PEYGAMBERLERLE
İLGİLİ HABERLERDEKİ İSRÂÎLİYYAT
B —
HZ. ADEM'E SECDE ETMEKTEN KAÇINAN
MELEKLERİN YAKILMASI:
D —
İBLÎS CENNETE NASIL GİRDİ?
F —
ÂDEM, HAVVA, YILAN VE ÎBLİS NERELERE İNDÎLER?
G —
HAVVA'YA VE YILANA VERİLEN CEZA :
G —
Hz. ADEMİN TELAKKİ ETTİĞİ KELİMELER :
H —
CENNETTEN İNDİĞİ ZAMAN HZ. ADEM'İN DURUMU VE BERABERİNDE GETİRDİKLERİ
I —
HZ. ÂDEM'E EŞİNE VE ZÜRRÎYETİNE ŞEYTANIN MUSALLAT OLMASI
İ —
ÂDEM'İN ÎKİ OĞLU HABÎL VE KABİL'İN KISSASI:
İslâm inancına göre
Hz. Âdem (a.s.) ilk insan ve ilk peygamberdir; künyesi "Bbü'l-Beşer"
(insanlığın ilk atası)'dir. Kur'ân-ı Ke-rîm'in bir çok âyetinde[1] ve
yine bir çok hadîslerde Hz. Âdem'in çeşitli durumlarından bahsedilir1 :
Yaratılışı, Cennet'e girişi, Cennet'ten in-dirilişi, .tevbesi, îblîs ile
arasında geçenler, zevcesi v.s. gibi. Kur'ân-ı Kerîm'in öz olarak anlatıp dile
getirdiği ve sâdece ibret gayesine matuf olan bu konulara - yeri geldikçe
işaret edeceğimiz gibi - pek çok yabancı menşe Mi haberler karışmış ve belki de
yüz yıllardan beri Hz. Âdem'in gerçek kıssası olarak bunlar anlatılagelmiştir.
Kur'âıı-ı Kerîm'in
bazı âyetlerinde Hz. Âdem'in yaratılmasından bahsedilir. Uzun boylu izahları ve
tarsîlâtı ihtiva etmeyen ve yaratılıştaki safha ve istihale devreleri demek
olan bir kısım ta'bîrleri şöylece sıralayabiliriz:
1 — Âdem
(a.s.) çamurdan yaratılmıştır[2];
2 — Cıvık
çamurdan yaratılmıştır[3];
3 — Çamurdan
süzülmüş bir "hulâsa" dan yaratılmıştır[4],
4 —
"Kuru" çamurdan, sûretlenmiş "balçık"dan
yaratılmıştır"[5].
Müfessirler Hz.
Âdem'in yaratılırı asıyla İlgili tafsilâtı bilhassa el-Bakara sûresinin 30-38.
âyetleri münâsebetiyle vermişlerdir ki, me'âlleri şöyledir:
"Hani Rabbin
meleklere: Muhakkak ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım, demişti. Melekler
de: Biz seni hamdinle tesbîh ve seni takdis edip dururken - orada bozgunculuk
edecek, kanlar dönecek - kimse mi yaratacaksın? Demişlerdi. Allah da: Sizin
bilmiyece-ğinizi herhalde ben bilirim, demişti...".
Konu île îlgili
Rivayetler:
C. Hak Hz. Âdem'i
yaratmak istediği saman yeryüzünden toprağı getirmek üzere Cebrail (a.s.)'i
gönderdi. Yer ona:
"— Toprağımdan
bir şey alarak onu eksiltmenden, sekil ve suretimi bozarak beni hakir
düşürmenden Allah'a sığınının" diye Ceb-raü (a.s.}'in yerden toprak
almasına müsâade etmedi. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) toprağı almadan C.
Hakkın huzuruna döndü ve:
"— Ey Rabbim!
Yer, sana sığnarak toprak almama mani' oldu. Ben de me'mûr olduğum vazifeyi
göremeden döndüm" dedi. Allah bundan sonra bu işe Mîkail (a.s.)'i me'mûr
etti. Yer yine Allah'a sığınarak toprak almasına müsâade etmedi. Mîkâil
(a.s.)'de Allah'ın huzuruna dönerek aynı sözleri söyledi. Allah bundan sonra,
"Ölüm Meleği"ni gönderdi. Yer yine Allah'a sığınarak toprak almasına
müsâade etmek istemedi. Melek:
"-— Allah'ın
emrini yerine getirmeden ve yerden toprak almadan göğe dönmekten Allah'a
sığınırım" dedikten sonra yerden toprak aldı. Toprağı yalnız bir yerden
almayıp, kırmızı, beyaz ve siyah yerlerden toplayarak bunların birbirleriyle
karıştırdı. Bundan dolayı Âdemoğulları türlü renktedirler. Melek toprağı
aldıntan sonra göğe çıktı; su ile ıslattı; toprak, yapışkan çamur haline geldi.
Çamur değişerek kokuncaya dek kendi halinde bırakıldı.
Bu çamur ancak
maddeleri birbirine yapıştıktan sonra siyah ve kokan bir şekil aldı. Allah bu
çamurdan kendi eliyle Âdem'i yarattı. Âdem'in vücudu yere atılmış, bir halde 40
gün kaldı. Iblîs, bu 40 gün içinde Âdem'in sureti yanma gelir, ayağı ile
teptiği vakit vücut ses çıkarırdı. îblîs ayağı ile teptikten sonra ağzından
girip dübüründen, dübüründen girip ağzından çıkar ve:
"__ Sen böyle
testi gibi ses çıkarmak için değil de, bir mak-
sadla
yaratıîmışsındır; sana musallat olacak kudret bana verilirse, elbette seni
helak edeceğim; sen bana musallat olursan, elbette sana isyan edeceğim"
derdi.
...C. Hak, Cuma günü
ölçüsü hesabıyla 40 yıl Âdem'in çamurdan olan cesedini bıraktı. Melekler
Âdem'in cesedi yanından geçtiklerinde, ondan çok korktular. Aralarında en çok
korkan İblîs idi. İblîs Adem'in cesedi yanından geçtikçe ona vuruyor, vurdukça
testi gibi ses çıkarıyordu. îblîs: "Sen elbette, bir maksad için yaratılmış
olacaksın" der cesedin ağzından girip dübüründen çıkardı. Meleklere de:
"__ Bu cesedden
korkmayınız, çünkü rabbiniz sağırdır, bu cesedin içi ise kovuktur.."
derdi.
...Yüce ve Ulu Allah,
Âdem'e ruh üfleyeceği vakit geldiğinde meleklere:
"__Ben Âdem'e rûh
üfledikten sonra ona secde ediniz" diye emretti. Allah, cesede ruhu
üfürdüğünde baş tarafından girdi; Âdem aksırdı; Melekler ona:
" AUah'a hamdolsun,
de", dediler. O da: " J^
dedi. Yüce Allah kendisine:
=Rabbin seni esirgesin" diye muka-
belede bulundu. Rûh
Âdem'in gözlerine girip de gözleri canlandıktan sonra, Cennet meyvelerine
baktı; rûh içine (karın boşluğuna) sirayet ettiğinde canı yemek istedi; iki
ayağı canlanmadan önce acele edip, yerinden kalkarak Cennet meyvelerini almak
için sıçradı[6]. [7]
Yukarıya kaydedilen
rivayetler içinde birçok
kısımlar varki, Onları îslâmî olarak göstermeye imkân ve ihtimal yoktur.
Hz. Adem'in yaratılışı ile ilgili olan âyetlere yukarıda kısaca temas etmiştik.
Bu tür tafsilat âyetlerde yoktur; elimizde mezkûr tafsilatı ihtiva eden sahih
hadîsler de mevcut değildir. O halde bunlar için tek merci'; İslâm öncesinin
hurafât ve "isrâîliyyat" kaynağı olan belli şahıslarla, Tevrat ve
şerhleridir[8].
[Âdem (a.s.)'in
yaratılmasına Kitab-ı Mukaddes'te de (Tekvin, 2/7) temas edilir. Yukarıya
kaydettiğimiz rivayetlerden bilhassa Mîkaîl, İsrafil ve Azrail'in yeryüzüne
toprak almağa gidişleriyle ilgili rivayet için M. Seligshon: "Bu efsâne,
bazı ta'dîlâtla beraber, îsrâîlî asardan alınmıştır" der[9]. [10]
Kur'ân-ı Kerînı'in
müteaddit sûrelerinde, Hz. Âdem yaratıldığı zaman meleklerin ona secde etmelerine
dâir C. Hak'tan emir almalarından bahsedilir[11].
Böyle bir emir karşısında meleklerin derhal secde etmelerinden başka ne
düşünülebilir? Baza tefsirlerde el-Hıcr sûresinin: "Hatırla o vakti ki,
Rabbin meleklere:
"— Ben, demişti,
kuru bir çamurdan, sûretlenmiş balçıktan beşer yaratacağım. O halde ben onun
yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için
secdeye kapanın". Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etti. Ancak
İblîs bu secde edenlerle beraber olmaktan çekinerek dayattı" me'âlinde
olan âyetleri (15/28-31) münâsebetiyle söyle bir habere yer verirler:
Allah melekleri
yarattığı zaman şöyle buyurdu: "___ Gerçek ben çamurdan bir beşer
yaratacağım; ben kendisini yarattığını an, derhal ona secde ediniz!"
Allah'ın bu emrine melekler:
"—
Yapmayız!" karşılığını verdiler; Alah üzerlerine bir ateş gönderdi ve ateş
onların hepsini yaktı. Sonra C. Hak, başka melekler yarattı ve onlara da:
"— Gerçek ben
çamurdan ber beşer yaratacağım; ben kendisini yarattığım an, derhal ona secde
ediniz!" dedi. Bunlar da AIIah'ın emrine karşı gelip dayattılar ve secde
etmediler. Ravî der ki: "Allah onların üzerine de bir ateş gönderdi ve
ateş onların hepsini yaktı". Sonra Allah başka melekler yarattı ve onlara
da:
"— Gerçek ben
çamurdan bir beşer yaratacağım; ben kendisini yarattığım an, derhal ona secde
ediniz!" dedi. Bunlar da secde etmediler; Allah'da üzerlerine bir ateş
gönderdi ve ateş onların hepsini yaktı. Bundan sonra Allah başka melekler
yarattı. Onlara da:
"— Gerçek ben
çamurdan bir beşer yaratacağım; kendisini yarattığım an, derhal ona secde
ediniz!" dedi. Bu sonuncu grup melekler:
"— Eîmrini
işittik ve itaat ettik" dediler. Yalnız îblîs secde etmedi ve böylece de
küfredenlerden oldu[12].
Bu haber şüphesiz
İslâm'ın melek telâkkisine, akla ve an'aneye aykırıdır; kabulü mümkin değildir.
Allah bir çok âyetlerde meleklerin emir alır-almaz "derhal" secde
ettiklerini bildirmiştir. Bu haber âyetlerle açık bir tezat halindedir[13]. [14]
Havva, Hz. lÂdem'in
eşinin adıdır. İnsanlığın ilk babası Hz. Âdem, ilk anası da Havva'dır. Kur'ân-ı
Kerîm'de Hz. Havva'nın ya-ratılmasıyla ügüi tafsilât yoktur. Yalnız bir kaç
âyette, "sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücuda
getiren (O'dur^AUahtır)" ifâdesine rastlanır[15]. Bu
manâya yakın olan bir iki âyet de §u me'âldedir. "Size nefislerinizden,
kendilerine ısınmanız için, zevceler yaratmış.." (dır[16]).
Görüldüğü gibi Allah
Kur'ân-ı Kerîm'de Havva'nın sâdece Âdem'den yaratılmış olduğunu bildirir ve
bunun ötesinde herhangi bir tafsilât vermez. Buna rağmen îslâmî eserlerde konu
ile ilgili bir sürü tafsilât vardır ve bunlar büyük bir çoğunlukla
"isrâîliyyat" dır.
Havva'nın
Yarafalmasiyla İlgili Rivayetler:
îblîs, lanete uğrayıp
Allah'ın rahmetinden uzaklaştırıldıktan sonra, Allah Âdem'i Cennet'de iskân
etti. Âdem alışmadan ve ülfet etmeden Cennet'de dolaşıyordu. Kalbinin ülfet
edeceği birisi (rreşi) yoktu. Âdem, uykuya dalmıştı. Uyandığında bir kadının
başı ucunda uturduğunu gördü. Allah onu Âdem'in kaburgasından yaratmıştı.
Âdem ondan:
"— Sen
kimsin?" diye sordu. O: "— Ben bir kadınım" diye cevâp verdi.
Âdem: "— Niçin yaratıldın?" diye sorduğun da, kadın: "— Bana
ülfet edesin diye" cevâbında bulundu. Melekler, Âdem'in ilminin ne derece
olduğunu anlamak maksadıyla: "— Ey Âdem! kadına neden dolayı bu ad (Havva)
verilmiştir?" diye sordular. Âdem: "— Çünkü o cenlı bir maddeden
yaratılmıştır" cevâbında bulundu..
Tevrat ile amel eden
kitap ehlinden ve başka bilginlerden Abdullah İbn Abbas yoluyla bize erişen
haberlere göre, Allah Âdem'i uykuya daldırdıktan sonra sol tarafındaki
kaburgalardan birini aldı; bu kaburganın yerini hemen et bürüdü, iyileşti. Bu
zaman Âdem uyuyordu. Allah bu kaburgadan Havva'yı yaratıncaya kadar uykusundan
kalkmadı. Ravîlerin hikâye ettiklerine göre, Âdem uykusundan kalkarak bir
tarafında Havva'yı gördüğünde: "— Etim, kanım, eşimi" dedi. Bu
rivayetin doğrulunu Allah bilir..
Mücâhid'den rivayete
göre; Allah, Âdem uykuda iken, Havva'yı onun aşağıdaki iki eğe kemiğinden
yarattı[17]..
Bu rivayetleri eserlerine
alan müelliflerden bazısı, bunların "Kütüb-ü Kadîme"den alınmış
(menkûl) olduğunu tasrîh etmişlerdir. Ve rivayetlerden biri için de Taberî:
"Bu rivayetin doğruluğunu Allah bilir" demiş ve böylece rivayet
hakkındaki kuşkusunu belirtmiştir (Tarih, 1/1, 141).
Havva'nın Hz. Âdem'in
sol eğe kemiğinden yaratılmış olduğu yolundaki uzun ve detaylı bilgiler;
karşılıklı konuşmaları ve bunîara dâir olan tafsilâtın da aslı yoktur; bunlar
genel hatlarıyla isrâî-liyyatdı[18].
Bu konu üzerine dikkat
çeken müellifler gerçekten haklıdırlar. Çünkü konu aynen Tevrat'dan
aktarılmıştır:
"... Ve Rab Allah
dedi: Adam'm yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı
yapacağım. Ve Rab Allah Adam (Âdem)'-ın üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu;
ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapladı. Ve Rab
Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı; ve onu adama getirdi.
Ve Adam dedi: "Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve etimden ettir; buna
"n
Kadınlarla iyi
geçinmeyi, onların eğitim ve öğretimini tavsiyye eden hadîslerde, kadın kaburga
kemiğine benzetilmiştir. Bazı hadislerde de eğe kemiğinden yaratıldığı ifâde
edilmiştir. (Buharı, K. Nikâh, bab, 79, 80; K. Enbiya, bâb. 1; Müslim , K.
Rada', no, 62, 65; et-Tirmizî, K. Talak, bâb. 12; Fethu'1-Bârî, XI. 161;
Tuhfetü'1-Ah-vezî, IV. 367). Bu hadislerden Havva'nın yaratılışına ait herhangi
bir tafsilât çıkarmak mümkin değildir. Çeşitli mecazî yorumlara müsait olan
hadîslerin esas hedefi, kadınlara kargı yumuşak hareket etmenin ve onlara iyi
davranmanın teminidir. [20]
Kur'ân'da, Cennetde
oturan ve orada diledikleri gibi gezip tozan Âdem'le eşinin şeytan tar-afından
iğva edildiği ve nîmet dolu bu güzel yurttan çıkarıldığı anlatılır:
"..Şeytan onların ayağını oradan kaydırıp içinde bulunduklarından (onun
nimetlerinden) onları çı-kanvermiş (muhrum edivermişVdi.." (el-Bakara, 2/36).
Âdem ile eşi Cennetde
oturuyorlardı. "Aceba şeytan nasıl oldu da onlara yaklaşma fırsatı buldu;
Çenette nasıl girdi; onları nasıl iğva etti?" soruları bir çoklanıu meşgul
etmiş ve onları bir takım cevâplar aramağa sevketmiştir. Bazı müelliflerin hiç
üzerinde dur-
madiği ve bunlarla meşgul
olmayı lüzumsuz bulduğu[21]
yukarıdaki sorulara şu tarzda cevâplar bulunmuştur:
1 — Âdem'i de, Havva'yı da görmeden onları iğva etti[22];
2 — Âdem ve eşine yerden (arzdan) hitabedip konuştu ve onları
böylece azdırdı[23];
3 — Âdemle
Havvayı Cennetin kapısında gördü. O zamanlar şeytan Cennetin kapısına
yaklaşabiliyordu. Böyle bir fırsattan istifâde ederek konuştu ve onları iğva
etti[24];
4 — Şeytan
bizzat kendisi ayaklı bir hayvan kılığına girip, Cennet bekçilerine kendini
belli etmeden Âdem ile Havva'ya yaklaştı ve onları kandırdı[25];
5 — Şeytanın Cennete girmesine yılan vesile oldu[26]. (Burada herhangi bir tafsilât bahis konusu
değildir).
6 — Yılanın sakalı arasına gizlenerek Cennete girdi[27];
7 — Yılanın
karnına (veya ağzına) girerek Cennete sokulmayı başardı. Rivayete göre Yüce
Allah Âdem'e: "Ey Âdem, eşinle birlikte Cennette oturunuz; Cennetin
nimetlerinden istediğiniz, gibi bol bol
yiyiniz; fakat şu ağaca yaklaşmayınız!
Yakalaşırsanız kendinize yazık etmiş olursunuz" dedi. İblîs, onların yanma
Cennete girmek istedi. Cennetin muhafızları onu Cennete sokmadılar. Bundan
sonra îblîs yılanın yanına geldi. Yılan o zaman deve gibi dört ayaklı olup en
güzel hayvanlardandı. îblîs ona, ağzı iğine alarak kendisini Cennete, Âdemin
yanma götürmesini teklif etti. Yılan onun bu teklifini kabul edip İblîs'î
ağzının içine soktu. Cennet
muhafızlarının yanından geçti. Allah bunu irâde etmiş olduğu için, onîar
îblîs'in yılanın iğinde bulunduğunu bilmiyorlardı. îblîs yılanın ağzı içinde iken Âdem'e konuştu ise de, !Âdem
onun sözüne önem vermedi. Bunun üzerine yılanın ağzından çıkarak Âdem'ö
gözüktü[28];
8 — Yılanın
azı dişleri arasına gizlenerek Cennete girdi. îbnü Abbas'tan nakledilen habere
göre; "Allah düşmanı îblîs kendisini yüklenerek Cennete götürmeleri için
yeryüzü hayvanlarına tekliflerde buulundu. Maksadı Âdem ve Havva ile
konuşmaktı. Hiç bir hayvan onun bu teklifini kabule yanaşmadı. Bunun üzerine
yılanın yamna geldi. Ona: "Sen benim Cennete girmemi te'mîn edersen, seni
himayeme alır Âdem oğullarından korurum" dedi. Yılan îblîs'in bu teklifini
kabul edip onu azı dişlerinden iki tanesinin araşma alarak Cennete, götürdü[29]..".
îblîs'in Cennette
bulunan Hz. Âdemle eşini aldatarak memnu' ağaçtan yedirdiği, gizli yerlerinin
açılmasına sebep olduğu ve onların nimet dolu yurttan çıkarılmasına vesile
olduğu bir gerçektir. Yalnız îblîs'in Cennete girmek için bir çok hayvanlara
teklifte bulunduğu, onların kabul etmemeleri ve nihayet yılanla anlaşması yolundaki
rivayetler tamamiyle gayr-i îslâmîdir, isrâîliyyattır[30]. Buna
dâir ne Kur'ân'da ve ne de hadislerde bilgi vardır.
