64. DERS ZİHAR VE KEFARETİ 2

Âyetlerin Lafzi Tahlili 2

Ayetlerin İcmali Manaları 2

Âyetlerin Nü2ül Sebebleri 2

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 3

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler 4

Birinci Hüküm: Zıhar Talak Gibi Meşru Mudur? Haram Mıdır?. 4

İkinci Hüküm: Ziharda Hangi Hükümler Vardır?. 4

Üçüncü Hüküm: Ayetteki «Dediklerini Geri Almok»tan Maksat Nedir?. 5

Dördüncü Hüküm: Gayri Müsllm Zımmî Ve Kftabînîn Zihaf Yapması Sahih Midir?. 5

Beşinci Hüküm: Cariyeye De Zlhar Yapılabilir Mi?. 5

Altıncı Hüküm: Kadın Da Zfhar Yapabilir Mi?. 6

Yedinci hüküm:   Zihar anne He teşbihe mi mahsustur?. 6

Sekizinci Büküm: Zîhann Kefareti Nedir?. 6

Dokuzuncu Hüküm: Zihar Yapan Kimse Kefaret Vermeden Zevcesiyle Temasta Bulunursa Kefareti Ağırlaşır Mı?  7

Ayetlerden Alınacak Dersler 7

Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler 7

65. DERS RESULULLAH (SAV) İLE MAHREM KONUŞMANIN ADABI 7

Ayetlerin Lafzı Tahlili 8

Ayetlerin İcmali Manaları 8

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 8

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 8

Ayetlerdeki Şer'i Hükümler 9

Birinci Hüküm: Ayetteki “Meclisler”den Maksat Nedir?. 9

İkinci Hüküm: Bir Şahsın Yerlnds İzinsiz Olarak Oturmak Mubah Mıdır?. 9

Üçüncü Hüküm: Dışarıdan Gelen Alim, Fazıl Ve Salih Kişiye Ayağa Kalkmak Caiz Midir?. 10

Dördüncü Hüküm; Resulullah İle Mahrem Konuşmadan Önce Sadaka Vermek Vacîb Midir?. 11

Resulullah (sav)  İle Mahrem Konuşmanın Adabı 11

Âyetlerden Alınacak Dersler 11


64. DERS ZİHAR VE KEFARETİ

 

1- (Habibim) zevci hakkında seninle direşip duran, (nihayet halin­den) Allaha da şikayet etmekte olan (kadın)tn sözünü (umulduğu vecih ile) Allah dinlemiştir. Allah s İz in konuşmanızı (zaten) İşitiyordu. Çünkü Al­lah hakkıyla işitici, kemaliyle görücüdür.

2- İçinizden 2İhar yapagelenlerin karılan onların anaları değildir. Anaları kendilerini doğuranlardan başkası değildir. Şüphe yokkl onlar her halde cfrkln ve yalan bir taf söylüyorlar. Muhakkak ki Allah bağışlayıcı, çok yarhgayıcıdirti'                       

3- Kadınlardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar (için) birbiriyle temas etmezden evvel, bir köle azad etmek (la­zımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsanız hakkıyla ha­berdardır.

4- Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbiriyle temas etmezden evvel, fasılasız İki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse ottmtş yoksul (doyursun). (Kefaretteki) bu (hafifletme) Allaha ve peygamberine İman (da sebat) etmekte olduğunuz İçindir. Bu (hükümler) Allanın (tayin ettiği) had-lerdir. (Bunları kabul etmeyen) kafirler için ise elem verici azab vardır.

 

Âyetlerin Lafzi Tahlili

 

(Semlallâhu): Semi' ve basar, itim, İrade, kudret ve hayat gibi Allah (cc)'ın sıfatlandır. Semi'nin anlamı, bir kulağa sahlb olmadan sesleri duyan demektir.

(Tücâdîlüke): Kocası hakkında defaetle müracaat eden, direşen.

(Veteştekl): Şekva kökünden gelen bir fiildir. Şekva, sıkıntısını açığa vurmak, şikayet etmektir.

(Tahavürekümâ): Karşılıklı muhavere, konuşma.

(Yüzahirûne): Zihar. zehr kökünden gelir, sırt demektir. Istılahı manası İse, bir kimsenin karısına, «Sen bana anamın sırtı gibisin.» diyerek onu kendisine haram kılmaktır.

(Münkeren): İnkar kökünden gelir. Şeriatın haram kıldığı şeye denir.

(Zûren): Zur. yalan, açık batıl olan şey demektir.

(Fetahrîrüragabetin):  Tahrir, bir köleyi Allah için azad etmektir. Rakabe, boyun demektir. Buradaki manası, şahıs demektir.

(Yetemâssâ): Mes kökünden gelir, mes, birşeyl elle tutmaya denir, buradaki anlamı ise elmadır.

(Miskinen): Miskin, kendisini ve ailesini geçin­direcek mala sahip olmayan, çok yoksul.

(Hudud): Had'din çoğuludur. Had, İki şeyi birbirinden ayıran, tecavüz etmemesi için araya konulan şeye denir. Istılahtaki manası ise, Allah (cc)'ın günahla sevab arasına çizmiş olduğu sınırdır.

 

Ayetlerin İcmali Manaları

 

Allahu taala insanlara çok yakın ve herşeyi şüphesiz İşitendir. Dua va istekte bulunanlara İcabet eder.

Bir kadın Resulullah (sav)'a kocasını şikayete geldi. Kocası, cahiliyet dönemindeki gibi zihar yaparak kadtnı kendisine haram kılmıştı. Kadın sık sık Resulullah (sav)'a geliyor, şikayetlerde bulunuyor ve ziharın İs-lamdaki yerini öğrenmek istiyordu. Yerde ve gökte olan herşeyi bilen Allahu taalaya da şikayette bulunarak kimsesizliğini, bakımsızlığım arzettl. Kadı­nın yaşı ilerlemişti. Çocukları çok küçüktü. Onları kocasının yanına bırok-sa bakımsızlıktan, yanına alsa açlıktan ölürlerdi.

Resulullah (Sav) kendi başına bir hüküm vermez, Allahu taaladan ge­len vahye uyardı. Zihar hususunda da o zamana kadar herhangi bir vahiy gelmemişti. Bu sebeble kadına kesin bir cevap vermiyor, oyalıyordu. İşte Allahu taala bu zayıf ve kimsesiz kadının duasını kabul ederek vahyi İn­zal buyurdu. Resulullaha kadının kocasına şöyle demesi buyuruluyordu: Zihar yaptığın zevcen senin annen değildir. Senin annen ancak seni do­ğurandır. Seni doğurduğu için annen sana haramdır. Fakat Allah (cc)'ın sana helal kıldığı birşeyi sen kendine haram kılamazsın. Sen şeriatın sevmediği, yalan ve iftira olan bir söz söylemişsin. Bununla birlikte Cena­bı Allah hata edip dönenleri affeder, şer'î sınırları aşmayanlara mağfiret eder. Öyleyse sen Allah (cc)'ın peygamberine İnzal buyurduğu vahye uy.

Azad edecek bir kölesi olmayan, onu alacak zenginliğe de sahip ol­mayan kimse, yine zevcesi ile temas etmezden önce aralıksız İki ay oruç tutmalıdır. Eğer hastalık, yaşlılık gibi sebeblerle İki ay oruç tutmaya güç yetiremezse o zaman altmış yoksulu doyurmak zorundadır. İşte bu Allah (cc)'ın zihar için gönderdiği hükmüdür. Allahtn size meşru kıldığı sınır­larda durun, onu tecavüz etmeyin.

