AHKAF SÛRESİ

Bu süre-i celile Kur'an-ı Kerimin 46. Suresi olup Mekke'de nazil olmuştur 35 âyetten ibarettir. (10.15.30.) âyetlerin Medine'de nazil olduğu rivayeti de vardır. Amman ile Mehre arasındaki Ahkaf denen beldede yaşayan Ad kavmine peygamber olarak gönderilen Hud (a.s)'ın kıssasından bahsettiği için, o beldeye atfen " Ahkaf Suresi" adım almıştır. Ha, Mim, ile başlayan surelerin yedincisi ve sonuncusudur. Surenin ihtiva ettiği başlıca konular şunlardır.

AllahüTeâlâ'nın vahdaniyeti, birliği hakkında deliller.

Şirkin batıl olduğunu beyan.

Mü'minlerin ana ve babalarına karşı yaptıkları iyi muamele ile nail olacakları mükafat.

Dünyanın fani varlıklarına ve lezzetlerine kapılmanın tehlikeli olduğuna işaret.

Ad kavminin kıssasını beyan.

Cin taifesinden bir zümrenin Kur'an-ı Kerimi dinleyip müslüman olmaları ve kavimlerini de İslama davet ettiklerine işaret.

Peygamberimiz (s.a.v)'in sabır ve sebat ile mükellef olduğunu beyan.

Allahü Teâlâ'mn emirlerine isyan etmenin ve ahireti inkâr etmenin vahim sonuçlarını ihtar.

474    Ahkâf Suresi (Cüz 26, Ayet 1-4)

Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle buyuruyor ;

"Ha, Mim"

"Kitabın indirilmesi mutlak galip, yegane büküm ve hikmet sahibi Allah'tandır."

Bu ayet "Kur'an mahluktur" diyenlerin iddialarını reddeder. Çünkü o, Allah'tandır".

Ha, Mim'in manası yukarda geçmiştir. Bu Kur'an, Hay, Kadim, ve mülkü azim, hükmünde galip, her şeyi yerince işleyen ve hikmet sahibi olan Allah katından indirilmiştir. O, mahluk değil, kadimdir. Çünkü o, Allah tarafından indirilmiştir.

Allahü Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

"Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları biz ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık. Küfredenler ise korkutuldukları şeylerden yüz çevirmektedirler."

Ey insanlar, Halik-i Zülcelal gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boş yere yaratmamış, sizin istifadeniz ve bunlara bakarak Halikın azametini, kudretini anlayıp O'na ibadet etmeniz için yaratmıştır. O, göğü üzerinize kubbe, yeri altınıza döşek, içindekileri de istifadeniz için yaratmıştır. Bunlar da muayyen bir zamana kadar kalacaklardır. Vakti geldiği zaman göklerin, yerin dengesi bozulacak, kıyamet kopacak, yerin altındakiler üzerine çıkacaktır. Bütün canlılar mezarlarından kalkacak, hesaba çekilmek üzere mahşer yerine toplanacaklar. Orada herkes hesaba çekilecek, mü'minler cennete, kafirler ise cehenneme gidecektir. O gün kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacaktır. İman edenler mükafatım, iman etmeyenler de cezasını göreceklerdir.

Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle buyuruyor :

"De ki : Dikkat edip baktınız mı hiç, Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışIar?Göstersenize bana. Yoksa onların ortakları

          (Cüz 26, Ayet 5-7) Ahkâf Suresi          475

göklerde midir? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa getirin bana.."

Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: "Ya Muhammedi Kafirlere de ki : Dikkat edip baktınız mı hiç, Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar? GÖstersenize bana". Yoksa onların ortaklan göklerde midir?

Eğer doğru söyleyenlerden iseniz size indirilmiş bir kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa getirin bana." Kafirler, taptıkları putların ne bir şey yarattığına dair bir bilgi getirmişlerdir ve ne de onların bir şey yaratacaklarına inanmışlardır. Körü körüne onlara tapınışlardır. Aklı olanlar bundan ibret alıp onların düştükleri hataya ve küfre düşmezler.

Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere tapanlardan daha sapık kim olabilir ?"

