Mekke Sakinlerinin Güven Doğuran Hizmetleri
Mekkeli'ler İçin İbrahim Peygamberin (A.S.) Duası
Kureyş Süresiyle Mâûn Sûresi Arasındaki Münasebet:
Cumhura göre,
Mekke'de; Dahhak ve Kelbî'ye
göre, Medine'de inmiştir.[1]
İbn Merduye (veya Merdeveyh)in İbn Abbas (R.A.)dan yaptığı rivayete göre de sûre Mekke'de
inmiştir.[2] Nitekim
Sûre'de Beytullah'tan söz edilmesi de bu rivayet ve
görüşü kuvvetlendirmektedir.
Birinci âyetinde Kureyş Kabilesi'nin Kutsal Kabe'ye ve Emîn Belde'ye
yaptıkları hizmet, diğer kabilelere karşı sıcak ilgi göstererek izhar ettikleri
ülfet; ticari ve dinî amaçla Mekke'ye gelenlere güven sağlayıp birtakım zorunlu
ihtiyaçlarını karşılamada gösterdikleri başarı konu edilmekte ve aynı zamanda Kureyş kelimesi sûreye isim olmaktadır.
Allâme Zemahşerî'ye göre, bu sûre, Tîn Sûresi'nden sonra inmiştir.
[3]
Âyet sayısı
: 4
Kelime »
: 17
Harf » : 73[4]
Kureyş Kabilesi'nin Emîn Belde'nin güven ve huzur havasını
estirmesi ve Kutsal Kabe'yi ziyarete gelenlere gönül hoşiuğuyla
hizmette bulunması sebebiyle diğer kabilelerle ülfet sağlama imkânına
kavuştukları konu edilmekte ve bundan dolayı Beytullah'ın
Rabbına ibâdet etmelerinin gereği üzerinde
durulmaktadır. Aksine bir tavır takınmalarının onları nankör durumuna
düşüreceği ve o yüzden ilâhî azabın çok şiddetli olacağı da dolaylı şekilde
hatırlatılmakta; böylece mevcut nimetin kıymetini şükür havası içinde
bilmelerine işarette bulunulmaktadır. [5]
1- Kureyş
kabilesi'nin (hem kendi aralarında, hem de çevre kabile ve ülkelerle) anlaşıp
bağdaşması (sağlandığı) için,
2- (Evet),
yaz ve kış seferlerinde anlaşıp bağdaştıkları için;
3- Şu Beyt'in (Kabe'nin) Rabbı'na
ibâdet etsinler.
4- O Rab ki,
onları açlıktan (kurtarıp) doyurdu ve onları korkudan güvene kavuşturdu.
Ümmuhâni' binti Ebî
Tâlib (R.A.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu sûrenin iniş sebebini şöyle
açıklamıştır: «Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, Kureyş'i yedi hasletle üstün kılmıştır ki, onlardan önce o
hasletler kimseye verilmemiştir:
1- Hilâfet onlardadır.
2- Hicabet
(gelen ziyaretçilere hizmet verip ağırlamak, bir bakıma önlerinde hizmet için
beklemek) onlardadır.
3- Şikayet
(gelen ziyaretçilere su dağıtmak, zemzem ile ikramda bulunmak) da onlardadır.
4- Peygamberlik
onlardadır (son peygamber onların arasından çıkmıştır).
5- Fil
ordusuna karşı onlar ilâhî nusrata mazhar kılındılar.
6- Yedi yıl
Allah'a ibâdet ettiler ki, onlardan önce başkası Allah'a ibâdet etmiş değildir
(Kabe henüz putlarla doldurulmadan, putlara ibâdet edilmeden önceki dönemde Kureyş Kabilesi İbrahim Peygamber'in (A.S.) Honîf Dinine göre Allah'a ibâdet etmişlerdi).
