Mekke
77
30
Mushaftaki sıralamada altmış
yedinci, iniş sırasına göre yetmiş yedinci sûredir. Tür sûresinden sonra, Hakka
sûresinden önce Mekke'de nazil olmuştur.[1]
Sûre adını birinci âyette geçen
ve "mâlik olma, hükümranlık" gibi mânalara gelen "mülk"
kelimesinden almıştır; Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili kaynaklarda yaygın olarak bu isimle
anılmaktadır, İlk cümlesinden dolayı sûreye "Tebâreke'1-lezî bİ-yedihfl-mülk"[2] "Tebâreke'1-mülk"
[3]isimleri de verilmiştir. Aynca
sûre, kendisini okuyanları kabir azabından koruduğu yönündeki bir rivayete
dayalı olarak "Vâkiye, Münciye, Mâni'a ve Mücâdile" isimleriyle de
anılmıştır. [4]
Sûre genel olarak Allah Teâlâ'nın
varlığı ve birliğini, azametini, evrendeki hükümranlığını, tek tanrı ve tek
yaratıcı olduğunu, hayatın ve ölümün var ediliş amacını ve öldükten sonra
dirilmeyi konu edinmektedir. Sûrede aynca insanlığın ilâhî vahyin uyarıcılığma muhtaç
olduğuna işaret edilmekte, bunu kabul etmeyenlerin karşılaşacakları kötü
sonuçla ilgili uyanlar yapılmaktadır. [5]
Hz. Peygamber, sûrenin onu okuyanları kabir azabından koruyacağını ifade buyurmuşlar. [6] bu sebeple cenazelerin ardından bu sûrenin
okunması yaygınlık kazanmıştır. Bu hadisi, "sûreyi okuyup amel edenlerin,
kabir azabını gerektiren günahlardan uzak duracağı ve böylece azaptan kurtulacağı"
şeklinde anlamak da mümkündür. [7]
Rahman ve rahîm olan
Allah'uı adıyla... 1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah aşkındır, cömerttir
ve O'nun her şeye gücü yeter. 2, Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu
deneyerek göstermek için ölümü ve hayati yaratan O'dur. O, güçlüdür, çok
bağışlayandır. 3. Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O'dur.
Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak,
bir bozukluk görebiliyor musun? 4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir. 5. Gerçek şu ki
biz yakın göğü kandillerle süsledik. Ayrıca bunlarla şeytanların taşlanmasını
sağladık ve onlara alevli ateş azabım hazırladık. [8]
1-5. Sûrenin
özeti mahiyetinde olan bu âyetlerin ilkinde Allah'ın yüceliği, kudreti,
evrendeki hükümranlığı ve her şeyin kendisinin kudret elinde olduğu, evrende
istediği gibi tasarrufta bulunabileceği İfade edilmiş, sonraki âyetlerde ise O'nun
kudretinin eserlerinden örnekler verilmiştir. [9] 2. âyet Yüce Allah'ın kudret ve tasarrufunu en
açık bir şekilde gösteren delilleri içermekte; Allah'ın, dünyada insanların
güzel işler yapma huşusunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin
kendi emir ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak
için hayatı ve ölümü yarattığını bildirmektedir. Aynı âyette önce ölüm, sonra
hayat geçtiği için burada "ölüm" kavramıyla, hayattan önceki
cansızlık halinin mi yoksa dünya hayatının sona ermesi ve âhiret hayatına geçiş
halinin mi kastedildiği hususunda farklı gö-nişler vardır. Bir kısım
müfessirler âyetteki sıralamayı dikkate alarak ölümden maksadın dünya
hayatından âhiret hayatına geçiş hali, hayattan maksadın ise âhi-ret hayatı
olduğunu söylemişlerdir. [10] İkinci grup ise
ölümle dünya hayatından âhiret hayatına geçiş halinin, hayatla da dünya
hayatının kastedildiği kanaatindedir. [11] bizim tercihimiz
de budur. Zira hayat da ölüm de imtihan için yaratılmıştır; imtihan yeri ise
âhiret değil dünyadır. Her ikisinin de bu dünyada olması amaca daha uygun
görünmektedir. Hayat ölümden önce olduğu halde âyette sonra gelmesi ise çeşitli
şekillerde yorumlanmıştır. [12] Dikkat çekici bir yoruma göre eşyada aslolan
yokluk olduğu, varlık ve hayat sonradan verildiği için âyette ölüm önce
gelmiştir. [13] Bizce de isabetli olan diğer bir yoruma göre
ölüm insanlara hayatın sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teşvik
ettiği ve bir uyarıcı olduğu, nihayet insanda "imtihan" sorumluluğunu
daha canlı tuttuğu için âyette ölüm önce zikredilmiştir. Nitekim hayat bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm
İse bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî varhk sahnesine geçişi
sağlayan dönüm noktası, Hz. Peygamber'in de belirttiği gibi bir uyarıcıdır. [14] İfadenin akışına
ve lafız güzelliğine daha uygun olduğu için "mevt" (ölüm) kelimesinin
önce geldiği de düşünülebilir.
