SAYFA  101                          

O

NİSA SURESİ

O

 

لَا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنْ الْقَوْلِ إِلَّا مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا (148) إِنْ تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَنْ سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا (149) إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلًا (150) أُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا (151) وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ أُوْلَئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا (152) يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنْ السَّمَاءِ فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَى أَكْبَرَ مِنْ ذَلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمْ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذَلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُبِينًا (153) ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَى طَائِفَةً مِنْكُمْ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنْ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنْ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمْ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (154)

 

148) Allah kötü sözün açıklanmasını sevmez; ancak zulme uğrayan müstesna. Şüphesiz Allah Semi’ ve Alim olandır.

149) Bir hayrı açıklarsanız veya onu gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz muhakkak Allah Afuvv ve Kadir olandır.

150) Muhakkak ki Allah’ı ve rasullerini inkar edenler Allah ile rasullerinin arasını ayırmak isterler de: “Bir kısmına iman ederiz bir kısmını inkar ederiz.” diyerek bunlar arasında bir yol tutmak isterler.

151) İşte onlar hakiki kafirlerin ta kendileridir ve biz kafirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.

152) Allah’a ve rasullerine iman edenler onlardan hiç birisinin arasını ayırmazlar. İşte onlar ki kendilerine ecirlerini verecektir. Şüphesiz Allah Ğafur ve Rahim olandır.

153) Kitap ehli senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Muhakkak ki Musa’dan da bundan daha büyüğünü isteyerek: “Allah’ı bize açıkça göster!” demişlerdi de böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra onlara apaçık deliller gelmesinin ardından buzağıyı (ilah) edindiler. Ona rağmen biz onu affettik; çünkü biz Musa’ya apaçık delil ve yetki vermiştik.

154) Kesin söz vermiş oldukları için Tur’u onların üze-rine kaldırmıştık. Onlara: “O kapıdan secde ederek gi-rin!” dedik. Ayrıca onlara: “Cumartesi gününde taş-kınlık etmeyin!” diyerek onlardan kuvvetli, sağlam bir söz aldık.

 

 

O

 

O

148) Allah kötü sözün açıklanmasını, insanlara yayılmasını, insanların ayıplarının, kötü huy ve günahlarının açık bir şekilde söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan müstesna. Bu kimse uğradığı zulmü ortadan kaldırmak ve toplumu zalimden korumak amacıyla abartmadan, zulmetmeden kendisine yardım edebileceği kimselere anlatabilir. Beddua etmesi caiz olmakla birlikte Allah’tan yardım dileyerek sabretmesi daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah gizli açık her şeyi işiten ve bilendir. Herkese yaptıklarının karşılığını adaletle verecektir.

149) Ey iman edenler! Yaptığınız bir hayrı, iyiliği riyadan kaçınmak şartıyla, insanlara örnek olmak ve teşvik etmek amacıyla açıklarsanız veya onu riya endişesiyle gizlerseniz, yahut toplumu ifsat etmeyecek bir kötülüğü, zulmü açıklamayıp affederseniz muhakkak Allah tevbe edenleri ziyadesiyle affeden ve herşeye gücü yetendir.

150) Muhakkak ki Allah’ı ve rasullerini inkar edenler Allah ile rasullerinin arasını ayırmak isterler de: “Bir kısmına iman ederiz bir kısmını inkar ederiz.” diyerek iman ile küfür arasında bir yol tutmak isterler. Bu kimseler, heva ve heveslerine uyarak atalarınının dinine körü körüne bağlı olan Yahudi, Hristiyan vb. kimselerdir. Yahudiler kin ve hasetlerinden İsa’yı ve Muhammed’i, Hristiyanlar ise Muhammed’i inkar ederler.

151) İşte onlar ve onların durumunda olanlar rasullerin bir kısmına iman edip bir kısmını inkar ettikleri için hakiki kafirlerin ta kendileridir ve biz kafirler için ahiret gününde alçaltıcı ve ebedi bir azap hazırladık. Onların yapmış oldukları tüm ameller boşa gitmiştir.

152) Allah’a ve rasullerine gerçekten iman edenler rasullerden hiç birisinin arasını ayırmazlar. İşte Allah onlara ecirlerini zerre miktarı eksikliğe uğratmaksızın verecektir. Şüphesiz Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, onlara dünya ve ahirette merhamet edendir.

153) Ey Muhammed! Kitap ehli olan Yahudiler, seni zor durumda bırakmak ve şaşırtmak amacıyla senden rasul olduğunu ispatlaman için kendilerine gökten Tevrat gibi toplu bir kitap indirmeni isterler. Onlar bu konuda samimi değillerdir. Samimi olsalardı Allah onların isteklerine icabet ederdi. Onların bu istekleri cahil olduklarını, dinin temelini bilmediklerini, nübüvvet ve risaletin gerçek mahiyetinden habersiz olduklarını, Allah’ın dilemesini ve ilahi hikmetini idrak edemediklerini göstermektedir. Kendilerine kağıtta yazılı bir kitap indirilse ve elleriyle ona dokunsalar bile bunun apaçık bir sihir olduğunu söylerlerdi. Muhakkak ki onlardan yetmiş kişi Musa’dan da bundan daha büyüğünü isteyerek: “Allah’ı bize açıkça göster!” demişlerdi de böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı ve öldüler, sonra Allah onlara merhamet edip onları tekrar diriltti. Sonra onlara Musa’nın Allah’ın Rasulü olduğuna dair apaçık deliller gelmesine rağmen Musa’nın Allah’la konuşmak ve Tevrat’ı almak için Tur dağına gitmesinin ardından Samiri’nin altından yapmış olduğu buzağıyı ilah edindiler. Bütün bunlara rağmen yine de biz onları affettik; çünkü biz Musa’ya Allah tarafından gönderilen bir rasul olduğuna dair asa, elinin bembeyaz olması, onun için denizin yarılması, kafirlere kurbağa ve çekirgelerin musallat olması gibi apaçık deliller ve yetki vermiştik.

154) Yahudiler Tevrat’a sımsıkı bağlanacaklarına dair kesin söz vermiş olmalarına rağmen sözlerini yerine getirmedikleri için Tur dağını onların üzerine bir gölgelik gibi kaldırmıştık. Eğer verdikleri sözleri yerine getirmeseydiler Tur dağı onların üzerine düşecekti. İşte bu sebeple korktular ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek onları hayatlarına aktardılar. Allah’ın nimetlerine şükretsinler diye onlara: “Beyt-i Makdis’e o kapıdan boyun egerek, secde ederek, zelil bir şekilde girin! Ey Rabbimiz, biz cihadı terkettiğimizden dolayı kırk sene çölde kaybolduk. Bundan dolayı günahlarımızı bağışla, bizleri affet! ” dedik. Onlar kıçları üzerinde girip ‘Arpa istiyoruz.’ diyerek bu emre de muhalefet ettiler. Ayrıca onlara: “Cumartesi gününde avlanmak suretiyle taşkınlık etmeyin!” diyerek bu konularda onlardan kuvvetli, sağlam bir söz almıştık. Onlar hile yaparak Allah’ın bu emrine de muhalefet ettiler. 

 

SAYFA 102                               

O

NİSA SURESİ

O

 

فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمْ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا (155) وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا (156) وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَكِنْ شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا (157) بَلْ رَفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (158) وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا (159) فَبِظُلْمٍ مِنْ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا (160) وَأَخْذِهِمْ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (161) لَكِنْ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا (162)

 

155) Onların o sağlam sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri haksızca öldürmeleri ve: “Bizim kalplerimizde perdeler vardır.” demeleri, aksine küfürleri sebebiyle Allah onları mühürledi de pek azı hariç iman etmezler.

156) Ayrıca onların küfürleri ve Meryem’in aleyhinde çok büyük iftira atmaları sebebiyledir.

157) Bir de onların: “Muhakkak biz Allah’ın rasulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük!?” demeleri sebe-biyledir. Halbuki onu ne öldürdüler ne de onu astılar fa-kat onlara benzer gösterildi. Muhakkak onun hakkında ihtilafa düşenler ondan şüphe içindedirler. Onların buna dair bir bilgileri yoktur, ancak zanna uymaktadırlar. Doğrusu onu kesin olarak öldürmediler.

158) Aksine Allah onu kendisine doğru yükseltti. Şüp-hesiz Allah Azîz ve Hakîm olandır.

159) Kitap ehlinden her biri andolsun ki ona ölümün-den önce iman edecektir. Kıyamet gününde de onlara şahit olacaktır.

160) Yahudilerin zulümleri sebebiyle ve çok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları nedeniyle kendilerine he-lal kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık.

161) Ayrıca yasaklandıkları halde riba almaları ve in-sanların mallarını batıl ile yemeleri sebebiyledir. Onlar-dan kafir olanlara çok acıklı bir azap hazırladık.

162) Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’-minler sana indirilene de senden önce indirilenlere de iman ederler. Özellikle namazı dosdoğru kılanlar, zeka-tı verenler, Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan-lardır. İşte onlar ki kendilerine çok büyük bir ecir vere-ceğiz.

 

 

 

O

 

O

155) Onların o sağlam sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini, mucizeleri bile bile inkar etmeleri, Zekeriyya, Yahya gibi nebi ve rasulleri haksızca öldürmeleri ve: “Ey Muhammed! Bizim kalplerimizde perdeler vardır. Bu yüzden söylediklerini anlayamıyoruz.” diyerek bahane uydurmaları ve sürekli olarak işledikleri şirk, küfür ve günahları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürledi, kör etti de Abdullah b. Selam ve arkadaşları Useyd b. Say’e, Salebe b. Say’e, Esad b. Ubeyd ve Ka’b b. el-Ahbar gibi pek azı hariç çoğu iman etmezler. İman etmeyen bu kimseler İslam’dan çok az bir şeye -sadece Allah’ın varlığına- iman ederler.

156) Onların kalplerinin mühürlenmesinin bir başka sebebebi de onların İsa’yı ve İncil’i inkar etmeleri ve İsa’nın annesi iffetli Meryem’in aleyhinde marangoz Yusuf ile zina  ettiği şeklinde çok büyük bir iftira atmalarıdır.

157) Onların kalplerinin mühürlenmesinin bir başka sebebebi de onların alayvari bir şekilde: “Muhakkak biz Allah’ın rasulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük!?” demeleridir. Allah onlara lanet etsin! İsa’yı öldürdüklerini ve astıklarını nasıl da utanmadan söyleyebiliyorlar? Halbuki onu ne öldürdüler ne de onu astılar, hatta yakalayamadılar bile... Fakat onlar öyle yaptıklarını sandılar. Allah İsa’yı hem ruh hem de cesediyle göğe, Allah’ın sevdiği kişilere ikram ettiği yere yükselterek onlardan kurtardı. Fakat İsa’yı öldürmek isteyenlere ve İsa’nın asıldığını duyan kimselere İsa’nın yerini gösteren yahudi veya İsa’nın havarilerinden biri İsa’ya benzer gösterildi. Onlar da İsa zannederek o kişiyi öldürdüler. Muhakkak öldürülen kişi hakkında ihtilafa düşen Yahudi ve Hristiyanlar İsa’nın durumu hakkında da şüphe içindedirler. Öldürülen kişinin yüzü İsa’ya benziyor, fakat vücudu benzemiyordu. Ayrıca İsa’yı Şam’ın yıldızlara tapan putperest kralına ispiyonlayıp öldürmek için eve giren kişinin cesedi ortalıkta yoktu, adam kayıplara karışmıştı. Bu yüzden İsa’nın öldürülüp öldürülmediği konusunda şüphe içerisindedirler. Hatta İsa’nın ilah, sihirbaz veya zina çocuğu olup olmadığı konularında da şüphe içerisindedirlir. Onların bu konulara dair kesin ve doğru bir bilgileri yoktur, ancak zanna uymaktadırlar. Doğrusu onlar İsa’yı kesin olarak öldürmediler. Allah onu, onların elinden kurtardı.

158) Aksine Allah İsa’yı ruhu ve cesediyle kendisine doğru yükseltti. Şüphesiz Allah galip ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi olandır. İsa (a.s.) Kıyamete yakın bir zamanda inecek, insanları İslam dinine davet edecek ve İslam şeriatıyla hükmedecektir. İsa ayrıca Deccal’i ve domuzu öldürecek, haçı kıracak ve cizyeyi kaldıracaktır.

159) Kitap ehlinden her biri andolsun ki İsa’ya ölümünden önce mutlaka iman edecektir. Fakat bu iman onlara fayda vermeyecektir. İsa’ın Kıyamete yakın bir zamanda Deccal’i öldürmek için indiği zaman bütün Yahudi ve Hristiyanlar ona ve getirdiği İslam şeriatına iman edeceklerdir. İsa, Kıyamet gününde de gerek göğe yükselmeden önce olsun gerek göğe yükseldikten sonra tekrar gökyüzüne indiğinde olsun onların yaptıkları tüm amellere şahitlik edecektir.

160) Yahudilere, her çeşit zulümleri işlemeleri ve hakkı isteyen bir çok kimseleri iftira, tahrif, te’vil, hakkı gizleme vb. her türlü hile ve oyunlarla Allah yolundan alıkoymaları nedeniyle kendilerine önceden helal kılınan bütün tırnaklı hayvanları, sığır ve koyunların sırtları, bağırsakları ve kemiğe karışan hariç iç yağları gibi temiz ve helal şeyleri haram kıldık.

161) Onlara daha önce helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınmasının bir başka sebebebi de yasaklandıkları halde riba-faiz alıp vermeleri ve insanların mallarını rüşvet gibi haksız ve batıl yollarla yemeleridir. Onlardan Muhammed’e iman etmeyip onu ve getirdiklerini inkar edenler için çok acıklı ve ebedi bir azap hazırladık.

162) Fakat onlardan sahih Tevrat ve İncil’deki ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler sana indirilene de senden önce indirilenlerin tahrif edilmemiş hallerine de iman ederler. Özellikle namazı rükun ve şartlarını yerine getirerek, huşu içerisinde devamla kılarlar, zekatı gönül hoşluğuyla zamanında verirler, Allah’a ve ahiret gününe de iman ederler. İşte onlara ahiret gününde cennette çok büyük bir ecir vereceğiz.

 

SAYFA  103                                 

O

NİSA SURESİ

O

 

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا (163) وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا (164) رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِأَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (165) لَكِنْ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ وَالْمَلَائِكَةُ يَشْهَدُونَ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا (166) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا (167) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنْ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا (168) إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (169) يَاأَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَآمِنُوا خَيْرًا لَكُمْ وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (170)

 

163) Muhakkak ki biz Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsma-il’e, İshak’a, Yakub’a, torunlara, İsa’ya, Eyyub’a, Yu-nus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.

164) O rasuller ki onları elbette sana daha önce anlattık. Öyle rasuller de var ki onları sana anlatmadık ve Allah Musa ile doğrudan doğruya konuştu.

165) Müjdeleyici ve korkutucu olan rasuller ki insanlar için rasullerden sonra Allah’a karşı bir delil olmasın. Şüphesiz Allah Aziz ve Hakim olandır.

166) Oysa Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki onu kendi ilmi ile indirmiştir. Melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.

167) Muhakkak ki küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar gerçekten çok uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.

168) Muhakkak ki küfürlerinde bilinçli olarak ısrar ederek zulmedenler var ya Allah onları bağışlamaz, onları doğru bir yola da iletmez.

169) Ancak cehennem yoluna ki orada ebedi kalıcıdır-lar. Doğrusu bu Allah’a çok kolaydır.

170) Ey insanlar, muhakkak ki rasul size Rabbinizden hak ile geldi. O halde kendi hayrınıza olarak iman edin. Kafir olursanız da muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah Alîm ve Hakîm olan-dır.

 

 

 

 

O

 

O

163) Ey Muhammed! Muhakkak ki biz insanların ikinci babası ve ilk rasul olan Nuh’a ve ondan sonraki nebi ve rasullere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, on iki torununa, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.

164) O rasullerin kıssalarını elbette sana daha önce anlattık. Öyle rasuller de var ki kıssaları pratikte sana bilgi vermeyeceği için onları anlatmadık. Allah Musa ile doğrudan doğruya, keyfiyetini ve mahiyetini bilemeyeceğiniz bir şekilde konuştu.

Allah yüz yirmi dört bin nebi, üçyüz on üç rasul göndermiştir. Kur’an’da yirmi beş nebi ve rasulün ismi geçmektedir. Kelam, Allah’ın sıfatıdır. Bu ıfata da diğer sıfatlar gibi teşbih, te’vil, ta’til, tekyif ve temsil göstermeden iman etmeliyiz.