7- Onlar
hakkında bir sûre indi ki, o sûrede onlardan başkasının adı anıimamıştır;
o sûre «Li îlâfi Kureyş..»tir.» [6]
Vesile b. Eska' (R.A.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz ki Cenâb-ı
Hak İsmail Oğulları'ndan Kİnane'yi seçmiş; Kinâne'den Kureyş'i seçmiş; Kureyş'ten Hâşim Oğul-lan'nı seçmiş ve Hâşim
Oğulları'ndan da beni seçip ayırmıştır.» [7]
Câbir (RA.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: «İnsanlar hayır ve serde Kureyş'e tabi'dir (yani Kureyş-li'ler istikamet üzere olurlarsa başkalarına hayırlı misal;
yanlış yolda yürürlerse, başkalarına kötü misal olurlar.) [8]
Diğer bir rivayette
ise şöyle buyurulmuştur:
«İnsanlar Kureyş'e tabidirler: Müslümanlar onların müslümanlarına, kâfirler onların kâfirlerine (uyar).» [9]
«Allahım!
Kureyş'in evveline azap, şiddet ve meşakkat
tattırdın. Onların âhirine ise bağış, hayır ve iyilik tattır.»[10]
Zübeyir b. Avvam (R.A.)den yapılan
rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle
buyurmuştur: «Cenâb-ı Hak, Kureyş'i
yedi hasletle üstün kıldı: Onlar Allah'a on yıl İbâdet ettiler ki başkası (o
dönemde) ibâdet etmedi. Müşrik oldukları halde Allah onlara, Fil olayının
cereyan ettiği gün yardımda bulundu. Onlar hakkında özel bir sûre indirdi ki,
onlardan başka hiç kimseyi o sûreye dahil etmedi. O sûre : Li
îlâfi Kureyş.. süresidir.
Onlar arasından peygamberlik (payesine eriştirilen bir zat) çıktı. Hilâfet ve
şikayet de onlardadır.» [11]
Mekke, Allah ve Resûlüllah (A.S.) tarafından Emîn Belde olarak belirlenmiş
ve yeryüzünde Cenâb-ı Hakk'a
ibâdet için ilk mâbed bu şehirde kurulmuştur. Böylece
Cenâb-ı Hak Mekke sakinlerini bu iki büyük nimetle
mutlu kılmakla kalmamış, bir de Son Peygamber Hz.
Muhammed'i (A.S.) bu belde halkından seçip göndermiş ve insanlığa en son ve en
kalıcı buyruğu olan Kur'ân'ı da bu beldede
indirmiştir. Dil olarak da Arapçayı ve Kureyş lehçesini seçerek rahmetini oniar
hakkında tamamlamıştır. Gönül ister ki, Araplar bu rahmetin azametini ve sonsuz
mutluluk vaadeden mesajını idrak içinde hayırlı mü'minler olarak Allah'a kullukta diğer bütün müslümanlara örnek bir düzeyde bulunsunlar.
O bakımdan Mekke
İslâm'ın merkezi ve odak noktası; Kabe, imân edenlerin değişmeyen kıblesi ve
Mekkeli Kureyşli'ler ise, Allah'a ibâdet ve kullukta
süregelen misal olmuştur. Hadîs-i Şerifte ifadesini bulduğu üzere Kureyşli'lerin Hakk'a dosdoğru
teslimiyet göstererek Kitap ve Sünnet ile yaşaması, şüphesiz İslâm Âlemi için
güzel örnek, başka milletler için izlenecek ölçü ve misal teşkil etmektedir.
Zira İslâm hakkında bütün gözler daha çok onun İlk zuhur ettiği Mekke'ye
yöneliktir. Psikolojik olarak bu belde halkının iyi veya kötü tesirler ve izler
bırakması söz konusudur.
Artık Mekkeli'ler de Allah'ın kendilerine olan bunca lütuf, kerem
ve İnayetini unutmamalı ve sünnet adına en güzel söz ve davranışı sergilemelidirler.
Cenâb-ı Hakk «Kureyş
Kabilesi'nin îiâfını», yani hem kendi aralarında,
hem de gelen tacir ve ziyaretçilere sıcak ilgi gösterip hasbî hizmet
göstererek Kutsal Kabe ve Emîn Belde adına ülfet ve dostluk sağlamalarını,
insanlarla anlaşıp beşeri münasebetlerde ileri bir adım atmalarını
hatırlatarak hem geçmişlerine, hem de geleceklerine değinmektedir.İniş
sebebinde «yedi yıl», burada ise «on yıl» denilmesi farklı rivayetten
kaynaklanmıştır.
