TALAK SURESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

"Allah O'dur Ki, Yedi Göğü Ve Yerden De Onlar Kadarını Yarattı". 6


TALAK SURESİ

 

Kur’an’daki       : 65

Nüzul Sırası       : 100

Ayet Sayısı        : 12

İndiği Dönem    : Medine

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede talak, iddet ve emzirme ile ilgili açıklayıcı ve tamamlayıcı hukuki hükümler var­dır. Ayrıca bu konuda ve kadına şefkatle muamele edip, evlilik hayatının ilkelerine riayet etme konusunda Kur'an'ın çizdiği sınırlar dahilinde hareket etme gereğini ifade eden pe-kiştirici prensipler vardır. Sûrenin son bölümünün şu anda zikrettiğimiz ilk bölümünün ko­nusu ile direkt olarak bağlantısı yoksa da ileride açıklanacağı üzere ilk bölümü destekler mahiyette bir özelliğe sahip olduğunu, yani bir şeyin ardı sıra benzerinin takip etmesi ka­bilinden olmakla, son bölümün ilk bölümle beraber veya ondan sonra tamamlayıcı mahi­yette indiğini söylemek mümkündür.

ibn (V\esud'dan bu sûre için "küçük Nisa sûresi" adıyla başka bir isim rivayet edilmiştir. Kuvvetli görüşe göre, bu ad da meşhur adı olan Talak ismi gibi sûrenin konusundan alın­mıştır.

Bu sûrenin tertibi, iniş sırasına itimad ettiğimiz mushafta insan sûresinden o da Rah­man sûresinden o da Rad sûresinden o da Muhammed sûresinden sonra gelmektedir. Adı geçen üç sûreyi, daha önce belirttiğimiz gibi Mekki sûreler olma ihtimalinin daha kuv­vetli oluşuna binaen Mekki sûrelerin dizisi içinde tefsir etmiştik. Dolayısıyla bu sûrenin terti­bi direkt olarak Muhammed sûresinden sonra yer almış oldu.

Bu süre, Hz. Peygamber'e "Ey Nebi" diye hitap eden ikinci sûredir. Peygamber'e hitap eden birinci sûre Ahzab süresidir. [1]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1- Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman iddetleri içinde (adetten temiz oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın (üç defa adet görüp temizlenmelerini hesap edin). Rabbiniz Allah'tan korkun (bekleme süresini uzatıp onlara zarar vermekten sakının. Bekleme süresi dolmadan) onları evlerinden çıkartmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Bunlar Allah'ın sı­nırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, kendine yazık et­miş olur. Bilmezsin belki Allah bundan sonra (yeni) bir iş ortaya çıkarır. (Bu bekleme süresi içinde eşler arasında bir sevgi yaratır, bir anlaşma zemini hazırlar).

2- Sûrelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce (nikahı­nız altında tutun), yahut güzellikle onlardan ayrılın. (Eşini­ze tekrar dönmek veya ondan ayrılmak için) içinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği Allah için ya­pın. İşte bununla ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan öğütlenebilir. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır.

3- Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a gü­venirse O, ona yeter. Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü (bir sınır) koymuştur.

 

Ayetler, anlaşıldığı üzere Allah, Rasulü'ne ve müslümanlara aşağıda sıralayacağı­mız bazı direktifler vermektedir.

1- Hanımlarını boşamak isteyen erkekler, iddeti sayma başlangıcının sahih olabile­ceği bir vakitte boşasmlar ve iddeti saymaya önem göstersinler.

2- İddetleri bitmeden kocalarının hanımlarını evlerinden çıkarmaları caiz değildir. Kendilerinin de çıkmaları doğru değildir. Ancak onlardan meydana gelecek apaçık bir hayasızlık hali müstesnadır. "Bilmezsin belki Allah, bundan sonra (yeni) bir iş ortaya çıkartır. Bu bekleme süresi içinde eşler arasında bir sevgi yaratır, bir anlaşma zemini hazırlar" cümlesinde boşanan kadınların bulundukları evlerden çıkarılmamalarının ne­denini yansıtıyor. Onun sebebi de şudur: Evlerinde kaldıkları taktirde her iki eşin birbir­lerine rağbet etme arzularının canlanması, boşanmaktan vazgeçmeleridir. Kadının, ko­casının evinde iddetini beklemesi tekrar birleşme zeminin oluşmasına kolaylık sağlar.

