KIYAMET SURESİ 2

Kıyamet Günü Ve Onda Meydana Gelecek Haller. 2

Bazı Kelimeler: 2

Açıklama: 2

Ölümü Ve Yaratılışının Başlıngıcı Esnasında Însan. 4

Bazı Kelimeler: 5

Açıklama: 5


KIYAMET SURESİ

 

Ulemanın icmaı ile Mekkîdir. 40 ayettir. Kıyamet gününden bahseder ve onun mutlaka vuku bulacağına ilişkin deliller ileri sürer. Onun korkulu man­zaralarını gözler önüne sererek tasvirini yapar. Sonra da ruhun bedenden çı­kışını ve halkın İlk yaratılışını anlatır, [1]

 

Kıyamet Günü Ve Onda Meydana Gelecek Haller

 

Rahman ve Rahim olan Allah adıyla.

1-2- Kıyamet gününe yemin ederim ve nedamet çeken nefse yemin ede­rim (ki, insanlar öldükten sonra dirilüleceklerdir).

3- İnsan, kemiklerini bir araya toplayacağımızı mı sanıyor?

4- Evet, Biz onu, parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleriy­le yemden yapmaya kadiriz,

5-6- Ama, insanoğlu gelecekte de suç işlemek ister de: "Kıyamet günü ne zamanmış!" der.

7-10- Gözün kamaştığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın bir araya getiril­diği zaman, işte o gün insan: "Kaçacak yer nerede;" der,

11- Hayır; hayır; bir sığmak yoktur,

12- Ey insan! O gün, sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun.

13- O gün, İnsanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir,

14-15- Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahi­didir.

16- Ey Muhammedi Cebrail sana Kur'an okurken, unutmamak İçin acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle.

17- Doğrusu o vahyolunam kalbine yerleştirmek ve onu sana okuttur­mak Bize düşer.

18- Biz onu Cebrail'e okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle.

19- Sonra onu sana açıklamak Bize düşer.

20- Hayır, hayır; ey İnsanlar! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya ni­metlerini seversiniz.

21- Ahireti bırakırsınız.

22-23- O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır.

24- O gün bir takım yüzler de asıktır.

25- Kendisinin belkemiğinin kırılacağını sanar. [2]

 

Bazı Kelimeler:

 

Kendini veya başkalarım çok kınayan. însan  sanıyor  mu? 'Parmak  uçlarını  yapıp   düzeltiriz.

Fuhuş, günahda devam etmektir. Burada emamdan kasıt geri ka­lan hayatı demektir. Dehşetin şiddetinden ötürü göz kaydı ve hay­rete düştü .Ayın aydınlığı gidip karardı, Kaçış yeri. Sığınılacak yer İstikrar ve sükun. Delil ve tanık Özürleri ve mazeretleri. Okuyuş .Dünya ve ondaki şeyler. Bırakıyor, terk ediyorsunuz. Güzel ve ışıl ışıl parlayan. Gören ve bakıp bekleyen. Asık yüzler. Bel kemi­ğini kıran şiddetli ve belalı bir iş. [3]

 

Açıklama:

 

Cenab-ı Allah bu sureye ölüm sonlası dirilişi isbatlamak için yeminle baş­ladı.

Bilesiniz ki burada ve süresindeki kasem, nefisı ile ile başlatılmıştır. Alimler bunun manalandırılması hususunda hayrete düş­müşlerdir. Bazıları demişler ki: Bu ifadenin aslı "Muhakkak ki ben kıyamet gününe yemin ederim" şeklindedir. Bazıları da demişler ki, yeminin başında geçen nefiysı, o inkarcıların fasid inançlarını reddetmiştir. Sonra da ölüm sonrası dirilişe yemin etmekle söze başlanmıştır.

Denildi ki: Apaçık bir şekilde ortada bulunduğu ve inkarcıların inkârla­rına yer bırakmadığı için Allah ölüm sonrası dirilişin vukuunun olduğuna bu ifadelerle yemin etmiştir.