Konu ile ilgili
rivayetleri tefsirine alan Taberî: "Bize göre bun-Zann hakka en yakın
olanı, Allah kitabı Kur'ân'a muvafık olanıdır" diyerek bir ölçüde
rivayetlerden hoşlanmadığını ifâde eder"[31].
Ayrıca rivayetlerin;
'Eğer İblîs, yılanın karnına veya ağzına girmeye muktedir olsaydı, önce bütün
hayvanlara ve sonra da yılana yalvarmasına ne lüzum vardı ?: Bizzat kendisini
yılan yapar ve Cennet'e girerdi" gibi mantıkî yönden konuyu izaha lüzum yoktur.
Zira bunların
isrâîliyyat olduğu meydandadır ve bunlar asla iltifat edilmemesi gereken
hurafelerdendir[32].
Kitab-ı' Mukaddes
(Tekvin, 3/1-15)'te Âdem ile eşinin bir takım hilekârlıklar sonucu yılan
tarafından aldatıldıkları ve yasak ağacın meyvesinden yemeye teşvik edildikleri
anlatılır (İslâm Ansiklopedisi, V/2. 691)[33].
Memnu' Ağacın Cinsi:
Allah, Cermet'te
bulunan Hz. Âdem ve eşine: "..Şu ağaca yaklaşmayın" emrini verdi
(el-Bakara, 2/35). Cennet'te isdekileri her-şeyden yiyebilecekler, istedikleri
yerde gezebileceklerdi. Yalnız bir "ağaç" vardı ki, ona
yaklaşmayacaklar, ondan korunacaklardı. Kur'ân-ı Kerîm'de ve sahih hadislerde
bu ağacın ne olduğu, adı, cinsi, rengi v.s. hakkında herhangi bir beyan ve
açıklama yoktur. Buna rağmen tefsirler bu konuda gu bilgileri ihtiva
etmektedirler:
1 — "İlim" yani hayrı ve şerri bilme ağacı idi[34];
2 — Üzüm asması idi[35];
bunun için Ümmet-i Muhammede' şarap haram kılınmıştır;
3 — Ağaç
"cinsi" idi[36].
4 — Buğday
idi[37];
Vehb îbn Münebbih'den nakledildiğine göre;
"Öyle bir Cennet
buğdayı idi ki, dânesi sığır yüreği gibi, kaymaktan lezzetli, baldan tatlı
idi."
5 — Sünbüle idi[38];
6 — Zeytûn ağacı idi[39];
7 — Hurma ağacı idi[40];
8 — încir ağacı idi[41];
9 — Meyvesinden yendiği zaman büyük abdest ihtiyacı
hissettiren bir ağaç idi[42];
10 — Kâfur
ağacı idi[43].
11 —
Ebedîlik ağacı idi ve melekler bununla kaşmırlardı[44];
12 — Şarap
ağacı idi[45];
13 —
"El-Mihne" ağacı idi"[46];
14 — Üzüm
idi[47];
15 — Meyva
ağacı idi[48];
Bazı kaynaklarda,
dalları birbirine sarılmış olarak tasvir edilen bu ağaç hakkında Şiî mezhebine
ait koyu te'vîller.de yapılmıştır.
16 — "Şecere-i
'Ilm-i Muhammed" idi[49];
17 —
"Secere-i Âl-i Muhammed" idi[50].
Yukarıda da
söylediğimiz gibi, Yüce Allah Kur'ân'da bu ağcın ne ne olduğunu tayin etmemiş
ve ismi ile bildirmemiştir. Ancak bunun Cennette muayyen bir ağaç olduğunu ve
insanın sa'adetine mani' olucu hassası bulunduğunu ifhâm etmiştir. Demek ki,
bundan fazlasını bilmek mümkün değildir, hem de faydasızdır.
Hâl böyle iken, bir
kısım müfessirler bu ağaç hakkında akıllarına geleni söylemişler ve bu konuda
her duyduklarını doğru farzede-rek eserlerine almışlardır. Neredeyse dünyada
herkesçe ma'ruf olan sayılmadık ağaç ismi bırakmamışlardır. Bu habda evlâ olan
şüphesiz tevakkuftur. "Biz bu ağacı tayin edemeyiz" deyib Allah'ın
bildirdiği ile iktifa etmektir. Ama bu yapılmamıştır, yapılamamıştır. Özet
olarak ifâde etmek gerekirse :
1 — Ne
Kur'ân'da ve ne de hadîste bu ağaç ümmete bildirilmemiştir ve bunu bilmek
âlime fayda vermez; bilmemek zarar getirmez[51] ;
2 — Bilmeye ihtiyacımız yoktur[52];
3 — Ağacın ne olduğunu bilmenin dünyevî ve uhrevî bir faydası
olsaydı Allah bildirirdi"[53].
Bu konudaki
rivayetleri tefsirine alan Taberî, allameliğine lâyık bir eda ve tam bir
selâhiyetle işi neticeye bağlamış; lüzumsuz söz kalaablığından ibaret laflara
i'tibar edilmemesi gerektiğini belirtmiştir[54].
Kitâb-ı Mukaddes
(Tekvin, 2/16-17) 'de bu memnu' ağacın ne olduğu hakkında bir tek cümle
vardır. O da olduğu gibi tefsirlere geçmiştir: "Ve Rab Allah adama
emredib dedi: Bahçenin her ağacından -istediğin gibi ye; fakat iyilik ve
kötülüğü bilme ağacından yemiyecek-sin! Çünkü ondan yediğin günde
Öleceksin".
1 — Hz. Adem'e Memnu' Ağaçtan Kim Yedirdi?
Bütün rivayetler
aşağı-yukarı ittifaka yakın çoğunlukla Hz. ÂDEM'e memnu' ağaçtan Havva'nın
yedirdiği noktasında birleşirler. Haberlerin bir kaçı şöyledir:
— Muhammed îbn
Kays'tan
...İblis, yılanın
içine sokularak Cennet'e girdi. Havva ile konuştu. Âdem'i azdırmak maksadı ile
kötü işi ona iyi olarak gösterdi... îblîs'in sözlerinin tesiri ile Havva yasak
edilen ağacın meyvesini kopardı. Bunun üzerine ağaç kanadı. Giydikleri süslü
elbiseler üzerlerinden yere düştü... Allah:
"— Ben sizi bu
ağaca yaklaşmaktan men etmedim mi?" dedi... Âdem :
"— Ey Rabbim! Bu
ağacın meyvesini bana Havva yedirdi" dedi. C. Hakk Havva'ya :
"— Ona niçin bu
ağacın meyvesini yedirdin?" dediğinde O : "Yılan bana yememi
emretti" cevâbında bulundu. Allah yılana:
"— Niçin yemeği
emrettin?' diye sorduğunda O :
"— Bana bunu
İblîs emretti" dedi. C. Hakk: "İblîs'e lanet okunmuştur, O
dergâhımdan sürülmüştür" buyurdu. Havva'ya da:
"— Ey Havva! Bu
ağacın kanamasına sebeb olduğun için, sen de her ay kana bulanacaksın!"
dedi...
thnü Zeyd'den :
iblîs, kötüyü iyi
göstermek suretiyle Havva'nın kalbine vesvese «erdi. Bunun üzerine Havva ağacın
yanma geldi. îblîs bundan sonra Âdem'e Havva'yı güzel gösterdi. Âdem, Havva'yı
ihtiyacını tatmine çağırdı. Havva, ancak ağacın yanma gelmesi şartıyla ona
muvafakat edeceğini söyledi. Âdem oraya geldiğinde Havva:
"— Ancak
meyvesinden yersen buna yanaşırım" dedi. Bunun üzerine her ikisi de yasak
olan ağacın meyvesinden yediler. Hemen her ikisinin avretleri gözüktü... Allah:
"— Ey Âdem! Seni
bu işe kim şevketti?" diye sorduğunda Âdem :
"— Havva!"
diye cevâp verdi... Saîd Ibn Müseyyib'den :
Saîd îfonü Müseyyib,
yemin ederek Âdem'in aklı başında iken bu ağaca yaklaşmadığını söyledi; Ona
göre Havva Âdem'e şarap içire-rek sarhoş ettikten sonra, ağacın yanına
getirmiş, Âdem'de sarhoş kafa ile ondan yemiştir. Âdem ile Havva bu hataya
düştükten sonra, Allah onları Cennet'ten çıkardı[55].
Yukarıya, Âdem'e yasak
ağacın Havva tarafından yedirilmesiyle ilgili olarak aldığımız rivayetler ve
diğer tafsilat da Islânıî değildir[56].
Bunları doğrulayacak sahih eserlere malik değiliz. Âdem'in §arap içmesi ile
ilgili rivayeti kitaplara dercetmek büyük bir gaflet eseridir. Allah'ın
peygamberi olan bir zata hem de Cennette "şarap içti" demek ne büyük
bir cürettir! Bunun isbatı nasıl mümkün olacak? Şarap Cennete nereden gelecek.
Âdem'in şarap içmesi
ile ilgili rivayeti Îbnü'l-Arabi ve Îbnü'1-Esîr şiddetle reddederler[57].
Îbnü'1-Esîr: "Saîd İbnü'l-Müseyyib'e hayret doğrusu! Allah Kur'an-ı
Kerim'de Cennet şarabı hakkında "bembeyazdır; içenlere (serapa) bir
lezzet(dir); orada (Cennette) bir humar (baş ağrısı) 'da yok. Onların bu
(şarap) 'tan bîhuş olacakları da yok! "es-Saffat, 37/47) dediği halde, bu
sözü nasıl söyleyebilir?" diye yakınır el-kâmil, I. 35).
Rivayetlerin menşe-i
gayr-i İslâmî'dir. Bir numune olmak üzere Tevrat'tan bazı şeyler aktaralım
(Tekvin, 3/-1-13):
Ve Rab Allah'ın
yaptığı bütünü kır hayvanlarının en hilekârı vılandı. Ve kadına dedi:
"— Gerçek Allah,
bahçenin hiçbir ağacından yemiyeceksin dedi mi?". Ve kadın yılana dedi:
"— Bahçenin
ağaçlarının meyvesinden yiyebiliriz; fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi
hakkında Allah: Ondan yemeyin, ve ona dokunmayın ki, ölmiyesiniz dedi". Ve
yılan kadına dedi:
"— Kat'iyyen
ölmezsiniz! Çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz
açılacak, ve iyiyi kötüyü bilerek Allah gibi olaRivayetler için bak.
'cakamız!". Ve
kadın gördü ki, ağaç, yemek için iyi, ve gözlere hoş, ve anlayışlı kılmak için
arzu olunur bir ağaçtı; ve onun meyve-sinden aldı. Ve yedi; ve kendisiyle
beraber kocasına da verdi. O da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Ve çıplak
olduklarını bildüer... Ve Allah adama:
"— Ondan yeme!
diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?" Ve adam dedi:
"— Yanıma
verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi, ve yedim" Ve Rab Allah kadına dedi:
"— Bu yaptığın
nedir?". Ve kadın dedi:
"— Yılan beni
aldattı, ve yedim". Ve Rab Allah yılana dedi:
"— Bunu yaptığın
için... lânetlisin!".
2 — Âdem Ve Eşinin Elbiseleri :
Muhtelif eserlerde,
Âdem ile eşinin Cennet'te giydikleri elbise nin şekli ve neden ma'mûl olduğuna
dair bazı rivayetler vardır:
a — Tabi'i
elbise idi ve tırnak şeklinde idi. Yani tırnak nasıl altındaki eti örterse
Âdem ile Havva'nın elbiseleri de bedenlerini öylece örtüyordu[58];
b —
Elbiseler nûr'dan idi[59].
Bu rivayetleri de
isbâta imkân yoktur. Bunları deşmeğe, ne olduğunu araştırmaya hiç lüzum
yoktur. Allah, Âdem'le eşinin elbiselerinin ^Iduğunu haber veriyor (el-A'râf,
7/20). Bize bu yeter. Şu idi, bu idisi fazladır ve faydasızdır"[60].
3 — Âdem'le Eşi Açılan Yerlerini Ne İle Örttüler?
Rivayetlere bakılacak
olursa, memnu' ağaçtan yiyen Âdem ile Havva'nın avret yerleri açıldı. Bunun
üzerine Âdem bir ağacın içine girdi. Allah:
"— Ey Âdem I Sen
nerdesin ?" diye seslendi. Âdem : "— Ey Rabbim, buradayım" diye
cevâp verdi; Allah : ''— Ağacın içinden çıkmayacak mısın?" dediğinde Âdem
:
"— Ey Rabbim,
senden utanıyorum" dedi. Allah bu vaziyet karşısında :
"— Senin
yaratıldığın toprağa öyle bir lanet okuyacağım ki, bunun te'sîri ile,
bitirdiği meyveler dikenlere dönecektir" dedi.
Diğer bir rivayette,
Âdem'in avret yeri açıldıktan sonra kaçarak Cennette sağa sola dolaştığı
zikredilir.
Bir bagka habere göre
de Hz. Âdem Cennet'te koşarken saçı bir ağaca takıldı. Hz, Âdem ağaca :
"— Bırak
beni!" dedi. Ağaç :
"— Seni
bırakmıyacağım!" -dedi. Bu anda Rabbı O'na: "— Ey Âdem! Benden mi
kaçıyorsun?" dedi. Âdem de : "— Ey Rabbim, senden utanıyorum"
cevâbını verdi1[61].
Âdemle eşi açılan
yerlerini rivayetlere göre incir yaprağı ile örtmüşlerdir[62].
Yukarıya alman bu
rivayetleri tasdik edecek îslâmî bilgilere malik değiliz. Hz. Âdem'in ayıp
yeri açıldıktan sonra Cennetteki kaçışı, ve saçma bir ağacın takılmasıyla
ilgili merfu' bir hadîs îbn Ebi Hatim tarafından rivayet edilmiştir. Taberî'ce
de (tefsir, VHX 142) benimsenip nakledilen bu hadîsin sıhhati ve Hz.
Peygamber'e aidiyetinde şüphe edilmiştir[63],
Âdem'le eşinin
"incir" yaprağı ile ayıp yerlerini örtmeye çalıştıkları yolundaki
rivayet de keza İslâmî değildir"[64].
Hz. Âdem'in C. Hakkla
konuşması ve üzerlerine incir yaprakları vörtmelerfyle ilgili rivayetler
Kitab-ı Mukaddes'ten alınmıştır.
v "... Ve
kendilerinin çıplak olduklarım bildiler; ve incir yaprakları dikip kendilerine
önlükler yaptılar.. Ve Rab Allah adama seslenip ona dedi:
"—
Neredesin?"; Ve o dedi:
"— Senin sesini
bahçede işittim ve korktum. Çünkü ben çıplaktım; ve gizlendim" (Tekvin, 3/7, 9-11)[65].
1 — Âdem (a.s.)’in İndirildiği Yer :
Allah Hz. Âdem'i
gökten yere indirince onu Hind toprağına (bazı rivayetlerde Hind toprağındaki
Dehnâ'ya) bırakmıştır, îbnü Abbas' tan
nakledildiğine göre Hz. Ali Hind toprağı hakkında şunları söylemiştir:
"Yeryüzünde en ziyade hoş kokan yer Hind toprağıdır. Çünkü Âdem oraya
indiği için onun Cennet'ten getirdiği hoş koku Hind'in ağaçlarına
yapışmıştır". Hz. Âdem'in yine Hind toprağında bulunan "Bûz"
dağına veya Serendib adasına veya Serendib yakınındaki Neûd'a indirildiği de
söylenir.
2 — Havva'nın İndirildiği Yer :
Havva, Cidde (Cüdde)
'ye indirildi. Âdem onu arayarak Arabistan'a geldi. Onlar birbirleriyle
buluştular. Havva Âdem'e orada yaklaşmış olduğu için buluştukları yere
"Müzdelife" adı,verildi...
3 — Yılanın
İndirildiği Yer :
Yılan İsfahan'a
indirildi bazı rivayetlerde yılanın bir sahraya veya Nusaybin'e veya Beysan'a
veya Sicintan'a indirildiği yolunda da kayıtlara rastlanır[66].
4 — îblîs'in indirildiği Yer :
îblîs Meysan adında
bir yere indirildi (el-ÜbiHIe isminde bir yer-' den de bahsedilir).
Bazı kaynaklarda,
îblîs'in Cennet'e girebilmek iğin Tavus ile dostluk ve münâsebet kurduğu ve
Cennet'e girişte kendisine yardım ettiği yolunda da rivayetler vardır. Bu
hareketinden dolayı Tavus da
Cennetten sürülmüş
Bâbil ülkesine indirilmiştir (es-Sa'lebî, el-'Arâis,' s. 20).
Hz. Âdem, eşi Havva,
yılan, Tavus ve îblis'in indirildikleri yerlerin neresi olduğunu beyan babında
kitaplara bir çok isim geçmiştir. Bunların hemen hiçbirinin mesnedi yoktur.
Bunları uzun boylu sayıp dökmeninde hiçbir faydası mevcut değildir. Konuya ait
rivayetler tamamen israîliyattan ibarettir. İbnü Kesîr'in dediği gibi bunlar
"gayba taş atmak"dan başka bir şey değildir[67].
Taberfnin tarihinde
(1/1.164) şunları okuyoruz:
"Kitâb ehline gelince, onlar Âdem'in Hind toprağındaki Vasim adım
taşıyan dağa indirildiğini, bu dağın Dehnec ile Mindel arasındaki Behil ovası
yanında bulunduğunu söylerler. Dehnec ile Mindel iki şehirdir. Onlar, Havva'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye
indirilmiş olduğunu anarlar. Diğerleri, Âdem'in Serendib'de "Bûz"
adını taşıyan dağa, Havva'nın Mekke toprağındaki Cidde'ye, îblîs'in
Meysan'a, yılanın İsfahan'a
indirildiğini söylerler. Diğer bir rivayete göre de yılan bir sahraya, îblis Übüll'e denizi (acem körfezi)
sahiline indirilmiştir. Fakat bunların indirildikleri yerler, ancak delil
olabilecek bir haberle doğru olarak isbât edilebilir.... Bu hususta böyle bir
haber nakledilmiş değildir"[68]
Tefsirlerde, Hz.
Havva'ya ve yılana verilen ceza hakkında epeyce malumat vardır. Ama bunları
îslâmî olarak kabul etmek için elimizde en ufak bir ipucu yokıur. Bunlar
bütünüyle hıristiyan ve yahûdî-ler'den nakledilmiştir.
1 — Havva'ya
Verilen Ceza :
Rivayete göre, Havva
ağaçtan kopardığı zaman ağaç kanadı. Allah: "Bu ağacı kanattığı, gibi ben
de onu her ay kana bulaştıracağım. Ben onu mükemmel ve akıllı olarak
yaratmıştım. Şimdi hafif a-kollı yapacağım; o iğrenerek ve istemeyerek yüklü
olacak, yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir" dedi. îbnü Zeyd der ki:
"Havva bu hatasına katlanmamış olsa idi, dünya kadınları âdet görmezler,
hepsi de akıllı olur, hepsi de kolaylıkla hâmile oldukları gibi kolaylıkla
doğum yaparlardı"[69].
2 — Yılana
Verilen Ceza :
Rivayetlere göre Allah
yılana:,
"— Sen mel'ûnu
(şeytanı) içinde, gizleyerek Cennete getirdin. Bu suçunun cezası olarak senin
yiyeceğin sadece toprak olacaktır. Sen âdemoğullarmın, onlar da, senin
düşmanların olup, sen rastgeldi-ğin her yerde onların ökçelerine vuracaksın.
Onlar da rastgeldikleri her yerde senin kafanı kıracaklardır" dedi.
Başka rivayetlere göre
de Allah yılana şöyle hitabetmiştir: "Ey yılan! Senin ayaklarını ezeceğim.
Sen yüzün üzere sürünerek yürüyeceksin..."[70]
Havva'ya ve yılana
verildiği söylenen cezaya ait rivayetler tetkik edildiğinde bunların da îslâmî
esaslarla, akıl ve iz'anla bağdaşmadığını görürürz. Hz. Havva, böyle bir
hataya (!) düşmüşse bunun, adetleri milyarlarca olari kızlarına ve torunlarına
teşmilini akıl nasıl kabul eder? Bir kişinin işlediği günahm cezası nasıl olur
da bunca insana çektirilir? Keza yılanın durumu da böyledir. Bütün bu habeıleı
îs-raîliy attır[71].
