AHKAF
SÛRESİ
Bu
süre-i celile Kur'an-ı
Kerimin 46. Suresi olup Mekke'de nazil olmuştur 35 âyetten ibarettir.
(10.15.30.) âyetlerin Medine'de nazil olduğu rivayeti de vardır. Amman ile Mehre arasındaki Ahkaf denen
beldede yaşayan Ad kavmine peygamber olarak gönderilen Hud
(a.s)'ın kıssasından bahsettiği için, o beldeye atfen
" Ahkaf Suresi" adım almıştır. Ha, Mim,
ile başlayan surelerin yedincisi ve sonuncusudur. Surenin ihtiva ettiği başlıca
konular şunlardır.
AllahüTeâlâ'nın vahdaniyeti, birliği hakkında deliller.
Şirkin
batıl olduğunu beyan.
Mü'minlerin
ana ve babalarına karşı yaptıkları iyi muamele ile nail olacakları mükafat.
Dünyanın
fani varlıklarına ve lezzetlerine kapılmanın tehlikeli olduğuna işaret.
Ad
kavminin kıssasını beyan.
Cin
taifesinden bir zümrenin Kur'an-ı Kerimi dinleyip müslüman olmaları ve kavimlerini de İslama
davet ettiklerine işaret.
Peygamberimiz
(s.a.v)'in sabır ve sebat ile mükellef olduğunu beyan.
Allahü Teâlâ'mn emirlerine isyan etmenin ve ahireti
inkâr etmenin vahim sonuçlarını ihtar.
474 Ahkâf Suresi
(Cüz 26, Ayet 1-4)
Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle
buyuruyor ;
"Ha, Mim"
"Kitabın indirilmesi mutlak galip, yegane büküm
ve hikmet sahibi Allah'tandır."
Bu
ayet "Kur'an mahluktur" diyenlerin
iddialarını reddeder. Çünkü o, Allah'tandır".
Ha,
Mim'in manası yukarda geçmiştir. Bu Kur'an, Hay,
Kadim, ve mülkü azim, hükmünde galip, her şeyi yerince işleyen ve hikmet sahibi
olan Allah katından indirilmiştir. O, mahluk değil, kadimdir. Çünkü o, Allah
tarafından indirilmiştir.
Allahü Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
"Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları
biz ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık. Küfredenler ise
korkutuldukları şeylerden yüz çevirmektedirler."
Ey
insanlar, Halik-i Zülcelal gökleri, yeri ve ikisinin
arasında bulunanları boş yere yaratmamış, sizin istifadeniz ve bunlara bakarak
Halikın azametini, kudretini anlayıp O'na ibadet etmeniz için yaratmıştır. O,
göğü üzerinize kubbe, yeri altınıza döşek, içindekileri de istifadeniz için
yaratmıştır. Bunlar da muayyen bir zamana kadar kalacaklardır. Vakti geldiği
zaman göklerin, yerin dengesi bozulacak, kıyamet kopacak, yerin altındakiler
üzerine çıkacaktır. Bütün canlılar mezarlarından kalkacak, hesaba çekilmek
üzere mahşer yerine toplanacaklar. Orada herkes hesaba çekilecek, mü'minler cennete, kafirler ise cehenneme gidecektir. O gün
kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacaktır. İman edenler mükafatım, iman
etmeyenler de cezasını göreceklerdir.
Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle
buyuruyor :
"De ki : Dikkat edip baktınız mı hiç, Allah'ı bırakıp
taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışIar?Göstersenize
bana. Yoksa onların ortakları
(Cüz 26, Ayet 5-7) Ahkâf Suresi 475
göklerde midir? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz
size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa getirin
bana.."
Yüce
Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: "Ya
Muhammedi Kafirlere de ki : Dikkat edip baktınız mı hiç, Allah'ı bırakıp
taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar? GÖstersenize
bana". Yoksa onların ortaklan göklerde midir?
Eğer
doğru söyleyenlerden iseniz size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir
bilgi kalıntısı varsa getirin bana." Kafirler, taptıkları putların ne bir
şey yarattığına dair bir bilgi getirmişlerdir ve ne de onların bir şey yaratacaklarına
inanmışlardır. Körü körüne onlara tapınışlardır. Aklı olanlar bundan ibret alıp
onların düştükleri hataya ve küfre düşmezler.
Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevap
veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere
tapanlardan daha sapık kim olabilir ?"
