1
FATİHA SÛRESİ
1--
Rahman ve Rahîm olan ELLAH’ın adıyla. 2-- Hamd,
Âlemlerin Rabbi olan ELLAH’a hastır. 3-- O, öyle ELLAH’tır ki, Rahman ve Rahîm'dir.
4-- Din gününün sahibidir. 5-- Ancak ona ibadet olur ve ancak ondan yardım
istenir. 6-- Sıratı mustakime irşad ve hidayet eden O’ dur. 7-- Öyleyse ondan:
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna gitmemizi, heva ve hevesine uyarak
gadabına çarpılanların yoluna gitmememizi dileriz. ÂMİN…
M E R A M I:
İsmi ELLAH olan zat Rahman ve Rahîm'dir. Rahman ve Rahîm
olmayanın ismi ELLAH olamaz. İsmi ELLAH olmayan dünyada tüm canlıları bakıp
besleyemez. Tüm canlılara merhamet edemeyen de, kimseyi öldüremez ve öldürdükten
sonra diriltemez. Haliyle diriltip
Resullerinin tümünü temsilen ancak ve
Çünkü din gününün, yani hesap, ceza ve mükâfat
gününün, Maliki, Hâkimi bilakaydu şart odur. Öyleyse ondan gayrı ilâh olup,
bulanlar, Resulünden ve Halifesinden gayrı imam bulanlar, şüphe yok helak oldu,
helak oldu!
Evet, helak
oldu, çünkü Hamd zatı ile daim ve kaim olan ELLAH'dan gayrisine, Rahman ve Rahîm
olan ELLAH'dan gayrisine, din gününün Hâkimi olan ELLAH'dan gayrisine raacı
olamaz. Ama raacı olmaması için, ELLAH'dan gayrilere ve Resulünden gayrilere ve
Halife’i Resulden gayrilere, itaat edilmemelidir.
Çünkü
İmdi ELLAH, Sıratı müstakim ismi ile zatına varan yolu
Resul ve Nebilerine in’am etmiştir. Çünkü Resul ve Nebi'ler ELLAH’ın gadabına
bir an ve bir zerre uğramış değillerdir. Öyleyse
V E İ Z A H I:
Lisanımızın alışa gelmiş olduğu --HAMD OLSUN--
cümlesini telaffuz ettiğimizde, şöyle demiş oluyoruz: Tam ve tekmil olan rahat,
zerre bir engeli ve eksiği olmayan rahat ancak ELLAH’a hastır. Oysa ELLAH’ın
rahata, feraha ihtiyacı yoktur. Çünkü hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Öyleyse o ELLAH’ın,
böylesi kelimelere, medhlere ihtiyacı yoktur. Çünkü sena ve medhler onun zatı
ile birlikte daimdir. Evet, o ELLAH (c.c) hiçbir şeyden âciz değildir. Âciz
olmayınca hiçbir şeye muhtaç olmamış oluyor. Ama Evet, biz onun kulları âciz
olduğumuz için her şeye muhtacız. Her şeye muhtaç olduğumuz için ELLAH’ın
rahmetine, yardımına ve affına ve nimetlerine muhtacız. Zira o ELLAH (c.c) bu
ve bu gibi nice ihtiyaçlarımızı temin etmezse, biz kullar bir nefes alamayız.
Bir yudum su bulamayız, bulsak içemeyiz, su içtikten sonra fazlasını
bevledemeyiz. Demek bütün bu nimetleri insanlara ulaştıran, kolaylaştıran ve bu
nimetlerle feraha kavuşturan Rahman olan ELLAH’tır. Öyleyse Hamd’ın ve şükrün
esası ELLAH’ı Rahman bilmektir. Yani ELLAH’ı hiçbir şeye muhtaç bilmemek şükrün
esasıdır. Ne var ki, ELLAH’ı böyle bildiğimizi kimseler bilmeyebilir işte,
nimetleri ELLAH'tan bildiğimizi civarlarımıza bildirmek için: ELHEMDULİLLAHİ
REBBİL ALEMİNE dememiz Vâcıb oldu. Çünkü böyle demeden nimetleri ELLAH’ın
vermiş olduğuna inananlardan olamayız. Öyle ise: ELHEMDULİLLAH dediğimizde
şöyle demiş oluyoruz: Bizleri sıhhate, servete, nimete, izzete, imana, İslama, Risâlete
ve hidayete ulaştıran sensin sen!
