KIYAMET SÛRESİ 2

Sürenin Tanıtımı 2

Modern Parmak İzleri İlmini, Parmak Uçlarına Bağlama Çabası 3

İnsanlar Bedenleriyle Dirileceklerdir. 3

Allah'ı Görme Konusu. 5

 

 

 

 

 

KIYAMET SÛRESİ

 

Kurandaki Sırası         : 75

Nüzul Sırası                : 31

Ayet Sayısı                 : 40

İndiği Dönem,            : Mekke

 

Sürenin Tanıtımı

 

Bu sürede, Kıyametin kopacağı, insanların diriltilip dünyadaki amellerine göre hesaba çekilecekleri sözkonusu edilmektedir. Allah'a ve insanlara kars, gorevlenn, «maledento « Sa havla dalanlar k,nan,r. Ayetlerin [1]üslubu gene, alarak, k.namay, mu,deleme-yi, korkutmayı içermektedir. [2]

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla:

1-  Hayır, Kıyamet gününe yemin ederim.

2-  Hayır, daima (Kıyamet günü) kendini kınayan nefse[3] yemin ederim.

3-  İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getirmeyeceğimi­zi mİ sanıyor?

4-  Evet; onun parmak uçlarını[4] dahi derleyip (yeniden) düzene koymaya güç yetireniz.

5-  Ancak insan önündeki (sonsuz geleceğİJni de fücurla sürdürmek ister[5].

6-  "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.

 

Ayetlerde, cevaplarını da ihtiva eden sorular ve ilahi yeminler bulunmaktadır. Bu ayetler, Kıyamet gününü ve dirilişi te'kid etmekte; Allah'ın, kemikleri biraraya getire­meyeceği zannıyla vaadedilen Kıyamet günü hakkında inkarında inat edenlerin tavrıyla soru soran kafirleri yalanlamaktadır. Allah'ın, insanı küçük kemiklere ve parmak uçları­nın ince ayrıntılarına varıncaya kadar yaratması, bunları yeniden yaratmaya da kadir ol­duğunu gösterir. İnkâr ise, kötü sonuçlardan korkmama, fücur ve günahlara devam etme isteğinden kaynaklanmaktadır.

Kasem etme, Kur'an'da tekrarlanan bir yöntemdir, Tckvir sûresinde bunun benzeri tekrarlanmıştır. Yeterli derecede yorumunu da orada yapmıştık.

Bazı müfessirler, Kıyamet günü ile kınayan nefis arasındaki münasebetin, inkarcı ve günahkarların göstereceği pişmanlık, kınama ve geçmişe üzülmede görüleceğini belir­tirler. Bu sözde doğruluk payı vardır. Bunu değişik ayetler desteklemektedir. Kıyamci [6]günü inkarcıların ve mücrimlerin pişmanlık ve geçmişe üzüntüleri En'am sûresinin 31. ayetinde dile getirilir. "Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramış­lardır. Oyleki, saat (Kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarım sırtlarına yüklenerek: "Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar bize[7] der­ler, iyi bilin ki, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür" Sebc süresinin 33. ayeli "Zafa uğ­ratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eşler koşmamızı emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde de. pişmanlıklarını saklarlar; biz de küfredenlerin boyunlarına halkaları geçirdik. Onlar, yapmakta olduklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?"

Ayetler, insana nisbet edilen genel yalanı hikaye etse de ayetlerin içeriği, sadece he­sap ve diriliş gününü inkâr edenin tavrını anlattığına delildir. Mü'min'e gelince imanı. fücur yapmayı engeller, salih amel işlemeye sevkeder. O, anlatılan kınamanın dışında­dır. Sürenin son bölümü de bunu desteklemektedir.

Açıkça görülmektedir ki, bu ayetler, kınamayı, yalanlamayı ve bir hakikati tc'kid et-meyi ihtiva etmekle birlikte, aynı zamanda İtikadi bir gerçeğe de işaret etmektedir ki, bu da diriliştir.

