ZÜMER SÜRESİ 2

Bazı Kelimeler: 2

Açıklama: 2

Allah'ın Azametinin Ve Kudretinin Eksiksizliğinin Delilleri 3

Bazı Kelimeler: 3

Önceki Ayetlerle İlişkisi: 3

Açıklama: 3

Mü'min Ve Kafir. 4

Bazı Kelimeler: 4

Açıklama: 4

Tağuttan Sakınmak, Takva Ve İhlas. 5

Bazı Kelimeler: 5

Açıklama: 5

Dünya İşte Budur! 6

Bazı Kelimeler: 6

Açıklama: 6

Nûr Ve Kalplerin Kur'an İle Açılması 7

Bazı Kelimeler: 7

Açıklama: 7

Kur'an-ı Kerim'de Meseller. 8

Bazı Kelimeler: 8

Açıklama: 8

İnsanların En Zalimleri Kimlerdir, En Doğru Ve En Sadakatli Olanları Kimlerdir?  9

Bazı Kelimeler: 9

Açıklama: 9

Putlara Tapmaları Hususunda Müşriklerle Kapılan Münakaşa. 10

Bazı Kelimeler: 10

Açıklama: 11

Allah'ın Birlik Ve Kudretinin İsbatı. Münkirlerle Vapîlan Münakaşa Ve Ahirette Karşılaşacakları Cezanın Açıklanması 11

Bazı Kelimeler: 11

Önceki Ayetlerle İlişkisi: 11

Açıklama: 12

İnsan İşte Böyledir. 13

Bazı Kelimeler: 13

Açıklama: 13

Va'z Ve İrşad. 13

Bazı Kelimeler: 14

Nüzul Sebebi: 14

Açıklama: 14

Allah'tan Başka Tanrı Yoktur O, Herkese Amelinin Karşılığını Verîr. 15

Bazı Kelimeler: 15

Açıklama: 15

Kıyamet Gününde Mahlukatın Halleri 16

Bazı Kelimeler: 17

Açıklama: 17


ZÜMER SÜRESİ

 

Bazıları, bu sureye Guref suresi adını vermişlerdir. Mekki bir suredir. Ba­zıları tümünün Mekki olduğunu, bazıları ise 23. ve 53. ayetleri dışında kalan kısmın Mekki olduğunu söylemişlerdir. 75 ayyettir. Sad sûresinin son kısmı­nın devamı mahiyetindedir. Çünkü burada Havva'nın ve bütün insanların Adem'den türeyişleri anlatılmakta, sonrada hepsinin ölecekleri bildirilmek­tedir. Bunun peşisıra da hesap, cennet ve cehennem gibi kıyamet ahvalinden bahsedilmektedir. Sûre, insanlar arasında adaletle hükmetmekten bahsede­rek sona erdirilmektedir. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'adır. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah yaratıkların durumlarını başlangıçtan sona kadar anlat­mıştır. Bunları anlatırken de Adem (A.S.) kıssası ile bağlantı kurmuştur. Bunlar bu surede Özetle anlatılmıştır. Buna ek olarak müşrikler ve diğer münkirlerle yapılan tartışmalara değinilmektedir. Bu, Mekki surelerde alışılagelen bir husustur.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

1- Ki'tab'ın indirilmesi, güçlü ve Hakîm olan Allah kalındandır.

2- Ey Muhammedi Biz sana Kıtab'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et,

3- Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dost­lar edinenler: "Onlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Al­lah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez.

4- Allah çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından dilediğini seçerdi. O münezzehtir, O; gücü herşeye yeten tek Allah'tır. [1]

 

Bazı Kelimeler:

 

Yakınlık. Seçti.Bu sure Mekki olup, Abdullah oğlu Muhammed (S.A.V.) efendimize hak ile indirilen Kur'an'dan söz edilmiş, inançları hususunda müşriklerle müna­kaşa edilmiş, Allah'ın çocuk edindiği iddiaları da reddedilmiştir. [2]

 

Açıklama:

 

Ayetleri muhkem kılınan, sonra mufassal olarak açıklanan bu kitap, gökte ve yerde hiçbir kimse tarafından aciz bırakılmayan, mağlub edilemeyen, her-şeyi yerli yerince koyan,, hikmet sahibi Allah tarafından indirilen bir kitaptır. Allah noksanlıklardan münezzeh olup hakkıyla hikmet sahibidir. Çünkü o bütün cüz'iyyatı bilir. Varlığı mümkün olan şeylerden hiçbiri O'nu aciz bıra­kamaz. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Kelâmı böyle olan bir Allah'a her hususta tabi olmamız ve O'na iman etmemiz gerekir. Cenab-ı Allah Kur'an-m kendisinden söz ettikten sonra, bu yüce kitabın kime indirildiğinden de bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: Ey Muhammed! Bu Kur'an'ı, içinde hiç şüphe bulunmayan hak ile, içinde batıl ve ciddiyetsizlik bulunmayan doğrluluk ile sana indirdik. Bu kitapta mevcud olan bütün hükümler gerçek ve haktır. İçinde şüphe yoktur. Kendisiyle amel olunmasını mutlak surette gerekli kılar. Hal böyle olunca ey insan, ibadeti Allah'a ihlasla yap. Yaptığın ibadetlerde gösteriş ve nam tutkusu olmasın. Sırf Allah rızası için ibadette bulun. Yaptığın ibadetlerde şirk ve putperestlik kokuları bulunmasın. Dikkat edin, din, sırf Allah'a aittir. Katıksız olarak ihlasla O'na ibadet edin. O'nun ortağı ve eşi yoktur.

Ihlaslı bir şekilde Allah'a İbadet etmek gerektiğini birinci ayet-i kerime İfade buyurmaktadır. Şirk koşmayı, Allah'tan başkasına ibadet etmekten uzak­laşmayı da ikinci ayet-i kerime ifade buyurmaktadır. "İyi bilinki, halis din yalnız Allah'ındır".. Şu halde ayet-i kerimelerde tekrar söz konusu olmakta­dır. Kur'an-ı Kerim, ihlasla ve salih amelerle, sadık niyetlerle Allah'a ibadet etmeye bizleri teşvik etmektedir. Allah'tan başkalarına tapan, başka mevcudları Allah'a ortak koşan kimseler derler ki: Bizleri mertebe bakımından Allah'a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz. Halbuki bunlara Rabbimiz, ya­ratıcınız kimdir? Göklerle yeri var eden, gökten su indiren kimdir? denildiği zaman, Allah'tır diyeceklerdir. Onlara: Peki, bütün bunları yaratan Allah ol­duğuna göre, ondan başkalarına tapmanızın anlamı nedir? diye sorulduğun­da şu cevabı vereceklerdir: Bunlar bîjzi mertebe bakımından Allah'a yaklaş­tırsınlar, O'nun katında bize şefaatçi olsunlar diye biz onlara tapıyoruz! "Al­lah'tan başka, kendilerine (Allah yanında) yakınlık sağlamak İçin tanrı edin­dikleri şeyler, kendilerine yardım etseler di ya!"[3] Güya onlar şöyle diyorlar­dı: Biz bu tanrıları Allah katında bize şefaat etsinler ve aracılakta bulunsun­lar diye tanrı ediniyoruz!...

Halbuki Allah noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Bu gibi şeylere ih­tiyacı yoktur. Çünkü O, yaratıklarının durumunu bilen, onları gören ve onlar hakkında bilgi sahibi olandır.Lütuf.ve rahmeti geniş olandır. Aracıya veya şefaatçiye ihtiyacı yoktur. Yaratıcı ile yaratılan arasında, çok uzun mesafeler vardır. Bu ikisini birîbirine kıyaslamak fasit bir kıyasdır. tnsan oğullarından bir reisi veya başkasını, herşeyden haberdar olan, herşeyi bilen, esirgeyen ve ba­ğışlayan Allah'a kıyaslamak gerçekten fasit bir kıyastır. Allah ahirette tevhit ehli ile şirk ehli arasında hükmünü verecektir. Şerikler edinerek yalan söyle­yen, Allah'ı, hukukunu ve sıfatlarını inkâr eden kimseleri Allah doğru yola iletmez. Onlar; melekler Allah'ın kızlarıdır, diyorlar. Şaşırıyorum onlara. Şa­yet Allah çocuk edinmek isteseydi elbetteki evlatların en mükemmeli olan oğlan çocuğunu edinmek İsterdi. Nasıl olurda siz O'na kız çocuklarını isnad eder­siniz. Oğlanları da kendinize ait kılarsınız? Kızların Allah'a ait olduğunu İd­dia ediyorsunuz. Aslında bu çok zalimce bir taksimdir!

Onların ortak koştukları varlıklardan Allah yüce ve münezzehtir. O üs­tünlük sıfatlarıyla muttasıftır, birdir, tekdir ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Za­ti, sıfatları ve fiilleri bakımından Allah bir olduğuna göre, O'nun çocuğu ol-

duğunu söylemek makul değildir. Çünkü çocuğun meydana gelmesi için kadm-erkek çiftinin bir aray gelmesi zorunludur. Allah'ın eşi olmadığına göre O~ nun çocuğu da olmaz. O'nun eşi olmadığına göre çocuğu nasıl olur? O kah­redici güce sahip olduğu halde çocuğa nasıl ihtiyaç hisseder? O ebediyyen hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak ezilenler, güçsüz kimseler, mahluklar ev­lada muhtaçtırlar. Bir ve tek olan, her şeyi ezme gücüne sahip olan ortaklara, eşe, çocuğa muhtaç olmayan Allah'ın adı mübarektir. Şanı yücedir, eksiklik­lerden münezzehtir. Mülk ve hükümranlık O'nundur. Övgüler O'na aittir. [4]

 

Allah'ın Azametinin Ve Kudretinin Eksiksizliğinin Delilleri

 

5- Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gün­düzü geceye dolar. Herbirİ belirli bir süreye kadar yörüngelerinde yürüyen güneş ve ay'ı buyruk altında tutar. Dikkat edin, güçlü olan, çok bağışlayan O'dur.

6- Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınla­rında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; iş­te bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?

7- Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnvd olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnud olur. Hiç bir günahkar diğerinin günahını yükîen'mez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir. [5]

 

Bazı Kelimeler:

 

Geceyi    gündüzün    üzerine    doluyor.belli bir vadeye kadar. Zevç kelimesinin çoğulu olup eş manasına gelir. Yük. [6]

 

Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Önceki ayet-i kerimelerde Cenab-ı Allah'ın eş edinmekten ve çocuk sa­hibi olmaktan münezzeh olduğu anlatılmıştı. Çünkü o tek, kahredici, herşe-ye galip olan bir varlıktır. Bu niteliklere sahip olan bir varlık elbetteki eksik­siz kudrete sahiptir ve hiçbir şeye muhtaç değildir, her şeyden daha zengindir. Bu ayet-i kerimelerde ise O'nun kudretinin bazı görüntüleri tasvir edilmekte­dir. [7]

 

Açıklama:

 

Rabbiniz işte budur. Herşeyi yaratandır. Her canlıya ve mevcuda güç ye-tirendir. Birdir, hükümranlıkta ortaksızdır, eşden, çocuktan ve ortaktan yana ihtiyacı yoktur.Gökleri ve göklerdeki alemleri, yerleri ve yerküre üzerİndeki-mevcdatı yaratmıştır. Bunları hak ile yoktan varetmiştir. Bu yaratmasında ba-tillık, gayesizIİk yoktur. Geceyi gündüzün üzerine dolar, gündüzü de gecenin üzerine dolar. O, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Gece ile gündüzü bir­birinin ardısıra getirir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye dahil eder. Bazen gecenin süresini gündüzünkine, bazende gündüzünkini geceninkine katar. Bü­tün karanlığı ve sükuneti ile geceden bir miktar zaman alınır, gündüze katı­lırsa; gündüzün ışığı, gürültüsü, güneşi ve sıcaklığı ortaya çıkar ki, bütün bun­larda Aüah'ın azameti ve sonsuz kudretinin delilleri vardır. Allah, belli bir zamana kadar, belli bir düzen içerisinde yörüngelerinde akıp giden ayı ge gü­neşi sizin emrinize boyun eğdirdi. O zaman gelip çattığında da göklerle yer­ler parçalanırlar. Allah güneş ve ayı bir araya getirir. Haller değişir, durum­lar bambaşka olur. Bütün bunlar Allah'ın izzet ve saltanatının mükemmelli­ğine delalet ederler.