165) İnsanların Allah’a karşı ileri sürecekleri bir bahaneleri, mazeretleri, delilleri olmasın diye iman edenleri cennetle müjdeleyici, inkar edenleri ise cehennem azabıyla korkutucu rasuller gönderilmiştir. Allah rasul göndermedikçe hiç bir topluluğa azap etmez. Şüphesiz Allah galip ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

Fetret ehli denilen kendilerine tebliğ ulaşmayan kişilere Allah dünyada azap etmez. Ahirette ise imtihan edileceklerdir. Bu kimselere işledikleri şirk ve küfür amelleri yüzünden dünyada müslüman hükmü verilemez. Onlar için istiğfar dilenmez. Çünkü İslam’da dünyadaki hüküm zahire göredir. Bize düşen zahire göre hükmetmektir. Ahiretteki durumları ise Allah’ın dilemesine kalmıştır. İnsanları tekfir etmek bir hastalık haline gelmemelidir. Biz Münker ve Nekir meleği değiliz. Kafir sayım memuru da değiliz. Elbette ki şirki, küfrü ve imanı birbirinden ayıracağız. Bize düşen görev önce nefsimizi, ailemizi ve yakınlarımızı, sonra tüm insanları hakka davet etmektir.

166) Ey Muhammed! Senin risaletini tasdik etmeyen Yahudi, Hristiyan ve müşriklerin yaptıklarına üzülme, aldırış bile etme! Onların seni yalanlamaları sana hiçbir zarar vermez. Allah Kur’an’ı sana kendi ilmi ile indirdiğine ve Kur’an’ın içinde kendi ilmi olduğuna, kullar için gerekli olan tüm bilgilerin özünün Kur’an’da mevcut olduğuna, senin Allah’ın rasulü ve mahlukatın en hayırlısı olduğuna şahitlik eder. Melekler de Kur’an’ın Allah katından sana indirildiğine ve senin hakkı söylediğine şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter. Zira O. Rasulün doğru söylediğine dair sağlam deliller gösterdi ve doğru söylediğini ortaya koyan yolları da gösterdi.

167) Muhakkak ki kin ve hasetlerinden, atalarının dinine körü körüne bağlılıktan dolayı Allah’ı, rasulünü ve ona inen Kur’an’ı inkar etmek suretiyle küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ve bir takım hilelerle kalplere şüphe sokarak insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlar gerçekten haktan çok uzak ve derin bir sapıklıkla sapmışlardır.

168) Muhakkak ki kin ve hasetlerinden, atalarının dinine körü körüne bağlılıktan dolayı Allah’ı, rasulünü ve ona inen Kur’an’ı inkar etmek suretiyle küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ve bir takım hilelerle kalplere şüphe sokarak insanları Allah’ın yolundan alıkoymak suretiyle zulmedenler var ya şirk ve zulümlerinden tevbe etmedikleri müddetçe Allah onları asla bağışlamaz, bile bile haktan yüz çevirdikleri için onları doğru bir yola da iletmez.

169) Allah onları ancak cehennem yoluna iletir ki orada ebedi olarak azap içerisinde kalıcıdırlar. Doğrusu bu kimselere hakettikleri cezaları vermek Allah’a çok kolaydır. Hiç bir şey O’na ağır gelmez. O, her şeye gücü yetendir.

170) Ey insanlar, muhakkak ki rasul Muhammed size Rabbinizden hak delilleri içeren Kur’an ve sahih sünnet ile geldi. O halde kendi hayrınıza olarak, dünya ve ahiret mutluluğunuz için ona ve getirdiklerine iman edin. Hayatınızı Kur’an ve sahih sünnete göre düzenleyin. Muhammed’i ve getirdiklerini inkar etmek suretiyle kafir olursanız da şunu iyi bilin Allah sizin ibadetinize muhtaç değildir. Muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Mülkte Allah’ın ortağı olmadığı gibi hüküm koymada da ortağı yoktur. Şüphesiz Allah gizli açık her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın verecek olandır.

 

 

SAYFA   104                              

O

NİSA SURESİ

O

 

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا (171) لَنْ يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَنْ يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا (172) فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (173) يَاأَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُبِينًا (174) فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَاعْتَصَمُوا بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا (175)

 

 

171) Ey kitap ehli, dininizde haddi aşmayın da Allah’a dair haktan başkasını söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih Allah’ın rasulü, onu Meryem’e ulaştırdığı keli-mesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve Rasulle-rine iman edin de “üçtür” demeyin. Kendi hayrınıza olarak vazgeçin. Allah ancak tek bir ilahtır. Çocuğunun olmasından münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Şüphesiz vekil olarak Allah yeter.

172) Mesih de mukarreb melekler de Allah’a kulluk et-mekten asla çekinmezler. Her kim O’na kulluk etmek-ten çekinir ve kibirlenirse, onların hepsini kendisine toplayacaktır.

173) İman edip salih amel işleyenlere gelince onlara ecirlerini tam olarak verecek ve lütfundan onlara artıra-caktır. Ama çekinip kibirlenenler var ya, onlara da çok acıklı bir azap ile azap edecektir ve onlar kendileri için Allah’tan başka veli de bulamayacaklar yardımcı da.

174) Ey insanlar, muhakkak ki size Rabbinizden bir burhan geldi ve biz size apaçık bir nur indirdik.

175) Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelin-ce; Allah onları kendisinden bir rahmetin ve lütfun içi-ne girdirecektir; onları kendisine dair dosdoğru bir yola iletecektir.

 

 

 

O

 

O

 

171) Ey kitap ehli, Allah’a oğul isnad ederek ve Allah’ın sınırlarını aşarak dininizde haddi aşmayın, O’na iftira atmayın. Çünkü Allah, sizin bu iddia ettiğiniz şeyden münezzeh ve yücedir. Allah’ın isimleri, sıfatları, fiilleri, şeriatı ve rasulleri hakkında haktan başkasını söylemeyin, bilmeden konuşmayın! Meryem oğlu İsa Mesih Allah’ın rasulü, ‘Ol’ kelimesiyle Meryem’den babasız olarak Allah’ın yarattığı ruhlardan bir ruhtur. Kesinlikle Allah’tan bir parça değildir. O halde Allah’a ve Rasullerine O’nun istediği ve razı olduğu şekilde iman edin. Allah hakkında “üçtür” demeyin. Baba, oğul, Ruhu’l-Kudüs’ten oluşan teslis inancından vazgeçin. Kendi hayrınıza olarak böyle şirk sözler söylemeyin. Allah ancak tek bir ilahtır. Allah birdir, eşi, ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Hiç bir şeye benzemez. Çocuğunun olmasından münezzehtir. İbadete layık tek ilah O’dur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Herşey ister istemez O’na ibadet eder, emrine boyun eğer. O, kimseye muhtaç değildir. Bilakis herşey O’na muhtaçtır. Bu sebeple yarattıklarından ortak veya oğul edinmesi imkansızdır. Şüphesiz vekil olarak Allah yeter. O halde nasıl olur da bir eş ve oğul edinme ihtiyacı hisseder? Bu hiç mümkün müdür?

172) Ey İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia edenler! Şunu iyi bilin ki, İsa Allah’ın oğlu değildir. O, Allah’ın kulu ve rasulüdür. Babasız olarak yaratılan Mesih de annesiz ve babasız olarak yaratılan ve yaratılış bakımından ondan daha üstün olan yakın melekler de Allah’a kulluk etmekten asla çekinmezler ve büyüklük taslamazlar. Her kim O’na kulluk etmekten çekinir, şirk koşar ve kibirlenirse, şüphesiz Allah ahiret gününde onların hepsini kendi huzurunda toplayacak ve hesaba çekecektir.

173) Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iman edip salih amel işleyenlere gelince Allah onlara ecirlerini eksikliğe uğratmaksızın tam olarak verecek ve lütfundan onlara artıracaktır. Ama Allah’a ibadet etmekten çekinip, şirk koşanlar ve Allah’ın hükmüne teslim olmayıp itiraz etmek suretiyle kibirlenenler var ya, onlara da ahiret gününde çok acıklı bir azap ile azap edecektir ve onlar kendileri için Allah’tan başka veli de bulamayacaklar yardımcı da. Onları Allah’ın azabından kurtaracak hiç kimse olmayacaktır. Çünkü dünyadaki dostluklar ve arkadaşlıklar o gün kimseye fayda vermez. Kimse kimseye zerre kadar bir fayda sağlayamaz.

174) Ey insanlar, muhakkak ki size Rabbinizden bir burhan geldi. Bu burhan; size gönderilen, sizi hakka davet eden, her türlü günahtan arınmış, Arap olan, okuma-yazma bilmeyen, son rasul Muhammed’dir. O’na ve getirdiklerine uyun! Ayrıca biz size apaçık bir nur indirdik. İşte bu nur; size gelen rasule bir mucize olarak verdiğimiz, size hakkı gösteren, hükümlerine bağlandığınızda dünya ve ahirette mutlu olacağınız hayat sistemini içeren Kur’an’dır. Kur’an, hükümleri çok açık, üslubu çok kuvvetli olan ve insanlara doğru yolu gösteren bir nurdur. Bu Kur’an’ı okuyan, manalarını ve üslubunu anlayan kimse, onun insan sözü değil, Allah’ın sözü olduğunu kolaylıkla anlar. İnsanlık koyu bir cehalet, şirk ve küfür bataklığında yüzerken Kur’an insanlığı aydınlattı. İnsanlara gerçek ilahları olan Allah’ı tanıttı.

175) Allah’a O’nun istediği ve razı olduğu şekilde iman edip İslam’ın hükümlerine sımsıkı sarılan, hayatının her yönünü ona göre düzenleyenlere gelince; Allah ahiret gününde onları kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine, cennetine girdirecektir; dünyada da onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola, İslam’a, hidayete iletecektir.

Hidayet: Lügat manası olarak; göstermek ve açıklamak demektir. Hidayet iki çeşittir:

1) Doğru yolu gösterme ve hakkı açıklama hidayeti: Bu hidayet türü rasullere ve onlara bağlı olan mü’minlere aittir. Onlar, insanlara hakkı anlatarak onların hidayeti bulmalarına vesile olurlar.

2) Doğru yolu bulmak için yardım etme, doğru yolu ilham etme ve sevketme hidayeti: Bu ise sadece Allah’ın elinde olan bir şeydir. Allah dilediğine hidayet eder, dilediğine etmez. Allah’ın elinde olan hidayet iki çeşittir:

a) Genel olan hidayet: Allah’ın bütün insanlara ve cinlere, onları dünya ve ahirette onları mutlu edecek doğru yolu göstermesidir.

b) Özel olan hidayet: Allah’ın, kullarından hak eden kimseleri, ihlaslı kimseleri doğru yol üzerinde sabit kılmasıdır.  

SAYFA 105

O

MAİDE SURESİ

O

 

يَسْتَفْتُونَكَ قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ إِنْ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (176)

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ أُحِلَّتْ لَكُمْ بَهِيمَةُ الْأَنْعَامِ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ (1) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَائِدَ وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنْ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (2)

 

176) Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah size kelaleye dair fetva veriyor. Çocuğu bulunmadığı bir kız kardeşi bulunduğu halde ölürse bırakılanın yarısı onun içindir. Onun çocuğu yoksa onun tamamına mirasçı olur. Eğer iki kız kardeşi varsa bu ikisine mirasın üçte ikisi düşer. Onlar erkek ve kız kardeşler ise erkeğe iki kadın payı vardır. Allah sapmayasınız diye size iyice açıklıyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

 

5- el-MAİDE SURESİ

 

(Medine’de inmiştir, 120 ayettir.)

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

1) Ey iman edenler, akidleri yerine getirin. Siz ihramda iken avlanmayı helal saymamak üzere size okunacak olanlar hariç behime denilen hayvanlar size helal kılın-dı. Muhakkak ki Allah dilediğini hükmeder.

2) Ey iman edenler, Allah’ın alametlerini, haram ayı, kurbanlıkları, gerdanlıkları, Rablerinden bir lütuf ve rı-zayı isteyerek Beyt-i Haram’a yönelmeyi amaçlayan-lara helal saymayın! İhramdan çıktığınız zaman avla-nın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydukları için bir topluma olan kininiz sizi haddi aşmaya sevketmesin! İyilik etmek ve sakınmak üzere yardımlaşın; günah ve haddi aşmak üzere yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, muhakkak ki Allah azabı çok şiddetli olandır.

 

 

 

 

O

 

O

176) Ey Muhammed! Senden kelale hakkında yani öldüğü zaman, geride kendisine mirasçı olacak babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirasının nasıl pay edileceği konusunda fetva istiyorlar, bu konuya açıklık getirmeni istiyorlar. Onlara de ki: “Allah size geride kendisine mirasçı olacak babası ve çocuğu olmayan kimse hakkında fetvasını işte şöyle veriyor: Bir kimse öldüğü zaman, geride kendisine mirasçı olacak babası ve çocuğu yoksa ve sadece babadan olan üvey veya öz bir kız kardeşi varsa, mirası pay edilirken malının yarısnı bu kız kardeş alır. Şayet ölen kimsenin, geride mirasını alabilecek sadece bir erkek çocuğu varsa, kız kardeş mirastan bir şey alamaz. Aynı şekilde ölen kişinin geride sadece babası kalmışsa yine kız kardeş mirastan birşey alamaz. Şayet ölenin, geride sadece bir kızı varsa işte o zaman kız kardeş mirasın yarısını alır. Şayet ölenin geride bir kızı, bir kız kardeşi ve bir hanımı kalmışsa; kızı mirasın yarısını, hanımı mirasın sekizde birini, kız kardeşi ise mirasın kalan kısmını alır. Şayet ölen kadın ise, geride bir kızı, bir erkek kardeşi ve kocası kalmış ise; kız mirasın yarısını alır, erkek kardeşi mirasın dörtte birini ve kocası mirasın dörtte birini alır. Ölen kimse kız kardeş olur ve geride ona mirasçı olacak babası ve hiçbir çocuğu olmaz, sadece babadan olan öz veya üvey erkek kardeşi olursa, bu erkek kardeş mirasın tamamını alır.Anneden olan üvey erkek kardeşin mirastan alacağı pay ise altıda birdir. Ölen kız kardeşin, geride kendisine mirasçı olarak hem babası, hem erkek kardeşi varsa baba tüm mirası alır, erkek kardeş ise bir şey alamaz. Ölen kimsenin, geride kendisine mirasçı olacak babası ve çocuğu yok, iki veya daha fazla kız kardeşi varsa mirasın üçte ikisini bu kimseler alırlar. Ölen kimse, geride hem erkek, hem de kız kardeş bırakmışsa, mirastan erkek kardeş iki hisse, kız kardeş ise bir hisse alır. Şayet kardeşler, babadan olan öz ve üvey kardeşler iseler, babadan olan üvey kardeşler mirastan pay almaz, fakat babadan olan öz kardeşlere mirastan pay verilir. Allah sapmayasınız diye hükümlerini size iyice açıklıyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Kulların maslahatını ve adaletin nasıl sağlanacağını en iyi bilen O’dur.O’nun hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Kulara düşen O’nun hükümlerine kayıtsız şartsız teslim olmaktır.”

MAİDE SURESİ

1) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler, gerek Allah’la O’nun emirlerine bağlanacağınıza dair, gerekse insanlarla yaptığınız alışveriş, evlilik, mehir, nafaka, emanet, rehin, eman vb. her türlü meşru akdi-anlaşmayı yerine getirin. Siz ihramda iken avlanmayı helal saymamak üzere size okunacak olanlar hariç behime denilen hem karada hem de denizde yaşayan dört ayaklı deve, inek, koyun, keçi gibi hayvanlar size helal kılındı. Onların etinden, sütünden, derisinden, kemiğinden vb. şeylerinden faydalanabilirsiniz. Muhakkak ki Allah dilediğini hükmeder. Yaratma işinde O’nun ortağı olmadığı gibi hüküm verme işinde de O’nun ortağı yoktur. Hiç kimsenin O’nun verdiği hükme itiraz etme hakkı yoktur.

Hac ve umre ihramında, Mekke ve Medine Harem’inde avlanmak haramdır. Bunun dışında helaldir.

2) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler, Allah’ın hükümlerini yerine getirin! İhramda iken haram kıldığı avlanmayı, kendinize helal kılmayın! Hac ibadetlerini yerine getirin, onları ihlal etmeyin! Haram aylar olan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayının hürmetini ihlal etmeyin! Cahiliyye araplarının yaptığı gibi haram aylarının yerlerini değiştirmeyin! Hac aylarında hac etmek için gelen kimseleri engellemeyin! Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle Harem’de kesilecek olan kurbanlıkları ve onlara takılan gerdanlığı çalmayın, öldürmeyin, eziyet etmeyin, Ka’be’ye ulaşmasına engel olmayın! Rablerinden ticari bir kazanç ve rıza aramak maksadıyla Mescid-i Haram’a yönelmeyi amaçlayanlara eziyet etmeyi helal saymayın! İhramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydukları için bir topluma olan kininiz sizi haddi aşmaya, zulmetmey sevketmesin! İyilik etmek ve sakınmak üzere birbirinizle yardımlaşın, birbirinizi teşvik edin; günah ve haddi aşmak üzere, Allah’ın emirlerine karşı gelme konusunda yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, O’nun emirlerini yerine getirin. Muhakkak ki Allah azabı çok şiddetli olandır.

 

SAYFA 106

O

MAİDE SURESİ

O

 

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمْ الْإِسْلَامَ دِينًا فَمَنْ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (3) يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ قُلْ أُحِلَّ لَكُمْ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنْ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمْ اللَّهُ فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ (4) الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمْ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنْ الْخَاسِرِينَ (5)

 

 

3) Ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen-ler, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, boynuzlanmış ve yırtıcı hayvan tarafından yenilmiş olanlar –kestiğiniz müstesna- dikili taşlar üzerinde boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bun-lar yoldan çıkmaktır. Bu gün küfürlerinde bilinçli ola-rak ısrar edenler dininizden ümitlerini kestiler. O halde onlardan korkmayın, benden korkun! Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi ta-mamladım ve sizin için din bakımından İslam’dan razı oldum. Her kim son derece açlık halinde çaresiz kalırsa –günaha meyletmediği halde- Muhakkak ki Allah Ğa- fûr ve Rahîm’dir.

4) Sana kendileri için neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: “Temiz olan şeyler size helal kılındı. Allah’ın si-ze öğrettiğinden onlara öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzeri- üzerine Allah’ın adını anın. Allah’tan sakının; muhak-kak ki Allah hesabı çok çabuk görendir.”

5) Bu gün, temiz olanlar size helal kılındı. Kitap veri-lenlerin yemeği sizin için helâldir, sizin yemeğiniz de onlar için helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlar ile sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar ken-dilerine ücretlerini verdiğiniz taktirde zinaya sapmadan ve gizli dostlar edinmeden iffetli olmak üzere sizin için helâldir. Her kim de imanı inkâr ederse muhakkak onun ameli boşa gitmiştir ve o ahirette de hüsrana uğrayan-lardandır.

 

 

O

 

O

3) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Şer’i kesim yapılmadan veya avlanma yapılmaksızın kendiliğinden ölen hayvan eti, az veya çok olsun akan kan, domuz eti, yağı, kanı, derisi, Allah’ın ismi zikredilmeyip veya Allah’ın ismi zikredilse bile Allah’tan başkasının da ismi zikredilen veya put, melek, insan vb. Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etleri, gerek kasıtlı gerekse kasıtsız olarak, hayvanın veya avcını kendi ipiyle, iki dal arasına takılarak veya suda boğularak, kısacası her ne suret ve şekilde olursa olsun boğularak ölmüş, sivri olmayan taş, ağaç, ok, demir gibi ağır maddelerle vurularak veya dövülerek öldürülmüş, dağ veya çatı gibi yerlerden düşerek veya kuyuya düşerek ölmüş, bir başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülmüş ve aslan, kaplan, çıta, kurt gibi yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanarak öldürülmüş hayvanların etini yemek de haramdır. Bu hayvanları henüz ölmeden yetişip şer’i kesim kurallarına uygun olarak keserseniz etlerini yiyebilirsiniz. Dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanların etlerini –Allah’ın adı anılmış olsa bile- yemeniz haramdır. Çünkü bu, putlar için kesilmiştir. Ayrıca hayrı ve şerri öğrenmek amacıyla fal oklarıyla kısmet aramanız da size haram kılınmıştır. Aynı şekilde tesbihe, Kur’an ayetlerine, iskambil kağıtlarına, fal taşına veya fincana bakarak bir takım şeyleri öğrenmeye çalışmak da haramdır. İşte bütün bu haram kılınanlar fısk olup insanı İslam yolundan çıkartır. Ey iman edenler! Bu gün (Hicretin 10. yılı Veda haccının arefe günü olan Cuma günü) küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler dininize bağlı kaldığınız sürece sizi yenmekten, dininizi terkedip putlara tapmaktan artık ümitlerini tamamen kestiler. O halde onlardan korkmayın, yalnızca benden korkun! Allah’ın size bildirmiş olduğu şeriate bağlanma ve hayatınızı o şeriate göre düzenleme konusunda asla kimseden çekinmeyin! Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din bakımından İslam’dan razı oldum. İslam’ın hükümleri Kıyamete kadar geçerlidir. Her çağa hitap eder. Onda ilaveyi veya çıkarmayı gerektirecek hiç bir şey yoktur. Mükemmel bir dindir. Bu gün Allah katında geçerli tek şeriat Muhammed’in şeriatıdır. Diğer şeriatların hükmü kaldırılmıştır. Onlara asla itibar etmeyin. Her kim son derece açlık halinde olup çaresiz kalırsa –günaha meyletmediği halde, ölmemek için zaruret miktarınca- haram olan o etlerden yiyebilir. Muhakkak ki Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, mü’minlere dünya ve ahirette merhamet edendir.

Dalakta ve ciğerde biriken veya kesildikten sonra ette kalan kan haram değildir. Sivri taş, ağaç, ok, demir veya kurşunla öldürülen hayvanın eti helaldir. Rasulullah bu ayet indiktenseksen bir gün sonra ölmüştür. Bu ayetten sonra neshedici bir hüküm inmemiştir.

4) Ey Muhammed! Sana kendileri için neyin helal kılındığını soruyorlar. Onlara de ki: “İyi ahlak sahibi, akılı, mert ve temiz fıtrat sahibi kimselerin güzel ve temiz gördüğü her şey size helal kılındı. Allah’ın size öğrettiğinden onlara öğreterek yetiştirdiğiniz köpek, aslan, kaplan, çita, doğan, atmaca ve şahin gibi avcı hayvanların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah’ın adını anın. Şayet avladığı hayvandan yerse ondan yemeyin. Çünkü onu kendisi için tutmuştur. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının. Muhakkak ki Allah hesabı adaletli bir şekilde çok çabuk görendir. Dünyada iken yaptıklarınızın hepsinin hesabını O’na vereceğinizi unutmayın.”

5) Bu gün, temiz olanlar size helal kılındı. Kitap verilenlerin kestikleri hayvanların etleri sizin için helaldir, sizin kestiğiniz hayvanların etleri de onlar için helaldir. Bu etlerden onlara yedirmenizde bir sakınca yoktur. Mü’min kadınlardan iffetli olanlar ile sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar kendilerine mehirlerini verdiğiniz taktirde zinaya sapmadan ve gizli dostlar edinmeden iffetli olmak üzere evlenmeniz sizin için helaldir. Fakat bir müslüman kadın kitap ehli bir erkekle evlenemez. Her kim de iman ettikten sonra İslamın hükümlerini inkar eder, helalleri haram, haramları helal kubul eder, imanın asıllarını, şartlarını ve teferruatlarını inkar eder, bile bile küfre girerse muhakkak onun dünyadayken yaptıkları iyilikler ahirette boşa gitmiştir ve o hem dünyada hem de ahirette kaybedenlerden olacaktır. Ahirette onu bekleyen ise, içinde sonsuza kadar kalacağı cehennem ateşidir.

 

 

SAYFA 107

O

MAİDE SURESİ

O

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنْ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمْ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ مِنْهُ مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْوَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (6) وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُمْ بِهِ إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (7) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (8) وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ (9)

 

 

6) Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzleri-nizi, dirseklere kadar ellerinizi ve başınızı meshederek her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın. Cünüp olduy-sanız iyice temizlenin! Hasta veya seferde olursanız ya-hut sizden biri ayak yolundan geldiyse ya da kadınlara dokunup da su bulamamışsanız temiz toprakla teyem-müm edin de ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Al-lah size güçlük çıkarmak istemez; ancak sizi tertemiz etmek ve size nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz... 

7) Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “İşittik ve itaat et-tik.” dediğiniz zaman sizi onunla bağladığı kesin sözü hatırlayın ve Allah’tan sakının! Muhakkak Allah sine-lerin özünde olanı hakkıyla bilendir.

8) Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutan kim-seler, adaletle şahitlik edenler olun! Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun bu takvaya daha yakındır ve Allah’tan sakının! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

9) Allah, iman eden ve salih amel işleyenlere vaad etti ki onlar için bağışlanma ve çok büyük bir ecir vardır.

 

 

 

O

 

O

6) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Namaz kılmak için yerinizden kalktığınız zaman abdestiniz yoksa yüzlerinizi, dirseklerle beraber ellerinizi en az bir kere yıkayın. Başınızın az bir kısmını dahi olsa meshedin. Her iki topuğuyla beraber ayaklarınızı en az bir kere yıkayın. İhtilam, cima vb. nedenlerle cünüp olduysanız tüm vücudunuzu ıslak bir yer kalmamak üzere iyice yıkayıp kirlerden temizlenin! Hasta veya seferde olursanız yahut sizden biri sidik, dışkı, yel, mezi, vedi vb. şeyleri çıkarmak amacıyla ayak yolundan geldiyse ya da kadınlara dokunup da abdest veya gusül almak için su bulamamışsanız temiz temiz toprakla veya kum, taş, maden gibi şeylerle teyemmüm edin de ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez; ancak sizi maddi ve manevi yönden tertemiz etmek ve size olan nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz, O’na olan ibadet görevinizi tam olarak yerine getirirsiniz.

İbn Abdul Ber dedi ki: “Abdest daha önce farz olmasına rağmen, bu ayetle tekrar zikredilmesinin sebebi, abdestin farz oluşunun Kur’an’da okunan bir ayet olması içindir.” 

7) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Allah’ın size verdiği sayısız nimetleri hatırlayın! Özellikle dünyada ve ahirette mutluluğun sesesi olan, her zaman ve mekan için geçerli, nimetlerin en büyüğü Allah’ın şeriatini muhafaza edin! Bu şeriatten sakın vazgeçmeyin, ona daima bağlı kalın! Allah’ın emirlerine her zaman ve zeminde, kayıtsız-şartsız, zahiren ve batınen itaat etmeye ve şirksiz olarak sadece O’na ibadet etmeye dair Allah’a verdiğiniz sözü hiçbir zaman unutmayın, onu asla bozmayın! Verdiğiniz bu söze ölene kadar sadık kalın! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının.! Muhakkak Allah sinelerin özünde olanı en ince ayrıntısına kadar hakkıyla bilen ve herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın verendir.

8) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Sizin sahip olduğunuz iman her zaman, herkese, hatta nefsinize ağır gelse bile düşmanlarınıza ve sevmediklerinize dahi adil olmanızı gerektirir. Dünyada suçlu duruma düşseniz, zararlı çıksanız ve düşmanınız haklı çıksa bile imanınızın ve Allah’ın emri gereği olarak gerek Allah’ın hükümleriyle hükmeden müslüman hakim ve gerekse insanlar karşısında her zaman hakkı söyleyerek adaleti ayakta tutun! Böyle yapmak takvaya, Allah’tan korkmaya ve imana en çok yakışan meziyettir. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının! Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan en ince ayrıntısına kadar hakkıyla haberdardır. Ahiret gününde herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın verecektir.

Gerçek adalet, ancak insanların yaratıcısı olan ve onların ihtiyaçlarını en iyi bilen Allah’ın bildirdiği hükümlerdedir. Bu hükümler, her zaman ve her mekanda kıyamete kadar geçerlidir. İşte bu hükümler, İslam şeriatının hükümleridir. Ancak Allah’tan gelen haktır, onun dışındakiler batıldır. İnsanlığın kurtuluşu en son ve en mükemmel din olan İslam Şeriatını hakkıyla uygulamadadır.

9) Allah, istediği ve razı olduğu şekilde iman eden ve bu imanın gereği olarak salih amel işleyenlere vaad etti ki onlar için müslüman olmadan evvel işledikleri şirk, küfür ve günahlarından dolayı bağışlanma ve ahiret gününde de dünya nimetleriyle kıyaslanmayacak derecede çok büyük ve güzel bir ecir olan cennet ve Allah’ın rızası vardır.

O’nun sözü, vaadi, muhakkak gerçekleşecektir. Çünkü bu söz; her şeye kadir olan, her şeyi bilen, hiç bir şeye muhtaç olmayan, aciz olmayan, unutmayan, cimri olmayan, rızkı ve nimeti tükenmeyen Allah tarafından verilen bir sözdür.

İman: Kur’an ve sahih sünnette zikredilen ve inanılması zaruri olan şeyleri şeksiz süphesiz bir şekilde kesin olarak kalple tasdik, dille ikrar etmek, bu bildirilen şeyler gereğince amel edip aksine hareket etmemek ve bunları bozacak söz ve hareketlerden uzak durmaktır.

 

 

SAYFA 108

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ (10) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلْ الْمُؤْمِنُونَ (11) وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمْ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمْ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمْ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمْ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ (12) فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَى خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (13)

 

 

10) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cahim-cehennem ashabıdır.

11) Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini dü-şünün. Hani bir topluluk üzerinize ellerini uzatmayı kastetmişti de onların ellerini sizden çekmişti. Allah’-tan sakının! Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.

12) Andolsun ki Allah muhakkak İsrailoğullarından kesin söz almıştı. Biz içlerinden on iki nakib gönder-miştik. Allah buyurdu ki: “Muhakkak ben sizinle bera-berim, andolsun ki namazı dosdoğru kılar ve zekâtı ve-rir, rasullerime iman eder, onları destekler ve güzel bir ödünçle Allah’a borç verirseniz andolsun ki sizden günahlarınızı örterim ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere koyarım. Artık sizden her kim bundan sonra küfre girerse muhakkak doğru yoldan sapmıştır.”

13) Ardından kesin sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini kaskatı yaptık. Onlar kelimeleri yerlerinden değiştirirler. Kendisiyle hatırlatılanların bü-yük bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı müstesna onlardan hainlik görmekten uzak olmazsın. O halde on-lardan affet ve aldırma. Muhakkak ki Allah iyilik e-denleri sever.

 

 

O

 

O

10) Muhammed’i ve ona indirdiğimiz Kur’an’ı inkar eden, yalanlayan ve reddeden, Allah’a itaatten yüz çevirip O’na şirk koşan, hayatlarına O’nun şeriatini tamamen hakim kılmayan ve bu sebeple onu yalanlayanlar, işte bunlar cehennem halkıdır. Onlar orada ebedi olarak azap içerisinde kalacaklardır.

11) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini düşünün. Hani bir zamanlar Yahudiler, bir başka zaman müşrikler size kötülük yapmak için plan kurmuşlardı da Allah onların kalplerine korku salıp, sizleri kurtararak, onların pis emellerini boşa çıkarmıştı. Böylece Allah dinini, Rasulünü ve mü’minleri aziz kılmıştı. Allah bu ikramını dilediği zamanda, dilediği kullarına verir. Nitekim daha önce Nuh’u ve beraberindeki müslümanları tufandan, İbrahim’i ateşten, Musa ve beraberindeki müslümanları Firavun ve askerlerinden, Yusuf’u kuyudan ve hapisten, Yakub’u körlükten, Yunus’u balığın karnından, Eyyub’u hastalıktan, Lut ve beraberindeki müslüman ailesini azgınların elinden, Davud’u ve beraberindeki cihada sabırlı az sayıdaki müslümanları büyük bir ordudan, İsa’yı hain yahudilerin saldırısından, Muhammed’i bir çok kere müşriklerin ve yahidilerin suikastlerinden  kurtarmıştı. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının! Mü’minler her konuda meşru olan tüm tedbirleri aldıktan sonra ancak Allah’a tevekkül etsinler, tedbirlerine değil, sadece Allah’a güvensinler.

12) Andolsun ki Allah muhakkak İsrailoğullarından nebileri Musa vasıtasıyla Tevrat’a sımsıkı bağlanacaklarına dair kesin söz almıştı. Biz içlerinden kavminin ileri geleni, onları idare eden, maslahatlarını gözeten, onlara kefil olan on iki nakib-temsilci göndermiştik. Bunlar, Beytü’l-Makdis’te bulunan güçlü, kuvvetli, iri yapılı Kenanilerle ilgili haberleri gizlice araştıracak, onlarla gerekirse savaşacak ve onları oradan çıkaracaktı. Allah buyurdu ki: “Muhakkak ben sizinle beraberim, sizi koruyacak ve size yardım edecek ve sizi gözeteceğim. Öyleyse Allah için Beyt-i Makdis’e girin ve korkmayın! Bana karşı gelmekten de sakının! Çünkü bütün yaptıklarınızı görmekteyim. Yaptıklarınızın karşılığında ceza vermekten aciz değilim. Bu sebeple benden korkun, emrime itaat edin ve benden başka hiç kimseden korkmayın. Andolsun ki siz rükun ve şartlarını yerine getirerek, huşu içerisinde ve devamla namazı eda eder ve zekatı eksiksiz bir şekilde zamanında verilmesi gereken yerlere verir, rasullerime gerektiği şekilde iman eder, onları bütün gücünüzle destekler ve Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine borç vermek suretiyle güzel bir ödünçle Allah’a borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim, onları bağışlarım ve sizi odalarının ve ağaçlarının altlarından sudan, sütten, şaraptan ve baldan, oluksuz ve kanalsız olarak nehirler akan cennetlere koyarım. Artık sizden her kim söz verdikten sonra sözünü yerine getirmez, hükmüme karşı çıkmak suretiyle küfre girerse muhakkak doğru yoldan sapmıştır.” Kefiller, Beyt-i Makdis’te iri yarı vücutlu, dev cüsseli ve çok güçlü kimseleri görünce korktular, geri döndüler iki kişi hariç sözlerini bozdular ve gördüklerini kavimlerine anlattılar. Rasulullah ümmi olmasına rağmen Yahudilerin tarihiyle ilgili bu hakikatleri bildirmesi onun Allah’ın Rasulü olduğunun açık bir delilidir. Yahudiler samimi olsalardı bunları bilen rasule iman ederlerdi.