Ey
insanlar, Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar hiçbir cevap veremeyecek
olan, kendisine yapılacak dualardan habersiz olan, onlara cevap vermeyen
şeylere tapanlardan daha sapık kim vardır? Kafirlerin taptıkları putlar
kendilerine ne bir fayda sağlamıştır ve ne de kendilerinden bir zararı def
etmiştir. İşte onlardan daha sapık kimse yoktur. Kıyamet günü onlar inkar ve
küfürlerinin cezasını göreceklerdir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"İnsanlar bir araya toplandıkları zaman bunlar
onlara düşman kesilirler. Ve onların tapınmalarını inkar ederler."
Kıyamet
günü insanlar mahşer yerine toplandıkları zaman, kafirlerin taptıkları putları
da getirilir ve onlara konuşma izni verilir. Onlar kendilerine tapanlara şöyle
derler : "Ey bize ilah olarak tapanlar, biz sizi tanımıyoruz. Neden bize
taptınız ? Size, bize tapın diye bir şey söyledik mi ? Biz de ne Özellik
gördünüz ki, bize taptınız? Elinizle yaptınız, sonra taptınız. "Kıyamet
günü kafirlere işte böyle feryad edecektir putları. O
zaman gerçekten zarara o günkü pişmanlık asla fayda vermeyecektir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
476 Ahkâf Suresi (Cüz
26, Ayet 8-9)
u Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman
kendilerine gelen hakkı inkar edenler bu apaçık bir büyüdür derler."
Onlara
ayetler okunup hakkı, batılı, imanı küfrü, helâli ve haramı, iyi kötüyü, hayrı
şerri, emri nehyi, Allah'ın vahdaniyetini, azametini
açıkça bildirdiği zaman, kafirler bu Kur'anın Allah
tarafından gönderildiğini inkar ederek" bu apaçık bir büyüdür, Muharnmed bunu kendisi uydurmuştur" demişlerdir.
Böylece Allah'ın ayetlerini inkar ederek kafir olmuşlardır.
Allahü Teala ayeti celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Yoksa onu kendiliğinden uydurdu mu derler. De
kî: Eğer onu ben uydurdumsa Allah tarafından bana gelecek cezayı savmaya sizin
gücünüz yetmez. O, yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin
aranızda şahid olarak o yeter. O çok yarhgayıcı, çok esirgeyicidir."
Kafirler,
Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberliğini kabul
etmeyerek Allah'ın ayetlerini yalanlamışlar ve " bu kitabı Muhammed
kendisi uydurdu, eskilerin masallarını başkalarından Öğrenip bize okuyor"
demişlerdir. Yüce Halik onların bu iddialarını reddederek sevgili
peygamberlerine şöyle buyurmuştur: "Yoksa onu kendiliğinden uydurdu mu
derler. De ki : "Eğer onu ben uydurdumsa Allah tarafından bana gelecek
cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O, yapığınız taşkınlıkları çok daha iyi
bilir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O
çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir. "Kafirler, eğer küfürlerinden döner
iman edip tövbe ederlerse Allah tövbelerini kabul eder, günahlarım bağışlar,
kusurlarını affeder.
Allahü TeâJâ ayet-i celilesinde
buyuruyor :
"De ki : Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size
ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyolunana
uyarım. Ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
Bu
ayet-i celilenin nüzul sebebi şudur : Peygamberimiz
(s.a.v) rüyasında Mekke'den çıkıp bir hurma bahçesine girdiğini görür ve bunu
sahabeye anlatır.
(Cüz 26, Ayet 10-U) Ahkâf Suresi 477_
Sahabeyi
kiram kendilerine bir ganimetin isabet edeceğini zannederler. Kendilerine bir
şey gelmeyince bir müddet sonra Allah Resulüne gelerek " Ey Allah'ın
Resulü, bahsettiğin şeyden bize hiçbir şey gelmedi" derler. Peygamberimiz
(s.a.v) de cevaben" benim size bahsettiğim rüya idi, vahiy değildi, rüyada
görülen hem olur, hem olmaz" buyurur. Bunun üzerine Yüce Halik bu ayeti
inzal ederek şöyle buyurur: "Ey Muhammed, de ki: "Ben peygamberlerin
ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağım da bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ve ben ancak apaçık bir
uyarıcıyım."
Allahü Teâlâ ayet-i celüesinde şöyle
buyuruyor:
"De ki :
Şayet bu Allah katından ise ve siz de
onu inkar itmişseniz İsrailoğullarmdan birisi de
bunun şöyle olduğuna dair şehadet edip inandığı halde
siz yine de büyüklük taslanmışsamz zulmetmiş olmaz
mısınız ? Muhakkak ki Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez."
