SAYFA 81
|
24) Sağ ellerinizin sahip olduğu cariyeler müstesna kadınlardan evli olanlarla evlenmek de size haram kılındı. Kocasından boşanmış kadınla iddet müddeti bitmeden evlenmek de caiz değildir. Savaşta esir olarak ele geçirilen kafir kadınların kocalarıyla bir ilişkisi kalmadığı için onlarla hamile olup olmadığını anlamak için hayız gördükten sonra evlenmek caizdir. Evlenmek istemiyorsanız hamile kalıp kalmadığını beklemeden cariye olarak onlardan istifade edebilirsiniz. Bu Allah’ın size uymanız için yazdığı hükümdür. Bu hükümlere kayıtsız şartsız teslim olun. Bunların dışındaki kadınları gayrı meşru bir ilişkiye girmeksizin iffetli bir şekilde mallarınızla mehir vererek istemeniz helaldır. Onlardan yararlanmanıza karşılık mehirlerini bir yükümlülük olarak verin. Bu yükümlülüğü yerine getirdikten sonra mehrin bir kısmını veya tamamını gönül hoşluğuyla bağışlamaları halinde size bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah gizli açık herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
“İhsan” kelimesi Kur’an’da şu manalarda kullanılır: 1- Evli olma (4/24) 2- İslam olma (4/25) 3- İffetli (4/25, 24/4) 4- Hür olma (4/25) Bunların hepsi korunma manasındadır. İnsan nefsini evlendiği zaman zinadan, müslüman olduğu zaman öldürülmekten, iffetli olduğu zaman fuhuştan, hür olduğu zaman esaretten korumuş olur. Mut’a nikahı: Belli bir para karşılığı belli bir süre için evlenmektir. Şiilere göre bu her halukarda caizdir. Ehli sünnete göre Rasulullah zamanında belli sebeplerden dolayı yapılmasına izin verilmiş fakat daha sonra kıyamete kadar yasaklanmıştır. Ubeyy b. Ka’b, Said b. Cübeyr ve Süddi’ye göre belli şartlarda caizdir. Şiiler ayetteki “ücret” ve “faydalanmak” kelimelerini delil alıyorlar. Ehli sünnet bunu mehir olarak yorumluyor.
25) İçinizden hür olan mü’min kadınlarla nikahlanmaya imkanı olmayan kimse zinaya düşmemek için sağ ellerinizin malik olduğu mü’min olan genç cariyelerinizden alsın. Eğer bu kimse bu cariyeden başkasıyla evlenemiyecek durumda ise bu cariyeyle evlenmesinde bir sakınca yoktur. Cariyenin müslüman olması da şart değildir. Kitap ehlinden de olabilir. Allah kalpleri bildiği için sizin gerçekten iman edip etmediğinizi en iyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz. İnsanlık ve din bakımından aranızda bir fark yoktur. Cariye olduğu için onları azarlamayın, hor görmeyin. O halde iffetli yaşamaları, zina etmemeleri, gizli dost da tutmamaları şartıyla onları velileri olan sahiplerinin izni ile nikahlayın ve onlara mehirlerini güzellikle verin. Hatta imkanınız oranında onları özgürlüğüne kavuşturun. Müslüman olup evlendikleri zaman fuhuş yaparlarsa onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı uygulanır. Cariyelerle evlenme izni içinizden zinaya düşmekten korkan kimse içindir. Cariyenin tasarrufu sahibinde olduğu için onu hürriyetine kavuşturmadan evlenmeniz doğacak çocuğun köle olmasına neden olacaktır. Bu yüzden harama düşmemek için sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, dünya ve ahirette mü’minlere merhametli olandır.
26) Allah size bilmediklerinizi iyice açıklamak ve sizi sizden öncekilerin sünnetlerine iletmek, durumlarını göstermek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah sizi dünyada ve ahirette mutlu edecek kanunları, hayat nizamını size açıklamayı seviyor. Bu yüzden size rasuller göndermiştir ki hidayet yolunu bilesiniz ve samimi bir şekilde hidayete bağlanasınız. Allah ibret alıp rasullere tabi olanların yollarını takip edip onlar gibi olasınız diye sizden önceki rasullerine tabi olanlar ile karşı gelen ümmetlerin yollarını ve akibetlerini bildiriyor. Bütün nebilerin, rasullerin ve onlara tabi olan muvahhidlerin yolu sadece Allah’tan gelen emirlerin tamamına kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Allah’ın emirlerinin bir kısmını uygulayıp diğer kısmını uygulamamak şeklinde olmamıştır. Allah hata yapmamanız ve yanlış yola sapmamanız için size rasulleri tarafından doğru yolu ve sapık yolu göstermiştir. Hata yaptığınızda Allah’ın bildirdiği şekilde tevbe ederseniz Allah sizi affeder. Allah dünyada ve ahirette kullarını mutlu edecek kanunları, hayat nizamını en iyi bilendir. Verdiği emirlerde, yaptığı fiillerde hikmet sahibidir. Yarattıklarını maslahatını ister. Onun için onlara dünya ve ahirette faydası olan şeyleri emreder.
SAYFA 82
|
27) Allah gönderdiği rasullerin getirdiği şeriata uymanızı, günahlarınızdan tevbe edip Allah’a yönelmenizi ister. Ancak bu şekilde dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmiş olursunuz. Şehvetlerine, heva ve heveslerine uyan kimseler de çok büyük bir meyille hak yoldan batıla sapmanızı isterler ve bu uğurda çalışırlar. Allah’ın kanunlarına uyanların varlığı onları rahatsız etmektedir.
28) Allah sizden yükünüzü hafifletmeyi istiyor. Bu yüzden önceki ümmetlere günahları yüzünden yüklediği ağır yükleri size rahmet olarak daha çok şükredesiniz diye sizden kaldırıp sorumluluğunuzu hafifletiyor. Doğrusu insan zayıf bir tabiatta yaratılmıştır. Korku onu heyecanlandırır, üzüntü yıpratır. Nefsine, şehvetine ve şeytanın vesveselerine uymaya meyyaldir. Nefsin arzu ve isteklerine karşı zayıftır. Ancak Allah’ın koruduğu kişi bunlardan müstesnadır. Allah bu ümmete kolaylık olsun diye yolculukta namazı kısaltmaya, su bulunmadığı zaman teyemmüme, hastalandığı zaman kolayına geldiği şekilde namaz kılmaya izin vermiştir.
Allah’ın istemesi iki şekilde olur: 1- Allah’ın, kulun ameline bağlı olmayan istemesi: Bu istek Allah’ın hükmü ve kazası manasındadır. Muhakkak olacaktır. Allah insanlara şeriatını anlatacak bir rasul gönderecek, geçmiş ümmetler hakkında bilgi verecektir. Allah’ın bu ümmetten yükünü hafifletmesini istemesi de buna örnektir. 2- Allah’ın kulun ameline bağlı olan istemesi: Bu istek kuldan talep etme yani yapmayı isteme manasındadır. Kul istenilen şeyleri yaptığında Allah’ın rızasını kazanmış, yapmadığında kazanmamış olur. Allah kullarından günahlarının bağışlanması için tevbe etmelerini istiyor. Kul tevbe ederse Allah onun günahını bağışlar.
29) Ey iman edenler, mallarınızı karşılıklı rızaya dayanan şeriatın uygun gördüğü bir ticaret, hibe, sadaka, vasiyyet, ikram gibi şeyler müstesna aranızda aldatma, hile, faiz, kumar, gasp gibi şeriatın yasakladığı batıl yollarla haksız yere yemeyin! Hem kendi nefislerinizi hem de başkalarını haksız yere öldürmeyin. Haksız yere kan dökmek çok büyük bir günahtır. Muhakkak ki Allah size karşı dünya ve ahirette merhametli olandır. Bu yüzden size dünya ve ahiret mutluluğunu elde edeceğiniz bir din göndermiştir. O’nun emir ve yasaklarına uyun ki kurtuluşa eresiniz.
30) Her kim haddi aşıp zulmederek haksız yere başkalarının malını yer, intihar eder veya adam öldürürse yakında ahiret günü onu Cehennem ateşine atarız. Doğrusu bu cezayı vermek Allah’a çok kolaydır! Hiçbir şey O’na ağır gelmez. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz.
31) Eğer Allah’ın yasakladığı, yapana had uygulattığı, ceza verdiği veya lanet ettiği büyük günahlardan kaçnır ve Allah’ın farz kıldığı şeyleri yaparsanız umulur ki küçük günahlarınızı, ufak tefek kusurlarınızı affeder, günah işlemeye olan meylinizi ve sevginizi azaltır, günahlar üzerinde ısrar etmekten sizi kuntarır, güzel ve şerefli bir yer olan Cennete yerleştiririz.
Günahlar küfrün postasıdır. Günahlara karşı laubalilik, küçümseme, ısrar kişiye küfre kadar götürür. Elbette bazı günahlar diğer günahlara nazaran daha büyüktür. Fakat işlenen günahın büyük veya küçük oluşuna değil kime karşı geldiğimize bakmak gerekir.
32) Allah’ın hikmeti gereği sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin. Bir kimseye Allah tarafından verilen mal, mevki, zeka, çocuktan dolayı haset etmeyin, kin ve düşmanlık beslemeyin. Erkekler ve kadınlar yaptıkları salih amellerden ve kötülüklerden aynı oranda sevap ve ceza alırlar. Allah’tan O’nun lütuf ve fazlını isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilen ve hesaba çekecek olandır.
33) Erkek ve kadınlardan her biri için ana babanın ve yakın akrabaların bıraktığı mallardan varisler kıldık. Kardeşlik, dostluk sebebiyle birbirinize mirasçı olacağınıza dair bu ayetten önce yeminle destekleyerek verdiğiniz sözleri yerine getirin, onlara yardımcı olun, destek olun ve nasihat edin. Artık bundan sonra böyle akitler yapmayın. Muhakkak ki Allah her şeye hakkıyla şahiddir, herkesi hesaba çekecektir.
SAYFA 83
|
34) Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine yaratılış itibarıyla üstün kılması ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekleri kadınlar üzerine reis, yönetici, hakim ve terbiye edici kılmıştır. Erkekler cins olarak kadınlardan üstün olmasına rağmen nice kadınlar vardır ki ilim, din ve zeka bakımından kocalarından üstündürler. Saliha kadınlar Allah’ın emirlerine ve kocalarının Allah’ın emirlerine aykırı olmayan emirlerine gönülden itaat ederler. Namuslarını ve kocalarının mallarını korur, kocalarının sırlarını ifşa etmez. Ve kocalarıyla kendileri arasında gizli halleri başkasına anlatmazlar Allah’tan korktukları için kocaları olmadığı zaman bile onların haklarını korurlar. Şirretlik edip başkaldırmalarından korktuğunuz kadınlara önce İslam’ın hükümlerine uymanın gerekliliği, uyulmadığı zaman dünya ve ahirette göreceği cezaları anlatarak öğüt verin, fayda vermezse onları yataklarında yalnız bırakın, onlarla cima yapmayın, yine fayda vermezse o zaman yüze vurmamak ve sakat bırakmamak şartıyla faydalı olacaksa onları dövebilirsiniz. Şirretliklerinden vazgeçip itaat ederlerse onun hakkını verin, onlara zulmetmeyin. Yaptıkları kötülükleri unutmaya çalışın, kin tutmayın. Onları affedin ki Allah da sizi affetsin. Unutmayın ki Allah sizi onlardan daha üstün özelliklerde yarattı. Sizin üstünlüğünüz olgunluğunuzla belirginleşsin. Muhakkak ki Allah herşeyden yüce ve büyüktür. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Herkesi ahiret gününde hesaba çekecektir.
