BELED SURESİ 2

Surenin İsmi: 2

Önceki Sureyle İlişkisi: 2

Surenin Muhtevası: 2

İnsanın Meşakkatle Sınanması, Gücüne Ve Malına Aldanması: 2

Belagat: 2

Kelime ve İbareler: 3

Nüzul Sebebi: 3

Açıklaması: 3

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 4

Seçme Prensibi Ve Ahirette Kurtuluş Yolu: 4

Belagat: 4

Kelime ve İbareler: 5

Ayetler Arası İlişki: 5

Açıklaması: 5

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 6


BELED SURESİ

 

Surenin İsmi:

 

Allah Tealâ'nın ilk ayette, Beytullah ile şereflendirdiği ve şerefini art­tırmak için müslümanlara kıble yaptığı Harem Belde'ye (Mekke) yemin et­tiği için, Beled suresi olarak adlandırılmıştır. [1]

 

Önceki Sureyle İlişkisi:

 

Sure iki yönden önceki sure ile bağlantılıdır.

1- Allah Tealâ önceki surede (Fecr) dünya malına bağlanan, bu konu­da günaha girmekten korkmayan ve düşkünleri yedirmeyi teşvik etmeyeni kınadı. Bu surede de mal sahibinden istenen köle azat etme ve açlık zama­nı yemek yedirme gibi hasletleri zikretti.

2- Allah Tealâ önceki sureyi ahirette huzura ermiş insanın durumunu beyan ederek bitirdi. Burada da, huzura ermenin yolunu zikredip, onun aksi olan Allah'ın ayetlerini inkâr ve Rahman'ın emirlerine muhalefete karşı uyardı. [2]

 

Surenin Muhtevası:

 

Mekke'de inen bu surenin ana konusu, insanın saadeti ve şekaveti, iki yoldan birini seçebileceği ile alakalıdır. İnsanların orada emin oldukları Harem Belde Mekke'ye (Ümmü'1-Kura) yemin ederek başladı. İhramlı veya ihramsız bulunulsun oranın değerinin büyüklüğünü, Peygamber (s.a.)'in bulunduğu yerin kıymetini ve emin bir beldede ona eziyetin günahının bü­yüklüğünü vurguladı. Ardından da üzerine yemin edilen şeyi zikretti: Dün­yada insanın hali meşakket ve yorgunluktur: "Bu beldeye yemin ederim." (1-4. ayetler).

Peşinden de insandaki kötü bir huyu haber verdi: Gücüne aldanması. Güçlerine aldanarak hakka karşı inat eden, Allah'ın Peygamberini yalan­layan, mallarını kötülüğe ve şerre harcayan Mekke kâfirlerini kışkırtan da odur. Mallarına ve zenginliklerine aldananlarm durumları budur: "O, ken­disine kimsenin mutlaka güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?" (5-7. ayetler).

Sonra insana verdiği iki gözü, dili ve iki dudağı, aklı ve iradesi ile iki yoldan birini, hayır ve şer yolunu seçebileceğini hatırlattı: "Biz ona verme­dik mi, iki göz?" (8-10. ayetler).

Sonra insana, kıyamet günü karşılaşacağı korkulu ve zor anları, iman ve salih amel ile bunlardan kutulusunu, ebedî saadete ereceklerden olması için iyilik ve hayır yoluna mal harcamayı anlattı. "Fakat o, sarp yokuşa sal-dıramadı." (11-18. ayetler)

Bunun karşılığında da facirlerin, kötülerin yolunu izah etti: Allah'ın ayetlerini inkâr ile müminler kâfirlerden ayırt ediliyor ve iki grubun da so­nu belli oluyor: Ya cennet ya da cehennem: "Ayetlerimize küfredenler ise solcuların ta kendileridir." (19-20. ayetler) [3]

 

İnsanın Meşakkatle Sınanması, Gücüne Ve Malına Aldanması:

 

1- Hayır. Bu beldeye yemin ederim.

2- Sen bu beldede serbestçe yaşarken, helâl iken,

3- babaya da, doğana da (yemin  ederim),

4- ki biz insan, andolsun, meşakkat

5- O, kendisine kimsenin mutlaka  gûÇ yetiremiyeceğini mi sanıyor?