Taberî (I. 176) 'nin
kaydına göre Ibnü Zeyd, bidayette Hz. Havva'nın Cennet kadınları gibi tertemiz
yaratıldığı, fakat sonradan yasak ağaca yaklaşmak suretiyle âsî olunca Allah
tarafından kendisine şu şekilde hitabedildiğini zikreder: "Ben seni temiz
olarak yaratmıştım; şu ağacı kanattığın gibi ben de seni yakından
kanatacağım".
Bu rivayet büyük bir
ihtimalle Ehl-i Kitap'tan nakledilmiştir. Zira haber "garîb" olarak
nitelendirilmiştir (Ibnü Kesîr, I. 110).
Kitab-ı Mukaddes'te
Havva ile ylıanm cezasını anlatan pasajlar vardır:
"— ...Ve kadın
dedi: Yılan beni aldattı, ve yedim. Ve Rab Allah yılana dedi: Bunu yaptığın
için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lânetlisin. Karnının
üzerinde yürüyeceksin, ve Ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve
seninle kadın arasına düşmanlık koyacağım. O senin başına saldıracak ve sen
onun topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle
çoğaltacağım. Ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun kocana olacak, o da sana
hâkim olacaktır" (Tekvin, 3/13-16; İbnü Kuteybe, T.M. Hadîs, s. 140)[72].
Hz. Âdem yaptıklarına
son derece pişman oldu. Allah'a affı için yalvarıp yakardı. Allah'a tevbe
ederken hangi kelimeleri kullandı; nasıl cümleler sarf etti, neler dedi, neyin
aşkına bağışlamasını diledi? Bütün bunlara dair kitaplarımızda bir hayli bilgi
vardır"[73].
Bu konuyu dile getiren
âyet şu me'âldedir: "Derken Âdem rab-binden bir takım kelimeler telakki
etti (belleyib aldı ve O'na yalvardı). O da tevbesini kabul etti" (el-Bakara, 2/37).
İstisnasız bütün
müfessirlere göre bu âyette geçen "kelimeler" den maksat el-Araf
sûresinin 23. âyetidir: "Dediler, Ey Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Eğer
bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen her-lıalde zarara uğrayanlardan
olacağız".
Yalnız, "Âdem'in
tevbe ettiği zaman Allah'tan alıp bellediği kelimeler şunlardır" tarzında
yüzde yüz ka'tiyyet ifâde eden delillere mâlik olmadığımız için bazı
müelliflerce bunlar istismar edilmek istenmiş, kendi f âsid görüş ve
mezheplerini takviye için kullanılmıştır:
İbnü Abbas'tan
nakledildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Ben Hz. Peygamber'den, Âdem'in
aldığı "kelimelerin" ne olduğunu sor-dum-ki Allah, Âdem o kelimelerle
kendisine yalvarmca bağışlamıştı-O da soruma şu cevabı verdi: "Âdem'in
Muhammed, Fatıma, Hasan ve Hüseyn'in hakkı için (onların yüzleri suyu
hürmetine) kendisinin bağışlanmasını istemişti"[74].
Bu ve benzeri
rivayetler, tamamiyle şiîlerin görüşlerini aksettiren fâsid şeylerdir.
Efendimize nisbet edilen bu rivayet İbnü'l-Cevzî ve es-Suyûtî tarafından "mevzu'
'olarak îlân edilmiştir[75]. [76]
Cennet'ten indiği
zaman Hz. Âdem'in durumu ve beraberinde getirdiği şeylerin neler olduğuna dair
öne sürülenleri biraz sonra göreceğiz. Hemen peşinen söyleyelim ki, bu yoldaki
rivayetlerin içinde i'timada şâyân hiçbir şey yoktur. Bunlar ya hayal mahsûlü
düzmelerdir veya Ehl-i Kitap'tan menkûldür. Bazıları :
Bir rivayete göre Hz.
Âdem bir dağa indirilmişti. Bu dağın yüksek tepesi, yeryüzündeki dağ
tepelerinin göğe en yakın olanıdır. Âdem, bu dağın tepesine indirildiğinde,
onun iki ayağı tepenin üzerinde başı gökte olup, meleklerin duâ ve teşbihlerini
işitiyor ve böylece onlarla ülfet peyda ediyordu. Fakat melekler ondan
korktukları için, boyu kısaltıldı...
Âdem Hind ülkesinde
yalnız kalınca sıkıldı. Halini Allah'a arzetti. Allah duasını kabul edip, onu
Mekke'ye gönderdi. Mekke'ye giderken onun ayak bastığı yerler ma'mûr köy,
adımlarının arası çöl ve sahra halini aldı. Mekke'ye varıncaya kadar bu hal
devam etti. Âdem Mekke'ye vardığında Yüce Allah Ona Cennetten bir yakut
indirdi. Bu yakut, halen üzerinde Ka'be bulunan yere konuldu...
Âdem yere inince C.
Hakka yalvardı: "Ey Rabbim! Ben, senin yurdunda senin komşun idim. Sen
beni koruyordun. Orada senin ni'-metlerinden bol bol yerdim... Cennetin hoş
kokularını koklardım. Sen bundan sonra beni yere indirdin; boyumu 60 arşın
yaptın. Bunun üzerine meleklerin sesleri kesildi; Cennetin kokulan
kayboldu" diye duâ ve şikayette bulundu... Allah Cennetten indirdiği sekiz
çift hayvanın bir çifti olan koçu kesmelerini emretti. Âdem koçu kesti; Havva
yününü alarak eğirdi. Âdem ile Havva bu ipten kumaş dokudular. Âdem, kendisi için bir cübbe,
Havva için bir gömlek ve baş Örtüsü dokudu...
Âdem, Tur-i Sına,
Tûr-i Zeytâ, Lübnan ve Cûdî dağlarından getirdiği, taşlarla evi (Ka'be'yi)
yaptı Temel taşlarını Hıra dağından aldı... .
Âdem Cennet'ten yere
indiğinde, başında Cennet ağacından yapılan bir tac bulunuyordu,.. Âdem yere
indikten sonra tacın yapıldığı ağacın yaprakları kuruyarak yere döküldü. Bunun
döküntüsünden her türlü hoş kokulu nebatlar bitti.
Allah, yere
indireceğini Âdem'e bildirdikten sonra Âdem, Cennetteki her ağacın yanından
geçtikçe dallarından birer tane koparmış bu dalları beraberinde dünyaya
getirmişti. Bunlar kuruduktan sonra yaprakları yere dökülerek yer yüzündeki hoş
kokulu nebatların aslını teşkil etmiştir...
Âdem, Cennet'ten
çıktığında kendisiyle birlikte Cennet ağacından yapılmış bir 'asa getirdi...
Musa'nın 'asası da Âdem'le birlikte Cennetten indirilmiştir. Bu asa Cennetteki
"as" ağacından olup Musa'nın boyuna uygun olarak on arşın boyunda
idi. Saban ve diğer gerekli şeyler de Âdem ile birlikte Cennetten inen eşya
arasında bulunuyordu. Sonradan örs-çekiç ve kerpeten de Cennetten indirildi...
Âdem Allah'ın emri ile
30 türlü meyveyi kendisiyle beraber getirmiştir. Bunlardan on tanesi kabuklu,
on tanesi çekirdekli, on tanesi de hem kabuksuz, hem çekirdeksizdi.
Kabukluları şunlardır: Ceviz, fındık, fıstık, haşhaş, nar, badem, kestane, at
kestanesi ve hin-distan cevizi. Çekirdekli olanları şunlardır: Şeftali, hurma, ünnab, şahluc, erik, gambira, sedir
ağacının meyvesi, alıç ve ak günlük.
Hem kabuksuz, hem çekirdeksiz olanları şunlardır: Elma, portakal, üzüm, dut,
incir, salatalık, kavun, armut, ağaç kavunu ve harnup. Rivayete göre Âdem'le
birlikte Cennet'ten çıkarılan nesneler arasında bir kese buğday da vardı. Diğer
bir rivayete göre buğday Âdem'in karnı acıktıktan sonra Cebrail tarafından
getirilmiştir. Çünkü Âdem
aç kaldıktan sonra
Rabbinden yemek yedirmesini istemiş, bunun üzerine Allah Cebrail aracılığı ile
ona "yedi" buğday tanesi göndermiş, Cebrail bu dâneleri Âdem'in eline
vermiştir. Âdem, Cebrail'den: "Bu nedir?" diye sorduğunda Cebraîl
ona: "Seni Cennet'ten çıkaran nesne işte budur!" cevâbında
bulunmuştur. Bu buğday dânelerinin her biri 180 dirhem ağırlığında idi. Âdem,
Cebraîlden: "Ben bunları ne yapayım?" diye sordu. Ceraîl: "Sen
bu dâneleri yere serp" dedi. Âdem dâneleri yere serpti. Yüce Allah hemen o
satte bu dânelerden buğday yetiştirdi. Bundan sonra yere tohum ekmek Âdemoğulları
arasında bir âdet oldu. Buğday yetiştikten sonra Cebraîl buğdayın biçilmesini,
biçildikten sonra bir araya toplanmasını, elle oğuşturmayı, harman edip
rüzgârda savurmayı Öğretti..,68.
Yukarıya aldığımız bu
rivayetler, kitaplarda bir hayli uzun ve detaylıdır. Böyle uzun uzadıya yer
verilen bu haberleri doğrulayacak elimizde sahih hadisler yoktur, Hayaller
alabildiğine işletilmiş ve bunlar meydana getirilmiştir. Taberî bu noktayı
ifâde babında tarihin (1-1.175)'de şöyle der: "...Bu zatın buraya kadar
hikâye ettiğimiz sözleri, Hz. Peygamber'in ümmetinden olan ve geçip giden ulemânın
rivayetlerine aykırıdır".
Ayrıca, ez-Zehebî ve
es-Suyutîden naklen bu tür haberlerin "haber-i münker" olduğu da
beyan edilmiştir (İzmirli, S.C. Nebevviy-ye Mukaddemesi, s. 102)[77].
Kur'ân-ı Kerîm'in
müteaddid yerlerinde şeytanın, insana düşman olduğundan, onları, her fırsattan
istifade ederek kötü ve kanunsuz yollara teşvik ettiğinden bahsedilir[78].
Bunlar doğrudur ve hepsine îman farzdır. Bu türlü âyetler dolaysıyla
kitaplarımıza geçmiş bazı rivayetler vardır ki, bunları Islâmî esaslarla
te'lîf imkânsızdır.
Bunlardan biri de
müfessirlerin el-A'râf sûresinin: "O, sizi bîr candan yaratan, bundan da,
gönlü kendisine yatıp ısınsın diye eşini yapan odur. Vakta ki O, eşini örtüp
bürüdü, o da hafif bir yük yüklendi de (bir müddet) bununla gidip geldi.
Nihayet (gebeliği) ağır-laşınca ikisi de Rabbine şöyle duâ ettiler: "Eğer
bize düzgün (hilkati tam) bir çocuk verirsen andolsun ki, herhalde
gükredenlerden olacağız". Fakat Allah onlara düzgün bir gocuk verince
kendilerine verdiği bu (çocuk) hakkında ona eşler tutmaya başladılar[79].
Onlar neyi eş tutuyorlarsa Allah onlardan münezzeh ve yücedir" me'âlin-de
olan 189-190. âyetlerinin tefsiri dolayısıyla eserlerine aldıkları haberlerdir
:
1 — Semure İbn Cündeb'den rivayete göre Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: "Vaktiyle Havva'nın doğurduğu her gocuk ölüyordu. Bunun
üzerine Havva gocuğu yaşarsa, ona Abdü'l-Hâris adını vereceğini nezretti. Bu nezirden
(adaktan) sonra Havva'nın çocuğu yaşadı. Havva, çocuğuna bu adı İblîs'in
ilhaimyla vermişti"[80].
2 — Saîd İbn Cübeyr'den: Havva ilk çocuğuna hâmile olup,
yükü ağırlattıktan sonra, İblis Havva'nın yanma geldi ve ona:
"— Ey Havva!
Karnında olan nedir?" diye sorduğunda Havva:
“— Karnında olan
nedir?" diye sorduğunda Havva:
"—
Bilmiyorum" diye cevâp verdi. îblîs :
"— Gövdendeki bu
nesne burnundan mı, gözünden mi, yahut kulağından mı çıkacak?" diye sordu.
Havva yine:
"—
Bilmiyorum" cevâbında bulundu. Iblîs:
"— Çocuğun sağ
salim doğarsa, benim emrime itaat eder misin?" dediğinde Havva :
"— Evet itaat
ederim" dedi. İblîs ona:
"— Çocuğuna
'Abdül-Haris adını ver" diye emretti. Allah tarafından lanetlenmiş olan
îblîs, "el-Haris" adıyla anılırdı.
Havva bundan sonra
Âdemin yanma gelerek :
"— Uykuda
bulunduğum vakit biri bana: Şu şu sözleri söyledi", dedi. Âdem ona:
"— Uykuda
gördüğün o adam îblîstir. O, bizim düşmanımız o-lup, bizi Cennetten çıkarttı.
Sen onun şerrinden sakın" dedi. Iblîs tekrar Havva'nın yanma gelerek öteki
sözleri tekrarladı. Bunun üzerine Havva:
"Yaparım"
diye muvafakat etti. Havva çocuğunu sağlam olarak dünyaya getirdi ve ona
'Abdü'l-Haris adını verdi. Hak Teâlâ bunu şu âyetinde anlatıyor... (El-A'raf,
7/189-190).
3 — Es-Süddî'den
nakledilmiştir: Havva erkek bir çocuk dünyaya getirdiğinde İblîs onun yanma
gelerek:
"— Yavruya
(Abdü'l-Haris = Haris'in yani îblîs'in kulu) adını verin. Yoksa ben onu
öldüreceğim" dedi. Âdem (a.s.):
"— Ben sana itaat
ettiğim vakit, sen beni Cenneten çıkardın" diye Îblîs'in talebini
reddetti. Ve çocuğa "Abdurrahman" adını verdi Allah'ın lanet ve
ilencine uğramış İblîs çocuğa musallat olarak onu öldürdü. Bundan Sonra Havva
diğer bir yavmya yüklü kaldı. Havva bu çocuğunu da dünyaya getirdiğinde İblîs
yanına gelerek:
"— Çocuğuna, bana
nisbetle "Benim kölem" adını vermezsen, çocuğunu öldüreceğim"
dedi. Bunun üzerine Âdem îblîs'e:
"— Ben sana itaat
etmiştim. Sen beni Cennetten çıkarttın" diyerek îblîs'in talebini
reddetti. Ve çocuğuna "Salih" adını verdi. îblîs bu kerresinde de
çocuğu öldürdü. Havva üçüncü çocuğuna hâmile kaldıktan sonra, İblîs onların
yanma gelerek:
"— Bana galebe
çalmak, yani çocuğunuzu öldürtmenıek isterseniz, çocuğa 'Abdü'l-Hâris adını
veriniz" dedi. Onlar da çocuklarına, îblîs'in teklif ettiği Abdül'l-Hâris
adını koydular. îblîs Abdül-Hâris adını taşırdı. Bu ad ona, şaşaladığı için
verilmişti. Bundan dolayı Allah Kur'ân-ı Kerîmde: "Allah onlara düzgün
bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında..." buyurdu
(el-A'raf, 7/189-90)[81].
Yukarıya (bir) numara
ile aldığımız et-Tirmizî, Ahmed tbn Hanbel, et-Taberî ve diğer bazı
müelliflerce rivayet edilen hadîsin Hz.
Peygambere ait olduğu
kabul edilmemiştir. Müdekkiklerin kanatma göre, et-Tirmizı tarafından "
^r^t^ılr-"^" = hasendir, garîbdir" tarzında nitelenen bu hadîs
mevkuftur ve Ka'bü'i-Ahbâr ve Vehb tbn Münebbih gibi müslüman olmuş Ehl-i Kitâb
ricali kanalıyla îs-lâm'a girmiş bir isrâîliyyat nünıûnesidır[82].
Yukarıya (iki) ve (üç)
numarayla kaydettiğimiz rivayetler ise tam ve katıksız bir isrâîliyattir, Zîra
rivayetlerden birinde çocuğa (Abdü'l-Hâris) isminin verilmesinde işe Âdem
(a.s.)'de karıştırılmıştır. Bu açık bir şirktir. Allah elçisi olan bir zat
nasıl olur da şirke düşer? Peygamberlere mahsûs sıfatlarla bu nasıl
bağdaştırılır[83]. [84]
Kur'ân-i Kerîm'in bir
yerinde Âdem'in iki oğlundan bahsedilir. Kurân'da isimleri zikredilmeyen bu iki
kardeş Allah'a birer kurban nezrederler. Bunlardan Kabil, kendi kurbanının kabul edilmediğini görünce, kıskançlıkla
Hâbili Öldürür. Allah tarafından gönderilen bir karga yeri kazarak Kabil'e naşı
nasıl ortadan kaldıracağını gösterir. Kur'ân'ın kısaca temas ettiği bu kıssa
hakkında, pek çoğu Ehl-i Kitâb çevrelerinden derlenmiş uzun rivayetler ortaya
çıkmıştır. Bu uzun rivayetleri tasdik için elimizde ne âyet vardır, ne de sahîh
hadîs. Konuya temas eden âyetler su me'âldedir:
Onlara Âdem'in iki
oğlunun gerçek olan haberini oku: Hani onlar, Allah'a yaklaştıracak birer
kurban takdim etmişlerdi de, ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününkü
kabul olunmamıştı. O (kardeşine) : "Seni elbette öldüreceğim"
demişti. (Beriki de şöyle) söylemişti: "Allah, ancak (kendisinden)
korkanları (nkini) kabul eder.
Andolsun ki beni öldürmen için, elini bana uzatırsan ben seni Öldürmem için
elimi sana uzatıcı değilim. Çünkü ben kâinatın Rabbı olan Allah'tan korkarım.
Dilerim ki, sen kendi günâhınla birlikte benim günâhımı da yüklenesin de o
ateşin yaranından olasın, işte zalimlerin cezası budur". Nihayet nefsi
kardeşini Öldürmeyi (isteyerek) uy
muş da onu Öldürmüştü.
Bu yüzden ziyana uğrayanlardan olmuştu. Sonra Allah bir karga gönderdi. O, yeri
eşiyordu ki, ona kardeşinin ölü cesedini nasıl örteceğim göstersin.
"Yazıklar olsun bana!", dedi. Ben şu karga gibi bile olup da
kardeşimin cesedini örtmekten âciz mi oldum?". Artık o, pişmanlığa
düşenlerden olmuştu75.
Konuyla İlgili Birkaç
Rivayet:
Âdem'in çocukları
dünyaya gelirken, her vakit biri erkek ve diğeri de kız olmak üzere ikiz
olarak doğardı. Bir batından doğan erkeği diğer bir batından doğan kızla
evlendirirdi. Kabil ile Hâbil doğuncaya kadar hal böyle devam etti. Kabil
ziraatle, Hâbil de hayvan beslemekle geçiniyorlardı. Kabil, Hâbil'den büyüktü.
Kabil'in kız kardeşi, Hâbil'in kız kardeşinden güzeldi. Hâbil, Kabil'le aynı
batında doğan kızla evlenmek istediğinde, Kabil buna mani oldu ve:
"— O benim kız
kardeşimdir; benimle birlikte bir batından doğdu. Onunla evlenmek benim
hakkımdır ve o seninle aynı batında doğan kız kardeşinden güzeldir" diye
itiraz etti. Babaları Âdem, Kabil'e kız kardeşini Hâbil ile evlendirmesini
emretti ise de Kabil bu emri dinlemedi. Bunun üzerine hangisinin bu kızla
evlenmekte haklı olduğunu anlamak üzere her ikisi de Allah'a kurban takdim
ettiler. Âdem, o vakit ailesinden ayrılarak bir tarafa gitmişti... Evinden
ayrılırken göğe: "Evlâdımı emânet olarak sana bırakacağım; sen onları
koru" dediyse de gök onun bu teklifini kabul etmedi. Yere bunu teklif ettiğinde,
o da red cevabı verdi. Dağlardan da aynı cevâbı aldı. Bunun üzerine Âdem bu vazifeyi
Kabil'e teklif etti. Kabil teklifi kabul etti ve: "Geldiğin zaman aileni,
seni sevindirecek bir halde bulursun" dedi. Âdem yola çıktıktan sonra
Kabil ile Hâbil Allah'a kurban takdim ettiler. Kabil Hâbil'e karşı Övünür:
"O, benim kız kardeşimdir; ben yaşça da senden büyüğüm; bundan başka ben
babamın varisiyim de" derdi. Hâbil'in kurbanı semiz ve genç bir sığırdı;
Kabil'in kurbanı bir demet başaktı. Kâbü bu demet içinde büyük bir başak
gördüğünde oğuşturarak onun dânelerini yemişti. Ateş (gökten) gelerek Hâbil'in
kurbanını yaktı. Kabil'in kurbanım olduğu gibi bıraktı. Bunun üzerine Kabil,
Hâbil'e darildı ve: "Ben seni elbette öldüreceğim..." dedi...