Peygamberimiz
(s.a.v), peygamber olarak gönderilmeden önce Yahudilerden Abdullah bin Selem
Tevrat'ta onun hak peygamber olarak geleceğini ve kitap olarak da kendisine Kur'an-i Kerimin verileceğini öğrenip halka da
bildirmiştir. O, bunu bilip halka da bildirdiği halde Peygamberimiz (s.a.v)'in
kendi soyundan olanlar onun peygamberliğini yalanlamışlardır. Halik-ı Zülcelal, bunu şöyle beyan ediyor: "Ey Muhammed, de ki
: "Şayet bu Allah katından ise ve siz de onu inkar etmişseniz, israiloğullarmdan birisi de bunun böyle olduğuna dair şehadet edip inandığı halde siz yine de büyüklük
taslamışsanız zulmetmiş olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhunu
hidayete erdirmez. Allah zalimleri asla hidayete erdirmez. Onlar zulümlerinin cezasım mutlaka göreceklerdir.
Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle
buyuruyor:
"O küfredenler, iman edenler için bu iş bir
hayır olsaydı onlar bizi geçemezlerdi derler. Bununla
doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için bu eski bir uydurmadır
derler."
Mekke'li
müşrikler, müslümanlarla alay ederek" eğer
Muhammed'in dini hak bir din olsaydı bizim gibi, şerefli, varlıklı insanlar
öncelikle buna girerdi. İçimizdeki yoksul, kimsesiz insanlar girdiğine göre bu
dinin aslı yoktur.
478 Ahkâf Suresi (Cüz
26, Ayet 12-14)
Muhammed
onu eskilerin masallarından almıştır" demişlerdir. Kafirler, şeref ve
izzeti hep malda, varlıkta aramışlardır. İzzet ve şeref ancak iman iledir.
Allah, imardan sayesinde öyle fakir insanları aziz kılmış, öyle varlıklı
insanları da inkar ve küfürleri yüzünden zelil kılmıştır. Bunun tarihte bir çok
misali vardır. Nemrud'u, Firavun'u ve benzerlerini
helak edip zelil ettiği gibi. İman, Allah'ın bir lütfüdur,
şereflerin en büyüğüdür, izzet ve kurtuluş ancak onunladır. Nitekim bir ayette
" bu Allah'ın lütfüdur, Allah onu dilediğine
verir buyurulmuştur. İman herkese nasip olmaz. Allah
onu ancak isteyene ve layık olana verir. Allah, cümlemizi iman şerefi ile
şereflendirirsin.
Allahü Teâla ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
- "Daha önce de Musa'nın kitabı rahmet ve
rehberdir. Bu ise zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere
Arap lisaniyle indirilmiş doğrulayıcı bir
kitaptır."
Ey
insanlar, Musa (a.s)'ya gönderilen Tevrat insanlar
için rahmet ve rehberdir. Kur'an-ı Kerim ise
zulmedenleri uyaran, hakkı batıldan, imam küfürden, iyiyi kötüden, hayn serden, helali haramdan ayırt eden ve iyilik yapanları
cennetle müjdelemek üzere insanların anlaması için Arapça indirilen ve
kendisinden önceki kitapları tasdik eden bir kitaptır. Kur'an,
iman edenler için kurtuluş, hidayet, önder, rehber ve rahmettir. O, bütün
beşeriyetin kurtuluşu için gönderilmiştir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor :
"Daha önce de Musa'nın kitabı rahmet ve rehberdir. Bu ise zulmedenleri
uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisaniyle
indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır."
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
"Muhakkak ki Rabbimiz Allah'tır deyip de sonra
dosdoğru gidenlere korku yoktur. Ve onlara üzülecek de değillerdir."
"İşte onlar cennet ehlidirler. İşlediklerine
karşılık olarak orada ebediyen kalacaklardır."
İman
edip salih amel işleyerek" Rabbimiz Allah'tır,
O'ndan başka ilah yoktur" diyerek, Allah'ın emirlerini yerine getirip
yasaklarından sakınanlar ve Kur'an-ı Kerimin hükmüyle
amel edenlere kıyamet günü korku yoktur. O gün mahzun da olmayacaklardır. İşte
onlar cennet ehlidirler. Yaptıkları amellere
(Cüz 26, Ayet 15) Ahkâf Suresi 479
karşılık
onlar orada ebedi kalacaklardır. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır.
Allah katında iman edenler mükafatım, iman etmeyenler de cezasım
göreceklerdir.
AUahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:
"Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması
ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet erginliğe erince ve kırk yaşma varınca
der ki: Rab bini, bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut
olacağın sal ili amel işlememi temin et bana. Bana verdiğin gibi soyuma da
salah ver. Doğrusu ben sana döndüm. Ve el betteki ben müslümanlar
danım."
