Allah'ın Azametinin Ve Kudretinin Eksiksizliğinin Delilleri
Tağuttan Sakınmak, Takva Ve İhlas
Nûr Ve Kalplerin Kur'an İle Açılması
İnsanların En Zalimleri Kimlerdir, En Doğru Ve En Sadakatli Olanları
Kimlerdir?
Putlara Tapmaları Hususunda Müşriklerle Kapılan Münakaşa
Allah'tan Başka Tanrı Yoktur O, Herkese Amelinin Karşılığını Verîr
Kıyamet Gününde Mahlukatın Halleri
Bazıları, bu sureye Guref suresi adını vermişlerdir. Mekki
bir suredir. Bazıları tümünün Mekki olduğunu,
bazıları ise 23. ve 53. ayetleri dışında kalan kısmın Mekki
olduğunu söylemişlerdir. 75 ayyettir. Sad sûresinin son kısmının devamı mahiyetindedir. Çünkü
burada Havva'nın ve bütün insanların Adem'den türeyişleri anlatılmakta, sonrada
hepsinin ölecekleri bildirilmektedir. Bunun peşisıra
da hesap, cennet ve cehennem gibi kıyamet ahvalinden bahsedilmektedir. Sûre,
insanlar arasında adaletle hükmetmekten bahsederek sona erdirilmektedir. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'adır. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah yaratıkların durumlarını başlangıçtan sona
kadar anlatmıştır. Bunları anlatırken de Adem (A.S.) kıssası ile bağlantı
kurmuştur. Bunlar bu surede Özetle anlatılmıştır. Buna ek olarak müşrikler ve
diğer münkirlerle yapılan tartışmalara değinilmektedir. Bu, Mekki
surelerde alışılagelen bir husustur.
Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla.
1- Ki'tab'ın indirilmesi,
güçlü ve Hakîm olan Allah kalındandır.
2- Ey Muhammedi Biz sana Kıtab'ı
gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et,
3- Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da
putlardan dostlar edinenler: "Onlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye
kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında
hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola
eriştirmez.
4- Allah çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından
dilediğini seçerdi. O münezzehtir, O; gücü herşeye
yeten tek Allah'tır. [1]
Yakınlık. Seçti.Bu sure
Mekki olup, Abdullah oğlu Muhammed (S.A.V.)
efendimize hak ile indirilen Kur'an'dan söz edilmiş,
inançları hususunda müşriklerle münakaşa edilmiş, Allah'ın çocuk edindiği
iddiaları da reddedilmiştir. [2]
Ayetleri muhkem
kılınan, sonra mufassal olarak açıklanan bu kitap, gökte ve yerde hiçbir kimse
tarafından aciz bırakılmayan, mağlub edilemeyen,
her-şeyi yerli yerince koyan,, hikmet sahibi Allah tarafından indirilen bir
kitaptır. Allah noksanlıklardan münezzeh olup hakkıyla hikmet sahibidir. Çünkü
o bütün cüz'iyyatı bilir. Varlığı mümkün olan
şeylerden hiçbiri O'nu aciz bırakamaz. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Kelâmı böyle olan bir Allah'a her hususta tabi olmamız ve O'na iman etmemiz
gerekir. Cenab-ı Allah Kur'an-m
kendisinden söz ettikten sonra, bu yüce kitabın kime indirildiğinden de
bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: Ey Muhammed! Bu Kur'an'ı,
içinde hiç şüphe bulunmayan hak ile, içinde batıl ve ciddiyetsizlik bulunmayan doğrluluk ile sana indirdik. Bu kitapta mevcud
olan bütün hükümler gerçek ve haktır. İçinde şüphe yoktur. Kendisiyle amel
olunmasını mutlak surette gerekli kılar. Hal böyle olunca ey insan, ibadeti
Allah'a ihlasla yap. Yaptığın ibadetlerde gösteriş ve
nam tutkusu olmasın. Sırf Allah rızası için ibadette bulun. Yaptığın ibadetlerde
şirk ve putperestlik kokuları bulunmasın. Dikkat edin, din, sırf Allah'a
aittir. Katıksız olarak ihlasla O'na ibadet edin.
O'nun ortağı ve eşi yoktur.
Ihlaslı bir şekilde Allah'a İbadet etmek gerektiğini birinci
ayet-i kerime İfade buyurmaktadır. Şirk koşmayı, Allah'tan başkasına ibadet
etmekten uzaklaşmayı da ikinci ayet-i kerime ifade buyurmaktadır. "İyi bilinki, halis din yalnız Allah'ındır".. Şu halde
ayet-i kerimelerde tekrar söz konusu olmaktadır. Kur'an-ı
Kerim, ihlasla ve salih amelerle, sadık niyetlerle Allah'a ibadet etmeye bizleri
teşvik etmektedir. Allah'tan başkalarına tapan, başka mevcudları
Allah'a ortak koşan kimseler derler ki: Bizleri mertebe bakımından Allah'a
yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz. Halbuki bunlara Rabbimiz, yaratıcınız
kimdir? Göklerle yeri var eden, gökten su indiren kimdir? denildiği zaman,
Allah'tır diyeceklerdir. Onlara: Peki, bütün bunları yaratan Allah olduğuna
göre, ondan başkalarına tapmanızın anlamı nedir? diye sorulduğunda şu cevabı
vereceklerdir: Bunlar bîjzi mertebe bakımından
Allah'a yaklaştırsınlar, O'nun katında bize şefaatçi olsunlar diye biz onlara
tapıyoruz! "Allah'tan başka, kendilerine (Allah yanında) yakınlık
sağlamak İçin tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etseler di ya!"[3] Güya
onlar şöyle diyorlardı: Biz bu tanrıları Allah katında bize şefaat etsinler ve
aracılakta bulunsunlar diye tanrı ediniyoruz!...
Halbuki Allah
noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Bu gibi şeylere ihtiyacı yoktur. Çünkü O,
yaratıklarının durumunu bilen, onları gören ve onlar hakkında bilgi sahibi
olandır.Lütuf.ve rahmeti geniş olandır. Aracıya veya şefaatçiye ihtiyacı
yoktur. Yaratıcı ile yaratılan arasında, çok uzun mesafeler vardır. Bu ikisini birîbirine kıyaslamak fasit bir kıyasdır.
tnsan oğullarından bir reisi veya başkasını, herşeyden haberdar olan, herşeyi
bilen, esirgeyen ve bağışlayan Allah'a kıyaslamak gerçekten fasit bir
kıyastır. Allah ahirette tevhit ehli ile şirk ehli
arasında hükmünü verecektir. Şerikler edinerek yalan söyleyen, Allah'ı,
hukukunu ve sıfatlarını inkâr eden kimseleri Allah doğru yola iletmez. Onlar;
melekler Allah'ın kızlarıdır, diyorlar. Şaşırıyorum onlara. Şayet Allah çocuk
edinmek isteseydi elbetteki evlatların en mükemmeli olan oğlan çocuğunu edinmek
İsterdi. Nasıl olurda siz O'na kız çocuklarını isnad
edersiniz. Oğlanları da kendinize ait kılarsınız? Kızların Allah'a ait
olduğunu İddia ediyorsunuz. Aslında bu çok zalimce bir taksimdir!
Onların ortak
koştukları varlıklardan Allah yüce ve münezzehtir. O üstünlük sıfatlarıyla muttasıftır, birdir, tekdir ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Zati, sıfatları ve fiilleri bakımından Allah bir olduğuna göre, O'nun çocuğu
ol-
duğunu söylemek makul değildir. Çünkü çocuğun meydana
gelmesi için kadm-erkek çiftinin bir aray gelmesi zorunludur. Allah'ın eşi olmadığına göre O~ nun çocuğu da olmaz. O'nun eşi olmadığına göre çocuğu nasıl
olur? O kahredici güce sahip olduğu halde çocuğa nasıl ihtiyaç hisseder? O ebediyyen hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak ezilenler,
güçsüz kimseler, mahluklar evlada muhtaçtırlar. Bir ve tek olan, her şeyi ezme
gücüne sahip olan ortaklara, eşe, çocuğa muhtaç olmayan Allah'ın adı
mübarektir. Şanı yücedir, eksikliklerden münezzehtir. Mülk ve hükümranlık
O'nundur. Övgüler O'na aittir. [4]
5- Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi
gündüze dolar, gündüzü geceye dolar. Herbirİ belirli
bir süreye kadar yörüngelerinde yürüyen güneş ve ay'ı buyruk altında tutar.
Dikkat edin, güçlü olan, çok bağışlayan O'dur.
6- Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana
getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde,
yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan
Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur
da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?
7- Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah sizden
müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnvd olmaz. Eğer
şükrederseniz sizden hoşnud olur. Hiç bir günahkar
diğerinin günahını yükîen'mez. Sonunda dönüşünüz
Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir. [5]
Geceyi gündüzün
üzerine doluyor.belli bir
vadeye kadar. Zevç kelimesinin çoğulu olup eş manasına gelir. Yük. [6]
Önceki ayet-i
kerimelerde Cenab-ı Allah'ın eş edinmekten ve çocuk
sahibi olmaktan münezzeh olduğu anlatılmıştı. Çünkü o tek, kahredici, herşe-ye galip olan bir varlıktır. Bu niteliklere sahip
olan bir varlık elbetteki eksiksiz kudrete sahiptir ve hiçbir şeye muhtaç
değildir, her şeyden daha zengindir. Bu ayet-i kerimelerde ise O'nun kudretinin
bazı görüntüleri tasvir edilmektedir. [7]
Rabbiniz işte budur. Herşeyi yaratandır. Her canlıya ve mevcuda güç ye-tirendir.
Birdir, hükümranlıkta ortaksızdır, eşden, çocuktan ve
ortaktan yana ihtiyacı yoktur.Gökleri ve göklerdeki alemleri, yerleri ve
yerküre üzerİndeki-mevcdatı
yaratmıştır. Bunları hak ile yoktan varetmiştir. Bu
yaratmasında ba-tillık, gayesizIİk yoktur. Geceyi gündüzün üzerine dolar, gündüzü
de gecenin üzerine dolar. O, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Gece ile
gündüzü birbirinin ardısıra getirir. Geceyi gündüze,
gündüzü de geceye dahil eder. Bazen gecenin süresini gündüzünkine, bazende gündüzünkini geceninkine katar. Bütün karanlığı ve
sükuneti ile geceden bir miktar zaman alınır, gündüze katılırsa; gündüzün
ışığı, gürültüsü, güneşi ve sıcaklığı ortaya çıkar ki, bütün bunlarda Aüah'ın azameti ve sonsuz kudretinin delilleri vardır.
Allah, belli bir zamana kadar, belli bir düzen içerisinde yörüngelerinde akıp
giden ayı ge güneşi sizin emrinize boyun eğdirdi. O
zaman gelip çattığında da göklerle yerler parçalanırlar. Allah güneş ve ayı
bir araya getirir. Haller değişir, durumlar bambaşka olur. Bütün bunlar
Allah'ın izzet ve saltanatının mükemmelliğine delalet ederler.
Ayet-i kerimenin,
Allah'ın rahmet ve hoşnutluğunun genişliğine delalet eden ifadelerle sona
erdirilmesi münasip olmuştur. Dikkat edin,O güçlüdür ve çok bağışlayandır.
Bundan sonra Kur'an-ı Kerim insanı anlatmaya, insan ile diğer canlıların
yaratılmasına değinmiştir. Bu konuda şöyle buyurulmuştur:
Yüce Allah sizleri bir tek nefisten yani Adem'den yarattı.. Sonra ondan eşi
Havva'yı meydana getirdi.,Sizler için sekiz çift hayvan meydana getirdi.
Bunlar deve, sığır, koyun ve keçidir. Bunların erkeği ve dişisi vardır. Böyle
olunca bunlar sekiz çift hayvan olmaktadırlar. Bunları Rabbiniz kendi katından
sizlere bir lütuf ve bağış olarak indirdi.
