60. DERS İSLAM'DA SAVAŞ. 2

Ayetlerin Lafzı Tahlili 2

Ayetlerin İcmali Manaları 2

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 2

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler 3

Birinci Hüküm: Ayetteki «Küfredenler» Kimlerdir?. 3

İkinci Hüküm: Âyetteki «Boyunlarını Vurun»dan Maksat Nedir?. 3

Üçüncü Hüküm: «Yeterkl Harb (Erbabı) Ağırlıklarını Bıraksın» Âyetinden Maksat Nedir?. 3

Dördüncü Hüküm: Esirleri Öldürmek Caiz Midir?. 4

Beşinci Hüküm: Esirden Fidye Olmak Caiz Midir?. 4

Ayetlerden Alınacak Dersler 6

Ayetlerdeki Teşriî Hikmetler 6

61. DERS BAŞLANILAN AMELİ TERKETMENİN HÜKMÜ.. 7

Ayetlerin lafzî tahlili 7

Âyetlerin İcmali Manaları 7

Faydalı Bir Uyarı: 7

Ayetlerin Tefsırindeki İncelikler 7

Başlanılan Ameli Terketmenin Hükmü. 8

Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler 8

Birinci Hüküm: Başlanılan İbadetin Tamamlanmadan Terkedilmeslnin Caiz Değildir 8

İkinci Hüküm: Düşmanlarla Sulh Yapmak. 9


60. DERS İSLAM'DA SAVAŞ

 

4 — Onun İçin küfredenlerle (muharebede) karşılaştığınız vakit bo­yunlarını vurun. Nihayet anfan mecalsiz bir hale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkt tutun. (Ondan) sonra İse ya İyilik (yapın) yahut fktye (alın). Ye­ter ki harb (erbabı) ağırlıklarını bıraksın. (Emtr) böyledir. Eğer Alfah dJ-leseydi onlardan (muharebeslz olarak da) elbet İntikam alırdı. Fakat (mu­harebeyi emretmesi) sizi birblrintzle İmtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) terini asla boşa çıkarmaz O.

5  — Onlara muvaffakiyet verir, hallerini iyileştirir.

6  — Onları kendilerine tanıttığı cennete sokar.

 

Ayetlerin Lafzı Tahlili

 

(Eshentümûhüm); Eshentümû, ishan kökünden gelen bir fiildir. İshan herşeyin şiddet ve kuvvetine denir. Âyetteki mana­sı, «ontart mecalsiz hale getirdiğiniz zaman» demektir.

(Elvesâge):  Bağ demektir.

(Mennen); Alınan esiri karşılıksız olarak salıvermektir.    

(Fidâen):   Esiri fidye karşılığı serbest bırakmak.

(Evzâreha); Evzâr, vizr'in cpğuludur. Vizr, günah -ve ağır yük demektir. Ayette vizr'den maksat, silah ağırlığıdır.                       

(Lentasara mtnhüm): Onlardan yardım kabul etmek. Buradaki manası, «Eğer Allah dlleseydi onlardan (muharebesiz ola­rak da) elbet intikam alırdı.»

 

Ayetlerin İcmali Manaları

 

Allahu taala müminlere savaşta kafirlerle karşılaştıklarında onlara şgfkatü olmamalarını emretmiştir. Kılıcı boyunlarına vurduklarında şiddet­le vurup adeta bir ekini hasat edercesine onları biçmeyi emretmiştir. On­lar yenildikleri, güçleri kındığı ve esir edildikleri zaman da bağların sıkı tutulması lazımdır. Savaş bittikten sonra alınan esirler, dilenirse karşılık­sız olarak serbest bırakılır veya yakınlarından müslümanların güçlenmesi ve müşriklerin ekonomik sakıntıya düşürülmesi İçin fidye alınmalıdır

Altahu taala düşmanlarından müminler ile kafirler arasında hiç savaş yapılmadan rta İntikam almaya kadirdir. Öyleyse savaşı niçin meşru kıl­mıştır. Savaştan maksat, müslümaniarı imtihandır. Allah (cc) yolunda kar­şılaşacakları eza ve cefaya karşı sabretmeleri içindir. Çünkü Allahu taala, «Yokso siz —Allah İçinizden savaşanlarda sat/aşmayanlar)ı belli etmeden— sebat edenler(le etmeyenler)) belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız.» (Al-i İmran: 142) buyurmaktadır.

Allahu taala şehid olanların amellerini boşa çıkarmayacaktır. Onlar cennet bahçelerinde sevineceklerdir. Allahu taala âyetin sonunda cihad İçin teşvik etmektedir, Müminler cihad vasıtasıyla iki güzel şeyden birine kavuşacaklardır. Birisi dünyada zafer, diğeri Allah yolunda şehadet ve cennettir.

 

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler

 

Birinci İncelik: Kur'an, «kati» kelimesi yerine «boyunlarını vurum tabirini kullanmıştır. Zira «boyunlarını vurun» tabiri, «onları Öldürün» tabirinden daha şiddetlidir. Boynu vurularak öldürülmek, ölümlerin en çirkin şeklidir. Gövde sağlam olduğu halde bütün duyguların merkezi olan başın kesilmesi, başsız gövdenin yere atılması öldüren kişinin gücünü göster­mektedir. «Boyunlarını vurun» tabiri müminlerin kafirlerden daha yiğit, da­ha kuvvetli olduklarını gösterdiği gibi, müminlerin savaştan korkmama­ları gerektiğine de işaret etmektedir.

İkinci incelik: Âyetteki, «...Artık bağı sıkı tutun» ifadesi, müşrikler­den öldürmediklerinlzi esir alın ve onlar hakkında ortak bir karara varana kadar da eliniz altında tutun demektir. Bunun yanında âyet, alınan esirle­rin öldürülmemesine de işaret etmektedir. Çünkü İslâm savaşta yara alan düşmanların öldürülmesini yasaklamıştır. Bu da İslâmın insana ne kadar değer verdiğini ortaya koymaktadır.

Üçüncü incelik: Allahu taala, «...Ya iyilik (yapın) yahut fidye (alın)» âyetinde «iyilik» ve «fidye» kelimelerini zikrettiği halde öldürmeyi veya köle etmeyi zikretmemlştir. Çünkü savaştan maksat düşmanın gücünü kırmaktır. Yoksa kan dökmek, öldürmek değildir. Müşrikler zayıf düşürül­dükten sonra onları artık öldürmeye lüzum yoktur. Âyette tciyHik» kelime­sinin «fidye»den önce zikredilmesinde insanlığın, mal talebine tercih edil­mesine işaret vardır. Zaten mücahid maddi bir çıkar için değil, ilayı keli-metullah için savaşır.

