ZİLZÂL SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular: 2

Meali: 2

İniş Sebebi 2

İlgili Hadîsler. 2

Yerkürenin Müthiş Sarsılması 3

İnsanın Dehşete Kapılıp Şaşırması 3

Yeryüzünün Haberlerini Anlatması 4

Cansız Cismin Konuşması 4

İnsanların Dağınık Halde Bölük Bölük Gelmesi 5

Herkes Dünyada İşlediğini Orada Ayan-Beyan Görecektir. 5


ZİLZÂL SÛRESİ

 

Sûre Mekke'de mi, Medine'de mi inmiştir? İlim adamlarının farklı tesbit ve görüşleri vardır.

a) İbn Abbas R.A.), Katade ve bu ekole bağlı olanlara göre : Medi­ne'de;

b) İbn Mes'ûd (R.A.), Atâ ve Câbir'e (R.A.) göre : Mekke'de inmiştir. [1]

Birinci âyetinde kıyamet olayı sebebiyle yerkürenin müthiş sarsıla­cağı konu edilmekte ve bu mânaya delâlet eden «zilzal» aynı zamanda sûreye isim olmaktadır.

Allâme Zemahşerî'ye göre : Bu sûre. Nisa Sûresi'nden sonra inmiş­tir[2]

Âyet   sayısı      :     8                                                        .-

Kelime     »        :   35

Harf          »        : 149[3]

 

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:

 

1- Kıyamet olayının müthiş safhalarından biri tasvîr ediliyor.

2- Âhiret gününde insanların gruplar halinde hesaba çekileceği ve herkesin, dünyada işlediği ameline göre karşılık alacağı haber veriliyor.

3- Dünyada işlenen en küçük iyilik ve kötülüğün kaybolmayacağına ve bunların âhiret gününde mutlaka karşılık göreceğine değiniliyor. [4]

 

Meali:

 

1- Yerküre o müthiş deprem ile sarsılacağı,

2- Yeryüzü altındaki ağırlıklarını çıkaracağı,

3-  Ve insan da «ne oluyor buna?» diyeceği zaman.

4-5- Yeryüzü o gün -Rabbı ona vahyettiği için- haberlerini anlatır da anlatır.

6-  O gün insanlar -amellerinin kendilerine gösterilmesi için- bölük bölük dağınık halde çıkıp gelirler.

7-  Artık kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görecek.

8- Kim de zerre kadar bir kötülük işlemişse onu görecek.

 

İniş Sebebi

 

Mukatil diyor ki: «Bu sûre iki adam hakkında inmiştir: Biri, kendi-disine bir dilenci gelince ona az hurma, biraz ekmek kırıntısı veya azıcık ceviz içi ve benzeri bir şey vermeyi azımsar ve şöyle derdi: «Bu verdi­ğim bir şey sayılmaz. Ama biz ancak sevdiğimiz şeyi verince memnun oluruz; ecir ve sevap kazanırız.» Diğeri ise, az günaha, yalana ve biraz harama bakmaya pek aldırış etmezdi de şöyle derdi: «Bundan dolayı aley­hime bir günah veya azap gibi bir şeyin gerçekleşeceğini sanmıyorum. Cenâb-ı Hak ancak büyük günahlar sebebiyle Cehennem ateşi vaadet-m iştir.»

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak onları az iyilik ve hayra teşvîk edip rağ-betlendirmek ve artırmasınlar diye az günahtan sakınmalarını sağlamak üzere bu sûreyi indirdi[5]

İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Cübeyr'den yaptığı rivayete göre : «Allah sevgisi için (veya mala olan sevgisine rağmen) fakire ve yoksula, yetime ve esire yedirerek, «Sizi ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bîr teşekkür bekliyoruz» derler..» mealindeki İnsan Sûresi 8,9. âyetlerin delâleti karşısında Müslümanlardan bir kısmı az şey verdik­leri zaman me'cur olamıyacaklarını, yani kendilerine bundan dolayı ma­nevî ecir verilmiyeceğini sanıyorlardı. Bir kısmı ise, az yalan, az günah, harama az bir bakış ve az bir gıybetten dolayı kınanmıyacaklarını düşü­nüyor ve : «Allah ancak büyük günahlara karşılık Cehennem ateşini vaa-detmiştir» diyorlardı. Bunun üzerine konumuzu oluşturan sûre inmiştir.[6]

 

İlgili Hadîsler

 