Ayetlerin kınamasında, yalanlamasında, pekiştirmesinde, iman hakikati kararlaştırıp eklemeyi hedefliyor. O da diriliştir. Dinleyenleri, inkâr edenleri vazgeçme ve geri dön­menin gerekliliğiyle uyarmaya çalışıyor. Çünkü dirilişleri, hesaha çekilmeleri şüphe gö­türmeyen bir gerçektir. Allah'ın bu konuda ki va'di gerçektir, O buna muktedirdir. [8]

 

Modern Parmak İzleri İlmini, Parmak Uçlarına Bağlama Çabası

 

Bir makale okumuştum. Yazan, parmak uçlarının Kur'an'da özellikle belirtilmesi ile son zamanlarda ortaya çıkan parmak izleri ilmi arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyor­du. Bu ilmin insanların karakterini ispattaki tehlikeye değiniyordu. Böylece Kur'an ayetlerinden, kelimelerden; evrensel, sanatsal ve ilmi nazariyeler çıkarmaya çalışan bazı insanların diişüneclerinc uygun bir yöntemle Kur'an'ın mucizeliğinc ve doğruluğuna delil getiriyordu. İnancımıza göre Kur'an'da işaret edilen Allah'ın mucizeleri ile ilgili bu yorumları getirmek, ayet ve kelimelerinin taşıyamayacağı bir anlamı yüklemek, onu gayesi ve mukaddesliği çerçevesinden dışarı çıkarır, tartışma ve münakaşaya maruz bı­rakır.

Kur'an anlayan bir kavme Arapça indirilmişti. Allah peygamberine onu açıklaması­nı, şerh etmesini emretmişti. O vakit modern nazariyeler ne keşfedilmiş ne de biliniyor­du. Niyeti ne kadar iyi de olsa, peygamberin Kur'an ayetlerinin içerdiğinin tümünü bil­mediğini, ya da Allah'ın, kâinat sırlarını bıraktığını. Peygambere gizli kalmış, bilinme­yen, keşfedilmeyen bir durum olduğunu iddia etmek müslüman için doğru değildir. Al­lah'ın melekutunda, yarattıklarından her büyük, küçük, ince, güzel, kafi ve yaşam dün­yasındaki incelik ve kemal, nefislerde hayret uyandırıyor, dehşet veriyor. Parmak ucu ve oluşumu, sadece bu büyük okyanustan bir damla konum undadır. Bununla beraber. Rpr-mak izlerinde benzerliğin olmaması sadece eldeki parmaklarda değil insanların bütün uzuvlarında, şekillerinde, simalarında bulunmaktadır. Sadece insanlara da Özel değildir. Bilakis Allah'ın değişik mahlukalıni da kapsamakladır. Bülün burada olanlar, insan zih­ninin parmak izini kayıl etme, şahsiyetine delil olma yolunu bulmasıdır. Bu yayıldı, çünkü kolaydır. Kur'an'da özellikle parmak uçlarını zikretmek yeni bir .şey değil ki bun­dan Özel şeyler çıkarmak gereği doğsun. Kur'an'ın indirilişindc ki hikmeti gereği, bazı işleri, amelleri, ahlâkları zikrederken diğerlerini zikretmemeyi, nasihat, hatırlatma, uyar­ma ve müjdeleme noktasında Özellikle zikredilen şeyin daima en önemlisi olmadığını belirtmek, Kur'an'ın Özelliklerinden biridir. Bununla ilgili dikkatleri çektiğimiz örnekler verilmiştir. [9]

 

İnsanlar Bedenleriyle Dirileceklerdir

 