Bundan sonra Cenab-i Allah, hem İnsanları hem de hayvanları kapsayan
genel bir durumu anlatarak şöyle buyuruyor: "Sizleri analarınızın karınlarında
yaratmadan halden hale geçirerek meydana getirmiştir. "Andol-sun
biz insanı çamurdan (meydâna gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra Onu bir nufte (sperma) olarak sağlam bir karar yerine koyduk'[8]. Bu
ayet-İ kerimede Cenab-ı Allah, insanın ana
karnındaki rahmin içinde bulunan çocuk kesesinde yani üç türlü karanlrk içersinde oluşumunu ve yaratılış aşamalarını
anlatıyor. İşte bunu anlatan Rabbinizdir. Her şeyin idaresini yürütendir. Hükümranlık
ve mülk sadece O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Şu halde hasıl oluyor da
O'nu bırakıp başka tanrılara tapıyorsunuz? İşte bu Rabbinizdir. Herşeyden üstündür. İbadetlerinize muhtaç değildir. İsyan
etmeniz, günah işlemeniz O'na zarar vermez. Nankörlük edip küfrederseniz,
Allah sizden müstağnidir. Sizin inanmanıza muhtaç değildir. Ama O, kullan için
küfre razı olmaz. Zira küfür, zulümdür. Rıza, İradeden başkadır. Eğer Cenab-ı Allah'a şükredersenizo
sizden razı olur. Bu şükrünüzün mükafatını verir. "Allah, ağaç altında
sana biat eden şu mü'minlerden razı olmuştur (Ey
Muhammed)”[9]
Bu ayet-i kerimede
geçen "razı olmuştur" kelimesinden kasıt Cenab-ı
Allah'ın onları sevaplandırıp mükafatlandirmasıdır.
Şunu bilinki, hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz.
Aksine her nefis, kazandığı günaha karşılık bir rehinedir. Sonra hepinizin
kıyamet gününde dönüşü Allah'adır. O adalet ve doğru ölçü ile herkese amelinin
karşılığını verir. Çünkü O, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. Kalplerinizde
gizli olan herşeyi bilendir. [10]
8- İnsanın başına bir sıkıntı.gelince Rabbine yönelerek
O'na yalvarır. Sonra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış
olduğunu unutuverir; Allah 'm yolundan saptırmak için O'ria
eşler koşar. Ey Muhammed! De ki: "inkarınla az bir müddet zevklen,
şüphesiz sen cehennemliksin."
9- Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun
büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen
kimse inkâr eden kimse gibi olurmu? EyMuhammed! De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu?" Doğrusu ancak akıl sahiplen öğüt alırlar. [11]
Zarar ve sıkıntı.
Allah'a dönen. Ona verdi, ona mülk etti. Nid
kelimesinin çoğulu olup ortak ve akranlar anlamına gelir. Gönülden itaat eden,
saygı gösteren. Geceleyin. [12]
Müşriklerin durumları
pek tuhaftır! Allah'ın birliğine ve herşeye muktedir
olduğuna ilişkin deliller, günün ortasındaki güneşten daha açık-seçik
görülmekle birlikte, onlar diğer putları Allah'a ortak koşuyorlar. Ey Muhammed!
Eğer şaşacaksan işte onların bu halleri tam şaşılacak bir durumdur. Kendilerine
bir sıkıntı ve zarar dokunduğu, mal, evlat, can ve benzeri alanlarda musibetler
isabet ettiği zaman Allah'a dönerek O'na dua eder ve yardım isterler. Sonra Cenab-ı Allah bu sıkıntılarını gideripte
kendilerine tam nimetler ihsan ettiği zaman;önce yapmış oldukları
yalvarışlarla yakarışları unuturlar. "İnsana bir darlık dokunduğu zaman,
yanı üzere yatarken, otururken yahut ayakta iken bize yalvarır. Ama biz onun
darlığını kaldırınca sanki kendisine dokunan bir darlıktan Ötürü bize
yalvarmamış gibi hareket eder"[13]
îşte insan hep
böyledir. "Şüphesiz o Rabbine karşı çok nankördür"[14].
Allah'tan başka
varlıkları Allah'a ortak ve eş koşar. Bunun sonucunda da kendi ameli ile
başkalarını da Allah'ın yolundan saptırır. Ey Muhammedi Sen bunlara de: ki Ey
insan, az bir zaman boyunca kendi küfrünle yaşa. Nihayette sen cehennem halkmdansın. Dünyanın geçici metaından yararlan. Ama
sonunda elem, yorgunluk ve zeval İle karşılanacaksın. İşte ey insan, Rabbi-nİn nimetlerine nankörlük eden kimselerin hali budur. Salih
mü'minlere gelince onların vasıflan şöyledir:
Geceleyin Rabbine gönülden saygı ile ibadet eden, secde eden, ayakta iken
Rabbine yalvarıp yakaran, O'nun hesabından çekinen, azabından korkan, rahmetini
ümit eden kimse, vasıflan önceki satırlarda anlatılan isyankarlar gibi mi
olacaktır?! Hiç mü'min ile kafir, itaatkâr ile
isyankâr bir oiur mu?! Asla bir olamazlar! Çünkü
hakkı bilen, hakka uyan, hak ile amel eden kimseler; hakkı bilmeyen kimselerle
bir tutulamazlar. Çünkü bunlar sapıklık yolunda körler gibi yürümektedirler.
Dalâlet içerisinde bocalamaktadırlar. Ancak saf akıl sahibi mü'minler bütün bu anlatılanlardan İbret ve öğüt alırlar. [15]
10- Ey Muhammedi Şöyle de: "Ey inanan kullarım!
Rabbinize karşı gelmekten sakının; hu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır.
Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz
olarak ödenecektir."
11- Ey Muhammedi De ki: "Dini Allah'a halis kılarak
O'na kulluk etmekle emrobmdum!
12- "Müslümanların ilki olmakla emrolundum:'
13- De kî: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük
günün azabından korkarım.
14- De ^/; "Ben dinimi Allah'a halis kılarak O'na
kulluk ederim.
15- "EyAllahla eş
koşanlar! Siz de o'ndan başka dilediğinize kulluk edin". Deki:
"Kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana uğratanlar elbette onlar
hüsrandadırlar." Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur.
16- Onlara üstlerinden kat kat
ateş vardır; altlarında da kat kattır. Allah kullarını bununla korkutur. Ey
kullarım, Benden sakının.
17-18- Şeytana ve putlara kulluk etmekten
kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara, müjde vardır. Ey Muhammedi dinleyip de,
en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği
onlardır. îşte onlar akıl sahipleridir.
19- Ey Muhammedi Hakkında azab
sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?
20- Fakat, Rablerinden sakınanlara, üst üste bina edilmiş
köşkler vardır; altlarından ırmaklar akar. Bu Allah 'm verdiği sözdür, Allah
verdiği sözden caymaz. [16]
Zulle kelimesinin çoğulu olup, gölgeler demektir. Allah'tan
başka kendisine tapınılan herşey. Döndüler. Sabit ve
vacip oldu. Gurfe kelimesinin çoğulu olup odalar
demektir. Allanın vadi Va'd. [17]
Cenab-ı Allah Peygamber efendimize; mü'm'in
kullarına öğütte bulunup hatırlatarak Allah'a karşı takvalı olmalarını ve
sürekli taat içersinde bulunmalarını söylemeyi emir
buyurdu. Allah'a karşı takvalı olmak, O'nun azabından korunmak için gereki tedbirleri almak demektir. O'nun emirlerine uyup
yasaklarından kaçınmak demektir. Niçin? Zira yüce Allah bu dünyada iyilik yapıp
Allah'ın emirlerine uyan ve hükümlerini uygulayan kimseler için, yaptıkları bu
iyiliklere karşılık olarak dünyada izzet, onur ve üstünlük vereceğini, ahirette de bol mükafat ve sevap vereceğini vadetmiştir. Bundan da öğrer niyoruz ki; Allah'ı, meleklerini, kitaplarını ve
Peygamberlerini takdik etmek anlamına gelen iman
yalnızca yeterli olmamakta, bunun yamsıra Allah'a
karşı takvalı olmakta gerekmektedir. Her ne kadar İman-ı Kamil herşeyi kapsamakta İse de bunun yamsıra
Allah'a karşı takvalı olmak, mü'minin en başta gelen
ihtiyaçlarından biri olmaktadır. Noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan Allah bu
ayet-i kerimelerde mü'minlerin Peygamber tarafından
verilen öğütleri kabul etmeye ve Allah'a karşı her zaman takvalı olmaya
şiddetle muhtaç olduğunu anlatmaktadır. Ben, bazı insanların göğüslerini
kabartarak, avurtlarını şişirerek müslüman
olduklarını söylediklerini duyuyorum. Ama bundan Öteye hiçbir şeye ihtiyaç
hissettiklerini de malesef göremiyorum! Her ne kadar
bazı müslümanlar islamiyetin
tam olarak yaşanmadığı bir beldede ikamet ettiklerini mazeret olarak ileri
sürüyorlarsa da bu bir mazeret sayılmaz. Zira Allah'ın toprağı geniştir. Kötü
çevreyi terk edipte salih kimselerin yaşadıkları
çevreye hicret etmek mümkündür. "Peki, Allah'ın yeri geniş değil miydi ki
ondan güç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere
git)eydinİz?"[18]. Ey müslümanlar! Sizler, ikametinizde, göçünüzde, yurtlarınızda
vatandaş kardeşlerinizden bazı sıkıntılar ve eziyetler görebilirsiniz. Buna
ancak sabırla dayanabilirsiniz ki, bunun ilacı da sabırdan başka bir şey
değildir. Bu tahammülünüzden ve sabrınızdan Ötürüde size tam bir mükafat
verilecektir. "Ancak sabredenlere, mükafatlan hesapsız ödenecektir".
Yüce Allah
Peygamberine, insanlara şöyle demesini emir buyurdu: Ben, sadece Allah'a ihlasla ibadet etmekle emrolundum.
Şirkten, riyadan ve nam yapma sevgisinden arınmış bir kalple Allah'a ibadet
etmekle emrolundum.
Peygamber (S.A.V.)
efendimiz, emrolunduğu ihlas'ı
mü'minlere açıklamak emrini alıyor. Aslında bu ihlas; mü'minlerinde emrolunduğu takvadan ve ihlastan
ibarettir. Bu emir onları, mükellef oldukları takva ile bunun ardı-sıra gelecek
hususlara riayet etmek zeminim hazırlamak içindir.
Ben, müslümanların ilki, yani şerefte ve kamil amelde öncüleri
olmakla emrolundum.
Ey Muhammedi Onlara de
ki: Ben, İsyan ettiğim takdirde Rabbİmin bana büyük
bir günde azap dokundurdurmasından korkarım. O günün
azabı şiddetli ve elemlidir.
Bu ifadelerde
insanlar, Rablerine isyan etmekten sakındınlmaktadırlar.
Hem de ne sakındırma!
Ey Muhammedi Onlara de
ki: Ben sadece Allah'a ibadet eder ve dîn konusunda ihlaslı
olurum. Bu ifade, "Bana, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmem
emredildi" ayet-i kerimesinin bir tekrarı değildir. Çünkü o ayet-i kerime,
Peygamber (S.A.V.) efendimizin Allah'a ihlasla ibadet
etmesinin emrolunduğu ihbar edilmekte idi. Ama
"Ben dinimi yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk ediyorum" ayet-i
kerimesi, Peygamber efendimizin Allah'tan başkasına ibadet etmemekle emrolunduğunun bir İhbarıdır.
Ey münkirler Allah'tan
başka dilediğinize tapın!
Bu ifade ile bir nevi
tehdit de bulunulmaktadır. Bu açıklamadan sonra siz imana gelmedikten sonra
dilediğinize tapın, gibi bir mana kastedilmiş olmaktadır. Sizler kendi
durumunuzu daha İyi bilirsiniz!
Ey Muhammedi Onlara de
ki: Ziyana uğrayanlar kimlerdir bilir misiniz? Onlar şirk ve masiyet ile kendi nefislerine zarar verirler. Kendilerine
tabi olanlara da, —sapıklık yolunu gösterdikleri için— zarar verirler. Hem
kendileri, hemde kendilerine tabi olanlar kıyamet
gününde hüsrana uğrayacaklardır. Dikkat edin, bu apaçık, büyük bir kayıptır.
