MÜMTEHİNE
SURESİ
Nurlu
Medine'de inmiştir. Onüç âyettir. Allahü Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle
buyuruyor:
"Ey
îman edenleri Benîm de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar
edinmeyin. Siz onlara sevgi yöneltiyorsunuz. Oysa onlar Haktan size gelene küfretmişlerdir.
Peygamberi de, sizi de Kabbiniz olan Allah'a İman ediyorsunuz diye
(yurtlarınızdan) çıkarıyorlardı onlar. Eğer siz benim yolumda savaşmak, benim
rızâmı aramak için çıkmışsanız (nasd) onlara karşı hâlâ muhabbet mi
gİz-liyeceksiniz? Halbuki ben sizin gizlediğinizi de, açıkladıklarınızı da çok
iyi bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa muhakkak ki yolun ta ortasından sapmış
ohır."
İbn
Abbas, Mücâhid, Katâde başta olmak üzere tüm müfessirlere göre, bu âyet-i
kerîme "Hatip bin Ebî Beltea" hakkında nazil olmuştur. Rasûlullah
(sav)1 in bir âdeti de şuydu: Bir savaşa çıkacağı zaman, birkaç
sahabe hâriç nereye gideceğini gizlerdi. Münafıklar düşmana ulaştırır
korksundan Hudeybiye Antlaşmasını ihlâl eden Mekkeli müşriklere bir
192 Mümtehîne Sûresi (Cüz: 28 Âyet; 1)
ders
vermek gerekiyordu. Onun için Peygamberimiz (s.a.v) "Mekkeyi fethi"
gizledi ve orduya sâdece gazaya gidildiğini bildirdi. Bu arada şöyle bir
gelişme de oldu: Mekke'de şarkıcılık yapan ve fakat Medine'de bu işi
yapamayan (SARE) isimli bir cariye Allah'ın Rasûlünden biraz yardım ve izin
istedi. O da verdi. Bu arada "Hatib bin Ebî Beltea" ona gizlice bir
mektup verdi. Mekkedeki yakın akrabasının zarar görmemesi.için bu hareketi
haber veriyordu. Fakat Cebrail bu gizli İhaneti Rasûlullah (s.a.v)'e haber
verdi-
Hemen
Peygamberimiz Hz, Ali, Zübeyr ve Mikdat'ı" o kadını yakalamaları için
üzerine gönderdi. "Mekkeye 22 mil uzaklıkta Mekke yolunda bir kadın
göreceksiniz. Onda Hatib'in müşriklere verilecek mektubu vardır. Mektubu
verirse kadını serbest bırakın. Vermezse onu öldürün!" diye Rasûlullah
(s.a.v) bir de talimat verdi.
Rasûlullah
(s.a.v)1 in buyruğu doğrultusunda hareket ettiler. O kadına
ulaşırlar. Hz. Ali mektubu vermek istemeyen kadın'a "Vermezsen seni
soyacağız. Böylece buluruz" deyince kadın çaresiz mektubu verdi. Onlar da
kadını serbest bıraktılar. Aralarında hafif bir tartışma geçti. Mektubu
bulamayınca, Hz. Ali hâriç, diğerleri "dönelim. Bulamadık" dediler.
Hz. Ali (r.a) "Allah bunu Cebrâile bildirdi. O da Peygamberimize bildirdi.
Hiç birisi yalan söylemez. Bu kadında mektup var" demişti. Bu da, Hz.
Ali'nin daha imanlı, daha âlim olduğunu gösteriyor. Sonunda mektubu aldılar,
Peygamberimize ulaştırdılar. Mektubu Rasûlullah (s.a.v) okudu. Hatib'i de
çağırttı huzuruna. Allah'ın Rasûlü (s.a.v): "— Bunu nasıl yaptın?!"
deyince Hatib şöyle dedi: "— Ya Rasûlallah! Ben içimden kafirlere sevgi
beslemiyorum, Mürtet de olmadım. Benim Mekke'de yakın akrabam var. Ben
Ku-reyş'ten değilim. Onlara bir zarar dokunmasın istedim. Hedefim bu idi. Allah
Peygamberine elbette yardım edecektir."