Bazı
tefsircilere göre bu ayet-i celile Ebu Bekir hakkında, bazılarına göre bütün insanlar hakkuıda nazil olmuştur. Nüzul sebebi ne olursa olsun hükmü
umumidir. Allahü Teala
insanlara ana babalarına iyi davranmalarını tavsiye etmiştir. Bu ilahi bir
emirdir. Anası onu zahmetle dokuz ay kanunda taşımış ve zahmetle doğurmuştur.
Ana çocuğunu dokuz ay karnında taşır, bundan dolayı bütün zorluklara,
yorgunluklara katlanır, sonra onu büyük bir zorlukla dünyaya getirir. Bundan
sonra gece gündüz, yaz kış, soğuk sıcak demeden ona itina ile bakar, gece
uykusunu, gündüz istirahatım terk eder, sütünü verir, her türlü ihtiyacım
karşılar. Bütün bunları fıtratının gereği zevkle yapar. Yavaş yavaş büyüyen yavrudan da anne baba aynı muameleyi görmek
ister. Çocuk anne babaya ne yaparsa yapsın, onların kendisine yaptığının onda
birinin bile hakkını ödeyemez. Çünkü Allah'tan sonra onun var olmasının sebebi
anne babasıdır. Böyle bir varlığa ne yapılsa yine de azdır ve asla hakkı
ödenemez. Çocuğun anne karnında kalma müddeti ile süt emme müddeti otuz aydır
Bir çocuk anne karnında en az altı ay, en fazla dokuz ay on gün kalır. Altı
aydan az anne karnında kalan çocuklar yaşamaz, şayet altı aydan az bir zamanda
doğar da yaşarsa o zaman nesebi sahih değildir. Nitekim bir zat Hz. Ali'ye gelerek Ey Allah'ın halifesi, ben bakire
tertemiz bir kızla evlendim, aradan altı ay geçti, bir oğlan çocuğum oldu.
Hanımımdan asla şüphe etmiyorum, bu nasıl olabilir ?" der. Bunun üzerinde Hz. Ali bu ayeti okuyarak altı aylık çocuğun nesebinin
sahih olduğunu söyler ve o adamın, çocuğun babası olduğunu söyler.
İnsan
anne ve babasına ne yaparsa yapsın, onların kendisine karşı yapmış olduğu
fedakarlığın bedelini ödeyemez. Onun yaptığı anne babanın yaptığının
480 Ahkâf Suresi (Cüz
26,_Ayet 16-17)
yanında
çok cüzi kalır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) annesini omuzunda
tavaf ettiren birisini görünce, adam Peygamberimize" hakkını ödedim
mi?" diye sorar. Hayır bir tek soluğun hakkım dahi ödeyemedin"
buyurur. Bu da gösteriyor ki, annenin hakkım çocukların ödemesi mümkün
değildir. Onun için Allah Resulü "cennet anaların ayaklan altındadır"
buyurmuştur. Anne babasının rızasını kazanamayan evlat cennete giremez. Onların
rızasını kazanmak Allah'ın rızasını kazanmaktır. Zira Allah'tan sonra en büyük
mürebbi annedir. Onun yerini hiçbir varlığın alması mümkün değildir. Anne
sevgisinden ve şefkatinden mahrum olan çocuklar anormal yetişirler. Aile
yuvasının dışında başka yuvalarda yetişen çocukların ilk Önce kaybedecekleri
şey, sevgi duygusudur. Çünkü onlar yetiştikleri yuvalarda bu duyguyu
tatmamışlardır, başkalarına da tattırmazlar. Çocuk her zaman ve her yaşta
kendisini okşayan müşfik bir ele muhtaçtır. Bu, insanın yaratılışında vardır.
Bundan yoksun olarak yetişen çocuklar hodgam olur,
saygı ve hoşgörülü olamazlar.
Sonra
salih evlat kemal yaşma geldikten sonra anne babasımn kendisine yaptığı fedakarlığı unutmayarak onlara
şöyle niyaz eder: "Rabbim, bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi
ve hoşnut olacağın salih amel işlememi bana temin
et." diyerek hem ana babasına ve hem de kendisine dua eder. Sonra yine
Rabbine yönelip nesli için dua ederek şöyle der" ve bana verdiğin gibi
soyuma da hidayet nasip edip salah ver, doğrusu, Rabbim, ben sana yöneldim,
diyerek kendi neslinden gelecek olanların da hayırlı ve salih
olmasını niyaz eder.
AHahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"İşte bu kimseler cennetliklerdendirler.
Ki onların yaptıklarının en iyisini kabul eder, ve kötülüklerinden vazgeçiririz. Bu, verilen doğru bir sözdür."
