006- EN'AM SÛRESİ
Kur"ân-ı Kerîmin
altıncı sûresi olup 165 âyetten müteşekkildir. Sûrenin
tamamının bir defada Mekke'de nazil olduğu söylendiği gibi, birkaç âyeti
istisna ederek onların Medine'de nazil olduğunu söyleyenler de vardır.
Sûrenin nüzul zamanı, Isrâ
sûresinin nüzulünden sonraki devreye rastladığı için, hicretten çok kısa bir
zaman önce nazil olduğu anlaşılır; zira Isrâ
sûresi, hicretten bir sene önce nâzii olmuştur.
Süreye "En'âm sûresi"
denilmesinin sebebi, sûre içinde, deve, sığır, koyun ve keçi gibi dört
bacaklı hayvanlardan söz edilmesi ve bunlara ait hükümlere yer verilmesidir.
Aynca sûrede, tevhidi
ve nübüvveti isbat eden, bazı peygamberlerin
kıssalarını anlatan, yaratılışın acaibliklerine
dikkatleri çeken, doğru yoldan uzaklaşmış kâfirlerin sıfatlarını açıklayan,
müşriklerin hiçbir delile dayanmaksızın kendilerine haram kıldıkları
birtakım yiyeceklerin, aslında Allahu
Teâlâ tarafından helâl kılınmış olduğunu beyan
eden, kullarının menfaati için gökleri ve yeri yaratan, geceyi ve gündüzü
icad eden Allah'u
Teâlâ'yı medh u sena
eden âyetler de büyük bir yekûn tutar
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı
vareden Allah'a mahsustur.(Böyle olmasına rağmen) o küfredenler, yine
de (başkalarını) Rablarına denk tutuyorlar.
2- Sizi çamurdan yaratan, sonra da bir ecel takdir eden O'dur. 0'nun
yanında bir de belirli bir ecel vardır ve siz, yine de şüphe ediyorsunuz.
3- Göklerde ve yerde (bu sıfatlarla maruf olan Allah, işte) O
Allah'tır. Sizin sırrınızı da açığınızı da bilir; kazandıklarınızı da bilir.
4- Onlara, Rablarının
âyetlerinden hiçbir âyet gelmemiştir ki, ondan
yüz çevirmemiş olsunlar.
5- Bu sebeple kendilerine hak (olan Kur'ân)
gelince, onu hemen yalanlamışlardır. Fakat alaya almış oldukları o Kitabın
haberleri yakında gelecektir
6- Kendilerinden önce nice nesiller helak ettiğimizi bilmiyorlar mı?
Oysa biz onlara, size sağlamadığımız imkanları
sağlamıştık; üzerlerine gökten bol bol yağmurlar
göndermiş, altlarından ırmaklar akar hale getirmiştik. Ne var ki onları
günahları dolayısıyle yine de helak ettik ve
onlardan sonra başka nesiller vücûda getirdik.
7- (Ey Muhammedi) Sana, kâğıda yazılı bir kitap indirmiş olsaydık ve
onlar da o kitaba elleriyle dokunsalardı, yine de o küfredenler, bunun
apaçık bir sihir olduğunu söylerlerdi.
8- "Peygambere bari bir melek indirilseydi (de, onu gözlerimizle
görüp sesini kulaklarımızla işitseydik) demekledirler. Eğer bir melek
indirseydik, iş bitirilir (helak olurlar, îman
etmeleri de beklenmezdi.
9- Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam
suretinde getirirdik ve onları, düştükleri şüpheye yine düşürürdük.
10- Zaten senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti de, alaya
aldıkları (azâb), içlerinden alay edenleri
çepeçevre kuşatıvermişti.
11- (Ey Muhammedi) De ki:*Yeryüzünde dolaşın, sonra da (peygamberleri)
yalanlayanların akıbetinin ne olduğunu görüp anlayın."
12- Yine de ki: "Göklerdeki ve yerdeki şeyler kime aittir?" De ki:
"Allah'a aittir. Rahmeti kendi üzerine vâcib
kılmıştır. Hakkında hiçbir şüphe bulunmayan kıyamet günü sizi mutlaka
toplayacaktır. Nefislerine zarar verenler, işte (Allah'a ve kıyamet gününe)
inanmayanlar onlardır."
13- Gecenin ve gündüzün içinde yer alan her şey de Allah'a aittir; O.
hakkıyle işiten, hakkıyla bilendir.
14- De ki: "Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, yediren ve fakat
yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineyim?" Yine de ki: "Bana
müslüman olanların ilki olmam emredildi." ve
"sakın müşriklerden olma" (denildi).
15- De ki: "Ben, Rabbıma isyan ettiğim
takdirde, o büyük günün azabından korkarım."
16- 0 gün, kendisinden bu azabın kaldırıldığı kimseye. Allah herhalde
rahmet etmiştir. Bu, apaçık bir kurtuluştur.
17- Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, o zararı kaldıracak yine
O'ndan başkası yoktur. Eğer sana bir hayır dokunursa, (bu da, yine
Allah'tandır). Zaten O, her şeye kaadirdir.
18- O, kullarının üstünde her şeye kaadir
ve gâlibtir. Yegâne hikmet sahibi olup, her
şeyden hakkıyle haberdârdır.
19- De ki: "Şahidliği en büyük olan şey
hangisidir?" Yine de ki: "Benimle sizin aranızdaki yegâne şahit Allah'tır.
Bu Kur'an, sizi ve ulaştığı kimseleri,
kendisiyle uyarmam için bana vahyolunmuştur. Allah ile birlikte başka
ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik
ediyorsunuz?" De ki: "Ben asla (buna) şahidlik
etmem." De ki: "O, tek bir ilahtır. Sen sizin Allah a ortak koştuklarınızdan
uzağım."
20- Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi, oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Nefislerine zarar verenler, işte asıl
inanmayanlar onlardır.
21- Allah'a karşı yalan uydurandan, yahut
ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Şurası gerçektir ki,
zalimler asla kurtuluşa eremezler.
22- (Ey Muhammedi Hatırlat ki) O gün, onları hep birden toplayacağız;
sonra da Allah'a ortak koşanlara diyeceğiz ki: "İddia etmiş olduğunuz o
ortaklarınız hani nerede?"
23- Fakat onların (bu şirklerinin ve) fitnelerinin neticesi, "Rabbımız
olan Allah'a yemin ederiz ki, biz ortak Koşanlardan değildik" demekten başka
bir şey olmayacaktır.
24- İşte bak, kendi nefislerine karşı nasıl da yalan söylemişler ve
(şirk olarak) uydurmuş oldukları şeyler nasıl da kendilerinden uzaklaşıp
gitmiştir.
25- İçlerinden sana kulak verip dinleyenler vardır; bununla beraber
biz onların kalbleri üzerine, anlamamaları için
perdeler, kulaklarına da, (iyice işitmemeleri için) ağırlık koymuşuzdur. Her
mucizeyi görseler bile, ona yine de inanmazlar. Seninle mücadele etmek için
sana geldiklerinde, o küfredenler, (Kur'ân da
yeralan bu haberlerin), geçmiş milletlerin
hurafeleri olduğunu söylerler.
26- Dahası, hem (insanları onu dinlemekten) menederler; hem de
kendileri ondan uzaklaşırlar. Böylece onlar, ancak kendilerini helake
sürüklerler de, bunu anlamazlar.
27- Ateşin karşısında durdurulduklarında, onların: "Ah ne olurdu,
(dünyaya) geri gönderilseydik de Rabbımızın
âyetlerini yalanlamasaydık ve
mü'minlerden olsaydık" deyişlerini bir görsen!
28- Fakat (onların bu pişmanlıkları) önceden gizlemiş oldukları şeyin,
(kıyamet günü) açığa çıkması dolayısıyladır. Eğer (dünyaya) geri
gönderilselerdi, men olundukları küfre tekrar dönerlerdi. Zira onlar, hiç
şüphesiz yalancıdırlar.
29- (Müşrikler) "dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Öldükten sonra
da dirilecek değiliz* demektedirler.
30- Halbuki Rablarının
karşısında durduruldukları, O'nun "(Sizin inkâr ettiğiniz bu hayat) gerçek
değil miymiş?" dediği, onların (şaşkın bir vaziyette) "Rabbımız,
yemin ederiz ki evet, (gerçekmiş)" dedikleri, O'nun da "öyleyse inkâr etmiş
olduğunuz şey dolayısıyle azabı tadın" dediği
ânı bir görüp bilsenl,
31- Kıyamet vakti kendilerine ansızın gelip çatıncaya kadar Allah'a
kavuşmayı yalanlayanlar mutlak pişmanlık duyacaklar ve (o vakit gelip
çatınca) günâhlarını sırtlarına yüklenmiş oldukları halde "dünyada
işlediğimiz kusurlardan dolayı bize yazıklar olsun" diyeceklerdir. Bilesiniz
ki, o yüklendikleri şey ne kadar da kötüdür.
32- Zaten dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir
Âhiret hayatı ise, (Allah'tan) korkanlar için
daha hayırlıdır. (Bu kadarını da) akıl edemiyor musunuz?
33- (Ey Muhammedi) Onların söyledikleri (sözler)
nin seni üzdüğünü elbette biliyoruz; fakat (ne olursa olsun) onlar
seni asla yalanlamıyorlar; o zâlimler, asıl
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
34- Senden önceki peygamberler de, yalanlanmıştı da, onlar, Allah'ın
yardımı kendilerine gelinceye kadar, yalanlandıkları ve eziyet olundukları
şeylere karşı sabretmişlerdi, Allah'ın (va'd ve
va'îdi hususundaki) sözlerini değiştirebilecek
(hiçbir kuvvet) yoktur. Daha önce gönderilenlerin haberleri sana elbette
ulaşmıştır.
35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır gelmiş ise, yerde
(derinliklerine inebilmen için) bir delik veya gökte (en yukarıya çıkabilmen
için) bir merdiven arayıp bulmaya gücün yettiği takdirde, onlara
(istedikleri) bir mucizeyi getirebilirsin. Oysa Allah dileseydi, onları
elbette hidayet üzere toplardı. Bu itibarla, (Allah'ın kanunlarına aykırı
düşen istekler karşısında) sakın cahillerden olma.
36- (Davete) ancak ona kulak verenler icabet eder. Ölüler ise, onları
da Allah yeniden dirittecektir; sonra da O'na
döndürüleceklerdir.
37- (Zâlimler, îman etmek için) "Peygambere
Rabbından bir mucize indirilemez miydi?"
demektedirler. (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Allah, bir mucize indirmeye
elbette kadirdir." Fakat onların çoğu (bunun kendileri için hayır mı, yoksa
şer mi olduğunu) bilmezler.
38- Yeryüzünde hiçbir hayvan ve gökyüzünde kanatlarıyla uçan hiçbir
kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Kitapta hiçbir şeyi eksik
bırakmadık; sonra Rablarının huzurunda hepsi de
haşrolunacaktır.
39- Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar
içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir; Allah kimi dilerse, onu dalâlette
bırakın kimi dilerse, onu da dosdoğru yola sokar.
40- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Bana haber verir
misiniz. Allah'ın azabı size ulaşır, yahut
kıyamet vakti size gelip çatarsa, sözünüzde de doğruysanız, Allah'tan
başkasına mı yalvaracaksınız?"