 

Âyetlerin Nü2ül Sebebleri      

 

1- Hz. Ayşe'den şöyle rivoyet edilmiştir: «Allahu taala bütün sesleri işitir. Bir kadın Resuluflah (sav)'a gelerek kocası hakkında şikayette bu­lundu. Ben evin bir tarafında onları dinliyor, fakat sözlerinin bir kısmını duyamıyordum. Kadın Resulullah (sav)'a, «Benim yaşım İlerledi, çocukla­rım ayrıldı, kocam zihar yaptı. Kocamı sana şikayet ediyorum.» diyordu. Kadın şikayetlerine Cebrail aleyhisselam bu âyetleri getirene kadar de­vam etti.» [1]

2  — Ibni Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Cahiliyet dönemin­de erkekler zevcelerine, «Sen bana anamın sırtı gib'sin.» diyerek onu ken­disine haram kılarlardı. İslâmdan sonra ilk defa Evs isminde bir sahabr zihar yapmış, fakat sonra pişman olmuştu.  Karısına,  «Git,  Resulullaha sor.» demişti. Kadın Resulullah (sav)'a sorduktan sonra bu âyetler nazil oldu. [2]

3  — Havlete bintl Malik bin Sa'lebe'den şöyle rivayet edilmiştir: «Ko­cam Evs bin Samid bana zihar yaptı. Ben de Resulullah (sav)'a giderek şikayet ettim. Resulullah. (sav) bana ısrarla, «Allah (cc)'tan kork, çünkü

,o senin amcaoğlundur.» diyordu. Fakat ben, «Zevci hakkında seninle dire­şip duran...» âyeti nazil olana kadar şikayete devam ettim. Âyet nazil ol­duktan sonra Resululloh (sav), «Kocan seninle temas etmezden evvel bir köle azad etsin.» Ben de. «Köle bulamaz.» dedim. Resulullah (sav). «Öy­leyse aralıksız iki ay oruç tulsün.» dedi. «Ya Resulullah. o yaşlıdır, o ka­dar oruç tutamaz.» dedim. Resulullah (sav), «öyleyse altmış miskin doyur­sun.» buyurdu. Resulullah (sav)'a, «Onun sadaka verecek birşeyl yoktur.» dedim. O zaman Resulullah (sav), «Ben ona altmış sa' hurma vereyim.» buyurdu. «Bir aitmiş sa' da ben veririm.» dedim. Resululloh (sav), «Güzel yaparsın. Sen onun yerine altmış yoksulu doyur ve amcaoğlunun yanına git.» buyurdu.» [3]

 

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler

 

Birinci incelik: Fahreddin Razh «Bu vaka. halktan umudu kesilen. kendisinin mühim İşi hususunda Allahtan başka yardımcısı olmayan kim­senin işini ancak Allahu taalamn yapacağına delalet eder. Çünkü Allah-(cc) herşeye kadirdir, herşeyi yapabilendir. Âyetteki, «Allah sizin konıışmanızı (zaten) işitiyordu.» İfadesi, Allahu taalamn her zaman her şeyi işittiğine delalet eder. O kadının hitapta Resulullah (sav)'Ia birlikte mu­hatap olması onu da bu hitap şerefine erdirmiştir. Bu cümlede «Allah» isminin iki kere tekrar edilmesi, müminlerin kalbine Atlanın heybetinin ilka edilmesi İçindir.» [4]

İkinci İncelik: İbni Munzır: «Cahiliyet döneminde erkekler kantarını, «Sen bana anamın sırtı gibisin.» sözüyle boşarlardı. Cahil İye Arapları ne­den «sırt» demişlerdir de başka bir uzvu zikretmemişlerdir. Halbuki diğer uzuvları anarak haram kılma daha uygundu. Çünkü sırt binek yeridir. Ka­dın da bir yerde erkeğin bineğidir, öyleyse, «Sen bana anamın sırtı gibi­sin?» ifadesiyle sanki, «Benim sana nikahla binmem, anama nikahla bin­mem gibi haramdır.» denilmek istenmiştir. Bundan ötürü «binek» yerine İstiare yoluyla «sırt» denilmiştir.» [5]

Fahreddin Razİ: «Zihar kelimesi sırt anlamına olan zehr kelimesinden alınmamıştır. Çünkü sırt, kadının zevk alınan uzvu değildir. Belki zihar ke­limesi yükseklik manasına olan zühr kelimesinden alınmıştır. Bu kelime Kur'andaki, «Artık onu aşmaya (en-yezherü) da güç yetiremedfler...» (Kehf; 97) âyetinde de yükseklik manasında kullanılmıştır. Bunun için de binilen herşeye zühr denilir. Çünkü ona binen yükseğe çıkmış olur. Bu mananın sıhhatine Arapların talakta kullandıkları «Ben ailemden İndim» İfadesi de delalet etmektedir. Bu İfade bir yükseklikten inmeyi dile geti­rir.» [6]

Üçüncü incelik; Zihar yapan kişi zevcesini annesine benzetiyor, «Be­nim annemdir» demiyor. O halde Kur'an bu sözü nasıl oluyor da «yakm» ve «çirkin» olarak vasıflandırıyor. Çünkü «Sen bana anamın sırtı gibisin», sözü ya karısının da annesi gibi haram olmasını haber vermektedir veya şu anda zevcem bana annem gibi haramdır anlamına gelmektedir. Eğer bu ifade geçmişteki bir hail haber veriyorsa yalan olmaktadır. Çünkü zev­cesi ona helal ve annesi ona ebediyyen haramdır. Helal olan blrşeyi ha­ram olan başka birşeye benzetmek yalandır. Bu yüzden âyet bu sözü «yalan» olarak zikretmiştir. Eğer-şimdiki zamanda kendisine haram etti­ğini söylemek istiyorsa yine yalandır. Çünkü bu durumda zihar sözü şeria­tın haram kıldığını İfade etmiş olmoktadır. Şeriat da böyle bir teşbihin harama sebeb olacağını söylemediğine göre, bu sözle haram hükmünü Isbat etmek'«yalan» ve iftira olmaktadır.»[7]

Dördüncü İncelik: Rivaye göre Hz. Ömer hilafeti zamanında eşeğe binil! olarak dolaşırken yaşlı bir kadına rastlar. Kadın Hz. Ömer'i durdu­rarak uzun uzun nasihat eder. «Ben seni çok eskiden beri tanınm. Hatta sen küçükken sana Ömercik denilirdi. Sonra büyüdün sana Ömer dediler. Şimdi de müminlerin emirl diyorlar. Halkın hususunda Allah (cc)'tan kork. Bil ki ölümü yokinen bilen kimse vaktini boşa harcamaktan korkar. Hesap vereceğini yakinen bilen kimse de azabtan korkar.» dedi., Hz. Ömer kadının sözlerini sonuna kadar dinledi. «Şu kadar zamandır bu kadın İcİn mi du­ruyorsun?» dediler. Hz. Ömer, «Allah (cc) ismi ile yemin ederim ki bu kadın beni sabahtan akşama kadar durdursa, farz namazlarının vakti hariç, dururum.» Bu kadının kim olduğunu biliyor musunuz? Bu kadın yedi kat göğün üstünde Allah (cc)'ın sözünü dinlediği kadındır. Alemlerin Rabbl olan Allah (cc) dinliyor da Ömer hiç dinlemez olur mu?» cevabını verdi. [8]

Beşinci incelik: İmam Tirmizİ, Seleme bir Satır el-Ensarî'den şöyle rivayet etmiştir: «Kadınlarla münasebet konusunda bana başka hiçbir er­keğe verilmeyen bir güç verilmişti. Ramazan oyı girlncl aileme yaklaşarak orucumu zayedirlm korkusuyla zevceme Ramazan sonuna kadar zihor yaptım. Bir gece ailem bana hizmet ederken dayanamayıp münasebette bulundum. Sabah olunca yakınlarıma giderek, «Benimle beraber Resulul-loh (sav)'a geliniz. Ona durumu arzedeyim.» dedim. «Hayır, sonra hakkı­mızda Kur'an inmesinden korkarız.» dediler. Bunun üzerine yantarmdon çıkarak Resululloh (sav)'a gittim. Durumu anlattım. «Bunu sen mi yaptın?» dedi. «Evet, bunu ben yaptım.» dedim. Resulullah (sav) tekrar, «Bunu sen mi?» buyurdu. «Bunu ben İşledim. İşte huzurunuzdayım. Hakkımda Allah (cc)'m hükmünü icra et. Buna muhakkak katlanacağım?» dedim. Resul-I ekrem (sav), «Bir köle azad et.» buyurdu. İki elimle gerdanıma vurarak «Sizi hak olarak gönderen Zat'a yemin ederim ki, bu gerdandan başkasına sahib olmayarak sabahladım.» dedim. Resulullah (sav), «p halde iki 07 oruç tut.» buyurdu. «Ya Resulullah, başıma gelen zaten oruç yüzünden gelmedi mi?» dedim. Resulullah (sav}, «O holde altmış yoksulu doyur.» buyurdu. «Seni hak ile gönderen Zat'a yemin ederim ki geceyi aç olarak geçirdik, akşam yemeğimiz yoktu.» dedim. Resul-I ekrem (sav), «Zürayk-oğuNarımn zekat memuruna gitve ono zekatı sana vermesini söyle. Bu zekattan kendi namına altmış yoksula bir vesak (altmış sa') hurma yedir. Gerisiyle de kendin ve iyalin için faydalan.» buyurdu. Bunun üzerine ce­maatimin yanına döndüm ve. «Sizin yanınızda darlık ve kötü görüş, Resulullah (sav)'ın yanında İse genişlik ve bereket buldum. Sizin zekatınızın bana verilmesini emretti. Haydi zekatı bana verfn.» dedim. Onlar da zekatı bana verdiler.» [9]                                                                                           