Kabil, Öldürmek, üzere
kardişini araştırdı. Genç ondan korkarak dağların tepesine kaçtı. Birgün Kabil,
koyunlarını otlatmakta olan
(75) El-Mâide, 5/27-31.
HâbiTüı yanına geldi.
Ö zaman Hâbil uyuyordu. Kabil taş alarak onun başını ezdi. Hâbil öldü...
...(Kabil ile Hâbil)
her ikisi de Allah'a kurban takdim etti. Allah, koç kurban edenin kurbanını
kabul edib, ekin takdim edenin kurbanını kabul etmedi... Bu koç, Allah'ın
nezdinde muhafaza edildi. Ancak îshâk'm76 kanının kargılığı olmak üzere kurban
kesilirken Allah onu gökten yere indirdi. Hz. İbrahim bu kogu
"Semratü's-Savvaf" adlı yerde... kesti...
Bir kısım rivayetlere
göre (kurban) takdim edenler, Âdem'in öz oğullan değildi;
bu işi yapanlar tsrâîl oğullanndandı..
..Bir oğlunun kardeşi
tarafından Öldürülmesinden sonra Hz. Âdem ağlayarak şu beyitleri
söyledi:
"Şehirler,
ülkeler ve yeryüzünde yaşayan insanlar değişti. Yeryüzü karanlık ve çirkin bir
manzara arzediyor; tadı ve rengi olan her nesne bozulup, güzel yüzlerde neş'e
ve sevinç eseri kalmadı".
Âdem'e biri tarafından
şu iki beyitle cevâp verilmiştir:
"Ey Hâbil'in
babası! Onlardan her ikisi de öldürülmüş sayılır; çünkü sağ kalanı da
boğazlanmış ve öldürülmüş kişi gibidir. O, katlanmaktan korktuğu bu suçu
gençliğin sarhoşluğu ile işledi. Bu korkunun tesiriyle de haykırarak ve
bağırarak geldi".
.. Kabil kardeşini
öldürdükten sonra, ne yapacağını bilmediği için onu boşluğa bırakıverdi.
(Sağında solunda yırtıcı kuşlar, hayvanlar dönüp-dolaşmaya başlayınca), onu
parçalamalarından korkt-
(76) Sahih kabul
edilen îslâmî rivayetlerde
kurban edilmek istenen
İshâk değil Hz. tsmâîî'dîr. Bu konu, Hz. îsmâîl ve Ishâk bahsinde
gelecektir.
tu ve cesedi sırtına
aldı. Böylece onu sırtında 40 gün taşıdı (bir sene, yüz sene taşıdığı ve bunun
neticesi olarak iyice bozulup koktuğu yollu rivayetler de vardır. Bu müddet
zarfından kuşlar ve yırtıcı hayvanlar Kabil'in etrafında dönmüş durmuş ve
cesedi yiyebilmek için sırtından atacağı zamanı gözlemişlerdir..
Kabil Hâbil'i
öldürünce, daha evvel beyaz olan teni simsiyah kesildi. Âdem ona, kardeşinin
nerede olduğunu sorunca: "Ben onun çobanı değilim" diye cevâp verdi..
Bu hadiseden sonra 100' yıl yaşayan Hz. Âdem hiç gülmedi...
Kabil Hâbil'i
Öldürünce Yemen cihetinde bulunan Aden'e kaçtı. Burada karşısına çıkan şeytan:
"Hâbil ateşe taptığı ve ona hizmet ettiği için, ateş onun kurbanını yedi.
Eğer sen de ateşe taparsan arzuna nail olursun" dedi. Bunun üzerine
Kabil, ateşe tapmaya mahsus bir ev yaptı ve ateşe taptı. Böylece de
âteş-perestlerin ilki olmuş oldu.
Kardeşini Öldüren
Kabil nasıl defnedileceğini bilmiyordu. Allah tarafından yekdiğeri ile kardeş
olan iki karga gönderildi. Dövüştüler; biri diğerini öldürdü; ona bir çukur
eşti ve üzerini toprakla Örttü[85].
Bu konuya ta'alluk
eden Kur'ân âyetlerini yukanda me'âlen gördük. Aslında kıssa bundan ibarettir.
Kur'ân'ın beyanı ile iktifa etmeyenler yukarıdaki tafsilatı -zora ki de olsa-
bulup, uydurup kitaplara doldurmuşlardır. Bunların doğruluğunu ne ile isbât
edeceğiz? Bunlara ait kitaplarımızda uzun veya kısa hiçbir hadîs mevcut
değildir.
Bir insanın evlâdım
kaybettiği zaman üzelmesi normaldir; ama acaba gerçekten Hz. Âdem 100" yıl
hiç mi gülmemiştir? Kabil ve Hâ-bil'den her birinin kurban- olarak ne takdim
etmiş oldukları ve bu konudaki tafsilat ne kadar garîb şeyleri ihtiva ediyor!
Hz. îshâk kurban edileceği zaman Allah tarafından onun kam bedeli olarak
gönderilen kurbanlık
HâbiTin takdim ettiği kurbanhkmış. Bunu neye dayanarak ileri sürebiliyorlar?
Tabiî hiçbir şeye! Bu tam bir is-râîliyyat örneğidir[86].
Ayrıca "Hz. İshak'zn kurbanlık olması" key-fiyyeti bizatihi bir
isrâîliyyattır ki bunu, ait olduğu yerde inceleli-yeceğiz.
Kabil'in kardeşinin
cesedini 40 gün veya bir yıl veya yüz yıl sırtında taşıması; beyaz olan teninin
siyahlaşması; âteş-perestlerin pîri olması v.s. bunlar tamamiyle asılsız
şeylerdir. Kabilin ilk katil olduğu sahih hadislerle sabittir[87]. îlk
katil oluşu kesinlikle bilinen Kabil'i biraz daha kötülemek, gözden düşürmek
için söylenmesi gereken, uydurulması icabeden her şey söylenmiş ve
uydurulmuştur. Mes'ele bundan ibarettir. Ayrıca şunlara da dikkat edilmesi
gerekir:
1 — Bazı müfessirler bu iki kişinin Âdem (s.aj'in bizzat
kendi oğulları olmayıp, Isrâîl oğullarından iki kişi olmasını daha doğru görmüşlerdir, Ama âyetin böyle
anlaşılmasına imkân yoktur ve bu çok yanlış ve hatalı bir tefsir tarzıdır[88].
2 — Bir kısım haberlerde Kabil'in kardeşini tuzağa
düşürerek ansızın öldürdüğü mukayyeddir. Şayet böyle olsaydı, karşı karşıya
gelip konuşmaları ve Kur'ân'ın buna dâir beyânları nasıl izâ edilecekti[89].
Kur'ân'ın zahirine ve âyetlere açıkça muhalif olmasına rağmen, tefsirlere
biraz daha fazla malûmat dercedebilmek için bunlar düşünülmeden yazılmıştır.
3 — Bazı rivayetlere göre, Şam'ın kuzeyindeki bir dağda
"Ma-ğâratü'd-Dem" (Kan Mağarası) isminde bir mağara vardırki, burası
Kabil'in kardeşini Öldürdüğü yer olarak gösterilir. Bu tamamiyle asılsız bir
haberdir ve isrâîliyyattır[90].
4 — Ibnü Asâkir'in, Ahmed îbn Kasîr'in hayat hikâyesi
meyâ-mnda kaydettiğine göre, salihlerden olan bu zat ru'yasında Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebu
Bekr, Ömer ve Hâbil'i görmüş ve Hâbil'e bu mağarada bulunan kanın kendi kanı
olduğuna dâir yemin teklif etmiş ve o da yemîn etmiştir. Hz. Peygamber de bunu
tasdîk etmiştir. Aynı rivayete göre Hz. Peygamber, Ebu Bekr ve Ömer bu yeri her
perşembe günü ziyaret etmektedirler.
Doğru bile olsa bu,
nihayet bir ru'yadır. Peygamberler dışında kalan kişilerin ru'yaları dînî
bakımdan herhangi bir hüküm gerektirmez. Ru'ya sâdece sahibini ilgilendirir.
Bunu Hâbil'in öldürüldüğü yeri ta'yinde delîl olarak kullanmak yersiz ve
ma'nâsızdır[91].
5 — Rivayetler arasında bir de kurbanın kabul alâmeti
olarak yakılmaktan bahsediliyor. Bu da
tam ma'nâsıyla îsrâîlî bir rivayettir[92].
6 — tslâmî eserlere girmiş bazı Ehl-i Kitâb rivayetlerini
nakleden Taberî: "Rivayetlerin hangisinin doğru olduğunu Allah
bilir"[93] der.
7 — Âdem (a~s.)'in oğlu Hâbil'in ölümünden duyduğu elemi
dile getiren bir mersiyyesi vardır. Bazı kitaplara çok uzun olarak kaydedilen[94] bu
şiirin Hz. Âdem'e ait oluşu şiddetle reddedilmiştir[95]. Bu
şiir tamamiyle uydurmadır, düzmedir.
8 — Rivayetlerde bir de kardeş olan iki karga yekdiğeri
üe dövüştürülmüş, buna dâir de pek çok tafsilâta yer verilmiştir. C. Hak
Kur'ân'da: "Sonra Allah bir karga gönderdi.." buyuruyor. îşte bunun
dışında kalan merviyyat da isrâîliyyattır[96].
9 — Kabil'in Hâbil'i öldürmesi üzerine deniz sulan acı ve
tuzlu oldu; meyvelerin tadı tuzu kalmadı gibi rivayetler de bâtıldır,
asıl-sızdır83.
Bütün bunlardan sonra
Elmalılı'nı dediği gibi şuna dikkat etmek bir din borcudur: "Herhalde
dikkat edilmek lâzım gelir ki, kıssadan istifâde için eşhasın (kişilerin)
ta'yîn-i hüvîyyetleri lâzım
olmadığından
"ale'I-ıtlak"
buyurulmug, kaydı ile de
efsânelere değil, zat-ı vak'anm hakikatine celb-i dikkat edilmiştir. Çünkü Kâbü
ve Hâbü kıssası nâ-miyle de acaib ü garâîb bir çok şeyler söylenmiştir. Binâenaleyh
hata olmak ihtimâlinden kurtulamıyacak olan bu türlü rivayetlerden ve
tafsilâttan kat'-ı nazarla yalnız nass-ı Kur'ân'i ta'kîp etmelidir"00.
Kitâb-ı Mukaddes
(Tekvin, 4/l:-l8)'de olay nisbeten muhtasardır. Tefsir ve diğer Islâmî
eserlerde geçtiği gibi Kâbü
ziraatçıdır, . Hâbil gobandir.. Takdimi hususunda geç kalmış olan
Kabil'in getirdiği kabul edilmez. Buna kızan Kabil, kardeşini Öldürür ve o
diyardan firar eder. C. Hakkın: "Kardeşin nerede?" sorusuna
da:" Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" tarzında yakışıksız
bir cevâp verir (Ayrıca bak. îslâm Ansiklopedisi, ilgüi madde)[97]. [98]
Îdrîs ismi Kur'ân-ı
Kerîm'de iki kerre geçer. Hemen bütün tef-sîr, tarih ve enbiya kıssalarından
bahseden eserler Jtdrîs (a.s.)'i ulûm ve fünûna vakıf olarak
gösterirler, tik defa kalem kullanan, elbise dikip giyen odur; rivayete göre
ondan evvel insanlar hayvan derileri giymekle iktifa ediyorlardı. Bu yüzden
yedi esnaf derneğinden biri olan terzilerin hâmisi ve pîri Idrîs (a.s.) olarak
kabul edilir. Tıp ve astronomi sahasında da maharetlerinden bahsedilir.
Bir nebî olarak ilk
defa ata binip, Kabil'in müfsid ahfadına karsı "Allah yolunda" cihâda
girişen de o idi. Cebrail'in ilk vahiy getirdiği nebî odur; kendisine 39
"suhuf" verilmiştir[99].
Et-Taberî, tefsîr,
XVI. 96; tarih,
r/1. 240-43; el-Arâis,
s. 43 v.d-f el-Kâmil. I. 59; el-Bidâye, I, 99;
Tarihu'l-Hamîs, I. 66-67; Mürûcü'z-Zeheb, I. 39; islâm Ansiklopedisi, îdrîs maddesi.
îdrîs'le ilgili olan
Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin meali şöyledir:
"Kitapda İdrîs'i
de an. Çünkü o sadık bir peygamberdi. Biz onu pek yüce bir yere
yükselttik" (Meryem, 19/57-58). "ismail'i, îdrîs'i, Zü'1-Kifl'i de
(yâdet Bunlann) her biri de sabır (ve sebat) edenlerdendi" (el-Enbiyâ,
21/85).
1 — îdrîs (a,s.)'in Yükseltildiği Yüce Yerden Maksat
Nedir?
a — Dördüncü
kat sema'dır. Bu görüşü ortaya atanlar Buharı ile Müslim'in Sahihlerinde bulunan
bir hadîse istinâd ederler[100]. Buna
göre Hz. Peygamber Mi'râc gecesinde Idrîs (a.s.)'i dördüncü semada görmüştür.
b — Altıncı
kat sema'dır;
c —
Cennet'dir (Bu rivayet birinci ile birleşir. Çünkü Cennet'in dördüncü semada
olduğu söylenmektedir[101];
d — Yedinci
semadır.
istisnasız bütün
müfessirlerce ortaya atılan bu rivayetleri, aynı tarzda tarih ve kasas
kitaplarında da bulabiliriz.
2 — İdris (a.s.)m Semâye Çıkış Sebebi Nedir?
Bununla ilgili olarak
tefsirlerde şüpheli bazı rivayetler vardır:
a — Idrîs
(a.s.)'in hergün Allah katma çıkan ameli, zamamnda yaşayan insanların
amellerine denk idi. Bu meziyyetinden dolayı "ölüm" meleği kendisini
sevdi ve Allah'tan îdrîs'le dost olmak için izin talep etti. Allah kendisine
izin verince, bir insan kılığında yere inip onunla arkadaş oldu. îdrîs (a.s.)
arkadaşının kim olduğunu olduğunu öğrenince, ondan kendisine "ölüm"
acısı tadtırmasını istedi. Allah'ın emri ile ölüm meleği bir saatlığma onun
canım aldı ve sonra yine iade etti. Ölüm meleği, durumun nasıl olduğunu sorunca:
"Çok zor" dedi. Bundan sonra îdrîs (a.s.), Cehennemi ve Cennet'i
göstermesini rica etti. Ricası kabul edildi ve Cehennem'i gördü. Cennet'e
girince gezindi, görüp dolaştı. Fakat ölüm meleğinin, "çık" emrini
dinlemedi ve: "Allah beni buradan çıkarmadıkça çıkmam" dedi. Allah ikisi arasında hakem olacak bir melek
gön-
derdi. Hakem, önce
ölüm meleğini dinledi; sonra îdrîs'e dönüp: "derdini anlat bakalım"
dedi. îdrîs (a.s.) kendisini, Kur'ân-ı Kerîm'de bulunan üç, âyetle müdafaa etti
ve: Allah Kur'ân-ı Kerîm'de:
1 — "Her can ölümü tadıcıdır." (Alü 'Imrân, 3/185) buyuruyor; ben ölümü taddim;
2 —
"Sizden hİQ biriniz hariç olmamak üzere ille oraya (Cehen-nem'e)
uğrayacaktır" (Meryem, 19/72)
diyor; ben oraya da uğradım;
3 — Allah Cennet ehli için: "Oradan bunlar
çıkarılacak da değildirler"
(el-Hıcr, 15/48) buyuruyor.
Andolsun ki, Allah çıkarma-dıkça burada çıkmam" dedi. Bundan sonra, hakem
olan melek hatiften şöyle bir ses duydu: "O, benim iznimle girdi, benim
emrimle yapü, Bırak onu!".
b —
Kâ'bü'l-Ahbâr'a İbnü Abbas tarafından, "Biz onu pek yüce bir yere
yükselttik" âyetinin manası sorulur. Ka'b bu soruya, şu tarzda cevâp verir: Allah
îdrîs (a.s.)'e: "Ben seni (amelini) her gün yeryüzü sâkinlerinin ameli
kadar yükselteceğim" der. Bunun üzerine îdrîs, meleklerden olan bir
dostuna bunu anlatır ve onun Ömrünü
te'hîr etmesi için Melekü'1-Mevt ile konuşmasını rica eder. Birlikte semaya
çıkarlar. Dördüncü kat semada Melekü'I-Mevt ile buluşurlar. îdrîs'in arzusunu
dostu olan melek, ölüm meleğine açar. Orda îdrîs'in, şu anda nerede bulunduğunu
sorar. O da sırtında olduğunu söyler. Ölüm meleği: "Hayret doğrusu! Bana
onun ruhunu dördüncü semada almam için emir verildi. Ben ise, yerde olan adamın
ruhunu nasıl olur da dördüncü semada alırım? deyip dururdum" dedi. Ve oracıkta
îdrîs'in ruhunu kabzetti[102].
Bu son rivayet, bir
çok noktalarda ilk rivayetle benzerlik arzet-mektedir. Muhtemelen bu iki
rivayet aynı olayın başka başka ifâdelerinden ibarettirler. îdrîs'in
yüceltilmesiyle ilgili olan bu rivayetlerden birinci ve sonuncu tam bir
isrâîliyyattırlar[103].
Es-Süyutî'nin i'tibâr
edip tefsirine aldığı (ed-Dürru'1-Mensûr, IV. 274) ve ravî tarafından Hz.
Peygambere isnâd edilen, bahsi geçen birinci rivayet için: "Onun sıhhatini
Allah bilir!" denmiştir[104].
Bazı ravîlerce Kur'ân-ı
Kerîm'de ismi geçen (es-Saffat, 37/123-32) îlyas'ın îdrîs olduğu iddia
edilmiştir. Bizim konumuz bunu tan-kîk değildir. Yalnız, aynı şahıs olsalar da,
ayrı ayrı kimseler olsalar da, bazı müelliflerce eserlere dercedilen İlyas'la
ilgili bir kısım rivayetler asılsızdır, isrâîliyyattır[105].
Tefsirler de dahil
olmak üzere bazı îslâmi kaynaklarda yer alan; "îdrîs (a.s.) şems (güneş)
mülkünün sahibi idi. Semaya çıkmak istedi. îzinle semaya çıktı. Orada
kabzolundu. Tekrar dirildi. Nebî müşârun ileyh (adı geçen îdrîs peygamber)
Cennet'in hüllelerini biçiyor" gibi sözlerin aslı yoktur[106].
îslâm Ansiklopedisine
"İDRÎS" maddesini yazan A. X WEN-SINCK: "Müslüman müelliflerin
hepsi, îdrîs'in İncirdeki efsâneye göre, ebedî hayata ermiş olan yahut
isrâîliyyatm söylediğine göre ölmeden Cennet'e giren Hanok olduğu fikrinde
ısrar ederler.. îdrîs hakkında verilen bu malûmatın başlıca me'hazı gayr-i mevsuk
ve muahhar yahûdî kaynaklan olmuştur" diyerek, mevcut haberleri kritikde
kendinden mukaddem aynı yolda yürüyen müslü-man münekkitlerine iltihak eder[107]. [108]
Nûh (a.s.), Kur'ân-ı
Kerîm'de ve Hz. Peygamberin hadîslerinde mühim bir mevkî işgal eder. Çeşitli
vesilelerle ismi Kur'ân'da 43 kerre geçer. Meşhur Tufan dolayısıyla insanlığın
"ikinci babası" kabul edilmiştir. Nûh (a.s.) îslâm'a göre, -Kitab-ı
Mukaddes bilgisinin aksine olarak- bir peygamberdir: hem de
"ülü'1-azm" peygamherlerden biridir1[109].
