktur. İhtiyacı olanlar yaratılmış
eserlerdir.’
003 Ne yeliddir, ne yuled!
‘Doğurmamıştır,
doğurulmamıştır. Ne varlıklar onun bir parçası, ne de o başka bir varlığın
parçasıdır. Bu nedenle, babalar, anneler, evlatlar ilah olamazlar.’
004 Dengi olmayan ehaddir.
‘Onun eşi, benzeri, dengi
yoktur, olmamıştır, olamaz. O, her bakımdan birdir, tektir, yegane ilahtır.’
‘Felak, “yarıp çıkan” demektir.
Geceyi yarıp çıkması sebebiyle “sabah” diye karşılık veren yorumcular
olmuştur.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 De ki: Sığınırım Rabbine
yarıp çıkanların!
‘Geceyi yaran sabah, tohumu
yaran bitki, inkârı yaran iman, kısacası bulunduğu durumu yarıp geçerek ortaya
çıkan bütün yaratıkların Rabbine...’
002 Şerrinden, tüm
yaratıkların!
‘Kötülük yapma özelliği olan
bütün yaratıklardan.’
003 Şerrinden, zifiri
karanlıkların,
‘Görünen ya da görünmeyen bütün
karanlıklardan. Özellikle inkâr, bozgunculuk, günah, sıkıntı
karanlıklarından.’
004 Şerrinden, o düğümlere
üfleyenlerin!
‘Büyücülerin, büyü etkisi
bırakan aletlere üfleyenlerin, onları yıkım amacıyla kullananların kötü
tesirinden.’
005 Şerrinden, kıskanınca
kıskancın!
‘Başkasının elindeki nimeti
kıskanan, onun elinden çıkmasını isteyen, bunun için dedikodu yapan, tuzaklar
kuran hasetçilerin, kıskançların kötülüklerinden.’
‘Nâs, “insanlar” demektir.
Surede geçen ilahi isimlerin anlamları şöyledir: Allah, besleyip gözeterek
terbiye eden Rabdir, bütün varlıklara egemen olan Meliktir, kendisinden başka
tanrı bulunmayan İlahtır. Bu sureden şunu da öğreniyoruz ki, şeytan sadece cin
türünden olmaz. İnsanlardan da şeytanın yaptığını yapan nice azgınlar vardır.
Bunların şerrinden de Allah’a sığınılır.’
Bismillahirrahmanirrahîm.
001 De ki: Sığınırım Rabbine
insanların!
002 Melikine insanların!
003 İlahına insanların!
004 Şerrinden o sinsi
şeytanın!
005 Kuruntu verir gönüllerine
insanların.
006 Gerek cinden ve gerek
insanlardan!
Okuyucunun, aradığını fazla
zorlanmadan bulabilmesi için meal metnin sonuna veciz bir indeks ekledik.
Aranan konu, kişi ya da yerin hangi surelerin hangi ayetlerinde bulunduğunu
liste hâlinde gösterdik. Ancak, Kur’an’ın temaları ve bu temaların yerleri
listede gösterebildiklerimizden ibaret değildir. Bir dünya haritası dünyanın
zenginliklerini ve güzelliklerini ne kadar gösterebiliyorsa, indeksteki
başlıklar da Kur’an’ın zengin muhtevasını ancak o kadar gösterebilir. Çünkü
Kurán, binlerce kitabın özünü içinde barındıran emsalsiz bir kitaptır. İnsanlar
için hem bir hikmet kitabı, hem bir dua kitabı, hem bir ibadet kitabı, hem bir
kelam kitabı, hem bir zikir kitabı, hem bir fikir kitabı, hem bir hakikat
kitabı, hem bir yasa kitabı, hem bir davet kitabıdır. Dikkatle okuyan her
insan, aklının, fikrinin ve kalbinin gücü oranında ondan ilim, nur ve feyiz alabilir.
Abdest: 5/6
Adak: 2/27; 3/35; 22/27-29;
33/23; 76/5-7
Adalet: 2/282; 4/58, 135; 5/8,
42; 6/115; 7/29, 159, 181; 16/90; 38/26; 42/15; 57/25; 60/8
Âdem aleyhisselâm: 2/30-38;
3/33-34; 4/1; 6/98; 7/11-12, 19-25, 189; 15/28-35; 17/61; 18/50; 19/58;
20/115-123; 38/71-72; 39/6
Af: 2/51-52, 187, 237; 3/134,
152, 155, 159; 4/97-99, 149, 153; 5/13, 15, 95, 101; 24/22; 42/25, 30, 34, 40
Ahiret yurdu: 29/64; 40/39
Ahiret: 2/25, 39, 80-82,
161-162, 166-167, 217, 257, 275; 3/14-15, 86-88, 106-107, 116, 136, 196-198;
4/13-14, 57, 93, 122, 168-169; 5/36-37, 80, 83-85, 119; 6/128; 7/36, 42; 9/17,
20-22, 62-63, 68, 72, 86-89, 100; 10/26-27, 50-52; 11/23, 105-108; 13/5; 14/23;
15/45-48; 18/107-108; 20/74-76, 99-101; 21/101-102; 23/8-11, 101-103; 25/15-16,
75-76; 29/58; 32/13-14; 33/64-65; 39/71-73; 40/73-76; 41/27-28; 43/68-71, 74;
45/34-35; 46/13-14; 47/15; 48/4-5; 50/31-34; 57/12; 58/17, 22; 59/15-17;
64/9-10; 65/11; 72/23
Aile: 2/187, 223, 228; 4/34;
20/132; 66/6
Akıl: 2/44, 73, 76, 164,
170-171, 241-242; 3/65, 118; 5/103; 6/32, 151; 7/169; 10/16; 11/51; 12/1-2,
109; 13/4; 16/12, 67; 21/10, 66-67; 22/46; 23/80; 24/61; 25/44; 26/28; 28/60,
29/35, 43; 30/24, 28; 36/62, 68; 37/137-138; 39/43; 40/67; 43/1-3; 49/4; 57/17;
59/14; 67/10
Akrabalar: 2/27, 180; 4/1, 7-8;
8/75; 13/25; 60/3
Akrabalık: 2/83, 177, 215; 4/1,
36; 9/23-24; 16/90; 17/26; 24/22; 30/38; 33/6; 47/22
Aksa mescidi: 17/1, 7-8
Alay: 2/212; 6/10; 9/79; 11/38;
21/41; 49/11
Aldatmak: 7/85; 83/1-3
Alım-satım: 2/275, 282; 3/77,
177, 187, 199; 4/74; 5/44; 9/9; 12/19-21; 14/31; 24/36-37
Âlimler: 3/7, 18; 4/162;
17/107; 22/54; 28/80; 29/43; 35/28; 39/9; 58/11
Allah çocuk edinmemiştir:
2/116-117; 4/171; 6/100-101; 10/68-69; 17/111; 18/2-4; 19/34-35, 88-92; 21/26;
23/91-92; 25/1-2; 37/149-152; 39/4; 43/81-82; 72/3; 112/1-4
Allah eş edinmemiştir: 6/101;
72/3
Allah işitendir: 3/181; 58/1
Allah korkusu: 2/74, 150, 194,
212; 3/200; 5/93; 6/72; 7/65; 8/2, 29; 10/31; 15/45; 16/30, 52; 23/1-2; 39/61;
59/7, 16; 64/16; 65/5; 67/12; 74/56
Allah korkusu: 7/59; 8/48;
10/15; 11/25-26, 61-63, 84, 102-103; 17/56-57; 23/57-60; 33/21; 39/14-16;
42/31-35; 46/21; 60/6; 70/19, 28
Allah sevgisi: 2/165; 3/31-32
Allah şahittir: 3/81, 98; 4/79,
166; 5/117; 6/19; 9/107; 10/28-29, 46; 11/54; 13/43; 17/96; 21/78; 29/52; 33/55;
34/47; 41/53; 46/8; 48/28; 63/1; 85/4-9
Allah yolunda harcamak: 2/3,
177, 215, 219, 254, 261-262, 267, 270, 272-274, 276; 3/16-17, 92, 133-134;
4/39, 114; 8/2-3, 60; 9/34-35, 99, 103-104, 120-121; 13/22; 14/31; 22/34-35;
28/51-54, 77; 32/15-16; 34/39; 35/29; 42/36-38; 47/36-38; 51/15-19; 57/7,
10-11; 59/9; 61/10-12; 63/10-11; 64/15-17; 70/19-25; 74/38-44; 76/5-9;
90/11-16; 92/17-18
Allah yolundan alıkoymak:
4/167; 7/44-45, 86; 9/34; 11/18-19; 14/3; 16/88; 22/25
Allah’a yaklaşmak: 56/10-26;
88-89; 83/18-21, 27-28; 94/7-8; 96/13-19
Allah’ı ananların: 3/191-194;
33/35
Allah’ı hakem kabul etmek:
6/114; 7/87; 10/109; 12/80; 22/68-69; 24/47-51; 27/78; 33/36; 34/26; 39/3, 46;
60/10
Allah’ın benzeri yoktur: 19/65;
42/11; 112/1-4
Allah’ın birliği: 2/133, 163,
255; 3/2, 6, 18, 62-64; 4/87, 171; 5/72; 6/3, 19, 102, 106; 7/59, 65, 73, 85,
140, 158; 9/31; 10/90; 11/14, 50, 61, 84; 13/16, 30; 14/52; 16/2, 22, 51;
17/42, 46, 111; 18/26, 50; 20/8, 14, 98; 21/22, 25, 87, 108; 22/34; 23/23, 32,
116; 25/1-2; 26/213; 27/26, 60-64; 28/70-72, 88; 29/46; 34/27; 35/3; 37/1-4;
38/65; 39/4, 6; 40/1-3, 61-66; 41/6; 43/84; 44/8; 51/51; 59/22; 60/4; 64/13;
73/9; 112/1
Allah’ın dilemesi: 2/90, 105,
142, 212-213, 220, 255, 269, 272; 3/13, 26, 37, 40, 72-73, 129; 4/48-49, 116,
132-133; 5/17-18, 40, 48, 54, 64; 6/35, 39-41, 80, 83, 106-107, 111-112, 133,
137, 148; 7/88-89, 155-156, 175-176, 188; 9/14-15, 26-28; 10/25, 49, 99, 107;
11/32-33, 105-108, 118-119; 12/56, 99, 110; 13/12-13, 26-27, 31, 38-39; 14/4,
11, 19-20, 27; 16/1-2, 9, 35, 93; 17/54, 86; 18/23-24; 22/18; 23/23-24; 24/21,
43, 45-46; 25/10; 27/87; 28/56, 82; 29/20-21, 62; 30/2-5, 37, 48, 54; 32/13;
33/23-24; 34/9, 36, 39; 35/1, 8, 15-17, 22; 36/41-43, 47, 65-67; 39/23, 52, 68;
40/14-15; 42/7-8, 12-13, 19, 27, 29, 32-33, 49, 52-53; 43/19-20, 60; 47/4,
29-30; 48/14, 27; 53/26; 56/63-70; 57/21, 28-29; 59/6; 62/2-4; 74/31, 54-56;
76/28-31; 80/17-23; 81/27-29; 82/6-8; 87/6-7
Allah’ın dostları: 10/62-64
Allah’ın hakimiyeti: 2/26, 247,
253, 255, 272; 3/6, 13, 26, 37, 40, 72-74, 129; 5/1, 48, 54, 117-118; 6/17-18,
35, 39, 83, 88, 106-107, 111-112, 133, 137, 148-149; 7/88-89, 100, 128,
155-156, 175-176, 188; 9/105-106, 116; 10/3, 25, 99-100, 107; 12/56, 74, 76,
100; 13/13, 26-27, 31, 38-39, 41; 14/4, 10-11, 27
Allah’ın konuşması: 2/253;
4/164; 7/143-144; 20/9-48; 27/7-12; 28/29-35; 78/38
Allah’ın rahmetini dilemek:
2/286; 3/8; 7/155; 17/23-24; 18/9-10; 23/108-111, 117-118
Allah’ın taraftarları: 5/56;
58/22
Allah’ın vaadi doğrudur: 3/9,
152, 194; 4/87, 122; 6/133-134; 7/44; 9/111; 10/4, 55; 11/45; 13/31; 14/47;
17/107-108; 18/21, 98; 19/59-61; 21/7-9, 95-97, 104; 22/47; 25/15-16; 28/12-13;
30/1-6, 58-60; 31/8-9, 33; 32/12-13; 33/22; 35/5; 36/51-52; 39/19-20; 40/53-55,
77; 45/31-32; 46/15-17; 48/27; 51/1-6; 52/1-10; 56/88-96
Allah’ın vaadi haktır: 4/87,
122; 6/73, 115, 146; 7/4-7; 11/120; 33/4; 34/23
Allah’ın varlığının delilleri:
7/26; 10/31-36; 14/10; 21/30-33; 22/5-6, 61-62; 23/48-49; 29/61; 30/20-25, 46;
31/29-31; 36/33-44, 71-73; 39/21, 38; 41/9-13, 37-39, 53; 42/29, 32; 45/3, 6;
88/17-22
Allah’ın yaratması: 3/26-27;
6/14, 73, 95, 101; 7/54; 10/3, 31; 13/16; 21/30; 24/45; 25/1-2, 54; 30/17-19;
32/6-7; 37/94-96; 39/62; 40/61-62; 42/49; 51/49; 54/49-50; 87/1-4
Allahı anmak: 2/30-32, 116;
3/41; 5/116; 6/100; 7/143, 206; 9/31; 10/9-10; 13/12-13; 15/97-98; 16/1, 3, 57;
17/1, 42-44, 90-93, 107-108; 19/10-11; 20/130; 21/19-20, 22, 26, 87; 23/91-92,
115-116; 24/15-16, 36-37, 41; 25/17-18, 58; 27/7-8, 63; 28/68; 30/17, 40;
32/15; 33/41-42; 34/40-41; 36/36, 83; 37/158-159, 180; 39/4, 67, 75; 40/7, 55;
42/5; 43/12-14, 82; 48/8-9; 50/39-40; 52/43, 48-49; 56/71-74, 95-96; 57/1;
59/1, 23-24; 61/1; 62/1; 64/1; 68/28-29; 69/51-52; 76/26; 87/1; 110/1-3
Allahın yanı sıra başka ilah
edinmenin tehlikesi: 4/48, 116-117; 5/72; 12/38; 22/31; 39/65; 43/45; 72/1-2,
19-20
Anne-baba: 2/83, 180, 215;
4/36; 6/151; 13/19-21, 25; 17/23-25; 29/8; 31/14-15; 46/15; 47/22-23
Antlaşmaların bozulması:
8/55-58; 9/12-13
Arabuluculuk: 2/180-182;
4/34-35, 114, 129; 8/1; 49/9-10
Arafat: 2/198
Arş: 7/54; 10/3; 13/2; 20/5;
23/86-87; 25/59; 32/4; 43/82; 57/4; 69/16-17; 85/15
Ashabı Kehf: 18/9-26
Avlanmak: 5/1-2, 4, 94-96;
16/14
Ay ve güneş: 6/96; 7/54; 10/5;
13/2; 54/1-2
Ayet çeşitleri: 3/7
Ayet: 2/41, 129, 134, 231, 252;
3/4, 7, 19, 58, 70, 98, 101, 108, 113, 118, 164, 199; 4/140, 155; 5/44, 75;
6/4, 93, 98, 124, 126, 130, 157, 158; 7/32, 35, 37, 58, 126, 174; 8/2, 52, 54;
9/9, 11, 65; 10/1, 5, 17, 24, 71, 95, 101; 11/1; 12/1; 13/1-2; 15/1;
16/104-105; 17/59; 18/56-57, 105-106; 19/58; 21/5; 22/16, 52; 23/66, 105; 24/1,
18, 34, 46, 58-59, 61; 25/73; 26/2; 27/1; 28/2, 87; 29/23, 49-50; 30/10, 28;
31/2; 32/22; 33/34; 36/46; 39/59, 71; 40/4, 35, 56, 69; 41/3, 44; 45/6, 8, 11,
31, 35; 46/26-27; 57/9, 17; 58/5; 62/2, 5; 64/10; 65/11; 68/15; 74/16; 78/28;
83/13; 90/19
Ayetleri alaya almak: 2/14-15,
67, 231; 4/140; 9/65
Ayetleri kullanmak: 2/41, 79,
174; 3/77, 187; 5/44; 9/8-9; 16/95
Azap: 2/80; 3/23-24; 5/117-118;
6/40-41, 65; 7/155-156; 10/48-53; 11/8, 84, 105-107; 14/44; 16/45-47;
20/124-127; 22/49; 26/200-207; 27/71-72; 29/53-55; 32/18-21; 34/34-35, 42;
37/176-177; 39/24-26, 47-48; 41/43; 52/7-16; 54/9-42; 57/20; 70/1-3; 72/22-25;
73/11-14; 83/15-17; 85/12; 98/6
Azgınlar: 7/175-176; 15/42, 44;
26/91-103, 224; 37/27-32; 38/55-64; 51/52-55; 52/32; 53/50-52; 68/30-31;
78/21-30; 79/37-39; 96/6-7
Baskı ve işkence: 2/191, 193,
217; 8/39
Başka ilah edinmek: 4/36; 6/14,
56, 151; 7/33; 10/89, 105-106; 12/38; 13/36; 16/51, 73, 74; 17/22, 39-40, 111;
18/110; 22/26, 31; 26/213; 28/88; 30/13; 31/13; 40/66; 42/6; 51/51; 72/18
Batıl inançlar: 2/189; 5/103
Batılcılar: 7/172-173; 29/48;
40/78; 45/27
Bedir Gazası: 3/13, 123-128;
8/5-9, 41-49, 64-67; 59/14-15
Belkıs: 27/29, 34, 42-43
Besmele: 27/29-30
Biat: 48/10, 18; 60/12
Birden fazla evlenme: 4/3, 129
Birlik delilleri: 6/40-41, 46;
16/1-18; 21/22; 23/71; 27/59-64; 40/61-65
Birlik-beraberlik: 3/103-105;
8/46
Bitkiler: 2/22, 61, 164; 6/95,
99, 141; 7/57-58; 13/3-4; 14/32; 15/19; 16/10-11, 65, 67; 22/5, 63; 23/19-20;
25/48-49; 26/7; 27/60; 29/63; 30/19, 24, 50; 31/10; 32/27; 35/9, 27; 36/33-36;
39/21; 41/39, 47; 43/11; 45/5; 50/7-11; 55/11-12; 56/63-65, 71-73; 57/17;
78/15-16; 79/31; 80/27-32; 87/4-5; 95/4
Borçlanma: 2/282-283
Boş heveslerine uyanlar: 4/135;
20/15-16; 25/43; 28/48-51; 30/29; 38/26; 45/23; 47/14, 16
Boş söz: 23/3; 25/72; 28/55
Boşama: 2/227-232, 236-237,
241; 33/49; 65/1-7
Bozguncular: 5/64; 10/81;
13/25; 27/14; 28/4; 29/30; 38/28
Bozgunculuk: 2/60, 205; 7/56,
74, 85, 142; 11/85, 116; 16/88; 26/183; 28/77; 29/36; 42/40-42
Bulutlar: 2/164; 13/12; 24/43;
30/48; 35/9; 51/1-5; 78/14-16
Burçlar: 15/16-18; 25/61
Büyü: 2/101-102; 7/104-122,
130-132; 10/75, 82; 20/56-73; 26/29-51, 183-189; 42/46-50; 113/1-5
Büyüklük taslayanlar: 4/36-39,
172-173; 6/93; 7/36, 40, 48, 75-79, 132-133, 146; 10/75; 16/22-23, 29; 29/39;
31/7, 18; 37/34-36, 39/59-60, 72; 40/27, 35, 56, 60, 69-76; 41/37-38; 45/7-8,
31; 46/20; 63/55; 71/7
Cahiller: 4/81; 6/106; 7/199;
15/94; 28/55; 32/30; 37/174; 43/89; 51/54; 53/29; 54/6; 73/10
Cariyeler: 4/25, 36; 16/71;
23/6; 24/32-33; 70/30; 90/13
Cebrail aleyhisselâm: 2/87,
97-98, 253; 16/102; 19/17, 19; 26/193; 53/6-13; 66/4; 70/4; 78/38; 81/19-21
Cehennem : 2/24; 15/43-44;
66/9; 67/6-8; 70/15-18; 74/26-31; 77/29-33; 81/12; 104/4-9; 111/3
Cehennemden sakınmak: 2/24;
3/131, 192
Cehennemlikler: 2/39, 80-81,
119, 217, 257, 275; 3/10, 116; 4/56; 5/86; 9/113; 10/27; 11/105-107, 119; 13/5,
25; 22/19-22, 51; 23/103-108, 112-115; 25/11-14; 32/20-21; 35/36-37; 36/59-64;
37/62-68; 38/55-64; 39/8, 14-16, 19; 40/6, 43, 45-50, 70-76; 41/19-25; 42/20; 44/43-50;
47/15-16; 50/24-30; 52/11-16; 56/41-56; 57/19; 64/10; 67/6-11; 69/25-37;
70/11-18; 78/21-30; 85/10; 87/11-13; 88/1-7; 101/8-11
Cennet: 2/25; 3/15, 133, 136,
195-198; 4/13, 57, 122; 5/12, 84-85, 119; 9/72, 89, 100; 10/9; 13/35; 14/23;
16/30-31; 18/31; 19/60-63; 20/76; 22/14, 23; 25/15-16; 29/58; 35/33-35; 39/20;
47/12, 15; 48/5, 17; 52/17; 55/46-77; 56/10-38; 57/12, 21; 58/22; 61/12; 64/9;
66/8; 69/19-24; 81/13; 85/11; 88/8-16; 98/8
Cennetlikler: 2/25; 3/107;
4/57; 7/42-49; 9/20-22; 10/9-10, 16; 11/108; 13/19-24; 14/23; 17/71; 18/30-31;
19/60-63; 22/23-24; 25/75-76; 28/83; 35/32-35; 36/55-59; 37/40-61; 38/49-54;
41/30-32; 42/20; 43/67-73; 44/51-57; 46/13-14; 50/31-35; 51/15-19; 52/17-28;
56/10-40; 59/20; 68/34-35; 69/19-24; 74/38-41; 76/5-22; 77/41-44; 78/31-36;
79/40-41; 83/22-28, 34-35; 88/8-16; 101/6-7
Cennetlikler-cehennemlikler:
7/44-53; 13/18; 37/22-74; 42/20; 44/40-57; 59/20
Cihad edenlerin nitelikleri:
2/218; 4/95-96; 8/72-75; 9/20-22; 16/110; 29/6, 69
Cihad: 2/190-195, 216; 4/71-76,
84; 8/17, 38-40, 64-66; 9/5, 12-15, 29, 36, 41, 91, 122-123
Cihad: 3/142; 5/35; 9/19, 41,
73, 81-83, 86-88; 22/78; 25/52; 29/69; 61/10-12; 66/9
Cimrilik: 2/195; 3/180; 4/37,
128; 9/34-35, 75-79; 17/29, 100; 47/37-38; 53/34; 57/24; 92/8-16
Cinler: 6/100, 128, 130; 7/38,
179; 11/119; 17/88; 41/25, 29; 46/18, 29-32; 51/56-58; 55/33, 37-39; 72/1-19;
114/1-6
Cömertlik: 17/29; 92/5, 17-18
Cuma: 62/9-10
Cumartesi: 2/65; 4/47; 7/163
Çalışmak: 4/32; 28/77;
53/39-41; 92/4
Çocuklar: 2/128-129, 233; 3/14,
38; 7/189; 8/28; 14/40; 25/74; 33/5; 34/37; 46/15; 64/14-15; 66/6
Çocukları öldürmek: 6/137, 140,
151; 17/31; 60/12
Dağlar: 13/3; 15/19; 16/15-16,
81; 20/105-107; 21/31, 78-79; 27/61, 88; 31/10; 35/27; 41/9-10; 50/6-7; 52/1-7;
77/25-27; 78/6-8; 79/30, 32; 81/1-3; 88/17-21
Danışıp konuşma: 2/233; 3/159;
42/38
Davud aleyhisselâm: 2/250-251;
4/163; 5/78; 6/84; 17/55; 21/78-80; 27/15; 34/10-13; 38/17-30
Defterlerin sağdan verilenler:
17/71; 56/27, 40, 90-91; 69/19-24; 74/38-40; 84/7-9; 90/17-18
Demir: 57/25
Deniz: 5/96; 16/14; 18/60-61,
109; 22/65; 25/53; 27/61; 35/12; 45/12; 52/1-7; 55/19-23; 81/6; 82/3
Diller: 30/22
Dinde zorlama: 2/256
Dinden dönme: 2/217; 4/137;
5/54; 16/105-109; 47/25
Diriliş: 2/55-56, 258-260;
4/87; 6/12, 29, 36, 61-62, 133, 154; 7/29, 57; 10/45-46; 11/7; 13/2, 5;
16/38-40; 17/49-52, 97-99; 18/21, 99; 19/66-67; 22/5-7; 23/15-16, 31-38, 81-83;
25/3, 40; 27/65-73; 28/39; 29/19-20; 30/11, 16, 19, 25, 48-50, 56; 31/28;
32/10-11; 34/3, 7-9; 35/9; 36/12, 31-32, 48-53, 77-83; 37/15-19; 41/39; 43/9-11;
44/34-37; 45/24-26; 46/17-19, 33; 50/3-11, 15, 41-42; 53/45-47; 56/47-50;
58/5-6, 17-18; 64/7; 67/15; 72/7; 75/1-6, 36-40; 78/1-17; 79/1-14; 80/17-22;
81/1-14; 82/1-9; 83/1-6; 84/1-6; 86/5-10; 99/1-6; 100/6-11
Doğru kimseler: 5/119; 6/143;
9/119; 27/64; 28/48-49; 33/7-8, 23-24, 35; 49/15; 59/7-8; 67/23-24
Doğru yol: 1/6-7; 3/51,
101-102; 4/66-68, 174-175; 5/15-16; 6/126, 153, 161; 11/56; 14/1; 15/41; 16/9;
19/36; 22/23-24, 67; 23/73-74; 34/6; 36/1-4, 60-61; 42/52-53; 43/43-44, 61-64;
48/1-3, 20
Doğru yola erdirilen kimseler:
2/213; 22/16, 54; 24/35, 46; 28/56; 39/17-18, 23; 42/13, 52
Doğru yola girmek: 1/6-7; 2/53,
150; 3/103; 6/117; 7/158; 16/15; 20/82; 23/49; 32/3
Doğru yola iletilme: 2/272;
4/174-176; 6/161; 7/42-43; 10/35; 13/31; 16/9; 18/23-24; 19/58; 22/23-24;
25/31; 26/75-78; 29/69; 33/4; 48/1-3, 20; 64/11; 76/2-3; 87/1-3; 90/7-10; 92/12
Doğruluk: 2/23, 94, 111; 5/119;
9/119; 17/80; 27/64; 28/48-49; 33/8, 24, 70-71; 46/16; 47/5; 54/55; 67/23-24
Domuz: 2/173; 5/3, 60; 6/145;
16/115
Dönüş Allah’adır: 2/28, 45-46,
223, 245, 285; 3/28, 54-55, 83; 5/18, 48, 105; 6/36, 60-62, 108, 164;
7/123-125; 9/94, 105; 10/4, 22-23, 30, 46, 55-56, 69-70; 11/4, 29, 34, 88;
13/30, 36; 19/40; 21/35, 92-95; 22/48; 23/60, 115; 24/64; 26/49-50; 28/38-39,
70, 88; 29/16-17, 21-22, 57; 30/11; 31/14-15, 22-23; 32/10-11; 35/18; 36/20-22,
31-32, 53, 82-83; 39/7, 43-44; 40/43, 77; 41/19-21; 42/10, 14-15; 43/12-14,
84-85; 45/15; 50/43; 53/39-42; 60/4; 62/6-8; 64/3; 75/26-30; 88/25-26; 96/6-8
Dua etmek: 2/186; 4/32;
6/63-64; 7/55-56, 180; 10/22; 12/85-86; 17/11, 110; 27/62; 32/15-16; 40/60, 65;
55/29
Dualar: 1/6-7; 2/126-129,
200-201, 250, 285-286; 3/8-9, 15-17, 26-27, 35, 38, 52-53, 146-147, 191-194;
4/75; 5/24-25, 82-83, 114; 7/22-23, 47, 88-89, 125-126, 151, 155-156; 10/84-85,
88-89; 11/45-47; 12/32-34, 101; 14/35-41, 44; 17/24, 80; 18/9-10; 19/1-10;