Onu
münafık sayıp kellesini uçurmak İsteyen Hz. Ömer (r.a)'e Rasûjullah (s.a.v)
şöyle buyurdu: "— Bedir Savaşında bu Hatip bizimle beraberdi. Allah
Bedir'e katılanlara rahmet kılıyor. Hatta: (Ey Bedir ehli, dilediğinizi işleyin.
Biz sizi bağışladık) buyurmuştur" dedi. Tam bu hengâmede bu âyet-i kerime
nazil olmuştu. Hz. Ömer hatasını anladı. Ağladı.
"Onlar
ki îman ettiler benim de -sizin de müşterek düşmanımız olanları dost
tutmayınız." Sen ona yardım üstüne yardım edersin. Beni nasihat için
gönderirsin. Halbuki onlar Hak'tan gelen Kur'an'a ve Peygambere inanmadılar.
Sizi
ve Rasûlü (s.a.v) Mekke'den sürenler de onlardır. Allah'ın birliği
(Cüz:
28 Âyet: 2-3) Mümtehlne Sûresi 193
ne
îman ettiğinizden dolayı, eğer siz benim nzamı kazanmak İçin gazaya
çıkıyorsanız, gizlice bunlara dostluk gösterip haber ulaştıranı, sizin
gizlediğinizi de-açığa vurduğunuzu da bilirim. Aşikardan kiminiz îman ediyor
gözükmekle beraber gizli de ise kâfirleri dost tutanı elbette Ben Azîmüşşân
bilirim... Eğer sizden biriniz şimdiden sonra bunu işleyecek olursa o şüphesiz
doğru yoldan çıkmış olur. Bundan sakınınız. Bu âyet-i kerime açık tehdittir.
Mü'minlerle kâfirler dost olmasınlar diye. Onlara nza gözüyle bakmayanlar. O
düşmanları ataları, kardeşleri ve oğullan da olsa...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Eğer
onlar size bir tırnak tuttururlarsa hepinizin düşmanları olacaklar, ellerini,
dillerini kötülükle size uzatacaklardır. (Zâten) onlar kâfir olasınız (diye)
arzu etmişlerdir."
Şayet
o kâfirler size karşı galip olup sizleri ellerinde tutsak ederlerse, size
aşikâr işkence ederler. Öldürürler de. En azından inciltirler. Çirkin el-dil
şakaları yaparlar. Meramları onlann dinlerine girmenizdir...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Ne
hısımlarınız, ne evlâtlarınız size asla fayda veremez. Kıyamet gününde (Allah
onlarla) aranızı ayıracaktır. Allah ne yaparsanız hakkıyle görendir."
\
" O dehşetli günde, yakmlanndan
bir kısmı, oğullarınız ve kızlarınız
olarak
Mekke'de kaldı, onlar asla size yardım edecek değillerdir. Çünkü onlarla sizin
aranızda aynlık ebedî olarak sürecek. Onlar cehenneme, siz ise cennete ebedî
kalmak üzere gireceksiniz. Artık birbirinizi hiç göremeyeceksiniz. Allahü Teâlâ
sizin ne işlediğinizi görür. Size onun güzel mükâfatını verir. Onun için
hayırları çoğaltın.
Allüh
«tfSvle hııvıırHıı-
194 MümteMne Sûresi {Giz-. 28 Âyet: 4-5)
"İbrahim'de
ve onun maiyyetüıdekÜerde sizin için gerçekten güzel bir örnek vardı. Hani
onlar kavimlerine:"—Biz, sizden ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz
nesnelerden kesinlikle uzağız. Sizi inkâr ettik. Siz Allah'a bir olarak îman
edinceye kadar bizimle aranızda ebedî düşmanlık ve buğuz belirmiştir,
demişlerdi. Yalnız İbrahim'in babasına:"— Her halde senin yarhğanmanı
isteyeceğini. (Fakat) senin için Allah'tan (gelecek) herhangi bir şeye gücüm
yetmez, demesi müstesna. (Siz şöyle deyin):"—Ey Rabbimiz ancak sana
güvenip dayandık ve yalnız sana yöneldik. Son dönüş de ancak sanadır. Ey
Rabbimiz bizi o küfredenler için her fitne (mevzuu) kılma. Bizi yarlığa
Rabbüniz, Çünkü hakîkat gâlib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sahibi sensin
sen."
