28-KASAS SÛRESİ
Kur"ân-ı Kerîm'in yirmi sekizinci sûresi olup 88 âyetten müteşekkildir.
Sûre, Mekke devrinde Nemi sûresinden sonra nazil olmuştur. Bazı
rivayetlerde, 52-55 inci âyetlerin Medine'de nazil olduğu söylenir. 85 inci
âyet de Mekke'den Medine'ye hicret sırasında, Cuhde'de nazil olmuştur.
Sûrenin 25 inci âyetinde "kasas" dan söz edilmesi dolayısıyla ona bu ad
verilmiştir.
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
1- Tâ. Sîn.
Mîm.
2- Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
3- Mûsâ ve Firavun'un haberlerinden bir kısmını mümin kimseler için
hak ile okuyacağız.
4- Firavun, ülkeye hâkim olmuş ve halkını fırkalara ayırmıştı.
Onlardan bir
gurubu, oğullarını boğazlayarak, kadınlarını da hayatta
bırakarak zayıflatıyordu. O, bozgunculardan biriydi.
5-6- Yeryüzünde zayıf bırakılanlara lûtufta bulunmak, onları İmam yapmak,
vâris kılmak, onlara yeryüzünde bir mekan vermek, Firavun'a, Hâmân'a ve
onlardan olan askerlerine, çekindikleri şeyi göstermek istedik.
7- Musa'nın annesine, "onu emzir, başına gelecekten korktuğun zaman
onu denize at; korkma ve üzülme. Onu sana mutlaka geri vereceğiz ve onu
peygamberlerden kılacağız* diye ilham etmiştik.
8- Firavun ailesi de onu, kendilerine bir düşman ve başlarına bir
dert olmak üzere bulup, almıştı. Firavun, Hâmân ve askerleri hatalı idiler.
9- Firavun'un karısı şöyle demişti. Benim için de senin için de bir
gözbebeği. Sakın onu öldürmeyin. Belki size faydası dokunur; yahut onu evlâd
ediniriz". Oysa onlar, işin farkında değillerdi.
10- Musa'nın annesi, kalbi bomboş olarak sabahı etmişti. Müminlerden
olması için eğer kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse çocuğu açığa vuracaktı.
11- Musa'nın kız kardeşine şöyle demişti: "Onu takip et". Oda, kimse
farkına varmadan onu gözetliyordu.
12- Önceden süt analarım ona haram kılmıştık. Bu sebeple Musa'nın kız
kardeşi, Firavun'un ailesine şöyle demişti: "Sizin için ona bakacak ve ona
öğütler verecek bir ev halkını size tavsiye edeyim mi"?
13- Böylece, ferahlasın, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin hak olduğunu
bilsin diye Musa'yı annesine geri verdik. Fakat onların çoğu bilmez
14- Mûsâ, ergenlik çağına erişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim
vermiştik. Biz, iyileri işte böyle mükafatlandırırız.
15- Mûsâ, ahalisinin habersiz bulunduğu bir sırada şehre girmiş ve
orada, biri kendi taraftarlarından, diğeri de düşmanlarından olan iki adamın
dövüştüğünü görmüştü. Bunun üzerine, düşmanına karşı kendi taraftarlarından
olana yardım etmişti. Bu maksatla Mûsâ, onu itmiş ve öldürmüştü. "Bu,
şeytanın işinden. O, apaçık yoldan saptıran bir düşman" demiş.
16- Yine demişti ki: "Rabbım! Ben nefsime zulmettim; beni bağışla".
Rabbı da onu bağışlamıştı. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir.
17- Keza demişti ki: "Rabbım! Bana verdiğin nimet hakkı için suçlulara
asla yardımcı olmayacağım".
18- Böylece şehirde, korkarak, (başına gelebilecek belaları)
bekleyerek sabahlamıştı. Bir gün önce kendisine yardım ettiği kimse, yine
kendisinden yardım İstiyordu. Mûsâ ona demişti ki: "Şüphesiz sen, apaçık bir
sapıksın".
19- Mûsâ, kendilerinin düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince, adam
şöyle demişti: "Ey Mûsâl Dün öldürdüğün kimse gibi beni de mi öldürmek
istiyorsun? Sen, yeryüzünde ıslâh edicilerden olmak istemiyorsun da sadece
bir zorba olmak istiyorsun".
20- Şehrin uzak semtinden bir adam koşarak gelmiş ve demişti ki: "Ey
Mûsâ ileri gelen bazı kimseler, seni öldürmek için seninle ilgili görüşme
yapıyorlar. Hemen çık. Ben sana tavsiye ediyorum".
21- Bunun üzerine Mûsâ, korku içinde, başına gelebilecekleri
gözetleyerek oradan çıkmıştı. Bu sırada da demişti ki: "Rabbım! Beni zâlim
kavimden kurtar".