6- Der ki: 'Yığın yığın mal telef ettim."

7- O kendisini hiçbir (kimse) nin görmediğini mi sanıyor?

 

Belagat:

 

"Hayır. Bu beldeye yemin ederim." cümlesindeki "hayır" manasına kul­lanılan "La" sözün ve yeminin tekidi içindir.

"O, kendisine kimsenin mutlaka güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?" cümlesindeki soru kınama için sorulmuştur. "O kendisini hiçbir (kimse) nin görmediğini mi sanıyor?" cümlesi de böyledir.

1-4. ayetlerin sonları ses bakımından birbiriyle uyumludur. [4]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Belde" Mekke'dir. "Sen bu beldede serbestçe yaşarken, helâl iken" Al­lah Tealâ Peygamber orada yaşarken Harem Belde'ye yemin etmiştir. Bir mekânın şerefinin ehlinin şerefi ile olduğunu hissettirmektedir. Bu cümle ve ondan sonraki cümle, yemin ile yemin edilen cümle "ki biz insanı, an­dolsun, meşakkat içinde yarattık." arasında ara cümledir.

"Babaya da, doğana da (yemin ederim.)" Adem, İbrahim ve benzeri bü­tün babalara ve başka herhangi bir şeyden doğana yemin ederim. Allah Te­alâ Peygamber (s.a.)'in bulunduğu yer ve babası İbrahim'in haremi, babası İsmail'in yerleştiği beldeye ve orada doğan herkese yemin etmiştir. Cümle­deki nekirelik tazim içindir. "Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilici­dir." (Ali İmran, 3/36) ayetinde de bu mana vardır. Yani, hangi şeyi doğur­duğunu; kadri büyük bir doğum olduğunu.

"Ki biz insanı, andolsun, meşakkat içinde yarattık." Biz insan cinsini, meşakkatler, sıkıntı ve yorgunluklarla iç içe yarattık. İnsan, başlangıcı rahmin karanlık ve darlığı, sonu da ölüm ve sonrası olan zorluklar içinde­dir. Bu, Kureyş'ten sıkıntı çeken Rasulullah (s.a.)'a teselli ve onu sakinleş­tirme, Mekke ehlinden karşılaşabileceği şeylere karşı hazırlama ve aynı zamanda da Mekkelilerin ona düşmanlıklarına hayretin ifadesidir.

"O, kendisine kimsenin mutlaka güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?" Gü­cüne aldanıp kimsenin ondan intikam alamıyacağınımı sanıyor? Halbuki Allah, buna kadirdir. Ebu'1-Eşed b. Kelede gibi. Ayağının altına kemik gibi olmuş bir deri konur, on kişi ona asılırdı. Deri yırtıldığı halde ayakları kı­pırdamazdı. "Der ki: Yığın yığın mal telef ettim." Muhammed'e düşmanlık uğuruna veya şöhret ve övünme için çok mal harcadım. O harcadığında "kendisini hiçbir (kimse) nin görmediğini" ve miktarını bilmediğini "mi sa­nıyor?" Allah biliyor ve onun malı çok sayılabilir de değildir. Yaptığı kötü­lüğün karşılığını ona verecektir. [5]

 

Nüzul Sebebi:

 

"O, kendisine kimsenin mutlaka güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?" aye­tinin (5. ayet) Ebu'1-Eşed b. Kelede el-Cümehi hakkında indiği rivayet edil­miştir. Gücüne kuvvetine aldanırdı. İbni Abbas dedi ki: Ebu'1-Eşed, Mu­hammed'e olan düşmanlığı uğruna çok mal harcadığını söyledi. Bu konuda da yalancı idi.

