002- BAKARA SÛRESİ
Kur'ân-ı Kerîm'in ikinci sûresi olup Medine'de nazil olmuştur. Hicretle
birlikte Medine'de ilk nazil olmaya başlayan sûre olduğu gibi, içerisinde en
son nazil olan âyetin yer almış olması dolayısıyla de en son nazil olan sûre
sayılır. 286 âyetten meydana gelen sûreye Bakara denilmesinin sebebi. Musa
(a.s.)'nın bir sığır kurban edilmesi için
verdiği emrin, israil Oğulları tarafından
savsaklanması ve yerine getirilmemesini e ilgili kıssanın bu surede
anlatılmış olmasıdır. Çünkü Bakara kelimesi, erkek olsun dişi olsun, çift
süren, su dolaplarını döndüren, araba çeken ve benzeri işlerde kullanılan
sığıra verilmiş bir isimdir.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adiyle
1- Elif.
Lam. Mim.
2- İşte bu Kitap, kendisinde şüphe (edilecek hiçbir şey) yoktur;
Allah’tan sakınanlar için bir rehberdir.
3- (Bu sakınanlar) gayba inanırlar; namazlarını dosdoğru kılarlar ve
bizim Kendilerine verdiğimiz rızıktan (başkalarına da) infak ederler.
4- Hem sana indirilen (Kitab)'a, hem de senden önceki (peygamber) e
indirilen (kitap) lere inanırlar; hiç şüphe
etmeden âhirete de inanırlar.
5- işte bunlar, Rab'larından gelen hidayet üzerindedirler; kurtuluşa
erenler de bunlardır.
6- Küfredenler: (başlarına gelecek tehlikeyi haber
vererek) korkutsanda korkutmasan da (onlar için) birdir; (yine de)
inanmazlar
7- Allah da anların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş,
gözlerine de perde çekmiştir. Onlar için büyük azab vardır.
8- İnsanlardan öyle kimseler vardır ki; "Allah'a ve ahiret gününe
îman ettik" derler, halbuki onlar mümin değillerdir.
9- Allah'ı da iman edenleri da (güya) aldatırlar. Hâlbuki onlar,
kendilerinden başkasını aldatamazlar; (bunun da) farkına varmazlar.
10- Onların kalplerinde bir hastalık vardır; Allah da hastalıklarını
gittikçe artırmıştır. Söyledikleri yalandan ötürü onlar için acıklı bir azab
vardır.
11- Onlara "yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman, "biz
ancak ıslah edicileriz" derler.
12- Bilesin ki, asıl fesat çıkaranlar onlardır; fakat (bunun) farkına
varmazlar.
13- Onlara 'siz de insanların inandıkları gibi inanın"
denildiği zaman, 'biz, beyinsizlerin inandıkları gibi mi
inanıyoruz?" derler. Oysa bilesin ki, asıl beyinsizler onlardır; fakat
(bunu) bilmezler.
14- Onlar. Îman edenlerle karşılaştıkları zaman, 'îman ettik" derler;
şeytanlarıyla baş başa kalınca da. "biz sizinle beraberiz; onlarla sadece
alay ediyoruz" derler.
15- (Hâlbuki asıl) Allah onlarla alay ediyor ve azgınlık içinde
şaşkın şaşkın dolaşmalarına (şimdilik) göz yumuyor.
16- (İşte), hidayete karşılık sapıklığı satın alanlar bunlardır; fakat
ticaretleri (onlara) kazanç sağlamamış, (kendileri de) doğru yolu
bulamamışlardır.
17-
Onların durumu, ateş yakan kimsenin durumu gibidir: (Yakılan ateş)
etrafını aydınlattığında, Allah ışıklarını giderir de onları, görmez bir
halde, karanlıklar içinde bırakıverir.
18- (Onlar), sağırdırlar; dilsizdirler; kördürler. (Bir daha hakka)
dönmezler.
19- Yahut (onların durumu), gökten zifiri karanlıklar, gök gürültüsü
ve şimşeklerle birlikte gelen yağmura (tutulmuş kimsenin
durumu} gibidir: Bunlar, yıldırımlardan ölmek korkusuyla, parmaklarını
kulaklarına tıkarlar. (Oysa) Allah kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
20- Şimşek neredeyse gözlerini kör edecekti; onlar aydınlattığında
(ışığından faydalanıp) yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de dikilip
kalırlar. (Oysa) Allah dileseydi, kulaklarını sağır, gözlerini de kör
ederdi. Şüphesiz Allah, he-şeye kadirdir.
21- Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize
ibadet ediniz; belki böylece korunmuş olursunuz.
22- O Rab ki, sizin için yeryüzünü (korunup rahat edebileceğiniz)bir
döşek, göğü de, (onun üzerine)bir çatı yaptı; gökten su indirdi; o su ile
size rızık olmak üzere meyveler çıkardı. O halde(bütün bunları)bilip
dururken Allah'a ortaklar koşmayın.
23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphe
içindeyseniz, haydi onun (sûrelerinden birisi) gibi bir sûre getirin: (bunun
içini Allah'tan başka şahitlerinizi de (yardıma) çağırın;eğer sözünüzde
doğru kimseler iseniz.
24- Eğer (bunu) yapamazsanız ki asla yapamayacaksınız o halde kâfirler
için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.
25- iman edenlere ve iyi iş işleyenlere müjdele ki, onlara,
(ağaçları] altından nehirler akan cennetler vardır. Orada her defasında
kendilerine rızık olarak tür meyve verilişinde "bu, daha önce bize verilmiş
olan meyve" diyecekler. Onlara bir birinin benzeri rızıklar) verilecek.
Onların tertemiz eşleri bulunacak ve orada ebedi kalacaklar.
26- Gerçekte Allah, bir sivri sineği, hatla ondan da küçüğünü mesel
olarak îrac etmekten sakınmaz, iman edenler
bilirler ki, o, Rablerinden gelen bir haktır Kâfirler ise, "Allah bu meselle
ne kastediyor? Bununla (güya) çok kimseyi saptırıyor; çok kimseye de hidayet
ediyor" derler. (Oysa Allah), o meselle, fâsıklardan başkasını saptırmaz.
27- (O fâsıklar ki], söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozarlar
Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler; yeryüzünde fesad
çıkarırlar. İşte, asıl hüsrana uğrayacak olanlar bunlardır.
28- (Ey kâfirler!) Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölüydünüz, sizi O
diriltti; sonra yine O öldürecek; sonra tekrar diriltecek; sonra da, yine
O'na döndürüleceksiniz
29- Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra (doğrudan)
gökyüzünü murat) ederek onu yedi gök halinde yaratıp tanzim eden de işte
O'dur ve O. her şeyi hakkıyla bilendir.
30- Rabbin meleklere "ben yeryüzünde bir halife yaratacağım"
dediğinde, onlar "Orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimseler mi
yaratacaksın' Biz sana hamd ederek, noksan sıfatlardan seni tenzih, kemal
sıfatlarıyla da lavsîf edip duruyoruz"
demişlerdi. (Rabbin da onlara): "Sizin bilmediğiniz şeyleri, şüphesiz ben
daha iyi bilirim" demişti.
31-
Allah, bütün İsimleri Adem'e öğretmiş, sonra onları meleklere
göstererek" eğer sözünüzde doğruysanız?, bunların isimlerini bana bildirin'
demişti.
32- (Melekler de) demişlerdi ki: "(Rabbimiz!) Seni tenzih
ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz en
iyi bilen, Hakim olan ancak sensin.
33- (Sunun üzerine Allah Âdem'e) "Ey Âdem! Bunların isimlerini
Meleklere bildir" deyip de, Adem isimleri onlara bildirine demişti ki: "Ben
size, göklerin ve yetin sırlarını muhakkak daha iyi bildiğimi, sizin
açıkladığınız ve gizlemiş olduğunuz şeyleri de keza daha iyi bildiğimi
söylemedim mi?".
34- Meleklere Âdem'e secde edin dediğimizde, secde etmişlerdi de,
yalnız İblis dayatıp kibirlenmiş ve böylece kâfirlerden olmuştu.
35- Demiştik ki: "Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin ve
dilediğiniz yerde Onun nimetlerinden bol bol
yeyin. (Ancak) su ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz."
36- Ne var ki şeytan, onları oradan uzaklaştırmış ve içinde
bulundukları (o rahat) durumdan çıkartmıştı. Biz de onlara,
"birbirinize düşman olarak inin; yeryüzünde (belirli) bir zamana
kadar, sizin için yerleşebileceğini? bir mekân ve geçinebileceğini? bir
nimet bulunacaktır" demiştik.
37- Bundan sonradır ki, Âdem Rabbinden bazı sözler alıp (O'na
yalvarmıştı da). O da onun tövbesini kabul etmişti. Zaten tövbeleri kabul
ederek bağışlayan yalnız O'dur.
38- (Onlara şöyle) demiştik: "Hepiniz oradan inin. (Bundan sonra) size
benden bu rehber gelir de kimler benim rehberime uyarsa, artık onlar için
hiçbir korku yoktur, mahzun olacaklar da onlar değildir".
39- "Ayetlerimizi inkâr edip yalanlayanlar ise, işte onlar,
cehennem ateşinin dostlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır".
40- Ey İsrail oğulları! Size ihsan ettiğim nimetimi hatırlayın; benim
ahdimi yerine getirin ki, ben de sizin ahdinizi yerine getireyim. Ve yalnız
benden korkun.
41- Elinizdeki (Tevrat)' ni doğrulamak
üzere indirdiğim (Kur'ân)'e iman edin ve onu inkâr edenlerin ilki olmayın;
âyetlerimizi yok pahasına satmayın. Ve yalnız benden sakının.
42- Hakkı bâtılla karıştırıp, onu bile bile
gizlemeyin.
43- Namazı dosdoğru kılın; zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte
rükû edin.
44- Siz kitabı okuyup dururken, kendinizi unutup da
insanlara iyiliği mi emredersiniz? Hiç akıl etmiyor musunuz''
45- Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin; Ne var
ki bu, huşu duyanların dışındakilere şüphesiz çok zordur.
46- Huşu duyanlar ise, Rabblarına mutlaka kavuşacaklarını ve
O'na mutlaka döneceklerini bilirler.
47- Ey İsrail oğullan! Size ihsan ettiğim nimetlerimi ve (bilhassa)
sizi âlemlerden üstün kıldığımı hatırlayın.
48- Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden
şefaatin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve (nihayet)
kendilerine yardım bile edilmeyecek bir günden, (hesap gününden) sakının.
