VAKIA SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Öncüler. 3

Yemek ve Şarap Meclislerinin Vasfı 3

Ashab-i Yemin (Sağ Ehli) 4

Lüks Yaşamm Akıbeti 5

Ahiretteki Nimet Ve Azap Tasvirlerinin Çeşitliliği 5

Vakıa Sûresinin Tâ-Ha Sûresinden Sonra Nazil Olduğunun Karinesi 5

"Muhakkak Ki O, Bir Kur'an-I Kerim'dir. Bir Kitapta Saklıdır". 7


VAKIA SÛRESİ

 

Kurandaki Sıram.        : 56

Nüzul Sırası                : 42

Ayet Sayısı                 : 96

İndiği Dönem             : Mekke        

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede ahiret gerçeği vurgulanarak insanların oradaki yerleri vasfediliyor. Ahireti ya­lanlayanların sözleri anlatılarak onlara reddiye, meydan okuyuş ve azarlar yapılıyor, in­sanları ilk önce yarattığı gibi ikinci kez de yaratacağına ilişkin yüce Allah'ın güç ve azame­tine deliller sunulup Kur'an övülüyor ve önemine dikkat çekiliyor.

Sûrenin ayetlerinin birbirine bağlantılı ve ahenk içerisinde oluşu bir bütün halinde nazil oluşana işaret ediyor. Sürenin başlangıcında Taha sûresinden sonra nazil olduğunu doğ­rulayan karineler bulunuyor.

81-82. ayetlerin Medine'de nazil olduğu rivayel edilmiştir. Bu iki ayetin öncesi ve sonra-sıyla birlikle konu ve düzen olarak ahenk içerisinde oluşu rivayet konusunda kuşku oluş­turmuştur.

 

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

1-  Kıyamet kopluğu vakit[1],

2- Onun kopmasını yalanlayacak yoktur[2]'.

3- O, aşağılatıcı ve yücelticidir[3]'.

4-  Yer, şiddetle sarsıldığı'[4],

5-  Dağlar didik didik parçalandığı vakit'[5]',

6- Artık herşey saçılmış, foz olmuştur'[6].

 

Sunulan ayetler gelen ayetler için Ön hazırlık niteliğindedir. Kıyamet gününün yalan ve yalanlama olmaksızın vuku bulacağı vurgulanarak o günün Önemine dikkat çekiliyor. Kıyamet gününün en önemli alameti olarak yeryüzünün .şiddetli bir şekilde sarsılacağı, dağların didik ciidik parçalanarak havada savrulan bir toz gibi olacağı haber veriliyor.

Bu tür mukaddime, vurgu ve alametler birçok sûrede örneği geçtiği gibi tekrarlan-lir.

m ısı ir.

 

7- Siz de Kıyamette üç sınıf olacaksınız.[7]

8- Ashabmeymene. Ne hayırlı, ne mübarek zâtlar'[8]...

9-  Ashabmeş'eme[9]. Ne uğursuz, bedbaht kimseler[10]...

10-  Hayır İşlemekte öncüler, onlar öncüdürler.

 

Ayetler önceki ayetleri takip etmeye devam ediyor. Şöyle ki ayetler; Kıyamet günü insanların üç sınıfa ayrılacağını kaydediyor: Sağ ehli; bunlar kurtuluşa eren mü'minlcr. Sol ehli; bunlar, günahkar kafirler. Öncüler, bunlar ise, mü'minlerden üstün derece sa­hibi olan kimselerdir.

 

11-  İşte yakınlık mertebesine ulaştıralanlar bunlardır.

12-  Ki, naim cennetlerindedirler.

13- Geçmiş ümmetlerden bir cemaat111,

14- Sonrakilerden de biraz![11]

15- Mücevheratla İşlenmiş tahtlar üzerinde'[12]',

16- Üzerlerinde yaslanarak karşı karşıya oturacaklardır.

17- Etraflarında ebediliğe erdirilmiş hizmetliler dolaşır'[13]'.

18-  Sürahilerle[14]', İbriklerle'[15], menba şarabından dolu'[16]' kadehler[17].

19- Ondan başları ağrımaz'[18]'. Sarhoş da olmazlar''[19]''.

20-  Beğendiklerinden meyveler.

21-Canlarının istediğinden kuşeti

22- Birde iri gözlü huriler[20]'.

23- Salı inciler gibi'[21]".

24-  Bütün bunlar, yaptıkları amellere mükafat içindir.