Şayet erkek kadının haklarını yerine getirmezse kadın ona nasihatta bulunur. Fakat hiçbir zaman yatak ayırma ve dövme cezaları veremez. Ona karşı itaatsizlik yapamaz. Müslüman hakime gidip kocasını şikayet edebilir. Hakim olayı araştırır. Kadının dediği doğru ise koca azarlanır. Gerekirse dövülür veya hapsedilir. İnfak etmiyorsa malından alınır kadına ve çocuklarına ihtiyaçları oranında verilir. Eğer kocanın infak edecek hiç malı yoksa kadın isterse ayrılırlar. Eğer haksızlık yapan kadın ise kocasına verilir ve nafakadan mahrum kalır.
35) Bütün metodlar kullanılmasına rağmen karı ile kocanın aralarının düzelmeyip açılmasından hatta boşanma safhasına gelmesinden korkarsanız bir hakem erkeğin ailesinden bir hakem de kadının ailesinden veya her ikisinin razı olacağı birini gönderin. Hakemlerin adil, Alîm ve takvalı olmasına gayret edin. Eğer hakemler karı ile kocanın arasını düzeltmek isterlerse, karı ile koca ve aileleri hepsi barışma konusunda samimi iseler Allah onların arasında uyum oluşturur. Hakemler ayrılığı uygun görürlerse onları ayırırlar. Hakemler ayrılığı uygun görmediği halde eşlerden biri ayrılmayı diğeri ayrılmamayı ister sonra eşlerden biri ölürse ayrılmayı isteyen mirasçı olamaz., ayrılmayı istemeyen diğerine mirasçı olur. Muhakkak ki Allah gizli açık herşeyi bilen, herşeyden haberdar olan ve herkese yaptıklarının karşılığını eksiksiz verecek olandır.
Karı kocanın rızası olmadan hakemin ayırma yetkisinin olup olmadığı alimler arasında ihtilaflıdır. Ali (r.a.) Muaviye ile aralarında ihtilaf çıkınca bu ayete binaen hakem olayını kabul etti. Müslümanlar arasındaki ihtilafları çözmek için en uygun metod budur.
36) Ey insanlar! Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin, hem gizli hem açık hallerinizle ihlasla O’na bağlanın. Hayatınızı O’nun hükümlerine uygun olarak düzenleyin. O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Allah’tan başka ibadet edilen şeyleri reddedin. Şirk ve şirk ehlinden uzak durun. İslam düşmanı olmayan ana babaya iyilik edin, ihtiyaçlarını giderin, onlara karşı saygılı olun; akrabaya, büluğ çağına ermeden babası ölen yetimlere, başkalarının malında gözü olmayan, iffet ve hayaları sebebiyle insanlardan birşey istemeyen, kanaatkar, sabırlı yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yolculuk, ticaret sebebiyle de olsa yanınızdaki arkadaşa, memleketine dönecek parası olmayan yolda kalmışa ve sağ ellerinizin sahip olduğu köle ve cariyelere de iylik edin. Muhakkak ki Allah kibirli ve böbürlenen kimseyi sevmez. Onları cezalandırır.
37) Onlar Allah yolunda infak etmezler, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği ilmi ve malı insanlardan gizlerler. Doğrusu Allah’ın nimetini gizleyen, inkar eden o kafirler için ahirette alçaltıcı ve ebedi bir azap hazırladık!
SAYFA 84
|
38) Onlar mallarını insanlara gösteriş için infak ederler ve Allah’a da ahiret gününe de iman etmezler. Bunlar kendisine şeytanı dost edinmiştir. Şeytanın kendisine arkadaş olduğu kimse ne kötü arkadaştır!.. Şeytan onları muhakkak saptıracak ve Cehennemin yoluna sokacaktır. Kişi dostunun dini üzerinedir. Mallarını, insanlar tarafından övülmek, onlara gösteriş yapmak, makam ve mevkii elde etmek için harcayanlar kıyamet gününde Cehennemin ilk yakacağı kimselerdendir. Rasulullah’ın buyurduğu gibi kahraman desinler diye savaşan, cömert desinler diye malını harcayan, Alîm desinler diye ilim yapan kimse Cehenneme ilk girenler arasında olacaktır. Mü’min olmayan kimsenin yaptığı tüm harcamalar Allah katında geçersizdir.
39) Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla iman edip Allah’ın kendilerini rızıklandırdığı şeylerin bir kısmını Allah yolunda infak etselerdi ne kaybederlerdi? Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilmekte olandır! Onlara yaptıklarının karşılığını eksikliğe uğratmaksızın verecektir!
40) Muhakkak ki Allah kimseye zerre kadar dahi olsa zulmetmez. Allah adildir. Zulüm sıfatı O’na yakışmaz. Bir müslüman bir iyilik yaparsa onu katlar yediyüz kattan daha fazla karşılık verir ve katından çok büyük bir ecir olan Cenneti verir. Bir kafir iyilik yaparsa Allah onu dünyada yedirir, içirir. Ahirette onun için bir nasip yoktur. Azabı asgın kafirlere nazaran daha hafiftir.
41) Ey Muhammed! Kıyamet gününda her ümmetten nebi ve rasullerin hakkı getirdiklerini tasdik eden birer şahit getirdiğimiz seni de hem nebilerin ümmetlerine tebliğ ettiklerine hem de kendi ümmetine tebliğ ettiğine dair bir şahit olarak getirdiğimiz zaman hakkı inkar edenlerin hali nasıl olacak?
42) Kafirler ve rasule asi olanlar o gün utanç ve pişmanlıklarından toprak olup yerle bir olmayı arzu ederler ve Allah’tan hiçbir haber de gizleyemezler. Yalanlamak isteseler bile artık uzuvları herşeyi anlatmaya başlar, onun aleyhine şahit olurlar.
43) Ey Allah’a ve Rasulü’ne gerçek manada iman edenler! Namaz vaktinde, namaz kıldığınız yerlerde içki içmeyin. Sarhoşken namaza yaklaşmayın. Çünkü sarhoşken ne okuduğunuzu bilmezsiniz. Sizler sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye kadar, hayız, nifas ve cünüp iken de –yolculukta olmanız müstesna- gusledinceye kadar namaza ve namaz kılınan yerlere yaklaşmayın. Eğer hasta olmuşsanız su kullanmanız ölümünüze veya hastalığın ilerlemesine sebep olacaksa, uzun veya kısa yolculukta olup su bulamamışsanız, veyahut sizden biriniz abdesti bozan küçük abdest, büyük abdest veya yellenme yapmışsa, ya da hanımlarınızla cima yapmışsanız veya çıplak elle vücutlarına dokunup da su bulamamışsanız veya suya ulaşma imkanınız yoksa temiz toprakla veya kum, taş, maden gibi şeylerle teyemmüm edin, onları yüzleriniz ve ellerinize sürün. Muhakkak ki Allah affedici ve bağışlayıcı olandır... Size kolay hükümler indirmiştir.
İçkiliyken namaza yaklaşma yasağı içki tamamen yasak kılınmadan evveldi. Artık hiçbir şekilde içki içmek yasaktır. Teyemmüm yapan kişi su bulduğu anda eski haline yani cünüp veya abdestsiz haline döner. Bu yüzden namaz kılabilmesi içinhemen suyla abdest ya da gusül alması gerekir. Su bulamadığından dolayı teyemmüm yapıp namaza başlamadan önce su bulan kişinin teyemmümü batıl olur. Namaz kılmak için su kullanması lazımdır. Bu kişi namazı bitirdikten sonra su bulursa namazı geçerlidir. Tekrar abdest alıp namazı iade etmesi gerekmez. Namazda iken su bulanın namazının bozulup bozulmayacağı, bir teyemmümle birden fazla namaz kılınıp kılınmayacağı konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir.
44) Kendilerine kitaptan bir nasip verilen Yahudileri görmedin mi? Dünya metaını elde etmek için Rasulullah’ın sıfatlarını ve İslam’ın hak din olduğunu anlatan Tevrat’ın ayetlerini saptırarak, gizleyerek tahrif ederek sizin de hak yolu bırakıp kendileri gibi sapıtmanızı istiyorlar.
SAYFA 85
|
45) Doğrusu Allah dostlarınızı, düşmanlarınızı, hidayetinizi ve sapıtmanızı isteyenleri, planlarını çok iyi bilendir. Bu yüzden Kur’an ve sünnetten ayrılmayın. Elbette ki Allah veli olarak da yardımcı olarak da yeter. Allah’ın emirlerine uyarsanız sıkıntı çekmezsiniz.
46) Yahudi alimlerinden bazıları Tevrat ayetlerindeki kelimeleri yerlerinden değiştirerek hicretin ilk yıllarında müslümanların zayıf olduğu dönemlerde Rasulullah’a: “Ey Muhammed! Senin söylediğini işittik ve isyan ettik; getirdiklerine tabi olmuyoruz, dinle dinlemez olası!” ve dillerini eğip dine saldırarak “Raina” derler!? Onlar bir kaç manaya gelebilecek bu sözleriyle Rasulullah’la alay etmeyi amaçlamaktadır. Oysa ki onlar: “Ey Muhammed! Sözlerini işittik ve getirdiklerine itaat ettik, söylemek istediğimiz şeyleri bizden dinle, hemen hakkımızda hüküm verme, bizi gözet, bizi kolla, söylediklerini anlamamız için bize bize fırsat ver! Çünkü bizim niyetimiz hakkı istemektir.” deselerdi muhakkak ki onlar için daha hayırlı ve daha sağlam olurdu. Fakat, Allah onlara hakkı bile bile inkar edip küfre girdikleri için lanet etti, onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara nasihat da fayda vermez. Yahudi alimleri Abdullah b. Selam ve arkadaşları gibi pek azı hariç iman etmezler. Onlar kitabın bır kısmına iman ederlerken, neva ve heveslerine aykırı şeylerde hakkı bile bile inkar ederler, tahrif ederler. Bunlar makam, mevki ve dünya metaı elde etmek amacıyla ayetleri değiştirerek, heva ve heveslerine uygun olarak sapık ve fasit bir şekilde te’vil ederek tahrif ederler. Rasulullah’ın sıfatlarını, recim ve el kesme cezalarını tahrif ettiler, hadleri zayıf olanlara uygulayıp mevki sahibi kişilere uygulamadılar.
47) Ey kendilerine daha önce kitap verilen ve kendilerini Yahudi ve Hristiyanlığa nisbet edenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz etmeden ve gözlerinizin yerlerini değiştirip onları arkalarına çevirerek görme ve duyma özelliklerini alıp şirk içerisinde bırakmadan veya onları Cumartesi günü balık avlama yasağına uymayanları maymuna ve domuza çevirerek lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce beraberinizde bulunan Tevrat ve İncil’in içerisindeki ilahi hakikatları doğrulayıcı olarak indirdiğimiz Kur’an’a ve onu getiren Muhammed’e iman edin! Hayatınızı Kur’an ve sahih sünnete göre düzenleyin. Şüphesiz ki Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir. Onun için bir an evvel gerçek imana dönün ve hayatınızı bu imana göre düzenleyin ki hem dünya hem ahiret mutluluğunu kazanasınız.
48) Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşarak ölen kimseyi asla bağışlamaz; şirkin dışındaki diğer günahlarla Allah’ın huzuruna gelen kimselerden dilediği ve razı olduğunun günahlarını bağışlayabilir veya o kimseyi bir miktar Cehennemde yaktıktan sonra çıkarıp Cennetine koyar. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten çok büyük bir günahla iftira etmiş olur. Allah şirk koşan kimsenin dünyada tevbesini kabul eder. Şirk üzere ölen kimse ebedi cehennemliktir.