Ayet-i kerimenin, Allah'ın rahmet ve hoşnutluğunun genişliğine delalet eden ifadelerle sona erdirilmesi münasip olmuştur. Dikkat edin,O güçlüdür ve çok bağışlayandır.

Bundan sonra Kur'an-ı Kerim insanı anlatmaya, insan ile diğer canlıla­rın yaratılmasına değinmiştir. Bu konuda şöyle buyurulmuştur: Yüce Allah sizleri bir tek nefisten yani Adem'den yarattı.. Sonra ondan eşi Havva'yı mey­dana getirdi.,Sizler için sekiz çift hayvan meydana getirdi. Bunlar deve, sığır, koyun ve keçidir. Bunların erkeği ve dişisi vardır. Böyle olunca bunlar sekiz çift hayvan olmaktadırlar. Bunları Rabbiniz kendi katından sizlere bir lütuf ve bağış olarak indirdi.

Bundan sonra Cenab-i Allah, hem İnsanları hem de hayvanları kapsa­yan genel bir durumu anlatarak şöyle buyuruyor: "Sizleri analarınızın ka­rınlarında yaratmadan halden hale geçirerek meydana getirmiştir. "Andol-sun biz insanı çamurdan (meydâna gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra Onu bir nufte (sperma) olarak sağlam bir karar yerine koyduk'[8]. Bu ayet-İ ke­rimede Cenab-ı Allah, insanın ana karnındaki rahmin içinde bulunan çocuk kesesinde yani üç türlü karanlrk içersinde oluşumunu ve yaratılış aşamalarını anlatıyor. İşte bunu anlatan Rabbinizdir. Her şeyin idaresini yürütendir. Hü­kümranlık ve mülk sadece O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Şu halde hasıl oluyor da O'nu bırakıp başka tanrılara tapıyorsunuz? İşte bu Rabbiniz­dir. Herşeyden üstündür. İbadetlerinize muhtaç değildir. İsyan etmeniz, gü­nah işlemeniz O'na zarar vermez. Nankörlük edip küfrederseniz, Allah siz­den müstağnidir. Sizin inanmanıza muhtaç değildir. Ama O, kullan için küfre razı olmaz. Zira küfür, zulümdür. Rıza, İradeden başkadır. Eğer Cenab-ı Al­lah'a şükredersenizo sizden razı olur. Bu şükrünüzün mükafatını verir. "Al­lah, ağaç altında sana biat eden şu mü'minlerden razı olmuştur (Ey Muhammed)”[9]

Bu ayet-i kerimede geçen "razı olmuştur" kelimesinden kasıt Cenab-ı Allah'ın onları sevaplandırıp mükafatlandirmasıdır.

Şunu bilinki, hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz. Aksi­ne her nefis, kazandığı günaha karşılık bir rehinedir. Sonra hepinizin kıya­met gününde dönüşü Allah'adır. O adalet ve doğru ölçü ile herkese amelinin karşılığını verir. Çünkü O, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. Kalplerinizde gizli olan herşeyi bilendir. [10]

 

Mü'min Ve Kafir

 

8- İnsanın başına bir sıkıntı.gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Son­ra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unu­tuverir; Allah 'm yolundan saptırmak için O'ria eşler koşar. Ey Muhammed! De ki: "inkarınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin."

9- Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çeki­nen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olurmu? EyMu­hammed! De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak akıl sahiplen öğüt alırlar. [11]

 

Bazı Kelimeler:

 

Zarar ve sıkıntı. Allah'a dönen. Ona verdi, ona mülk etti. Nid kelimesinin çoğulu olup ortak ve akranlar anla­mına gelir. Gönülden itaat eden, saygı gösteren. Gece­leyin. [12]

 

Açıklama:

 

Müşriklerin durumları pek tuhaftır! Allah'ın birliğine ve herşeye muk­tedir olduğuna ilişkin deliller, günün ortasındaki güneşten daha açık-seçik görülmekle birlikte, onlar diğer putları Allah'a ortak koşuyorlar. Ey Muham­med! Eğer şaşacaksan işte onların bu halleri tam şaşılacak bir durumdur. Ken­dilerine bir sıkıntı ve zarar dokunduğu, mal, evlat, can ve benzeri alanlarda musibetler isabet ettiği zaman Allah'a dönerek O'na dua eder ve yardım is­terler. Sonra Cenab-ı Allah bu sıkıntılarını gideripte kendilerine tam nimet­ler ihsan ettiği zaman;önce yapmış oldukları yalvarışlarla yakarışları unutur­lar. "İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, otururken yahut ayakta iken bize yalvarır. Ama biz onun darlığını kaldırınca sanki ken­disine dokunan bir darlıktan Ötürü bize yalvarmamış gibi hareket eder"[13]

îşte insan hep böyledir. "Şüphesiz o Rabbine karşı çok nankördür"[14].

Allah'tan başka varlıkları Allah'a ortak ve eş koşar. Bunun sonucunda da kendi ameli ile başkalarını da Allah'ın yolundan saptırır. Ey Muhammedi Sen bunlara de: ki Ey insan, az bir zaman boyunca kendi küfrünle yaşa. Ni­hayette sen cehennem halkmdansın. Dünyanın geçici metaından yararlan. Ama sonunda elem, yorgunluk ve zeval İle karşılanacaksın. İşte ey insan, Rabbi-nİn nimetlerine nankörlük eden kimselerin hali budur. Salih mü'minlere ge­lince onların vasıflan şöyledir: Geceleyin Rabbine gönülden saygı ile ibadet eden, secde eden, ayakta iken Rabbine yalvarıp yakaran, O'nun hesabından çekinen, azabından korkan, rahmetini ümit eden kimse, vasıflan önceki sa­tırlarda anlatılan isyankarlar gibi mi olacaktır?! Hiç mü'min ile kafir, itaat­kâr ile isyankâr bir oiur mu?! Asla bir olamazlar! Çünkü hakkı bilen, hakka uyan, hak ile amel eden kimseler; hakkı bilmeyen kimselerle bir tutulamaz­lar. Çünkü bunlar sapıklık yolunda körler gibi yürümektedirler. Dalâlet içe­risinde bocalamaktadırlar. Ancak saf akıl sahibi mü'minler bütün bu anlatı­lanlardan İbret ve öğüt alırlar. [15]

 

Tağuttan Sakınmak, Takva Ve İhlas

 

10- Ey Muhammedi Şöyle de: "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; hu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarat­tığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir."

11- Ey Muhammedi De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrobmdum!

12- "Müslümanların ilki olmakla emrolundum:'

13- De kî: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.

14- De ^/; "Ben dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim.

15- "EyAllahla eş koşanlar! Siz de o'ndan başka dilediğinize kulluk edin". Deki: "Kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana uğratanlar el­bette onlar hüsrandadırlar." Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur.

16- Onlara üstlerinden kat kat ateş vardır; altlarında da kat kattır. Al­lah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının.

17-18- Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenle­re, onlara, müjde vardır. Ey Muhammedi dinleyip de, en güzel söze uyan kul­larımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. îşte onlar akıl sahipleridir.

19- Ey Muhammedi Hakkında azab sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

20- Fakat, Rablerinden sakınanlara, üst üste bina edilmiş köşkler var­dır; altlarından ırmaklar akar. Bu Allah 'm verdiği sözdür, Allah verdiği söz­den caymaz. [16]

 

Bazı Kelimeler:

 

Zulle kelimesinin çoğulu olup, gölgeler demektir. Al­lah'tan başka kendisine tapınılan herşey. Döndüler. Sabit ve vacip oldu. Gurfe kelimesinin çoğulu olup odalar demektir. Allanın vadi Va'd. [17]

 

Açıklama:

 

Cenab-ı Allah Peygamber efendimize; mü'm'in kullarına öğütte bulunup hatırlatarak Allah'a karşı takvalı olmalarını ve sürekli taat içersinde bulun­malarını söylemeyi emir buyurdu. Allah'a karşı takvalı olmak, O'nun aza­bından korunmak için gereki tedbirleri almak demektir. O'nun emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak demektir. Niçin? Zira yüce Allah bu dünyada iyilik yapıp Allah'ın emirlerine uyan ve hükümlerini uygulayan kimseler için, yap­tıkları bu iyiliklere karşılık olarak dünyada izzet, onur ve üstünlük vereceği­ni, ahirette de bol mükafat ve sevap vereceğini vadetmiştir. Bundan da öğrer niyoruz ki; Allah'ı, meleklerini, kitaplarını ve Peygamberlerini takdik etmek anlamına gelen iman yalnızca yeterli olmamakta, bunun yamsıra Allah'a karşı takvalı olmakta gerekmektedir. Her ne kadar İman-ı Kamil herşeyi kapsa­makta İse de bunun yamsıra Allah'a karşı takvalı olmak, mü'minin en başta gelen ihtiyaçlarından biri olmaktadır. Noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan Allah bu ayet-i kerimelerde mü'minlerin Peygamber tarafından verilen öğüt­leri kabul etmeye ve Allah'a karşı her zaman takvalı olmaya şiddetle muhtaç olduğunu anlatmaktadır. Ben, bazı insanların göğüslerini kabartarak, avurt­larını şişirerek müslüman olduklarını söylediklerini duyuyorum. Ama bun­dan Öteye hiçbir şeye ihtiyaç hissettiklerini de malesef göremiyorum! Her ne kadar bazı müslümanlar islamiyetin tam olarak yaşanmadığı bir beldede ikamet ettiklerini mazeret olarak ileri sürüyorlarsa da bu bir mazeret sayılmaz. Zira Allah'ın toprağı geniştir. Kötü çevreyi terk edipte salih kimselerin yaşadıkları çevreye hicret etmek mümkündür. "Peki, Allah'ın yeri geniş değil miydi ki ondan güç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere git)eydinİz?"[18]. Ey müslümanlar! Sizler, ikametinizde, göçünüzde, yurtlarınızda vatandaş kar­deşlerinizden bazı sıkıntılar ve eziyetler görebilirsiniz. Buna ancak sabırla da­yanabilirsiniz ki, bunun ilacı da sabırdan başka bir şey değildir. Bu taham­mülünüzden ve sabrınızdan Ötürüde size tam bir mükafat verilecektir. "An­cak sabredenlere, mükafatlan hesapsız ödenecektir".

Yüce Allah Peygamberine, insanlara şöyle demesini emir buyurdu: Ben, sadece Allah'a ihlasla ibadet etmekle emrolundum. Şirkten, riyadan ve nam yapma sevgisinden arınmış bir kalple Allah'a ibadet etmekle emrolundum.

Peygamber (S.A.V.) efendimiz, emrolunduğu ihlas'ı mü'minlere açıkla­mak emrini alıyor. Aslında bu ihlas; mü'minlerinde emrolunduğu takvadan ve ihlastan ibarettir. Bu emir onları, mükellef oldukları takva ile bunun ardı-sıra gelecek hususlara riayet etmek zeminim hazırlamak içindir.

Ben, müslümanların ilki, yani şerefte ve kamil amelde öncüleri olmakla emrolundum.

Ey Muhammedi Onlara de ki: Ben, İsyan ettiğim takdirde Rabbİmin ba­na büyük bir günde azap dokundurdurmasından korkarım. O günün azabı şiddetli ve elemlidir.

Bu ifadelerde insanlar, Rablerine isyan etmekten sakındınlmaktadırlar. Hem de ne sakındırma!

Ey Muhammedi Onlara de ki: Ben sadece Allah'a ibadet eder ve dîn ko­nusunda ihlaslı olurum. Bu ifade, "Bana, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmem emredildi" ayet-i kerimesinin bir tekrarı değildir. Çünkü o ayet-i kerime, Peygamber (S.A.V.) efendimizin Allah'a ihlasla ibadet etmesinin em­rolunduğu ihbar edilmekte idi. Ama "Ben dinimi yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk ediyorum" ayet-i kerimesi, Peygamber efendimizin Allah'tan baş­kasına ibadet etmemekle emrolunduğunun bir İhbarıdır.