Bunların üzerlerinde ateşten gölge tabakaları vardır. Bu tabakalar, tepelerinin
üzerinde durur ve kalır. Altlarında da ateşten gölgeler vardır. Yani ateşle
her tarafları kaplandığı için burada gölgeler ifadesi kullanılmıştır. Bu
şiddetli ve büyük azapla Cenab-i Allah kullarını
korkutur ki ahirette kendilerini beklemekte olan
azaptan sakınsınlar. Ey kullarım! Bana karşı gelmekten sakının ve azabına karşı
korunma tedbirleri alın. Beni öfkelendirecek ve azabımı mucip kılacak
durumlardan uzak durun. Tağuttan sakınan ve ona
ibadetten uzak duran, Allah'a dönen kimseler içinmüjdeler
olsun! Tağut, şeytandır. Çünkü o küfür ve isyanın
sebebidir. Yahutta Tağut,
Allah'tan başka tapınılan herşeydir. Şu putlara
tapmayı terk eden ve şeytana muhalefet eden kimseler için Peygamberlerin lisanı
ile Allah tarafından mükafatlandırılacaklanna dair
müjdelerde bulunulmuştur. Sözü dinleyen ve sözün en güzeline tabi olan kullanma
müjde ver. Allah onları doğru yola iletmiş ve salih
amel işlemekte muvaffak eylemiştir. Zira onlar akl-ı
selim sahipleridirler. "Üzerine azap kelimesi hak olanı mı, ateşte bulunanı
mı kurtaracaksın?" Bunu sen yapamazsın. İnsanların işi sana kalmış
değildir! Ateşte olanı sen kurtaracak durumda değilsin. Bilakis herşeye malik ve kadir olan Allah'tır kurtaracak olan. Bütün
bu işleri yapabilecek olan sadece o —münezzeh ve— yüce varlıktır. Görüyorsunuz
ki Cenab-ı Allah dünyada onların azaba müstehak oluşlarını kıyamet gününde cehennem ateşine
girişleri gibi kabul etmiştir. Onları İslama davet
eden, onları hidayete kavuşturmak için var gücüyle uğraşan Peygamber (S.A.V.)
efendimizin durumunu, ateşte olan kimseleri kurtarmaya çalışan kimsenin
durumuna benzetmiştir. "(Ey Muhammed), sen sevdiğini doğru yola
iletemezsin, Fakat Allah, dilediğini doğruyola
iletir"[19]. Rablerinden korkan
kimseler için cennette, altlarından nehirler akan odalar vardır. Cenab-ı Allah mü'min kullarına
böylesine üstün ve vukuu muhakkak olan bir vaadde
bulunmuştur. Noksanlıklardan münezzeh olan o yüce zât, vadini mutlaka yerine
getirir. O'ndan daha doğru sözlü kim vardır?! [20]
21- Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki
kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren
olduğunu görmez misin? Sonra onları kurutur—ki sen de onları sapsarı görürsün—
sonra da çer-çöpe çevirir. Şüphesiz bunlarda, akıl sahipleri için Öğüt vardır. [21]
Onu girdirdi. Yenbu' kelimesinin çoğulu olup su pınarları demektir.
Kurur, bazıları ise bu
fiilin sertleşme anlamına geldiğini söylemişlerdir. Kırık kırpık parçalar. [22]
İşte fani dünya budur!
O'nun metai geçicidir. Eşyaları yok olmaya mahkumdur.
Dünya metaını yorgan gibi üzerine Örten kimse onunla ısınamaz. Dünyaya yaslanan
kimse, örümcek evinden daha zayıf bir şeye yaslanmış gibi olur. Dünyanın
misali, Allah'ın gökten indirdiği ve pınarlara koyduğu bir su gibidir. O,
pınarlardan fışkıran sular cıkanrki bu sularla yerden
çeşitli şekil, renk ve türden ekinler biter. Sonra bu ekinler kuruyup
sertleşir sonra da saranp solarlar. En sonunda ufak,
kırık kırpık parçalar haline gelirler. Çürümüş yapraklara dönerler. Şüphesiz
bunda akıl sahipleri için alınacak ibretler vardır.
Evet bu görüntülere
bakan ve bu bitkilerin önünden seyredip geçen kimseler her ne kadar uzun da
olsa hayatın mutlaka günün birinde sona ereceğini idrak eder. "Onun
(Allah'ın), yüzü (zatı)mdan başka herşey
helak olacaktir"[23]
Evet, dünya işte
böyledir. [24]
22- Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi
katından bîr nur üzre olmaz mı? Kaîbleri
Allah 'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar
apaçık sapıklıktadırlar.
23- Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yeryer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin
en güzeli olarak İndirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitab'tan
tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kaîbleri
Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. îşte bu Kİtab,
Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğ-, ruyola
eriştirir. Allah kimi de saptınrsa artık ona yol
gösteren bulunmaz.
24- Kıyamet günü kötü azabtan
yüzünü korumaya çalışan kimse, güven içinde olan kimse gibi midir? Zalimlere:
"Kazandıklarınızın karşılığım tadın" denir.
25- Onlardan öncekiler de Peygamberleri yalanlamışlardı
da farkına varmadıkları yerden onlara bîr azab
çatmıştı.
26- Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler! [25]
Açtı ve yaydı.Kalbini.Hidayet.Güzellik
ve İncelikte biribirine benzer.Mesna
kelimesinin çoğulu olup içinde kıssaların, Öğüt ve hükümlerin tekrarlandığı
ayetler demektir. Ürperir. Zillet ve alçalmişlık. [26]
Cenab-ı Allah'ın İslama
ısındırdığı kimselerle, gayben Allah'a iman eden saf,
temiz ve akıl sahibi olan kimseler, ancak ilahi mev'izalardan
ve Kur'an1 dan gerekli öğüdü alırlar. İşte bu gibi kimseler, hak'tan sapan ve
doğru yolun dışına çıkan kimseler gibi midirler? Elbetteki hayır. İnsanların
hepsi aynı olurlar mı?! Allah'ın islam'a ısındırdığı
ve müsait bir tiynette yarattığı, selim fıtrat üzere
bıraktığı kimseler, İsyankâr ve kalbi katı olan kimseler gibi mi olurlar?!
Kalbi katı kimseler, kötü iradeleri ve Allah'ın ayetlerinden yüz çevirmeleri
ile sapıklığa düşüp Allah'ın ayetlerinden öğüt almazlar. İşte bu gibi kimseleri,
kalpleri İslama açılan ve hidayet yolunda yürüyen
kimseler git i aynı kefeye koymak mümkün müdür?!
Allah'ın zikrinden
ötürü kalbi katılaşıp göğsü daralan kimselere veyl olsun.
Allah'ın adı veya ayetlerinden biri zikredilip okunduğu zaman kalpleri daralan
şu kafirlere veyl olsun. Bunlar cehennemin dibini
boylayacaktırlar. Apaçık bir sapıklık içindedirler. Şaşıyorum bunların
hallerine! Allah sözün en güzeli olan Kur'an-ı
Kerim'i indirmiştir. Bu kitapta ifadelerin, sözün en güzeli olduğunda şüphe
yoktur. Çünkü bunlar Rahman'm sözleridirler. Bu
kitabın ne önünde ne de arkasında yani hiçbir surette içinde batıl yoktur.
Çünkü o, hikmetli, her bakımdan övgüye layık ve, güçlü olan Allah tarafından
indirilen bir kitaptır. Allah'tan daha doğru sözlü bîri var mıdır?!
Sad bin Ebi Vakkas'tan
rivayet edilir ki, Sahabe-i Kiram, Resulullah
(S.A.V.) efendimize, Bize birşeyler söylenmişiniz ya Resulullah? dediler. Bunun
üzerine Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal
buyurdu: "Allah, sözün en güzelini (Kur'an'sn
ayetlerini güzeliiktte) birbirine benzer ikişerli bir
kitap halinde indirdi"[27].
Bunun üzerinde dediler
ki: Bize bazı kıssalar anlatır mısın ya Resulallah? Bu istekte bulunmalarından sonrada Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Biz,
bu Kur'an-ı vahyetmekle
sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz"[28].
Bunun üzerine sahabiler: Bize zikir yapar mısm ya Resulullah? dediler. Bu
istekle bulunmalarından sonra da şu ayet-i kerime nazil oldu. "İnananlar
için halâ vakit gelmedimi ki kalpleri Allah'ın
zikrine ve inen hak'ka saygı duysun"[29]
Yüce Allah Hz. Muhammed'e sözün en güzelini, en mükemmelini ve en
alasını indirmiştir. O sözler ne parlak ve ne doğrudur. "Şimdi siz bu
sözden (bu Kur'an'dan) mı hayret ediyorsunuz?"[30]
"Bu sözü
yalanlayanla beni başbaşa bırak"[31]
Allah, sözün en
güzelini,, müteşabihlikle mevsuf
olan bir kitap halinde indirmiştir. Yani o kitabın içindeki ayetler, manâ ve
maksat, baş ve nihayet bakımından birbirine benzerler. Sağlıklı, hüküm
inceliği, insanların menfaatlerinin araştırılması bakımından birbirine müsteşabihtİrler. Bir A'rabinin
kendi oğulları hakkında "Onlar boş halkalar gibidirler. Uçlarının nerede
olduğu bilinmez" dediği gibi Kur'an-i Kerim'in
ayetlerinin de müteşabihlik', — mana ve maksat
bakımından biribirlerine benzerliklik—
bakımından başla- j rıyla nihayetleri bilinemez. Yüce
vasıflar Allah'a aittir. O'nun sıfatları ve ayetleri hep. güzel, beliğ ve
İncedirler. Bunların hepsi Allah katından indirilmedirler. Bu Kur'an, ayetleri biribirine
benzeyen, kıssa, mev'ıza ve ahkamı tekrar tekrar,
beliğ ve parlak bir tasvir, ince bir ifade içerisinde anlatılmış olan bir kitaptır,
Bu vasıftaki bir kitabın İçinde bulunan ayetieri mü'minler dinledikleri zaman kalpleri titrer, derileri
ürperir, gönüllerine bir ürküntü düşer. Allah'ın tehditlerini duydukları ve
yalanlayıcı kafirler için hazırlanmış olan azabı gözleriyle gördükleri zaman
gözlerinden yaşlar boşalır. Sesleri titrer. Ciltleri ürperir. Sonra Allah'ın, mü'minlere olan rahmetini duydukları zaman, kalpleri
yumuşayıp sükûnet bulur, nefisleri ferahlar, göğüsleri Allah ile karşılaşma
gününde mü'minlere verilecek lütuflar venimetler için açılır
Hz. Ebu Bekir Sıddık'ın kızı Esma'nın şöyle dediği rivayet edilir: Resu-lullah (S.A.V.) efendimizin sahabilerine Kur'an ayetleri
okunduğu zaman Kur'an-ı Kerim'in de tavsif ettiği
gibi onların gözlerinden yaşlar boşalır, derileri ürperirdi.
Esma'ya denildi ki:
Ama günümüz insanlarına Kur'an ayetleri okunduğu
zaman bayılıp yere düşüyorlar.
Esma buna cevaben dedi
ki: Recmedilmiş ve Allah'ın rahmetinden kovulmuş
olan şeytandan yüce Allah'a sığınırım.
İbn-i Ömer (R.A.) hazretleri ehl-i
Kur'an'dan bir adama uğradı. Baktı .ki, adam yere
düşmüş, sordu: Bu adama ne oluyor? Cevaben dediler ki: Bunun yanında Kur'an .ayeti okunduğu ve kendisi Allah'ın zikrini işittiği
zaman hep böyle bayılıp düşer.
İbn-i Ömer hazretleri dedi ki: Şüphesiz bizde Allah'tan
çok korkarız ama bunun yaptığı gibi bayılıp yere düşmeyiz. Muhammed (S.A.V.)'in
sahabileri hiçte böyle yapmazlardı!