49) Ey Muhammed! Allah’a şirk koşmalarına ve her türlü günahı işlemelerine rağmen Allah’ın sevgili çocukları olduğu için Cennete gireceklerini, ateşin sayılı günler dışında kendilerine dokunmayacağını söyleyerek nefislerini temize çıkaran, haksız yere övünen kimseleri görmedin mi? Bilakis Allah mü’minlerden dilediği ve razı olduğu kimseyi temize çıkarır, onların hatalarını bağışlar. Doğrusu Allah kimseye hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulmetmez, herkese hakettiği cezayı verir. Kişinin bir işe talip olurken kendini tanıtmak amacıyla özelliklerini abartmadan sayması, kendine yöneltilen haksız eleştirilere doğru olarak cevap vermesi haram değildir.
50) Bak nasıl da Allah üzerine iftira atarak yalan uyduruyorlar. Şüphesiz ki apaçık bir günah olarak bu onlara yeter.
51) Kendilerine kitaptan bir pay verilen Yahudileri görmedin mi? Put, sihirbaz, kahin ve Allah’tan başka kendisine ibadet edilen şeylere inanıyorlar da İslam’a olan kinlerinden dolayı dünya metaını elde etmek amacıyla putperest Kureyş kafirleri için: “Bunlar iman eden Muhammed ve ashabından daha doğru bir yoldadır.” diyorlar.
SAYFA 86
|
52) İşte onlar Allah’ın kendilerine lanet ettiği, rahmetinden uzaklaştırdığı kimselerdir. Allah her kime lanet eder, onun rahmetinden uzaklaştırırık Cehenneme atarsa artık onun için bu azaptan kurtaracak bir yardımcı bulamazsın.
53) Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı o zaman cimriliklerinden insanlara hurma çekirdeğinin üzerindeki filiz kadar birşey bile karşılıksız vermezlerdi. Elbetteki mülk Allah’ındır, O’nu kullarından dilediğine emanet olarak verir, ahirette de mülkü Allah’ın dilediği ve razı olduğu şekilde kullanıp kullanmadığından dolayı hesaba çeker.
54) Yoksa Allah’ın lütfundan kullarından dilediğine verdiği nübüvvet nimeti için Muhammed ve ashabına haset mi ediyorlar? Bu yüzden mi Muhammed’e ve getirdiklerine tabi olmuyorlar. Halbuki atalarına birçok nimetler verilmişti. Allah’ın emirlerine itaat etmeyip isyan ettikleri için Allah son rasulü Araplardan seçti. Lütuf Allah’ındır, dilediğine verir. Muhakkak ki biz İbrahim’in soyundan İshak, Yakup, Yusuf, Musa, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, İsa gibi birçok nebi ve rasuller çıkarttık, onlara kitap ve sahifler ile bunları anlama ve anlatma kabiliyeti verdik. Ayrıca biz Davud ve Süleyman’a büyük bir mülk ve hükümranlık verdik. Bu yüzden hasedi bırakıp iman edin.
55) Yahudilerden çok azı İbrahim’e iman etti, içlerinden çoğu da yüz çevirdi. Doğrusu yalımlı bir ateş olarak Cehennem onlara yeter. Çünkü onlar bile bile hakkı inkar ettiler, te’vil ve tahrif ettiler, gizlediler, hakkı batıl ile karıştırdılar.
56) Muhakkak ki ayetlerimizi bile bile inkar edenleri, yakında Cehennem ateşine sokacağız ve onlara ebedi bir şekilde azap edeceğiz. Derileri pişip acı hissetmez hale geldiklerinde (üçüncü derece yanıklarda) azabı tatmaları için onları ondan başka derilerle değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah galip ve güçlü olan, hiçbir şeye yenilmeyen, hüküm ve hikmet sahibi olan, herşeyi yerli yerine koyan, hiçbir şeyi rastgele yapmayandır. Kafirler azabı daha çok hissetsin diye vücutları büyütülür. Dişleri Uhud dağı kadar, derisinin kalınlığı üç günlük mesafe, kulak memesi ile omuzu arası 7.000 yıllık mesafedir.
57) Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iman edip salih amel işleyenleri yakında odalarının ve ağaçlarının altından tadı değişmeyen su, tadı bozulmayan süt, sarhoş etmeyen şarap ve saf baldan nehirler akan; orada ebedi kalacakları Cennetlere girdireceğiz. Onlar için orada hayız, nifas, tükrük, kıskançlık, hased, kin, öfke vb. her türlü maddi ve manevi pisliklerden tertemiz eşler vardır ve onları sıcaktan ve soğuktan koruyucu bir gölgeye girdireceğiz. Cennette öyle ağaçlar vardır ki atlı onun gölgesinde 1000 sene koşar, bitiremez.
58) Muhakkak ki Allah size emanetleri ehil olan kişilere vermenizi, yalnız Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi şirk koşmamanızı, Allah’ın emanet olarak verdiği organları Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde kullanmanızı, haramdan uzak durmanızı, mü’min kafir tüm insanlara karşı akitlerinizi ve sorumluluklarınızı yerine getirmenizi, sırları muhafaza etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman Allah’ın hükmüyle adaletle hükmetmenizi, taraf tutmamanızı, haksızlık etmemenizi emrediyor! Muhakkak ki Allah’ın size kendisiyle öğüt verdiği şey ne güzeldir. Muhakkak ki Allah gizli açık herşeyi işiten, gören ve hesaba çekecek olandır. Bu dünyada bir çok haksızlıklar olmakta, hak sahiplerini hakkını alamamaktadır, fakat Kıyamet günü boynuzsuz koyun bile boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.
59) Ey iman edenler, Allah’ın indirdiği Kur’an’a itaat edin, Rasul’ün sahih sünnetine itaat edin ve müslüman olan Alîm, idareci, komutan ve liderlere de Allah ve Rasulü’nün hükümlerine bağlı kaldığı müddetçe itaat edin. Herhangi bir meselede ihtilafa düşüp çekişirseniz –Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız- o meseleyi Allah’ın kitabı Kur’an’a ve Rasul’ünün sahih sünnetine götürün. Heva ve hevesinize göre hüküm vermeyin. İşte bu metod, sizin dünya ve ahiret mutluluğunuz için daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
SAYFA 87
|
60) Ey Muhammed! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önceki nebi ve rasullere indirilen kitap ve sahifelere kesin olarak iman ettiklerini boş yere iddia eden Cüllas b. Samit, Muattib b. Kuşeyr, Rafi b. Zeyd ve Bişr gibi münafıkları görmüyor musun? Allah’ın Rasulü’nün hükmüne başvurabileceği halde menfaatleri icabı Ebu Berzat el-Eslemi, Ka’b b. El-Eşref gibi kahinlere, tağuta muhakeme olmak isterler; halbuki mutlaka onu tekfir etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan da yaptıklarını caiz göstererek onları çok uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor. Onlar gerçek manada iman etmiş olsalardı reddetmekle emrolundukları tağuta hiçbir surette muhakeme olmak istemezlerdi. Küfür olan bir ameli gerçek bir zorlama olmaksızın kalben istemek bile caiz değildir, küfürdür. Tağutu reddetmeyen bir kişi müslüman olamaz. Tağuta muhakeme olmak onu reddetmemek demektir. Bu da imana zıttır.
61) Onlara: “Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve Rasul’ün sahih sünnetinin hükmüne gelin!” denildiği zaman münafıkların senden tam bir yüz çevirmekle yüz çevirdiklerini görürsün. Bu, onların kalplerinin hastalıklı olmasından dolayıdır.
62) Münafıklara yaptıkları küfür ameller sebebiyle başlarına bir musibet geldiği zaman halleri nasıl olacak?! Onlar kendi başlarına gelen musibetlerden ibret alacakları ve işledikleri suçları itirafedecekleri yerde suçlarına kılıf ararlar ve şöyle derler: “Allah’a yemin ederiz ki biz senin hükümlerini inkar etmiyor, bilakis tasdik ediyoruz. Bizim tağutun hükmüne başvurmamızın sebebi kafirlerle aramızın iyi olması ve onları idare etmek içindir!? Böyle yapmakla imanımıza bir zarar gelmeyeceğini düşündük. Küfür olduğunu bilseydik tağuta muhakeme olmazdık.”
63) Ey Muhammed! Allah onların kalplerini en iyi bilendir. Onlar yalan söylemektedir. O halde sen onlardan yüz çevir, onlara meyletme, onlara hakka dönmeleri için öğüt ver, yaptıklarının yanlış olduğunu, tevbe edip ihlasla İslam’a bağlanmalarını, aksi taktirde başlarına dünya ve ahirette birçok musibetler geleceğini söyle ve onlara kimsenin görmediği bir yerde özel olarak kalplerine girecek, onları düzeltecek söz söyle. Böyle yaparsan senin sözünü daha iyi anlarlar ve daha da etkili olur. Çünkü başkalarının yanında onlara öğüt verirsen belki nefisleri kabarır da duyan insanların kendileri hakkında ne düşüneceklerini, ne söyleyeceklerini düşünmekten senin sözünü anlayamazlar. Bundan dolayı senin sözlerin fazla etkili olmaz.
64) Ey Muhammed! Biz her bir rasulü Allah’ın izni ve emriyle ancak itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman hatalarını anlayıp hemen sana gelerek özür ve af dileyip bir daha yapmamak üzere tevbe edip Allah’tan bağışlanma dileseler, sen de onlar için Allah’tan bağışlanma dilesen andolsun ki onlar Allah’ı tevbeleri kabul edici ve merhametli bulacaklardı. Bu hüküm Rasulullah’ın sağlığında geçerlidir. Rasulullah’ın kabrine giderek onun vesilesiyle Allah’tan bağışlanma dilemek caiz değildir. Hiçbir sahabe böyle yapmamıştır.
65) Ey Muhammed! Hayır! Mesele onların iddia ettikleri gibi değildir! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan küçük büyük tüm anlaşmazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin verdiğin hükmünden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan zahiren ve batınen tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar iman etmiş olmazlar! Bugün Rasulullah aramızda yoktur. Fakat onun getirdiği Kur’an ve sahih sünnet aramızdadır. Bu yüzden müslümanlar tüm ihtilaflarını bu iki kaynağa götürmeli ve ona göre çözüm bulmalıdır. Kişi verilen hükmün hak olduğunu kabul etmesine rağmen onu uygulamazsa veya uygulanmasına engel olursa hükme teslimiyet göstermemiş olur. Kur’an ve sünnete göre hükmeden hakim veya imamın heva ve hevesine uymayan, verdiği hükmü Kur’an ve sünnetten delillendiren, Kur’an ve sünnetten hüküm çıkartabilecek seviyeye ulaşmış bir kişi olması gerekir. Arapça ve usul ilimlerini bilmeli, taassub sahibi olmamalıdır.
SAYFA 88
|
66) Eğer biz münafıklara İsrailoğullarına ceza olarak verdiğimiz gibi: “Nefislerinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın!” diye bir hüküm yazacak, farz kılacak olsaydık –içlerinden pek azı müstesna- bu hükme uymazlardı. Eğer onlar kendilerine öğüt verilen şeyi yaparak şirk, küfür ve nifaklarını bırakarak hakka dönselerdi andolsun ki onların dünya ve ahiret mutlulukları için daha hayırlı ve iman üzerinde sabit kalmaları için büyük yardımcı olurdu. Bu şekilde Allah’ın ağır olan emirlerini daha kolay bulurlardı.
67) O zaman andolsun ki kendilerine tarafımızdan çok büyük bir mükafat olan Cennet ve nimetlerini verirdik. Allah emirlerine kayıtsız şartsız teslim olanlara dünyada da yardım eder. Onların sıkıntılarını giderir.