Kur'ân-ı Kerûn'in 28 âyetten müteşekkil 71. sûresi Nûh (a.s,)'un adıyla
tesmiye edilmiştir.
Nûh (a,s.J'ım ismi
etrafında pek çok esatir meydana gelmiş ve bunlar îslâmî eserlere de sızmıştır.
Aslında Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri ve aynı konuya ait sahih hadisler bilgi
olarak bize kâfidir ve bunların di şmda kalanlara ihtiyaç yoktur. Nûh
(a.s.)'la ilgili yüzlerce sayfadan mürekkeb bilgilerden bir kısmını baza başlıklar
altında toplayıp görelim[110]:
1 — Nûh (as.)*mı Ağaç Dikmesi:
Nûh (a.s.) yıllarca
kavmini doğru yola çağırdı. Fakat onlar gerçekleri kabule yanaşmadılar. Bunun
üzerine Allah, Nuh'a bir ağaç dikmesini emretti. Nûh emredilen ağacı dikti.
Ağaç büyüyerek her tarafa yayıldı. Allah kırk yıl sonra gemisini yapmak üzere,
ağacı kesmesini Nuh'a emretti.
2 — Nûh (a.8.) Gemiyi Kaç Yılda Yaptı?
Selmân el-Fârisî'den
rivayete göre Nûh (a.s.) gemisini 400 yılda yaptı. Gemi yapımında kullanılan
Hind ardıcı 40 yılda büyüdü. Ağa cm uzunluğu 30 arşını buldu, (Argın, parmak
uçlarından enseye kadar olan yerdir). Nûh gemisini C. Hakkın irşâd ve vahyi
ile yaptı.
3 — Geminin Şekli Nasıldı?
C. Hakk Nûh (a.s.)'a
gemisini Hind Ardıcı ağacından, eğrice ve devrek bir şekilde yapmasını, içinden
ve dışından ziftle sıvamasını gemide pencere kabilinden bir delik açmasını
emretti, Nûh (a. s.) Allah'ın emrine uygun olarak geminin yapımını tamamladı.
Yapımı tamamlanan gemi, baş ve arka kısmıyla bir horozu, gövdesi ile de bir
kuşu andırıyordu.
4 — Gemiye Binenlerin Sayısı:
Buna dair olan
rivayetlerde çeşitli rakkamlan ihtiva ederler:
a — Nûh
(a.s.) gemisine üç oğlu ile onların eşlerini ve kendi eşini bindirdi.
Oğullarının adları! Yâfes, Hâm ve Şam'dır, Hâm, gemide iken eşi ile münasebette
bulundu. Bunun üzerine babası ona soyunun değişmesiyle beddüâ etti. Tûfan'dan
sonra O Sudan'a geldi ve zencilerin atası oldu. Gemide bulunanların sayısı (yedi)
kişi idi.
b — Nûh
(a.s.)'un gemisinde ancak, Nûh kendisi, eşi, sonra üç oğlu ile onların eşleri,
yani topu bir ara (sekiz) kişi bulunuyordu.
c — Hâm,
Sânı, Yâfes adlı üç oğlu ile onların ailelerini ve kendisine îman etmiş olan 6
kişiyi gemiye aldı ki, mecmu'u (on) kişi eder (bazı rivayetlerde de, bu altı
kişiden başka Nuh'un kendi oğulları, gelinleri ve Nuh'un kendisi dahil olmak
üzere (on üç) kişi kaydı vardır).
d — Nûh
(a.s.)'un gemisine binenler -kadınlar hariç- on kişidir.
e — Ibnü
Abbas'tan nakle göre, Nuh'un gemisinde kendisiyle beraber 80 kişi vardı. Bu 80
kişi içinde oğulları Hâm, Yâfes, Sâm'la onların eşleri olan gelinleri de vardı.
Bunlardan başka Şît oğullarından kendisine îman etmiş olan 73 kişiyi de gemiye
aldı ki, hepsi bir arada 80 kişi eder.
5 — Gemiye İlk Önce ve En Sonra Alınan Hayvanlar:
Yine İbnü Abbas'tan
rivayete göre, Nuh'un ilk önce gemiye aldığı hayvan (yani canlı) karınca, en
son aldığı da merkeb (eşek) 'dir. Eşek gemiye alınırken göğsü geminin içine
girdiğinde, Iblîs kuyruğuna yapıştığı için eşeğin ayağı yerden kalkmıyordu.
Nûh:
"— Yazıklar olsun
sana! Gir" diye sesleniyordu. Eşek yerinden kalkıyorsa da gemiye
giremiyordu. Bunun üzerine Nûh {a.s.):
"— Şeytan yanında
olsa da gir!" diye seslendi (İbnü Abbas: "Bu söz, Nuh'un ağzından
yanlışlıkla çıkmış bir sözdür" der). Nûh (a.s.) bunu söyleyince şeytan
eşeği koyuverdi. Böylece eşek ve onunla birlikte îblîs de gemiye girdi. Nûh
İblîs'i gemide görünce:
"— Ey Allah
düşmanı! Gemiden çık" deyince Iblîs:
"— Sen; Şeytan
yanında olsa da gir demedin mi?" cevâbında bulundu. Nûh tekrar:
283
Ey Allah düşmanı!
Gemiden çık" dediğinde iblis:
-ü~~ B,enİTfemi^e
^maktan başka çare yoktur, alacaksın!" diye cevab verdi. Rivayete göre ÎMs
henüz geminin güvertesinde bulu-
nuyordu.
6 — Domuzun Yaratılması:
Rivayete göre gemide
hayvan tezekleri çoğalınca Allah Nüh
"— Sen filin
kuyruğunu çimdikleyerek sık!" diye vahyetü. Nûh (a.s.), filin kuyruğunu
çimdikleyerek sıkınca, kuyruktan birer tane erkek ve dişi domuz düştü. Onlar
gemideki tezekleri yemeğe başladılar..
7 — Kedinin Yaratılması:
Fareler dişleriyle
geminin ağaçlarını kemirerek delmeye başlayınca Allah Nuh'a, aralanın iki gözü
arasına vurmasını ilhâmetti. Bunun üzerine arslanın burun deliğinden erkek ve
dişi olmak üzere iki kedi çıktı. Onlar farelere saldırdılar. Böylece gemi farelerin
istilasından kurtuldu.
8 — Karga ve Güvercinin Gemiden Salınması:
Havarilerin isteği
üzerine Hz. îsa Allah'a düâ etti. Ve Nuh'un oğlu dirildi. Hz. îsa' Hânı'dan:
,"— Nûh (a.
s.)memleketlerin su altında kaldığım nasıl bildi?" diye sorduğunda, Hâm:
"— Nûh, haber
almak üzere kargayı gönderdi. Karga bir lâşe görerek ona takılıp kaldı. Nûh
kargaya korkak olmakla beddüâ etti. Bundan dolayı karga evlere alışmıyor. Nûh
bundan sonra güvercini gönderdi. Güvercin gagasıyla tutarak zeytin dalı
getirdi. Nûh, bundan memleketlerin su altında kalmış olduğunu anladı. Bunun
üzerine onun boynuna yeşil halka geçirdi. Hakkında hayır düâda bulunarak
emniyyet içinde yaşamasını ve insanlara alışmasını diledi."
9 — Sular Dağların Üzerine Ne Kadar Yükseldi?
Tevrat ehlinin
anlattıklarına göre sular, dağların üzerinden on-beş arşın yükseldi. Allah'ın
yarattıklarından canlı olan her şey ve
ağaçlar mahvoldu.
Ancak Nûh ve onunla birlikte gemide bulunanlar -ve Tevrat ehlinin
anlattıklarına göre- ancak Avc tbn 'Unk sağ kaldı.
10 — Tennûr
Kimindi?
Bir âyeti kerîmede:
"Nihayet emrimiz gelib de fırın kaynadığı zaman.." (Hûd, 11/40)
buyuruluyor. Bu "fırın kaynaması", yapılmış olan geminin yükselmesi
ve hareketine işaret manâsı taşıyor. Acaba -yeri, rengi, şekli, büyüklüğü
bizce meçhul olan- bu fırın kime aitti?
El-Hasen'den rivayete
göre, bu Tennûr (fırın) taştan yapılmış olup Havva'ya aitti. Sonradan Nuh'un
mülküne geçmişti.
11 — Tufan Hakkında Bir Şehâdet:
tbnü Abbas'tan
rivayete göre Havarî'ler Meryem oğlu îsâ'ya: "Sen bize Nuh'un gemisinde
bulunanlardan birini göndersen de bize bu geminin hâlini anlatsa idi"
dediklerinde, Hz. îsâ onlarla birlikte ilerledi. Onlar, topraktan bir tepeye
vardılar. Hz. Îsâ topraktan bir avuç alarak onlardan: "Bu nedir-biliyor
musunuz?" diye sordu. Onlar: "Hayır bilmiyoruz, Allah ile onun
elçisi bilir" cevâbında bulundular. Hz. îsâ: "Bu, Hâm'ın
kabridir" dedikten sonra tepeye sopayla vurdu ve: "Allah'ın izni ile
yerinden kalk!" dedi. Bunun üzerine biri başındaki toprakları silkerek
ayağa kalktı. O, ihtiyarlamıştı. Hz. îsâ ondan: "Sen ölürken böyle ihtiyar
miydin?" diye sorduğunda O: "hayır ben genç yaşımda iken ölmüştüm.
Fakat kıyamet koptu zannettim; kıyamet korkusundan saçlarım ağardı"
cevâbında bulundu. Bundan sonra Hâm Nûh (a.s.)'in gemisinin eb'âdı, katları,
muhteviyatı v.s. hakkında bilgi1 verdi. Havariler Hz. İsa'ya "Ey Allah
elçisi Hâm bizimle birlikte ailelerimize giderek orada otursun ve bize bu olup
bitenleri anlatsın" dediklerinde Hz. îsâ:" Yiyeceği olmayan kimse
nasıl sizin arkanızdan gitsin?" cevâbında bulundu. Hâm'a da:
"Allah'ın .izniyle yerine dön!" dedi. Hâm da eskisi gibi toprak oldu,
gitti.
12 — Nûh Tufanında Bir Anne Ve Oğlu:
Hz. Aişe'den rivayete
göre Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine şöyle demiştir: "Yüce Allah Nûh
kavminin (imansızlarından) herhangi biri esirgemiş olsaydı, küçük çocuğun
anasına acımış olurdu"
buyurdu.. Nûh geminin
yapımım bitirdikten sonra (Allah'ın bir harikası olarak) Tennûr kaynamağa
başladı. Sokaklarda sular çoğaldı. Anne yavrusunun hayatından korkmaya başldı.
Çünkü çocuğunu çok seviyordu. Kadın dağa çıkmak istedi. Sular dağın üçte
birine kadar yükseldi. Sular orayada geldiğinde kadın daha da yukarı çıktı.
Fakat su dağın üçte ikisine kadar yükseldi. Su oraya kadar geldiğinde kadın
dağın tepesine çıktı. Sular boyuna kadar yükseldi için kadın çocuğunu eliyle
daha yukarı kaldırdı. Nihayet sular çocuğu götürdü.
13 — Yâfes ve Ye'cûc - Me'cûc:.
Vehb İbn Münebbih'ten
rivayete göre; Sânı îbn Nûh, araplar-la fars ve rumîann atasıdır; Hânı
Sûdan'lılann; Yâfes Türk ve Ye'cûe-Me'cûc'Iarm atasıdır. Ye'cûc ve Me'cûc'ler
Türklerin amcalarının oğullandır.
Saîd îbn Müseyyib'den
aynı me'âlde bir rivayet daha vardır: "Nuh'un üç oğlu, onlardan her
birinin de üçer oğlu vardır. Nuh'un oğuları Sam, Ham ve Yâfea adlarında idi.
Arab, fars ve rum, Sâm'm oğulları olup her biri hayırlıdır. Yâfes'in oğullan
Türk, saklep, Ye'cûc ve Me'cûc olup, bunlardan hiç birinde hayır yoktur.
Hâm'ın oğullan Kıbtî, Sudanlı ve Berberîlerdir".
Nûh (a.s.) ve onun
soyu ile ilgili çok zengin sayabileceğimiz rivayet ve haberlere mâlikiz.
Yalnız konu ile ilgili merviyyât bir hayli gerçek dışı ve şüpheli şeyleri de
ihtiva etmektedir. Bu arada Ehl-i Kitab'a ait olanlar da epeyce bir yekûn
tutmaktadır[111]. [112]
Bir nebze aşağıda
temas edeceğimiz gibi, tefsir ve diğer îslâmî eserlerde yer almış Nuh'la ilgili
o kadar gok şey vardır ki, bunların hemen tamamı Tevrat'a dayanır. C. Hakk
tarafından Kur'ân-ı Ke-rîm'de belki onlarca yerde tahrif edildiği, bozulduğu,
ilâhî hüviyyet-ten zalim insanlann eliyle sıynldığı bildirilen Tevrat'a ve onun
şerhlerine dayanır. Eğer konunun uzaması endişesi olmasaydı bunları sayıp
dökmek isterdik. Rivayetlerden bir kısmının tahlili şöylece Özetlenebilir:
1 — Nuh'un
gemi yapmamda kullandığı ağanların yetiştirilmesi, kaç yılda yetiştirildiği,
gemi yapımının kaç yılda tamamlandığı, eb'âdı, biçimi, ziftle sıvanması ve
benzeri şeyler Tevrat'a ait bilgilerdir[113].
2 — Keza gemi yapımında kullanılan kerestenin cinsi,
geminin katlan, katlarına nelerin yerleştirilmiş olduğu da Kitab-ı Mukad-des'e ait bilgilerden
derlenmiştir[114].
3 — Tennûr'un kime ait olduğu, yeri v.s. hakkında
söylenenlerin ekseriyyeti de isrâîliyyattır"[115].
4 — Gemiye
binenlerin sayısı, kimlikleri; hayvanlar ve onların çeşitleri hakkında
söylenenlerin hemen tamamı da
isrâîliyyattır. Hele, hangi hayvanın önce, hangisinin sonra gemiye
alındığı; îblîs'-le merkep arasında geçtiği söylenen kuyruk tutma ve benzeri
şeyler tamamiyle tsrâîlî haberlerdir[116].
5— "Nûh
(a.s.) gemiye bindiği zaman 600 yaşında idi; bundan sonra 350 yıl yaşadı"
tarzındaki rivayet tamamiyle Tevrat'dan alınmıştır, ve Kur'ân'da bildirilen
gerçeklere aykırıdır. Zira Kar'ân-ı
Kerîm Hz. Nuh'un kavmi içinde, peygamber oluşundan Tûfan'a kadar 950 sene
kaldığını ifâde eder (el-Ânkebût, 29/14).
Tûfan'dan sonra kaç yıl yaşadığını ise sâdece Allah bilir[117].
6— Hz.
Nuh'un oğullarından biri gemiye binmemişti. Babası ona: "Oğulcağızmı, gel bizim yanımıza sen de
bin, kâfirlerden olma!" dedi. O babasına şu cevâbı verdi: "Bir dağa
sığınırım, o da beni sudan korur"[118].
Dik başlı ve saygısız
bir adam olduğu anlaşılan Hz. Nuh'un bu oğlunun "zina" mahsûlü olduğu
veya hanımının başka kocasından üvey oğlu olduğu yolunda da rivayetler vardır
(et-Taberî, tefsir, XH. 49-53). Bunlar gayr-i saiıîh ve batıl rivayetlerdir[119].
Zira Kur'-ân-ı Kerîm onun Nuh'un öz oğlu olduğunu söylüyor (Hûd, 11/42, 45). Bu
konuda başka söze lüzum yoktur. Bir peygamberin "ehl-i îman"dan olan.
hanımına "zina" isnâd edilmesi ise ancak zındıkların uydurmaları ve
inancı olabilir![120].
Gemiye binmeyi redden
Nûh (a.s.)'un oğlunu», Tufan Öncesi camdan bir sal yaptığı, Tufan olayının
vuku'unda bununla kurtulmayı düşündüğü yolundaki rivayetler de isrâîliyyattandır[121].
7— Gemide
kaç kişi vardı, bunların Nuh'a olan karabetleri ne idi, adları nelerdi?
Cinsinden bir yığın tafsilat vardır: 7 kişi idiler, 8 idiler, 10 idiler, 13
idiler, 80 kişi idiler; Nuh'un kendisi vardı, hanımı vardı, oğulları vardı,
gelinleri vardı; hanımlar hariç şu
kadar idiler..
Bunları tesbit
imkânsızdır: söylenenler "gaybı taşlanıa"dan öteye geçmez. Hem
faydasızdır, hem da lüzumsuzdur. Eğer bunların savaca bilinmesinde,
isimlerinin tesbitinde bir fayda olsaydı Allah veya onun elçisi bildirirdi.
Bildirmediğine göre kurcalamakta ne gibi bir kazanç olabilir?
Bu rivayetler içerisinde
bir de: "Gemide olanlar sadece Nuh'a karabeti olan kimselerdi"
me'âlinde olanı vardır ki, bu, açıkça Kur'-ân'a zıthk demektir. Zira âyette:
"Aileni ve îman edenleri içine yükle!" buyruluyor (Hûd, 11/40).
Demekki gemiye binenler Nûh, hanımı, oğulları ve gelinlerinden ibaret değildir[122].
8 — Bir
kısım rivayetlerde Hz. Nuh'un gemiye, eti yenen hayvanlardan 7'şer çift,
yenmeyenlerden ise 2'şer çift aldığı söylenir.
Tamamiyle Tevrat'a
dayanan bu haber Kur'ân-ı Kerîm'in: "Her birinden (her bir nev'inden erkek
ve dişi) ikişer çift (i)., (geminin) içine yükle" me'âlinde olan âyeti
(Hûd, 11/40) 'ne muhaliftir[123].
9 — îbnü
Abbas'a varan bazı haberlere göre Hz. Nûh Allah'ın emri üzere gemiye alınmaları
gerekenleri alınca, gemide bulunanlardan
bir kısmı: "Gemide aslan varken biz nasıl rahat edebiliriz?" yollu
konuşmalarla endişelerini izhar edince, Allah aslana hummayı musallat etti. Ve
böylece de aslan yeryüzünde ilk hummaya tutulan canlı varlık oldu[124].
İbnü Ebi Hâtim'in
tefsirine aldığı bu rivayet "mürsel"dir (el-Bidâye,. I. 111).
10—Tufan
esnasında suyun en yüksek dağları ne ölçüde aştığına ait olan rivayetler de
tamamen Tevrat'a dayanır[125]; ve
suyun dağları ne ölçüde aştığı bizi ilgilendirmez. Bunu bilmek ilmimizi artırmaz;
bilmemek de eksiklik sayılmaz116[126].
11—Bazı
haberlerde, Hz. Nûh ve onunla birlikte gemide olanların, yemek artıkları ve
dânell şeyleri yedikleri, hububatı öğüttükleri; bu hubâtı gemi içinde uzun
zaman karanlıkta kaldıkları için
güneşin gözlerine zarar vermemesi düşüncesiyle sürme taşı ile sürme yapıp
gözlerine, takviye maksadıyla sürdükleri yolunda beyanlar vardır. Bunlar,
tamamiyle asılsız, mesnedsiz, cühelanın i'tibâr ettiği ve asla i'timâda
şayan olmayan cinsten isrâîlî haberlerdir[127].
12—Tufan
günlerinden boğulduğu ileri sürülen anne-oğul:a ait haber, Hz. Peygamber'e
nisbet edilmiş bir hadîstir. Hadîsin ravile-rinden olan Mûsâ Ibn Ya'kûb,
hakkında söz edilmiş bir şahıstır. İbnü Me'în'in "sika" saydığı bu
şahıs için En-Nevevî: "kavı değildir"; Ibnü'l-Medînî ise O: "zayıftır münkeru'l-hadîstir"
demiştir[128].
El-Hakim'in
Müstedrek'inde hadîsi "sahîh" olarak nitelemesine kargılık ez-Zehebî
isnadının "muzlim" olduğunu ileri sürmüş ve sözü geçen, râvi Mûsâ Ibn
Ya'kûb'u hiç ehemmiyete almamıştır. (Mîzâ-nü'1-t'tidâl, IV. 475;
Tefsîru'l-Menâr, Xn. 79).