Âlusînin kitabında bunu daha dakîk ve daha münasip bir şekilde ortaya koyan bir yorum vardır. —Kitabındaki kelamının sırlarını elbetteki en iyi bi­len Cenab-ı Allah'tır. —Mezkur yorumun Özeti şöyledir: Bİr şeye yemin et­mek, onu tazim etmeyi içerir. Sanki Cenab-ı Allah şöyle demektedir: Ben kı­yamet gününe yemin ederim. Kinayıcı nefse de yemin ederim.

Bu şu manaya gelir: Aslında kıyamet günü ile NefsLevvame dediğimiz kınayıcı nefis, yemin ifadesi ile tazim edilecek şeyler değildirler. Çünkü bun­lar üzerlerine yemin edilse de edilmese de büyük ve azametli şeylerdirler. Bu da üzerine yemin edilen şeylerin büyüklük ve azametini ifade eden bir üslup­tur. Üzerine yemin edilen şey burada ölüm sonrası diriliştir.

Kutlu ve yüce olan Hak Teâlâ kıyamet gününe yemin ederek buyurdu ki, insanlar hesaba çekilmeksizin kendi başlarına bırakılacak değildirler. Bi­lakis onlar ölümlerinden sonra diriltilecek ve amellerinin karşılığını görecek­lerdir.

Aynı şekilde Cenab-ı Allah Nefs-i Levvameye, yani kendini hayır işleme­diği veyahut da kötülük işlediğinden ötürü çokça kınayan nefse de yemin et­miştir. Bu kınama ve bu kötüleme kıyamet gününde olacaktır. Bazıları dedi­ler ki Nefs-i Levvame, dünyada iken kusurlarından veya kötülüğe sapmasın­dan ötürü kendini kınayan nefistir. Fakat nefsin bu kötü amellerinden Ötürü cezasız bırakılacağını akıl kabul etmez.

Kıyamet gününe ve Nefs-i Levvameye yemin ederim ki ey insanlar sizler, ölümünüzden sonra diriltilecek ve kıyamet gününde de, dünyada işlemiş ol­duğunuz hayır veya şerrin karşılığını görmek üzere hesaba çekileceksiniz.

İnsan, vahyi yalanladığı halde kendisini ölümünden ve kemiklerinin da­ğılıp toprakta kaybolmasından sonra onun cüzlerini biraraya getirmeye muk­tedir olamayacağımızı mı sanıyor?!

Bu cümlede geçen insan kelimesi ile hususî bir şahıs mı yoksa İnkarcı olan her insan mı kast edilmiştir? Rivayetlerde anlatıldığına göre bu ayet-İ kerime Peygamber (S.A.V.) Efendimizin iki kötü komşusu olan Adî bin Re-bia ile Ahnes bin Şureyk hakkında bir reddiye olarak nazil olmuştur. Adî bir gün Resulullahm yanma gelip oturmuş ve ondan kendisine kıyametten bah­setmesini istemişti. Peygamber Efendimiz kıyametin ahvalini anlatmaya baş­layınca Adî şöyle demişti: Vallahi ben o kıyamet gününü gözlerimle görsem bile seni doğrulamam; sana da, kıyamete de iman etmem! Allah'ın, öldükten sonra dağılmış kemikleri bir araya getirmesi mümkün müdür?!

İşte bu nedenle Kur'an-ı Kerim, Adî ile Ahne/ı'i özel olarak ve inkarcı herkesi de genel olarak yukarıdaki ayet-i kerime ile reddederek şöyle demiş­tir: Evet biz, ölümden sonra insanın kemiklerini bi r araya getirip ona yeni­den hayat vermeye, ilk defa yarattığımız gibi sonra ikinci kez de yaratmaya muktediriz. Hatta onun parmak uçlarını bile eskisi gibi düzgün bîr halde mey­dana getirebiliriz.

Burada parmak uçlarının düzeltilmesinden bahsedilmesi, insanın ölü­münden sonra bütün azalarının eksiksiz olarak yerine getirilerek yeniden di-riltİleceğine işaret etmek içindir. Parmak uçları ve parmaklardaki eklemlerle kemikler son derece ince bir terkip ve konum içerendedirler. Parmak uçla­rındaki İzler, kişiden kişiye değişiktirler. İşte bütün bunlar. Allah'ın kudreti­nin eksiksizliğine delalet etmektedirler. Dahası, O yüce zatın, ölümlerinden sonra İnsanların kemiklerini bir araya getirip onlara yeniden hayat vermeye muktedir olduğuna şüphesiz bir şekilde delalet etmektedirler.