Vasıflan yukarıda
anlatılan Kur'an-ı Kerim, Allah'ın bir hidayetidir.
Onunla kullarından dilediğini doğru yola iletir. Allah'ın doğru yoldan saptırıp
uzaklaştırdığı kimseyi hiç kimse doğru yola iletemez. Bundan da anlıyoruz, ki Kııı'aıı-ı Kcrinı'in kendisi,
okunuşu ve dinlenmesi kalpleri genişleten bir sırdır. Kalplerin cilalanmasının
birinci faktörüdür. Nefislerdeki pasların giderilmesinde yegane faktördür.-
Hakkın nuruna erişip
doğru yola iletilen kimse, sırat-ı müstakimden sapan kimse gibi midir?! Bu
ikisi hiçbir zaman aynı olamazlar! "Kıyamet günü, yüzüyle o en kötü
azaptan korunmaya çalışanın hali nice olur?" Yani herkes aynı mıdır?
Vücudun organları içinde en şerefli bir organ olan yüzü ile azabın en
kötüsünden kıyamet gününde korunmaya çalışan kimse, azaptan emin olup
kötülüklere ve musibetlere maruz kalmayan kimse gibi oiur
mu hiç?! Bu iki kimseyi aynı kefeye koyan bir kimse düşünebiliyor musunuz?
Bunlar nasıl aynı seviyede tutulabilirler? Biri Kur'an'a
inkar nazarıyla bakıp küfrediyor, Şeytan'dan yana oluyor; diğeri de Kur'an'ın nuru ile hidayet buluyor kalbini yakin serinliği ve Rabbül Alemin'in nuru ile yumuşatıp nimet-lendiriyor.
Elbettekİ bunlar bir olamazlar! İşte kıyamet gününde
zalimlere, "Dünyada iken kazandığımız günahların azabını tadın!"
denilecektir. Bu, kafirlerin kıyamet günündeki azaplarıdır. Dünyadaki
azaplarına gelince o da şudur: Bunlardan önceki milletler de Peygamberlerini ve
Allah'ın kitaplarım yalanladılar. Kendileri için takdir olunan yere batma,
helak olma veya zelil kılınma gibi azaplar, ummadıkları taraflardan üzerlerine
geldi. Ahiretin azabı İse daha şiddetli ve daha eza
vericidir. Fakat onlar bilmiyorlar! [32]
27- Biz bu Kur'an'da insanlara
her türlü misali, belki öğüt alırlar diye, and olsun
ki verdik.
28- O, eğriliği olmayan, Arabça
bir Kur'an'dır. Belki sakınırlar.
29- Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız
bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir?
Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler.
30- Ey Muhammedi Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da
ölecekler.
31 Ey insanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin
huzurunda di ruşmaya çıkacaksınız. [33]
Allah meseller
verdi, temsiller getirdi.İçinde hiç eğrilik bulunmayan.
Bağlı. [34]
Buraya kadar
anlatılanlardan sonra yüce Allah şöyle buyuruyor: Şu KuHj
an'da biz İnsanlar için din ve dünya bakımından kendilerini ilgilendiren W
İhtiyaç hissettikleri herşeyde misaller ve temsiller
getirdik. Bu Kur'an her 1 susta kamildir,
eksiksizdir. "Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır"[35]
İnsanlar öğüt ve ibret
alsınlar diye Kur'an'da temsiller getirdik. İçinde
hiçbir eğrilik ve aksama bulunmayan, her gayeyi ve amacı dosdoğru bir şekilde
anlatan şu Arabi Kur'an'da temsiller getirdik.
"İşte doğru yolum bu, ona uyun"[36].
Evet, insanlar
Allah'ın azabından korunsunlar diye Kur'an-i Kerim'de
onlara temsiller verildi. Görüyorsunuz ki Kur'an-ı
Kerim'deki misaller, insanların öğüt ve ibret almaları, böylece gayelerin en
yükseği olan takvanın gerçekleşmesi için verilmiştir.
Cenab-ı Allah, mü'min ve tevhid ehl-i ile, Allah'a ortak
koşan kafir içinde bir misal vermiştir: Görüş ve ihtiyaç bakımından
birbirleriyle ihtilaf edip çekişen bir kaç ortağa mülk olan bir köleyi
düşünelim. Bu ortaklardan her-biri, bu köleden, diğerinin istemediği bir
ihtiyaç talebinde bulunuyor. Bu efendilerden herbirİ
ondan bir diğerine ters düşen bir işi yapmasını istiyor. Bu durumdaki köle ne
yapacaktır? Çeşitli heveslere cevap vermek ve muhtelif yollara gitmek
mecburiyetinde kalacaktır. Onun kurtuluş çaresi ne olacaktır? Diğer taraftan
sadece bir kişinin mülkiyetinde bulunan bir köle var. Başkaları bu kölenin
işlerine müdahele etmiyorlar. İşte, müslüman, tek bir zâtın kölesi olan bir insan olabilir.
Sadece Allah'a kulluk etmek durumundadır. Rahman, rahim ve büyük lütuf sahibi
olan Allah'tan başkasını memnun etmek için değil, sadece Allah'ı memnun etmek
için çalışacaktır. Müslüman mı rahat ve huzur içinde olacaktır, kafir mi? Rahat
ve huzur içindeki Müslaman mı yoksa şaşkınlık ve
sapıklık içindeki kafir mi rahat olacaktır?! Elbet-teki huzur ve rahatlık
içerisindeki müslüman olacaktır. Müşrik kimse bir çok
tanrılara tapmakta, çeşitli ortaklara yönelmektedir. Her zaman için şaşkınlık
ve şüphe içinde bulunacaktır. Bütün tanrıları nasıl memnun edeceğini bilememektedir?
işte bu durumda tevhid ehli müslüman
İle, müşrik olan kafir aynı seviyede olurlar mı? Elbette ki hiç bir zaman
bunlar aynı durumda olamazlar. Bizlere islam
nimetine kavuşma muvaffakiyetini veren ve hakka İleten Allah'a hamd olsun. Eğer o olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık.
Şanı yüce olan Allah'a hamd olsun. Ama insanların
çoğu bunu bilmiyorlar.
İnsanlar hakka iltifat
etmedikleri ve Kur'an'da verilen misallerden yararlanmadıkları
için Rableri onları ölümle ve içinde yaşamakta oldukları dünyanın nihayete
ermesiyle tehditte bulunmuşlar: Ey Muhammedi Şüphesiz sen öleceksin, onlarda
öleceklerdir. Herkes yok olacaktır. Senin azemet ve
yücelik sahibi olan Rabbinden başka hiçbir şey baki kalmayacaktır. Sonra
sizler kıyamet gününde Rabbinizin divanında tartışacak ve davalaşaeaksımz.
Allah kıyamet gününde aranızda adaletle hüküm verecektir. Ey Muhammed Ümmeti!
Kâfirler güruhuna uymayın ve onların durumlarına aldırmayın. Sabredin.
Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. [37]
32- Allah'a karşı yalan uydurandan, kendisine gelmiş olan
gerçeği yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkarcılar için cehennemde bir durak
olmaz olur mu?
33- Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar,
Allah 'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.
34- Onlara, Rablerinin katında diledikleri şeyler vardır,
bu, iyilerin mükafatıdır.
35- Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter,
onlara, işledikleri şeylerin en güzel karşıhkiarını
verir.
36- Allah, kuluna yetmez mi?EyMuhammedi
Seni O'ndan başkaşey-lerle
korkutuyorlar. Allah'ın saptırdığını doğru yola koyacak yoktur.
37- Allah'ın doğru yola eriştirdiğini de saptıracak
yoktur. Allah, güçlü olan, öc alabilen değil midir? [38]
Yer, ikamet yeri.
Kâfi. [39]
Ey Muhammedi Şüphesiz
ki sen öleceksin ve onlarda ölecektir. Zira yüce Allah'ın zatından başka herşey yok olacaktır. Sonra sizler bu dünyadan el
çekeceksiniz, müteakiben kıyamet gününde Rabbinizin dîvanında davalaşacaksınız.
O, aranızda ayırıcı hükmünü, adil hükmünü verecek.
Hal böyle olunca insanların zalimleri kimlerdir? Allah'a karşı yalan
uydurandan başka daha zalim hiç kimse yoktur. Çünkü onlar Allah'a ortak ve
çocuk isnad etmişlerdir. Doğrunun ta kendisi olan
gerçeği yalanlamışlardır. Bu gerçek Muham-med (S.A.V.) efendimizin getirmiş olduğu apaçık ayetler ve beyyinelerdİr. Bunlar, bu ayetler üzerinde düşünmemişler,
doğruyu ve gerçeği yalanlamışlardır. Allah'a karşı yalan uyduranlardan, Kur'an'ı yalanlayanlardan daha zalim hiç kimse yoktur.
Bunlar zalimlerinde zalimleridirler! Allah'a karşı yalan uyduran ve Muhammed
(S.A.V.) ;in getirdiği ayetleri hemen tekzip eden şu kâfirler için cehennemde
bir yer yok mudur?! Aslında cehennem onlar için yeterlidir. "Yaslanacakları
cehennem"[40] onlara yeterlidir.
Onların kafirliklerinin karşılığını vermek, onları azaplandırmak
içm.cehennem yeter de artar bilei
Doğruyu ve gerçeği
getiren hak sözü onlara söyleyen; Allah'ın elçisi, Peygamberlerinin sonuncusu
ve Resullerinin önderi olan Muhammed (S.A.V.)'dir.
Onu tasdik eden ve onun getirdiği hak sözün Allah katından geldiğine, o sözlerin
(Kur'an'ın) her canlı varlıklar için hayır ve de her
şeyin açıklaması olduğuna iman edenler, takva sahibi kimselerden başkaları
değildir. İşte bunlar için Rablerinin katında bilmedikleri nimetler vardır.
Kıyamet gününde her faydalı şey onlar içindir. Sadece cennette değil. Her
tarafta onlar nimetlere mazhar olacaklardır. En büyük
korku günü olan hesap gününde de onlar nimetlere nail olacaklardır. İşte bu
anlatılan nimetler ve mükafatlar, dünyada iken iyi davranan, iyilik yapan
kimseler içindir. .
.
Cenab-ı Allah, iyi amel işleyen kullarının bu dünyada
günahlarını örteceğine ait vaatlerde bulunmuştur. Dünyada iyi ameller ve haseneler işlemiş olanlara bu amellerinin ve hasenelerİnin karşılığını gerek dünyada ve gerekse ahirette tam bir şekilde vermek İçin Cenab-ı
Allah onlara vaatlerde bulunmuştur. Onların sonsuz denecek derecede ihlaslı olmalarından ve yaptıkları amellerin Allah
tarafından hüsnü kabul görmesinden ötürü bütün amelleri haseneler
olarak kabul edilmiştir.
Buraya kadar yapılan
bir açıklama sonucunda şöyle bir soruyla karşılaşabiliriz. Onların dünyada
yaptıkları amellerin en kötüsünü Allah örtsün, sözünün manası nedir? Yani
onların dünayda işledikleri kötü amelleri ve bu kötü
amellerinden daha da kötü olan amelleri mi vardır ki onların sadece daha kötü
amellerini örtecek? Bu soruya verilecek cevap şudur: Takva sahibi müL minler, küçücük bir günah
işledikleri zaman bu küçük günahlarını kendi nazarlarında büyütürler ve çok
büyük günah olarak telakki ederler. Bunun Allah katında büyük bir cezaya sabebiyet vereceğini düşünürler. Aslında küçük günahlar,
bunların nazarlarında büyük günahlar olarak kabul edilir. Hatta amellerin en
kötüsü olarak düşünülür. Yoksa bunların hakikatte kötü veya -kötüden de kötü
amelleri yoktur. Aynı şekilde bunların İşledikleri iyi ameller, Allah katında iyininde iyisi olarak hüsnü kabul görür. Çünkü bunlar
fazlaca ihiaslı ve takvalı kimselerdirler.
Allah, kuluna kafi
değil midir? Yani Muhammed (S.A.V.)'i desteklemek ve O'nu bütün insanlara karşı
korumak için yeterli değil midir?!