Nitekim siyercilerin
verdikleri bilgilere göre : Üifet kurup çevrelerine
sıcak ilgi göstererek Emin Belde'nin güven dolu havasını estiren Kureyşli'lerin bu övgü değer davranışlarının başlangıcı
dört kardeşin gayret ve basiretine dayanır: Hâşim, Abdüşşems, Muttalib ve NevfeL Bunlar Ab-dümenaf
oğullarıdır.
Hâşim daha çok Şam meliki ile ilgi kurup sıcak bir dostluk
sağlamış ve böylece Şam'a güven içinde ticarî seferler düzenleme imkânını elde
etmiştir.
Abdüşşems, daha çok Habeş meliki ile ülfet kurup dostluk
sağlamış ve bundan yararlanarak Habeş ülkesine güven içinde ticarî seferler
tertip-liyebilmiştir.
Muttalib, daha çok Yemen melikiyle ilgi kurmuş, dostluk
sağlamıştı. Böylece o, Yemen'e uzanan ticari yolda kervanını emniyetle
yürütebilin iştir.
Nevfel ise, daha çok İran ve çevresine yönelip ora
hükümdarlarıyla sıcak ilgi kurmasını becermiş ve bu ülkeye ticarî seferler
düzenleyerek geniş çapta alım-satım
işlerini sürdürmüştür.
Aynı zamanda bu dört
kardeş sözü edilen ülkelerden ziyaret ve ticaret amacıyla gelenlere her türlü
kolaylığı sağlamayı şikayet ve hicabet doğrultusunda
ihmal etmemiş ve her vesileyle gelenlere Kutsal Belde'nin güven havasını
teneffüs ettirmişlerdir. Tarihte Mekke'de cereyan eden «Hilfü'l-füdûl» yani fazılların biraraya
gelip Mekke'ye gelecek olan ziyaretçileri ve tacirleri her türlü saldırıdan
korumak için yeminli karar almaları çok meşhurdur. O bakımdan çevre kabile ve
ülkeler üzerinde olumlu tesir bırakmalarına karşılık ticarî seferlerini tam bir
güven içinde yürütme şansına erişmişlerdi. Çünkü o çağda yağmacılık, yol
kesicilik, kervanları soyma son derece yaygın idi. Ama Kureyşli'lerin
çevreyle çok iyi ilişki kurduklarından, dostluk ve yakınlık sağladıklarından ve
bir de Kutsal Kabe'nin hizmetinde bulunmalarından dolayı bir bakıma
dokunulmazlıkları vardı.[12]
.
Mekke, ziraate elverişli olmayan bir vadide kurulmuş çok eski bir
şehirdir. Tarfoi hayli gerilere uzanır. Sahîh
rivayetlere göre, bu vadiye ilk gelip yerleşen Hacer
ile oğlu İsmail (A.S.) olmuştur. İbrahim Peygamber (A.S.) aldjğı
ilâhî emir üzerine bu eşiyle oğlunu getirip bu kuru vadiye koymuştu. Zemzem
Kuyusu da onlar tarafından bir ilham ve inayet neticesi keşfedilip manevî
destekle ortaya çıkarılmış ve arkasından Cürhüm
Kabilesi gelip bu vadiye yerleşmiştir. İsmail Peygamber'in (A.S.) bu kabileden
bir kızla evlenerek aile-yuvası kurduğu da rivayetler arasında bulunuyor.
Kutsal Kabe'nin İbrahim (A.S.) ile İsmail (A.S.) tarafından mı inşa edildiği,
yoksa Adem Peygamber (A.S.) tarafından mı yapılıp ibâdete açıldığı ihtilâf
konusudur. Ancak temellerinin İbrahim (A.S.) ile İsmail (A.S.) tarafından
yükseltilip mâbed durumuna getirildiği nass-ı Kur'ân ile sabittir.