"Fakat insan, devamlı suç işleyerek ilerisini de berbad etmek ister." Evet burada İnsanın daha şiddetli bir fiilinden ve protestoya daha çok sebebiyet veren bir tutumundan Ölürü yeni bir üslupla kınanmasına dönülmekte­dir. O, ölüm sonrası dirilişi inkâr ediyor. Çünkü o, kötülüğü sürdürmek istiyor. Günahı irtikâb etmeye devam etmek, hayatı boyunca günahtan kopmamak istiyor, o kendisim kötülükten alıkoyan ve serden men eden, aklı ve dini olmayan bir hayvan gibi yaşamak istiyor. İşte facir, masiyet irtikâb eden, hakka karşı gözünü kör eden bu insana bir vaiz öğüt verdiğinde veya kendisine kıyamet günü hatırlatıldığında, alay edip inkâr ederek sorar: Şu kı­yamet günü ne zaman gelecek? Bu gün uzak mıdır, yoksa yakın mıdır? Şu alçak insan, sapıklığında devam eder. Şehvetlerine ve güdülerine kapılarak hayatını boşuna geçirir. Gözün kamaştığı, ay karardığı, kâinatın nizamı bo­zulduğu, ay ile güneşin aynı mekân ve aynı zamanda bir araya geldiği zaman, bu insan dehşete kapılıp şaşırır, kaçış yeri neresidir, kurtuluş neresidir? diye sormaya başlar. Hayır binlerce hayır! Bu gün kaçış yeri yoktur, sığınak yok­tur. Yardımcı ve destek yoktur. Allah'ın azabına karşı sizi koruyacak olan şey, yine ancak onun affetmesidir. O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. Sığınma sadece O'nun dergâhına yapılır. Ancak O'nun huzurun­da sükûnet bulursunuz.

Peki bundan sonra ne olacak? Jnsana, dünyada iken işlemiş olduğu ve ahiret İçin hazırlamış olduğu amellerinden haber verilecek, kendisinden iste­nildiği halde yapmadığı işler bildirilecektir. Bu haber ve bildirimden maksat insanın ameline karşılık görmesidir. Hayır işlemişse hayır, şer işlemişse şer görecektir!

Sonra kutlu ve yüce olan Hak Teala insanın amellerinin kendisine çok açık ve net bir şekilde bildirileceğini izah buyurmakta ve şöyle demektedir: Hayır bilakis, insan o gün kendi nefsi aleyhinde şahitlik yapacak, istekler ile­ri sürecek. Buna göre kıyamet gününde insana kendi amelinin bildirilmesi sözüyle, ameline karşılık mucazat görmesi kast edilmiş oluyor. Kaldiki o ken­di nefsinin aleyhinde tanıklık yapacaktır. Amellerinin kötülüğünü bildirecektir. Dünyada iken yapmış olduğu şerli işleri anlatacaktır. O zaman, kendisinden' başka bir şahide de ihtiyaç hissedilmeyecektir. "O gün dilleri, elleri ve ayak­ları yaptıklarına şahitlik edecektir?' [4] "Bu gün nefsin sana hesapçı olarak ye­ter!"[5] İnsan bir takım özürler ortaya atsada kendi amelinin kötülüğüne şa­hitlik edecektir. Kendi nefsinin kendi aleyhinde tanıklık etmesi, bu mazeret­lere nisbetle daha hak bir sözdür.

Rivayete göre Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Kur'an-ı Kerimi hıfzetmeye tutkundu. Ama ayet-i kerimeleri hıfzetmek O'na zor geliyordu. Cebrail, Ayetleri O'na okuyordu. O'da Ayetleri Cebrail'den dinlediği esnada bir tek kelimenin veya bir harfin zayi olmaması için hemen onunla birlikte dilini ve dudakları­nı hareket ettirerek ayetleri telaffuz ediyordu. Tahâ suresinde Peygamber (S.A.V.) efendimiz böyle yapmaktan men olundu: "Sana vahyedilmesi henüz tamam­lanmadan Kur'an'ı acele okumaya kalkma'.[6]

