YÛSUF
SURESİ
(1) Elif, Lâm, Râ. Bunlar açıklayan kitabın ayetleridir.
(2) Biz, onu anlayasınız diye Arapça Kuran olarak
indirdik.
(3) Biz, sana bu Kuranı vahyederek daha önce haberdar
olmadığın en güzel olayı hikaye edeceğiz.
(4) Yusuf, babasına: -Babacığım, dedi. Rüyamda on bir
yıldız, Güneş ve Ayın bana saygıyla boyun eğdiklerini gördüm.
(5) -Oğlum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana
tuzak kurarlar. Çünkü şeytanın insana düşmanlığı meydandadır.
(6) Rabbin seni rüyandaki gibi seçecek ve sana olayları
yorumlamayı öğretecek. Önceden, Ataların İbrahim ve İshaka lütfunu tamamladığı
gibi sana ve Yakub ailesine de lütfunu tamamlayacak. Kuşkusuz Rabbin her şeyi
bilen ve hükmedendir.
(7) Gerçekten Yusuf ve kardeşlerinde, isteyenlere nice
ibretler vardır.
(8) Kardeşleri: -Biz bir aile olduğumuz halde babamız
Yusufu ve kardeşini daha çok seviyor. Doğrusu babamız açıkça şaşkınlık içinde,
demişlerdi.
(9) Yusufu öldürün veya onu ıssız bir yere bırakın ki
babanız size kalsın. Siz de ondan sonra dürüst bir topluluk olursunuz.
(10) İçlerinden biri: -Yusufu öldürmeyin, onu bir kuyunun
derinliklerine bırakın. Yolculardan biri alıp götürsün. Yapacaksanız böyle
yapın, dedi.
(11) -Baba, Sana ne oldu ki Yusuf için bize güvenmiyorsun?
Biz, Onun iyiliğini isteriz.
(12) Yarın onu da bizimle beraber gönder. Gezsin, oynasın,
biz onu koruruz, dediler.
(13) Babaları: -Eğer onu götürürseniz tasalanırım. Siz
ondan habersizken, Onu bir kurt yemesinden korkarım, dedi.
(14) Onlar: -Biz sağlam bir topluluk iken eğer onu kurt
yerse yazıklar olsun bize, dediler.
(15) Yusufu götürdüler, kararlaştırdıkları gibi onu bir
kuyunun dibine bıraktılar. Biz de ona, onlara bu yaptıklarını haber vereceksin,
fakat onlar seni tanımayacak diye vahyettik.
(16) Akşamleyin, ağlaşarak babalarına geldiler.
(17) - Babamız, inan ki biz yarış yapıyorduk. Yusufu
eşyalarımızın yanına bırakmıştık, o sırada kurt onu yemiş. Her ne kadar doğru
söylüyorsak da sen yine bize inanmazsın, dediler.
(18) Ve ona üzerine sahte bir kan ile Yusufun gömleğini
getirdiler. Babaları: -Hayır, sizi nefsiniz bu işi yapmaya sürükledi. Bana da
sabretmek kaldı. Anlattıklarınıza ancak Allahtan yardım istenir, dedi.
(19) Bir kervan geldi. Sucularını gönderdiler. Kuyuya
kovayı saldı. Müjde, bir çocuk! dedi. Onu satmak için gizlediler. Allah ise ne
yapacaklarını çok iyi biliyordu.
(20) Onu düşük bir fiyatla bir kaç dirheme sattılar. Onu
pek önemsemediler.
(21) Mısırda onu satın alan kimse, karısına: -Ona güzel
bak, belki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz, dedi. Yusufu biz, oraya
böyle yerleştirdik. Ona olayların yorumunu öğrettik. Allah, işinde hakimdir
fakat insanların çoğu bunu bilmez
(22) Erginlik çağına ulaşınca ona hikmet ve ilim verdik.
İyileri işte böyle ödüllendiririz.
(23) Evinde bulunduğu kadın ona karşı arzu duymaya başladı.
Kapıları sıkı sıkı kapadı: -Haydi, gelsene! dedi. Yusuf: -Allaha sığınırım, O
benim efendimdir. Bana iyi güzel bir mevki verdi. Zalimlerin sonu iyi olmaz.
(24) Kadın ona arzu duyuyordu. Rabbinin işaretini
görmeseydi Yusuf da ona arzu duyacaktı. Onu hainlik ve fuhuştan uzak tutmak için
bu işareti gösterdik. Çünkü O, bizim çok samimi kullarımızdandı.
(25) İkisi de kapıya koştu. Kadın arkadan Yusufun
gömleğini yırttı. Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın: -Senin eşine karşı
kötü istekte bulunmanın cezası, hapisten veya şiddetli bir dayaktan başka nedir?
dedi.