41- "Hayır, aksine O'na yalvarırsınız; O da dilerse, kaldırılmasını
istediğiniz belâyı kaldırır da (kendisine) ortak koştuğunuz şeyleri
unutuverirsiniz."
42- Senden önceki milletlere de peygamberler göndermiş ve yalvarıp
yakarsınlar diye o milletleri darlık ve sıkıntıya sokmuştuk.
43- Hiç olmazsa azabımız kendilerine gelince yalvarmaları gerekmez
miydi? Fakat (hayır), kalbleri katılaşmış ve
şeytan, yapmış oldukları şeyleri onlara süslü ve câzib
göstermişti.
44- (Peygamberlerimiz vasıtasıyla) yapılan ihtarları unutunca, her
şeyin kapılarını onlara açıvermiş, kendilerine verilenlerle sevince gark
oldukları bir sırada da ansızın onları
yakalayıvermiştik;onlar ise, bütün ümidlerini
yitirmişlerdi.
45- Böylece, âlemlerin Rabbı Allah'a
hamdolsun ki, zulmedenlerin ardı da kesil i vermişti.
46- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi
alsa, kaiblerinize de mühür vursa, Allah'tan
başka onu size geri getirecek ilâh kimdir?" Bak, nasıl değişik
değişik deliller getiriyoruz? Böyle olduğu
halde, onlar yine de yüz çeviriyorlar.
47- Yine de ki: "Bana haber verir misiniz, Allah'ın azabı
ansızın, yahut açıktan açığa size gelip çatarsa,
zâlimler güruhundan başkası mı helak edilir?"
46- Biz peygamberleri, yalnız müjdeciler ve korkutucular olarak göndeririz.
Kimler îman eder ve hallerini düzeltirse, onlar
için korku yoktur; mahzun olacak olanlar da onlar değildir.
49- Âyetlerimizi yalanlayanlar ise, kötü
amelleri yüzünden onlara da azâb dokunacaktır.
50- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: 'Size, yanımda Allah'ın hazineleri
olduğunu söylemiyorum; gaybı bilmem: size bir
melek olduğumu da söylemiyorum; ben, ancak bana vahyolunana tâbi oluyorum."
(Ve yine) de ki: "Hiç görmeyen (âmâ) ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor
musunuz?
51- Onlar için kendinden başka bir dost ve bir şefaatçi olmayan
Rablarının huzurunda hasrolunmaktan korkanları
Kur'ân ile uyar; herhalde böylece sakınırlar.
52- Rızasını taleb ederek sabah akşam
Rablanna duâ edenleri
(yanından) kovma. Ne onların hesabından bir şey sana, ne de senin hesabından
bir şey onlara aittir. Onları yanından kovaladığın takdirde,
zâlimlerden olursun.
53- Biz, bazılarını, "Allah, buldu buldu
da, aramızdan bunlara mı ihsanda bulundu?" demeleri için diğer bazıları ile
böyle imtihan etmişizdir Allah, şük
redenleri daha iyi bilmez mi?
54- Âyetlerimize îman edenler, sana
geldiklerinde (onlara) "selamun
aleykum' de. "Rabbınız,
kendi üzerine rahmeti vâcib kıldı. Bu itibarla,
içinizden her kim bilmeyerek bir kötülük işler, bundan sonra da tövbe eder
ve halim düzeltirse, işte Allah, (bu gibileri hakkında) çok bağışlayıcıdır,
çok merhametlidir".
55- Günâh işleyenlerin yolu iyice belli
olsun diye âyetleri işte böyle açıklarız.
56- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Ben Allah'ı bırakıp da sizin
duâ ettiğiniz (putlar) e ibadet etmekten
nehyolundum." Keza de ki: "Sizin
heva ve heveslerinize tâbi olmam; olduğum
takdirde de sapıtır ve hidayete erenlerden olmam,"
57- Ve yine de ki:' "Ben Rabbımdan gelen
apaçık bir hüccet (bir delil) üzerindeyim ve siz onu yalanladınız. Sizin
çabuk gelmesini istediğiniz (azâb) ise benim
yanımda değildir; (bu husustaki) hüküm yalnız Allah'a aittir; O, (hak ile
batılı birbirinden) ayırt edenlerin en hayırlısı olarak (yalnız) hakkı
anlatır."
58- De ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz (azâb),
benim yanımda olsaydı, iş benimle sizin aranızda bitirilirdi. Allah,
zâlimleri en iyi bilendir."
59- Gaybın anahtarları O'ndadır ve onları
O'ndan başkası bilmez; karada ve denizde olan her şeyi bilir; hiçbir yaprak
düşmez ki onu bilmesin; yeryüzünün karanlıklarında hiçbir dane, hiçbir yaş
ve kuru olmasın ki apaçık Kitapta bulunmasın.
60- Geceleyin size ölüm (gibi uyku) veren O'dur; belli bir sürenin
geçirilmesi için sizi yeniden dirilttiği gündüzün ne (işler) yaptığınızı
bilir; yine dönüşünüz O'na olacak ve O size. (dünyada) ne yapmış olduğunuzu
haber verecektir.
61- Kulları üstünde mutlak gâlib O'dur.
Size Halaza (melekleri) gönderir; nitekim birinize ölüm (vakti) geldiği
zaman, elçilerimiz hiçbir kusur işlemeden onu öldürür.
62- Sonra bunlar, hak ve adaletle hüküm veren yegâne sahipleri Allah'a
döndürülürler. O, hesap görenlerin en süratlisidir.
63- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Karanın ve denizin karanlıklarından
bizi kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız, diye yalvarıp gizlice
duâ ettiğinizde, sizi bundan kim kurtaracak?"