13) Ey Muhammed! Seninle  ve müslümanlarla sözleşme yapmalarına rağmen, bu sözleşmelerine uymayarak sana tuzak hazırlayan yahudilere asla şaşırma! Zira onların geçmiş baba ve dedelerinin adetleri de böyleydi. Bu onların karakteridir. Onları baba ve dedeleri emrime itaat edeceklerine dair kesin olarak söz vermelerine rağmen sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik, rahmetimizden uzaklaştırdık, kalplerini kaskatı, vaazu nasihatten istifade etmeyen, bir hale getirdik. Onlar kelimeleri yerlerinden değiştirirler, lafızlarını ve manalarını tahrif ederler, sapık bir şekilde te’vil ederler. Allah’a, rasulleri Musa’ya ve geleceği bildirilen rasule uyacaklarına dair zikredilen hükümlere uymadılar. Anlayışları ve davranışları bozuldu. İçlerinden pek azı müstesna onlardan daima ihanet görürsün. O halde onları şimdilik affet ve yaptıklarına aldırma. Belki onlar hakka dönerler. Muhakkak ki Allah iyilik edenleri sever, onları mükafatlandırır.

 

 

SAYFA 109

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَمِنْ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَى أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمْ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمْ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ (14) يَاأَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنْ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنْ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ (15) يَهْدِي بِهِ اللَّهُ مَنْ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (16) لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنْ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (17)

 

14) “Biz elbette hristiyanız.” diyenlerden de kesin söz-lerini almıştık da kendisiyle hatırlatılanlardan büyük kısmını unuttular. Biz da aralarında kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin yerleştirdik. Allah da onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.

15) Ey kitap ehli! Muhakkak kitaptan gizlediklerinizin pek çoğunu açıklayan rasulümüz size gelmiştir ki pek çoğundan vaz geçiyor. Muhakkak size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.

16) Allah kendi rızasına uyan kimseyi onunla selamet yollarına iletir ve onları izniyle karanlıklardan nura çıkarır ve onları dosdoğru bir yola iletir.

17) Andolsun ki “Allah elbette Meryemoğlu Mesih’in kendisidir.” diyenler muhakkak kafir olmuşlardır. De ki: “O halde Allah Meryem oğlu Mesih’i, annesini ve yeryüzündeki kimseleri hep birden helak etmek isterse kim Allah’tan bir şeye sahip olabilir? Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kadir

 

 

 

O

 

O

14) “Biz elbette hristiyanız.” diyenlerden de bana itaat edeceklerine, onlara farz kıldığım bütün amelleri yerine getireceklerine, bütün yasaklarımdan kaçınacaklarına, onlara gönderdiğim rasule ve son rasul olan Muhammed’e bağlanacaklarına dair rasulleri İsa vasıtasıyla kesin sözlerini almıştık da Fakat onlar da yahudilerin yaptığı gibi yaparak kendisiyle hatırlatılanlardan büyük kısmını unuttular, sözlerinde durmadılar, dinlerini değiştirdiler ve emirlerimi unuttular. Bu sebeple gerçek imanı kaybettiler. Biz da kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin yerleştirdik. Sonunda birbirleriyle uğraşan, birbirlerini tekfir eden, birbirlerine lanet eden taifeler haline gelmişlerdir. Allah ahiret günüde onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecek ve onları yaptıklarından dolayı zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın hesaba çekecektir.

15) Ey kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanlar! Rasulümüz Muhammed’i size gönderdik. O, kitabınız Tevrat’ta bulunduğu halde insanlardan gizlediğiniz zinakar evlinin recmedilmesi, Muhammed’in sıfatları gibi pek çok şeyi açıklıyor, pratikte bir önemi olmadığı için pek çok şeyi açığa çıkarmayıp sadece size bildiriyor. Muhammed’in okuma yazma bilmemesine, kitabınızda yazılanlardan haberi olmamasına rağmen, bütün bunları size bildirmesi, şüphesiz Allah’ın Rasulü olduğunun büyük bir delilidir. Muhakkak size Allah’tan doğru yolu bulmak isteyenler için bir nur olan Muhammed ve apaçık bir kitap olan, hükmü Kıyamete kadar geçerli olan ve ancak ona bağlananların kurtuluşa ereceği Kur’an gelmiştir. Eğer gerçekten hakkı, adaleti ve Allah’ın rızasını istiyorsanız, hak olan bu kitaba ve nur olan bu rasule hemen tabi olun! Hayatınızı onun getirdiği prensiplere göre düzenleyin!

16) Allah, Kur’an ve sahih sünnete tabi olmak suretiyle kendi rızasına uyan kimseyi onunla selamet yollarına iletir ve onları izniyle şirk, küfür ve zulüm karanlıklarından iman, islam ve hidayet nuruna çıkarır ve onları dosdoğru bir yola iletir, bu yolda sabit kılar.

Doğru yol tektir, sapık yollar çok ve çeşitlidir. Kur’an’a zıt bütün hüküm, düzen ve fikirler kimden gelirse gelsin, karanlıktır, zulümdür, batıldır, sapıklıktır. Allah’ın gazabını hak etmeye, dünya ve ahirette mutsuz olmaya sebeptir. Kurtuluş yolu, İslam’ın hükümlerinin eksiksiz olarak uygulanmasındadır.

17) Andolsun ki “Allah elbette Meryemoğlu Mesih’in kendisidir.” diyen yakubi, ortadoks, protestan ve katolik hristiyanlar muhakkak ki kâfir olmuşlardır. Ey Muhammed! Onlara de ki: “O halde Allah Meryem oğlu Mesih’i, annesini ve yeryüzündeki kimseleri öldürerek hep birden helak etmek isterse kim Allah’tan kurtaracak bir güce sahip olabilir? İsa ve annesi bile kendilerinden ölümü kaldırma gücüne sahip değillerken ilah olmaları nasıl mümkün olabilir? Hiç akletmiyor musunuz? İsa, Meryem’den doğmuş, yemek yiyen, acı duyan, üzülen, sevinen, ağlayan, gülen, ve hacet gideren bir insandır. Oysa Allah doğmamış ve doğurmamıştır. Hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Bilakis her şey O’na muhtaçtır. O’nun sıfatları mahlukatın sıfatlarına benzemez. O’nun eşi, dengi ve benzeri yoktur. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır. Mülkte ortağı olmadığı gibi hüküm vermede de ortağı yoktur. Allah dilediğini yaratır. Adem’i annesiz ve babasız olarak yaratmıştır. Havva’yı da annesiz yaratmıştır. Bütün bunları yapmaya güç yetiren Allah İsa’yı da babasız yaratmaya elbette güç yetirebilir. Eğer ilahlık, annesiz ve babasız olarak yarıtlmaya bağlı bir özellik olsaydı, o zaman Adem ve Havva’nın daha öncelikli olarak ilah sayılmaları gerekirdi. Hiç kimse O’na hesap soramaz. O’nun iradesinin üzerinde hiç bir irade ve hükmünün üzerinde hiçbir hüküm belirleyici yoktur. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. O’na hiç bir şey ağır gelmez. Bir şeyin olmasını dilediği zaman ona: ‘Ol!’ der, o da hemen oluverir.”

Gökleri, yeri ve bunların içindekileri yaratmamış olan, dilediği gibi davranamayan, eziyetleri kendisinden defedemeyen ve hatta annesinin ölümüne bile engel olamayan bir kimse nasıl ilah olabilir? İsa’nın ilah olduğunu söyleyenler, hiç bir akli ve nakli delile dayanmadan, sadece heva ve heveslerine uyarak Allah’a büyük bir iftira atmışlardır.

 

 

SAYFA 110

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَقَالَتْ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ (18) يَاأَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِنْ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (19) وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَاقَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنْ الْعَالَمِينَ (20) يَاقَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ (21) قَالُوا يَامُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ (22) قَالَ رَجُلَانِ مِنْ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمْ الْبَابَ فَإِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَإِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللَّهِ فَتَوَكَّلُوا إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ (23)

 

 

18) Yahudiler de Hristiyanlar da: “Biz Allah’ın oğulları ve O’nun dostlarıyız.” dediler. De ki: “O halde günah-larınız sebebiyle size niçin azabediyor? Hayır siz yarat-tıklarından olan beşersiniz. O dilediğine bağışlar dile-diğine de azabeder. Şüphesiz göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır, dönüş yalnız O’nadır.”

19) Ey Kitap ehli, muhakkak size rasullerin arasının ke-silmesi üzerine sizin için açıklayan rasulümüz size gel-di ki “Bize bir müjdeci ve korkutucu gelmedi.” deme-yesiniz. Muhakkak işte size müjdeleyici ve korkutucu geldi. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir.

20) Hani Musa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün ki sizden nebiler kıldı, sizi melikler yaptı ve alemlerden hiç birine ver-mediğini size verdi.”

21) “Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı mukaddes yere girin ve arkalarınıza dönmeyin ki o halde hüsrana uğrayanlar olarak dönmüş olursunuz.”

22) Dediler ki: “Ey Musa doğrusu orada zorbalar top-luluğu var ve onlar oradan çıkıncaya kadar biz kesin-likle oraya giremeyiz, oradan çıkarlarsa biz hemen gi-renler oluruz.”

23) Korkan kimselerden Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam da dedi ki: “Onların üzerine kapıdan girin oradan girdiğiniz takdirde şüphesiz siz galipler-siniz. Mü’minler iseniz ancak Allah’a tevekkül edin!” 

 

 

O

 

O

 

18) Yahudiler de Hristiyanlar da: “Biz Allah’ın sevgili oğulları, halis kulları ve O’nun dostlarıyız. Bu yüzden cehennemde sayılı günler dışında kalmayacağız!” dediler. Ey Muhammed! Onlara de ki: “O halde günahlarınız sebebiyle size niçin dünyada azabediyor? Size ahirette de şiddetli bir azap hazırlamıştır. Hayır siz yarattıklarından olan beşersiniz. Diğer insanlardan hiç bir ayrıcalığınız yoktur. Eğer iyilik yaparsanız mükafatını alır, kötülük yaparsanız cezasını görürsünüz. Allah mü’min kullarından dilediğinin günahını tevbe etmese bile bağışlar dilediğine de günahları oranında azabeder. Allah adildir, kimseye zulmetmez. Herkese layık olduğu şekilde muamele eder. Şüphesiz göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır. Yaratma işinde ortağı olmadığı gibi hüküm vermede de ortağı yoktur. Dönüş yalnız O’nadır. Herkese yaptıklarının karşılığını zerre kadar zulmetmeksizin verecektir.”

19) Ey Kitap ehli olan Yahudiler! İsa’dan sonra fetret dönemi de denilen rasulsüz geçen uzun bir müddetin ardından “Bize cennetle müjdeleyici ve cehennem azabıyla korkutucu bir rasul gelmedi.” demeyesiniz diye sizi ve tüm insanları ve cinleri yalnızca Allah’a ibadet etmeye, O’na hiç bir şeyi ortak koşmamaya, tüm tağutları reddetmeye davet eden, size hakkı ve batılı açıklayan rasulümüz Muhammed geldi. Sizin kitaplarınızda ona dair haberler vardır. Nebileriniz de o rasul hakkında size bilgi vermişlerdi. Muhakkak ki size iman edenleri cennetle müjdeleyici ve inkar edenlere cehennemle korkutucu bir rasul olan Muhammed hükmü Kıyamete kadar geçerli olan Kur’an ile geldi. Ona ve getirdiklerine uyun! Bu rasul geldikten ve sizlere hakkı delilleri ile sunduktan sonra hala batıl inanç ve amellerinizde ısrar eder, şirk üzerinde yaşamaya devam ederseniz biliniz ki; Allah’a sunabileceğiniz bir mazeretiniz olmayacaktır. Hem dünyada hem de ahirette azabı hak edeceksiniz. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir. Hiç bir şey O’na ağır gelmez.

Rasul gelmeden, deliller gösterilmeden  evvel şirk işleyene insanlar zahiren müşrik sıfatı verseler bile Allah bu kimselere azab etmez.

20) Hani Musa kavmine: “Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın ki babanız İbrahim’den bana kadar sizden kesintisiz nebi ve rasuller kıldı, daha önce köle iken sizi hür kıldığı, denizi yarıp Firavun ve askerlerini boğarak sizleri onların zulmünden kurtardı, bulutları size gölge yaptıı,size gökten men ve selva indirdi,sizi melikler yaptı, size eş, evlat, ev ve hizmetçi verdi ve kendi zamanınızdaki alemlerden hiç birine vermediği nimetleri size verdi.”

21) “Ey kavmim, Allah’ın sizin için takdir edip yazdığı Nil ile Fırat arasındaki mukaddes topraklara girin, oradaki zorba kavim olan Kenanlılar ile savaşın! Allah için cihad edin ve orada Allah’ın hükmünü ikame edin!  Sakın savaştan kaçarak arkalarınıza dönmeyin. Şayet bana itaat etmez, emrime karşı gelir ve böylece dininizden dönerseniz, şüphesiz hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayanlardan olursunuz.” Filistin’in gerçek sahibi yalnızca Allah’a ibadet eden, O’na hiçbir şeyi şirk koşmayan mü’minlerdir.

22) Musa’nın mukaddes topraklarda bulunan kavim hakkında araştırma yapmak için gönderdiği on iki temsilciden on tanesi Musa’ya gelerek dediler ki: “Ey Musa doğrusu orada dev cüsseli, iri yarı, güçlü ve kuvvetli zorba insanlar var. Onlar oradan çıkıncaya kadar biz kesinlikle oraya giremeyiz, oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.” Onların böyle yapmaları; Musa’nın risaleti, nübüvveti ve Allah’ın verdiği söz hakkında şüphe ettiklerini göstermektedir. Yine bu ayet, yahudilerin ne derece korkak olduklarını da ortaya koymaktadır. Onlar ancak sinsi olarak surlar arkasından savaşırlar. Düşmanlarını gözlerine kestirdiklerinde her türlü yöntemle saldırırlar.

23) Allah’ın kendilerine hidayet, iman ve taat nimet verdiği Allah’tan korkan Yuşa b. Nun ve Kalib b. Yusna adındaki iki temsilci Musa’ya itaat ederek emirlerini yerine getirdi ve edindikleri haberleri halktan gizli tutup sadece Musa’ya aktardı. Onlar kavimlerine de şöyle dedi: “Rasulümüz Musa’nın emirlerine itaat edin! O zorba kavmin üzerine kapıdan girin, onlardan asla korkmayın. O kapıdan girdiğiniz ve onlarla cesurca savaştığınız takdirde Allah’ın izniyle şüphesiz siz galipl gehleceksiniz. Eğer gerçek manada iman etmiş kimseler iseniz tüm tedbirleri aldıktan sonra ancak Allah’a tevekkül edin! O’ndan başkasına güvenmeyin” 

 

SAYFA 111

O

MAİDE SURESİ

O

  َالُوا يَامُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا مَا دَامُوا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ (24) قَالَ رَبِّ إِنِّي لَا أَمْلِكُ إِلَّا نَفْسِي وَأَخِي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ (25) قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ أَرْبَعِينَ سَنَةً يَتِيهُونَ فِي الْأَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ (26) وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنْ الْآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللَّهُ مِنْ الْمُتَّقِينَ (27) لَئِنْ بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَا بِبَاسِطٍ يَدِي إِلَيْكَ لِأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ (28) إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ (29) فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنْ الْخَاسِرِينَ (30) فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْأَةَ أَخِيهِ قَالَ يَاوَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْأَةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنْ النَّادِمِينَ (31)

 

24) Dediler ki: “Ey Musa! Muhakkak ki onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyiz. O halde git de sen ve Rabbin savaşın!? Elbette biz burada oturucuyuz.”

25) Dedi ki: “Rabbim, muhakkak ki ben kendim ve kardeşimden başkasına malik değilim. Artık sen bizim aramızla fasıklar toplumunun arasını ayır!”

26) “Muhakkak ki orası kırk yıl onlara haram kılınmış-tır; yeryüzünde şaşkın olarak dolaşacaklar. Artık sen fasıklar topluluğu için üzülme!”

27) Onlara Adem’in iki oğlunun haberini hak ile anlat. Hani onlar bir kurbanı sunduklarında birinden kabul e-dilmiş, diğerinden kabul edilmemişti de: “Andolsun se-ni öldüreceğim!” demişti. Dedi ki: “Allah ancak mutta-kilerden kabul eder.”

28) “Andolsun ki sen öldürmek için bana elini uzatır-san ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Mu-hakkak ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”

29) “Ben istiyorum ki benim günahım ve kendi güna-hınla dönesin de ateş halkından olasın. İşte budur za-limlerin cezası!”

30) Nihayet nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.

