Yemek ve Şarap Meclislerinin Vasfı
Ahiretteki Nimet Ve Azap Tasvirlerinin Çeşitliliği
Vakıa Sûresinin Tâ-Ha Sûresinden Sonra Nazil Olduğunun Karinesi
"Muhakkak Ki O, Bir Kur'an-I Kerim'dir. Bir Kitapta Saklıdır"
Kurandaki Sıram. : 56
Nüzul Sırası : 42
Ayet Sayısı : 96
İndiği Dönem :
Mekke
Sûrede ahiret gerçeği vurgulanarak insanların oradaki yerleri vasfediliyor. Ahireti yalanlayanların
sözleri anlatılarak onlara reddiye, meydan okuyuş ve azarlar yapılıyor, insanları
ilk önce yarattığı gibi ikinci kez de yaratacağına ilişkin yüce Allah'ın güç ve
azametine deliller sunulup Kur'an övülüyor ve
önemine dikkat çekiliyor.
Sûrenin ayetlerinin
birbirine bağlantılı ve ahenk içerisinde oluşu bir bütün halinde nazil oluşana
işaret ediyor. Sürenin başlangıcında Taha sûresinden
sonra nazil olduğunu doğrulayan karineler bulunuyor.
81-82. ayetlerin
Medine'de nazil olduğu rivayel edilmiştir. Bu iki
ayetin öncesi ve sonra-sıyla birlikle konu ve düzen
olarak ahenk içerisinde oluşu rivayet konusunda kuşku oluşturmuştur.
Rahman ve Rahim Olan
Allah'ın Adıyla
1- Kıyamet kopluğu
vakit[1],
2- Onun
kopmasını yalanlayacak yoktur[2]'.
3- O,
aşağılatıcı ve yücelticidir[3]'.
4- Yer, şiddetle sarsıldığı'[4],
5- Dağlar didik didik
parçalandığı vakit'[5]',
6- Artık herşey saçılmış, foz olmuştur'[6].
Sunulan ayetler gelen
ayetler için Ön hazırlık niteliğindedir. Kıyamet gününün yalan ve yalanlama
olmaksızın vuku bulacağı vurgulanarak o günün Önemine dikkat çekiliyor. Kıyamet
gününün en önemli alameti olarak yeryüzünün .şiddetli bir şekilde sarsılacağı,
dağların didik ciidik parçalanarak havada savrulan
bir toz gibi olacağı haber veriliyor.
Bu tür mukaddime,
vurgu ve alametler birçok sûrede örneği geçtiği gibi
tekrarlan-lir.
m ısı ir.
7- Siz de
Kıyamette üç sınıf olacaksınız.[7]
8- Ashab-ı meymene. Ne hayırlı, ne
mübarek zâtlar'[8]...
9- Ashab-ı meş'eme[9]. Ne
uğursuz, bedbaht kimseler[10]...
10- Hayır İşlemekte öncüler, onlar öncüdürler.
Ayetler önceki
ayetleri takip etmeye devam ediyor. Şöyle ki ayetler; Kıyamet günü insanların
üç sınıfa ayrılacağını kaydediyor: Sağ ehli; bunlar kurtuluşa eren mü'minlcr. Sol ehli; bunlar, günahkar kafirler. Öncüler,
bunlar ise, mü'minlerden üstün derece sahibi olan
kimselerdir.
11- İşte yakınlık mertebesine ulaştıralanlar
bunlardır.
12- Ki, naim
cennetlerindedirler.
13- Geçmiş
ümmetlerden bir cemaat111,
14-
Sonrakilerden de biraz![11]
15- Mücevheratla
İşlenmiş tahtlar üzerinde'[12]',
16-
Üzerlerinde yaslanarak karşı karşıya oturacaklardır.
17-
Etraflarında ebediliğe erdirilmiş hizmetliler dolaşır'[13]'.
18- Sürahilerle[14]',
İbriklerle'[15], menba
şarabından dolu'[16]' kadehler[17].
19- Ondan
başları ağrımaz'[18]'. Sarhoş da olmazlar''[19]''.
20- Beğendiklerinden meyveler.
21-Canlarının
istediğinden kuşeti
22- Birde iri gözlü
huriler[20]'.
23- Salı inciler
gibi'[21]".
24- Bütün bunlar, yaptıkları amellere mükafat
içindir.
25- Onlar cennette ne bir boş laf işitirler[22]', ne
de günaha iten'[23].
