Bazı rivayetlere göre
Mekke'de, bazı rivayetlere göre de Medine'de nazil olmuştur, otuzbir ayettir.
Bu sûreye "Dehr"de denir. Bu kelime ilk ayette geçmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'in hedefi, insanoğluna yol göstermektir.
Allah (c.c), "yaratılmışların içinde en değerli olarak insanı
yarattığım" bir çok ayet-i kerimesinde belirtmiştir. İnsanı, mükerrem yarattığını, en güzel kıvamda yarattığını Allah
bize kendi kelamıyla bildirmiştir. Hz. Adem'in
yaratılışında, meleklerin ona secde ettirildiğini biz biliyoruz. Melekler
bilgilerinin sınırlı oluşunu kendileri ifade ediyorlar. İnsanın bilgisinin
meleklerin bilgisinden de farklı olduğunu, bu nedenle Allah (c.c) insanı
meleklerden farklı yarattığını ve bu bilgi farklılığından dolayı, "insana
secde edin" dediğini Bakara Suresi'nin ilk başlarında Allah (c.c) bize
haber veriyor.
Tabiki insanoğlunun bu farklı bilgisi de, Allah'ın kendisine
verdiği bir bilgidir. Yoksa insan, Allah(cc) bu
bilgiyi kendisine vermemiş olsaydı hiçbir şey bilemezdi.Allah (cc) bu bilgiyi dilerse veriyor, dilerse vermiyor.
Dolayısıyla biz her halükârda Allah'a muhtacız. Biz yokken O vardı. Bizi var
etti, varlığından da haberdar etti.[1]
1- İnsan
üzerinden öyle zamanlar geçtiki, o (insan, o zamanlar
içinde) anılmaya değer bir şey değildi.
Zamanı ve Mekanı
yaratan Allah (c.c)'tır. "zamanlar" varken, biz yoktuk. O
"zamanların" ne kadar olduğunu biz bilmiyoruz. İnsan yaratılmadan
önce, zaman yaratılmış. Mekan yaratılmış'.
O zaman ve Mekanın bir
süsü olsun ve o zaman ve Mekan da Allah'a kulluk yapsın diye Allah (c.c) insanı
yaratmıştır. Bu "zaman"in ve "Mekan"m yaratılmasından sonra ne kadar bir süre geçti,
biz yine bilmiyoruz. İlim adamları bu
konuda bir çok rakamlar söylerler ama bu rakamlar, kesinlik ifade etmezler.
Ama şunu biliyoruz ki,
Allah ezelidir ve ebedidir. "Evvel O'dur, ahirde O'dur. Batın da O'dur,
Zahir'de O'dur. O her şeyi bilendir."
Bu ayeti iki türlü
anlamak mümkün;
1-İnsanlık,
yaratılmadan önce hiç kayda değer bir şey değildi.
2- Her
insan, yaratılmadan önce bir şey değildi, anlamlan vardır.[2]
2- İnsanı
biz karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan
edeceğiz. Onun için onu işiten ve gören yaptık.
Yani biz insanı
karışık bir nutfeden, Baba ile anasının menisinin karışımından
yarattık. Gözle görülemeyecek kadar küçük iki canlının bir araya gelmesinden
yarattık buyuruyor Allah(cc).
Bu gün tıp
dünyasındaki bilgiler, meydana gelen olayın seyredilip, yazıya dökülmesidir.
Tıpkı maç spikerinin oynanan maçı anlatması gibi. Çünkü ana rahminde meydana
gelen olayları yaratan Allah (c.c)'tir.
İnsanların tamamı bir
araya gelseler beş milyon da bir meniyi yapacak durumda değillerdir.
Biz insanın geçmişini
bilmiyoruz. Rabbim burada ana rahmine düşüşü hakkında bilgi veriyor.
Allah (c.c) burada
bize, bu bilgiyi niye veriyor? Şunun için "Bak! Bir zaman vardı ki, sen
yoktun. Adın yoktu, ne olacağın sizler tarafından bilinmiyordu, anan da, baban
da insanlık da bilmiyordu. -Sana göre-meçhul âlemden, seni ana rahmine bir nutfe halinde koyan, orada 9 ay besleyen, büyüten O'dur.
Bütün dünyanın en kaliteli rızkını ana karnında veren O'dur. İşte O Allah
(c.c) seni bir imtihan için bu dünyada
getiriyor."
Allah(cc);"Biz onu işiten, gören kıldık." buyururken,
Gözle görülemeyecek kadar küçücük olan o su damlacığına, dünyanın bütün güzelliklerini
görecek bir göz yerleştiriyor.
Allah (c.c) bizi
imtihan etmek için gönderdiğini ifade ediyor. Arkasından da göz verdik, kulak
verdik diyor.[3]
3- Biz ona
yolu gösterdik. İster şükretsin ister küfretsin.
Biz ona yolu da
gösterdik. O yol İSLAM yoludur. Yol gösterildikten sonra dileyen şükreder,
dileyen küfreder.
Ancak Allah Rahman ve Rahîrridii. Kullarına karşı merhametlidir.