22- Medyen istikametine yöneldiği zaman da şöyle demişti: "Belki
Rabbım bana doğru yolu gösterir".
23- Medyen suyuna gelince, orada insanlardan bir topluluğun
hayvanlarını suladığını, onların aşağısında iki kadının da kendi koyunlarını
sudan menettiklerini görmüş ve kadınlara "işiniz ne?" demişti. İki kadın da
demişlerdi ki: "Çobanlar suyun başından ayrılmadıkça biz hayvanları
sulamayız. Babamız yaşlı bir ihtiyardır".
24- Mûsâ, onların hayvanlarını da sulamış. sonra gölgeliğe çekilip
demişti ki: "Rabbım Ben, senin bana indireceğin mala muhtacım".
25- O sırada kadınlardan birisi, utana utana yürüyerek ona gelmiş ve
şöyle demişti : "Babam sana, bizim için hayvanları sulamanın ücretini ödemek
için seni çağırıyor". Mûsâ gelip de ona başından geçenleri anlatınca, adam
demişti ki: 'Korkma; zâlim kavimden kurtuldun".
26- Kadınlardan biri de şöyle demişti: "Ey babacığım! Onu ücretli tut;
ücretli tuttuğun kimselerin en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olandır".
27- Adam da demişti ki: "Bana sekiz yıl ücretli durmana karşılık şu
iki kızımdan birini, seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on seneyi
tamamlarsan, bu. senden bir iyilik olur. Ben sana güçlük vermek istemem.
İnşaallah beni iyilerden bulacaksın*.
28- Mûsâ da şöyle demişti: "Bu, benimle senin arandadır. Hangi süreyi
tamamlarsam bana karşı düşmanlık yok demektir. Söylediklerimize Allah
vekildir".
29- Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola çıkınca, Tûr'un
yanında bir ateş görmüş ve ailesine şöyle demişti: "Durun; ben bir ateş
gördüm; belki size oradan bir haber, yahut ateşten alevli bir odun getiririm
de ısınırsınız."
30- Mûsâ oraya gelince mukaddes arazide vadinin sağ kıyısındaki
ağaçtan, kendisine: "Ey Mûsâ! Ben, muhakkak ben, âlemlerin Rabbı Allah'ım"
diye seslenilmişti.
31- "Âsânı at". Mûsâ, asanın, sanki küçük bir yılan gibi hareket
ettiğini görünce, arkasını dönüp kaçmış ve geri dönmemişti. (Ona denilmişti
ki:) "Ey Mûsâ! Gel, korkma; sen güven içinde olanlardansın".
32- "Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıksın. Kollarını kendine
çek, korkun yok olsun. Bunlar, Firavun ve ileri gelenlerine karşı Rabbından
iki delildir. Onlar, bir gerçektir ki, yoldan çıkmış bir kavim idi".
33- Mûsâ şöyle demişti: "Rabbım! Ben, onlardan bir insan öldürdüm. Ve
şimdi, onların beni öldürmelerinden korkuyorum".
34- "Kardeşim Harun dil yönünden benden daha açık konuşur. Onu, beni
doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Ben, onların beni
yalanlamalarından korkuyorum".
35- Allah da şöyle buyurmuştu: "Seni kardeşinle kuvvetlendireceğiz ve
size öyle bir üstünlük vereceğiz ki, size asla ulaşamayacaklar. Siz ikiniz
ve size uyanlar, âyetlerimizle dâima galipsiniz".
36- Nitekim Mûsâ, apaçık mucizelerimizle onlara gelince demişlerdi ki:
"Bu uydurulmuş sihirden başka bir şey değildir. Biz bunu, evvelki
atalarımızdan bile işitmedik".
37- Mûsâ da demişti ki: "Rabbım, kendi katından hidayeti getireni ve
dünyanın iyi akıbetinin kime ait olacağını daha iyi bilir. Şu muhakkaktır ki
zalimler, asla iflah olmazlar".
38- Firavun ise şöyle demişti: "Ey ileri gelenler! Sizin için, benden
başka bir ilâh tanımıyorum. Çamur üzerine benim için bir ateş yak, ey Haman!
Sonra da bana bir kule yap, belki Musa'nın ilâhına ulaşabilirim. Ben onun
mutlaka yalancılardan biri olduğunu zannediyorum".
39- Firavun ve askerleri ülkede haksız bir şekilde büyüklük
taslamışlar ve bize hiç döndürülmeyeceklerini zannetmişlerdir.
40- Oysa biz onu ve askerlerini yakalamış, sonra da denize
atıvermişizdir. Bak, zâlimlerin akıbeti nasıl oluyormuş.
41- Onları, ateşe davet eden önderler yapmışızdır; kıyamet günü de
yardım edilmeyeceklerdir.