31) Derken Allah ona kardeşinin cesedini nasıl göme-ceğini göstersin diye yeri eşeleyen bir kargayı gönder-di. “Yazıklar olsun bana; bir karga gibi kardeşimin ce-sedini gömmekten aciz mi oldum!?” dedi de pişman o-lanlardan oldu.

 

 

O

 

O

24) İsrail oğulları Allah’a gerçek manada iman etmeş iki temsilcinin nasihatlarına itibar etmeyip ukala bir şekilde dediler ki: “Ey Musa! Muhakkak ki Kenanlılar o topraklarda bulunduğu müddetçe biz oraya asla girmeyiz. O halde sen git de Rabbinle birlikte onlarla savaş!? Elbette biz burada oturucuyuz. Bizim savaşmaya niyetimiz yok.” Bu ayet yahudilerin ne kadar bozuk bir karektere sahip olduğunu göstermektedir. Kendilerini Firavun ve askerlerinin zulmünden kurtaran Musa’ya ve Allah’a karşı kullandıkları üslup çok çirkindir.

25) Musa nankör kavminin bu sözlerini duyunca çok üzüldü, çok kızdı ve Allah’a yönelerek duygulu bir şekilde dedi ki: “Rabbim, muhakkak ki ben,senin istediklerini yapma ve emirlerine itaat etme konusunda kendim ve kardeşim Harun’dan başkasına malik değilim. Şu nankör ve asi kavmim bana itaat etmiyor. Onları senin emirlerine itaat ettirmeye gücüm yok. Çünkü onlar bile bile hak yoldan çıkmışlardır. Artık sen bizim aramızla fasıklar toplumunun arasını ayır! Onlarla beraberliğimizi sonlandır.Onlar bizden uzak dursunlar. Onlar her türlü mucizeyi görmelerine rağmen senin emirlerine karşı geldiler. Onlara hakettikleri cezayı ver!”

26) Allah Musa’nın duasına icabet etti ve dedi ki: “Ey Musa! Muhakkak ki Verdiğim cihad emrine itaat etmeyerek sana karşı gelen şu nankör ve fasıklara o kutsal topraklar kırk yıl haram kılınmıştır; yeryüzünde, çölde şaşkın olarak dolaşacaklar, nerede olduklarını bilemeyeceklerdir. Artık sen bu hüküm sebebiyle fasıklar topluluğu için sakın üzülme!” Bu süre zarfında İsrail oğullarından 20 yaşın üstündekiler öldü. Musa ve Harun (a,s,) da öldü. İtaatkar temsilcilerden Yuşa b. Nun, onlardan geriye kalanlarla birlikte Beyt-i Makdis’e giderek dev cüsseli, zorba kavimle savaştı ve Beyt-i Makdis’i fethetti. Bazı alimlere göre; Beyt-i Makdis’e girmek istemeyenlerin hepsi, büyüğü ve küçüğü bu kırk sene içerisinde öldü. Fakat bu kırk sene içerisinde doğanlar, Musa ve ayette zikredilen iki kişiyle birlikte Beyt-i Makdis’i fethettiler. Kenanlıların lideri İvac b. Ulak’ı Musa (a.s.) öldürdü. Belam b. Baura da bu kavimdendi ve kavmiyle beraber savaştı.

27) Ey Muhammed! Onlara Adem’in Habil ile Kabil adındaki iki oğlu arasında geçen hadiseyi hak ile, olduğu gibi anlat ki, insanların hased sebebiyle ne hale düştükleri ve hasedin sonuçlarının ne kadar tehlikeli ve çirkin olduğu bilinsin. Hani onlar Allah’a yaklaşmak için bir kurban sunduklarında ihlaslı olduğu için Habil’in kurbanı olan koç kabul edilmiş, Kabil’in kurbanı olan yiyecekler ise ihlassız olduğu için kabul edilmemişti. Bunun üzerine Kabil hasedinden kardeşi Habil’e sinirlenerek: “Andolsun seni öldüreceğim!” demişti. Habil dedi ki: “Ben sana ne yaptım ki beni öldürüyorsun!? Allah ancak Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakınan kimselerin kurbanını kabul eder. Sen suçu kendinde ara!”

28) “Andolsun ki sen öldürmek için bana elini uzatırsan ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Muhakkak ben alemlerin Rabbi olan Allah’ın azabından korkarım. Bu sebeple sana karşılık vermeyeceğim ve sabrederek sevabımı Allah’tan bekleyeceğim. Zira haksız yere bir kimseyi öldürmek, en büyük günahlardan birisidir. Üstelik böyle bir günahı işlemek, hem ahlakıma hem de imanıma zıttır.”

29) “Ben seni öldürmekten uzak dururken ve sana karşılık vermezken eğer beni öldürürsen dilerim ki Allah’ın huzuruna hem beni öldürme günahın hem de önceki günahlarınla dönesin de cehennem ateşinin halkından olasın. İşte budur zalimlerin cezası!” Zulmen öldürülen kişinin, duyduğu acı sebebiyle günahlarının bir kısmı affolunur. Katil, öldürdüğü kimsenin tüm günahlarını yüklenmez. Kıyamet gününde hesaba çekileceği zaman sevaplarından alınır, öldürelen kişiye verilir, sevabı kalmamışsa öldürdüğü kişinin günahlarından alır.

30) Nihayet nefsi Kabil’e öz kardeşi Habil’i öldürmeyi kolaylaştırdı da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. Haksız yere öldürülen tüm insanların günahından Kabil’e de bir pay vardır. Çünkü haksız yere öldürme işini ilk kez başlatan odur.

31) Kabil, Habil’in cesedini ne yapacağını bilemedi. Derken Allah ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstersin diye yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Karga, yemek aramak için toprağı ayağıyla kazdı. Kabil ne yapacağını anladı. Kendi kendine: “Yazıklar olsun bana; şu karga kadar olmaktan ve kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum.” dedi ve yaptığına pişman oldu. Allah için tevbe etmedi.

 

 

SAYFA 112

O

MAİDE SURESİ

O

 

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ (32) إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنفَوْا مِنْ الْأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (33) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (34) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (35) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (36)

 

 

32) İşte bu sebeple İsrailoğullarına şöyle yazdık: “Her kim bir nefse karşılık yahut yeryüzünde bir fesat olmak-sızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de onu diri tutarsa bütün insanları diriltmiş gibi olur.” Andolsun ki muhakkak rasul onlara apaçık delil-lerle geldi sonra muhakkak onlardan bir çoğu bunun ar-dından yeryüzünde taşkınlık edicidirler.

33) Allah ve Rasulü ile harbeden ve yeryüzünde fesat için çalışanların cezası ancak öldürülmeleri veya asıl-maları yahut ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesil-mesi ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. İşte bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Ahirette de onlar için çok büyük bir azap vardır.

34) Ancak kendilerine gücünüz yetmeden önce tevbe edenler müstesna. Bilin ki muhakkak Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.

35) Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve O’na vesile arayın. O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.

36) Muhakkak yeryüzünde ne varsa hepsi ve bir o ka-dar daha kâfirlerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu feda etseler yine de onlardan kabul edilmez. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

 

 

O

 

O

32) İşte bu sebeple İsrailoğullarına Tevrat’ta şöyle yazdık: “Bir kimseyi haksız yere öldürmediği, evli olduğu halde zina etmediği, yeryüzünde fesat çıkarmadığı, İslam’dan dönerek irtidat etmediği, Allah’a ve Rasul’üne savaş açmadığı veya yol kesmediği halde bir kimseyi haksız yere öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir. Zira sayılan bu meşru sebepler olmaksızın haksız yere bir nefsi öldüren, suçsuz bütün insanları da öldürebilir. Aynı şekilde kim bir nefsi ölümden kurtarırsa, bütün suçsuz insanları kurtarmış gibidir. Çünkü bu karektere sahip bir insan, bütün insanları helaktan kurtarmak için hazırdır.” Andolsun ki Musa’dan sonra gelen bütün nebi ve rasuller onlara apaçık delillerle geldi ve onlara haksız yere adama öldürmemelerini, insanlara iyilik etmelerini emretti. Buna rağmen onların bir çoğu haksız yere adam öldürerek, insanlara zulmederek yeryüzünde taşkınlık ettiler, fesat çıkardılar.

33) Allah ve Rasulü ile harbeden, Kur’an ve sahih sünnetin hükümlerine karşı çıkan, İslam devletinde Allah’ın şeriatini tatbik eden müslüman imama karşı ayaklanan, emirlerine itaat etmeyen, İslam devletini yıkmak isteyen; müslümanlara, zımmilere ve müslümanlarla eman ahdi yapanlara zarar veren, onların yollarını kesen, öldürüp mallarını gasbeden, onlara korku salan, müslümanlara savaş açan ve müslüman toplumu ifsat etmek için çalışanların yani bağilerin cezası yaptıkları suçlara uygun olarak cezalandırılır. Bu kimse eğer bir kimseyi öldürmüşse öldürülenin velisi affetse bile öldürülür: Hem öldürmüş hem de mal gasp etmişse önce öldürülür sonra asılır. Hiç kimseyi öldürmemiş sadece mal gasp etmişse sağ el ve sol ayakları çaprazlama kesilir. Hiç kimseyi öldürmemiş, mal da gasp etmemiş fakat sadece korku salmışsa  bulundukları yerden sürgün edilir. İşte bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Ahirette de onlar için çok büyük bir azap vardır. Bu hükümler İslam şeriatının yürürlükte olduğu yerlerde uygulanır. Daru’l-Harb’de hadler tatbik edilmez.

34) Ancak kendilerini yakalamadan önce kendi istekleriyle teslim olup yaptıklarından dolayı Allah’a tevbe ederlerse o zaman yukarıdaki cezaları uygulamayın. Fakat kul hakkı baki kaldığından bu kimse eğer adam öldürmüşse öldürülenin velisinin isteği üzere ya öldürülür, ya diyet öder ya da affedilir, yaralama yapmışsa kısas uygulanır, hırsızlık yapmışsa malı iade eder, zina etmiş veya içki içmişse had tatbik edilir. Bilin ki muhakkak Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, dünya ve ahirette onlara merhamet edendir.

35) Ey Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iman edip salih amel işleyenler, Allah’a karşı sorumluluğunzun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından sakının ve O’na yaklaşmak, O’nun rızasını elde etmek için Allah’ın caiz kıldığı, razı olduğu şeyleri yaparak, salih ameller işleyerek, günahlardan kaçınarak, dua ederek, diri olan salih bir kimsenin dua etmesini isteyerek vesile arayın. Vesile ararken asla Allah’ın caiz kılmadığı şeyleri yapmayın, ölü kimseleri aracı kılmayın, Allah’a eş koşmayın. Allah’ın şeriatını hakim kılmak ve insanları birbirine kul olmaktan kurtarıp sadece Allah’a ibadet ettirmek amacıyla Allah yolunda, O’nun rızasını elde etmek için O’nun gösterdiği metod çerçevesinde mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin ki Allah’ın rahmeti sonucu dünya ve ahirette kurtuluşa eresiniz.

Sahabeler Rasulullah’ın sağlığında iken onun vesilesiyle Allah’tan yağmur istemişlerdir. Rasulullah’ın vefatından sonra, ölü olan Rasulullah’tan değil, diri olan amcası Abbas vesilesiyle Allah’tan yağmur istemişlerdir. Dua sırasında “Ey Allahım, filan kişinin hakkı için...” veya “Ey Allah’ım, filan kulunun yüzü suyu hürmetine...” sözünü kullanmak velev ki melek, rasul, nebi, şehid, salih ve veli kişiler de olsa caiz değildir. Bazı alimler bunun haram olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da sadece Rasulullah için caiz olabileceğini söylemişlerdir.

36) Muhakkak yeryüzünde ne varsa hepsi ve bir o kadar daha kâfirlerin ve müşriklerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu feda etseler yine de onlardan kabul edilmez. Onlar için çok acıklı ve ebedi bir azap vardır. Kafir, bu azaptan kurtulmak için çoluk-çocuğunu, eşini, akrabalarını dahi fidye olarak vermek isteyecektir, fakat nafile...

 

 

SAYFA 113

O

MAİDE SURESİ

O

 

ُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنْ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ (37) وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنْ اللَّهِ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (38) فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللَّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (39) أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (40) يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنْ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنْ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدْ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنْ اللَّهِ شَيْئًا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدْ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (41)

 

37) Ateşten çıkmak isterler ama onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için sürekli bir azap vardır.

38) Hırsızlık eden erkekle hırsızlık eden kadının kazan-dıklarına karşılık Allah’tan ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin. Şüphesiz Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.

39) Her kim de zulmünden sonra tevbe ederse ve düzel-tirse muhakkak ki Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.

40) Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan muhakkak ki Allah’tır. Dilediğine azab eder, dilediği kimse için bağışlar. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

41) Ey Rasul! Küfür içinde koşuşturanlar seni mahzun etmesin. Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “i-man ettik.” diyenlerden ve yahudilerden küfür içinde koşanlar seni mahzun etmesin! Onlar yalancılık etmek için dinlerler ve sana gelmeyen başka bir kavmi din-lerler. Kelimeleri yerlerinden değiştirirler: “Şu verilirse onu hemen alın o verilmezse sakının.” derler. Allah her kimin fitnesini dilerse, sen onun için Allah’tan hiçbir şeye sahip olamazsın. İşte onlar o kimselerdir ki Allah onların kalplerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada bir rezillik, ahirette ise çok büyük bir azap vardır.

 

 

 

O

 

O

37) Kafir ve müşrikler dünya dolusu hatta onun iki misli altını verip cehennem ateşinden çıkmak isterler ama onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için sürekli bir azap vardır. Onların azabı bir an olsun hafifletilmez. Derileri kavruldukça yerlerine yeni deri gelir.

38) Ey iman edenler! İçinizden hırsızlık eden, yani başkasına ait olan belli miktardaki malı, ev, kilitli kasa, sandık, bekçisi olan bir yer gibi saklı olduğu yerden gizlice ve haksız yere alan erkek olsun kadın olsun suçlunun yapmış olduğu bu kötülüğe karşılık Allah’tan ibret verici bir ceza olarak elini kesin. Şüphesiz Allah galip ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Kulların maslahatını en iyi bilen O’dur.

Allah’ın şeriatının hakim olmadığı, buna hazır olmayan bir topluluğa hadler tatbik edilemez. Aksi taktirde İslam şeriatı insan nefsine ağır gelir. Öncelikle yapılması gereken nefislerin Kur’an ve sahih sünnete kayıtsız şartsız teslim olmalarıdır. Hırsıza verilen el kesme cezası İslam toplumu için caydırıcı özellik taşır. Gerek kendi acısı gerekse insanların onun başına geleni görmeleri bu fiili yapmaktan insanları çekindirir. Bütün ihtiyacı sağlandığı halde hırsızlık yapmayı düşünen kimse; başkasının kazandığını kolayca elde etmeye çalışan, helal yoldan kazandığıyla yetinmeyen, malını haram yoldan artırmak isteyen, kazandığını az gören, daha çok harcama yapmak ve rahat para kazanmak isteyen bir kişidir. İşte İslam bu kimselere savaş açarak işlediği suça uygun bir ceza olarak hırsızın elini kestirmiştir. Hırsıza hapis cezasının verildiği ülkelerde bu cezanının caydırıcı bir özellik taşımadığı herkesin malumudur. Fakat Asr-ı Saadet döneminde bir kaç  kişi dışında kimse hırsızlık yapmamıştır. Bir takım kimseler ayetteki el kesmeyi Yusuf’un  (a.s.) güzelliğini gören kadınların elma yerine yanlışlıkla ellerini çizmelerini delil alarak hırsızın eli çizilir diyorlar. Bu düşünce Rasulullah’ın pratikteki uygulamasına zıttır.

39) Her kim de yapmış olduğu hırsızlık zulmünden sonra hakime getirilmeden samimi bir şekilde tevbe eder, çaldığı malları sahiplerine iade eder ve halini düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Ahiret gününde ona ceza vermez. Muhakkak ki Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, dünya ve ahirette onlara merhamet edendir. Bu kimseye dünyada ceza verilip verilmeyeceği alimler arasında ihtilaflıdır. Cumhura göre ceza verilir. Hanbelilere göre ceza verilmez.

40) Ey iman edenler! Bilmez misiniz ki göklerin, yerin ve içindekilerin mülkü kendisine ait olan muhakkak ki Allah’tır. Yaratmada, mülkte O’nun ortağı olmadığı gibi hüküm koymada da ortağı yoktur. Allah adildir, kimseye zulmetmez. Herkese dünyada iken yaptıklarının karşılığını zerre miktarı zulmetmekszin verecektir. Günah işleyen müslümanlardan dilediğine günahları oranında azab eder, dilediğini ise bağışlar. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. Hiç bir şey O’nu aciz bırakamaz. Emrine karşı gelerek hırsızlık yapana azab etmeye ve bundan vaz geçip halis bir şekilde tevbe edene rahmet edip onu bağışlamaya kadirdir. Çünkü Allah, kullarına kendi nefislerinden daha merhametlidir. O’nun kullarına olan merhameti, annenin çocuğuna olan merhametinden daha fazladır.