20/25-35, 113-114; 21/112; 23/26, 28-29, 38-39, 93-94, 97-98, 117-118;
26/83-89, 117-118, 168-169; 27/18-19; 28/15-17, 20-24; 29/30; 34/18-19;
37/99-100; 38/34-35; 39/46; 40/7-9; 44/10-12; 46/15; 59/10; 60/4-5; 66/8, 11;
71/26-28
Dul kadınlar: 2/234-235, 240
Dünya hayatı: 3/185; 4/77;
6/32; 10/24; 13/26; 18/7-8, 45; 29/64; 40/38-39; 47/36; 57/20
Dünya hayatını tercih edenler:
3/145; 4/134; 11/15-16; 17/18; 28/79-82; 42/20; 53/29; 79/36-39
Düşmana karşı hazırlıklı olmak:
3/139; 4/104; 8/60; 47/34-35
Düşünmek: 2/219; 3/190-191;
6/50; 7/176; 10/24; 13/3; 16/11, 44, 68-69; 30/8, 21; 39/42; 45/13; 59/21
Ebû Leheb: 111/1-5
Ecel: 3/145; 6/2; 7/34; 10/49;
15/4-5; 16/61; 17/99; 23/43; 34/29-30; 35/11; 39/42; 40/67; 63/10-11; 71/1-4
Elyesa aleyhisselâm: 6/86;
38/48
Emanet: 2/283; 4/58; 8/27;
23/8; 33/72-73; 70/32
Esirler: 2/85; 8/67-71; 47/4-6
Eski kavimlerin öyküleri:
2/65-66, 214; 3/10-13, 137-138; 6/6, 10-11, 42, 45; 7/4-7, 86, 94-103, 134-137,
145, 163, 166, 172-174; 8/50-54; 9/69-70; 10/13-14, 38-39, 73, 90-92, 101-102;
11/44, 58-60, 66-68; 81-83, 89, 94-103, 120; 12/7, 109-111; 13/6, 41; 14/5,
9-17; 15/71-84; 16/26, 112-113; 17/17; 18/59; 19/74; 20/128; 21/11-15, 44, 105-106,
22/42-48; 23/29-30, 44; 25/35-40; 26/65-67, 99-102, 119-121, 139, 157-158,
170-174, 189-190; 27/13-14, 50-58, 69; 28/39-40, 58, 78-81; 29/14-15, 24-25,
33-40; 34/15-19, 45; 35/25-26, 42-44; 36/28-31; 37/79-82, 132-138, 176-177;
38/3, 41-43; 39/25-26; 40/5, 21-45, 82-85; 41/13-18; 43/6-8, 23-25, 54-56;
44/17-29, 37; 46/26-28; 47/13; 50/12-14, 36-37; 51/31-46; 53/50-56; 54/9-42,
51; 59/2, 14-15; 60/4-7; 64/5-6; 65/8-10; 67/18; 68/17-33; 69/4-12; 71/22-25;
73/15-16; 77/16-18; 79/15-26; 85/10; 89/6-14; 91/11-15; 105/1-5
Eşcinsellik: 7/80-81; 27/54;
29/28-29
Eşine yaklaşmamaya yemin etmek:
2/226-227
Eşler arasında sevgi: 7/189;
30/21
Evlat edinme: 33/4-5
Evlatlar: 4/11-12; 8/28; 9/24,
55, 69, 85; 11/40-46; 14/35, 37, 40; 16/72; 17/6; 18/39, 46; 19/77; 25/74;
26/88, 133; 34/35-37; 42/49-50; 60/3; 63/9; 64/14-15; 71/12, 21; 80/34-36
Evlenme: 4/3-4, 19-28, 34-35,
128-130; 5/5; 24/32-33; 33/36-38, 50-53; 60/10-11; 64/14; 70/19-31
Eyke halkı: 15/78-79; 38/13;
50/14
Eyyub aleyhisselâm: 4/163;
6/84; 21/83-84; 38/41-44
Faiz: 2/275-281; 3/130;
4/160-161; 30/39
Fal: 5/3, 90
Fasıklar: 2/26-27, 99; 3/81-83,
110; 5/24-26, 47, 49; 6/49; 7/101-102; 9/8, 24, 53, 67, 80, 84, 96; 10/33;
21/74; 24/4-5, 55; 27/12; 28/32; 29/34; 32/20; 46/20, 35; 59/5, 19; 61/5; 63/6
Fil sahipleri: 105/1
Firavun: 2/49-50; 3/11; 7/130;
8/50, 52, 54; 10/75, 79, 83, 88, 90, 92; 11/97; 14/6; 17/101-102; 28/3-4, 6,
8-9, 32, 38-40; 29/39; 40/28, 45-46;
50/13; 66/11; 69/9; 73/15-16; 79/17; 20-25; 89/10
Fitne: 3/7; 4/91; 9/47-48
Gaflet: 7/136, 146, 172-173,
179, 205; 10/7-8, 90-92; 16/108; 18/28; 21/1; 30/7; 36/6
Ganimetler: 3/161; 8/1, 41,
67-69; 59/6-8
Gayb / dışı duyularla
algılanamayan bilgiler: 2/33; 5/109; 7/188; 10/20; 11/31, 49; 16/77; 18/25-26;
27/65, 75; 34/3, 14, 48; 35/38; 39/46; 41/47; 43/84-85; 49/18; 53/35; 57/25;
64/18; 67/25-26; 68/47; 72/26-28
Gazaba uğratılanlar: 1/7; 4/93;
5/59-60; 8/15-16; 24/9; 48/6
Gece ibadeti: 25/63-64;
32/15-16; 39/9; 51/17-18; 73/1-4, 20; 76/26
Gece ve gündüzün faydaları:
10/6, 67; 17/12; 25/47, 62; 27/86; 28/71-73; 40/61; 73/6-7
Gece-Gündüz: 2/164; 3/27; 6/1,
96; 7/54; 10/5, 67; 13/3; 14/32-33; 16/12; 21/33; 22/60-61; 23/80; 24/44;
25/47, 62; 27/86; 28/71-73; 31/29-30; 35/13; 36/37; 39/5; 40/61; 41/37; 45/5;
57/6; 78/10-11; 79/29; 89/1-5; 91/1-4; 92/1-2; 93/1-3
Gemiler: 2/164; 10/22; 14/32;
16/14; 17/66; 22/65; 23/21-22; 30/46; 31/31; 35/12; 36/41-44; 40/79-81;
42/32-34; 43/12; 45/12; 55/24-25
Gıybet / dedikodu: 49/12; 104/1
Gökler ve yeryüzü: 2/22, 29,
116-117, 164; 6/1, 14, 73, 79, 101; 7/54; 10/3, 6; 11/7; 12/101; 13/2-3; 14/10,
19, 32; 15/19-22, 85; 16/3; 17/99; 18/7-8, 51; 20/1-6, 51-53; 21/16, 30-32;
22/65; 23/17; 24/35 ; 25/58-59; 27/60-61; 29/44, 61; 30/22, 25; 31/10, 25;
32/5; 34/9; 35/1, 41; 36/81; 38/27; 39/5, 38, 46; 40/57, 64; 41/9-12; 42/10-11,
29; 43/9-10; 44/38-39; 45/3, 22; 46/3-4, 33; 50/6-8, 38; 51/7-8, 20-22, 47-48;
52/5-7; 55/5-7, 10-12; 57/4; 64/3-4; 65/12; 67/1-5, 15; 71/15-20; 78/6-7,
12-13; 79/27-31; 81/11; 82/1-5; 84/1-6; 85/1; 86/1; 88/18-21; 91/5-6; 99/1-6
Gösteriş yapmak: 2/264;
4/36-38, 142; 8/47; 107/4-7
Gülmek: 53/42-43, 59, 62
Günahlardan uzak durmak: 2/41,
194, 196-197, 203, 223, 231, 233, 278, 282; 3/50-51, 102, 123-125, 200; 4/1,
131; 5/2, 4, 7-8, 11, 35, 57, 88, 100, 108, 112; 6/72, 155; 8/1, 69; 9/119; 11/78;
15/67-69; 16/2, 52; 22/1; 23/52; 26/106-110, 124-126, 130-132, 142-144, 150,
161-163, 177-179, 183-184; 29/16; 30/30-31; 31/33; 33/1, 55, 70-71; 39/10, 16;
43/63; 48/26; 49/1, 10; 57/28; 58/9; 59/18; 60/11; 64/15-16; 65/1-5; 71/3-4
Günahtan sakınanların ödülü:
2/189, 194, 212; 3/15-17, 133-136, 172, 179, 196-198, 200; 5/27; 6/32; 7/35,
128, 156-157; 9/4, 7, 36, 123; 10/62-63; 11/49; 12/57, 90-91, 109; 13/35;
15/45-48; 16/30-32; 19/59-63, 71-72, 83-86; 24/52; 25/15-16; 38/49-54;
39/19-20, 33-35, 61, 73-74; 43/33-35, 67-73; 44/51-57; 47/15; 50/31-35;
51/15-19; 52/17-20; 54/54-55; 68/34; 69/48; 77/41-44; 78/31-36; 92/5-7, 14-21
Günahtan sakınanların
özellikleri: 2/1-5, 65-66, 177, 3/113-115, 133-134; 7/156-157, 201-202;
19/59-63; 24/34; 38/28; 92/14-21
Günahtan sakınmaya teşvik:
2/21, 63, 103, 179, 183, 187, 194, 197, 223; 3/75-76, 120, 125, 172, 179, 186;
4/77, 128-129; 5/8, 65, 93; 6/32, 51, 69; 7/26, 35, 63, 65, 96, 128, 156, 164,
169, 171; 8/29; 9/36, 44, 108-109, 123; 10/6, 31; 11/49; 12/90, 109; 16/52,
128; 20/113; 22/37; 23/23, 31-32, 86-87; 24/52; 26/106-107, 124-126, 142-144,
161-163; 28/83; 37/123-124; 39/27-28; 47/36; 49/3, 13; 58/9; 65/2-5; 74/54-56
Güneş ve Ay: 10/5; 13/2; 14/32-33; 21/33; 25/45-46; 29/61;
31/29-30; 35/13; 36/37-40; 39/5; 41/37; 71/15-16; 91/1-3
Güneş: 2/258; 6/96; 7/54; 10/5;
12/4; 13/2; 14/33; 16/12; 17/78; 18/17, 86, 90; 20/130; 21/33; 22/18; 25/45;
29/61; 31/29; 35/13; 36/38, 40; 39/5; 41/37; 50/39; 55/5; 71/16; 75/9; 76/13;
81/1
Hac: 2/158, 189, 196-200, 203;
5/1-2, 95, 97; 9/3, 19; 22/26-37
Hainler: 4/105-107; 12/50-52;
22/38
Hak-Batıl: 2/42; 7/118; 17/81;
18/56; 22/62; 31/30; 34/49; 40/5; 42/24
Hakkın üstünlüğü: 7/117-118;
8/7-8; 17/81; 21/17-18; 34/48-49; 42/24
Haksız kazanç: 2/188; 4/29-31,
160-161; 9/34
Haman: 28/5-8, 38; 29/39;
40/23-24, 36-37
Hamd: 1/2; 6/1, 44-45; 7/42-43;
10/9-10; 14/39; 15/97-99; 16/75; 17/50-52, 110-111; 23/26-28; 27/15, 59, 93;
28/70; 29/63; 30/17-18; 31/25; 34/1; 35/1, 34; 37/180-182; 39/29, 73-75; 40/7,
53-55, 65; 42/5; 45/36;52/48-49; 64/1; 110/1-3
Haram aylar: 2/194, 217; 5/2,
97; 9/5, 36
Haram kadınlar: 2/221; 4/22-25;
60/10
Haram yiyecekler: 2/172-173;
5/1-3, 96; 6/121, 145; 16/115-117
Harun aleyhisselâm: 2/248;
6/84; 7/121-122, 142, 150; 10/75, 87; 19/51-53; 20/24-32, 42-48, 69-70, 90-94;
21/48; 23/45-48; 25/35-36; 26/10-13, 43-48; 28/33-35; 37/114-122
Harut - Marut: 2/102
Haşyet duyanların nitelikleri:
5/94; 10/15; 14/12-14; 16/49-50; 22/34-35; 23/57, 61; 24/36-37; 39/11-14;
50/45; 55/46, 76; 76/6-10; 79/40-41
Havariler: 3/52-53; 5/12-13;
57/27; 61/14
Hayır işlemek: 2/110, 148, 197,
215; 3/113-115; 4/114, 127, 149; 5/48; 21/72-73, 89; 22/77; 23/57-61; 73/20
Hayırda yarış: 2/148; 5/48;
23/57-61; 35/32; 57/21
Hayız / ay hâli: 2/222
Hayvanlar: 2/164; 6/38, 142,
146; 16/5-8, 66, 68-69, 80; 22/36-37, 65; 23/21-22; 24/41, 45; 31/10; 35/27-28;
36/71-73; 39/6; 40/79-81; 42/11, 29; 43/12-14; 45/12-13; 45/3-4; 67/19;
79/27-33; 80/24-32; 81/1-6; 88/17-21; 100/1-6
Helal yemek: 2/168, 172-173;
5/1, 3-5, 87-88, 93; 6/118-119, 138, 142, 145; 16/114-115; 22/30
Helal yiyecekler: 2/168, 172;
5/1-2, 4-5, 87-88, 96; 6/118-119, 142-145; 7/32; 16/114
Helalinden yemek: 2/168, 172;
6/118-119, 142; 7/160; 8/67-69; 16/114; 22/30; 23/51; 34/15
Hendek Savaşı: 33/9-27
Hesap: 2/284; 7/6; 13/40; 14/51;
21/1, 47; 23/117; 24/39; 26/112-113; 29/12-13; 33/7-8, 38-39; 51/5-6; 55/31-32;
65/8; 78/27; 82/15, 17; 84/8; 88/26; 102/8; 107/1-3
Heykeller / dikili taşlar: 5/3,
90
Hıristiyanlar: 2/62, 111, 113,
120, 135, 140; 5/14, 18, 51, 69, 82; 9/30; 22/17
Hırsızlık: 5/38; 12/70, 73, 77,
81
Hıyanet: 3/161; 4/105, 107;
5/13; 8/27, 58, 71; 12/52; 22/38; 40/19; 66/10
Hicr Halkı: 15/80-84
Hicret: 4/97-100; 9/40; 29/56
Hidayete erenler: 2/155-157;
6/125; 7/128; 9/18; 18/17; 27/91-92; 36/20-21; 39/37, 41; 47/17
Hikmet: 2/269
Hoşgörü: 2/109; 5/13; 24/22;
43/87-89; 64/14
Hûd aleyhisselâm: 7/65-72;
11/50-60, 89; 26/123-140; 40/30-31; 41/13-16; 46/21-26; 50/12-13; 51/41-42;
53/50-52; 54/18-22; 69/4-8; 89/6-8
Hudeybiye Sözleşmesi: 48/10-20