 

Âyetlerdeki Şer’i Hükümler

 

Birinci Hüküm: Zıhar Talak Gibi Meşru Mudur? Haram Mıdır?

 

Zihar cahiliyet döneminde talakın en ağır şekliydi. Çünkü ziharla zev­ce ebedi haram olan anne gibi ebedi haram kılınıyordu. Bu sebeble zihar yapan birisinin zevcesini tekrar alması hiçbir şekilde caiz değildir, islâm bu hükmü Ibtal etti. Ancak ziharın, kefalet verinceye kadar geçici bir ha-ramlığa sebeb olduğunu kabul etti. Cahiliyet dönemindeki gibi onu kesin bir talak kabul etmedi, öyleyse kişi zihar yapsa ve bundan maksadı talak bile olsa yaptığı talak değil yine zlhar olur. Eğer zevcesine talak yapsa ve bu talaktan maksadı zihar olsa, bu da zihar değil talaktır. Çünkü muteber olan niyet değil, sözdür.

Zihar, cahiliyet döneminde talaktı. Fakat hükmü İslâm tarafından neshedildi. Onun neshediien hükmüne dönülmesi caiz değildir. Hatta Evs bin Somid'in zlhar yaparken niyeti talaktı. Âyetin nüzulünden sonra Re­sulullah (sav) ona talakın değil, zlharın hükmünü icra etti. Çünkü zihar kendi hükmünde sarih bîr ifadedir. Onu kinaye yoluyla şer'î talaka hamlet­mek caiz değildir. Zira ziharın talak olma hükmü Allah (cc) tarafından neshedilmiştir. Uyulmaya değer olan da Allah (cc)'ın hükmüdür.

«Şüphe yok ki onlar herhalde   çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar.t

âyeti de zlhann haram olduğuna delalet eder. Hatta Şafii fukahasi ziharın kebairden olduğuna hükmetmişlerdir. Zira zlhar yapon kimse şeriata mu­halefet etmiş olur.

Ulema, ziharm haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu sebeble zihar yapmak caiz değildir. O bir yalan ve iftiradır. Üstelik zihar talaktan da farklıdır. Çünkü talak meşru, zihar ise yasaktır. Zlhar yapan kimse bü­yük bir günah işlemiş olur. Dolayısıyla onun kefaret vermesi farzdır.

 

İkinci Hüküm: Ziharda Hangi Hükümler Vardır?

 

Karısına zihar yapan kimse üzerine iki şey voctbtlr. Birincisi, kefaret verene kadar zevcesine yaklaşması haramdır. Çünkü Allahu taala, «Kadınlardan zfhar yoluyla ayrılmak İsteyip de sonra dediklerini geri olacak­lar (fçin) bfrtlrtyte temas etmezden evvel bir köle azad etmek (lazımdır).» buyurmuştur.

İkincisi, zlhor yapan kimse, pişman olarak zevcesini ger) almak İster­se kefaret vermesi farzdır. Zira Allahu taala, «Kadınlardan zihar yoluyla ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar (için) birbiriyle temas etmezden evvel bir köle azat etmek (lazımdır).» buyurmuştur.

Zihardan geri dönenler'için tafsilatlı bilgiyi üçüncü hükümde vereceğiz.

Kefaret vermeden evvel temasta bulunmak nasıl haramsa, ondan baş­ka şekillerde de faydalanmak (öpmek, sarılmak gibi) öyle haramdır. Fu-kahanın cumhurunun (Hanefi, Maliki ve Hanbeliler) görüşü budur.

İmam Sevri (ra) ve İmam Şafii (ra)'nin de ilk kavline göre ise, zihar ya­pan kimsenin yalnız karısıyla temasta bulunması haramdır. Ondan başka şekillerde faydalanması haram değildir. Çünkü âyetteki «temo»»tan mak­sat çımadır.

Cumhurun delilleri:

1- Âyetteki  «birbiriyle temas etmezden evvel»  İfadesi  umumidir. Kadından zevk.almanın bütün yollarını İçine alır.

2- Zihardakl teşbih, anneden faydalanmak nasıl haramsa, zevce­den faydalanmayı da öyle haram kılmaktadır.

3- Zihar yapan adama Resulullah (sav), kefaret verene kadar zev­cesinden uzak kalmasını emretmiştir. [10]

İmam Sevil ve İmam Şafii'nin delilleri:

1- Âyette yalnız «temas» zikredilmiştir. Bu da cima demektir, öyley­se haram olan yalnız «temas»ttr.

2- Ziharla ortaya çıkan haramlık nfcaho bir zarar vermemektedir, öyleyse aybaşı haline benzemektedir. Kadın aybaşı halinde İken haram olan nasıl yalnız münasebetse ziharda da haram olan yalnız münasebettir.

Fahreddin Razi, bu hususta İmam Şafii (ra)'nln son görüşünü şöyle nakletmektedir: «İmam Şafii (ra)'ye göre de zihar yapan adamın karısın­dan her yönüyle faydalanması haramdır.»[11]

 

Üçüncü Hüküm: Ayetteki «Dediklerini Geri Almok»tan Maksat Nedir?

 

Fukaha, «dediklerini geri almak»tan maksadın ne olduğu hususunda göl üş ayrılığına düşmüşlerdir.

İmam-ı Azam (ra)'a göre «dediklerini geri afmak»tan maksat, zlhar-dan sonra talaka kudreti olduğu halde tutmak, tobşomamoktır.

İmam Malik (ra) ve imam Hanbel (ra)'e göre İse, «dediklerini geri al-mak»tan maksat, ya yalnız münasebet veya yanında tutmak istemektir.

Zahirilere göre ise, «dediklerini geri almak»tan maksat zihar kelime­sini ikinci defa tekrarlamaktır. Tekrar edilmediği takdirde zihar vaki ol­maz.

Ehli sünnet mezheplerinin görüşleri mana itibariyle birbirine çok ya­kındır. Çünkü bu görüşlerin hepsi, adamın söylediğine pişman olduğuna ve zevcesiyle tekrar bir araya gelmek istemesine delalet eder. Buna göre âyetin manası, «Onlar kendi nefislerine haram kıldıkları zevcelerinin tek­rar helal olmasını isterlerse» olur.

Ferra'ya göre dediklerini geri almaktan maksat da sözünden dön­mektir.

Zahirîlerin delilleri:

Âyetteki «dediklerini geri almak (dönmek)tten maksat zihar kelimesi­nin tekrarlonmasıdır. Bunlara göre zihar kelimesi ancak iki defa tekrar edilirse kefaret verilmesi lazım gelir Zihar kelimesi bir defa söylenirse kadın haram olmaz.

Zeccac: «Zahirilerin sözleri ancak Arapça bilmeyenlerin söyleyebtl-ceği bir sözdür.» demiştir.