Dördüncü ayetin zahirinden, insanların uhrevi hayatla bedenleriyle dirilecekleri an­laşılmaktadır. İnsanların et, kemik, kan ve uzuvlarıyla dirilecekleri belirtilmektedir. Bu. kelam alimleri arasında tartışmalara sebep olan ihtilaflı meselelerden biridir. Çünkü 1 bedenler, diğer beşeri ve beşeri olmayan bedenlere girip karışabilir. Bu devamlı bir ş kilde tekrarlanır. Bu görüşlere göre uhrevi diriliş, hesap verme, nimetlendirme ve az verme olayları ruhanidir. Yani hak ettiği cezaya, kazandığına göre, bedenlerin örtü olan ruhlara düşmektedir bu. Başkaları ise; insanlar bedense) olarak diriltileceklerd derler. Çünkü bu he rhâlükarda Allah'ın kudreti çerçevesindedir. Kur'an'ın deği.' ayetlerinde devamlı tekrarlanan da budur. Cisimlerin birbirine karıştığını iddia edenin de şöyle cevap veriyorlar: Bedenlerin kendilerinin dirilmesi zaruri değildir; çünkü azabı ve nimeti hak etmeyi kazanan ruhun Örtüşüdür. Allah'ın yeni bedenlerle yaratın; da mümkündür. Çünkü azabı ve nimeti hak eden ruh ancak bedensel dokunmayla, h sedilebilir.

Bize görünen o ki, ayetin üslubu inkarcıların sözlerini kaydetme ve onları rcddetı tarzındadır. Onların diliyle ölümden sonra kemiklerin dağılıp kül olmalarının yenid bir araya toplanarak diriltilmesini îsra sûresinin 49. ayeti ile şöyle dile getiriyor. "De ler ki: 'Biz kemikler haline geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra, sahiden biz yeni yaratılışla dirileceğiz" Bunu onların asıl inkârlarını belirtmek için zikreder. O ahiret hayatıdır. Ayet onlara aynı yöntemle cevap verir. Bunu yaparken onların olm imkansız diye düşündüklerini Allah'ın yapmaya kadir olduğunu vurgulayarak yapar, gibi durumlarda onların sözlerini nakleder. Ahiret hayatı gayp ve imanla ilgili bir me ledir. Onun hakkında Kur'an'da zikredilen üslûplar, dünyevi terimler, tartışmada kv etmek, yakınlaştırmak, anlatmak gayesi ile insanların alıştığı bir durumdur. Bu ayet benzerleri tartışma ve ihtilaf noktası haline gelmemelidir. Bununla beraber Kur'an aj leri, bedensel diriliş görüşüne sahip olanları desteklemektedir. Çünkü ilahi kudre hiçbir acziyet olamaz. Hikmeti insanların bedensel dirilişini gerektirirse bunun mut kudretin kapsamı dahiline girmesinden şüphe edilmemelidir. [10]

 

7- Ama göz korkudan irkilip açıldığı,'[11]

8- Ay tutulduğu,

9- Güneş ve Ay bir araya toplandığı zaman;

10- (Evet) o gün insan: "Kaçış nereye" der.

11 - Hayır, sığınacak' [12]herhangi bir yer yok.

12- O gün, sonunda varılıp karar kılınacak yer yalnızca Rabbinin katıdır.

13 (O zaman) insanın yapıp öne sürdüğü, (yapmayıp) geri bıraktığı her şey kendisine haber verilir.

14- Yazık, İnsan kendi nefisine sığınır'[13].

15-  Birtakım mazeretler'[14] ortaya atsa da.

 

Göründüğü gibi bu ayetlerde de aynı üslûp devam etmektedir. Kıyametin olacağını, dinleyenleri korkutmayı, yalancıları da yalanlamayı hedeflemekledir. Kıyamet gününün geleceğinden şüphe yoktur. Gözler onun korkusundan dehşetle açılacaktır. Ay karara­cak, güneş ve ay ya çarpışacak, ya da bir araya gelecektir. İnsanlar korku anında alınır­ken soracaklar; kaçış İçin bir yol var mı? "Allah'tan başka sığınacak ve kaçacak yer yoktur" diye cevap verilecektir. İnsanlar dünyada bütün yaptıklarının hesabını verecek-

tir. Onlar ne yaptıklarını daha iyi bilmektedirler. Çünkü uzuvları onlar aleyhinde şahit­lik edecektir. "Bugün kendi aleyhine hesap verici olarak yeter[15]. Takdim edecekleri özürler ve deliller onlara fayda vermeyecektir.