3- Boşama iddetinin bitiminde kocaları ya boşanmaktan vazgeçip, evlilik bağını de­vam ettirecekler ya da ayrılmaya kesin karar verecekler. Boşamaktan vazgeçtikleri tak­tirde kocalar, hanımlarının örfün bir hakkı ve gereği olarak güzel geçinmeleri, samimi bir arzu ve istek niyetiyle yanlannda tutmaları vacip olur. Şayet ayrılmaya karar verir­lerse yine örfün hakkı ve gereği olarak güzellikle onlan serbest bırakmaları gerekir.

4- Boşanma, iddet ve geri çevirme hususunda müslümanlardan adil iki şahit bulun­durmak vaciptir. Şahitlerin bir tarafı kayırmadan yalnız Allah'ın hakkını gözeterek şa­hitliklerini yerine getirmeleri gerekir.

5- Ayetler, ifade ettikleri hükümlere, muhalefet etmenin caiz olmadığı, Allah'ın sı­nırları olduğuna dikkat çekiyor. Bu sınırları çiğneyen kişi birtakım zararlara maruz ka­lır. Allah O'na azab eder ki, O da bu şekilde nefsine zulmetmiş olur. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan ve O'na tevekkül eden kimsenin sıkıntılardan kurtuluş yolunu kolaylaştırır, ummadığı yerden onu rızıklandırır. Allah her şeye belirli ölçüde bir sınır koymuş ve bunu hikmetinin gerektirdiği işlerin gerçekleşmesi için yapmıştır.

Beşinci paragrafta dikkat çekilen ve açıklamaya çalıştığımız faktörler, ayetlerin içer­diği hüküm ve sınırlan destekleme mahiyetinde olup, hem kalplere hem akıllara nüfuz eden kuvvetli faktörlerdir.

İbn Kesir Enes'ten şöyle rivayet etti: "Allah Rasulü zevcesi Hafsa'yı boşadı. Hafsa ailesine geldi, bunun üzerine Allah "Ey Nebi kadınları boyadığınız zaman..." mealinde­ki ayeti indirdi ve Rasulü'ne, O'nu geri çevir çünkü o çokça oruç tutan, çokça namaz kılan ve cennetteki zevcelerindendir" denildi. O'da Hafsa'yı geri çevirdi.[2]

Bu nass sahih hadis müsnedlerinde yoktur. Ancak Hz. Hafsa hakkında bu konuda ri­vayetler var: Ebu Davud ve Nesai Hz. Ömer'den rivayetle, "Allah Rasulü Hafsa'yı bo­şadı, sonra geri çevirdi" denilmekte, ancak bu rivayette ayetlerin inişi ile ilgili herhangi bir işaret bulunmamaktadır.

Bu ayet ve onu takip eden altı ayet aynı konuyu işliyor. Bunlarda bir kaç meselenin izahı vardır. Şöyle demek mümkündür. Konu, Rasulullah'ın bazı zevcelerini boşamasını aşan bir konudur. Öyle görünüyor ki, değişik olaylar meydana gelmiş Bakara'daki talak ayetleri için ilahi vahyin hikmeti bu ayetlerin inişini gerektirmiştir. Allah daha iyi bilir.

İbn Kesir "Onları iddetleri içinde boşayın" cümlesinin boyutunu izah sadedinde şöyle bir hadis rivayet etmiştir: "Ömer bin el-Hattab oğlu Abdullah'ın karısını hayızlı iken boşadığını Peygamber'e anlattı. Allah'ın Rasulü buna kızdı ve "onu geri çevirsin yanında tutsun, ta ki, temizlenip sonra hayız görüp tekrar temizleninceye kadar" dedi. Eğer boşamaya niyet ederse onu temiz iken ve kendisine temasta bulunmadan boşasın. İşte bu Allah Teala'nın kadınlar için boşanmalarını emrettiği iddettir."[3] dedi. Zemahşeri de aynı konu hakkında bir hadis rivayet etti. Darekutni bu hadisin sabit olduğunu belir­terek diyor ki, Allah Rasulü İbn Ömer'e hayızlı iken karısını boşadığı için dedi ki: (Al­lah sana onu temizlik halinde boşamanı emretti.

İşte bu açıklamadan sonra "Onları iddetleri içinde boşayın" diye zikredilen cümle, bu hadislerin ışığı altında şer'i boşamanın birbirini takip eden temizlik hallerinde birer ric'i boşama olduğunu vurgulayan Kur'anî ikinci bir delil olduğunu, bir kerede kesin ta­lak vermenin şer'i ve Kur'anî bir hüküm olmadığı imajını veriyor. Birinci delil ise, Ba­kara/229, "talak/boşama iki defadır" cümlesinde ifadesini bulduğu hükümdür. Yani bo­şama bir defadan sonra bir defa daha olur. 227. ayette boşanan kadının iddetinin üç "ku-r" (bekleme vakti) olarak tesbit edilmesi, bu müddet zarfında boşanan eşlerin tekrar ev­lilik hayatına dönebilme imkanını sağlamak içindir.