25-  Onlar cennette ne bir boş laf işitirler[22]', ne de günaha iten'[23].

26-  Yalnız bir söz: "Selam, SelârrTdır,

 

Ayetler siyak üzere devam ediyor. Öncülerin sonucunu vasfetmeyi içeriyor. Bu ön­cüler, Allah'a yakın olan kimseler olup, açık ifadeler ve dikkat çekici vasıflarla nitelen­dirilen büyük ve lüks nimetlerle ahirette nimetieneceklcrdir. Onların nefsinde hoşnutluk ve rahatlık, onları bunu elde etmeye itiyor. İşte ayetlerin hedefledikleri bunlar.

 

Öncüler

 

Yakınlık mertebesine ermiş öncülerin kimliği hakkındaki söz geneldir. Ayette geçen "evvelin" cümlesiyle önceki ümmetlerde yakınlık mertebesine ulaşmış öncüler, "Ahi­rin" cümlesiyle de Muhammed ümmetindeki yakınlık mertebesine ulaşmış öncülerin kasdedildiği rivayet edilmiştir. Sonrakiler için "Kalil" (az anlamında) ifadesinin kulla­nılması, önceki ümmetlerin toplam itibariyle daha fazla olmalarından dolayıdır. Aynı şekilde "EvvciirTle m üsl Uman I ardan yakınlık mertebesine ermiş öncüler, "Âhirin" le de gelecek nesillerde müslümaniarın hidayeti üzere devam edenler olduğu rivayet edilmiş­tir[24]

İbarelerin her iki görüşe de ihtimal vermesiyle birlikte biz ikinci görüşü tercih edi­yoruz. Çünkü ele alman konuların tamamı Muhammed (s)'in daveti karşısında insanla­rın tutumları ile ilişkilidir. Bu davete icabet etmek için acele edenler, Tevbe süresindeki şu ayette olduğu gibi diğer ayetlerde öncüler olarak nitelendirilmiştir: "Muhacir ve En-sar'dan öne geçen öncüler ve onlara iyilik ve güzellikle uyanlardan Allah razı oldu; on­lar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlar için, altından ırmaklar akan İçinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu en büyük kurtuluştur" (Tevbe, 100), Karine-ler'de de anlaşıldığı üzere anma. övgü ve vasfedilen nimetler onlar içindir. Onlar övül­meye, saygı duyulmaya layık kimselerdir. Çünkü onlar Hz. Peygamberin davetine he­men kulak vererek O'nun etrafında toplandılar, ona destek verdiler, küfrün öncülerinin kendilerine yaptığı baskılara, eziyetlere, yalanlamalara, tehditlere, meydan okuyuşlara göğüs gererek büyük bir başarı elde ettiler. Öyle ki, gerek bedevi, gerekse şehirde yaşa­yan arapların büyük bir bölümünü etkilediler.

"Kalilun mine'l Âhirin" tabiri, ileri gelen öncüler mertebesine uluşmanm zorluğunuaçıklıyor. Hadid .sûresinde gelen bir ayet ise bunu başka bir üslupla vurguluyor: "Size ne oluyor ki. mallarınızı Allah yolunda harcamıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır- Sizden Fetihten (Mekke'nin fethi) önce malını harcayıp savaşanlarla sonra harcayıp savaşanlar bir değildir. Öncekilerin derecesi bunlardan daha büyüktür. Allah hepsine de en güzelini va'delmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberlidir" (Hadid, W)

Bununla birlikte, onlardan sonra gelip de davete kulak verenlere öncekilerin ulaştığı mertebeye salih amelle, tam bir iblasla ve samimi arzuyla ulaşmak için yarışmaya teşvik yapılıyor.

 

Yemek ve Şarap Meclislerinin Vasfı

 

Ayetlerde nefis yemek ve şarap meclislerinin vasfına, özellikle de başağrısı yaratma­yan ve insanı sarhoş etmeyen içkinin vasfına dikat çekiliyor. Bu tür vasfetmeler değişik münasebetlerde tekrarlanmıştır. Görülüyor ki bu. Peygamber toplumundaki yerleşmiş içki geleneği ve bunun kötü etkisiyle ilişkilidir. Burada şu vurgulanıyor: Cennette olan lezzetler, yemekler dünyada bulunan benzerlerinden lamamen farklıdır. İşte bunun için acı veren, sıkıntı çektiren kötü şeyleri (erkelmeye ve bunlardan çok çok farklı olan şey­lere teşvik yapılıyor.