Ey münkirler Allah'tan başka dilediğinize tapın!

Bu ifade ile bir nevi tehdit de bulunulmaktadır. Bu açıklamadan sonra siz imana gelmedikten sonra dilediğinize tapın, gibi bir mana kastedilmiş ol­maktadır. Sizler kendi durumunuzu daha İyi bilirsiniz!

Ey Muhammedi Onlara de ki: Ziyana uğrayanlar kimlerdir bilir misiniz? Onlar şirk ve masiyet ile kendi nefislerine zarar verirler. Kendilerine tabi olan­lara da, —sapıklık yolunu gösterdikleri için— zarar verirler. Hem kendileri, hemde kendilerine tabi olanlar kıyamet gününde hüsrana uğrayacaklardır. Dik­kat edin, bu apaçık, büyük bir kayıptır. Bunların üzerlerinde ateşten gölge tabakaları vardır. Bu tabakalar, tepelerinin üzerinde durur ve kalır. Altların­da da ateşten gölgeler vardır. Yani ateşle her tarafları kaplandığı için burada gölgeler ifadesi kullanılmıştır. Bu şiddetli ve büyük azapla Cenab-i Allah kul­larını korkutur ki ahirette kendilerini beklemekte olan azaptan sakınsınlar. Ey kullarım! Bana karşı gelmekten sakının ve azabına karşı korunma tedbir­leri alın. Beni öfkelendirecek ve azabımı mucip kılacak durumlardan uzak durun. Tağuttan sakınan ve ona ibadetten uzak duran, Allah'a dönen kimse­ler içinmüjdeler olsun! Tağut, şeytandır. Çünkü o küfür ve isyanın sebebidir. Yahutta Tağut, Allah'tan başka tapınılan herşeydir. Şu putlara tapmayı terk eden ve şeytana muhalefet eden kimseler için Peygamberlerin lisanı ile Allah tarafından mükafatlandırılacaklanna dair müjdelerde bulunulmuştur. Sözü dinleyen ve sözün en güzeline tabi olan kullanma müjde ver. Allah onları doğru yola iletmiş ve salih amel işlemekte muvaffak eylemiştir. Zira onlar akl-ı selim sahipleridirler. "Üzerine azap kelimesi hak olanı mı, ateşte bulu­nanı mı kurtaracaksın?" Bunu sen yapamazsın. İnsanların işi sana kalmış değildir! Ateşte olanı sen kurtaracak durumda değilsin. Bilakis herşeye ma­lik ve kadir olan Allah'tır kurtaracak olan. Bütün bu işleri yapabilecek olan sadece o —münezzeh ve— yüce varlıktır. Görüyorsunuz ki Cenab-ı Allah dün­yada onların azaba müstehak oluşlarını kıyamet gününde cehennem ateşine girişleri gibi kabul etmiştir. Onları İslama davet eden, onları hidayete kavuş­turmak için var gücüyle uğraşan Peygamber (S.A.V.) efendimizin durumunu, ateşte olan kimseleri kurtarmaya çalışan kimsenin durumuna benzetmiştir. "(Ey Muhammed), sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, Fakat Allah, diledi­ğini doğruyola iletir"[19]. Rablerinden korkan kimseler için cennette, altların­dan nehirler akan odalar vardır. Cenab-ı Allah mü'min kullarına böylesine üstün ve vukuu muhakkak olan bir vaadde bulunmuştur. Noksanlıklardan münezzeh olan o yüce zât, vadini mutlaka yerine getirir. O'ndan daha doğru sözlü kim vardır?! [20]

 

Dünya İşte Budur!

 

21- Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onları kurutur—ki sen de onları sapsarı görürsün— sonra da çer-çöpe çevi­rir. Şüphesiz bunlarda, akıl sahipleri için Öğüt vardır. [21]

 

Bazı Kelimeler:

 

Onu girdirdi. Yenbu' kelimesinin çoğulu olup su pı­narları demektir.

Kurur, bazıları ise bu fiilin sertleşme anlamına gel­diğini söylemişlerdir. Kırık kırpık parçalar. [22]

 

Açıklama:

 

İşte fani dünya budur! O'nun metai geçicidir. Eşyaları yok olmaya mah­kumdur. Dünya metaını yorgan gibi üzerine Örten kimse onunla ısınamaz. Dünyaya yaslanan kimse, örümcek evinden daha zayıf bir şeye yaslanmış gi­bi olur. Dünyanın misali, Allah'ın gökten indirdiği ve pınarlara koyduğu bir su gibidir. O, pınarlardan fışkıran sular cıkanrki bu sularla yerden çeşitli şe­kil, renk ve türden ekinler biter. Sonra bu ekinler kuruyup sertleşir sonra da saranp solarlar. En sonunda ufak, kırık kırpık parçalar haline gelirler. Çü­rümüş yapraklara dönerler. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için alınacak ibret­ler vardır.

Evet bu görüntülere bakan ve bu bitkilerin önünden seyredip geçen kim­seler her ne kadar uzun da olsa hayatın mutlaka günün birinde sona ereceği­ni idrak eder. "Onun (Allah'ın), yüzü (zatı)mdan başka herşey helak olacaktir"[23]

Evet, dünya işte böyledir. [24]

 

Nûr Ve Kalplerin Kur'an İle Açılması

 

22- Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bîr nur üzre olmaz mı? Kaîbleri Allah 'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazık­lar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar.

23- Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yeryer tekrar eden Kitab'ı, söz­lerin en güzeli olarak İndirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitab'tan tüy­leri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kaîbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. îşte bu Kİtab, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğ-, ruyola eriştirir. Allah kimi de saptınrsa artık ona yol gösteren bulunmaz.

24- Kıyamet günü kötü azabtan yüzünü korumaya çalışan kimse, gü­ven içinde olan kimse gibi midir? Zalimlere: "Kazandıklarınızın karşılığım tadın" denir.

25- Onlardan öncekiler de Peygamberleri yalanlamışlardı da farkına varmadıkları yerden onlara bîr azab çatmıştı.

26- Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler! [25]

 

Bazı Kelimeler:

 

Açtı ve yaydı.Kalbini.Hidayet.Güzellik ve İncelikte biribirine benzer.Mesna kelimesinin çoğulu olup içinde kıssaların, Öğüt ve hükümlerin tekrarlandığı ayetler demektir. Ürperir. Zillet ve alçalmişlık. [26]

 

Açıklama:

 

Cenab-ı Allah'ın İslama ısındırdığı kimselerle, gayben Allah'a iman eden saf, temiz ve akıl sahibi olan kimseler, ancak ilahi mev'izalardan ve Kur'an1 dan gerekli öğüdü alırlar. İşte bu gibi kimseler, hak'tan sapan ve doğru yo­lun dışına çıkan kimseler gibi midirler? Elbetteki hayır. İnsanların hepsi aynı olurlar mı?! Allah'ın islam'a ısındırdığı ve müsait bir tiynette yarattığı, selim fıtrat üzere bıraktığı kimseler, İsyankâr ve kalbi katı olan kimseler gibi mi olur­lar?! Kalbi katı kimseler, kötü iradeleri ve Allah'ın ayetlerinden yüz çevirme­leri ile sapıklığa düşüp Allah'ın ayetlerinden öğüt almazlar. İşte bu gibi kim­seleri, kalpleri İslama açılan ve hidayet yolunda yürüyen kimseler git i aynı kefeye koymak mümkün müdür?!

Allah'ın zikrinden ötürü kalbi katılaşıp göğsü daralan kimselere veyl ol­sun. Allah'ın adı veya ayetlerinden biri zikredilip okunduğu zaman kalpleri daralan şu kafirlere veyl olsun. Bunlar cehennemin dibini boylayacaktırlar. Apaçık bir sapıklık içindedirler. Şaşıyorum bunların hallerine! Allah sözün en güzeli olan Kur'an-ı Kerim'i indirmiştir. Bu kitapta ifadelerin, sözün en güzeli olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bunlar Rahman'm sözleridirler. Bu kitabın ne önünde ne de arkasında yani hiçbir surette içinde batıl yoktur. Çünkü o, hikmetli, her bakımdan övgüye layık ve, güçlü olan Allah tarafından indi­rilen bir kitaptır. Allah'tan daha doğru sözlü bîri var mıdır?!

Sad bin Ebi Vakkas'tan rivayet edilir ki, Sahabe-i Kiram, Resulullah (S.A.V.) efendimize, Bize birşeyler söylenmişiniz ya Resulullah? dediler. Bu­nun üzerine Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Allah, sözün en güzelini (Kur'an'sn ayetlerini güzeliiktte) birbirine benzer ikişerli bir kitap halinde indirdi"[27].

Bunun üzerinde dediler ki: Bize bazı kıssalar anlatır mısın ya Resulallah? Bu istekte bulunmalarından sonrada Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Biz, bu Kur'anvahyetmekle sana kıssaların en güzelini an­latıyoruz"[28].

Bunun üzerine sahabiler: Bize zikir yapar mısm ya Resulullah? dediler. Bu istekle bulunmalarından sonra da şu ayet-i kerime nazil oldu. "İnananlar için halâ vakit gelmedimi ki kalpleri Allah'ın zikrine ve inen hak'ka saygı duysun"[29]

Yüce Allah Hz. Muhammed'e sözün en güzelini, en mükemmelini ve en alasını indirmiştir. O sözler ne parlak ve ne doğrudur. "Şimdi siz bu sözden (bu Kur'an'dan) mı hayret ediyorsunuz?"[30]

"Bu sözü yalanlayanla beni başbaşa bırak"[31]

Allah, sözün en güzelini,, müteşabihlikle mevsuf olan bir kitap halinde in­dirmiştir. Yani o kitabın içindeki ayetler, manâ ve maksat, baş ve nihayet ba­kımından birbirine benzerler. Sağlıklı, hüküm inceliği, insanların menfaatle­rinin araştırılması bakımından birbirine müsteşabihtİrler. Bir A'rabinin ken­di oğulları hakkında "Onlar boş halkalar gibidirler. Uçlarının nerede oldu­ğu bilinmez" dediği gibi Kur'an-i Kerim'in ayetlerinin de müteşabihlik', — mana ve maksat bakımından biribirlerine benzerliklik— bakımından başla- j rıyla nihayetleri bilinemez. Yüce vasıflar Allah'a aittir. O'nun sıfatları ve ayet­leri hep. güzel, beliğ ve İncedirler. Bunların hepsi Allah katından indirilme­dirler. Bu Kur'an, ayetleri biribirine benzeyen, kıssa, mev'ıza ve ahkamı tek­rar tekrar, beliğ ve parlak bir tasvir, ince bir ifade içerisinde anlatılmış olan bir kitaptır, Bu vasıftaki bir kitabın İçinde bulunan ayetieri mü'minler dinle­dikleri zaman kalpleri titrer, derileri ürperir, gönüllerine bir ürküntü düşer. Allah'ın tehditlerini duydukları ve yalanlayıcı kafirler için hazırlanmış olan azabı gözleriyle gördükleri zaman gözlerinden yaşlar boşalır. Sesleri titrer. Ciltleri ürperir. Sonra Allah'ın, mü'minlere olan rahmetini duydukları za­man, kalpleri yumuşayıp sükûnet bulur, nefisleri ferahlar, göğüsleri Allah ile karşılaşma gününde mü'minlere verilecek lütuflar venimetler için açılır

Hz. Ebu Bekir Sıddık'ın kızı Esma'nın şöyle dediği rivayet edilir: Resu-lullah (S.A.V.) efendimizin sahabilerine Kur'an ayetleri okunduğu zaman Kur'an-ı Kerim'in de tavsif ettiği gibi onların gözlerinden yaşlar boşalır, de­rileri ürperirdi.

Esma'ya denildi ki: Ama günümüz insanlarına Kur'an ayetleri okundu­ğu zaman bayılıp yere düşüyorlar.

Esma buna cevaben dedi ki: Recmedilmiş ve Allah'ın rahmetinden ko­vulmuş olan şeytandan yüce Allah'a sığınırım.