49-
Hani sizi, Rabbinizden gelen büyük bir imtihan olmak üzere,
oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakarak en büyük azabı size
çektiren Firavun ailesinden kurtarmıştık.
50- Sizin için denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözünüzün önünde
Firavun ailesini de suda boğmuştuk.
51- Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik; (fakat) sız ondan
sonra kendinize zulmederek buzağıyı (mabûd) edinmiştiniz.
52- (Bununla beraber) bundan sonra belki şükredersiniz diye
(yine de) sizi atletin işlik.
53- Belki doğru yolu bulursunuz diye, Musa'ya Kitabı ve Furkanı (hak
ile bâtılı ayırt eden hükümleri) vermiştik.
54- Musa kavmine: "Ey kavmim! Siz buzağıyı (mabûd) edinmekle
kendinize zulmettiniz. Bundan dolayı yaratanınıza tövbe ediniz ve
nefislerinizi öldürünüz; bu, yaradanız hakkında sizin için daha hayırlıdır"
demiş. (Allah da) sizin tövbenizi kabul etmişti. Zaten tövbeleri en çok
kabul edip bağışlayan yalnız O'dur.
55- {Bir gün) siz (şöyle) demiştiniz: "Ey Mûsâ! Allah'ı ayan
beyan görmedikçe sana asla inanmayacağız". (Siz bunu söylemiştiniz ki),
gözünüz göre göre yıldırım çarpmışa dönmüştünüz.
56- (Bununla beraber) belki şükredersiniz diye bu ölü
halinizden sizi tekrar diri İtmiştik.
57- Bulutu üzerinize gölge yapmış, size kudret helvası ve bıldırcın
indirip, "rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yeyin." (demiştik).
Onlar bize zulmetmemişlerdir; fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
58- (Onlara şöyle) demiştik: "Şu kasabaya girip dilediğiniz şekilde
bol bol yeyin; kapısından secde ederek girin
ve "hatta" (bağışla) deyin ki, kusurlarınızı bağışlayalım; iyilik
edenlere (ecirlelerini) daha da artıracağız".
59- (Buna rağmen içlerinden) zulmedenler, sözü kendilerine
söylenenden başka bir şekle çevirmişlerdi de, biz de o zalimlerin üzerine,
fâsıklık etmelerinden dolayı gökten bir azâb indirmiştik,
60- Mûsâ. kavmi için su aradığından, (ona), "âsânı taşa vur"
demiştik de, taştan on iki pınar kaynamış, herkes su alacağı yeri
öğrenmişti. Allah'ın rızkından yiyin İçin, fakat yeryüzünde müfsitlik ederek
karışıklık çıkarmayın.
61- (Musa'ya şöyle) demiştiniz: "Ey Mûsâ! Bir çeşit yemeğe hiç
katlananlayız; bizim için Rabbine yalvar da, bize yeryüzünün yetiştirdiği
şeylerden, sebze, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın". (Musa da
onlara:) "Sız daha iyi olmayan bu şeyleri hayırlı olanla değişmek mi
İstiyorsunuz? Öyleyse bir şehre inin; (orada) istediğiniz şeyler vardır"
demişti. (İşte bundan sonra) üzerlerine zillet ve meskenet (damgası)
vurulmuş, Allah'tan bir de gazaba uğramışlardı. Bu, Allah'ın âyetlerini
inkâr etmelerinden ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendi;
bu, isyan etmelerinden-ve haddi aşmalarındandı
62- Şüphesiz, îman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve
Sâbiiler; bunlardan kim Allah'a ve âhiret gününe
îman eder ve hayırlı iş işlerse, işte onların mükâfatları Rableri
katındadır; onlara hiçbir korku yoktur; mahzun olacaklar da onlar değildir.
63-
Sizden güvenilecek söz almış, Tûr'u da üzerinize kaldırıp "size
verdiğimiz (Kitab)' e sıkıca tutunun ve
içindekileri hatırlayın; belki böylece sakınmış olursunuz" demiştik.
64- Fakat bundan sonra, yine sözünüzden dönmüştünüz. Eğer üzerinizde
Allah'ın ihsanı ve merhameti olmasaydı, herhalde hüsrana uğrayanlardan
olurdunuz.
65- Cumartesi günü, içinizden haddi aşanların durumunu şüphesiz
bilirsiniz. Hani onlara 'horlanan maymunlar olunuz" demiştik.
66- Böylece o hâdiseyi, hem önündekiler için, ham de ardındakiler için
ibret verici bir ceza. (Allah'tan) sakınanlar İçin de, bir öğüt kılmıştık.
67- Mûsâ kavmine "Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor"
dediğinde, onlar, "sen, bizimle alay mı ediyorsun?" demişler; (Mûsâ da
onlara) "câhiller gibi olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.
68- (Musa'ya] "Rabbına bizim için duâ et de, onun mahiyetini bize
açıklasın" demişler; o da "(Rabbım) diyor ki: O ne çok yaşlı, ne de çok
genç, fakat bunun ortası, dinç bir sığırdır. Emrolunduğunuz şeyi yapınız"
demişti.
69- (Yine Musa'yı) "Rabbına bizim için dua et de, o sığırın rengini
bize açıklasın" demişler; o da, (Rabbım] diyor ki: "O, bakanlara hoş gelen
sapsarı bir sığırdır" demişti
70- "Rabbına bizim için duâ et de. onun mahiyetini bize açıklasın;
zira sığırlar birbirine benziyor; fakat Allah dilerse, biz, (o
sığırı) herhalde buluruz1' demişlerdi.
71- (Mûsâ da onlara söylet demişti: "(Rabbım) diyor ki: O, ne
boyunduruğa koşulup arazi sürmüş, ne de ekin sulamış bir sığır değil,
kusurdan şalin, lekesi olmayan bir sığırdır". Bunun üzerine (Musa'ya) "işte
Şimdi gerçeği söyledin" demişler ve sığın kesmişlerdi; neredeyse bunu
yapmayacaklardı.
72- Hani birisini öldürmüştünüz de, suçu, birbirinizin üzerine
atmıştınız. Oysa Allah, gizlemiş olduğunuz şeyleri ortaya çıkaracaktı.
73- [Bunun üzerine) "Öldürdüğünüz kimseye, onun bir parçasıyla vurun"
demiştik, işte Allah, belki aklınızı başınıza alırsınız diye, ölülere böyle
hayat verir ve size âyetlerini gösterir.
74- Fakat bundan sonra kalpleriniz taş gibi. yahut ((aştan) daha sert
bir şekilde tekrar katılaşmıştı; halbuki içinden nehirler fışkıran, yarılıp
sular çıkan. Allah korkusundan yuvarlanıp düşen ne taşlar vardır! Allah,
yaptıklarınızdan gafil değildir.
75- (Ey Müslümanlar! Şimdi siz.) onların size inanacaklarını mı
umuyorsunuz? Halbuki onlardan bir grup, Allah'ın kelâmını dinlerlerdi de,
sonra akılları erdiği halde, onu bile bile
tahrif ederlerdi.
76- İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "îman ettik" derler fakat
birbirleriyle yalnız kalınca, (bir kısmı diğerlerine) "Allah'ın size
(Tevrat’ta) açıkladığı şeyi, Rabbiniz katında size karşı hüccet
olarak kullansınlar diye mi onlara anlatıyorsunuz: buna hiç aklınız
ermiyor mu?" derler.
77- Oysa, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını
da Allah'ın bildiğini bilmiyorlar mı?
78- İçlerinden bir kısmı ümmidir; kitabı bilmezler; bildikleri,
sadece, bir takım kuruntulardır ve (bunlara istinaden) sadece zanda
bulunurlar.
79-
Yazıklar olsun, elleriyle kitabı yazıp da, sonra onu yok pahasına
salabilmek için "bu, Allah katındandır" diyenlere; yazıklar olsun, elleriyle
yazdıklarından dolayı onlara ve yazıklar olsun, böyle kazandıklarından
dolayı onlara.
80- Demişlerdi ki: "Sayılı günler dışında, bize asla ateş
dokunmayacaktır1. (Ey Muhammed1 Sen de onlara).de ki: "Siz, Allah katından
bir söz mü aldınız -zira Allah, asla sözünden dönmez?- Yoksa Allah'a karşı
bilemeyeceğiniz bir şey mi söylüyorsunuz"?
81- Hayır, (öyle değil)! Kim, bir günâh kazanır ve suç çepeçevre kendisim
kuşatırsa, işte böyleleri cehennem ehlidir: onlar, orada ebedî
kalacaklardır.
82- İman edenler ve iyi işlet yapanlar ise, bunlar da, cennetledir ve orada
ebedi kalacaklardır.
83- Hani İsrail oğullarından, sizin Allah'tan başkasına ibadet
etmeyeceğinize, anaya babaya, bir de akrabaya, yetimlere ve
miskinlere iyilik edeceğinize dair güvenilir söz almıştık. "İnsanlara iyi
(söz) söyleyin; namazı dosdoğru kılın: zekâtı verin" (demiştik. Fakat) sonra
siz. İçinizden çok azı müstesna, (bu sözden) döndünüz; hâlâ da yüz çevirip
duruyorsunuz.
84- Keza sizden (birbirinizin) kanlarını dökmeyeceğinize,
(birbirinizi) yurdunuzdan çıkarmayacağınıza dair kesin söz almışlık. Sonra
siz de (buna) şehadet edip ikrarda bulunmuştunuz.
85- Ve buna rağmen, işte siz, birbirinizi öldürüyor ve içinizden
bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz; onların aleyhinde,
günahla ve düşmanlıkla yardımlaşıyorsunuz; size esir olarak
gelirlerse, onların (yurtlarından) çıkarılması haram olduğu halde,
fidyelerini «erip onları kurtarıyorsunuz. Sız, Kitabın bir kısmına inanıp
bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz? içinizden bunu yapanların cezası, dünya
hayatında zilletten başka bir şey değildir; kıyamet gününde de, azabın en
ağırına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
86- Âhirete mukabil dünya hayatını satın alanlar, işte bunlardır. Onların
üzerindeki azâb hiç hafifletilmeyecek, kendilerine yardım da edilmeyecektir.
87- Mûsâ' ya Kitabı vermiş, ondan sonra da birbiri
arkasına peygamberler göndermiştik: Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller
vermiş, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile onu teyit
etmiştik. {Buna rağmen siz), ne zaman bir peygamber size gönlünüzün
hoşlanmadığı Cif şey getirdiyse, Kibirlenip bir kısmın:
yalanladınız, bir kısmını da öldürmediniz mi?