26- Yalnız bir söz: "Selam, SelârrTdır,
Ayetler siyak üzere
devam ediyor. Öncülerin sonucunu vasfetmeyi içeriyor.
Bu öncüler, Allah'a yakın olan kimseler olup, açık ifadeler ve dikkat çekici
vasıflarla nitelendirilen büyük ve lüks nimetlerle ahirette
nimetieneceklcrdir. Onların nefsinde hoşnutluk ve
rahatlık, onları bunu elde etmeye itiyor. İşte ayetlerin hedefledikleri bunlar.
Yakınlık mertebesine
ermiş öncülerin kimliği hakkındaki söz geneldir. Ayette geçen
"evvelin" cümlesiyle önceki ümmetlerde yakınlık mertebesine ulaşmış
öncüler, "Ahirin" cümlesiyle de Muhammed ümmetindeki yakınlık
mertebesine ulaşmış öncülerin kasdedildiği rivayet
edilmiştir. Sonrakiler için "Kalil" (az
anlamında) ifadesinin kullanılması, önceki ümmetlerin toplam itibariyle daha
fazla olmalarından dolayıdır. Aynı şekilde "EvvciirTle
m üsl Uman I ardan yakınlık mertebesine ermiş
öncüler, "Âhirin" le de gelecek nesillerde müslümaniarın hidayeti üzere devam edenler olduğu rivayet
edilmiştir[24]
İbarelerin her iki
görüşe de ihtimal vermesiyle birlikte biz ikinci görüşü tercih ediyoruz. Çünkü
ele alman konuların tamamı Muhammed (s)'in daveti karşısında insanların
tutumları ile ilişkilidir. Bu davete icabet etmek için acele edenler, Tevbe süresindeki şu ayette olduğu gibi diğer ayetlerde
öncüler olarak nitelendirilmiştir: "Muhacir ve En-sar'dan
öne geçen öncüler ve onlara iyilik ve güzellikle uyanlardan Allah razı oldu; onlar
da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlar için, altından ırmaklar akan İçinde
ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu en büyük kurtuluştur" (Tevbe, 100), Karine-ler'de de
anlaşıldığı üzere anma. övgü ve vasfedilen nimetler
onlar içindir. Onlar övülmeye, saygı duyulmaya layık kimselerdir. Çünkü onlar Hz. Peygamberin davetine hemen kulak vererek O'nun
etrafında toplandılar, ona destek verdiler, küfrün öncülerinin kendilerine
yaptığı baskılara, eziyetlere, yalanlamalara, tehditlere, meydan okuyuşlara
göğüs gererek büyük bir başarı elde ettiler. Öyle ki, gerek bedevi, gerekse
şehirde yaşayan arapların büyük bir bölümünü
etkilediler.
"Kalilun mine'l Âhirin"
tabiri, ileri gelen öncüler mertebesine uluşmanm zorluğunuaçıklıyor. Hadid .sûresinde gelen bir ayet ise
bunu başka bir üslupla vurguluyor: "Size ne oluyor ki. mallarınızı Allah
yolunda harcamıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır- Sizden
Fetihten (Mekke'nin fethi) önce malını harcayıp savaşanlarla sonra harcayıp
savaşanlar bir değildir. Öncekilerin derecesi bunlardan daha büyüktür. Allah
hepsine de en güzelini va'delmiştir. Allah
yaptıklarınızdan haberlidir" (Hadid, W)
Bununla birlikte,
onlardan sonra gelip de davete kulak verenlere öncekilerin ulaştığı mertebeye salih amelle, tam bir iblasla ve
samimi arzuyla ulaşmak için yarışmaya teşvik yapılıyor.
Ayetlerde nefis yemek
ve şarap meclislerinin vasfına, özellikle de başağrısı
yaratmayan ve insanı sarhoş etmeyen içkinin vasfına dikat
çekiliyor. Bu tür vasfetmeler değişik münasebetlerde
tekrarlanmıştır. Görülüyor ki bu. Peygamber toplumundaki yerleşmiş içki
geleneği ve bunun kötü etkisiyle ilişkilidir. Burada şu vurgulanıyor: Cennette
olan lezzetler, yemekler dünyada bulunan benzerlerinden lamamen
farklıdır. İşte bunun için acı veren, sıkıntı çektiren kötü şeyleri (erkelmeye ve bunlardan çok çok
farklı olan şeylere teşvik yapılıyor.
27- Ashab-ı yemin (sağ ehli, amel defteri sağdan verilenler, yinine sadık, ahdine vefakâr! ne ashab-ı
yemin.