İbn-i Ömer (R.A.) hazretleri ehl-i Kur'an'dan bir adama uğradı. Baktı .ki, adam yere düşmüş, sordu: Bu adama ne oluyor? Cevaben dediler ki: Bu­nun yanında Kur'an .ayeti okunduğu ve kendisi Allah'ın zikrini işittiği zaman hep böyle bayılıp düşer.

İbn-i Ömer hazretleri dedi ki: Şüphesiz bizde Allah'tan çok korkarız ama bunun yaptığı gibi bayılıp yere düşmeyiz. Muhammed (S.A.V.)'in sahabileri hiçte böyle yapmazlardı!

Vasıflan yukarıda anlatılan Kur'an-ı Kerim, Allah'ın bir hidayetidir. Onunla kullarından dilediğini doğru yola iletir. Allah'ın doğru yoldan saptı­rıp uzaklaştırdığı kimseyi hiç kimse doğru yola iletemez. Bundan da anlıyo­ruz, ki Kııı'aııKcrinı'in kendisi, okunuşu ve dinlenmesi kalpleri genişleten bir sırdır. Kalplerin cilalanmasının birinci faktörüdür. Nefislerdeki pasların giderilmesinde yegane faktördür.-

Hakkın nuruna erişip doğru yola iletilen kimse, sırat-ı müstakimden sa­pan kimse gibi midir?! Bu ikisi hiçbir zaman aynı olamazlar! "Kıyamet günü, yüzüyle o en kötü azaptan korunmaya çalışanın hali nice olur?" Yani herkes aynı mıdır? Vücudun organları içinde en şerefli bir organ olan yüzü ile azabın en kötüsünden kıyamet gününde korunmaya çalışan kimse, azap­tan emin olup kötülüklere ve musibetlere maruz kalmayan kimse gibi oiur mu hiç?! Bu iki kimseyi aynı kefeye koyan bir kimse düşünebiliyor musunuz? Bunlar nasıl aynı seviyede tutulabilirler? Biri Kur'an'a inkar nazarıyla bakıp küfrediyor, Şeytan'dan yana oluyor; diğeri de Kur'an'ın nuru ile hidayet bu­luyor kalbini yakin serinliği ve Rabbül Alemin'in nuru ile yumuşatıp nimet-lendiriyor. Elbettekİ bunlar bir olamazlar! İşte kıyamet gününde zalimlere, "Dünyada iken kazandığımız günahların azabını tadın!" denilecektir. Bu, ka­firlerin kıyamet günündeki azaplarıdır. Dünyadaki azaplarına gelince o da şudur: Bunlardan önceki milletler de Peygamberlerini ve Allah'ın kitaplarım yalanladılar. Kendileri için takdir olunan yere batma, helak olma veya zelil kılınma gibi azaplar, ummadıkları taraflardan üzerlerine geldi. Ahiretin aza­bı İse daha şiddetli ve daha eza vericidir. Fakat onlar bilmiyorlar! [32]

 

Kur'an-ı Kerim'de Meseller

 

27- Biz bu Kur'an'da insanlara her türlü misali, belki öğüt alırlar diye, and olsun ki verdik.

28- O, eğriliği olmayan, Arabça bir Kur'an'dır. Belki sakınırlar.

29- Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler.

30- Ey Muhammedi Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

31 Ey insanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda di ruşmaya çıkacaksınız. [33]

 

Bazı Kelimeler:

 

Allah    meseller   verdi,    temsiller   getirdi.İçinde hiç eğrilik bulunmayan. Bağlı. [34]

 

Açıklama:

 

Buraya kadar anlatılanlardan sonra yüce Allah şöyle buyuruyor: Şu KuHj an'da biz İnsanlar için din ve dünya bakımından kendilerini ilgilendiren W İhtiyaç hissettikleri herşeyde misaller ve temsiller getirdik. Bu Kur'an her 1 susta kamildir, eksiksizdir. "Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır"[35]

İnsanlar öğüt ve ibret alsınlar diye Kur'an'da temsiller getirdik. İçinde hiçbir eğrilik ve aksama bulunmayan, her gayeyi ve amacı dosdoğru bir şekil­de anlatan şu Arabi Kur'an'da temsiller getirdik. "İşte doğru yolum bu, ona uyun"[36].

Evet, insanlar Allah'ın azabından korunsunlar diye Kur'an-i Kerim'de onlara temsiller verildi. Görüyorsunuz ki Kur'an-ı Kerim'deki misaller, insan­ların öğüt ve ibret almaları, böylece gayelerin en yükseği olan takvanın ger­çekleşmesi için verilmiştir.

Cenab-ı Allah, mü'min ve tevhid ehl-i ile, Allah'a ortak koşan kafir için­de bir misal vermiştir: Görüş ve ihtiyaç bakımından birbirleriyle ihtilaf edip çekişen bir kaç ortağa mülk olan bir köleyi düşünelim. Bu ortaklardan her-biri, bu köleden, diğerinin istemediği bir ihtiyaç talebinde bulunuyor. Bu efen­dilerden herbirİ ondan bir diğerine ters düşen bir işi yapmasını istiyor. Bu durumdaki köle ne yapacaktır? Çeşitli heveslere cevap vermek ve muhtelif yollara gitmek mecburiyetinde kalacaktır. Onun kurtuluş çaresi ne olacak­tır? Diğer taraftan sadece bir kişinin mülkiyetinde bulunan bir köle var. Baş­kaları bu kölenin işlerine müdahele etmiyorlar. İşte, müslüman, tek bir zâtın kölesi olan bir insan olabilir. Sadece Allah'a kulluk etmek durumundadır. Rahman, rahim ve büyük lütuf sahibi olan Allah'tan başkasını memnun et­mek için değil, sadece Allah'ı memnun etmek için çalışacaktır. Müslüman mı rahat ve huzur içinde olacaktır, kafir mi? Rahat ve huzur içindeki Müslaman mı yoksa şaşkınlık ve sapıklık içindeki kafir mi rahat olacaktır?! Elbet-teki huzur ve rahatlık içerisindeki müslüman olacaktır. Müşrik kimse bir çok tanrılara tapmakta, çeşitli ortaklara yönelmektedir. Her zaman için şaşkınlık ve şüphe içinde bulunacaktır. Bütün tanrıları nasıl memnun edeceğini bile­memektedir? işte bu durumda tevhid ehli müslüman İle, müşrik olan kafir aynı seviyede olurlar mı? Elbette ki hiç bir zaman bunlar aynı durumda ola­mazlar. Bizlere islam nimetine kavuşma muvaffakiyetini veren ve hakka İle­ten Allah'a hamd olsun. Eğer o olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Şanı yüce olan Allah'a hamd olsun. Ama insanların çoğu bunu bilmiyorlar.

İnsanlar hakka iltifat etmedikleri ve Kur'an'da verilen misallerden ya­rarlanmadıkları için Rableri onları ölümle ve içinde yaşamakta oldukları dün­yanın nihayete ermesiyle tehditte bulunmuşlar: Ey Muhammedi Şüphesiz sen öleceksin, onlarda öleceklerdir. Herkes yok olacaktır. Senin azemet ve yüce­lik sahibi olan Rabbinden başka hiçbir şey baki kalmayacaktır. Sonra sizler kıyamet gününde Rabbinizin divanında tartışacak ve davalaşaeaksımz. Al­lah kıyamet gününde aranızda adaletle hüküm verecektir. Ey Muhammed Üm­meti! Kâfirler güruhuna uymayın ve onların durumlarına aldırmayın. Sabre­din. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. [37]

 

İnsanların En Zalimleri Kimlerdir, En Doğru Ve En Sadakatli Olanları Kimlerdir?

 

32- Allah'a karşı yalan uydurandan, kendisine gelmiş olan gerçeği ya­lan sayandan daha zalim kimdir? İnkarcılar için cehennemde bir durak ol­maz olur mu?

33- Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, Allah 'a karşı gel­mekten sakınmış olanlardır.

34- Onlara, Rablerinin katında diledikleri şeyler vardır, bu, iyilerin mü­kafatıdır.

35- Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter, onlara, işledikleri şeylerin en güzel karşıhkiarını verir.

36- Allah, kuluna yetmez mi?EyMuhammedi Seni O'ndan başkaşey-lerle korkutuyorlar. Allah'ın saptırdığını doğru yola koyacak yoktur.

37- Allah'ın doğru yola eriştirdiğini de saptıracak yoktur. Allah, güç­lü olan, öc alabilen değil midir? [38]

 

Bazı Kelimeler:

 

Yer, ikamet yeri. Kâfi. [39]

 

Açıklama:

 

Ey Muhammedi Şüphesiz ki sen öleceksin ve onlarda ölecektir. Zira yüce Allah'ın zatından başka herşey yok olacaktır. Sonra sizler bu dünyadan el çekeceksiniz, müteakiben kıyamet gününde Rabbinizin dîvanında davalaşacaksınız. O, aranızda ayırıcı hükmünü, adil hükmünü verecek. Hal böyle olun­ca insanların zalimleri kimlerdir? Allah'a karşı yalan uydurandan başka da­ha zalim hiç kimse yoktur. Çünkü onlar Allah'a ortak ve çocuk isnad etmiş­lerdir. Doğrunun ta kendisi olan gerçeği yalanlamışlardır. Bu gerçek Muham-med (S.A.V.) efendimizin getirmiş olduğu apaçık ayetler ve beyyinelerdİr. Bun­lar, bu ayetler üzerinde düşünmemişler, doğruyu ve gerçeği yalanlamışlardır. Allah'a karşı yalan uyduranlardan, Kur'an'ı yalanlayanlardan daha zalim hiç kimse yoktur. Bunlar zalimlerinde zalimleridirler! Allah'a karşı yalan uydu­ran ve Muhammed (S.A.V.) ;in getirdiği ayetleri hemen tekzip eden şu kâfirler için cehennemde bir yer yok mudur?! Aslında cehennem onlar için yeterli­dir. "Yaslanacakları cehennem"[40] onlara yeterlidir. Onların kafirliklerinin karşılığını vermek, onları azaplandırmak içm.cehennem yeter de artar bilei

Doğruyu ve gerçeği getiren hak sözü onlara söyleyen; Allah'ın elçisi, Pey­gamberlerinin sonuncusu ve Resullerinin önderi olan Muhammed (S.A.V.)'dir. Onu tasdik eden ve onun getirdiği hak sözün Allah katından geldiğine, o söz­lerin (Kur'an'ın) her canlı varlıklar için hayır ve de her şeyin açıklaması ol­duğuna iman edenler, takva sahibi kimselerden başkaları değildir. İşte bunlar için Rablerinin katında bilmedikleri nimetler vardır. Kıyamet gününde her faydalı şey onlar içindir. Sadece cennette değil. Her tarafta onlar nimetlere mazhar olacaklardır. En büyük korku günü olan hesap gününde de onlar ni­metlere nail olacaklardır. İşte bu anlatılan nimetler ve mükafatlar, dünyada iken iyi davranan, iyilik yapan kimseler içindir.                       . .

Cenab-ı Allah, iyi amel işleyen kullarının bu dünyada günahlarını örte­ceğine ait vaatlerde bulunmuştur. Dünyada iyi ameller ve haseneler işlemiş olanlara bu amellerinin ve hasenelerİnin karşılığını gerek dünyada ve gerekse ahirette tam bir şekilde vermek İçin Cenab-ı Allah onlara vaatlerde bulun­muştur. Onların sonsuz denecek derecede ihlaslı olmalarından ve yaptıkları amellerin Allah tarafından hüsnü kabul görmesinden ötürü bütün amelleri haseneler olarak kabul edilmiştir.