Dördüncü incelik: «Yeter ki harb (erbabı) ağırlıklarını bıraksın.» âye­ti de İslâmın savaşı istemediğine işaret etmektedir. Çünkü savaş yıkıcı ve harabedici bir hadisedir. Âyetteki «ağırlıkları» ifadesi de işaret ediyor ki, savaşta kazanılan günahlar kafirlere aittir. Hira onların küfür ve fesadı ı|-masaydı savaş da olmazdı.

Razi şöyle der: «Âyetteki «...Harb (erbabı) ağırlıklarını bıraksın.» ifadesinden maksat, savaşın tamamen ortadan kalkmasıdır. Öyle ki. yer­yüzünde hiçbir kafir toplum müslüman bir toplumla savaşmasın.» [1]

Beşinci incelik: Cenabı Allah'ın kudreti olduğu halde neden kendisi kafirleri helak etmiyor da müminlere onlarla savaşmayı emrediyor diye düşünülebilir. Bunun cevabı şudur: Allahu taala müminlere savaşı emre­derek onları imtihan ediyor, sıkıntılara karşı sabırlarını deniyor. Kafirleri, de müminlerle İmtihan ederek yeryüzünü onların pisliğinden temizlemek ve müminlerin Allah (cc) yolunda şehadet derecesine ulaşmasını sağla­mak için savaşı emretmektedir. Buna, «Fakat (muharebeyi emretmesi) sizi birbirinizle imtihan etmek İçindir.» âyeti işaret etmektedir.

Allahu taala mümin ile kafiri, günahsi2 İle günahkarı, muti ile asiyi biliyor. Öyleyse bu İmtihandan maksat nedir diye sorulabilir. Allah (cc)'ın İmtihanı O'nun bilmesi için değildir. Müminlerin savaşla sevaba kavuş­maları, kafirlerin de azablanması içindir. Veya bu imtihandan maksat, in­sanlar açısından müminin münafıktan ayırdedilmesi veya meleklerin an­laması içindir. Yoksa Allahu taala herşeyi bilendir.

Altıncı İncelik: Allahu taala esirlere İyilik yapmayı veya fidye almayı emretmiştir. Ki bu, İslâm'ın en güzel huylarından biridir. Bazı tarihçilere göre Haccac, Abdurrahman bin Eş'as ve arkadaşlarını esir aldı. Esirlerin sayısı takriben beşbin civarında idi. Haccac bunlardan, üçbin kişiyi kat­letti. Arapların Kinde kabilesinden birisi Haccac'a, «Allah (cc) yaptıkları­nın karşılığında seni hiç mükafatlandırmasın.» dedi. Haccac, niçin diye sorunca, «Allahu taala, «Onun İçin küfredenlerle (muharebede) karşılaş­tığınız vakit boyunlarını vurun. Nihayet onları mesalsîz bir hale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra İse ya iyilik (yapın) yahut fidye (alm).n buyurmuştur. Allah (cc)'a yemin ederini ki sen ne İyilik ettin, ne de fidye aldın. Halbuki sizin şairiniz kavminin güzel ahlakından bahsederken, «Biz esirleri öldürmez, serbest bırakırız.» demiştir.» cevabını verdi. Hac-cac, «Şu cifelere bakınız, Bunların içinde de böyle güzel konuşanlar var­dı. Geri kalanları serbest bırakın.» dedi. Adamın konuşması üzerine o gün Ikibin kadar kişi serbest bırakıldı. [2]

 

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler

 

Birinci Hüküm: Ayetteki «Küfredenler» Kimlerdir?

 

Müfessirler bu hususta iki görüşe ayrılmışlardır:

1. Görüş: «Küfredenleruden maksat, puta tapan müşrik kafirlerdir. Bu görüş İbni Abbas (ra)'tan da rivayet edilmiştir.

2. Görüş: «Küfredenler», müslümanlarla zimmeti ve anlaşması ol­mayan, İslama muhalefet eden bütün müşrik ve ehil kitaptır. Buna göre âyetin  mefhumuna  istisnasız bütün  kafirler  girmektedir.     Müfessirlerin cumhuru da bu görüştedir. İbnü'l-Arobi'ye göre de sahih olan görüş bu­dur. Âyeti putperestlere tahsis etmeye de herhangi bir delil yoktur.

 

İkinci Hüküm: Âyetteki «Boyunlarını Vurun»dan Maksat Nedir?

 

Süddl ve müfesslrlerin cumhuruna göre, «boyunlarını vurunsdan mak­sat, öldürmektir. Diğer bazı müfessirlere göre İse, fidye ödenmediği tak­dirde esirlerin Öldürülmesidir. Tercih edilen görüş Süddî ve müfessirlerin cumhurunun görüşüdür. Çünkü «...Boyunlarım vurun. Nihayet onları me­calsiz bir hale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun.» buyurulmuştur. Buna göre «boyunlarını vurun» emrinin sebebi, «Onları mecalsiz bir hale-» getirmektir. Yoksa esiri kefaleten öldürmek değildir. Çünkü kefeleten öl­dürmek, ancak onların «mecalsiz bir hale» gelmelerinden sonra mümkün olabilir. Buna göre müfessirlerin cumhurunun görüşü daha sahihtir.

 

Üçüncü Hüküm: «Yeterkl Harb (Erbabı) Ağırlıklarını Bıraksın» Âyetin­den Maksat Nedir?

 

Müfessirler bu âyetin tefsirinde ihtilaf ederek birkaç görüşe ayrıl­mışlardır :

1- İbnl Abbas (ra}'a göre, yeryüzünde savaşacak müşrik kalmayın-caya  kadar savaşmaktır.

2- Mücahid (ra)'e göre, yeryüzünde İslâm'dan başka din kalmaym-caya kadar   savaşmaktır.

3- Said bin Cübeyr (ra)'e göre, İsa aleyhisselam yeryüzüne İnince­ye kadar savaşmaktır. Zaten İsa aleyhisselamın nüzulünden sonra savaş bitmektedir.