88- (Bir de kalkıp) "kalelerimiz perdelidir" diyorlar. Hayır, Allah,
küfürleri dolayıs'yle onlara lanet etmiştir.
Onlar ne kadar da az inanıyorlar.
89- Onlara, Allah katından yanlarındaki (Tevrat)'ni
doğrulayan bir Kitap geldiğinde önceden kafirlere karşı (kendilerine böyle
yardım edici bir kitabın gelmesini bekleyip duruyorlardı. İşte, önceden
(geleceğini) bildikleri (bu Kitap] gelince, onu inkâr ettiler. Bu sebepten
Allah'ın laneti o inkarcıların üzerine olmuştur.
90- Onlar, Allah'ın fazl-u keremiyle
kullarından dilediğine (Kitap] indirmesine hased ederek, O'nun (Muhammed'e)
indirdiği (Kur'an)' ni inkâr etmekle,
kendilerini çok kötü bir şey mukabilinde satmış oldular ve bu yüzden de,
gazab üzerine gazaba uğradılar. Zaten Allah'ın zelil eden azabı kafirler
içindir.
91- Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine îman edin" denildiğinde, "biz,
bize indirilen (TevratJ'e inanırız" diyorlar ve
Tevrat'tan başkasını, ellerindekini doğrulayıcı olarak (gönderilen) bir hak
olmasına rağmen inkâr ediyorlar. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "(Siz, sadece
kendinize indirilene) inanıyor idiyseniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini
niçin öldürüyordunuz?
92- "Musâ size apaçık mucizeler getirmişti de, sonra siz, zâlimler
olarak onun arkasından buzağıyı (niçin) tanrı edinmiştiniz?
93- Sizden kesin söz almış, Tûr'u da üzerinize dikerek "size
verdiğimiz [Kitap) e sımsıkı tutunun ve {emirlerini) dinleyin" (demiştik).
Onlar da 'dinledik ve isyan etlik" demişlerdi. Buzağı tutkusu, küfürleri
yüzünden kalelerine iyice işlemişti. (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Eğer
gerçekten mü'min kişiler idiyseniz, îmanınız size ne kötü şeyler
emrediyormuş"!
94- (Ey Muhammedi Onlara) de ki:."Allah katında âhire! yurdu
başkalarına değil de, sadece size ait ise, (bu inancınızda da)
samimiyseniz, haydi ölümü isteyin."
95- (Fakat)kendi elleriyle işleyip çıkardıkları cürümlerinden dolayı,
ölümü asla islemeyeceklerdir. Allah, elbette, zâlim anlarları en iyi
bilendir.
96- San, onların, hayata, başkalarından ve hattâ her biri bin sene
yaşamayı temenni eden müşriklerden bile daha düşkün olduklarını görürsün.
Halbuki uzun yaşamak, hiçbirini azaptan kurtarmayacaktır Allah, elbette,
yaptıklarını hakkıyla görendir.
97- (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Kim Cebrail'e düşman olursa,
(bilsin ki), işte o Cebrail, daha önceki hitapları doğrulayan, mü'minler
için hidayet va müjde olan Kuran Allah'ın
izniyle senin kalbine indirmiştir".
98- "Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve
Mikail'e düşman olursa, (yine bilsin ki), Allah, muhakkak kâfirlerin
düşmanıdır".
99- Biz sana apaçık âyetler indirdik; onları fâsıklardan başkası inkâr
etmez.
100- Oysa Yahûdîler, ne zaman bir ahide bulunmuşlarsa, onlardan bir
zümre, bu ahdi bozup atmadı mı? Zaten onların çoğu îman etmez.
101- Onlara Allah katından ellerindeki Kitabı doğrulayan bir Peygamber
geldiği zaman, kendilerine kitap verilenlerden bir zümre, sanki
bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabını arkalarına atlılar.
102- (Sonra da), şeytanların, Süleyman'ın hükümranlığı
aleyhine uydurup söyledikleri şeylere uydular. Halbuki Süleyman
küfretmemişti. Asıl şeytanlar sihri ve Bâbil'deki
Hârût ve Mârût adlı
iki meleğe indirilen şeyleri insanlara öğreterek küfretmişlerdi. Oysa bu iki
melek, "biz fitneyiz; (sakın bize kanıp] küfretme!'demedikçe, hiç kimseye
bir şey Öğretmezlerdi, (Buna rağmen Öğrenmek isteyenler), bu ikisinden,
kişiyle kansının atasını bozacak şeyleri öğreniyorlardı. Gerçi Allah'ın izni
olmadıkça, bu öğrendiklerime hiç kimseye zararlı olamazlar. Onlar ise,
kendilerine, fayda değil zarar verecek şeyleri öğrenirler. Şüphesiz
onlar, bunu satın alan kimselerin, âhirette nasîbi olmadığını
biliyorlardı. Keşke kendilerini ne kötü bir şeye mukabil satmış
olduklarını da bilselerdi.
103- Eğer onlar îman etmiş ve (Allahtan) sakınmış olsalardı, Allah
kalından gelecek sevap, (kendileri için) daha hayırlı olurdu. Keşke bunu
bilselerdi.
104- Ey îman edenleri (Peygambere) "râinâ"*
demeyin; "unzurnâ" deyin ve (onu) dinleyin
Kâfirler için elim bir azâb vardır.
105- Ehl-i kitaptan ve müşriklerden
olan kâfirler, Rabbinizden size bir hayır
gelmesini hiç arzu etmezler. Oysa Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis
eder. Allah, büyük lütul ve ihsan sahibidir.
*
Müslümanlar, Hazreti Peygamberi dinlerken, zaman zaman,
"acele etme', "bizi gözet", "bizi dinle" manasında
raina ya Rasulûllah" derlerdi. Yahudiler,
müslimanların bu kelimeyi kullandıklarını
görünce, Hazreti Peygambere hakaret etmek için ağızlarını ve dillerini eğip
bükerek "çobanımız" veya "ahmak", "sözü dinlenmeyecek adam" manasında "raina'
demeye başlamışlar, bunun üzerine Allahu
Te'ala da Rasülüne
indirdiği bu ayet-i kerimeyle müslümanları bu
kelimeyi kullanmaktan menelmiş ve yine "bizi
gözet, bizi dinle" manasına gelen "unzurna"
demelerini emretmiştir.
106- Biz, bir
âyeti neshedersek, yahut unutturursak, ondan
daha hayırlısını, yahut onun dengini getiririz. Allah'ın her şeye kadir
olduğunu bilmez misin?
107- Keza göklerin ve yerin hükümranlığının. Allah'ın bizzat kendisine
âit olduğunu bilmez misin? Sizin için Allah'tan başka hiçbir dost ve hiçbir
yardımcı yoktur.
108- Yoksa siz, daha önce Musa'dan taleb
edildiği gibi, kendi peygamberinizden de (bir takım mucizeler) mi talep
etmek istiyorsunuz? Her kim. îmanı küfürle değişirse, dümdüz yoldan sapmış
olur.
109- Kitap ehlinden olanların çoğu, hak kendilerine apaçık
belirdikten sonra.
içlerindeki hasetlik yüzünden, îmanınızdan sonra sizi tekrar küfre
çevirebilmek arzulamaktadırlar (Bu hususta) Allah'ın emri gelinceye kadar
(onları) bağışlayın ve kendi hallerine bırakın. Şüphesiz Allah, her şeye
kadirdir.
110- Namazı dosdoğru kılın ye zekâtı verin Kendiniz için hayır olarak
takdim ettiğiniz şeyin sevabını Allah katında bulacaksınız Muhakkak
ki Allan, yaptıklarınızı en iyi görendir.
111- "Yahudi yahut Hıristiyan olanlardan başkası asla cennete giremez'
demişlerdir Bu, onların kuruntularıdır. (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Eğer
sözünüzde sâdık iseniz, delilinizi getirin".
112- Hayır, Kim ihlâs ile yüzünü Allah'a çevirirse, iste onun bu
amelinin. Rabbi katında sevabı vardır. Onlara hiçbir korku yoktur; mahzun
olacaklar da onlar değildir.
113- Hepsi de (kendilerine indirilen) kitabı okuyup durdukları
halde, yahûdîler Hıristiyanların (doğru) bir şey üzerinde olmadıklarını
söylerken, hıristiyanlar da Yahûdilerin (doğru) bir şey
üzerinde olmadıklarını söylemektedirler. Bilmeyenler de aynen onların
sözlerini söylüyorlar. Fakat Allah, kıyamet günü, ihtilâfa düştükleri bu
meselede, aralarında elbette hükmünü verecektir.
114- Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyenlerden ve
onların tahribine çalışanlardan daha zâlim kim olabilir? Onların oralara
ancak korkarak girmeleri gerekir. Dünyada onlar için rüsvalık vardır;
âhirette de en büyük azab, yine onlar içindir.
115- Doğu da balı da Allah'a aittir Ne tarafa yönelirseniz yönelin.
Allah'ın vechi oradadır. Şüphesiz Allah, (her yönü) kaplar ve (her şeyi)
hakkıyla bilir.
116- Allah'ın bir çocuk edindiğini söylüyorlar. Hâşâ! O, bundan
münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O'na aittir Hepsi de O'na boyun
eğerler.
117- Göklerin ve yerin yoktan var edicisi (O'dur). Ve bir işin olmasına
hükmettiği zaman ona sadece "Ol!" der, o da hemen olur.
118- Bilmeyenler (ne olurdu?) "Allah bizimle konuşsaydı: yahut bize bir
mucize gelseydi" demekledirler. Onlardan öncekiler de tıpkı onların
söyledikleri gibi söylemişlerdi; kalpleri (nasıl da) birbirine benzemiş!
Oysa biz, yakînen bilmek isteyenlere âyetleri apaçık bildirmişizdir.
119- (Ey Muhammedi) Biz seni hem müjdeci, hem de korkutucu olarak ha*
ile gönderdik. (Bu sebeple) cehennem ashabından sen sorumlu tutulmayacaksın
120- Ne yahûdiler ve ne de hıristiyanlar, sen onların dînine tâbi
olmadıkça, senden asla hoşnut olmayacaklardır. De ki: Allah'ın yolu; işte
asıl yol odur. Eğer sen. sana gelen bunca ilimden sonra, onların hevâ ve
heveslerine tâbi olursan Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı
olur.