İbnü'l-Arabî: «Zahirilerin bu İddiası, zannediyorum ki, Davud-u Zahi­rî ve benzerlerinin cehaletinden ileri gelmektedir. Bu İddia batıldır. Çünkü zlhar yapanların vakaları nakledilirken zihar yapan hiçbir kimsenin zlharı-nı tekrarladığı rivayet edilmemiştir. Allahu taalanın zihorı çirkin ve yalan olarak vasıflandırması da bunların kavillerini çürütmektedir.» [12]

Fukahonın cumhurunun görüşü, aklen de şer'an da sahih olan görüş­tür. Çünkü zihar yapan kişi kendisine helal olan karısına yaklaşmayı haram kılıyor, sonra da pişman olarak ailesini yanına almak İstiyor. İşte bu ailesine dönmek azmi karşısında kefaret vermesi farz olmaktadır.

Zahirilerin sözlerine gelince, batıl ve asılsızdır. Onların görüşlerini isbat edecek hiçbir delil yoktur. Onların görüşlerinin batıl olduğunu gös­termek İçin Evs bin Samid'in hadisi ile Seleme bin Sahr'm hadisleri kafi­dir. Çünkü bunların her ikisi de zihar kelimesini tekrar etmedikleri halde Resulullah onlara kefareti emretmiştir. Kat'ı delil olarak da bu iki hadis kafidir. Resulullahın acık emri karşısında hlçklmse görüş beyan edemez.

 

Dördüncü Hüküm: Gayri Müsllm Zımmî Ve Kftabînîn Zihaf Yapması Sa­hih Midir?

 

Cumhur (Hanefi, Maliki ve Hanbelilerje göre zımmilerin yaptığı zlhar sahih olmaz. Çünkü Allahu taala, «İçinizden zlhar yapağelenler...» buyur­muştur. Âyetteki «İçinizden» kelimesi, zihar hükmünün gayri müslimlerl İçine almayacağına delalet eder.

Cumhura göre zihar yapan zımmî kefaret veremez. Çünkü kefaret ya bir köleyi azad etmek veya iki ay oruç tutmaktır. Oruç İse İbadettir. Gayr) müstlmlerin bu ibadeti yapması sahih değildir. Kefaret veremeyeceğine göre ztmmînîn zihan da sahih olamaz.

Cumhura göre zlharı ancak âkil, baliğ ve müslüman olanlar yapa­bilir.

İmam Şafii (ra)'ye göre ise zimmînln talakı sahih olduğuna göre zi­nan da sahihtir. Zihar yapan zımmî, sözünden dönmek isterse ya bir köle azad eder veya altmış yoksulu doyurur. Zımmiler oruç tutamazlar. Çünkü, oruç ibadettir ve müslümanlara mahsustur.

 

Beşinci Hüküm: Cariyeye De Zlhar Yapılabilir Mi?

 

Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre cariyeye zihar yapılması sahih de­ğildir veya kefaret vermesi lazım gelmez. Çünkü Allahu taala, «İçinizden zihar yapagelenlerln karıları...» buyurmuştur. Kur'an ıstılahında «kadın» demek olan «nisa» kelimesi ancak hür kadın karşılığında kullanılmaktadır. Çünkü Allahu taola, «...Ne kendi kadınları, ne de sağ ellerinin malik olduk­ları (cariyeler) hakkında hiçbir vebal yoktur.» âyetinde hür kadınlarla ca­riyeleri ayrı ayrı kelimelerle İfade etmiştir. Şu halde mevzumuz âyetteki «kadınlamdan maksat hür kadınlardır.

İmam Malik (ra)'e göre ise cariyeye de zihar yapmak sahihtir. Çünkü cariye de şahsın karısı gibidir.

İmam Ahmed (ra)'den yapılan rivayete göre, bir şahıs cariyesine zi­har yapsa, ondan uzaklaşması lazım gelmez. Ancak kefaret vermesi farz­dır. [13]

 

Altıncı Hüküm: Kadın Da Zfhar Yapabilir Mi?

 

Fakihler kadının zihar yapamayacağında İttifak etmişlerdir. Bir ka­dın kocasına zihar yapsa ve «Sen bana anamın sırtı gibisin.» dese, o ka­dına kefaret vermesi lazım gelmez. Bu sözü batıldır. İbnü'l Arabi'nin de dpdiği gibi nikah akdi ite talak kadınların değil, erkeklerin hakkıdır.

İmam Ahmed (ra)'den bir rivayete göre, zthar yapan kadına kocası yaklaştığı takdirde kefaret vermesi şarttır.

 

Yedinci hüküm:   Zihar anne He teşbihe mi mahsustur?

 

Ulemanın cumhuruna göre, Kur'on-ı kerimde ve hadislerde vaki ol­duğu gibi, zlhar ancak anneye teşbihle yapılır. Eğer kişi, «Sen bana ana­mın sırtı gibisin.» derse zihar yapmış olur. Eğer kişi zevcesine, «Sen bana kardeşimin veya kızımın sırtı gibisin.» derse, zihar yapmış olmaz.

İmam Ebu Hanlfe (ra), Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre. mah­rem olan bütün kadınlar anneye kıyas edilir. Çünkü bunlara göre, zihar ki­şinin zevcesini haramlık bakımından herhangi bir mahremine benzetme-sidir Zihorda illet ebedî haramlıktır. Kişinin mahremleri de ebedî haram­dır. Sahih görüş de müctehîdlerin görüşüdür. Fakat bir şahsın zevcesine, sırf sevgisini göstermek için. «annem veya kardeşim» demesi zihar de­mek değildir. Şurası muhakkaktır ki, böyle söylenmesi mekruhtur. Zira Ebu Davud'un Ebi Temime el-Hecîmî'den rivayet ettiği hadise göre Re-sututiah (sav} bir kişinin zevcesine «bacım* dediğini duyunca, bunu çirkin görerek yasakladı.

 

Sekizinci Büküm: Zîhann Kefareti Nedir?

 

Zîhar kefareti, bir köle azad etmektir. Eğer kölesi yoksa, bir köle olma gücüne sahip de değilse, aralıksız iki ay oruç tutması lazımdır. Eğer yoş-Wık veya hastalıktan dolayı oruç da tutamıyorsa, âyeti kerimenin de dela­let ettiği gibi, altmış yoksulu doyurması icabeder.

Köle azad etme, âyette mutlak bîr ifade İle zikredilmiştir. Buna göre,  bir fcöteyi azad etmek kefarete kafi gelir

Hanetilere göre, zihar kefaretinde bir kölenin azad edilmesi lazımdır. Bu kdle mümin, kafir, büyük, küçük, erkek, dişi hatta emzikteki bir ço­cuk olabilir. Çünkü âyetteki «rakabe» kelimesi bunları ayrı ayrı kapsamak­tadır.

Şafii ve Malİkilere göre İse, zihar kefaretinde azad edilecek kölenin mümin olması şarttır, öyleyse mümin olmayan bir köleyi azad etmek, ke­faret olarak sahih değildir. Çünkü âyette herne kadar azad edilecek köle­nin mümin olması zikredllmemişse de zihar kefareti, katil kefaretine kıyas edilir. «Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köleyi azad etme­si ve (ötenin) ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi lazımdır...» (Nisa: 92) âyeti, katil kefaretinde azad edilecek kölenin mümin olmasını beyan etmektedir. Her İki kefarete de sebeb olan hadiseler de şeriatın yasak et­tiği hadiselerdir. Bir yasağa tecavüz edildiği İçin kefaret vermek Icabettl-ğtnden her Ikisindeki kefaretin de eşit olması gerekir.

Hanefilere göre İse. Şafii ve Malfkilerin kıyası sahih değildir. Çünkü böyle bir kıyasın yapılabilmesi için, hadise ve hükmün aynı olması lazım­dır. Ancak bu halde mutlak olan mukayyed ile birleştirilebilir. Yapılan bu kıyasta ise hadise ve hüküm birbirinden farklıdır. Bu sebeble mevzumuz âyetteki mutlak İfade, katil hadisesi ile ilgili âyetteki mukayyed ifade İle birleştirilemez. Hadiseler ayrı olduğu İçin. hükümleri ayrı ayrı tatbik edilir.

Bu iki görüş artışındaki münakaşa fıkıh ve fıkıh usulü kitaplarında bulunmaktadır.