Bu üçüncü görüş zayıftır. Çünkü İsa aleyhisselamın nüzulüne dair âyetlerde bir işaret yoktur. Bu mesele ancak hadislerden bilinmektedir. Onun inişi ile yeryüzünde tek bir kafir kalmayacak herkes müslüman ola­caktır.

Âyeti kerimeden maksat, iman yayılana, küfür yok edilene kadar, kelimetullah yükseltilip küfür kelimesi alçaltılanan kadar savaşmaktır. Bu manaya «(Yeryüzünde) bir fitne kalmayıncaya ve din tamatnfyle Allanın oluncaya kadar onlarla muharebe edin.» (Enfal: 39) âyeti de delalet et­mektedir.

 

Dördüncü Hüküm: Esirleri Öldürmek Caiz Midir?

 

Fakihler, esirlerin katlinin cevazı hakkında ittifak etmişlerdir. Hatta Cessos, «Kafir esirlerin katledilmesinin cevazı hakkında muhalefet eden bir fakih bilmiyorum.» demektedir. Bazı esirlerin Resulullah (sav) tarafından öldürtüldüğü hususunda mütevatir hadisler vardır. 8u hadislerin bazı­ları şunlardır:

1- Resulullah (sav), Uhud Savaşında esir edilen müşrik şair Ebu İzzet'i öldürtmüştür.

2- Bedir Savaşında esir edilen Ukbe bin Ebi Muâyid ve Nadr bin Haris öldürülmüştür.

3- Beni Kurayza, Sa'd bin Muaz'ın hükmü altına girince Sa'd bin Muaz'ın onları öldürmesi ve çocuklarını esir etmesi.

4- Resulullah (sav), Hayber'in bir kısmını sulhen bir kısmını da zorla fethetmiştir. Hayber Savaşında esir alman İbni Ebi Hukayk'a hiçbir şeyi ketmemeslni şart koşmuştu. Onun ifadelerinde bazı şeyleri ketmet-tiğl ve hıyanet ettiği anlaşılınca Resulullah (sav) onu katlettirdi.

5- Resulultah (sav), Mekke'nin fethinde Hilal bin Hatem, Abdullah bin Ebi Şerh ve Mukis bin Hebabe'nln öldürülmesini emretmiş ve «Onları Kabenin örtüsüne asılmış görseniz dahi Öldürün.s buyurmuştur.[3]

Nakledilen hadislerin hepsi esirin katledilmesinin caiz olduğuna dela­let eder. Çünkü bunların öldürülmesi ile yeryüzünde fesat maddesi yok edilmektedir.

Alusî şöyle der: «Mücahidlerden hiç birisi Kendi başına bir esiri öl-düremez. Şayet Öldürürse İmamın ona tazlren had vurdurması lazım gelir. Fakat o mücahid hiçbir tazminat ödemez. Esirler, esir olduktan sonra müslüman olurlarsa hiçbir şekilde öldürülemezler. Çünkü müslüman ol­maları ile zararlı olmaktan çıkmışlardır. Şu kadarı var ki, müslüman ol­duktan sonra köle edilmeleri caizdir. Asılda kafir olduklarından müslü-manlıkları onların köle olmalarını engelleyemez. Eğer esir omadan önce müslüman olurlarsa öldürülemedikleri gibi köle de edilemezler. Çünkü on­lar kölelik hükmünü almadan önce müslüman olmuşardır.» [4]

Kurtubî: «İmam esiri ödüremez. Çünkü, rivayete göre Abdullah bin Ömer (ra) Haccac'ın kendisine öldürmesi için verdiği esiri öldürmemiş, «Allahu taala bize esirleri öldürmemizi emretmem iştir.» diyerek, «Nihayet onlan mecalsiz bir hale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra ya iyilik (yapın) yahut fidye (alın).» âyetini okumuştur», denilebilir. Bunun cevabı şudur: Resulullah (sav) esirlerin öldürülmelerini emretmiş ve bilfiil kendisi de İcra etmiştir. Ayetteki «iyilik» ve «fidye» kelimelerinin tefsirinde de Resulullah (sav), esirlerin öldürülmeyeceği şeklinde bir tefsir yapmamıştır. İbni Ömer (ra)'in Haccac'ın verdiği esiri öldürrheyişlne gelin­ce, onu Haccac'ın eliyle olduğu için öldürmemiştir. Haccac'a karşı özür bakımından da öyle konuşmuştur.» [5]

 

Beşinci Hüküm: Esirden Fidye Olmak Caiz Midir?

 

Fakihter esirden fidye almak hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır:

1- Hanefİlere göre esir mal İle fidye veremez. Düşman taraflara da satılamaz. Çünkü böyle bir durumda yine müslümanlara karşı savaşacak­tır. Fakat düşman elindeki müslüman esirle değiştirilmesi İmam Muham-med (ra) ve Ebu Yufus (ra)'a göre caizdir. Ebu Hanife (ra) ise esirin müs­lüman bir esirle de değiştirilemeyeceği görüşündedir.

2- Cumhura (Şafiiler,  Malikiler ve Hanbeliler) göre, esirleri fidye karşılığı serbest bırakmak caizdir.

HcnefiİETİn delilleri:

1- «(Ondan) sonra İse ya İyilik (yapın) yahut fidye (alın)»    âyeti, «Haram olan o ayfar çıktığı zaman artık o müşrikler), onları nerede bu­lursanız öldürün.» (Tövbe: 5) âyeti ve «Kendilerine kitap verilenlerden ne Allaha, ne ahiret gününe- inanmayan, Allah ve peygamberinin haram etti­ği şeyleri haram tanımayan, hak dinini din olarak kabul ötmeyen kimselerle zelil ve hakir kendi el(ler)iyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe edin.» (Tövbe: 29} âyetîyle neshedilmiştir. Bu nesih hususu Mücahid (ra)'-den nakledilmiştir.

Katade: «Bu âyet Enfal Süresindeki «Onun İçin eğer bunları harbde muhakkak yakalarsan onlar(a yapacağın ceza) ile arkalarında (ahdi boza­cak) kimseleri de ürküt.» (Enfal: 57) âyetiyle neshedilmiştir.»

Tevbe Suresi en son nazil olan surelerdendir. Son nazil olanlar önce nazil olanları fıkıh usulünden bilindiği gfbl neshederler. O zaman müşrik­lerin öldürülmesi yacibtir Ancak kadınlar, çocuklar ve birde cizye vermeyi kabul edenler Öldürülmezler.