Ey insanlar, Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar hiçbir cevap veremeyecek olan, kendisine yapılacak dualardan habersiz olan, onlara cevap vermeyen şeylere tapanlardan daha sapık kim vardır? Kafirlerin taptıkları putlar kendilerine ne bir fayda sağlamıştır ve ne de kendilerinden bir zararı def etmiştir. İşte onlardan daha sapık kimse yoktur. Kıyamet günü onlar inkar ve küfürlerinin cezasını göreceklerdir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"İnsanlar bir araya toplandıkları zaman bunlar onlara düşman kesilirler. Ve onların tapınmalarını inkar ederler."

Kıyamet günü insanlar mahşer yerine toplandıkları zaman, kafirlerin taptıkları putları da getirilir ve onlara konuşma izni verilir. Onlar kendilerine tapanlara şöyle derler : "Ey bize ilah olarak tapanlar, biz sizi tanımıyoruz. Neden bize taptınız ? Size, bize tapın diye bir şey söyledik mi ? Biz de ne Özellik gördünüz ki, bize taptınız? Elinizle yaptınız, sonra taptınız. "Kıyamet günü kafirlere işte böyle feryad edecektir putları. O zaman gerçekten zarara o günkü pişmanlık asla fayda vermeyecektir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

476    Ahkâf Suresi (Cüz 26, Ayet 8-9)

u Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman kendilerine gelen hakkı inkar edenler bu apaçık bir büyüdür derler."

Onlara ayetler okunup hakkı, batılı, imanı küfrü, helâli ve haramı, iyi kötüyü, hayrı şerri, emri nehyi, Allah'ın vahdaniyetini, azametini açıkça bildirdiği zaman, kafirler bu Kur'anın Allah tarafından gönderildiğini inkar ederek" bu apaçık bir büyüdür, Muharnmed bunu kendisi uydurmuştur" demişlerdir. Böylece Allah'ın ayetlerini inkar ederek kafir olmuşlardır.

Allahü Teala ayeti celilesinde şöyle buyuruyor :

"Yoksa onu kendiliğinden uydurdu mu derler. De kî: Eğer onu ben uydurdumsa Allah tarafından bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O, yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahid olarak o yeter. O çok yarhgayıcı, çok esirgeyicidir."

Kafirler, Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberliğini kabul etmeyerek Allah'ın ayetlerini yalanlamışlar ve " bu kitabı Muhammed kendisi uydurdu, eskilerin masallarını başkalarından Öğrenip bize okuyor" demişlerdir. Yüce Halik onların bu iddialarını reddederek sevgili peygamberlerine şöyle buyurmuştur: "Yoksa onu kendiliğinden uydurdu mu derler. De ki : "Eğer onu ben uydurdumsa Allah tarafından bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O, yapığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir. "Kafirler, eğer küfürlerinden döner iman edip tövbe ederlerse Allah tövbelerini kabul eder, günahlarım bağışlar, kusurlarını affeder.

Allahü TeâJâ ayet-i celilesinde buyuruyor :

"De ki : Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

Bu ayet-i celilenin nüzul sebebi şudur : Peygamberimiz (s.a.v) rüyasında Mekke'den çıkıp bir hurma bahçesine girdiğini görür ve bunu sahabeye anlatır.

          (Cüz 26, Ayet 10-U) Ahkâf Suresi       477_

Sahabeyi kiram kendilerine bir ganimetin isabet edeceğini zannederler. Kendilerine bir şey gelmeyince bir müddet sonra Allah Resulüne gelerek " Ey Allah'ın Resulü, bahsettiğin şeyden bize hiçbir şey gelmedi" derler. Peygamberimiz (s.a.v) de cevaben" benim size bahsettiğim rüya idi, vahiy değildi, rüyada görülen hem olur, hem olmaz" buyurur. Bunun üzerine Yüce Halik bu ayeti inzal ederek şöyle buyurur: "Ey Muhammed, de ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağım da bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

Allahü Teâlâ ayet-i celüesinde şöyle buyuruyor:

"De ki : Şayet bu Allah katından ise ve siz de onu inkar itmişseniz İsrailoğullarmdan birisi de bunun şöyle olduğuna dair şehadet edip inandığı halde siz yine de büyüklük taslanmışsamz zulmetmiş olmaz mısınız ? Muhakkak ki Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez."