28- Dikensiz kirazlar[25] '
29-
(Kökünden tepesine kadar) Meyve ve dizili muzlar'[26]'
30- Uzun bir gölge içindelerim.[27]
31- Çağlayan
bir su başında
32-33- Bitip
tükenmeyen ve yasaklanmayan çok meyveler arasında.
34- Ve
yüksek döşekler üzerindeler'[28]'
35- Biz, o hurileri yepyeni yaraîmışızdıı[29].
36- Onları
hep bakire'[30].
37- Kocalarına aşık'[31]!,
hep bir yş
38- Ashab-ı yemin için...
39- Bir cemaat evvelki ümmetlerden
40- Bir cemaatte sonraki ümmetlerden.
Ayetler siyak üzere
devam ediyor, ashab-ı yemin'in cennetteki yerlerini,
hayatlarım ve nimetlerini açık ifadelerle övüyor.
Bu tasvir öncülerin
tasvirinden daha az cazibeli. Bunun hikmeti de açık olup eşyanın tabiatıyla
uygunluk arzediyor. Mü'minler
ameli alanda birbirlerinden farklıdırlar. Bunlardan kimi öncü kadroyu, kimisi
orta kadroyu ve kimisi de geri kadroyu oluşturmaktadır. Her biri ameli
alandaki farklılıklarına uygun bir biçimde Allah'ın rızası ve acıması bulunan
makamlarına ereceklerdir. "Bir grup öncekilerden", "Bir grup da
sonrakilerden" tabiri sağcıların sahasına girmektedir. Görüldüğü,
kadarıyla bu mertebedeki mü'-mİnlerin çoğu zaman
ekseriyeti oluşturdukları vurgulanıyor. Bu da işlerin karakterine uygundur.
Ayetler bu mertebede
olan kimseleri teşvik ediyor, güven veriyor. Allahu Teala mü'min kullarından salih amellerinin miktarı ne olursa olsun onu kabul ediyor,
ondan razı oluyor ve onun sahiplerine sevaplar veriyor.
41- Ashab-ı Şimal (Sol ehli) ne uğursuz, bedbaht kimseler.
42- İçlerine işleyen bir alev'[32]'ve
kaynar su ile'[33]',
43- Simsiyah
bir dumandan gölge İçindeler'[34]'.
44- Serin de
değil, faydalı da değil[35].
45- Çünkü
onlar, bundan önce keyiflerine düşkün idiler[36].
46- Ve en
büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı[37].
47- "Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın
kemik olduğumuz vakit mi? Hakikaten biz mi dirilecek miştz?
48- Evvelki atalarımız da mı?" diyorlardı.
Ayetler aynı minval
üzere devam ediyor. Sol ehlinden olan inkarcı kafir ve müşriklerin azap ve
durumlarını korkunç bir biçimde tasvir ederek onları azarlıyor.
Ayetler bunlara ek
olarak kafirlerin vahim sonuçlarını inceliyor. Kafirler küfür, inat ve günah
üzere ısrar ederek lüks yaşama dalmışlardı. Öldükten, toprak ve kemik olduktan
sonra kendilerinin ve babalarının tekrar dirileceğine dair yapdan
va'di yalanlıyorlardı.
Ayetlerde ve özellikle
de 45. ayette görüldüğü gibi söz birinci derecede liderlere ve zenginlere
yöneltiliyor. Genellikle lüks yaşama onlar dalıyorlar. Çünkü. Allah'ın davetine
yalanlama kampanyalarının öncülüğünü onlar yapıyorlar.
İfadelerde görüldüğü
gibi lüks, sahibinin ahırette cezasını çekeceği
günahlar grubundadır. Kişiyle imanının, salih
amelinin, Allah'a ve insanlara karşı yapması gereken yükümlülüklerinin arasını
açan lüks, israf, aşırılık ve beyinsizlik ifadesidir. Allah'ın sınırlarına
bağlı kalmayı ve hayatlarında itidal üzere olmalarını kaydeden A'raf sûresinin ŞU ayetleri müslümanlar
için uyan ve korkutma kabilindedir: "Ey Ademoğullan!
