MÜDDESSİR
SURESİ
Tefsir
Ayet: 1-7
1-
Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)!
2- Kalk artık uyar.
3- Sadece Rabbini yücelt.
4- Elbiseni temizle.
5- Pislikten sakın.
6- Yaptığını çok görerek başa kakma.
7- Rabbin için sabret.
Ey örtüsüne
bürünen Peygamber!
Sure,
Peygamberimizi ağır ve son derece önemli bir görevi üstlenmeye çağıran
yüce bir sesleniş ile söze giriyor. Bu görev insanlığı
uyarma, onu dünyada kötülükten, ahirette cehennemden kurtarma, henüz fırsat
elde iken onu doğru yola iletme görevidir. Bu görev o günlerde bir
insana -bu insan bir peygamber de olsa- yüklenebilecek son derece ağır
ve zor bir görevdi. Çünkü o günlerin insanlığı öylesine
sapık, öylesine günahkar, öylesine inatçı, öylesine söz
dinlemez, öylesine azgın, öylesine gözü kara, öylesine kaypak ve öylesine
gerçekten uzaklaşmış idi ki, onu gerçeğin sesini
dinlemeye çağırmak dünyadaki yükümlülüklerin en ağırı,
en sıkıntılısı niteliğinde idi.
1.
Ey örtüsüne bürünen. Alak
Sûresinin ilk âyetleri nâzil olduktan sonra vahiy kesilmişti (fetretü'l-vahy).
Rasûlüllah (s.a.s), buna çok üzülmüş ve adeta ne yapacağını
şaşırmıştı. Cabir İbn Abdullah (r.a.),
vahyin gelmediği o dönemden sözederken Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle
söylediğini rivayet eder:
"Bir
gün yolda yürüyordum. Aniden gökten bir ses işittim. Başımı
kaldırdığımda, daha önce Hira mağarasında gördüğüm
o meleği, yerle gök arasını dolduran bir kürsüde oturur
vaziyette gördüm. Dehşete kapılarak, hemen eve döndüm.
"Beni örtün, beni örtün"diye bağırıyordum.
Evdekiler beni örttüler. Bunun üzerine Allah tarafından bu; "Ey
örtünen" ayetiyle başlayan süre nâzil oldu. "
Peygamber
(sav)e yakınlık göstermek ve yumuşak davranmak için müddessir
yani örtüsüne bürünen diye hitab edilmiştir. Kurtubî (rha) şöyle
der: Bu seslenmede, yüce Allah Peygamberine Ey Muhamed!
demeyip o andaki sıfatıyla seslendi ki Rabinden bir yumuşaklık
hissetsin.
Elmalılı
Hamdi Yazır şöyle der: İkrime'nin açıklamasına göre,
"Peygamberlik ve nefsi olgunluklara bürünüp giyinmiş olan"
demektir. Bu mânâlarla bu hitap Peygamberliğin ilk duyurulmasında
şöyle bir kinaye ile uyanık olmaya daveti hissettirir: Ey o bürünen,
ey o kendisine verilmiş olan hakikatı halkın bakış ve
görüşünden gizlemeye çalışan Muhammed! O bürünmek,
uyumak, rahat etmek zamanı geçti. Uyanmak, görünmek, o hakikatı açıklamak,
zahmetler çekmek, sıkıntılara katlanmak, halka doğruyu göstermek,
etrafı temizlemek için yükümlülükler ve ağır yükler yüklenerek
büyük bir kararlılıkla kalkıp hareket etmek zamanı
geldi.
2.Kalk
ve uyar. Yatağından azimli ve kararlı bir şekilde
kalk! Çevrende gaflet içerisinde bulunan insanları uyar, onları
Allahın azabından sakındır. büyük bir kararlılıkla
kalk işe başla, artık uyarma görevini yap, etrafındakilere
neticenin önemini ve korkunçluğunu anlat. Seyyid Kutub Şöyle der:
Peygamberliğin en belirgin görevi
olarak "uyarmak"; farkında olmadan sapıklık akıntısına
kapılıp giden gafillere "kendilerini bekleyen yakın bir
tehlikeyi haber vermektir. Bu, yüce Allah'ın rahmetinin açık bir göstergesidir.
Sebebine gelince kullar yoldan sapmakla yüce Allah'ın görkemli egemenliğinde
bir eksilme meydana getiremeyecekleri gibi doğru yola girmekle de O'nun sınırsız
mülküne herhangi bir katkıda bulunamazlar. Buna rağmen yüce
Allah'ın onları ahiretin acıklı azabından, dünyanın
mahvedici kötülüklerinden kurtarmak için, Peygamberleri aracılığı
ile onları af dilemeye çağırması ve onları keremi
ile affederek cennetine koyması O'nun engin merhametinin gereğinden
başka birşey değildir.
3.
Sadece Rabbini Tekbir et. Rabini yücelt.
Sadece onu büyük tanı ve noksan sıfatlardan uzak tut. Sadece
Onun ulu ve büyük olduğunu söyle. Zira Allahdan daha büyük hiç
kimse yoktur. Büyüklüğün ancak onun şanı olduğunu ve
ona karşı her şeyin küçük ve değersiz bulunduğunu
kalben tanıdığın gibi, söz ve fiilinle de anlat, ilan et.