Abdullah b. Amr b. Âs (R.A.) diyor ki: «Bu sûre indiği zaman Ebû Bekir Sıddîk (R.A.) orada oturuyordu ve sûrenin tilâvetini duyunca ağla­dığı görüldü. Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ona: «Ya Ebâ Bekir! Seni ağlatan nedir?» diye sordu. O da şu cevabı verdi: «Bu sûre beni ağlattı.» Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ona şöyle buyurdu: «Eğer siz hatâ ve günah işlemiyecek olsaydınız, Cenâb-ı Hak sizden sonra hatâ ve günah işleyen bir ümmet yaratırdı.» [7]

Enes b. Mâlik (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur: «Kim izâ zülzilet sûresi'ni okursa, bu onun için Kur'ân'ın yarısına denktir. Kim kul huvallah sûresi'ni okursa, bu onun için Kur'ân'ın üçte birine denktir. Kim de kul ya eyyühe'l-kâfi-rün sûresi'ni okursa, bu onun için Kur'ân'ın dörtte birine denktir.» [8]

Hz. Ali (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Kim izâ zülzilet sûresi'ni   dört   defa   okursa, Kur'ân'ın tamamını okuyan kimse gibi olur.» [9]

Hz. Adiy (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) şöyle bu­yurmuştur :

«Yarım hurmayla veya güzel bir sözle olsun Cehennem ateşinden sa­kının!» [10]

İyilikten yana hiçbir şeyi küçümsemeyin; isterse (bu iyilik) kendi ko­vandan, su talebinde bulunanın kabına (biraz su) akıtman olsun; isterse bu güler bir yüzle din kardeşini karşılaman olsun..» [11]

«Ya Aişe! günahları küçümsemekten sakın; çünkü günahları Allah ta­rafından izleyip talep edenler (yazıp tesbit edenler) vardır.» [12]

«Günahları küçümsemekten sakının; çünkü gerçekten onlar adamın (işleyen kişinin) üzerinde toplanır da onu helak eder.» [13]

 

Yerkürenin Müthiş Sarsılması

 

“Yerküre o müthiş deprem ile sarsılacağı zaman”

Kıyâmet olayında birinci defa Sûr'a üfürülmekle kâinatta yer alan her yıldız ve sistem gibi, yerküre de müthiş sarsılacak ve üzerinde canlı adı­na bir şey kalmayacak; sadece olayın ilk dakika ve saniyelerini, yaşa­makta olan insanlar büyük bir şaşkınlıkla ve tarifi zor heyecanla: «Buna ne oluyor?» diyecekler. İşte bu olaydan sonra ikinci hayatla ilgili düzen ve denge kurulacak ve Sûr'a ikinci defa üfürülecek. Derken ölüler diril­tilecek.

Yeryüzünün altındaki ağırlıklarını çıkartması bu olayla yakından il­gilidir. Nitekim İbn Abbas (R.A.) ile Mücahid de bu yorumu benimsemiştir. Delilleri ise, Nâziât Sûresi 6. âyettir: «O gün (yeri) sarsan sarsacak; ardı sıra bir diğeri izleyecek.» Ancak birinci üfürmeyle ikinci üfürme arasındaki süre ile, birinci düzenin bozulmasıyla ikinci düzenin kurulması arasındaki sürenin ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Bu hususta bazı rivayetler varsa da çoğu sahîh değildir ve delil gösterilmeye uygun görülmemiştir,

«Eskal», «sekal» veya «sıkahun çoğuludur. Ağırlık manasına delâlet ederse de âyette daha çok şu iki şeyden birinin irâde edildiği söylene­bilir:

a) Toprak altındaki ölüler,

b) Yerin çekirdeğine yakın oian madenler.

Birinci manâyı tercîh edenler, insan ve cinne «sakaleyn» denildiğini delil gösterirler. İkinei manâyı tercih edenler ise, yerin çekirdeğine doğru eriyik halde bulunan madenlerin bulunduğunu dikkate alırlar.

Bunlar bizim yorumumuz..  Daha iyisini Allah bilir.[14]

 

 İnsanın Dehşete Kapılıp Şaşırması

 

 “Ve insan da «ne oluyor buna?!» diyeceği zaman..”