Yani,
İbrahim (a.s)1 da olan "güzel ömek"i gözönünde
bulundurmanız üzerinize vaciptir. Neden örnek almazsınız? O İbrahim Ca.s)' in
yolu gör-gülü-muhteşem bir yoldur. Siz ona uyunuz. Nitekim o İbrahim (a.s)' e
inanan mü'minler kâfirlere: "Biz sizden değiliz. Bizimle sizin aranızda
apaçık düşmanlık vardıri Asla hiçbir zaman dostluk kuramayız sizinle. Ama siz
bizim gibi Allah'ın birliğine (Tevhide) inanırsanız, o takdirde bu şartla dost
oluruz," dediler. Size de yaraşan ve hatta vacip olan, yaşadığınız devrin
münkirlerine, müşriklerine aynı sözleri söyleyebilmenizdir. Fakat Hz. İbrahim
(a.s)' İn atasına ve babasına söylediğini söylemeniz, bu söze uymanız size
vacip değildir. Babası için "hidâyet-i İslâm" dilemesi, İbrahim'in
duası olaftifır. Ama bize değil, ona mahsûs bir keyfiyettir. Hz. İbrahim (a.s)
bundan öte elinden bir şey gelmediğini belirtiyor. Allah'ın azabından birşey
senden önleyemern, diyor O. Yani, "sen inanmadan ben seni Allah'ın azabından
kurtaramam" diyor. Siz ancak şöyle duâ ediniz:
"Biz
işimizi, eşimizi ve çocuklarımızı Sana ısmarladık. Biz sana itaate yöneldik.
Sonunda da varacağımı* yer senin huzurundur. Bu kâfirlerle bizi imtihan etme!
Rızkımızı bize yetecek kadar ihsan eyle. Onların eline bizim muhtaç etme. Onlan
bize musallat kılma. Şayet rızkımız onların elinden gelirse onlar kendilerini
Hak yol üzere sanabilirler. Bundan bizi koru. Onları galip kılıp üzerimize
saldirtma. Böyle bîr durumda: Dininiz Hak ise
(Cüz:
28 Ayet: 6-7) Mümtehîne Sûresi 195
bu
perişanlık neden? Mabudunuz size niçin yardım etmiyor? Bizim elimizde siz
hor-hakîr bir halde olmazdınız?! Ey bizim Rabbimiz! Bizim günahlarımızı Sen
yarlığa. Azîz-hakîm ancak sensin! Hükmün herşeye geçer. Ne iş yaparsan kimse
engel olamaz. AJlahü Teâlâ (Hatib bin Ebî Beltea)' ya Hz. İbrahim (as)1
in duasını yapmasını, böylece yakınlarını da Allah'a tevekkül etmesini, Ona
güvenmesini, Ona ısmarlamasını tâlim ediyor. Ama hükmü geneldir. Hem onun hem
de zarar görmelerinden korktuğu yakınlarının kurtulmaları için Hz. İbrahim
(a.s)' in duası tavsiye ediliyor. Öyle onların verecekleri zararları bir
mektubla önleyemezsin. Kıyamete kadar bütün mü'minlerin uyması gereken bu
güzelim tavsiyelerle inananlar hem ibâdet yapıp hem de Allah'ın düşmanlarıyla
dostluk kurmasınlar. Yalnız Allah'a dayansınlar.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
Andolsun
ki Onlarda sizin İçin, AUah'ı ve âhlret gününü ummakta olanlar için güzel bir
örnek vardır. Kim (emrimizden) yüz çevirirse şüphesiz İd Allah, o, her şeyden
müstağni, her hamde hak-kıyle lâyıktır. Olur ki Allah, sizinle içlerinden
birbirinize düşman olduğunuz (kâfirler) arasında yakında bir dostluk peyda
eder. Allah hakkıyle kadirdir. Allah çok yarlığayıcıdır. Çok esirgeyicidir.1'
Yani,
size gereken, o İbrahim (a.s) ile kavminin peşinden gitmenizdir. Eğer Allah'tan
ve Mahşer gününün dehşetli ve çok korkunç hallerinden korkuyorsanız böylesi
size doğru çözümdür. Ayrıca Allah'tan sevap umuyor va ahiret mertebelerinizden
istiyorsanız da böyle yapınız. Sizden biriniz Allah'ın emirlerinden yüz
çevirir, yasaklannı işlerse bilsin ki o, Allah'a asla zarar veremez. Allah
müstağnidir.