Arapçadaki bu soru üslubu, Allah'ın, kulu Muhammed'i mutlak
surette kafirlere karşı koruyacağını ifade etmektedir. Bu gerçek, soru
tarzında ortaya atılmıştır ki, hiç kimse bu gerçeği inkara yeltenmesin! Bu
sebepledir ki, şair Ccrîr'in söylemiş olduğu şu şiir,
Araplar arasında en beliğ bir methiyyc oiarak kabul edilmiş ve revaç görmüştür:
"Bineklere
binenlerin siz,
En hayırlıları değil
misiniz? Alemler içinde siz, Karın doyuran cömertler değil misiniz?"
Abduimelik bin Mervan, şair Cerîrin bu şiirini işittiğinde Öte yana bakmakta olduğu
halde dönüp Cerîr'e iltifatta bulunmuş ve bol
mükafatlan ihsan etmiştir. Çünkü bu şiir Mervan
oğullarına methiye olarak söylenmiştir.
Allah, kulu Muhammedi,
münkirlere karşı korumak için kâfi değil midir! Ey Muhammedi Bunlar seni,
işitmeyen, fayda vermeyen hatta kendi nefsine gelen eziyeti bile def etmeyen
putlarla tehdit edip korkutmaktadırlar. Uzun uzadiya
selamet içinde yaşayacağını sana müjdeliyorum! Allah'ın kudretinden, O'nun
kulu ve elçisi Muhammed'i korumaya yeterli olacağından gafil kalacak kadar
saptırılan, fayda yahut zarar veremeyen putlarla O'nu tehdit eden sapık kimseyi
bundan sonra artık hayra kimse iletemez ve doğruyola
eriştiremez! Ama Allah tarafından hak yoluna ve hidayete eriştirilen kimseyi de
hiç kimse doğru yoldan saptıramaz. Allah güçlüdür, mağlub
edilemez. Göklerde ve yerde hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Velilerine ve
dostlarına düşmanlık eden kimselerden de intikam alacaktır! [41]
38- Ey Muhammedi And olsun ki,
onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan:
"Allah'tır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin, Allah bana
bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği
zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir
mi?" De ki: "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir."
39-40- De ki: "Ey Milletim! Durumunuzun
gerektirdiğini yapın; doğrusu ben de yapacağım. Kendisini rezil edecek azab kime gelecek, kime sürekle azab-inecek
bileceksiniz." [42]
Zarar, şiddet ve
sıkıntı. Nimet ve bolluk, üzerinde bulunduğunuz hal. [43]
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah müşriklerle ilgili tehdidini, onların dünya ve ahiretteki azaplarını, dünya ve ahirette
mü'minlerle takva sahibi kullar için hazırlanmış olan
nimetleri uzun uzadıya anlattıktan sonra; şirk koşmanın ve putlara tapmanın
temelsizliğine ve batıllığma dair deliller ileri
sürmeye başladı ve bu konuda şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Onlara, göklerin,
yerin yaratıcısının kim olduğunu soracak olarsan tek cevap olarak sana şöyle
derler: Bunları mutlaka Allah yaratmıştır!'
Şaşıyorum şunlara!
Gökleriyle yerleriyle şu kâinatı yaratanın Allah olduğunu inkar ettikleri
halde başka varlıkları O'na ortak koşarlar? Onlara de ki: Madem durum böyle...
Öyle ise Allah bana bir zarar vermek dilediği zaman sizin bu tanrılarınız bu
zararı benden giderebilir ve üzerimdeki sıkıntıyı atabilirler mi? Bu gerçekten
tuhaf bir durumdur. Kâinatı yoktan var eden Allah'tan başkası olmadığına göre
bana ulaşacak olan hayrı yada isabet edecek olan zararı onlar benden
uzaklaştırma gücüne sahip olurlar mı?! Şu putlar, Allah'ın vermeyi dilediği
bir zararı, yada vermeyi dilediği bir rahmeti tutup geri çevirme gücüne sahip
olabilirler mi? Hayır ne şunu, ne de bunu yapabilirler! Onlar Peygamber
(SA.V.)'i putlarla korkutup tehdit ediyorlardı.' Ey Muhammed! Onlara de ki:
Sabah aydınlığı artık gözlere görünür olmuş, hakikat gün gibi ortaya çıkmıştır;
Allah bana kâfidir. Ben sadece O'na tevekkül eder ve O'na sığınırım. O ne
güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Tevekkül
edenler O'na dayansınlar.
Siz dilediğinizi
yapın. Üzerinizde bulunduğunuz halin gereğini yerine getirin ve hiçbir şeyi
yapmakta kusur etmeyin. Elinizden geldiği kadar apaçık düşmanlık edin. Bara da sahabilerime de elinizden geleni geri koymayın! Ben de
Allah'ın, beni üzerinde bulundurduğu halin gereğince size karşı davranacağım.
Dünyada kime alçaltıcı azabın geleceğini "yakında bileceksiniz. Ahirette de azabın kime isabet edeceğini ileride
öğreneceksiniz.[44]
41- Ey Muhammedi Doğrusu Biz, İnsanlar için Kitab'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu
kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil
değilsin.
42- Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de
uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar,
diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için
dersler vardır.
43- Yoksa putperestler Allah'tan başka şefaatçiler mi
edindiler? De ki: "O'nlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri
halde mi şefaat edecekler?"
44- De ki: "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır.
Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz."
45- Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete
inanmayanların kalbleri nefretle çarpar, ama Allah'tan
başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler.
46- Deki: "Ey göklerin, yerin yaratsnı,
görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'.. Kullarının ayılığa düştükleri şeyler
hakkında aralarında Sen hükmedeceksin."'
47- Yeryüzünde olanların hepsi ve bir misli daha
zalimlerin olmuş ol-. sa, kıyamet günündeki kötü azab için fidye versele kabul
edilmez. Allah katından onlara, hiç hesaplamadıkları şeyler beliriverir.
48- Onlara, işledikleri kötü şeyler belli olur; alaya
aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarar. [45]
Canlan alır, ruhları
vefat ettirir. Tiksinir.Sevinip müjdelenirler.Hesapta olmayan şey karşilaşina çıktı. [46]
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın birliğine, O'nuri
kemal sıfatlarla muttasıf olup, eksikliklerden münezzeh
olduğunu delalet eden delilleri peşpeşe sunmaya devam
etmekte, bunun yariısıra müşriklerle, fasit inançları
hususunda tartışmaya girmektedir. Bazen onların nazarlarını zarar ve faydası
cihetinden putlarına çevirmekte, bazende herşeye muktedir olan güçlü zatın eserlerini açıklamaya yönelmektedir.
Bazen onları tehdit edip düşlerini bozmakta, kıyamet gününde karşılaşacakları
akıbetlerini açıklamaktatır ki, fesatçılık ve
bozgunculuklarından geri dönsünler, doğru yola varsınlar. [47]
Ey Muhammed!
Noksanlıklardan münezzeh ve yüce Allah kitabı, insanlar için bir hidayet, din
ve dünya işlerinde muhtaç oldukları herşeyi bir
açıklama olsun için sana indirdi. Bu kitabı hak ve gerçek üzerine sana inzal
buyurdu. Her kim bununla doğru yola erişirse, kendi nefsi için hayır talep
etmiş olur. Her kim de bundan sapar ve Kur'an yolunun
dışına çıkarsa kendi aleyhine sapmış olur. Çünkü kaybının ve ziyanının akıbeti
yine kendisine dokunur. Sana gelince ey Muhammed! Sen onlardan sorumlu
değilsin. Sana ancak, tebliğ vazifesi düşer. Hesaba çekmek ise bize aittir.
Onların durumları seni tasalandırmasın. Onlar için üzülme.
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah ölüm esnasında nefesleri bedeninden çıkarıp teslim
alır. Ecelleri gelen kimseler ne bir an ileriye gidebilirler, ne bir an geriye
kalabilirler. Ecelleri gelir gelmez derhal Öldürülürler. Ölmeyen nefisleri ise
uykuları esnasında geçici olarak yanında alıkoyar. Sonra uyandıkları esnada bu
nefisleri bedenlerine iade eder. Uyku esnasında nefis iJe
bedenlerin alakası kesilir. Ruhlarla cesedlerin
irtibatı kopar. Ruhların, zahiren ve batınen
bedendeki tasarruflarına son verilir. Uyanan bedenlere ise ruhlarını iade eder.
Belli ecellerine, Allah katında malum olan ömürlerinin sonuna kadar yaşayıp
giderler "Sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, Ötekilerini de belli
bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir" ayet-i kerimesinin manası işte
budur.
Dedikleri gibi uyku,
küçük ölümdür. Ölüm ise büyük uykudur. Bütün işlerin idaresi Allah'ın
elindedir. Şu uyku ve ölüm, müşriklerin cahilliklerine ne kadar benzemektedir!
Şu hayat ve uyanıklıkta, islamm nuruna ve Kur1 an'm hidayetine ne kadarda benzemektedir! Herşey yüce Allah'tandır. Şüphesiz bunda düşünen,
akıllarını çalıştıran bir kavim için ayetler vardır. Bu akıllı kimseler Ölüm
sonrası dirilişi imkansız görmezler. İşte sizler uykudan sonra uyanıyorsunuz.
Ölümden sonra dirileceksiniz. Uykudan sonra uyanışınız, hergün
bir veya iki defa tekerrür etmektedir. "Uyuduğunuzgibi
ölecek ve uyandığınız gibi de dirileceksiniz" Kafirler, kendilerine karşı
ileri sürülen deliller hakkında cevap veremez hale gelince yolları tıkanır ve
derler ki: Allah herşeyin yaratıcısıdır. O ilim ve
hikmet sahibidir. Şu putlara da, Allah katında bize şefaatçi olsunlar ve
bizleri ona yaklaştırsınlar diye tapıyoruz!..
Şaşıyorum şunlara. O
putları Allah katında kendilerine şefaatçiler olarak tutmuşlar, güya bunlar, Rablerİnin İzin ve bilgisi dışında kendilerine şefaatçilik
yapacaklardır! Ey Muhammed! Onlara de ki: Hiçbir şeye malik ol-
mamak, akıl sahibi olmamakla birlikte bunlar size
şefaatçilik mi yapacaklar? Şaşıyorum sizlere! Akıl sahipleri olmamakla
birlikte bırakınız Allah katında şefaat yetkisine sahip olmalarını da, hiçbir
şeye sahip olamayan bu putları şefaatçiler olarak mı tutuyorsunuz?
Bütün şefaat
Allah'ındır.
Bu yetki O'na aittir.
O'nun izni olmadan hiç kimse sizlere şefaatte bulunamaz! Çünkü göklerin ve
yerin tam mülkiyeti yüce Allah'a aittir. Sonra kıyamet gününde her iş O'na
dönecektir. O'nun azabından sakının. Sevabım da ümit edin.
Bu onların
sayılamayacak derecede çok olan kötülüklerinden-sadece bir tanesidir. Kendi
tanrılarından ayrı olarak Cenab-ı Allah tek başına
zikredil-diği zaman ahirete
iman etmeyen müşrikler tiksinirler. Kalpleri nefretle kin ve Öfkeyle dolup
taşar. Bu huzursuzlukları yüzlerinde görünür hale gelir. "Kur’an'da yalnız Rabbinî andığın zaman (Tek tanrı
inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp kaçarlar"[48].
Fakat Allah'tan başka tanrıları anıldığı zaman yüzlerine bir sevinç ve
ferahlık gelir.
Batıllığına sadece
akıllılar tarafından tanıklık edilen şu tuhaf durumlarının anlatılmasından
sonra, Kur'an-i Kerîm iki husustan bahsetmiştir
1- Cenab-ı Allah tam kudret ve
kapsamlı ilimle vasıflandırılarak O'na duada bulunulmaktadır. Bunun ardısıra Peygamber efendimizin şu mübarek sözü
nakledilmektedir: Ey Rab, kulların arasında (kıyamet gününde) onların ihtilaf edegeldikleri hususlarda sen hüküm verirsin.