68) Ayrıca onları andolsun ki rasullerin gösterdiği dosdoğru bir yol olan İslam’a iletirdik. İslam üzere ölürlerse ebedi mutluluk olan Cenneti elde ederler.
69) Her kim Allah’ın kitabı Kur’an’a ve Rasul’ün sahih sünnetine itaat eder, hayatını buna göre düzenlerse işte onlar Cennette Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. İşte onlar ne güzel arkadaştır! Cennette üstünlük sırası ayette belirtildiği gibi en üstte nebi ve rasuller, onun altında şeksiz şüphesiz, tereddüt etmeden zahiren ve batınen dinin tamamını tasdik eden, fiili sözüne uygun olan sıddıklar, onun altında Allah yolunda şehid olan kimseler, onun altında niyetleri, sözleri ve amelleri İslam’a uygun olan salihler vardır, onun altında da diğer mü’minler bulunmaktadır. Ayette zikredilen mertebedeki kişiler birbirini ziyaret edecektir, fakat herkesin mertebesi ayrıdır, aksi taktirde mükafatın kıymeti olmaz.
70) İşte bu mükafat Allah’tan bir lütuftur, ikramdır, amellerin karşılığı değildir. Şüphesiz ki gizli açık herşeyi bilen olarak Allah yeter. Allah hiç kimseye haksızlık etmez.
71) Ey iman edenler! İç ve dış düşmanlarınıza karşı tedbirinizi alın, hazırlıklı olun, ihtiyatlı davranın, uyanık olun, düşmanlarınız hakkında iyi bir istihbarat yapın, gücünüzü ona göre ayarlayın, ihmalkar davranmayın. Bütün tedbirleri aldıktan sonra tedbirlerinize değil, sadece Allah’a güvenin, Allah’ın hakkınızda yazdığına razı olun. Gerektiğinde düzenli bölükler halinde, gerektiğinde topyekün savaşa katılın. Durum ne gerektiriyorsa ona göre davranın. Topyekün savaşa katılmanız gerektiğinde bir kısmınız savaşa katılıp, bir kısmınız katılmamazlık yapmasın. Her zaman aranızdaki iç düşmanlarınız olan münafıklara dikkat edin. Tıpkı dış düşmanlarınıza karşı dikkatli davranmanız gerektiği gibi...
72) Şüphesiz içinizden öyle kimseler vardır ki cihada çıkmak konusunda pek ağır ve yavaş davranır. Bazıları bununla da kalmayıp savaşa çıkanları vazgeçirmeye çalışır. Eğer başınıza bir musibet gelir, yenilgiye uğrarsanız: “Muhakkak ki Allah bana lutfetti di onlarla beraber bulunmadım.” der. Halbuki savaşa katılan kimse için ya şehadet ya da ganimet nimeti vardır. Şehadet, yokluk değil, bir diriliştir, kıyamdır.
73) Andolsun ki size Allah’tan bir lütuf erişir, savaşta galip gelir, ganimet elde ederseniz sanki sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi üzülerek şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da çok büyük bir başarı kazansaydım, ganimet elde etseydim.”Halbuki mü’min olsalardı dünya metaını kaybettikleri için değil nefislerine ve şeytana uydukları için üzülmeleri gerekirdi.
74) Dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar! Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür ya da galip gelirse yakında ona çok büyük bir ecir olan Cenneti vereceğiz. İslam’ın değer verdiği savaş sırf toprak ve ganimet elde etmek, ırkçılık, kavimcilik, belli bir şahsın yükselmesi veya sırf insanların idaresini üstlenmek için değil, sadece İslam’ın hakim olması için yapılan savaştır.
SAYFA 89
|
75) Ey iman iddiasında bulunanlar! Size ne oluyor da Allah yolunda ve Mekke’de kalmış, müşriklerin arasından çıkamayan, çıkmak için her fırsatı kollayan, müşriklerin arasında kalmaktan dolayı zorlanan, zayıf erkekler, kadınlar ve çocukları müşriklerden kurtarmak için savaşmıyorsunuz? Onlar ki: “Rabbimiz bizi halkı zalim ve müşrik olan bu Mekke şehrinden çıkar, katından bize bir veli gönder, bize katından bir yardımcı gönder!” demektedirler. Mekke her ne kadar muhacirlerin doğup büyüdüğü yerler olsa da orada Allah’ın şeriatı hakim olmadığı için orası daru’l-İslam değil, daru’l-harp’tir. Bu yüzden müslümanlar oranın halkı ile savaşmışlardır. Müslümanın toprağı, vatanı ve bayrağı İslam’ın hakim olduğu toprak, vatan ve bayraktır. Doğup büyüdüğü yer değildir. Fakat bugün malesef asrı saadet modeli bir İslam devletiniden söz etmek çok güçtür. Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Buna inancımız tamdır.
76) Gerçek manada iman edenler İslam’ın hakim olması için Allah yolunda savaşırlar, kafir olanlar ise İslam’ın hakim olmadığı tağutun hükümlerinin yürürlükte olduğu komünist, sosyalist, faşist, kapitalist, laik nizamlar gibi batıl davalar uğrunda savaşırlar. O halde şeytani düzenlerin askerleri, dost ve yardımcıları ile savaşın! Muhakkak ki şeytanın ve yardımcılarının hilesi zayıftır. Onların tuzaklarından ve hilelerinden korkmayın. Onları asla dost edinmeyin.
77) Kendilerine Mekke’deyken: “Ellerinizi şimdilik savaştan çekin, namazı rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde devamla eda edin ve zekatı zamanında verilmesi gereken yerlere verin!” denilen kimseleri görmedin mi? Onlara ısrarla istedikleri savaş Medine’de farz kılındığında içlerinden münafık bir grup Allah’tan korkar gibi veya daha şiddetli bir korkuyla Mekke müşriklerinden korkarak: “Rabbimiz niçin bize savaşı farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen, savaşı bir süre daha farz kılmasan olmaz mıydı?” dediler. Ey Muhammed! Onlara de ki: “Dünya metaı ahiret nimetleri yanında pek azdır. Ahiret ise Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olup, O’nun emrettiklerini yerine getiren ve yasaklarından kaçınarak Allah’ın azabından sakınan kimse için daha hayırlıdır. Doğrusu siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar dahi zulmedilmezsiniz. Amellerinizin karşılığını alırsınız.”
Gerçek mü’minler savaş farz kılınınca sevindiler ve Rasulullah’a tam bir destek verdiler. Mekke’de cihadın farz kılınmamasının sebepleri: 1- Allah o dönemde müslümanları sabırlı, nefislerine hakim, düşünerek hareket eden, düzenli bir kişi olarak eğitmek istedi. 2- İşkence edenler genelde aileler olduğu için o zaman her aile ve evde savaş çıkardı, bu da müslümanların aleyhine bir propaganda unsuru olurdu. 3- Kan davasına önem veren bir toplulukta savaş çıkmadan İslam’ı anlatmak daha yararlı idi. 4- Ömer b. Hattab gibi mubarek ve değerli kimselerin müslüman olmasına vesile olmuştur 5- Fıtratları tamamen körelmemiş İbn Değine gibi bazı müşrikler yapılan zulümlere itiraz ederek müslümanları himayelerine almışlar, boykotlara karşı çıkmışlardır. 6- İslam’ın yayılması için belli bir süre sabretmek gerekirdi. 7- Rasulullah dilediği gibi tebliğ yapabiliyordu. Savaş henüz erkendi. Müslümanlar kafirlere karşı koyabilecek güce henüz ulaşmamıştı.
78) Ey öldürülmek korkusuyla cihaddan geri kalan münafıklar! Her nerede olsanız sağlamlaştırılmış yüksek kalelerde de olsanız ölüm size yetişir. Savaşa katılıp katılmamanız birşeyi değiştirmez. Eceliniz geldiği an sizi bulur. Onlara emniyet, zenginlik, çocuk gibi bir iyilik gelse: “Bu, Allah’tandır.” derler. Kendilerine kıtlık, fakirlik, hastalık, korku gibi bir kötülük dokununca: “Bu, Muhammed’e tabi olduğumuzdan dolayıdır!” derler. Ey Muhammed! Onlara de ki: “Bu kainatta vuku bulan her şey Allah’ın kaza ve kaderiyledir. Allah’ın izni ve dilemesi dışında hiçbir şey olmaz. Allah’ın izni ve dilemesi olmadan insanlar cüz’i iradelerini bile kullanamazlar.” O halde bu topluma ne oluyor da hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?! İman bu münafıkların kalplerine girmediğinden dolayı kainatta vukubulan herşeyin Allah’ın kaza ve kaderiyle olduğu kaidesini anlamıyorlar.
79) Ey insanlar! Size iyilikten ne gelirse Allah’ın lütfu ve rahmetindendir. Kötülükten ne gelirse Allah’ın dilemesiyle olsa da ellerinizin işlediği amellerden dolayıdır. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik. Şüphesiz ki hakkıyla şahit olarak Allah yeter! Onlara aldırma!
SAYFA 90
|
80) Kim Rasul’ün getirdiği Kur’an ve sahih sünnete itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Çünkü rasul Allah’ın elçisidir. Allah’ın dışında heva ve hevesine göre hareket edemez. Her kim de rasulün getirdiği Kur’an ve sahih sünnetten yüz çevirirse biz rasulü onlar üzerine muhafız olarak göndermedik. O’nun hesabı ve cezası Allah’a aittir. Başlarına gelecek musibetten dolayı rasulün bir sorumluluğu yoktur. Rasulün görevi insanları hidayete zorlamak, isyandan ve sapıklıktan korumak değildir. Sadece tebliğdir.
81) Ey Muhammed! Münafıklar senin yanına geldiklerinde: “Başüstüne, sana itaat ediyoruz!” derler. Senin yanından ayrılıp tek başına kaldıkları zaman da onlardan bir grup geceleyin senin dediğinin aksini gizlice kurar. Halbuki Allah geceleyin ne kurduklarını biliyor, yazıcı melekler de yazıyor. Allah onların planlarını boşa çıkaracak ve onları Cehennemde yakacaktır. O halde onlardan yüz çevir, aldırma, şimdilik onlara ceza verme ve Allah’a tevekkül et! Yalnızca O’na güven! Şüphesiz vekil olarak Allah yeter! Muhakkak Allah o münafıkların şerrinden seni koruyacak ve onlardan intikam alacaktır. Bil ki onlara karşı muzaffer olman için yardımcı olarak Allah sana yeter.
82) Kafir ve münafıklar hala Kur’an’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Kur’an iddia ettikleri gibi Allah’tan başkası tarafından olsaydı elbetteki onda pek çok çelişki bulurlardı... Allah’ın bütün hükümlerinde muhakkak bir hikmet ve insanlar için bir maslahat vardır. Bu hikmetlerin ve maslahatların hepsini insan aklı kavrayamaz.
83) Münafıklar, müslümanları sevindiren veya üzen bir haber gelse doğruluğunu onu araştırmadan hemen yayarlar. Oysa onu Rasul’e, alimlere veya emir sahiplerine götürselerdi bu haberin iç yüzünü araştırabilenler elbette ki onu bilirler ve onları bu konuda bilgilendirirlerdi. Eğer Allah lütfu ve rahmeti sonucu rasulü vasıtasıyla size doğru yolu göstermeseydi pek azınız müstesna kesinlikle şeytana uyardınız.
84) Ey Muhammed! Başkaları savaşa katılmasa bile sen Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası ile sorumlu değilsin. Başkaları Allah’ın emrine itaat etmezse bundan dolayı sana bir sorumluluk yoktur. Mü’minleri de savaşa teşvik et; umulur ki Allah mü’minlere cesaret verip kafirlerin güçlerini kırarak baskısını önler. Böylece kafirler artık size zarar veremezler. Şüphesiz ki Allah baskısı daha çetin ve cezası daha şiddetli olandır. Hem dünyada hem de ahirette kafirleri yok etmeye ve onları cezalandırmaya kadirdir.