"Sana aklı
verdim, işiten kulak, gören gözü de verdim. Seni imtihan sahasına bıraktım,
sorulan cevapla" demiyor Allah (c.c). Ayrıca imtihanı başarmak için bir
de kopya veriyor. Ayrıca belki kopyayı okuyup anlayamazlar diye Peygamber
gönderiyor.
Ey insanoğlu! Kur'ân, sizin bütün dertlerinizin şifasıdır. O şifahane-den derdinizin devasını bulacaksınız. Siyasetle
meşgul olanlar! Siyasette çıkmazlarınızın çözümü Kut'ân-1
Kerim'dedir. Ekonomiyi halletmeye soyunanlar! Ekonomideki çıkmazlarınızın
çözümü Kur'ân-ı
Kerim'dedir. Hukuki
çıkmazda olanlar! adeletin
en güzeli Kur'ân-ı Kerim'dedir. Lütfen Kur'ân-ı Kerim'i bu gözle okuyunuz.[4]
4- Şüphesiz
biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateşi hazırladık.
Biz, kafirler için
ayağa takılmış ateşten zincirler, ellerini boğazlarına bağlayan her türlü
halkalar ve kızgın alevler hazırladık.
Dünyada bir bardak
sıcak çayın tenlerini yakmasına dayanamayan anne ve babalar! Eğer çocuğunuz
kötü arkadaşları ile inkâr vadisinde dolaşacak olursa, Allah'ın yasaklarını
çiğneyecek olursa, emirlerini tutmayacak olursa, inkarcılarla beraber olursa;
ateşten zincirlerle ayaklar bağlanmış, elleri boğazlara kilitlenmiş olarak
alevli bir ateşin içerisine atılacaktır. Buna ne yüreğimiz ne de kendimiz
dayanabiliriz.
Öyleyse can bedenden
ayrılmadan önce çocuklarımızı sıhhatli, iffetli, eğitimli, kültürlü, imanlı
yetiştirelim.[5]
5- Şüphesiz
iyiler, karışımı kâfur olan bardakdan içerler.
İyi insanlar! Allah'ın
emir ve yasaklarına riayet edenler, her nefesini Allah yolunda geçirmeye
çalışanlar, karışımında çiçek kokusu olan içeceklerden içeceklerdir.
Bunlar tariftir.
Tatmadan bazı şeyleri bilemeyiz. Eğer bu çizgide yürüyecek olursak, Allah
tatmamızı da nasib edecektir.[6]
6- O bir
pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer ve onu fışkırtırlar.
Orada su kaynaklan
vardır, Allah'ın kullan ondan içerler.
Dünyada iken Allah'a
kul olmuş olanlar içerler. Dünyada iken insana kul olmuş olanlar içemezler.
Cennette diledikleri
yerde, o su kaynayıp duracaktır.[7]
7- Adaklarını
yerine getirirler ve şerri yaygın günden korkarlar.
Bunlar, yani
cennetlikler nezirlerini yerine getirirler. Ahiret
gününden korkarlar. Böyle yapmakla Onlar yani inananlar, bu dünyada iken böyle
acıklı ve şerli günleri görmemek için tedbirlerini almaktadırlar. Çünkü
Cehennemin azabının kıvılcımları görülüp durmaktadır.[8]
8-
Sevmelerine rağmen, yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler.
"Çok
sevdiklerinden yedirirler." buyruluyor. Buna çok
dikkat edin.
Bundan böyle sadaka
verirken, iyilik yaparken dikkat edin.
"En sevdiğinizi
Allah yolunda vermedikçe takvaya erişemezsiniz." Bu ayet nazil olunca,
sahabeden biri atını getirmiş ve "Ya Rasûlallah! En sevdiğim atımdır. Ben bunu vereceğim"
demiş.
Verilmesi meşru
olanların, tarafımızdan en çok sevilenlerinden vermemiz gerekmektedir.
Vereceklerimiz de
yetimler, fakirler ve de esirler olacaktır. Esir; bir harb
esiri olabilir, bir maddi imkânı olmayan olabilir, bir borçlu olabilir.
Batılı siyasiler, askerler
ve gazeteciler, Bosnadaki hristiyan
sırp-ların, müslümanlara saldırmasından sonra ele geçirdikleri müslüman esirlere hayvanca muamele ettiklerini gördüler.
Fakat müslümanların esir aldığı Sırplara, insanca ve İslamca muamele ettiğini de gördüler de, kızarmayan
yüzleriyle sadece geriden seyrettiler. Müslümanlar ise esirlerine en güzel yemeklerini
yedirirler.[9]
9- "Biz
ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve teşekkür
istemeyiz" (derler)
Verirken kendimize
şunu söyleyeceğiz. Biz bunu Allah rızası için veriyoruz. Bu verdiğimizin
karşılığında bir mükafat olarak karşılık istemiyoruz. Teşekkür dahi
istemiyoruz. Hz. Aişe
validemiz, "karşılık olarak bir dua dahi istemeyiniz" diyor.[10]
10-
"Çünkü biz asık suratlı, katı günde Rabbimizden korkarız"
O cennetlik olan
insanlar diyorlar ki; "Biz Rabbimizden korkarız." Biz görüntüsü hiç
de hoş olmayan katı ve asık suratlı cehennemden korkarız.[11]
11- Allah
onları bu günün şerrinden korudu ve onlara parlaklık ve sevinç verdi.