121- Kendilerine verdiğimi? kitabı hakkıyla okuyanlar; işte bunlar, ora
îman ederler. Ona küfredenler ise, işte asıl hüsrana uğrayacak olanlar da
bunlardır.
122- Ey İsrail oğulları! Size ihsan elliğim nimetlerimi ve (bilhassa)
sizi âlemlere Üstün kıldığımı hatırlayın.
123- Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden
fidyenin kabul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve
"(nihayet) kendilerine yardım bile edilmeyecek bir günden, (hesap gününden)
sakının.
124- (Ve hatırlayın) Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle imtihan
etmiş, oda onları tamamlayınca "ben seni insanlara imam kılacağım' buyurmuş;
İbrahim de O'na: 'Soyumdan da. deyince, (Rabbi şöyle) cevap vermişti
Zalimlere ahdim ulaşmaz".
125- Beyt (Kabe) insanlar için bir toplanma yeri ve emniyet mahalli
kılmış ve 'İbrahim'in makamını bir namazgah edinin" (demiştik) İbrahim ve
İsmail'e de. evimi tavaf edenler, (orada) kalanlar, rükû ve
sücûd edenler için temiz tutmalarını tavsiye
etmiştik.
126- İbrahim: "Rabbım! Burasını emniyetli bir şehir kıl; ahalisinden
Allah'a ve Âhiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demiş, (Rab'da
ona:) "Küfredeni de: Onu da kısa bir süre için faydalandıracak, sonra da,
cehennem azabına mecbur tutacağım; ne kötü bir akıbet!" diye buyurmuştu.
127- İbrahim. İsmail ile birlikte Beyt'in temellerini
yükseltiyor (ve şöyle duâ ediyorlardı): "Rabbımız!
Bizden(duâmızı) kabul buyur; şüphesiz, hakkıyla işiten, hakkıyla bilen
ancak sensin".
128- "Rabbımız1 Bizi sana teslim olan iki kul. ve zürriyetimizden de
sana teslim olan bir ümmet eyle. Bize ibadet yollarımızı göster ve tövbemizi
kabul et; zira tövbeleri kabul edip bağışlayan ancak sensin".
129- "Rabbımız! Onlara kendi içlerinden, kendilerine senin ayetlerini
okuyan, kitap ve
hikmeti öğreten ve onları (şirkten) arındıran bir peygamber gönder. Şüphesiz
Azîz ve Hakim olan ancak sensin".
130- İbrahim'in dininden, kendini bilmeyenden başka kim yüz çevirir?
Biz. dünyada onu seçtik; âhirette de o, şüphesiz, Sâlih kullardandır.
131- Rabbi ona 'teslim ol" buyurduğunda, o, "âlemlerin Rabbına teslim
oldum' demişti.
132- İbrahim bunu oğullarına vasiyet etmiş. Yakup da (aynı şeyi
yapmış ve . "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Onun için, ancak
Müslüman olarak ölün' (demişlerdi).
133- Yoksa (ey yahûdîler!) Yakûb'a ölüm yaklaşıp da oğullarına: 'Ey
oğullarım! Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" diye sorduğu, onların da:
'Senin ilahına; babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın bir tek ilâhına ibadet
edeceğiz. Biz O'na (eslim olanlarız" dediklerinde, siz buna şahit mi
olmuştunuz'
134- Bunlar gelip geçmiş bir ümmettir. Kendi kazandıkları
kendilerine, sizin kazandığınız da size aittir. Onların yaptıklarından
siz sorulmayacaksınız.
135-
(Yahudiler ve Hıristiyanlar) "Yahudi veya Hıristiyan olun ki, hidayete
erersiniz' demektedirler. (Ey Muhammedi Sen de) de ki "Hayır, dosdoğru olan
İbrahim'in dinine tâbi olun; o, müşriklerden de değildi'.
136- (Ey müslümanlar1 Siz de) deyin ki: "Biz. Allah'a,
bi;e indirilene. İbrahim, İsmail. İshak,
Yakûb ve (orunlarına indirilenlere Mûsâ ya. İsa ya
ve(bütün) peygamberlere Rabları (aralından verilenlere îman ettik.
Bunlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz, Allah'a teslim olanlarız".
137- Eğer (Yahudi ve hıristiyanlar da) sizin iman ettiğiniz gibi iman
ederlerse, şüphesiz hidayete ererler. Yok, eğer yüz çevirirlerse,
onlar, muhakkak, düşmanlık içindedirler. (Ey Muhammedi) Allah, onlara
karşı sana yeler. O, hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
133- (İşte) Allah'ın boyası.,. Allah'tan daha güzel boyası olan kim vardır?
Biz, yalnız O'na kulluk ederiz.
139- (Ey Muhammedi O kitap ehline) de ki: "Siz, Allah hakkında bizimle
delilli mücadeleye mi girişiyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbımız dır,
sizin de Rabbınızdır. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir ve biz, O'na ihlâs ile sarılmışızdır".
140- "Yoksa siz, İbrahim'in, İsmail'in, İshak, Yakûb ve (orunlarının
Yahudi, yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz"? (Ey Muhammedi
Onlara] de ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah'tan gelen
bir şâhidliği, yanında gizleyenden daha zâlim kim olabilir'' Allah, sizin
yapıklarınızdan gafil değildir"
141- Bunlar gelip geçmiş bir ümmettir. Kendi kazandıkları
kendilerine, sizin kazandığınız da size aittir. Onların yaptıklarından
siz sorulmayacaksınız.
142- İnsanlardan bir lakım beyinsizler: "Üzerinde bulundukları
kıblelerinden onları döndüren nedir?" diyeceklerdir. (Ey Muhammedi O
beyinsizlere) de ki; Doğu da batı da Allah' a aittir. O, dilediği kimseyi
doğru yola iletir".
143- Nitekim insanlara şâhid olmanız, Peygamberin de size şâhid olması için,
cız sizi, orta (vasat) bir ümmet kıldık. Senin, üzerinde bulunduğun kıbleyi
ise, sırf, Peygambere uyanları, ökçesi ürerinde dönenlerden (ayırıp] bilelim
diye kıble yaptık. Gerçi (kıblenin değiştirilmesi), Allah'ın hidayet ettiği
kimselerden başkasına bir hayli ağır gelecektir; fakat Allah, îmanınızı zayi
edecek değildi; O, şüphesiz insanlara çok şefkatli ve merhametlidir.
144- Senin, yüzünü çok defa gökyüzüne çevirip durduğunu elbette görüyoruz
İşte
şimdi, hoşnut olacağın bir kıbleye seni döndürüyoruz: Yüzünü Mescidi Harâm
tarafına (Kabe'ye) çevir. (Ey Müslümanlar!) Nerede bulunursanız, siz de
yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun
Rablarından gelen bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların
yaptıklarından gafil değildir.
145- Kendilerine kitap verilenlere her delili getirsen, senin kıblene
yine uymazlar, sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar da
birbirlerinin kıblelerine uymuyorlar, (Faraza) sana gelen bunca ilimden
sonra, (yine de) onların hevâ ve heveslerine uysan, işte o zaman sen,
muhakkak zalimlerden olursun.
146- Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Peygamberi, oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar ve onlardan bir grup da, hakkı bile
bile gizlerler.
147- Oysa hak, Rabbindendir; öyleyse sakın şüphecilerden olma.
148- Herkesin (yüzünü) kendisine çevirdiği bir yön vardır. O halde,
yarışırcasına hayır işlerine koşuşun; nerede bulunursanız bulunun, Allah
sizi bir araya getirecektir Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
149- Nereden (yola) çakarsan çık, (namazda), yüzünü
Mescid-i Haram taralına döndür. Bu, şüphesiz,
Rabbinden gelen haktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
150- Nereden (yola) çıkarsan çık, (namazda),yüzünü
Mescid-i Haram tarafına çevir. Sizde (ey Müslümanlara), nerede
olursanız olun, yüzünüzü onun taratma çevirin ki, içlerinden zulmedenler
dışında, insanların aleyhinize (kullanabilecekleri) bir delilleri
bulunmasın. -Zaten onlardan korkmayın. benden korttun- bir de, size olan
nimetimi tamamlayayım; Böylece umulur ki, siz de hidayete erersiniz.
151- Nitekim size, kendi içinizden, âyetlerimizi size okuyan, sizi
arındıran, size kitap ve hikmeti belleten ve bilmediğiniz şeyleri
öğreten tur de Peygamber gönderdik.
152-O halde, beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim: bana şükredin;
(fakat) nankörlük etmeyin.
153-Ey iman edenler! Sabrederek «e namaz kılarak (Allahtan) yardım dileyin;
şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.
154- Allah yolunda öldürülen kimseler hakkında "ölüler" demeyin; aksine
onlar diridirler; fakat siz anlamazsınız.
155- Sizi, herhalde, biraz korkuyla, biraz açlıkla ve biraz da mal, can
ve ürünlerden yana eksiltmekle deneriz; öyleyse (buna) sabredenleri müjdele.
156- Nitekim bunlar, kendilerine bir musibet geldiği zaman, "biz,
Allah'a aidiz ve elbette Ona döneceğiz" derler.
157- Rablarından gelen mağfiret ve rahmet, işte onların üzerindedir;
hidayete ermiş olanlar da, yine onlardır.
158- Safa ve Merve, Allah'ın, alâmeti erindendir. Bundan dolayı kim Beyt
(Kabe)'i hacceder, yahut umre yaparsa, her ikisini tavaf etmesinde bir beis
yoktur. Kim gönlünden bir iyilik yaparsa, şüphesiz ki Allah, (iyiliğe)
iyilikle mukabele eden ve (bunu hak edeni) hakkiyle bilendir.
159- İndirdiğimiz apaçık delilleri ve irşat yollarını Kitapta insanlara
açı Ulamamızdan sonra gizleyenler. . İşte onlara, hem Allah lanet eder, hem
de lanet edebilecek olanlar lânet ederler.
160- Ancak tövbe edenler. ıslah olanlar ve (doğruyu) açıklayanlar
müstesnâ... Bunların tövbelerini kabul ederim. (Çünkü daima)
tövbeleri Kabul eden bağışlayan benim.
161- Küfredenlere ve kâfir olarak ölenlere gelince, Allah'ın, meleklerin
ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir.
162- Bu lanette daimidirler; onlardan azâb
hafifletilmeyeceği gibi, onlara, (kurtulabilirler ümidiyle de)
Bakılmaz.