Bu surede de şu cümle ile Peygamber Efendimiz, Kur'an'ı Cebrail tamamla­madan okumaktan men edilmiştin "Onu tekrarlamak için (henüz Cebrail sana vahyi bitirmeden) dilini depretme." Yani ey Peygamber, Cebrail'in vahyi sana tamamlamasından önce dilini hareket ettirme. Kur'an'ı hemen çabuk almak ve hıfzetmek amacıyla dilini acele oynatma. Çünkü bu Kur'an'ı senin göğ­sünde toplamak bize aittir. O'nu senin kalbine yerleştirecek olan biziz. O'nu hıfzedesin ve hiç unutmayasın. Cebrail vasıtasıyla O'nu sana okuduğumuz­da sükûnetle dinle. Cebrail tamamladıktan sonra peşi sıra oku. Kendini O'nu hıfzeden ve anlayan bir nefse sahip bulacaksın. O'nun manasını kavramak için kendini pek yorma. Çünkü Allah sana O'nu açıklayıp müşkil olan taraf­larım izah buyuracak, sırlarını keşfettirecektir.

Bütün bunlar Kur'an-ı Kerim'in Allah katından gönderilen bir Kitap olduğuna delalet eden kuvvetli deliller değilnıidirler?!

Geride önemli bir mesele kaldı: Bu meselenin ölüm sonrası diriliş ile onu inkâr eden kimselerden bahseden ayetlerin ortasına konulmasındaki sır ne­dir? Bazı alimler bunu te'vil ederken demişler ki: Bu sözler önceki ayetlerle bağlantılıdır, çünkü her insanın, kıyamet gününde okuyacağı ve kendisine tes­lim edileceği bir amel defteri vardır. Ölüm sonrası diriliş gününü yalanlayan facir kimseler ve hayatları boyunca günah işlemiş olanlar, kıyamet gününde geldiklerinde ve amel defterleri kendilerine teslim edildiğinde, dillerini sürat­le oynatıp hareket ettirirler ki, kitaptaki bazı bilgileri gizlesinler. Onlar bunu gizlemekle bu aleyhlerindekİ ifadelerden kurtulacaklarını zannederler. Dola­yısıyla kendilerine ikazda bulunularak süratle dillerini oynatmamaları ve iş­lemiş oldukları kötü amelleri ikrar etmeleri emredilir. Çünkü Cenab-i Allah onlann bütün amellerini beyan buyuracaktır.

Ama müfessirlerin çoğu birinci görüşü tercih etmekte ve bu ayetlerin, Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmekte olduğu gibi,hayır işi hususunda olsa bile acele­ciliği kınamayı te'kid eden bir nevi parantez cümlesi olarak buraya konuldu­ğunu söylemektedirler. Kur'an'ı hıfzetme gibi hayırlı bîr işte acelecilik kınan­dığına göre, dünya sevgisi gibi kötü bir işte a' '^ilik etmenin ne kadar kötü bir iş olduğunu varın siz düşünün. Birinci görüşü tercih eden müfessirlerin fikirlerini, müteakip ayetler de te'kid etmektedirler.

Şeyh Abdulkadir El Mağribî, tefsirinde bu âyetlerin, kendisine Cebrail tarafından Kıyame sûresi okunduğu zaman Peygamber Efendimize nazil ol­duğu görüşünü tercih etmektedir. Peygamber Efendimiz, dilini süratle hare­ket ettirerek Kur'an'ı çabuk ezberlemek istiyordu, ama Cenab-ı Allah kendi­sine böyle yapmamasını emreden şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Onu tek­rarlamak için (henüz Cebrail, sana vahyi bitirmeden) dilini depretme." Ceb­rail de kendisine bildirilen bu ayeti sıcağı sıcağına Peygambere telkin etti ki O da hemen bu emre uyup dilini çabuk hareket ettirmesin!

Ey insanlar! Üzerinde bulunduğunuz işlerinizde ve amellerinizde acele­cilik tutkusundan vazgeçin.