Huneyn Gazası: 9/25, 27
Hüdhüd: 27/20-28
Hükmetmek: 4/105; 5/44-50
Hüküm: 12/39-40, 67; 13/41;
28/70, 88; 30/1-5; 40/11-12
Irmaklar: 13/3; 14/32; 16/15;
27/61; 36/34
İbadet: 2/21; 4/36; 5/72, 117;
6/102, 7/29, 59, 65, 73, 85; 9/30-31; 10/3; 11/1-2, 50, 61, 84, 123; 13/36-37;
19/36, 65; 20/13-14; 21/25; 22/77; 23/23, 31-32; 27/45, 91-92; 29/16-17, 36;
36/20-22, 60-61; 39/2-3, 11, 14, 17, 65-66; 41/13-14; 43/64; 46/21; 51/56-57;
53/59-62; 71/2-4; 106/1-4
İbrahim aleyhisselâm:
2/124-127, 130, 132-133, 135-136, 140, 260; 3/65, 67-68, 84, 95, 97; 4/54, 125,
163; 6/74-75, 83, 161; 9/70, 114; 11/69, 74-76; 12/6, 38; 14/35; 15/51; 16/120,
123; 19/41, 46, 58; 21/51, 60, 62, 69; 22/26, 43, 78; 26/69; 29/16, 31; 33/7;
37/83, 104, 109; 38/45; 42/13; 43/26; 51/24; 53/37; 57/26; 60/4; 87/19
İbrahim aleyhisselâmın ailesi:
3/33-34; 4/54-55
İbrahim aleyhisselâmın hanımı:
11/69-73; 51/24-30
İbrahim aleyhisselâmın soyu:
2/127-128; 3/33-34; 4/54; 6/84-90; 19/58; 21/72-73; 29/27; 37/112-113; 57/26
İçki: 2/219; 4/43; 5/90-91
İddet / bekleme süresi: 2/228,
235; 65/1-4; 33/49
İdris aleyhisselâm: 19/56-57;
21/85-86
İffet: 2/273; 23/1-7; 24/33;
33/35; 70/19-31
İftira: 24/11-26
İftiracılar: 7/152; 11/50;
16/56, 87, 105, 116; 28/75; 29/12-13; 46/27-28
İhlas / ibadeti Allah’a has
kılmak: 1/5; 2/172; 6/162; 7/70; 12/40; 16/114; 17/23; 29/56; 39/14-15, 65-66;
41/37-38; 43/26-27; 114/1-3
İhlas: 4/145-146; 7/29; 39/2-3,
11-14; 40/13-14, 65; 98/4-5
İhlaslı kimselerin özellikleri:
12/23-24; 15/39-42; 17/64-65; 38/82-83
İkiyüzlülere uymamak: 4/81; 9/95;
33/1, 48
İkiyüzlüleri arkadaş edinmek: 4/88-89
İlahi adaleti: 2/281; 3/25,
108, 117, 161, 182; 4/40, 49, 77, 124; 6/160; 8/50-51, 60; 9/70; 10/4, 44, 47,
54; 11/100-101, 111, 117; 16/33, 111, 118; 17/71; 18/49; 19/60-61; 20/112;
21/47; 22/10; 23/62; 26/208-209; 28/59; 29/39-40; 30/9; 34/25-26; 36/54; 39/69,
75; 40/17, 20, 30-31; 41/46; 45/22; 46/19; 50/29; 99/6-8
İlahi hikmet: 2/250-251, 269;
17/39
İlahi ilim: 2/29-33, 76-77,
94-96, 139-140, 215-216, 220, 231, 233, 235, 255, 270-271, 273, 282-283; 3/5,
29, 62-63, 65-66, 92, 115, 119; 4/32, 39, 45, 63, 69-70, 127, 166-167; 5/7, 61,
97, 99, 109; 6/3, 53, 58-60, 73, 80, 101, 116-117, 119, 124; 7/7, 89, 187;
8/75; 9/16, 42, 44, 47, 78, 94, 101, 105, 115; 10/18, 36, 40, 61; 11/5-6,
13-14, 31, 91-92, 110-112; 12/19, 50, 74-77; 13/8-10, 42; 14/38; 15/24;
16/18-19, 22-23, 27-28, 70, 74, 91, 125; 17/25, 47, 54-55, 84-85; 18/22, 25-26;
19/70; 20/7, 51-52, 98, 103-104, 109-110; 21/4, 26-28, 51, 81, 110; 22/67-68,
70, 75-76; 23/17, 51, 91-92; 24/19, 27-30, 35, 41, 53, 63-64; 25/5-6, 58-59;
26/186-188; 27/24-25, 74-75, 88, 93; 28/56, 69, 85; 29/1-3, 10-11, 42, 45, 52,
62; 30/54; 31/16, 23, 27, 29, 34; 32/5-6; 33/2, 9, 18-19, 40, 51, 54, 63;
34/2-3, 10-11; 35/8, 11, 14, 38, 45; 36/16-17, 76-77, 79; 39/7, 46, 69-70;
40/7, 15-16, 19; 41/22, 53-54; 42/12, 24-25, 27, 49-50; 46/8, 22-23; 47/19,
25-26, 30; 48/11, 18-19, 24, 26-27; 49/1, 13, 16, 18; 50/16, 45; 53/29-32;
57/3-6, 22, 25; 58/3, 5-7, 11-13; 59/18; 60/1-3, 10; 62/6-8; 64/2-4, 11, 17-18;
65/12; 66/3; 67/13-14, 19; 68/5-7; 69/48-49; 72/25-28; 74/31; 79/42-44;
84/10-13, 23; 87/6-7; 100/9-11
İlahi irade: 2/185, 253; 3/108,
176; 4/27-28; 5/1, 6, 41, 49; 6/125; 10/107; 11/34, 105-107; 13/10-11;
22/14-16; 28/4-6; 33/17, 33; 36/20-24, 82; 39/4, 37; 51/56-57; 74/31; 85/12-16
İlahi isimler: 7/180; 17/110;
20/8; 59/22-24
İlahi kudret: 2/19-20, 106,
109, 148, 255, 259, 284; 3/26-27, 29, 165, 189-190; 4/132-133; 5/17, 19, 40,
120; 6/17, 37, 65, 95-99, 133-134; 8/41; 9/38-39; 10/34, 53; 11/4, 19-20,
32-33; 12/21; 13/12-13; 14/19-20; 16/45-46, 65-69, 77-81; 17/67-69, 99; 18/45;
19/8-9, 20-21; 20/51-54; 21/30-33; 22/5-6, 60-61, 65, 70; 23/95; 24/45;
25/45-54, 61-62; 26/7-8; 27/60-64; 28/71-73, 29/19-22; 30/20-25, 46, 50, 54;
31/16, 27-31; 32/27; 34/9, 15-19; 35/1, 12, 41, 44; 36/33-44, 71-73, 79-83;
39/5-6, 51; 40/79-81; 41/9-12, 37-39, 53; 42/9, 29-34, 49-50; 43/40-42;
46/31-33; 48/20-21; 51/58; 57/2; 59/6; 60/6-7; 64/1; 65/12; 66/8; 67/1;
68/17-20; 70/40-41; 71/13-20; 72/12; 75/3-4; 77/20-23; 79/27-33; 80/24-32;
88/17-20
İlahi lütuf: 2/250-251; 6/46;
7/10, 26, 69, 74, 86; 10/22, 35, 57-60, 67; 11/61; 12/38, 67-68; 14/32-34;
15/16-22; 16/18, 53, 65, 69, 72, 78-83, 25/45-50; 26/132-134; 27/63, 73; 29/67;
30/20-25; 31/20, 24, 27; 32/6-9; 35/3; 40/61; 42/10-11; 43/9-14, 26-29; 45/12-13;
49/7-8; 55/1-4; 62/2-4; 67/23; 76/2; 79/27-33; 80/17-20; 90/7-10
İlahi merhamet: 2/63-64, 178;
3/157; 4/83, 95-96, 113; 6/12, 15-16, 54; 7/148-149; 10/11, 57-58; 11/43, 47,
62-63, 72-73, 118-119; 12/91-92; 17/8, 50, 86-87; 18/15-16; 19/1-3, 20-21, 49,
53; 21/83-84, 107; 23/74-75, 109, 118; 24/10, 14, 20-21; 28/46, 86; 30/46, 50;
35/2; 36/41-44; 40/7; 42/28, 47-48; 43/31-32; 44/1-6, 42; 67/28; 90/11-18
İlim: 6/80-81, 97-98, 104-105;
7/32; 10/5, 55; 12/68; 16/38, 43; 21/7; 23/84-85, 88-89; 27/50-52; 28/57;
29/64; 30/1-7, 22, 30; 31/25; 34/28, 36; 39/25-26, 49-50; 40/57; 41/1-3;
44/38-39, 45/25-26, 32-34; 52/45-47; 61/10-11; 62/9; 68/33; 71/1-4
İlyas aleyhisselâm: 6/85;
37/123-132
İman - amel ilişkisi: 2/25, 62,
82, 277; 4/57, 124, 172-173; 5/9, 69, 93; 7/42; 10/4; 13/29; 14/23; 18/30, 88,
107; 19/59-60, 96; 20/82; 22/14, 23, 49-50, 56; 24/55; 26/227; 29/7, 9, 58;
30/44-45; 31/7; 32/18-19; 34/4, 37; 35/7; 38/24, 28; 40/40, 58; 41/8; 42/22-23,
26; 45/21, 30; 47/2, 12; 48/29; 64/9; 65/11; 84/25; 85/11; 95/4-6; 103/1-3
İman kardeşliği: 9/11; 33/5
İman: 2/186; 3/179, 193; 4/59,
65, 170-171, 173, 175; 5/111; 7/158; 10/106; 24/2; 46/31; 48/8-9; 57/7-8;
61/10-12; 64/7-9, 11
İman: 4/18; 6/158; 10/90-92;
26/200-203; 32/28-30; 34/51-52; 40/82-85; 44/10-16
İmran soyu: 3/33-34, 37
İnananların azarlanması: 2/75;
3/142-144, 165; 4/88, 97-99; 9/16, 38, 120; 16/71; 57/16; 61/2-3
İnananların nitelikleri: 5/55;
8/2-4, 74; 9/13, 18, 20, 71-72; 14/31; 17/9; 20/82; 23/1-11; 24/62; 33/36;
42/36-39; 47/2-3; 48/29; 49/15; 58/22; 61/10-14; 90/11-18; 103/1-3
İnananların ödülü: 2/25, 62,
82, 256-257, 277; 3/57, 122, 145-146, 152-174; 5/65-66; 8/74; 9/44, 88-89,
111-112; 10/9-10; 11/23, 108; 13/29; 14/31; 17/9; 18/30-31, 107-108; 22/23-24,
49-50; 29/7, 58-59; 30/14-15; 31/8; 33/43-44; 37/34-49; 41/8; 45/28-30; 48/-5,
29; 57/7, 11-12, 19, 21; 61/14-10; 65/8-11; 85/11; 89/27-30; 93/7-8; 95/4-6;
103/1-3
İnananların sınanması: 2/155;
3/140-152, 165-167, 179, 186; 5/48, 94; 7/141; 8/17; 10/13-14; 11/7; 16/92;
18/7; 21/35; 23/30; 25/20; 27/47; 29/1, 3; 33/11; 39/49; 47/4, 31; 49/3;
67/1-2; 72/16-17
İnanmadıkları halde inanır
görünenler: 2/8-20, 204-206; 3/154, 167-168, 176-177; 4/60-68, 72-73, 81-83,
88-91, 138-143, 145-147; 5/41, 52-53; 8/21, 49; 9/42-43, 45-59, 61-70, 73-87, 90,
93-96, 101-110, 124-127; 11/5; 22/53; 24/47-50, 53-54; 29/10; 33/12-20, 24,
60-62, 72-73; 47/16-30; 48/6, 11-12, 15-17; 57/13-15; 58/8, 14-20; 59/11-17;
63/1-8; 74/31
İncil: 3/3, 48, 65; 5/47, 110;
7/157; 9/111; 48/29; 57/27
İnkâr edenler: 2/6, 8, 23-24,
26, 29, 61, 89-90, 98, 102, 104, 121, 126, 161-162, 191, 211-212, 253-254, 257,
264, 276; 3/1-4, 12-13, 19, 21-22, 32, 56, 86-91, 96-98, 106, 112, 116,
126-128, 130-131, 140-141, 151, 156, 162, 176-178, 195-196; 4/18, 36, 39,
41-42, 44-46, 56, 101-102, 115, 131, 136-137, 140, 150-151, 160-161, 167-170;
5/3, 5, 10, 17, 36-37, 44, 67, 72-73, 78, 81, 86, 101-104, 114-115; 6/1-10,
25-30, 39, 70, 89, 116, 122, 125, 130, 132, 155-159; 7/27-30, 36-41, 50-53, 64,
71-72, 77-78, 90-93, 96, 101-102, 146-147, 175-178, 182-185; 8/7, 12-14, 17-19,
22-23, 30-40, 47, 50-59, 65, 73; 9/1, 3, 12-13, 17, 25-26, 32, 37, 49, 62-63,
68, 73, 90, 124-125; 10/4, 7-8, 45, 69-70, 73, 100-102; 11/5, 15, 17, 22,
59-60, 66-68, 74-76, 105-107; 12/37, 87; 13/5-6, 12-14, 18, 30-35, 42; 14/2-3,
7-9, 13-20, 28-30; 16/26-28, 33-34, 38-39, 60, 63, 71, 84, 88, 104-109,
112-113; 17/8-10, 60, 67, 69, 72, 89, 97-98; 18/32-44, 56, 100-106; 19/37-40,
68-70, 73, 77-84; 20/47-48, 60-61, 99-101, 133-135; 21/1-3, 36-46, 77, 90-100;
22/3-4, 8-10, 19-22, 25, 42-44, 46-47, 55, 57, 72; 23/24, 33, 44-48, 52-56,
63-77, 117; 24/55, 57; 25/11-14, 32-44, 50, 55, 60, 77; 26/139, 157-158,
170-174, 189-190; 27/4-5, 40-43, 50, 52, 57-58, 60-62, 65, 82-85; 28/38-42,
46-48, 81-82; 29/23-24, 47, 55; 30/16, 44-45, 58, 60; 31/6-7, 12, 23-24, 32;
32/28-29; 33/7-8, 25, 64-28; 34/5, 31-38, 43-46; 35/6-7, 25-26, 36-40; 36/1-10,
28-32, 59, 70, 37/11-15, 81-82, 127-128, 133, 136, 167, 170, 174-179; 38/1-14,
27, 84-85; 39/2-3, 7-8, 22, 32, 55, 59, 63, 66-67, 71-72; 40/4-6, 10-14, 49-50,
69-76, 82-85; 41/13-14, 26-29, 44, 50-54; 42/16, 26, 35; 43/6-8, 24-25, 29-42,
