54-KAMER SÛRESİ
Kur'ân-ı Kerîm 'in elli dördüncü sûresi olup 55 âyetten müteşekkildir.
Mekke'de Tarık sûresinden sonra nazil olmuştur. Ancak 44-46 inci âyetleri
Medenîdir, ilk âyette ayın yarılıp ikiye aynlmasından söz edildiği için
sûreye "Kamer sûresi" denilmiştir. Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere
çeşitli hadîs kitaplarında yer alan ve bir çok sahabîden rivayetle mütevâtir
derecesine ulaşan hadîslerden anlaşıldığına göre Mekkeli müşriklerin Hazreti
Peygamberden bir mucize göstermesini istemeleri üzerine, Allah,
peygamberliğinin bir delili olmak üzere Rasûlüne Şakku'l- kamer (ayın
yarılması) mucizesini vermiştir. Misal olmak üzere yalnız Buhari'nin Sahih
(Kilabu't-tefsîr) inde yer alan bir kaç hadîs şöyledinibn Mesûd'tan
Rasûlullah:" (s.a.s) zamanında ay iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın
üzerinde, bir parçası da onun önünde idi. Rasûlullah (s.a.s) buyurdu ki:
Şâhid olun" Ibn Mes 'ûd'tan Nebiy (s.a.s) île birlikte bulunuyorduk. Ay
yarıldı ve iki oldu. Bunun üzerine bize şöyle buyurdu ;Şahit olun şâhid
olun." İbn Abbaslan: "Nebiy (s.a.s) zamanında ay yarıldı."Enes'ten: "Mekke
halkı, kendilerine bir mucize Gösterilmesini istediler. Rasûlullah (s.a.s)
da onlara ayın yarılması gösterdi." Enes'ten: "Ay iki parçaya ayrıldı."
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
1 - Kıyamet
vakti yaklaşmış ve ay yarılmıştır.
2- Bir mucize görseler, yüz çeviriyorlar ve "devam edegelen bir
sihir" diyorlar.
3- Hakkı yalanlamışlar ve kendi heva ve heveslerine tâbi
olmuşlardır. Halbuki her iş bir gayede sona erer.
4-5- Gerçek şudur , onlara, (kendilerini küfürden) vazgeçirecek hikmet dolu
nice haberler gelmiştir de, uyanlar hiç fayda vermemiştir.
6-8- Bu sebeple (ey Muhammed!) onlardan yüz çevir; o çağırıcının, nefislerin
hoşlanmadığı bir şeye çağırdığı gün, gözleri (gördükleri şeylerin korkusu
ile) zelil olarak, sanki etrafa yayılmış çekirgeler gibi çağırana
koşarcasına kabirlerden çıkarlar ve o kâfirler derler ki: "Bu zor bir gün."
9- Onlardan önce de Nûh kavmi yalanlamıştı. Kulumuzu yalanlamışlar,
"mecnûn" demişler ve engel olmuşlardı.
10- O da, "ben yenildim; yardım et" diye Rabbına duâ etmişti.
11-12- Bunun üzerine biz de göğün kapılarını boşalan bir su ile açmış, yerin
pınarlarını da fışkırtmıştık. Böylece (yere ve göğe âit) sular, takdir
olunan bir iş için birleşmişti.
13-14- Onu, tahta levhalardan çivilenip yapılmış, inkâr edilen Nuh'a mükâfat
olarak verilmiş, nezaretimiz altında yüzüp giden bir gemiye bindirmiştik.
15-16- Gerçek şu ki, o gemiyi bir ibret kılmıştık; şimdi öğüt alacak yok mu?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
17- Kur'ân'ı, öğüt olması için kolaylaştırdık; şimdi öğüt alacak yok
mu?
18- Âd kavmi de yalanlamıştı; azabım ve uyarmam nasılmış, şimdi görün.
19-20- Üzerlerine, devamlı uğursuz bir günde, sanki köklerinden sökülmüş
hurma kütükleri gibi insanları yerlerinden koparıp atan dondurucu bir rüzgâr
göndermiştik.