(26) Yusuf: -O, kendisi, benden murat almak istedi, dedi.
Kadının ailesinden bir şahit: -Eğer, gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru
söylüyor. Erkek yalancıdır.
(27) Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylüyor,
erkek doğrudur, diye şahitlik etti.
(28) Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce:
-Bu, sizin hilelerinizden biri, sizin hileleriniz büyüktür, dedi.
(29) Yusuf sen bunu unut, kadın sen de günahına tevbe et,
çünkü sen hata işleyenlerdensin.
(30) Şehirde bazı kadınlar: -Vezirin karısı, kölesiyle
beraber olmak istiyormuş, onun sevdası bağrını delmiş. Biz, onu açıkça sapıtmış
görüyoruz, dediler.
(31) Kadınların çekiştirmelerini duyunca onları davet etti.
Onlara koltuk hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yusufa onların yanına
çık! dedi. Kadınlar, onu görünce kendilerinden geçtiler, ellerini kestiler. ve:
-Haşa, Allah için bu bir insan değil, dediler. Bu çok güzel bir melek.
(32) -İşte hakkında beni kınadığınız budur. Arzuma uymasını
istedim. Fakat O, kabul etmedi. Ona emrettiğim işi yine yapmazsa zindana atılıp,
küçük düşenlerden olacak, dedi.
(33) -Rabbim, benim için zindan, bunların beni davet ettiği
şeyden daha hayırlıdır. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder
ve cahillerden olurum, dedi.
(34) Rabbi, duasını kabul etti ve kadınların tuzağına engel
oldu. Çünkü O, işiten ve bilendir.
(35) Onun suçsuz olduğunu anladıkları halde, yine de bir
süre için hapsetmeyi uygun gördüler.
(36) Hapse onunla beraber iki genç daha girdi. Onlardan
biri: -Rüyamda, şarablık üzüm sıktığımı gördüm, dedi; diğeri: -Başımın üstünde,
kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. dedi, Senin iyi birisi olduğunu
görüyoruz. Bizi bunu yorumla.
(37) Yusuf: -Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, daha
yiyeceğiniz yemek gelmeden size onu yorumlarım, dedi. Doğrusu ben, Allaha
inanmayan ve ahireti inkar eden bir toplumun dinini bıraktım.
(38) Atalarım İbrahim, İshak ve Yakubun dinine uydum. Biz,
Allaha şirk koşmayız. Bu, Allahın bize ve insanlara olan Allahın
lütfundandır, Fakat, insanların çoğu buna şükretmezler.
(39) -Ey zindan arkadaşlarım, ayrı ayrı bir sürü rabler mi
hayırlıdır; yoksa her şeye hakim olan bir tek Allah mı?
(40) Siz ve atalarınız, Allahı bırakıp kendi icadınız
olarak, kutsadığınız şeylere kulluk ediyorsunuz. Oysa Allah, onlar hakkında hiç
bir delil indirmemiştir. Hüküm, yalnız Allahındır. Kendisinden başkasına kulluk
etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.
(41) Ey zindan arkadaşlarım, biriniz efendisine şarap
sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecek. Bana sorduğunuz rüyanın
gerçekleşecek olan yorumu budur.
(42) Onlardan kurtulacağını zannettiği kimseye: -Efendinin
yanında beni hatırla, dedi. Ama şeytan, efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve
Yusuf bu yüzden bir kaç yıl daha hapiste kaldı.
(43) Hükümdar: -Ben, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin
yediğini; yedi yeşil başak ve yedi kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer
rüya tabirini biliyorsanız bana söyleyin, dedi.
(44) -Bunlar, karışık rüyalardır. Bunları yorumlamasını
bilemeyiz, dediler.
(45) Zindandan kurtulmuş olan, uzun bir süreden sonra
hatırlayıp: -Beni gönderin ben size onun yorumunu haber vereyim.
(46) -Yusuf, ey doğru sözlü arkadaşım. dedi, yedi besili
ineği, yedi zayıf ineğin yemesi ve yedi yeşil başak ve yedi kuru başağın ne
olduğunu bize yorumla da dönüp onlara bildireyim, ümit ederim ki seni anlarlar.
(47) (Yusuf): -Yedi sene her zaman ki gibi, ekin ekersiniz.
birazını yiyip, biçtiğiniz ekini sapında bırakın.
(48) Bundan sonra yedi yıl kıtlık olacak. Bütün
biriktirdiğinizi yer, yalnız az bir miktar saklarsınız.
(49) Sonra halkın yağmur göreceği bir yıl gelecek. O zaman
bolluğa çıkarlar, dedi.
(50) Hükümdar: -Onu bana getirin, dedi. Yusufa elçi
gelince: -Efendine dön, kadınların niçin ellerini kestiğini sor. Şüphesiz
Rabbim, onların hilesini bilir, dedi.