 

27- Ashab-ı yemin (sağ ehli, amel defteri sağdan verilenler, yinine sadık, ahdine vefakâr! ne ashab-ı yemin.

28-  Dikensiz kirazlar[25] '

29- (Kökünden tepesine kadar) Meyve ve dizili muzlar'[26]'

30-  Uzun bir gölge içindelerim.[27]

31- Çağlayan bir su başında

32-33- Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan çok meyveler arasında.

34- Ve yüksek döşekler üzerindeler'[28]'

35-  Biz, o hurileri yepyeni yaraîmışızdıı[29].

36- Onları hep bakire'[30].

37-  Kocalarına aşık'[31]!, hep bir

38- Ashab-ı yemin için...

39-  Bir cemaat evvelki ümmetlerden

40-  Bir cemaatte sonraki ümmetlerden.

 

Ayetler siyak üzere devam ediyor, ashab-ı yemin'in cennetteki yerlerini, hayatlarım ve nimetlerini açık ifadelerle övüyor.

 

Ashab-i Yemin (Sağ Ehli)

 

Bu tasvir öncülerin tasvirinden daha az cazibeli. Bunun hikmeti de açık olup eşyanın tabiatıyla uygunluk arzediyor. Mü'minler ameli alanda birbirlerinden farklıdırlar. Bun­lardan kimi öncü kadroyu, kimisi orta kadroyu ve kimisi de geri kadroyu oluşturmakta­dır. Her biri ameli alandaki farklılıklarına uygun bir biçimde Allah'ın rızası ve acıması bulunan makamlarına ereceklerdir. "Bir grup öncekilerden", "Bir grup da sonrakiler­den" tabiri sağcıların sahasına girmektedir. Görüldüğü, kadarıyla bu mertebedeki mü'-mİnlerin çoğu zaman ekseriyeti oluşturdukları vurgulanıyor. Bu da işlerin karakterine uygundur.

Ayetler bu mertebede olan kimseleri teşvik ediyor, güven veriyor. Allahu Teala mü'min kullarından salih amellerinin miktarı ne olursa olsun onu kabul ediyor, ondan razı oluyor ve onun sahiplerine sevaplar veriyor.

41- Ashab-ı Şimal (Sol ehli) ne uğursuz, bedbaht kimseler.

42-  İçlerine işleyen bir alev'[32]'ve kaynar su ile'[33]',

43- Simsiyah bir dumandan gölge İçindeler'[34]'.

44- Serin de değil, faydalı da değil[35].

45- Çünkü onlar, bundan önce keyiflerine düşkün idiler[36].

46- Ve en büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı[37].

47-  "Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğu­muz vakit mi? Hakikaten biz mi dirilecek miştz?

48-  Evvelki atalarımız da mı?" diyorlardı.

 

Ayetler aynı minval üzere devam ediyor. Sol ehlinden olan inkarcı kafir ve müşrik­lerin azap ve durumlarını korkunç bir biçimde tasvir ederek onları azarlıyor.

Ayetler bunlara ek olarak kafirlerin vahim sonuçlarını inceliyor. Kafirler küfür, inat ve günah üzere ısrar ederek lüks yaşama dalmışlardı. Öldükten, toprak ve kemik olduk­tan sonra kendilerinin ve babalarının tekrar dirileceğine dair yapdan va'di yalanlıyorlar­dı.

Ayetlerde ve özellikle de 45. ayette görüldüğü gibi söz birinci derecede liderlere ve zenginlere yöneltiliyor. Genellikle lüks yaşama onlar dalıyorlar. Çünkü. Allah'ın dave­tine yalanlama kampanyalarının öncülüğünü onlar yapıyorlar.

 

Lüks Yaşamm Akıbeti

 

İfadelerde görüldüğü gibi lüks, sahibinin ahırette cezasını çekeceği günahlar gru­bundadır. Kişiyle imanının, salih amelinin, Allah'a ve insanlara karşı yapması gereken yükümlülüklerinin arasını açan lüks, israf, aşırılık ve beyinsizlik ifadesidir. Allah'ın sı­nırlarına bağlı kalmayı ve hayatlarında itidal üzere olmalarını kaydeden A'raf sûresinin ŞU ayetleri müslümanlar için uyan ve korkutma kabilindedir: "Ey Ademoğullan! Her mescİdde güzel ve temiz elbisenizi alıp giyinin ve bir de yiyiniz, içiniz İsraf etmeyiniz. Çünkü Allah müsrifleri sevmez. De ki Allah'ın o kullarına çıkarıp sunduğu süsü ve n-zıklardun temiz olanları kim haram kılmıştır? De ki: O dünya hayalında, iman edenler içindir: Kıyamette de yine onlara hastır, İşte böylece bilen miller için ayetlerimizi açık­lıyoruz" (Araf. 31-32). "Elini boynuna bağlayıp asma. onu büsbütün açma, sonra kına­nır, pişmanlık içinde açıkta kalırsın" (Isra. 29).