Kıyamet olayı çok kısa bir süre içinde gerçekleşir. Hadîslerden anla­dığımıza göre, olay ani olarak başlayacak ve o anlarda elindeki lokmayı ağzına götürmekte olan kişinin eli ağzına ulaşamıyacaktır. Birkaç dakika içinde kâinatın düzeni bozulurken yerkürede müthiş sarsıntı meydana ge­lecek ve böylece Dünya yörüngesinden çıkacak.

İşte bu korkunç manzaraya şahit olacak kimseler birkaç dakika ve­ya saniye yaşama şansına sahip olup bu süre içinde şaşkına dönecek.

Yâsîn Sûresi 49,50. âyetlerle bu olay şöyle tasvir edilmektedir: «On­lar çekişip tartışırken ansızın kendilerini yakalayıverecek bir haykırış bek­lerler. Artık (bu durumda) ne bir tavsiyede bulunmaya güç getirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.»

Diğer bir yoruma göre: Birinci nefha ile kâinatın düzeni bozulup, Allah'ın dilediği müstesna, bütün canlılar ölecek ve ikinci hayat düzeni ku­rulduktan sonra ikinci nefhayla canlılar dirilecek ve dirilip gözlerini açan­lar uykudan uyanır gibi olacaklar; önce büyük bir şaşkınlık geçirerek «Bu­na ne oluyor?» diyecekler ve çok geçmeden âhiret hayatının başladığını anlayacaklar. Nitekim Yâsîn Sûresi 51,52. âyetlerle bu olay şöyle açık­lanmaktadır : «Sûr'a üfürülünce bir de ne bakarsın, kabirlerinden çıkıp Rablarına doğru akın akın koşarlar. «Eyvah bize! Kim bizi uyuduğumuz yerden kaldırdı?» derler. (Onlara): «Bu, Rahman (olan Allah)ın vaadet-tiği ve peygamberlerin doğru söylediği (gündür) denilir.» [15]

 

Yeryüzünün Haberlerini Anlatması

 

“Yeryüzü o gün –Rabbı ona vahyettiği için –haberlerini anlattıkça anlatır.”

Bu âyeti rivayet yoluyla tefsîr edenler, Ebû Hüreyre'nin (R.A.) rivayet ettiği şu hadîsi delil olarak gösterirler:

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu âyeti okuyunca, ashabına sordu:

- Yeryüzünün haberlerinin ne olduğunu bilir misiniz? Onlar da:

- Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle buyurdu:

- Yeryüzünün haber vermesi, her erkek ve kadının neler işlediğini haber verip şahitlik etmesidir; şu ve şu günlerde şunu şunu işlediniz, de-mesidir[16]

Diğer bir hadîste ise, Efendimiz (A.S.) şöyle buyurmuştur?

«Yeryüzünden korunmaya çalışın. Çünkü gerçekten o sizin ananızdır; onun üzerinde kim hayır ve serden ne işlerse, o mutlaka bunu haber vere­cektir..»[17]

 

Cansız Cismin Konuşması

 

«Yeryüzü o gün -Rabbı ona vahyettiği için- haberlerini anlatır da anlatır.»

İlâhî kudretin «Kelâm Sıfatı»yla tecelli etmesi sonucu Allah'ın dilediği her şey konuşmaya başlar. Ancak böyle bir tecelli doğrudan-yeryüzünü mü konuşturmakla mı, yoksa insan ağzından çıkan her sesin olduğu gi­bi korunması ve günü, saati gelince korunmakta olan ses dalgalarının ortaya çıkarılmasıyla mı gerçekleşecektir? Her ikisi de mümkün­dür. Zira insanoğlunun günümüzde geliştirdiği teknik imkânlarla sesler, renkler ve şekiller aynen tesbit edilmekte ve istenildiğinde yansıtılmaktadır. Beşer gücünün ve irâdesinin bu noktaya geldiğine bakınca, ilâhî irâdenin nelere muktedir olduğunu söylemeğe gerek var mıdır?

Kur'ân-ı Kerîm'deki bu çarpıcı anlatım insanlara nasıl bir mesaj ver­mektedir? Âyetler üzerinde dikkatle durduğumuzda üc yönlü bir mesaim verildiğini anlamakta gecikmeyiz :

1- Mevcut düzeni kurup «Dünya» denilen küreyi insanların ve in­sanlardan yana yaratılan diğer canlıların yaşamasına elverişli duruma ge­tiren Cenâb-ı Hak, ezelî plân ve programı, tesbit ve takdiri gereği bu dü­zeni bozacak ve ikinci bir düzeni kalıcı olarak kurup insanların ikinoi ha­yatına uygun şartlarla hazırlayacaktır. O halde ölüm olayı, büsbütün si­linmek, yokluğa karışmak değil, daha kalıcı bir hayata açılan kapıdan içe­ri girmektir. Zira bu ikinci hayatın şartları çok değişik olduğundan, insa­na ona göre bir beden yapısı verilecek ve ebediyen ölmemesiye bir hüvi­yete kavuşturulacaktır.

Gerçek bu olunca insanoğlu şu ölümlü hayatta, ölümsüz hayat için gereken hazırlığı yapmak zorundadır. Zira ezeli takdir ve programı değiş­tirme kudret ve yetkisi bize verilmediğine göre, ister istemez ona uymanın lüzumu kendiliğinden ortaya çıkmakta ve akıl, irfan ve düşüncemize ses­lenilmektedir.

2- Yerkürenin ağırlığının dışarıya atılması, ölülerin dirilip  kalkma­sıyla gerçekleşir. Bu, ölümden sonra dirilmenin mutlak anlamda tahak­kuk edeoeği mesajını vermekte ve ona göre, Kitabullah'ta belirlenip prog­ramlandığı şekilde hayatı düzene sokmayı ihtar etmektedir.

3-  İnsanoğlunun  nerede ne işlediği, neler konuştuğu ve nasıl bir görüntü verdiği melekler tarafından tesbit edilmekte ve en küçük bir yan­lışlığa meydan verilmeksizin korunmaktadır. Âhiret gününde bunlar şahit

olarak getirilecek ve her kişi neler İşlediğini, nasıl bir hayat sürdüğünü, ömrünü ne gibi konularda harcadığını bir bir gözleriyle görüp kulaklarıyla işitecektir. Bu, inanan her mü'minin günlük hayatını çok dikkatlice değer­lendirmesini ilham etmekte ve ilâhi muradın bu doğrultuda olduğu mesa­jını vermektedir.

Nitekim yaşlı bir adam Peygamber (A.S.) Efendimiz'e gelerek dedi ki:

- Ya Resûlellah! Birçok konuları kendinde toplayıp taşıyan kısa bîr sûreyi bana okuyunuz?

Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) ona izâ zülzilet sûresini okudu. Sûreyi bitirince adam şöyle dedi:

- Seni hak peygamber olarak gönderen zata yemin ederim ki, bu sûrenin üzerine bir şey ilâve etmiyeceğim, (yani sık sık bu sûreyi okuyup düşüneceğim). Sonra da arkasını dönüp ayrıldı. Resûlüllah (A.S.) şöyle buyurdu:

- «Adamcağız felah buldu, adamcağız felah buldu!» Sonra da şun­ları ilâve etti: «Onu bana getirin!» Adamı alıp getirdiklerinde aralarında şu konuşma geçti:

- «Kurban Bayramı günü (kurban kesmekle) emrolundum, Cenâb-ı Hak o günü bu ümmete bayram kılmıştır.»

Adam:

-  Ben sadece bana bağışlanan bir dişi hayvandan başka bir şey bulamıyorum. Onu Kurban edeyim mi? diye sordu.

Resûlüllah (A.S.) ona şu cevabı verdi:

- «Hayır, onu kurban olarak kesme. Ama sen saç ve sakalını tıraş eder, tırnaklarını keser, bıyığını kırpıp düzeltir, koltuk altının kıllarını gi-derirsen, bu senin için Allah yanında tastamam kurban sayılır.» [18]

Böylece yaşlı adam bu kısa sûredeki ilâhî mesajı bir anda kavramış ve ona göre yaşamasının gereğini anlamıştı. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz de onu bu idrâk ve imanından dolayı felah ile müjdelemiştir. [19]

 

İnsanların Dağınık Halde Bölük Bölük Gelmesi

 

«O gün insanlar -amellerinin ken­dilerine gösterilmesi için- bölük bölük dağınık halde çıkıp gelirler.»