57-62, 79-80, 87-89; 44/40, 50; 45/7-11, 18-19, 31-35; 46/1-11, 20, 31-32, 34;
47/1-3, 7-9, 12, 32, 34; 48/13, 22-26; 50/1-11, 20-30; 51/7-9, 52-53, 59-60;
53/27-28, 59-62; 54/1-14; 60/1-2, 13; 61/5, 7-8; 64/5-6, 10; 65/8-10; 67/6-11,
20-21, 27-30; 70/1-3; 36-44; 71/26-27; 72/15-17; 74/31; 75/20-36; 76/4, 27-28;
78/40, 80/40-42; 83/34-36; 84/20-24; 85/17-20; 86/15-17; 87/9-17; 88/21-26;
89/15-26; 90/19-20; 93/1-6
İnkar edenlerden yüz çevirmek:
6/70, 91; 15/1-3; 23/52-54; 32/28-30; 37/174-179; 43/82-83; 51/52-54; 52/45;
53/27-30; 54/4-6; 70/40-42; 74/11-17
İnsan hayatının devreleri:
2/28; 7/24-25; 16/70; 22/66; 30/11, 40; 36/68; 45/25-26
İnsan ve nitelikleri:
2/204-207; 4/27-28; 7/181; 10/19; 11/118-119; 12/53; 14/34; 17/11, 67, 100;
18/54; 21/37; 30/8, 36; 31/6, 20; 42/48; 43/15; 70/19-23; 76/2-3; 80/17-19;
82/6-7; 89/15-20; 90/4; 96/6-7; 100/1-8; 103/1-3
İnsan ve tabiat: 7/22-25;
20/55; 23/79; 67/24; 71/17-20; 77/25-27
İnsanın cennetten indirilmesi:
2/35-39; 7/19-27; 20/115-123
İnsanın yaratılış evreleri:
2/28; 16/70, 78; 18/37; 22/5; 23/12-16; 30/20, 54; 32/5-9; 35/11; 36/68; 39/6;
40/67; 46/15; 71/13-14; 75/36-39; 76/1-2; 77/20-23; 80/17-20
İnsanın yaratılışı: 3/6, 59;
4/1; 6/2, 98; 7/11, 189; 10/4; 15/26-27; 16/70; 18/37, 51; 21/37; 22/5;
26/75-78; 30/20, 40; 31/28; 36/20-22, 77-79; 37/11; 39/6; 40/57, 64; 41/21, 47;
42/11; 43/87; 45/3-4; 49/13; 50/16; 51/56; 53/42-46; 55/1-4, 14-15; 56/57-59;
64/2-3; 67/22-24; 70/19-22, 36-39; 76/28; 78/6-8; 82/6-8; 86/5-8; 90/1-10;
91/7-9; 92/1-4; 95/1-5; 96/1-2
İnsanın yeryüzünde halife
oluşu: 2/30; 6/165; 10/13-14, 73; 11/56-57; 27/62; 35/39
İntihar: 4/29-30
İrem: 89/7
İsa aleyhisselâma İncil ve
mucizelerin verilmesi: 2/87, 253; 3/45-51; 5/46-47, 110; 19/29-30; 57/27; 61/6
İsa aleyhisselâmın babasız
olarak doğması: 3/45-47, 59-63; 19/16-30
İsa aleyhisselâmın gerçek
inanca çağırması: 5/17, 72-75, 116-118; 9/30-31; 19/34-40; 33/7; 36/32; 42/13;
43/63-64; 61/6
İsa aleyhisselâmın mucizeleri:
3/45-51; 5/110
İsa aleyhisselâmın müjdesi:
61/6
İsa aleyhisselâmın nitelikleri:
3/48-50; 4/171-173; 6/85; 19/27-35; 21/91; 23/50; 43/57-59
İshak aleyhisselâm: 2/133, 136,
140; 3/84; 4/163; 6/84; 11/71; 12/6, 38; 14/39; 15/51-53; 19/49-50; 21/72;
29/27; 37/112-113; 38/45-47; 51/24-28
İslam dininin tamamlaması:
2/150; 5/3, 6; 12/4-6; 16/81; 48/1-3
İslam ümmetinin nitelikleri:
2/142-143; 3/110; 9/122; 22/78; 35/31-32
İslam: 2/132-133; 3/19, 81, 83,
85; 5/3; 6/125; 39/22; 61/7
İslam’a teşvik: 2/208; 3/102;
4/125; 6/14, 71, 162-163; 10/71-72; 11/13-14; 16/81; 21/108; 22/34; 27/81, 91;
39/11-12, 54; 40/66; 41/6, 33; 43/68-70; 46/15-16; 49/14
İsmail aleyhisselâm: 2/125,
127, 133, 136, 140; 3/84; 4/163; 6/86; 14/39; 19/54-55; 21/85-86; 37/99-107;
38/48
İsraf: 6/141; 7/31; 17/26-30;
26/150-152
İsrailoğulları: İsyan etmeleri
ve cezalandırılmaları: 2/58-60, 63-66, 83-86, 92-93, 101, 211; 3/112; 4/45-46,
153-162; 5/12-14, 20-26, 32, 43, 49-50, 70-71, 78, 81; 6/146-147; 7/152, 155,
161-169, 171, 175-178; 16/118; 17/4-8; 20/83-97; 22/42-44; 61/5
İsrailoğulları: Muhammed
aleyhisselâmı yalanlamaları: 2/87-88; 3/184; 5/70-71; 6/57-58
İsrailoğulları: Tevrat’ı tahrif
etmeleri: 2/75, 78-79; 3/78; 4/44-46; 5/13, 41; 7/169- 170
İsrailoğulları: Tevrat’ın bazı
hükümlerini gizlemeleri: 2/76-77, 146, 159-160, 174, 176; 3/77, 4/15; 6/91
İsrailoğullarının özellikleri:
2/76, 100; 3/21-24, 75, 78; 4/44-46, 49-55; 5/21-24, 41-43, 60-64, 78, 81;
6/91; 16/118; 58/8; 59/11-15; 62/5
İstiğfar / bağışlanmayı dilemek:
2/198-199, 285-286; 3/159, 193; 4/106; 7/155; 11/52-53, 61, 90; 12/29, 96-98;
14/41; 24/62; 38/34-35; 40/7; 41/6; 47/19; 48/11; 59/10; 60/5; 66/8; 71/9-10,
26-28
İstikamet: 1/6, 8; 3/51,
100-101; 4/66-68, 174-175; 5/15-16; 6/126, 153, 161; 10/88-89; 11/56, 112;
14/1; 15/41-48; 16/9, 67; 19/23-24, 54; 42/14-15; 44/6, 30-32; 46/13-14;
81/27-28
İsyan: 3/112; 4/14; 6/15-16;
11/59-60, 64-65; 33/36; 39/13; 72/22-24
İtaat: 2/186; 3/32, 130-132;
4/13, 59, 69-70, 80; 8/1, 20-21, 24; 9/71; 24/52, 54, 56; 33/33, 70-71;
42/36-39, 47; 46/31-32; 48/17; 49/14; 58/13; 64/15-1
İtaat: 4/59; 5/33-34
İyi kimseler: 3/196-198;
76/5-22; 82/13; 83/18-28
İyiliği emredip kötülükten men
etmek: 3/104, 113-114; 9/71, 112; 31/17
İyiliğin ödülü: 4/40; 6/160;
27/49; 28/84; 42/22-23
İyilik edenlerin ödülleri:
2/195; 3/133-134, 148; 5/84-85, 93; 6/84; 7/56; 9/91, 120; 10/26; 11/114-115;
12/22, 56, 90; 16/30, 128; 22/37; 28/14; 29/69; 31/1-5, 22; 33/29; 37/80,
104-105, 119-121, 129-131; 39/10, 33-35; 46/12; 51/15-16; 53/31-32; 77/41-44
İyilik etmek ve güzel
davranmak: 2/112, 195; 3/172; 4/128; 5/93; 7/35; 12/22; 16/90, 128; 18/30;
28/14; 29/69; 37/78-80, 108-110, 119-121, 129-131; 51/15-16
İzzet / üstünlük ve onur:
4/139; 10/65; 35/10; 37/180-182; 63/8
Kâbe: 2/125, 127; 3/96-97; 5/97;
9/19; 14/37; 17/1; 22/25-26, 29, 32-33; 52/1-8; 106/1-4
Kabe: 2/144, 149-150, 191, 196,
217; 5/2; 8/34; 9/19, 28; 17/1; 22/25; 48/25, 27
Kabir: 9/84; 22/7; 35/22;
60/13; 102/2
Kader: 6/59; 9/51; 10/107;
16/53; 27/75; 48/11; 54/49; 57/22-23; 85/22
Kadın hakları: 2/228-229, 233,
237; 4/19-21, 127; 6/139; 16/58-59; 43/17; 65/6; 81/8-9
Kadının mahremleri: 33/55
Kadınlar: 2/49, 187, 222-232,
235-237; 3/14, 42; 4/1, 3-4, 7, 11, 19, 22, 24, 32, 34, 43, 75, 98, 127, 129,
176; 5/6; 7/81; 24/31, 60; 27/55
Kadir gecesi: 4/1-6; 97/1-5
Kâfirleri dost edinmek: 3/28;
4/89, 144; 5/51, 57; 9/23-24; 58/22; 60/8-9, 13
Kâinattaki ilahi yasa: 17/77;
33/38, 60-62; 35/43; 40/83-85; 48/22-23
Kalem: 68/1-2; 96/3-5
Kalp: 7/43; 10/57; 13/28;
23/78; 32/9; 33/4
Karınca: 27/18-19
Karun: 28/76-83; 29/39;
40/23-24
Kazanç: 2/14-16, 78-79,
200-202, 225, 264, 267, 281; 3/25, 155; 4/32, 88, 110-112; 6/3, 70, 120,
128-129, 164; 7/38-39, 96; 9/81-82, 95; 10/7-8, 27, 50-52; 11/85-86; 13/33, 42;
14/18, 49-51; 15/80-84; 18/58; 31/34; 33/58; 35/45; 36/63-65; 39/24, 47-51;
40/17, 82; 41/17; 42/22, 30, 32-34; 45/7-10, 14, 22; 83/10-14; 111/1-3
Kendilerine kitap verilenler:
2/62, 105, 111, 113, 120, 135-141, 145-146; 3/19-25, 64-73, 78, 98-101,
110-115; 4/153, 159, 171; 5/12-19, 41-53, 57-69, 72-77, 82-85; 22/17; 29/46-47;
57/29; 59/2, 11; 98/1-6
Kevser: 108/1-3
Kıble: 2/143, 144, 149-150
Kırsal alanda yaşayanlar:
9/97-99, 101, 120-121
Kısas: 2/178-179, 194; 25/68-69
Kıskanmak: 2/109; 4/54;
5/27-31; 48/15; 113/1-5
Kıyamet alâmetleri: 6/158;
54/1-2; 55/37
Kıyamet gününe hazırlanmak:
2/109; 14/31; 17/71-72; 30/43; 42/47; 56/83-96; 59/18; 69/13-37; 79/34-41;
80/33-42; 84/1-12; 102/1-8
Kıyamet gününün özellikleri:
2/48, 113, 123, 165-167, 254, 281; 3/9, 25, 30, 55-57, 105-107, 185; 4/41-42,
87, 141, 159; 5/109-120; 6/12, 22-24, 27-30, 40-41, 93-94, 128-132; 7/8-9,
37-39; 10/28-30, 45, 47, 93; 11/59-60, 84, 102-108; 14/21-23, 31, 40-51;
15/36-38; 16/24-29, 77, 84-89, 92, 111, 124; 17/13-14, 49-52, 71-72, 97;
18/47-49, 52-53, 99-101; 19/37-40, 68-72, 81-87, 93-95; 20/99-112, 123-127;
21/39-40, 47, 95-104; 22/1-2, 17, 55-59, 68-69; 23/16, 76-77, 101-115;
24/23-25, 36-37; 25/17-31, 33-34; 26/87-103; 27/82-85, 87-88; 28/62-67, 74-75;
29/12-13, 25, 54-55; 30/12-16, 43-45, 55-57; 31/33; 32/12-14, 23-25, 28-30;
33/64-68; 34/23-26, 31-33, 40-42, 51-54; 35/14; 36/48-67; 37/20-34; 38/77-81;
39/24, 30-31, 47-48, 60-61, 67-75; 40/10-12, 15-20, 32-33, 44-46, 51-52, 69-76,
82-85; 41/29, 47-48; 42/7-8, 15, 22, 44-47; 43/37-39, 67-68; 45/16-17, 26-35; 46/35;
50/20-35, 41-44; 51/12-14; 52/7-20, 45-46; 53/57-58; 54/1-8, 46-48; 55/37-45;
56/1-7, 47-56; 57/12-15; 58/5-7, 17-18; 60/3; 64/9; 66/7-8; 67/25-28; 68/42-43;
69/1-4, 13-37; 70/1-14, 42-44; 73/11-14, 17-18; 74/8-10; 75/3-15, 20-25;
76/4-22; 77/8-15, 35-40; 78/17-20, 37-40; 79/6-14, 34-41; 80/33-42; 81/1-14;
82/1-5, 17-19; 83/1-12, 34-36; 84/1-19; 86/8-10; 88/1-16; 89/21-30; 99/1-8;
100/9-11; 101/1-11
Kıyametin vakti: 7/187-188;
15/85; 17/99; 18/21; 22/7; 29/5; 31/34; 34/29-30; 38/15-16, 78-81; 40/59; 41/47;
42/17-18; 43/61-66, 85; 45/32; 47/18; 77/1-7; 79/42-46
Kibirlenenlerin özellikleri:
4/36-37; 9/25-26; 11/9-11; 31/18; 57/22-24
Kibirlenmek / büyüklük
taslamak: 17/37-38; 31/18; 40/69-76
Kilise: 22/40
Kin: 3/118; 5/8, 14, 64, 91;
40/35; 60/4
Komşu: 4/36 Korku namazı:
2/238-239; 4/102-103
Köle azat etmek: 2/177; 4/92;
5/89; 9/60; 24/33; 58/3; 90/11-16
Kötülüğün cezası: 6/160; 27/90;
28/84; 30/41; 40/40; 42/40-41
Kötülük yapanların cezası:
4/18; 12/25; 27/90; 28/84; 35/10; 41/46; 45/15, 21; 53/31
Kötülüklerin örtülmesi: 5/65;
8/29; 48/4-5; 64/9; 65/4-5; 66/8
Kumar: 2/219; 5/90-91
Kurán: 2/23-24, 185; 6/19;
10/15, 37-38; 11/13-14; 12/2-3; 15/9, 87; 16/98; 17/9, 41, 45-46, 82, 89, 106;
18/54; 20/2-3; 27/1-6, 76; 25/32; 30/58; 32/2; 38/1