 

Ahiretteki Nimet Ve Azap Tasvirlerinin Çeşitliliği

 

Kuran okuyan bir kimsenin ahirei sevabı, azabı, olayları ve durumunun tasvirindeki çeşitliliği hissetmesi gerekir. Burada kişiyi kuşkuya götürecek bir şey görmüyoruz. Ba's. hesap sevap ve azap konusunda gaybi inançların gerçeğiyle birlikte, konumların tekrarlanması, münasebetlerin yenilenmesi, kaygılanmaya ve korkuya teşvik için tergih, terhib, müjdeleme ve uyarma yöniemicrinde çeşitlilik sözkonusudur. Ahiretteki nimet ve azap tasvir edilirken, anlaşılması ve kafada canlandırılması için insanların dünyada bildikleri ve kullandıkları kavramlara dayandırıldığına dikkat çekiliyor. Çünkü insanlar ancak zihinlerinde şekillenen, müşâhâde, duygu ve deneyimleri altında olan şeylerden etkilenebiliyorlar. Dolayısıyla bu alandaki bilinenler ve kavramlar çeşitlilik gösterebilir. Uyarı müjdeleme, tergİp ve terhip konusunda dünyevi hedefi gerçekleştirmek için hik­metin çeşitliliği gerektirdiğini görüyoruz.

 

Vakıa Sûresinin Tâ-Ha Sûresinden Sonra Nazil Olduğunun Karinesi

 

Bu sûrenin Taha sûresinden sonra nazil olduğunun sıhhati üzerine karine olabilecek bir görüntüye dikkat çekiliyor. Taha sûresi kafirleri azarlama, uyarma ve kimin hak üze­re kimin batıl üzere olduğunu yakinen bilecekleri güne dikkatlerini çekme ile son bulu­yor. Bu sûre de o günü. insanların o günde dünyadaki amelleri ve konumlarına uygun bir şekilde sonuçlarını tasvir ediyor.

 

 

49- De ki: Hiç şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler!

50- Belirli bir günün muayyen vaktinde mutlaka toplana­caklardır.

51- Sonra siz, ey sapıtan lar, yalancılar.

52-  Elbette bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz![38].

55- Ve ondan karınlarınızı dolduracaksınız.

54-  Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.

55-  Hem de susuz develer[39] İçişi gibi içeceksiniz.

56-  işte ceza günü onlara konukluk budur!..

 

 

Ayetler. Peygamber (s)"e. ba's gününü inkar eden kafirlerin sözleri ile ilgiii önceki ayetlerde "anlatılanlara cevap vermesini emrediyor. Ayetler bu durum ve Önceki siyak üzere devam ediyor.

İler nesildeki bütün insanların Allah tarafından bilinen günde bir araya gelecekleri­ne dair Rabbani bir vurgu yer alıyor. Yalancı kafirlerin o gün vahim bir akıbetle karşıla­şacaklarım açıklayan uyan bulunuyor. Öyle ki onlar o gün kannları iyice dolana kadar zakkum ağacından yiyecekler, susuz develerin bitmek tükenmek bilmeyen su içmeleri gibi kızgın sudan içecekler.

Bu ayetlerde varid olan yeni azap tasvirleri de Arapların kullandıkları ve bildikleri kavramlardan bir başkasına dayanmaktadır. Çünkü onlar Kur'aıVla ilk muhatap olan kimseler olup. sözkonusu olanlar da onlardı. Kur'an bununla sert uyarıda bulunmayı he­deflemiştir.

 

57- Sizi, biz yarattık! Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?[40]

58- Söyleyin bakalım, döktüğünüz meni nedir?[41]

59- Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

60-  Aranızda ölümü biz takdir ettik. Ve bizim önümüze geçilmez.

61-  Kılıklarınızı değiştirmekten ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yaratmaktan aciz değiliz[42].

62- Herhalde ilk yaratılışınızı bildiniz. O halde düşünsenize.

63- Söyleyin bakalım ektiğiniz tohumu.