Kabirlerin deşilmesi ve ölülerin ikinci hayata diriltilip kaldırılması çok büyük bir olaydır. Ancak o gün aile ve soy bağları kopuk olacağından kim­se kimseye sahip çıkmayacak, sadece şefaat için Allah'ın izin verdikleri bu genellemenin dışında kalacaktır. Zira «aile» ve «soy» kavramı daha çok insan neslini devam ettirmeğe ve aile yuvasını sağlam temel üzerine oturt­maya yöneliktir. Âhiret gününde ise, ne nesli idâme, ne de aileyi koruma söz konusudur. [20] Orada üreme olmayacağı gibi, her mü'minin Cennet'te kendisine ayrılan nîmetten son derece memnun olacağı, tatminsizlik diye bir duygunun kalmayacağı; başkasına verilen nîmete göz konulmayacağı ve kıskançlık duymayacağı da kesindir. Aynı zamanda aç kalma, fakir düşme, hastalanma ve yaşlanma, gıda maddesi bulamama endişesi de olmayacaktır.

O halde kabirlerden kaldırılıp mahşer alanına bölük bölük sevkedilen insanlar, ailelerinin veya aşiretlerinin oluşturacağı gruplar halinde de­ğil; amel ve inançları daha çok birbirine benzerlik arzedenlerin oluştura­cağı topluluklar halinde hesap alanına getirileceklerdir. Diğer bir yorum­la, meleklerin kendi ölçülerine göre, insanları gruplar halinde sevkedece-ğine işaret olabilir.

Kurtubî'nin bu konuda değişik bir yorum ortaya koyduğunu görüyoruz. Ona göre, bir bölük sağ taraftan Cennet'in yoluna girerken, bir başka bö­lük de sol taraftan Cehennem yoluna girer.

Bu yorum âyetin siyak ve sibakına pek uymamaktadır. Zira insanla­rın bölükler halinde gelmesi, amellerini ve dolayısıyla o amellerin karşı­lığını görmelerine yönelik bir düzenlemedir.* Cennet'e veya Cehennem'e sevkedilme ise, bu fasıldan sonra başlar. Nitekim birinci yorumun ilk müfes-sir Ibn Abbas (R.A.) tarafından da benimsendiğini görüyoruz. Adı geçen bu konuda şöyle demiştir: «İnsanlar amellerine göre bölük bölük olup he­sap alanına getirilirler: İman ehli ayrı gruplar, küfür ehli de ayrı gruplar halinde sevkedilirler [21]

 

Herkes Dünyada İşlediğini Orada Ayan-Beyan Görecektir

 

 «Artık kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görecek; kim de zerre kadar bir kötülük işlemişse onu görecek.»

Bu iki âyette birkaç yorumu gerektiren bir anlatım tarzı hâkimdir. Şöy­le ki: Herkes işlediği iyilik ve kötülükleri mi, yoksa o iyilik ve kötülüğün karşılığını mı görecek? Konuyu Kur'ân-ı Kerîm'in bütünlüğü doğrultusun­da değerlendirdiğimizde o gün herkese dünyada işlediği büyük-küçük ne kadar iyilik ve kötülükleri varsa mutlaka gösterilecek ve böylece kişi ken­di hür iradesiyle kendine nasıl bir gelecek hazırladığını anlayacak ve Ce-nâbHakk'ın kudretinden ve ilminden hiçbir şeyin gaip olmadığmı, ola-mıyacağını müşahede edecektir.

Amellerin karşılığına gelince : İşlenen günahlar tevbe ve istiğfarla, ciddi pişmanlık duymakla bağışlanmışsa, artık kıyamet gününde onlara karşı ceza takdîr edilmiyecektir. Sadece sahibine onları işlediği gösteri­lecek ve bundan dolayı yaptığı tevbe ve istiğfarın kabul olunduğu bildi­rilecektir.

İbn Abbas (R.A.) âyeti şöyle yorumlamıştır:

«Kâfirlerden kim dünyada zerre kadar bir kötülük işlemişse, âhirette mutlaka şirkin azabıyla birlikte onunla cezalandırılacaktır. Onlardan kim dünyada zerre kadar bir iyilik yapmışsa, dünyada onun karşılığını görür. Mü'minlerden kim dünyada zerre kadar şer işlerse, onun karşılığını yine dünyada görür. Onlardan kim zerre kadar iyilik işlerse, kendisinden kabul edilir ve âhiret gününde kat kat karşılığı verUir

Ünlü Müfessir Muhammed b. Kâb el-Kurezî de bu yorumu benimse­miştir[22]Birinci yorumu destekleyenler daha çok şu âyeti delil göstermişlerdir:

«Herkesin iyilik ve kötülükten ne işlemişse onu önünde hazır bula­cağı günü bir düşünün ki, (o gün) o, kendisiyle kötülükleri arasında uzak bir mesafenin bulunmasını ister. Allah sizi kendisinden korkmanızla uya­rır. Allah kullarına pek merhametli ve şefkatlidir.» [23]

Böylece birçok konuları, insan haklarını ve onlarla ilgili sorumluluk-

lan içeren bu âyetler, dosdoğru inanan kişileri yönlendirici, kalplerinde koı ku ve ümit duygusunu geliştirici ve hayatı düzende tutmalarını sağlayıc bir muhtevadadır.

