TEĞABÜN SURESİ 2

 


TEĞABÜN SURESİ

 

Teğabün suresi Medine'de nazil olmuştur ve on sekiz âyettir.

Bu mübarek sure, göklerde ve yerde bulunan herşeyin Allah tealayı ten­zih ve teşbih ettiğini beyan ederek başlıyor.

Sure-i celilede devamlı buyuruluyor ki: "Sizi yaratan Allahtır ve o sizin yaptklarnızı çok iyi görür. Gökleri yeri yaratan, sizi şekillendiren, gizli ve açık herşeyi bilen O'dur.

Daha önce Allanın Peygamberlerini yalanlayanlar cezalarını tatmışlardır. Böylece Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadığın ve herşeye gücü yeten olduğunu göstermiştir.

Allanın, bütün varlıkları toplayacağı âhiret gününde iyi amel işleyenlerin yaptıkları kötülükler örtülür. AHahın âyetlerini inkar edenler ise ebedi olarak ce­henneme atılırlar.

Allanın izni olmadan kulun başına bir musibet gelmez. Mal ve evlat insan için birer imtihan vesileidir. Gücünüzün yettiği kadar Allahtan korkun.

Sure-i celile bunlar gibi bir çok meseleye temas ederek onlan gözler önü­ne seriyor, Allanın emir ve yasaklarını beyan ediyor. Ve "Allah, görüleni de gö­rülmeyeni de bilir. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." âyet- ikeri-mesiyle sona eriyor.[1]

 

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.

 

1- Göklerde ve yerde olanlar Allahı tenzih ve teşbih ederler. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O, herşeye kadirdir.

Yedi gökte ve yerde bulunan bütün yaratıklar Allaha secde eder ve onu tazimde bulunurlar. Göklerin ve yerin, mülkü ve saltanatı sadece ona aittir. Ora­larda sadece onun emri geçerlidir. Oralarda bulunan bütün varlıkların hamd et­meleri ancak AH anadır. Çünkü onlar* kendilerine nzık verenin sadece Allah ol­duğunu, bütün hayırların ondan geldiğini bilir ve onu överler. O, herşeye kadir­dir. Dilediğini yaşatır dilediğini öldürür. Dilediğini zengin kılar dilediğini fakir düşürür. Dilediğini aziz dilediğini zelil kılar. [2]

 

2- Sizi yaratan O'dur. İçinizden kiminiz kâfirdir, kiminiz Jc mümin. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görür.

Ey insanlar, sizi yaratan Ali antre Fakat içinizden bazınız yaratıcısını ve yaratılmasını inkar eder. Bazınız da yaratıcısına iman eder, onun kendisini va-rattığınt tasdik eder. Sizi yaratan Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir. Hiç­bir şey ona gizli kalmaz. O, sizlere amellerinize göre ceza veya mükafaat vere­cektir. O halde onun emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Aksi halde o sizi öyle bir yakalar ki, bir daha kurtulamazsınız. [3]

 

3- O, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Sizi şekillendirmiş ve şeklinizi güzel bir biçimde yapmıştır. Dönüş yine onadır. [4]

 

4-  O, göklerde ve yerde olanlarıbilir. Gizlediklerinizi de açığa vur­duklarınızı da bilir. Allah, kalblcrin özünü çok iyi bilendir.

Yedi kat göğü ve yeri hakkaniyet ve adaletle yaratan Allahtir. Size şekil veren ve şeklinizi güzel yapan da O'dur. Ey insanlar, sonunda dönüşünüz ona­dır. O, yedi kat göklerde ve yerde olanları bilir. Onlardan hiçbir şey ona gizli değildir. O, sizin gizlediğiniz söz ve işlerinizi de bilir, açığa vurduklarınızı da. Allah, kelblerin Özünü çok iyi bilendir. O hakle herhangi bir şeyi ondan sakla­maya kalkışmayın. [5]

 

5-  Daha önce inkar edenleri haberi size ulaşmadı mı? Onlar yaptık­larının cezasını tattılar. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. [6]

 

6- Bunun sebebi, şudur: "Onlara Peygamberleri apaçık delillerle ge­liyordu. Onlar da:  "Bizi bir insan mı doğru yola scvkcdccck?" diyorlardı. Böylece onlar, peygamberlerini inkar edip haktan yüz çevirdiler. Allah da onlara muhtaç omadığım gustedi. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övül­meye layıktır.

Ey kâfirler, sizden önceki Nuh, Âd, Semud, İbrani ve Lu kavmi gibi kâfirlerin hadiseleri size gelmedi mi?' Onlar, işledikleri günahların cezasını tattı­lar, inkarlarından dolayı, dünyada iken onları Allanın azabı yakalayiverdi. Âhirette de onlar için, can yakıcı bir azap olan cehennem azabı vardır.