Peygamberimiz (s.a.v), peygamber olarak gönderilmeden önce Yahudilerden Abdullah bin Selem Tevrat'ta onun hak peygamber olarak geleceğini ve kitap olarak da kendisine Kur'an-i Kerimin verileceğini öğrenip halka da bildirmiştir. O, bunu bilip halka da bildirdiği halde Peygamberimiz (s.a.v)'in kendi soyundan olanlar onun peygamberliğini yalanlamışlardır. Halik-ı Zülcelal, bunu şöyle beyan ediyor: "Ey Muhammed, de ki : "Şayet bu Allah katından ise ve siz de onu inkar etmişseniz, israiloğullarmdan birisi de bunun böyle olduğuna dair şehadet edip inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız zulmetmiş olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez. Allah zalimleri asla hidayete erdirmez. Onlar zulümlerinin cezasım mutlaka göreceklerdir.

Allahü Teala ayet-i celüesinde şöyle buyuruyor:

"O küfredenler, iman edenler için bu iş bir hayır olsaydı onlar bizi geçemezlerdi derler. Bununla doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için bu eski bir uydurmadır derler."

Mekke'li müşrikler, müslümanlarla alay ederek" eğer Muhammed'in dini hak bir din olsaydı bizim gibi, şerefli, varlıklı insanlar öncelikle buna girerdi. İçimizdeki yoksul, kimsesiz insanlar girdiğine göre bu dinin aslı yoktur.

478    Ahkâf Suresi (Cüz 26, Ayet 12-14)     

Muhammed onu eskilerin masallarından almıştır" demişlerdir. Kafirler, şeref ve izzeti hep malda, varlıkta aramışlardır. İzzet ve şeref ancak iman iledir. Allah, imardan sayesinde öyle fakir insanları aziz kılmış, öyle varlıklı insanları da inkar ve küfürleri yüzünden zelil kılmıştır. Bunun tarihte bir çok misali vardır. Nemrud'u, Firavun'u ve benzerlerini helak edip zelil ettiği gibi. İman, Allah'ın bir lütfüdur, şereflerin en büyüğüdür, izzet ve kurtuluş ancak onunladır. Nitekim bir ayette " bu Allah'ın lütfüdur, Allah onu dilediğine verir buyurulmuştur. İman herkese nasip olmaz. Allah onu ancak isteyene ve layık olana verir. Allah, cümlemizi iman şerefi ile şereflendirirsin.

Allahü Teâla ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

- "Daha önce de Musa'nın kitabı rahmet ve rehberdir. Bu ise zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisaniyle indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır."

Ey insanlar, Musa (a.s)'ya gönderilen Tevrat insanlar için rahmet ve rehberdir. Kur'an-ı Kerim ise zulmedenleri uyaran, hakkı batıldan, imam küfürden, iyiyi kötüden, hayn serden, helali haramdan ayırt eden ve iyilik yapanları cennetle müjdelemek üzere insanların anlaması için Arapça indirilen ve kendisinden önceki kitapları tasdik eden bir kitaptır. Kur'an, iman edenler için kurtuluş, hidayet, önder, rehber ve rahmettir. O, bütün beşeriyetin kurtuluşu için gönderilmiştir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor : "Daha önce de Musa'nın kitabı rahmet ve rehberdir. Bu ise zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisaniyle indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır."

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki Rabbimiz Allah'tır deyip de sonra dosdoğru gidenlere korku yoktur. Ve onlara üzülecek de değillerdir."

"İşte onlar cennet ehlidirler. İşlediklerine karşılık olarak orada ebediyen kalacaklardır."

İman edip salih amel işleyerek" Rabbimiz Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur" diyerek, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınanlar ve Kur'an-ı Kerimin hükmüyle amel edenlere kıyamet günü korku yoktur. O gün mahzun da olmayacaklardır. İşte onlar cennet ehlidirler. Yaptıkları amellere

          (Cüz 26, Ayet 15) Ahkâf Suresi 479

karşılık onlar orada ebedi kalacaklardır. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır. Allah katında iman edenler mükafatım, iman etmeyenler de cezasım göreceklerdir.

AUahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

"Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet erginliğe erince ve kırk yaşma varınca der ki: Rab bini, bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın sal ili amel işlememi temin et bana. Bana verdiğin gibi soyuma da salah ver. Doğrusu ben sana döndüm. Ve el betteki ben müslümanlar danım."