Şöyle ki: «Hani İbrahim ve İsmail, Beyt-i Şerifin
temellerini yüksel-tiyordular da birlikte (şöyle duâ
ediyorlardı): «Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz ki daima işiten
ve hakkıyla bilen Sensin.» [13]
Eşini ve oğlunu -ilâhî
emir üzerine- bu ziraate elverişli olmayan kuru
vadiye yerleştiren İbrahim Peygamber (A.S.), bu yerin emîn bir belde kılınması
ve sakinlerinin çeşitli ürünlerle rıziklandırılması
için Cenâb-ı Hakk'a duâ
etmiş bulunuyordu. Kur'ân'da onun duası şöyle
açıklanmaktadır ; «Bir zaman İbrahim demişti ki: «Rabbrm!
Bu şehri (Mekke'yi) güvenli eyle; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak
bulundur.» [14]
«O vakit İbrahim : «Rabbım! Burayı emîn bir belde eyle; burada oturanları,
onlardan Allah'a ve âhiret gününe inananları türlü meyvalarla (ürün ve gıdalarla) rızıklandır»
demişti de Allah : «Küfre sapanları da (yaşadıkları) az bir süre
yararlandırırım da., buyurmuştu.» [15]
İbrahim Peygamber'in
(A.S.) belde halkı için bir diğer duası: «Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir
peygamber gönder ki, üzerlerine Senin âyetlerini okusun, onlara kitabı ve
hikmeti öğretsin; onları (her türlü şirk ve isyandan) temizlesin. Şüphesiz ki
Sen çok güçlü ve yegâne hikmet sahibisin..» [16]
İbrahim Peygamber'in
(A.S.) duası ilâhî murada tevafuk etti. Mekke-li'ler
için her iki isteği kabul olundu. Cenâb-ı Hak, Abdimenaf oğullarının ticarî konuda basiretlerini açtı;
kışın daha çok Yemen ve Habeşistana; yazın da Iran ve
Şam'a ticarî kervanlar düzenlediler; o ülkelerin çeşitli ürün ve gıda
maddelerini Mekke'ye taşıdılar. Böylece Cenâb-ı Hak
Emîn Belde'nin ve Kutsal Kabe'nin hürmetine Mekkeli'lerden
inkâra sapıp Tev-hîd
İnancı'ndan uzaklaşan müşrikleri de rıziklandırdı.
Çünkü O, hiç kimsenin rızkını inkâr ve dalâletinden dolayı kesmez. Çünkü O, Rabbü'l-âle-mîn
olduğu gibi Rezzaku'l-âlemîndir de..Konumuzu
oluşturan âyet İle Cenâb-ı Hak, Mekkeli'leri
insaf, izan ve idrâke davet ederek, başka nimetleri bir tarafa, sırf bu iki
nimetinden dolayı Allah'a ibâdet etmelerinin gereğini belirtiyor. Öyle ki,
Arap Yarıma-dası'nda ve komşu ülkelerde zulüm,
azgınlık, yağmacılık, haklara tecavüz, ticarî kervanları soyma ve hiç uğruna
adam öldürme olayı çok yaygın olduğu halde Mekkeli'ler
Emîn Belde ve Kutsal Kabe hürmetine güven içinde ticarî işlerini
yürütüyorlardı.
Ne yazık ki Mekkeli'lerin çoğu yıllar sonra bu gerçeği kavrayıp Emîn
Belde'nin Hz. Muhammed (A.S.) tarafından
fethedilmesiyle Hakk'a dönebildiler ve İslâm'ın
nurlu havasında ibâdetlerini yerine getirmeğe başladılar.