Her mescİdde güzel ve temiz elbisenizi alıp giyinin
ve bir de yiyiniz, içiniz İsraf etmeyiniz. Çünkü Allah müsrifleri sevmez. De ki
Allah'ın o kullarına çıkarıp sunduğu süsü ve n-zıklardun
temiz olanları kim haram kılmıştır? De ki: O dünya hayalında, iman edenler
içindir: Kıyamette de yine onlara hastır, İşte böylece bilen miller için
ayetlerimizi açıklıyoruz" (Araf. 31-32). "Elini boynuna bağlayıp
asma. onu büsbütün açma, sonra kınanır, pişmanlık içinde açıkta kalırsın"
(Isra. 29).
Kuran okuyan bir
kimsenin ahirei sevabı, azabı, olayları ve durumunun
tasvirindeki çeşitliliği hissetmesi gerekir. Burada kişiyi kuşkuya götürecek
bir şey görmüyoruz. Ba's. hesap sevap ve azap
konusunda gaybi inançların gerçeğiyle birlikte,
konumların tekrarlanması, münasebetlerin yenilenmesi, kaygılanmaya ve korkuya
teşvik için tergih, terhib,
müjdeleme ve uyarma yöniemicrinde çeşitlilik sözkonusudur. Ahiretteki nimet ve
azap tasvir edilirken, anlaşılması ve kafada canlandırılması için insanların
dünyada bildikleri ve kullandıkları kavramlara dayandırıldığına dikkat
çekiliyor. Çünkü insanlar ancak zihinlerinde şekillenen, müşâhâde,
duygu ve deneyimleri altında olan şeylerden etkilenebiliyorlar. Dolayısıyla bu
alandaki bilinenler ve kavramlar çeşitlilik gösterebilir. Uyarı müjdeleme, tergİp ve terhip konusunda
dünyevi hedefi gerçekleştirmek için hikmetin çeşitliliği gerektirdiğini
görüyoruz.
Bu sûrenin Taha sûresinden sonra nazil olduğunun sıhhati üzerine
karine olabilecek bir görüntüye dikkat çekiliyor. Taha
sûresi kafirleri azarlama, uyarma ve kimin hak üzere kimin batıl üzere
olduğunu yakinen bilecekleri güne dikkatlerini çekme
ile son buluyor. Bu sûre de o günü. insanların o günde dünyadaki amelleri ve
konumlarına uygun bir şekilde sonuçlarını tasvir ediyor.
49- De ki:
Hiç şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler!
50- Belirli
bir günün muayyen vaktinde mutlaka toplanacaklardır.
51- Sonra
siz, ey sapıtan lar, yalancılar.
52- Elbette bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz![38].
55- Ve ondan
karınlarınızı dolduracaksınız.
54- Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
55- Hem de susuz develer[39]
İçişi gibi içeceksiniz.
56- işte ceza günü onlara konukluk budur!..
Ayetler. Peygamber
(s)"e. ba's gününü inkar eden kafirlerin sözleri
ile ilgiii önceki ayetlerde "anlatılanlara cevap
vermesini emrediyor. Ayetler bu durum ve Önceki siyak üzere devam ediyor.
İler nesildeki bütün
insanların Allah tarafından bilinen günde bir araya geleceklerine dair Rabbani
bir vurgu yer alıyor. Yalancı kafirlerin o gün vahim bir akıbetle karşılaşacaklarım
açıklayan uyan bulunuyor. Öyle ki onlar o gün kannları
iyice dolana kadar zakkum ağacından yiyecekler, susuz develerin bitmek tükenmek
bilmeyen su içmeleri gibi kızgın sudan içecekler.
Bu ayetlerde varid olan yeni azap tasvirleri de Arapların kullandıkları
ve bildikleri kavramlardan bir başkasına dayanmaktadır. Çünkü onlar Kur'aıVla ilk muhatap olan kimseler olup. sözkonusu olanlar da onlardı. Kur'an
bununla sert uyarıda bulunmayı hedeflemiştir.
57- Sizi,
biz yarattık! Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?[40]
58- Söyleyin
bakalım, döktüğünüz meni nedir?[41]
59- Onu siz
mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
60- Aranızda ölümü biz takdir ettik. Ve bizim
önümüze geçilmez.
61- Kılıklarınızı değiştirmekten ve sizi
bilemeyeceğiniz bir şekilde yaratmaktan aciz değiliz[42].
62- Herhalde
ilk yaratılışınızı bildiniz. O halde düşünsenize.
63- Söyleyin
bakalım ektiğiniz tohumu.
64- Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz yoksa
bitiren biz mi-yızr
65- Dile5eydik o ekini çerçöp haline getirirdik
de'[43]
şaşar kalırdınız[44]'.