İki oy aralıksız oruç tutmaya gelince, bu, köleye sahip olmayan ve al­ma gücü de bulunmayan kimse İçindir. Oruç tutulan ayın otuz veya yir-midokuz olması farketmez. Kamere göre iki ay tamamlanır. Şayet hilale göre başlanmayarak ay ortasında başlanırsa Hanefilere göre altmış gün tutulması lazımdır.

Şafii ve Malikilere göre ise, kameri ayın başında başlanmamışso, baş­ladığı ayı sonuna kadar tamamlar. İkinci ayı kamere göre tuttuktan sonra ilk aydan kalan ktsmı otuza tamamlar. [14]

Hiç oruç tutamayan veya yaşlılık ve hastalıktan dolayı aralıksız oruç tutamayan kimseler ise altmış fakiri doyurmalıdır.

Fakihler. her fakire ne kadar yiyecek verileceği hususunda görüş ay­rılığına düşmüşlerdir.

Ebu Hayvan şöyle der: «Açık olan şudur ki, bir adamı doyuracak ka-. dar yedirmek gerekmektedir. Yoksa şu ölçüde veya bu ölçüde yemek ver­mek diye birşey yoktur.» [15]

Şafii ve MaUkilere göre yedirilecek kefaret yemeğinin ayrı ayrı altmış kişiye verilmesi lazımdır.

Hanefilere göre İse, bir fakire altmış gün ve her gün için yarım sa' verilmesi kafi gelir. [16]

 

Dokuzuncu Hüküm: Zihar Yapan Kimse Kefaret Vermeden Zevcesiyle Temasta Bulunursa Kefareti Ağırlaşır Mı?

 

İmam-ı Azam [ra)'a göre, zihar yapan kişi kefaret vermeden zevcesiy­le münasebette bulunursa Allah (cc)'d isyan etmiş ve günah kazanmış olur. Vakti geçtiğinden dolayı kefaret de ondan düşer.

Fukahanın cumhuruna göre ise, zihar yapan kişi kefaret vermeden ön­ce zevcesiyle münasebette bulunursa Allah (cc)'a isyan etmiş ve günah kazanmış olur. Bu günahından tövbe ederek kefareti verinceye kadar ailesiyle yeniden temasta bulunmaz. Fakat verilecek kefarette bir artma olmaz.

Cessas: «Zihar kefareti icabettlrmez, ancak zevcesi ile teması ha­ram kılar. Bu haramlık ise kefaretle ortadan kalkar. Zihar yaptıktan sonra ailesine yaklaşmayı arzu etmeyen kişiye kefaret lazım gelmez. Şayet zihar yapılan kadın, kocası ile temastan önce ölürse kocasına kefaret lazım gel­mez. Çünkü ziharın hükmü kefaret verinceye kadar münasebetin haram olmasını icobettirir. Z|har yapan kişinin kefaret vermeden karısına yaklaş­ması günahtır. Şayet kefaret vermeden yaklaşırsa hem ziharın hükmü, hem de kefaret sakıt olmuş olur. Çünkü âyette kefaret münasebetten ön­ceki zamanla kayıtlanmıştır. Temas olduğu zaman onun şartı olan vakit geçtiği için kefaret icabetmez. Ancak rivayetlerle tesbit edildiğine göre, Resuluilah (sav), kefaret vermeden zevcesine yaklaşan adama, «Tevbe ve İstiğfar et. Kefaret verinceye kadar da ailene yaklaşma», buyurmuş­tur. Şu halde zfhar hükmünde münasebetten sonra kefaret verme âyetle değil, sünnetle tesbit edilmektedir.» [17]

 

Ayetlerden Alınacak Dersler                           

 

1- Doğru ve ihlaslı olarak Allahu taolaya niyazda bulunanların dua­ları kabul edilir.

2- Zevcesini ebediyyen haram olan kadınlardan birisine benzetmek caiz değildir.

3- Zihar kefareti verilmeden zevce ile temasta bulunmak haram­dır.

4- Kefaret âyetteki sıraya göre verilir. Köleye gücü yetenin oruç tutması veya oruç tutmaya gücü yetenin altmış yoksulu doyurması caiz değildir.

5- Allah (cc)'ın çizdiği sınırları aşmak haramdır.

 

Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler

 

İslâm evliliği geçici değil, ebedî bir bağ olarak kabul etmiştir. Evlilik bağını koparmak ancak ve ancak Allah (cc)'ın en sevmediği helal olan talak veya Ölümle olur. Evlilikle bir kadın erkeğe Allah (cc)'ın çizdiği sınır­lar İçinde helal kılınmıştır. İnsanlar Allah (cc)'ın kendilerine mubah kıldığı­nı tağyir eder, yani helal olan blrşeyl haram ederse şüphesiz hem büyük günah İşlemiştir, hem de Allah (cc)'ın çizmiş olduğu mubah sınırlarını aş­mıştır. Böyle büyük bir günah işleyenin cezası da büyük olacaktır.

Zihar yapan bir şahsın Ödeyeceği cezaya kefaret denir. Kefaret bir­kaç şekilde ödenebilir. Ancak bunlardan en efdali, cemiyete bir fayda ge­tirenidir. Bu İse bir köle azad etmektir. Bu hüküm, köleleri hürriyete ka­vuşturma yollarından bir yoldur. Zihar yapan kişi köle azad etme gücüne sahip değilse, o zaman aralıksız iki ay oruç tutması lazımdır. Oruç ahlakı güzelleştiren bir terbiye yoludur. Terbiyeye en çok muhtaç olan da nefis­tir. Nefsin en iyi terbiye yolu da oruçtur. Şüphesiz oruç kefareti, sıhhatti olan kimselere hastır. Çünkü Allahu taala insanlara gücü yetmediği şeyi yükiemez.

Oruca güç yetiremeyen kimse hakkında farz olan do yine cemiyete faydalı olan bir yoldur. Bu da altmış fakirin doyurulmasıdır. Böylelikle ke­faretler cemiyetin menfaatiyle ferdin menfaati arasında bir denge sağlar. İşte nefsine helal olan birşeyi haram edenin cezası budur. Müminler böy­le önleyici bir ceza hususunda âyetin beyan ettiği hüküm ve hikmetler­den ibret almalıdırlar.

 

65. DERS RESULULLAH (SAV) İLE MAHREM KONUŞMANIN ADABI

 

10- Ey iman edenler meclislerde «yer açın» denildiği zaman aıı küıflenIş"k vwsin- «Kolkın» denilince de kalkıverln

11- Allah finizden İman etmiş olanlarla kendüerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır. Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdordır    U'Un°nIann

12-- dUlnh Z£*J?T 8İenter' ^ P0"01"11*» mahr6m b'rşey arzetmek İste. aıgıniz vakit (bu) mahrem konuşmamzdon evvel sadaka verin   Bu   sbi ICİn dahaihav.rH  daha temizdir. Eğer bulamazsanız şüphe yok ki' Allah çok yarlıöayıcı, çok eslraeylcldlr.                                           

13- Mahrem konuşmanızdan evvel sadakalar vereceğinizden kork­tunuz mu? Çünkü İşte yapmadınız. (Bununla beraber) Allah sizin tövbe­lerinizi kabul etti. O halde dosdoğru namazı kılın. Zekatı verin. Allaha ye peygamberine (diğer emirlerinde de) İtaat edin. Alfah ne yaparsanız hak­kıyla haberdardır.

(mücadele suresi)

 

Ayetlerin Lafzı Tahlili

 

(Tefessehû): Fesh kökünden gelir. Oturma yerinde)¥öracma anlamına gelir.

(Ünsüzü): Neşz kökünden gelir bir fiildir. Neşz, düz bir yerdeki yüksekliğe denir. Buradaki anlamı «kalkın» demektir.

(Derecâtin): Yüksek mevkilere denir.

(Necvâküm): Necva, iki kişi arasındaki mahrem

(Etharu): Daha temiz demektir.

(Eşfaktüm): İşfak kökünden gelir. Işfak çirkin şeylerden korunmaktır.

 

Ayetlerin İcmali Manaları

 

Allahu taala ş.; 3 buyurmaktadır: Ey müminler, size, dışardan yeni gelen kardeşleriniz er açın denildiği zaman, onun da oturabilmesi için yer açın. Gelene ye. vermek insanlar arasında sevgiye sebeb olur, insan­ları birbirine bağlc- Onlara yer açtığınız takdirde Allahu taala da size rahmetini çoğaltır, ^alblerinizi nurlandırır. Size dünya ve ohirette sıkıntı vermşz.