Herkes, herşey, her değer
ve her gerçek küçüktür. Büyük olan sadece Allah'tır. Tek ve eşsiz
olan Allah'ın büyüklüğünü ve yüceliği karşısında
bütün kütleler, bütün hacimler, bütün güçler, bütün değerler,
bütün olaylar, bütün gelişmeler, bütün anlamlar, bütün şekiller
küçülür, sönük ve belirsiz kalır.
Peygamber
(sav)in kafirlere aldırış etmemesi için onu uyarmak maksadıyla,
bu cümle korkut emrinden sonra zikredildi. Çünkü mahlukatın perçemleri
Allahın elindedir. Dolayısıyle Hz. Peygamber (sav)ın
mahlukattan birine aldırış etmesi ve Allahdan başkasından
korkması yakışmaz. Çünkü her büyük, yüce Allahın
azameti ve büyüklüğü altında ezilmiştir.
Mevdudi
şöyle der: Bu bir peygamberin yerine getireceği ilk ve en baş
vazifesidir. Bu vazife gereğince Allahın dışında bütün
büyüklük taslayanları bir kenara iterek, cahil insanlara bu kainatın
yüceliğinin ancak ve ancak Allah için olduğunu, Onun dışında
kimsenin buna layık olmadığını bildirirler. Onun içindir
ki İslamda Allahu Ekber en önemli kelimedir. Ezana
başlarken bunu ilan ederiz. Namaza da bununla başlarız.
Otururken kalkarken Allah en büyüktür deriz. Tekbir bütün müslümanlar için
en bariz bir nişandır. Çünkü bu ümmetin peygamberi de ilk
vazifesine Allahu Ekber diyerek başlamıştır...
Bu çağrıya karşı koyanların Allaha karşı
hiç bir ehemmiyeti yoktur. Allahın büyüklüğü bir kimsenin
kalbine girdikten sonra o kimse Allahın rızası için bütün
bir dünyayı karşısına almaktan çekinmez. Bu ise Allah
yolunda yürüyenler için en büyük cesaret verici bir güçtür.
4.
Elbiseni temizle. Bu ayete bir kaç mana verilmiştir: İbn
Zeyd der ki: Müşrikler temizliğe riâyet etmezlerdi. Bu sebeple
Allah Teâlâ peygambere kendisinin temizlenmesini ve elbisesini temiz tutmasını
emretmiştir. İbn Abbâs şöyle demiştir:Elbiseni günahlardan
temizle.
Mevdudi
şöyle der: Bu ayetin bir anlamı şudur: Elbiselerini pislikten
temiz tut. Çünkü beden ve elbisenin temizliği ile ruhun temizliği
birbirlerinin gereğidir. Temiz bir ruh pis bir beden ve pis bir elbise içerisinde
kalamaz. Allah Rasûlü insanoğluna, beden ve giysi temizliği
talimlerini tafsilatlı olarak vermiştir. Öyle ki değil sadece
o zaman ki cahiliyye arabları, bu günki en uygar toplumlar bile bu
seviyede sayılmaz. Hatta bazı dillerde taharet kelimesi bile
bulunmamaktadır.
Diğer
bir mana ise şudur: Elbiselerinizi ahlaki ayıplardan da temiz
tutunuz. Yani giysileriniz temiz ve düzgün olmalıdır, ama bir
kibirlenme, bir gösteriş ve bir şan-şöhret vesilesi olmamalıdır.
Elbiseler sahiplerinin mizaçlarını ortaya koyar. Bu yüzden
Allaha davet eden kimselerin giysileri de farklı olmalıdır.
Öyle bir giysiye bürünmelidir ki onu gören herkes bu kişinin şerefli
bir insan olduğunu ve bu kişinin kalbinde hiçbir kötülük
bulunmadığını farketsin.
Bu
ayet hakkında Ahlakınızı temiz tutun ve her türlü kötülükten
ve çirkin işlerden kendinizi arındırın
manası da verilmiştir.
Araplar Allah'a verdiği ahdi yerine getirmeyip dönen kimselere;
elbisesini kirletti, derlerdi. İyi davranışlarda bulunanlara
da; elbisesini temizledi, derlerdi.
Âyet-i
Kerime bu rivayetlerin hepsini ihtiva ettiği gibi bütün bunların
üzerinde ayetin muhtevasında kalb temizliği de yer almaktadır.
5.
Kötü şeylerden (pislikten) sakın (uzak
dur). Buradaki kötü şeylerden ve pislikten kasıt her türlü
pisliktir. Akidedeki, düşüncedeki, ahlak, amel, beden elbise ve yaşantıda
ki pislikler vs. Yani çevrende, toplumda her türlü pislik yaygın
haldedir, işte bundan kendini temiz tut. Kimse; Bu başkalarına
bir şeyler anlatıyor ama kendisi bile yaşantısında bu
kötülüklerden arınmış değil dememelidir.
Ayeti
kerimeye; putlara ibadetten uzak dur, yaklaşma manası da verilmiştir.