66-
"Doğrusu biz borçlandırılmışındır"[45].
67- "Daha doğrusu biz büsbütün mahrum
kaldık!."
68- Şimdi
söyleyin bakalım! İçtiğiniz suyu,
69- Onu
buluttan[46]' siz mi indirdiniz yoksa
indiren biz miyiz?
70- Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde
şükretsenize.
71- Söyleyin
bakalım yaktığınız ateşi[47],
72- Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan
biz miyiz?
73- Biz o ateşi bir İbret ve çöldeki yolculara
bir menfaat yaptık[48].
74- O halde
yüce Rabbinin ismiyle teşbih et.
Ayetler siyak üzere
devam ediyor. Hitap önceki ayetlerin konusu olan yalanlayıcı kafirlere
yöneliktir. İnkar edilen ve yalanlanan ba's konusunda
Allahu Tealanın gücünü
kanıtlama yoluyla uyanlar, vurgular ve eleştiriler yapılıyor:
Allahu Teala onları yaratmıştır:
Hâla tasdik etmiyorlar mı? Allah onları ikinci kez yaratmaya kadirdir. Neslin
sebebi olan meniyi onlar mı yarattı? Aralarında ölümü Allah yaratmıştır.
Allah'ın önüne kimse geçemez, Allah'a kimse galib gelemez. Allah istediği zaman kılıklarını değiştirebilir,
onları başka suretlerde yaratabilir ve bunu kimse engelleyemez. Allah
dilediğini yapar.
Ektikleri tohumlan
yerden onlar mı bitiriyor, yoksa onları meyvesiz çer çöp haline getirebilecek Allahu Teala mı? Şayet Allah onu
böyle yapsaydı onlar kendilerine dokunanlardan dolayı pişmanlık ve
şaşkınlıktan başka birşey yapamazlardı.
İçlikleri suyu
bulutlardan kendileri mi indirdi yoksa onu tatlı su halinde indirmeye kadir
olan Allah mı? Nasıl olur da Allah'ın nimetlerine şükrederek Onun rububiyetini tanımıyorlar?
Tutuşturdukları ateşi
ağaçtan onlar mı yarattı yoksa onu bütün insanlara bir muhtıra ve yolculara bir
menfaat yapan Allah mı?
Son ayet (74)
Peygamber (s) ya da genel olarak dinleyen mü'mirilere, yalanlayıcı kafirlerin açık hitap yoluyla Allah
hakkında yaptıkları iftiralar ve edepsizlikleri karşısında O'nu tenzih etme
emri veriliyor.
AycJ nazil olduğu şey hakkında güçlü olup kafirleri mahkum
etmekledir. Çünkü onlar. Allah'ın yeri ve gökleri yarattığım itiraf ediyorlar.
"Eğer onlara, 'gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan, 'çok güçlü, çok
üstün, herşeyi bilen Allah yarattı' derler" (Zuhruf 9), "Eğer onlara kendileri/ü kimin yarattığını
soracak olsan, e/bette Allah.,.' derler. O halde nasıl döndürülüyorsunuz?"
(Zuhruf, 87). Ayetlerin üslubu ve içerikleri
defalarca söylediğimiz şeyleri teyid ediyor.
75- Yıldızların mevkilerine yemin ederim ki,
76- Eğer bilirseniz bu yemin, gerçekten büyük bir
yemindir.
77- Muhakkak
ki o, bir Kur'an-ı Kerim'dir.
78- Bir kitapta saklıdır.
79- Ona
(ertemiz olanlardan başkası el süremez. 80-Âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmedir.
Görülüyor ki âyetler,
Peygamber (s)!e vahyedilen, insanlara tebliği ve bu
tebliğle de Allah tarafından bir Va'di içeren Kur'aırin bağlamışını vurgulamak için açıklayıcı ve peşpeşe gelmiştir. Şöyle ki ayetler yıldızların mevkileri
ile ilgili Rabbani bir yemin içeriyor. Eğer insanlar kâinatın sırlarını
bilseler bu büyük bir yemindir. Çünkü insaniara o va'dleri. Allah'ın gücü ve azameti ile ilgili kesin
kanıtları, ba's ve ahiret
gününün hakikatini içeren ayetleri okuyan Kur.'an âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmiş, temiz olanların dışında kimsenin dokunamadığı korunmuş bir
kitaplın
77-78. ayetlerin Burûe süresindeki 21-22. ayetlere benzediği görülüyor.