42- Bu dünyada onların peşine bir lanet takmışızdır; kıyamet günü ise
kötülenenlerden olacaklardır.
43- İlk nesilleri helak ettikten sonra, insanlar için, belki
düşünürler diye kalb gözü, hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitap da
verdik.
44- (Ey Muhammedi) Biz, Musa'ya (peygamberlik) işini verdiğimizde sen
(mukaddes vadinin) ne batı tarafında idin, ne de şâhid olanlardan idin.
45- Bununla beraber biz bir çok nesiller yarattık; onların üzerinden
seneler geçti ve sen, Medyen halkı içinde bulunup da onlara âyetlerimizi
okumamıştın; fakat onları sana gönderen biziz.
46- Musa'ya seslendiğimiz zaman, sen, Tûr'un yanında da değildin.
Fakat senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman
için ve belki onlar da düşünürler diye Rabbından bir rahmet olmak üzere
(Kur'ânı bu haberlerle sana biz gönderdik.)
47- Seni gönderdik ki, kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir
musibet geldiğinde, "Rabbımız! Bize bir peygamber gönderseydin de senin
ayetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık" demesinler.
48- Nitekim, yanımızdan kendilerine hak geldiği zaman, "Musa'ya
verilen (mucizeler) gibi ona da verilseydi ya" demişlerdir. Halbuki önceden
Musa'ya verilenleri inkar edip "birbirine destek olan iki sihir dememişler
mi idi; "biz, hepsini de inkâr ediyoruz" dememişler mi idi?
49- (Ey Muhammedi) De ki: "Eğer sözüne güvenilir kimseler iseniz,
Allah katından Kur"ân ve Tevrat'tan daha hidayet edici bir kitap getirin de
ona uyayım".
50- Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, kendi bâtıl heveslerine
uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir hidayet olmaksızın kendi bâtıl hevesine
uyan kimseden daha sapık kim vardır? Allah, zâlim olan kimselere asla
hidayet etmez.
51- Şu muhakkaktır ki, belki düşünürler diye Kur"ân âyetlerini birbiri
arkasına indirdik.
52- Önceden kendilerine kitap verdiklerimiz Kur'âna da îman ederler.
53- Kendilerine bu Kitap okunduğu zaman, "biz ona îman ettik; o
Rabbımızdan gelen bir haktır; ondan önce de biz müslüman idik" derler.
54- İşte bunlara mükafatları, sabretmeleri dolayısıyla iki kere
verilir. Bunlar, kötülüğü iyilikle savarlar; kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden hayra sarf ederler.
55- Boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler. "Bizim
amellerimiz bize, sizin amellerinize de size aittir. Size selâm olsun;
câhillerden olmak istemeyiz" derler.
56- (Ey Muhammedi) Sen, sevdiğin kimseye hidayet edemezsin; fakat
Allah dilediğine hidayet eder. O, hidayete lâyık olanları daha iyi bilir.
57- "Eğer seninle beraber hidayete uyarsak, ülkemizden sürülürüz"
demektedirler. Halbuki biz onları, kendi katımızdan her şeyin ürünlerinin
içinde toplandığı hürmetli ve güvenli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat
onların çoğu bilmemektedirler.
58- Biz, yaşayışını inkâr eden nice şehirler helak etmişizdir. İşte
yerleri; kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. Oralara vâris biz
olmuşuzdur.
59- Rabbın, ana şehirlere, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir
peygamber göndermedikçe hiçbir şehrin helak edicisi olmamıştır. Biz, ancak
ahalisi zâlim olan şehirleri helak etmişizdir.
60- Size verilen her şey, dünya hayatının bir geçimliği ve süsüdür.
Allah katında olan şeyler ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hiç aklınızı
kullanmıyor musunuz?
61- Kendisine, ileride kavuşacağı güzel bir va'dde bulunduğumuz kimse,
kendisine dünya hayatının geçimliğini verdiğimiz, sonra da kıyamet günü azâb
için hazır edilecek kimse gibi midir?
62- O gün, Allah onlara seslenir ve der ki: "Sizin iddia etmiş
olduğunuz ortaklarım hani nerede"?
63- Azâb hükmü aleyhlerine kesinleşmiş olanlar da şöyle derler:
"Rabbımız! Şunlar, bizim azdırdıklarımızdır; onları, kendimizi azdırdığımız
gibi azdırdık. Onlardan uzaklaşıp sana sığınıyoruz; zaten onlar, bize de
ibadet etmiyorlardı".
64- Onlara "koştuğunuz ortaklarınızı çağırın" denir. Onlar da
çağırırlar; takat kendilerine cevap vermezler; cehennem azabını görürler;
doğru yolda olmadıklarına yanarlar.