3-4. âyetlerde evrenin eksiksiz-kusursuz yaratılışına,
mükemmel işleyişine ve düzenine dikkat çekilmekte, böylece bu muhteşem varlık
düzeninin kör bir tesadüfle meydana gelmiş olamayacağı ve devam edemeyeceği;
bunun ancak üstün bir ilim, irade ve kudret sahibinin yaratması ve yönetmesiyle
mümkün olduğu belirtilmektedir. [15]
Mealde "Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de
bak" diye tercüme ettiğimiz cümlenin lafzî karşılığı "Sonra gözünü
iki kez daha çevir de'bak" şeklindedir. Ancak bu ibare çokluktan kinaye
olup sayı olarak iki defayı değil, defalarca bakmayı ifade eder. [16]
Yıldızlarla donatılmış gibi bir görüntü verdiği için
gök yüzünün kandillerle süslenmesinden söz edilmiş, yıldızlar geceleyin kandil
gibi ışık saçtıklarından onlara mecaz olarak "kandiller" (mesâbîh,
tekili: misbâh) denilmiştir. [17] Yıldızlarla şeytanların taşlanmasından maksat
ise göklerdeki meleklerin konuşmalarını dinleyip onlardan bilgi sızdırmak için
kulak hırsızlığı yapmak İsteyen şeytanların bu yıldızlardan çıkan parlak
ışıklarla, bir tür ateş toplarıyla engellenmesidir. Bu ve benzeri âyetlerle
ilgili olarak klasik tefsirlerde ayrıntılı yorumlar bulunmakla birlikte
müteşâbihattan olan bu tür âyetlerin anlamlan hakkında zamana, şartlara,
bilimsel verilere göre farklı görüşler İleri sürmek mümkündür. Ayrıca gayb
konularına giren âyetlerin yorumunda iddialı olmamak gerekir. Çünkü gayb
âleminin mahiyetini Allah'tan başka kimse bilemez; biz gayb bilgilerine sadece
inanırız. [18]
6. Rablerini inkâr edenlere
cehennem azabı vardır. Orası ne kötü bir varış yeri! 7. Oraya
atıldıklarında, kaynarken çıkardığı ürkütücü sesi işitirler. 8. Cehennem
neredeyse öfkesinden çatlayacak! Oraya her bir grup atıldıkça, muhafızları
onlara, "Size bir uyana gelmemiş miydi?" diye sorarlar. 9. Şöyle
cevap verirler: "Evet, doğrusu bize bir uyarıcı (peygamber) gelmişti; fakat biz onu yalancılıkla itham
etmiş ve 'Allah hiçbir şey göndermemiştir; siz gerçekten büyük bir yanlış
içindesiniz!' demiştik." 10. "Şayet kulak vermiş veya aklımızı
kullanmış olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında
olmazdık!" diye de ilâve ederler. 11. Böylece günahlarını itiraf etmiş
olurlar. O alevli ateşin mahkûmları artık rahmetten mahrumdurlar, 12. Görmedikleri
halde rablerinden korkup saygı duyanlara gelince, onları da hem bir bağışlanma
hem de büyük bir ödül beklemektedir. 13. Sözünüzü ister gizleyiniz isterse
açığa vurunuz; unutmayınız ki O, kalplerin içindekini bilmektedir. 14. Yaratan
bilmez olur mu? O, bütün inceliklerin farkındadır ve her şeyden haberdardır. [19]
6-11. Bazı âhiret sahnelerini
tasvir eden bu âyetler, kimlerin daha güzel davranacağım sınamak için ölümün
ve hayatın yaratıldığını ifade eden 2. âyetle irti- batı olup, bu dünyada
Allah'a isyan edenlerin öte dünyada çekecekleri cezayı, O'na karşı saygılı olup
günah işlemekten korunanların elde edecekleri ödülleri açıklamaktadır. 6-8.