2- Esirlerin ne karşılıksız, ne de fidye karşılığı serbest bırakılma­ları caizdir. Çünkü esirlerin serbest bırakılmaları İslama karşı müşrikleri kuvvetlendirir. Halbuki bize, yeryüzünü küfür ve şirk pisliğinden temiz­lememiz emredilmiştir.

3- Bedir Savaşında alınan esirlerle İlgili hükümler neshedilmlştir. Aynı zamanda Bedir esirleri hususunda Resulullah (sav)'ı ikaz edici «Hiç­bir peygamberin ağır basıp (harb edip) zaferler kazanıncaya kadar (mu-harlb düşmandan) esirler alması (vaki) olmamıştır. Siz geçici dünya malı­nı arzu ediyorsunuz. Halbuki Allah ahireti (daha çok ahtret sevabını ka­zanmanızı, ahlreti düşünmenizi) teter. Allah azizdir, hakimdir.» (Enfal: 67) âyeti na2il olmuştur. Bedii oC.ierİ hakkındaki hükmü, fidye almanın ce­vazı hususunda deliî almak caiz değildir.

4- Resulullah (sav)'ın Hudeybİye Anlaşmasındaki, «Onlardan (müş­riklerden) bize kim gelirse...» hadisi de delil alınamaz. Çünkü bu İslâmın başlangıcında idi. Bu hadisin hükmü de neshedilmiştir.

Resulullah (sav), müşrikler arasında yaşamayı yasaklamıştır. Çünkü. «Her kim müşriklerin arasında yaşarsa o, İslâm nimetinden çıkar.» [6] buyurmuştur.

Cumhurun delilleri:                                                                          

Cumhur, esirden fidye alınmasının caiz olduğuna aşağıya Özetle aldı­ğımız delillere dayanarak hükmetmişlerdir:

1- NIhayet onları mecalsiz bir hale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra İse ya h/İHk (y°pın), yahut fidye (alın).» âyeti. Bu âyeti kerime esirlerin karşılıksız veya karşılıklı olarak serbest bırakıl­malarına kayıtsız şartsız cevaz vermektedir. Buna göre imam, esirleri is­terse karşılıksız olarak, isterse fidye olarak salıverir, İsterse de köle eder.

2- Mevzumuz âyet muhkem âyetlerdendir ve onda nesih yoktur. Eğer tki âyet İle ayrı ayrı amel etmek mümkünse nesihten söz edilemez. Bu mevzudakl âyetlerin hepsinin hükümlerini toplayarak ayrı ayrı amel etmek mümkündür. Çünkü, «Haram olan aylar çıktığı zaman artık o müş­rikleri, onları nerede  bulursanız öldürün.»  {Tövbe: 5)  âyeti  müşriklerle karşılaştığımızda onları öldürmemizi emretmektedir. Eğer esir olarak eli­mize düşerlerse, «(Ondan) sonra ise ya h/lllk (yapın), yahut fidye (alın).» âyetinin hükmü ile amel ederek ya onları iyilik olarak karşılıksız veya fidye karşılığı serbest bırakabiliriz.

3- Resulullah (sav)'tn bedir esirlerini mal karşılığı serbest bırakmış, malı olmayanlara da, hürriyetleri karşılığı on müslüman çocuğa okuma yazma öğretmelerini emretmiştir. Bu hüküm Resufullah (sav)'ın bu fiili ha­disi ile de sabittir.

4- İbnl Mübarek'in Imran bin Hüseyin'den rivayet ettiği, «Sakif ka­bilesi ashabı kiramdan İki kişiyi esir almışlardı. Resulullah (sav)'m as­habı da Sakif kabilesinin bir parçası olan Beni Amr bin Sa'sa'dan bir kişiyi esir almışlardı. Resulullah (sav) esirler arasında dolaşırken o esir Resulul-lar (sav)'a, «Ben niçin hapsedildim?» dedi. Resulullah (sav), «Sen arkadaş­larının cürrnü İle hapsedildin.» buyurdu. O, «Ben müslümanım.» dedi. Re-sututlah (sav), «Eğer sen kendine malik olduğun zaman müslüman olduğu­nu söyleseydin kurtulurdun.» buyurdu. Resululfah (sav) giderken o esir arkasından, «Ben acım. Bana yemek verin.» diye çağırdı. Resulullah (sav). «Bu senin ihtiyacındır. Elbetteki karşılayacağım.» buyurdu. Resulullah (sav) daha sonra bu esiri Saklflerin esir aldığı .İki sahabi İle takas etti.» hadisi. [7] Bu hadis, esirlerin değiştirilmesinin caiz olduğuna delalet eder.

5- Müslim'in İmran bin Hüseyin'den rivayet ettiği aynı hadis.

6- Müslim, İyas bin Seleme'den, o da babasından rivayet etmiştir:

«Biz Ebubekir (ro) ile bir savaşa gittik. Ebubekir (ra) başımızda amir­di. Savaştan döndüğümüzün sabahı Resulullah (sav) İle karşılaştık. Bana. «Ebubekir (ra)'ln sana ganimetten fazlalık olarak verdiği kadını bana hibe et.» buyurdu. «Ya Resuluiloh, ben onu çok beğendim. Henüz el de sür­müş değilim.» dedim. İkinci gün Resulullah (sav) yine, «Ya Selem», o ka* dini bana hibe et.» buyurdu. Ben de, «Sana hibe olsun ya Resulültah.» dedim. Allah (cc)'a yemin ederim ki ben onun elbisesini bile açmış değil­dim. Resulullah (sav) bu kadını alarak Mekke'de esir düşen müslümanlar karşılığında fidye olarak gönderdi ve onları esaretten kurtardı.» [8]

7- Cumhur şu akli delille de görüşünü Isbat etmektedir: Bir müs-lümanı kurtarmak, bir kafiri öldürmekten daha hayırlıdır. Çünkü müslü-mana hürmet etmek gerekir. Ondan faydalanmak da. mümkündür.   Esirin ladesi ile ondan gelecek zarar ise müşriklerin azob ve fitnesinden kurta­rılan bir müslümanın menfaati karşılığıdır. Bu zarar İle menfaat karşılaştı-rıldığında menfaat dona .galip gelecektir. Çünkü bir müslümanı müşrikler-den kurtararok onu Allaho ibadet etme imkanına kavuşturmak hiçbir şey­le değiştirilmeyecek bir fazilettir.