Ey müminler, size namaza, cihada veya diğer bir hayra kalkın denil­diği zaman hemen kalkın. Yerinizden kalkarak başkalarına yer vermeniz istendiğinde de emre uyarak hemen yer verin. Allahu taala itaat eden kul-' lan sever. Müminlerin derecelerini yükseltir. Bilhassa ilimleriyle yalnız Allah (cc) rızasını taleb eden ve İlimleriyle amil olan alimleri yüceltir. Çünkü alimler peygamberlerin varisleridirler. Allah (cc) kime hayır dilerse onu dinde fakiri kılar. Allah (cc) katında yücelik, yükseklik, meclislerde en yüksek yerde oturma ile değil, ilim ve İmanla olur.

Allahu taala mümin kullarına Resulullah (sav) ile herhangi bir İşte mahrem konuşmak istedikleri zaman, konuşmadan önce Resulullah (savc­ın şanına tazim, fakirlere yardım, halis müminler ile hilekar münafıkların arasını temyiz İçin sadaka vermeyi emretmiştir. Çünkü sadaka kalbi te­mizlediği gibi Allah (cc) katında da en makbul şeydir. Böyle bir mahrem konuşma yapmak İsteyen mümin sadaka verme İmkanına sahip değilse, üzerine bir vebal yoktur. Zira Allahu taala müminlere güçlerinin yetme­diği şeyleri emretmemiştir.

Allahu taala sadaka ve benzeri hayırlı İşlerin yapılmasından korkulma-ması Icabettiğinl haber vermektedir. Çünkü Allahu taala gücü yetmeyen­lerin tövbelerini kabul eder ve onlara emredilen şeyin terki hususunda ruhsat vermiştir. O takdirde namazınızı dosdoğru kılın, zekatınızı verin, ibadetlerde ve bilhassa namaz İle zekatta kısaltma yapmayın. Zira Allahu taala yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

 

Ayetlerin Nüzul Sebebleri

 

1- Resulullah (sav), bir cuma günü caminin suffesinde İdi. Yer dar­dı, içlerinde Sabit bin Kays bin Şemmas'ın da bulunduğu Bedire katılan muhacir ve ensardan bir cemaat geldi. Resuluilah (sav). Bedir Savaşına katılan ensar ve muhacirlere çok ikram ederdi. Bunlar suffeye gelince dur­dular ve Önce Resulullaha selam verdiler. Resulullah (sav) selamlarını al­dı. Sonra da oturan cemaata selam verdiler. Oturanlar da onların sela­mını aldılar. Gelen cemaat ayak üzeri bekliyor, kendilerine yer açılma­sını bekliyorlardı. Fakat hiç kimse yer vermiyordu. Bu Resulullah (sav)'a ağır geldi. Çevresindekilerden birkaç kişiye kalkmasını söyledi. Gelenle­rin sayısı kadar adam kaldırarak onları oturttu. Bu hal, Resulullah (sav)'ın kaldırdıklarının ağırına gitti. Bu, onların yüzlerinden belli oluyordu. Müna­fıklar da, «Bu nasıl adalet, yerini alanları kaldırıyor, sonra gelenleri oturtu­yor.» diye konuşmaya başladılar, işte bunun üzerine «Ey iman edenler, size meclislerde «yer acına denildiği zaman genişletin ki...» âyeti nazil ol­du. [18]

2- Ibni Abbas (ra) ve Katade (ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: «Ba­zı rüslümanlar İhtiyaçları olmadığı halde, sırf Resulullahın yanında yer­lerinin büyük olduğunu göstermek için Resulullah (sav)  ile mahrem ko­nuşurlardı. Resululloh da cömertliğinden kimseyi reddetmezdi. Bunun ü-zerine, «Ey İman edenler, siz peygambere mahrem birsey orzetmek tete-dtğiniz vakit...» âyeti nazil oldu.» [19]

3- Mukatil'den şöyle rivayet edilmiştir: «Zenginler Resulullah (sav)'a gelerek çokça mahrem konuşurlardı. Mecliste de fakirlere fırsat vermez­lerdi. Hatta Resulullah (sav) onların bu mahrem konuşmalarından, yanın­da uzun uzun oturmalarından rahatsız ofdu. Bunun üzerine, «Ey iman e-denler, siz peygambere mahrem birşey orzetmek istediğiniz vakit...» âyeti nazil oldu.»[20]                                                                                               

 

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler               

 

Birinci incelik: Allahu taala mümin kullarına aralarında düşmanlığa sebebiyet veren şeyleri yasakladığı gibi, bu âyetlerde de sevgi ve saygıyı artırmaya vesile olacak şeyleri emretmektedir. Sahabe-i kiram Resulullah {sav)'ın sohbetlerine çok haris oldukları İçin onu yakından dinlemek kas-dıyla yakınına oturmayı çok İsterlerdi. Bu âyetlerle, müslüman kardeşleri­nin kalblerini hoşnut etmeleri İçin meclise sonradan gelenlere yer verme­leri emredilmiştir. Bu âyetlerin «Fısırtı (ile konuşmak) t an menedlltp de sonra menedildiklerl (o hale) dönmekte ve günahı, düşmanlığı ve peygam­bere İsyanı fısıldanmakta olanları görmedin mi» âyetlerinden sonra geli­şindeki sır da budur. Daha önceki âyetlerde Allahu taala günah ve düş­manlığa vesile olacak şeyleri, mahrem konuşmayı yasaklamaktaydı.

İkinci İncelik; Allahu taala âyete, «Ey müminler» hitabıyla başlaya­rak müminlere vermiş olduğu yeri ve değeri göstermektedir. Bu hitabın hemen arkasından da ulemayı zikrederek ulemanın yer ve ehemmiyetini göstermektedir. Zira «Ey İman edenler» hitabı zatan ulemayı da İçine al­maktadır. Ulemanın tekrar zikredilmesiyle ilmiyle amil olan ilim ehlinin yeri­nin yüceliğine işaret edilmektedir.

Üçüncü incelik: Müminlere Resulullah (sav) ile mahrem konuşma­dan Önce sadaka vermelerinin emredilmesl birkaç yönden ehemmiyeti haiz­dir:

1- Resulullah (sav)'a ve Resulullah (sav) İle mahrem Konuşmaya tazim etmek.

2- Fakirlerin verilecek sadakadan faydalanması.

3- Resuiullah (sav)'a çok soru sorulmasının önlenmesi.                     

4 - Muhlis ile münafıktn, dünyayı seven İle ahreti sevenin birbirinden ayrılması.                                                                                                        

Dördüncü incelik; Kur'an-ı kerim, alimlerin Allah (cc) katında yüce bir yerleri olduğunu beyan etmiştir. Alimlere şeref ve iftihar bakımından ' Kur'anda varid olan âyetler kafidir.

Alimler hakkında Resulullah (sav) da, «İslâmı canlandırmak İçin İlim arayan, okuyan ve okutanlarla peygamberler arasında tek bir derece vardır.» [21] buyurmuştur.

 

Ayetlerdeki Şer'i Hükümler

 

Birinci Hüküm: Ayetteki “Meclisler”den Maksat Nedir?

 

Müfessirler bu hususta üç görüşe ayrılmışlardır:

1- Mücohid (ra)'e göre, «meclislersden maksat, hassaten Resulul­lahın mescididir.

2- İbni Abbas (ra) ve Hasan (ra)'a göre, «meclisler»den maksat, harb meclisi ve savaş meydanıdır. Zira sahabller şehadetl çok arzu ettik­leri için savaş saflarındaki yerlerini kimseye vermezlerdi.

3- Katade (ra)'ye göre, âyetteki «meclistersden maksat,    zikir ve ayin meclisleridir. Bu mana daha geniştir. Çünkü zikir meclisi denilince Resulullahın meclisi de, savaş meclisi de İfade edilmiş olmaktadır.