âyetlerdeki tasvirler cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme
amacına yöneliktir. 8. âyette "uyarıcı" diye çevirdiğimiz "nezir"
den maksat peygamberdir. [20] Âyette dünyada peygamberin çağrısına ve
uyanlarına kulak tıkayıp inkâr ve isyanlarını sürdürmekte direnenlere, yann
kıyamet gününde, "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorulacağını
bildiren ifade aslında yaşayanlar İçin bir uyarıdır. 9-11. âyetler o gün iş
işten geçtikten sonra değil, fakat bugün fırsat eldeyken o uyarıya kulak
vermek, yani peygamberi tanımak, aynca Allah'ın insanlığa büyük lütfü olan aklı
ve diğer bîl-gî imkânlarını da kullanarak hak ve hidayet yolunu bulmak
gerektiğine, ebedî kurtuluşun ancak bu sayede kazanılabileceğine işaret
etmektedir. 12. âyet ise müminlerin nâİl olacağı uhrevî mutluluğun veciz bir
özetidir. [21]
13-14. Bu dünyada günah
işleyenler, ya kendilerini görüp gözeten Allah'ın varlığına inanmıyor veya
inanmakla birlikte dünyevî hırs ve menfaatleri, nefsânî arzuları yüzünden
gaflete dalıp sorumluluklarını unutuyorlar. İşte bu âyetlerde inkarcılara ve
gafillere Allah'ın gizlisiyle açığıyla her şeyi kuşatan ilmi hatırlatılmakta,
kendilerinden hayatlarını buna göre düzenlemeleri istenmektedir. [22]
15. Yeryüzünü sizin için
kullanıştı hale getiren O'dur. Üzerinde dolaşınız ve Allah'ın rızkından yiyip
içiniz; (ama
unutmayınız ki) dönüş yalnız Allah'adır.
16. Göktekinin sizi yerin dibine batırmayacağından emin misiniz? Bir de
bakarsınız yeryüzü altüst olmuş! 17. Yahut göktekinin üzerinize taş yağdıran
bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? Uyarılarımın ne demek olduğunu
yakında anlayacaksınız! 18. Onlardan öncekiler de (gerçekleri) yalan saymışlardı; ama verdiğim ceza da nasıl
olmuştu! 19. Üstlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları hiç mi görmediler?