41) Ey Rasul! Küfür içinde çaba harcayıp koşuşturan, Allah ve Rasulüne boyun eğmekten çekinen, kendi görüş ve hevalarını öncelikli görerek Allah’ın şeriatından daha üstün görenler seni mahzun etmesin. Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “iman ettik.” diyen münafıklardan ve yahudilerden küfür içinde koşanlar da seni mahzun etmesin! Allah seni onlara karşı muzaffer kılacak ve onların şerrinden koruyacaktır. Onlar yalancılık etmek, laf taşımak, İslam’ı karalamak için seni dinlerler ve sana gelmeyen başka bir kavmi, yahudi din adamlarını dinlerler, onların adına casusluk yaparlar. Bu yahudi alimleri Tevrat’ı ya kelimelerini eksilterek ya da fasit teviller yaparak bile bile tahrif ederler. Casus olarak kullandıkları münafık ve yahudilere ise şöyle tenbih ederler: “Eğer Muhammed evli olduğu halde zina yapan kişi hakkında ceza olarak yüzü kömürle boyama ve dayak hükmü verirse onu hemen kabul edin, fakat recim hükmü verirse kabul etmeyin!” Ey Muhammed! Allah her kimi imtihan etmek isterse, sen onun için Allah’tan hiçbir şeye sahip olamazsın, küfürlerini ortaya koymalarına engel olamazsın. Bu kimseleri hidayete de sevkedemezsin. İşte onlar, bilinçli küfürleri nedeniyle Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada aşağılanma ve zillet, ahirette ise çok büyük, acıklı ve ebedi bir azap vardır

 

 

SAYFA 114

O

MAİDE SURESİ

O

 

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ (42) وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمْ التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللَّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ (43) إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللَّهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ فَلَا تَخْشَوْا النَّاسَ وَاخْشَوْنِي وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ (44) وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْأَنفَ بِالْأَنفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ (45)

 

 

42) Onlar yalanı çokça dinleyicidirler ve haram yiyen-dirler. Sana gelirlerse aralarında hükmet ya da onlardan yüz çevirir. Onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Hükmedersen aralarında adaletle hükmet. Muhakkak Allah adaletli olanları sever.

43) Kendisinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanla-rında olduğu halde seni nasıl hakem yapıyorlar da bun-dan sonra dönüyorlar, yüz çeviriyorlar. Doğrusu onlar mü’minler değillerdir.

44) Muhakkak Tevrat’ı biz indirdik ki onda bir hidayet ve nur vardır. Teslim olmuş nebiler yahudilere onunla hükmederdi. Rabbaniler ve bilginler de... Çünkü Al-lah’ın kitabını korumaları istendi ve buna şahid idiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun da a-yetlerimi az bir değere satmayın. Her kim Allah’ın in-dirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendile-ridir.

45) Biz onda kendileri için yazdık ki: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... Yaralar da birbirine karşılıktır. Artık her kim bunu bağışlarsa, o kendisi için bir keffaret olur. Her kim Allah’ın indirdi-ğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

 

 

 

O

 

O

 

42) Ey Muhammed! Yahudiler senin hakkında yalan uydurmak için seni dinlerler. Onlar yalan sözleri dinler ve nefislerinin hoşuna gideni kabul ederler. Yahudi zenginleri, kendilerinden fakir olan kimselere para vererek hem onların yahudilik dininde kalmalarını sağlar hem de uydurdukları yalanları bu kimseler vesilesiyle yayarak İslam’a laf atarlardı. Bu kimseler rüşvet, içki ve domuz satışı, fuhuş, kumar ve sahibini zillete düşüren, mertliğini gideren, utanç verici haramlar vesilesiyle kazanılan malları yerler. Yahudiler menfaatleri icabı ihtilaflarını çözmen için sana gelirlerse hükmetmek istersen aralarında Allah’ın hükmüyle hükmet ya da onlardan yüz çevirir. Onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Çünkü Allah seni onlara karşı koruyacaktır. Hükmedersen aralarında adaletle, İslam’ın hükümleriyle hükmet. Muhakkak Allah adaletli olanları sever. İslam’ın dışındaki tüm sistemler zulümdür.

Vehb b. Münebbih dedi ki: “Kişinin malını, kanını ve ırzını korumak amacıyla zalime, zulmünü engellemesi için verilen rüşvet haram değildir. Haram olan, senin olmayan şeylerin senin olması için rüşvet vermendir.” Zimmet ehline öldürme, gasb gibi cinai meselelerde hüküm verme konusunda muhayyerlik yoktur. Cumhura göre had meselelerinde kafirin müslüman aleyhine şahidliği kabul edilmez.

43) Ey Rasulüm! Kendisinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu ve onun içerisinde zina edenin hükmü bulunduğu halde seni nasıl hakem tayin ediyorlar da bundan sonra nefislerinin hoşuna gitmeyen bir hüküm verdiğin için haktan dönüp yüz çeviriyorlar. Doğrusu onlar mü’min değillerdir. Eğer onlar iman iddialarında samimi olsalardı hevalarına değil, Allah’ın hükmüne uyarlardı.

44) Muhakkak Tevrat’ı biz İsrail oğullarına indirdik ki onda doğru yolu gösteren bir hidayet kaynağı ve karanlıkları aydınlatan bir nur vardır. Allah’ın hükümlerine gerçek manada teslim olmuş nebi ve rasuller yahudilere onunla hükmederdi. İnsanlar ve hayatla ilgili durumları iyi bilen, Rabbaniyyun adı verilen hikmet sahibi ve anlayışlı kimseler, Ahbar adı da verilen salih ve takvalı fıkıh alimleri ve hükümdarlar da Tevrat’ın hükümlerini önce kendi nefislerine sonra da İsrail oğullarına uygularlardı. Çünkü bunlardan Allah’ın kitabını pratik hayatta uygulamak suretiyle korumaları istendi. Onlar, Tevrat’ın hükümlerinin Allah katından hak olarak indirildiğine şahitlik etmişlerdir. Abdullah b. Selam gibi bazı yahudi alimleri de recm, Rasulullah’ın sıfatları gibi Tevrat’taki hakikatlere şahitlik etmiştir. O halde ey Yahudi alimleri hakkı istemeyen, batılın yayılmasına çalışan insanlardan korkmayın, benden korkun da ayetlerimi ne kadar çok olursa olsun ahiret nimetleri karşısında az bir değer ifade eden dünya menfaati karşılığında satmayın, tahrif etmeyin, gizlemeyin, sapık tevillerle saptırmayın. Muhammed’in Tevrat’ta geçen sıfatlarını, recm hadisesini herkese korkusuzca anlatın. Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, onun yerine heva ve hevesine dayalı hükümlerle hükmederse işte onlar hakkı inkar eden inatçı kâfirlerin ta kendileridir.

Küfür: Kelime manası; bir şeyi örtmek ve gizlemektir. Şer’i manası; Allah’ı ve nimetlerini inkâr etmek, imana zıt inanç, söz ve ameldir.

Küfrün Türleri: A) Büyük küfür: Sahibini İslam milletinden çıkaran küfürdür. 1) Cehalet küfrü 2) Yalanlama küfrü  3) Reddetme küfrü 4) Yüz çevirme küfrü 5) Haktan şüphe etme küfrü 6) İnkâr ve hakkı gizleme küfrü 7) İnat küfrü 8) Kibir küfrü 9) Nifak küfrü 10) Helalleştirme ve haramlaştırma küfrü 11) Allah’ın şeriatından herhangi bir şeyi sevmeme küfrü 12) Alay küfrü 13) Taklid küfrü B) Küçük küfür: Sahibini İslam milletinden çıkarmayan küfürdür. Nimete teşekkür etmemek, soya svmek, ölü arkasından bağırıp-çağırmak gibi. 

45) Biz Tevrat’ta İsrail oğulları için kısas konusu ile ilgili olarak şu hükümleri farz kıldık: Haksız yere kıyılan cana karşılık can, çıkarılan göze karşılık göz, kırılan, kesilen buruna karşılık burun, kesilen kulağa karşılık kulak, kırılan dişe karşılık diş... Yaralamaların da mümkün olduğu oranda birbirine eşit karşılığı vardır. Artık her kim kendisini yaralayanı affedip kısas hakkından vazgeçerse, o kendisi için bir mükafat ve günahların affedilmesine vesile olur. Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, heva ve hevesine dayalı hükümlerle hükmederse işte onlar, insanlara zulmeden zalimlerin  ve hakkı inkar eden inatçı kafirlerin ta kendileridir. 

Zulüm: Haddi aşmak, bir şeyi yerli yerine koymamaktır. Şirk gibi zulümler sahibini dinden çıkarır. Hırsızlık gibileri ise büyük günahtır.  

 

 

SAYFA 115

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (46) وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الْإِنجِيلِ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فِيهِ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ (47) وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (48) وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنْ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ (49) أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ (50)

 

 

46) Onların izleri üzerine kendinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve biz ona kendisinde bir hidayet ve nur bulunan kendin-den önceki Tevrat’ı doğrulayıcı, muttakiler için bir hi-dayet ve öğüt olan İncil’i verdik.

47) İncil sahipleri de Allah’ın onda indirdiğiyle hük-metsin. Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.

48) Biz sana kitabı hak ile kendinden önceki kitabı doğrulayıcı ve ona şahit olarak indirdik. O halde arala-rında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen haktan onların hevalarına uyma! Sizden her biri için bir şeriat ve apaçık bir yol tayin ettik. Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdiği ile sizi imti-han etmek istedi. O halde hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık ihtilaf ettiğiniz şeyleri size ha-ber verecektir.

49) Onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet de onların arzularına uyma. Ayrıca Allah’ın sana indirdi-ğinin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Yüz çevirirlerse artık bil ki Allah onlara bir takım gü-nahları sebebiyle musibet vermek istiyor. Muhakkak ki insanların pek çoğu fasıktırlar.

50) Cahiliyyenin hükmünü mü arıyorlar. Yakînen ina-nan bir toplum için Allah’ın hükmünden daha güzel kim olabilir!?

 

 

O

 

O

46) İsrail oğullarının nebilerinin ardından nların izleri üzerine giden kendinden önceki Tevrat’ın içindeki hakikatleri doğrulayıcı olarak onunla hükmeden ve Ahmed ismindeki son rasulü müjdeleyen Meryem oğlu İsa’yı İsrail oğullarına gönderdik ve biz ona kendisinde insanlara Allah’ın hükümlerini gösteren bir hidayet ve hayat düzeni, aynı zamanda tevhidi, nübüvveti ve ahireti açıklayan bir nur bulunan, kendinden önceki Tevrat’ın içindeki hakikatleri doğrulayıcı, ihtilafları çözen, şüpheleri kaldıran, Tevrat’ın bazı hükümlerini nesheden ve ancak Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olup, O’nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle O’nun azabından sakınan kimseler için bir hidayet ve selamet rehberi ve hakkı tavsiye eden bir öğüt ve nasihat olan İncil’i verdik.

Cumhura göre geçmiş ümmetlerle alakalı olarak bildirilen hükümler nesholunmadığı müddetçe bizim şeriatımızda da geçerlidir.

47) İncil sahipleri olan hristiyanlar da Allah’ın onlara indirdiği İncil’le hükmetsin. Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse onun yerine heva ve hevesine dayalı hükümlerle hükmederse, işte onlar bile bile hak yoldan çıkan, hakkı inkar eden inatçı fasıkların ta kendileridir.

Fısk: Allah’a itaatten çıkmaktır. Fısk, bazen İslam’dan çıkaran büyük küfür, bazen de İslam’dan çıkarmayan günah ameller için kullanılır. Her küfür şirk, her şirk küfürdür. Her şirk ve küfür zulüm ve fısktır. Fakat her zulüm ve fısk büyük küfür ve büyük şirk değildir. Büyük küfür, büyük şirk, büyük zulüm ve büyük fıskın kelime anlamları her ne kadar farklıysa da hükümleri birdir. Aralarındaki fark, sadece kelime farkıdır. Her kim Yahudiler gibi zina, kısas vb. Allah’ın hükümlerini değiştir başka hükümlerle hükmederse kâfir, zalim ve fasık hükmünü alır. Halkın Allah’ın şeriatına aykırı bir hüküm üzerinde ittifak etmiş olması o hükmün doğru ve geçerli olduğunu göstermez.

Allah ve Rasulü’nün hükmünü reddetmek, uygulanmasının gerekli olmadığına, başka hükümlerin de uygulanabileceğine inanmak, bu çağda uygulanamayacağını, uygulanırsa müslümanların gerilemesine sebep olacağını, dinin siyasi, iktisadi ve beşeri konularda hüküm veremeyeceğini  söylemek, hüküm koyma yetkisini kendisinde görmek ve beşeri kanunlarla hükmetmek büyük küfürdür. 

48) Ey Muhammed! Biz sana Kur’an’ı hak ile kendinden önceki rasullere indirilen kitap ve sahifelerin bozulmamış hallerinin Allah katından geldiğini doğrulayıcı ve onlara şahit olarak indirdik. O halde insanların anlaşmazlığa düştükleri her konuda aralarında Allah’ın sana indirdiğiyle hükmet. Geçmiş şeriatların nesholunan hükümlerine itibar etme! Sana gelen haktan sonra onların hevalarına, arzu ve isteklerine uyma! Ey iman edenler! Siz de bu tavsiyelere kulak verin! Biz  tüm rasulleri tevhid akidesini anlatmak için gönderdik. Fakat insanlardan her bir ümmet için bir şeriat, yol, dini hükümler, hayat nizamı ve apaçık bir yol, minhac, sünnet tayin ettik. Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapar, hepinize aynı dini verdiği gibi aynı şeriatı da verirdi. Fakat size verdiği ile sizi imtihan etmek istedi. Kendisine itaat edenlerle isyan edenleri ortaya koymak istedi ki insanların ahiret günüde mükafat ve cezalara itirazı olmasın. Ey iman edenler! O halde her türlü hayırlı işlerde yarışın. Hayatınızı Kur’an ve sahih sünnete göre düzenleyin. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık ihtilaf ettiğiniz şeyleri size tek tek haber verecektir. Herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlık etmeden verecektir.

49) Ey Muhammed! Onların aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde Allah’ın indirdiğiyle hükmet, sakın onların arzularına, heva ve heveslerine uyma. Ayrıca Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmını menfaatleri icabı uygulamaman suretiyle sana vadettiği şeylere kanma! Seni fitneye düşürüp dinden irtidat etmene sebep olmalarından sakın. Onlara asla güvenmeyin! Allah’ın hükümlerinden yüz çevirirlerse artık bil ki Allah onlara Allah’ın hükümlerine bağlanmama ve boyun eğmeme günahları sebebiyle musibet vermek, hidayetten uzaklaştırıp dünya ve ahirette cezalandırmak istiyor. Muhakkak ki insanların pek çoğu bile bile hak yoldan çıkmış fasıktırlar.

50) Onlar hala İslam’dan evvelki cahiliyye döneminin hükmünü mü arıyorlar. Allah’a ve ahiret gününe yakînen, şeksiz-şüphesiz inanan bir toplum için Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm veren kim olabilir!? Allah’ın hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Her ne sebeple olursa olsun bir müslümanın Allah’ın hükümleri dışında bir hükmü arzu etmesi imana zıttır.

 

 

 

SAYFA 116

O

MAİDE SURESİ

O

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (51) فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِم يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنفُسِهِمْ نَادِمِينَ (52) وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا أَهَؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَأَصْبَحُوا خَاسِرِينَ (53) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (54) إِنَّمَا وَلِيُّكُمْ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ (55) وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمْ الْغَالِبُونَ (56) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ (57)

 

 

51) Ey iman edenler, yahudileri de hristiyanları da veli-ler edinmeyin. Onların bir kısmı bir kısmının velileri-dir. Sizden her kim onları veli edinirse muhakkak o da onlardandır. Muhakkak ki Allah zalim bir toplumu hi-dayete erdirmez.

52) Kalplerinde bir hastalık bulunanların: “Durumunu-zu çevirecek şeylerin bize gelmesinden korkuyoruz.” diyerek içlerinde koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih veya katından bir emir getirir de onlar içlerinde gizlediklerine dair pişman olurlar.

53) İman edenler diyecekler ki: “Sizinle kesinlikle be-raber olduklarına dair büyük bir gayretle Allah’a ye-min edenler bunlar mı?” Onların amelleri boşa gitti ve hüsrana uğrayanlardan oldular.

54) Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden döner-se mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı aziz, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir toplum getirir ki O onları sever, onlar da O’nu severler. İşte bu, Allah’ın lütfudur, onu dilediğine verir. Şüphesiz Allah Vasi’dir, Alîm’dir.

55) Sizin veliniz ancak Allah’tır. O’nun Rasulü’dür ve iman edenlerdir ki namazı dosdoğru kılarlar ve rüku edici olarak zekâtı verirler.

56) Her kim Allah’ı, Rasulü’nü ve iman edenleri veli e-dinirse muhakkak Allah’ın hizbi onlardır ki galip olan-lardır.