Buraya kadar yapılan bir açıklama sonucunda şöyle bir soruyla karşıla­şabiliriz. Onların dünyada yaptıkları amellerin en kötüsünü Allah örtsün, sö­zünün manası nedir? Yani onların dünayda işledikleri kötü amelleri ve bu kötü amellerinden daha da kötü olan amelleri mi vardır ki onların sadece daha kötü amellerini örtecek? Bu soruya verilecek cevap şudur: Takva sahibi müL minler, küçücük bir günah işledikleri zaman bu küçük günahlarını kendi na­zarlarında büyütürler ve çok büyük günah olarak telakki ederler. Bunun Al­lah katında büyük bir cezaya sabebiyet vereceğini düşünürler. Aslında küçük günahlar, bunların nazarlarında büyük günahlar olarak kabul edilir. Hatta amellerin en kötüsü olarak düşünülür. Yoksa bunların hakikatte kötü veya -kötüden de kötü amelleri yoktur. Aynı şekilde bunların İşledikleri iyi ameller, Allah katında iyininde iyisi olarak hüsnü kabul görür. Çünkü bunlar fazlaca ihiaslı ve takvalı kimselerdirler.

Allah, kuluna kafi değil midir? Yani Muhammed (S.A.V.)'i desteklemek ve O'nu bütün insanlara karşı korumak için yeterli değil midir?!

Arapçadaki bu soru üslubu, Allah'ın, kulu Muhammed'i mutlak suret­te kafirlere karşı koruyacağını ifade etmektedir. Bu gerçek, soru tarzında or­taya atılmıştır ki, hiç kimse bu gerçeği inkara yeltenmesin! Bu sebepledir ki, şair Ccrîr'in söylemiş olduğu şu şiir, Araplar arasında en beliğ bir methiyyc oiarak kabul edilmiş ve revaç görmüştür:

"Bineklere binenlerin siz,

En hayırlıları değil misiniz? Alemler içinde siz, Karın doyuran cömertler değil misiniz?"

Abduimelik bin Mervan, şair Cerîrin bu şiirini işittiğinde Öte yana bak­makta olduğu halde dönüp Cerîr'e iltifatta bulunmuş ve bol mükafatlan ih­san etmiştir. Çünkü bu şiir Mervan oğullarına methiye olarak söylenmiştir.

Allah, kulu Muhammedi, münkirlere karşı korumak için kâfi değil mi­dir! Ey Muhammedi Bunlar seni, işitmeyen, fayda vermeyen hatta kendi nef­sine gelen eziyeti bile def etmeyen putlarla tehdit edip korkutmaktadırlar. Uzun uzadiya selamet içinde yaşayacağını sana müjdeliyorum! Allah'ın kudretin­den, O'nun kulu ve elçisi Muhammed'i korumaya yeterli olacağından gafil kalacak kadar saptırılan, fayda yahut zarar veremeyen putlarla O'nu tehdit eden sapık kimseyi bundan sonra artık hayra kimse iletemez ve doğruyola eriştiremez! Ama Allah tarafından hak yoluna ve hidayete eriştirilen kimseyi de hiç kimse doğru yoldan saptıramaz. Allah güçlüdür, mağlub edilemez. Gök­lerde ve yerde hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Velilerine ve dostlarına düş­manlık eden kimselerden de intikam alacaktır! [41]

 

Putlara Tapmaları Hususunda Müşriklerle Kapılan Münakaşa

 

38- Ey Muhammedi And olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan: "Allah'tır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin, Al­lah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?" De ki: "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir."

39-40- De ki: "Ey Milletim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın; doğ­rusu ben de yapacağım. Kendisini rezil edecek azab kime gelecek, kime sü­rekle azab-inecek bileceksiniz." [42]

 

Bazı Kelimeler:

 

Zarar, şiddet ve sıkıntı. Nimet ve bolluk, üze­rinde bulunduğunuz hal. [43]

 

Açıklama:

 

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah müşriklerle ilgili tehdidini, onların dünya ve ahiretteki azaplarını, dünya ve ahirette mü'minlerle takva sahibi kullar için hazırlanmış olan nimetleri uzun uzadıya anlattıktan sonra; şirk koşmanın ve putlara tapmanın temelsizliğine ve batıllığma dair deliller ileri sürmeye başladı ve bu konuda şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Onlara, göklerin, yerin yaratıcısının kim olduğunu soracak olarsan tek cevap olarak sana şöyle derler: Bunları mutlaka Allah yaratmıştır!'

Şaşıyorum şunlara! Gökleriyle yerleriyle şu kâinatı yaratanın Allah ol­duğunu inkar ettikleri halde başka varlıkları O'na ortak koşarlar? Onlara de ki: Madem durum böyle... Öyle ise Allah bana bir zarar vermek dilediği za­man sizin bu tanrılarınız bu zararı benden giderebilir ve üzerimdeki sıkıntıyı atabilirler mi? Bu gerçekten tuhaf bir durumdur. Kâinatı yoktan var eden Allah'tan başkası olmadığına göre bana ulaşacak olan hayrı yada isabet ede­cek olan zararı onlar benden uzaklaştırma gücüne sahip olurlar mı?! Şu put­lar, Allah'ın vermeyi dilediği bir zararı, yada vermeyi dilediği bir rahmeti tu­tup geri çevirme gücüne sahip olabilirler mi? Hayır ne şunu, ne de bunu ya­pabilirler! Onlar Peygamber (SA.V.)'i putlarla korkutup tehdit ediyorlardı.' Ey Muhammed! Onlara de ki: Sabah aydınlığı artık gözlere görünür olmuş, hakikat gün gibi ortaya çıkmıştır; Allah bana kâfidir. Ben sadece O'na tevek­kül eder ve O'na sığınırım. O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Tevek­kül edenler O'na dayansınlar.

Siz dilediğinizi yapın. Üzerinizde bulunduğunuz halin gereğini yerine ge­tirin ve hiçbir şeyi yapmakta kusur etmeyin. Elinizden geldiği kadar apaçık düşmanlık edin. Bara da sahabilerime de elinizden geleni geri koymayın! Ben de Allah'ın, beni üzerinde bulundurduğu halin gereğince size karşı davrana­cağım. Dünyada kime alçaltıcı azabın geleceğini "yakında bileceksiniz. Ahi­rette de azabın kime isabet edeceğini ileride öğreneceksiniz.[44]

 

Allah'ın Birlik Ve Kudretinin İsbatı. Münkirlerle Vapîlan Münakaşa Ve Ahirette Karşılaşacakları Cezanın Açıklanması

 

41- Ey Muhammedi Doğrusu Biz, İnsanlar için Kitab'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil değilsin.

42- Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları es­nasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerleri­ni bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır.

43- Yoksa putperestler Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "O'nlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat ede­cekler?"

44- De ki: "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz."

45- Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbleri nefretle çarpar, ama Allah'tan başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler.

46- Deki: "Ey göklerin, yerin yaratsnı, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'.. Kullarının ayılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında Sen hükme­deceksin."'

47- Yeryüzünde olanların hepsi ve bir misli daha zalimlerin olmuş ol-. sa, kıyamet günündeki kötü azab için fidye versele kabul edilmez. Allah ka­tından onlara, hiç hesaplamadıkları şeyler beliriverir.

48- Onlara, işledikleri kötü şeyler belli olur; alaya aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarar. [45]

 

Bazı Kelimeler:

 

Canlan alır, ruhları vefat ettirir. Tiksinir.Sevinip müjdelenirler.Hesapta olmayan şey karşilaşina çıktı. [46]

 

Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Kur'an-ı Kerim, Allah'ın birliğine, O'nuri kemal sıfatlarla muttasıf olup, eksikliklerden münezzeh olduğunu delalet eden delilleri peşpeşe sunmaya de­vam etmekte, bunun yariısıra müşriklerle, fasit inançları hususunda tartışmaya girmektedir. Bazen onların nazarlarını zarar ve faydası cihetinden putlarına çevirmekte, bazende herşeye muktedir olan güçlü zatın eserlerini açıklamaya yönelmektedir. Bazen onları tehdit edip düşlerini bozmakta, kıyamet günün­de karşılaşacakları akıbetlerini açıklamaktatır ki, fesatçılık ve bozgunculuk­larından geri dönsünler, doğru yola varsınlar. [47]

 

Açıklama:

 

Ey Muhammed! Noksanlıklardan münezzeh ve yüce Allah kitabı, insanlar için bir hidayet, din ve dünya işlerinde muhtaç oldukları herşeyi bir açıklama olsun için sana indirdi. Bu kitabı hak ve gerçek üzerine sana inzal buyurdu. Her kim bununla doğru yola erişirse, kendi nefsi için hayır talep etmiş olur. Her kim de bundan sapar ve Kur'an yolunun dışına çıkarsa kendi aleyhine sapmış olur. Çünkü kaybının ve ziyanının akıbeti yine kendisine dokunur. Sana gelince ey Muhammed! Sen onlardan sorumlu değilsin. Sana ancak, tebliğ va­zifesi düşer. Hesaba çekmek ise bize aittir. Onların durumları seni tasalan­dırmasın. Onlar için üzülme.

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah ölüm esnasında nefesleri be­deninden çıkarıp teslim alır. Ecelleri gelen kimseler ne bir an ileriye gidebilir­ler, ne bir an geriye kalabilirler. Ecelleri gelir gelmez derhal Öldürülürler. Öl­meyen nefisleri ise uykuları esnasında geçici olarak yanında alıkoyar. Sonra uyandıkları esnada bu nefisleri bedenlerine iade eder. Uyku esnasında nefis iJe bedenlerin alakası kesilir. Ruhlarla cesedlerin irtibatı kopar. Ruhların, za­hiren ve batınen bedendeki tasarruflarına son verilir. Uyanan bedenlere ise ruhlarını iade eder. Belli ecellerine, Allah katında malum olan ömürlerinin sonuna kadar yaşayıp giderler "Sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, Ötekilerini de belli bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir" ayet-i kerimesi­nin manası işte budur.

Dedikleri gibi uyku, küçük ölümdür. Ölüm ise büyük uykudur. Bütün işlerin idaresi Allah'ın elindedir. Şu uyku ve ölüm, müşriklerin cahilliklerine ne kadar benzemektedir! Şu hayat ve uyanıklıkta, islamm nuruna ve Kur1 an'm hidayetine ne kadarda benzemektedir! Herşey yüce Allah'tandır. Şüp­hesiz bunda düşünen, akıllarını çalıştıran bir kavim için ayetler vardır. Bu akıllı kimseler Ölüm sonrası dirilişi imkansız görmezler. İşte sizler uykudan sonra uyanıyorsunuz. Ölümden sonra dirileceksiniz. Uykudan sonra uyanı­şınız, hergün bir veya iki defa tekerrür etmektedir. "Uyuduğunuzgibi ölecek ve uyandığınız gibi de dirileceksiniz" Kafirler, kendilerine karşı ileri sürülen deliller hakkında cevap veremez hale gelince yolları tıkanır ve derler ki: Al­lah herşeyin yaratıcısıdır. O ilim ve hikmet sahibidir. Şu putlara da, Allah katında bize şefaatçi olsunlar ve bizleri ona yaklaştırsınlar diye tapıyoruz!..

Şaşıyorum şunlara. O putları Allah katında kendilerine şefaatçiler ola­rak tutmuşlar, güya bunlar, Rablerİnin İzin ve bilgisi dışında kendilerine şe­faatçilik yapacaklardır! Ey Muhammed! Onlara de ki: Hiçbir şeye malik ol-

mamak, akıl sahibi olmamakla birlikte bunlar size şefaatçilik mi yapacak­lar? Şaşıyorum sizlere! Akıl sahipleri olmamakla birlikte bırakınız Allah ka­tında şefaat yetkisine sahip olmalarını da, hiçbir şeye sahip olamayan bu putları şefaatçiler olarak mı tutuyorsunuz?

Bütün şefaat Allah'ındır.

Bu yetki O'na aittir. O'nun izni olmadan hiç kimse sizlere şefaatte bulu­namaz! Çünkü göklerin ve yerin tam mülkiyeti yüce Allah'a aittir. Sonra kı­yamet gününde her iş O'na dönecektir. O'nun azabından sakının. Sevabım da ümit edin.

Bu onların sayılamayacak derecede çok olan kötülüklerinden-sadece bir tanesidir. Kendi tanrılarından ayrı olarak Cenab-ı Allah tek başına zikredil-diği zaman ahirete iman etmeyen müşrikler tiksinirler. Kalpleri nefretle kin ve Öfkeyle dolup taşar. Bu huzursuzlukları yüzlerinde görünür hale gelir. "Kur’an'da yalnız Rabbinî andığın zaman (Tek tanrı inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp kaçarlar"[48]. Fakat Allah'tan başka tanrıları anıldı­ğı zaman yüzlerine bir sevinç ve ferahlık gelir.