Zemahşeri tabiin ulemasından biri olan Nahai'den "Rasulullah'ın ashabı, zevcelerini bir talaktan fazla boşamayı istemezlerdi, sonra iddetleri bitmeden ikinci bir boşama ver­mezlerdi. Onların nezdinde en güzel talak/boşama şekli üç talakı üç temizli halinde ver­mekti. Sünnete uygun talak (boşama) bir talaktan başkası değildi. En çirkin talak ise, is­ter bir defada ister ayrı ayrı zamanlarda olsun üç talakla boşamaktır" diye rivayet etmiş­tir. Ve şunu da rivayet etmiştir: Adamın biri karısını üç talakla boşadı, Allah Rasulü bu duruma kızarak şöyle dedi. "Ben aranızda bulunduğum halde Allah'ın kitabı ile oynuyor musunuz? Başka biri ayağa kalkarak, "Ey Allah'ın Rasulü onu öldürelim mi?" dedi[4]

Bazen kesin boşama, başka bir ifade ile üç talak, bir konumda ve bir kerede olur. Bu da boşamadan güdülen gaye ve hedefe ters düşmez. Boşamadan gaye, uyum sağlama ortadan kalkmış ise ayrılmaya kesin karar vermektir. Allah Rasulü'nün Rukane'nin ka­rısını boşadığında ona bunun sebebini sorarken, ayrılmaya tamamen karar verip verme­diğini öğrenmeyi istiyordu. Rukane Allah Rasulü'ne "ben kararımı kesin verdim" dedi­ğinde Allah Rasulü, bununla bir talak mı niyet ettin diye yemin ettirdi. O da yemin edince, öyle ise "niyet ettiğin şey vardır" buyurdu. Nitekim Bakara sûresinin tefsirinin siyakında bu rivayeti kaydetmiştik[5]. Aynı konunun devamında tesbit ettiğimiz üzere Hz. Ömer (r)'i bir mecliste bir defada karısını üç talakla boşayan adamın boşamasını kesin ve nihai olarak itibar ejmesine sevkeden düşünce de bu olabilir.[6] Bunlardan öte İbn Kesir'in rivayet ettiği şu hadis de bunu destekliyor. "Fatıma binti Kays'ın kocası Rasulullah'ın zamanında Fatıma'yı boşuyor, iddeti bitmeden onu evden çıkarmak isti­yor. Fatıma Nebi'ye şikayette bulunuyor. Allah Rasulü ona şöyle diyor. "Nafaka ve mesken hakkı ancak bir kere daha karısını geri çevirme yetkisine sahip olan kocaya ge­rekir. Sen çık ve falan kadının yanında kal. Sonra dedi ki, hayr İbn Ümmü Mektum'un yanında kal, çünkü o kördür seni görmez".[7]

Eğer hadis sahih ise bir defada verilen üç talakın geçerli olduğuna dair nebevi tasvip sözkonusudur. Birbiri ardına gelen bütün talakları amaçlayan bir kelime değildir.

Ancak aşamalı boşama, inancımıza göre riayet edilmesi gereken bir husustur. Çünkü bu, hem Bakara sûresinde "talak iki kezdir" ayetiyle hem de bu sûredeki ayetle sabit olan Kur'anî bir emirdir. Aynı zamanda senedi sahih Peygamber öğretileriyle de sabit­tir. Hatta ayrılmaya kesin karar verilmiş olsa bile. "Belki Allah bundan sonra (yeni) bir iş ortaya çıkarır" cümlesi, aşamalı boşamanın gerçek nedenini muhtevasında taşımakta­dır. İllet, üç temizlik veya üç ay kadar bir süre (iddet) içinde boşanma isteğini ortadan kaldıracak bir durumun doğabilme ihtimalidir. Boşama konusunda şahit tutmak, iddeti saymak, gereği üzere şahitlik etmek ve bunların gözardı edilmemesi gereken Allah'ın sınırları olduğuna dikkat çekmek şeklinde de ifadesini bulan hükümler de bu söyledik­lerimizi desteklemektedir. Ayrıca insanları günaha girmekten sakındırmak, talak sayısı­nı ve boşama sürecini dakik bir hesaba tabi tutma amacını da gütmektedir.