64-  Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz mi-yızr

65-  Dile5eydik o ekini çerçöp haline getirirdik de'[43] şaşar kalırdınız[44]'.

66- "Doğrusu biz borçlandırılmışındır"[45].

67-  "Daha doğrusu biz büsbütün mahrum kaldık!."

68- Şimdi söyleyin bakalım! İçtiğiniz suyu,

69- Onu buluttan[46]' siz mi indirdiniz yoksa indiren biz mi­yiz?

70-  Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretsenize.

71- Söyleyin bakalım yaktığınız ateşi[47],

72-  Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz mi­yiz?

73-  Biz o ateşi bir İbret ve çöldeki yolculara bir menfaat yaptık[48].

74- O halde yüce Rabbinin ismiyle teşbih et.

 

Ayetler siyak üzere devam ediyor. Hitap önceki ayetlerin konusu olan yalanlayıcı kafirlere yöneliktir. İnkar edilen ve yalanlanan ba's konusunda Allahu Tealanın gücünü kanıtlama yoluyla uyanlar, vurgular ve eleştiriler yapılıyor:

Allahu Teala onları yaratmıştır: Hâla tasdik etmiyorlar mı? Allah onları ikinci kez yaratmaya kadirdir. Neslin sebebi olan meniyi onlar mı yarattı? Aralarında ölümü Allah yaratmıştır. Allah'ın önüne kimse geçemez, Allah'a kimse galib gelemez. Allah istediği zaman kılıklarını değiştirebilir, onları başka suretlerde yaratabilir ve bunu kimse engel­leyemez. Allah dilediğini yapar.

Ektikleri tohumlan yerden onlar mı bitiriyor, yoksa onları meyvesiz çer çöp haline getirebilecek Allahu Teala mı? Şayet Allah onu böyle yapsaydı onlar kendilerine doku­nanlardan dolayı pişmanlık ve şaşkınlıktan başka birşey yapamazlardı.

İçlikleri suyu bulutlardan kendileri mi indirdi yoksa onu tatlı su halinde indirmeye kadir olan Allah mı? Nasıl olur da Allah'ın nimetlerine şükrederek Onun rububiyetini tanımıyorlar?

Tutuşturdukları ateşi ağaçtan onlar mı yarattı yoksa onu bütün insanlara bir muhtıra ve yolculara bir menfaat yapan Allah mı?

Son ayet (74) Peygamber (s) ya da genel olarak dinleyen mü'mirilere, yalanlayıcı kafirlerin açık hitap yoluyla Allah hakkında yaptıkları iftiralar ve edepsizlikleri karşı­sında O'nu tenzih etme emri veriliyor.

AycJ nazil olduğu şey hakkında güçlü olup kafirleri mahkum etmekledir. Çünkü on­lar. Allah'ın yeri ve gökleri yarattığım itiraf ediyorlar. "Eğer onlara, 'gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan, 'çok güçlü, çok üstün, herşeyi bilen Allah yarattı' derler" (Zuhruf 9), "Eğer onlara kendileri/ü kimin yarattığını soracak olsan, e/bette Allah.,.' derler. O halde nasıl döndürülüyorsunuz?" (Zuhruf, 87). Ayetlerin üslubu ve içerikleri defalarca söylediğimiz şeyleri teyid ediyor.

 

75-  Yıldızların mevkilerine yemin ederim ki,

76-  Eğer bilirseniz bu yemin, gerçekten büyük bir yemindir.

77- Muhakkak ki o, bir Kur'an-ı Kerim'dir.

78-  Bir kitapta saklıdır.

79- Ona (ertemiz olanlardan başkası el süremez. 80-Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

 

Görülüyor ki âyetler, Peygamber (s)!e vahyedilen, insanlara tebliği ve bu tebliğle de Allah tarafından bir Va'di içeren Kur'aırin bağlamışını vurgulamak için açıklayıcı ve peşpeşe gelmiştir. Şöyle ki ayetler yıldızların mevkileri ile ilgili Rabbani bir yemin içe­riyor. Eğer insanlar kâinatın sırlarını bilseler bu büyük bir yemindir. Çünkü insaniara o va'dleri. Allah'ın gücü ve azameti ile ilgili kesin kanıtları, ba's ve ahiret gününün haki­katini içeren ayetleri okuyan Kur.'an âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş, temiz olanla­rın dışında kimsenin dokunamadığı korunmuş bir kitaplın

 