Anne
babasına iyilik yapıp salih amel işleyenler
cennetliktirler. Allah onların yaptıklarının en iyisini kabul eder. Günahlarını
bağışlar, kusurlarını affeder. Bu, verilen doğru bir sözdür. Allah iman edip
iyi amel işleyenleri böyle mükafatlandırır.
Aüahü Teala ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Anne ve babasına öf, benden önce nice nesiller
gelmiş geçmişken beni mi tekrar diriltecek diye tehdit ediyorsunuz ? diyen
kimseye anne ve babası Allah'a sığınarak yazıklar olsun sana, iman et, muhakkak
ki Allah'ın vaadi haktır dedikleri halde bu eskilerin masallarından başka bir
şey değildir der."
Bu
ayet-i celile Ebu Bekir
(r.a)'in oğlu Abdurrahman hakkında nazil olmuştur.
Ona ana ve babası "iman et dedikleri zaman", o bunlara ağır sözler söyleyerek" yazıklar olsun size, benden
önce nice nesiller gelip geçmişken onlar dirilmemişler de beni mi tekrar
diriltmekle tehdit ediyorsunuz.?" Der.. Anne babasınm
bu davetini dinlemeyen Abdurrahman onlara şöyle cevap
verir.: "Bu söyledikleriniz eskilerin masallarıdır. Onu Muhammed kendisi
eskilerin masallarından alıp size okuyor." Küfrü terk etmeyen Abdurrahman iman etmeyerek ana babasını kırar.
Allahü Teala ayeti celilesinde şöyle
buyuruyor :
"İşte onlar kendilerinden önce cinlerden ve
insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde haklarında söz sahibi olmuş
kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardandır."
İşte
o küfredenler, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş
ümmetler içinde haklarında küfürleri sebebiyle azabı hak etmiş kimselerdir.
Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardandır.
İman
etmeyenler ebedi olarak hüsrandadırlar. Çünkü onlar inkar ve zulümlerinin
cezasını cehennemde ebedi kalmak üzere göreceklerdir.
Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır.
Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Ve kendilerine haksızlık
yapılmaz."
Ey
insanlar, kıyamet günü herkese dünyada yapmış olduğu amelin karşılığı
verilecektir. Hiç kimseye haksızlık ve zulüm yapılmayacaktır. Zerre kadar hayır
yapan o gün mükafatım., zerre kadar şer yapan da cezasını görecektir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"O küfredenler ateşe sunuldukları gün ;
dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız, onların
zevkini sürdünüz. Bu gün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve
yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz denir."
Kafirler
cehenneme atılacakları gün, cehennem bekçileri tarafından onlara şöyle denir:
"Dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız ve batıl
olan şeylerle karıştırdınız. Büyüklük taslayarak imam terk ettiniz,
peygamberlerin davetine uymadınız, onları yalanlayıp küfür ve zulme daldınız.
Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan
dolayı şimdi çok elim ve sizi alçaltıcı bir azap göreceksiniz." Aklı
olanlar bu ayetten ibret alıp, şu fani ömrü Allah yolunda geçirmelidir, geçici
ve alçaitıcı hayatın peşinde koşmamalıdırlar. Dünyayı
bir gaye olarak değil., bir vasıta olarak kabul etmelidirler. îşte o zaman
insan bu dünyada ahireti kazanır, oranın
nimetlerinden istifade eder, cehennemin korkusundan emin olur. Hz. Ömer (r.a) bir gün Peygamberimiz (s.a.v)'in yanına
uğrar, hasır üstünde yattığım ve hasırın vücudunda izler bıraktığım görür.
Ve
Allah Resulünün bu durumunu görünce ağlamaya başlar. Onun ağladığını gören
Peygamberimiz (s.a.v) sebebini sorar. Hz. Ömer "ey
Allah'ın Resulü, Allah'a isyan eden İran kısralan ve
Rum hükümdarlığı zevku sefa içinde yaşarlar. Sen
alemlere rahmet olarak gönderildiğin halde hasır vücuduna iz yapmış onun için
ağlıyorum" der. Allah Resulü, ona şu cevabı verir : " Onlara dünyalık
verilmiştir, bize ise ahiret nimetleri verilmiştir.
Bunun için bizimki ahirete bırakılmıştır." Bunun
için mü'minlerin en büyük nimeti, zevkü
sefası ahirettedir. Çünkü orası ebedidir. Dünya ise
geçicidir.
AUahüTeala
ayet~i celilesinde şöyle buyuruyor :
"Ey Muhammed, Ad milletinin kardeşi Hudu an, ondan önce ve sonra Allah'tan başkasına kulluk
etmeyin diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken, Ahkaf
bölgesindeki milletini uyarmış, doğrusu sizin için büyük bir günün azabından
korkuyorum demişti."