57) Ey iman edenler, sizden önce kitap verilenlerden dininizi eğlence ve oyun edinenleri ve kâfirleri veliler edinmeyin. Mü’minler iseniz Allah’tan sakının!

 

 

 

O

 

O

51) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler, yahudileri de hristiyanları da veliler, dostlar, yardımcılar edinmeyin. Onları sevmeyin, onlara güvenmeyin, onları sırdaş edinmeyin, müslümanların aleyhine onlarla anlaşma yapmayın. Onların size dostluk ve sevgi göstermelerine aldanmayın. Siz dininizi terketmedikçe onlar asla sizden razı olmazlar. Küfür tek millettir. Yahudi ve hristiyanların aralarında ihtilaf olsa bile size karşı birleşirler. Onların bir kısmı bir kısmının velileri ve dostlarıdır. Sizden her kim onları veli-dost edinirse muhakkak o da onların dinindendir. Çünkü kişi sevdiğiyle beraber haşrolunur, kişi dostunun dini üzerinedir. Muhakkak ki Allah kâfirleri bile bile dost edinmek suretiyle nefsine, Allah’ın dinine ve insanlara zulmeden zalim bir toplumu hidayete erdirmez.

52) Kalplerinde bir hastalık bulunan Abdullah b. Ubeyy b. Selül ve Ebu Lübabe b. Abdulmünzir gibi kimseler: “Durumunuzun iyi hallerini kötü hale çevirecek musibetlerin, felaketlerin başımıza gelmesinden korkuyoruz. Bu yüzden onlarla iyi geçiniyoruz. Biz bunu, onları sevdiğimiz için değil, müslümanların maslahatı için yapıyoruz. Çünkü onlar, ileride belki müslümanlara galip gelirler de bizlere bu sebeple fazla eziyet etmezler.” diyerek kâfirlere doğru koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah yakın bir zamanda müslümanlara bir fetih ve zafer verir, yahudi ve hristiyanları mağlup eder veya katından bir emir, hüküm getirir de onlar içlerinde gizlediklerine dair pişman olurlar, üzüntünün şiddetinden parmak uçlarını ısırırlar. Allah’ın bu va’di kısa zamanda gerçekleşmiş, Mekke fetholmuş, insanlar İslam’a bölük bölük girmiş ve kısa bir zaman içinde İslam bayrağı dünyanın her köşesinde dalgalanmıştır.

53) Allah’a gerçek manada iman edenler kâfirleri dost edinen münafıklara diyecekler ki: “Bütün güçlerini kullanarak sizinle beraber olduklarını söyleyen ve bu konuda Allah’a yemin edenler bunlar mıdır? Onlar Allah’a karşı nasıl da bu suçu işliyorlar?” Fakat işledikleri bu küfür ameller sebebiyle sevinmesinler. Çünkü Allah, onların kalplerinde gizlediklerini ortaya çıkarmıştır. Onların dünyada iken yaptıkları iyi amelleri boşa gitti ve dünyada rezil bir hayat, ahirette ise ebedi azaba uğramak suretiyle hüsrana uğrayanlardan oldular.

54) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! İçinizden her kim irtidat edip dininden dönerse size hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onların yerine mü’minlere karşı mütevazi, alçak gönüllü, kibirlenmeyen, yumuşak huylu, kâfirlere karşı aziz, güçlü, şerefli, sert ve onurlu olan, Allah yolunda malları, canları ve dilleriyle cihad eden ve hakkı söylemekten dolayı kınayıcının kınamasından korkmayan, nefislerinin aleyhine bile olsa hakkı çekinmeden söyleyen, hayatını Kur’an ve sahih sünnete göre düzenleyen bir toplum getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. İşte bu, Allah’ın lütfudur, onu kullarından dilediğine ve razı olduğuna verir. Şüphesiz Allah rahmeti ve lütfu bol olan, her şeyi en iyi bilendir.

İrtidat: Kelime manası bir şeyden dönmek demektir. Şer’i manası: Bir müslümanın ister şaka isterse de gerçek zorlama dışındaki bir baskıyla olsun, açık bir ifade ile yahut irtidatı gerektiren bir söz, niyet veya hareketle İslam’dan yüz çevirip kâfir olmasıdır.  

55) Ey iman edenler! Sizin veliniz-dostunuz ancak Allah’tır. O’nun Rasulü’dür ve iman edenlerdir. Bu yüzden bunların dışında kimseyi dost edinmeyin.  O mü’minler namazı ve rükuu rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde devamla eda ederler, zekâtı da vaktinde verilmesi gereken yerlere Allah rızası için tam olarak, gönül hoşluğuyla verirler ki malları arınsın.

56) Her kim Allah’ı, Rasulü’nü ve iman edenleri veli-dost edinirse muhakkak Allah’ın hizbi, taraftarı onlardır. Allah onlara yardım edecektir. Onlar dünya ve ahirette galip geleceklerdir. Allah’ın hizbi dışındaki hizibler, renkleri ve fikirleri değişik olsa da şeytanın hizbidirler. Her kim müşrik ve kâfirleri veli-dost edinirse o kimse şeytanın hizbindendir.

57) Ey Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işleyenler! Sizden önce kitap verilen yahudi ve hristiyanlardan dininizi eğlence ve oyun edinen, mü’minlere eziyet edenleri ve diğer müşrik ve kâfirleri veliler-dostlar edinmeyin. Onlara sert davranın! Mü’minler iseniz yalnızca Allah’tan sakının! O’nun azabı çok şiddetlidir.

 

SAYFA 117

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ (58) قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ هَلْ تَنقِمُونَ مِنَّا إِلَّا أَنْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلُ وَأَنَّ أَكْثَرَكُمْ فَاسِقُونَ (59) قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ مَنْ لَعَنَهُ اللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمْ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ (60) وَإِذَا جَاءُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِهِ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ (61) وَتَرَى كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَأَكْلِهِمْ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (62) لَوْلَا يَنْهَاهُمْ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمْ الْإِثْمَ وَأَكْلِهِمْ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ (63) وَقَالَتْ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمْ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ (64)

 

 

58) Namaza çağırdığınız zaman onu eğlence ve oyun edinirler. İşte bu onların akıllarını kullanamayan bir toplum olmalarındandır.

59) De ki: “Ey Kitap ehli! Yalnızca Allah’a, bize indiri-lene ve daha önce indirilene iman ettiğimiz için mi biz-den hoşlanmıyorsunuz? Muhakkak ki çoğunuz fasıksı-nız.”

60) De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü ola-nı haber vereyim mi? Allah’ın lanetlediği ve ona gazab ettiği, içlerinden maymunlar, domuzlar yaptığı ve tağu-ta ibadet edenlerdir. İşte onlar yerleri daha kötü olan-lar ve doğru yoldan daha çok sapanlardır.”

61) Size geldikleri zaman: “İman ettik!” derler. Oysa onlar muhakkak ki küfür ile girmişlerdir ve muhakkak onunla çıkmışlardır. Şüphesiz Allah gizlemekte olduk-ları şeyi hakkıyla bilendir.

62) Onlardan pek çoğunu günahta, düşmanlıkta ve ha-ram yemede yarışır görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

63) Rabbaniler ve bilginleri onları günah olan konuş-malardan ve haram yemelerinden alıkoysalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

64) Yahudiler: “Allah’ın eli bağlıdır!?” dediler. Söyle-dikleri sebebiyle elleri bağlansın ve lanetlensinler. Bila-kis O’nun iki eli de açıktır; dilediği gibi infak eder. An-dolsun ki Rabbinden sana indirilen onlardan pek çoğu-nun küfrünü artırır. Biz de onların arasına kıyamet gü-nüne kadar bir düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman harp için bir ateş yaksalar Allah onu söndürür. Yeryü-zünde bozgunculuk için yarışırlar. Oysa Allah bozgun-cuları sevmez.  

 

 

O

 

O

 

58) Müşrik ve kâfirler, mü’minleri namaza çağırdığınız zaman ezanı ve namaz hareketlerini eğlence ve oyun edinirler. İşte bu onların akıllarını kullanamayan, Allah’a yapılan ibadetlerin mahiyetini algılayamayan ve gerçek imana sahip olmayan bir toplum olmalarındandır. Ezan, namaza çağrdır, bir paroladır. Orjinalliği bozulmadan okunmalıdır. İslam’ın ilk zamanlarında sadece mü’minler ezan okuduğu için bir topluluğun müslüman olup olmadığı ezanla anlaşılırdı. Fakat günümüzde müşrikler de ezan okuduğu için  bu özellik kalmamıştır.

59) Ey Muhammed! Sizin dininizle alay eden, onu oyun ve eğlence konusu haline getiren kitap ehline de ki: “Ey Kitap ehli! Yalnızca Allah’a, bize indirilen Kur’an’a ve daha önceki rasullere indirilen kitap ve sahifelere iman ettiğimiz için mi bizden hoşlanmıyor ve bize düşmanlık ediyorsunuz? Muhakkak ki çoğunuz Allah’ın emirlerine karşı gelen fasıklarsınız.” Bu ayet; kitab ehlinden bazı kimselerin dinin aslına bağlı olduklarını, İslam diniyle alay etmediklerini ve İslam dini onlara sunulduğunda hemen bu dine girdiklerini göstermektedir. Gerçek iman sahipleri, her zaman şerli ve imansız kimselerin eziyetine maruz kalacaklardır. Bu yüzden daima uyanık olmalıdır.

60) Ey Muhammed! Sizin dininizle alay eden, onu oyun ve eğlence konusu haline getiren kitap ehline de ki: “Siz bizim dinimizle alay ediyor, onu oyun eğlence ediniyorsunuz. Sizin bu yaptığınız şerdir. Fakat sizin dedeleriniz bundan daha şerli şeyler yapmışlardı. Bu sebeple, sizden bize böyle bir şerrin gelmesi normaldir. Zira dedelerinizin bozuk karekterleri size de geçmiştir. Allah katında cezası bundan daha kötü olanı haber vereyim mi? Allah’ın lanetlediği, onu rahmetinden uzaklaştırdığı ve yaptıkları kötülüklerden dolayı ona gazab ettiği, içlerinden maymunlar, domuzlar yaptığı ve Allah’tan başka kendisine itaat edilen tağutlara ibadet edenler kıldığı kimselerdir. İşte bu sıfatları üzerinde taşıyan dedelerinizin ahiretteki yerleri sizden daha kötüdür. Onlar size nispetle doğru yoldan daha çok sapanlardır.” Cumartesi günü hürmetini çiğneyenler maymuna, İsa’ya gökten sofra indirilmesini inkâr edenler ise domuza çevrildiler. Bunlar çok yaşamadan üremeksizin öldüler. Mücahid’e göre bunlar manevi olarak, karakter bakımından çevrilmişlerdir.

61) Ey Muhammed! Kalpleri küfürle dolu olduğu halde iman ettiklerini iddia eden o münafıkar size geldikleri zaman: “İman ettik!” derler. Oysa onlar senin yanına muhakkak ki küfürleri ile girmişlerdir ve muhakkak onunla çıkmışlardır. Onlara vaazu nasihat fayda vermez. Sahip oldukları ilim, kalplerindeki küfürleri gidermez. Allah’ın ayetleri onları asla etkilemez. Şüphesiz Allah kalplerinde gizlemekte oldukları şeyi hakkıyla bilen ve yartıklarının karşılığını verek olandır.

62) Onlardan pek çoğunu günahta, düşmanlıkta ve faiz, rüşvet gibi haram yemede yarışır görürsün. Kendilerine haram kılındığı halde iç yağlarını helal kılarlar. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! İşte böyle kimselerin hidayeti ve hak yolu bulmaları çok zordur. Çünkü onlar kötü ameller yapmayı kendilerine alışkanlık edinmişlerdir. Bu sebeple onların durumları dünya ve ahirette çok kötü olacaktır.

63) Yüksek din alimleri ve bilgin yöneticileri onları günah olan konuşmalardan ve haram yemelerinden alıkoysalardı ya! Fakat onlar böyle yapmadılar. Günahkâr yahudileri, yaptıkları kötü amellerden sakındırmadılar. Günahta ısrar edenlere tavır almadılar bilakis, onlara bu amelleri yapmamaları gerektiğini söyledikten sonra onlarla birlikte oturup haşir neşir oldular. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

64) Yahudiler: “Allah’ın eli sıkıdır, bağlıdır, cimridir!?” dediler. Söyledikleri sebebiyle elleri bağlansın ve lanetlensinler, Allah’ın rahmetinden uzaklaşsınlar. İşte bu sebepledir ki yahudiler; insanların en cimrisi, en hasedçisi, en korkağı, en zelili, en nankörü ve en aç gözlüsü olmuşlardır. Bilakis O’nun iki eli de açıktır, cömerttir; dilediği gibi infak eder. Allah, hikmeti gereği bazı insanlara bol, bazı insanlara ise az verir. Ey Muhammed! Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kur’an, hased ve kibirlerinden onlardan pek çoğunun küfrünü artırır. Biz de kötü karekterleri ve amelleri sebebiyle onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek bir düşmanlık ve kin saldık. Bu yüzden daima birbirlerine düşmandırlar. Her ne zaman harp için bir ateş yaksalar Allah onu söndürür, planlarını boşa çıkarır. Yeryüzünde bozgunculuk için yarışırlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez, onları dünya ve ahirette cezalandırır.  

 

SAYFA 118

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ (65) وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَأَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ مِنْهُمْ أُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ (66) يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنْ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (67) قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّى تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (68) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (69) لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَى أَنفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ (70)

 

 

65) Kitap ehli iman edip sakınsaydı elbette onların kö-tülüklerini örterdik ve onları Naîm cennetlerine girdi-rirdik.

66) Onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni ikame etselerdi elbette üstlerinden ve ayakla-rının altlarından yerlerdi. Onlardan orta yolu tutanlar da vardır. Buna rağmen onların pek çoğunun yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

67) Ey Rasul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer yapmazsan O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun. Al-lah seni insanlardan koruyacaktır. Muhakkak Allah kâ-firler topluluğunu hidayete erdirmez!

68) De ki: “Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbiniz-den size indirileni uygulayıncaya kadar hiçbir şey üze-rinde değilsiniz. Andolsun ki Rabbinizden size indirilen muhakkak ki onlardan pek çoğunun azgınlığını ve küf-rünü artıracaktır. Artık kâfirler topluluğu için üzülme.”

69) İman edenler, yahudiler, sabîîler ve hristiyanlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih ameller işlerse onlar için korku yoktur, onlar üzülecek değillerdir.

70) Andolsun ki elbette biz İsrailoğullarından kesin söz aldık ve onlara rasuller gönderdik. Her ne zaman bir ra-sul onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirirse bir kısmını yalanladılar bir kısmını da öldürdüler.

 

 

O

 

O

65) Kitap ehli gerçek manada iman edip tevbe ederek şirk ve günahlardan sakınsaydı elbette onların işledikleri geçmiş kötülüklerini örter ve onları içinde her türlü nimetin bulunduğu, sonsuza kadar mutlu olacakları Naîm cennetlerine girdirirdik. Allah’tan ümit kesilmez.

66) Onlar Tevrat’ı, İncil’i tahrif etmeden, saptırmadan gerçek manada tatbik etmiş olsaydılar ve kıyamete kadar baki kalacak olan, bütün şeriatleri nesheden Rablerinden kendilerine indirilen Kur’an’ın hükümlerini ikame etselerdi elbette gökten gelen ve yerden biten sayısız nimetlerden faydalanırlardı. Onlardan aşırıya kaçmayıp, ifrat ve tefritten uzak bir şekilde orta yolu tutan Abdullah b. Selam ve Necaşi gibileri de vardır. Buna rağmen onların pek çoğunun yapmakta ve söylemekte oldukları “İsa Allah’ın oğludur, Uzeyir Allah’ın oğludur, Allah üçün ücüncüsüdür, Allah’ın eli sıkıdır ...” gibi şeyler ne kötüdür!

67) Ey Allah’ın Rasulü Muhammed, Rabbinden sana indirilen Kur’an ve sünneti eksiksiz bir şekilde, hikmet ve öğütle, güzel bir üslupla, taviz vermeden tebliğ et; eğer az bir kısmını dahi olsa gizlersen O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Hiç kimse sana zarar verebilecek veya seni öldürebilecek bir güce asla sahip olamayacaktır. Allah hidayeti hakedene verir. Muhakkak Allah küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez!

Rasulullah müslümanların en büyük toplantısı olan Veda Haccı’nda, yaklaşık kırk bin kişilik bir topluluğa, Allah’tan kendisine indirilenlerin hepsini, hiç eksik bırakmaksızın insanların tamamına tebliğ ettiğine dair şahit tuttu.