21- Azabım ve uyarmam nasılmış, gördünüz mü?
22- Kur'ân'ı öğüt olması için kolaylaştırdık; şimdi öğüt alacak yok
mu?
23- Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamıştı
24- Demişlerdi ki: "İçimizden tek bir insana mı uyacağız? Bu takdirde
biz, mutlaka bir sapıklık ve delilik içinde oluruz."
25- "Vahiy, içimizden ona mı gönderilecek? Hayır, o, yalancı küstahın
biridir."
26- Fakat yarın, yalancı küstahın kim olduğunu öğreneceklerdir.
27- (Ey Salih!) Onları denemek için kendilerine dişi deveyi
göndereceğiz. Onları gözetle ve sabret.
28- Onlara, suyun aralarında taksim edildiğini, herkesin kendi
sırasında su alacağını haber ver.
29- Fakat onlar, bir arkadaşlarına seslenmişler, o da kılıcını çekip
deveyi öldürmüştü.
30- Azabım ve uyarmam nasılmış, şimdi gör:
31- Üzerlerine öyle bir sayha (korkunç ses) gönderdik ki, hepsi de,
hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluvermişlerdi.
32- Kur'ân'ı öğüt olması için kolaylaştırdık; şimdi öğüt alacak yok
mu?
33- Lût kavmi de uyarıları yalanlamıştı.
34-35- Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr göndermiş, fakat Lût
ailesini, katımızdan bir nimet olmak üzere seher vakti kurtarmıştık.
Şükreden kimseyi, biz işte böyle mükâfatlandırırız.
36- Lût onları, şiddetli azabımızı haber vererek uyarmıştı; fakat
onlar, uyanlardan şüphe etmişlerdi
37- Bir de ondan müsafirlerini almaya kalkışmışlardı da, biz de
gözlerini görmez hale getirivermiş ve "azabımı ve uyarılarıma kulak
asmamanın neticesini tadın" demiştik.
38- Sabah vakti, erken, arkası kesilmeyen bir azâb onları
yakalayıvermişti.
39- Şimdi tadın bakalım azabımı ve uyanlarımın neticesini.
40- Gerçek şu ki, biz Kur'ân'ı öğüt olması için kolaylaştırdık; şimdi
öğüt alacak yok
mu?
41 - Firavun ailesine de uyarılar gelmişti.
42- Fakat mucizelerimizin hepsini de yalanlamışlardı. Biz de onları,
dâima gâlib ve güçlü bir hükümdarın yakaladığı gibi yakalayıvermiştik.
43- (Ey Kureyşli müşrikler!) Şimdi sizin kâfirleriniz, bu
saydıklarımızdan daha mı hayırlıdır; yoksa kitaplarda, sizi azâbtan kurtaran
bir ayrıcalığınız mı vardır?
44- Yoksa onlar, "biz, muzaffer bir topluluğuz" mu diyorlar?
45- Fakat o topluluk, hezimete uğratılacak ve dönüp kaçacaklardır.
46- Onların, va'dolunan azabı asıl görecekleri vakit kıyamettir.
Kıyamet azabı daha korkunç ve daha acıdır.
47- Şüphesiz suçlular, sapıklık ve ateşler içindedirler.
48- O gün, yüzleri üstü cehenneme sürülecekler ve kendilerine
"cehennemin hararetini tadın" denilecektir.
49- Şüphesiz biz, her şeyi bir kadere göre yarattık.
50- Bizim emrimiz, gözün açılıp kapanması gibi, ancak tek bir emirdir.
51- Gerçek olan şudur ki, biz, geçmiş kavimlerden sizin benzerlerinizi
de helak etmiştik. Hiç öğüt alacak yok mu?
52- Yaptıkları her şey kitaplarda yazılıdır.
53- Küçük büyük her şey satırlarda kayıtlıdır.
54-55- Şüphesiz takva sahipleri de, cennetlerde, aydınlık içinde,
kudret sahibi hükümdarın katında hoşnut olunacak bir yerdedirler.