"Bilakis o, çok şerefli bir Kur'an'dir. Lcvh-i Mahfuz'dadır". Fark sadece birinde gizlenmiş
bir kitap, diğerinde ise. korunmuş bir kilap,
deniliyor. Bazı müfessirler[49]
ayetler de kullanılan her iki kelimenin de Lchv-i
Mahfuz anlamına geldiğini söylemişlerdir. Buradaki "kitap"
kelimesinin Buruc sûresinin tefsir akışı içerisinde
açıkladığımız "levh" kelimesi ile ilgili açıklamaları
leyid ettiğini görüyoruz. Kimi müfessirler "Ona
tertemiz olanlardan başkası el süremez" cümlesini meleklerin temizliğine
dikkat çekerek onlara döndürmüşlerdir. Kimi müfessirler de Kur'an'a
temiz olmayanların dokunamayacağını belirterek bunu insaniara
döndürmüşlerdir. Diğerleri ise bunun "mukavvebin
mel ekleri "nin dışındakiler için korunmuş
olduğunu kaydetmişlerdir. Meleklerin temiz ve temiz olmayanlar diye ikiye
ayrılmasını gerektiren üçüncü görüş değil de ilk iki görüş kabul edilebilir.
Birinci görüş için Abese süresindeki şu ayetler gözönündc
bulundurulabilir: "O, saygı duyulan, şerefli, tertemiz, yüce sahifelerdir. İyilik timsali saygı değer kâtiplerin
elleriyle (yazılmıştır). Kahrolası insan ne de nankördür" (Abese, 13-17).
İkinci görüş için ise büyük ve küçük hadesten
temizlenmemişlerin Kur'an'a dokunamayacaklarına dair
nebevi sünnette gelen uyanlar göz önünde bulundurulabilir. Fıkhî
görüşlerdeki farklılıklarla birlikte ikinci görüşü tercih etme durumunda
birinci olarak Kur'an'ın bölümleri ve sûreleri sahifeierden oluşmakla ve mushafla
korunmaktadır. Öncelikli olan ise hakkında Kuran ve Sünnet'te birçok delil
bulunandır.[50]
81- Şimdi
siz bu kelamı mı hor görüyorsunuz?'[51]
82- Ve
rızkınızı, tekzibiniz mi yapacaksınız?[52]
83- Can
boğaza dayandığı vakit[53].
84- Ki o vakit sizler bakar durursunuz.
85- Halbuki biz o kişiye sizden daha yakınız.
Lakin siz görmezsiniz.
86- Eğer cezalandırılmayacak iseniz'[54].
87- O ruhu'[55] geri
döndürseniz ys[56]
sanız!
88- Eğer Allah'ın yakınlarından İse
89- Artık
ona rahatlık, gi dır.
90- Ama
sağcılardan ise,
91- Sana
sağcılardan selam olsun!
92- Fakat o inkarcı sapkınlardan ise,
93- Ona da
kaynar sudan bir konukluk!..
94- Bir de cehenneme atılış!..
95- İşte kesin gerçek budur!
96- O halde
Rabbini o büyük ismiyle teşbih et.
Ayetler aynı siyak
üzere devam ediyor. Hitap, önceki ayetlerde olduğu gibi yalancı ıfirlere yöneliktir. Hâlâ Allah'ın ba's
günü üzerindeki kudretini doğrulama konusunda kuşku mu duyuyorlar? Allah'ın
ayetlerini, delillerini ve vurgularını işittikten sonra hâlâ yalanlama ve inkar
etme üzerinde ısrar mı ediyorlar? Allah'ın nimetlerine şükretme yerine iyiliklerdeki
bu payları mı yalanlıyorlar? Şayet doğru sözlüler iseniz ruhunuz can boğazına
çıktığı zaman onu tekrar geri döndürün. Siz hayatınız ve mematıntzda
Allah'ı borçlu çıkaramazsınız? Bütün bunları yapmaktan acizsiniz. Siz ölüm
acıları esnasında size en fazla yakın olan sahibinize bakmakla yetindiniz.
Ayetlerdeki diğer
yeminlere gelince, her ölenin sonucunu hatırlatın açıklamalar içeriyor. Eğer
ölen kimse sağcılar sınıfında ise ona selâm ve ikramlar vardır. Yalancılar ve
sapıklar sınıfında ise onun sonucu ateş ve kızgın sudur.