Son iki ayet, ikna edici ve kapsamlı bir şekildedir. Her ikisi de güzel bir telkini ya da piskolojik ve eğitici bir yöntemi içermektedir. Özür ve deliller insanlardan hiçbir şe-\j\ HpfpHprnr?  PiinViî inçan kendini bilmekte, ve. saiıîd olmakîndır. [16]

 

16- (Ey Muhammed), onu hemen okumak için dilini depretme.

17- Onu (senin kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş)tir.

18-  Şu halde sana Kur'an-ı okuduğumuz zaman,[17] onun okunuşuna uy.

19- Sonra onu açıklamak da bize düşer.

 

Ayeüerdeki hitap Peygambere yöneliktir. Kur an'ı okurken bir ayetten sonra diğer ayeti okumak için acele ederek dilini hareket ettirmemesini emrediyor. Bilakis ona dü­şen, vahiy bitinceye kadar ayetleri dinleyerek takip etmesidir.

Burada Allah'ın onun anlayışını sabit kılarak, kavrayış ve açıklamasını İlham ederek güven verme vardır.

Görüldüğü gibi ayetler ile, Kıyamel gününün gelişini, onu inkâr edenleri korkutuşu-nu, insanların sonlarını belirtisini destekleyen ayetler arasında bir itiraz vardır.

Gelen ayetler aynı üslubun ve konunun devamıdır. Buradan da anlaşılmaktadır ki bu ayetlerin siyakla ilgisi vardır.

Müfessirler, Peygamber'in (s) kendisine Kur'an vahy olduğu zaman daha vahy bit­meden, ayetleri unutmaktan korkup onu ezberlemek için acele ederek art arda tekrarla­dığını rivayet ederler. Ayetler uyarmak, öğretmek ve güven vermek için inmiştir[18].

Rivayet, ayetlerle uyumludur. Allah daha iyi bilir. Ancak geçen ayetlerin inişi sıra­sında bu olayın gerçekleştiğini farzetsek. Allah bu ayetleri direki vahy ederek, acelenin zaruri olmadığını açıklıyor. Peygamber katiplerine, konu ile ilgili olmasa da başka ayet­leri yazdırıyordu.

Ayetlerde Kur'an'in indirilişi ve vahyedilişiylc İlgili güzel bir tablo vardır. Mekke döneminin başlangıcında, ilk defa bu çeşit bir ayet varid oluyor. "Kur'anü'I Mecid" adlı kitabımızın sayfalarında uyardığımız tehlikeli mânâları burada da görmek mümkündür. Kadir .sûresi tefsirinin akışındaki ayetlerde de zikretmiştik. En şüpheci, en tartışmacı in­sanlara dehşet ve şüphe bırakmayacak şekilde zikredilmekledir. Peygamber en güçlü bir imanla inanmaktadır. Rabbani vahy ona Kur'ani vahy ederken zaafından kaynaklanan bir durum gibi değil, hayır, onun zâtının dışında ki bir anlamı ifade etmektedir. Onu ta nefsinin derinliklerinde hissediyordu, kalbiyle anlıyor, kulağının basirctiylc dinliyordu. Bunun yanında Peygamber (s) kendisine vahyolunandan bir mânâ. bir harf, bir kelime, bir ayet kaçırmamaya çok Özen gösteriyordu. Bunun içinde kendine vahyolunamn he­men tedvin edilmesini emrediyor; katiblerine yazdırıyordu. Ta ki bu Allah'ın vahyini okuma ve yazdırma şekline kadar Özel bir eğitim olsun. Çünkü o vahydir. Bununla bera­ber Kur'an vahyi direkt Allah tarafından peygamberin kalbine ilkâ ediliyordu. Burada Allah'ın Kur'an'ı peygambere Cibril   vasıtasıyla indirdiğini ifade eden, onun ismini açıkça zikreden başka ayetler bulunuyor. Mescia Bakara sûresi 97. ayeti ve Şuara sûre­sinde "RuhuJ-Emin;' olarak tanımlayan 193, ayeti, Ruhul-Kudus ile tanımlayan NahI sû­resinin 102. ayeti örnek olarak verilebilir. Bizim şu an üzerinde durduğumuz ayetlerde Kur'an-i vahy tablolarından bir tablo bulunmaktadır. O da, Allah tarafından bu vahyin Pcygamber(s)'in kalbine direki ilkâsıdir. İşte bu tablo, Şuara sûresi 51. ayetinde zikredi­len, Allah'ın seçtiği kullarıyia irtibatından birini içermektedir. "Allah bir insanla (karşı­lıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi ilkâ ederek, yahni perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyeâecek bir elçi gönderir. O yü­cedir, hüküm ve hikmet sahibidir".