Şundan
dolayı O kendi kendine zengindir ki O emrinden yüz çevirenler Onun mülkünde bir
boşluk bırakamazlar. Hepsi de Onun buyruklarından yüzçevirse bile O, yine
"Rahman" olarak hepsine ayn ayrı takdir ettiği rızıklannı,
günahlarına rağmen, kesmez. Hiçbir canlı rızkını, ömrünü bitirmeden bu dünyadan
göçmez. Bu haberi yüce Allah haber verdi ki İbrahim (a.s) babası Âzerle Allah
için dost olmadı. Bu "güzel örnek" müs-lümanlarla-kavimleri arasında
ve hattâ akrabaları arasında gerekiyorsa "Allah İçin düşmanlık"
vardır, demek istiyor... Ama bir çoğuna bu gerçek ağır
196 Mümtehîne Sûresi (Cüz: 28 Âyet: 8-9)
gelmeye
başladı. İkinci âyeti kerîmeyi yüce Allah indirdi ki bu size ağır, zor gemesin.
Çünkü umulur ki o size düşmanlıkta ileri giden Mekkelilerle sizin aranızda bir
"dostluk oluşuverir. Maddî ve manevî çıkarlarınız olur. Buna Allah
kadirdir. Rasûlünii (s.a.v) Mekke'yi almaya muvaffak kılan Allah, aynı zamanda
da Mekkelileri onun emrine âmâde kılmaya kadirdir. Tevbe edenleri Allah
yarlığayıcıdır. Tevbeden sonra da esirgeyerek rahmetine kavuşturandır,
"Olur
ki Allah, sizinle içlerinden birbirinize düşman olduğunuz (kâfirler) arasında
yakında bir dostluk peyda eder." Âyeti kerîmesine göre Mekkelilerle
kansın, kız alın-verin, sohbet edin "Ümmü Habîbe" ile evlendikten
sonra o müslüman oldu. Sonra da Mekke'nin fethinde babası Müslüman oldu> Kızının
evlenmesiyle Ebû Sufyan İslama hiç hücum etmedi.
Sonra
mü'minlere düşman olmayan ve onlarla da çarpışmayanlarla yakınlaşmanın caiz
olduğunu Yüce Allah şöyle beyan ediyor
"Sizinle
dîn hususunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik,
onlara adaletli davranmanızdan Allah sizi yasaklamaz. Çünkü Allah adalet
yapanları sever."
Burda
özel olarak bahsedilen Huzâa ve Benî Mudlîç kabileleridir. Bunlarla alış-veriş,
kız almak-vermek caizdir. Hediyyeleşmek de yasaklanmamıştır. Çünkü bu kabileler
din gayretiyle sizinle savaşmamışım Ayrıca bunlar sizi yurtlarınızdan da
çıkarmamışlardır. Siz onlara varırsınız-gelirsi-niz. Sözleşme de yaparsınız.
Allahü Teâlâ vefalı davranarak ahidlerine Saflık olanları sever.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Allah,
sizi ancak sizinle din muharebesi yapmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve
çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk et-
(Cüz:
28 Âyet: 10) Mümtehîne Sûresi 197
meiüzden
tneneder. Kim onları dost edinirse işte bunlar zaalimle-rin ta
kendileridir."
Gerçekten
Allah, sizi dinî gayretten dolayı sizi yurtlarınızdan çıkaran Mekkelilerle dost
olmayı yasaklar.