"Muhakkak Ki O, Bir Kur'an-I Kerim'dir. Bir Kitapta Saklıdır"

 

77-78. ayetlerin Burûe süresindeki 21-22. ayetlere benzediği görülüyor. "Bilakis o, çok şerefli bir Kur'an'dir. Lcvh-i Mahfuz'dadır". Fark sadece birinde gizlenmiş bir ki­tap, diğerinde ise. korunmuş bir kilap, deniliyor. Bazı müfessirler[49] ayetler de kullanılan her iki kelimenin de Lchv-i Mahfuz anlamına geldiğini söylemişlerdir. Buradaki "kitap" kelimesinin Buruc sûresinin tefsir akışı içerisinde açıkladığımız "levh" kelimesi ile ilgili açıklamaları leyid ettiğini görüyoruz. Kimi müfessirler "Ona tertemiz olanlardan başka­sı el süremez" cümlesini meleklerin temizliğine dikkat çekerek onlara döndürmüşlerdir. Kimi müfessirler de Kur'an'a temiz olmayanların dokunamayacağını belirterek bunu insaniara döndürmüşlerdir. Diğerleri ise bunun "mukavvebin mel ekleri "nin dışındakiler için korunmuş olduğunu kaydetmişlerdir. Meleklerin temiz ve temiz olmayanlar diye ikiye ayrılmasını gerektiren üçüncü görüş değil de ilk iki görüş kabul edilebilir. Birinci görüş için Abese süresindeki şu ayetler gözönündc bulundurulabilir: "O, saygı duyulan, şerefli, tertemiz, yüce sahifelerdir. İyilik timsali saygı değer kâtiplerin elleriyle (yazıl­mıştır). Kahrolası insan ne de nankördür" (Abese, 13-17). İkinci görüş için ise büyük ve küçük hadesten temizlenmemişlerin Kur'an'a dokunamayacaklarına dair nebevi sün­nette gelen uyanlar göz önünde bulundurulabilir. Fıkhî görüşlerdeki farklılıklarla birlik­te ikinci görüşü tercih etme durumunda birinci olarak Kur'an'ın bölümleri ve sûreleri sahifeierden oluşmakla ve mushafla korunmaktadır. Öncelikli olan ise hakkında Kuran ve Sünnet'te birçok delil bulunandır.[50]

 

81- Şimdi siz bu kelamı mı hor görüyorsunuz?'[51]

82- Ve rızkınızı, tekzibiniz mi yapacaksınız?[52]

83- Can boğaza dayandığı vakit[53].

84-  Ki o vakit sizler bakar durursunuz.

85-  Halbuki biz o kişiye sizden daha yakınız. Lakin siz görmezsiniz.

86-  Eğer cezalandırılmayacak iseniz'[54].

87-  O ruhu'[55] geri döndürseniz ys[56] sanız!

88-  Eğer Allah'ın yakınlarından İse

89- Artık ona rahatlık, gi dır.

90- Ama sağcılardan ise,

91- Sana sağcılardan selam olsun!

92-  Fakat o inkarcı sapkınlardan ise,

93- Ona da kaynar sudan bir konukluk!..

94-  Bir de cehenneme atılış!..

95-  İşte kesin gerçek budur!

96- O halde Rabbini o büyük ismiyle teşbih et.

 

Ayetler aynı siyak üzere devam ediyor. Hitap, önceki ayetlerde olduğu gibi yalancı ıfirlere yöneliktir. Hâlâ Allah'ın ba's günü üzerindeki kudretini doğrulama konusunda kuşku mu duyuyorlar? Allah'ın ayetlerini, delillerini ve vurgularını işittikten sonra hâlâ yalanlama ve inkar etme üzerinde ısrar mı ediyorlar? Allah'ın nimetlerine şükretme ye­rine iyiliklerdeki bu payları mı yalanlıyorlar? Şayet doğru sözlüler iseniz ruhunuz can boğazına çıktığı zaman onu tekrar geri döndürün. Siz hayatınız ve mematıntzda Allah'ı borçlu çıkaramazsınız? Bütün bunları yapmaktan acizsiniz. Siz ölüm acıları esnasında size en fazla yakın olan sahibinize bakmakla yetindiniz.

Ayetlerdeki diğer yeminlere gelince, her ölenin sonucunu hatırlatın açıklamalar içe­riyor. Eğer ölen kimse sağcılar sınıfında ise ona selâm ve ikramlar vardır. Yalancılar ve sapıklar sınıfında ise onun sonucu ateş ve kızgın sudur.