İşte bütün bunların yanında bazı müfessirler "(Ey Muhammcd). onu hemen okumak için dilini depretme" ayetinin açıklamasında, Kur'an'ırı emir ve yasaklarına tabi olma­nın farz olduğunu emrettiğini söylerler. Görünen o ki, Allah'ın vahyini dinleyerek takip etmesini Pcygambcr(s)'e emretmektedir. Bütün ayetler ve bu ayetten sonra gelen ayetin içeriği, bunu destekleyen özel bir çeşit olduğunu vurgulamaktadır. Müfessirlerin sözle­rinden de buna uyanlar vardır. Ama, onlardan bazıları ilk sözü yanlış çıkarmaktalar[19].[20]

 

20-  Hayır hayır, siz çabuk {geçen şu dünyayı) seviyorsu­nuz.

21- Ahireti bırakıyorsunuz.

22- O gün yüzler sevinçten ışıl ışıl pariar[21].

23- Rabbine bakıp-durur.

24- Yüzler var ki o gün çok asıktır[22].

25-  Kendisine bel kemiklerini kıran (belalın[23]) yapılacağı­nı anlar.

 

İnsanları, Kıyamet gününü yalanlamaya sürükleyen sebepleri açıklama yolundadır. Bu sebepler de, dünya sevgisine dalmaları ve ahireti İhmal etmeleridir. Korkutma yo­luyla ayrıntılı bîr açıklamayı da içermektedir. İnsanlar ahirette iki gruptur: Rabbine bak­tığı zaman rıza ve güven hisseden, yüzleri sevinç dolu bir grup; diğeri belini kıran bir dehşetli azabı bekleyen yüzü asık bir grup.

Ayetlerde ki hitap, mutlaklık arzetse de ilk iki ayet, Özellikle dirilişi ve hesabı inkar edenlere kınama üslubuyla yöneltilmiştir.

Ayetlerin ruhundan, kınamanın, dünyanın seven, hayırları ve güzellikleriyle zevk­lenmeyi isteyen insanlara yönelik olmadığı anlaşılmaktadır.

İşte Allah'ın insanları yarattığı fıtrat budur. Oysa bu kınama ahireti düşünmeyen, muhafaza etmeyen, şarta bağlı kalmayan insanların özellikle ona koşmasına yöneliktir. Oysa onlara düşen Allah'a ve insanlara karşı görevlerini güzelce eda edip amaca ulaş­maktır. Dünya hayatından meşru olan, israf etmeyen, Allah'a ve insanlara karşı görevle­rini ihlal etmeyen, ahireti unutmayan ve onun için çalışan kimseler bu kapsamlı kına­manın içerisine girmiyorlar. Bu değişik üslûp ve münasebetlerde tekrarlanan Kur'ani prensiblcrinden biridir. [24]

 

 

Allah'ı Görme Konusu

 