163- İlâhınız tek bir ilâhtır; Rahman ve Rahim olan O ilahtan başka ilâh
yoktur.
164- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca
gelişinde, insanlar için faydalı olan şeylerle denizde yüzen
gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip de kendisiyle ölümünden sonra
yeryüzüne hayal verdiği suda ve orada yaydığı her türlü canlıda, rüzgârları
dilediği yöne sevk edişinde ve gökyüzüyle yeryüzü arasında (rüzgara) tâbi
olan bulutlarda, aklını kullanan kimseler için deliller vardır.
165- İnsanlar içinde bir takım kimseler de vardır ki, Allah'tan
başkasını O'na ortak edinip, onları, Allah'ı sever gibi severler; gerçi iman
edenlerin Allah'a olan sevgileri çok daha kuvvetlidir; fakat o zulmedenler,
azabı görürken, bütün kuvvetin Allah'a mahsus ve Allah'ın şiddetli azâb
sahibi olduğunu bir bilseler..
166- (Yine o zaman) peşlerinden gidilenler, azabı görüp peşlerinden
gelenlerden kaçıp kurtulmuşlar; kendileriyle aralarındaki münasebetler
kesilmiş...
167- Ve peşlerinden gidenler, "keşke bizim için dünyaya bir defa daha
dönüş olsaydı da, onların bizden kaçıp kurtuldukları gibi.
biz de onlardan kurtulsaydık" dem e Meler... İşte. Alları onlara
amellerini, üzerlerine yığılmış pişmanlıklar halinde böyle
gösterecektir. Fakat onlar ateşten çıkacak değillerdir.
168- Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helâl ve temiz olanlarını
yeyin. Şeytanın adımlarına uymayın; zira o, sizin için apaçık bir düşmandır.
169- Size, sadece kötülüğü, hayasızlığı ve Allah'a karşı
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
170- Onlara, "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiği zaman, "hayır,
biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarı?" demektedirler. Ya
ataları hiçbir şeyi a*ıl edememiş ve doğru yolu
da bulamamış idiyseler?
171- Küfredenleri uyaranın hali, sadece çağırış vs bağırış alarak
işitenlere haykıran çobanın hali gibidir. Onlar, öyle sağır,
dilsiz ve körlerdir ki, akıllarını kullanamazlar.
172- ey îman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yiyin
ve eğer Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin.
173- O size, ölüyü, kanı. domuz etini ve Allah'tan başkası için kesilen
(hayvan eti)i haram kıldı. Bununla beraber, kim mecbur kalırsa, haris
olmamak ve haddi aşmamak üzere (bunlardan yemesinde) herhangi bir günâh
yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
174- Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyen ve onu yok
pahasına değişen kimseler... İşte onlar, karınlarını ateşlen başka bir şeyle
doldurmazlar. Kıyamet günü, Allah onlarla konuşmayacak, onları temize de
çıkarmayacakla. Onlar için elîm bir azâb vardır.
175- Hidayete karşılık dalâleti, mağfirete karşılık azabı satın alan
kimseler, işle onlardır. Ateşe karşı ne de sabırlılar),.
176- Bu da, Allah'ın, Kitap’ı hak olarak indirmiş olması sebebiyledir.
Kitap üzerinde ihtilaf edenler ise, muhakkak ki [hak yoldan) uzak bir
ayrılık içindedirler.
177- iyilik (hayır), yüzlerinizi doğu ve batı taralına çevirmeniz
değildir. Fakat iyilik, o kimselerin iyiliğidir ki, Allah'a,
âhiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere îman
etmişlerdir. Mal sevgisine rağmen, onu, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere,
yolda kalmışlara ve kölelerin kurtuluşuna vermişlerdir Namazı dosdoğru
kılmış, zekâtı vermiş, ahitleştikleri zaman, ahirlerini yerine
getirmişlerdir. Zorda, darda ve savaşla sabırlıdırlar, işle, doğruyu
söyleyenler onlardır; takva sahibi olanlarda onlardır.
178- Ey îman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı; Hüre
karşılık hür köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın. Bununla beraber
öldürülenin kardeşi tarafından katil lehine bir şey affolunursa, artık örfe
uymak ve öldürülen (taraf)e (borcu) güzellikle ödemek gerekir. Bu.
Rabbınızdan size bir kolaylık ve rahmettir. Buna rağmen, kim bundan sonra
haddi aşarsa, onun için, acısı büyük azâb vardır.
179- Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri. Ta ki
sakınasınız.
180-
İçinizden birine ölüm yaklaştığında, eğer mal bırakacaksa, Allah'tan
sakınanlara bir hak olmak üzere, anaya, babaya ve akrabaya, bilinen bir
şekilde vasiyette bulunması, üzerinize farz kılındı.
181- Kim vasiyette olunanı isilikten sonra onu değiştirirse, bunun
günâhı, onu değiştirenlerin üzerindedir. Allah, şüphesiz, hakkıyla işiten,
hakkıyla bilendi:
182- Bununla beraber, kim de, vasiyet edenin hataya düşmesinden günâh
işlemesinden korkarda aralarını düzeltirse, onun üzerine bir günahı yoktur.
Allah, şüphesiz, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
183- Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size
de farz kılındı. lakin korunasınız.
184- Sayılı günler... İçinizden kim hasta, yahut seyahatte olursa
(tutamadığı günleri) başka günlerde tutsun. Gücü yetmeyenlere de, bir
yoksulu doyuracak fidye gerekir. Fakat kim gönül rızasıyla hayır işlerse, bu
kendisi için daha iyidir. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha
hayırlıdır.
185- (Size orucun farz kılındığı o sayılı günler) Ramazan ayıdır ki,
insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve doğruyla eğriyi birbirinden
ayırıp açıklayan bir rehber olmak üzere, Kur'ân işte bu ayda indirilmiştir.
Bu sebeple, içinizden her kim bu aya ulaşırsa, oruç tutsun. Her kim de.
hasta, yahut seyahatta olursa. (tutamadığı
günleri» başka günlerde tutsun. Allah, müddeti tamamlamanız, sizi doğru yola
iletmesine karşılık, Onu yüceltmeniz ve böylece şükretmenİ2 için size
kolaylığı ister; güçlüğü istemez.
186- (Ey Muhammedi) Kullarım sana benden sorarlarsa, ben, şüphesiz,
onlara yakınım. Bana duâ edenin, duâ ettiği zaman, duasını kabul edanın; o
halde, onlar da benim davetimi kabul etsinler ve bana inansınlar. Ola ki
doğru yolu bulurlar.
187- Oruç (tutulan günlerin) gecesinde, kadınlarınıza
yaklaşmak size helal kılınmıştır. Onlar sizin örtünüzdür; siz de onlar
için birer örtüsünüz Allah, sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu
elbette biliyordu da, bu sebeplen tövbenizi kabul etmiş ve sizi
bağışlamıştır. Artık bundan sonra, onlara yaklaşabilir ve Allah'ın
sizin için takdir ettiğim dilersiniz. (Keza oruç tutulan günlerin gecesinde)
fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye tadar yiyebilir ve
içebilirsiniz; {bu vakitten) sonra da, geceye kadar orucu
tamamlayın. Mescidlerde itikâfa
çekilmiş olduğunuz sürece Kadınlara yaklaşmayın. Bunlar
Allah'ın hudududur ona yaklaşmayın. İşte Allah, insanlara,
kötülüklerden korunmaları için âyetlerini böylece açıklar.
188- Aranızda, birbirinizin mallarını bile bile,
haksızlıkla yemeyin ve insanların mallarından bir kısmını günâhı
gerektirecek şekilde yemek için, hâkimlere onu peşkeş çekmeyin.
189- (Ey Muhammedi) Sana hilalleri soruyorlar. De ki: Onlar, insanlar
için ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz
değildir; takat (asili iyilik, sakınan kimsenin iyiliğidir. Evlere
kapılarından girin ve Allah'tan sakının ki muradınıza eresiniz.
190- (Ey mü'minler!) Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın,
takat aşırı gitmeyin; zira Allah, aşırı gidenleri asla sevmez.
191- Onları bulduğunuz yerde öldürün; sizi çıkardıkları yerden sizde
onları çıkarın Fitne öldürmekten beterdir. Onlar Mescid-i
Haram'da sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın; eğer sizinle
savaşırlarsa, onları öldürün. İşte kafirin cezası budur.
192- Fakat (savaştan} vazgeçerlerse, (siz de onları bırakın). Şüphesiz
ki Allah, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
193- Fitne bitinceye ve Dîn, sırf Allah için oluncaya kadar onlarla
savaşın. Eğer (bundan) vazgeçerlerse, {siz de onlardan elinizi çekin);
zira zalimlerden başkasına düşmanlık gerekme?.
194- Haram ay haram aya bedeldir ve haramlar karşılıklıdır: Kim size
tecavüz ederse, siz de onun tecavüz ettiği gibi ona tecavüz edin. Allah'tan
sakının ve bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir.
195- (Malınızı) Allah yolunda harcayın. Kendinizi tehlikeye atmayın.
İşlerinizi de çok iyi yapın; zira Allah, iyi iş yapanları sever.
196- Allah için haccı ve umreyi tamamlayın. Eğer herhangi bir sebeple
bundan alıkonursanız. kolayınıza gelen kurbanı gönderin ve (bu) kurban"
mahalline varmadıkça başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden kim hasta olur,
yahut başında derdi bulunursa, üzerine ya oruç, ya da sadaka, yahut ta
kurban olacak bir fidye gerekir. (Tehlikeden) emîn olduğunuzda, kim hacca
kadar umre yapıp faydalanmak isterse, kolayına gelen kurbanı kesmesi
gerekir. Faka! (onu) bulamazsa, hac esnasında üç, (yurdunuza) döndüğünüz
vakit de yedi gün -ki bu, tam on gün eder- oruç tutması
vacib olur. İşte bu (hüküm), ailesi Mescid-i
Haram'da olmayan kimseler içindir. Allah'tan sakının ve bilin ki Allah,
şiddetli ceza sahibidir.
197- Hac (ayları) belli aylardır. Kim o aylarda haccı (kendine) farz
kılarsa, artık hac esnasında, kadına yaklaşmak, günâh işlemek ve kavga etmek
yoktur. Hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu bilir. Bu sebeple (hayırlı
ameller yönünden) azıklanın; en hayırlı azık da,
şüphesiz, takvadır. O halde ey akıl sahipleri benden sakının.