(51) (Hükümdar kadınlara): -İsteklerinizle Yusufa ısrar
ettiğiniz zaman durumunuz neydi? dedi. Kadınlar: -Haşa, Onun bir kötülüğünü
görmedik, dediler. Vezirin karısı: -Şimdi gerçek anlaşıldı. Nefsine uyan bendim.
O, tamamen doğrulardandır.
(52) Bu, gıyabında ona ihanet etmediğimi bilmesi içindir.
Allah, hainlerin tuzağına yol vermez.
(53) -Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü nefis, Rabbimin
merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim, bağışlayandır, merhamet
edendir.
(54) Hükümdar: -Onu bana getirin, yanıma alayım, dedi.
Onunla konuşunca: -Bugün senin yanımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir
durumun vardır, dedi.
(55) (Yusuf): -Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü
ben korumasını ve yönetmesini bilirim, dedi.
(56) Yusufu böylece o memlekete yerleştirdik;istediği
yerde oturabilirdi. Rahmetimizi tıpkı bu misalde olduğu gibi istediğimize
veririz.; iyi davrananların ecrini zayi etmeyiz.
(57) Ahiret ödülü, inananlar ve (kötülüklerden) sakınanlar
için daha iyidir.
(58) Yusufun kardeşleri gelip yanına girdiler. Onu
tanımadılar; Yusuf, onları tanıdı.
(59) Onların yüklerini hazırlatınca: -Baba bir kardeşinizi
bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim konukseverlerin en iyisi
olduğumu görmüyor musunuz? dedi.
(60) -Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir
ölçek erzak bile alamazsınız ve bana yaklaşmayın da.
(61) Kardeşleri: -Babasını ikna etmeye çalışacağız ve her
halde bunu yaparız, dediler.
(62) Yusuf memurlarına: -Karşılık olarak getirdiklerini de
yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler,
dedi.
(63) Babalarına döndüklerinde: -Ey babamız! Bize yiyecek
yasak edildi, kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Biz, onu
koruruz, dediler.
(64) -Daha önce kardeşini size emanet ettiğim gibi, şimdi
onu emanet eder miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin en
merhametlisidir, dedi.
(65) Yüklerini açınca karşılık olarak götürdükleri
sermayelerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. -Ey babamız! Daha ne
isteriz; işte sermayemiz de bize iade edilmiş; ailemize onunla yine yiyecek
getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırmış oluruz; esasen bu az
bir şeydir, dediler.
(66) Babaları: -Hepiniz kuşatılmadıkça onu bana geri
getireceğinize dair Allaha karşı sağlam bir söz vermezseniz, onu sizinle
göndermeyeceğim, dedi. Söz verdiklerinde: -Sözümüze Allah vekildir, dedi.
(67) Babaları: -Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı
kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak
Allahındır, Ona güvendim, güvenenler de Ona güvensinler, dedi.
(68) Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu,
Allahtan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı ancak Yakub içindeki arzuyu
ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir; fakat insanların
çoğu bilmezler.
(69) Yusufun yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı
ve: -Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme, dedi.
(70) Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını
kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir çağırıcı: -Ey kafile, siz hırsızsınız!
diye bağırdı.
(71) Geri dönerek: -Ne kaybettiniz? dediler.
(72) -Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve
yükü (mükafat) vardır. Buna ben kefil oluyorum, dediler.
(73) -Vallahi, ülkede bozgunculuk çıkarmak için
gelmediğimizi ve hırsız da olmadığımızı biliyorsunuz, dediler.
(74) -Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir? dediler.
(75) -Kimin yükünde bulunursa, ceza olarak o alıkonulur.
Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız, dediler.
(76) Yusuf kardeşinin eşyalarından önce onlarınkini aramaya
başladı. Sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. Yusufa böyle bir plan
öğrettik. Çünkü hükümdarın dinine göre kardeşini Allah dilemeseydi alıkoyamazdı.
Dilediğimizin derecesini yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen vardır
(77) - Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı, dediler.
Yusuf bunu içinde gizledi. Onlara açmadı. İçinden, Sizin durumunuz daha
kötüdür; anlattığınızı en iyi Allah bilir dedi.
(78) - Ey Vezir! Onun ihtiyar bir babası var, bizden birini
onun yerine al. Biz senin iyi kimselerden olduğunu görüyoruz, dediler.
(79) -Allah korusun! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak
onu alıkoruz, yoksa haksızlık etmiş oluruz, dedi.
(80) Ümitsizliğe düşünce, konuşmak üzere bir kenara
çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: -Babanızın Allaha karşı sizden bir söz
aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de ileri gittiğinizi bilmiyor musunuz?
Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar bu yerden
ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en iyisidir.
(81) Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki: -Ey Babamız!