"Rabbine bakar" ayeti ve benzerleri, kelam alimleri arasında ihtilafa neden olan dünya ve abirette Allah'ı görüp görmeme meselesini içermektedir. Onların bazıları bu ve benzeri ayetlere, nebevi hadislere, bazı sahabenin görüşlerine dayanarak görme im­kanın olduğunu söylerler. Başka bir grup ise başka ayetlere, nebevi hadislere, başka sahabenin görüşlerine dayanarak bunun imkansız olduğunu söylerler. Bazıları ise dünyada mümkün olmadığını, ahirette olacağını söylerler. Hatla bazıları da bir lek ayete dayana­rak isbat veya nef'y eder. Onlardan bazıları A'raf sûresinin 143. ayetini "Musa, tayin ei-tiğimiz vakitle bizimle buluşmağa gciip de Rabbi ona konusunca: "Rabbim bana (gö­rün), sana bakayım!" dedi. (Rabbi) buyurdu ki; "Sen beni göremezsin; fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa, sen de bent göreceksin!" Rabbi dağa görününce onu darmadağın elti ve Musa da baygın düştü. Ayılınca; "Sen yücesin, sana levbe ellim, ben inananların ilkiyim!" dedi. Bazıları "görmeyi "feri teremi: asla beni göremezsin" cümlesiyle destek­leyerek red etmektedirler. Aynı zamanda muhalifleri şöyle diyorlar: Allah görmeyi ol­mayacak bir şeye bağlamıştır. Onlardan bazıları ise "Rabbinc bakar" ayetinin Rabbani bir va'd olduğunu ve görmeyi içerdiğini söylerler. Muhalifler ise şöyle cevap verirler: O hayat kesinlikle görmeyi içermemektedir. Onun anlamı ise Rabblerinin emir ve sevapla­rını beklemektedirler. Onlardan bazısı ise En'am sûresinin 103. ayetine; "Gözler O'mı görmez, O gözleri görür; O Latif lir, herşeyi haber alandır." dayanarak görme imkanın olmadığını vurgulamaktadırlar. Onun muhalifleri ise şöyle cevaplar: Ayet. görmeyi in­kâr etmiyor, Allah'ın künhünü, ilmini kuşatma imkansızlığını vurguluyor[25].

Durum ne olursa olsun, gözle görmeye delalet eden kesin bir nas olmadığı gibi. bu dinde bilinen zaruri inançlardan da değildir. İmam Reşid Rıza'nın dediği gibi risale! ve tcvhidle birlikte dine davette gerekli bir şey de değildir. Bu ve benzeri meselclerdeki tartışma, ihtilaf ve sözler Allah'ın zâtının niteliği gibi arkasında koşmanın anlamsız ol­duğu konularla ilgilidir. Çünkü o, büyük ilahı hakikatle bağlantılıdır. Onun mahiyetine ve künhünc girmeden peygamberlerin risal eti fiden, evrenden, unun varlığına deiaiet et­mesi imanı gerekli kılar. Bunun arkasında başka şeyler aramak insanı olumlu bir sonuca götürmez. Şura sûresinin 11. ayetinin "O'na benzer hiçbir şev yoktur. O işitendir, gö­rendir" içeriğinde kesin, muhkem Kur'ani bir kaide olduğu gözlenmelidir. Allah'ın zâtı ile ilgili kullanılan kavramlar, insanlardan dinleyenlere kendi uslublan, mefhumları ile yaklaştırmak ve örnek vermek için kullanılmaktadır. Sonsuza kadar tartışmaların sebe­bini araştırmaya girmenin yeri yoktur. Müslümana düşen bu ve benzeri ayetlerde daha fazla ileri gitmemesidir. Allah hakkında mekan, sınır, cisim ve onlarla Çelişkiye giren mahiyet ve keyfiyetlerden O'nu tenzih ederek büyük gerçeği koruyan bir mü'rhin olma­sı gerekir. İslam'ın ilk döneminde selefi salihin böyleydi. [26]

 

26-  Hayır hayır, ne zaman ki can, köprücük kemiklerine'[27] daya­nır,

27-  Ve (Melekler tarafından sorulur): "Son müdahaleyi kim yapa­cak" denir.

28- Ve, kendisi artık bunun, ayrılık zamanı olduğunu anlar[28].

29-  (Ölüm korkusundan) ayaklar da birbirine (ayak ayağa) dolaş­tığında.

30- O gün haşr, yalnızca[29] Rabbinedir.

31-  Ne doğruladı, ne de namaz kıldı.

32-  Fakat o, yalanladı, yüzçevirdi.

33- Sonra çalım satarak ailesine gitti

34-Yazık sana, yazık!

35- Yine yazık sana yazık!

36-  İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?

37-  Kendisi dökülen meniden bir nutfe (sperm) değil miydi?

38-  Sonra alaka (rahme asılan embriyo) oldu ö[30] (Rabbi onu) ya­rattı, düzenledi.