Bu, bütün insanlığı kapsayan umumî bir hastalıktır. Her ne kadar bazı kimseler hayırda acelecilik etmekte iseler de çoğunluğu, yalanlamada ve ser­de acelecilik etmektedirler, ölüm sonrası dirilişi yalanlayan ey İnkarcılar! Sizler hakkı hak etmek için vahyi yalanlamadınız, bilakis sizler şu dünyayı sevmek­te ve onu bakî olan ahirete tercih etmektesiniz. Bunun yanisıra ahiret hayatı­nı ve onun için yapılması gereken amelleri terk etmektesiniz. Ama bilmiyor­sunuz ki ahirette iki grup insan olacaktır. Bunlardan biri Cennette diğeri İse çılgın alevli Cehennemde olacaktır. Bİr grubun yüzleri Allah'ın bahşetmiş ol­duğu nimetler dolayısıyla ışıl ışıl parlayacak ve Rabbinin nimetlerine baka­cak, O'nu görmeyi bekleyeceklerdir. Diğer grup ise; yüzleri simsiyah, asık ve ekşi olacaktır. Dünyadaki kötü fiilinden dolayı ona öyle bir musibet inecektir'ki o musibet ve bela onun bel kemiğini kıracaktır.

Bir mesele daha var: Bu meselede alimler arasında Öteden beri büyük bir anlaşmazlık ve ihtilaf meydana gelmiştir. Şöyle ki: Kıyamet gününde biz­ler Rabbimizi görecek miyiz, görmeyecek miyiz? Cumhuru ulema, tipi ayet-İ kerimesine dayanarak kıyamet gününde mü'minlerin Rablerini görmelerinin mutlaka vuku bulacağı görüşündedirler. Ayrıca bu hu­susta Peygamber efendimizin bazı hadislerini de delil olarak İleri sürmekte­dirler- Bazı ulema fırkaları ise Cenab-ı. Allah'ı gözle görmenin imkânsızlığı görüşündedirler. Çünkü onlara göre gözler Allah'ı kuşatamaz, Allah'ı göre­mezler. Halbuki Allah'ı gözle görmek demek, O'nu zaman ve zemine yerleş­tirmek, O'nun için yön tesbit etmek demektir ki, bunlar da Allah hakkında imkânsızdırlar. Ancak bu ayet-i kerimeyi burada şöyle te'vil etmek mümkün­dün Yüzler vardır ki Rablerİne bakar ayet-i kerimesinden kast edilen mana şudur: Yüzler vardır ki Allah'ın nimetini, lütfunu ve hoşnutluğunu görüp bek­lerler.

Mesele aslında çok basittir. Ahiretle ilgili işler gaybîdirter. Biz onları dün­yevî durumlara kıyaslayanlayız. Bilakis onlara oldukları gibi iman ederiz. Ma­hiyetlerini ancak Allah bilir. [7]

 

Ölümü Ve Yaratılışının Başlıngıcı Esnasında Însan

 

29- Bacaklar birbirine dolaşır.

30- O gün sevk Rabbin. huzur unadır.

31-33- O, Peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış, ama yalanla­yıp yüz çevirmiş, sonra da salma salma kendinden yana olanlara gitmişti.

34- Sana yazıklar olsun, yazıklar!

35- Daha ne olsun, sana yazıklar olsun yazıklar!

36- İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?

37- O, akıtılan bir meni damlası değil miydi?

38- Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yaratıp şekil vermişti,

39- Ondan, erkek, dişi iki cins yaratmıştı.

40- Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette yeter. [8]

 

Bazı Kelimeler:

 

Turkuvet kelimesinin çoğulu olup köprücük kemiği demektir. Muska yapan, afsun yapan. Bacak bacağa do­laştı. Yani işler son derece güçleşti. Çalım satar, kibirle yürür. Azıcık su, sperma.Başı boş.Kan pıhtısı.Şiddetle atılır.Sağlam bir ölçü ile takdir etti. Onu düzelt­ti ve işini sağlamlaştırdı. [9]

 

Açıklama:

 