Madîs için
"garîb" tabirini kullanan İbnü Kesir (tefsîr, Ut. 555; el-Bidâye, I.
114), hadîse konu olan kıssanın Ka'bü'l-Ahbâr, Müea-hid ve daha bir çok
kişilerden de rivayet edildiğini kaydettikten son: "Bu hadîse en fazla
yakışan şey, onun mevkuf olması (yani Hz. Peygambere ait ©lmaması) ve
Ka'bü'l-Ahbâr veya onunla aynı paralelde olan birinden menkûl olmasıdır"
der[129].
Buna göre hadîs veya diğer bir ifâde ile Nûh Tûfan'ı esnasında boğulduğu
söylenen ana-oğula ait haber isrâîliyyattandır.
13—Gemide hayvan
tezekleri çoğalınca domuzun, fareler çoğalıp gemiyi delmeye kalkmea da kedinin
yaratıldığı yolundaki haberler de keza isrâîliyyattır[130].
14 —Masallara
konu olacak çapta tarif ve tasvir edilen 'Avc îbn Unuk (veya 'Anak) isimli dev (veya dev
yapılı adam da) rivayetlere göre Hz. Nûh'dan önce vardı ve Tufanda ölmedi. Ta
Hz. Mûsâ zamanına kadar yaşadı. Bu, inatçı, kâfir ve cebbar biri idi. Anası Âdem kıza 'Anak bunu zina
mahsûlü olarak dünyaya getirmişti. Boyu çok uzun olduğu için okyanusların
dibinden balığı tutar ve bu avlan güneşin gözünde (merkezinde) kızartırdı. Bu
adam gemide olan Hz. Nuh'a: "Bu küçük çanak nedir, neye yarar?" gibi sözler söyleyerek onunla
alay ederdi (et-Taberî, tefsir, XII. 37; tarih; 1/1. 264; îbnü Kuteybe, T.
Muhtelifi'l-Hadîs, s. 278-79, 286; el-Kâmil, L 72) .
C. Hak Tufan
münâsebetiyle yeryüzünde hiç bir canlı bırakmamıştı; her şey ölmüştü
(es-Şu'ara', 26/120). O halde, baştan sona bir masal olan bu 'Avc îbn 'Unuk'la
ilgili merviyyat nasıl olur da kitaplara geçer? Bu yalanlara, bu akıl, mantık
ve iz'an dışı îsrâîlî düzmelere nasıl itibâr edilebilir? Allah'ın
"ülü'l-azm"den olan yüce bir peygamberinin oğlu Tufanda boğulur da
bu Avc nasıl sağ feahr?
Tam bir kâfir ve azgın
olan bu muhayyel şahıs için bir de "ve-led-i zina" yalanı ortaya
atılmıştır ve bunun annesi Hz. Âdem'in kızıdır. Bu nasıl ve neye istinaden
söylenebilir?
'Ave'in boyunun
"3.333" zira' olduğu da söylenmiştir. Sahîh hadislerde
"Ebu'l-Beşer" Hz. Âdem'in boyu için "60" zira, ifâdesi geçer[131]. Öyle
görülüyor ki bu haber, Ehl-i Kitâb'm peygamber ve Allah düşmanı fâcir ve
zındıkları tarafından ortaya atılmış bir yalandan ibâretir[132].
15 —
Havarilerin talebi üzerine, Hz. îsâ'nın bir mu'cizesi olarak Nuh'un oğlu
Sâm'ın dirilmesiyle ilgili haberler de isrâîliyyat-tandir[133].
16—
Yeryüzünden suların çekilip-çekilmediğini anlamak üzere Nûh (a.s.)'un Önce kargayı (Tevrat tercemelerinde "kuzgun" olarak
geçer), arkasında da güvercini göndermesi; birine hayır düâ-da, ötekine de
bedduada bulunmasıyla ilgili rivayetler de isrâîliy-yattır ve bazı cümleler
aynen Tevratta geçmektedir[134].
17 — Bir
rivayette, oğullarından birinin yıkanırken Nûh
(a. s.)'a baktığı ve babasının bedduası ile zencî olduğu mukayyedtir ki, bu da zayıftır ve itimâda
şayan değildir[135].
18— Ye'cûc -
Me'cûc ve Türklerin Yafes'in oğullan olduğu veya Ye'cûc ve Me'cûc'un Türklerin
amca oğullan olduğu ve ve bunlarda
"hayır" bulunmadığı yolundaki haberler de itimâda şayan bulunmamıştır[136].
19— Bir
kısım rivayetlerde Nûh (a.s.)'un
kabrinin el'an bulunduğu yer de belirtilmiştir, îslâm tarihinin çok meşhur
bazı şahsiyetleri vardır ki, bize çok yakın bir mazide yaşadıkları halde onların
nerede medfun olduğu bilinmez. Buna rağmen arada binlerce belki on
binlerce-sene olduğu halde Nûh (a.s.)'un kabrinin yeri bellidir. Ve rivayete
göre kabir, Lübnan dağındadır. Müdekkıkler bu kabrin, Hicrî yedinci yüzyılda
meydâna getirildiğini ve Hz. Nuh'la alâkasının bulunmadığını belirtirler[137]. [138]
Hz. İbrahim, Kur'ân-ı
Kerîm'de isminden ve muhtelif kıssalarından çokça bahsedilen bîr peygamberdir.
Islâmî eserlerde mühim bir yer tutar. Kur'ân-ı Kerîm'in uzunca bir sûresi
"
Bunlardan da
anlaşılacağı üzere, Hz. İbrahim'in ismi etrafında ciltler dolusu bilgiyi ihtiva
eden pek çok rivayetler meydâna gelmiştir. Ne var ki, bu rivayetlerin içinde
bazısı - eüz'î de olsa - îslâmî olmaktan uzaktır.
1 — Hz. İbrahim'in Babası Ve İsmi:
1 Kur'ân-ı Kerîm, Hz.
İbrahim'in babasının ismini "Âzer" olarak zikreder: "Bir zaman
İbrahim, atası Âzer'e: Sen putları tanrı mı ediniyorsun?., demişti"
(el-En'âm, 6/74). Kur'ân'ın bu ifâdesine rağmen bazı İslâm bilginleri, İbrahim
(a.s.)'in babasının adını Tâ-rah ( )
olarak zikretmişlerdir.
2 — Hz. İbrahim'in Doğumu ve Günde Ne Kadar Büyüdüğü:
Bir gün Nemrud'un
üzerinde bir yıldız parladı. Bu yıldız o derece parlaktı ki, ay ile güneşin
aydınlıklarını bile görünmez bir hâle getiriyordu. Bu hâdise Nemrud'u çok
korkuttu. Bunun üzerine sihirbaz, kâhin, falcı ve iz ilminde usta olanları
çağırttı. Onlardan hadisenin iç yüzünü öğrendi. Onlar: "Memleketinde biri
zuhur ederek senin mahvına ve devletinin yıkılmasına sebeb olacaktır" diye
cevâp verdiler. Bundan böyle Nemrud yeni doğan erkek çocukları öldürttü ve
ihtiyaten erkekleri kadınlardan ayırdı ve yaşadığı köyü terkederek başka bir
köye tasındı. Nemrud'un bir köyde görülmesi mühim olan bir işi çıktı. İbrahim
(a.s.)'in babası Âzer'den başkasına güvenmediği için bu işi ona havale etti.
Gönderirken ona (işi için gönderdiğini, köyde bulunan eşi için): "Sakın
eşinle münasebette bulunma!" dedi. Âzer de: "Ben dînimde sabit bir
adamım. Dînimi buna feda edemem" diye cevâp verdi. Âzer köye geldi ve
ka-sınnı gördüğünde dayanamadan münasebette bulundu. Bunun üze-,rine Âzer eşini
Küfe ile Basra arasındaki 'Evr" adında bir köye kaçırarak bir mağaraya
yerleştirdi. Âzer karısının yiyecek ve içeceğini ve gerekli nesnelerini temin
ediyordu. Nemrûd, hâdisenin üzerinden uzu zaman geçtikten sonra: "Bunlar yalancı sihirbazların uydurdukları
sözlerdir; şehrinize dönünüz" diye emir verdi. Onlar bu / emir üzerine
yurtlarına döndüler. İbrahim doğdu. O, bir günde baş-1 kalanmn bir haftada, bir
haftada diğer çocukların bir ayda, bir ay-1 da, başkalarının bir yılda
büyüdükleri kadar tüyüyordu. Nemrud (hâdiseyi artık büsbütün untmuştu. Derken
İbrahim büyüdü.
3 — Hz. îbrahîm Emzikte İken Mağaradan Çıkınca Ne
Yaptı?
Hz. İbrahim'i anası
bir mağarada (inde) dünyaya getirmişti. İbrahim dünyaya geldiği bu mağarada
ancak 15 gün kaldı. Bundan sonra anasına: "Beni mağaradan çıkar da
bakayım" dedi. Karanlık bastıktan sonra anası onu mağaradan çıkardı.
İbrahim etrafına baktı; göklerin ve yerin yaratılışını, bunların keyfiyyetini,
nasıl vücuda geldiklerini düşündü ve: "Beni yaratan, bana rızık veren,
beni yediren ve içiren Rabbim'dir; benim ondan başka ilâhım yoktur" dedi.
Bundan sonra göğe baktı. Gökte bir yıldız gördü. (Bu, rivayete göre Müşteri
yıldızı idi) ve: "Benim Rabbim işte bu yıldızdır!" dedi. İbrahim
gözünü ondan ayırmayarak, kayboluncaya kadar takip etti. İbrahim,
yıldız.tbattıktan sonra: "Ben kaybolan nesneleri sevmem" dedi. Bundan
sonra ay doğdu. îbrahîm ay'ın aydınlığını gördüğünde: "Benim Rabbim işte
budur!" dedi. Ay'ı' batıncaya kadar takip etti. Ay battıktan sonra:
"Rabbim kendisi beni irşâd etmezse, ben azgınlardan olurum" dedi. Gün
aydınlanarak güneş doğdu. İbrahim, güneşin büyüklüğünü, parlaklığını ve onun,
gördüğü her yıldızdan daha parlak ve daha büyük olduğunu gördüğünde:
"İşte benim Rabbim budur; bu, hepsinden daha büyüktür!" dedi.
Güneş battıktan sonra
İbrahim: "Ben gökleri ve yeri yoktan var eden Yüce Allah'a ve hak dîne
doğru hulûsla yüzümü çevirdim. Ben higbir vakit ona ortak katanlardan
olmam" dedi.
4 — Hz. İbrahim'e Gölderin Açılması, Arş'i Görmesi:
Müfessirlerin,
"Biz İbrahim'e kesin ilme erenlerden olması için göklerin ve yerin büyük
mülkünü de öylece gösteriyorduk" me'âlin-de olan (el-En'âm, 6/75), âyetin
tefsîri münasebetiyle kaydettiklerine göre Hz. İbrahim'e birgün semalar
açılmış ve onlarda olup-bitenleri seyretmiştir. Bu seyrân esnasında Arg'ı da
görmüştür. Aynı şekilde kendisine yedi kat yer de açılmış ve onlarda
olup-bitenleri de seyran etmiştir. Bu seyrân esnasında gözü günah işleyen
kullara takılmış ve onlara beddüâ etmiştir. Bu bedduasına C. Hak tarafından:
"Ben kullanma şüphesiz senden daha merhametliyim. Onlar belki vaz
geçerler veya tevbe ederler" tarzında karşılık verilmiştir.
Aynı konu ile ilgili
olarak, biri Hz. Ali, diğeri de Mu'az îbnü Cebel'den mervî iki merfu' hadîs
vardır. Bunlar da aşağı-yukan aynı ma'nâdadır.
5 — Hz. İbrahim'e Gelen Allah Elçileri ve Maksadlan:
Hûd sûresinin 69.
âyetinde, Allah elçilerinin Hz. îbrahîm'e müj-de getirdikleri haber
verilmektedir. Acaba bu elçiler kimlerdi ve sa-l yılan ne kadardı?.
a — Üç kişi
idiler. Cebrraîl Mîkâîl, îsrafîl (bazı rivayetlerde israfil yerine Azrail
geçer);
b — Oniki
kişi idiler; c — Sekiz kişi idiler; d — Dokuz ikisi idiler; e — Onbir idiler; f
— Dört kişi idiler.
Acaba, sayılan ve
isimleri hakkında görüş birliği sağlanamayan bu elçilerin maksadı ne idi?
1 — Melekler gelince Hz. İbrahim'in hanımı Sâre, Lût
kavminin yaptığı meşhur ameli bunlarında yapacağını sandı. (et-Taberî, Tefsir, XII. 72);
2 — Es-Süddî'den nakle göre melekler Lût kavmini helak
için gelmişlerdi. Bunlar Hz. İbrahim'e genç ve yiğit erkekler suretinde
güründüler. Hz. İbrahim m
3 — Vehb îbn
Münebbih'den nakle göre elçiler gelince Hz. İbrahim'in hanımı gülmüştü. Bunun
sebebi, elçilerin kendisine îshâk'ı müjdelemiş olmalaradır.
6 — Hz.
İbrahim'in Torbasinda Kumların Un Olması:
Rivayete göre
yeryüzünde yaşamış olan ilk cebbar Nemrud'-dur. Halk, hububat ve yiyecek
maddeleri satın almak üzere onun katma gelirdi. Ahali onun önünden geçerken, O:
"Rabbiniz kimdir?" diye sorardı. Halk: "Rabbimiz sensin"
derdi. Önünden geçtiğinde İbrahim'den de: "Rabbin kimdir?" diye
sordu. İbrahim: "Mahlukları dirilten ve öldüren^ benim rabbimdir"
diye cevap verince, Nemrud: "Ben de diriltiyor ve öldürüyorum" diye
mukabelede bulundu. İbrahim: "Allah güneşi doğu cihetinden doğduruyor; sözün
doğru ise sen de güneşi batıdan doğdur" dediğinde, kâfir olan cabbâr
cevâptan aciz kalarak sustu. İbrahim'e hububat vermeden geri çevirdi. İbrahim
ailesi yanma dönüşünde, hiç çiğnenmemiş olan beyaz bir kum tepesinden geçerken:
"Şu tepeden kum alıp götür-sem, zuvalı görünce ilk anda hatırlan hoş
olur" dedi ve oradan kum alarak ailesi yanma döndü. Getirdiği eşyayı bir
tarafa koyduktan sonra kendisi uyudu. Eşi eşyayı kanştırarak baktığında,
çuvalda en iyi cinsten buğday bulunduğunu gördü. Bu buğdaydan yemek yaparak
İbrahim'e takdim etti. Ailesi yanında yiyecek nesne bulunmadığım bilen
İbrahim: "Bu nereden geldi?" diye sorduğunda eşi: "Senin
getirdiğin buğdaydan yaptım" diye cevâp verdi. İbrahim kendilerine
Allah'ın yiyeceklerini takdir etmiş olduğunu anladı ve Allah'a hamd ve senada
bulundu.
7 — Hz.
İbrahim'in Aldığı Dört Kuş:
El-Bakara sûresinin
260. âyetinde anlatıldığı üzere Hz. ibrahim, C. Hakk'tan ölüleri nasıl
dirilteceğini göstermesini düemişti.
Allah Ona: "inanmadın mı yoksa?" dedi. O
da: "inandım, fakat kalbimin
(gözümle de görerek) yatışması için (arzu ettim) dedi". Allah Hz.
Acaba bu âyette anılan
dört kuş ne idi?:
a —
Güvercin, horoz, tavus ve turna idi;
b — Tavus,
horoz, hindi ve kaz
c — ( )idi;
d — Tavus,
doğan, karga ve horoz idi;
e — Horuz,
tavus, karga ve güvercin idi;
f — Horoz,
karga, ördek ve tavus idi;
g — Horoz,
ördek, karga ve güvercin idi.
8 — Hz. İbrahim ve İsmail'in Eşiği:
Bu günkü Mekke
civarında mevcut kum çöllerinde Hz.
ismail ile annesi yalnız başlarına uzun müddet yaşayıp ömür sürdüler. Nihayet gün geldi, Hz.
İsmail'in annesi Öldü. İsmail (a.s.) Cürhümî'-lerden bir kızla evlendi.
îbraiıîm Mekke'ye gelerek îsmaü'in nerede olduğunu sordu. Evini gösterdiler,
9 — Hz.
İbrahim'in Burak'a Binmesi:
Hz.
10 — Hz.
İbrahim'in Oğlu îsmaîl Yerine Kestiği
Koçun Adı, Cinsi Ve Kesildiği Yer:
Es-Saffat sûresinin
100-107. âyetlerinde anlatıldığı üzere, Hz.
Müfessirler bu âyette
anılanJgı.rbjLnlıkJle.ilgilenmişler ve onu bazı yönleriyle tanıtmağa gayret,
etmişlerdir. Şöyle ki:
Muhammed İbn îshâk'm
rivayetine göre,
İsmail'in kurban kesilmesi
kararlattıktan sonra O babasına şu
tavsiyelerde bulunmuştur: "Beni
boğazlamak istiyorsan el ve ayaklarımı sağlam olarak bağla ki, kanımdan üzerine
bir şey sıçramasın; aksi takdirde
sevabım eksilir; ölüm hali ağır olduğu için, .bıçağın kesmesini duyduğum
vakit ızdırab çekebilirim.
Bıçağını bile ki, beni çabuk Öldürsün, ben de istirahat etmiş olurum.
Boğazlamak için yatırdığın vakit beni yüzükoyun yatır; alnım yere dokunsun;
yan yatırma. Çünkü bu takdirde yüzümü görünce kalbinde şefkat hissi doğar da
Allah'ın emrini yerine getirmekten seni
ahkoyar, diye korkuyorum. Gömleğimi anneme götürmeyi münâsib görürsen, bu annem
için bir teselli olabilir" dedi. îbrahim oğlunun bu sözlerini dinletikden
sonra: "Ey oğlum! Yüce Allah'ın
emrini yerine getirmek hususunda ne büyük yardımcımsın!" dedi. îbrahim
bundan sonra oğlunun-tavsiyye ettiği gibi- el ve ayaklarını bağladı. Bıçağını
biledi. Yüzü koyun yatırdıktan sonra bıçağı oğlunun boğa-- zina çalarak kendine
doğru çekti. O, artık işi bitmiş sanıyordu. Halbuki Allah'ın emri ile bıçak
tersine dönmüştü[142].
İşte bu sırada Allah, çocuk yerine boğazlanmak üzere Cennet'ten bir koç çıkardı. Bu koç güz mevsiminde kırk
yıl Cennet'te otlamışti. Bunun üzerine îbrahim oğlunu serbest bırakarak koçu
ta'kîbe koyuldu. Fakat onu Cemre-i 'Ula (şeytana ilk taş atılan yer)'ya kadar
takip ettiyse de yakalıyamadı. îbrahim koça yedi tane taş attı. Fakat hayvan
ansızın kaçtı; kendini yakalattırmadı. Nihayet Cemre-i Vustâ (şeytana taş
atılan ikinci ve orta mahal)'ya geldi. Koç orada da kendini yakalattırmayarak
İbrahim'i uğraştırdı. Bunun üzerine îbrahim ona yedi def'a taş attı. Koç
ansızın yine kaçtı; yine kendisini yakalattırmadı. İbrahim, Cemre-i Kübrâ
(şeytana son taş atma mahalli) Jda koçun arkasından yetişerek ona yedi tane taş
att. Fakat, koç orada da uğraştırdı. Nihayet İbrahim onu bu yerde yakahyarak
Mina'daki Kurban kesme yerine götürdü.
Rivayete göre koç,
büyük gözlü, beyaz renkte ve boynuzlu idi; Sebir dağında Semec ağacına bağlı
idi. Bazıları âyetteki (Zibh) ifâdesini "teke" diye tefsir
etmişlerdir. İbnü Abbas, İbrahim'in kestiği bu tekenin Âdemoğlu Hâbil
tarafından kurban edilen teke olduğunu söylemiştir. Saîd İbnü Cübeyr, koçun
kırk yıl Cennet'te ot-lamış olduğunu, aklı karalı alaca renkte olduğunu, yününün
kırmızıya boyanmış yüne benzediğini anlatmıştır.