39- O (meni)den iki çifti,[31] erkeği ve dişiyi var eftİ.

40- Şimdi bun(ları yapan Allah)m[32] ölüleri diriltmeye [33]gücü yetmez mi?

 

Ayetler, önceki konunun bir devamıdır. Ahiretle korkutma, insanların sonlarını be­lirtme, Allah'ın insanları diriltmeye onları hesap ve cezaya sevk etmeye muktedir oklu­ğunu vurgular. Ayel, insanın ölüm anında can çekiştiği zamanki durumunu anlatır. Dün­yadan ayrıldığına ve Allah'a sevk edildiğine dair kesin inanç bulunmakladır. Allah'a ibadette görevlerini yapmayan, inanmayan, davetten büyüklenerek, çalım salarak yüz çevirenleri korkutma kınama sahnesi vardır. Bunu pekiştirme noktasında inkâr eden bir soru bulunmaktadır. Allah'ın insanları boşu boşuna yaratmasının, inkarcıların .sandığı gibi onları hesapsız ve cezasız bırakmasının imkansız oiduğunu belirtmekledir. Allah insanı nutfeden, sonra alakadan sonra herşeyi (anlamlanmış bir varlık olarak yarattı. Sonra ondan iki çift, dişi ve erkek meydana getirdi. Bunları yapmayı takdir edenin el­bette ölüleri diriltmesi, amellerine göre hesap vermeleri için hasretmeye gücünün yel­mesi mümkündür.

Ayetler, Allah'a karşı görevlerini ihmal eden, O'nun davetinden yüz çeviren. Kıya­met gününü inkâr eden yalancı ve inalçı kimseleri kınar. Ayetler, dinleyenlerden önce­likle her canlının kaçınılmaz sonunu; yalanlayana, inal edenlere hatırlatmayı amaçladığı görülür. Ecellerinin sonuna ulaşmadan, fırsatı kaçırmamaları için bu akibet hakkında onları düşünmeye çağırmakta, nefislerinde korku uyandırmaktadır. [34]

 

 



[1] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Beğavi, Tabresi ve Zemahşeri Tefsirleri.

[2] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/299.

[3] en-Nefsu'I-Levvâme Bu ifadeyle, kaçırdığı bazı fırsatlar­dan ötürü, kendisini suçlayıp ayıplayan, ya da elde edemediği herşey için kendisini kınayan insanların psikolojik durumuna işarci edildiği söylenmiştir. Başka bir görüşe göre "Nefsu'l-Levvamc", salih amel için ne kadar gayret et­miş olsa da yine de hata/kusur korkusuyla kensini/nefsini kınamaya devanı e-den mümin kişinin nefsidir. Diğer bir görüşe göre ise (bu ifade) Kıyamet gü­nü hüsrana uğrayan kişinin kaçırdığı fırsatlardan ölürü kendini kınaması ve pişman olmasına işaret çimektedir*. Bu son mânâ daha doğrudur. Çünkü da­ha önceki ayette Kıyametin zikredilmesiylc uyum içerisindedir.

[4] el-Benan Parmak uçları demektir, "Biz onun parmak uçlarını bir araya getirmeye muktediriz" ayetinin en doğru yorumu, bir önceki ayetle Al­lah'ın, insan kemiklerini bir araya toplamayacağını (diriltmeyeceğini) iddia c-den inkarcıya cevap olduğudur. Bunun anlamı şudur: Parmak uçlarını Önce

kemiklerden yaratmayı takdir eden Yüce Allah insan kemiklerini tekrar bir araya toplayıp (diriltmeye) kadirdir.

[5] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Beğavi, Tabresi ve Zemahşeri Tefsirleri.

[6] Bkz. Taberi. İbn Kesir, Beğavi, Tabresi ve Zemahşeri Tefsirleri.

[7] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Beğavi, Tabresi ve Zemahşeri Tefsirleri.

[8] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/301-302.

[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/302.

[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/302-303.

[11] Berikal-Basar Göz (Korkudan) kaydı. Veya bu nedenle göz bebekleri genişledi, demektir.