198- (Hac esnasında) Rabbınızdan rızık
istemenizde herhangi bir günâh yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman, Meş'ar-i
Haram'da Allah'ı zikredin. Siz. önceden sapıklardan olduğunuz halde, sizi
doğru yola sevk ettiği için O'nu anın.
199- Sonra insanların indiği yerden inin ve Allah'tan mağfiret
dileyin. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. .
200- Hac ibadetinizi bitirince. Allah'ı, atalarınızı andığınız gibi,
hattâ daha kuvvetli bir anışla anın. İnsanlardan öyle kimseler vardır ki,
"Rabbımız. bize dünyada (nasibimizi) ver" derler; böyleleri için âhirette
nasîb yoktur.
201- Onlardan bazıları da derler ki "Rabbımız, bize dünyada iyilik ver;
âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru."
202- Kazandıkları şeyden nasibi olanlar, işte bunlardır.
Allah, hesabı çabuk görendir.
203- Sayılı günlerde Allah'ı zikredin. Allah'tan sakınan kimse için, iki
gün içinde (Mina'dan çıkmak hususunda) acele
etmesinde herhangi bir günah yoktur O halde Allah'tan sakının ve bilin ki,
siz, mutlaka O'na varıp toplanacaksınız.
204- İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, düşmanların en şiddetlisi
olduklar halde kalplerindekine Allah'ı da şâhid göstererek, dünya hayatı
hakkındaki sözleriyle seni hayran bırakırlar
205- Fakat senden ayrıldıkları zaman, yeryüzünde fesad çıkarmak,
ekini ve (hayvan) neslini yok etmek için gayret gösterirler. Oysa Allah
fesadı sevmez
206- Onlara, "Allah'tan sakının" denildiği zaman, kibirleri, onları daha
da günaha götürür. Böylelerine cehennem yeterlidir. Orası gerçekten ne kötü
bir yataktır.
207- İnsanlardan öyle kimseler de vardır ki, Allah'ın hoşnutluğunu
kazanmak uğrunda nefislerini satarlar. Allah, kullarına karşı çok
şefkatlidir
208- Ey îman edenleri Barış (ve kurtuluş dîni olan İslam’a tam olarak
girin Şeytanın adımlarına uymayın: zira o, sizin apaçık düşmanızdır.
209- Size bu kadar açık deliller geldikten sonra, yine de hak yoldan
saparsanız, bilin ki Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
210- (O hak yoldan sapanlar), bulut gölgeleri içinde, Allah'ın
(azabının) -meleklerle birlikte kendilerine gelmesini ve işin olup bitmesini
mi bekliyorlar? Oysa her şey Allah'a döndürülecektir.
211- İsrail oğullarına sor: Kendilerine nice açık ayetler vermişizdir
Her kim, Allah'ın nimeti kendisine ulaştıktan sonra onu değiştirirse,
şüphesiz Allah'ın cezası çok şiddetlidir.
212- Küfredenlere dünya hayatı câzib
görünmekte ve bu sebeple îman edenlerle alay etmektedirler. Halbuki
Allah'tan sakınanlar, kıyamet günü onların çok üstündedirler; Allah
dilediğine hesapsız rızık verir.
213- İnsanlar tek bir ümmetti. Allah (onlara) müjdeleyen ve korku-tan
peygamberler göndermiş, onlarla birlikte, insanlar arasında,
ihtilâf ettikleri hususlarda kendisiyle hükmetmek için hak olan Kitabı
da indirmişti. Oysa kendilerine apaçık deliller geldikten sonra,
aralarındaki hased yüzünden Kitap üzerinde ihtilâfa düşenler, kendilerine
Kitap verilenlerden başkası değildi. Ne var ki Allah, îman edenleri,
üzerinde ihtilâf ettikleri hakka, kendi izniyle hidayet etmiştir. Zaten
Allah, dilediği kimseyi doğru yola hidayet eder.
214- Yoksa siz (Ey Müslümanlar) sizden evvel gelip geçen, hattâ
peygamberleri, beraberindeki mü'minlerle
birlikte "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek.kadar sıkıntılara ve acılara
maruz kalıp sarsılan (milletlerin hali, sizin de başınıza gelmeden cennete
gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.
215- (Sadaka olarak) ne vereceklerini sana soruyorlar. (On>ara) de ki:
Maldan vereceğiniz şey, anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara ve
yolda kalmışlaradır. İyilik olarak yaptığınız şeyleri Allah, şüphesiz en iyi
bilendir
216- (Ey mü'minler) Sizin için hoş olmasa
bile. savaş size farz kılındı: fakat olabilir ki, bir şey sizin hakkınızda
hayırlıdır da, onu kötü görürsünüz: bir şey de hakkınızda
şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu)
siz bilemezsiniz de Allah bilir.
217- [Ey Muhammedi) Sana, içinde savaş yapılan haram ayı soruyorlar.
(Onlara) de ki: Bu ay içinde savaş yapmak büyük suçtur; fakat Allah
yolundan alıkoymak ve O'nu inkar etmek, Mescid-i
Haram'ı (ziyaretten) menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında,
savaştan daha büyük suçtur; ve fitne, öldürmekten daha kötüdür. Müşrikler
sizinle halâ savaşıyorlar; hattâ güçlen yetse, sizi dîninizden
döndürecekler; fakat içinizden her kim dininden döner ve kâfir olarak
ölürse, işte, dünya ve âhiretteki amelleri boşa gitmiş olanlar bunlardır;
cehennem ashabı olanlar da bunlardır ve bunlar orada daimîdirler.
218- Oysa îman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda
cihad edenler ise, işte Allah'ın rahmetini
umanlar da bunlardır. Allah, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
219- Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de
insanlar için hem büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günâhları
faydalarından daha büyüktür. Yine sana (sadaka olarak) ne vereceklerini
soruyorlar. De ki: ihtiyaçtan fazlasını. İşte Allah, dünya ve âhiret
işlerini iyice düşünesiniz diye âyetleri böyle açıklar.
220- Keza sana yetimleri soruyorlar. De ki: Onların işlerini düzeltmek
hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada olursanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.
Allah, bozguncuyla düzelticiyi ebette bilir. Eğer Allah düşseydi size güçlük
çıkarırdı. Şüphesiz Allah, Azîz'dir, Hakim'dir.
221- (Ey mü'minler!) îman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin.
Mü'min bir câriye, hoşunuza gitmese bile,
müşrik bir kadından hayırlıdır. (Mü'min kadınları), îman etmedikçe
müşrik erkeklerle evlendirmeyin. Mü'min bir köle, hoşunuza gitmese bile,
(hür) bir müşrikten hayırlıdır. Bunlar, (sizi) cehenneme çağırırlar; Allah
ise, izniyle, cennete ve mağfirete davet ediyor. İşte, Allah, düşünüp ibret
alsınlar diye, âyetlerini insanlara böyle açıklar.
222- (Ey Muhammedi) Hayızı (âdet halini)
soruyorlar. (Onlara) de ki: O bir ezadır. Hayızlı
iken kadınlardan uzak durun ve temizlenmedikçe onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği şekilde onlara yaklaşın.
Allah. şüphesiz tövbe edenleri sever; temizlenenleri de sever
223- Kadınlarınız sizin için bir tartadır. Bu sebeple tarlanıza
dilediğiniz şekilde yaklaşın. Kendiniz için, (gelecekte faydasını
göreceğiniz iyi ameller) sunun. Allah'tan sakının ve bilin ki, O'na mutlaka
kavuşacaksınız. (Ey Muhammed) Mü'minleri
müjdele.
224- Yeminleriniz sebebiyle iyilik yapmanıza, (kötülükten) sakınmanıza
ve insanlar arasını bulmanıza Allah'ı engel kılmayın. Allah, hakkiyle
işiten, hakkiyle bilendir.
225- Allah, kasıdsız yeminlerinizden
dolayı sizi ayıplamaz; takat kalplerinizin kasdettiği
yeminden sorumlu tutar. Allah, Gafûr'dur, Halîm'dtr.
226- Kadınlarına yanaşmamaya yemin edenlerin dört ay beklemeleri
gerekir. Eğer (yeminlerinden) dönerlerse, şüphesiz, Allah, Gafûr'dur,
Rahîm'dir.
227- Eğer boşanmaya karar verirlerse, Allah, şüphesiz, hakkıyla
işiten, hakkıyle bilendir.
228- Boşanmış kadınlar, kendi başlarına üç hayız (veya temizlik) süresi
beklerler. Eğer onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın
rahimlerinde yarattığı şeyi gizlemeleri onlara helâl olmaz. Fakat kocaları,
eğer barışmak isterlerse, bu süre içinde onları geri almaya daha
lâyıktırlar. Kocalarının onlar üzerinde hakları olduğu gibi, onların da
kocaları üzerinde belli haklan vardır, takat erkekler, onlar üzerinde
bir üstünlük derecesine sahiptirler. Allah. Azîz'dir, Hakîm'dir.
229- Boşamak iki defadır. Sonrası, ya bilinen usûlde tutmak,
ya da iyilikle salıvermektir. Kadınlara (mahir olarak) verdiğiniz şeyi,
kadın erkek, Allah'ın çizdiği hududu ihlâl etmekten korkmadıkça gen almanız
helâl olmaz, Fakat onların, Allah'ın çizdiği hududu ihlâl etmelerinden
kokarsanız, bu takdirde, kadının kocasına verdiği fidyede ikisi üzerine bir
günah yoktur. Bunlar Allah'ın hudududur; onu tecavüz etmeyin. Kimler
Allah'ın hududunu tecavüz ederse, işle zalim olanlar onlardır.
230- Erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa artık o kadın,
başka bir eşle evlenmedikçe ilk kocasına helal olmaz. Eğer bu eş onu
boşarsa. Allah'ın hududunu koruyacaklarını zannettikleri takdirde,
biribirlerine dönmelerinde herhangi bir günah
yoktur. Bunlar, Allah'ın, bilen kimseler için açıkladığı hudududur.
231- Kadınları boşadığınız. onlar da id d e II erinin (bekleme
surelerinin) sonuna
vardıkları zaman, onları
ya güzellikle tutun: ya da güzellikle bırakın. Fakat
onları, eziyet edip zarar vermek için (utmayın
Kim bunu yaparsa kendisine zulmetmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlence
edinmeyin. Allah in üzerinizdeki nimetini, öğüt vermek için size indirdiği
Kitap ve hikmeti hatırlayın; Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi
hakkıyle bilendir.