Onları (havada) Rah-mân'dan
başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir. 20. Rahmân'a karşı size
yardım edecek askerleriniz hani kimler? İnkarcılar ancak derîn bir gaflet
içinde bulunmaktadırlar. 21. Allah lütfettiği rızkı kesiverse size rızık
verebilecek olan kim? Hayır! Onlar azgınlıkta ve haktan sapıp uzaklaşmakta
ısrar ediyorlar. 22. Şimdi (düşününüz), yüzüstü sürünen mi (hedefe) erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi? 23. De ki: "Sizi
yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!" 24. De
ki: "Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; sadece O'mın huzurunda gelip
toplanacaksınız." [23]
15. Cenâb-ı Allah, kendisinin
güç ve kudretini gösteren delilleri bir kez daha gözler önüne sermekte;
yerkürenin yaratılması, her türlü nimet ve imkânlarla donatılarak üzerinde
yaşanılır hale getirilmesinin, sonsuz bir gücün varlığını ve birliğini
gösterdiğine dikkat çekmektedir. "Üzeri" diye çevirdiğimiz
"menâkibİhâ" tamlamasındaki "menâkib" kelimesi,
"omuz" anlamına gelen "menkib"in çoğulu olup mecaz olarak
yeryüzündeki yolları, köşe bucak ve dağlan ifade eder. [24] Yüce Allah, bu nimetleri kullan
için yarattığını bildirerek onlara yeryüzünde dolaşmalarını, yarattığı
rızıklardan yiyip İçmelerini istemiş; arkasından "Dönüş yalnız
Allah'adır" buyurmak suretiyle insanların dünya nimetleri ve zevklerine
dalarak Allah'ı ve ahiret hayatını unutmamaları gerektiği, zira her nimetin
bir sorumluluğu olduğu mesajını vermiştir. [25]
16-18. Müfessirler "gökte
olan"dan maksadın kim veya ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri
sürmüşlerdir: 1. Bundan maksat
Allah'tır; ancak bu mecazî bir anlatım olup maksat Allah'ın varlığını ve
gücünün sonsuzluğunu vurgulamaktır. Allah sonsuz ve sınırsızdır, zamanda ve
mekânda olanlar ise sınırlıdır ve Allah bu sınırlamalardan münezzehtir.
2. Maksat gökteki
meleklerdir. Onlar Allah'ın emriyle yeryüzüne inerek kendilerine verilen
görevleri yerine getirirler.
3. Maksat, Allah'ın gökten
inen azabıdır. Allah'ın rahmeti ve nimeti nasıl gökten iniyorsa O'nun azabı da
inkarcı ve İsyankarların başına gökten iner. [26] Bize göre burada geçen
"gök" kelimesiyle, fizikî evrenin gökleri değil, madde ötesi, yüce
olan varlık düzeyi kastedilmiş olmalıdır.
15. âyette belirtilen
İmkânların iyi değerlendirilmesi gerektiği yönünde ikazlar içeren bu âyetlerde
insanların, yeryüzündeki nimetlerden yararlanırken azgınlık ve taşkınlık
göstermemeleri gerektiğine, aksi takdirde yeryüzünde şiddetli felâketlerin,
yıkımların vuku bulacağına, böylece Allah'ın gönderdiği uyarıcıyı (peygamber),
onun uyanlarını önemsemeyenlerin şiddetle cezalandırılacaklarına dikkat
çekilmektedir. Nitekim 18. âyette de geçmişte gerçekleri yalan sayanların bu
şekilde cezalandırıldığı hatırlatılmaktadır. [27]
19-21. Yüce Allah'ın başka bir
eseri olan kuşların uçma yeteneğine işaret edilerek Allah'ın kudretinin bir
işareti daha gözler önüne serilmektedir. Yer çekimine rağmen kuşların gök
yüzünde kanat çırparak uçması ve süzülmesi, her gün gördüğümüz için önemini
gözden kaçırdığımız, gerçekte ise Allah'ın sanat ve kudretini gösteren hârika
olaylardandır. Kuşlara bu yeteneği veren Allah'tır. Burada Allah'ın merhametini
yansıtan Rahman İsminin kullanılmış olması, O'nun mahlû-kata merhametle muamele
ettiğini, varlık düzeninin O'nun rahmetinden bir yansıma olduğunu ima eder. 21.