Taberı şöyle diyor: «Bu hususta söylenecek en doğru söz, Resulullah (sov)'ın meclislerde müminlere «yer açın» demesi zikredildiğlne göre, bu­radaki meclisin Resulullah (sav)'ın meclisine veya savaş meclisine tahsis edilmesi gerekmektedir. Âyetteki «meclislerden maksat bütün meclisler­dir.» [22]

Kurtubî de şöyle der: «En sahih görüş, âyetteki «meclislerin» müslü-manların toplandığı bütün hayır ve ecir meclisleri olduğudur. Bu meclisler İster harb meclisi, İster zikir meclisi, ister cuma günü toplanılan cuma meclisi olsun. Bütün bu meclisler, zamanına göre en kıymetli meclisler­dir.» [23]

 

İkinci Hüküm: Bir Şahsın Yerlnds İzinsiz Olarak Oturmak Mubah Mı­dır?

 

Âyeti kerime, dışarıdan yeni gelen için yer verilmesinin vacib oldu­ğuna delalet etmektedir. Bu da İslâmın getirmiş olduğu en güzel huylar­dan biridir. Şurası muhakkaktır ki, birisini kaldırıp onun yerine oturmak mubah değildir. Çünkü Resuiullah (sav), «Birisi diğerini yerine oturmak İCİn kaldırmasın. Yalnız sonradan gelene yer açınız.» [24] buyurmuştur.

En güzel şey mubaha koşmaktır. Meclis de bu mubahlardan bir yer­dir. Müslümanlar oturduğu zaman, yeni gelen kimse, yer gözetmeden bul­duğu yere oturmalıdır. Ancak şurası muhakkaktır ki, içtimai terbiye kural­ları, faziletli ve ilim ehli kişilerin meclisin önünde oturmasını gerekil kılar. Günümüze kadar da ilim adamları ile İslama hizmet eden faziletli kimse­lerin İslâm dairesinde yerleri mukaddem tutulmuştur. Bu yüksek edeb Resuiullah (sav)'ın meclisindeki sahabilerin edeb ve terbiyesi İdi. Onlar önce hicret edenleri tercih ederlerdi. Hicret edenler arasında da ilk hicret edenleri sonra hicret edenlere tercih ederlerdi. Ayrıca ilim ve fazileti de göz önünde tutarlardı.

Resuiullah (sav)'ın Bedire iştirak eden müslümanlarm gelişinde diğer­lerini kaldırarak onları oturtması âyete muhalif değildir. Bu halka fiili ola­rak güzel ahiakı ve ensar ve muhacirlerden faziletli insanlara saygıyı öğ­retmektir.

İbnü'l-Arabî'nln senetleriyle Enes bin Malik (ra)'ten tesbit ettiği ha­dise göre, Resulullah (sav) mescidde oturuyordu. Sahabiler de çevresin­de havalanmışlardı. Ali bin Ebi Talib (ra) icerl girerek selam verdi. Sonra oturacak bir yer araştırdı. Bu sırada Resulullah (sav) sahabilerden hangi­sinin ona bir yer vereceğine bakıyordu. Resulullahıri sağ tarafından oturan Hz. Ebubekir toparlanarak yer açtı ve Hz. Ali Resulullah (sav) ile onun ara­sına oturdu. Resulullah (sav), «Ey Ebubekir, fazilet ehlini ancak faziletli kişiler bilir.» buyurdu.[25]

Sıhhatli olarak tesbit edilmiştir ki, Hz. Ömer, Abdullah bin Ab bas (rafı diğer saha bile re tercih ederdi. Sahabiler bu hususta dedikodu ettiler. Hz. Ömer dedikodu edenlerle Abdullah bin Ömer (ra)'i çağırdı. Onlara, «Aİlah­ın nusreti ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allanın dinine gire­ceklerini görünce, hemen Rabbinl hamd İle teşbih et. Onun yarfığamasını İste. Şüphesiz ki O, tövbeleri çok kabul edendir.» (Nasr: 1-3) suresinin tefsirini sordu. Hepsi sükut ettiler. İbnl Abbos (ra), «Bu sure Resulullaha hitab ediyor.» dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, «Bu surenin tefsirinde ben de bundan başkasını bilmiyorum.» dedikten sonra diğerlerine, «İşte ben bu ilminden ötürü bunu başkalarına tercih ediyorum.» dedi. [26]

Oturma meclisinde herhangi bir ihtiyacı için dışarı çıkan kişi tekrar döndüğünde evvelce oturduğu yerde oturması daha uygundur. Çünkü Re­sulullah (sav), «Kim yerinden kalkar ve sonra yerine dönerse, o yerde otur­maya diğerlerinden daha layıktır.» [27] buyurmuştur.

 

Üçüncü Hüküm: Dışarıdan Gelen Alim, Fazıl Ve Salih Kişiye Ayağa Kalk­mak Caiz Midir?

 

Fukahanın cumhuru, dışarıdan gelen alim ve fazıl kişiye ihtiram kas­tıyla ayağa kalkmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Çünkü müslümana hürmet etmek vactbttr. Zira ona yapılan saygı onun dininden ve salahından ötürüdür. Bu da İslama karşı olan saygıyı göstermektedir. Çünkü Resulul­lah (sav), «İslâmtn emir ve tavsiye ettiği hiçbir şeyi hakir görmeyin. Bir müslüman kardeşinizle konuştuğunuz zaman ona güleryüzle konuşun.» [28] buyurmuştur.

Dışarıdan gelen bir insana, eğer fasık değilse ve kibre yolaçmıyorsa ayağa kalkılması caizdir. Yalnız şu var ki, meclise giren insan her giriş ve çıkışında cemaatın ayağa kalkmasını İstiyorsa o zaman kalkmak mek­ruhtur.

Allame İbni Kesir şöyle der: «Fakihler, dışarıdan gelen bir adama say­gı için ayağa kalkılıp kalkamayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı fakihler «(Efendinize ayağa kalkınız.» hadisine istinaden kalkmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Diğer bazı fakihler ise Resulullah (sav)'in «Halkın kendisini ayakta karşılamasını isteyen kimse ateşte yerini hazır­lasın.» [29] hadisine dayanarak dışarıdan gelene cemaatın ayağa kalk­masının yasak olduğuna hükmetmiştirler. Diğer bozı fakihler ise, şöyle demişlerdir: Dışarıdan gelen kir se uzaktan gelen bir misafir ise veya o bölgenin hakimi ise ayağa kalkılmast caizdir. Sa'd bin Muaz (ra)'ın kıssa­sı da buna delalet eder. Resulullah (sav). Sa'd bin Muaz (ra)'ı Beni Kurayza'ya hakim tayin etti. Sa'd bin Muaz oraya gelince Resuluilah (sav). «Efendinize ayağa  kalkınız.» [30] buyurdu. Hükmettiği bölgede  hakime  kalkmak, onun hüküm ve emirlerinin daha geçerli olması içindir. [31]

Ulemanın cumhuru, dışarıdan gelen bir adam için ayağa kalkmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Ancak fasık, kibriyle meşhur veya saygı ve hürmeti seven bir kimse için ayağa kalkılmaz.

Bazı fakihlerin ayağa kalkmanın caiz olmadığı yolundaki görüşlerini isbat için delil aldıkları «Halkın kendisini ayakta karşılamasını isteyen kim­se ateşte yerini hazırlasın.» hadisi, bu hususta bir delil olamaz. Çünkü Resulullah (sav) bu hadiste mütekebbir ve halkın kendisine ayağa kalkmasını İsteyen kimseye ayağa kalkılmamasını bildirmiştir. Yoksa her gelen için ayağa kalkılmasını yasaklamamıştır.