Bunu böyle bilerek, kim ELLAH’a çok şükrederse onun
nimeti şükrüne orantılı olarak artar. Hem şu da biline ki, ELLAH’a Hamd etmeyen
bir canlı yoktur. Şayet ELLAH’a muhtaç olmayan bir canlı varsa o ELLAH’a Hamd
etmez ve etmesin. Ama öyle bir canlı yoktur. Mademki ELLAH’a muhtaç olmayan bir
varlık yoktur, öyleyse aman dikkatli olalım da, Rabbimizden gayrı yönlere ve
Rahman gibi görünenlere gönlümüzü, gözümüzü, ilmimizi ve itaatımızı
kaydırmayalım. Hem kaydırmamamız için, ELLAH (c.c) insan ve cinleri şaşmaz ve
şaşırtmaz olan bir nizama Ulûhiyyetiyle, Ulûhiyyeti adına dâvet etmektedir. Bu
nedenle içimizden birine Risâletin tacını giydirmiştir. Onun vasıtası ile biz
insanlara, tüm semâvi kitablara havi olan bu Kur'ân'ı göndermiştir. Rabbimizin
bu nimetine peşinen ELHEMDULİLLAH diyelim.
ELHEMDULİLLAH dedikten sonra bilelim ki, ELLAH insan
ve cinleri Risâlet'e ve Kur'ân'a uymaya icbar etmedi. Sadece hür irade sahibi
olan insan ve cinlere Risâlet'e ve Kur'ân'a uymaları için dâvet verdi. Kabul
edip etmemede dâvet olunanları muhayyer bırakmıştır. Ama insan, ELLAH’ın
verdiği şu nimetleri düşünebilse kendini ELLAH’a, Risâlet'e ve Kur'ân'a teslim
etmeye mecbur addeder: Hür ve serbest kıldığı insanları ELLAH dünya
hayatlarının devamı, kıvamı, sefası için insanları erkek ve dişi olarak iki
cins yaratmıştır. Yarattığı bu iki cinsin hayatları için gece, gün ve yağmur
vermiştir. O yağmur ile toprağı nemlendirmiştir. Böylece insanları, canlıları
rızıklandırmıştır. Rızıklandırmak için insana bir istek ve iştah vermiştir.
ELLAH’ın verdiği tad ile ELLAH’ın nimetleri tadılınca
insan sıhhate ve huzura kavuştu. Demek şüphe yok o ELLAH Rahmandır. Madem
Rahmandır Rahmanın Dâvetine icabet etmemiz için muhayyer olmadığımızı bilelim:
Bizi bu Dâvette muhayyer bırakan zatın, burada bir mekrinin ve bir imtihanının
olduğunu bilelim. Çünkü ELLAH dileseydi Dâvetinin
dışına kimse çıkamazdı. Demek o ELLAH bizleri arzu ve isteklerimizle,
irademizle ve hürriyetimizle teslim almak istiyor. Yani kendimiz kendi
arzumuzla, bize verdiği hür irademizden, hür irademizle vaz geçmemizi istiyor.
Çünkü Evet, İmân ettikten sonra yani Risâlet'e ve Halifesine teslim olduktan
sonra, müminde muhayyerlik yoktur. ELLAH nimetlerini şartsız olarak her canlı
için bu dünyada enisu
yoldaş etmiştir. Bu nedenle her yerde, her dilde, her işte, her sözde,
her an övülen, sevilen, sayılan ELLAH’tır. Her dilden anlayan, her canlının
imdadına yetişen ELLAH’tır.