âyetlerde rızık olarak anılan nimetler de Rahman isminin sürekli tecellisi
olup bu tecelli bir an kesilecek olsa hayatın bütünüyle yok olacağına dikkat
çekilmektedir. [28]
22. Şeytanlara uyarak bâtıl
yollarda giden inkarcı nankör ile hak yolda yürüyen mümin temsilî olarak
karşılaştırılmakta, bunlardan hangisinin hedefine daha güvenli olarak ve
şaşmadan ulaşacağı soru-cevap yöntemiyle anlatılmaktadır. [29]
23-24. Doğduğunda hiçbir bilgiye
sahip olmayan insana bilgi vasıtalarından kulaklar, gözler ve kalpler (akıllar)
verildiğinin hatırlatılması, insanın en değerli ve ayırıcı niteliğinin gözlem
ve düşünme kapasitesi olduğuna ve bu nimetleri verene şükretmek gerektiğine
işaret eder. Bu nimetler aynı zamanda Allah'ın eşsiz sanatını ve sonsuz
kudretini göstermesi bakımından da önemlidir. Muhatabın sağduyusuna hitap
edilerek onun yanlış inanç ve tutumlardan kurtulması, Allah'ın varlığına ve
birliğine İman etmesi istenmektedir. Allah Teâlâ'nın sonsuz kudretini gösteren
delillerden biri de İnsanoğlunun yeryüzünde yaratılması, türetilmesİ ve
çoğaltılmasıdır. Onları bu şekilde türetip yeryüzüne yayma gücüne sahip olan Allah,
öldükten sonra dirilterek huzurunda toplamaya da kadirdir. Nitekim 24. âyetin
son cümlesinde "Sadece O'nun huzurunda gelip toplanacaksınız"
ifadesiyle buna işaret edilmiştir. [30]
25. "Doğru sözlü
iseniz (söyleyin),
bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?"
derler. 26. De ki: "O bilgi ancak Allah'a mahsustur, ben ise sadece açık
bir uyarıcıyım." 27. Ama onu yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin
yüzleri kara çıkacak ve (kendilerine), "İşte sizin isteyip durduğunuz budur!" denilecektir. [31]
25-27. Bir önceki âyette
insanların kıyamet gününde Allah'ın huzurunda toplanacakları haber verilince
inkarcılar öğrenmek için değil, Hz. Peygamber'le alay etmek maksadıyla bu
olayın ne zaman gerçekleşeceğini sormuşlardı. Devamındaki âyette bu soruya Hz.
Peygamber'in nasıl cevap vermesi gerektiği bildirilmektedir. 27. âyette de
inkarcıların âhirette azabı gördüklerindeki halleri anlatılmakta, inanmadıkları
âhiret azabını ve kıyametin korkunç olaylarını yakından gördükleri zaman
yüzlerinde meydana gelen üzüntü belirtileri ve psikolojik çöküntü tasvir
edilmekte veya -bizim tercih ettiğimiz meale göre- inkarcıların yüzlerinin kara
çıkacağı ve mahcup olacakları bildirilmektedir. İşte inkarcılar, dünyada inkâr
ettikleri ve alay ederek gelmesini istedikleri azabın bu azap olduğunu ya
kendi aralarında konuşurlar veya melekler tarafından onlara söylenir. [32]
28. De ki: "Allah
beni ve beraberimdekileri yok eder veya bizi esirgerse, (söyler misiniz) inkarcıları yakıcı azaptan kurtaracak olan
kimdir?" 29. De ki: "O, rahmandır; biz O'na iman etmiş ve O'na
güvenip dayanmışızdır. Ki- min düpedüz bir sapkınlık içinde olduğunu yakında
anlayacaksınız!" 30. Bir de şunu sor: "Suyunuz çekiliverse size
yerden kaynayan suyu kim getirebilir?" [33]
28-29. Müşrikler Hz. Peygamber' in ölümünü istiyor ve bunu açık bir şekilde
dile getirmekten de çekinmiyorlardı [34]Hatta onu öldürmek
için tuzak kuruyor [35] böylece ondan ve
getirdiği dinden kurtulacaklarını sanıyorlardı. İşte bu âyetler onların niyet
ve beklentilerine bir cevap olmak üzere inmiştir. [36] 28. âyette Hz. Peygamber'in varlığına son
verilmesinin veya ölümünün ertelenmesinin müşrikler için herhangi bir fayda sağlamayacağı, kendilerine
verilecek elem verici cezayı Önleyecek bir gücün de asla bulunmadığı İfade
edilmiştir. Âyette ayrıca hayatın ilâhî bir
rahmet olduğuna, Hz. Peygamber'in de eceli geldiğinde öleceğine işaret
edilmektedir.