Bazı tefsircilere göre bu ayet-i celile Ebu Bekir hakkında, bazılarına göre bütün insanlar hakkuıda nazil olmuştur. Nüzul sebebi ne olursa olsun hükmü umumidir. Allahü Teala insanlara ana babalarına iyi davranmalarını tavsiye etmiştir. Bu ilahi bir emirdir. Anası onu zahmetle dokuz ay kanunda taşımış ve zahmetle doğurmuştur. Ana çocuğunu dokuz ay karnında taşır, bundan dolayı bütün zorluklara, yorgunluklara katlanır, sonra onu büyük bir zorlukla dünyaya getirir. Bundan sonra gece gündüz, yaz kış, soğuk sıcak demeden ona itina ile bakar, gece uykusunu, gündüz istirahatım terk eder, sütünü verir, her türlü ihtiyacım karşılar. Bütün bunları fıtratının gereği zevkle yapar. Yavaş yavaş büyüyen yavrudan da anne baba aynı muameleyi görmek ister. Çocuk anne babaya ne yaparsa yapsın, onların kendisine yaptığının onda birinin bile hakkını ödeyemez. Çünkü Allah'tan sonra onun var olmasının sebebi anne babasıdır. Böyle bir varlığa ne yapılsa yine de azdır ve asla hakkı ödenemez. Çocuğun anne karnında kalma müddeti ile süt emme müddeti otuz aydır Bir çocuk anne karnında en az altı ay, en fazla dokuz ay on gün kalır. Altı aydan az anne karnında kalan çocuklar yaşamaz, şayet altı aydan az bir zamanda doğar da yaşarsa o zaman nesebi sahih değildir. Nitekim bir zat Hz. Ali'ye gelerek Ey Allah'ın halifesi, ben bakire tertemiz bir kızla evlendim, aradan altı ay geçti, bir oğlan çocuğum oldu. Hanımımdan asla şüphe etmiyorum, bu nasıl olabilir ?" der. Bunun üzerinde Hz. Ali bu ayeti okuyarak altı aylık çocuğun nesebinin sahih olduğunu söyler ve o adamın, çocuğun babası olduğunu söyler.

İnsan anne ve babasına ne yaparsa yapsın, onların kendisine karşı yapmış olduğu fedakarlığın bedelini ödeyemez. Onun yaptığı anne babanın yaptığının

480    Ahkâf Suresi (Cüz 26,_Ayet 16-17)    

yanında çok cüzi kalır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) annesini omuzunda tavaf ettiren birisini görünce, adam Peygamberimize" hakkını ödedim mi?" diye sorar. Hayır bir tek soluğun hakkım dahi ödeyemedin" buyurur. Bu da gösteriyor ki, annenin hakkım çocukların ödemesi mümkün değildir. Onun için Allah Resulü "cennet anaların ayaklan altındadır" buyurmuştur. Anne babasının rızasını kazanamayan evlat cennete giremez. Onların rızasını kazanmak Allah'ın rızasını kazanmaktır. Zira Allah'tan sonra en büyük mürebbi annedir. Onun yerini hiçbir varlığın alması mümkün değildir. Anne sevgisinden ve şefkatinden mahrum olan çocuklar anormal yetişirler. Aile yuvasının dışında başka yuvalarda yetişen çocukların ilk Önce kaybedecekleri şey, sevgi duygusudur. Çünkü onlar yetiştikleri yuvalarda bu duyguyu tatmamışlardır, başkalarına da tattırmazlar. Çocuk her zaman ve her yaşta kendisini okşayan müşfik bir ele muhtaçtır. Bu, insanın yaratılışında vardır. Bundan yoksun olarak yetişen çocuklar hodgam olur, saygı ve hoşgörülü olamazlar.

Sonra salih evlat kemal yaşma geldikten sonra anne babasımn kendisine yaptığı fedakarlığı unutmayarak onlara şöyle niyaz eder: "Rabbim, bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih amel işlememi bana temin et." diyerek hem ana babasına ve hem de kendisine dua eder. Sonra yine Rabbine yönelip nesli için dua ederek şöyle der" ve bana verdiğin gibi soyuma da hidayet nasip edip salah ver, doğrusu, Rabbim, ben sana yöneldim, diyerek kendi neslinden gelecek olanların da hayırlı ve salih olmasını niyaz eder.

AHahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

 "İşte bu kimseler cennetliklerdendirler. Ki onların yaptıklarının en iyisini kabul eder, ve kötülüklerinden vazgeçiririz. Bu, verilen doğru bir sözdür."

Anne babasına iyilik yapıp salih amel işleyenler cennetliktirler. Allah onların yaptıklarının en iyisini kabul eder. Günahlarını bağışlar, kusurlarını affeder. Bu, verilen doğru bir sözdür. Allah iman edip iyi amel işleyenleri böyle mükafatlandırır.

Aüahü Teala ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Anne ve babasına öf, benden önce nice nesiller gelmiş geçmişken beni mi tekrar diriltecek diye tehdit ediyorsunuz ? diyen kimseye anne ve babası Allah'a sığınarak yazıklar olsun sana, iman et, muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır dedikleri halde bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir der."

Bu ayet-i celile Ebu Bekir (r.a)'in oğlu Abdurrahman hakkında nazil olmuştur. Ona ana ve babası "iman et dedikleri zaman", o bunlara ağır sözler söyleyerek" yazıklar olsun size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken onlar dirilmemişler de beni mi tekrar diriltmekle tehdit ediyorsunuz.?" Der.. Anne babasınm bu davetini dinlemeyen Abdurrahman onlara şöyle cevap verir.: "Bu söyledikleriniz eskilerin masallarıdır. Onu Muhammed kendisi eskilerin masallarından alıp size okuyor." Küfrü terk etmeyen Abdurrahman iman etmeyerek ana babasını kırar.

Allahü Teala ayeti celilesinde şöyle buyuruyor :

"İşte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde haklarında söz sahibi olmuş kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardandır."

İşte o küfredenler, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde haklarında küfürleri sebebiyle azabı hak etmiş kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardandır.

İman etmeyenler ebedi olarak hüsrandadırlar. Çünkü onlar inkar ve zulümlerinin cezasını cehennemde ebedi kalmak üzere göreceklerdir.

Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Ve kendilerine haksızlık yapılmaz."

Ey insanlar, kıyamet günü herkese dünyada yapmış olduğu amelin karşılığı verilecektir. Hiç kimseye haksızlık ve zulüm yapılmayacaktır. Zerre kadar hayır yapan o gün mükafatım., zerre kadar şer yapan da cezasını görecektir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"O küfredenler ateşe sunuldukları gün ; dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bu gün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz denir."

Kafirler cehenneme atılacakları gün, cehennem bekçileri tarafından onlara şöyle denir: "Dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız ve batıl olan şeylerle karıştırdınız. Büyüklük taslayarak imam terk ettiniz, peygamberlerin davetine uymadınız, onları yalanlayıp küfür ve zulme daldınız. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı şimdi çok elim ve sizi alçaltıcı bir azap göreceksiniz." Aklı olanlar bu ayetten ibret alıp, şu fani ömrü Allah yolunda geçirmelidir, geçici ve alçaitıcı hayatın peşinde koşmamalıdırlar. Dünyayı bir gaye olarak değil., bir vasıta olarak kabul etmelidirler. îşte o zaman insan bu dünyada ahireti kazanır, oranın nimetlerinden istifade eder, cehennemin korkusundan emin olur. Hz. Ömer (r.a) bir gün Peygamberimiz (s.a.v)'in yanına uğrar, hasır üstünde yattığım ve hasırın vücudunda izler bıraktığım görür.

Ve Allah Resulünün bu durumunu görünce ağlamaya başlar. Onun ağladığını gören Peygamberimiz (s.a.v) sebebini sorar. Hz. Ömer "ey Allah'ın Resulü, Allah'a isyan eden İran kısralan ve Rum hükümdarlığı zevku sefa içinde yaşarlar. Sen alemlere rahmet olarak gönderildiğin halde hasır vücuduna iz yapmış onun için ağlıyorum" der. Allah Resulü, ona şu cevabı verir : " Onlara dünyalık verilmiştir, bize ise ahiret nimetleri verilmiştir. Bunun için bizimki ahirete bırakılmıştır." Bunun için mü'minlerin en büyük nimeti, zevkü sefası ahirettedir. Çünkü orası ebedidir. Dünya ise geçicidir.