Yüce
Halik sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur :"Ey Muhammed, Ad milletinin
kardeşi Hud'u an. Ondan önce ve sonra" Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin" diyen nice peygamberler gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış" doğrusu sîzin
için büyük bir günün azabından korkuyorum" demişti." Hud (a.s) Ad kavmine, peygamber olarak gönderilmiş, onları
imana davet etmiştir. Onlar peygamberlerinin davetini kabul . etmeyerek, onu
yalanlamışlar, küfür ve zulümlere devam etmişlerdir. O, kavmini Ahkaf ile korkutmuştur. Ahkaf, Şam'da
yüksek bir dağın adıdır. İmamı Kurtubiye göre, Ahkaf yüksek bir dağdır. Hud
(a.s) kavmini ondan çıkacak bir azap ile korkutmuştur.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Onlar da: (Sen bizi tanrılarımızdan alıkoymak
için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen haydi tehdit ettiğin şeyi başımıza
getir demişlerdi."
Hud (a.s)
kavmini imana davet edip, Allah'a ibadete çağrınca, onlar bu daveti kabul
etmeyerek şöyle demişlerdir :** Ey Hud, sen bizi
tapmakta olduğumuz tanrılarımızdan alıkoymak mı istiyorsun, onun için mi bize
geldin? Şayet söylediklerin doğru ise haydi o azabı üzerimize getir de görelim,
işte o zaman senin gerçek peygamber olduğuna inanırız. "Hud (a.s) iman etmedikleri takdirde üzerlerine büyük bir
azabın geleceğini kendilerine haber vermişti. Onlar peygamberlerini alaya
alarak "haydi o azabı üzerimize getir" demişlerdi.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
"O da demişti ki : İlim ancak Allah kalındadır.
Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ
ediyorum. Ama bakıyorum ki siz cahil bir kavimsiniz."
Hud (a.s)
iman etmeyen kavmine, üzerlerine büyük bir azabın geleceğini söyler. Onlar
peygamberlerim yalanlayarak" bize vaadettiğin
azabı getir görelim" demişlerdi. O da, kavmine" üzerinize azabm ne zaman geleceğini ancak Allah bilir. Ben size
gönderildiğim şeyi tebliğ etmekle mükellefim. Ama bakıyorum ki siz çok cahil,
söz dinlemeyen bir kavimsiniz." demiştir. Hud
(a.s)'dan Önceki milletler de peygamberlerim yalanladıkları için azaba
uğramışlardır.
Aİlahü Teala ayet-i celiiesinde şöyle buyuruyor
:
"Onu vadilerine doğru yaydan bir bulut şeklînde
görünce dediler ki: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur. Hayır, o,
acele beklediğiniz şeydir. Acıklı azabı getiren yeldir."
Kavmi,
Hud (a.s)'un davetine uyup iman etmemişlerdi. O da
üzerlerine büyük bir azabın geleceğini kendilerine haber vermişti. Fakat onlar Hud (a.s)' yalanlamışlardı. Bu inkar ve zulümleri yüzünden
memleketlerine dört sene yağmur yağmamıştı. Buna rağmen yine de peygamberlerine
iman etmemişler, zulüm ve küfür bataklığında çırpınıp kalmışlardır.
Peygamberlerinin kendilerine haber verdiği ilahi azap yaklaşmıştı.
Bir
gün vadilerini kaplayan siyah bir bulut gördüler, "bu bulut bize yağmur
getiriyor" diye sevinmeye başladılar. Onların bu şımarıklığım gören Hud (a.s) "hayır, o, acele beklediğimiz şeydir. Size
yağmur getiren bir bulut değildir, o, üzerinize acıklı azabı getiren bir
yeldir" der. İşte o bulut bunları inkar ve küfürleri yüzünden helak eder.
Böylece iman etmeyenler cezalarım görürler.
Rivayete
göre Peygamberimiz (s.a.v) böyle siyah ve yel esen bir bulut gördüğü zaman
rengi sararır solar. Bunun sebebi sorulduğunda" Hud
(a.s)'ın kavmini helak eden böyle bir buluttu"
der. Yağmur yağmaya başladığı zaman ise yüzünde sevinç emmareleri
belirir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
O Rabbinin emriyle her şeyi yıkar. Bunun üzerine
onların meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte biz suçlular kavmini
böylece cezalandırırız."
Rüzgar
Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, yok eder. Ad kavminin erkeklerini, kadınlarını,
çocuklarını ve hayvanlarını göğe savurup parça parça
eder. Ancak Hud (a.s) ile iman edenler bu tufandan
kurtulurlar. Ad kavminin yalnız meskenleri kalır, beldelerinde kimseler kalmaz.