"Ancak apaçık bir edepsizlik yaparlarsa başka" cümlesi zina etme anlamına geldiği gibi müfessirlerin İbn Abbas'a ve bir kısım tabiin ulemasına atfen[8], kocaya yahut koca­nın akrabasına karşı çirkin davranışlarda bulunma, onlara eziyet etme, kötü ahlak, kötü davranışlar sergileme gibi anlamlara da gelir. Artık bu durumda evden çıkarılmaları bir haktır. Çünkü onların bu edepsizliklerinden dolayı, belirttiğimiz gibi, kadınların kocala­rının evlerinde kalmalarından hedeflenen amacı, ortadan kaldırdığı için artık kadının evden çıkması veya çıkarılması kaçınılmaz bir şeydir.

Ayetlerde, Bakara sûresinin 229-231 ayetlerinde ifade edilen Kur'anî bir prensibin tekrarı sözkonusudur. O da iyilikle tutmak, veya iyilikle ayrılmaktır. Çünkü bunda; hem evliliği devam ettirmede, hem ayrılmada eşinin şerefini koruma, hak ve adalet üzerine bina edilmiş evlilik ilişkilerindeki bu prensibi kabullenmeyi pekiştirme sadedinde ilahi vahyin hikmetinin önemi yatmaktadır.

Müfessirler "Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır. Ve onu ummadığı yerden rızıklandınr" ayetin bu bölümü konusunda şöyle bir rivayet zikreder­ler: Müslüman bir genç kafirlere esir düşer, gencin babası oğlunun durumunu, fakr-u za­ruretini Allah'ın Rasulü'ne arzeder. Allah Rasulü ona sabretmesini öğütler ve çokça "la havle vela kuvvete illa billah" zikrini tekrarlamasını tavsiye eder. O da Hz. Peygam-ber'in tavsiyesine uyar, çok geçmeden oğlu esaretten kurtulur, kendisini esir edenleri hemen Allah Rasulü'ne haber verir, bunun üzerine bu ayeti kerime iner.[9]

Bu bölüm ayetten bir parça, ayet de kendisinden önce gelen ayetlerin parçasıdır. Sözkonusu ayetlerden gözlemlenen, bölümün içerdiği anlam önceki ayetlerle ilintilidir. Çünkü burada kadınlarla geçinmek, onları boşamak, onların iddetleri, kadınları iyilikle tutmak veya iyilikle boşamak konusunda Allahtan korkmak emredilmiştir. Dolayısıyla bunun siyakında müslümanların, Allah'tan korkmaları, Allah'a tevekkül etmeleri, emir­lerini yürürlüğe koyup, Allah'ın sınırlarına sıkıca bağlanmanın getirdiği büyük faydala­rın şuurunda olup, ondan gaflet etmemelerinin ilahi vahyin hikmetinin bir gereği olduğu yer almaktadır. [10]

 

4-  (Yaşlılıklarından ötürü) adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme sûresinden) şüphe ederseniz (bilin ki) onların bekleme süresi   üç aydır. Henüz adet görmeyenler de böy­ledir. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona işinde bir kolaylık yaratır.

5-  Bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) onun kötülüklerini örter ve onun mükafatı­nı büyütür.

 

"Adetten kesilen kadınlarınızın..." ayetiyle ve onu takip eden beşinci ayette bulunan hükümler ve telkinler:

Birinci ayette:

I- Yaşlılık sebebiyle hayızları kesilmiş kadınların boşanma süreleri/iddetleri üç ay olarak belirtilmiştir. Bu da yaş haddinden ötürü hayız/adet kanının kesilmesinden şüphe edilmesi nedeniyle böyledir.

1l- Hayızları kesilmiş kadınlara belirtilen iddet süresinin aynısı, biyolojik bir neden­le henüz hayız görmeyen kadınlara da belirtilmiştir.

III- Hamile kadınların bekleme süresi (iddet), doğum yapmakla sınırlandırılmıştır.

Birinci ayetin son bölümüyle ikinci ayet, Allah'ın takvasına bürünmenin gereğini, yüce Allah'tan takva sahiplerinin işlerini kolaylaştırması, günahlarını bağışlaması ve büyük ecir bahşetmesi gibi muttaki insana yönelik birçok faidelerin bulunduğunu vur­gulu bir şekilde tekrarlamaktadır. Bunun ayetlerde belirlenen ilahi sınırlara riayet etme­yi, Allah'ın emirlerine kuvvetle sarılmayı sağlama yolunda bir mesaj olduğu, ayrıca ka­dına gösterilen Rabbani bir ilgi ve ehemmiyetin kuvvetli bir vurgusu olduğu apaçık gö­rülmektedir.

Ayetlerin hayızdan kesilmiş ve hamile kadınlardan boşananların hükmünü belirttiği görülmekte, hayız gören kadınların boşanmadaki bekleme süresi/iddetini zikretmediği anlaşılmaktadır. Çünkü hayız görenlerin bekleme süresi Bakara, 227. ayetinde üç temiz­lik veya (hayız) olarak zikredilmiştir. Burada belirtilen üç ay süresi, üç hayız/temizlik süresine eşittir.