Ayetler, bu sonucun gerçekliğini belirten vurgularla son buluyor. Hiç kuşkusuz bu sonuç gerçekleşecektir. Sonra ayetlerde ikinci bir şey daha var. O da, yalanlayıcıların ve sapıkların söyledikleri karşısında Allahu Teala'nm tenzih ve takdir edilmesidir.

Sonuç karekteri, daha Önceki sûrelerde de tekrarlandığı gibi bu bölümde de açıktır. Sûrede baştarafa dönülüyor. Öyle ki, başlangıçla kapanış arasında benzerlik var. Nite­kim bu görüldüğü gibi Kuı'anî diziliş tablolarından bir tablodur.

Asıl kabul ettiğimiz mushaf 81-82. ayetlerin Medeni olduğunu zikretmiştir. Bu da garip bir şeydir. Çünkü ayetler .siyak, sibak ve konu yönünden öncesi ve sonrasıyla ta­mamen ahenk içerisindedir. Dolayısıyla rivayette kuşku yaratıyor.

Sûrenin bütün bölümleri Peygamber (s)'le kafirler arasında Özellikle de ba's ve uh-revi cezayı inkar etmeleri konusunda geçen şidddetii mücadele tablolarını içeriyor.

 



[1] el-Vakıa  Önemli bir olayı niteleyen bir kelimedir. Burada ise Kıyamet gününden kinayedir.

[2] Kâzihe Ya gerçekleşmesi konusunda hiç yalan yoktur anlamın­da, ya koptuğu zaman onu kimse yalanlayamaz anlamında.

[3] Hafklatun Râfiatım Kimilerini indirici kimilerini yükseltici.

[4] Ruccet Şiddetlice hareket ettirme, sarsma.

[5] Büsset Parçalanma, bölünme.

[6] Hehaen Miinhesse Havada yayılmış ufacık toz zerreleri.

[7] Eivâcan Sınıflar.

[8] Ashabu'l Meymene Sağ ehli, sağcılar. Bu kavramın anla-mıyla ilızili açıklama geçti.

[9] Ashabu'l Meşeme  Sol ehli. solcular. Bu kavramın anlamıyla ilgili açıklama da geçti.

[10] Harf-i Sağ ehli ve sol ehli cümlelerindeki "ma" harfi ya öncekilerini Övme, sonrakilerini korkulma ya da her ikisinin de durumuyla ilgili olacak şeyleri taaccub eime.

[11] Sîi/le Cemaat, grup

[12] Mevdune "Vadene1' kökünden gelmekledir. İşlenmiş zırh de­mektir. Burada övgü kelimesi ile mücevheratın güzel yapılışı kastedilmiştir. Bir rivayetle ise bu kelimenin altın iplerle işlenmiş, dokunmuş anlamında ol­duğu söylenmiştir.

[13] Muhalledûn Halleri üzerine hiç değişmeden devam etmeleri­dir. Küpelerle süslü olanlar, olduğu söylenmiştir. Çünkü ("el-hÜde") Zemah-şerî'nin dediği gibi küpe anlamına da gelir.

[14] Ekvâh "KulV* un çoğuludur. Ağzı geniş olan kadeh anlamına gelir.

[15] İbrik Kulpu ve ağızlığı olan bardak.

[16] Mam Dolu dolu akan su.

[17] el-Ka's Şarapla dolu kadeh.

[18] La Yusaddeune Onlarda baş ağrısı yapmaz.

[19] La Yunzifûne Akılarını götürmez, sarhoş etmez.

[20] Hûrun'in Kadınların gözleri vasfediliyor. İri gözlü, büyük gözSü huriler anlamına geliyor.

[21] elrMeknun Gizli olan, elle dokunulmayan,

[22] Lağven Lüzumsuz, gereksiz, boş.

[23] Te'siman Günahla suçlama, kınama ve azarlama.

[24] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Keşşaf, Tabersi ve Hazin Tefsirleri.

[25] Sıdrin Mahdııd Dikensiz dal. Burada maksat sağcılar için hazırlanmış cennetin nitelenmesidir. Çünkü cennetteki ağaçlarda diken yok­tur. "Sidr" ise kiraz ağacı demektir.

[26] Talhin Mendud "Mendildim" birbirine girmiş anlamında­dır. "Talh" ise bir meyve olup, muz olduğu söylenmiştir. Öyle ki muzlar sal-kımda birbirine girmişler.