85) Her kim güzel, faydalı, hayırlı bir işe Allah rızası için aracılık ederse, mü’minleri kafirlere karşı cihada teşvik ederse onun sevabından kendisi için de bir pay vardır. Her kim de kötü, zararlı, şerli bir işe aracılık ederse, mü’minleri cihaddan vazgeçirmeye çalışırsa onun için de onun günahından bir pay vardır. Allah her şeyi koruyandır, herşeyi bilendir, herşeye şahittir ve herşeyin karşılığını vermeye hakkıyla gücü yetendir.
86) Eğer bir müslüman size selam vermişse onu ondan daha güzel bir selamla karşılayın veya aynısıyla karşılık verin. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla hesaplayan ve dünyada yapılan herşeyin hesabını ahirette görecek olandır.
Selam vermek ve verilen selamı fazlasıyla karşılamak sünnettir. Aynısı ile karşılamak ise farzı kifayedir. Geçen topluluk oturan topluluğa, binekli yürüyene, yaya oturana, az çoğa selam verir. Kadın ve çocuklara selam vermek caizdir. Kafirin de müslümanın da selamı alınır. Kafire selam vermek alimler arasında ihtilaflıdır.
SAYFA 91
|
87) Allah ki kendisinden başka ibadete layık ilah yoktur. O’ndan başka varolduğu iddia edilen ilahlar sahte ilahlardır. Size fayda ve zarar verme gücüne sahip değildirler. Andolsun ki Allah kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet gününde sizi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekmek için biraraya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? Allah’ın söylediği sözler, verdiği haberler, vadettigi şeyler mutlaka gerçekleşecektir. Çünkü Allah hiçbir zaman yalan söylemez. Ancak Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde amel eden kimseler kurtulacaktır.
88) Ey iman edenler! Size ne oluyor ki hicret etmeyip Mekke’de müşriklerin arasında kalan, istemeyerek dahi olsa onları destekleyen, sistemlerinin bir parçası olan, sayılarını çoğaltan veya Uhud savaşının başlangıcında savaşmaktan vazgeçip geri dönen münafıklar Allah ve Rasul’üne karşı geldikleri, kafirlere destek oldukları ve nifak içinde yüzdükleri halde hala onlar hakkında ihtilaf ediyorsunuz. Onların yaptıkları nifaktan başka birşey değildir. Allah onları işledikleri küfür amelleri sebebiyle başaşağı ters çevirdiği halde Allah’ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Her kimi Allah saptırırsa onun için asla doğru bir yol bulamazsın. Çünkü onlar hakkı bile bile inkar etmiş, şeytanın peşinden gitmişlerdir. Allah kimseyi küfre zorlamaz, bunlar kendi iradeleriyle küfrü seçmişlerdir. Kainattaki herşey Allah’ın yaratması, dilemesi ve takdiriyle olduğu için saptırma fiili Allah’a nispet edilmiştir. Yoksa sapmayı isteyen kendileridir. Allah da dileklerini yerine getirmiştir. Allah’ın hayra rızası vardır, fakat şerre rızası yoktur. Allah’ın dilemesi, sevmesi demek değildir.
89) Münafıklar istediler ki kendilerinin küfre girdiği gibi siz de küfre giresiniz de onlar gibi olasınız. Artık Allah yolunda hicret edinceye kadar münafıkları veliler edinmeyin! Eğer hicret etmekten ve küfürlerini bırakmaktan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan kimseyi veli de edinmeyin, yardımcı da. Kafirlere karşı onlardan yardım da istemeyin.
90) Şayet münafıklar kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınırlarsa onlara sığındıkları toplumun hükmünü verin. Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde sizinle de kendi toplumlarıyla da savaşmak istemeyenlerle de savaşmayın. Allah dileseydi elbette ki onları size musallat ederdi de kendi toplumlarının safında yer alarak sizinle savaşırlardı. Allah’ın lütuf ve merhameti sayesinde onlar sizinle savaşmıyorlar. Bu da sizin için iyi bir şeydir. Artık onlar sizden uzaklaşıp sizinle savaşmazlar ve barış yaparlarsa Allah sizin için oların aleyhlerine bir yol bırakmamıştır. Onlara ilişmeyin, anlaşmaya sadık kalın. İslam’ı kılıç zoruyla yaymaya kalkmayın. Eğer bir topluluk insanların İslam’ı hür iradeleriyle öğrenmelerine engel oluyorsa onlara karşı savaşın, hiçbir surette barış yapmayın. Eğer bu baskı yoksa insanlara İslam’ı güzelce anlatın, asla baskı yapmayın.
91) Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde sizin safınızda bulunmadığı için hem sizden emin olmayı hem de kafirlerin safında olmadığı için kendi toplumlarından emin olmayı isteyen diğer bir grubu da bulacaksın ki onlar, müşrik ve kafirler tarafından her ne zaman şirke çağrılsalar ona baş aşağı dalarlar, sizin aleyhinize çalışırlar. Şayet sizden uzak durmaz ve sizle barış ve ateşkes anlaşması yapmazlar ve ellerini savaştan çekmeyip savaş ilan ederlerse onları yakalayıp esir alın veya bulduğunuz yerde öldürün. İşte onlara karşı size apaçık bir yetki vermişizdir. Dilediğinizi yapabilirsiniz. Şunu iyi biliniz ki Allah, sizi muhakkak onlara karşı muzaffer kılacaktır. Çünkü Allah onları sizin elinizle azaplandırmak istiyor.
SAYFA 92
|
92) Yanlışlıkla olması müstesna Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir mü’min için bir mü’mini bilerek öldürmek asla doğru olamaz., asla imanına yakışmaz. Bu, ona asla helal değildir. Her kim de bir mü’mini istemeyerek, kazayla, yanlışlıkla öldürürse keffaret olarak mü’min bir köle azad etmeli ve ölenin ailesine –sadaka olarak bağışlamaları müstesna- diyeti zamanında ve tam olarak teslim etmelidir. Öldürülen kişi mü’min olduğu halde ailesi size düşman olan bir toplumdan ise keffaret olarak mü’min bir köle azad etmelidir. Eğer yanlışlıkla öldürülen kişi kafir olmasına rağmen sizinle onlar arasında bir antlaşma bulunan bir toplumdan ise öncelikle ailesine diyeti zamanında ve tam olarak teslim etmelidir ki İslam toplumu zarar görmesin. Ayrıca daha sonra mü’min bir köle azad etmelidir. Her kim köle azad edecek kadar para bulamazsa –Allah’ın tevbesini kabul etmesi için- hayız, nifas, hastalık gibi haller dışında aralıksız iki ay oruç tutmalıdır. Şüphesiz Allah gizli açık herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Allah öldürdüğünüz kişiyi kazayla mı yoksa bilerek mi öldürdüğünüzü en iyi bilendir. Dünyada iken hüküm zahire göre olduğundan belki bir takım yalan ve hilelerle ceza almamış veya suçsuz olduğunuz halde haksız yere ceza almış olabilirsiniz, fakat Allah herşeyi bildiği için ahirette sizi ona göre yargılayacaktır. Nefsi yaratn Allah olduğu için nefislerinizi ıslah edecek, sizi dünyada ve ahirette mutlu edecek şeriatı koyan hükümler veren yalnız O’dur. Koyduğu nizamlarda verdiği hükümlerde hikmet sahibidir.
93) Her kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içinde uzun süre kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir. Onu lanetlemiş ve kıyamet gününde onun için çok büyük bir azap hazırlamıştır.
Kasten adam öldüren kişi pişman olup Allah’tan korkar ve isteyerek halifeye veya öldürdüğü kişinin mirasçılarına teslim olursa hem Allah’ın hakkını hem de öldürdüğü kişinin mirasçılarının hakkını yerine getirmiş olur. Geriye sadece öldürdüğü mazlumun hakkı kalır. Geçerli bir şekilde tevbe ettiği için Allah kıyamet gününde zulmen öldürdüğü kişiyi hakkından feragat etmesi için razı eder. Böylece Allah ne müslümanın hakkını iptal etmiş, ne de tevbe eden kişinin tevbesini geçersiz kılmıştır. Kasten adam öldüren kişi, öldürülenin mirasçıları affetmezse kısas olarak öldürülür ve mirastan mahrum olur.
94) Ey iman edenler! Allah yolunda savaşmak amacıyla sefere çıktığınız zaman tanımadığınız bir kişi size selam verir, kelime-i tevhidi söyler veya benzeri İslam alameti gösterirse ona zahiren müslüman muamelesi yapın. İyice araştırmadan dünya hayatının menfaatini gözeterek: “Sen mü’min değilsin! Öldürülmekten korktuğun için böyle söylüyorsun!” deyip onu öldürmeye, malını ganimet olarak elde etmeye kalkmayın. Allah katında nice ganimetler vardır ki dünya mallarıyla kıyas bile edilemez. Bir kişinin sizin vesilenizle müslüman olması veya haksız yere bir mü’mini öldürmemeniz karşılığında Allah katında elde edeceğiniz nimetler daha hayırlıdır. Önceleri Mekke’deyken siz de korkudan imanınızı gizliyordunuz da Allah size lutfetti ve size Medine’de İslam Devlet’ini kurmayı nasip etti. O halde şüpheyle insanlar hakkında hüküm vermeyin, iyice araştırın! Zahiren İslam alameti gösteren, şirkini ve küfrünü görmediğiniz kişiye müslüman muamelesi yapın, kalbi durumunu Allah’a havale edin! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdar olan ve karşılığını verecek olandır. Bu yüzden tüm amel ve niyetlerinizi Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde düzenleyin, heva ve hevesinize göre hareket etmeyin.
İslam’da hüküm zahire göre olduğundan insanların kalbi durumları Allah’a havale edilir. Sırf bizim mensup olduğumuz mezhep, cemaat, tarikat veya gruba bağlı olmadığı için insanları kendi manifestolarımızla, idefikslerimizle yargısız infaz etmemeliyiz. Bir çok ayet ve sahih hadisleri itikadi konular da dahil olmak üzere ulema farklı yorumlayabilmiş, buna rağmen hepsi birbirinin görüşüne saygı göstermiştir. Bugün bir takım konularda bizim gibi düşünmeyenleri tekfir etmek, mallarını ve canlarını helal kabul etmek büyük bir vebaldir.
SAYFA 93
|
95) Cihadın farzı kifaye olduğu zaman mü’minlerden –gerçek manada özür sahibi olanlar müstesna- oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler derece bakımından bir değildir. Allah farzı kifaye olan cihadda mallarıyla ve canları ile Allah yolunda cihad edenleri derece bakımından savaşa katılmayıp yurtlarında oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah, mü’min olup şirk koşmadan ölen herkese Cenneti vaad etmiştir; fakat yine de Allah, Allah yolunda cihad edenleri oturanlar üzerinde çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Cennette bir arşın veya bir kamçı kadar yer dünya ve içerisindekilerden hayırlıdır. Bu yüzden şehidlerin sevabı çok büyüktür. Ne mutlu Allah yolunda şehid olan kimselere!
96) Allah’tan mü’min kullarına imanlarının kuvvetine göre dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Kul hakkı hariç onların bütün günahlarını affedecektir. Onlara hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir akla gelmeyen, her istediklerini elde edebilecekleri Cennetle mükafatlandıracaktır. Şüphesiz ki Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, mü’min kullarına dünya ve ahirette merhamet edendir.