Şüphesiz âyetin iniş
sebebi bir özellik arzetse bile, taşıdığı hükümler,
mesajlar, uyarı ve tehditler kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara
yöneliktir. O halde Cenâb-ı Hakk'a
ibâdet etme emri sadece o dönemle ilgili değildir. Aynı zamanda ibâdet etmek
için de sadece Mekke'de güven içinde bulunmak ve çeşitli rızıklarla
rızıklanmak şart değildir. İbâdetin lüzumu da birkaç
nîmetle sınırlı olamaz. Cenâb-ı Hak ziraate elverişli olmayan Mekke vadisinde yaşayan
insanların birçok mukaddes nimetlerle taltif edildiklerini, meselâ o şehri son
Peygamber'in yurdu, Kur'-ân'ın nüzul mahalli ve ilâhî vahyin tecelli odağı
kılıp İslâm'ın ilk fışkırdığı yer olarak belirlediğini beyânla ora halkının
diğer müslümanlara ve insanlara ibâdet konusunda
örnek olmalarını istemektedir. Nitekim bu âyeti kısmen açıklayan ve «İlgili
hadîsler» bölümünde nakledilen şu hadîs bu konuda bizi daha iyi aydınlatmakta
ve Kureyş Kabilesi'ne ibâdetle emre-rilmesinin hikmetini yansıtmaktadır: «İnsanlar hayır ve
serde Kureyş'e tabidir (yani Kureyşli'ler
istikamet üzere olurlarsa başkalarına hayırlı misal; yanlış yolda olurlarsa
başkalarına kötü misal olurlar.»
Böylece sözü edilen
ibâdet emrinin taşıdığı hüküm kıyamete kadar geçerlidir. Zira Emîn Belde'nin
sakinlerinden, Kutsal Kabe'nin komşularından diğer belde insanlarına taât ve ibâdette, ahlâk ve fazilette, hayırhahlık ve
adalette, yardımlaşma ve birlikte örnek olmaları her zaman beklenir. [17]
Kureyş Süresiyle, Mekkeli'lerin
hangi çizgide bulunmaları ve insanlara örne olma
bakımından nasıl bir tavır ortaya koymaları konu edildi ve bunu»'gereği
üzerinde duruldu.
Mâûjh Süresiyle, onların bu çizgiye gelmeleri şöyle dursun,
tam aksine bir tutum ve tavırla âhireti, hesabı,
ceza ve mükâfatı yalan saydıkları, yetimi itip kaktıkları ve yoksulları
yedirmeği teşvik ediei olmadıkları belirtilerek Asr-i Saadetin ilk döneminde çoğunun o Emîn Betde'ye ve Kutsal Kabe'ye lâyık bir düzeyde bulunmadıkları
haber veriliyor ve böylece Mekkeli'ler uyarılıyor.
Bu sûrenin de
tefsirine bizi muvaffak kılan Yüce Robamıza sonsuz hamd-u
senalar; Emîn Belde'yi ve Kutsal Kabe'yi Allah'ın izniyle ve yardımıyla gerçek
hüviyetine kavuşturup, gaye ve hikmetine uygun bir hava oluşturan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e ve
ashabına salât-ü selâmlar olsun[18]
[1] Tefsîr-i Kurtubî: 20/200- Şevkanî/Fethülkadîr : 5/497
[2] Şevkanî/Fethülkadîr
: 5/497
[3] Tefsîrü'l-Keşşaf : 4/800
[4] Lübabu't-te'vîl:
4/410
Celal Yıldırım, İlmin
Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları:
13/7009.
[5] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7009.
[6] NisâbÛrî/Esbabu'n-Nüzûl:
306
[7] Müslim/fezâil: 1- Tirmizî/menakıb: 1- Müsned-i Ahmed : 4/107
[8] Müslim/imaret: 1,3- Müsned-i
Ahmed: 1/5,10- 2/243, 261, 319, 395, 433-3/331
[9] Tirmizî/menakib
:, 65- Ahmed-:
1/242
[10] Taberânî/el-Evsat- Fethülkadîr : 5/497
[11] Taberânî/el-Evsat - İbn Merduye,
îbn Asâkir/Fethü'lkadîr : 5/497
İniş sebebinde “yedi
yıl” burada ise “on yıl” denilmesi farklı rivayetten kaynaklanmıştır.
Celal Yıldırım, İlmin
Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları:
13/7011-7012.
[12] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7012-7013.
[13] Bakara: 2/127
(Bu konuda bilgi için bak ;
Tefsirin birinci cilt, 364, 365. sahifeleri)
[14] İbrahim: 14/35
[15] Bakara: 2/126
[16] Bakara: 2/129
[17] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7013-7015.
[18] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7015-7016.