68) Ey Muhammed de ki: “Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i tahrif etmeden, saptırmadan, gizlemeden iman edinceye ve Rabbinizden size indirilen Kur’an ve sünneti eksiksiz bir şekilde uygulayıncaya kadar mü’min olduğunuzu iddia etseniz bile hiçbir şey üzerinde değilsiniz. Sizlerin de diğer kâfir ve müşriklerden bir farkınız yoktur. Andolsun ki Rabbinizden kitaplarınızda geleceği bildirilen son nebi ve rasul olan Muhammed vasıtasıyla size indirilen Kur’an ve sünnet  onların gerçek durumlarını ortaya koyacağı için muhakkak ki onlardan pek çoğunun azgınlığın, inadını, müslümanlara karşı düşmanlığınıı ve küfrünü artıracaktır. Allah bunu çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla onlardan göreceğin bu tavırlar, senin gerçeği haykırmana engel olmasın.! Sen hakkı eksiksiz olarak haykırmaya devam et! Ta ki hidayet bulan bilerek hidayet bulsun, helak olan da bilerek helak olsun! Ey Muhammed! Sen hakkı eksiksiz bir şekilde açıkladığın halde hakkı beğenmeyen, küfürde inat eden ve hatta daha ileri giden  kâfirler topluluğu için üzülme. Çünkü bile bile hakkı reddeder kimseler hidayeti haketmezler.Fakat mazeretleri kalmasın diye sen onlara yine de hakkı açıkla! Kâfirlerin sayısının çokluğu sakın seni üzmesin!”

69) Muhammed’e (s.a.v.) ve getirdiklerine inananlardan, Muhammed’den önce gönderilmiş olan  Musa’ya ve getirdiklerine inanan yahudilerden, İsa’ya ve getirdiklerine inanan hristiyanlardan, sabiilerden veya Muhammed’e ve getirdiklerine inanmadığı halde diliyle inandığını söyleyen münafıklardan her kim Allah'ın uluhiyyet, rububiyyet, isim ve sıfat tevhidine, ahiret gününe ve bu günde gerçekleşecek olaylara şeksiz-şüphesiz iman eder, bu imanın gereklerini yerine getirir, Allah’ın rızasını elde etmek için rasullerin gösterdiği şekilde salih amel işlerse, kıyamet gününde yaptıklarının karşılığını hiç bir eksikliğe uğratılmaksızın alacaktır. O günde onlar için hiç bir korku olmayacak ve dünyada iken kaybettiklerinden dolayı üzülmeyeceklerdir. Çünkü onlar Cennet’e girmişlerdir.

70) Andolsun ki elbette biz İsrailoğullarından Allah ve rasullerinin emirlerini dinlemek ve itaat etmek üzere kesin söz aldık ve onlara bir çok nebi ve rasuller gönderdik. Fakat onlar kendilerinden alınan bu kesin sözü bozdular. Heva ve heveslerine tabi oldular. İnsanların sözünü Allah’ın ayetlerine tercih ettiler. Allah’ın ayetlerinden hoşlarına gideni, heva ve heveslerine uygun olanı tatbik ettiler. Heva ve heveslerine uygun olmayanları ise tatbik etmediler. Her ne zaman bir nebi ve rasul onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirirse bir kısmını yalanladılar Zekeriyya, Yahya gibi bir kısmını da öldürdüler. Ey Muhammed! Bu kaypak milletin iman etmediğine üzülme! Senin görevin insanlara hakkı açık bir şekilde anlatmaktır.

 

 

SAYFA 119

O

MAİDE SURESİ

O

 

وَحَسِبُوا أَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثِيرٌ مِنْهُمْ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ (71) لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَابَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ (72) لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ ثَالِثُ ثَلَاثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنْ لَمْ يَنتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (73) أَفَلَا يَتُوبُونَ إِلَى اللَّهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (74) مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ انظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمْ الْآيَاتِ ثُمَّ انظُرْ أَنَّى يُؤْفَكُونَ (75) قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَاللَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (76)

 

 

71) Buna rağmen bir fitne olmayacağını sandılar da kör ve sağır oldular. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti de ardından onların pek çoğu yine kör ve sağır ol-dular. Şüphesiz Allah yaptıklarını hakkıyla görendir.

72) Andolsun ki: “Gerçekten de Allah Meryem oğlu Mesih’in kendisidir!?” diyenler elbette kâfir olmuştur. Oysa Mesih: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Her kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram kıl-mıştır. Onun varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcı-ları yoktur.” dedi.

73) Andolsun ki: “Şüphesiz Allah üçün üçüncüsü-dür!?” diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Söylediklerinden vaz-geçmezlerse andolsun ki içlerinden kâfir olanlara çok acıklı bir azap dokunacaktır.

74) Hala Allah’a tevbe etmeyecek ve O’ndan bağışlan-ma dilemeyecekler mi? Oysa Allah Ğafûr’dur, Rahîm’-dir.

75) Meryem oğlu Mesih bir rasulden başka bir şey de-ğildir. Muhakkak ki ondan önce de rasuller geçmiştir. Onun annesi de dosdoğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki nasıl döndürülüyorlar?!

76) De ki: “Allah’ın yanısıra sizin için bir zarara da bir faydaya da gücü yetmeyen şeylere ibadet mi ediyor-sunuz? Şüphesiz Allah O’dur ki Semî’dir, Alîm’d

 

 

O

 

O

71) Heva ve heveslerini din edinen ve böylece Allah’ın hak olan dininden yüz çevirenler o kadar cahil kimseler ki, Allah’ın onları imtihan etmeyeceğini sandılar. Bu sebeple Allah’a karşı kesin olarak vermiş oldukları sözü yerine getirmeleri gerektiğini idrak edemediler. Allah’a ibadet konusunda ihlaslı olmaları ve Allah’ın emirlerine itaat edip yasaklarından uzak durmaları gerektiğini bilemediler. Allah onların basiretlerini adeta kör etmiştir, bu sebeple gördüklerini, okuduklarını ve verilen nasihatları anlayamazlar. Yine onların kulaklarını sağırlaştırmıştır, duyduklarından hiçbir şey istifade edemezler.. Allah’a karşı gelme suçunu işleyen bu kimseler bir müddet sonra işledikleri günahlarından tevbe ettiler Allah rahmeti gereği onların tevbelerini kabul etti de ardından kısa bir müddet sonra onların pek çoğu yine haktan yüz çevirdiler ve hakkı yaşamaktan vazgeçtiler. O zaman yine hakkı görmez ve duymaz hale geldiler. Şüphesiz Allah tüm mahlukatın gizli-açık yaptıklarını hakkıyla gören ve herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlığa uğratmaksızın verecek olandır.

72) Andolsun ki: “Gerçekten de Allah Meryem oğlu Mesih’in kendisidir!?” diyen katolik, ortodoks ve protestan hristiyanları elbette kâfir olmuştur. Oysa İsa Mesih beşikte iken: “Ben Allah’ın kuluyum.” diyordu. Büyüdüğünde ise: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan, eşi, ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan Allah’a yalnızca ibadet edin. O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Her kim Allah’a herhangi bir şeyi şirk koşar ve tevbe etmeden ölürse muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennem ateşidir. Orada ebedi bir şekilde azaba uğrayacaktır. Onu bu azaptan kimse kurtaramaz. Zalimlerin yardımcıları yoktur.” dedi.

Hristiyanlar şöyle diyorlar: “Allah üç asıldan oluşmuştur. Bunlar; baba, oğul, kutsal ruhtur. Baba; Allah, oğul; Meryem oğlu Mesih’tir. Baba, oğul olan Mesih’e birleşmiş ve kutsal ruh olmuştur. Onlara göre bu üç şeyin herbiri diğerinin aynısıdır.”

Şirk: Kelime manası; ortak koşmak demektir. Şer’i manası ise; Allah’ın uluhiyyetinde, rububiyyetinde veya isim, sıfat ve özelliklerinden birinde Allah’a ait olan hak, sıfat ve yetkiyi Allah’tan başka bir varlığa veya Allah ile beraber bir başka varlığa vererek Allah’a ortak kılmaktır. Şirk üç türlüdür: 1) Büyük şirk: Tevbe edilmeden ölünmesi halinde sahibini ebedi olarak cehenneme sokacak olan şirktir. a) Dua yapmada şirk b) Niyet ve istemede şirk c) İtaatte şirk d) Sevgide şirk 2) Küçük şirk: Büyük günahlardan daha büyük olup sahibini dinden çıkarmaz. Riya, Allah’tan başkası adına yemin etmek vb. 3) Gizli şirk: Gizli olduğu için daima Allah’a şirke düşmemek için dua etmeliyiz.

73) Andolsun ki: “Şüphesiz Allah üçün üçüncüsüdür!?” diyen katolik, ortodoks ve protestan hristiyanları elbette kâfir olmuşlardır. Oysa eşi, ortağı, dengi ve benzeri olmayan tek bir ilah olan Allah’tan başka ibadete layık gerçek hiçbir ilah yoktur. Söyledikleri iftiralardan vazgeçmez ve halis bir şekilde tevbe etmezlerse andolsun ki içlerinden kâfir olanlara ahirette çok acıklı ve ebedi bir azap dokunacaktır.

74) Tüm kâfir ve müşrikler hala işledikleri günahlardan pişman olup, bir daha yapmamak üzere karar verip, ihlaslı bir şekilde Allah’a tevbe etmeyecek ve O’ndan bağışlanma dilemeyecekler mi? Oysa Allah tevbe etmeleri halinde kullarının günahlarını bağışlayan, mü’min kullarına dünya ve ahirette merhamet edendir.

75) Meryem oğlu Mesih, kendisinden önceki rasuller gibi bir rasulden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ondan önce de rasuller geçmiştir. Kendinden önceki rasullere, risaletlerini ispat etmeleri için nasıl mucize verilmişse ona da mucizeler verilmiştir. Gösterdiği mucizeler sebebiyle İsa’ya ilah deniyorsa, o halde ondan önceki rasuller de birer ilah olurdu. Onun annesi de dosdoğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bunlar nasıl ilah olabilir? Bak onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki nasıl haktan döndürülüyorlar?!

76) Ey Muhammed! Allah’tan başkasına ibadet eden tüm müşrik ve kâfirlere de ki: “Allah’ın yanısıra sizin için bir zarara da bir faydaya da gücü yetmeyen şeylere ibadet mi ediyorsunuz? Şüphesiz Allah O’dur ki gizli-açık herşeyi işiten ve herşeyi bilendir. Bu sebeple size ölüm gelmeden evvel Allah’a tevbe edip O’na yönelin. Tüm ibadetlerinizi yalnızca O’na yapın, O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın!”

 

 

 

SAYFA 120

O

MAİDE SURESİ

O

 

ُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ (77) لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ (78) كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (79) تَرَى كَثِيرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ أَنفُسُهُمْ أَنْ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ (80) وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالنَّبِيِّ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ فَاسِقُونَ (81) لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَى ذَلِكَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّيسِينَ وَرُهْبَانًا وَأَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ (82)

 

 

77) De ki: “Ey kitap ehli dininizde hakka aykırı olmak suretiyle haddi aşmayın ve daha önce kesin olarak sa-pan ve pek çoğunu saptıran ayrıca yolun doğrusundan sapan bir toplumun arzularına uymayın!” 

78) İsrailoğullarından kâfir olanlar Davud’un ve Mer-yem oğlu İsa’nın lisanıyla lanetlenmişlerdir. İşte bu is-yan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir.

79) Onlar birbirlerini yaptıkları kötülükten vazgeçirme-ye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları şey gerçekten ne kötüydü.

80) Onların pek çoğunun kâfirleri veli edindiklerini gö-rürsün. Andolsun ki nefislerinin kendileri için sunduğu şey ne kötüdür ki Allah onlara gazab etmiştir ve onlar azapta sürekli kalıcıdırlar.

81) Onlar Allah’a, nebi’ye ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları veliler edinmezlerdi. Fakat onların pek çoğu fasıklardır.

82) Yahudilerle şirk koşanları iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi olarak bulacaksın. İman edenlere sevgi bakımından da: “Biz hristiyanız.” diyenleri onların en yakını olarak bulacaksın. İşte bu-nun sebebi onlardan keşişlerin ve rahiplerin olması ve onların kesinlikle büyüklük taslamamalarıdır.

 

 

O

 

O

77) Ey Muhammed! De ki: “Ey kitap ehli dininizde hakka aykırı olmak suretiyle haddi aşmayın ve aşırı gitmeyin. Ey Yahudiler! İsa’ının gayr-ı meşru olduğu iftirasından vazgeçin! Ey hristiyanlar! İsa’ının Allah’ın oğlu olduğu iftirasını terkedin! Daha önce kesin olarak haktan sapan ve pek çoğunu da saptıran ayrıca yolun doğrusundan sapan yahudilerin hevalarına ve arzularına uymayın!” 

Heva ve heves: Sevmek, aşık olmak, bir şeyi istemek, temenni etmek anlamlarına gelir. Kur’an’da hep kötü manada kullanılmıştır. Hevaya uymak, bazen küfür, bazen de büyük günahtır.

78) İsrailoğullarından kâfir olanlar Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın lisanıyla, yani Zebur ve İncil ile Allah’ın rahmetinden ve hidayetinden uzaklaşması için lanetlenmişler, maymun ve domuza çevrilmişlerdir. İşte bu, onların Allah ve Rasulü’nün emirlerine isyan etmeleri, Cumartesi hürmetini ihlal etmeleri, İsa’ya gökten inen sofra mucizesini inkâr etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir.

79) Onlar birbirlerini yaptıkları kötülükten vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları şey gerçekten ne kötüydü. Mücrim ve günahkar kimselerle oturmak, onları terketmemek, onların suçlarına ses çıkarmamak caiz değildir. Günahkar ve asi kimselerin de birbirlerini münkerden sakındırmaları üzerlerine farzdır. Gücü yeten kimsenin münkeri eliyle değiştirmesi gerekir. Buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirmesi gerekir. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetmesi gerekir. Bir toplum işlenen suçlara karşı çıkar, o suçlara caydırıcı ve ıslah edici cezalar verirse o toplumda şerri yapmak, hayrı yapmaktan daha zor olur. Böylece şer siner ve onu teşvik eden unsurlar azalır. İşte o zaman toplumdaki fertlerin bağlılıkları kuvvetlenir ve şer yayılmaz. Bu, ancak gerçek İslam toplumlarında olur.

80) Ey Muhammed! İsrailoğullarının pek çoğunun, hem geçmişte, hem senin zamanında hem de gelecek diğer zamanlarda kâfirleri veli-dost edindiklerini, müslüman cemaat aleyhine onlarla yardımlaştıklarını görürsün. Andolsun ki bozuk nefislerinin kendileri için sunduğu şey ne kötüdür ki Allah onlara gazab etmiştir ve onlar cehennem ateşinde, azapta sürekli kalıcıdırlar.

Bazı ameller vardır ki bunlar, o amelleri işleyenin kalbinde iman olmadığını gösterir. Bunlardan bazıları: 1) Allah’la, Rasulüyle ve İslam diniyle şaka yoluyla olsa da alay etmek. 2) Böyle bir ortamda ikrah olmaksızın ses çıkarmadan oturmak. 3) İkrah olmaksızın küfrü işlemek veya söylemek 4) Allah’ın şeriatı dışındaki kanunlara muhakeme olmak. 5) Allah’ın şeriatına muhakeme olmayı kabul etmemek 6) Küfür konusunda müşriklere itaat etmek. 7) Allah’ın hükmünü kabul etmemek ve ona rıza göstermemek. 8) İhtilaf halinde Allah ve Rasulünün hükümlerine başvurmamak. 9) Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyip, Allah’ın indirdiği dışındakilerle hükmetmek. 10) Kâfirleri müslümanlara karşı desteklemek ve onlarla dost olmak. 11) Kâfirlere karşı cihad yapmamak, müslümanların kâfirlere karşı cihad yapmasını engellemek, onları bundan sakındırmak. 12) Sihir yapmak.

81) Yahudiler Allah’a, nebisi Muhammed’e ve ona indirilen Kur’an ve sünnete gerçekten iman etmiş olsalardı kâfirleri gizli ve aşikar bir şekilde veliler-dostlar edinmezler, onları müslümanlara karşı desteklemezlerdi. Fakat onların pek çoğu Allah’a itaatten çıkan fasıklardır. Bu ayetlerden çıkan sonuçlar: 1) Rasulullah’a iman edenler dışında kitab ehlinin çoğu Allah’a iman etmiş değildir. 2) Kitab ehlinin hepsi, Allah’ın dini olan İslam’a muhataptır. Şayet İslam dinine girer ve Muhammed’e iman ederlerse işte o zaman mü’min ve Allah’ın dininden olurlar. 3) Kitab ehli ile müslümanlar arasında kesinlikle hiçbir meselede vela ve dostluk olamaz. 

82) Ey Muhammed! Yemin ederim ki yahudilerle şirk koşanları iman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi olarak bulacaksın. İman edenlere sevgi bakımından da: “Biz hristiyanız.” diyenleri onların en yakını olarak bulacaksın. İşte bunun sebebi onlardan alim keşişlerin ve rahiplerin olması ve onların ağır başlı ve alçak gönüllü olup, kibirli yahudiler gibi kesinlikle büyüklük taslamamalarıdır. (Beydavi şöyle der: “Bu ayet gösteriyor ki; alçak gönüllülük, ilim ve amele yönelme ve şehvetlerden yüz çevirme gibi davranışlar, kâfir tarafından da yapılsa, övülen davranışlardır.”)