AUahüTeala ayet~i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Ey Muhammed, Ad milletinin kardeşi Hudu an, ondan önce ve sonra Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış, doğrusu sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum demişti."

Yüce Halik sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur :"Ey Muhammed, Ad milletinin kardeşi Hud'u an. Ondan önce ve sonra" Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diyen nice peygamberler gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış" doğrusu sîzin için büyük bir günün azabından korkuyorum" demişti." Hud (a.s) Ad kavmine, peygamber olarak gönderilmiş, onları imana davet etmiştir. Onlar peygamberlerinin davetini kabul . etmeyerek, onu yalanlamışlar, küfür ve zulümlere devam etmişlerdir. O, kavmini Ahkaf ile korkutmuştur. Ahkaf, Şam'da yüksek bir dağın adıdır. İmamı Kurtubiye göre, Ahkaf yüksek bir dağdır. Hud (a.s) kavmini ondan çıkacak bir azap ile korkutmuştur.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Onlar da: (Sen bizi tanrılarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen haydi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir demişlerdi."

Hud (a.s) kavmini imana davet edip, Allah'a ibadete çağrınca, onlar bu daveti kabul etmeyerek şöyle demişlerdir :** Ey Hud, sen bizi tapmakta olduğumuz tanrılarımızdan alıkoymak mı istiyorsun, onun için mi bize geldin? Şayet söylediklerin doğru ise haydi o azabı üzerimize getir de görelim, işte o zaman senin gerçek peygamber olduğuna inanırız. "Hud (a.s) iman etmedikleri takdirde üzerlerine büyük bir azabın geleceğini kendilerine haber vermişti. Onlar peygamberlerini alaya alarak "haydi o azabı üzerimize getir" demişlerdi.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

"O da demişti ki : İlim ancak Allah kalındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum. Ama bakıyorum ki siz cahil bir kavimsiniz."

Hud (a.s) iman etmeyen kavmine, üzerlerine büyük bir azabın geleceğini söyler. Onlar peygamberlerim yalanlayarak" bize vaadettiğin azabı getir görelim" demişlerdi. O da, kavmine" üzerinize azabm ne zaman geleceğini ancak Allah bilir. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ etmekle mükellefim. Ama bakıyorum ki siz çok cahil, söz dinlemeyen bir kavimsiniz." demiştir. Hud (a.s)'dan Önceki milletler de peygamberlerim yalanladıkları için azaba uğramışlardır.

Aİlahü Teala ayet-i celiiesinde şöyle buyuruyor :

"Onu vadilerine doğru yaydan bir bulut şeklînde görünce dediler ki: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur. Hayır, o, acele beklediğiniz şeydir. Acıklı azabı getiren yeldir."

Kavmi, Hud (a.s)'un davetine uyup iman etmemişlerdi. O da üzerlerine büyük bir azabın geleceğini kendilerine haber vermişti. Fakat onlar Hud (a.s)' yalanlamışlardı. Bu inkar ve zulümleri yüzünden memleketlerine dört sene yağmur yağmamıştı. Buna rağmen yine de peygamberlerine iman etmemişler, zulüm ve küfür bataklığında çırpınıp kalmışlardır. Peygamberlerinin kendilerine haber verdiği ilahi azap yaklaşmıştı.

Bir gün vadilerini kaplayan siyah bir bulut gördüler, "bu bulut bize yağmur getiriyor" diye sevinmeye başladılar. Onların bu şımarıklığım gören Hud (a.s) "hayır, o, acele beklediğimiz şeydir. Size yağmur getiren bir bulut değildir, o, üzerinize acıklı azabı getiren bir yeldir" der. İşte o bulut bunları inkar ve küfürleri yüzünden helak eder. Böylece iman etmeyenler cezalarım görürler.

Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v) böyle siyah ve yel esen bir bulut gördüğü zaman rengi sararır solar. Bunun sebebi sorulduğunda" Hud (a.s)'ın kavmini helak eden böyle bir buluttu" der. Yağmur yağmaya başladığı zaman ise yüzünde sevinç emmareleri belirir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

O Rabbinin emriyle her şeyi yıkar. Bunun üzerine onların meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte biz suçlular kavmini böylece cezalandırırız."