îbnü 'Asâkir'in Hemmân
İbn el-Velid ed-Dımışkî'nin tercemesi meyanında el-Hasenü'1-Basrî'den
rivayetine göre Hz. İbrahim'in koçunun adı "Cerîr" idi[143].
11 — Hz. İbrahim'den Önce Ka'beyi Kimler Yaptı?
Kur'ân-ı Kerîm'de
('Alü 'Imrân, 3/96), ilk yapılan ve âlemlere feyz ve hidâyet (kaynağı) olan ev
(ma'bed)'in Mekke'deki Ka'be r olduğu
beyan edilir. Bu Beyt'in ilk olarak Hz. İbrahim ve oğlu îs-v mail tarafından
bina edildiğine dair de açık beyanlar vardır[144].
Hal böyle iken bazı
rivayetlerde Ka'be'nin ilk kez melekler veya Hz. Âdem tarafından yapılmış
olduğuna dair de kayıtlara rastlanmaktadır:
Ka'bü'l-Ahbâr'a göre,
C. Hakkın yer ve gökleri yaratmasından 40 yıl önce Ka'be su üzerinde köpük
halinde idi. Mücahid'den gelen bir rivayette de, Allah'ın yer yüzünü
yaratmasından 2.000 yü önce Beyt'in yerini yaratığı ve temellerinin arzın
yedinci ve en alt tabakasına kadar uzandığı zikredilir.
Hz. Ali'nin
torunlarından olan Muhammed îbn Ali'den yapılan uzunca bir rivayetten
anlaşıldığına göre Ka'be'yi ilk önce
Allah'ın i emri ile melekler yapmıştır[145].
Diğer bazı rivayetlerde de Ka'beyi ilk kez Âdem'in yine Allah'ın emri ile
yapmış olduğu sölenir[146].
Ka'-benin C. Hakk tarafından gökten indildiği tarzında da haberler vardır[147].
12 — Hz. İbrahim'e Melekü'I-Mevt'in Gelişi:
Hz. İbrahim'e
Melekü'1-Mevt (Azrail)'in gelişi ile ilgili pek çok merviyyat vardır. Bunlardan
birisini misâl olarak kaydedelim:
C. Hakk Hz. İbrahim'in
ruhunu kabzetmek istediğinde, Azrail'i bir ihtiyar kılığında kendisine
gönderir. İnsanlara yemek vermekte olan İbrahim, geriden gördüğü ihtiyarı yanma
getirir. İhtiyar eline aldığı lokmayı bazan gözüne, bazan da kulağına götürür.
Ağzına götürünce de aşağısından çıkar. Hz. İbrahim kendisi istemedikçe ruhunu almamasını Allah'a
yalvararak ister ve ihtiyara: "Ey İhtiyar, sana ne oldu da böyle
yapıyorsun?" diye sorar. O da: "İhtiyarlık!" der. İbrahim
adamın yaşını sorar; Bakar ki, adam kendisinden iki yaş büyüktür,
1 — Hz.
Ibrahîm'in babasının adını Kur'ân-ı Kerîm "Âzer" olarak zikreder[150].
Buna rağmen İslâm bilginlerinden bazıları, "Âzer" kelimesinin
İbrahim'in babasının lâkabı veya erkek kardeşinin ismi veya babasının adı veya
bir putunun adı olması ihtimallerinden bahsederek Kur'ân'ın zahirinden
uzaklaşmışlar ve îbrahimin babasının adının "Tareh" olduğunu iddia
etmişlerdir. Buna sebeb de, bu adın Tekvîn'de böyle tesbit edilmiş olmasıdır
(Tekvin, 11/26). Buna dair sahih hadîslerde asla bir işaret yoktur. Bu, İslâm'a
girmiş olan mühtedîlerce ortaya atılmış bir isimdir. El-Buharî,
et-Tarihu'1-Ke-bir'inde İbrahim'in babasının adım "Âzer" olarak
zikretmiş ve bu ismin Tevrat'ta "Tareh" olarak zaptedildiğine de
dikkatimizi çekmiştir. Bütün İslâm tarihçileri Hz. İbrahim'in nesebini tesbit
ederken mutlaka bu "Tareh" kelimesinden söz açmışlar, fakat
el-Buhârî dışında hemen hiç biri bunun Tevrat rivayeti olduğuna dikkat etmemiştir.
Bu rivayet Kur'ân'a açıkça zıttır. Bu zıtlık sebebiyle Tevrat'ın, bu konudaki
beyanı ve tarihgilerle müfessirlerin kaydettikleri rivâtyetlere itibâr edilemez[151].
2 — Hz.
İbrahim'in doğumuna yakın yıllarda, Nemrud'un gördüğünden bahsedilen ve
erbabınca te'vîl edilen ru'yâ hâdisesi ve bunun neticesi olarak İbrahim'in bîr
mağarada dünyaya gelişi ve günde ne miktar boy atıp büyüdüğüne dair olan
merviyyat da sahih değildir. Muhammed îbnü İslak tarafından rivayet edilen bu
kıssanın mevzu' oluşuna muhakkak nazarıyla bakılmaktadır. Çünkü,
-belirtildiğine göre- Muhammed îbnü İshâk bunu, bol bol hikâye uydudup
müslümanlar arasında neşreden ve gayeleri İslâm'ı ifsad olan yahûdîlerden
almıştır. Aynı kıssayı, es-Süddî kanalıyla İbnü Ebi Hatim de tefsirine
almıştır. İsmi Muhammed İbnü Mervân olan bu es-Süddî ise, hadiscilere göre,
ma'rûf bir yalanacıdır (Mîzânü'l-İ'tidâl, IV. 32-33; Tehzîb, 436-37)[152].
3 — Hz.
İbrahim'in mağarada ancak 15 gün gibi kısa bir müddet kaldıktan sonra annesine
bejıi dışarı çıkar demesi; önce yıldıza, sonra aya, sonra güneşe bakması ve
bunları ilk gördüğü anda her biri için: "îşte Rabbim!" demesi;
nihayet güneşin de batışıyla bunların hiç birinin gerçek.ilâh olmıyacağmı
söylemiş olduğu yolundaki rivayetler de tamamiyle isrâîliyyattır. Kur'ân-ı Kerîm'de
de anlatılan bu olay[153].
Hz. İbrahim 15 günlük iken değil, kavmini irşada başladığı zaman yani nübüvvet
günlerinde olmuştur ve bunu yapmaktan, maksadı kavmini hak din. olan İslâm'a ve
Allah yoluna yöneltmekt^ri[154].
Ibnü Cerir et-Taberi
tefsirinde[155], Hz. İbrahim'in yıldızı
ilk gör-düğüğ anda: "İşte benim ibâdet hususunda Rabbim!" demiş olduğunu
nakleder ki, bu asla sahih ve caiz değildir. Bu, hakkında A. î. Hanbel'in:
"Ona ait pek çok münker şeyler vardır"; tbnü Hacer el-Askalânî'nin:
"Doğru bir adamdır ama ara sıra hata
yapar[156]" dediği Ali İbn Ebi
Talha ve yine bazı muhaddislerce aynı tenkidlere uğrayan Mu'âviyetü'bnü Ebi Salih
tarikiyle rivayet edilmiş, bir haberdir. Her ne olursa olsun, bizim inancımız
/"Halîlu'r-Rahmân" lakabıyla anılan Hz. îbrahim gibi bir peygamberin
küçükken müşrik olmasını reddeder[157].
4 — Hz.
İbrahim'e göklerin açılması, Arş'ı görmesi; yerlerin açılması, arzın
tabakalarım müşahade etmesi; günah işler vaziyette gördüğü kullara bedduası ve
C. Hakkla mükâlemesine ait rivayet edilenlerin de ash yoktur[158].
Aynı konuya ait Peygamber'e nisbet edilen iki hadisin de sıhhati sabit değildir[159].
5 — Kur'ân-i
Kerîm'de bahsi gecen[160] ve
Hz.
Elçilerin isimleri ve
sayıları ancak tevkîfî ve ilâhî bir haberle bilinir. Kur'ân'da ve Hz.
Peygamber'in hadislerinde böyle bir şey yoktur.
Hz. İbrahim'in
hanımının, elçilerin Lut kavminin amelini işlemeye gelmiş olmalarını
zannetmesi; ayrıca, gülmesinin sebebinin de kendisine Hz. îshâk'm müjdelenmes[161]
tarzında anlaşılması ve bu konuda söylenenler isrâîliyyattır. Islâmî
merviyyattan değildir .
Hz.
lâm'ın melek
talakkisine aykırıdır ve tamamen Tevrat'a ait ifâdedir[163].
6 — Nemrud'a
tahıl istemek üzere gitmiş olduğu seferden dönüşünde Hz. İbrahim'in
torbasındaki kumların evine varınca un olduğu yolundaki rivâyetlerı[164]de
isrâîliyyattı[165].
7 — C.
Hakk'ın Hz. İbrahim'e ölüleri nasıl dirilttiğini göstermek maksadiyle
kendisine almaşım emrettiği dört kuşun ne olduğu halandaki rivayetleri yukarıya
aldık[166]. Bu rivayetler yedi'ye
kadar yükseliyordu. Hz. îbrahim eğer almışsa dört kuş almıştır. Bu, bir anda
sayılır ve biter. Bunların -isimleri değişmek şartıyla- yediye kadar çıkması
işin içinde bir şekk bulunduğunu hemen ifnam ediyor Bu kuşlara dair Hz.
Peygamberden herhangi bir beyan gelmemiştir. Bunlar tam bir israîliyyat
numunesidirler; hiçbir faideleri yoktur. Kitaplar bunlarla doldurmak,
okuyucuları meşgul etmek ve böyle şeylerle ömür tüketmek en azından abestir[167].
Ayrıca müfessirlerden
bir kısmı da kuşların "niçin dört" olduğu üzerinde durmuşlardır ki,
bu konudaki beyanların ne bir mesnedi ve ne de bir dayanağı vardır. Bunlar
tamamiyle hayal mahsûlü şeylerdir; "gaybi taşlama"dan başka bir şey
değildir[168].
Ayrıca Hz. İbrahim'in
kuşları aldığı, kestiği, tüylerini yolduğu, etlerini parçalayıp birbirine
karıştırdığı, ezip hamur yaptığı yolunda da bn1 sürü şeyler söylenmiştir ki,
âyetin bunlara delâlet etmediği ve bunların baştan sona lüzumsuzluk örnekleri
olduğu ifade edilmiştir[169].
8 — Kuşlarla
birlikte bahis konusu edilen
dağlar, bunların adı ve adedi
ile ilgili olan haberler de kabule şayan değillerdirler.
9— Hz.
İbrahim'in arasıra Mekke civarında bulunan oğlu İsmail'i ve onun hanesini
ziyaret etmesi, gelinleriyle muhatap olması ve bu arada sözü edilen
"eşik" değiştirme ile ilgili
olarak rivayet
edilenler de iddiaya
göre isrâîlî haberlerdendir, tbnü Abbas'a ait ve hayli uzun olan bu rivayetin
çok az bir kısmı merfu', geri kalanı I
ise mevkuftur. Mevkuf olan haberin bazısının "garib" olduğu ve
/ VA îbnü Abbasca Elıl-i Kitap'tan
rivayet edildiği söyleniR[170]"
10 — Keza,
Hz. İbrahim'in bu ziyaretlerinde Burak'a binmesi de aynı cins haberledendir[171].
11 — Hz.
îbrahim tarafından oğlu îsmaîl yerine kurban edilen koçun adı, rengi biçimi,
kaç yıl Cennet'te kaldığı, kaç yıl otiadığı, Hz. İbrahim'e gelişi, kaçması,
kovalanması, nerede ve hangi cins ağaca bağlı olduğu, Hâbil'in takdim ettiği
kurbaııMolması v.s. gibi bilgileri ihtiva eden rivayetler de isrâîliyyattır.
Bunlar lüzumsuz ve faydasız şeylerdir[172].
İsmail yerine kurban
edilen hayvanın teke değil koç olduğuna
dair A. 1, Hânbel'in müsned (I. 297)'inde bir hadis vardır.
12 —Ka'be'nin
Hz. İbrahim'den önce yapıldığını ihtiva eden rivayetlerin[173]
tamamı gayr-i sahihtir ve isrâîliyyattır[174].
13 — Hz.
îbrahim'e Melekü'l-Mevt'in gelmesi ile
ilgili olarak pek çok şey söylenmiştir. Bilhassa Îbnü Asâkir'in benimseyip derlediği
bu haberlerin sıhhati de sabit görülmemiştir[175].
Özellikle Ib-nü'I-Esîr bu yoldaki haberlere dirayet yönünden itirazlarda bulunmuştur[176].
14 —Hz.
İbrahim'in ateşe atılmadan önce Cibril
ile bazı Özel şsyler konuştuğu ve ona ( )
dediğini ifade eden rivayetin asıl yoktur[177].
15 — Dünya
yüzünde ilk kez mu'aneka eden (ve böylece de kucaklaşmayı adet haline
getiren)'in Hz. İbrahim olduğu me'âlindeki hadisin aslı yoktur[178].
16 — Yüzünde
ağarmış kıl görünce, en evvel kıl ağarmasından ve kocalıktan feryad edenin Hz.
İbrahim olduğu yolundaki sözler asılsızdır[179].
Kitab-ı Mukaddes'te
Hz. îbrahimle ilgili yukarıda işaret ettiklerimizden ayrı olarak bazı detaylı
bilgiler daha mevcuttur[180]. [181]
[1] Ayetler: Bakara, 2/31, 33, 34, 35, 37; 'AIü 'Imran; 3/33, 59; Mâide, 5/27; A'raf, 7/11, 19, 26, 27, 31, 35, 172; îsrâ', 17/61, 70; Kehf, 18/50; Meryem, 19/58; Taha, 20/115, 116, 117, 120, 121; Yasîn, 36/60...
[2] El-Isra1, 17/61; el-A'raf, 7/12; Sad, 38/76; MÜ'minûn, 23/12; Secde, 32/17. ,
[3] Es-Saffat, 37/11
[4] EI-Mü'minün, 23/12.
[5] EI-Hıcr, 15/26, 33;- erJRahmân, 55/14.
[6] Et-Taberî, tefsir, I. 195 v.d.; târih, 1/1. 199 v.d.; et-Tabressî, I. 76 v.d.; tbnü Kesîr, I. 130-31 v.d.; el-Bidâye, I. 68 v.d.; Ibnü'1-Esîr, el-Kâmil, I. 27 v.d
[7] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 247-248-249.
[8] Ibnü Kesîr, I. 132, 133; el-Bidâye, I. 86. .
[9] Îslâm Ansiklopedisi, Âdem maddesi (I. 134).
[10] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 249-250.
[11] El-Bakara, 2/34; el-A'raf, 7/11; el-Isra', 17/61; .el-Kehf, 18/50; Taha, 20/116...
[12] Et-Taberî, XIV. 31; es-Sülemî, Hakaik, varak 9a; tbnü Kesîr, IV. 160-61.
[13] îbnü Kesîr( W. 160-61.
[14] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 250-251.
[15] En-N
[16] Er-RÛm, 30/21; eş-Şûra, 42/11.
[17] Et-Taberî, tefsîr, I. 229 v.d.; tarih, 1/1. 140-41; el-Arais, s. İS; Tabressî, I. 84-85; M. Tenzîl, X. 122; îbnü Kesîr, I. 137; el-Kâmil, I. 32-33; Mekkî Ibn Hammuş, Tefsîr, Varak 8b; tbnü Âdil, Kitâbü'I-LÜbâb, vartık 34b, A. Çâviş, Esraru'l-Kur'ân, I. 138.
[18] Abdü'lrAzîz Çâvig, Esraru'l-Kur'ân, I. 138.
[19] Tekvin^ 2/18-23; 3/20.
[21] El-Matürîdî, et-Te'vîlât, varak 12b; el-Kugeyrî, Letaifü'l-tsârat, varak 10b.
[22] Et-Tabressî, I. 87; Z. Mesîr, I. 6S.
[23] El-Matürîdî, et-TeVîlât, varak 12b; el-Kirmânî, Lübâbü't-Tefsîr varak 9a; et-Tabressî, I. 87. .
[24] El-Vahıdî, el-Vasît, varak 16a; eUTabressî, I. 87; M. Tenzîl, I. 22.
[25] Et-Taberî, I. 236.
[26] el-Vahıdî, el-Vasît, varak 16a.
[27] Tefsîru 'Askerî, varak 54a; Tefsîru Ebi'1-Deys, varak 14a; îbnü Tayfur es-Seeâvendi, varak 13a.
[28] Süfyan es-Sevrî, Tefsir, s. 69; et-Taberî tefsîr, I. 235-37; tarih, 1/1. 143-44, 145 v.d.; el-Arais, s. 19; el-Kirmanî, Lübâbü't-Tefsîr, varak 9a; el-Isfirâyînî, Tacü-t-T^eracim, varak 21b; et-Tabressî I. 87; M. Tenzîl, I. 22; Z. Mesîr, I. 67; îbnü 'Âdil, Kitâbü'l-Ltibâb, varak 35b; et-Tibyan, I. 168.
[29] Et-Taberî tefsîr, 1.236; tarih, 1/1. 144-45; eLMatürîdî) et-Te'vîlât, varak 12b; es-Sa'lebî, el-Keşfü ve'1-Eeyân, varak 25a; el Arais, s. 19; Z. Mesîr, I. 67; el-Kâmil, I. 33.
[30] Et-Te'vilât, varak 12b; îbnü 'Âdil, Kitâbü'l-Lübâb, varak 35b; îbnü Kesîr, I, 139, 141.
[31] Et-Taberî, I. 238.
[32] İbnü Adil, Kitâbü'1-L.übâb, varak 35b.
[33] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 253-254-255-256.
[34] Et-Te'vîlât, varak llb; Tefsîru'l-Askerî, varak 54a; es-sa'Iebî el-Keşfü ve'I-Beyân, varak 25a; el-Arais, s. 18; el-îsfirâyînî, T. Teracim, varak 21b; Lübâbü't-Tefsir, varak 9a; îbnü Tayfur, varak 13a; Ibnü Kuteybe, T. M. Hadîs, s. 139; et-Tibyân, I. 157; Z. Mesîr, I. 66.
[35] Tefsîru Ebi'1-Leys, varak 13b; et-Taberî, I. 232; lbnü'l-Arabî; A. Kur'ân, I. 10; el arais, s. 18; el-Vahidî, el-Vasît, varak 16a; el-Mehdevî, et-Tahsîl, varak 5a; Ibnü 'Adil, K. Lübâb, varak 35a; et-Tibyân, I. 157; el-Keşşâf, I. 127; et-Tebressî, I. 85; 2. Mesîr, I. 66; İbnü Kesîr, I. 137.
[36] îbnü 'Adil, K. Lübâb, varak, 35a.
[37] Tefsîru Mukatil, varak 9a; Et-Taberî, I. 231; et-Te'vîIât, varak, llb; LÜbâbü't-Tefsîr, varak 9a; el-îsfirâyînî, T. Teracim, varak, 21b; Tefsîru Ebi'1-Leys, varak, 13b; el-'Arâis, s. 18; el-Keş§âf, I, 127; el-Kâmil, I. 34; RĞcits et Personnagfes Bibliques dans la Çöğende Mahometane, (Revue des Ğtudes juives, 75 (1928) s. 115).
[38] Tefsîru Mukatil, varak, 9a; et-Taberî, I. 231; es-Sa'lebî, tefsir, varak 25a; el-Arais, s. 18; el-Vâhidî, el-Vasît, varak, 16a; El-Mehdevî, et-Tahsîl, varak, 5a; îbnü Adil K. Lübâb, varak, 35a; et-Tibyan, I. 157; et-Tab-ressî, I. 85; Z. Mesîr, I. 66; es-Secâvendî, varak, 13a.
[39] Ibnü Kesîr, I. 138.
[40] Z. Mesîr, I. 66; Ibnü Kesîr, I. 138.
[41] Et-taberî, I. 232; el-Vahidî, el-Vasît, varak, 16a; el-Kircnanî, L. Tefsîr, varak, 9a; Tefsîru Ebi'1-Leys, varak, 13b; el-Mehdevî et-Tahsîl, varak, 5a; îbn Adil, K. Lübâb, varak, 3.5a; et-tibyan, I. 157;' el-Keşşâf, I. 127; et-Tabressî, I. 85; Z. Mesîr, I. 66.