[27] Zillin Memdnd Kaybolmayan sürekli gölge.

[28][28] Furuşin Merfûâ Cümlenin bu ayeti takip eden ayetlerde nitelendirilen kadınlardan kinaye olduğu söylenmiştir. Çünkü kadın ondan yatak yerine kinaye olunur." Bkz. Keşşaf.  Ehli cennetin uzandıkları yatakların yere olan yüksekliğini övme kabilinde olduğunu da söyleyenler olmuştur.

[29] Uma Ense' nâhunne İnşâenj  Onları yeni bir yaratı­lışla yarattık. Zamir kadınlara dönmektedir. Delili ise bu ayetteki gelen vasıf­ların karinesi. Bazı müfessirler bu ve sonraki ayetlerin" (      ) cümlesinde kas-dcdİlenin kadınlar olduğuna karine, demişlerdir.

[30] Uruben  Arib'in çoğulu olup, kocası için sevilen oyun anlamına gelir.

[31] Etrâben Turab'ın çoğuludur. Kelime asıl itibariyle arkadaş, benzer anlamına gelir. Burada ise aynı yasta olan anlamındadır.

[32] Semum Çok sıcak rüzgâr, alev.

[33] Hamim Kaynar su.

[34] Yahmum Simsiyah duman.

[35] La Baridin ve'la Kerim B ada gölgenin niteliği kas-dcdilerck ne soijuk ne de eza verici olmadığı belirtiliyor.

[36] Mütfrefi Rahatlık ve lüks içinde olanlar.

[37] el-Hınsi'l Azim "el hıns", ahdi bozmak, günah ve suç iş­lemek anlamına gelir. "Hınsu'l AzhrTden maksat ise, küfür ve şirk demektir.

[38] Şecerem-z Zakkum Hicaz'da çok dikenli ve meyvesinin acı oluşuyla tanınan bir ağaç adıdır.

[39] el-Him Suyun olmadığı bir yerde su sevdasına kapılmış, susuz bir deve demektir.

[40] Lev la Bu ayetlerde kınama için kullanılıp "hâlâ" anlamındadır.

[41] Tumnun Nesîle sebep olan'maniyi döküyorsunuz.

[42] Vema Nahnu Mesbukgine ale en Tübeddilek Emsaleküm ve Nun  Şiekum fi ma lata lemune Yani ,Allah sizi benzerlerinizle değiştilibilir ,sizi başka Şekillere çevirebilir; O'nu âciz b.rakamazsm.z, O'na üstün ge.emezsiniz na hiç kimse engel olamaz. O Allah, sizi başka hal ve vasıfta veyahut da baş­ka yerlerde yaratır da bundan haberiniz olmaz.

[43] Mutama Kırık dökük, ufak çöp parçası.

[44] Tefekkehune Olanlara şaşırırdınız, bitkin düşerdiniz ve söyle­nirdiniz.

[45] İıvıa I e Muğremune Biz, tâbi olanlarımızı ve nafakamızı zarara uğratmışız.

[46] el-Muzni Bu kelimenin müfredi "el mezne" olup bulut anlamına gelir.

[47] Türsün Ateş yakmak için kıvılcım çıkarma.

[48] el-Mukvin Bu kelime "el-ikvâ"dan türemiş olup, asıl itibariyle boşluk demektir. Burada ise ya boş çölde yürüyen ya da karnında yemek bu­lunmayan anlamına gelir.

[49] Bkz. Tabersı. Mecmeu'l Beyan.

[50] Bkz. Kur'an-ül Mecid adlı kitabımız.

[51] Mudhiriıtn O'nu yalanlıyorsunuz, O'nun hakkında kuşku edi­yorsunuz.

[52] Tecahıne Rızkakum Ennekum Tukez-zihun Allah'ın size verdiği nziklara şükretme görevini; kesin olan şeyi ya­lanlıyorsunuz. Ya da hayırdan bütün nasibinizi veya bütün görevinizi, Al­lah'ın olmasını te'kid ettiği konulan yalanlıyorsunuz.

[53] Lev/â Burada kınama ve meydan okuyuş için kullanılıp "hâlâ" an­lamındadır.

[54] Gayra Medinin Ceza için diriltilmeyecekseniz, ya da ba­yatta ve mematla hiç kimseye borçlu değilseniz.

[55] Ruh Burada rahat ve rahmet anlamında kullanılmıştır.

[56] Tcrciuneha Zamir, ruhun canboğazına geldiği kimseye dön­mektedir.