Kurán’a sarılmak: 3/103;
4/145-146; 6/50-51, 57-106, 153, 155; 7/3; 10/109; 22/78; 43/44; 45/18;
36/10-11
Kurán’ın isimleri: 2/2, 159,
185; 3/3-4, 7; 4/105, 113; 7/2; 10/1; 15/6, 9; 16/44, 64; 21/50; 25/1; 36/69;
38/87; 39/23; 42/52; 56/81; 64/8
Kurban: 22/36-37; 108/2
Kurtuluşa eremeyecek olanlar:
6/21, 135; 10/17, 69, 77; 12/23; 16/116; 20/69; 23/117; 28/37, 82; 91/9-10
Kurtuluşa erenler: 2/1-5;
3/104, 185; 7/8, 157; 9/20-22, 88; 23/101-102, 109-111; 24/51-52; 28/65-67;
30/38; 31/1-5; 58/22; 59/9, 20; 64/16; 87/14-15; 91/7-9
Kurtuluşa ermek: 2/189; 3/130, 200; 5/35, 90, 100; 7/69; 8/45;
22/77; 24/31; 62/10
Kutsal topraklar: 5/21
Lakap takmak: 49/11
Lanete uğratılanlar: 2/88, 162;
3/86-88; 4/44-47, 51-52, 93, 116-118; 5/13, 60, 78; 7/44; 9/68; 11/18, 59-60, 96-99;
13/25; 15/34-35; 24/7, 23; 33/57, 60, 61, 64-68; 40/51-52; 47/22-23; 48/6
Levhimahfuz: 6/38, 59; 8/67-69;
10/61; 11/6; 13/39; 20/51-52; 22/70; 27/38-40; 30/55-56; 33/6; 34/3; 35/11;
36/12; 43/1-4; 50/1-4; 57/22; 85/19-22
Lokman aleyhisselâm: 31/12-19
Lût aleyhisselâm: 6/86;
7/80-84; 10/74; 11/69-70, 74, 77-83, 89; 15/57-77; 21/71, 74-75; 25/40;
26/160-175; 27/54-58; 29/26, 28-35; 37/133-138; 38/12-14; 50/12-14; 51/31-37;
53/50-55; 54/33-40; 66/10; 69/9-10
Lût aleyhisselâmın ailesi:
15/57-62; 27/56; 54/33-35
Lût aleyhisselâmın karısı:
7/82-83; 11/81; 15/57-60; 26/167-172; 27/56-57; 29/31-33; 37/133-135; 66/10
Madenler: 13/17; 16/12-13;
57/25
Mal sevgisi: 89/15-20; 100/6-8
Medine: 9/120
Medyen: 20/40; 28/22-23, 45
Mehir: 2/229, 237; 4/4, 20-21, 24-25
Mekke: 2/126; 6/92; 14/35, 37;
27/91; 28/57; 29/67; 48/1-29; 61/10-13; 90/1-2; 95/1-4; 110/1-3
Meleklerin nitelikleri: 4/172;
6/61; 7/206; 13/12-13; 15/61-64; 16/49-50; 19/64; 21/19-20, 26-29; 35/1;
37/1-4, 158-166; 38/67-69; 39/75; 40/7-9; 41/38; 42/4-5; 66/3-4, 6; 70/1-5;
77/1-7
Merhamet: 3/159; 6/12; 17/24;
19/13; 30/21; 48/29; 90/12-17
Merve: 2/158
Meryem: 3/33-38, 42, 44-47;
4/155-156, 171; 5/17, 72, 75; 19/16-35; 21/91; 23/50
Mescitler: 2/114; 7/31;
9/107-110; 22/39-40; 24/36-38; 72/18
Mescitleri imar edenler:
9/17-18, 28, 108
Mısır: 10/87; 12/21, 99
Miraç: 17/1, 60; 53/1-18
Miras: 4/7, 11-14, 19, 33, 176
Mizan: 7/8-9; 21/47;
23/102-103; 101/6-9
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Allah’ın gaybı bildirmesi: 3/44; 7/101; 9/94; 11/49, 100; 12/102;
18/13; 20/99; 28/44-46; 30/1-6; 38/21-22
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Allah’ın uyarması: 2/106-107; 4/105-113; 8/67-69; 9/43; 10/42-44, 99;
33/37; 66/1-5; 80/1-10
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Gayb haberleri vermesi: 5/27-31; 18/9-27, 83-99; 53/1-2; 61/6
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Kâfirlerin tutumları: 8/30; 17/73-77; 21/36; 25/41-42
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Konuşma adabı: 2/104; 3/44-46; 24/63; 49/3-8; 58/8
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Kurán indirilmesi: 2/99, 136, 159; 3/1-3, 7; 4/105, 113, 166, 174;
5/48; 6/19, 92, 114, 155; 7/1-2, 196; 12/1-3; 13/1, 37; 14/1; 15/9, 87; 16/1-2,
43-44, 64, 89, 102; 17/105-106; 18/1; 20/1-4, 99, 113; 21/50; 22/16; 24/1, 46;
25/1; 27/6; 29/47, 51; 32/1-2; 36/1-5; 38/29; 39/1-2, 23, 41; 40/1-2; 41/41-42;
42/7, 17, 52; 43/27, 30; 44/1-3; 45/1-2; 46/1-2; 56/77-80; 57/9; 65/10;
69/40-43; 73/5; 76/23; 97/1
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Ona uymanın önemi: 7/158; 8/20; 31/15; 43/61
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Peygamberliğinin umumiliği: 7/158; 9/33; 34/28; 48/28; 61/9
Muhammed aleyhissalatü
vesselâm: Vahiy esnasında Kurán’ı acele okumaktan men edilmesi: 20/113-114;
75/16-19; 87/6-7
Muhammed aleyhissalatü
vesselâmın hanımları: 33/6, 28-34; 66/1-5
Musa aleyhisselâm: 2/51, 53-55,
60-61, 67, 87, 92, 108, 136, 246, 248; 3/84; 4/153, 164; 5/20, 22, 24-25; 6/84,
91, 154; 7/103-104, 115, 117, 122, 127-128, 131, 134, 138, 142-144, 148, 150,
154-155, 159-160; 10/75, 77, 80-81, 83-84; 20/9, 11, 17, 19, 36, 40, 49, 57,
61, 65, 67, 70, 77, 83, 86, 88, 91; 21/48; 22/44; 23/45, 49; 25/35; 26/10, 43,
45, 48, 52, 61, 63, 65; 27/7, 9-10; 28/3, 7, 10, 15, 18-20, 29-31, 36-37,
43-44, 48, 76; 29/39; 33/7, 69; 37/114, 120; 40/23, 26-27, 53; 41/45; 42/13;
43/46; 46/12, 30; 51/38; 53/36; 79/15; 87/19
Musa aleyhisselâmın annesi ve
kız kardeşi: 20/37-41; 28/7, 9-13
Müslüman olmayanlara benzemek:
3/105, 156; 8/21, 47; 33/69; 57/16; 59/19
Nafaka: 2/215, 272-273; 4/8
Namaz emri: 2/110, 238-239;
4/77; 6/72; 11/114; 14/31; 15/98; 17/78-79; 19/31; 20/14, 132; 21/73; 22/77-78;
29/45; 30/31; 31/17; 33/33; 58/13; 62/9-10; 73/20; 76/25-26; 93/5; 96/19; 108/2
Namaz kılanların ödülü: 2/277; 4/122; 23/1-11; 35/29-30; 70/22-35;
87/14-15
Namaz vakitleri: 17/78-79;
30/17-18; 50/39-40; 76/24-25
Namazın önemi: 2/1-3, 45, 153,
177, 277; 4/162; 5/12, 55; 6/162; 7/170; 8/2-3; 9/5, 11, 18, 54, 71, 112;
13/22; 14/37; 19/31, 55, 59; 22/35, 41; 23/1-11; 24/36-37; 27/1-3; 31/1-5;
70/22-23, 34-35; 74/38-47
Namazla ilgili bazı yasalar:
2/238; 4/43, 101-103; 9/84; 22/26
Nesih: 2/106; 16/101
Nimetler ve sıkıntılar
karşısında insan: 7/94-95; 10/12, 21-23; 11/9-11; 16/53-55; 17/11, 67-69,
83-84; 22/11-13; 23/73-77; 29/64-66; 30/33-36, 48-51; 31/31-32; 39/8, 49-52;
41/49-52; 42/47-48; 70/19-23; 89/15-20
Nimetleri inkâr: 14/34; 22/66;
28/57; 30/33-34, 51; 31/20; 42/48; 80/17-32; 100/1-7
Nuh aleyhisselâm: 3/33-34;
4/163; 6/84; 7/59-64, 69-70; 10/71-74; 11/25-49; 14/9; 17/2-3, 17; 19/58;
21/76-77; 22/42; 29/14-15; 33/7; 37/75-83; 38/12-14; 40/5, 30-31; 42/13; 50/12;
51/46; 53/52; 54/11-17; 57/26; 66/10; 69/11-12; 71/1-28
Organların tanıklığı: 24/23-24;
36/63-65; 41/19-23; 75/14-15
Oruç: 2/183-185, 187; 33/35
Oturuş: 58/11
Öğüt: 2/221; 6/80, 126, 152;
7/3, 26, 57, 130; 8/57; 10/3; 11/24, 30; 14/25; 16/17, 90; 17/41; 21/84; 23/85;
24/1, 27; 25/62; 28/43, 46, 51; 32/4; 37/152-155; 39/21, 27; 40/58; 44/58;
45/23; 50/36-37; 51/49; 54/15-17, 21-22, 32, 40, 51; 56/62; 69/40-42; 73/19;
80/11-12
Ölçü-tartı: 6/152; 7/85;
11/84-85; 17/35; 21/47; 26/181-183; 42/17; 55/7-9; 57/25; 83/1-6
Öldürmek: 4/29-30, 92-93; 5/32;
6/151; 17/33; 25/68-69
Ölüm: 3/143, 145, 156-158, 185;
4/78; 6/61; 14/15-17; 15/97-99; 21/35; 23/12-15; 29/57; 31/34; 35/15-17;
39/30-31, 42; 44/54-56; 53/42-44; 56/60-61, 83-87; 62/6-8; 63/10; 67/1-2;
75/26-29; 80/17-21; 102/1-2
Ölümden sonra diriliş: 2/203;
3/12, 157-158; 4/172; 5/96; 6/38, 71-72, 128; 8/24, 36; 10/28, 45; 15/24-25;
17/97; 18/47; 19/66-68; 83-86; 20/102; 23/79; 25/17, 33-34; 27/83; 34/25-26,
40; 37/20-22; 41/19; 42/14-15; 46/5-6; 50/43-44; 58/9; 67/42
Örnekleme: 2/26; 14/44-45;
16/75-76, 112-113; 18/32-44; 22/73-74; 25/37-39; 30/28, 58-59; 36/13, 78;
39/27-29; 43/57-58; 66/10-12; 74/31
Örtünme: 24/31, 60; 33/33,
53-55, 59
Peygambere uymak: 3/31; 33/21
Peygamberler günahtan
korunmuşlardır: 3/38-39, 161; 5/67; 12/23-24, 33-34; 17/73-77; 38/45-47
Peygamberler insandır: 3/144;
13/38; 14/10-11; 17/90-94; 18/110; 21/3-8; 23/23-24, 32-34, 45-47; 25/20;
36/13-15; 41/6
Peygamberler ücret istemezler:
6/90; 10/71-72; 11/29, 50-51; 12/103-104; 23/72; 25/57; 26/105-109, 123-127,
141-145, 160-164, 176-180; 34/47; 36/20-21; 38/86; 42/22-23
Peygamberlere itaat: 3/32,
50-51, 132; 4/13, 59, 69, 80; 5/92; 8/1, 20-21, 45-46; 9/71; 24/52, 54, 56;
26/105-110, 123-131, 141-150, 160-162, 176-179; 33/33, 70-71; 43/63-64;
46/30-31; 47/33; 48/17; 49/14; 58/12-13; 64/12; 71/1-4
Peygamberlere lütuflar: 4/113,
166; 6/161; 9/40; 11/48, 58, 66, 94; 12/5-6, 15, 21-22, 24, 33-34, 37-38,
54-56, 90, 99-101, 110; 14/13-14; 17/74-75, 86-87; 19/49-57; 20/25-41; 21/51,
68-90; 23/26-30, 39-41; 26/20-21, 117-120, 168-173; 27/16, 38-40; 28/7-14,
23-25, 30-31, 85; 29/14-15, 24, 27, 31-34; 37/75-81, 99-122, 129-135, 139-148;
38/17-20, 34-43, 45-47; 39/36, 40; 48/26; 54/33-35; 87/6-8; 93/1-8; 94/1-4;
108/1-3
Peygamberlere yardımlar: 6/34;
9/40; 10/103; 11/58, 66, 94; 12/110; 21/69-71, 74-77; 29/14-15, 24, 31-33;
37/97-98, 114-117, 171-173; 40/51; 48/1-3; 54/9-14, 33-35; 58/21; 59/6
Peygamberleri alaya almak:
6/10; 9/65; 13/32; 15/11; 21/41; 36/30; 43/7
Peygamberlerin bir kısmı
diğerlerinden üstün kılınmıştır: 2/253; 17/55
Peygamberlerin
gönderilmelerinin hikmetleri: 2/151; 3/20, 164; 4/64, 79-80, 105, 164-165;
5/15, 19, 92, 98-99; 6/19, 48-49, 91; 7/1-2, 60-63, 66-69, 76-79, 182-184, 188;
9/33; 10/1-2; 11/1-2, 12, 25, 88; 13/7, 30, 40; 14/1, 5, 44; 15/88-89; 16/1-2,
35, 43-44, 64, 82-83; 17/59, 105; 18/56; 19/97; 21/107; 22/49-51, 78; 24/54;
25/56; 26/105-107, 114-115, 123-125, 141-143, 160-162, 176-178, 192-194;
27/91-92; 28/46-47; 29/18, 50; 32/1-3; 33/45-47; 34/28, 46; 35/23-24; 36/1-6,