"Yığın yığın mal telef ettim." ayetinin (6. ayet) nüzul sebebiyle ilgili olarak Mukatil, bu ayetin Haris b. Amir b. Nevfel hakkında inmiş olduğu­nu söyler. Günah işlemiş Peygamber (s.a.)'den fetva sormuştu. Peygambe­rimiz ona keffaret vermesini emretti. O da: Muhammed'in dinine girdiğim­den beri malım keffaretlere ve nafakalara gitti, dedi. Bu söz, verdiğini çok görme anlamına olabilir ki sonucu tuğyandır. Ya da yaptığı günahlara esef ettiğindendir ki, pişmanlığını gösterir. [6]

 

Açıklaması:

 

"Hayır. Bu beldeye yemin ederim. Sen bu beldede serbestçe yaşarken, helâl iken, babaya da, doğana da (yemin ederim)," Mekke'nin saygınlığı ve Allah Tealâ katındaki şerefine dikkat çekmek için, Harem Belde Mekke'ye yemin ederim. Çünkü orada müslümanlarm kıblesi Beytullah vardır. Ora­sı, İsmail (a.s.) ve Muhammed (s.a.) beldesidir. Hac ibadeti de oradadır. Cümlenin başındaki "La: hayır" kasemin nefyi (yani yemin etmem, mana­sında) değil, tekid içindir. Araplar şöyle derler: Hayır. Vallahi şöyle yapma­dım. Hayır. Vallahi şöyle değil. Hayır. Vallahi muhakkak şöyle yapacağım.

Bu şehre, orada mukim olanın bulunduğu durumda yemin etmiştir. O kîimse de Muhammed (s.a.) ve oraya girendir: "Kim oraya girerse emin üur." (Ali İmran, 3/97). Senin orada ikamet etmenle orası değerli ve şerefli sldu. Şüphesiz, mekanlar ehli ile şeref bulurlar. Sıhhatine ittifak edilen bir hadiste şöyle rivayet edildi: "Bu şehri Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün haram kıldı. O, Allah'ın haram kılması ile kıyamet gününe kadar haram­dır. Ağacı koparılmaz, buluntusu alınmaz. Ancak bana, gündüzün bir dili­minde helâl kılındı. Bu gün, dünkü gibi haramlığına tekrar dönmüştür. Şa-hid olan olmayana bildirsin!"

Mekke'nin her durumda değeri yücedir. Hatta, kâfirlerin Peygamberi­miz için Mekke'nin eminliğini yok saydıkları zamanda bile.

Çoğalmadaki mucizenin büyüklüğüne ve bu konunun Allah'ın kudreti, hikmeti ve ilmine delâletine dikkat çekerek, insan ve hayvandan her do­ğan ve doğurana yemin etmiştir.

Ardından üzerine yemin edilen şeyi andı.

"Ki biz insanı, andolsun, meşakkat içinde yarattık." Biz insanı yorgun­luk ve meşakkatler, sıkıntılar arasında zorluklarla iç içe yarattık. Doğum­dan itibaren başlayarak, yaşama zorlukları, hastalıklar ve acılı olaylar, da­ha sonra ölüm ve onu izleyecek kabir, berzah ve ahiretteki zorluklar, sıkın­tı ve korkularla sürecek bir hayat.

Burada, Rasulullah (s.a.)'ın sabitleştirilmesi ve Mekke ehlinin eziyet­lerine karşı hazırlanması, sıkıntılara, zorluklara karşı sabrı söz konusu­dur. Hiçbir insan da bundan kurtulmuş değildir.

Bundan sonra ise, insanı gücüne aldandığı için uyarma geliyor.

"O, kendisine kimsenin mutlaka güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?" Ade­moğlu, ona güç yetirilemiyeceğini ve ondan intikam alınamıyacağını mı sa­nıyor? Allah, her şeye kadir olandır.

Bundan sonra da insanı, gösteriş için harcama yapmasından dolayı kı­nayarak buyurdu ki:

"Der ki: "Yığın yığın mal telef ettim." Ardarda çokça mal harcadım. An­latılmak istenen şudur: İnsan kıyamet günü şöyle der: Cahiliye ehlinin cö­mertlik olarak adlandırdığı, üstünlük ve övgü olarak gördüğü işlerde çok mal harcadım.

Sonra da ayet, cahilliği dolayısıyla onu ayıpladı:

"O kendisini hiçbir (kimse) nin görmediğini mi sanıyor?" Hayır yolun­da harcama yaptığını iddia eden insan, Allah Tealâ'nın onu bilmediğini ve malını nereden kazanıp nereye harcadığını sormayacağını mı sanıyor? [7]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:

1- Allah Tealâ insanın dünya hayatında zorluklar ve sıkıntılar içinde yaratıldığına dair Harem Belde Mekke (Ümmü'l-Kura)'ye, Adem ve zürri-yeti gibi doğana ve doğurana, her baba ve çocuğa, hayvanların üremesine yemin etti.