Ayrıca
onlara yardımcı olanlarla da aranızın açılmasını murâdeder. Sizden biri onların
dostluğuna güvense de onlara kansa aldansa ve dost olsa onlarla o kimse de
onlar gibi olur. Kendi nefsine yazık edenlerden olur.
Yüce
Allah şöyle buyurdu;
"Ey
îman edenler, mü'min kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman onları ifttflhan
edin. Allah onların îmanlarını daha iyi bilendir ya..."
Bu
âyet-i kerîmenin nüzul sebebi şudur: Rasuluİlah (s. av) Hudeybiye yılında
Mekkelilerle sulh akdi yapmış, onlarla kendi arasında geçerli olan bu
sözleşmeyi onlar bozdu. Bunun bir maddesi de şu: Müslümanlardan birisi onların,
elinden kurtulur ve kaçarsa tekrar onlara verilecek. Müslümanlara biri
Mekke'den kaçsa onlara geri verilecek. Görünüşte Müslümanlığın aleyhine bir
madde. Bu antlaşmadan sonra bir kadın Rasûlullah (s.a.v)'a sığındı. Adı (Sebîa)
İdi. Peşinden kocası geldi ve onu Peygamberimiz (s.a.v)' den istedi. O
"—Seninle bizim aramızda antlaşma var. Onu geri bana ver" dedi.
Peygamberimiz: "—Şartlarımız erkekler için geçerlidir. Kadınların hakkında
sözleşme yapmadık," dedi. Bunun üzerine Hak Teâlâ bu âyet-İ kerîmeyi
gönderdi. Bir kadın ki canını dişine takmış ve Medîneye ulaşmış, tslâma olan
hırsı ve şevki sebebiyle gelmiş görünüyor. Ama hpyle gelenlerin asıl
niyetlerinin ne olduğunu, gizlediklerini de -açıkladıklarını da "en iyi
bilen" o Rabbülâlemîndir.
Devamla
yüce Allah şöyle buyurdu:
198
Mümtehîne
Sûresi (Cüz: 28 Âyet: 10)
"...
Fakat siz de mümin kadınlar olduklarına bilgi edinirseniz onları kâfirlere
döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olamaz.
Sarfettikleri (mehiri) onlara verin. Sizin onları nikahlamanızda, mehirlerinl
verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur. Kâfir zevcelerinizi tutmayın.
Sarfettİğinizi isteyin. (Kâfirler de > harcadıklarını istesinler. Bu,
Allah'ın hükmüdür. Aranızda O hükmeder. Allah hakkıyle bilendir. Tam hüküm ve
hikmet sahibidir."
Şunu
kesinlikle bilin: O kadınlar başka değil, sırf İslâm oldukları için ve
kocalarının zulmünden kaçarak size geldilerse, onları kâfirlere teslim etmeyin.
Çünkü mü'mine kadını kâfirin tekrar nikahlaması haramdır. Çünkü tslâm ülkesine
ulaşınca nikâh düşer. Her zaman ve her mekanda bu haramlık geçerlidir. Müslüman
erkeklerden birisi onu nikahlarsa o takdirde "rnehrini" verecek.
Kâfir kocasına verecek. Ama o kadını nikahlayan olmazsa o kâfire
"mehir" verilmez. Sîzin nikâhınız yoksa eğer o kadınla evlendiyseniz
o kadının kâfir kocasına mehir vermeniz hükmü nesholun-muştur. Bu âyet-i kerîme
de şu hususda delildir: Bir kadın darülharptan çıkınca kocasından ebedî olarak
boş olur (Talâk-ı baîn gerçekleşmiş sayılır).
îmam-
Âzam Ebû Hanîfe (r.a)1 ye göre bir iddete müddet (dört ay ongun)
beklemesi gerekmez. Fakat îmameyn (İmamı Muhammed-Ebû Yu-suO'e göre iddet
bekler. —Fakat sizden bir kadın kâfirlerle evlenmek için giderse, onun namusunu
korumanız gerekmez. Ne kocasına ne de yakınlara onun peşine düşmen doğru olmaz.