64- Ve yine de ki: "Sizi bundan ve bütün sıkıntılardan kurtaracak olan
Allah tır; böyle olduğu halde siz yine de şirk koşuyorsunuz."
65- (Onlara) de ki: "Allah, size üstünüzden,
yahut ayaklarınızın altından herhangi bir _ azâb
göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp birbirinize düşürerek
kötülüklerinizi birbirinize taddırmaya
kaadirdir!" Bak, belki anlarlar diye
âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz.
66- (Açıkladığımız bu Kur'ân,
Rabbından gelen) bir hak olmasına rağmen, kavmin
onu yalanlamaktadır. (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "ben sizin vekiliniz
değilim."
67- "Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır; yakında (bunu)
anlayacaksınız."
68- Âyetlerimiz üzerinde (lüzumsuz
münakaşaya) dalıp (onlar hakkında ileri geri) konuşan kimseleri gördüğün
zaman, (onlar konuyu değiştirip de) başka bir konuya dalmadıkça onlardan
uzak dur. Eğer şeytan bunu sana unutturursa, hiç olmazsa hatırladıktan
sonra, zâlim kişilerle beraber oturma.
69- Allah'tan korkanlara, zâlimlerin
hesabından hiçbir sorumluluk yoktur. Ve fakat (bu, daha çok) sakınmaları
için bir hatırlatmadır.
70- Dînlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı
kimseleri bırak; sen Kur'ân
ile, kişinin, kendi kazancı yüzünden, Allah'tan başka bir dost ve
şefaatçinin bulunmadığı âhirette (cehennem azabı
içinde) hapsedilmemesi için va'z ve nasîhat et;
zira (böyle bir yerde hapsolunduktan sonra) o kişi, bütün varlığını fidye
olarak verse bile, kendisinden alınıp kabul edilmez, işte bunlar, kendi
kazandıkları yüzünden (cehennem azabında) hapsolunan kimselerdir. Küfretmiş
olmalan dolayısıyle,
onlar için, kaynar bir içecek ve elîm bir
azâb vardır.
71- (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Allah bizi doğru yola hidayet
ettikten sonra, şeytanların yeryüzünde ayartıp şaşkın bir vaziyette
bıraktıkları, sahip olduğu dostlarının" ise "bize gel" diyerek doğru yola
davet ettikleri kimse gibi, topuklarımız üzerinde geri döndürülelim ve bize
faydası da zararı da dokunmayan Allah'tan başka şeylere mi yalvaralım?' Yine
de ki: "Allah'ın hidayeti, işte asıl hidayet odur. Biz, âlemlerin
Rabbına teslim olmakla
emrolunduk."
72- "Keza namazı kılmak ve Allah'tan korkmakla
emrolunduk; zira varıp huzurunda
haşrolunacağımız O dur."
73- "Gökleri ve yeri hak ile yaratan Odur; "ol" dediği gün, (her şey)
oluverir; sözü haktır; sura üflendiği gün de mülk O'na aittir.
Gaybın da açığın da âlimidir; her şeyden
haberdâr, yegâne hikmet sahibi O'dur."
74- (Bir gün) İbrahim, babası Âzer'e şöyle
demişti: "Bir takım putları ilâhlar mı ediniyorsun? Ben, seni ve kavmini
apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."
75- İbrahim'e, sağlam mü'minlerden olması
için, göklerin ve yerin melekûtunu da böyle göstermiştik.
76- Üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve "bu, benim
Rabbım ha?" demişti. Fakat yıldız batınca da
(ondan yüz çevirip) "ben, batanları sevmem" demişti.
77- Ayı doğarken görünce, "bu, benim Rabbım
ha?" demişti. Fakat o da batınca "Rabbım beni
doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım"
demişti.
78- Sonra güneşi doğarken görünce, "bu, benim
Rabbım ha, bu daha büyük?" demiş, o da batınca, "ey kavmim, ben,
sizin ortak koştuklarınızdan uzağım";
79- "Ben, bir muvahhid (Allah'ı birleyici)
olarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben, asla
müşriklerden değilim' demişti.
80- Kavmi ona karşı deliller getirmeye kalkışmış, o da demişti ki:
"Allah bana hidayet etmiş olduğu halde, O'nun hakkında benimle mücadeleye mi
kalkışıyorsunuz? Rabbımın dilediği şey dışında
sizin ortak koştuklarınızdan asla korkmam. Rabbımın
ilmi her şeyi kuşatmıştır. Halâ düşünmüyor
musunuz"
81- "Hem siz, Allah'ın, hakkında herhangi bir delil indirmediği
şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz
şeylerden nasıl korkarım? Böyle olunca, eğer farkındaysanız, hangi taraf
emîn olmaya daha lâyıktır.?"
82- "îman edenler ve imanlarına şirk
bulaştırmayanlar, işte emniyet onlar içindir ve doğru yola iletilmiş olanlar
da onlardır."
83- Bu, kavmine karşı kullanması için bizim İbrahim'e verdiğimiz açık
ve kesin delilimizdi. Dilediğimiz kimseleri derece
derece yükseltiriz. Rabbın, şüphesiz,
hikmet sahibidir; her şeyi hakkıyle bilendir.
84- Biz, İbrahim'e ishak ve Yakûb'u ihsan
ettik; her birini de hidayete erdirdik. Daha önce de, Nuh'u ve onun
zürriyetinden Davud'u, Süleyman'ı,
Eyyûb, Yusuf, Mûsâ ve
Harun'u hidayete erdirdik (ve birer peygamber yaptık), işte biz iyileri
böyle mükâfatlandırınz.
85- Zekeriyyâ, Yahya,
îsâ ve Ilyas, hepsi de
sâlihlerindendir.
86- İsmail, Yesa,
Yûnus ve Lût'u da (hidayete erdirip)
hepsini âlemlere üstün kıldık.