Allah mahlukâtından dilediğine onu tazim için yemin eder. Burada maksat, Beyt-i Atik'i de içinde bulunduran Harem Belde'yi tazimdir. İsmail ve Muhammed (s.a.)'in beldesi olması, hac ibadetinin orada yapılması, her hayır ve bereketin kaynağı olması tazimin nedenidir.

Doğana, doğurana ve nesillerine yeminin nedeni şudur: Onlar Allah Tealâ'nın yer yüzündeki yaratıklarının, düşünme, konuşma, tedbir bakımından en ilgincidir. Nebiler ve Allah'a davetçiler de onlardandır.

2- Allah Tealâ bazı fikirler, inanç ve tasavvurlardan dolayı insanı kı­namıştır: Kimsenin ona gücü yetmeyeceğini sanması, gösteriş için ya da, hayır görevlerinden kaçmak için çokça mal harcaması, Allah'ın onu bildiği­ni, bütün sözlerine, hareketlerine muttali olduğunu, malını nereden kaza­nıp, nereye harcadığını kendisine soracağını bilmemesi bunlardandır.

Allah, insan olsun, hayvan, cemadat ve bitkiler olsun her şeye kadir­dir. İnsan harcama yaparken, riya ve iftihar için mi, yükselme ve cömert görünmek için mi yoksa, Rasulullah (s.a.)'a düşmanlık için mi yaptığını, amacını bilir. Herkesin ne yapıp ettiğini, ne kazanıp harcadığını görür. [8]

 

Seçme Prensibi Ve Ahirette Kurtuluş Yolu:

 

8- Biz ona vermedik mi, iki göz.

9- Bir dil ve iki dudak.

10- Biz ona iki de yol gösterdik.

11- Fakat o, sarp yokuşa tırmanamadı.

12-  Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

13- Köle azat etmektir,

14- Yahut bir açlık gününde yemek yedirmektir,

15- Yakınlığı olan bir yetime,

16- Yahut toprakta sürünen bir yok­sula.

17- birlerine sabrı tavsiye, merhameti  tavsiy« edenlerden olmaktır.

18-  İşte bunlar, amel defteri sağın­dan verilenlerdir.

19- Ayetlerimize küfredenler ise, amel defterleri solundan verilenlerdir.

20- Ki, üzerlerine kapıları sımsıkı ka­patılmış bir ateş içinde olacaklardır.

 

Belagat:

 

"Biz ona vermedik mi, iki göz bir dil ve iki dudak." Nimetleri hatırlat­mak için sorulmuş sorulardır. Ayrıca cümle sonlarında ses uyumu vardır.

"Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?" Soru, irkiltme ve tazim içindir. "Sarp yokuş", bu zor iş, nefse ağır gelen mal harcama yeri­ne dağdaki sarp yokuş kullanılarak istiare yapılmıştır. Dağlardaki engebe­li yollar, zorlukla yapılan salih amellere istiare edilmiştir.

"Biz ona iki de yol gösterdik." Bu cümlede iki yol anlamına gelen "nec-deyn" kelimesi istiaredir. Hayır ve şer ya da, iyilik ve kötülükten istiare edilmiştir." Necd" in aslı yüksek yol demektir.

"amel defteri sağından verilenler" cümlesi ile "Ayetlerimize küfredenler ise, amel defteri solundan verilenler" cümlesi arasında mukabele vardır. [9]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Biz ona vermedik mi, iki göz, bir dil ve iki dudak." Biz ona göreceği iki göz vermedik mi? Zihnindekini, gönlündekini ifade edebileceği bir dil? Ağzını kapatacağı, konuşma, yeme, içme ve diğer işlerde kullanacağı iki dudak? "Biz ona iki de yol gösterdik." Hayır ve şer ya da, mutluluk ve şaka-vet yolunu ona beyan ettik. "Fakat o, sarp yokuşa tırmanamadı." Hızlıca ve şiddetle ona girse veya onu aşsa ya? Bununla anlatılmak istenen hayrın yapılması ve şerrin terki için nefisle mücahededir.

"Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?" Bu cümle, meseleyi tazim için ara cümledir. Yani, zorluğunu ve sevabını bilmedin. O, "Köle azat etmektir," veya azadına yardım etmektir. Nesebte "yakınlığı olan bir yetime, yahut toprakta sürünen bir yoksula." yani, fakirliğinden dolayı eli toprağa değen. Burada kastedilen evleri olmadığı için sokağa terkedil­miş olanlardır. Köle azadı ve yedirmenin zikredilmesi, nefisle mücadeleden olduğu içindir.

"Sonra da..." yukarıdaki "saldırmaya" atıftır. Buradaki "sonra", anma için bir sıralamadır, zamanlama değildir. "Birbirlerine" taatı yerine getir­meye ve günahtan korunmaya karşı "sabrı tavsiye," insanlara "merhameti tavsiye edenlerden olmaktır." İşte bunlar bu vasıfları taşıyanlar "amel def­teri sağından verilenler." Kurtuluş ve mutluluk yoluna gidenlerdir, "amel defteri sol tarafından verilenler" de kötülük ve azap yoluna gidenlerdir. [10]

 

Ayetler Arası İlişki:

 

İnsan bazı kötü huylarından dolayı kınanıp zemmedildikten sonra Al­lah Tealâ, kudretinin kemâline delil olarak gözleri, dün, iki dudağı ve hayır ile şerri ayırt eden aklı, arzu ve şehvetlerine kulluktan kurtulması için in­sana seçme hakkı yeteneği bağışlamıştır.

Ardından Allah Tealâ, insamn artık bu nimetlere şükretmesi, hayır ve mutluluk yolunu seçmesi, iman ve amel-i salihe koşması gerektiğini söyle­di. Köle azat etmek, yakın yetimlerine ve muhtaç miskinlere yedirmek, in­sanlara merhameti tavsiye etmek bunlardandır. Bunlar neticede insanı iki gruptan birine dahil olmaya götürür: Saadet ehli ki, sonlan cennettir. Sol­cular ve kötülük ehli ki, sonları ateştir. [11]

 

Açıklaması:

 

"Biz ona vermedik mi, iki göz, bir dil ve iki dudak?" Kuvvetine alda-nan ey cahil insan! Biz sana görmeni sağlayan iki göz, konuştuğun dil, ağ­zını örttüğün, konuşmada ve yemek yemede kullandığın, yüz ve ağzın için güzellik olan iki dudak bağışlamadık mı? Ben, muhakkak görme, konuşma veya söz kudretini sana bağışladım.

"Biz ona iki de yol gösterdik." Sana, hayır ve şer yolunu açıklayıp ta­nıtmadık mı? Bozulmamış fıtratına ikisini ayırt edecek bir kabiliyet koy­duk. Sana, hayrın güzelliklerini ve şerrin kötülüklerini ve ikisinin boyutla­rını idrak edecek akıl ve fikir verdik. Ayet, bu iki yolu "necdeyn" olarak ta­bir etmiştir. O da: İki yüksek yol demektir. Bu onun zorluğuna ve sarplığı­na, şiddetli ve süratli geçilebilmesi için nefisle mücahedeye ihtiyaç olduğu­na delâlet içindir.

Bu nedenle de, en üstün olanı tercih ve o nimetlere şükrün gerekliliği­ni işaret ederek şöyle buyurdu: "Fakat o, sarp yokuşa tırmanamadı. Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?" Hareketlenip de, nef­sin oyalaması, arzu ve şeytana uyma gibi Allah'a kulluğa mani olan şeyleri aşsa ya? Zor yolu aşmak için nefsini yorsa ya? Sarp yokuşu aşmanın ne ol­duğunu sana bildiren nedir? Bu soru, dikkat çekmek içindir.