Saydığımız bu deliller, ister mal, ister esir olarak olsun müşriklerden fidye almanın cevazını ortaya çıkarmaktadır.                                 .         .!_

Esirlerin sırf İyilik için karşılıksız serbest bırakılması ise İmam Ebu Hanife (ra), imam Malik (ra) ve İmam Han bel (ra)'e göre caiz değildir.

Esirlerin İyilik olarak serbest bırakılması İmam Şafii (Fa)'ye göre caiz­dir. Çünkü Resulü İlah (sav), Yemane halkının ulusu Sümame bin Üsal'l karşılıksız olarak serbest bırakmıştır. Bu zat sonradon çok iyi bir müsiü-man olmuştur. Bir başka hadiste de Resulultah (sav), «Eğer Mut'am bin Adiyy hayatta olsaydı ve Bedir esirleri hakkında şefaatta bulunsaydı hep­sini serbest bırakacağını» söylemiştir. Bu hadis de esirlerin karşılıksız olarak serbest bırakılabileceğine delalet etmektedir.

Her iki görüşü ve delillerini değerlendirdiğimiz zaman, bu husustaki en doğru yolun, işi savaş ve esirler hakkında ihtisas sahibi olanlara bı­rakmak olduğunu görürüz. Onlar maslahatın İcabına göre hareket etmeli­dirler. Şayet esirin öldürülmesi uygun ise öldürülür. Uygun görülürse kar­şılıksız, veya mal yahut esir karşılığında serbest bırakılır. Maslahatı tak­dir etmek onlara aittir. Bu sebebi e müslüman bir kumandanda hikmetli bir siyaset ve basiret bulunmalıdır. Görüldüğü üzere Resulullah (sav) esir­leri bazan öldürmüş, bozan takas etmiş, bazan da fidye alarak veya kar­şılıksız olarak serbest bırakmıştır. Enfal Süresindeki, «Hiçbir peygamberin yeryüzünde ağır basıp (harb edip) zaferler kazanmcaya kadar (muharib düşmandan) esirler olması (vaki) olmamıştır» âyetinde herne kadar Re­sulullah (sav)'a ikaz varsa da bu o zamanın maslahatı icabıdır. Çünkü bu âyet Bedir Savaşından sonra nozll olmuştur. Bedir Savaşı ise müslüman-ların ilk savaşıdır. O zamanki maslahat öldürmek, mecalsiz bırakmak ve kan dökmek gibi şiddet tarafını rahmet tarafına tercih ettiriyordu. Ki, müş­rikler İkinci defa müslümanlarla savaşmayı göze atamasın. Müslümanlar yiğitliklerini ortaya koyabilsin. Çünkü müşrikler, müslümanların kalblerin-de kendilerine karşı bir merhamet olmadığını görürlerse korkarak bir da­ha savaşmaya kalkışmazlardı. İşte Hz. Ömer de buna binaen görüş beyan etmiş ve âyet de onun görüşünü teyid eder mahiyette nazil olmuştur.

Müslümanların adedi çoğalıp kuvvetlenerek bir devlet halini aldıktan sonra mevzumuz âyet nazil olmuştur. Buna göre esirleri salıvermek İslâ-mın zilletine değil, izzetine vesile olur. Umumi maslahat savaş hallerinde . gösterilir. Çünkü «savaş hiledir.»

 

Ayetlerden Alınacak Dersler    

 

1- Mümin İlayı kelimetullah İçin savaşır, Bu sebeble mümin yiğit ve atılgan olmalıdır.

2- Düşmanları güçsüz bırakmak için onları  öldürmek ve yaralamak lazımdır.

3- Islâmda savaş mukaddestir. Çünkü savaşın amacı yeryüzünü küfür ve şirk pisliğinden temizlemektir.

4- Düşmanı güçsüz bıraktıktan sonra esirlerini öldürmemek, İslö-mın düşmanına karşı da merhametini göstermektedir.

5- Esiri karşılıksız veya fidye alarak serbest bırakmak hususların­da esas olan müslümanların maslahatıdır.

6- Allah (cc) yolunda cihad, yeryüzünde tek müşrik kalmayıncaya kadar farzdır.

7- Allahu taala kafirlerden intikam almaya kadirdir. Savaşı mümin­lerin sevaba ve şehadete kavuşmaları için meşru kılmıştır.

 

Ayetlerdeki Teşriî Hikmetler

 

Allahu taala memleketleri yıkacağım, kadınları dul ve çocukları yetim bırakacağını bildiği halde savaşı emretmiştir. Çünkü savaş, azgınlık, zulüm ve düşmanlığı ortadan kaldırmak, zayıfların hakkını korumak İçin zaruri­dir. Yeryüzünden gaddar müşriklerin pisliği de ancak savaşla temizlene­bilir.

İslâm cihadı, öldürmeyi teşvik ettiği halde esirlere karşı muamelede rahmet ve şefkati emretmiştir. Savaşırken düşmanın burun ve kulağını kesmek nasıl haramsa, esirlere eziyet ve cefa etmek, yaralıları kendi baş­larına terketmek, kadın ve çocukları Öldürmek de öyle ^haramdır. Zira cl-haddan maksat kan dökmek, şehir ve mamure yerleri harab etmek ve ganimet elde etmek değildir. Cihadın hedefi insanidir. Cihad, zayıfları korumak, zalimlerin zulmünü bertaraf etmek, İslâm davetini temin etmek, böbürlenen ve sapan Kimselere karşı koymak için farz kılınmıştır. Nitekim Allahu taala bu hususta, «Onlar (o müminlerdir ki) haksız yere ve ancak «Rabblmlz Allahtır.» diyorlar diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah bazı lnsan!an(n şerrini diğer) bazın İle d&fetmeseydl İçlerinde Ailohın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mesctdler muhakkak yıkılıp gtderdi. (Dinine) yordrm edenlere elbet Allah da yardım eder. Şüphesiz ki Ahoh kavidir, yegane galiptir.» (Hac: 40) buyurmuştur.

Resulullah (sav) Allah (cc) yolunda savaşanlara tavsiyede bulunur­ken onlara İlkin Allah (cc)'a İtaat etmelerini, düşmanları ile de olsa ahit­lerine sadık Katmalarını emrederdi. Müslim Sahih'inde, «Resuluilah (sav) birisini bir ordu veya seriyenin başına komutan tayin ettiği zaman ona muttaki olmasını tavsiye ederdi. Askerlerine hitaben de şöyle nasihat eder­di: «Allah (cc)'ın yolunda. Allah (cc)'ın İsmi ile savaşınız. Allah (cc)'a İman ederek savaşınız. Savaşınız fakat taşkınlık etmeyiniz. Sözünüzden dön­meyiniz. Öldürdüklerinizin burun ve kulaklarını kesip gözünü çıkarmayı­nız. Çocuk ve kadınları öldürmeyiniz.»