87- Onların babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden olan bazı
kimseleri seçip yücelttik ve onlan dosdoğru yola
yönelttik.
88- İşte bu, Allah'ın hidayetidir ve kullarından dilediği kimseyi
onunla hidayet eder. Eğer Allah'a ortak koşmuş olsalardı, yapmış oldukları
iyi işler, kendilerinden boşa gitmiş olurdu.
89- Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz
kimselerdi. Bunları şu Mekkeli müşrikler inkâr ederlerse, biz zaten onları
inkâr etmeyecek (Muhâcirûn ve
Ensârdan müteşekkil) bir kavmi
îman için vekil kılmışızdır.
90- Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Bu itibarla, sen de
onlann yoluna tâbi ol ve "ben, (sizi davet
ettiğim bu Kitaba) karşılık olarak sizden bir ücret istemiyorum: zira bu
Kitap, âlemler (in irşadı) için uyarıdan başka bir şey değildir" de.
91- (Yahudiler) Allah'ın hiçbir beşere (kitap
olarak hiçbir şey indirme-diğini söylemekle,
Allah'ı lâyık olduğu veçhile takdir edemediler. (Ey Muhammedi Onlara)de ki:
"Öyleyse Musa'nın insanlar için nûr ve hidayet
olarak getirdiği, sizin de yapraklar haline getirip (bir kısmını)
açıkladığınız, çoğunu da gizlediğiniz, siz ve babalarınız hiçbir şey
bilmezken öğretildiğiniz o kitabı Kim indirdi?" (Ey Muhammedi Onlara)
"Allah" de, sonra daonları kendi bataklıklarında
oynamaya bırak.
92- İşte bu da, Mekke ve havalisindekileri uyarman için, Kendinden
önceki kitapları doğrulayan bizim indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır.
Âhirete îman edenler,
namazlarına kusursuz devam ederek bu Kitaba da îman ederler.
93- Allah' a karşı yalan iftirada bulunandan,
yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde bana da vahyolundu diyenden
ve Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim diyenden daha zâlim kim
olabilir? O zâlimler, ölüm
sekerâtı içinde, melekler ellerini uzatmış "haydi kendinizi kurtarın;
bugün, Allah'a karşı doğru olmayanı söylemiş ve O'nun âyetlerinden
büyüklenerek uzaklaşmış olmanız dolayısıyle
zillet azâbıyle cezalandırılacaksınız" derken,
onların halini bir görsen...
94- İşte sizi ilk defa yarattığımız gibi, bize tek başınıza geldiniz;
(dünyada ikenjsize
verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. Ne var ki (Allah'a) kendiniz için ortak
oldukları iddiasında bulunduğunuz şefaatçılarınızı
beraberinizde göremiyoruz. Aranızdaki bağlar kopmuş; (sizin için şefaatçi
olduklarını) iddia ettikleriniz sizden uzaklaşıp gitmiş...
95- Oysa, Allah, İanenin ve çekirdeğin
yaratıcısı olup ölüden diriyi çıkarır; dinden ölüyü çıkaran da O'dur. İşte
Allah budur; o halde nasıl olup da (O'nun ibadetinden) yüz çeviriyorsunuz?
96- Keza sabahı çıkaran da O'dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve
ayı da hesab ölçüsü yapmıştır. Bu, her şeye
mutlak gâlib olan ve her şeyi
hakkıyle bilen Allah'ın takdiridir.
97- Karaların ve denizlerin karanlıklarında kendileriyle yolunuzu
bulaşınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Bilen kimseler için
âyetleri açıklamışızdır.
98- Sizi tek bir nefisten inşa edip yaratan O'dur; sizin için (baba
sulbünde) bir kalış sûresi ve (ana rahminde)
kalacak bir yer vardır. Biz. anlayan kimseler
için âyetleri açıklamışızdır.
99- Gökten su indiren de O'dur; işte biz o su ile her çeşit nebat
çıkardık; o nebattan da bir yeşillik meydana getirdik ki, bu yeşillikten
birbiri üzerine kümelenmiş taneler, hurma tomurcuğundan koparılması kolay
salkımlar, üzüm bağları, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar
(gibi mey/eler) çıkarırız. (Bütün bu bitkiler) meyve verdikleri ve bir de
olgunlaştığı zaman meyvesine bir bakın. İşte bütün bunlarda
îman eden kimseler için (ibret alınacak) deliller
vardır.
100- Bir de Allah'ın yarattığı cinleri O'na ortak kıldılar:
câhilce O'nun için oğullar ve kızlar
icad ettiler. Oysa O, onların
vasfettiklerinden münezzehtir ve çok yücedir.
101- Göklerin ve yerin hiç yoktan mucididir; O'nun nereden bir çocuğu
olacak? O'nun bir eşi de yoktur. Her şeyi O yaratmıştır ve O, her şeyi
hakkıyle bilendir.
102- işte bu, Rabbınız Allah'tır. O'ndan
başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Bu itibarla, yalnız O'na ibadet
edin. O. her şeye vekildir.
103- Gözler O'nu idrak edemez; fakat O, bütün gözleri idrak eder. O,
latiftir, her
şeyden haberdârdır.
104- Size Rabbınızdan basiretler (apaçık
deliller) gelmiştir; her kim bunlaria (hakkı)
görürse, kendi lehine, kim de kör olur, görmezse, kendi aleyhinedir; yoksa
ben sizin bekçiniz değilim.
105- İşte biz, (müşriklerin sana) "sen ders almışsın" demeleri için ve
bilen kimselere Kur'ân'ı iyice açıklayalım diye
âyetleri böyle çeşitli şekillerde beyan ederiz.