Sonra da yokuşu aşmanın yolunu gösterdi:

"Köle azat etmektir, yahut bir açlık gününde yemek yedirmektir, yakın­lığı olan bir yetime, yahut toprakta sürünen bir yoksula" yokuşa tırman­mak, onu aşmak, ona girmek, köleyi köleliğin zilletinden kurtarmak veya ona yardım etmekle veya, yedirmenin zor olduğu bir açlık gününde yetim yakınına yedirmekle olur. Yetim, babasını kaybeden küçüktür. Buradaki, yedirenin nesebine yakın olandır. Ya da, hiçbir şeyi olmayan ve güçsüzlü­ğü, acizliği yüzünden mal kazanmaya kudreti olmayan, malı olmadığı için de, elini toprağa yapıştırmış gibi olan muhtaç zavallıyı yedirmekle olur.

Kim köle azat ederse veya yetimi, ya da muhtacı açlık zamanı doyu­rursa o, Allah'a muti, kullarına yararlıdır. Onlar amel defteri sağ taraftan verilen erdemli insanlardır. Bu, Allah Tealâ'nın nefis, heva ve şeytan ile verdiği mücadeleye örnektir.

es-Savi ale'l-Celâleyn'de dendi ki: Ayetin, yedirmeyi açlık zamanı ile kayıtlandırması şunun içindir: O zaman malı elden çıkarmak nefis için da­ha zordur. "Toprakta sürünen bir yoksul" sözü, Şafii'nin miskin (yoksul) fa­kirden daha kötü halde olandır, şeklindeki görüşü için delil sayılabilir. Mis­kin, bir şeye sahip olandır manası da verilebilir. Aksi takdirde "toprakta sürünen" sözü tekrar mevkiine düşmüş olur. Ebu Hanife, köle azat etmenin sadakadan daha faziletli olduğunu söylemiştir. Çünkü köle azat etmek sa­dakadan daha önce zikredilmektedir. Bazılarına göre de bunun aksidir. Çünkü sadakada bir canı yok olmaktan kurtarma vardır. Gıda bedeni ayakta tutar. Azat etme ise, genelde, zincirden kurtarma şeklindedir.

Ahmed, Ukbe b. AnuYden Rasulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu riva­yet etti: "Kim, bir mümin köleyi azat ederse o, onun ateşten kurtuluşudur." Yine Ahmed, Bera b. Azib'ten rivayet etti: Bir bedevi Rasulullah (s.a.)'a gel­di ve şöyle dedi: Ya Rasulallah! Bana, beni cennete koyacak bir amel öğret. Şöyle buyurdu: "Kısa konuştun ama, meseleyi anlattın. Can azat et, bağı çöz." İkisi de aynı değil mi, dedi. "Hayır. Can azat etmen, tek başına yap-mandır. Bağı çözmen de azadına yardım etmendir." buyurdu.

Ahmed, Tirmizi ve Nesai, Selman b. Amir'den rivayet etti: Rasulullah (s.a.) şöyle buyururken işittim: "Miskine sadaka, bir sadakadır. Yakına olursa ikidir. Sadakadır ve sıladır."

"Sonra da iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye, merhameti tav­siye edenlerden olmaktır." Allah'a, Rasulü'ne, kitaplarına ve ahiret gününe iman ettikten sonra sözü edilen hayır işleri yapan. Zira bu hayırlar iman şartı ile faydalıdır. Salih işler yapan müminler zümresinden eziyete karşı sabrı ve onlara rahmeti tavsiye edenlerdir. Peygamber (s.a.) bir hadiste şöyle buyurdu: "Rahmet edenlere Rahman da rahmet eder. Yerdekine mer­hamet edin ki, gökteki de size rahmet etsin."[12] Başka bir hadiste de: "İn­sanlara merhamet etmeyene Allah da rahmet etmez "[13] buyrulmaktadır.

Sabır aynı zamanda Allah'a kullukta ve günahlardan uzak kalmada, musibet ve belâlarda da vardır. Allah'ın kullarına rahmet kalbi inceltir. Kalbi ince olan da, yetim ve miskinle ilgilenir, sadaka ile hayır amelini ço­ğaltır.