Resulullah (sav)'tan sonra da raşkj halifeler aynı şekilde tavsiyelerde bulunmuşlardır. Nitekim Hz. Ebubekir Şah'a gönderilen ordunun başında bulunan Üsame bin Zeyd (ra)'e şöyle nasihat etmiştir; «Hıyanet ve taş­kınlık yapmayın. Sözünüzden dönmeyin. Küçük çocukları, İhtiyarları ve kadınları öldürmeyin. Kimsenin kulağını ve burnunu kesmeyin. Bağ vs bahçeleri yakıp yıkmayın. Meyve veren ağaçlan kesmeyin. Yiyeceğinizden .fazla koyun, sığır ve deve kesmeyin. Kilise ve havralarda yalnız İbadetle meşgul olan ruhbana dokunmayın. Onları kendi hallerine bırakın.»

İşte İslâm savaşta bile böyle merhametlidir. İslâm savaşı mubah kıl­dığı halde ona bir ölçü tayin etmiş, bir sınır çizmiştir. Cephede savaşma-yanlar öldürülemezler. Savaştan uzak olanları Öldürmek veya onlara teca­vüz etmek haramdır. «Hürmetler karşılıklıdır. Onun için kim sizin üzerinize saldırırsa sfz de tıpkı onların üstünüze saldırdıkları gibi, ona saldırın. (Fa­kat daima) Allohtan korkun ve bilin ki, şüphesiz Allah takva sahipleriyle beraberdir.» (Bakara: 194) ve «Sîre harb açanlarla, Allah yolunda siz de doğuşun (müdafa harbi yapın. Ancak) aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Atlan aşın gidenleri sevmez.» (Bakara: 190).

İslâmda savaş cerrahi bir ameliyat gibidir. Ameliyatta yaranın dışına taşılamayacağı gibi savaşta da savaşın dışına taşılamaz, savaş dışında kalanlara saldınlamaz. Bu yüzden bunlara benzer şefkat ve merhamet Ör­neklerini görmek kimseyi hayrete düşürmemelidir.

 

61. DERS BAŞLANILAN AMELİ TERKETMENİN HÜKMÜ

 

33- Ey iman edenler, Allaha İtaat edin. Peygambere itaat edin, A-mellerlnizi boşa çıkarmayın.

34- Küfredip de Allah yolundan sapan, sonra kafirler olarak ölenler (yok mu?) Allah onları katiyen yarlığamaz.

35- Onun İçin (düşmana karşı) gevşek davranmayın. Siz daha galip (ve kahir durumda) iken (düşmanları, zillet göstererek) sulha davet etme­yin. Allah sizinle beraberdir. Amel (ve hizmetleriniz (İn mükafatmjı asla eksiltmez O.

 

Ayetlerin lafzî tahlili

 

(Tübtilû): Birşeyi zayi etmek. Âyette, amellerin zayi olması manasındadır.

(Seddû): Yüz çevirme ve çevirtme.

(Felatehinû); Düşmana karşı gevşek davran­mayın, zay' görünmeyin.

(Leyyetlreküm): Amellerinizden hiçbir şey eksil­mez.

 

Âyetlerin İcmali Manaları

 

Allahu taalanın müminlere iman vasıflarıyla hitap etmesi, İman vasfı­nın Allah (cc)'ın emirlerine itaat etmeyi icabettirdiğini göstermektedir Bu icab hatırlatıldıktan sonra müminlere Allah (cc)'ın emir ve yasaklarına itaat emredilmiştir. Allah (cc)'a itaat etmek insanı dünya ve ahirette kur­tuluşa götürecek yoldur. Altahu taata kendisiyle beraber Resulüne itaati da emretmiştir Çünkü Resulullah (sav)'a itaat, Allah (cc)'a İtaat etmektir. Şu halde müminler Resulullah (sav)'ın sünnetine uymak zorundadırlar.

Aliahu taala amellerin iptal edilmesini yasaklamıştır. Çünkü insanlar birçok amellerini günah, isyan, riya ve ucûb ile zayetmektedirler. O halde müminlerin yapmış oldukları taatı korumaları lazımdır

Allahu taala, dilediği müminlerin, şirkin dışındaki bütün günahlarını affedeceğini beyan etmektedir. Ki, bir mümin amelini günahla Ibtal edince helak olduğu zannına kapılmasın. Çünkü Allah {cc)'ın fazlı bakidir. Kulla­rını amelleri ile yarlığamasa bile kendi fazlı İle affeder.

Kafirler küfür ve şirklerinden dolayı affedilmediğinden onlar dünyada da sizlere karşı zelil ve hakirdirler. O halde ey müminler, onlarla karşılaş­tığınız zaman çekinmeyin, onlarla savaşmaktan korkmayın. Zafer er veya geç sizindir. O halde kafirlere zayıflık ve acz göstererek sulh İstemeyin. Onları bu şekilde sulha çağırmakla kendinizi alcaltmış olursunuz. Halbuki siz izzet ve kuvvet bakımından onlardan üstünsünüz. Çünkü Allahu taala sizinledir ve yardımıyla sizi kuvvetlendirecektir. Onun size yaptığı yardım amellerinizin karşılığı değildir Bu, amellerinizi eksiltmez. Yardımına rağ­men sevabınızı tam olarak verir.

 

Faydalı Bir Uyarı:

 

Abd bin Hamid ve Muhammed bin Nesrü'l-Müruzi, ibni Hatem'den o da Ebi Atlye'den şöyle rivayet etmişlerdir: «Resulullah (sav)'ın ashabı şirk yüzünden hiçbir amel nasıl fayda sağlamazsa, «la İlahe illallah» olan kelime-İ tevhldle de hiçbir günahın zarar vermeyeceğini sanıyorlardı. «Ey iman edenler, Allaha İtaat edin. Peygambere İtaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.! âyeti nazil olunca günahlarının bütün amellerini yok etme­sinden korktular.» Abd bin Hamld'in rivayetinde İse şöyle denmektedir: «Onlar büyük günahlarının amellerini yok etmesinden korktular.»

