Naziat Suresi kırk
altı âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.[1]
Rahman ve Kahim olan
Allanın adıyla.
1- Yemin
olsun şiddetle çekip alanlara.
Âyette zikredilen
"Şiddetle çekip alan!ar"dan maksat, Abdullah b. Mes'ud. Ahdullah b.
Abbas. Mesruk ve Said b. Cübeyr'e göre. insanların canını çekip alan
meleklerdir. Mücahid'e göre ise insanların canını çekip alan ölümdür.
Hasan-ı Busri ve
Katade'ye göre, bir ufuktan diğer ufka çekilip giden yıldızlardır. Ata'ya göre
savaşta okları çekip atan yaylardır. Süddi'ye göre, insanın göğsünü tırmalayan
nefeslerdir.
Taberi âyetin genel
bir ifade beyan ettiğini, bu sebeple her çekip çıkaranı kapsadığını, bunun
melek veya ölüm yahut yıldız veya yay gibi herhangi bir şey olabileceğini, bu
nedenle de âyeti bunlardan herhangi birine tahsis etmenin doğru olmadığını,
onu genel manada unlamanın daha doğru olduğunu söylemiştir.[2]
2-
Kolaylıkla çekip çıkaranlara.
Abdullah b. Abbas,
"Kolaylıkla çekip çıkaranlar" diye tercüme edilen "
"Vennaşitaîi Nestan" ifadesinden maksadın,
müminlerin ruhlarını kolaylıkla alan
melekler olduğunu söylemiştir. Bu ifade, "İpi deveden çözdü" manasına
gelen deyiminden de anlaşıldığı gibi bu anlamda
kullanılmıştır.
Mücahid, Süddi ve
İbn-i Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, müminlerin
canlarını çekip alan Ölümdür.
Katade'ye göre ise bu
ifade "Bir ufuktan başka bir ufka akıp giden" yıldızlar
anlamındadır. Ata'ya göre ise bu ifade "Kementler" demektir.
Taberi âyetin
ifadesinin genel olduğunu, bir yerden boşanıp başka bir yere giden her şeyi
kapsadığını söylemiştir.[3]
3- Yüzüp
gidenlere.
Bu ifade Mücahid'e
göre, insanoğullannın ruhlarının içerisinde yüzen ölüm ve göklerde yüzen
melekler demektir.
Katade'ye göre
"Yörüngelerde yüzen yıldızlar" demektir.
Ata'ya göre
"Denizde yüzen vapurlar" demektir. Taberi ise âyetin genel anlamda
olduğunu, bütün bunları ve benzeri yüzen herşeyi kapsadığını söylemiştir.[4]
4- Yarışıp
geçenlere.
Mücahid'e göre
bunlardan maksat, melekler veya ölümdür. Ata'ya göre atlardır. Katade'ye göre
"Gökte birbirleriyle yanşan yıldızlar." demektir.
Taberi âyetin genel
manada olduğunu ve bütün yarışanları kapsadığını söylemiştir.[5]
5- İşleri
yürütenlere ki,
Bunlardan maksat,
Allanın emirlerini yürüten meleklerdir.[6]
6- O gün
sarsan sarsacaktır. (Kıyamet mutlaka kopacaktır)[7]
7- Onu,
arkasından gelen takibcdcccktir. (Onu, ikinci defa sur'a üfleme
takibcdcccktir)
Burada zikredilen
"Sarsan" ve "O sarsanı takibedecek olan"dan maksat,
Abdullah b. Abbas, Mücahid, Hasan-ı Basri ve Dehhak'a göre birinci ve ikinci
defa sura üflemedir. Hasan-ı Basri, "Bunlar sura iki defa üflemektir.