232- Kadınları boşadığınız, onlar da iddetlerinin
sonuna vardıkları zaman, aralarında meşru bir surette anlaştıkları
takdirde, eşleriyle evlenmelerine engel olmayın, işle, içinizden Allah'a ve
âhiret gününe iman etmiş olanlara bununla öğüt veriliyor. Bu, sizin için
daha faydalı ve daha temizdir. (Bunları! Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz.
233- Analar, emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimseler için, çocuklarını
iki tan yıl emzirirler. Anaların bilinen usûlde yiyecekleri ve giyecekleri
çocuk baba<arına aittir. Bir insana takati dışında (bir şey) yüklenemez; ne
ana çocuğu yüzünden, ne de baba yine çocuğu yüzünden zarar görmelidir.
Vârise de aynısı düşer. Eğer ana ve baba, görüşerek ve anlaşarak (çocuğu
memeden) kesmeyi dilerlerse, üzerlerine herhangi bir günâh
yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (sütanneye) emzirtmek islerseniz,
bilinen miktarda (emzirme ücretini) teslim etliğiniz takdirde, üzerinize
herhangi bir günah yoktur. Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah,
yaptıklarınızı şüphesiz hakkıyla görendir.
234- İçinizden ölenler ve geride bıraktıkları zevceler, kendi başlarına
dört ay on gün beklerler Sürelerini doldurdukları zaman, kendi başlarına
bilinen bir surette yaptıkları şeylerden dolayı sizin üzerinize bir günâh
yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdârdır.
235- Böyle Kadınlara kapalı bir şekilde evlenme isteğimizi belli
etmenizde, yahut içinizde bu isteği Beslemenizde, üzerinize herhangi bir
günah yoktur Allah sizin onları düşündüğünüzü bilmektedir Fakat onlara
maruf söz söylemeniz dışında, onlarla gizlice sözleşmeyin; belli süre de
dolmadıkça nikâh akdine kalkışmayın. Bilin ki, Allah, içinizdekini şüphesiz
bilir; bu sebepten, (böyle-davranışlardan) sakının ve şunu da bilin
ki, Allah, şüphesiz. Gafurdur Halim "dir.
236- Kendileriyle temas etmeden ve (mehirlerini
belirlemeden kadınları boşamışsanız, üzerinize herhangi bir günâh
yoktur. Zengin olanlara güçleri nisbetinde,
fakir olanlara da yine güçleri nisbetinde,
bilinen ölçüler içinde ve iyilik yapanlara da bir borç olmak üzere, onları
mal yönünden faydalandırın.
237- Ve eğer onlarla temas etmeden onları boşamışsanız ve
mehirlerini de tayin etmişseniz, onların
bağışlaması, yahut nikâh aktini elinde tutan
(kocanın bağışlaması dışında, tayın ettiğiniz mehilin yarısı onlara aittir.
Fakat (mehiri,) bağışlamanız takvaya daha
yakındır. Aranızdaki bağı unutmayın. Allah, şüphesiz, yaptıklarınızı
hakkıyla görendir,
238- Namazlara ve özellikle orta namaza devam edin; huşu içinde, Allah
için namaza durun.
239- Fakat (bir tehlikeden] korkmuşsanız, yaya veya bir şeye binmiş
olarak da kılın. Tehlikeden emin olduğunuzda ise. Allah'ı, bilmediğiniz
şeyleri size öğrettiği, gibi zikredin.
240- İçinizden ölenler ve geride zevceler bırakanlar, evlerinden
çıkarmaksızın zevcelerine bir yıla kadar faydalanacakları mal
vasiyet etsinler. Fakat kendileri çıkmışlarsa, kendi başlarına yaptıkları
meşru işlerden dolayı üzerinize herhangi bir günâh yoktur. Allah,-Azizdir.
Hakîm'dir.
241- Boşanmış kadınlar için de. Allah'tan sakınanlara borç olmak üzere
maruf sûrette faydalanacakları bir mal olmalıdır.
242- İşte Allah, akıl edip düşünesiniz diye âyetlerini böyle açıklar.
243- Binlerce olmalarına rağmen, ölümden korkarak ülkelerinden çıkıp
gidenleri bilmez misin? Allah onlara "ölün" demiş, sonra da onları yeniden
hayata kavuşturmuştu. Allah, şüphesiz, insanlara karşı
fadl-u kerem sahibidir; fakat onların çoğu şükretmez.
244- O halde Allah yolunda savaşın ve bilin ki, Allah,
hakkıyle işiten, hakkıyle
bilendir.
245- Allah'a güzel bir ödünç verip da Allah'ın da onun karşılığını kat
kat artırarak vereceği hanı kim vardır? Allah,
hem daraltır, hem genişletir. (Neticece yine) O' na
döndürüleceksiniz.
246- Musa'dan sonraki İsrail oğullarının ileri gelenlerini
bilmez misin? Hani peygamberlerine "bize bir hükümdar gönder de, Allah
yolunda savaşalım" demişlerdi; (o da onlara) "savaş size farz kılınır da
ya savaşmazsanız''" deyince, "ülkemizden ve çocuklarımızdan
uzaklaştırıldığımıza göre, bizim Allah yolunda savaşmamamız için ne sebep
var?" demişlerdi. Faka! üzerlerine savaş farz kılınınca da, pek azı
müstesna yüz çevirmişlerdi. Allah, zâlimleri elbette en iyi bilendir.
247- Peygamberleri onlara şöyle demişti: "Allah, size
Talut’u hükümdar olarak gönderdi." Onlar da,
'biz hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz ve ona bol mal verilmediği halde,
onun bizim başımızdaki hükümdarlığı nasıl olur?" demişler, (peygamberleri de
onlara şöyle) demişti: "Allah, size onu seçti; gerek ilim ve gerekse vücut
yönünden onu kemale erdirip yükseltti. Allah, mülkünü dilediği kimseye
verir. Allah, (kudreti ve tasarrufu)geniş, her şeyi
hakkıyle bilendir."
248- Peygamberleri onlara şöyle demişti "Onun hükümdarlığının alâmeti,
içinde, Rabbınızdan gelen bir gönül rahatlığıyla Mûsâ ve Harun ailesinin
bıraktığı şeylerden artakalanların bulunduğu ve meleklerin taşıdığı sandığın
gelmesidir Eğer mü'min iseniz, bunda, sizin için (ibret alınacak) bir delil
vardır.
249- Tâlût, askerlerle ayrıldığı zaman,
(onlara şöyle) demişti: "Allah sizi bir ırmakta deneyecektir. Kim onun
suyundan içerse benden değildir; kim ondan
tadmazsa, yahut sadece eliyle bir avuç alırsa, bendendir." Ne var ki,
içlerinden çok azı dışında, hepsi ırmak suyunu
içinişlerdi. Tâlût, ve kendisiyle
birlikte olan inananlar nehri geçtikleri zaman {bazıları} demişlerdi ki:
"Bugün arlık Câlüt'a ve ordusuna karşı koyacak
gücümüz yok". Allah'a kavuşacaklarına inananlaraysa şöyle demişlerdi: "Nice
az bir topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok bir topluluğa galip
gelmişler. Allah, sabredenlerle beraberdir.1'
250- Câlût ve askerleriyle karşılaştıkları
zaman da. "Rabbımız! Bize bol sabır ver, sebatımızı artır ve kâfir olan bu
kavme karşı bize yardım et" demişlerdi.
251- Böylece ve Allah'ın izniyle onları hezimete uğratmışlardı Dâvûd
Câlüt'u öldürmüş, Allah’ta hükümdarlığı ve
hikmeti ona vermiş ve dilediği şeyleri de öğretmişti. Eğer Allah'ın,
insanlardan bazısını diğer bazısıyla savıp yok etmesi olmasaydı,yeryüzü
muhakkak fesada uğrardı. Fakat Allah, âlemlere karşı lütuf sahibidir.
252- (Ey Muhammedi) İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir ki, onları sana
hak ola-ak okuyoruz ve sen muhakkak gönderilen peygamberlerdensin.
253- İşte bu peygamberler... Onlardan bazılarını bazılarına
üstün kılmışındır Allah'ın konuştuğu ve bazılarının da
derecelerini yükselttiği kimseler onlardandır. Meryem oğlu İsa'ya
apaçık deliller vermiş ve onu Ruhul-Kudüs ile
desteklemişizdir. Eğer Allah dileseydi, bu peygamberi erden sonra gelen
(millet)leri. kendilerine
gelan apaçık delillerden sonra, birikirlerini öldürmezlerdi, fakat
ihtilâfa düştüler. Onlardan bir kısmı îman elti; bir kısmı da küfretti. Eğer
Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah, dilediğini yapar.
254- Ey îman edenler! İçinde ne bir alışverişin, ne bir dostluğun ve ne
de bir şefâatin olduğu gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz
şeylerden (Allah yolunda) sarfedin.Kâfirler,
işte asıl zâlim olanlar onlardır.
255- Allah; O'ndan başka ilâh yoktur; diridir; kendi zâtiyle kâimdir.
O'nu ne bir uyuklama ve ne da bir uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa
hepsi O'nundu'-O'nun izni olmadan, O'nun yanında Kim şefâat edebilir?
Onların önünde ve arkasında olan herşeyi bilir.
O'nun ilminden kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar O'nun
Kürsü'sü gökleri ve yeri kaplamıştır; onların gözetim. O'na asla ağır
gelmez. O, çok yüce ve çok büyüktür.
256- Dînde zorlama yoktur. Hak yol, bâtıl yoldan ayrılmıştır. Kim
tâğûtu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopması
mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah,
hakkıyle işiten hakkıyla bilendir.
257- Allah, inananların dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa
çıkarır. Küfredenler ise, onların dostları tâğûtlardır
ve onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. Bunlar, cehennem ashabı olup,
orada daimîdirler.
258- Allah'ın kendisine hükümranlık vermesinden dolayı, İbrahim'le,
Rabb; hakkında tartışan kimseyi bilmez misin?
İbrahim (ona) "Rabbım hem dinilir, hem ele öldürür" deyince, o, "ban de
diriltir ve öldürürüm" demişti. Fakat İbrahim. "Allah, güneşi doğudan
getirir; sen de onu batıdan getir" deyince de, o küfreden, şaşırıp
kalmıştı. Allah, zâlim kimseleri doğru yola iletmez
259- Yahut çökük çatılan üzerine, (duvarları) yıkılıp
harab olmuş bir kasabaya uğrayıp da, "bunu.