[37] 29. âyette ise
müminlerin inandıkları ve güvendikleri Tanrı 'nın esasen müşFİklerce de bilinen
ve Rahman ismiyle anılan Yüce Allah olduğu belirtilmiş, bu gerçeğin kendilerine
tebliğ edilmesi Hz. Peygamber'e emredilmiştir. [38]
30. Allah'ın kudretini, lütufkârlığını yeniden
hatırlatan bu âyet 15 ve 21. âyetlerle bağlantılı olup kuvvetli ihtimalle Hz.
Peygamber ile müşrikler arasında geçen bir tartışmanın sonucu olarak onlara
yöneltilmiş eleştiri ve uyan amaçlı bir sorudur. 15. âyette Allah'ın yeryüzünü
kullanışlı hale getirdiği İfade edildikten sonra insanlardan O'nun yarattığı
nzıklardan yararlanmaları istenmiş; 23. âyette de rızkm Allah'a ait olduğu, O
verdiği rızkı kestiği takdirde nzık verecek birinin asla bulunmayacağı
bildirilmişti. Burada da rızkların en önemlisi ve hayatın ana unsuru olan suyun
yerin derinliklerine çekilmesi halinde Allah'tan başka yeryüzünde su yaratacak
bir gücün bulunmadığına işaret edilerek, böylesine eşsiz kudretin sahibi Yüce
Allah'ı bırakıp da bâtıl tanrılara tapanlar, ne kadar yanlış bir yolda
oldukları üzerinde düşünmeye çağrılmaktadır. [39]
[1] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr.
Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş,
Kur’an Yolu:V/341.
[2] Buharı,
"Tefsir", 67
[3] İbn Âşûr,
XXIX, 5
[4] krş.
Zemahşerî, IV, 133; Râzî, XXX, 52; îbn Âşûr, XXIX, 5-7
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/341.
[5] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/341.
[6] Tİrmizî,
"Fezâilü'l-Kur'ân", 9; Şevkânî, V, 296
[7] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/341.
[8] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/342.
[9] birinci âyette "aşkındır, cömerttir"
diye çevirdiğimiz "tebâreke" fiilinin diğer anlamlan hakkında bilgi
için bk. Furkan 25/1
[10] Râzî, XXX, 55; Elmalılı, VII,
5159
[11] Zemahşerî, IV, 134
[12] bk. Râzî, XXX, 55; Ateş, IX,
526-527
[13] Şevkânî, V, 297
[14] bk. Râzî, XXX, 55
[15] yedi göğün anlamı hakkında bk.
Bakara 2/29
[16] bk. İbn Âşûr, XXIX,19-20
[17] Taberî, XXIX, 3
[18] gök yüzünün yıldızlarla
süslenmesi ve bunlarla şeytanların taşlanması konusunda bilgi için bk. Hicr
15/16-18; Sâffât 37/6-10
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/342-344.
[19] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/344.
[20] İbn Âşûr, XXIX, 25
[21] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/344-345.
[22] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/345.
[23] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/346.
[24] Şevkâ-nî, V, 301-302
[25] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/346.
[26] daha geniş bilgi için bk. Râzî,
XXX, 69-70; Elmalılı, VII, 5232 vd.; İbn Âşûr, XXIX, 33
[27] krş. Kasas 28/81; Hakka 69/6-8
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/346-347.
[28] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/347.
[29] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/347.
[30] bu âyetlerin tefsiri için ayrıca
bk. Nahil 16/78; Mü'minûn 23/78-79
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/347-348.
[31] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/348.
[32] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/348.
[33] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/348-349.
[34] bk. Tûr 52/30-31
[35] bk. Enfâl 8/30
[36] bk. Râzî, XXX, 76
[37] İbn Âşûr, XXIX, 51-52
[38] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/349.
[39] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/349.