Çünkü o kadın dinden çıkmış sayılır... Tabiî evlenmeyi mubah görünce hüküm
böyledir. Bu olaydan sonra o koca eski karısının kızkardeşini nikahlayabilir.
Veya isterse dörde kadar evlenebilir. Dördün arasında "Âdil" olmak
şartıyle...
—Darûlharpten
çıkmış gelmiş kadının kocasına sorun. Ne istiyor? Fa-kar bu âyetin bütün
hükümleri mensûhtur. Çünkü: Ne müslüman kadının kafire varması helâldir. Ne de
kâfir bir kişinin Müslüman bir kadınla evlenmesi caizdir. Bu da haramdır. Fakat
Müslümanlar kâfir olan kadınlarla evlenebilirler. Mehİrlerini emsale göre
vererek bu nikâh gerçekleşir. İşte bu hüküm Allah'ın emridir. Yukardakiler de
yasakladıklanndandır. Müslüman erkeklerin dârûlhapte kalmış karılarının
mehirlerini geri isteyerek ayrılmaları da bu âyet-i kerîmeden anlaşılıyor.
Yüce
Allah "alîm"dir. Size gerekeni en iyi O bilir. Aynı zamanda
"Hakîm"dir. Ne isterse ona hükmü geçerlidir. Hiçbir engel Onu
durduramaz. Ayrıca bütün yaptıktan da yerlîyerincedir.
(Cüz:
28 Ayet: 11*12) Mümtehîne Sûresi 199
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Eğer
zevcelerinizden bir şey (mehlr) sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta
ganimete kavuşursanız, kardan gitmiş olan (nıüslü-man) lara harcadıkları
(mehir) kadar verin. O Allah'tan korkun ki siz (hepiniz) Ona
inananlarsınız."
Sizden
birinizin hanımı mürted de olup (dinden çıkıp) dârülharbe gitse, sonra da siz
oraları fethetseniz, o dinden dönen kadınların mehirlerini
"ganîmet"ten verirsiniz. Böylece kocası malî bir kayıptan kurtulur.
Kalan ganimeti de mücâhitler arasında bölüştürürsünüz. Bu âyeti kerîme bütün
âlimlerce mensûhtur (hükmü gerçeksizdir. Uygulanmaz). Hukukî bakımdan
mensûhtur; ancak son bölümü diyanî bakımdan geçerlidir." O Allah'tan
korkun ki siz Ona inananlardansınız."
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Ey
Peygamberi Mü'tnin kadtnlar-AlIah'a hiçbir şey eş tutmamaları, hırsızlık
yapmamaları, zîna etmemeleri, evlâtlarını Öldürmemeleri^ elleriyle ayakları
arasında bir İftira düzüp getirmemeleri, (emredeceğin) herhangi bir iyilik
hususunda sana âsi olmamaları şartıyle-sana bîatlaşmaya geldikleri zaman
beratlarını kabul et. Onlar İçin Allah'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok
yarhğayıcı, çok esirgeyicidir."
Yâ
Muhammedi O kâfir kadınları müslüman olup sana geldikleri zaman, şu şartla
onlardan ahitlerini-bîatlarını kabul eyle. Şöyle ki:
1-
Hiçbir şekilde Allah'a ortak koşmasınlar. Ona taparken müşriklerin-melekler
Allah'ın kızları inancını taşımasınlar. Dualarına putları aracı yaptıkları gibi
İslâmın feshettiği şirk unsurunu taşımasınlar.
200
Mümtehîne
Sûresi (Cüz: 28 Âyet: 12)
2-
Kimsenin malını gayrimeşrû yollarla almasınlar. Hırsızlık yapmasınlar.
3-
Her yönüyle "Apaçık bir yüzsüzlük olan zinayı" terketsinler. Nikâhsız
ilişkilerini iptal etsinler.
Kız
çocuğu olduğu zaman ondan dolayı mahçûp olarak onları toprağa gömmesinler.
Çocuk aldırmasınlar. Çocuk düşürmesinler.