97) Ölüm melekleri, hicret etme imkanı olduğu halde yurtlarında kalan, daha sonra müslümanlara karşı istemeyerek de olsa kafirlerin safında savaşmak zorunda kalan, geri planda kalsalar bile kafirlerin sayısını çoğaltan kimselerin canlarını müslüman okların değmesiyle nefislerine zulmeder oldukları halde alırken: “Niçin hicret etmediniz, de bu şekilde ölüyorsunuz, mazeretiniz var mı?” derler. Onlar: “Biz yeryüzünde mustazaf olanlardık, ezilmiştik, zayıf, güçsüz ve kimsesizdik.” diyerek yalan söylerler. Ölüm melekleri derler ki: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Oradan çıkıp uygun bir yere hicret etseydiniz ya!” İşte onlar var ya; onların barınağı Cehennemdir, doğrusu ne kötü bir dönüş yeridir.
98) Ancak erkekler, kadınlar ve çocuklardan oturmaktan başka bir çare, çıkış yolu bulamayan ve bütün gücünü kullandığı halde hicret etmeye bir yol bulamayan mustazaf, güçsüz, zayıf, kimsesiz olanlar müstesnadır.
99) İşte onlar iman üzere kalıp şirk koşmadıkları müddetçe Allah’ın onların günahlarını affetmesi umulur. Çünkü onların hicret edememeleri, hicret etmeyi istemediklerinden veya vatanlarını tercih ettiklerinden dolayı değildir. Allah gerçek bir mazeretle suç işleyenleri Allah’a ve Rasul’üne tam manasıyla iman ettikleri ve niyetlerinde halis oldukları müddetçe affedecektir. Şüphesiz Allah affedici ve bağışlayıcı olandır.
100) Her kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidilecek çok yer de bulur genişlik de! Her kim Allah’ın kitabı Kur’an’ı ve Rasul’ün sahih sünnetini daha iyi yaşayabilmek amacıyla yaşadığı toprakları, rahatını bırakıp hicret etmek için evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun ecri Allah’a aittir. Allah ona tam hicret sevabı verir ve onu Cennetine yerleştirir. Şüphesiz ki Allah tevbe eden mü’min kullarının günahlarını bağışlayıcı ve onlara dünya ve ahirette merhamet edicidir.
101) Ey Allah’a ve Rasul’üne iman edenler! Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük yapmasından korkarsanız size farz kılınan namazları kısaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kafirler sizin için apaçık düşmandır. Sizi yoketmek için her fısatı değerlendirirler.Dininize sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sizden razı olmazlar. Onun için onlara karşı devamlı tedbirli olun.
Her türlü yolculuk ve korku esnasında sabah, öğle, ikindi ve yatsı namazları ikişer rekat, akşam namazı üç rekat olarak kılınabilir. Yolculukta korku olduğu zaman hem namazın rekatlarında hem de rükunlarında (rüku, secde gibi) kısaltma yapılabilir.
SAYFA 94
|
102) Ey Muhammed! Eğer müslümanlarla beraber bulunur da onlara namaz kıldırmak istersen müslümanlar iki gruba ayrılsınlar. Birinci grup silahlarını taşır vaziyette arkanda bir rekat kılsın. Diğer grup ise arkanızda sizi korumak için hazır bulunsun. İlk grup ile beraber birinci rekatı bitirip ayağa kalktığında ayakta durmuş olarak beklersin. Seninle beraber bir rekat kılan grup ise tek başlarına ikinci rekatı kılarlar. Selam verdikten sonra sizi korumak için arkanızda bekleyen ikinci grubun yerine geçerler. Kafirler ilk rekatta namaz kıldığınızı farketmeyebilir. İkinci rekatta size Onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. İkinci grup gelip seninle beraber bir rekat kılarlar. Bu senin ikinci rekatın olur. Sonra bu rekatında secdesinden kalkıp oturduğunda oturur vaziyette beklersin. Fakat seninle beraber kılan ikinci grup ayağa kalkar ve ikinci rekatı tek başlarına kılarlar. Sonra otururlar ve birlikte selam verirsiniz. Sizler namazla meşgul iken kafirler, silahlarınız yanınızda olmadığı, eşya ve azlığınızdan uzak olduğunuz için size topyekün saldırıp sizi yoketmek isterler. Onun için daima uyanık olun, ihmalkar davranmayın. Eğer aşırı yağmur yağmış veya yaralanıp hasta olmuşsanız silahlarınızı namazda yanınıza almanız zor olacaksa kenara bırakmanızda sizin için bir günah yoktur. Her şeye rağmen kafirlerin saldırabileceğini düşünerek yine de hazırlıklı bulunun. Allah ve Rasulü’nün emirlerine bağlı kaldığınız müddetçe Allah kafirlere karşı size yardım edecektir. Muhakkak ki Allah kafirler için kıyamet gününde alçaltıcı ve ebedi bir azap hazırlamıştır.
Korku namazının şekli kıblenin durumuna göre değişir. Korku namazı kıyamete kadar geçerlidir. Alimlerin çoğuna göre savaş esnasında kafirlerle çarpışıldığı sırada kişi ister ayakta, ister binek üzerinde dilediği şekilde namaz kılabilir.
103) Ey iman edenler! Korku namazı kıldıktan sonra her halinizde Allah’ı zikredin. Allah’ın dinine yardım edenlere dünyada vaadettiği zaferi ve ahirette hazırladığı sevabı düşünün. Savaşırken, otururken, yaralanıp da yatağa düştüğünüzde Allah’a dilinizle bolca hamdedin. Tekbir getirin. O’nu tesbih edin. Allah’ı her halukarda zikredin ki kalpleriniz mutmain olsun, moraliniz artsın, manen gücünüz fazlalaşsın. Korkudan güvenlikte olduğunuz zaman da namazı rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde devamla eda edin. Muhakkak ki namaz mü’minlere vakitleri belirlenerek sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere günde beş vakit olarak farz kılınmıştır. Beş vakit namaz, kişinin zorluklara maruz kaldığında sabretmek veya sabrını artırmak için uğradığı ve enerji takviyesi yaptığı istasyonlar gibidir. Ayrıca müslümanların namazı sınırlı vakitlerde kılmaya mecbur olmaları onları düzene alıştırır.
104) Ey iman edenler! Kafirler topluluğunu izlemekte asla gevşeklik göstermeyin! Siz savaşta yaralanmak suretiyle acı duyuyorsanız muhakkak ki onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ummadığı şeyleri, Allah’ın rahmetini, Cennetini umuyorsunuz. Şüphesiz Allah gizli açık her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Allah dünya ve ahirette mü’minlerin maslahatını, onları mutlu edecek şeyleri bilen, onlara kaldıramayacakları yükü yüklemeyendir. Onları imtihan etmesi, onlara ağır şeyler yüklemesi, imanlarının derecesini ölçmek içindir.
105) Ey Muhammed! Muhakkak ki biz sana Kur’an’ı hak ile indirdik ki müslüman olsun kafir olsun insanlar arasında tüm meselelerde Allah’ın sana gösterdiği, vahyettiği ve öğrettiği şekilde adaletle hükmedesin. Başkalarının mallarını çalan, günah işleyen ve o günahları başkalarının üzerine atmak suretiyle nefislerine ve insanlara hıyanet edenlerin savunucusu olma, onları müdafaa etme! Gerçi böyle bir şey yapmış değilsin ama yine de tedbirli ol!
Rasulullah Allah’ın kendisine vahiy indirmediği meselelerde ictihadla hükmederdi. İctihadında bir yanılma olursa Allah onu düzeltirdi.
Bedir esirleri durumunda olduğu gibi.
SAYFA 95
|
106) Ey Muhammed! Nebi ve rasul olduğun için günah işlemesen bile beşer olduğun için zahire göre verdiğin hükümlerde ve vahyin gelmediği konularda yaptığın ictihadlarda yanılabilirsin. Bu yüzden Allah’tan genel olarak bağışlanma dile! Muhakkak ki Allah tevbe etmeleri halinde mü’minlerin günahlarını bağışlayan, onlara dünya ve ahirette merhametli olandır.
107) Ey iman edenler! Günah işleyerek nefislerine hainlik eden kimseleri temize çıkarmak için onlardan yana mücadele etmeyin. Muhakkak ki Allah hainliği meslek edinmiş ve çokça günah işleyen kimseleri sevmez, onları dünya ve ahirette cezalandırır. Bu yüzden onları severseniz zulümlerinde onlara ortak olmuş olursunuz.
108) Bu kimseler yaptıkları suçlardan dolayı kınanmasınlar diye utandıkları ve korktukları için insanlardan gizlenirler de Allah’tan gizlenmezler. Halbuki geceleyin veya kimsenin görmediği zamanlardas Allah’ın razı olmayacağı şeyleri planlarken Allah ilmiyle onlarla beraberdi, onları görmekte idi. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmakta olan ve ahirette onları hesaba çekecek olandır.
109) Ey dünyada hainlere destek olmaya çalışanlar! Onları savunanlar! Suçlu olduklarını bildikleri halde onları suçsuz çıkarmaya çalışanlar! İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında hainlerden yana mücadele ederek onları savundunuz; ya kıyamet gününda Allah katında kim onları savunacak yahut kim onlar için vekil olacak? Herşeyi bilen Allah’ın huzurunda onları savunmaya, onlara destek olmaya cesaret edebilecek misiniz?
110) Her kim başkasına zarar vererek bir kötülük işler veya yalan yere yemin ederek nefsine zulmeder de sonra pişman olup tevbe eder ve Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı günahları bağışlayıcı ve merhametli bulur.
111) Her kim de bir kötülük veya günah işlerse gerçek manada zarar gören kendisidir. Hiç kimse kimsenin günahından sorumlu tutulmaz. Hiç kimse kimsenin günahını yüklenemez. Günah işleyen kişi sadece nefsine zarar verir. Allah’a hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah gizli açık herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan, herşeyi yerli yerine koyandır.
112) Her kim bir hata veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. Suçsuz olan kişi hakkını bağışlamadıkça iftira eden kişi tevbe etse bile günahı affedilmeyecektir.
113) Ey Muhammed! Allah seni fazlından nübüvvetle şereflendirmeseydi, seni günah işlemekten korumasaydı ve gerçekleri bildirerek sana rahmet etmeseydi andolsun ki münafıklardan bir grup (Tuame ve arkadaşları hırsızlık cezasını haksız yere yahudiye vermeni isteyerek) seni doğru yoldan şaşırtmayı amaçlamıştı. Oysa kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Çünkü yaptıklarının günahı ve cezası onlara ait olacaktır. Onların tuzakları sana hiçbir zarar vermeyecektir. Çünkü Allah seni sapmaktan, günah işlemekten korumuştur. Bu yüzden cinlerden ve insanlardan olan şeytanlar seni doğru yoldan asla saptıramazlar. Allah sana Kur’an ile sünneti indirmiş, keskin ve ince anlayış kabiliyetini vermiş ve sana geçmiş ve gelecek olan ümmetlerin haberlerini, dünya ve ahiret ile ilgili senin ve kavminin bilmediği şeyleri bildirmiştir. Şüphesiz ki Allah’ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür!.. Allah seni bütün insanlara ve cinlere rasul olarak göndermiş ve seni en son nebi ve rasul kılmıştır. Kıyamet gününde seni bütün insanlar ve cinler için şahit kılacaktır. İnsanların ve cinlerin şerrinden seni korumuştur. Senin ümmetini en hayırlı ümmet kılmıştır. İşte böylece Allah’ın lütfu sana çok olmuştur. Sen ve ümmetin bunlar ve başka nimetlerden dolayı Allah’a bolca şükredin.