İbn Kesir'in rivayetine göre, Medine ilim ehlinden bazıları şöyle dediler: Bakara sû­resinde hayız gören kadınlar hakkında üç hayız/temizlik bekleme süresi ile ilgili ayet inince, yaşlılıktan dolayı hayız görmeyen kadınların bekleme süresi belirtilmemişti. Bu­nun üzerine bunlarla ilgili süre, bu ayetlerle belirtildi.

İki ayet de kendilerinden önceki ayetlere atfedilmiştir. Konu bütünlüğü içinde önce­ki siyakın bir devamıdır. (Bu ise, birinci ayetin, geçmiş ayetlerin içerdiği konularda meydana gelen hususların genelinde ihtiva ettiği unsurlardan dolayı soru sorulmasına mani değildir.) Bu Kur'anî vahiy açısından alışılmış bir şey olup, bunun örnekleri daha önce geçmişti.

Kadınları bekleme süresi (iddet) içinde boşamalarına ilişkin emir, iddet süresi içinde eşini geri çevirme fırsatını kocaya tanımak içindir.

Hamile kadınların bekleme süresi, doğum yapıncaya kadardır, dolayısıyla kadının kocası, eşini doğum yapıncaya kadar (boşanmadan) geri çevirme imkanına sahiptir. Doğum müddetinin uzun veya kısa olması fark etmez. Koca, doğumdan önce eşini geri çevirirse (kabul etmezse), doğum yaptıktan sonra artık fırsatı kaçırmış, eşi bain (kesin geri dönülemez) bir talakla kocasından boşanmıştır. Tıpkı hamile olmayan, bekleme sü­releri üç "kuru" (hayız-temizlik) veya üç ay olan eşlerini geri çevirmeden hayızları gel­mekle, geri döndürme şansını kaybetmeleri gibi. Bu durumda kocanın eşini döndürebil­mesi için her ikisinin rızasının olması, yeni bir akit ve yeni bir mehir takdir edilmesi ge­rekir. Ancak üçüncü bir boşama olmadıkça ikinci bir koca ile evlenme durumu sözkonu-su değildir. Nitekim Bakara, 227. ayetinin tefsirinin siyakında bunu açıklamıştık, tekra­rına lüzum yoktur.

Her ne kadar ayetlerin konusu, boşanan kadınların bekleme süresi hakkında ise de, müfessirlerin rivayet ettikleri hadisi şeriflere göre, kocası vefat etmiş hamile kadının da bekleme süresinin bitimi, doğum yapıncaya kadardır. Bu hadislerden biri: Buhari'nin E-bu Seleme'den rivayet ettiği hadistir. Ebu Seleme dedi ki, adamın biri İbn Abbas'a gel­di, Ebu Hureyre de yanında oturuyordu. Adam dedi ki: "Kocası öldükten kırk gece (gün) sonra doğum yapmış bir kadın hakkında bana fetva ver" "İbn Abbas iki müddet (dört ay on gün süresi ile doğum yapıncaya kadar geçen süre)in en uzununu bekliyecek-tir" dedi. Ebu Seleme diyor: "Ben dedim ki, "Hamile kadınların bekleme süresi, bebek­lerini doğuruncaya kadardır" (Talak, 4) Ebu Hureyre ben de Ebu Seleme'nin görüşünde -nim" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas, kölesi Küreyb'i, bu konuyu sormak için Ümmü Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme,"Sübey'at-ül Eslemiyye'nin kocası öldürüldü, ken­disi hamile idi. Kocasının ölümünden 40 gece (gün) sonra doğum yaptı. Akabinde dü­nürleri geldi. Rasulullah onu evlendirdi. İsteyenleri arasında Ebu's-Senabil de vardı" de­di.[11]

İbn Abbas'in "iki müddetten en sonu" ifadesi "en uzun olanını" amaçlar. Yani kadı­nın yas günü (bekleme süresi) olan dört ay on gün dolmadan doğum (ya düşük) 4 ay 10 günü tamamlayacaktır. Kadının bekleme süresinin bitimi doğum yapmak değil, 4 ay 10 gün beklemektir. Fakat Ümmü Seleme'nin yaptığı rivayet İbn Abbas'ın görüşünü nak-zetmiştir. Bu hadis daha başka yollarla da rivayet edilmiştir. Bu konu ile ilişkin rivayet edilen hadislerden biri de, bizzat Sübeya'nın dilinden, kendisinden Rasulullah'm verdiği fetvalardan sorulması üzerine verdiği cevaptır.[12]