İşte Allah iman etmeyenlerden intikamını böyle alır. Yüce Halik bunu şöyle
beyan ediyor:
"O,
Rabbinin emriyle herşeyi yıkar. "Bunun üzerine
onların meskenlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlular kavmini
böylece cezalandırırız." Halik-ı Zülcelal,
sevgili Peygamberini teselli için bu kıssayı beyan etmiştir. Nuh, Ad, Semud ve Lut kavimlerim helak
eden Allah, küfreden diğer kavimleri de helak etmeye kadirdir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
"And olsun ki onları
sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar,
gözler ve kalbler vermiştik. Ne var ki kulakları,
gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü
Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Alay
ettikleri şey onları mahvetti."
Yüce
Allah sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor :"Ey Muhammed, onlan(Ad kavmini) sizi yerleştirmediğimiz yerlere
yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalbler
vermiştik. Ne var ki kulakları, gözleri ve kalbleri
onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü Allah'ın ayetlerini bile bile
inkar ediyorlardı. Alay ettikleri şey onları mahvetti." Eski insanların
ömürleri daha uzun, daha kuvvetli, daha azametli idiler. Ad kavmine hakkı
görmeleri için göz, işitmeleri için kulak, düşünmeleri için kalb
vermiştir. Buna rağmen onlar Allah'ın ayetlerini inkar edip, peygamberlerini
yalanlamışlardır. Yüce Allah da onları inkar ve zulümleri yüzünden helak
etmiştir. Onları helak eden Allah, elbette inkar edip azan kavimleri de helak
eder.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor ;
"And olsun ki biz
çevrenizdeki kasabaları da yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri
tekrar tekrar beyan, ettik."
Halik-i
Mutlak, bir çok kasabaları ve köyleri helak etmiştir. Arkada kalan insanlar
bunlardan ibret alıp belki iman ederler diye ayetlerini tekrar tekrar beyan etmiştir. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor
:"And olsun ki biz çevrenizdeki kasabaları da
yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar beyan ettik."
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Allah'ı bırakıp O'na yakınlık peyda etmek için
edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil midir ? Hayır, onlar
görünmez oldular. Bu onların yalanı ve uydurdukları şeydir."
Kafirlerin
Allah'ı bırakıp O'na yakınlık, peyda etmek için taptıkları putları kıyamet günü
kendilerini cehennem azabından kurtarmalı değil miydi ?
Şimdi
onların putları kendilerinden kayıp olup gitmiştir. Bu onların yalanı ve
uydurduktan şeylerdir. Taptıkları put kıyamet günü kendilerinden ayrılıp
gitmiştir.
Allahu Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Hani sana cinlerden bir taife yöneltmiştik ki Kur'anı dinliyorlardı. Hazır olunca demişlerdi ki: Susun. Kur'an tamam olunca her biri birer uyarıcı olarak
kavimlerine dönmüşlerdir."
İbn Abbas (r.a) göre bu ayet-i celilenin
nüzul sebebi şudur: Hz. Muhammed'e peygamberlik gelip
davete başladığı zaman cinler göklere çıkıp haber öğrenmekten men edilmişti.
Şahap denen yıldızlar tarafından göğe çıkmaktan men edilmiştir. Bunlar göklere
çıkmaktan men edelince toplanıp iblise gelirler ve sebebini sorarlar. O da
Önemli bir olaydan dolayı göklere çıkmaktan men edildiklerini söyler ve
yeryüzünün her tarafım gezip dolaşıp bunun sebebini öğrenmelerini ister. Bunun
üzerine cinler yeryüzünü dolaşmaya başlarlar ve içlerinden bir gurup
"Vadi-i Nehle" denen yerde Peygamberimiz
(s.a.v) yatsı namazı kıldırırken rastgelirler,
birbirlerine "susun", okunan Kur'anı
dinleyelim derler. Peygamberimiz (s.a.v)'in okuduğu Kur'anı
edeple dinlerler ve kavimlerine döndükleri zaman" biz insanları hidayete
erdiren bir Kur'an işittik" diyerek her biri
birer uyarıcı oldukları halde kavimlerine dönerler. Yüce Halik bunu şöyle beyan
ediyor: "Hani sana cinlerden bir taife yöneltmiştik ki kur'an'ı
dinliyorlardı, anı dinliyorlardı. Hazır olunca demişlerdi ki :
"Susun". Kur'an tamam olunca her biri birer
uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdir."
Allahü Teâlâ ayet-i Celilesinde şöyle
buyuruyor:
"Ve demişlerdi kî, ey kavmimiz doğrusu biz
Musa'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri doğrulayan hakka ve dosdoğru
yola ileten bir kitap dinledik."