Kâfirlerin, dünyada ve âhirette böyle cezalandırılmalarının sebebi şudur: Rablerinin, onlara gönderdiği Peygamberler, davalarının doğru olduğunu göste­ren apaçık deliller ve mucizeler getiriyorlardı. Fakat onlar bir beşerin, kendileri­ne peygamber olarak gönderilmesini gururlarına yediremeyerek "Bize bir beşer mi doğru yolu gösterecek?" diyorlardı. Böylece Allahı inkar ediyor ve peygam­berlerinin peygamberliğini reddediyorlardı. Haktan yüz çeviriyorlar, peygam­berlerinin davetini kabul etmiyorlardı. Allah da onlardan ve iman etmelerinde müstağni oldu. Onların iman etmelerine ihtiyacı olmadığım gösterdi. Allah, ya­ratıklarından hiçbirine muhtaç değildir. Yaratıklarına olan güzel lütuflarından dolayı övülmeye layıktır. [7]

 

7- Kâfirler, öldükten sonra hiç dİrilmcycccklcrini iddia ederler. Ey Muhammcd de ki: "Hayır, rabbimc yemin ederim ki, öldükten sonra mut­laka diriltileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allaha çok kolaydır."

Allahı inkar edenler, öldükten sonra Allanın onlan diriltip kabirlerinden çıkarmayacağını zannederler ve be sebeple inkarlarına devam ederler. Ey Mu-hammed, sen o kâfirlere de ki: "Hayır, durum sandığınız gibi değil, rabbime ye­min olsun ki sizler mutaka diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız. Sonra da, dünyadayken işlediğiniz ameller sizlere bildirilecek ve ona göre ceza veya mü-kafaat göreceksiniz. Bu da Allah için pek kolay bir iştir. [8]

 

8- O halde Allaha, Peygamberine ve indirdiğimiz aydınlatıcı Kur'ana iman edin. Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir.

O halde.ey öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan müşrikler, Peygamberi Muhammed'e ve ona indirdiğimiz bir nur olan Kur'ana iman edin. Allah, yaptık­larınızdan haberdardır. O, amelliriniz zaptettirmektedir. Sizlere amellerinizin karşılığını verecektir. [9]

 

9- Allanın, varlıkları bir araya getirdiği toplanma gününde sizi top­ladığı gün, evet işte o gün, aldanmaların ortaya çıktığı gündür. Kim Allaha iman edip iyi amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalacağı, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.

Allahm, yaratıkları, hesap vermek üzere bir araya topladığı gün, işte o gün sizi de bir araya toplayacaktır ve o gün aldanma günüdür. Dünyada iken müminlerden daha üstün olduklarını zanneden kâfirler, orada aldanmış oldukla­rını anlayacaklardır. Kim, iman edip salih ameller işleyecek olur ve Allahm em­rini tutup yasaklarından kaçınacak olursa Allah onun kötülüklerini örter, günah­larını siler ve onu, altından ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacağı cen­netlere koyar. İşte en büyük kurtuluş da budur. Zira cennete girdikten sonra bü­tün çile ve meşakkatler bitecek müreffeh bir hayat ilelebed devam edecektir. [10]

 

10- İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehen­nemliklerdir. Orada ebediyyen kalacaklardır. O, ne kötü bir dönüş yeridir[11]

 

11-  Allahın izni olmadan kulun başına hiçbir musibet gelmez. Kİm Allaha iman ederse, Allah onun kalbini hidayete eriştirir. Allah herşeyi bi­lendir.                                                                            '

Allahın birliğini inkar eden, kulu Muhammed'e indirdiği Kur'anın âyetlerini yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi olarak kala­caklardır. Ne ölüp kurtulacaklar ne de oradan çıkarılacaklardır. Cehennem ne kötü vanlacak bir yerdir Hiçbir kimsenin başına bir musibet gelmez ki o, Alla­hın kaza ve kaderiyle olmuş olmasın. Kim Allaha iman eder ve- başına gelen herhangi bir felaketin Allahın takdiriyle geldiğine inanırsa Allah onun kalbini, emirlerine boyun eğmeye muvaffak kılar. Allah, herşeyi bilendir. O, geçmişi de bilir geleceği de. [12]

 

12- Allaha itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen ancak açıkça tebliğ etmektir.

Ey insanlar, emir ve yasaklarında Allaha itata edin. Size rabbinden tebliğ ettiği şeylerde de peygambere itaat edin. Şayet sizler, Allaha ve peygambere ita­atten yüz çevirir, bu hususta kibirlenecek olursanız bilin ki Peygamberimiz Mu­hammed'e düşen sadece size, apaçık bir şekilde tebliğ etmektir. İsyan edenleri cezai andırmak Allaha aittir. [13]

 

13- Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Müminler sade­ce Allaha güvensinler.