Şu müşrikler
delillerin açıklanıp zuhur etmesinden sonra dâ tevhid
inancından kaçmakta, şirk ile müjdelenmekte ve sevinmektedirler. Ey Rab! Ancak
sen onların bu kötü inançlarını gidermeye, onları puta tapmaktan çevirip men
etmeye muktedir olursun.
2- Kıyamet gününde onlar öyle bir hale gelirler ki;
Yeryüzündeki bütün şeyler kendilerinin olsa da bir o kadarını da kurtulmak
için fidye olarak verseler!.. Çünkü kıyamet azabı sürekli olup insana sarılır
ve ondan ayrılmaz. Onların hesap ve takdirlerinde olmayan çeşitli azaplar
karşılarına çıkacaktır. Buna karşılık olarakta Cenab-ı Allah mü'minler hakkında
şöyle buyurmaktadır. "Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne-gözler
aydınlatıcı (nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez!"[49].
Dünyada iken işledikleri kötü amellerin karşılığı olan azap karşılarına
çıkmıştır. Alay edegelmekte oldukları şeyler, yani
cehennem azabı onları sarıp kuşatmıştır. Onların cezaları işte budur. Daha
Önce dünyada iken Peygamberle ve O'nun yaptığı tehditlerle alay ediyorlardı.
İşte alaya aldıkları bu azap kendilerine dokunmuş ve kendileri de bu azabı açık
bir şekilde bilip tanımışlardır. Pişman olmuşlar ama! zaman pişmanlık zamanı
değildir!... [50]
49- İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bİze yalvarır. Sonra katımızdan ona bîr m"'met
verdiğimiz zaman: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır;
o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.
50- Bunu onlardan öncekiler de söylemişti, ama
kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.. ,
51- Bunun İçin, işledikleri kötülükler başlarına geldi.
Bunlar içinde zulmedenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir.
Bu hususta Allah'ı aciz bırakamazlar.
52- Allah 'm rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir
ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için
dersler vardır. [51]
Ona dokundu, Ona
verdik ve ona mülk ettik,
(ki): Sınama ve imtihan.
Allah'ı geçip geride bırakacak ve azabından
kurtulacak değillerdir. [52]
Bu da o münkirlerin
işledikleri mükerrer günahlarından ve kötülüklerinden biridir. Bu günahları,
şu kainatı idare etmekte olan güçlü bir ilahın mevcudiyetine hakkıyla iman
etmediklerinden ötürü işlemektedirler. Dünyaya hatalı ve yüzeysel bir bakışla
bakmaktadırlar. Kendilerine bir zarar isabet ettiği veya musibet içine
düştükleri zaman Allah'a sığınır, O'na dua ederler. Sonra Rabbin onlardan bu
sıkıntıyı giderip kendi katından bir nimet bahşettiği zaman, daha önce O'na
dua edip yalvardıklannı unuturlar. Ve ellerindeki
serveti de, dünya işlerini bildiklerinden Ötürü kazanmış olduklarını iddia
ederler. Karun: "Bu (servet) bende bulunan bilgi sayesinde bana verildi,
dedi.”[53]
İnsan işte böyledir.
Sıkıntı ve musibet anında Allah'a sığınır. Musibetten kurtulupta
sahil-i selamete kavuştuğunda, Allah tarafından kendisine mal veya itibar
bolluğu verildiğinde şöyle der: Bütün bunlar benim çalışma ve gayretim, akli
olgunluğum, sezgi gücüm sayesinde bana verildi...
Yalnız iman edip salih ameller işleyenler bundan müstesna olup sevinç ve
tasa anında, her zaman Allah'ı anarlar. Kendilerine bir hayır dokunduğu zaman
Allah'a şükrederler. Çünkü o nimetin sahibidir. Kendilerine bir zarar ve
sıkıntı İsabet ettiği zaman sabreder ve Allah'a yönelirler, O'na sığınırlar.
Çünkü O, sıkıntıları giderir ve musibetleri def eder.Ey İnsanlar! Size verilen
şeylerden Ötürü gurura kapılmayın ye aldanmayın. Bilinki
nimetler, Rabbi-nize şükür ve nankörlük edeceğinizi
bilmesi için Allah'ın bir imtihan vasıtasıdır. Ama İnsanların çoğu bunu bilmiyorl^1 Kendilerine verilen nimetlerin onları sınamak
için verildiğinin farkında değildirler. Kendilerinden önceki milletlerin
kafirleri de bu küfür sözünü söylemişlerdi. Bu sözlerde, anılan davranışın
insanın karekterine yerleşmiş olduğunu
göstermektedir. İnsan çok unutkandır. Kendisine verilen mal veya itibar
dolayısıyla gurura kapılıp aldanır. Bu gibi sözleri kendisinden önceki miletlere mensup kafirler de sarfetmişler-dir. Kazanmış'oldukları mal,
Allah'ın azabına karşı onlara bir fayda vermemiştir, işledikleri günahların
kötülükleri kendilerine dokunmuştur. Şu Mek-keli
kafirlerden zulmedenlere işledikleri günahların kötülüğü isabet etmiştir. Onlar
mallarıyla ve çocuklarıyla çok övünürlerdi. Ve şöyle derlerdi: "İki topluluktan
hangisinin makamı daha hayırlı, meclisi (mevkii) daha güzeldir?"[54]
Bunlar Cenab-i Allah'ın, kafir ve cahil biri olsa bile dilediği
kuluna rızkı bol verip rızkını genişleteceğini bilmiyorlar mıydı? Bu hususta,
insanların çoğunun farkında olmadıkları ilahî bir çok hikmetler vardır. Allah,
akıllı ve hikmetli bir müslümanda olsa dilediği
kulunun rızkını daraltır, bunu da bilmiyorlar mıydı? Bunun da sadece Allah
tarafından bilinen bazı hikmet ve sebepleri vardır. Hülâsa nzık
bolluğu, kişiyi Allah'ın sevdiğinin bir delili değildir. Aynı zamanda
yoksulluk da, kişiyi Allah'ın sevmediğinin bir delili değildir. Zenginlik ile
yoksulluk, kişinin akıllılık ve düşünceliliği ile alakalı değildir. Çoğu kez
görüyoruz ki, gücü ve kuvveti olmayan kimselere Allah tarafından mal ve servet
verilmektedir ki yoksul durumda olan güçlü, ve kuvvetli kimseler bunu hayretle
müşahede etmektedirler. Şüphesiz bunda, herşeyin Allah'tan
geldiğine tanıklık eden ayetler vardır. Bir çok hallerde zahiri sebepler,
geçerliliklerini yitirmektedirler. Bunu ancak inanmış bir kavım anlayabilir! [55]
53- Ey Muhammedi De ki; "Ey kendilerine kötülük edip
aşın giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Al!ah,gü-nahlann hepsini bağışlar.
Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir."
54- "Rabbinize yönelin. Azab
size gelmeden önce O'na teslim olun sonra yardım görmezsiniz".
55- "Size ansızın, farkına varmadan azab gelmeden önce Rabbiniz-den size indirilen en güzel
söze, Kur'an'a uyun."
56- Kişinin: "Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü
bana yazıklar olsun, Gerçeklen ben alaya alanlardandım" diyeceği günden
sakının.
57-58- Veya, "Allah beni doğru yola
eriştirseydi sakınanlardan olurdum" diyeceği, yahut, azabı gördüğünde:
"Keski benim için dönüş imkanı bulunsa da iyilerden olsam" diyeceği
günden sakının.
59- Ey İnsanoğlu! Evet; ayetlerim sana gelmişti de onları
yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştun. [56]
Haddi aştılar.
Ümidinizi kesmeyin.Dönün.Teslim olup boyun eğin. Ansızın. Hasret ve pişmanlık.Allah'a
taat etmek ve O'nun rızasını talep etmek hususunda.
Alay edenler. Bîr dönüş. [57]
Naf'i, İbni Ömer'den, O da Hz. Ömer'den şöyle rivayet eder: Hz.
Ömer dedi ki: Ben, Hişam bin As ve Ayyaş bin Ebî Rebia, hicret etme hususunda
anlaştık ve buluşma yeri olarakta Ğıfaroğulları
kabilesinin bataklık yerini kararlaştırdık. Sabahleyin geri kalan olursa onun
başına bir iş gelmiş olduğunu hesaplayacak, onu beklemeden yolumuza devam
edecektik. Bu şekilde ka-rarlaşıp
ayrıldıktan sonra sabahleyin ben ve Ayyaş bin Ebi Rebia buluşma yerinde biraraya
geldik. Yalnız Hişam başına bir fitne geldiğinden
dolayı buluşma yerine gelmemişti. Dolayısıyla bizimle birlikte hicret edemedi.
Medine de bunlarla ilgili olarak şöyle diyorduk: Bunlar Allah'ı tanıdılar,
Resulüne iman ettiler, sonrada başlarına gelen bir fitneden dolayı hicret
etmediler. Bunların tevbelerinia kabul edileceğini
sanmıyoruz! Gerçi onlar da bu görüşte idiler. Tevbelerinin
kabul edileceğini sanmıyorlardı. İşte bunun üzerine Cenab-ı
Allah şuayet-i kerimeyi İnzal buyurdu: Ben bu ayet-i
kerimeyi elimle bir kağıda yazdım, sonra Hişama
gönderdim.
Hişam der ki: Bu ayetin yazılı olduğu sayfa bana geldiğinde
bunu elime alıp Zîtuvâ denilen mevkiye
gittim, orada tekrar tekrar okudum ve dedim ki: ey
Allah'ım! Bu ayet-i kerimenin anlamını bana bildir. Nihavet
bu avet-i kerimenin hiccetten
geri kalan bizler hakkında nazil olduğunu anladım. Dönüp deveme bindim;
Medine'ye gidip Resulullah'a katıldım.
Bu ayet-i kerimenin
nüzul sebebiyle İlgili diğer bazı rivayetlerde vardır. İtibar, sebebin
hususiliğine değil, lafzın umumiliğinedir. [58]
Ey Muhammedi benden
tebliğ ederek kullanma de ki:
Ey nefislerine karşı
haddi tecavüz edip günahlarda aşırılığa kaçan kullarım! Allah'ım rahmetinden
ümit kesmeyin. Zira kafirler güruhundan başka-îan
Allah'ın rahmetinden ümit kesmezler! Allah'ın bağışlamasından ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz Allah günahların tümünü bağışlar. Doğrusu o, çok bağışlayan
ve esirgeyendir.
Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerin içinde insana en çok ümit
veren ayet budur. Bu ayet-i kerime, asi mü'minlere
ümit kapılarını açmaktadır ki, sapıklıklarında devam etmesinler. Kendi nefis
ve şeytanlarına itaat hususunda daha fazla İleriye gitmesinler. İnsan nefsi
çoğu kez kendi günahını düşünüp yaptığı kötülüklerden dolayı pişmanlık duyar.
Mazisini hatırlar, salih amel işleyen mü'minlerden olmayı arzular. Tevbe
ve Allah'a dönüş kapısı kapandığı takdirde günah karanlıklarında körler gibi
yürüyen insanlardan biri olur. Hatta on\ann en katısı
olur. Fakat günahkar kullar için tevbe kapısının
açılması, şeytanın insana nüfuz edeceği pencerelerin çoğunu kapatır. Asi
kimsenin tev-besi, Allah katında abidin
ibadetinden daha güzeldir. Kötülüklerden dönüp tevbekârlar
yoluna koyulan kimse, Allah'a yakın olan fertlerden biri olur. Çünkü o
inancından kaynaklanan bir nefis olarak masiyetlerin
tehlikesini ve ta-atİerîn Ie2zenini idrak etmiş, salih bir ame) işlemiş
olmaktadır. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah bizleri ümitsiz olmaktan
menetmiştir. Önümüzdeki ümit kapılarını açmış ve şu buyruğu vermiştir: Sizler
zayıf kimseler iken sizleri besleyip büyüten, gözetip koruyan ve güçleninceyc kadar sizleri koruyup kollayan Allah'ınıza
dönün. Ona teslim olun, O'nun hükmüne boyun eğin ve emrine itaat edin. Can
boğaza gelipte ölüm saati çatmadan ve ansızın azaba
yakalanmadan Önce bu işi derhal yapın. Sonra size yardım edilmez. Allah'a
karşı sîze kim yardım edebilir? Ve onun azabına karşı kim sizleri koruyabilir?