Batıllığına sadece akıllılar tarafından tanıklık edilen şu tuhaf durumla­rının anlatılmasından sonra, Kur'an-i Kerîm iki husustan bahsetmiştir

1- Cenab-ı Allah tam kudret ve kapsamlı ilimle vasıflandırılarak O'na duada bulunulmaktadır. Bunun ardısıra Peygamber efendimizin şu mü­barek sözü nakledilmektedir: Ey Rab, kulların arasında (kıyamet gününde) onların ihtilaf edegeldikleri hususlarda sen hüküm verirsin.

Şu müşrikler delillerin açıklanıp zuhur etmesinden sonra dâ tevhid inan­cından kaçmakta, şirk ile müjdelenmekte ve sevinmektedirler. Ey Rab! Ancak sen onların bu kötü inançlarını gidermeye, onları puta tapmaktan çevirip men etmeye muktedir olursun.

2- Kıyamet gününde onlar öyle bir hale gelirler ki; Yeryüzündeki bü­tün şeyler kendilerinin olsa da bir o kadarını da kurtulmak için fidye olarak verseler!.. Çünkü kıyamet azabı sürekli olup insana sarılır ve ondan ayrıl­maz. Onların hesap ve takdirlerinde olmayan çeşitli azaplar karşılarına çıka­caktır. Buna karşılık olarakta Cenab-ı Allah mü'minler hakkında şöyle bu­yurmaktadır. "Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne-gözler aydınlatıcı (ni­metlerin saklandığını hiç kimse bilemez!"[49]. Dünyada iken işledikleri kö­tü amellerin karşılığı olan azap karşılarına çıkmıştır. Alay edegelmekte ol­dukları şeyler, yani cehennem azabı onları sarıp kuşatmıştır. Onların cezala­rı işte budur. Daha Önce dünyada iken Peygamberle ve O'nun yaptığı tehdit­lerle alay ediyorlardı. İşte alaya aldıkları bu azap kendilerine dokunmuş ve kendileri de bu azabı açık bir şekilde bilip tanımışlardır. Pişman olmuşlar ama! zaman pişmanlık zamanı değildir!... [50]

 

İnsan İşte Böyledir

 

49- İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bİze yalvarır. Sonra katımızdan ona bîr m"'met verdiğimiz zaman: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır; o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.

50- Bunu onlardan öncekiler de söylemişti, ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.. ,

51- Bunun İçin, işledikleri kötülükler başlarına geldi. Bunlar içinde zul­medenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Al­lah'ı aciz bırakamazlar.

52- Allah 'm rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiği­ni bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır. [51]

 

Bazı Kelimeler:

 

Ona dokundu, Ona verdik ve ona mülk ettik,

(ki): Sı­nama ve imtihan. Allah'ı geçip geride bırakacak ve azabından kurtulacak değillerdir. [52]

 

Açıklama:

 

Bu da o münkirlerin işledikleri mükerrer günahlarından ve kötülükle­rinden biridir. Bu günahları, şu kainatı idare etmekte olan güçlü bir ilahın mevcudiyetine hakkıyla iman etmediklerinden ötürü işlemektedirler. Dünya­ya hatalı ve yüzeysel bir bakışla bakmaktadırlar. Kendilerine bir zarar isabet ettiği veya musibet içine düştükleri zaman Allah'a sığınır, O'na dua ederler. Sonra Rabbin onlardan bu sıkıntıyı giderip kendi katından bir nimet bahşet­tiği zaman, daha önce O'na dua edip yalvardıklannı unuturlar. Ve ellerinde­ki serveti de, dünya işlerini bildiklerinden Ötürü kazanmış olduklarını iddia ederler. Karun: "Bu (servet) bende bulunan bilgi sayesinde bana verildi, dedi.”[53]

İnsan işte böyledir. Sıkıntı ve musibet anında Allah'a sığınır. Musibet­ten kurtulupta sahil-i selamete kavuştuğunda, Allah tarafından kendisine mal veya itibar bolluğu verildiğinde şöyle der: Bütün bunlar benim çalışma ve gay­retim, akli olgunluğum, sezgi gücüm sayesinde bana verildi...

Yalnız iman edip salih ameller işleyenler bundan müstesna olup sevinç ve tasa anında, her zaman Allah'ı anarlar. Kendilerine bir hayır dokunduğu zaman Allah'a şükrederler. Çünkü o nimetin sahibidir. Kendilerine bir zarar ve sıkıntı İsabet ettiği zaman sabreder ve Allah'a yönelirler, O'na sığınırlar. Çünkü O, sıkıntıları giderir ve musibetleri def eder.Ey İnsanlar! Size verilen şeylerden Ötürü gurura kapılmayın ye aldanmayın. Bilinki nimetler, Rabbi-nize şükür ve nankörlük edeceğinizi bilmesi için Allah'ın bir imtihan vasıta­sıdır. Ama İnsanların çoğu bunu bilmiyorl^1 Kendilerine verilen nimetlerin onları sınamak için verildiğinin farkında değildirler. Kendilerinden önceki mil­letlerin kafirleri de bu küfür sözünü söylemişlerdi. Bu sözlerde, anılan davra­nışın insanın karekterine yerleşmiş olduğunu göstermektedir. İnsan çok unut­kandır. Kendisine verilen mal veya itibar dolayısıyla gurura kapılıp aldanır. Bu gibi sözleri kendisinden önceki miletlere mensup kafirler de sarfetmişler-dir. Kazanmış'oldukları mal, Allah'ın azabına karşı onlara bir fayda verme­miştir, işledikleri günahların kötülükleri kendilerine dokunmuştur. Şu Mek-keli kafirlerden zulmedenlere işledikleri günahların kötülüğü isabet etmiştir. Onlar mallarıyla ve çocuklarıyla çok övünürlerdi. Ve şöyle derlerdi: "İki top­luluktan hangisinin makamı daha hayırlı, meclisi (mevkii) daha güzeldir?"[54]

Bunlar Cenab-i Allah'ın, kafir ve cahil biri olsa bile dilediği kuluna rızkı bol verip rızkını genişleteceğini bilmiyorlar mıydı? Bu hususta, insanların çoğunun farkında olmadıkları ilahî bir çok hikmetler vardır. Allah, akıllı ve hikmetli bir müslümanda olsa dilediği kulunun rızkını daraltır, bunu da bil­miyorlar mıydı? Bunun da sadece Allah tarafından bilinen bazı hikmet ve se­bepleri vardır. Hülâsa nzık bolluğu, kişiyi Allah'ın sevdiğinin bir delili değil­dir. Aynı zamanda yoksulluk da, kişiyi Allah'ın sevmediğinin bir delili değil­dir. Zenginlik ile yoksulluk, kişinin akıllılık ve düşünceliliği ile alakalı değil­dir. Çoğu kez görüyoruz ki, gücü ve kuvveti olmayan kimselere Allah tara­fından mal ve servet verilmektedir ki yoksul durumda olan güçlü, ve kuvvetli kimseler bunu hayretle müşahede etmektedirler. Şüphesiz bunda, herşeyin Al­lah'tan geldiğine tanıklık eden ayetler vardır. Bir çok hallerde zahiri sebepler, geçerliliklerini yitirmektedirler. Bunu ancak inanmış bir kavım anlayabilir! [55]

 

Va'z Ve İrşad

 

53- Ey Muhammedi De ki; "Ey kendilerine kötülük edip aşın giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Al!ah,-nahlann hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir."

54- "Rabbinize yönelin. Azab size gelmeden önce O'na teslim olun sonra yardım görmezsiniz".

55- "Size ansızın, farkına varmadan azab gelmeden önce Rabbiniz-den size indirilen en güzel söze, Kur'an'a uyun."

56- Kişinin: "Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun, Gerçeklen ben alaya alanlardandım" diyeceği günden sakının.

57-58- Veya, "Allah beni doğru yola eriştirseydi sakınanlardan olurdum" diyeceği, yahut, azabı gördüğünde: "Keski benim için dönüş im­kanı bulunsa da iyilerden olsam" diyeceği günden sakının.

59- Ey İnsanoğlu! Evet; ayetlerim sana gelmişti de onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştun. [56]

 

Bazı Kelimeler:

 

Haddi aştılar. Ümidinizi kesmeyin.Dönün.Teslim olup boyun eğin. Ansızın. Hasret ve pişmanlık.Allah'a taat etmek ve O'nun rızasını talep etmek hususunda. Alay edenler. Bîr dönüş. [57]

 

Nüzul Sebebi:

 

Naf'i, İbni Ömer'den, O da Hz. Ömer'den şöyle rivayet eder: Hz. Ömer dedi ki: Ben, Hişam bin As ve Ayyaş bin Ebî Rebia, hicret etme hususunda anlaştık ve buluşma yeri olarakta Ğıfaroğulları kabilesinin bataklık yerini ka­rarlaştırdık. Sabahleyin geri kalan olursa onun başına bir iş gelmiş olduğunu hesaplayacak, onu beklemeden yolumuza devam edecektik. Bu şekilde ka-rarlaşıp ayrıldıktan sonra sabahleyin ben ve Ayyaş bin Ebi Rebia buluşma ye­rinde biraraya geldik. Yalnız Hişam başına bir fitne geldiğinden dolayı bu­luşma yerine gelmemişti. Dolayısıyla bizimle birlikte hicret edemedi. Medine de bunlarla ilgili olarak şöyle diyorduk: Bunlar Allah'ı tanıdılar, Resulüne iman ettiler, sonrada başlarına gelen bir fitneden dolayı hicret etmediler. Bun­ların tevbelerinia kabul edileceğini sanmıyoruz! Gerçi onlar da bu görüşte idiler. Tevbelerinin kabul edileceğini sanmıyorlardı. İşte bunun üzerine Cenab-ı Allah şuayet-i kerimeyi İnzal buyurdu: Ben bu ayet-i kerimeyi elimle bir kağıda yazdım, sonra Hişama gönderdim.

Hişam der ki: Bu ayetin yazılı olduğu sayfa bana geldiğinde bunu elime alıp Zîtuvâ denilen mevkiye gittim, orada tekrar tekrar okudum ve dedim ki: ey Allah'ım! Bu ayet-i kerimenin anlamını bana bildir. Nihavet bu avet-i kerimenin hiccetten geri kalan bizler hakkında nazil olduğunu anladım. Dönüp deveme bindim; Medine'ye gidip Resulullah'a katıldım.

Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebiyle İlgili diğer bazı rivayetlerde vardır. İtibar, sebebin hususiliğine değil, lafzın umumiliğinedir. [58]

 

Açıklama:

 

Ey Muhammedi benden tebliğ ederek kullanma de ki:

Ey nefislerine karşı haddi tecavüz edip günahlarda aşırılığa kaçan kulla­rım! Allah'ım rahmetinden ümit kesmeyin. Zira kafirler güruhundan başka-îan Allah'ın rahmetinden ümit kesmezler! Allah'ın bağışlamasından ümidi­nizi kesmeyin. Şüphesiz Allah günahların tümünü bağışlar. Doğrusu o, çok bağışlayan ve esirgeyendir.

Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerin içinde insana en çok ümit veren ayet bu­dur. Bu ayet-i kerime, asi mü'minlere ümit kapılarını açmaktadır ki, sapık­lıklarında devam etmesinler. Kendi nefis ve şeytanlarına itaat hususunda da­ha fazla İleriye gitmesinler. İnsan nefsi çoğu kez kendi günahını düşünüp yaptığı kötülüklerden dolayı pişmanlık duyar. Mazisini hatırlar, salih amel işleyen mü'minlerden olmayı arzular. Tevbe ve Allah'a dönüş kapısı kapandığı tak­dirde günah karanlıklarında körler gibi yürüyen insanlardan biri olur. Hatta on\ann en katısı olur. Fakat günahkar kullar için tevbe kapısının açılması, şeytanın insana nüfuz edeceği pencerelerin çoğunu kapatır. Asi kimsenin tev-besi, Allah katında abidin ibadetinden daha güzeldir. Kötülüklerden dönüp tevbekârlar yoluna koyulan kimse, Allah'a yakın olan fertlerden biri olur. Çün­kü o inancından kaynaklanan bir nefis olarak masiyetlerin tehlikesini ve ta-atİerîn Ie2zenini idrak etmiş, salih bir ame) işlemiş olmaktadır. Noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah bizleri ümitsiz olmaktan menetmiştir. Önü­müzdeki ümit kapılarını açmış ve şu buyruğu vermiştir: Sizler zayıf kimseler iken sizleri besleyip büyüten, gözetip koruyan ve güçleninceyc kadar sizleri koruyup kollayan Allah'ınıza dönün. Ona teslim olun, O'nun hükmüne bo­yun eğin ve emrine itaat edin. Can boğaza gelipte ölüm saati çatmadan ve ansızın azaba yakalanmadan Önce bu işi derhal yapın. Sonra size yardım edil­mez. Allah'a karşı sîze kim yardım edebilir? Ve onun azabına karşı kim sizle­ri koruyabilir? "Kötülükler yapıpta nihayet ölüm gelip çatınca: "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kafir olarak ölenlere tevbe- yoktur. (Öylelerinin tev-hesi makbul değildir.) Onlar İçin acı bir azap hazirfamişızdır"[59].

"Allah'a göre, şu kimselerin tevbelerİ makbuldür ki, cahillikle bir kötüİük yapıp hemen ardından tevbe ederler. îşte Allah onların tevbesini kabul eder" [60]

Rabbinizden size indirilenin en güzeline tabi olun. Noksanlıklardan mü­nezzeh olan yüce Allah Peygamberlerine İncil ve Tevrat gibi kitaplar indir­miştir. Bunların en güzeli, en mükemmeli ve en vafisi Kur'an'dir. Çünkü da­ha önce indirilen kitaplar, Kur'an-ı Kerim'in inzal edilmesi için birer giriş ve zemin mahiyetinde idiler. Kitabındaki sırlan en iyi bilen elbetteki Cenab-ı Al­lah'tır. Rabbinizin emirlerine koşun. Ve O'mın emirlerine uymaya süratle gi­din. Yasaklarından kaçının. Şu anda sizler, ansızın size azap gelmeden Önce, istediğiniz işleri yapma imkanına sahipsiniz. Azabın ne zaman geleceğini bi­lemezsiniz. Ve farkında da olamazsınız. Hesap gününde "Ey hasret ve ey piş­manlık gel, İşte senin tam gelme zamanındır. Çünkü ben dünyada Allah'a taatte kusur ve ihmalkârlık ettim. Beni Allah'a yaklaştıracak ve cennet'e so­kacak amelleri yapmakta tembellik ettim'' demek istemiyorsanız şimdi bu ha­yatta Allah'a uyun. Kıyamet gününde ve hesap yerinde pişmanlık çekmenin hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü orası pişmanlık yeri değildir. Ve o vakit de nedamet getirme vakti değildir. Burada Allah'a iataat etmeyen ve salih amel işlemekte kusur gösterenler hesap gününde şöyle diyeceklerdir: Keşke ben sa­dece salih amel işlemekte kusurlu ve ihmalkar olsaydım. Hayır öyle değil,ben bilakis Allah'ın dinine inananlarla alay ettim.

Bu gibi kimseler mü'minlerin salih amellerine karşılık güzel mükafat-îaHa ödü İlendirildi klerini gördüklerinde şöyle diyeceklerdir: Keşke Alîah be­ni hidayete eriştirmiş olsaydı da şu mü'mİnler gibi takva sahiplerinden olsay­dım!

Veya bunlardan biri kendisi için hazırlanmış olan azabı gördüğünde şöyle diyecektir; Keşke dünyaya bir dönüşüm olsaydı da orada salih amel işlesey-dim ve iyi kimselerden olsaydım. "Hayır, bu onun söylediği, (olmayacak bir laftır):[61]

Hayır ey günahkâr nefis! Peygamberlerimin diliyle sana ayetlerim geldi. Sen hakka uymak karşısında büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun. "Ona iki tepe (iki hedef: hayır ve şer yolunu) gösterdik. Fakat o, (hedefe varmak için) sarp yokuşu geçemedi"[62]

 

Allah'tan Başka Tanrı Yoktur O, Herkese Amelinin Karşılığını Verîr

 

60- Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü, yüzlerinin simsi­yah olduğunu görürsün. Böbürlenenler için cehennemde bir durak olmaz olur mu?

61- Allah, sakınanları başarılarından ötürü kurtarır. Onlara hiçbir kö­tülük gelmez; onlar üzülmezler.

62- Allah_ her şeyin yaratanıdır. O her şeye Vekil'dir.

63- Göklerin ve yerin kilitleri O'hundur. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar hüsrandadırlar.

64- De ki: "Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?"

65- Ey Muhammedi And olsun ki sana da, senden Önceki peygamber­lere de vahyolunmuştur: "And olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin şüp­hesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun"

66- "Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol"

67- Onlar Allah'ı gereği gibi değerendiremedüer. Bütün yeryüzü, kı­yamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle durulmuş olacak­tır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir. [63]

 

Bazı Kelimeler:

 

İkamet yeri. Salih amel işleyerek kurtuluşları. Miklad   kelimesinin   çoğulu   olup   anahtarlar   demektir. Amelini boşa çıkaracaktır. Burada kudret, hükümranlık veya kuvvet manasına gelir. [64]

 

Açıklama:

 

Bu ayet-i kerimelerde, mü'minlerle kafirlere kıyamet gününde verilecek karşılıklar açıklanmakta; Tevhid ile Üluhİyet ve Peygamber (S.A.V.) efendi­mizin bunlara karşı durumu beyan edilmektedir. "Kıyamet günü Allah'a ya­lan uyduranların yüzlerinin simsiyah kesilmiş olduğunu gürürsün"Buradaki hitap Peygamber efendimize ve görme kabiliyetine sahip olan herkesedir. Şüp­hesiz ki müşrikler Allah'a karşı yalan uydurmuşlardır. O'nu, kendisine layık olmayan sıfatlarla nitelemişlerdir. O'na ortak ve çocuklar isnad etmişler­dir. Şu yalancılar varya, kıyamet gününde yüzlerinin simsiyah kesildiğini gö­rürsün. Kapkara ve toz toprak içinde olduklarını müşahade edersin. Al­lah'a ve Resulüne karşı yalan uyduran şu kafirlerle tacirlerin, kıyamet gününde kendileri için hazırlanmış olan azabı gördükleri zaman üzerlerinde korku, ıs­tırap alametleri belirir. Allah'ın ayetleri kendilerine geldiği zaman o ayetleri yalanlayan şu yalanlayıcılara cehennemde yer yok mudur? Sadık ve doğru sözlü müminlere gelince, onlar için korku ve üzüntü yoktur. Rabbim onları azaptan korumuş ve kurtarmıştır. Çünkü onlar, kafirler için hazırlanan azabtan ı kendilerini korumak için, dünyada gerekli tedbirleri almışlardı. İstedikleri cen­neti de elde etmişlerdir. Cennet onlar için hazırlanmıştır. Orada keridilerine bir kötülük isabet etmez ve onlar hüzünlenmezler.

Bunda bir gariplik yoktur. Allah herşeyi yaratandır. O herşeyin yöneticİ-sidir. Dilediği gibi tasarrufta bulunur. Her varlık O'na muhtaçtır. Göklerle yerin anahtarları O'nun elindedir. Yani o kudret sahibidir. Göklerle yerin muhafazası O'na aittir. Yerde ve gökte O'ndan başka tasarruf yetkisine sahip bir varlık yoktur. Beyhaki, İbn-i Ömer'den şöyle bir rivayette bulunur: Os­man bin Affan (R.A.) Peygamber (S.A.V.) efendimizden ayet-i kerimesinin tefsirini sormuştu: Resulullah (S.A.V.)'efendi­miz söyle cevap verdi: Bunu bana hiç kimse sormamıştı. Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. O noksanlıklardan münezzeh olup O'nu överiz. Allah'tan mağfiret dilerim. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir. O evveldir, ahİr-dîr, zahirdir, batındır. Diriltir ve öldürür. Hayır O'nun elindedir. O herşeye muktedirdir. Bazı rivayetlerde anlatıldığına göre bu duayı sabah akşam tek­rarlayan kimseye büyük sevap verilir, o kişi kötülüklerden korunur. Kendisi­ne göklerle yerin hazineleri açılır. Allah dilediği miktarda lütufta bulunabi­lir.

Rivayete göre müşrikler Peygamber efendimize şöyle demişlerdi: Tanrı­larımıza teslim ol, iman etki bizde senin ilahına iman edelim. Yaratıcı olarak ve herşeyi yoktan var edici olup kainatta tasarrufta bulunma sıfatıyla vasıf­lanan, göğüyle yeriyle şu evrende mutlak tasarruf gücüne sahip olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Allah'tan başka tanrılara gelince onlar nedirler ki? Onlar taşlar, putlar, heykeller, timsallerden başka birşey değildirler. Cansız varlıklar olup ne işitirler, ne de görürler. Hiç kimseye fay­daları dokunmaz. Bilakis onlar zarardadırlar. Hem de ne zarar! Bir de kah-har olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Ey cahiller bana, Allah'tan başkasına tapmamı mı emrediyorsunuz? Hakikat gün gibi ortaya çıktıktan sonra bana böyle bir Öneride mi bulunuyorsunuz? Doğrusu bu si­zin emriniz ve öneriniz çok tuhaftır.

Andolsun'ey Muhammed! Sana Tevhîd ile vahyolundu senden öncekile­re de aynı şekilde vahyolundu: Eğer sen Allah'a ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve fasit olur. Sende hem kendi nefislerine ziyan veren hemde amelleri­nin sebavım yitiren zararlı ve kayba uğramış kimselerden olursun.

Bu söz bir faraziyeden ibarettir. Yani ey Muhammed! Şayet sen böyle dav­ranırsın, şu akıbetle karşılaşırsın!

Bu ayet-i kerime indirildi ki, kafirler, Muhammed (S.A.V.)'in risaeti terk etmeyeceğini kesinlikle anlasınlar ve de herkes şirkin günah olduğunu ve ay­nı zamanda çirkin bir iş olduğunu bilsin! Allah'a ortak koşması imkansız oian bir zata, yani Hz. Peygambere böyle bir uyanda bulunulduğu halde şirk koş­ması mümkün olan kimselere yapılacak olan ikaz ve verilecek olan azapların şiddetini varın siz düşünün!

Ey Muhammed! Sen ve sana İnanan herkes Allah'a kulluk edin. Bu ilahi muvaffakiyetten ötürü de şükredenierden olun. Ve deyin ki: Bizk* y doğru yolu nasip eden Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletr^eseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık.

O müşriklerle münkirler, Allah'ı gereği gibi bilemediler ve takdir edemediler. Çünkü onun yanısıra ortaklarada taptılar ki, o ortaklar ne bir sözü İşitebilirler ne de başkalarına fayda verebilirler. Halbuki yer küre bütünüyle, semavat da bütün tabakalarıyla Allah'ın pençesindedirler. Bütün emir O'nun kudretindedir. Ve sizler de O'na döneceksiniz. Müşriklerin Allah'a koştukla­rı ortaklara gelince Cenab-ı Allah onlardan çok üstün ve münezzehtir.

Bütün yerin Allah'ın pençesinde olduğunu, göklerin de O'nun kudret elin­de dürülü olduğunu ifade eden ayet-İ kerime bazı kimselere göre; Allah'ın azametinin, yüceliğinin, tasarrufunun eksiksizliğinin, kudretinin müessiriye-tinin temsili bir ifadesidir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimedeki ifadenin temsil değilde hakikat olduğunu söylemişlerdir. [65]

 

Kıyamet Gününde Mahlukatın Halleri

 

68- Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi.düşüp olur. Sonra Sûr'a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar,.

69- Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitab açilır, peygamberler ve şahİdler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adeletle hü­küm verilir,

70- Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.

71- İnkar edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıkların­da kapılar açılır; bekçileri onlara: "Size içinizden Rabbinizin ayetlerini oku­yan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi" derler. "Evet geldi" derler. Lâkin azab sözü inkarcıların aleyhine gerçekleşir.

72- Onlara: "Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin; bö­bürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir.

73- Rabierınc karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götü­rülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: "Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler.

74- Onlar: "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere varis kılan Al­lah'a hamd olsun. Cennette İstediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenle­rin ecri ne güzelmiş!" derler.

75- Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd İle överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükmolunmuştur. "Övgü, alemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir. [66]

 

Bazı Kelimeler:

 

Kıyametin kopmasından az önce içine üflenecek olan borazan. Kişinin bayılıp düşmesi veya ölmesi. Burada ölüm manası kastedil­miştir. Aydınlandı ve parladı. Rabbinin nuru ile, yada O'nun insanlar arasında hüküm ve adaletle tecelli etmesi İle, Amel defterinin sayfaları ortaya konuldu.

Küçük gruplar halinde.Azap kelimesi yani Allah'ın onlar hakkındaki bahtsızlık hükmü vacip oldu. Arşın etrafını ku­şatmış olarak. [67]

 

Açıklama:

 

Bu da, Allah'ın kudretinin eksiksizliğine ve iradesinin geçerliliğine dela­let eden bir başka ayet-i kerime olup kıyamet gününde zuhur edecektir. Çün­kü o zamanda emir Allah'a ait olacaktır. "(Ve onlara sorulur): "Bu gün mülk kimindir? O tek ve kahhar olan Allah'ın!"[68].

Üflemekle görevli olan Melek israfil tarafından sura üflenir. Birinci üf-lenişte, gökteki ve yerde'ki bütün varlıklar —Allah'ın ölümlerini murat bu-yurmadığı kimseler müstesna olmak üzere— hep düşüp ölürler. "O'nun (Al­lah'ın) yüzü (zatı)ndan başka herşey helak olacaktır"[69]. Sûra, sonra ikinci kez üflenir, bu defa bütün yaratıklar ayağa kalkıp dikilir ve nasıl bir akıbetle karşılaşacağına bakarlar. Şaşkın şaşkın bekleyip dururlar. Çünkü onlar bü­yük bir olayla karşılaşmışlardır. Şu nakledeceğimiz ayet-i kerime onların, et­raflarına şaşkın şaşkın bakmalarına mani değildir. Şöyleki: "O gün (kabir­lerden) hızlı hızlı çıkarlar. Sanki dikilen (putlara veya hedef)Iere doğru koşarlar."[70]

"Sûra üflendi. İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rablerine koşuyorlar"[71]Yani onlar kabirlerinden kalkıp süratle hedeflerine doğru koşuyorlar. Çün­kü kıyamette çeşitli durumlar ve aşamalarla karşılaşacaklardır. O zaman yer­yüzü senin Rabbinin nuru ile aydınlanıp parlar. Yani yüce Allah insanlar ara­sında adalet ile hükmetmek için tecelli eder. Bu nurun, "Onun perdesi nurdur" hadis-i şerifinde kastedilen nur olması pek uzak bir İhtimal değildir.Yahutta Allah'ın tecelli ettiği esnada ortaya çıkıp görünecek olan nurdur. Hakikatte bu işe beşer aklı eremez. İnsanlar bunu idrak edemezler. Kitabında kastettiği manayı en iyi bilen yüce Allah'tır. Mahşer yeri, şanı yüce olan Rabbinin nu­ru ile aydınlanıp parlayacak, herkes sağ veya sol eliyle kendi amel defterini alsın diye amel defterleri ortaya konulacak.

Yaptıkları işlerden sorulmak üzere Peygamberler hesap yerine getirile­cek. Ayrıca bütün ümmetlere veya fertelere tanıklık edecek şahitler de oraya getirilecektir. "Her can, yanında bir sürücü ve bir şahitle geldi "[72]

Bazı kimseler bu ayet-İ kerimede geçen şüheda kelimesi ile, Muhammed (S.A.V.) efendimizin ümmetinden olup diğer ümmetler hakkında şahitlik eden kimselerin kast edildiğini söylemişlerdir. "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız, peygamberde size şahit olsun"[73].

Diğer bazı kimseler ise önceki ayette geçen şüheda kelimesinin, Allah yo­lunda şehit edilen kimseler olduklarını ifade etmişlerdir. Herkes yaptığı ame­lin karşılığını tam olarak alacaktır. Hayır işlemişse sevap, şer işlemişse ceza görecektir. Bunda bir gariplik yoktur. Amellerin karşılığını verecek olan, İş­lenen fiilin hayır veya şer olduğunu elbetteki en iyi bilen Allah'tır. "(Lok­man öğütlerine devam ederek dedi ki): "Yavrum, (yaptığın iyilik veya kötü­lük), hardal tanesi ağırlığınca birşey de olsa, kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir. (O'nun bilgisi her gizli ve İnce şeye ulaşır. O, herşeyi) haber alır"[74].

Her nefse yaptığı amelin karşılığının tam olarak verileceğinin tafsilatlı beyanıda şudur: "İnkâr edenler, bölük bölük Cehenneme sürüldüler". Ey Al­lah'ım sen ne yücesin! Tıpkı davarlar gibi o kafirler şiddetle ve katılıkla Ce­henneme sevk edilirler. Bölük bölük, grup grup oraya itilirler. Herkes kendi şerrine ve günahına Uygun bir sıra içinde bulunur. Cehenneme vardıklarında kapıları tıpkı zindan kapılan gibi önlerinde açılır. Cehennem zebanileri ile bekçileri onları, kınayıp azarlayarak şöyle derler: Sizlere kendi nefisinizden ve cinsinizden, kendilerini tanıyıp durumlarım bildiğiniz, size Rabbimİzin ayet­lerini okuyan, suratsız ve çirkin bir günün, yani böylesi bir günün azabından sizleri korkutan ve böylesi bir günde Allah'ın karşısına çıkacağınızı önceden duyurup sizleri uyaran Peygamberler gelmedi mi? Cevaben derler ki: Evet Pey­gamberler bizlere geldiler ve bizlere çok Öğütte bulundular. Allah'ı bizlere ha­tırlattılar. Bu günün karşılaşması ile bizleri korkuttular. Fakat Allah'ın şu azabı üzerimize bir kerre hak olmuştur:

"Mutlaka Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmı ile tamamen dolduracağım"[75]

Evet, Allah'ın azajagerektirici sözü kafirler üzerine hak oldu. Allah on­ların mutsuzluklarına ve bahtsızlıklarına hükmetti. Onları, kötü iradeleri ve çirkin fiilleriyle Peygamberlere karşı takındıkları olumsuz tavırları dolayısıyla Cehennemliklerden kıldı.

Bundan sonra ne oidu bilir misiniz? Onlara melekler tarafından şöyle denilir: Cehennem kapılarından girin ve orada ebedi kaim. ikamet yeriniz ola­rak Cehennem ne kötü bîr yerdir. Orası, kendilerine uyanda bulunan Pey­gamberlere uyup, hakkı kabul etmeye karşı büyüklük taslayan kimselerin ye-ridir.

Bu İfadelerde, onların Cehenneme giriş sebeplerinin, büyüklük taslamaları olduğu gösterilmektedir. Rablerine karşı gelmekten sakınıp azabından koru­nanlara gelince; onlarda fazilet ve şerefJeriyle orantılı bir sıra dahilinde Cen­nete sevk olunurlar. Buradaki sevk olunmaktan kastedilen mana, Rableri ta­rafından kendilerine verilen ikrama çabucak yürümeye teşvik edilmeleri de­mektir. Yoksa kafirlerin sevk olundukları gibi bir mana kastedİ İm emektedir. Çünkü onlar tahkir edilip küçük düşürülerek Cehenneme sevk olunurlar. Cen­nete vardıklarında onun kapılarının açık olduğunu görürler. "Kapılan ken­dilerine açılmış And Cennetleri"[76].

Yüce Allah, misafirine yer hazırlayıp yastıkları dizip halılar seren bîr ev sahibi gibi misafirperverlik göstererek onlara ikramda bulunacaktır. Sonra onların gelişleri için kapılar açılacak hizmetçiler kendilerine saygı için ayakta duracaklardır. Cennetliklerin şansları ne muazzamdır. Çünkü kendilerine Rab­leri tarafından Cennet kapılan açılmakta, melekler saygı ve ikram için karşı­larında durmakta, kendilerine şu ifadelerle hoş geldiniz demektedirler: Se­lam size, Nefsiniz hoş olsun. Gözünüz aydın olsun. Bu ebedi nimetlerle hoş-nud olun ve içinde daimi kalmak üzere Cennete girin. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir!

Allah'a karşı takvalı olup salih amel işleyenler dediler ki: Allah'a hamd olsun. O'na şükürler olsun. 3İze verdiği sözleri yerine getirdi. Ölüm sonrası dirilişi gerçekleştirip bizlere mükafatlar ihsan etti. Üzerine yerleştiğimiz me­kânları bize miras olarak verdi. Bizden her birimiz, O'nun koyu gölgeli geniş Cennetinde dilediğimiz yerde ikamet ettik. Salih amel işleyen kimseler için bu mükafatlar ne gi; seldir. Şanı yüce arş sahibinden işaret bekleyerek melek­lerin arşı çevrelediklerini görürsün. Rablerini hamd ile teşbih eder. O'na is­tiğfarda bulunurlar. Bütün kullar arasında adaletle hüküm verilmiştir. Alem­lerin Rabbi A'!ah'a hamd olsun. Kendilerim diledikleri yerde ikamet etmele­ri için Cennete yerleştirerek va'dini gerçekleştiren Allah'a, Mü'minler ham- senada bulundular. Adaletle hüküm verdiğinden dolayı O'na övgüde bu­lundular Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. [77]



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/293-294.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/294.

[3] Ahkaf Sûresi: 28.

[4] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/294-296.

[5] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/296-297.

[6] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297.

[8] Mü'minun Sûresi: 12-13.

[9] Fetih Sûresi: 18.

[10] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/297-298.

[11] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299.

[12] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299.

[13] Yunus Sûresi: 12.

[14] Adiyat Sûresi: 6

[15] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/299-300.

[16] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/300-302.

[17] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/302.

[18] Nisa Sûresi: 97.

[19] Kasas Sûresi: 56.

[20] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/302-304.

[21] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/304-305.

[22] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305.

[23] Kasas Sûresi: 88.

[24] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305.

[25] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/305-306.

[26] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/306.

[27] Zümer Sûresi: 23.

[28] Yusuf Suresi: 3.

[29] Hadid Sûresi: 16.

[30] Necm Sûresi: 59.

[31] Kalem Sûresi: 44.

[32] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/306-309.

[33] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/309-310.

[34] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/310.

[35] En'am Sûresi: 38.

[36] En'am Sûresi: 153.

[37] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/310-311.

[38] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/311-312.

[39] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/312.

[40] İbrahim Sûresi: 29.

[41] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/312-314.

[42] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/314-315.

[43] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/315.

[44] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/315.

[45] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/316-317.

[46] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/317.

[47] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/317-318.

[48] İsrâ Sûresi: 46.

[49] Secde Sûresi: 17.

[50] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/318-320.

[51] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/320.

[52] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/320.

[53] Kasas Sûresi: 78.

[54] Meryem Sûresi: 73.

[55] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/321-322.

[56] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/322-323.

[57] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/323.

[58] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/323-324.

[59] Nisa Sûresi: 18.

[60] Nisa Sûresi: 17.

[61] Mü'minûn Sûresi: 100.

[62] Beled Sûresi: 10-11.

Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/324-325.

[63] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/326-327.

[64] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/327.

[65] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/327-329.

[66] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/329-330.

[67] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/331.

[68] Mü'min Sûresi: 16.

[69] Kasas Sûresi: 88.

[70] Mearic Sûresi: 44.

[71] Yâsin Sûresi: 51.

[72] Kâf Sûresi: 21.

[73] Bakara Sûresi: 143.

[74] Lokman Sûresi: 16.

[75] Secde Sûresi: 13.

[76] Sad Sûresi: 50.

[77] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/331-333.