Ayetler, bu sonucun
gerçekliğini belirten vurgularla son buluyor. Hiç kuşkusuz bu sonuç
gerçekleşecektir. Sonra ayetlerde ikinci bir şey daha var. O da,
yalanlayıcıların ve sapıkların söyledikleri karşısında Allahu
Teala'nm tenzih ve takdir edilmesidir.
Sonuç karekteri, daha Önceki sûrelerde de tekrarlandığı gibi bu
bölümde de açıktır. Sûrede baştarafa dönülüyor. Öyle
ki, başlangıçla kapanış arasında benzerlik var. Nitekim bu görüldüğü gibi Kuı'anî diziliş tablolarından bir tablodur.
Asıl kabul ettiğimiz mushaf 81-82. ayetlerin Medeni olduğunu zikretmiştir. Bu da
garip bir şeydir. Çünkü ayetler .siyak, sibak ve konu yönünden öncesi ve
sonrasıyla tamamen ahenk içerisindedir. Dolayısıyla rivayette kuşku yaratıyor.
Sûrenin bütün bölümleri
Peygamber (s)'le kafirler arasında Özellikle de ba's ve uh-revi
cezayı inkar etmeleri konusunda geçen şidddetii
mücadele tablolarını içeriyor.
[1] el-Vakıa Önemli
bir olayı niteleyen bir kelimedir. Burada ise Kıyamet gününden kinayedir.
[2] Kâzihe Ya
gerçekleşmesi konusunda hiç yalan yoktur anlamında, ya
dü koptuğu zaman onu kimse yalanlayamaz anlamında.
[3] Hafklatun Râfiatım Kimilerini indirici kimilerini yükseltici.
[4] Ruccet Şiddetlice hareket
ettirme, sarsma.
[5] Büsset Parçalanma, bölünme.
[6] Hehaen Miinhesse
Havada yayılmış ufacık toz zerreleri.
[7] Eivâcan Sınıflar.
[8] Ashabu'l Meymene
Sağ ehli, sağcılar. Bu kavramın anla-mıyla ilızili açıklama geçti.
[9] Ashabu'l Meşeme Sol ehli. solcular. Bu kavramın anlamıyla
ilgili açıklama da geçti.
[10] Harf-i mâ Sağ ehli ve sol
ehli cümlelerindeki "ma" harfi ya öncekilerini Övme, sonrakilerini korkulma ya da her ikisinin de durumuyla ilgili olacak şeyleri taaccub eime.
[11] Sîi/le
Cemaat, grup
[12] Mevdune "Vadene1'
kökünden gelmekledir. İşlenmiş zırh demektir. Burada övgü kelimesi ile
mücevheratın güzel yapılışı kastedilmiştir. Bir rivayetle ise bu kelimenin
altın iplerle işlenmiş, dokunmuş anlamında olduğu söylenmiştir.
[13] Muhalledûn Halleri üzerine
hiç değişmeden devam etmeleridir. Küpelerle süslü olanlar, olduğu söylenmiştir.
Çünkü ("el-hÜde") Zemah-şerî'nin dediği gibi küpe anlamına da gelir.
[14] Ekvâh "KulV* un çoğuludur. Ağzı geniş olan kadeh anlamına gelir.
[15] İbrik Kulpu ve ağızlığı olan bardak.
[16] Mam Dolu dolu
akan su.
[17] el-Ka's Şarapla dolu kadeh.
[18] La Yusaddeune Onlarda baş
ağrısı yapmaz.
[19] La Yunzifûne Akılarını
götürmez, sarhoş etmez.
[20] Hûrun'in Kadınların gözleri vasfediliyor. İri gözlü, büyük gözSü
huriler anlamına geliyor.
[21] elrMeknun Gizli olan, elle
dokunulmayan,
[22] Lağven Lüzumsuz, gereksiz,
boş.
[23] Te'siman Günahla suçlama,
kınama ve azarlama.
[24] Bkz. Taberi,
İbn Kesir, Keşşaf, Tabersi
ve Hazin Tefsirleri.
[25] Sıdrin Mahdııd
Dikensiz dal. Burada maksat sağcılar için hazırlanmış cennetin nitelenmesidir.
Çünkü cennetteki ağaçlarda diken yoktur. "Sidr"
ise kiraz ağacı demektir.
[26] Talhin Mendud
"Mendildim" birbirine girmiş anlamındadır. "Talh"
ise bir meyve olup, muz olduğu söylenmiştir. Öyle ki muzlar sal-kımda birbirine girmişler.
[27] Zillin Memdnd Kaybolmayan
sürekli gölge.