Hadis alimlerinden olan Beğavi'nin rivayet ettiği hadis de bunlardan biridir. "Ebu's-Senabil Sübeya'nın yanına girdi ve ona şöyle dedi: "Görülüyor ki kocaya hazırlanıyor­sun. Oysa bekleme süren 4 ay 10 gündür. Sübeya, "bunu Allah'ın Rasulü'ne arzettim" dedi. Allah Rasulü "Ebu's-Senabil yalan söyledi. Veya Ebu's-Senabil'in dediği gibi de­ğildir" dedi. Sen helal oldun evlenebilirsin buyurdu"

Fıkıh bilginleri bu hadise dayanarak kocası ölmüş hamile kadının kısa bir zaman içinde de olsa doğum yaptıktan hemen sonra evlenebileceğini caiz görmüşlerdir. Bilin­diği gibi, Kur'an'ın değinmediği konulara, nebevi yasama açıklık getirmektedir.

Çünkü Bakara 234. ayeti, kocası ölen kadının bekleme süresinin (4 ay 10 gün) oldu­ğunu mutlak olarak ifade ediyordu. Bu hüküm, hamile olanı da olmayanı da kapsıyordu. Şu da bir gerçektir ki Nebevi usul, kadının yükünü hafifletmeyi hedeflemiştir. Zaten bu teşri genel tablosuyla Kur'an'm telkinleri, ayetlerin ruhu ile uyum halindedir. [13]

 

6-  (Boşadığmız) o kadınları, gücünüz ölçüsünde'[14]' oturdu­ğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırıp ev­den çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için (doğan çocuğu) emzirirler-se (emzirme) ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konu­şup danışın'[15]' (da emzirme, ücret ve diğer hususları çö­zümleyin, anlaşmakta) güçlük çekerseniz'[16]' (o zaman) ço­cuğu başka bir kadın emzirecektir.

7-  Eli geniş olan, genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kesilmiş bulunan'[17]' da Allah'ın kendisine Verdiğinden versin. '*' Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu yükler, kimseye gücünün üstünde bir teklifte bulunmaz. Allah bir güçlükten sonra (er geç) bir kolaylık yaratacaktır.

"(Boyadığınız) o kadınları, gücünüzün ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun..." ayetiyle onu takip eden ayette bulunan hükümler şunlardır:

 

I-  Kocalara, boşadıklan eşlerini bekleme süreleri esnasında, imkanları ölçüsü dahi­linde oturdukları yerin bir bölümünde oturtmaları için kesin bir emir veriliyor.

II- Kocalar eşlerini sıkıştırmak amacı ile söz ve fiil olarak onlara verecekleri bir za­rardan nehyedilmiştir.

III-  Şayet hamile iseler doğum yapıncaya kadar onlara infakta bulunmaları, çocuğu emzirmek istedikleri taktirde örfen bir hak olarak bilinen ve kendi aralarında bir müşa­vere, karşılıklı bir rıza sonucu taktir ettikleri emzirme ücretini eşlerine vermeleri kocala­ra emredilmiştir. Eğer bu konuda anlaşma sağlanmazsa başkası çocuğu emzirir.

IV-  Ayeti kerime verilecek nafakanın kocanın ekonomik durumuna uygun olması gerektiğine dikkat çeker. Bu duruma göre zengin olan zenginliği ölçüsünde fakir olan da gücü oranında nafaka verecektir. Allah (c) insanları ancak imkanları ölçüsünde sorumlu tutar. Allah zorluktan sonra kolaylık getirmeye kadirdir.

Müfessirler, gördüğümüz kadarıyla ayetlerin inişi hakkında özel bir ilgi nakletme-mişlerdir. Görünen şu ki, ayetler bir önceki gelişmenin devamını sağlıyor, geçmiş ayet­lerde sözü edilen ilahi hükümleri ve sınırları tamamlıyor. Ayetler açıkça, boşanmış bir kadının, ücretsiz olarak çocuğunu emzirme mecburiyetinde olmadığını, bekleme süre­since (iddeti boyunca) mesken hakkının kocasına ait olduğunu, hamile ise doğuruncaya kadar nafaka ve mesken hakkının kocasının üzerine olduğunu ifade ediyor. Tabi mesken durumu ve harcamalar, kocasının ekonomik imkanları ölçüsünde olacaktır. Çocuğu em­zirme ve anne ile baba arasında bu husustaki uzlaşmazlıkla ilgili ayetlerin anlatımı, ko­canın eşinin hamileliği süresi içinde geri çevirme fırsatını kaçırmış, dolayısıyla karısı kendisinden boşanmış olduğu düşüncesini veriyor