Birinci üf-lemekle bütün canlılar öldürülür. İkinci üflemekle de bütün ölüler
diriltilir." demiş ve şu âyeti okumuştur. "Sur'a üfürülecektir. O
zaman, AlUahin dilediklerinin dışında göklerde ve yerde kim varsa düşüp
ölecektir. Sonra sura bir defa daha üfürülecektir. Bir de ne görürsün
(insanlar) kabirlerinden doğrulmuşlar bakışıyorlar."[8]
Resulullah (s.a.v.) bu
iki surun arasında kırk yıl bulunacağını, ikinci sura üfleme yaklaşınca
Allanın, gökten yağmur indirerek otlann bitmesi gibi ölülerin vücutlarının
yerden biteceğini beyan etmiştir.[9]
Ebu Hureyre
(r.anh.)dan rivayet edilen bir hadise göre sura iiç defa üfle-necı-ktir.
Birinci üflemede hersey sarsılacak ve şiddetli bir korku meydana gelecektir.
İkincide herşey öiüp yere serilecek üçüncüde ise diriltilip kabirlerinden
çıkarılacaklardır.
Mücahid. "0 gün
sarsan sarsacaktır." âyetini "O gün sarsılan yer ve dağlar
sarsılacak, zelzele olacaktır." şeklimle izah etmiş "Onu, arkasından
gelen ta-kibedecektir." âyetini ise "Göklerin yarılıp yerin
parçalanacağı" şeklinde izah etmiştir.
İbn-i Zeyd ise:
"O gün sarsan sarsacaktır." ifadesini, yeryüzünün sarsılacağına
"Onu arkasından gelen takibedecektir." ifadesini ise kıyametin
kopacağına yorumlamıştır.[10]
8- O gün
kalbicr korkudan titrer.[11]
9- Güzler
ise nçılmuz hale gelir.
Kıyamet gününde
yaratıkların kalbieri, o günün dehşetinden dolayı korkar ve titrer.
Varlıkların gözleri üzüntü ve korkudan dolayı açılmaz hale gelir, zelil
olurlar.[12]
10- Kâfirler:
"Biz tekrar eski halimi/c mi döndürüleceğiz?" derler.
Ayet-i kerimede geçen
ve "Eski halimize mi döndürüleceğiz?" diye tercüme eılilen "Hafire"
kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas. Muhammed b.'Ka'b ve Süddi'ye göre
"Hayat" demektir. Bu izaha göre âyetin manası: "Öldükten sonra
dirilmeyi inkar eden kâfirler, dünyada iken "Bizler öldükten sonra tekrar
hayata mı döndürüleceğiz? derler." şeklindedir.
Mücahid'e göre bu
kelimeden maksat, "Kazılan kabir çukuru" demektir. Buna göre ise
âyetin manası: "Bizler ölüp kabir çukuruna girdikten sonra mı tekrar
hayata döndürüleceğiz? derler." şeklindedir.
lbn-i Zeyd'e göre
"Hafire" kelimesinden maksat,
"Cehennem
ateşi" demektir. İbn-i Zeyd, âyetin manasının, "Bizler cehennem
ateşine mi döndürüleceğiz?" demek olduğunu söylemiş, cehennemin bir çok
adının bulunduğunu, bu adlarının "Nar. Canim, Sakar, Cehennem, Haviye,
Hafire. Leza ve Hutame olduğunu söylemiştir.[13]
11- Çürümüş
kemik olduktan sonra mı?
"Çürümüş"
diye tercüme edilen "Nahire" kelimesi, Abdullah b.Abbas, Mücahid ve Katude tarafından bu
şekilde izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre
"İçinden rüzgar geçtiğinde ses çıkaran içi boş kemik" demektir.[14]
12- "O
halde bu, zararlı bîr dönüştür." derler.
Öldükten sonra
dirilmeyi yalanlayan bu müşrikler, "Öldükten sonra dirilme hali
gerçekleşecek olursa zararlı bir geri dönüş olacaktır." demişlerdir.
İbn-i Zeyd diyor ki:
"Hangi geri dönüş bundan daha zararlı olabilir ki? Zira onlar diriltilip
cehennem ateşine sürüleceklerdir. Bu sebeple kötü bir dönüştür.[15]
13- Halbuki
dönüş, bir çığlıktan ibarettir.
Öldükten sonra tekrar
dirilme, ancak sura bir defa üflemeye bağlıdır. Ve onunla gerçekleşecektir.[16]
14- Bir de
bakarsın ki hepsi yeryüzündeler.
"Yeryüzü"
diye tercüme edilen "Sahira" kelimesi, Abdullah b. Abbas, İkrime, Hasan-ı Basri, Katade, Said
b. Cübeyr, Mücahid, Dehhak ve lbn-i Zeyd "tarafından bu şekilde izah
edilmiş Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
Osman b. Ebil Atik ve
Süfyan es-Sevri'ye göre "Sahire" kelimesi, belli bir yerin adıdır.
Osman, bu yerin, "Hassan dağı" ile "Eriha" dağı arasında
bulunan kel tepe okluğunu, Allah tealanın orayı, dilediği şekilde uzattığını
söylemiştir. Süfyan es-Sevri ise buranın Şam'da bulunan bir yerin adı olduğunu
söylemiştir. Vehb b. Menebbih ise "Sahira"mn Kudüs dağının yanında
bulunan bir dağ adı olduğunu söylemiştir. Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise
"Sahira"dan maksat cehennemdir.[17]
15- Ey
Muhlim m cd, sana Musa'nın hadisesi geldi mî?[18]
16- Hani
rabbi, "Tuva" denilen mukaddes vadide ona şöyle hitabetmişti.[19]
17- "
Firavuna git. Çünkü o azdı.[20]
18- Ona
şöyle de: "Temizlenmeye arzun var mı?[21]
19- Sana,
rabbini tanıma yolunu göstereyim mi ki ondan korkasın?"
Ey Muhammed, imrun
oğlu Musa'nın haberi sana ulaştı mı? Bir zaman rabbi ona, mübarek ve temiz
vadide şöyle hitabetmişti. "Sen Firavuna git. Zira o, rabbine karşı
böbürlenmede ve saldırganlıkta haddi aştı. Ona de ki: "Senin, inkarcılık
kirlerinden temizlenme vaktin gelmedi mi? Ben seni, rabbinin senden razı
olacağı hak dine ileteyim mi? Böylece onun emir ve yasaklarına uyarak ondan
korkmuş olasın."
Âyette zikredilen
"Tuva" kelimesi, Mücahid, İbn-i Zeyd ve Katade'ye göre, AMah
tealanın, Hz. Musa'ya seslendiği mukaddes vadinin adıdır.
Mücahid'den nakledilen
diğer bir görüşe göre "Tuva" kelimesinin manası: "Ayaklarını
çıkar ve yere yalınayak bas" demektir. Buna göre âyetin manası: "Hani
bir zaman rabbi Musa'ya nida etmiş ve ona: "Yere yalınayak bas. Firavuna
git zira o azdı." şeklindedir.
Hasan-ı Basri'den
nakledilen diğer bir görüşe göre "Tuva" kelimesi, "Ti-va"
şeklinde okunmuş ve manasının "İki defa" demek olduğu izah
edilmiştir. Buna göre âyetin manası: "Hatırla, bir zaman rabbi Musa'ya,
iki defa kutsailaştı-nlan vadide şöyle nida etmişti: "Firavuna git. Zira o
azdı."
Âyette zikredilen
"Temizienme"den maksat İkrime'ye göre "Lailahe İllallah"
"Allahtan başka ilah yoktur" demektir.
İbn-i Zeyd'e göre ise
temizlenmekten maksat, müslüman olmaktır, lbn-i Zeyd, Kur'anda geçen ve
"Temizlenme" veya "Arınma" şeklinde izah edilen "Tezekkâ"
kelimesinin manasının, müslüman olmak demek olduğunu söylemiş ve bu hususta şu
âyetleri okumuştur. "Bunlar, altlarından ırmaklar akan "Adn"
cennetleridir. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. İşte kendisini günahlardan
arındıranın mükafaatı budur."[22] "Ey
Muhammed, ne biliyorsun belki de o kemlisini arındıracaktı."[23] "Onun
temizlenmemesinden sana ne?"[24]
20- Musa,
Firavunu en büyük mucizeyi gösterdi.
"En büyük
mııcize"den maksat, Hasan-i Basri, Mücahid ve Katade'ye göre "Beyaz
el" ve "Asa" mucizeskiir. Bu mucizeler hakkında diğer âyet-i
kerimelerde şöyle buyurulmaktadır: "Bunun üzerine Musa asasını yere attı.
O, hemen apaçık bir yılan oluverdi." "Elini koynundan çıkardı. Bir
de ne görsünler bakanlara, pırıl pırıl parlayan bembeyaz bir el."[25]
21- Fakat
Firavun yalanladı ve isyan etli.[26]
22- Sonra
yüz çevirip fesat çıkarmaya girişti.[27]
23- İnsanları
topladı ve haykırarak şöyle dedi:[28]
24- Ben
sizin en yüce rabbimizim."
Fakat Firavun,
Musa'yı, gösterdiği mucizelere rağmen yalanladı. Onun, rabbine itaat etmeye
davet etmesine isyan etti. Sonra Firavun, Musa'nın, kendisine Ailaliu
davetinden yüzçeviıdi. Yeryüzünde bozgunculuğa devanı etti. Kendisine tabi
dankın bir araya topladı. Onlara seslenerek söyle dedi: "Ben sizin en yüce
rabbiııizim."[29]
25- Bunun
üzerine Allah onu, âhiret ve dünya azabına uğrattı.
Bu âyet-i kerime,
llasan-ı Basri ve Katade tarafından mealde verildiği şekilde izah edilmiştir.
Bu izaha göre âyetten şu anlaşılmaktadır: Allah, Firavunu dünyada iken suda
boğma cezasına çarptımııştir. Âhirette de en şiddetli azaba koyacaktır."
Nitekim başka bir âyet-i kerimede: "Firavun ailesini azapların en
şiddetlisine sokun" denilecektir."[30] Duyurulmaktadır.
Abdullah b. Abbas,
Mücahid, Şa'bî, Dehİıak ve İbıvi Zeyd ise bu âyet-i kerimeyi .şu şekilde izah
etmişlerdir: Allah. Firavunu, son sözünün ve ilk sözünün cezası olarak
yakalayıp cezalandırdı. Buraza zikredilen "Son sözü"nden maksat, bu
âyetten Önceki âyette zikredilen "Ben sizin en yüce rabbiııizim." İlk
sözünden maksat ise: "Firavunun, "Ey ileri gelenler, ben sizin için
benden başka ilah tanımıyorum..."[31]
sözleridir. Firavunun bu iki sözü arasında kırk yıl geçtiği rivayet
edilmektedir.
Ebu Rezin ise âyeti şu
şekilde izah etmiştir: Allah, Firavunu, son sözü olan "Ben sizin en yüce
rabbinizim..." sözündvn birde isyanından dolayı yakalayıp cezalandırdı.
Mücahkİ'den nakledilen
başka bîr görüşe göre âyetin manası şöyledir: "Allah, Firavunu İlk ve son
amelinden dolayı yakalayıp cezalandırmıştır."[32]
26- Kunda,
Allatılan korkan için büyük bir ibret vardır.
Şüphesiz ki Firavunun,
dünyada iken cezalandırılıp âhirette azaba uğralıl-masında. Allanın
cezalandırmasından,korkan kimse için büyük bir öğüt ve ibret vardır.[33]
27-28- Sizi
yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? Ki Allah onu yaptı. Yüksekliğini
yükseklere kaldırdı ve nizama koydu.[34]
29- Onun
gecesini karanlık gündüzünü aydınlık yaptı.
Ey, öldükten sonra
dirilmeyi yalanlayanlar, "Çürümüş kemikler haline geldikten sonra tekrar
hayata mı döndürüleceğiz?" diyenler, sizin yaratılmanız mı yoksa göklerin
yaratılması mı daha zordur? Allah o gökleri yaptı. Onun binasını çok yüksek
kıldı. Onu düzgün hale koydu. Allah, o gökte görülen geceyi karanlık kıldı.
Gündüzünü ise aydınlık kıldı. Nurunu ortaya çıkardı. Elbette ki bütün bunları
yapan, sizi ve benzerlerinizi öldürdükten sonra diriltmeye de ka-d irdir.[35]
30- Kundan
sonra yeryüzünü düzgün bir şekle koydu.
Âyette geçen
"Bundan sonra" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas ve Mücahid'e
göre "Gökler yaratıldıktan sonra" demektir. Bu izaha göre Alllah tea-la
önce yeryüzünü, içindeki varlıklarla yaratmış, sonra göğü yaratmış daha sonra
da yeryüzünü düzgün bir şekle koymuştur. Yani ondan sular çıkarmış, orada
otlaklar yapmış ve oraya, sarsılmaması için dağlar yerleştimıiş ve.böylece
orayı, insanların yaşayacağı bir yer haline getirmiştir. Taberi de bu izah
tarzım tercih etmiştir.
Mücahid ve Süfyan
es-Sevri'ye göre, âyette geçen ve "Bundan sonra" diye tercüme edilen
"Ba'da zalike" ifadesinden maksat, "Bununla beraber"
demektir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Allah, önce yeryüzünü yaratıp
bununla birlikle onu düzene koydu. Daha sonra da göğe yönelerek onu
yarattı." Bu mütessirler, şu âyet-i kerimenin de bunu ifade ettiğini
zikretmişlerdir. "Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dıır.
Sonra göğe yönelip onları yedi gök olarak düzenleyen de O'dur. O, herşeyi çok
iyi bilendir."[36]
"Düzgün bir şekle
koydu" diye tercüme edilen "Deha"
kelimesi, Katade,
Süfyan es-Sevri ve Süddi tarafından "Döşedi" manasına geldiği
rivayet edilmiş İbn-i Zeyd tarafından ise "Ekti ve yardı" manalarına
yorumlanmıştır.[37]
31- Yeryüzünün
sularını ve otlaklarını ortaya çıkardı.[38]
32- Oraya
dağlar yerleştirdi.[39]
33- Bunlar
sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi içindir.
Allah, yeryüzünde
nehirler fışkırttı ve orada insanların ve hayvanların yiyeceği çeşitli
bitkiler var etti. Yeryüzünün sarsılmaması için üzerine dağlan yerleştirdi.
AHah bu şeyleri sizin bizzat şahsınız için ve hayvanlarınız için bir geçimlik
ve bir rızık olarak yarattı.
Âyeî-i kerimede,
yeryüzünde, sarsılmaması için dağlar yerleştirildiği zikredilmektedir. Bu
hususta Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:
"Allah, yeryüzünü
yaratınca o sallanmaya başladı. Bunun üzerine dağlan yarattı ve onları
yeryüzüne yerleştirdi. Böylece yeryüzünü karar kıldı. Melekler dağların gücüne
hayret ederek şöyle dediler: "Ey rabbimiz, yarattıkların içinde dağlardan
daha güçlü ve kuvvetli var mı?" Allah: "Evet var. O, demirdir."
buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde demirden daha güçlü
ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var, o cehennem
ateşidir." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yarattıkların içinde
ateşten daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var.
O, su'dur." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde
sudan daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" dediler. Allah: "Evet var. O.
rüzgardır." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların içinde
rüzgardan daha güçlü ve kuvvetlisi var mı?" diye sordular. Allah:
"Evet var. O. Âdemoğludur. Sağ eliyle sadaka verir onu sol elinden
gizler." buyurdu.[40]
34- Her
felaketi haslının o büyük kıyamet günü geldiği zaman.[41]
35- O gün
insan ne yaptığını hatırlar.[42]
36- Cehennem
her bakana gösterilir.
Kıyamet gününe
"İler felaketi bastıran" denmiştir. Zira kıyamet gününde görülecek
manzara ve felaketler, hiç bir zaman görülmesi mümkün olmayan
manzara ve felaketlerdir. Evet bu günde
her insan, dünyada iken yaptıklarını hatırlayacak ve cehennem de gözler önüne
çıkarılacaktır.[43]
37-39- Azıp
dünya hayatını tercih edenin varıp kalacağı yer cehennemdir.
Rabbinin emrine karşı
gelip ona kulluk etmeyerek isyan, eden ve böylece haddi aşan, ayrıca geçici
dünya hayatını, ebedi olan âhire! nimetlerine tercih eden kimse, evet böyle bir
kimse cehenneme varacak ve orayı mesken edinecektir.[44]
40-41- Rahhinin
huzuruna çıkacağından korkup kendini şehevi arzularından koruyana gelince,
onun da varıp kalacağı yer, mutlaka ccımcllir.
Rabbinin huzuruna
çıkıp orada hesaba çekileceğinden korkarak onun emir ve yasaklarını tutan ve
nefsini. Allanın sevmediği isteklerden alıkoyan kimseye gelince, şüphesiz ki
onun varıp kalacağı yer cennettir.[45]
42- Ey Muhammed, sana kıyametten soruyorlar. Ne
zaman ortaya çıkacak? diye.[46]
43- Nerde
senin onu anlatman?[47]
44- Onun
nihai ilmi rabbinc aittir.[48]
45- Sen
ancak, kıyametten korkanı uyarıcısın.
Allah teala bu âyet-i
kerimelerde, öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin, Resulullahtan, durmadan
kıyametin ne zaman kopacağını sorduklarım ancak Resulullahın, kıyametin ne
zaman kopacağını bilemeyeceğini ve buna ait bilginin ancak Allaha ait okluğunu,
Resulullahın ise sadece insanları, kıyametin kopacağı ve o günde hesaba
çekilecekler hususunda uyarmakla vazifeli olduğunu beyan etmektedir.
Hz. Aişe (r.anh.)
diyor ki: "Resulullahtan devamlı olarak kıyametin ne zaman kopacağı
soruluyordu. Nihayet Aziz ve Celil olan Allah: "Nerde senin onu anlatman?
Onun nihai ilmi rabbine aittir." âyetlerini indirdi."[49]
46- Onlar
kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam ve bir kuşluk vakti kadar
kaldıklarını sanırlar.
Kıyametin kopacağını
yalanlayan bu insanlar, onu bizzat gözleriyle gördükleri gün, kıyametin
dehşetinden dolayı kendilerinin dünyada sadece bir günün akşamı veya kuşluk
vakti kadar bir zaman kaldıklarını zannedeceklerdir.[50]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/557.
[2] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/557.
[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/558.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/558.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/558-559.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/559.
[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/559.
[8] Zümer Suresi, 39/68
[9] Bkz, Buharı, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 78 / Müslim,
K.el-Fiten, bab: 141, Hadis no: 2955
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/559-560.
[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/560.
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/560.
[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/560-561.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/561.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/561.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/561.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/562.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/562.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/562.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/563.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/563.
[22] Tâha Suresi, 20/76
[23] Abese Suresi, 80/3
[24] Abese Suresi, 80/7
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/563.
[25] Araf Suresi. 7/107-108
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/564.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/564.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/564.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/564.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/564.
[30] Mümin Suresi, 40/46
[31] Kasas Suresi, 28-38
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/565.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/565.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/566.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/566.
[36] Bakara Suresi, 2/29
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/566.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/567.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/567.
[40][40] Tirmizi ,K.Tefsir el-Kur’an,.Sure: 113, Hadis no: 3369
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.124
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/567-568.
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/568.
[42] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/568.
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/568-569.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/569.
[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/569.
[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/570.
[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/570.
[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/570.
[49] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/570.
[50] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/570.