İmdi zatı kibriyası ile beraber, Rahman ve Rahîm
sıfatlarını zikredip insanları saadete dâvet eden ELLAH, Ulûhiyyeti ve Rububiyyeti
için Rahman ve Rahîm sıfatlarını tekrar etmektedir:
--O öyle ELLAH’tır ki, Rahman ve Rahîm olan ELLAH’tır.-- Yani:
Rahman ve Rahîm olan biz ELLAH, sizlere bunca rahmet ve nimet vermesine
rağmen, bunca âyetlerin okunmasına rağmen ve okunan âyetler Resulümün fiili ile
bilinmesine rağmen, sizler o Rabbiniz olan ELLAH'tan gayrı çeşitli nam ve unvan
ile Rahmanlar ve Rahîmler nasıl olurda edinirsiniz? Edindiğiniz Rahmanları, İlâh ve Rab da
edinirsiniz? Öyle davranır ve öyle konuşursunuz? Haliniz böyle olunca ki,
böyledir öyleyse sizin hamdınız, şükrünüz bize ulaşmaz ve ulaşmıyor. Sadece
edinmiş olduğunuz ilâhlara Rahman deyip Hamd ediyorsunuz o kadar! Çünkü Risâletin
mektebinde, Resulümün sünnetinde ve Halifesinin emrinde değilsiniz. Yahudi ve nasaraların
yolunda olan amirlerin emrinde olarak yapılanlar, söylenenler bize ulaşmaz. Siz
ey Müminler! Din başka dünya başka demekle ve İmân başka idare başka demekle
Evet, tüm bu denlü inkâr, isyan ve şirkinize rağmen,
biz size dünyada rahmet, Rızık veriyoruz. Çünkü biz Rahman olan ELLAH’ız. Lâkin:
--MALİKİYEVMİDDİN-- Din gününün sahibi, maliki, hâkimi
biziz. Öyleyse yaşadığınız bu dünya hayatından hemen sonra gelecek olan âhiret'in
hayatında, sizin iradeniz, hürriyetiniz, saltanatınız, makamınız, maaşınız ve
emlakınız olmayacak, bunlar elinizde olmayınca bana karşı ne ortak
olabileceksiniz, ne de bir ortak bulabileceksiniz. Sadece kuzu gibi bana
yöneleceksiniz, benden af, rahmet bekleyeceksiniz. Dünya hayatında Risâletten
ayrılıp bana ortak olmanızın ve ortak bulmanızın hesabını vermeye mecbur
kalacaksınız. Rızkınız kimin tarafından size verildiğinin hesabını
vereceksiniz. Bir senelik yolu iki saatte almanızın, hatta rüyanızda dahi
göremediğiniz yerlere, işlere, fenlere ve tekniklere ulaştığınızın hesabını
vereceksiniz. Çünkü ben size, mülkün maliki olduğumun haberini vermişim. Evet,
işte MALİKİYEVMİDDİN’in manası budur, bunlardır.
Öyleyse ey insanlar! İmân edelim. Ve öyleyse ey Müminler!
Tağutun, putun, yahudi ve nasaraların izlerini, fikirlerini, hükümlerini, örf
ve adetlerini kalben, kavlen ve fiilen terk edelim. Da, Risâlet'e, Halifesine
ve Şeriatına dönelim. Böylece ELLAH’a dönelim. --FEFİRRU İLELLAH-- Yani ELLAH’a
firar edelim. ELLAH’a firar etmek için şöyle diyelim: Ancak sana ibadet ederiz
ve ancak senden yardım bekleriz.
Yani bu dünya hayatından sonra gelecek olan
hayatımızda yukarıda ifadesi bulunduğu gibi hiç ama hiçbir şeyimiz
olmayacaktır. Tüm ihtiyaçlarımızın temini için
Aksi halde: --İYYAKENAĞBUDU VE İYYA KENESTEĞİN-- demekle
Şimdi şirk hususunda verilen bu Hüküm edebiyatla ve
yorumla değişmez. Niyetim, niyetimiz öyle değil demekle hiç ama hiç değişmez.