İbn Abbâstan nakledildiğine
göre; kötü şeyler anlamına
gelen rücz kelimesi putlar demektir.
Binâealeyh putardan kaçın,
şeklinde mânâ vermiştir.
Es-Sabûnî
şöyle der: Yüce Allahın Kötü şeylerdense sakın
ayeti, bütün güzel ahlakı kapsayan bir sözdür. Sanki peygamber
(sav)e şöyle denilmiştir: Kabalıktan, beyinsizlikten ve çirkin
olan her şeyden uzak dur. O müşriklerin ahlakı ile ahlaklanma.
Burada uzak dur emrinden maksat, uzak durmaya devam
et demektir. Nitekim müslüman, bizi doğru yola ilet
(Fatiha:
6) der. Bu, müslümanın,
doğru yolda olmadığı manasına gelmez. Aksine bu,
bizi doğru yolda sabit kıl demektir.
Peygamberimiz,
peygamber olmadan önce bile müşriklikten ve azaba çarpılmayı
gerektirecek iğrençliklerden uzak durmuştu. Sağlıklı
fıtratı bu tür bir sapıklığı, böylesine lekeli
bir inanca kapılmayı, bu çeşit ahlâk bozukluklarını
ve kirli gelenekleri reddetmişti. Onun hiçbir cahiliye uygulamasına
katıldığı görülmemiştir.
6.
Yaptığını çok görerek başa kakma. İnsanlara
yaptığın iyiliği, çok görerek yapma. Çünkü cömert kişi,
verdiği ne kadar çok olursa olsun az görür. Elmalılı Hamdi
Yazır şöyle der:Yani "bir iyilik yaptığın, bir
lütuf ve ihsanda bulunduğun zaman, verdiğin kimseden karşılığında
daha çoğunu almak maksadıyla yapma" demektir. Yani on para
sadaka verip de yirmi paralık hizmet ve saygı bekleyenler gibi dünya
ticareti ve maksadını gözeterek veya gösteriş ve iki yüzlülük
yaparak iyilik etme; sırf Allah için iyilik et, başkasından
bir karşılık bekleme. Bu mânâ İbnü Abbas'tan nakledilmiştir.
Mevdudi
şöyle demektedir: Ayetin bir anlamı da şudur:
Senin peygamberliğin aslında büyük bir ihsandır ve
senin aracılığın ile insanlara hidayet ulaşmaktadır.
Bu yüzden başka insanlara ihsanda bulunuyoruz diyerek bir gösterişe
kapılma ve bundan kişisel bir çıkar gütme.
Seyyid
Kutub şöyle der: Peygamberimiz
yeni görevi sırasında çok özverilerde bulunacak, çok şeyini
feda edecek, hesaba gelmez emek, çaba ve enerji harcayacaktır. Fakat
Allah Ondan özverilerini çok görmemesini, büyütmemesini ve başa
kakmamasını istiyor. Fedakârlıklarının hesabını
tutan insanlar bu davayı yürütemezler. Bu dava bağlılarından
o kadar çok fedakârlıklar ister ki insan ancak yaptıklarını
hemen unutursa bu istekleri göğüsleyebilir. Hatta gerçek dava adamı
bu yoldaki özverilerini hiç aklına bile getirmemelidir.
7.
Rabbin için sabret. Rabbin için artık sabret yani bu görevleri
yapmak için her ne kadar sıkıntılar çekecek, eziyetler göreceksen
de sırf Rabb'ının hükmü için artık sabret. Kavminin
sana eziyyetlerine karşılık sen Allahın rızâsını
dileyerek sabret.Yani sana verilen bu görev çok zor bir iştir.
Bu yüzden bir çok musibet ve eziyetlerle karşı karşıya
kalacaksın. Senin halkın bile sana düşman olacak. Bütün arab
yarımadası sana karşı cephe alacak. Ama ne olursa olsun
Rabbin için bunlara sabret ve bu vazifeyi sebat ve karar ile yerine getir. Hiç
bir korku, hırs, dostluk, düşmanlık ve sevgi seni bu davadan
vazgeçirmek için araya girmesin.
Seyyid
Kutub şöyle der: Sabır, bu
dava ile ilgili her yükümlülük sırasında, ya da her direnme
gerektiren zorluk karşısında tekrarlanan bir direktiftir. Sabır
bu çetin savaşın, insanları Allah'a çağırma savaşının
en vazgeçilmez azığı ve cephanesidir. Bu savaş aynı
anda iki ayrı cephede verilecektir. Cephelerden birinde nefsin ihtiraslarına
ve gönüllerin arzularına karşı savaş verilirken öbür
cephede davanın düşmanları ile savaşılacaktır.
Bu savaş sürekli, kesintisiz ve çetin bir savaştır. Tek azığı,
tek cephanesi. Yalnız Allah'ın rızasını amaçlayan,
O'nun vereceği ödülden başka hiçbir şeyde gözü olmayan sabırdır.
Bundan
sonra Yüce Allah (cc), kıyametin korkunç ve şiddetli hallerini
haber vermektedir:
|