Allah mü'mirileri o günün şerrinden korumuştur. Ve onları
mutluluk ve parlaklıkla karşılamıştır.[12]
12-
Sabretmeleri nedeniyle mükafatları cennet ve ipekdir.
Günaha karşı, onların
sabretmeleri nedeniyle onlara cennet vardır ve cennette ipekler vardır.[13]
13-
Koltuklar üzerine yaslanırlar. Orada (yandırıcı) güneş ve (dondurucu) zemheriyi
görmezler.
Orada koltukların üzerine
oturmuşlardır. Orada ne sıcağın yandırması ne de soğuğun dondurması vardır.[14]
14-
Gölgeleri üzerlerine sarkmış (meyvelerin) koparılması kolaylaştırılmıştır.
Üzerlerinde serin bir
gölge ve ağaç dallarındaki yiyecekler, kendilerine doğru yaklaşmıştır.
Canlarının istediği her şeyi, en sevdiği yerden alıverecek şekildedir.[15]
15-
Etraflarında gümüşten kaplar, büllur bardaklar
dolaştırılır.
16- Sayılarını
belirledikleri gümüşden billurlar.
Billurdan bardaklar ve
onları taşıyan insanlar ve gümüşten bardaklar, kaplar onların etrafından
dolaştırılır.
O billur bardaklar
gümüştendir ve diledikleri kadar alırlar.[16]
17- Orada
karışımı zencefil olan bardakda içirilir.
18- Selsebildenilen bir pınar vardır orada.
19-
Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları görsen saçılmış inci
sanırsın.
Onların etrafında
yiyecekleri dağıtan cennete has hizmetkarlar vardır. Onlara baktığında,
çayırlara yayılmış inciler zannedersin. Dünyanın en güzel yeri, cennetin
hiçbirine denk değildir.[17]
20- Baktığın
zaman orada büyük nimet ve saltanat görürsün,
21- Üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekden elbiseler vardır. Gümüşden
bileziklerle süslenmişler. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.
Onları gördükten sonra çok
büyük nimetler göreceksin o cennette, üzerlerinde ipekten elbiseler, gümüşten
bilezikler vardır. Rabbim onlara tertemiz içecekler içirecektir.
Burada bazı
tefsircilerimiz, Allah'ın manevi içeceklerinin olacağına da dikkat
çekmişlerdir.[18]
22- İşte bunlar sizin mükafatınız oldu ve sizin
çalışmanız kabul edildi.
23- Şüphesiz
Kur'ân'ı parça parça, sana
indiren biziz.
24- Rabbinin hükmüne sabret, onlardan
günahkârlara ve inkarcılara itaat etme.
İnananlar için bu
cennet nimetleri bir mükafattır. Yani bu Kur'ân sana
indikten sonra bu günahkar insanların koydukları kurallara uyma.
Uymadığında bazı bela
ve musibetlerle karşılaşacaksın, o zaman da sabret.[19]
25- Sabah
akşam Rabbinin adını zikret.
26-
Geceleyin ona secde et ve geceleyin uzun uzun onu
teşbih et.
27- Şüphesiz
onlar acele (dünya) yi isterler. O ağır (ahiret)
gününü arkalarına bırakırlar.
28- Onları
biz yarattık, eklemlerini biz güçlendirdik. Dilesek onları benzerleriyle
değiştiririz.
29- Şüphesiz bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse
Rabbine bir yol edinir.
30- Allah
dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah herşeyi
bilen, herşeye hükmedendir.
31- Dilediğini
rahmetine koyar. Zalimlere (gelince) onlara da acıklı bir azap hazırladı.
Sabredebilmenin en iyi
yolu daima Allahı hatırlamakla olur. Onun yolunda
çekilen cefalara, "sabret" diyen O. Sabrı mükafatlandıracak olan da
O. İmansız inkara devam ederse, İman edenler de ihmale devam ederlerse, bu islam dini yine yüceliğini korur. Çünkü Allah yeni bir
milleti müslüman eder ve onlarda islamı
yaşarlar.
Rabbimizin bu uyarılan
bizedir. Bize olan rahmeti sebebiyle uyarıyor. Yoksa kendisinin bize göndermiş
olduğu kitab yine kendisi tarafından korunacaktır.
Biz irademizle Onu
seçmeliyiz. Bizim cüz-i irademiz, Allah'ın Külli iradesi içindedir. Onun
dilemediğini biz dileyemeyiz. Çünkü irademizi de yaratan O'dur. O dilediğini
rahmetine koyar.
Zalimler için de, acıklı
bir azap hazırlamıştır. Allah(cc) bizi, zalim
olmaktan ve zalimlerin şerrinden korusun. Amin.[20]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/123-124.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/124.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/124-125.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/125-126.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/126.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/126.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/126-127.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/127.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/127.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/128.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/128.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/128.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/128.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/128-129.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/129.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/129.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/129-130.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/130.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/130-131.
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/131-132.