[28][28] Furuşin Merfûâ
Cümlenin bu ayeti takip eden ayetlerde nitelendirilen kadınlardan kinaye olduğu
söylenmiştir. Çünkü kadın ondan yatak yerine kinaye olunur." Bkz. Keşşaf. Ehli
cennetin uzandıkları yatakların yere olan yüksekliğini övme kabilinde olduğunu
da söyleyenler olmuştur.
[29] Uma Ense' nâhunne İnşâenj Onları yeni
bir yaratılışla yarattık. Zamir kadınlara dönmektedir. Delili ise bu ayetteki
gelen vasıfların karinesi. Bazı müfessirler bu ve sonraki ayetlerin"
( ) cümlesinde kas-dcdİlenin kadınlar olduğuna karine, demişlerdir.
[30] Uruben Arib'in çoğulu
olup, kocası için sevilen oyun anlamına gelir.
[31] Etrâben Turab'ın
çoğuludur. Kelime asıl itibariyle arkadaş, benzer anlamına gelir. Burada ise
aynı yasta olan anlamındadır.
[32] Semum Çok sıcak rüzgâr,
alev.
[33] Hamim Kaynar su.
[34] Yahmum Simsiyah duman.
[35] La Baridin ve'la Kerim B ada gölgenin niteliği kas-dcdilerck
ne soijuk ne de eza verici olmadığı belirtiliyor.
[36] Mütfrefi Rahatlık ve lüks
içinde olanlar.
[37] el-Hınsi'l Azim "el hıns", ahdi bozmak, günah ve suç işlemek anlamına
gelir. "Hınsu'l AzhrTden
maksat ise, küfür ve şirk demektir.
[38] Şecerem-z Zakkum Hicaz'da çok dikenli ve meyvesinin
acı oluşuyla tanınan bir ağaç adıdır.
[39] el-Him Suyun olmadığı bir
yerde su sevdasına kapılmış, susuz bir deve demektir.
[40] Lev la Bu ayetlerde kınama
için kullanılıp "hâlâ" anlamındadır.
[41] Tumnun Nesîle
sebep olan'maniyi döküyorsunuz.
[42] Vema Nahnu
Mesbukgine ale en Tübeddilek Emsaleküm ve Nun Şiekum fi ma lata lemune Yani ,Allah sizi benzerlerinizle değiştilibilir
,sizi başka Şekillere çevirebilir; O'nu âciz b.rakamazsm.z,
O'na üstün ge.emezsiniz na hiç kimse engel olamaz. O Allah, sizi başka hal ve
vasıfta veyahut da başka yerlerde yaratır da bundan haberiniz olmaz.
[43] Mutama Kırık dökük, ufak çöp parçası.
[44] Tefekkehune Olanlara
şaşırırdınız, bitkin düşerdiniz ve söylenirdiniz.
[45] İıvıa I e Muğremune Biz, tâbi olanlarımızı ve nafakamızı zarara
uğratmışız.
[46] el-Muzni Bu kelimenin
müfredi "el mezne" olup bulut anlamına
gelir.
[47] Türsün Ateş yakmak için kıvılcım çıkarma.
[48] el-Mukvin Bu kelime
"el-ikvâ"dan türemiş olup, asıl itibariyle
boşluk demektir. Burada ise ya boş çölde yürüyen ya da karnında yemek bulunmayan anlamına gelir.
[49] Bkz. Tabersı.
Mecmeu'l Beyan.
[50] Bkz. Kur'an-ül Mecid adlı kitabımız.
[51] Mudhiriıtn O'nu
yalanlıyorsunuz, O'nun hakkında kuşku ediyorsunuz.
[52] Tecahıne Rızkakum
Ennekum Tukez-zihun Allah'ın size verdiği nziklara
şükretme görevini; kesin olan şeyi yalanlıyorsunuz. Ya
da hayırdan bütün nasibinizi veya bütün görevinizi, Allah'ın olmasını te'kid ettiği konulan yalanlıyorsunuz.
[53] Lev/â Burada kınama ve
meydan okuyuş için kullanılıp "hâlâ" anlamındadır.
[54] Gayra Medinin Ceza için
diriltilmeyecekseniz, ya da bayatta ve mematla hiç
kimseye borçlu değilseniz.
[55] Ruh Burada rahat ve rahmet anlamında kullanılmıştır.
[56] Tcrciuneha Zamir, ruhun canboğazına geldiği kimseye dönmektedir.