Bu bir çeşit muazzam ilaçtır. Bu ilaç, Kur'anKerim'İn, insanların na­zarlarını, canlarının çıkacağı ana ve o anda meydana gelecek olan korkulu hallere çevirmesidir. Bundan sonra Kur'an-ı Kerim onlarla yaptığı konuşma­nın tonunu yumuşatmakta ve ilk yaratılışlarını onlara hatırlatmaktadır ki, bunun sonucunda, surenin ana teması olan Ölüm sonrası dirilişi ispatlamaya gitsin. Ey insanlar! Şu dünya sevgisinden vazgeçin. Ahireti hatıriaym ve bü­tün gücünüzle onun için çalışın, hazırlık yapın. Canınızın bedenden çıkacağı esnada üzerinize inecek olan zorlu halleri hatırlayın. Ruhun köprücük kemi­ğine varacağı esnada karşılaşacağınız durumları düşünün. O zaman aile ef­radınız ve arkadaşlarınız etrafınızda yığılacak ve şöyle diyeceklerdir: Yok mudur bir tabip, yok mudur bir afsuncu?! Hepsi senin çevrende oturup bekleşecek ve tabip çağırmaktan başka bir şeye muktedir olamayacaklardır. Çünkü ka­der okları yaylarından çıktıktan sonra artık durdurulamazlar ve geri çevrile­mezler. Allah'ın zatından başka her şey helak olacaktır, Hüküm O'nundur. Bütün işler O'na dönecektir. İşte tam o esnada insan, ayrılığın mutlaka vuku bulacağına ve işin de zorlaşacağına, meselenin sarpa sarıp bacağın bacağa do­laşmakta olduğuna kesinlikle ve yakinen inanacaktır. Artık onun işi bakî olan, bir ve tek Allah'a kalmıştır. Herkes O'nun huzuruna sevk edilecektir.

Yalanlayıcı ve sapık kimselere gelince vay onların hallerine! Çünkü on­lar ne mallan ile sadaka vcrdiicr, ne görüşleriyle doğruyu gördüler. Hiçbir iyilikle bulunmadılar. Allah için namaz da kılmadılar. Bilakis kendilerine gel­diği zaman Hak'kı yalanladılar. Kendilerini İslama davet ettiği zaman Resu-lullah'tan yüz çevirdiler. Aldatıcı süsleriyle ve metaıyla dünya onları baştan çıkarıp aldattı. Bundan sonra da onlar çalım satarak ve yaptıklarından ötü­rü üzüntü duymayarak çekip gittiler. Ey yalanlamalar, size bela gerek bela! Sonra size yine bela gerek bela!

Bu sonuncu cümleyi Peygamber Efendimiz Ebu CehiFe hitaben söyle-, misti. Ebu Cehİf bunun bir tehdit olduğunu anlamış ve Peygamber efendimi­ze şöyle demişti: Ey Muhammed beni tehdit mi ediyorsun? Vallahi ne sen, ne de Rabbin bana hiçbir şey yapamazsınız! Vallahi ben bu Mekke'nin dağla­rı arasında yürüyenlerin en üstünü ve en aziziyim.

Böyle dedikten sonra aradan çok geçmedi... Bedir Savaşında Ebu Cehil en kötü bir ölümle Öldürüldü. Mağrur insan kendisinin başıboş bırakılacağı­nı, yasasız, yönetimsiz, hükümsüz, hesapsız ve cezasız olarak terk edileceği­ni mi zannediyordu? O, rahimlere atılan bir damlacık sudan yaratılmadı mı? Sonra o su, kan pıhtısına, sonra bir çiğnem ete dönüştürülmedi mi? Daha sonra kendisine şekil verilipte sureti güzelleştirilmedİ mi? Allah onun bünye­sini düzenli bir şekilde yaratıpta yaratılışını mükemmel kılmadı mı? Ondan dişi ve erkek olmak üzere insan nevinin bekası için bir çifti yaratmadı mı? Evet bütün bunları insana yapan Allah'ın, ölümlerinden sonra İnsanları kı­yamet gününde diriltmeye muktedir olacağına inanmıyor musunuz?! Düşü­nün ve öğüt alın ey insanlar! Hem bilin ki sîzi ilk yaratılışınızda besleyip bü­yüten Rabbinizin sizleri başıboş bırakacağını düşünmeniz aklın kabul edece­ği bir iş değildir. O sizi başıboş bırakıp hesapsız olarak terk edecek ve günah­kârı da cezalandırmayacak diye düşünmeyin! [10]

 



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/391.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/391-392.

[3] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/392.

[4] Nur sûresi: 24.

[5] lsrâ sûresi: 14.

[6] Tâha sûresi: 14.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/393-397.

[8] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/397-398.

[9] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/398.

[10] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/398-399.