Rüzgar Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, yok eder. Ad kavminin erkeklerini, kadınlarını, çocuklarını ve hayvanlarını göğe savurup parça parça eder. Ancak Hud (a.s) ile iman edenler bu tufandan kurtulurlar. Ad kavminin yalnız meskenleri kalır, beldelerinde kimseler kalmaz. İşte Allah iman etmeyenlerden intikamını böyle alır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor:

"O, Rabbinin emriyle herşeyi yıkar. "Bunun üzerine onların meskenlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlular kavmini böylece cezalandırırız." Halik-ı Zülcelal, sevgili Peygamberini teselli için bu kıssayı beyan etmiştir. Nuh, Ad, Semud ve Lut kavimlerim helak eden Allah, küfreden diğer kavimleri de helak etmeye kadirdir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor:

"And olsun ki onları sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik. Ne var ki kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Alay ettikleri şey onları mahvetti."

Yüce Allah sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor :"Ey Muhammed, onlan(Ad kavmini) sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik. Ne var ki kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Alay ettikleri şey onları mahvetti." Eski insanların ömürleri daha uzun, daha kuvvetli, daha azametli idiler. Ad kavmine hakkı görmeleri için göz, işitmeleri için kulak, düşünmeleri için kalb vermiştir. Buna rağmen onlar Allah'ın ayetlerini inkar edip, peygamberlerini yalanlamışlardır. Yüce Allah da onları inkar ve zulümleri yüzünden helak etmiştir. Onları helak eden Allah, elbette inkar edip azan kavimleri de helak eder.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor ;

"And olsun ki biz çevrenizdeki kasabaları da yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar tekrar beyan, ettik."

Halik-i Mutlak, bir çok kasabaları ve köyleri helak etmiştir. Arkada kalan insanlar bunlardan ibret alıp belki iman ederler diye ayetlerini tekrar tekrar beyan etmiştir. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor :"And olsun ki biz çevrenizdeki kasabaları da yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar beyan ettik."

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Allah'ı bırakıp O'na yakınlık peyda etmek için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil midir ? Hayır, onlar görünmez oldular. Bu onların yalanı ve uydurdukları şeydir."

Kafirlerin Allah'ı bırakıp O'na yakınlık, peyda etmek için taptıkları putları kıyamet günü kendilerini cehennem azabından kurtarmalı değil miydi ?

Şimdi onların putları kendilerinden kayıp olup gitmiştir. Bu onların yalanı ve uydurduktan şeylerdir. Taptıkları put kıyamet günü kendilerinden ayrılıp gitmiştir.

Allahu Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Hani sana cinlerden bir taife yöneltmiştik ki Kur'anı dinliyorlardı. Hazır olunca demişlerdi ki: Susun. Kur'an tamam olunca her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdir."

İbn Abbas (r.a) göre bu ayet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Hz. Muhammed'e peygamberlik gelip davete başladığı zaman cinler göklere çıkıp haber öğrenmekten men edilmişti. Şahap denen yıldızlar tarafından göğe çıkmaktan men edilmiştir. Bunlar göklere çıkmaktan men edelince toplanıp iblise gelirler ve sebebini sorarlar. O da Önemli bir olaydan dolayı göklere çıkmaktan men edildiklerini söyler ve yeryüzünün her tarafım gezip dolaşıp bunun sebebini öğrenmelerini ister. Bunun üzerine cinler yeryüzünü dolaşmaya başlarlar ve içlerinden bir gurup "Vadi-i Nehle" denen yerde Peygamberimiz (s.a.v) yatsı namazı kıldırırken rastgelirler, birbirlerine "susun", okunan Kur'anı dinleyelim derler. Peygamberimiz (s.a.v)'in okuduğu Kur'anı edeple dinlerler ve kavimlerine döndükleri zaman" biz insanları hidayete erdiren bir Kur'an işittik" diyerek her biri birer uyarıcı oldukları halde kavimlerine dönerler. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: "Hani sana cinlerden bir taife yöneltmiştik ki kur'an'ı dinliyorlardı, anı dinliyorlardı. Hazır olunca demişlerdi ki : "Susun". Kur'an tamam olunca her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdir."

Allahü Teâlâ ayet-i Celilesinde şöyle buyuruyor:

"Ve demişlerdi kî, ey kavmimiz doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri doğrulayan hakka ve dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik."

