Bu durum Mekke'deki duruma çok benzemektedir. Yüce Allah
Kâbe'yi orada inşa ettirmiş ve orayı
dokunulmazlık verilen bir yurt kılmıştır.
Oraya giren herkes güven ve huzur içindedir. Katil dahi olsa,
kimse ona el uzatamaz. Allah'ın kutsal evi yanında kimse
kimseye eziyet edemez. Kimse kimseyi
aşağılayamazdı. İnsanlar Mekke'nin
etrafında birbirlerini yerken, Mekkeliler onun himayesi,
koruması altında güven ve huzur içinde yaşıyorlardı.
Aynı şekilde rızıkları da, hacılar
ve kafileler tarafından rahat ve güven içinde ayaklarına
kadar geliyordu. Halbuki onlar çorak bir arazide, kurak bir
vadide bulunuyorlardı. Buna rağmen her çeşit meyve
ve ürünler toplanıp kendilerine geliyordu. Hz.
İbrahim'in duasından bu yana güven ve bolluğun
tadını çıkarıyorlardı.
Bir de bakıyoruz ki, içlerinden tanıdıkları
güvenilir, doğru sözlü bir peygamber çıkıyor.
Üstelik onlar bu peygamberlerin eleştirilecek bir
tarafını da bulamıyorlar. İşte yüce
Allah bu insanı onlara ve tüm alemlere rahmet olsun diye
peygamber olarak gönderiyor. Bu peygamberin dini himayesi de
İbrahim'in dininin aynısıdır. Buna rağmen
onlar bu peygamberi yalanlıyorlar. O'na çeşitli
iftiralarda bulunuyorlar. O'na ve onun yolunda gidenlere
yapmadık işkence bırakmıyorlar. Hem de
haksız oldukları halde.
Yüce Allah'ın onlara verdiği örnek de, durumlarına
çok uygun düşmektedir. Verilen örneğin sonucu da
onların gözleri önündedir. Güven ve huzur içinde yaşadıkları,
her taraftan bol bol rızık kendilerine geldiği
halde, Allah'ın nimetlerini nankörlük eden ve elçisini
yalanlayan şehir halkının örneği:
"Bu tutumları yüzünden Allah, sırtlarına
açlık ve korku elbisesi giydirdi."
Bu şehir halkı zulüm edip duruyorken azap
kendilerini kıskıvrak yakalayıvermişti.
Ayeti kerime açlığı ve korkuyu
somutlaştırmakta ve giysi olarak tasvir etmektedir.
Onları da bu elbiseyi giyerek zevkini çıkaran kimseler
olarak nitelendirmektedir. Çünkü zevk insanın
duygularında, elbisenin cilde değmesinden daha köklü
bir etki bırakmaktadır. İfadenin içinde duyguların
tepkileri karmaşık bir şekilde verilmektedir. Açlık
ve korku dokumuzu katlanırken acısı, etkisi ve
ruhlardaki etkileri birbirine giriyor. Umulur ki, onlar
kendilerini bekleyen ve bir gün mutlaka yakalayacak olan bu akıbetten
endişe eder ve korkuya kapılırlar. Zira onlar
haksızdırlar.
Rızık ve nimetin içinde canlandırıldığı,
aynı şekilde mahrumiyet ve yoksulluğun gözönüne
getirildiği bu örneğin gölgesinde, yüce Allah onları
helal kıldığı nimetlerden yemelerini
emretmektedir. Eğer Allah'a gerçekten iman etmek ve
şirkten uzak bir şekilde ona kulluk yapmak istiyorlarsa,
verdiği nimetlere şükretmelerini emretmektedir. Şu
ifade içinde, onların sahte ilahlar adına birtakım
güzel şeyleri haram kıldıklarına işaret
edilmektedir: