İNSAN SÛRESİ 2


İNSAN SÛRESİ

 

Bazı rivayetlere göre Mekke'de, bazı rivayetlere göre de Medine'de nazil olmuştur, otuzbir ayettir.

Bu sûreye "Dehr"de denir. Bu kelime ilk ayette geçmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'in hedefi, insanoğluna yol göstermektir. Allah (c.c), "yaratılmışların içinde en değerli olarak insanı yarattığım" bir çok ayet-i kerimesinde belirtmiştir. İnsanı, mükerrem yarattığını, en güzel kı­vamda yarattığını Allah bize kendi kelamıyla bildirmiştir. Hz. Adem'in yaratılışında, meleklerin ona secde ettirildiğini biz biliyoruz. Melekler bilgilerinin sınırlı oluşunu kendileri ifade ediyorlar. İnsanın bilgisinin meleklerin bilgisinden de farklı olduğunu, bu nedenle Allah (c.c) insanı meleklerden farklı yarattığını ve bu bilgi farklılığından dolayı, "insana secde edin" dediğini Bakara Suresi'nin ilk başlarında Allah (c.c) bize haber veriyor.

Tabiki insanoğlunun bu farklı bilgisi de, Allah'ın kendisine verdiği bir bilgidir. Yoksa insan, Allah(cc) bu bilgiyi kendisine vermemiş olsaydı hiçbir şey bilemezdi.Allah (cc) bu bilgiyi dilerse veriyor, dilerse vermiyor. Dolayısıyla biz her halükârda Allah'a muhtacız. Biz yokken O vardı. Bizi var etti, varlığından da haberdar etti.[1]

 

1- İnsan üzerinden öyle zamanlar geçtiki, o (insan, o zamanlar içinde) anılmaya değer bir şey değildi.

Zamanı ve Mekanı yaratan Allah (c.c)'tır. "zamanlar" varken, biz yoktuk. O "zamanların" ne kadar olduğunu biz bilmiyoruz. İnsan ya­ratılmadan önce, zaman yaratılmış. Mekan yaratılmış'.

O zaman ve Mekanın bir süsü olsun ve o zaman ve Mekan da Allah'a kulluk yapsın diye Allah (c.c) insanı yaratmıştır. Bu "zaman"in ve "Mekan"m yaratılmasından sonra ne kadar bir süre geçti, biz yine  bilmiyoruz. İlim adamları bu konuda bir çok rakamlar söylerler ama bu rakamlar, kesinlik ifade etmezler.

Ama şunu biliyoruz ki, Allah ezelidir ve ebedidir. "Evvel O'dur, ahirde O'dur. Batın da O'dur, Zahir'de O'dur. O her şeyi bilendir."

Bu ayeti iki türlü anlamak mümkün;

1-İnsanlık, yaratılmadan önce hiç kayda değer bir şey değildi.

2- Her insan, yaratılmadan önce bir şey değildi, anlamlan vardır.[2]

 

2- İnsanı biz karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Onun için onu işiten ve gören yaptık.

Yani biz insanı karışık bir nutfeden, Baba ile anasının menisinin ka­rışımından yarattık. Gözle görülemeyecek kadar küçük iki canlının bir araya gelmesinden yarattık buyuruyor Allah(cc).

Bu gün tıp dünyasındaki bilgiler, meydana gelen olayın seyredilip, yazıya dökülmesidir. Tıpkı maç spikerinin oynanan maçı anlatması gibi. Çünkü ana rahminde meydana gelen olayları yaratan Allah (c.c)'tir.

İnsanların tamamı bir araya gelseler beş milyon da bir meniyi yapacak durumda değillerdir.

Biz insanın geçmişini bilmiyoruz. Rabbim burada ana rahmine dü­şüşü hakkında bilgi veriyor.

Allah (c.c) burada bize, bu bilgiyi niye veriyor? Şunun için "Bak! Bir zaman vardı ki, sen yoktun. Adın yoktu, ne olacağın sizler tarafından bilinmiyordu, anan da, baban da insanlık da bilmiyordu. -Sana göre-meçhul âlemden, seni ana rahmine bir nutfe halinde koyan, orada 9 ay besleyen, büyüten O'dur. Bütün dünyanın en kaliteli rızkını ana kar­nında veren O'dur. İşte O Allah (c.c) seni bir imtihan için bu dünyada

getiriyor."

Allah(cc);"Biz onu işiten, gören kıldık." buyururken, Gözle görüle­meyecek kadar küçücük olan o su damlacığına, dünyanın bütün güzel­liklerini görecek bir göz yerleştiriyor.

Allah (c.c) bizi imtihan etmek için gönderdiğini ifade ediyor. Arkasından da göz verdik, kulak verdik diyor.[3]

 

3- Biz ona yolu gösterdik. İster şükretsin ister küfretsin.

Biz ona yolu da gösterdik. O yol İSLAM yoludur. Yol gösterildikten sonra dileyen şükreder, dileyen küfreder.

Ancak Allah Rahman ve Rahîrridii. Kullarına karşı merhametlidir.

"Sana aklı verdim, işiten kulak, gören gözü de verdim. Seni imtihan sahasına bıraktım, sorulan cevapla" demiyor Allah (c.c). Ayrıca imti­hanı başarmak için bir de kopya veriyor. Ayrıca belki kopyayı okuyup anlayamazlar diye Peygamber gönderiyor.

Ey insanoğlu! Kur'ân, sizin bütün dertlerinizin şifasıdır. O şifahane-den derdinizin devasını bulacaksınız. Siyasetle meşgul olanlar! Siyasette çıkmazlarınızın çözümü Kut'ân-1 Kerim'dedir. Ekonomiyi halletmeye soyunanlar! Ekonomideki çıkmazlarınızın çözümü Kur'ân

Kerim'dedir. Hukuki çıkmazda olanlar!  adeletin en güzeli Kur'ân-ı Kerim'dedir. Lütfen Kur'ân-ı Kerim'i bu gözle okuyunuz.[4]

 

4- Şüphesiz biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateşi hazırladık.

Biz, kafirler için ayağa takılmış ateşten zincirler, ellerini boğazlarına bağlayan her türlü halkalar ve kızgın alevler hazırladık.

Dünyada bir bardak sıcak çayın tenlerini yakmasına dayanamayan anne ve babalar! Eğer çocuğunuz kötü arkadaşları ile inkâr vadisinde dolaşacak olursa, Allah'ın yasaklarını çiğneyecek olursa, emirlerini tutmayacak olursa, inkarcılarla beraber olursa; ateşten zincirlerle ayaklar bağlanmış, elleri boğazlara kilitlenmiş olarak alevli bir ateşin içerisine atılacaktır. Buna ne yüreğimiz ne de kendimiz dayanabiliriz.

Öyleyse can bedenden ayrılmadan önce çocuklarımızı sıhhatli, iffetli, eğitimli, kültürlü, imanlı yetiştirelim.[5]

 

5- Şüphesiz iyiler, karışımı kâfur olan bardakdan içerler.

İyi insanlar! Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edenler, her nefesini Allah yolunda geçirmeye çalışanlar, karışımında çiçek kokusu olan içe­ceklerden içeceklerdir.

Bunlar tariftir. Tatmadan bazı şeyleri bilemeyiz. Eğer bu çizgide yü­rüyecek olursak, Allah tatmamızı da nasib edecektir.[6]

 

6- O bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer ve onu fışkırtırlar.

Orada su kaynaklan vardır, Allah'ın kullan ondan içerler.

Dünyada iken Allah'a kul olmuş olanlar içerler. Dünyada iken in­sana kul olmuş olanlar içemezler.

Cennette diledikleri yerde, o su kaynayıp duracaktır.[7]

 

7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın günden korkarlar.

Bunlar, yani cennetlikler nezirlerini yerine getirirler. Ahiret günün­den korkarlar. Böyle yapmakla Onlar yani inananlar, bu dünyada iken böyle acıklı ve şerli günleri görmemek için tedbirlerini almaktadırlar. Çünkü Cehennemin azabının kıvılcımları görülüp durmaktadır.[8]

 

8- Sevmelerine rağmen, yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler.

"Çok sevdiklerinden yedirirler." buyruluyor. Buna çok dikkat edin.

Bundan böyle sadaka verirken, iyilik yaparken dikkat edin.

"En sevdiğinizi Allah yolunda vermedikçe takvaya erişemezsiniz." Bu ayet nazil olunca, sahabeden biri atını getirmiş ve "Ya Rasûlallah! En sevdiğim atımdır. Ben bunu vereceğim" demiş.

Verilmesi meşru olanların, tarafımızdan en çok sevilenlerinden ver­memiz gerekmektedir.

Vereceklerimiz de yetimler, fakirler ve de esirler olacaktır. Esir; bir harb esiri olabilir, bir maddi imkânı olmayan olabilir, bir borçlu olabilir.

Batılı siyasiler, askerler ve gazeteciler, Bosnadaki hristiyan sırp-ların, müslümanlara saldırmasından sonra ele geçirdikleri müslüman esirlere hayvanca muamele ettiklerini gördüler. Fakat müslümanların esir aldığı Sırplara, insanca ve İslamca muamele ettiğini de gördüler de, kızarmayan yüzleriyle sadece geriden seyrettiler. Müslümanlar ise esirlerine en güzel yemeklerini yedirirler.[9]

 

9- "Biz ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve te­şekkür istemeyiz" (derler)

Verirken kendimize şunu söyleyeceğiz. Biz bunu Allah rızası için veriyoruz. Bu verdiğimizin karşılığında bir mükafat olarak karşılık is­temiyoruz. Teşekkür dahi istemiyoruz. Hz. Aişe validemiz, "karşılık olarak bir dua dahi istemeyiniz" diyor.[10]

 

10- "Çünkü biz asık suratlı, katı günde Rabbimizden korkarız"

O cennetlik olan insanlar diyorlar ki; "Biz Rabbimizden korkarız." Biz görüntüsü hiç de hoş olmayan katı ve asık suratlı cehennemden korkarız.[11]

 

11- Allah onları bu günün şerrinden korudu ve onlara parlaklık ve sevinç verdi.

Allah mü'mirileri o günün şerrinden korumuştur. Ve onları mutluluk ve parlaklıkla karşılamıştır.[12]

 

12- Sabretmeleri nedeniyle mükafatları cennet ve ipekdir.

Günaha karşı, onların sabretmeleri nedeniyle onlara cennet vardır ve cennette ipekler vardır.[13]

 

13- Koltuklar üzerine yaslanırlar. Orada (yandırıcı) güneş ve (dondurucu) zemheriyi görmezler.

Orada koltukların üzerine oturmuşlardır. Orada ne sıcağın yandır­ması ne de soğuğun dondurması vardır.[14]

 

14- Gölgeleri üzerlerine sarkmış (meyvelerin) koparılması kolay­laştırılmıştır.

Üzerlerinde serin bir gölge ve ağaç dallarındaki yiyecekler, kendile­rine doğru yaklaşmıştır. Canlarının istediği her şeyi, en sevdiği yerden alıverecek şekildedir.[15]

 

15- Etraflarında gümüşten kaplar, büllur bardaklar dolaştırılır.

16- Sayılarını belirledikleri gümüşden billurlar.

Billurdan bardaklar ve onları taşıyan insanlar ve gümüşten bardak­lar, kaplar onların etrafından dolaştırılır.

O billur bardaklar gümüştendir ve diledikleri kadar alırlar.[16]

 

17- Orada karışımı zencefil olan bardakda içirilir.

18- Selsebildenilen bir pınar vardır orada.

19- Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları görsen saçıl­mış inci sanırsın.

Onların etrafında yiyecekleri dağıtan cennete has hizmetkarlar var­dır. Onlara baktığında, çayırlara yayılmış inciler zannedersin. Dünyanın en güzel yeri, cennetin hiçbirine denk değildir.[17]

 

20- Baktığın zaman orada büyük nimet ve saltanat görürsün,

21-  Üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekden elbiseler vardır. Gümüşden bileziklerle süslenmişler. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.

Onları gördükten sonra çok büyük nimetler göreceksin o cennette, üzerlerinde ipekten elbiseler, gümüşten bilezikler vardır. Rabbim on­lara tertemiz içecekler içirecektir.                                    

Burada bazı tefsircilerimiz, Allah'ın manevi içeceklerinin olacağına da dikkat çekmişlerdir.[18]

 

22-  İşte bunlar sizin mükafatınız oldu ve sizin çalışmanız kabul edildi.

23- Şüphesiz Kur'ân'ı parça parça, sana indiren biziz.

24-  Rabbinin hükmüne sabret, onlardan günahkârlara ve in­karcılara itaat etme.

İnananlar için bu cennet nimetleri bir mükafattır. Yani bu Kur'ân sana indikten sonra bu günahkar insanların koyduk­ları kurallara uyma.

Uymadığında bazı bela ve musibetlerle karşılaşacaksın, o zaman da sabret.[19]

 

25- Sabah akşam Rabbinin adını zikret.

26- Geceleyin ona secde et ve geceleyin uzun uzun onu teşbih et.

27- Şüphesiz onlar acele (dünya) yi isterler. O ağır (ahiret) gününü arkalarına bırakırlar.

28- Onları biz yarattık, eklemlerini biz güçlendirdik. Dilesek onları benzerleriyle değiştiririz.

29-  Şüphesiz bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir.

30- Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah herşeyi bi­len, herşeye hükmedendir.

31- Dilediğini rahmetine koyar. Zalimlere (gelince) onlara da acıklı bir azap hazırladı.

Sabredebilmenin en iyi yolu daima Allahı hatırlamakla olur. Onun yolunda çekilen cefalara, "sabret" diyen O. Sabrı mükafatlandıracak olan da O. İmansız inkara devam ederse, İman edenler de ihmale de­vam ederlerse, bu islam dini yine yüceliğini korur. Çünkü Allah yeni bir milleti müslüman eder ve onlarda islamı yaşarlar.

Rabbimizin bu uyarılan bizedir. Bize olan rahmeti sebebiyle uyarı­yor. Yoksa kendisinin bize göndermiş olduğu kitab yine kendisi tara­fından korunacaktır.

Biz irademizle Onu seçmeliyiz. Bizim cüz-i irademiz, Allah'ın Külli iradesi içindedir. Onun dilemediğini biz dileyemeyiz. Çünkü irademizi de yaratan O'dur. O dilediğini rahmetine koyar.

Zalimler için de, acıklı bir azap hazırlamıştır. Allah(cc) bizi, zalim olmaktan ve zalimlerin şerrinden korusun. Amin.[20]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/123-124.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/124.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/124-125.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/125-126.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/126.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/126.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/126-127.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/127.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/127.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/128.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/128.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/128.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/128.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/128-129.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/129.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/129.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/129-130.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/130.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/130-131.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/131-132.