O cin taifesi kavimlerine dönünce şöyle demişlerdir : "Ey kavmimiz doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden önceki kitapları tasdik edip doğrulayan hakka ve dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik. Kim o doğru yola uyarsa kurtuluşa erer." Onlar böylece kendileri iman ettikleri gibi kavimlerini de imana davet ederler.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde onlar hakkında şöyle buyuruyor :

"Ey kavmimiz,: "Allah'a çağırana uyunuz ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi elim bir azaptan kurtarsın."

O cin taifesi kavimlerine döndükleri zaman onları- imana davet ederek şöyle derler: "Ey kavmimiz:"Siz Allah'a çağırana uyunuz ve ona iman ediniz, küfrü bırakın ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın, kusurlarınızı affetsin ve sizi elim bir azaba uğramaktan korusun. Şayet İman etmezseniz elim bir azaba uğrarsınız."

Allahü Teâlâ ayet-i ceülesinde şöyle buyuruyor :

"Allah'a çağırana uymayan kimse bilsin ki yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamaz. Ve onun için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklıktadırlar."

Kavmine dönen cin topluluğu şöyle der : Ey kavmimiz, Allah'a çağırana uymayan kimse bilsin ki yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamaz. Nerede olursanız olun, Allah sizi bulur ve yaptıklarınızı bilir. Ve ondan başka da asla dostlar bulamazsınız. Allah'a çağıranın davetine uyup iman etmeyenler apaçık bir sapıklıktadırlar. Onlar için asla kurtuluş ve yardımcı yoktur. "Kur'an-ı Kerimin ayetlerim dinleyip iman eden cinler kavimlerini böyle imana davet ederler. Cinler kavimlerini böyle davet ederken bizim nasıl hareket etmemiz gerekir? Aklı olanların bundan ibret alıp ona göre Kur'ana sarılması gerekir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadirdir. Evet O muhakkak her şeye kadirdir."

Kafirler görmezler mi ki, gökleri yeri ve bu ikisi arasındakileri yoktan var eden ve yaratmaktan asla yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadir değil midir ? O, her şeye kadirdir. Göklerde ve yerde O'ndan başka yaratıcı ve koruyucu yoktur. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor :"Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah ölüleri de diriltmeye kadirdir. Evet o muhakkak her şeye kadirdir."

488    Ahkâf Suresi (Cüz 26, Ayet 34-35)

Allahü Teala ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"O küfredenler ateşe sunuldukları gün: Nasıl bu gerçek değil miymiş? denildiğinde : Rabbimize and olsun ki evet gerçekmiş derler. O da : Şu halde küfrettiğinizden dolayı azabı tadın der."

Kıyamet günü kafirler cehenneme sevk edilirken oranın bekçileri tarafından kendilerine" ey küfredenler, dünyada inkar ettiğimiz cehennem nasıl gerçek değil miymiş?" derler. Onlar da :"Rabbimize and olsun ki gerçekmiş" derler,

Allahü Teala da onları dünyada Allah'ı bırakıp da taptığınız putlarınız şimdi sizi kurtarsın. Bu, sizin küfür ve zulmünüzün cezasıdır. Şimdi cezanızı çekin" der. Kafirler böylece dünyada yaptılan küfür ve zulmün cezasını göreceklerdir. Çünkü kıyamet günü herkes ameline göre mükafat veya mücazat görecektir.

Allahü Teâlâ ayet-i celilesinde şöyle buyuruyor :

"Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi, sen de sabret. Onlar için acele etme. Onlar vaadolunduklarım gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. 8u bir tebliğdir. Fasıklar güruhundan başkası helak edilir mi hiç?"

Peygamberimiz (s.a.v)'e Peygamberlik geldiği zaman, o önce kavmini sonra da diğer kavimleri İslama davet etmiştir. Fakat insanların çoğu bu daveti kabul etmemiş, hatta onu yalanlamışlardır. O, kavminin ve diğer kavimlerin islamı kabul etmeyişlerine çok üzülmüş ve onlara beddua etmek istemiştir. Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu ayeti inzal ederek sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi, sen de sabret. Onlar için acele etme. Onlar vaadolunduklanm gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Fasıklar güruhundan başkası helak edilir mi hiç?" İman etmeyenler mutlaka inkar ve zulümlerinin cezasını göreceklerdir.

Ahkâf Suresi Sonu