10-11, 15-17, 70; 38/65-70; 39/41; 40/15, 18; 42/6-7, 47-48, 52; 43/63; 46/9,
23; 48/8-9, 28; 50/28, 45; 51/50-51; 52/29; 57/8; 60/6; 62/2-3; 64/12; 65/8-11;
67/24-26; 71/1-3; 72/22-23; 79/42-45; 87/8-10; 88/21-23
Peygamberlerin gönderilmesi:
2/87, 101, 119, 129, 151; 4/79, 170; 5/15-16, 19, 32; 6/130; 7/35, 42-43,
52-53, 59, 61, 65-67, 104; 9/33, 128-129; 10/74; 11/96-97; 12/109; 13/30, 38;
14/5; 15/10-11; 16/1-2, 36, 43-44, 63, 113; 21/7-8, 25, 107; 22/52; 23/23,
31-32, 42-46; 28/44-45; 30/47; 33/45; 36/1-4, 13-17; 37/71-73, 123-124,
133-135, 139-148; 40/23-24, 78; 41/13-14; 42/51; 43/6-7, 26-29, 45; 44/3-5,
10-13; 48/8; 51/38-39; 57/25-27; 61/6, 9; 62/2-4; 65/8-11; 71/1; 73/15-16
Peygamberlerin korunması: 5/67;
15/95-96; 20/65-69; 21/69-71; 29/24, 32-34; 37/97-98, 114-115, 139-147
Peygamberlerin sınanması:
2/124; 20/40; 37/101-106; 38/34-40
Peygamberlerle konuşmalar:
2/124, 260; 3/40-41; 7/143-144; 19/7-10; 20/9-48, 83-85; 26/10-17; 28/29-35
Peygamberlerle melekler
arasındaki konuşmalar: 11/69-83; 15/51-65, 72-76; 29/31-35
Putlar: 14/35-36; 22/31, 62
Rab: 1/2; 2/105, 139; 3/51;
5/28, 112, 117; 6/45, 71, 102, 161-162, 164; 7/61, 67-68, 104, 121-122, 134,
172-174, 203; 10/3, 10, 32-33, 37, 94; 11/34, 56-57, 61, 66, 83, 88, 90,
118-119; 12/6, 24, 37, 53, 98, 100-101; 13/6, 16, 18, 27, 30; 14/39; 15/25, 28,
86, 98-99; 16/7, 24, 30, 33, 47, 55, 102, 119, 125; 17/25, 46, 57, 65-66, 102;
18/14, 22-24, 38, 58, 87; 19/1-4, 39, 46-48, 64-65; 20/12, 51-52, 67-70, 83-84,
90; 21/1-4, 55, 89, 92, 112; 22/1, 67, 77; 23/52, 57-59, 86, 93-94, 116;
25/74-75, 77; 26/9, 23-28, 47-48, 68, 77, 104, 109, 122, 127, 140, 145, 159,
164, 175, 180, 188, 191-192; 27/8, 26, 40, 73-74, 78, 93; 28/16-17, 21-22, 30,
33, 37, 53, 63, 68-69, 87; 29/26, 30; 31/33; 32/2-3, 25; 33/2; 34/19, 23, 26,
48, 50; 35/13, 18, 37; 36/16, 25, 27; 37/5, 84, 126, 180, 182; 38/9, 35, 41,
66, 71; 39/6, 10, 31, 54-55, 69, 73; 40/7-8, 11, 27-28, 55, 60, 62-66; 41/9,
14, 23, 30, 38, 43; 42/5, 10, 15-16, 22; 43/46, 64, 82; 44/6-7, 20, 22, 57;
45/17, 30, 36; 46/13, 34; 51/30; 52/7, 48; 53/55; 55/13, 16, 18, 21; 56/74, 96;
57/8, 21; 59/16; 66/5, 11-12; 68/2, 7, 19, 29, 32, 48-50; 69/43, 52; 70/27-28,
40; 72/2-3, 10, 13, 17, 20, 25, 28; 73/8-9, 20; 74/3, 7; 75/12, 30; 76/24-25,
29; 78/36-38; 79/16, 40, 44; 81/29; 82/6; 83/6, 15; 84/6, 15; 85/12; 87/1, 15;
92/19; 93/3, 11; 94/8; 96/1, 3, 8; 97/4; 98/8; 99/5; 100/6, 11; 105/1; 106/3;
108/2; 110/3; 113/1; 114/1
Rahmeti hak edenler: 3/47;
7/55-56, 156-157; 9/20-21, 99; 11/58, 66, 94; 12/56; 18/65; 21/74-75, 85-86;
29/20-21, 51; 33/43; 40/8-9; 45/29-30; 47/7-8; 48/25; 57/28; 76/30-31
Ramazan: 2/185
Rehin: 2/283
Ress Halkı: 25/37-39; 50/12-14
Rızk istemek: 14/37; 29/16-17;
30/23, 46; 45/12; 62/9-10; 67/15; 73/7, 20
Rızk: 2/57, 172, 212, 254;
3/27, 37; 5/88, 114; 6/142, 151; 7/160; 10/31, 59; 11/6, 88; 13/26; 15/20;
16/71-72, 114; 17/30-31, 70; 20/131-132; 24/38; 27/64; 28/57, 82; 29/17, 60,
62; 30/37, 40; 34/24, 36, 39; 35/3; 36/47; 40/64; 42/12, 19, 27; 51/22-23,
56-58; 65/2-3; 67/21
Ruh: 17/85; 42/52
Ruhbanlık: 57/27
Rum: 30/2-4
Rüşvet: 2/188
Rüya: 12/5, 36-37, 41, 43-49,
100; 17/60; 37/105; 48/27
Rüzgâr: 2/164; 7/57; 15/22;
25/48; 27/63; 30/46, 48-51; 35/9; 42/33; 45/3-5; 51/1-5; 77/1-7
Sabır: 2/45; 3/16-17, 124-125,
200; 4/25; 7/87, 127, 137; 8/46, 66; 10/109; 11/9-11, 114-115; 12/18, 83, 90;
13/22-24; 14/5; 16/41-42, 126-127; 18/66-69; 19/64-65; 20/129-130; 22/34-35;
23/108-111; 25/75; 30/60; 31/17, 31; 32/23-24; 34/19; 37/102; 38/17; 42/33, 43;
49/4-5; 90/17; 103/1-3
Sabiîler: 2/62; 5/69; 22/17
Sabredenler: 2/153, 155-157, 249-250;
3/146; 8/46, 66; 11/9-11; 14/5; 16/96, 110, 126; 28/80; 29/58-59; 33/35; 39/10;
41/35; 42/32-33
Sadaka verenler: 2/262, 274;
9/99; 12/88; 33/35; 57/18; 92/5-10, 17-18
Sadaka: 2/263-264, 271
Safa: 2/158
Sahabeler: 2/218; 3/194-195;
8/72-75; 9/20-22, 100, 117, 120-121; 16/41-42, 110-111; 22/58-59; 57/7-9; 60/10
Salavat: 33/56
Salih aleyhisselâm: 7/74;
9/72-79; 11/89; 14/9; 22/42; 25/38-39; 27/45-53; 29/38; 38/12-14; 40/30-31;
41/13-14, 17; 50/12-14; 51/43-45; 53/50-52; 54/23-32; 69/4-6; 85/17-20;
89/6-14; 91/11-15
Salih ameller / güzel işler:
4/124; 5/93; 11/9-11; 16/97; 17/9; 18/1-3, 46, 110; 20/74-76, 82, 112; 21/94;
23/51; 25/68-71; 26/224-227; 28/67, 79-80; 30/44-45; 32/18-19; 34/10-11, 37;
35/10, 37; 40/40; 41/33, 46; 45/15; 46/15; 64/9; 65/8-11
Samirî: 20/88, 95-96
Sapkınlar: 3/90; 4/88, 136,
142-143; 6/125, 140; 7/30, 178, 186; 9/115; 13/33; 15/55-56; 16/37; 17/48,
97-98; 18/17, 51; 19/75; 22/3-4; 23/103-107; 27/92; 28/49-50; 30/29; 36/22-24;
37/71-74; 38/26; 39/22-23, 36, 41; 40/32-35, 73-74; 41/52; 42/44; 45/23; 46/5;
56/51-55, 92, 94
Saptıranlar: 6/118-119, 144;
18/51; 22/8-10; 31/6-7; 39/8
Sarhoşluk: 4/43; 16/67; 22/2
Savaş / başarılı olmanın
etkenleri: 3/13; 8/45-47; 22/38-40; 47/34-35
Savaş / esirler: 8/67-71
Savaş / izin verilenler: 24/61;
48/17
Savaş / kaçaklar: 3/153, 155;
8/15-16; 9/38-39, 93; 33/13-17; 48/16
Savaş / yasak yerler: 2/191,
217
Savaştan kaçmak: 8/15-16, 45
Saygı hâli: 2/45-46; 3/199;
17/107-109; 21/90; 23/1-2; 33/35; 57/16-17; 59/21
Saygıyla karışık korku: 2/150;
4/77; 5/3, 44; 9/12-13, 18; 33/37-39; 35/18, 37; 36/10-11; 39/23; 50/32-33;
67/12; 70/27; 79/26; 87/9-10
Sebe halkı: 34/15-21
Secde âyetleri: 7/206; 13/15;
16/49; 17/107; 19/58; 22/18; 25/60; 27/25; 32/15; 38/24; 41/38; 53/62; 96/19
Selâm: 4/86, 94; 10/9-10;
13/22-24; 14/23; 16/28, 32; 19/46-47; 20/45-47; 24/27, 61; 25/75; 27/59; 28/55;
33/43-44; 36/55-58; 37/78-80, 108-110, 119-121, 129-131, 180-182; 39/73;
43/87-89; 51/24-25; 56/25-26, 90-91
Semavi dinler: 2/132-133, 136;
3/1-4, 48; 4/26, 163-166; 7/157; 21/25, 92; 23/51-52; 29/46; 39/65; 41/43;
42/1-3, 13; 43/45; 46/11-12, 21; 61/6; 87/14-19
Semud: 7/73; 9/70; 11/63, 68,
95; 17/59; 22/42; 25/38; 27/45; 29/38; 40/30-31; 50/14; 53/50-51; 69/1-7; 91/11
Sevilen kimseler: 2/195, 222;
3/76, 134, 146-148, 159; 5/13, 42, 54, 93; 9/108; 49/9; 60/8; 61/4
Sevilmeyen kimseler: 2/190,
204-205; 3/32, 57, 140; 4/36, 107; 5/64, 87; 6/141; 7/55; 16/23; 22/38;
28/76-77; 30/44-45; 31/18; 42/40; 57/22-23
Sığınma talebi: 9/6
Sınırı aşanlar: 2/190; 5/87;
10/74; 20/125-127; 21/7-9; 26/150-152; 36/18-19; 43/5; 51/31-34
Sınırı aşmak: 2/178, 190, 194,
231; 3/112; 5/2, 87; 7/55
Siccin: 83/8
Sohbet: 2/104; 4/44-46, 114;
49/1-5, 11-12
Sorumluluk: 2/132-134, 139-141,
286; 4/85, 110-112; 6/52, 104, 164; 10/41, 108; 11/35; 14/49-51; 17/7, 15-21;
18/29; 20/11-16; 24/11; 27/91-92; 29/5-6; 30/44; 34/25, 50; 35/18, 39; 39/7,
41; 41/46; 42/15, 30; 45/15; 52/21; 53/33-42; 89/21-26; 109/1-6
Söz ve iş: 2/44; 61/2-3
Sözünde durmak: 2/40, 80; 5/1;
3/75-76; 6/152; 8/72-73; 9/1-4, 7, 111; 13/19-20; 16/91-92; 17/34; 23/1-11;
33/13-15; 70/32
Suç ve ceza uygunluğu: 16/126
Suçlular: 6/54-55, 123-124,
147; 7/40-41, 83-84, 133; 8/8; 9/66; 10/13, 17, 50-51, 75, 82; 11/52, 116;
12/110; 14/49-51; 15/12-15; 18/49, 53; 19/85-86; 20/74, 102-104; 25/21-22, 31;
26/99, 200-207; 27/69; 28/78; 30/47, 55; 32/12-14, 22; 36/59; 37/22-39;
43/74-80; 44/22, 37; 45/31; 46/24-26; 51/31-33; 54/47-48; 55/41-44; 74/38-53;
77/16-18, 46-50; 83/29-33
Sûr: 6/73; 18/99; 20/101-102;
23/101; 27/87; 36/51; 39/68; 50/20; 69/13; 78/18
Sure: 2/23; 9/64, 86, 124, 127;
10/38; 24/1; 47/20
Süleyman aleyhisselâm: 2/102;
4/163; 6/84; 21/78-79, 81-82; 34/12-14; 27/15-44; 38/34-40
Süt emme: 2/233; 31/14; 46/15;
65/6-7
Şairler: 26/224-227; 36/69
Şefaat: 2/255; 4/85; 6/51, 70;
7/53; 10/3, 18; 19/85-87; 20/109; 21/26-28; 26/96-101; 30/12-13; 34/23;
39/43-44; 40/18; 43/ 86; 53/24-26; 74/38-48; 78/38
Şefaatin kabulü: 2/255;
19/81-87; 20/109; 21/26-28; 22/47; 32/4; 34/23; 43/86; 53/26
Şehitlik: 2/154; 3/169; 4/69
Şeytan: 4/116-120; 5/90-91;
6/112, 142; 7/22, 27; 8/48; 12/5; 15/31-40; 16/98-99; 17/27, 53, 61-64 ;
18/50-51; 22/52-53; 23/97-98; 25/29; 26/221-223; 28/15; 34/20; 35/6; 36/60;
43/36; 59/16; 114/1-6
Şeytana uymanın yasaklanması:
2/168-169, 208; 6/142; 24/21; 43/62; 22/3-4; 31/21
Şeytanın adamları: 35/6;
58/14-19
Şeytanın dostları: 35/176;
4/76, 119-121; 6/121; 7/27, 30; 16/63, 98-100; 18/50; 19/45; 22/3-4
Şeytanın tutumu: 3/175; 6/112,
142; 7/22, 27; 8/48; 12/5; 14/22; 15/34-35; 16/98-100; 17/27, 53, 61-64; 18/50;
19/44, 83; 22/52-53; 23/97-98; 25/29; 26/221-223; 28/15; 34/20; 36/60;
38/74-82; 43/36-38; 59/16; 67/5; 114/1-6
Şımarıklar: 11/9-11, 116;
13/26; 17/16; 21/11-15; 23/33-41; 34/34-36; 40/69-76, 82-83; 43/23-25; 56/41-50
Şifa: 26/75-80
Şimşek: 13/12-13; 24/43; 30/24
Şuayb aleyhisselâm: 7/85-93;
9/70; 11/84-95; 15/78-79; 22/42-44; 26/176-191; 29/36-37; 38/12-14; 50/12-14