ölümden sonra, Allah nereden diriltecek''' diyen kimseyi (bilmez misin) ?
Böyle dediği için Allah onu yüz sene boyunca öldürmüş, soma diriltip "kaç
sene böyle kaldın?" demişti. O, *bir gün, yahut daha az" deyince, Allah
(ona) şöyle buyurmuştu: "Hayır, yüz sene kaldın. (İnanmazsan)
yiyeceğine ve içeceğine bak; hiç bozulmamış; ve bir de merkebine bak. (Böyle
yapmamız), seni insanlara bir ibret nişanesi kılmak içindir. Kemiklere bak,
onları nasıl yerli yerine koyacak, sonra onlara et giydireceği? (Cereyan
eden şeyler) ona apaçık belli olunca, şöyle demişti: "Biliyorum ki Allah,
her şeye kaadirdir."
260- İbrahim: "Rabbım Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster* demişti.
Rabbı "yoksa inanmıyor musun?" buyurunca, "hayır, inanıyorum; fakat
kalbimin huzur bulması için.." demişti, (Bunun üzerine Rabbı ona şöyle)
buyurmuştu: "Dört kuş al; onları ahitleştirip kendine alıştır; sonra
onlardan her bir cûz'ünü bir dağ üzerine koy;
sonra da onlan çağır; koşarak sana
geleceklerdir. Şunu da bil ki, Allah, Azîz'dir, Hakim'dir."
261- Mallarını Allah yolunda sarfedenlerin
durumu, yedi başak bitiren ve her bir başakla yüz (hububat) tanesi
bulunan bîr İanenin durumu gibidir. Allah, dilediğine kal
kal verir ve Allah, ihsanı bol, her şeyi
hakkıyle bilendir.
262- Allah yolunda mallarını sarferfenler.
sonra da sarfettiklerini minnet ve eziyet
(vesilesi) kılmayanlar, işte onların, Radarı kalında mükâfatları vardır
Onlara korku yoktur ve mahzun olacaklarda onlar değildir
263- İyi bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan
hayırlıdır. Allah, kullarının verecekleri sadakadan müstağnidir, Halîm'dir.
264- Ey iman edenler! İnsanlara gösteriş olsun diye malını
sarfeden, Allana ve âhîret gününe inanmayan
kimse gibi sadakalarınızı başa kakıp eziyet vermekle iptal
etmeyin. (Gösteriş için sadaka verenin) durumu, üzerinde (bir miktar) toprak
bulunan bir kayanın durumu gibidir ki. ona şiddetli bir yağmur isabet
edince, toprak, o kayayı çırılçıplak bırakıverir. (İşte böyleleri) kazanç
olarak hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfir olanlara hidayet etmez.
265- Mallarını Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve içlerindeki îmanı
sağlamlaştırmak için sarf edenlerin durumu ise, bir tepe üzerindeki bahçenin
durumu gibidir ki, oraya şiddetli bir yağmur isabet edince meyvelerini iki
kat verir şiddetli yağmur isabet etmezse de çisinti
ona yeter Allah, yaptıklarınızı hakkıyle
görendir.
266- İçinizden herhangi biri, kendisine ihtiyarlık çökmüş, (çalışıp
kazanamayan) zayıf çocukları olduğu halde, {ağaçları) altından
ırmaklar akan. içinde kendisine ait her çeşit meyveler bulunan hurma ve
üzüm bahçesine ateşle karışık bir kasırganın gelmesini ve o bahçenin
yanmasını ister mı? İşle. Allah, âyetlerini, düşünesiniz diye böyle
açıklıyor.
267- Ey îman edenleri (Sadaka olarak) gerek kazandıklarınızın ve
gerekse yerden sizin için çıkardıklarımızın iyilerinden verin. Gözü kapalı
olmadıkça alı; sı olmayacağınız malın kötüsünü sadaka olarak vermeye
kalkışmayın. Bilin id. Allah, {sizin vereceğiniz şeylerden) müstağnidir;
hamd edilmeye asıl lâyık olan da O'dur.
268- Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği emreder. Allah ise.
size günâhtan bağışlama ve bolluk vaat ediyor. Allah, ihsanı geniş olan ve
her şeyi hakkıyle bitendir.
269- O, hikmeti dilediği kimseye verir; kime de hikmet vermişse, pek çok
hayır verilmiş demektir. Akıl sahiplerinden başkası (bunu) düşünmez.
270- Nafaka veya adaktan her ne vermiş veya adamışsanız, Allah,
muhakkak onu bilir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları yoktur.
271- Eğer sadakaları aşikâre verirseniz, bu. iyidir; ve fakat onu
gizleyip de fakirlere verirseniz, sizin için daha iyidir. Allah, bununla
günâhlarınızdan bir kısmını örter. Allah, yaptıklarınızdan
hakkıyle haberdardır.
272- (Ey Muhammedi) Onları hidayete erdirmek, senin üzerine borç
değildir; fakat Allah, dilediği kimseye hidayet eder. Sadaka olarak sarf
ettiğiniz her şey, sızın kendiniz İçindir. Zaten siz, yalnız Allah'ın
rızasını kazanmak için sarf edersiniz Sadaka olarak her ne sarf etmişseniz.
haksızlığa uğratılmaksızın aynen size verilecektir.
273- (Sadaka) Allah yolunda (kendilerini) hapsetmiş, kazanç için
yeryüzünde dolaşamayan iffetleri dolayısıyla da isteyemedikleri için câhilin
kendilerini zengin sandığı, senin de simalarından tanıdığın,
yüzsüzlük edip insanlardan istemeyen fakir İçindir. Sadaka olarak
verdiğiniz her şeyi, Allah, hakkıyle bilendir.
274- Gece ve gündüz, gizli ve aşikâre olarak mallarından
sarfedenler, işte onlar için Rabları katında
mükâfatlan vardır; onlara korku yoktur; ve mahzun olacaklar da onlar
değildir.
275- Ribâ yiyenler, "alışveriş, ribâ
gibidir* demiş olmaları dolayısıyla, ancak kendisini şeytan çarpmış
mecnûn kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Halbuki Allah, alışverişi helâl,
ribâyı ise, haram kılmıştır. Buna göre, kimse
Rabbından bir öğüt getir de (bu haramdan» vazgeçerse, geçmişi kendisine, işi
Allah'a aittir. Kim de tekrar {bu harama) dönerse, işte bunlar
cehennem ashabıdır; cehennemde dâimidirler.
276- Allah, ribânın bereketini giderir,
sadakaları ise. bereketlendirir. Allah, küfürde ve günâhta ısrar eden hiç
kimseyi sevmez.
277-
îman edenlerin, hayırlı iş işleyenlerin, namazı hakiyle edâ edip zekatı
verenlerin Rabları kalında mükâfatlan vardır; onlara korku yoktur; mahzun
olacaklar da onlar değildir.
278- Ey İman edenler! Eğer gerçeklen mü'min iseniz, Allah'tan korkun ve
rıbâdan geri kalanı bırakın.
279- Fakat bunu yapmazsanız, Allah'a ve Rasülüne
karşı savaşa girdiğinizi bilin ve eğer tövbe ederseniz, ana paranız
sizindir; ne haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
280- Eğer (borçlu) darda ise, eli genişi e yi ne ey s kadar ona mühlet
verin. Halbuki bilmiş olsanız,(alacağınızı) sadaka olarak
bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.
281- (Ey îman edenleri) Allah'a döndürüleceğiniz ve haksızlık
edilmeksizin herkese kazancının verileceği (o hesap) günün-den kortun.
282- Ey îman edenler! Belirli bir vakte kadar birbirinize
borçlandığınız zaman, onu yazın; aranızdan bir kâtip doğru olarak yazsın ve
Allah'ın Kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin; yazsın. Borçlu olan
da yazdırsın ve Rabbı olan Allah'tan korkup borcundan hiçbir şey
eksiltmesin. Eğer borçlu, câhil, yahut zayıf, yahutta
bizzat yardırma gücü yetmezse, velisi doğru olarak yazdırsın. (Borç ve
alacak yazılırken) erkeklerinizden iki de şâhid bulundurun. Eğer iki erkek
olmazsa, razı olacağınız şâhidlerden bir
erkekle, birinin unutması halinde, diğerinin ona hatırlatması için iki
kaOm yeter. Şâhidler
çağırıldıklarında, şâhidlikten) çekinmesinler.
Küçük olsun büyük olsun, borcu, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu,
Allah katında daha adaletli, şâhidlik için daha
sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha yakındır; ancak aranızda yaptığınız
alışverişin peşin (paralı) bir ticaret olması halinde, onu yazmamanızda size
bir günâh yoktur. Alış-veriş ettiğiniz zaman da şâhid tutun. Kâtibe de
şâhide de zarar verilmesin. Eğer (bir zarar) verirseniz, bu kendinize
dokunacak bir itaatsizlik olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor.
Allah, her şeyi hakkıyle bilendir.
283- Eğer yolculuktaysanız ve bir kâtip de bulamazsanız, (borca Karşılık)
alınan rehinler yeter. Eğer Birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen
kimse emanetini ödesin; Rabbı olan Allah'tan korksun.
Şâhidliği gizlemeyin; her kim onu gizlerse, o, mutlaka kalbi günahkâr
olan bir kimsedir. Allah ne yapığınızı hakkiyle bilendir.
284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'a aittir. İçinizdeki açıklasanız
da, gizleseniz de. Allah, onunla sizi hesaba çeker; sonra da dilediğini
bağışlar dilediğine azâbeder. Allah, her şeye
hakkıye kaadirdir.
285- Rabbından kendisine indirilene Peygamber da îman etmiştir,
mü'minler de hepsi de, Allah'a, meleklerine,
kitaplarına ve peygamberlerine iman etmiş ve şöyle demişlerdir:
"Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.
İşittik ve itaat ettik; Rabbımız, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır.'
286- Allah, hiç kimseye gücü dışında bir şey yüklemez (Kişinin)
kazandığı iyilin lehine, kötülük ise aleyhinedir. Rabbimiz' Unutmuş yahut
hata yapmışsak, (bu yüzden) bizi sorumlu tutma. Rabbımız! Bizden öncekilere
yüklediğin gibi. bize de ağır bir yük yükleme. Rabbımız! Gücümüzün
yetmeyeceğim bize taşıtma. Bizi affet; bizi bağışla ve bize merhamet et
Sen bizim mevlâmızsın. Kâfir milletlere Karşı bize yardım et.