Senin oğlun hırsızlık yaptı, bu bildiğimizden başka bir şey görmedik;
görülmeyeni de bilmeyiz.
(82) Bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde
olduğumuz kervana da sorabilirsin; biz şüphesiz doğru söylüyoruz.
(83) Yakup: -Sizi nefsiniz bir iş yapmağa sürükledi, artık
bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü
O bilendir, hakimdir, dedi.
(84) Onlara sırt çevirdi, -Vah, Yusufa yazık oldu! dedi ve
üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.
(85) -Allaha yemin ederiz ki, Yusufu anıp durman seni
bitkin düşürecek veya helak olacaksın, dediler.
(86) -Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allaha açarım. Allah
tarafından, sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi.
(87) -Ey Oğullarım! Gidin, Yusufu ve kardeşini arayıp,
sorun. Allahın rahmetinden de ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası
Allahın rahmetinden ümidini kesmez.
(88) Kardeşleri Yusufun yanına girdiklerinde: -Ey Aziz!
Biz ve ailemiz sıkıntı ve ihtiyaç içerisindeyiz; pek değersiz bir malla geldik;
ölçeği bize bol tut ve sadaka ver; Allah sadaka verenleri şüphesiz
mükafatlandırır, dediler.
(89) -Siz, Yusuf ve kardeşine bilmeden neler yaptığınızı
biliyor musunuz? dedi.
(90) - Yoksa sen Yusuf musun? dediler. -Ben Yusufum, bu da
kardeşim. Allah bize bağışta bulundu; doğrusu kim kötülükten sakınır ve
sabrederse bilsin ki Allah iyi kimseleri mükafatsız bırakmaz, dedi.
(91) -Vallahi, Allah seni bize üstün kıldı; Biz gerçekten
hataya düşmüş kimseleriz, dediler.
(92) -Bugün sizi kınama yok, başınıza kakma yoktur. Allah
sizi affetsin. O, merhametlilerin en merhametlisidir.
(93) Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeğe
başlar; tüm ailenizle bana gelin, dedi.
(94) Kafile, yola çıktığında, babaları: -Doğrusu ben
Yusufun kokusunu alıyorum; ne olur beni bunak zannetmeyin, dedi.
(95) Çevresindekiler: -Vallahi sen, hala eski
şaşkınlığındasın, dediler.
(96) Müjdeci gelip, gömleği Yakubun yüzüne atınca, hemen
gözleri açıldı. Bunun üzerine: -Ben size, Allah tarafından sizin bilmediğinizi
biliyorum dememiş miydim? dedi.
(97) Oğulları: -Ey Babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını
dile, biz gerçekten günahkarız, dediler.
(98) -Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim; O şüphesiz
bağışlar ve merhamet eder, dedi.
(99) Yusufun yanına girdiklerinde, o, anne ve babasını
bağrına bastı: -Mısıra yerleşin, inşallah güven içinde olursunuz, dedi.
(100) Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun
önünde (Allaha secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: -Babacığım! İşte bu,
önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle
kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden
getiren Rabbim bana çok iyilikte bulundu. Gerçekten Rabbim dilediğine lütfeder,
O şüphesiz bilir (ve en iyi) hükmü verir, dedi.
(101) -Rabbim! Bana güç verdin, rüyaların yorumunu
öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaradan! Dünya ve ahirette velîm sensin; benim
canımı müslüman olarak al ve beni salihler arasına kat!
(102) İşte sana vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir.
Onlar bir araya gelip, düzen kurarlarken yanlarında değildin.
(103) Sen ne kadar çok istesen de, insanların çoğu
inanmazlar.
(104) Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de
istemiyorsun. O, âlemler için sadece bir öğüttür.
(105) Göklerde ve yerde nice belgeler vardır ki,
yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.
(106) Onların çoğu, şirk katmadan Allaha iman etmezler.
(107) Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba
uğramayacaklarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın
gelmeyeceğinden emin midirler?
(108) De ki: -Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar
basiretle Allaha çağırırız. Allahı tenzih ederim. Ben asla müşriklerden
değilim.
(109) Senden önce de, ülkelerin içinden yalnızca
kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Yeryüzünde gezmiyorlar mı ki,
kendilerinden önce geçenlerin sonlarının nasıl olduğuna baksınlar? Ahiret yurdu
takva sahipleri için hayırlıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
(110) Peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını
gördükleri bir anda kendilerine yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi
kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri döndürülemez.
(111) Andolsun ki, peygamberlerin kıssalarında, sağduyu
sahipleri için ibretler vardır. Bu, uydurma bir söz değildir. Kendinden önceki
Kitabları tasdik eden, iman eden bir toplum için her şeyi açıklayan, doğru yolu
gösteren bir rehber ve rahmettir.