Berikal-Basar Göz (Korkudan) kaydı. Veya bu nedenle göz bebekleri genişledi, demektir.

[12] Vizr Sığınak veya korunak demektir.

[13] Beli' l-insânu a/â nefsihî basîrah Denildi­ğine göre buradaki iki ayetin anlamı şudur: "İnsan ne kadar inkar edip maze­ret gösterirse göstersin, insanın organları kendi aleyhine tanık olacaktır". Başka bir görüşe göre bu iki ayet, "ne kadar inkar ve mazeret İçine girerse girsin insan bizatihi fillerinin mahiyet/sonuçlarını bilmektedir" anlamındadır. Diğer bir görüşe göre mânâ şudur: "İnsan kendi nefsini daha iyi bilir. Bu ne­denle fiilleri yüzünden onun karşılaştığı sonuç adil bir karşılıktır. Çünkü bun­lar onun kendi seçimiyle işlediği fiillerdir". Başka bir görüşe göre ise bu iki ayet "Bugün senin nefsin/kendi aleyhine hesaba çekici olarak yeler!''* anla­mındadır. Bütün bu görüşler kabul edilebilir. İki ayetin maksadı da açıktır.

[14] Meâzîrah Onun mazeret ve delilleri demektir.

[15] Bkz. Taberi. İbn Kesir, Begavi, Tabersi ve Zemahşeri Tefsirleri.

[16] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/304-305.

[17] Kur'âneh Burada "O'nun okunması.. anlamındadır. Çünkü "Kur'an" kelimesi "ka-ra-e'" fiilinin masdarlarındandır.

[18] Bkz: Taberi, İbn Kesir, Beğavi, Tabersi Tefsirleri.

[19] Bkz: Taberi, Tabrasi ve Neysaburi tefsirleri.  Neysaburi hatalı görmüştür.

[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/.

[21] Nâdırah Sevinçten parıldayan, demektir.

[22] Bâsirah Zorluk/şiddetten dolayı asık (yüz), anlamındadır.

[23] Fakirah Bel kemiği/omurgayı kıran bela. demektir.

[24] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/307.

[25] Bkz: Menar tefsirinin 9. cildinin ilk baskısında ki bu uzun bölümün 123-129 sn, A'raf 142. ayeti. En'am 103 ayeti, Kıyamet sûrelerine, Taberj, İbn Kesir, Nisaburi, Beğavi. Zemahşeri. Tabresi tefsirlerine. Şeyh-u'l islam İbni Teymiye'nin Mecmuatu't Tefsir kitabının A'la sûresinin 1. ile 7. ayetleri.

[26] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/307-308.

[27] ef-Terakiye "TerkuVetun" kelimesinin çoğuludur. Boğaz tarafı­na doğru göğsün en üst kısmı "köprücük kemikleri" demektir. "Belagat elTerakiye" "Köprücük kemiklerine ulaştı.." demektir. İnsan ruhu çıkarken köprücük kemiklerine ulaşü demektir. Bu cümle üstü kapalı olarak, ölümü ifade etmektedir.

[28] Men Râkj "Rak" efsun yapan, anlamındadır. Ayrıca "yükse­len," anlamına da gelir. Buradaki soru, ölen kişinin kim oîduğu hakkında me­leklere aittir, denilmiştir.

[29] Zaıme Burada kesin bir şekilde inandı, anlamındadır.

[30] İlteffe's-sâkıı hi's-sâkî Denildiğine göre, bunun anlamı, dünyanın şiddeti ahiretin şiddetiyle birbirine karıştı veya dünya baca­ğı, ahiret bacağıyla, sarıldı, demektir. Ayrıca bir başka görüşe göre, ölüm sar­hoşluğu içerisinde olan ve bacakları birbirine dolaşan kimsemin durumunu anlatmaktadır. Bize göre doğru görüş budur.

[31] el-Mesâk Haşr, dernektir.

[32] Yetemattâ Böbürleniyor, demektir.

[33] Evlâ leke fa evlâ Yazık sana yazık! anlamında bir bedduadır.

[34] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/310.