Bazı alimler, biraz önce verdiğimiz Fatıma binti Kays'ın hadisine dayanarak hamile olmasa dahi, ric'i bir talakla boşanmış kadına nafaka vermemenin vacip olduğunu söy­lerken, bazıları da vacip değildir dediler. Bunların gerekçeleri, ayetin bunu emretmediği hadis ise onlara göre zayıf olduğu içindir[18]. Biz nafakanın vacip olduğuna bu görüşün daha doğru olduğuna kaniyiz. Bu kanaatlerimizi, boşanan kadınların evlerinden çı­karılmamalarını, kendilerinin çıkmamalarını emreden sûrenin birinci ayetine dayandırı­yoruz. Çünkü kadınların, evliliğin gerçekleştiği evlerinde durdurulmaları aynı zamanda kocalarının yararınadır. Çünkü onlar, iddet süresi içinde eşlerini kolaylıkla geri çevirme imkanına sahip olurlar. Ayette nafakayı meneden bir şey yoktur. Hamile kadınlara mah­sus olarak nafakanın zikredilmesi herhalde gebelik sürecinin bazen normal bekleme sü­recinden daha çok olabileceği nedeniyledir. Allah daha iyi bilir, ayetin ruhu bu imajı ve­riyor.

Sûrenin başında direkt olarak Hz. Peygambere yapılan hitap, Rasulullah'ın ve sonra gelen emir sahiplerinin ayetlerin içerdiği hukuki müeyyideleri infaz etme yetkisine sa­hip oldukları anlamını taşıyor. Bu hüküm, daha önce belirttiğimiz gibi aile hukukunu iş­leyen Bakara ve Nisa sûrelerindeki ayetlerde de ifadesini bulmuştu. [19]

 

8- Nice kent var ki, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emir(ler)ine baş kaldırdı[20], biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara görülmemiş azap ettik.

9-  İşlerinin vebalini tattılar, işlerinin sonucu da tam bir hüsran olmuştur.

10- Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde ey inanan, aklı selim sahipleri Allah'tan korkun, Allah size bir uyarı ( ve kitap) indirdi.

11- Size Allah'ın açık açık ayetlerini okuyan bir elçi (gön­derdi) ki, inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan ay­dınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve faydalı işler yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kala­cakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel -zık vermiştir.

12- Allah 'dur ki, yedi göğü ve yerden de (sayıca) onların benzerini yarattı. (Allah'ın) buyruğu bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin her şeyi kuşattığını bilesiniz.

 

Ayetlerin anlamı açıktır. Ayetler geçmiş bölümü tamamlayıcı mahiyette gelmiştir. Önceki bölümde bulunan ayetlerle beraber mi, sonra mı indiği bilinmemektedir.

Ayetlerin kafiyesi, ayetlerin bir önceki ayetlerle kuvvetli bir uyum içinde olduğunu gösteriyor. Evlilik bağları konusunda kadının haklarına riayet etmek, boşama, iddet, em­zirme ve kadına şefkatle yaklaşma hususlarında Allah (c) Rasulü şahsında mü'minlere tebliğ ettiği ilahi sınırlara sanlma, Allah'ın takvasına bürünmenin gerekliliğini kuvvetli bir şekilde vurgulamaktadır. Öyle ki, ayetler, Allah (c)'ın kendi elçisini insanlara, ancak Allah'tan aldıkları Kur'anî mesajlarla karanlıklardan nura çıkarmak, anarşiden asayiş ortamına kavuşturmak için gönderdiğini belirtiyor ve onları Allah'ın takvasına davet ediyor. Allah'ın emirlerine sarılanları, cennet nimetleri ile, güzel ecir ve nzıklarla müj­delerken, isyan edenleri de, daha önce Allah'a karşı baş kaldıran kent ve toplumları ce­zalandırdığı şiddetli azapla tehdid etmektedir. Ayetler, kalplere ve akıllara kuvvetli bir üslupla hitap etmekle birlikte mü'minin benliğine etkin bir şekilde nüfuz etme niteliğine sahiptir. Ayetlerde, Kur'an'ın kadın konusuna, evlilik hayatına verdiği büyük önemi ifa­de eden önceki delilleri de pekiştiren açık bir delil vardır. Kur'an'ın mü'minlere bu önemli konuda örnek bir kaynak ve ışık saçan bir kandil olduğunu telkin etmektedir. [21]

 

"Allah O'dur Ki, Yedi Göğü Ve Yerden De Onlar Kadarını Yarattı"

 

Bazı müfessirler, "yerden de onlar kadarını" cümlesinden yerin gökler gibi yedi kat olduğu hükmünü çıkarmışlardır[22]. Bazılarıda bu cümlenin bunu ifade etmediğini, yerin yedi kat olduğunu ifade eden herhangi bir delilin Kur'an'da bulunmadığını söylerler[23]. Yerin bir tek olduğunu ancak iklimleri itibariyle yedi olduğunu söyleyenler de vardır[24].