SAYFA 96
|
114) Fakire veya miskine bir sadaka verme veya insanlar arasında iyliği yaymak ve insanların hayrı için çalışmak yahut dargın olan, anlaşamayan insanların arasını düzeltmeyi emreden kimse müstesna onların gizli tuzak ve planlarının bir çoğunda hayır yoktur. Her kim bunu şan, şöhret, makam ve mevkii elde etmek için değil sadece Allah rızası için yaparsa biz yakında ona çok büyük bir ecir vereceğiz. Dünyada onları muzafferkılacağız, ahirette de onlara Cenneti vereceğiz. Mübah olan iş görüşmelerini gizli olarak yapmak caizdir.
115) Her kim Allah’ın rasulleri vasıtasıyla gönderdiği hakikatler kendisine apaçık belli olduktan sonra Rasul’ün risaletini kabul etse bile getirdiklerine karşı gelir, ona düşmanlık yapar ve mü’minlerin yolu olan İslam’dan başkasına uyarsa onu döndüğü yolda şaşkın vaziyette bırakırız ve kendisini ahirette Cehenneme atarız; orası ne kötü bir dönüş yeridir.
Bazı alimlere göre bu ayet icmanın dinde delil oluşuna bir delildir. Rasullerin hak olan kitaplarla geldiğini duyduğu halde ihmal edip araştırma yapmayan kişi mazur değildir. Kişi hakkı öğrenmek için bütün gücünü kullandığı halde hakkı bulamazsa Allah ona azab etmez. İnsanların hidayete tabi olup olmama bakımından sınıfları: 1- Sahih delillerle hakka ulaşıp şeksiz şüphesiz bu hakka tabi olanlar. 2- Güvendiklerinden dolayı dedelerini, babalarını ve liderlerini taklit ederek hakka tabi olanlar. 3- Sapıkları taklit ettikleri için doğru yola tabi olmayanlar. 4- Sapık olan kavminin çoğunluğunu taklit edenler. 5- Eksik bilgilere sahip olup hem kendilerini hem de toplumlarını saptıran din alimleri. 6- Hidayetin kendilerine doğru bir şekilde değil, eksik ve saptırılmış bir şekilde ulaştığı kimseler. 7- Kendilerine hidayet tam olarak ulaştığı ve hidayeti anlamak istedikleri halde anlayamadıklarından dolayı onu terkedip ondan uzaklaşanlar. 8- Kendilerine hiç İslam ulaşmadığı için hidayet üzere olmayanlar.
116) Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşarak ölen kimseyi asla bağışlamaz; şirkin dışındaki diğer günahlarla Allah’ın huzuruna gelen kimselerden dilediği ve razı olduğunun günahlarını bağışlayabilir veya o kimseyi bir miktar Cehennemde yaktıktan sonra çıkarıp Cennetine koyar. Her kim de Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki o çok uzak bir sapıklıkla haktan batıla sapmıştır. Şirki bilmeyen kişi her an şirke düşebilir. Eğer kişi, şirki öğrenme imkanı olduğu halde tembellik yapıp öğrenmediyse işlediği şirkten sorumlu tutulur.
117) Müşriklerin Allah’dan başka dua ettikleri ancak Lat, Uzza ve Menat gibi putlar, ruhu olmayan insn, tahta, taş gibi ölüler, Allah’ın kızları olduğuna inandıkları melekler ve her putun yanındaki dişi cinlerdir. Halbuki onlar ancak inatçı şeytana dua (ibadet) ederler. Şeytana ibadet etmek; ona itaat etmek, Allah’ın şeriatını bir kenara atıp onun dışındaki sistem ve ideolojilere uymakla olur.
118) Allah şeytanların başı İblis’e lanet etti, rahmet yurdu olan Cennetten kovdu. Bunun üzerine İblis dedi ki: “Andolsun ki senin kullarından bir kısmını saptıracağım. Onları hükmüm altına alıp onlar vasıtasıyla diğer insanları da saptıracağım.”
119) “Andolsun ki onları saptıracağım ve muhakkak onları boş vaadlerle, yalan ümitlerle dolduracağım. Elbette onlara emredeceğim de kesinlikle hayvanların kulaklarını yarıp putlara kurban edecekler ve Allah’ın yarattığını helalı haram, haramı helal yaparak değiştirecekler.” Her kim Allah’ı bırakıp ta şeytan ve yandaşlarını dost ve yardımcı edinirse muhakkak apaçık bir şekilde hüsrana düşmüştür. Saçın bir kısmını traş etmek, saç ekletmek, peruk takmak, dövme yaptırmak, kaşları inceltmek, dişleri sivriltmek haramdır.
120) Şeytan onlara mutlu olacaklarını vaad eder, onları boş hayallere düşürür. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
121) İşte şeytan ve dostları var ya, onların ahirette varacakları yer Cehennemdir; ondan kaçacak bir yer de bulamazlar.
SAYFA 97
|
122) Allah ve Rasulü’nün bildirdiği şeyleri tasdik edip, şeksiz şüphesiz iman eden ve hayatını bu inanca göre düzenleyerek salih amel işleyenleri yakında odalarının ve ağaçlarının altından oluksuz ve kanalsız sudan, sütten, şaraptan ve baldan nehirler akan Cennetlere koyacağız; orada her istediğini bulabileceği, ondan başka hiçbir şey arzu etmeyeceği, içinde hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiç kimsenin aklına gelmeyen nimetler içerisinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
123) Şeytan ve yandaşlarının boş kuruntuları sonucu müşrikler, taptıkları putların Allah katında kendilerine şefaatçi olacağını, fayda vereceğini zannediyorlardı. Yahudiler Allah’ın sevgili çocukları oldukları için sayılı günler dışında Cehennemde kalmayıp Cennete girieceklerini, diğer din mensuplarının ise asla Cennete giremeyeceğini iddia ediyorlardı. Hristiyanlar da Cennete sadece kendilerinin gireceğini iddia ediyorlardı. Müslüman olduğunu iddia ettiği halde Allah’a şirk koşan kimseler de sırf “Lailahe illallah” dedikleri için Cennete yalnız kendilerinin gireceğini iddia ettiler. Durum hiç te öyle değildir. Mesele sizin kuruntularınıza ve ehli kitabın kuruntularına göre değildir. Hak din sadece Allah’ın rasulü Muhammed’e indirdiği kitaptadır. İnsanların ceza ve mükafatı Allah katında O’nun koyduğu ölçülere göre verilir. Kim kendisine tebliğ ulaştığı halde Allah’a eş koşar ve tevbe etmeden bu şekilde ölürse, kıyamet gününde ceza görecek ve Cehennemde ebedi olarak kalacaktır. Kimse ona yardım etmeyecek ve şefaatçi olmayacaktır. Bu yüzden nefsinizi hesaba çekin, ölümden sonrası içi hazırlık yapın. Şeytan Allah’ın affını hatırlatarak sizi günaha çağırır. Sakın ona uymayın. Mü’min bir kimse günah işlerse dünyada hastalık, açlık, bela ve musibetlerle cezalandırılır. Bu onun için günahlarına keffaret olur. Allah’tan başka mü’mine yardım edecek, dost olacak kimse yoktur.
124) Erkek olsun kadın olsun her kim mü’min olarak Allah’a şirk koşmadan salih amellerden işler, hakkı ve sabrı tavsiye ederse; işte onlar Cennete girerler ve hurma çekirdeğinin çukurcuğu kadar bile zulmedilmezler.
125) Din bakımından muhsin olarak yüzünü Allah’a teslim eden, bütün hayatını Allah’ın ve Rasulü’nün istediği şekilde düzenleyen ve İbrahim’in her türlü şirkten uzak olan tün nebi ve rasullerin dini olan İslam’a uyan kimseden daha güzel kim olabilir? İbrahim Allah’ın emirlerine uygun hareket ettiği ve Allah’ın sevdiği şeyleri elinden geldiği kadar yaptığından dolayı Allah’ın dostluğuna ulaşmıştır. Ey Mü’minler! Sizler de Allah’ın razı olduğu amelleri işleyin ve Allah’ı herşeyden üstün tutun ki Allah sizi veli edinsin.
126) Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Tüm mahlukat O’nun kullarıdır. Mülkte ortağı olmadığı gibi hüküm vermede de ortağı yoktur. Yalnız O’na yönelinmesi gerekir. Şüphesiz ki O, ne olmuş, ne oluyor ve ne olacaksa herşeyi en ince teferruatıyla bilir. Hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Şüphesiz Allah her şeyi ilmiyle kuşatıcı olan ve herkese yaptıklarının karşılığını verecek olandır.
127) Ey Muhammed! Allah’tan korkan, kadınlara haksızlık yapmak istemeyen müslümanlar kadınlar hakkındaki İslam’ın hükümlerini öğrenmek ve senden fetva almak istiyorlar. Onlara de ki: “Kadınlarla ilgili kapalı olan hükümleri size Allah açıklıyor: Velileri olduğunuz halde kendileri için yazılmış bir hak olan mirası kendilerine vermediğiniz bununla beraber güzel olmaları ve çok malları bulunmaları halinde kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kızlar hakkında, keza miras hakkını vermediğiniz küçük çocuklar hakkında ve yetimlere karşı adaletli davranmanız hakkında bu kitapta okuyageldiğiniz ayetler bu fetvalardandır.” Yetimlerin menfaatini artırmak için ve genel anlamda hayır olarak her ne yaparsanız muhakkak Allah onu hakkıyla bilir ve gereken mükafatı size verir.
SAYFA 98
|
128) Bir kadın çirkinliği, yaşlılığı veya başka bir sebepten dolayı kocasının kendisini önemsemediğini, kendisinden yüz çevirdiğini, iyi muamele yapmadığını görür ve kendisini boşayacağından endişelenirse bu kötü durumu düzeltmek ve mukaddes olan yuvanın yıkılmaması için aralarında bir anlaşma yapmalarında onlar için günah yoktur. Bu anlaşmada kadın kendi günlerinden, nafakasının bir kısmından veya hepsinden kocasının zulmü olmaksızın kendi rızasıyla vazgeçebilir, mehrin bir kısmını veya tamamını bağışlayabilir. Evlilik müessesesini muhafaza edip karı-kocanın birbirleriyle anlaşmaları her zaman boşanmaktan daha hayırlıdır. Zaten insan fıtratı hakkını muhafaza etmeye, menfaatini gözetmeye meyillidir. Eğer İslam’a göre hareket edip aranızdaki problemleri çözer iyi bir şekilde geçinirseniz, birbirinize karşı merhametli olur, hata yaptığınız zaman birbirinize iyi niyetle davranırsanız ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olarak, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakınırsanız Allah muhakkak yaptığınız bu iyi şeylerden haberdardır. O’na hiçbir şey gizli kalmaz. Allah iyi iş yapanları iyilikle karşılar, kötülük yapanları ise cezalandırır.
129) Ey erkekler! Ne kadar çabalasanız da kadınlar arasında elinizde olmayan sevgi, istek ve cima konusunda adaletli davranmaya asla güç yetiremezsiniz. Sizler ancak elinizde olan geceleme ve maişet konusunda adaletli davranabilirsiniz. O halde hanımılarınızdan birini diğerinden daha çok sevmeniz sebebiyle diğerine zulmederek onu evli mi boşanmış mı olduğu belli olmayan bir vaziyette bırakmayın. Eğer bütün işlerinizde ve hanımlarınız arasında adaletli davranırsanız düzeltir ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olarak, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakınırsanız muhakkak Allah tevbe etmeleri halinde mü’minlerin günahlarını bağışlayan, onlara dünya ve ahirette merhametli olandır. Allah kullarına taşıyamayacakları yükü yüklemez.