[42] Et-Taberî, tarih, I/I. 149; ibnü Kesîr I. 138.
[43] ELArâis, s. 18; tefsîr, varak, 25a; el-Kirmânî, L. Tefsîr, varak 9a; î. T. es-Secâvendl, varak, 13a; el-lsfirâyînî, T. Teracim, varak, 21b; et-Tibyan, I. 157; Z. Meşîr, I. 66.
[44] Et-Taberî, I. 231; et-Tibyân, I. 157; Z, Mesîr, I. 66.
[45] Et-Taberî, I. 232.
[46] Es-Sa'lebî, el-'Arâis s. 18.
[47] Et-Taberî, I. 232; et-Te'vîlât, varak, llb; eUKirmânî, L Tefsîr, varak, 9a.
[48] El-lsfirâyînî, Tacü't-Terâcim, varak, 21b.
[49] Tefsiru Askerî, varak, 54a.
[50] Aynı kaynak, aynı yer.
[51] Mekkî İbnü Hammûş, tefsîr, varak, 8b; M. Gayb, IH. 5-6; el-Kâsimî, II. 108.
[52] el-Maturîdî, et-Te'vîlât, varak, 12b.
[53] EI-Bidâ-ye, I. 75; Tefsîru'l-Menâr, I. 27S.
[54] Et-Taberî, I. 233; İbnü Kesîr, I. 138.
[55] et-Taberî, tefsîr, I. 235, 237; tarih, 1/1. 145 v.d.; Tefsîru Ebi'1-Leys, varak, 14a; M. Tenzîl, I. 22, 23; el-Kâmil, I. 34; el-Maverdi, el-TJyûn, varak, , 27a; es-Sa'Iebî, el-KeşfÜ ve'1-Beyân, varak, 25a; îbnü 'Adil, Kitabü'I-Lübâb( varak, 35b; 1, T. es-Secâvendî, varak, 13a; îbnü Kuteybe, T.M. Hadîs, s. 139-40.
[56] Müslim'de: "Havva olmayaydı, kadın cinsi zevcine ebediyyen hiyanet etmezdi" me'âlinde bir tek cümle vardır. Bunun dışına konu ile ilgili başka herhangi bir îslâmî habere mâlik değiliz- (Müslim, K. Rada', bab. 19; en-Nevevî, X. 59).
[57] İbnü'l-Arabî, A. Kur'ân, I. 19; el-Kâmil, I. 35.
[58] Et-Taberî, tarih, 1/1, 144.
[59] Et-Taberî, Vin. 14.0, 143; tbnü Kesîr; IH. 154; el-Bidâye, I. 78.
[60] El-Bidâye, I. 78.
[61] Et-Taberî tefsîr, VIII. 142 v.d.; tarirh, 1/1.160 v.d.; es-Sa'lebî, el 'Arâis, s. 20; îbnü Kesîr, I. 139; el-Kâmil, I. 34.
[62] Aynı Kaynaklar ve aynı yerler.
[63] İbnü Kesîr, I. 139,
[64] EI-Bidâye, I. 78.
[65] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 256-257-258-259-260-261-262-263.
[66] Et-Taberî, tarih, 1/1. 162 v.d.; el-'Arâis, s. 20; Z. Mesîr, I. 68; M. Tenzîl, î. 23; el-Kâmil I. 36-37; el-KurtuM, î. 320; İbnü Kesîr, I. 139-40; IV. 374; Tarihu'1-Hamîs, I. 53; Mu'cemü'l Buldan, ilgili kelimeler.
[67] IbnÜ Kesîr, IV. 374; Tefsîru'l-Menâr, I. 279; el-Kasimî, VII. 2643. 264
[68] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 263-264.
[69] Et-Taberî, tefsir, I. 235 v.d.; VIII, 143-44; tarih, 1/1. 140-48; el-Arâis, s. 21; el-Kâmil, I. 34; îbnü Kuteybe, T.M. Hadîs, s.- 139.
[70] Et-Taberî, tefsir, I. 235; VIII. 143-44; tarih, 1/1. 14.6-48; El-Arais, s. 21; el-Kâmil, I. 34; İbn Â'dil, K. Lübâb, varak, 35b; tbn Kuteybe, T.M: Hadîs, s. 139; La LĞgende Biblique Dans D'tslam (Revue des Ğtudes Juives, 98 (1934) s. 4).
[71] el-Mâturîdi, et-Te'vîlât, varak, 12b; tbn 'Âdil, K. Lübâb, varak, 35b;. Ibn Kesîr, I. 139-141.
[72] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 264-265-266.
[73] M
[74] Ed-Dtirrü'l-Mensur, I. 61 v.d. Buna ait diğer görüş ve rivayetler için bak. et-Tibyân, I. 169; et-Taberî, I. 89.
[75] Ebu Şühbe, Mecelletü'l-Ezher, XXV. 895.
[76] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 266-267.
[78] Et-Taberî, tarih, .1/1. 165-78; el-Arais( s. 21-25; Tefsiru'n-Nakkag, 52a-b; İbn Kuteybe, T.M. Hadîs, s. 281; TarihuU-Hamîs, I. 53 v.d.; el-KamiI, I. 36 V.d. (60) El-Hicr, 15/39, 42; Sad, 38/82.
[79] Maksad, çocuklarına put isimleri takan müşriklerdir; Âdem ve Havva değildir.
[80] Et-Tırmizî, K. Tefsir, bâb. 8; A.t Hanbel, V. 11; et-Taberî, tefsîr, IX. 146; tarirh, 1/1.207. Bu hadîsi ayrıca, el-Hakim, İbnü Ebî Hatim, Ebû Bekr ibn Merdûye de rivayet etmişlerdir (îbn Kesîr, HI. 264).
[81] Ibnü Abbas, Tenvîru'UMikbâs, s. 143; et-Tabert, tefsîr, IX. 146 v.d.; tarih, 1/1. 207-10; tbnü'l-Arabî, A. Kur'ân, H. 808-809; el-Keşş;f, H. 187; M. Tenzîl. I. 358-59; Z. Mesîr, IH. 301 v.d.; et-Tibyân, V. 54-55; et-Tabressî, H. 509-10; Ibnü Kesîr, II. 264-65; eLKâmil, I. 45; el-Ka-simîı Vn, 2921-22.
[82] İbnü'l-Arabî, A. Kur'ân, II. 809; îbnü Kesîr, III. 264-65; el-Bidâye, I. 96; el-Kasimî, VII. 2921; et-Taberî, VIII. 307, not. 7 (A.M. ŞâJcir neş-ri); 2. Mesîr, III, SO2, not. 1; III. 303, not. 3; Tefsîru'I-Menâr, IX.479-80
[83] Et-Taberî, XIII. 307, not. 7 (A.M. Şâkir neşri); tbnü'I-Arabî, A. Kur'ân, H. 809; et-Tibyan, V. 54-55; et-Tabressî, İT. 509-10; el-Kurtubî; VH. 338; Ibnü Kesîr, III. 265; el-Kasimî, VH. ,2922; Tefsîru'l Menâr, IX. 482-83.
[84] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 269-270-271-272.
[85] Konuya temas eden kaynaklar için bak. et-Taberî, tefsîr, VI. 186 v.d.; tarih, Ijl. 189 v.d.; el-Arftis, s. 26 v.d.; et-Tibyan, III. 491 v.d.; et-Tab. ressî, II, 182 v.d.; el-Keşşâf, I 623 v.d.; tbnü'l-Arabî, A. Kur'ân, 31. 68ö v.d.; 2. Mesîr, n, 331 v.d.; tbnü Kesîr( E. 542 v.d.; el-Kasimî VI. 1942; Tefsîru'l-Menâr, VI. 340 v.d.; MurucÛ'z-Zeheb, I. 35 v.d.; el-Kâ-mll, I. 44-45; el-Bidâye, I. 92 v.d.; E. Zühûr, s. 47 v.d,; Tarîhu'l-Hanıîs, I. 59 v.d.; Abdülvehh&b en-Neecâr, a. 22-23.
[86] Z. Mesîr, II. 333, not. 1.
[87] El-Buhârî K. Cenâiz, bâb. 33; K. Enbiya, bâb. 1; K. Diyât, bâb. 2; K. î'tisâm, bâb. 15; Müslim, K, Kasâme, hadîs no. 27; et/Krmiz^ K.'Ilm, bâb. 14; en-Nesâî, K. Tahrîm, bâb. 1; Ibnü Mâce, K. Diyât' bâb. I.
[88] Ibnü'l-Arabî, A. Kui^ân, II. 588; el.Kâmü, I. 45; Tefstru'LMenâr, VI. 342.
[89] Et-Taberî VI. 192; et-Tabressî, II. 184.
[90] EI-Eidâye, I. 94.
[91] Aynı eser, aynı yer.
[92] Tefsîru'l-Menâr, VI. 342.
[93] Et-Taberî, tarih) 1/1. 195.
[94] EI-Arâis, s. 28;'Mürûcü'z-Zeheb, I. 36-37; Tarihu'l-Hamîs, I. 61.
[95] El-Keşşâf, I. 626; M. Gayb, XI. 208; el-Bidâye, I. 95; Mîzânü'l-Î'üdâl, I. 73; Ruhu'l-Meânî VI. 115; Mecelletü'l-Kzher, XXVI. 530-31; İzmirli, S.C, Nebeviyye Mukaddemesi, s. 103.
[96] Tefsîru'l-Menâr, VI. 346. (89) îzmirli, S.C. Nebeviyye Mukaddemesi, s, 103.
[97] EJmalılı, IH. 3653; Aynı yoldaki tenbîhat için bak. Tefsîru'I-Menâr, VI, 341j 342.
[98] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 272-273-274-275-276-277-278.
[99] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 269-270-271-272.
[100] El-Buhârî, K. Menâknbi'I-Ensâr, bâb. 42; Müslim, K, İmân, hadîs no. 264.
[101] Z. Mesîr, V. 241.
[102] Et-Taberî' XVI. 96; el-Arais, s. 29-30; et-Tibyan, VTL 120; el-Keşşaf, m. 24; et-Tabressî, III. 516; Z. Mesîr, V. 241; M. Tenzîl, H. 7; Ibnü Ke-sîr, IV. 465-66; el-Kurtubî, XI. 117-19; ed-Dürru'1-Mensûr, IV. 274; Mü-rûcü'z-Zeheb, I. 39; el-Kâmil, I. 62 v.d.; B. Zühûr, s. 51-54; el-Bidâye, I. 99; Tarihu'I-Hamîs, I, 66-67; Abdü'I-Vehhâb en-Neccar Kasasii'I-En-biya, s. 24 v.d.
[103] îbnü Kesîr, IV. 466; el-Bidâye, t 99; Z. Mesîr, V. 243, not'. 2.
[104] Z. Mesîr, V. 242.
[105] Et-Taberî, XXm. 93-94; el-Keşşaf, IV. 60; el-Kurtubî, XV. 115-116; îbnü Kesîr, VI. 33..
[106] İzmirli,
S, C. Nebeviyye
Mukaddemesi, s. 103-104
(Esne'l-Metalib'den naMen).
[107] V.2. 933-35.
[108] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 278-279-280-281.
[109] Bl-AJızâb, 33/7; el-Ahkâf, 46/35.
[110] Konu pek çok uzayacağı İçin Nûh (a.s.)'Ia ilgili âyetlerin me'âllerini yazmaktan sarf-i nazar ettik.
[111] Nûh (a.s.'la ilgili yukarıya aldığımız haberlerin tamamı için bak. Yahya îbn Sellâm, Tefsir, varak, 7a; et-Taberî, tefsir, VII. 34 v.d.; tarih, 1/1. 253 v.d.: el-Arâis, s. 32 v.d.; İbn Kuteybe, T. M. Hadis, s. 138-39; el-- Me'ârif, s. 21; el-Keşşâf, II, 393; M. Tenzil, II. 437-59; Z. Mesîr, IV. 101 v.d.; et-Tibyan, V. 468; et-Tabresaî, II. 434-35; İÜ. 160; el-Kurtubî XIII. 332-33; tbn Kesîr, UT. 550 v.d.; V. 312-13; Ed-dÜrrÜ'1-MensÛr, HI. 326 v.d.; el-Kasimî, IX. 3451 v.d.; Tefsîru'l-Menar, VII. 59 v.d.; el-Kâ-mil, I. 67 v.d.; Murucu'z-Zeheb, 1.40 v.d.; H. 78 v.d.; el-Bidâye, I. 100 v. d.; B. Zühûr r, s. 54 v.d.; Tarihu'l-Hamîs, I. 68 v.d.; islâm Ansiklopedisi, NÛH maddesi; Abdü'l-Vehhab en-Neccar, Kasasü'l-Enbiya, s. 30 v.d.; Recîts et Personnages dans la Legendes Mahometane (Revue des etudes Juives 85 (1928) s. 116).
[112] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 281-282-283-284-285-286-287.
[113] Tkevîn, 6/14-16; el-Bidâye, I. 110.
[114] Tekvin, 6/14-16, 10-21; tbnü Kesîr, III. 550.
[115] Tefsîru'l-Menâr, XII. 75-76.
[116] Tekvin, 6/19-21; Tefsîru'l-Menâr, XII. 76.
[117] El-Bidâye, I. 11&-20; IbnÜ Kesîr, V. 312-13; Tekvin, 7/6; 9/28-î
[118] Tefsîru'l-Menâr, XII. 84.
[119] Tefsîru'l-Menâr, XII. 84.
[120] Tefsîru'l-Menâr, XH. 84; et-Taberî, XII. 52.
[121] Ibn Kesîr, İÜ. 554.
[122] EI-Bidâye, I. 112.
[123] Aynı eser, I. 111; Tekvin, 7/2-4.
[124] îbn Kesîr, m. 552; el-Bidâye, I. 111.
[125] Tekvin, 7/19-20.
[126] El-Bidâye, I. 112.
[127] EI-Bidâye, I. 117.
[128] Tefsîru'l-menâr, XH. 79.
[129] EI-Bîdâye, I. 114.
[130] İbnü Kuteybe, T. Muhtelifi'l-Hadîs, s, 285; el-Bİdâye, I. 111; Muham-medEbû Şühbe, Sefînetü Nuh (Mecelletü'l-Ezher), XXVI. 531; AbdurraTıman el-Ceztrî, et-Tûfan (Mecelletü'l-Ezher), X, 499-503. geçer121. Bu Allah düşmanının boyu için verilen rakkanilar bu ha* dişlere de aykırıdır.
[131] EI-Bunârl, K. Enbiyâ, bâb. 1; Ahmed îbn Hanbel, n. 315, 323, 535.
[132] El-Bidâye, I. 114.
[133] Et-Taberî, Xm. 312, not. 2 (A. M. Şâkir neşri); îbnü Kesîr, TU, 550-51; el-Bidâye, I. 114-16; Tefsîru'l-Menâr, XII, 104.
[134] Bir öncekilere ilâveten bak. Tekvin, 8/6-12.
[135] İzmirli, S. C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 104.
[136] El-Bidâye, I. 115.
[137] İzmirli, S. C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 105.
[138] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 287-288-289-290-291.
[139] Misâl olarak bak. el-Bakara, 2/124, 126..; 'Âlü Imrân, 3/33, 65, 84..; el-En'âm, 6/74, 75, 83, 161; et-Tevbe, 9/70, 114; Hûd, 11/69, 74, 75, 76; Yûsuf, 12/6, 38; el-Hicr, 15/51; en-Nahl, 16/120, 123; Meryem, 19/41, 46 58; el-Enbiya, 21/51, 60..
[140] El-Bakara, 2/135; 'AlÜ Tmrân, 3/67, 95; en-Niaa, 4/125; el-Enâm 6/79, 161...
[141] En-N
[142] Bazı rivayetlere göre, bıçağın kurban edilecek çocuğun boğ-azım kesme-/ mesi, boğaz mıntakasınm bakırdan bir levha iîe Örtülmüş olmasındandır i (et-Taberî, tarih, 1/1. 403).
[143] îbn Kesir, IV. 374.
[144] El-Bakara, 2/127; el-Hacc, 22/26.
[145] El-Ezrakî, Ahbâru Melike, I. 33-34.
[146] Aynı kaynak, I. 36-43.
[147] Et-Taberî, XVII. 143.
[148] Et-Taberî, tefsîr, XVH. 143; Hz. îbrahimle ilgili olarak yukarıya kaydedilenlerin tamamı için bak. îbnü Abbas'a nisbet edilen tefsîr, s. 30; el-Ezrakî, Ahbaru Mekke, I. 32-53; et-Taberî, tefsîr, XIV. 97; VH 247 v.d.; XVII 43-45; HI. 47 v.d.; XII. 68 v.d.; tarih, 1/1. 306-425; el-Arâîs, s. 63-88; el-Keşşâf, II. 39 v.d.; 409 v.d.; IH. 123; et-Tibyan, VII. 226-27; et-Taforessî, I. 372-73; TL 325; UZ 179 v.d; IV. 52-53; M. Tenzil, I, 307-308.
441 v.d.; 26-27. Mesîr, I. 312 v.d.; H. 70 v.d.; V. 356-57; Ibn Kesîr, I. 557. v.d.; H. 402-405; UT. 54; el-Kâmil, I. 85-123; el-Bidâye, I. 139-182; Tarihu'1-Hamis, I. 78-100; B. Zühûr, s. 77-88;
[149] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 292-293-294-295-296-297-298-299-300
[150] M. Gayb, XHI. 34 v.d.; Rûhu'l-Me'ânî, VII. 194-95; Tefaîru'l-Menar, III. 536, 537.
[151] M. Gayb, XHI. 34 v.d.; Rûhu'l-Me'ânî, VII. 194-95; Tefaîru'l-Menar, III. 536, 537.
[152] Tefsîru'l-Menâr, VH, 557.
[153] El-En'âm, 6/75-79.
[154] ELBidâye, I, 143.
[155] Et-Taberi, VH. 248 v.d.
[156] Tehzîbu't-Tehzîb, ilgili yer.
[157] ibn Kesîr, IV, 568; el-Bidâye, L 143; Tefsîru'I-Menar, VII. 557-58.
[158] Bak. Et-Taberî, VH, 245-46; Ed-Dürru'1-Mensûr, m. 23-24.
[159] Ibn Kesir, m. 54.
[160] Hûd, 11/69.
[161] Bak. Et-Taberî, XII. 6S-69, 72.
[162] Ibn Kesîr, IH. 563; Tefsîru'l-Menar, XH. 127.
[163] El-Bidaye, I 161; Tekvin, 18/8.
[164] Bak. Et-Taberî, tefsir, V. 297-98; tarih, 1/1. 368, 426; Ibn Kesîr, Et. 402-3; El-Bidaye, I. 149.
[165] îbn Kesîr, H. 402-403.
[166] Bak, Et-Taberî, HI. 47 v.d.; Z. Mesîr, I.-312; tbn Kesîr, I. 559-60
[167] İbn Kesîr, I. 559-60; Tefsîru'l-Menar. UL. 55.
[168] Eş-Şevkânî, Fethu'l-Kadîr, I. 282; ,Tefsîru'l-Menar, m. 55.
[169] Tefsîru'I-Menâr, m. 55.
[170] El-Bidâye, I. 156; EI-Buhârî, K. Enbiya, bab. 9; A. t Hanbel, I. 347.
[171] Aynı kaynak, I. 157.
[172] Îbnü Kesîr, IV. 374; el-Bidâye, I. 15S.
[173] Bak. El-Ezrakî, Ahbaru Mekke, X 31-46; et-Tabe'rî, XVII. 143; el-Arâis, s. 75-79; eLKâmil, I. 106-107; el-Bidâye, I. 163.
[174] El-Bidâye, I. 163.
[175] Aynı kaynak, I, 174,
[176] El-Kâmil, I. 123-24.
[177] İzmirli, S. C, Nebeviyye Mukaddemesi, s. 105 (Şeyhu'I-îslâm el-Harranî, es-Suyutt ve el-Ezherî'den naklen).
[178] İzmirli, S. C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 105.
[179] Aynı kaynak, a. 106.
[180] Bak. Tekvin, 11/16-32; 12-17. bablar tamamen;
18/26-33; 49/2&-33.
[181] Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 300-301-302-303-304-305,