106- (Ey Muhammedi) Rabbından sana
vahyolunana uy, O'ndan başka ilâh yoktur. Müşriklerden de uzak dur.
107- Eğer Allah dileseydi, onlar şirk koşmazlardı. Seni onlara bekçi
kılmadık. Sen onlara vekil de değilsin.
108- Müşriklerin Allah'tan başka yalvardıkları putlara sövmeyin ki,
onlar da haddi aşarak bilmeden Allah'a sövmesinler, işte biz, her milletin
amelini böyle süslemişizdir; sonra dönüşleri yine
Rablarınadır: O da onlara işlemiş oldukları şeyleri haber verecektir.
109- Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka
îman edeceklerine dâir bütün güçleriyle Allah'a
yemin etmişlerdi. (Ey Muhammedi Onlara) de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın
yanındadır." Hem, mucize geldiğinde, onların yine de iman etmeyeceklerini
siz nereden bileceksiniz?
110- Onların kalblerini ve gözlerini ters
çeviririz de, ilk defa inanmadıklarına yine inanmazlar ve biz de onları
azgınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.
111- Faraza biz onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve
her şeyi onların karşısında bir araya getirseydik, Allah dilemedikçe yine
îman etmezlerdi: (mü'minlerin)
çoğu bunu bilmez.
112- Keza biz, her peygambere, aldatmak için birbirlerine yaldızlı
sözler telkin eden insan ve cin şeytanlarını düşman etmişizdir. Eğer
Rabbın dileseydi bunu yapamazlardı. Fakat
onları, yaptıkları iftiralarla başbaşa bırak.
113- (Bunu yapmaları), âhirete
inanmayanların kalbleri ona kansın, ondan
hoşlansınlar ve kazandıkları günâhı kazanmaya
devam etsinler diyedir.
114- (Ey Muhammedi Mü'minlere de ki:)
"Kitabı size açıklamış olarak Allah indirmiş olduğu halde, (aramızda)
Allah'tan başka hakem mi arayacağım?" Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler
de bilirler ki, o Kitap, hak ile Rabbın
tarafından indirilmiştir. Bu itibarla sakın şüphecilerden olma.
115- Doğruluk ve adalet yönünden Rabbının
(sana yardım hususundaki) sözü tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek
hiçbir şey yoktur. O, hakkıyle işiten,
hakkıyle bilendir.
116- Eğer yeryüzündeki insanlaların çoğuna
uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptınrlar; zira
onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyle
sadece saçmalıyorlar.
117- Şüphesiz kendi yolundan sapanları en iyi bilen
Rabbındır. hidayete erenleri de en iyi O
bilir.
118- Bu itibarla, eğer O'nun âyetlerine
inananlardan iseniz, üzerine (besmele çekilip) Allah'ın adının zikredildiği
(hayvanların etleri)nden
yeyin.
119- (Açlıktan ölmek korkusuyla yemek) zorunda kaldığınız dışında Allah
size haram kıldıklarını açıkladığına göre, üzerine Allah'ın isminin
zikredildiği şeylerden yemenize engel olan nedir? Herhalde birçok kimse,
bilmeden, kendi heva ve hevesleriyle (fetva
verip halkı) saptırıyorlar. Oysa Rabbın, haddi
aşanları çok daha iyi bilir.
120- Günâhın açığını da gizlisini de bırakın.
Zaten (hangisi olursa olsun) günâhı kazananlar,
kazanmış oldukları günâh yüzünden cezalandırılacaklardır.
121- Üzerine Allah isminin zikredilmediği şeylerden yemeyin; çünkü o bir
fıskı Allah'a isyanıdır. Muhakkak ki şeytanlar,
dostlarına, sizinle mücadele etmelerini telkîn
edeceklerdir. Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de
müşriklerden olursunuz.
122- Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında kendisiyle yürüyeceği bir
nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp
ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? işte,
kâfirlere yapmış oldukları şeyler böyle cazip gösterilmiştir.
123- Keza her şehirde, o şehrin günahkârlarını, bulundukları yerde
hilekârlık yapmaları için ekâbir (büyük kişiler) yaptık. Oysa bunlar, yalnız
kendilerine hilekârlık ederler de yine farkına varmazlar.
124- Kendilerine bir âyet geldiğinde,
"Allah'ın peygamberlerine verilenler gibisi bize de verilmedikçe asla îman
etmeyeceğiz" demektedirler. Allah, risaletjni
nereye koyacağını (ve kime vereceğini) çok daha iyi bilir. Cürüm
işleyenlere, yaptıkları hilekârlık sebebiyle, Allah katından bir zillet ve
şiddetli bir azâb erişecektir.
125- Bununla beraber Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü
İslâm'a aÇar; kimi de saptırmak dilerse, sanki
göğe çıkmış gibi göğsünü iyice daraltır sıkar. İşte Allah,
îman etmeyenlerin üzerine, (bütün işlerinde esen
görülen) Pisliği böyle çökertir.
126- Rabbının dosdoğru yolu budur. Aklını
kullanıp düşünen kimseler için âyetleri açık
açık beyan etmişizdir.
127- (Bu yolda olanlar için) Rabları
nezdinde selâmet evi vardır. İşlemiş oldukları iyi ameller dolayısıyla O,
onların dostudur.
128- (Mahşerde) hepsini bir araya getirip topladığı gün, (cinlere hitap
ederek diyecektir ki:) "Ey cin topluluğu! İnsanları (doğru yoldan saptırmak
için) çok uğraştınız." Onların insanlardan olan dostları, (Rablarına
cevap verip) diyecekler ki: "Rabbımız!