130) Karı-koca yuvalarını muhafaza etmek için ellerinden geleni yaptıkları halde bunu başaramazlar ve Allah’ın istediği bir şekilde birbirlerine zulmetmeyerek ayrılırlarsa muhakkak Allah her birine diğerini aramayacak şekilde eş verir. Allah’ın lütfu geniştir. Hikmeti büyüktür. Herşeya kadirdir. İnsana hakettiği şeyi muhakkak verir. Fakat karı-koca yuvalarını koruyabilecekleri halde sırf nefisleri için ayrılırlarsa Allah onları nimetiyle zenginleştirmez, bilakis onları cezalandırır.
131) Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, hudutsuz zengindir, hiç kimseye muhtaç değildir. Andolsun muhakkak ki sizden önce kitap verilen Yahudi ve Hristiyanlara da size de: “Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olarak, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının! Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın, tağutların her çeşidinin reddedin!” diye emrettik; eğer Allah’a şirk koşar veya inkar ederek kafir olursanız muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Şüphesiz Allah hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her türlü övgüye layık olandır.
132) Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Tüm mahlukat O’nun kullarıdır. Mülkte ortağı olmadığı gibi hüküm vermede de ortağı yoktur. Yalnız O’na ibadet edilmesi, O’na hiçbir şekilde şirk koşulmaması gerekir. Şüphesiz Allah kullarını idare etme, onları koruma, onlara rızık verme konusunda koruyucu ve düzenleyici olarak yeter.
133) Ey bile bile hakkı reddeden insanlar, eğer şirk ve küfürlerinizden vazgeçmezseniz Allah dilerse sizi giderip yerinize yalnızca Allah’a ibadet eden, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseleri getirir. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz.
134) Her kim dünya metaı, makam, mevki gibi şeyleri istiyor ve bu amaçla çalışıyorsa bunu elde eder. Şunu unutmamak gerekir ki dünyanın ve ahiretin mükafatı Allah katındadır. Şüphesiz Allah gizli açık herşeyi işiten, gören ve hesaba çekecek olandır.
SAYFA 99
|
135) Ey gerçek manada iman edenler, kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, hiç kimseden çekinmeden insanlar arasındaki davranışlarınızda, işlerinizde, ticaretlerinizde, evlerinizde, çocuklarınız ve hanımlarınız arasında, hakimlik yaptığınızda kısacası her konuda Allah rızası ve hakkın ortaya çıkması için şahidlik edin. Gördüğünüzü, duyduğunuzu olduğu gibi anlatın, anladığınız gibi anlatmayın. Zengin olan kişinin aleyhine şahitlik ederken onun zenginliğini önemsemeyin. Ondan korkmayın. Fakirin de fakirliğine acıyıp onun aleyhine şahitlik yapmaktan kaçınmayın. Bunların durumunu Allah’a havale edin. Allah onların maslahatını sizden daha iyi bilir. Öyleyse adaletten vazgeçerek heva ve hevesinize uyarak yalan yere şahitlik yapmayın. Şahitliği değiştirmek ve saptırmak kastıyla eğip bükmeyin. Hakkı gizlemek için şahitlikten kaçınmayın. Hakkı ortaya çıkarmaya sebep olacaksanız çağrılmadan şahitlik yapın. Biliniz ki eğer şahitliği saptırır veya gizlerseniz şüphesiz Allah yaptığınızdan haberdardır ve muhakkak bundan dolayı sizi cezalandıracaktır.
136) Ey iman edenler! Allah’a, tüm insan ve cinlere gönderilen son rasul Muhammed’e, Muhammed’e bölüm bölüm indirdiği Kur’an’a ve bundan önce toptan indirdiği kitap ve sahifelere imanda sebat gösterin. Ey kalpleriyle iman etmedikleri halde zahiren iman edenler! Allah’a, Rasulü’ne, Rasulü’ne indirdiği Kur’an’a ve ondan önceki rasullere indirilen bütün kitaplara tam anlamıyla, ihlaslı bir şekilde zahiren ve batınen iman edin. Çünkü ancak bu şekilde ahiret gününde kurtuluşa erersiniz. Ey Lat’a, Uzza’ya ve tağuta iman edenler! Bunları bırakın ve Allah’a, Rasulü Muhammed’e, ona indirilen Kur’an’a ve ondan önceki rasullere gönderilen bütün kitaplara tam anlamıyla ihlaslı bir şekilde iman edin. Her kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki çok uzak ve derin bir sapıklıkla sapmıştır.
137) Muhakkak ki iman edenler, sonra imanında sabit kalmayıp tekrar küfre dönenler, sonra tekrar iman edip tekrar küfre girenler ve küfürlerini artıranlar ve bu şekilde ölenler var ya Allah onları kıyamet gününde bağışlayacak değildir. İmanı bırakıp bile bile küfre girdiklerinden, imanı ciddiye almadıklarından, tevbelerinde ihlaslı olmadıklarından dolayı Allah onları doğru yola iletecek de değildir! Gerçek manada iman eden kişi için küfre girmek ateşe atılmaktan daha zordur. Ancak münafıklar gibi belli menfaatlerinden dolayı İslam’a giren veya imanı anlamadan güvendiği bir kişiyi taklit ederek iman edenler defalarca irtidat ederler. İmanı anlamadan, sırf güvendiği birini taklit ederek iman eden kişi küfre girdiğinde o da küfre girer.
138) Ey Muhammed! Münafıklara nifaklarından vazgeçip ihlaslı bir şekilde tevbe etmemeleri halinde ahiret gününde çok acıklı bir azabın onlar için hazırlandığını müjdele!..
139) Münafıklar mü’minlerle dostmuş gibi gözükseler de gerçekte kafirleri veli edinirler, onları dost edinerek yardım edip destek olurlar, müslümanların sırlarını onlara anlatırlar. İzzeti, gücü ve şerefi kafirlerin yanında mı arıyorlar? Oysa muhakkak ki izzet, güç, şeref, zafer ve yardım bütünüyle Allah’ın, Allah’ın dostlarının ve Allah’ın dostlarını dost edinenlerin yanındadır. Müslüman topluluktaki gerçek bağ akide bağıdır. Kafir atalarla övünmek caiz değildir.
140) Allah siz Kur’an’da şu hükmü bildirmiştir: “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze geçinceye kadar onlarla beraber oturmayın, elinizle ve dilinizle karşı çıkın, buna da gücünüz yetmiyorsa kalben buğzederek o meclisi terkedin; yoksa küfre rıza gösterdiğiniz için aksini iddia etseniz bile siz de onlar gibi kafir olursunuz. Ancak gerçek bir zorlama söz konusu olursa kalben buğzetmeniz şartıyla Allah sizi bağışlar.” Muhakkak Allah münafıkları da kafirleri de hep beraber Cehennemde toplayacaktır. Münafıkları Cehennemin en alt tabakasına koyacaktır.
SAYFA 100
|
141) Ey iman edenler! Dikkat edin münafıklar sizi gözetlerler de eğer size Allah’tan bir fetih gelse: “Biz sizinle beraber değil miydik, sizin sayınızı çoğaltmadık mı? Ganimeten bize de pay verin!” derler. Kafirlerin zaferden bir nasipleri olursa bu sefer de onlara: “Biz sizi yenip öldürebileceğimiz halde öldürmedik ve bundan dolayı siz daha kuvvetli olup mü’minleri yendiniz. Mü’minleri de sizi yenmesinler diye korkuttuk, aralarına fitne soktuk!” deyip onlardan menfaat beklerler. İşte onlar kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen iki yüzlü kimselerdir. Ey Münafıklar! Biliniz ki Allah içinizdeki küfrü ve müslümanlara karşı olan kin ve nefretinizi çok iyi bilmektedir. Kıyamet gününde bunları açığa çıkaracak ve buna göre sizi cezalandıracaktır. Müslümanlar zahiren size müslüman muamelesi yaptıklarından ve böylece kanınızı koruduğunuzdan dolayı fazla sevinmeyin. Kıyamet gününde kafirlerin mü’minlere asla bir üstünlüğü olmayacaktır. Kafirler dünyada hiçbir zaman müslümanları yok edemeyecektir. Kafirler ancak müslümanlar emri bilmaruf nehyi anil münker yapmadıkları ve günahlarından tevbe etmedikleri zaman onlardan üstün olacaklardır. Ne akli ne de şeri delil bakımından kafirlerin hüccetleri hiçbir zaman mü’minlerin hüccetinden daha kuvvetli olmayacaktır. Kendi görüşlerini ispat etmek için her ne kadar delil getirirlerse getirsinler, Allah o delillerini samimi müslümanların vasıtasıyla boşa çıkaracaktır.
142) Münafıklar küfürlerini gizleyip kendilerini imanlı göstererek Allah’ı ve mü’minleri aldatmak isterler. Halbuki Allah onları aldatır. Şüphesiz Allah’ı kimse kandıramaz. Çünkü O herşeyi en ince noktasına kadar bilendir. Müslümanların katında nasıl İslam’ları geçerli oluyorsa, kıyamet gününde Allah katında da geçerli olacağını zannederler. O münafıklar Allah’ı kandırmaya çalıştıkları için Allah bundan dolayı onlara gereken cezayı kıyamet gününde muhakkak verecektir. O münafıklar namaza kalktıkları zaman üşenerek tembelce kalkarlar. Namaz onlar için bir yüktür. Namazı ancak gösteriş olsun diye şuursuzca ve sadece müslümanların yanında kılarlar, karanlık olduğu için ve nefislerine daha ağır geldiği için yatsı ve sabah namazlarına gelmezler, namazı son vakitlerine bırakıp hızlı hızlı kılarlar. Allah’ı da ancak pek az anarlar. Ancak riya olsun diye başkalarının yanında anarlar. Yalnız kaldıklarında namaz da kılmazlar, Allah’ı da anmazlar.
143) Münafıklar müslümanlarla kafirlerin arasında bocalayıp durmaktadırlar. Ne tam anlamıyla ihlaslı bir şekilde müslüman olup müslümanlara bağlanırlar. Ne de tam manasıyla kafirlere bağlanırlar. Zahirleri mü’minlerle beraber, içleri ise kafirlerle beraberdir. Kötü amellerinden ve ihlassızlığından dolayı Allah’ın ceza olarak hidayet yolundan saptırdığı kimseyi hiç kimse doğru yola iletemez.
144) Ey gerçek manada iman edenler, münafıkların yaptıkları gibi mü’minleri bırakıp kafirleri veliler, dostlar, yardımcılar, sırdaşlar edinmeyin! Onlara sevgi ve saygı göstermeyin! Onları önemli görevlere geçirmeyin! Onların adet ve alışkanlıklarını taklit etmeyin! Onların heva ve heveslerine uymayın! Aksi taktirde kafir ve münafık olduğunuza dair apaçık bir delil ortaya atmış olursunız.
145) Muhakkak ki münafıklar nifaklarından tevbe etmeyip bu hal üzere ölürlerse Cehennem ateşinin en alt tabakasında ebedi olarak kalmaktır. Sen onları o azaptan kurtarmak için asla bir yardımcı bulamazsın!
146) Ancak yaptıklarına pişman olup, bir daha yapmamak üzere karar alıp, gerçek manada tevbe ederek hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılıp dinlerini yalnız Allah’a has kılanlar müstesna... İşte onlar mü’minlerle beraberdir. Allah da yakında ahiret gününde mü’minlere çok büyük bir ecir olan Cennet ve nimetlerini verecektir.
147) Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreder ve Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iiman edip salih amel işlerseniz Allah size ne diye azab etsin? Şüphesiz Allah emirlerini yerine getiren ve yasaklarından kaçınan kimselere mükafat veren, gizli açık herşeyi bilen ve herkese yaptıklarının karşılığını eksikliğe uğratmaksızın verendir