Çünkü ELLAH’ı, ELLAH ismi şerifi ile bilmek onu bilmek değildir. Çünkü böylesi
bilgi ile yani sıfatsız mücerred ELLAH’ı bilmek ile yapılanlar
Çünkü ELLAH'tan gayrı Rabler, İlahlar, Hafızlar ve
Razıklar vardır. Bu zalimlerin hepsi kendi sahalarında Ulûhiyyeti dava
edenlerdir. Bu zalimlerin en şerlisine gelince şunlardır: Tağutun ruhsatı ile
ve Tağuta memur, muin olmak suretiyle Cenneti pazarlayanlar, Tağutun ruhsatı
ile Âlim, Âbid, Şeyh, Mürid, Mücahid ve Talebe olanlar, yerde sürünen
canlıların en şerlisidir ve en adileridir. Çünkü bu heyulalar
Mademki, İmân cemaate ve hicrete amirdir, öyleyse Tağutun
gölgesinde itaat ehli olarak Âlim, Âbid, Şeyh, Mücahid, Talebe ve Mürid olarak ELLAH’a:
Sen bizi doğru yola hidayet eyle demekle ve her gün kırk kez böyle yalvarmakla
kimse ELLAH’ın hidayetini, irşadını celb edemez. Çünkü batıl yolun içine ve
batıl imamın emrine durarak hak yol ve hak imam bulunmaz. Bulunmayınca,
kendilerine nimet verdiklerinin yoluna bu musalliyi irşat etmez ELLAH (c.c.). Çünkü
kendilerine nimet verilenlerin yolu Risâlet, Hicret ve Bi’at yoludur. Öyleyse
bu yola girmek için ELLAH’a namaz vasıtasıyla niyaz edenler mutlaka Risâlet'e
yani Halife’i Resule uymalılar. Uymak için hicret etmeliler ve cemaatlerini
kurmalılar. Çünkü kendilerine nimet verilenlerin yolu elle tutulan, gözle
görülen bu cemaattir.
İmdi günde kırk kez namazımızda: Ya Rabbi! Bizi doğru
yola irşad eyle derken, bizleri Medine'de bidayette teşkil olunan cemaat gibi
bir cemaate ulaştır demiş oluyoruz. Yada ey Rabbimiz! Ulaşmış olduğumuz bu cemaatimize
karşı bizleri riyadan, nifaktan ve itaatsızlıktan koru demiş oluyoruz.
Evet, imanımızın amir olduğu bu mana gereği şayet:
Kendilerine nimet verilenlerin yoluna giremezsek, yani Resulullah'ın ve Eshabın
yoluna giremezsek heva ve hevesine uyarak Gadabullah’a uğrayanların yani tağut
ve avanesinin, Âliminin, Âbidinin, Şeyhinin ve Mücahidinin yoluna girmemiz için
ortada hiç ama hiç bir engel yoktur ve kalmaz. Her ne kadar günde kırk kez:
Bizi bu zalimlerin yolundan muhafaza eyle desek de, ELLAH’ın gadabına
çarpılanların yoluna itaat ehli olarak girmeye mecbur kalırız. Çünkü imam
ikidir, biri: Risâlet yani Resulullah’tır. Öbürü ise tağut'tur. Yani heva ve
hevesine uyarak milleti yönetip yönlendirendir. Bu zalimlerin başını çeken de,
şüphesiz yahudi ve nasaralardır.
İmdi insan şayet İmân etmezse ve ettiği imanı ile kendisine
nimet verilenlerin yoluna girmese, her şeyi secdesi de dâhil Tağutun hesabına
yazılır. Yani Tağutun kulu ve askeri olarak yazılır. Öyleyse ELLAH’a kulluk ve
İslama hizmet, Gadabullah’a uğrayanların ruhsatlarıyla olur diyenlerden ELLAH’a
sığınalım. Cihad ismiyle Tağutun mevduatına uyandan ve uymaktan ELLAH’a
sığınalım. Çünkü Gadabullah’a uğrayana hem lanet eyle, hem de ruhsatı ile cihad
eyle. Hem de memurunun ardında Cum'a, cenaze, cemaat, bayram, nikâh ve talâk’ı
eda eyle. Haliyle bu geminin yürümesi için, ölenlerine şehid oldu de.