O
cin taifesi kavimlerine dönünce şöyle demişlerdir : "Ey kavmimiz doğrusu
biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden önceki kitapları tasdik edip
doğrulayan hakka ve dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik. Kim o doğru yola
uyarsa kurtuluşa erer." Onlar böylece kendileri iman ettikleri gibi kavimlerini
de imana davet ederler.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde onlar
hakkında şöyle buyuruyor :
"Ey
kavmimiz,: "Allah'a çağırana
uyunuz ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi elim
bir azaptan kurtarsın."
O
cin taifesi kavimlerine döndükleri zaman onları- imana davet ederek şöyle
derler: "Ey kavmimiz:"Siz Allah'a çağırana uyunuz ve ona iman ediniz,
küfrü bırakın ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın, kusurlarınızı
affetsin ve sizi elim bir azaba uğramaktan korusun. Şayet İman etmezseniz elim
bir azaba uğrarsınız."
Allahü Teâlâ ayet-i ceülesinde şöyle
buyuruyor :
"Allah'a çağırana uymayan kimse bilsin ki
yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamaz. Ve onun için Allah'tan başka dostlar da
bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklıktadırlar."
Kavmine
dönen cin topluluğu şöyle der : Ey kavmimiz, Allah'a çağırana uymayan kimse
bilsin ki yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamaz. Nerede olursanız olun, Allah sizi
bulur ve yaptıklarınızı bilir. Ve ondan başka da asla dostlar bulamazsınız.
Allah'a çağıranın davetine uyup iman etmeyenler apaçık bir sapıklıktadırlar.
Onlar için asla kurtuluş ve yardımcı yoktur. "Kur'an-ı
Kerimin ayetlerim dinleyip iman eden cinler kavimlerini böyle imana davet
ederler. Cinler kavimlerini böyle davet ederken bizim nasıl hareket etmemiz gerekir?
Aklı olanların bundan ibret alıp ona göre Kur'ana
sarılması gerekir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratan ve
onları yaratmaktan yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadirdir. Evet O
muhakkak her şeye kadirdir."
Kafirler
görmezler mi ki, gökleri yeri ve bu ikisi arasındakileri yoktan var eden ve
yaratmaktan asla yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadir değil midir ? O,
her şeye kadirdir. Göklerde ve yerde O'ndan başka yaratıcı ve koruyucu yoktur.
Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor :"Görmezler mi ki gökleri ve yeri
yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadirdir.
Evet o muhakkak her şeye kadirdir."
488 Ahkâf Suresi
(Cüz 26, Ayet 34-35)
Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"O küfredenler ateşe sunuldukları gün: Nasıl bu
gerçek değil miymiş? denildiğinde : Rabbimize and
olsun ki evet gerçekmiş derler. O da : Şu halde küfrettiğinizden dolayı azabı
tadın der."
Kıyamet
günü kafirler cehenneme sevk edilirken oranın bekçileri tarafından
kendilerine" ey küfredenler, dünyada inkar ettiğimiz cehennem nasıl gerçek
değil miymiş?" derler. Onlar da :"Rabbimize and
olsun ki gerçekmiş" derler,
Allahü Teala da onları dünyada Allah'ı bırakıp da taptığınız
putlarınız şimdi sizi kurtarsın. Bu, sizin küfür ve zulmünüzün cezasıdır. Şimdi
cezanızı çekin" der. Kafirler böylece dünyada yaptılan
küfür ve zulmün cezasını göreceklerdir. Çünkü kıyamet günü herkes ameline göre
mükafat veya mücazat görecektir.
Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle
buyuruyor :
"Peygamberlerden azim sahibi olanların
sabrettiği gibi, sen de sabret. Onlar için acele etme. Onlar vaadolunduklarım gördükleri gün sanki dünyada sadece
gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. 8u bir tebliğdir. Fasıklar güruhundan başkası helak edilir mi hiç?"
Peygamberimiz
(s.a.v)'e Peygamberlik geldiği zaman, o önce kavmini sonra da diğer kavimleri İslama davet etmiştir. Fakat insanların çoğu bu daveti
kabul etmemiş, hatta onu yalanlamışlardır. O, kavminin ve diğer kavimlerin islamı kabul etmeyişlerine çok üzülmüş ve onlara beddua
etmek istemiştir. Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu ayeti inzal ederek sevgili Peygamberine şöyle
buyurmuştur: "Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi, sen
de sabret. Onlar için acele etme. Onlar vaadolunduklanm
gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını
sanırlar. Bu bir tebliğdir. Fasıklar güruhundan
başkası helak edilir mi hiç?" İman etmeyenler mutlaka inkar ve
zulümlerinin cezasını göreceklerdir.
Ahkâf Suresi Sonu