Ibni Nesrü't-Müruzî, İbni Cerir ve İbni Merdevî ibnl Ömer'den şöyle rivayet etmişlerdir: «Resulullah (sav)'ın sahabileri bütün iyiliklerinin mut­laka kabul olunacağını sanırlardı. «Ey iman edenler, Allaha İtaat edin. Pey­gambere İtaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.» âyeti nazil olunca, aca­ba amellerimizi ibtal eden günahlar nedir dedik. Kendi kendimize bunun büyük günahlar olduğunu düşündük. Bir adamın büyük bir günah işledi­ğini görünce, «Eyvah helak (cehennemlik) oldu.» derdik. «Şüphesiz ki Al­lah kendisine eş tanınmasını yarlığamaz. Ondan başkasını, dileyeceği kim­seler için yadigar» (Nisa: 48) âyeti nazil olduktan sonra kimse hakkında birşey konuşmaz olduk. Ancak bizden birisi günah İşlediği zaman ondan korkar ve affedilmesini dilerdik.» [9]

 

Ayetlerin Tefsırindeki İncelikler         

      

Birinci incelik: Fahreddin Razi, «Amellerinizi boşa çıkarmayın.! âye­tinin tefsirinde şöyle der: «Bu âyet birkaç mana ile tefsir edilebilir. Birin­cisi, tevhkJ üzere yaptığınız ibadetlere devam edin ve hiçbir şeyi foadeti-nlzde Allah (cc)'a ortak etmeyin ki, ibadetleriniz boşa çıkmasın. Çünkü Allahu taala, «Andolsun ki (habibim) sana da, senden evvelki (peygamber­lere de (şu) vahyolunmuştur: Eğer (bilfarz) Alfaha ortak tanırsan, celalim . hakkı için (bütün) amel (ve hareketlerin boşa gider ve muhakkak hüsra­na düşenlerden olursun.» (Zümer: 65) buyurmuştur.

«İkincisi, kitap ehli nasıl Resulullerine itaati terkederek, isyan ve tek-zib ederek amellerini boşa çıkardılarsa, siz de Resulün taatını terkederek amellerinizi boşa çıkarmayın. Bu manayı Allahu taalanın, «Ey İman-eden­ler, seslerinizi peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Ona sözle bir-birinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidi verir.» (Hucurat: 2) âyeti de teyid eder.

«Üçüncüsü, amellerinizi minnet ve eziyet İle boşa çıkarmayın. Nite­kim Allahu taala, «Onlar İslama girdiklerini senin boftnû kakıyorlar. (On­lara) deki: «Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis ski İmana muvaffak ettiği için size Allah minnet eder, eğer siz («İnandık» d&mentz-„ de) sadık (Insan)lorsanız.» (Hucurat: 17) buyurmuştur. Resulullah (sav)'a taatları İle sitem etmeleri, yani Resulullah (sav)'a, «Biz Allah (cc)'a senin İçin taat ettik, sen olmasaydın ta a t etmezdik.* demeleri ihlasa aykırıdır. Aİlahu taala yalnız kendisi İpin yapılan ibadeti kabul eder.» [10]

Amelin İptali hususunda çeşitli görüşler vardır.

Hasan-ı Basrî (ra)'ye göre, amelleri Ibtal eden İsyan ve büyük günah­lardır.

Ata'ya göre, ameli ibtal eden şüphe [11] ve nifaktır. Bu görüş İbni Ab-bas (ra)'tan da rivayet edilmiştir.

İbni Abbas (ra), «Amefl ibtal eden riya ve ibadeti halka duyurmaktır.» der.

Mukatil'e göre İse, ameli ibtal eden başa kakmadır.

Diğer bir görüşe göre İse yapılan ibadetin beğenilmesi ameli boşa çıkarır. Ateş odunu nasıl ya kat tüketirse, yapılan ibadeti beğenmek de amelleri öyle yakar, yok eder

Başka görüşe göre de. âyetteki «ameUden maksat, sadakalardır. Sa­daka, verilen kişinin başına kakılırsa o, yok edilmiş olur.

Kurtubî: «Bu husustaki görüşlerin hepsi birbirine yakındır. Hasan-ı Basrî'nin görüşü İse hepsini toplamaktadır.»[12]

İkinci incelik: «Siz daha galip (ve kahir durumda) İken (düşmanları, zillet göstererek) sulha davet etmeyin.» âyetindedir. Müminler müşrik ve kafirlerden daha azizdirler. Çünkü Allah (cc)'a iman etmişlerdir. Nitekim Aİlahu taala, «Halbuki şeref, kuvvet ve galibiyet Allahındır, peygamberin­dir, müminlerindir.» buyurmuştur.

Bu âyeti şöyle de tefsir etmişlerdir: Siz Allah (cc)'ı müşrik ve kafir­lerden daha İyi tanıyan ve bilenlersiniz.

Cessas da şöyle demiştir: «Siz müminler, Allah (cc) katında onlar­dan daha üstün ve evlasınız.»

Bütün tefsirler birbirine yakındır. Şu halde iman müminleri yücelt­mektedir.

 

Başlanılan Ameli Terketmenin Hükmü

 

Üçüncü incelik: Fahraddin Razi şöyle der: «Amellerinizi asla eksilt­mez O.» âyeti Allah (cc)'ın müminlere bir vadidir. Zira Aİlahu taala, «Allah sizinle beraberdir.» âyetinde zaferin kendisine ait olduğuna işaret etmek­tedir. Buna göre akla şu gelebilir: Madem ki zafer Allah (cc)'ındir, benim itibar edilecek ne amelim vardır ki bana tazim edilsin? Buna Aİlahu taala sanki bu âyetiyle cevap vermektedir: Aİlahu taala size her hususta yar­dım eder. Size yardım ettiği için de amellerinizin sevabını eksiltmez. Size yardımsız olarak ferden yaptığınız bir İbadet gibi de sevabınızı verir.» [13]

Dördüncü incelik: «Allah sizinle beraberdir:» âyeti, insanları İzzet ve şerefe davet ettiği gibi müminleri de maneviyatlarını yükselterek düş­man karşısında zaaf göstermeden durmaya teşvik ediyor. Çünkü gerçek mümin zayıf ve zelil yaşamaya razı olmaz.