Birinci görüşü ileri sürenlerden bazıları bu konuda bazı hadisler de rivayet ettiler[25]:

1- Tirmizi'nin Hadid sûresi siyakında rivayet ettiği hadistir. "Allah Rasulu yedi yer saydı, her yer ve yerin arası beş yüz sene mesafedir."[26]

2- İbn Mesud'un hadisi: Allah Rasulu buyurdu ki: "Yedi gök ve yedi yer içindekiler ve arasındakilerle Kürsi'nin işgal ettiği yer, çöle atılmış bir halkanın işgal ettiği yer ka­dardır"[27]

3- Buhari ve Müslim'in İbn Ömer'den rivayet ettikleri hadis: "Kim haksız yere baş­kasının toprağından alırsa, Kıyamet gününde onunla yedi yerin dibine geçirilir." Başka bir rivayette: "Kim yerden bir karış toprağı zulm ederek alırsa, kıyamet gününde yedi yer boynuna geçirilecektir."[28]

Müfessirlerden Kasımi, adını zikretmediği birine nisbet ederek, Kur'anî ibare için i-ki tahrici zikretmiştir.

a) Ayetin birinci tahrici: "O Allah ki, yedi gök yarattı, yeri de onlar gibi yarattı." Bu taktirde "min" cümlede fazladır.

b)  İkinci tahric: "O Allah ki, yedi gök yarattı, yerden de onlar gibi yarattı" bu du­rumda "min" fazla değildir.

Burada ki Kur'anî tabir Allah'ın kudretinin azametini, kuşatıcı ilmini ve mutlak ta­sarrufunu açıklama yolunda bir gözatıp geçiyor. İbn Mesud ve Tirmizi'nin iki hadisi, Allah'ın saltanatının büyüklüğünü ifade etmekle birlikte ayetin değindiği konunun ken­disini de işlemektedir. İbn Ömer'in hadisi ise, bilindiği gibi bir yönden uyan ve tehdit mesajını verirken diğer yönden de Kıyamet gününün korkutucu, temsili sahnelerinden birini veriyor.

Her ne ise en doğrusu Kur'an'ın gökler ve yer hakkında sükût edip, kaldığı yerde, mü'minin de tahmin yürütüp bir şey ilave etmeden orada durmasıdır. Nitekima daha ön­ce birçok yerde bu kurala işarette bulunmuştuk. Bu konuda varid olan tebliğler; öğüt vermek, Allah'ın kudret ve saltanatının büyüklüğünü her şeyi kuşattığını belirtmek için­dir. [29]

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/287.

[2] Bkz. Tac, c. 2, s. 312

[3] Bu hadisi Buhari ve Müslim az bir farkla rivayet etmişlerdir. Bkz. Tac, c. 2, s. 312.

[4] Bu hadisi Nesai de rivayet etmiştir. Bkz. Tac, c. 2, s. 312

[5] Bkz. Tac, c. 2, s. 310-311

[6] Bkz. Tac, c. 2, s. 310-311

[7] ibn Kesir bu hadisi sûrenin tefsiri bağlamında vermiştir.

[8] ibn Kesir, Beğavi ve Hazin Tefsirleri.

[9] Bkz. Ibn Kesir, Hazin, Beğavi Tefsirleri

[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/289-292.

[11] Tac, c. 4, s. 239

[12] ibn Kesir, Hazin, Beğavi

[13] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/293-295.

[14] Min vücdiküm "Kudret ve imkanımıza göre" anlamındadır.

[15] et-temiru İstişare edin ve anlaşın.

[16] Teasertüm İhtilaf ettiniz yada anlaşmak sizin için zorlaştı.

[17] Kadire aleyhi rızkuku Rızkı dardı, ya da mali durumu zayıftı.

[18] Bkz. Hazin, ibn Kesir

[19] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/296-297.

[20] Atet İsyan etmek, başkaldırmak.

[21] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/298.

[22] Beğavi, ibn Kesir, Hazin, Tabresi ve Zemahşeri

[23] Bkz. Kasımi

[24] Bkz. Nisaburi.

[25] ibn Kesir

[26] Tac, c. 4, s.227

[27] İbn Kesir, Tac, c. 5, s. 18

[28] İbn Kesir, tac, c. 5, s. 18

[29] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 6/298-299.