65- O gün Allah onlara seslenir ve der ki: "Peygamberlere ne cevap
verdiniz"
66- O gün bütün haberler, sanki kendilerine kör olmuştur;
(söyleyecekleri sözü) biribirlerine bile soramazlar.
67- Oysa (dünyada iken) tövbe eden, îman eden ve sâlih amel işleyen
kimsenin, kurtuluşa erenlerden olması umulur.
68- Rabbın dilediğini yaratır ve seçer; onların seçme hakları yoktur.
Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve çok yücedir.
69- Rabbın, göğüslerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da
bilir.
70- O, kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'tır. Dünyada ve
âhirette hamd, O'na mahsustur; hüküm O'nundur; yine O'na döndürüleceksiniz.
71- (Ey Muhammedi) De ki: "Allah, kıyamet gününe kadar geceyi
üzerinizde devamlı kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size bir ışık getirir,
haydi söyleyin; hiç işitmiyor musunuz?
72- Ve yine de ki: "Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü üzerinizde
devamlı kılsa, Allah'tan başka hangi ilâh size bir gece getirir de, o gecede
dinlenirsiniz, haydi söyleyin; hiç görmüyor musunuz"
73- O, geceyi ve gündüzü, içinde dinlenmeniz ve lûtfundan rızık
aramanız için size kendi rahmetinden yaratmıştır; belki böylece
şükredersiniz.
74- O gün Allah onlara seslenir ve der ki:"Sizin iddia etmiş olduğunuz
ortaklarım hani nerede"
75- Her ümmetten bir şâhid çıkarır ve deriz ki: "Haydi delillerinizi
getirin". İşte o zaman bilirler ki, hak Allah'ındır ve iftira etmiş
oldukları şeyler, kendilerinden kaçıp gitmiştir.
76- Karun, Mûsâ kavminden idi; fakat onlara karşı azmıştı. Biz de ona
öyle bir hazine vermiştik ki, onun anahtarları, kuvvet sahibi kalabalık bir
cemaata ağır gelirdi. Bir gün kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma; Allah,
şımaranları sevmez".
77- "Allah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara; dünyadaki
nasibini de unutma. Allah'ın sana iyilik ettiği gibi sen de iyilik et.
Yeryüzünde tesad peşinde koşma; Allah fâsidleri hiç sevmez".
78- Karun da demişti ki: "Bu hazine bana bende olan bir ilme göre
verilmiştir". O hiç bilmez mi ki, Allah, ondan evvelki nesillerden ondan
daha kuvvetli ve topladığı mal daha çok olan nice kimseleri helak etmiştir.
Suçluların günâhları kendilerinden asla sorulmaz.
79- Bir gün kavmine ziynetleriyle çıkmıştı. Dünya hayatını isteyenler
de demişlerdi ki: "Keşke Karun'a verilen şeyler gibisi bizim de olsaydı.
Doğrusu o çok talihli imiş".
80- Kendilerine ilim verilen kimseler ise, şöyle demişlerdi: "Size
yazıklar olsun! îman eden ve sâlih amel işleyen kimseler için Allah'ın
sevabı daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler erişebilir".
81- Sonunda Karun'u da evini de yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı
kendisine yardım edecek hiçbir yardımcısı yoktu; kendi kendine yardım
edebilecek kimselerden de değildi.
82- Daha dün onun yerinde olmak isteyenler ise: "Vay! Demek ki Allah,
kullarından dilediğine rızkını genişletiyormuş ve sıkıyormuş. Eğer
üzerimizde Allah'ın lûtfu olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay!
Demek ki kâfirler asla iflah olmuyorlarmış." demeye başlamışlardı.
83- İşte âhiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve
fesad istemeyen kimselere veririz. (Sözel akıbet, Allah'tan sakınanlarındır.
84- Kim iyilikle gelirse, ona, yaptığı iyiliğin daha hayırlısı vardır.
Kim de kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler, ancak işlemiş oldukları
kadar cezalandırılırlar.
85- (Ey Muhammedi) Kur'ân'ı sana farz kılan Allah, döneceğin yere seni
elbette döndürecektir. De ki: Rabbım, kimin hidayetle geldiğini, kimin de
apaçık sapıklıkta bulunduğunu daha iyi bilir".
86- Sen. bu Kitab'ın sana indirileceğini beklemiyordun. Ancak
Rabbından bir rahmet olmak üzere sana indirildi. Bu itibarla sakın kâfirlere
arka çıkma.
87- Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan
alıkoymasınlar. İnsanları Rabbına davet et ve sakın müşriklerden olma.
88- Sakın Allah'la beraber başka bir ilâha ibadet etme; zira O'ndan
başka ilâh yoktur. O'ndan başka her şey yok olacaktır. Hüküm Onundur.Yine
Ona döndürüleceksiniz.