Rivayete göre ünlü şâir Firezdak'ın dedesi Sa'saa, Resûlüllah'a (A.S. gelip Ondan âyetini dinleyince, hayli etkilenmiş ve şöyle demiştir: «Artık bu âyetten başka Kur'ân'daı birşey dinlemiyecek bile olsam pek üzülmem. Bu bana yeter; çünkü âyetler öğüt ve yönlendirmenin doruğunda bulunuyor.» [24]

Zeyd b. Eslem'den yapılan rivayete göre : Bir adam Peygamber (A.S.; Efendimize gelerek şöyle istekte bulundu: «Allah'ın sana öğrettiğini banc öğret!» Bunun üzerine Peygamber (A.S.) ona bir şeyler öğretmesi için bit adamı görevlendirdi. O da ona izâ zülzilet sûresini  okuyup öğretti.âyetlerine  gelince,  adam:«Bu bana yeter» diyerek arzu ettiğini öğrendiğini belirtmek istedi. Durum Resûlüllah'a (A.S.) arzediiince, şöyle buyurdu : «Onu kendi haline bırakı-verin. Çünkü gerçekten o dinde anlayışlı ve bilgisi olma seviyesine gelmiş bulunuyor.» [25]

Zilzâl Süresiyle Âdiyât Sûresi arasındaki münasebet:

Zilzâl Süresiyle, kıyametin korkunç ve müthiş safhalarından biri ha­ber verildi ve işlenen hiçbir amelin kaybolmayacağı; iyilik ve kötülüğün mutlaka karşılık göreceği bildirildi.

Âdiyat Süresiyle, iyi-yararlı amellerin başında gelen Allah yolundaki cihada ve bu maksatla kullanılan at ve benzeri araçlara dikkat çekiliyor. Sonra da bu güzel ve kalıcı ameller dururken, ömrü boş şeyler uğrunda harcayan nankörler uyarılıyor. [26]

 



[1] el-Câmi'u li-Ahkâmi'1-Kur'ân :  20/146

[2] Tefslrü'l-Keşşaf : 4/783

[3] Lübabu't-te'vll : 4/400

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6939.

[4] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6939

[5] Nisâbûrî/Esbabu'n-Nüzûl:  304

[6]  Süyûtî/Esbabu Nüzûli'l-Kur'ân :  126

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6941.

[7] Tirmizi, Hadisün hasenün garibun. İbn Cerir Taberi, Camiu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an: 30/175.

[8] Tirmîzî/sevâbti'l-Kur'ân : 10

[9] Tefsîr-i Kurtubî: 20/146

[10] Buharî/edeb : 34, zekât:  10, rikak : 51, tevhîd :  36- Müslim/zekât: 66, 67, 68, 70- Tirmizî/kıyâmet:1, zühd : 37

[11] Müslim/birr : 144- Dâremî/rikak : 24- Tirmizî/et'ime : 30 Ahmed : 3/483-5/63, 64, 173

[12] İbn Mace/zühd: 29- daremi/rikak: 17- Ahmed.1/402- 5/331-6/151

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6941-6942.

[13] Ahmed : 6/70, 151

[14] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6942-6943..

[15] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6943-6944..

[16] Tirmizî/kıyâmet: 7 (Hadîsün hasenün'sahihtin).

[17] Mu'cemu't-Taberânî- İbn Kesîr : 4/539

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6944..

[18] Ebû Dâvud/ramazan : 9- Ahmed :  2/169

[19] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6945-6946..

[20] Bilgi için bak: Mü'minûn Sûresi: 101. âyetin tefsiri

[21] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6947..

[22] Bilgi için bak : el-Câml'u Li-Ahkâmi'1-Kur'ân : 20/150, 151

[23] Âl-i Imrân Sûresi: 30

[24] İbn Hacer el-Askalânl/el-lsabe Fi Temyizi's-Sahabe : «Sa'saa» ismi

[25] Tefsîr-i Kurtubî: 20/153

[26] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6948-6949..