Şükredenlerin nitelikleri:
3/144-145; 7/58; 14/5, 7; 25/62; 27/38-40; 31/12, 31; 34/18-19; 39/7; 42/32-33;
54/33-35
Şükretmek: 2/51-52, 55-56,
151-152, 172, 185, 243; 3/123, 144-145; 4/147; 5/6, 89; 7/10, 58, 143-144;
8/26; 10/59-60; 12/37-38; 14/5, 7, 37; 16/14, 78, 114; 21/79-80; 22/36; 23/78;
27/30-40; 28/73; 29/16-17; 30/46; 31/12-14, 31; 35/12; 36/33-35, 71-73; 39/7,
65-66; 40/60-61; 42/32-33; 45/12; 46/15; 54/33-35; 56/68-70; 67/23
Tağut: 2/256-257; 4/51, 60, 76;
5/60; 16/36; 39/17
Taklit: 2/170; 7/173-174;
21/51-67; 31/20-21; 37/68-70; 43/19-25
Talut ve Calut: 2/246-252
Tanıklığın gerekliliği:
2/139-140, 282-283; 4/135; 5/106-108; 6/152; 33/70-71; 65/2; 70/33
Tebliğ: 3/104, 110, 114, 159;
9/71, 112; 16/35, 37, 125; 17/53; 20/43-44; 22/41; 29/18; 31/17; 41/30-35;
80/1-12
Tedbir: 4/71, 94; 5/92; 9/122
Temizlik: 74/1-4; 9/107-108;
35/18
Tevazu: 4/36, 172-173; 16/23,
29; 17/37-38; 25/63; 31/18-19; 32/15
Tevbe edenlerin nitelikleri:
2/54, 159-160, 222; 3/86-90; 4/16-18, 145-146; 5/38-39; 6/54; 7/143, 153,
155-156; 9/10-11, 117-118; 11/1-3, 52, 110-112; 16/119; 17/25; 19/58-63; 20/82,
120-122; 24/4-5; 25/68-71; 28/65-67; 33/23-24, 72-73; 34/9; 39/17-18; 40/7, 9,
13; 42/10, 13; 46/15-16; 49/11; 50/31-32; 58/12-13; 60/4; 66/8
Tevbe: 2/54, 187; 5/33-34,
70-71, 73-74; 7/143; 9/3, 14-15, 25-27, 73-74, 101-106; 11/1-3, 61, 89-90;
20/82; 24/31; 28/65, 67; 30/30-31; 38/21-24; 39/53; 42/25; 66/3-4, 8; 78/38-39
Tevbenin kabulü: 2/159-160;
3/86-89; 4/16-17, 145-146; 5/34, 38-39; 6/54; 7/153; 9/5, 7-11; 16/119;
19/58-60; 20/82; 24/4-5; 25/68-71; 28/65-67; 39/53-54
Tevbesi kabul edilmeyenler:
3/90; 4/18
Tevekkül edenler: 3/121-122,
159-160; 4/11; 9/51; 10/84-85; 11/87-88; 12/67; 16/41-42; 29/58-59; 39/38;
42/36; 58/9-10; 64/13; 65/2-3
Tevekkül: 3/121-122, 159-160;
4/81; 5/11, 23; 7/88-89; 9/51, 129; 10/71, 84-85; 11/53-56, 87-88, 123; 12/67;
13/30; 14/10-12, 16/41-42; 25/58; 26/217-220; 27/78-79; 29/58-59; 33/2-3, 48;
39/38; 42/10, 36; 58/9-10; 60/4; 64/13; 65/2-3
Tevrat: 3/3, 48, 65; 5/43-44,
46, 48, 110; 7/157; 9/111; 21/105; 48/29; 61/6; 62/5
Teyemmüm: 4/43; 5/6
Ticaret: 2/14-16, 282; 4/29;
9/24; 24/36-37; 35/29-30; 62/11
Tûr: 2/63; 4/154; 19/52; 28/29,
46; 52/1
Tuva vadisi: 20/12; 79/16
Tübba Kavmi: 44/37; 50/14
Uhud gazası: 3/121-122,
137-179; 61/4
Utanmazlık: 2/169, 268;
4/15-16, 22, 24-25; 7/28, 33, 80; 12/24; 16/90; 17/32; 60/12
Uyku zamanı: 6/60; 25/47;
30/23; 78/9-10
Uyku: 39/42
Uzeyr aleyhisselâm: 2/259; 9/30
Uzlaşma: 4/128; 8/1; 49/9-10
Ümitsizlik: 12/87; 15/51-56;
39/53
Ümmi: 3/75; 7/157-158; 62/2
Vahiy: 3/44; 4/163; 5/111;
6/19, 50, 93, 106, 145; 7/116-117; 8/12; 10/2, 15, 87, 109; 11/12, 36, 37, 49;
12/3, 15, 109; 13/30; 14/13; 16/43; 17/39, 73, 86; 18/27, 110; 19/11; 20/13,
38, 48, 77, 114; 21/7, 45, 73, 108; 23/27; 26/52, 63; 28/7; 29/45; 33/2; 35/31;
38/70; 41/6, 12; 42/3, 7, 13, 51-52; 43/43; 46/9; 53/4, 10; 72/1; 99/5
Varlıklara bakarak düşünmek:
2/164; 3/190; 7/185; 10/6, 67, 101; 12/105; 13/3-4; 16/10-13, 48, 65-69, 79;
21/30; 22/18, 63, 65; 24/41, 43-44; 25/45-46; 26/7-8; 27/86; 29/44; 30/8,
20-25, 37, 50; 31/20, 29, 31; 32/26-27; 35/27-28; 36/71-73; 39/21; 42/32-33;
45/3-6; 46/33; 50/6-11; 51/20-21; 56/71-73; 67/19; 86/5-7; 88/17-20
Varlıkların Allahı anmaları:
2/116; 41/37-38
Vasiyet: 2/180-182; 5/106
Yağmur: 2/21-22, 164; 6/99;
7/57; 8/11; 13/17; 14/32; 15/22; 16/10, 65; 20/51-53; 22/5, 63; 23/18; 24/43;
25/48; 27/60, 63; 29/63; 30/24, 46, 48; 31/10, 34; 32/27; 35/27; 39/21; 40/13;
41/39; 42/28; 43/9-11; 45/3-5; 50/9-11; 56/68-70; 78/14-16; 80/24-32
Yahudi bilginleri: 5/44, 62-63,
82; 9/31, 34; 2/113
Yahya aleyhisselâm: 2/132-133,
136, 140; 3/84; 4/163; 6/84; 11/71; 12/4, 11, 16-17, 38, 61, 63, 68, 78, 93-94,
97, 100; 19/49-50, 58; 21/72; 29/27; 38/45-47
Yakup aleyhisselâm: 2/132-133,
136, 140; 3/84; 4/163; 6/84; 11/71; 12/4, 11, 16-17, 38, 61, 63, 68, 78, 93-94,
97, 100; 19/49-50, 58; 21/72; 29/27; 38/45-47
Yakup aleyhisselâmın ailesi:
12/4-6; 19/1-6
Yalancı şahitlik: 4/135; 25/72
Yalancılar: 3/61, 93-94;
4/48-50; 6/21, 93, 144; 10/17, 59-60, 69-70; 11/18, 93; 16/38-39, 104-105,
116-117; 18/15; 23/90; 24/13; 29/68; 39/2-3, 32, 60; 40/28; 45/7-10; 58/18;
59/11-12; 61/7; 63/1; 69/44-47; 72/4-5
Yalanlayanlar: 3/10-11, 137;
5/10, 86; 6/11, 21, 39, 49, 148, 157; 7/36-41, 64, 72, 92, 96, 136, 146-147,
176-177, 182-186; 8/53-54; 10/17, 45, 73; 16/36, 113; 22/57; 23/33, 47-48;
25/11, 25-39, 77; 27/83-85; 29/36-37, 68; 30/10, 16; 34/45; 37/127-128;
39/25-26, 32, 54-60; 42/139, 189; 43/24-25; 50/5; 52/11-16; 54/9-35, 41-42;
55/13-77; 56/51-56, 92-95; 57/19; 62/5; 64/10; 68/8-9; 73/11-14; 74/38-46;
75/30-36; 77/15-49; 78/26-28; 82/9-12; 83/10-17; 92/8-16; 96/9-19; 107/1-3
Yalanlayanlara süre verilmesi:
7/182-183; 68/44-45; 73/11
Yapay tanrılar: 4/116-120;
5/76; 6/71; 7/189-198; 10/18, 34-36, 66; 11/100-101, 109; 12/39-40; 13/14, 16,
33; 14/35-36; 16/17, 20-21, 72-76; 17/56-57, 67; 18/52; 19/41-42, 81-82;
20/87-89, 97; 21/43, 61-67, 98-100; 22/11-13, 62, 71, 73; 25/3, 55; 26/69-73,
91-93; 28/64; 29/17; 30/12-13, 28, 40; 31/10-11, 29-30; 34/22; 35/13-14, 40;
36/23, 74-75; 37/91-96, 123-125; 39/38, 43; 40/20, 41-43, 73-74; 41/47-48;
42/21; 43/86; 46/4-6, 28; 53/19-23
Yapay tanrılara inananlar:
2/165; 4/48, 116-121, 123; 5/72; 6/40-41, 56, 63-64, 88, 100, 106, 136-140,
148-150; 7/189-190; 9/3, 7-11, 17, 28, 33, 113-114; 10/ 104; 11/101, 109, 113;
12/103-108; 13/33-34; 14/30; 15/95-96; 16/26-27, 35, 53-57, 73-74, 86-88;
17/22, 39-43; 18/14-15, 52; 19/81-82; 21/24, 29; 22/31, 73-74; 23/117;
27/60-64; 29/25; 30/30-35, 42; 33/72-73; 37/149-164; 39/2-3, 8, 65; 40/69-76;
41/4-13; 42/6, 9, 13, 21; 43/15-25; 46/5; 48/6; 53/19-23; 61/9
Yaratıkların boyun eğmesi:
3/83; 11/56; 13/15; 19/93-94; 22/18; 30/26; 55/5-6 Su : 2/21-22, 60, 72-74,
164; 6/99; 7/57, 159-160; 8/11; 13/4; 15/22; 16/10, 65; 18/39-41; 20/51-54;
21/30; 22/5; 23/17-18; 24/39, 45; 25/48-49, 54; 27/60; 28/23; 29/63; 30/24;
31/10; 32/27; 35/27; 39/21; 43/11; 56/68-70; 67/30; 69/9-12; 77/20-23, 25-27;
78/14-16; 79/30-31; 80/24-27; 86/5-7
Yardımlaşmak: 5/2; 42/39
Yecüc - Mecüc: 18/94; 21/96
Yemin: 2/224-225; 3/77; 5/89;
16/92-96; 58/14-17; 63/1-2; 66/1-2; 68/1-12
Yetimler: 2/83, 177, 215, 220;
4/2-6, 8-10, 36, 127; 6/152; 17/34; 89/17; 90/15; 93/9
Yıldırım: 2/19, 55; 13/13;
41/13, 17; 51/44
Yıldızlar: 6/97; 7/54; 16/12,
15-16; 37/6-7; 53/1-2; 55/5-6; 81/1-3; 82/1-3
Yol kesenler: 5/33-34
Yolcu namazı: 4/101
Yunus aleyhisselâm: 4/163;
6/85-86; 10/98; 21/87-88; 37/123-148
Yusuf aleyhisselâm: 6/84, 12/4,
7-11, 17, 21, 29, 46, 51, 56, 58, 69, 76-77, 80, 84-85, 87, 89-90, 94, 99;
40/34
Zalimler: 2/59, 114, 140, 145,
165, 229, 254, 258, 270; 3/57, 93-94, 117, 126-128, 140, 151, 192; 4/10, 97-99,
168; 5/29, 45, 51, 72; 6/21, 33, 42-45, 47, 52, 93-94, 128-129, 135, 144, 157;
7/4-5, 9, 37, 41, 44-45, 148, 165; 8/54; 9/19, 23, 70, 109; 10/13, 17, 39, 54,
106; 11/18-22, 37, 44, 67-68, 82-83, 94-95, 100-102, 116; 12/23, 74-75; 14/13,
22, 27, 42-46; 16/28, 85, 112-113; 17/82, 99; 18/15, 29, 35, 50-51, 57-59, 87;
19/38, 72; 20/111; 21/3, 11-15, 29; 22/25, 48, 53, 71; 23/27, 41; 24/47-50;
25/7-9, 19, 27-29, 37; 26/227; 27/10-11, 44, 50-52, 83-85; 28/37, 40-42, 50,
59; 29/14, 31-33, 49, 68; 30/9, 29, 57; 31/10-11; 32/22; 34/19, 31-33, 42;
35/37, 40; 37/22-39; 39/24, 32, 47-48, 51; 40/18, 51-52; 42/7-9, 21-22, 40-46;
43/39, 63-66, 74-76; 45/18-19; 46/10, 12; 49/11; 51/59; 52/47; 53/50-52; 59/17;
60/9; 61/7-8; 62/5; 65/1; 68/29; 76/30-31
Zan: 10/35-36; 49/12; 53/19-30
Zarara uğrayanlar: 2/26-27,
121; 3/85; 4/119-121; 5/5, 52-53; 6/12, 20, 31, 140; 7/9, 53, 92, 99, 178;
8/36-37; 9/69; 10/45, 95; 11/21-22, 47; 16/108-109; 18/103-106; 22/11-13;
23/103-115; 27/4-5; 29/52; 39/14-16, 63, 65; 41/22-25; 42/45; 46/17-18; 58/19;
63/9; 103/1-3
Zebur: 4/163; 21/105
Zekat: 2/43, 83, 110, 177, 277;
4/77, 162; 5/11-12, 55; 6/141; 7/156; 9/5-11, 18, 60, 71; 19/31, 54-55; 21/73;
22/41, 78; 23/1-4; 24/56; 27/1-3; 30/38-39; 31/1-4; 33/33; 41/6-7; 58/13;
70/19-25; 73/20; 98/4-5
Zekeriyya aleyhisselâm:
3/35-41; 6/85; 19/1-11; 21/89-90
Zeyd: 33/37
Zıhar: 33/4; 58/1-4
Zikir/ anma: 2/152, 198, 200,
203, 230; 3/41; 5/4; 7/205; 8/45; 18/23-24; 33/41; 62/9-10; 73/8; 76/24-25
Zikre davet: 13/28; 22/34-35;
24/36-37; 29/45; 33/21; 87/14-15
Zina isnadı: 24/4-10, 23-25
Zina: 4/16-19, 25-26; 17/32;
23/1-7; 24/2-3; 25/68-69; 60/12; 70/19-31
Ziyaret: 24/27-29, 58-59, 61;
33/5
Zülkarneyn: 18/33-98
Zülkifl aleyhisselâm: 21/85-86;
38/48
(Bu indeks, Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından yapılan indeks çalışmasından faydalanılarak
hazırlanmıştır.)