Bazı kimselerin, «Ayağa kalkmak namazın rükünlerinden bir rükündür. Bundan ötürü gelen bir kimseye ayağa kalkmak haramdır. Çünkü bu, ibadete benzer.» demelerine gelince, bu söz tam bir cehaletin ifadesidir. Şer'î hükümleri âyet ve hadislerden çıkaran kimseler böyle bir söz söylemezler. Bu nasıl söylenebilir? Oturmak,  Kur'an okumak, şehadet getir­mek ve Şafii mezhebine göre salat ve selam getirmek de namazın rükün-lerindendir. Öyleyse kim, «Alimin huzurunda oturmak, birisinin karşısında Kur'an okumak, kelime-i şehadet getirmek, Resulullah (sav)'a salat ve selam okumak haramdır, çünkü bunlar namazın rükünleridir.» diyebilir. Kalkmayı namazdaki rüku ve secde ile kıyas etmek, İslâmdaki kıyas kuralla­rına uymadığı gibi batıl bir kıyastır. Çünkü Allah (cc)'tan başkasına rüku ve sücud caiz değildir. Nitekim Resulullah (sav), «Eğer insanların insanlara secde etmesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emre­derdim.» buyurmuştur. Görülüyor ki, secdenin  Allah  (cc)'tan başkasına yapılmaması hususunda kesin nas varid olmuştur. Ayakta durma, oturma ı    veya uzanma ise haram olan şeylerden değildir. Allah (cc) bizi cahillerin şerrinden ve ilim iddiasındaki ahmakların şerrinden korusun.

 

Dördüncü Hüküm; Resulullah İle Mahrem Konuşmadan Önce Sadaka Vermek Vacîb Midir?

 

Alimler, «...Peygambere mahrem birşey arz et m ek istediğiniz vokit (bu) mahrem konuşmanızdan evvel sadaka verin.» âyetindekl «verin» emrinin vücubu mu, yoksa sünneti mi gerektirdiği hususunda görüş ayrılığına düş­müşlerdir.

 

Resulullah (sav)  İle Mahrem Konuşmanın Adabı

 

Bazı alimlere göre, âyetteki emir vücub İçindir. Buna kail olanlar, «Eğer bulamazsanız şüphe yok ki Allah çok yarfığayıcı, çok esirgeyicidir.! âyetine istinad etmişlerdir. Çünkü bunlara göre, bu ve benzeri âyetler ter­ki sahih olmayan farzı veya vacibi emreden âyetlerden sonra gelir.

Diğer bazı alimlere göre ise, âyetteki emir, sünneti ifade eder. Zira Atlahu taala, «Bu, sizin için daha hayırlı, daha temizdir.» buyurmuştur. Bu ifadenin emrin hemen akablnden gelişi, âyetteki emrin farz değil, sünnet olduğuna delalet etmektedir. Çünkü bu ifade, farzların akabinde değil, sün­neti ifade eden emirlerin akabinde varid olmuştur.

Diğer bir yönden de hakikaten Allahu taala bu âyetten sonra, «Mah­rem konuşmanızdan evvel sadakalar vereceğinizden korktunuz mu? Çün­kü İşte yapmadınız.   (Bununla beraber) Allah tövbelerinizi   kabul   etti.»

buyurmuştur. İşte bu son âyet öncekinden farz ihtimalini tamamen orta­dan kaldırmıştır. Farziyet kalkınca da, âyetin icabının sünnet olduğu or­taya çıkar.

Zaten alimler bu âyetin neshedlldiğinde ittifak etmişlerdir. Bu âyet bundan sonraki «Mahrem konuşmanızdan evvel sadakalar vereceğiniz-dtm korktunuz mu? Çünkü işte yapmadınız.» âyeti ile neshedilmiştir, An­cak bu nasih âyetin neshedilen âyetten nekadar sonra geldiği hususunda ihtilaf edilmiştir.

Bazı alimlere göre, bu emir on gün kadar kaldıktan sonra neshedil­miştir.

Diğer bazı alimlere göre ise de. yarım gün kadar sonra neshedümiş-tir.

Hz. Aliden şöyle bir nakil yapılmıştır: «Allah (cc))n kitabında bir âyet vardır ki, benden evvel ve benim dışımda hiçkimse onunla omel etmemiş­tir. Benden sonra da kimse o âyetle amel etmeyecektir. Bu âyet geldiği zaman, benim bir dinarım vardı. Bozdurarak on dirhem aldım. Resuiullah (sav) ile mahrem konuşmak istediğimde bir dirhem sadaka verir sonra konuşurdum. Sonra bu âyetin hükmü neshedildl. Hiçkimse de bununla da amel etmemişti.»

Kurtubi: «Ey iman edenler, siz peygambere' mahrem birşey arzetmefc İstediğiniz vakit... sadaka verin.» âyetinin hemen akabinde «Mahrem ko­nuşmanızdan evvel sadaka vereceğinizden korktunuz mu?» âyetinin naztl olması, bir âyetin (cabatına göre amel edilmeden önce onun neshedilebile-ceğine delalet eder. Hz. Ali'den nakledilen rivayete gelince, bu zayıftır.

Çünkü Al la hu taala, «Çünkü siz yapmadınız.» Duyurmuştur. Ayetteki bu ifade, hickimsenln sadaka vermediğine delalet eder.» [32]

 

Âyetlerden Alınacak Dersler

 

1- Meclise dışarıdan gelen adama yer vermek vacibtlr. Bu İslâmın güzel huylanndadır.

2- Mümine mecliste yer vermek, Allah (cc)'ın rahmet ve rızasına sebeb olur.

3- Allah (cc) katında yücelik, azizlik ve şeref ancak iman ve ilimle olur.

4- Resulullah (sav)'a tazim etmek farzdır. Onunla mahrem konu­şulduğunda da sıkıntı verilmemelidir.

5- Resulü Hah (sav) ile mahrem konuşulmadan önce sadaka veril­mesi, Resulullah (sav)'a karşı saygının bir ifadesidir.

6- Beşerin maslahatı için şer'i hükümlerin neshedilmesi Allah (cc) tarafından kullarına bağışlanan bir kolaylıktır.

7- Namaz ve zekat İslâmın en büyük rükünleridir. Bunun İçin de Kur'anda namaz ve zekat birlikte zikredilmiştir.

 

 



[1] Buhari ve Nesai.

[2] Beyhaki. Süyuti

[3] R;ıvı Ebu Dnvud - tmnm Ahmed mealen

[4] Razi age, C. S, S. 154.

[5] İbni Munzır, age, Zehr maddesi.

[6] Razl, age, C. 8. S. 149.

[7] Razl, age. C. 8, S. 153. Kurtubl, age, C. 17, S. 273.

[8] Kurtubl, age. C. 17, S. 269. M. AH Tantavi, Ahbarül-ömer. 426

[9] Tirmizi, Ebu Davud. lbni Mace. Hakim. Cemü'l-Fevafd, C, 1, S. 620.

[10] Sünen sahipleri rivayet etmiştir.

[11] Razi. age, C. 8. S. 156.

[12] İbnü'lArabl, Kurtubl, age, C. 17. S. 281. İbni Cevzl, age, C. 8, S. 104.

[13] Gessas. Bge. C 3. S. 821. îbni Cevzi. age. C. 8, S. 169

[14] Ahiri, age, C. 28. S. 14. Raz!. age. C. 8, S

[15] Ebu Hayyan. age. C. 8, S. 234.

[16] Kurtubi, age, C. 17, S. 287. Razl. age. C. 8, S. 158,

[17] Cesaas. age, C. 3, S. 420. İbni Mace, Nesai, Tirmizi.

[18] İbni Ebi Hatem, Mukatil bin Hayyan'dan  Kurtubl. age, C. 17, S. 2ö7. Razi, age. C. 8. S. 164.

[19] Ebu Hayyan, age, C. 8, S. 237. Alusi, age. C. 28. S. 30

[20] Alusi, age, C. 28, S. 30. Ibni Cevzl, age. G.8, S. 105.

[21] Darimi. Ömer bin Kesir Anil-Hasan'dan rivayet etmiştir.

[22] Taberi. Ibni Cevzi, Zadü'l-Mesir. C. 8. S. 192.

[23] Kurtubi. age, C. 17. S. 287.

[24] Buhari va Müslim. Abdullah bin Ömer'den.

[25] İbnü'l-Arabi, Ahkamü'l-Kur'an C. 4.

[26] Buhari, Abdullah bin Abbas'tan.

[27] Müslim.

[28] Tirmizi. Ebu Davud.

[29] Ebu Davud.

[30] İbni Kesir, age, C. 4.

[31] Hakim, yönetici manasındadır. (Çev.)

[32] Kurtubi, age. C. 17, S. 302. Alusi, age. C. 28, S. 31. Cessas, age, C. 3, S. 428. 444