Ardından Allah Tealâ bunların mükâfatlarını müjdeleyerek buyurdu ki:

"İşte bunlar amel defteri sağ taraftan verilenlerdir." Cennetlikler on­lardır. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Amel defterleri sağ taraftndan verilenler ne mutlu insanlardır. Amel defterleri sağ taraftndan verilenler! Dikensiz ki­raz, meyveleri tıklım tıklım muz ağaç(lar)ı, yayılmış gölge, daima akan su, kesilmeyen, yasak da edilmeyen birçok meyve arasında ve yükseltilmiş dö­şeklerdedirler." (Vakıa, 56/27-34).

Karşılaştırma ve ibret için onların tersi olanları da zikretti:

"Ayetlerimize küfredenler ise, amel defterleri sol taraftndan verilenler. Ki, üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış bir ateş içinde olacaklardır." İndi­rilen ayetleri ve evrendeki kudretimize delâlet eden ayetleri inkâr edenler, onlar amel defterleri sol tarafından verilenlerdir. Onları kapılan sımsıkı kapatılmış olan ateş çevrelemiştir. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Amel defter­leri sol taraftndan verilenler, ne bedbahttır onlar, amel defterleri sol taraftn­dan verilenler. (Ateşin) sıcaklığı ve kaynar bir su ve bir de kapkara duman­dan bir gölge içindedirler. O gölge onlara ne bir serinlik ne de bir fayda ve­rir." (Vakıa, 56/41-44) [14]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

 Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:

1- "Biz ona vermedik mi, iki göz, bir dil ve iki dudak..." ayetleri, Allah Tealâ'nın insandaki hakkı görme, onu ifade etme, hakkı batıldan ayırt et­me nimetleri, sonsuz kudretine delâlet, insanın iman ve küfürü ya da sa­adet ve şekaveti, hayır ve şerri seçmesi ilkesini izah içindir. Nitekim şöyle buyurdu: "Biz ona yolu gösterdik? İster şükredici ister nankör." (Dehr, 76/3)

2- Bu nimetler onlara şükrü, Allah'a itaati, masiyetten kaçınma, belâ ve sıkıntılarda sabrı tavsiye, halka merhameti (acıma ve şefkati), köle aza­dını, yetimleri, dulları ve düşkünleri doyurmayı kapsayan salih amel ile ahiretteki kurutuluşa hazırlanmayı gerektirmektedir. Kıtlık,   zaruret ve açlık durumlarında malın verilmesi nefse daha zordur, ecri de daha fazla­dır. Bu nedenle de: "Açlık gününde" buyurmuştur. Nitekim diğer ayetlerde şöyle buyuruldu: "kendi isteklerine rağmen miskini doyururlar." (Dehr, 76/8), "Mala sevgisine rağmen verir." (Bakara, 2/177).

İman bu hayır amellerinin kabul şartıdır. Sonraya bırakılması aşağıdan yukarı gittiği içindir. Sıralama anma sıralamasıdır, zamanlama değildir.

Bunlar cennet ehlidirler. Kitaplarını sağdan alacak olanlar onlardır.

Kemâl konusunda iki hususun zikredildiğine dikkat edilmeli: Azat et­me ve yedirme ile iman. Tekmil konusunda da iki şey zikretti: Dini vazife­lerde sabrı, insanlara karşı da merhameti tavsiye. Her ikisi de, Allah'ın emrini tazim ve Allah'ın mahlukâtına şefkati ihtiva etmektedir. Ancak bi­rincide halk tarafı, ikincisinde de Hak tarafı önce anıldı.[15]

3- Allah Tealâ karşılaştırma yapılsın ve ibret alınsın diye saadete ere­cek olanlardan sonra sonunda bedbaht olanları zikretti. Birinci grup, Kufan'ı inkâr edenlerdir. Onlar kitaplarını sollarından alacaklardır. Sonla­rı da, kapıları aralarından kapatılacak olan ateştir. [16]

 



[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/506.

[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/506.

[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/506-507.

[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/508.

[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/508-509.

[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/509.

[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/509-510.

[8] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/510-511.

[9] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/512.

[10] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/513.

[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/513.

[12] Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve Hakim, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etti.

[13] Buhari, Müslim ve Tirmizi, Cerir b. Abdullah'tan rivayet etmiştir.

[14] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/513-515.

[15] Razi, XXXI/187; Garâibul-Kur'ân, XXX/102.

[16] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/515-516.