 

Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler

 

Birinci Hüküm: Başlanılan İba­detin Tamamlanmadan Terkedilmeslnin Caiz Değildir

 

«Amellerinizi boşa çıkarmayın.» âyeti başlanılan İba­detin tamamlanmadan terkedllmeslnin caiz olmadığına delalet eder.

Alimler bu hususta iki görüşe ayrılmışlardır:

İmam Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre, başlanılan nafile İbadet­ler tamamlanmadan terkedilebilir. Yalnız bu nafile ibadet Hac ise terki caiz değildir, bunun tamamlanması farzdır. Başlanılan İbadet namaz ve oruç İse tamamlanması farz değil müstahabtır

İmam Ebu Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre, başlanılan nafile İbadet yarıda bırakılamaz. Şayet yarıda bırakılırsa bu nafile İbadetin kaza edilmesi vactbtir.

Şafii ve HanbelHedn delilleri;

Bunlara göçe başlanılan nafile ibadet, şahsın kendiliğinden yaptığı tatavvu denilen farz İbadetler türünden bir ibadettir. Nafile ibadete başla­yan şahıs bunu kendi isteği ile yapmaktadır. Yani bu hususta kişi kendi­sinin amiridir. Kendi isteği İle başladığı bir ameli tamamlamadan bozduğu takdirde bilahare kaza etmesi vaclb olsaydı, bu ibadetin vasfının değişik olması i cab ederdi. Yani tatavvu değil farz olurdu. Halbuki Allahu taala, «İyilik edenlere karşı (da muahezeye) bir yol yoktur. Allah'çok yarlıg ayı­cıdır, çok esirgeyicidir.» (Tövbe: 91) buyurmaktadır.

Mevzumuz âyete dayanarak, başlanılan nafile İbadetin tamamlanma­sının farz olduğunu söyleyenlere karşı da şunları söylerler: Âyetteki «A-meHerlnlzl boşa çıkarmayın.)) İfadesinden maksat, farz olan ibadetlerin sevabını zayetmeyindir. Bu âyet, amellerin sevaplarının yok edilmesini ya­saklamaktadır. O halde nafile bir İbadete başlayan kişi bunu yarıda bıra­kırsa, onun üzerine bir vebal yoktur. Çünkü yanda bırakılan İbadet farz değildir. Ayetin lafzı herne kadar umumi ise de. bunu farz ibadetlere tah­sis etmek caizdir. Çünkü nafile İbadet tatavvudur. Kendiliğinden yapmak da muhayyerliği Icabettirlr. Dilerse yapar, dilemezse yapmaz.

Hanefi ve Mallkllerln delilleri:

«Amelleriniz) boşa çıkarmayın.» âyeti, başlanılan nafile ibadeti ter-ketmenin caiz olmadığına delalet etmektedir. Çünkü onu yarıda bırakmak, sevabını İptal etmektir. Halbuki Allahu taala amellerin boşa çıkarılmasını yasaklamıştır.

- Hz. Ayşe'den şöyle rivayet edilmiştir: «Hafsa İle beraber nafile oru­ca niyet etmiştik. Bize beğendiğimiz bir yemek hediye edildi. Biz de ye­meği yedik. Resulullah (sav) yammıza gelince, tam da babasının kızı olan Hafsa benden önce, «Ben ve Ayşe nafile oruç tutuyorduk, bir yemek he­diye edilince orucumuzu bozduk.» dedi. Resulullah {sav), «Bu orucun ye­rine bir gün tutun.» buyurdu.» [14]

Şafii ve Hanbelilerin, «Kişi kendinin amiridir.» sözüne karşılık da şöyle derler: İbadete başlamadan önce elbetteki bir günah yoktur. Fakat İbadete azmettikten sonra onu kendisine vacip hale getirmiştir. O halde kendi üzerine kendisinin vacfb kıldığı ibadeti tamamlaması da vacibtir. Çünkü Allahu taala. «Ey İman edenler, bağlandığınız ahldtert yerine geti­rin.» (Maide: 1) buyurmuştur.

Ayet umumi bir mana ifade etmektedir. Yani hem farz, hem de nafile ibadeti içine almaktadır.

 

İkinci Hüküm: Düşmanlarla Sulh Yapmak.

.     

«Onun için (düşmana karşı) gevşek davranmayın. Siz daha gatlb (vs kahir durumla) iken (düşmanları, zillet göstererek) sulha davet etmeyin.» âyeti, müşrik ve kafirlerden sulh talep etmenin caiz olmadığına delalet eder. Ama kafirler cok kuvvetli ve sayı bakımından müslümanlara oranla cok fazla olur ve İmam onlara karşı sükut ederek sulh yapmakta mas­lahat görürse anlaşma yapabilir. Nitekim Resulullah (sav), Kureyş kafir­lerinin, müslümanlarin Mekke'ye girmelerine mani olarak sulh talef> et­meleri üzerine aralarında on sene geçerli olmak üzere Hudeybiye anlaş­masını yapmıştır. [15]

«Onun tein (düşmana karsı) gevşek davranmayın. Siz daha flaflp (v* kahir durumda) İken (düşmanları, zillet göstererek) sulha davet etmeyin.» âyeti Resulullah (sav)'ın Mekke'ye sulhan değil zaferle gireceğine İşaret etmektedir. Çünkü Allahu taala bu âyetle müşriklerle sulh yapmayı ona yasaklamıştır.

 



[1] Razi. Tefsiri Kebir. C. 7. S. 52B.        

[2] Kurtubi, age. C. 16, S. 228. 374

[3] Cessas. age, C. 3, S. 391.

[4] Alusi, age, C. 26, 3. 40'tan özetle.

[5] Kurtubl, age, C. 16, S. 229.

[6] Cessas. Kurtubi. Alusi.

[7] Şeyh Sais. a«e. C. 4. S. 75. Ceuu. &«e, C. 3, S. 392.

[8] AİusL age. C. 28. S. 40.

[9] Ebu Hayyan. age, C. 8, S. 85.

[10] Razi. age, C. 7. S. 552.

[11] Buradaki şüphe, Allah'a yapılan ibadetin sadıkane ve salihane olmaması, yani Allah'a İbadet edip etmemek hususunda düşülen şüphedir. (Çev.)

[12] Kurtubi, age, C. 18. S. 255.

[13] Razi, age, C. 7, S. 552.

[14] Malik, Tlrmizi. Ebu Davud.

[15] Kurtubl. ar». C. W. S. 255. Ibnl Cevzl, Hge, C. 7, S. 413. Cessas, a«e, C. 3, S. 303.