îftira
etmiyeceksiniz. İki türlü iftiraya işaret var.
Bir
kadının diğer bir kadına iftirası. Kadınların bütün kanuşmalan âdettendir.
Hatta kimileri bunda hasta tiptir Dedikodu yaymadıkça rahatsız olurlar.
Bir
başkasından olan çocuğu kocasındanmış gibi göstermesi. Ebû Davud'da geçen Hz.
Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre Peygamber (s.a.v):
"Yabana bir erkekten olan gayrimeşrû çocuğunu kocasına nisbet eden, onu
ailesine katan bir kadına, yüce Allah rahmet nazanyle bakmaz ve ona hiç bir
surette Cenneti de nasıp etmez," buyurmuştur.
Rasûlullah
Mekke'nin Fethinde safa tepesine oturdu, erkeklerle tokalaşarak bîat aldı.
Sonra da kadınlardan bîat aldı. Bu arada Ebu Sufyanın hanımı Hint: "— Ya
Rasûlatlah! Kocam cimri bir adam. Onun malından gizlice alabilir miyim?1'
Rasûlullah (s.a.v): "— Evet, ihtiyacın kadar alabilirsin," dedi. Ebû
Sufyan: *—Bundan sonra ne alsan sana helâl olsun," dedi. Peygamberimiz
(s.a.v): "Allah îman etmenizle küfre bağlı bütün günahları,
bağışladı." dedi. îman en büyük manevî dezenfektedir. Zina etmesinlere
Hind "—Hür kadın zina mı eder," dedi.
Peygamberimiz
(s.a.v): "Küçük kızları mı öldürmesinler," dedi. Hind de:
"—iKüçük' iken besleyelim. Büyüyünce siz öldürün," deyince Rasûlullah
bu hazır cevaplığa tebessüm etti. Rasûlullah (s.a.v): "Erlerine
buhtan-tftira etmesinler," dedi. Hind: *—Ya Rasûîallah! iftira, en çirkin
bir yüzsüzlük. Sen bize bunlan değil, güzel, gönül açan sevabı bol şeyler
buyurursun," dedi. Bunların hepsiyle Rasûle itaat üzere sözleşti. Bunlar
sana verdikleri sözleri unutup da eski kocalanyle gizlice buluşmasınlar. Bunlan
işiten Hind dedi ki: "— Ya Rasûîallah! Bizim bu antlaşmayı yaptıktan sonra
gönlümüzde zerre kadar muhalefet fikri yoktur." Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v) şöyle dedi: "— Yüce Allah buyurur ki: Bu dediğin şartları yerine getirmeye
niyetli olup sana itaat ederlerse onlarla bîat et. Bunların eski şirk ve
benzeri günahlarına Allah'tan bağış dile. O bağışlar, tslam geçmişe
keffârettir. O, "Rahîm"dir. Mü'minlere âhirette özellikle muamele
edecek...
(Cüz:
28 Âyet: 13} Mümtehîne Sûresi 201
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Ey îman edenler, üzerlerine Allah'ın gazap
ettiği o kavim ile dost olmayın ki mezarların yaranından kâfirler nasıl
ümitlerini kesdllerse onlar da öylece âhiretten ümitlerini kesmişlerdir."
Bu
âyet-i kerîmenin nüzul sebebi şöyle: Müslümanların dervişlerinin (fakirlerinin)
şu adeti yerleşmişti ki, yahûdilerle oturup Müslümanlardan haber verirlerdi.
Böylece onlardan faydalanırlardı. Beraber yerler-içerlerdi. Bunu Yüce Allah
yasaklamıştır: "Ey mü'minler, Allah'ın gazâb eylediği o yahûdilere dostça
davranmayın. Onlar Rasûlullah'm (s.a.v) sıfatlarını Tev-rattan öğrenmişlerdi.
Kıskançlıklarından dolayı inanmadılar.
Nitekim
kafirler ölülerinden ümit kesmişlerdi. Yahudiler de böyleydi. Siz onlar gibi
mahrum bir kavme benzemeyin. Onlarla dostluk kurmayın ki, Allah korusun,
mahvolursunuz.