"Kötülükler yapıpta nihayet ölüm gelip çatınca:
"Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kafir
olarak ölenlere tevbe- yoktur. (Öylelerinin tev-hesi makbul değildir.) Onlar
İçin acı bir azap hazirfamişızdır"[59].
"Allah'a göre, şu
kimselerin tevbelerİ makbuldür ki, cahillikle bir kötüİük yapıp hemen ardından tevbe
ederler. îşte Allah onların tevbesini kabul
eder" [60]
Rabbinizden size
indirilenin en güzeline tabi olun. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah
Peygamberlerine İncil ve Tevrat gibi kitaplar indirmiştir. Bunların en güzeli,
en mükemmeli ve en vafisi Kur'an'dir.
Çünkü daha önce indirilen kitaplar, Kur'an-ı
Kerim'in inzal edilmesi için birer giriş ve zemin mahiyetinde idiler.
Kitabındaki sırlan en iyi bilen elbetteki Cenab-ı Allah'tır.
Rabbinizin emirlerine koşun. Ve O'mın emirlerine
uymaya süratle gidin. Yasaklarından kaçının. Şu anda sizler, ansızın size azap
gelmeden Önce, istediğiniz işleri yapma imkanına sahipsiniz. Azabın ne zaman
geleceğini bilemezsiniz. Ve farkında da olamazsınız. Hesap gününde "Ey
hasret ve ey pişmanlık gel, İşte senin tam gelme zamanındır. Çünkü ben dünyada
Allah'a taatte kusur ve ihmalkârlık ettim. Beni
Allah'a yaklaştıracak ve cennet'e sokacak amelleri yapmakta tembellik ettim''
demek istemiyorsanız şimdi bu hayatta Allah'a uyun. Kıyamet gününde ve hesap
yerinde pişmanlık çekmenin hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü orası pişmanlık
yeri değildir. Ve o vakit de nedamet getirme vakti değildir. Burada Allah'a iataat etmeyen ve salih amel
işlemekte kusur gösterenler hesap gününde şöyle diyeceklerdir: Keşke ben sadece
salih amel işlemekte kusurlu ve ihmalkar olsaydım.
Hayır öyle değil,ben bilakis Allah'ın dinine inananlarla alay ettim.
Bu gibi kimseler mü'minlerin salih amellerine
karşılık güzel mükafat-îaHa ödü İlendirildi klerini gördüklerinde şöyle diyeceklerdir: Keşke Alîah beni hidayete eriştirmiş olsaydı da şu mü'mİnler gibi takva sahiplerinden olsaydım!
Veya bunlardan biri
kendisi için hazırlanmış olan azabı gördüğünde şöyle diyecektir; Keşke dünyaya
bir dönüşüm olsaydı da orada salih amel işlesey-dim ve iyi kimselerden
olsaydım. "Hayır, bu onun söylediği, (olmayacak bir laftır):[61]
Hayır ey günahkâr
nefis! Peygamberlerimin diliyle sana ayetlerim geldi. Sen hakka uymak
karşısında büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun. "Ona iki tepe (iki
hedef: hayır ve şer yolunu) gösterdik. Fakat o, (hedefe varmak için) sarp
yokuşu geçemedi"[62]
60- Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü,
yüzlerinin simsiyah olduğunu görürsün. Böbürlenenler için cehennemde bir durak
olmaz olur mu?
61- Allah, sakınanları başarılarından ötürü kurtarır.
Onlara hiçbir kötülük gelmez; onlar üzülmezler.
62- Allah_ her şeyin yaratanıdır. O her şeye Vekil'dir.
63- Göklerin ve yerin kilitleri O'hundur.
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar hüsrandadırlar.
64- De ki: "Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına
kulluk etmemi mi emredersiniz?"
65- Ey Muhammedi And olsun ki
sana da, senden Önceki peygamberlere de vahyolunmuştur:
"And olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin
şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun"
66- "Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve
şükredenlerden ol"
67- Onlar Allah'ı gereği gibi değerendiremedüer.
Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle
durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir. [63]
İkamet yeri. Salih
amel işleyerek kurtuluşları. Miklad kelimesinin
çoğulu olup anahtarlar
demektir. Amelini boşa çıkaracaktır. Burada kudret, hükümranlık veya
kuvvet manasına gelir. [64]
Bu ayet-i kerimelerde,
mü'minlerle kafirlere kıyamet gününde verilecek
karşılıklar açıklanmakta; Tevhid ile Üluhİyet ve Peygamber (S.A.V.) efendimizin bunlara karşı
durumu beyan edilmektedir. "Kıyamet günü Allah'a yalan uyduranların
yüzlerinin simsiyah kesilmiş olduğunu gürürsün"Buradaki
hitap Peygamber efendimize ve görme kabiliyetine sahip olan herkesedir. Şüphesiz
ki müşrikler Allah'a karşı yalan uydurmuşlardır. O'nu, kendisine layık olmayan
sıfatlarla nitelemişlerdir. O'na ortak ve çocuklar isnad
etmişlerdir. Şu yalancılar varya, kıyamet gününde
yüzlerinin simsiyah kesildiğini görürsün. Kapkara ve toz toprak içinde
olduklarını müşahade edersin. Allah'a ve Resulüne
karşı yalan uyduran şu kafirlerle tacirlerin, kıyamet gününde kendileri için
hazırlanmış olan azabı gördükleri zaman üzerlerinde korku, ıstırap alametleri
belirir. Allah'ın ayetleri kendilerine geldiği zaman o ayetleri yalanlayan şu
yalanlayıcılara cehennemde yer yok mudur? Sadık ve doğru sözlü müminlere
gelince, onlar için korku ve üzüntü yoktur. Rabbim onları azaptan korumuş ve
kurtarmıştır. Çünkü onlar, kafirler için hazırlanan azabtan
ı kendilerini korumak için, dünyada gerekli tedbirleri almışlardı. İstedikleri
cenneti de elde etmişlerdir. Cennet onlar için hazırlanmıştır. Orada keridilerine bir kötülük isabet etmez ve onlar
hüzünlenmezler.
Bunda bir gariplik
yoktur. Allah herşeyi yaratandır. O herşeyin yöneticİ-sidir. Dilediği
gibi tasarrufta bulunur. Her varlık O'na muhtaçtır. Göklerle yerin anahtarları
O'nun elindedir. Yani o kudret sahibidir. Göklerle yerin muhafazası O'na
aittir. Yerde ve gökte O'ndan başka tasarruf yetkisine sahip bir varlık yoktur.
Beyhaki, İbn-i Ömer'den
şöyle bir rivayette bulunur: Osman bin Affan (R.A.)
Peygamber (S.A.V.) efendimizden ayet-i kerimesinin tefsirini sormuştu: Resulullah (S.A.V.)'efendimiz söyle cevap verdi: Bunu bana
hiç kimse sormamıştı. Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. O
noksanlıklardan münezzeh olup O'nu överiz. Allah'tan mağfiret dilerim. Güç ve
kuvvet ancak Allah iledir. O evveldir, ahİr-dîr, zahirdir, batındır. Diriltir ve öldürür. Hayır O'nun
elindedir. O herşeye muktedirdir. Bazı rivayetlerde
anlatıldığına göre bu duayı sabah akşam tekrarlayan kimseye büyük sevap
verilir, o kişi kötülüklerden korunur. Kendisine göklerle yerin hazineleri
açılır. Allah dilediği miktarda lütufta bulunabilir.
Rivayete göre
müşrikler Peygamber efendimize şöyle demişlerdi: Tanrılarımıza teslim ol, iman
etki bizde senin ilahına iman edelim. Yaratıcı olarak ve herşeyi
yoktan var edici olup kainatta tasarrufta bulunma sıfatıyla vasıflanan,
göğüyle yeriyle şu evrende mutlak tasarruf gücüne sahip olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Allah'tan başka
tanrılara gelince onlar nedirler ki? Onlar taşlar, putlar, heykeller,
timsallerden başka birşey değildirler. Cansız
varlıklar olup ne işitirler, ne de görürler. Hiç kimseye faydaları dokunmaz.
Bilakis onlar zarardadırlar. Hem de ne zarar! Bir de kah-har olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Ey cahiller bana,
Allah'tan başkasına tapmamı mı emrediyorsunuz? Hakikat gün gibi ortaya
çıktıktan sonra bana böyle bir Öneride mi bulunuyorsunuz? Doğrusu bu sizin
emriniz ve öneriniz çok tuhaftır.
Andolsun'ey Muhammed! Sana Tevhîd ile vahyolundu senden öncekilere de aynı şekilde vahyolundu: Eğer sen Allah'a ortak koşarsan amelin boşa
çıkar ve fasit olur. Sende hem kendi nefislerine ziyan veren hemde amellerinin sebavım
yitiren zararlı ve kayba uğramış kimselerden olursun.
Bu söz bir faraziyeden
ibarettir. Yani ey Muhammed! Şayet sen böyle davranırsın, şu akıbetle
karşılaşırsın!
Bu ayet-i kerime
indirildi ki, kafirler, Muhammed (S.A.V.)'in risaeti
terk etmeyeceğini kesinlikle anlasınlar ve de herkes şirkin günah olduğunu ve
aynı zamanda çirkin bir iş olduğunu bilsin! Allah'a ortak koşması imkansız oian bir zata, yani Hz.
Peygambere böyle bir uyanda bulunulduğu halde şirk koşması mümkün olan
kimselere yapılacak olan ikaz ve verilecek olan azapların şiddetini varın siz
düşünün!
Ey Muhammed! Sen ve
sana İnanan herkes Allah'a kulluk edin. Bu ilahi muvaffakiyetten ötürü de şükredenierden olun. Ve deyin ki: Bizk*
y doğru yolu nasip eden Allah'a hamd olsun. Eğer
Allah bizi doğru yola iletr^eseydi, biz
kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık.
O müşriklerle
münkirler, Allah'ı gereği gibi bilemediler ve takdir edemediler. Çünkü onun yanısıra ortaklarada taptılar ki,
o ortaklar ne bir sözü İşitebilirler ne de başkalarına fayda verebilirler.
Halbuki yer küre bütünüyle, semavat da bütün
tabakalarıyla Allah'ın pençesindedirler. Bütün emir O'nun kudretindedir. Ve
sizler de O'na döneceksiniz. Müşriklerin Allah'a koştukları ortaklara gelince Cenab-ı Allah onlardan çok üstün ve münezzehtir.
Bütün yerin Allah'ın
pençesinde olduğunu, göklerin de O'nun kudret elinde dürülü olduğunu ifade
eden ayet-İ kerime bazı kimselere göre; Allah'ın azametinin, yüceliğinin,
tasarrufunun eksiksizliğinin, kudretinin müessiriye-tinin
temsili bir ifadesidir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimedeki ifadenin temsil değilde hakikat olduğunu söylemişlerdir. [65]
68- Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde
olanlar, yerde olanlar hepsi.düşüp olur. Sonra Sûr'a bir daha üflenince hemen
ayağa kalkıp bakışır dururlar,.
69- Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitab açilır, peygamberler ve şahİdler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan,
aralarında adeletle hüküm verilir,
70- Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların
yaptıklarını en iyi bilendir.
71- İnkar edenler, bölük bölük
cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapılar açılır; bekçileri onlara:
"Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı
ihtar eden peygamberler gelmedi mi" derler. "Evet geldi" derler.
Lâkin azab sözü inkarcıların aleyhine gerçekleşir.
72- Onlara: "Temelli kalacağınız cehennemin
kapılarından girin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir.
73- Rabierınc karşı gelmekten
sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya
varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: "Selam size, hoş
geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler.
74- Onlar: "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere
varis kılan Allah'a hamd olsun. Cennette İstediğimiz
yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenlerin ecri ne güzelmiş!" derler.
75- Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde,
Rablerini hamd İle överken görürsün. Artık insanların
aralarında adaletle hükmolunmuştur. "Övgü,
alemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir. [66]
Kıyametin kopmasından
az önce içine üflenecek olan borazan. Kişinin bayılıp düşmesi veya ölmesi.
Burada ölüm manası kastedilmiştir. Aydınlandı ve parladı. Rabbinin nuru ile,
yada O'nun insanlar arasında hüküm ve adaletle tecelli etmesi İle, Amel
defterinin sayfaları ortaya konuldu.
Küçük gruplar halinde.Azap
kelimesi yani Allah'ın onlar hakkındaki bahtsızlık hükmü vacip oldu. Arşın
etrafını kuşatmış olarak. [67]
Bu da, Allah'ın
kudretinin eksiksizliğine ve iradesinin geçerliliğine delalet eden bir başka
ayet-i kerime olup kıyamet gününde zuhur edecektir. Çünkü o zamanda emir
Allah'a ait olacaktır. "(Ve onlara sorulur): "Bu gün mülk kimindir? O
tek ve kahhar olan Allah'ın!"[68].
Üflemekle görevli olan
Melek israfil tarafından sura üflenir. Birinci üf-lenişte, gökteki ve yerde'ki bütün varlıklar —Allah'ın ölümlerini murat bu-yurmadığı kimseler müstesna olmak üzere— hep düşüp ölürler.
"O'nun (Allah'ın) yüzü (zatı)ndan başka herşey helak olacaktır"[69].
Sûra, sonra ikinci kez üflenir, bu defa bütün yaratıklar ayağa kalkıp dikilir
ve nasıl bir akıbetle karşılaşacağına bakarlar. Şaşkın şaşkın
bekleyip dururlar. Çünkü onlar büyük bir olayla karşılaşmışlardır. Şu
nakledeceğimiz ayet-i kerime onların, etraflarına şaşkın şaşkın
bakmalarına mani değildir. Şöyleki: "O gün
(kabirlerden) hızlı hızlı çıkarlar. Sanki dikilen
(putlara veya hedef)Iere doğru koşarlar."[70]
"Sûra üflendi.
İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rablerine koşuyorlar"[71]Yani
onlar kabirlerinden kalkıp süratle hedeflerine doğru koşuyorlar. Çünkü
kıyamette çeşitli durumlar ve aşamalarla karşılaşacaklardır. O zaman yeryüzü
senin Rabbinin nuru ile aydınlanıp parlar. Yani yüce Allah insanlar arasında
adalet ile hükmetmek için tecelli eder. Bu nurun, "Onun perdesi
nurdur" hadis-i şerifinde kastedilen nur olması pek uzak bir İhtimal
değildir.Yahutta Allah'ın tecelli ettiği esnada
ortaya çıkıp görünecek olan nurdur. Hakikatte bu işe beşer aklı eremez.
İnsanlar bunu idrak edemezler. Kitabında kastettiği manayı en iyi bilen yüce
Allah'tır. Mahşer yeri, şanı yüce olan Rabbinin nuru ile aydınlanıp
parlayacak, herkes sağ veya sol eliyle kendi amel defterini alsın diye amel
defterleri ortaya konulacak.
Yaptıkları işlerden
sorulmak üzere Peygamberler hesap yerine getirilecek. Ayrıca bütün ümmetlere
veya fertelere tanıklık edecek şahitler de oraya
getirilecektir. "Her can, yanında bir sürücü ve bir şahitle geldi "[72]
Bazı kimseler bu
ayet-İ kerimede geçen şüheda kelimesi ile, Muhammed (S.A.V.) efendimizin
ümmetinden olup diğer ümmetler hakkında şahitlik eden kimselerin kast
edildiğini söylemişlerdir. "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki,
insanlara şahit olasınız, peygamberde size şahit olsun"[73].
Diğer bazı kimseler
ise önceki ayette geçen şüheda kelimesinin, Allah yolunda şehit edilen
kimseler olduklarını ifade etmişlerdir. Herkes yaptığı amelin karşılığını tam
olarak alacaktır. Hayır işlemişse sevap, şer işlemişse ceza görecektir. Bunda
bir gariplik yoktur. Amellerin karşılığını verecek olan, İşlenen fiilin hayır
veya şer olduğunu elbetteki en iyi bilen Allah'tır. "(Lokman öğütlerine
devam ederek dedi ki): "Yavrum, (yaptığın iyilik veya kötülük), hardal
tanesi ağırlığınca birşey de olsa, kayanın içinde,
göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir.
(O'nun bilgisi her gizli ve İnce şeye ulaşır. O, herşeyi)
haber alır"[74].
Her nefse yaptığı amelin
karşılığının tam olarak verileceğinin tafsilatlı beyanıda
şudur: "İnkâr edenler, bölük bölük Cehenneme
sürüldüler". Ey Allah'ım sen ne yücesin! Tıpkı davarlar gibi o kafirler
şiddetle ve katılıkla Cehenneme sevk edilirler. Bölük bölük,
grup grup oraya itilirler. Herkes kendi şerrine ve
günahına Uygun bir sıra içinde bulunur. Cehenneme vardıklarında kapıları tıpkı
zindan kapılan gibi önlerinde açılır. Cehennem zebanileri ile bekçileri onları,
kınayıp azarlayarak şöyle derler: Sizlere kendi nefisinizden ve cinsinizden,
kendilerini tanıyıp durumlarım bildiğiniz, size Rabbimİzin
ayetlerini okuyan, suratsız ve çirkin bir günün, yani böylesi bir günün
azabından sizleri korkutan ve böylesi bir günde Allah'ın karşısına çıkacağınızı
önceden duyurup sizleri uyaran Peygamberler gelmedi mi? Cevaben derler ki: Evet
Peygamberler bizlere geldiler ve bizlere çok Öğütte bulundular. Allah'ı
bizlere hatırlattılar. Bu günün karşılaşması ile bizleri korkuttular. Fakat
Allah'ın şu azabı üzerimize bir kerre hak olmuştur:
"Mutlaka
Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmı ile tamamen dolduracağım"[75]
Evet, Allah'ın azajagerektirici sözü kafirler üzerine hak oldu. Allah onların
mutsuzluklarına ve bahtsızlıklarına hükmetti. Onları, kötü iradeleri ve çirkin
fiilleriyle Peygamberlere karşı takındıkları olumsuz tavırları dolayısıyla
Cehennemliklerden kıldı.
Bundan sonra ne oidu bilir misiniz? Onlara melekler tarafından şöyle
denilir: Cehennem kapılarından girin ve orada ebedi kaim. ikamet yeriniz olarak
Cehennem ne kötü bîr yerdir. Orası, kendilerine uyanda bulunan Peygamberlere
uyup, hakkı kabul etmeye karşı büyüklük taslayan kimselerin ye-ridir.
Bu İfadelerde, onların
Cehenneme giriş sebeplerinin, büyüklük taslamaları olduğu gösterilmektedir.
Rablerine karşı gelmekten sakınıp azabından korunanlara gelince; onlarda
fazilet ve şerefJeriyle orantılı bir sıra dahilinde
Cennete sevk olunurlar. Buradaki sevk olunmaktan kastedilen mana, Rableri tarafından
kendilerine verilen ikrama çabucak yürümeye teşvik edilmeleri demektir. Yoksa
kafirlerin sevk olundukları gibi bir mana kastedİ İm
emektedir. Çünkü onlar tahkir edilip küçük düşürülerek Cehenneme sevk
olunurlar. Cennete vardıklarında onun kapılarının açık olduğunu görürler.
"Kapılan kendilerine açılmış And
Cennetleri"[76].
Yüce Allah, misafirine
yer hazırlayıp yastıkları dizip halılar seren bîr ev sahibi gibi
misafirperverlik göstererek onlara ikramda bulunacaktır. Sonra onların
gelişleri için kapılar açılacak hizmetçiler kendilerine saygı için ayakta
duracaklardır. Cennetliklerin şansları ne muazzamdır. Çünkü kendilerine Rableri
tarafından Cennet kapılan açılmakta, melekler saygı ve ikram için karşılarında
durmakta, kendilerine şu ifadelerle hoş geldiniz demektedirler: Selam size,
Nefsiniz hoş olsun. Gözünüz aydın olsun. Bu ebedi nimetlerle hoş-nud olun ve içinde daimi kalmak üzere Cennete girin. Salih
amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir!
Allah'a karşı takvalı
olup salih amel işleyenler dediler ki: Allah'a hamd olsun. O'na şükürler olsun. 3İze verdiği sözleri
yerine getirdi. Ölüm sonrası dirilişi gerçekleştirip bizlere mükafatlar ihsan
etti. Üzerine yerleştiğimiz mekânları bize miras olarak verdi. Bizden her
birimiz, O'nun koyu gölgeli geniş Cennetinde dilediğimiz yerde ikamet ettik.
Salih amel işleyen kimseler için bu mükafatlar ne gi;
seldir. Şanı yüce arş sahibinden işaret bekleyerek meleklerin arşı
çevrelediklerini görürsün. Rablerini hamd ile teşbih
eder. O'na istiğfarda bulunurlar. Bütün kullar arasında adaletle hüküm
verilmiştir. Alemlerin Rabbi A'!ah'a hamd olsun. Kendilerim diledikleri yerde ikamet etmeleri
için Cennete yerleştirerek va'dini gerçekleştiren
Allah'a, Mü'minler ham-dü
senada bulundular. Adaletle hüküm verdiğinden dolayı O'na övgüde bulundular
Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. [77]
[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/293-294.
[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/294.
[3] Ahkaf Sûresi: 28.
[4] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/294-296.
[5] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/296-297.
[6] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297.
[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297.
[8] Mü'minun Sûresi: 12-13.
[9] Fetih Sûresi: 18.
[10] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297-298.
[11] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299.
[12] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299.
[13] Yunus Sûresi: 12.
[14] Adiyat Sûresi: 6
[15] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299-300.
[16] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/300-302.
[17] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/302.
[18] Nisa Sûresi: 97.
[19] Kasas Sûresi: 56.
[20] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/302-304.
[21] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/304-305.
[22] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305.
[23] Kasas Sûresi: 88.
[24] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305.
[25] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305-306.
[26] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/306.
[27] Zümer Sûresi: 23.
[28] Yusuf Suresi: 3.
[29] Hadid Sûresi: 16.
[30] Necm Sûresi: 59.
[31] Kalem Sûresi: 44.
[32] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/306-309.
[33] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/309-310.
[34] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/310.
[35] En'am Sûresi: 38.
[36] En'am Sûresi: 153.
[37] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/310-311.
[38] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/311-312.
[39] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/312.
[40] İbrahim Sûresi: 29.
[41] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/312-314.
[42] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/314-315.
[43] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/315.
[44] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/315.
[45] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/316-317.
[46] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/317.
[47] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/317-318.
[48] İsrâ Sûresi: 46.
[49] Secde Sûresi: 17.
[50] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/318-320.
[51] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/320.
[52] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/320.
[53] Kasas Sûresi: 78.
[54] Meryem Sûresi: 73.
[55] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/321-322.
[56] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/322-323.
[57] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/323.
[58] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/323-324.
[59] Nisa Sûresi: 18.
[60] Nisa Sûresi: 17.
[61] Mü'minûn Sûresi: 100.
[62] Beled Sûresi: 10-11.
Prof. Dr. Muhammed
Mahmud Hicazi, Furkan
Tefsiri, İlim Yayınları: 5/324-325.
[63] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/326-327.
[64] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/327.
[65] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/327-329.
[66] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/329-330.
[67] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/331.
[68] Mü'min Sûresi: 16.
[69] Kasas Sûresi: 88.
[70] Mearic Sûresi: 44.
[71] Yâsin Sûresi: 51.
[72] Kâf Sûresi: 21.
[73] Bakara Sûresi: 143.
[74] Lokman Sûresi: 16.
[75] Secde Sûresi: 13.
[76] Sad Sûresi: 50.
[77] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/331-333.