Ey insanlar, sizin gerçek mabudunuz, kendisinden başka ibadete layık hiçbir kimsenin bulunmadığı Allahtır. O halde, Allahın birliğine iman edenler ona güvensinler. [14]

 

14- Ey iman edenler, hanımlarınızdan ve çocuklarınızdan size düş­man olanlar da vardır. Onlardan sakının. Eğer siz affeder, hatalarını baş­larına kakmaz, bağışlarsanız, bilin ki Allah da, çok affeden ve çok merha­met edendir.

Ey iman edenler, şüphesiz ki eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı si­zin için düşmanıdırlar. Çünkü onlar, sizleri Allahın yolundan ahkoyar ve ona itaat hususunda-engel çıkarırlar. Siz onlardan, Allahın itaatinden engelleyen söz ve fiilleri kabul etmekten kaçının. Şayet onların geçmişte yaptıkları bu tür dav­ranışlarını affeder ve onları cezalandımıazsamz Allah, çok affeden ve çok mer­hamet edendir. Sizi de affeder onlan da.

Bir adam, Abdullah b. Abbas'tan bu ayetin manasını sormuş, Abdullah b. Abbas da ona şu cevabı Yeniliştir.

"Bu adamlar, Mekke halkından müslüman olan kimselerdir. Bunlar, Mekke'yi terkedip Medine'ye Resulullahın yanına gitmek istemişlerdir. Fakat hanımları ve çocukları, onların kendilerini bırakarak Resulullahın yanma gitme­lerine engel olmuşlardır. Daha sonra bunlar, hicret edip Resulullahın yanına gel­diklerinde, daha önce hicret eden müminlerin dini yönden bilgi sahibi oldukları­nı gönrıüşler ve hanımlarını've çocuklarını cezalandırmak istemişler ve bunun üzerine Allah teala bu âyeti indirmiştir.[15]

Ata b. Yesar'a göre bu âyet, hanımları ve çocukları tarafından cihada çık­maları engellenen Medineli müminler hakkında nazil olmuştur.

Mücahid diyor ki: "Allah teala bu âyette hanımları ve çocukları, kişiyi akrabalarını ziyaretten alıkoydukları ve rabbine karşı günah işledikleri için onla­rı uyarmaktadır.

Katade bu âyeti okuduktan sonra şöyle demiştir: "Hanım ve çocuklardan bazıları AUaha itaat etmeye teşvik etmedikleri ve yasaklarından kaçınmayı öğütlemedikleri gibi müminleri hicret etmekten ve Allah yolunda cihada çık­maktan alıkoyuyorlardı. İşte Allah teala, mümin kullarımı bu tür hanım ve ço­cuklara karşı uyanık olmayı ve bunların tesirinde kalmamayı emrediyor. [16]

 

15- Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imtihandır. Alla­nın katında ise büyük nıükafaat vardır.

Ey insanlar, şüphesiz ki mallarınız ve çocuklamız sizin için dünyada bir imtihan ve bir fitnedir. Allah katında ise sizin için büyük bir mükafaat vardır. Eğer siz, Allaha itaat uğrunda evlatlarınızın, hanımlarınızın ve mallannzın etki­sinde kalmayıp Allaha itaatta devam ederseniz onun katında sizin için, büyük bir mükafaat olan cennet vardır.

Bu hususta başka bir âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Kadın­lara, oğullara, kantar kantar  altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyulan aşın istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allanın kalındadır.[17]

Büreyde el-Eslemi diyor ki:

"Bir gün Resulullah bize hutbe okuyordu. Hasan ve Hüseyin, üzerlerine giydikleri kırmızı entarileriyle, bazan o entarilere takılıp düşerek çıkıp geldiler. Resulullah (s.a.v.) minberden indi onları kucaklayıp getirdi ve Önüne koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imti­handır." buyuran Allah ne kadar doğru buyurmuştur. Ben baktım ki bu iki çocuk yürürlerken ayaklan takılıp düşüyorlar. Sabredemedim konuşmamı kestim, on­ları alıp getirdim." (Sonra hutbesine devam etti.) [18]

 

16- Gücünüzün yettiği kadar Allahtan korkun. Emirlerini dinleyin, itaat edin. Mallarınızı emrettiği yolda harcayın. Bu sizin için daha hayırlı­dır. Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler, işte onlar kurtuluşa eren­lerdir.