İşte bu zalimlerden ELLAH’a sığınalım. Aşkı İmân, aşkı
İslam için küfür sözünü söylemekten ve amelini işlemekten ELLAH’a sığınalım. İbrâhim
(a.s.) ın tevhidine uymayan tevhid’den ELLAH’a sığınalım. Çünkü İbrâhim --Linnasi
imama’dır--Yani İbrâhim kalben, kavlen, fiilen Tevhidullahın imamlığına ilanen
atanmıştır. Ki, o İbrâhim (a.s.) hiçbir an tağut'tan izin alıp ona yemin verip ELLAH’a
ve onun dinine hizmet etmeye yönelmedi. Hiçbir zaman saygısını ifade eden
vaziyet almadı. Bu işleri hiçbir Nebi ve Resul ve Eshabı yapmadı.
İmdi hiçbir Nebi ve Resulün yapmadığını yapacaksın,
badehu kendilerine nimet verilenlerin yoluna geçeceksin öyle mi? Hayır, Çünkü
sen Gadabullah’a uğrayanların yolunda ve emrindesin. Öyleyse bizler yani bu
izahları ve meramları kabul edenler, sizlerden ve avanenizden ELLAH’a
sığınırız. Rabbim bizi kabul eyle. ÂMİN.
İmdi Kur'ân'ı ve Kur'ân'da mündemiç olan bu yedi ayeti
bizlere veren ELLAH’a Hamd olsun; Bu yedi ayeti ile hakkı ve batılı bizlere
şerh eden ve şerh ettiren ELLAH’a Hamd olsun. Ve bu yedi ayeti, Emri NAMAZ ile
dilimizden düşürmeyen ELLAH’a Hamd olsun. Okuyup dinleyenlere ve itaat edenlere
Mübârek olsun.
Hamd, âlemlerin Rabbi, İlâhı, Hafızı, Razıkı, Rahman
ve Rahîm olan ELLAH’a mahsustur. ELLAH’a Hamd olsun. Hamd bitmeyen hazine ve
tükenmeyen aatadır.
VEL HEMDULİLLAHİ REBBİL ÂLEMİN
AMİN.
Bakara sûresi
ve âyetleri medeni’dir. Medeni’nin ne demek olduğunu soranlara deriz: İmân edip
hicret eden ve mümin cemaat olarak ELLAH’ın hükümlerini kabul eden bir islami
hükümetin dünya ve âhiret hayatı için yapacaklarını Beyân eden ilahi emirler demektir
medeni âyet ve medeni sûre... Evet, temel yasa ve açık hüküm demektir medeni âyet
ve medeni sûre...
Öyleyse medeni âyetlerin mana ve mefhumlarını, sıyak
ve sıbaklarını anlayabilmek için, medeni bir cemaatin içine yani Dar’ül İslam
olan bir hükümetin emrine olmak lazımdır. Zira Evet, mekki bir toplumun yani Dar’ül
harp olan bir hükümetin emrinin altına olarak medeni âyetlerin hakkında,
malumat vermek hemen hemen imkânsızdır. Çünkü masayı, masanın başına tarif
etmek başkadır ve planı başına tarif etmek daha başkadır. Biz ise masayı, planı
başına tarif etmeye yöneldik. Ne var ki, bu tarifi yapmak ve dinleyip anlamak
hayli zordur. Bu zorluğa rağmen bu âyetlerin esasına hiç yaklaşılmadı
söylenmesin.
Çünkü bizler Dar’ül Harpte olarak bu âyetleri tekrar Dar’ül
İslama temel yasa yapmak için böyle izah etmeye ve böyle meramlandırmaya
mecburduk ve mecburuz.