Birbirimizden faydalandık ve bizim için tayin ettiğin sürenin sonuna
ulaştık." (O da onlara şöyle) diyecektir; "Varıp duracağınız yer cehennem
ateşidir. Allah'ın dilediği hâriç, orada ebedî
kalacaksınız." Şüphe yoktur ki Rabbın hikmet
sahibidir, her şeyi hakkıyla bilendir.
129- İşte biz, irtikâb etmiş oldukları
(günah) dolayısıyle
zâlimlerden ba7ilarını bazılarına böyle dost ederiz.
130- "Ey cin ve insan topluluğu! Size kendi içinizden
âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınızı
size ihtar eden peygamberler gelmedi mi?" Onlar: "Kendi aleyhimize şahadet
ediyoruz" diyeceklerdir. Dünya hayatı onları aldatmış ve kâfir oldukları
hususunda kendi aleyhlerine şâhidlik
etmişlerdir.
131- Bu (şekilde Allah'ın âyetlerini tebliğ
eden ve kıyamet gününün geleceğini ihtar eden peygamber gönderilmesi),
Rabbının, halkı gaflet içinde iken bir ülkeyi
zulümle helak edici olmamasındandır.
132- Her kişinin, işlediği amellere göre dereceleri vardır.
Rabbın, onların işlemiş olduklarından gafil
değildir.
133- Rabbın, her şeyden müstağnidir: rahmet
sahibidir. Eğer dilerse sizi götürüp yok eder; başka bir kavmin
zürriyetinden sizi yarattığı gibi, sizden sonra da dilediğini sizin yerinize
getirir.
134- Size vadolunan (hesap günü) mutlaka
gelecek ve siz ona engel olamıyacaksınız.
135- (Ey Muhammedi Kavmine) de ki: "Ey kavmim! Elinizden geleni yapın;
ben de yapıyorum. (Kısa bir süre sonra) dünyanın güzel akıbetinin kime
âit olacağını anlayacaksınız. Zira şu bir
gerçektir ki, zalimler kurtuluşa asla eremezler."
136- Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta
ve kendilerince, "bu, Allah'a âit; şu da
ortaklarımıza âit" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a
ulaşmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır.
Verdikleri hüküm ne kötüdür!..
137- Bunun gibi, ortaklan, müşriklerden çoğuna, hem onları mahvetmek,
hem de dinlerini karıştırıp bozmak için çocuklarını öldürmeyi
câzib göstermiştir. Eğer Allah dileseydi bunu
yapamazlardı. Bu itibarla onları uydurduklarıyla
başbaşa bırak.
138- (Yine müşrikler), kendi zanlarına göre, "bunlar, dokunulmaz
hayvanlar ve ekinlerdir; onları, bizim dilediğimiz kimselerden başkası
yiyemez. Şu hayvanlar da, sırtları haram edilmiştir (binilmez)"
demektedirler. (Bir kısım) hayvanlar da vardır ki, (keserken) üzerlerine
Allah'ın ismini zikretmezler. Bütün bunları Allah'a iftira olmak üzere
uydurmuşlardır. Allah, onları, yapmış oldukları iftira sebebiyle
cezalandıracaktır.
139- Yine demektedirler ki: "Bu hayvanların karınlarındaki (yavrular,
canlı doğdukları takdirde) erkeklerimize aittir, zevcelerimize ise, haram
kılınmıştır. Eğer ölü olursa, bu takdirde kadın ve erkek hepsi onda
ortaktır." (Bu türlü) vasıflarından dolayı, Allah onları cezalandıracaktır.
O, şüphesiz hikmet sahibidir; her şeyi hakkıyle
bilendir.
140- Bilgisizlik yüzünden ve beyinsizce çocukları öldürenler ve Allah'ın
kendilerine rızık olarak verdiklerini Allah'a
iftira olarak haram kılanlar mutlaka hüsrana uğramışlardır; sapılmışlardır;
hidayete ermiş değillerdir.
141- Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, tadı birbirinden farklı hurma ve
ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narı yaratan O'dur. Her
biri meyve verdiği zaman, meyvesinden yeyin.
Hasad günü (sadaka) hakkını verin; israf da
etmeyin; zira Allah, müsrifleri sevmez.
142- Binilecek ve (tüylerinden) yatak yapılacak hayvanları yaratan da
O'dur. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden
yeyin; fakat şeytanın adımlarına ayak
uydurmayın; zira o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143- Sekiz çift (hayvanı yaratan da O'dur): Koyundan iki çift, keçiden
iki çift. (Ey Muhammedi Hayvanların karınlarındaki yavruları haram kılan o
beyinsizlere) de ki: "Allah, iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi?
Yahutta iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı?
Eğer sözünüzde sâdık kimseler iseniz, bilgi ile
bana haber veriniz."
144- Deveden iki çift ve sığırdan da iki çift. Yine de ki: "Allah, iki
erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yahutta
iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı? Yoksa siz, Allah size bunu
vasiyyet ederken orada hazır mı bulunuyordunuz?
Oysa, bilgisizce, sırf insanları saptırmak için,
Allah'a yalan isnad eden kimseden daha zâlim kim
olabilir? Allah, şüphesiz, zâlim kimselere
hidayet etmez.
145- (Ey Muhammedi) De ki: "Bana vahyolunanlar arasında, yiyen bir
kimseye, ölü eti, yahut akıtılmış kan, yahut
zaten bir pislik olan domuz eti, yahutta
Allah'tan başkası adına kesilmiş fisk (hayvan
eti) dışında yediği bir şeyin haram kıldığını göremiyorum. Öyle ki, bir
kimse, mecbur kalırsa, saldırmadan ve haddi aşmadan (bunlardan bile
yiyebilir). Zira rabbın, çok bağışlayıcıdır, çok
merhametlidir.
146- Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Keza sığır ve
koyunun, sırtlarının, yahut bağırsaklarının
taşıdığı, yahutta kemiğe karışan yağlar hariç,
iç yağlarını da haram kılmıştık, isyanlarından dolayı onları böyle
cezalandırmıştık. Biz, şüphesiz, (her söylediğimizde)
sâdığız.
147- (Ey Muhammedi) Eğer seni yalanlarlarsa, (onlara) de ki: "Rabbınız
geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber, O'nun azabı, suçlu kişilerden
geri döndürülmez."
148- Allah'a şirk koşanlar diyeceklerdir ki: "Eğer Allah dileseydi.
ne biz şirk koşardık, ne de babalarımız; hiçbir
şeyi de kendimize haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de böyle yalan
söylemişlerdi de, azabımızı tadmışlardı. (Ey
Muhammedi Onlara)de ki: "Elinizde (bu iddianızı isbat
edecek) herhangi bir ilim, (bir delil) var mı, onu bize hemen çıkarın.
(Fakat hayır!) Siz, zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz ancak yalan
söyleyen kimselersiniz."
149- (Ve yine) de ki: "(Elinizde herhangi bir delil bulunmadığına göre)
en mükemmel delil Allah'a aittir. Eğer O dileseydi, sizin hepinizi birden
hidayete erdirirdi."
150- Keza de ki: "Haydi, Allah'ın bunu haram kıldığına
şehadet edecek
şâhidlerinizi getirin." Eğer şehadet
ederlerse, sen de onlarla birlikte şâhidlik
etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve
ahirete îman etmeyenlerin
heva ve heveslerine uyma. Onlar, (putlarını)
Rablarına denk tutup şirk koşuyorlar.
151- Yine de ki: "Gelin, Rabbınızın size
neleri haram kıldığını okuyayım. (Üzerinize haram
kılınanlar ve yapılması vâcib olanlar:) Allah'a
hiç bir şeyi ortak (şirk) koşmamanız; anaya babaya iyilik etmeniz;
çocuklarınızı geçindirememek korkusuyla öldürmemeniz; oysa biz sizi ve
onları besliyoruz; açık olsun gizli olsun, kötülüklere yaklaşmamanız; hak
yolda olmadıkça, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı insanı öldürmemeniz,
işte akıl edip düşünmeniz için Allah bunları size tavsiye etmiştir."
152- Ergenlik çağına erişinceye kadar, en güzel bir şekilde olmadıkça
yetimin malına yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adaletli yapın. Biz insana,
ancak gücünün yettiğini teklif ederiz. Söylediğiniz zaman, akrabalarınız da
olsa, âdil davranın; Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte düşünesiniz diye
Allah, size bunları tavsiye etmiştir.
153- Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun;
diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır. İşte
sakınasınız diye Allah size bunları tavsiye etmiştir.
154- Sonra, (tatbikini) iyi yapanlara (nimetimizi) tamamlamak ve her
şeyi açıklamak, aynı zamanda hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitabı
verdik ki, Rablarına kavuşacaklarına
îman etsinler.
155- İşte bu da, indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır; ona uyun ki, rahmet
olunasınız.
156- Sakın ola ki, "bizden önce sadece iki taifeye kitap indirilmişti;
biz ise, onların (o kitabı) okumalarından habersizdik" demeyesiniz.
157- Yahut "bize de kitap indirilseydi, onlardan daha çok hidayete ermiş
olurduk" demeyesiniz. Size Rabbınızdan apaçık
bir hüccet, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. Artık bundan sonra,
Allah'ın âyetlerini yalanlayanlardan ve onlardan
yüz çevirenlerden daha zâlim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri,
yüz çevirmeleri yüzünden azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
158- Onlar, ille de kendilerine(azâb edecek)
meleklerin gelmesini, yahut
Rabbının gelmesini, yahutta
Rabbının mucizelerinden bazısının gelmesini mi
bekliyorlar? Rabbının mucizelerinden bazısının
geldiği gün, daha önce îman etmemiş, yahut îmanı
halinde hayır kazanmamış olan kimseye îmanı fayda vermez. (Ey Muhammedi
Böylelerine) de ki: "Bekleyiniz; biz de bekliyoruz!"
159- Dînlerini, (bir kısmına inanıp bir
kısmına da inanmayarak) parçalayanlar ve böylece fırka
fırka olanlar, işte hiçbir hususta sen onlardan olmadın. Onların işi
artık Allah'a kalmıştır; sonra da yapmış oldukları şeyi kendilerine haber
verecektir.
160- (Kıyamet günü, Rabbına) kim iyilikle
gelirse, onun için iyiliğin on misli (ecir) vardır. Kim de kötülükle
gelirse, o, sadece onun misliyle cezalandırılır. (Orada) asla
zulmedilmezler.
161- (Ey Muhammedi) De ki: 'Şüphesiz beni, evet
Rabbım beni, dosdoğru bir yola, dimdik duran bir
dîne, İbrahim'in tevhîd dînine hidayet
etmiştir. O, hiçbir zaman Allah'a şirk koşanlardan olmamıştı."
162- Yine de ki: "Benim namazım da, ibadetlerim de, hayatım ve ölümüm
de, âlemlerin Rabbı Allah İçindir."
163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla
emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim."
164- Keza de ki: 'O, her şeyin Rabbı olduğu
halde, ben, Allah'tan başka bir Rab mı arayayım?
Herkesin kazandığı sadece kendisine aittir. Hiçbir günahkâr nefis,
başkasının günâhını yüklenmez. Sonra dönüşünüz
Rabbınızadır. Artık O, ayrılığa düştüğünüz
hususları size haber verecektir."
165- Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan, size
verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için bazınızın derecesini bazısının
üstüne yükselten O'dur. Şüphesiz Rabbın, cezası
çok çabuk olandır ve O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.