Ey müminler, Allahm emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak ve sizleri ona yaklaştıracak amelleri işleyerek, gücünüzün yettiği kadarıyla on­dan korkun. Sizi cezalandırmasından çekinin. Allanın Peygamberini dinleyin. Size emrettiği ve yasakladığı şeylerde ona itaat edin. Mallarınızdan, kendinizi Allahm azabından kurtarması için harcayın. Allah kimi, kendisini, nefsinin .cimriliğinden ve heva ve hevesinden arındıracak olursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

AIlah teaia bu âyet-i kerimede "Gücünüzün yettiği kadar Aliahtan kor­kun." buyumıaktadır. Diğer bir âyetinde de: "Ey iman edenler, Aliahtan hakkıy­la korkun ve ancak müslüman olarak ölün."[19] buyurmaktadır.

Zeyd b. Eşlem, Katade, Rebi b. Enes, Süddi, Mukatil ve Ebul Âliye gibi bazı müfessirlerde bu suredeki " gücünüzün yettiği kadar Aliahtan korkun", âyeti kerimesinin "Aliahtan hakkıyla korkun." âyet-i kerimesini neshettiğini söylemişlerdir.

Said b. Ciibeyr'den rivayet ediliyor ki: "Aliahtan hakkıyla korkun" âyeti nazil olunca müminlere çok ağır geldi. Onlar durmadan namaz kıldılar. Öyle ki topukları şişti, alınları yara oldu. Bunun üzerine Allah teala müslümanların yü­künü hafifletmek için "Gücünüzün yettiği kadar Aliahtan korkun." âyetini indir­di. Ve bu âyet, Âl-i İmran suresinin yüz ikinci âyetini neshetti."

Taberi, bu âyetlerin birbirlerini neshettiklerini söylemenin isabetli olma­dığını zira buna dair Resulullahtan sahih bir nas zikredilmediğini bu itibarla AI-i İmran süresindeki âyetin de "Gücünüzün yettiği kadar Aliahtan hakkıyla kor­kun." şeklinde izah edilebileceğini söylemiştir.

Âyet-i kerimede: "Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler,işte onlar kurtuluşa erenlerdir." buyurulmaktadır. Nefsin cimriliğinden maksat, insanın, Allahm yasakladığı şeylere sürükleyen heva ve hevesine uymasıdır.

Abdullah b. Mes'ud bunu, "Başkalarının malını yeme" şeklinde izah et­miştir.

Peygamber efendimiz, cimrilik hakkında çeşitli hadis-i şerifler irad bu­yurmuştur. Bir hadis-i şerifide şöyle buyurmaktadır:

"Kişide bulunan en kötü şey, sızlandıran cimrilik, yüreğini koparan kor­kaklıktır."[20] Diğer bir hadis-i şerifinde de şöyle buyurmuştur:

"Zulümden kaçınınız. Zira zülüm kıyamet gününde zulumat (karanlıklar) olacaktır. Cimrilikten sakının zira cimrilik sizden öncekileri helak etmiştir. O, onları birbirlerinin kanlarını akıtmaya ve birbirlerine karşı haram olan şeyleri helal saymaya sevketmiştir.[21]

 

17- Eğer Allah için güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız Allah onun karşılığını size kat kat verir. Ve sizi bağışlar. Allah, yapılan şükrün karşılığını veren ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. [22]

 

18- O, görüleni de görülmeyeni de bilir. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Şayet sizler, Allah yolunda mallarınzı harcar ve karşılığında Aliahtan mükafaat bekleyecek olursanız Allah sizin sevaplarınızı kat kat artmr. Bir'e karşı yedi yüz, halta daha fazla verebilir. Bununla birlikte işlediğiniz günahlardan dolayı sizi cezai andı rması yerine affeder. Allah kendi yolunda mallarını harca­yan kullarına güzel karşılıklar verendir. Ve günahkâr kullarım hemen cezalan­dırmayarak yumuşak davranandır. O, kullarının görmediğini de gördüğünü de bilendir. Emirlerine karşı gelenlerden intikam alması şiddetlidir. Yaratıklarını sevk ve idare etmesinde hikmet sahibidir. [23]

 



[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/311.

[2] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/312.

[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/312.

[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/313.

[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/313.

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/313.

[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/313-314.

[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/314.

[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/315.

[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/315.

[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/316.

[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/316.

[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/316.

[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/316-317.

[15] Tirınizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 64

[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/317-318.

[17] Âl-İ İmran Suresi, 3/14

[18] Tirmizi, K.el-Meııasık, bab: 31, Htlis no: 3774 / Ebu Davud, K. es-Snlah, bab: 233, Hadis no: 109 / Ahmcd b. Hantal, C.5, S.354

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/318-319.

[19] Âl-i tmran Suresi, 3/102

[20] EbuDavud, K. el-Cihad, bab: 22, Hadis no: 2521 / Ahmcd b. Ilanbcl, Müsned, C.2, S.302-303

[21] Müslim, K. el-Biir, bah: 56, Hadis no: 2578 / Ahmetl b. Ilanbel, Müsned, C.2, S.160,   191

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/319-321.

[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/321.

[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/321-322.