KUREYŞ SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Konu : 2

Meali: 2

İniş Sebebi 2

İlgili Hadîsler. 2

Mekke Sakinleri 3

Mekke Sakinlerinin Güven Doğuran Hizmetleri 3

Mekkeli'ler İçin İbrahim Peygamberin (A.S.) Duası 4

Kureyş Süresiyle Mâûn Sûresi Arasındaki Münasebet: 5


KUREYŞ SÛRESİ

 

Cumhura göre, Mekke'de; Dahhak ve Kelbî'ye göre, Medine'de in­miştir.[1]

İbn Merduye (veya Merdeveyh)in İbn Abbas (R.A.)dan yaptığı riva­yete göre de sûre Mekke'de inmiştir.[2] Nitekim Sûre'de Beytullah'tan söz edilmesi de bu rivayet ve görüşü kuvvetlendirmektedir.

Birinci âyetinde Kureyş Kabilesi'nin Kutsal Kabe'ye ve Emîn Belde'ye yaptıkları hizmet, diğer kabilelere karşı sıcak ilgi göstererek izhar ettik­leri ülfet; ticari ve dinî amaçla Mekke'ye gelenlere güven sağlayıp birtakım zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada gösterdikleri başarı konu edilmekte ve aynı zamanda Kureyş kelimesi sûreye isim olmaktadır.

Allâme Zemahşerî'ye göre, bu sûre, Tîn Sûresi'nden sonra inmiştir. [3]

Âyet   sayısı      :    4

Kelime    »          : 17

Harf        »          : 73[4]

 

Sûrenin Kapsadığı Konu :

 

Kureyş Kabilesi'nin Emîn Belde'nin güven ve huzur havasını estir­mesi ve Kutsal Kabe'yi ziyarete gelenlere gönül hoşiuğuyla hizmette bu­lunması sebebiyle diğer kabilelerle ülfet sağlama imkânına kavuştukları konu edilmekte ve bundan dolayı Beytullah'ın Rabbına ibâdet etmele­rinin gereği üzerinde durulmaktadır. Aksine bir tavır takınmalarının onları nankör durumuna düşüreceği ve o yüzden ilâhî azabın çok şiddetli ola­cağı da dolaylı şekilde hatırlatılmakta; böylece mevcut nimetin kıymetini şükür havası içinde bilmelerine işarette bulunulmaktadır. [5]

 

Meali:

 

1- Kureyş kabilesi'nin (hem kendi aralarında, hem de çevre kabile ve ülkelerle) anlaşıp bağdaşması (sağlandığı) için,

2- (Evet), yaz ve kış seferlerinde anlaşıp bağdaştıkları için;

3- Şu Beyt'in (Kabe'nin) Rabbı'na ibâdet etsinler.

4- O Rab ki, onları açlıktan (kurtarıp) doyurdu ve onları korkudan güvene kavuşturdu.

 

İniş Sebebi

 

Ümmuhâni' binti Ebî Tâlib (R.A.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu sûrenin iniş sebebini şöyle açıklamıştır: «Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, Kureyş'i yedi hasletle üstün kılmıştır ki, onlardan önce o hasletler kimseye verilmemiştir:

1- Hilâfet onlardadır.

2- Hicabet (gelen ziyaretçilere hizmet verip ağırlamak, bir bakıma önlerinde hizmet için beklemek) onlardadır.

3- Şikayet (gelen ziyaretçilere su dağıtmak, zemzem ile ikramda bulunmak) da onlardadır.

4- Peygamberlik onlardadır (son peygamber onların arasından çık­mıştır).

5- Fil ordusuna karşı onlar ilâhî nusrata mazhar kılındılar.

6- Yedi yıl Allah'a ibâdet ettiler ki, onlardan önce başkası Allah'a ibâdet etmiş değildir (Kabe henüz putlarla doldurulmadan, putlara ibâdet edilmeden önceki dönemde Kureyş Kabilesi İbrahim Peygamber'in (A.S.) Honîf Dinine göre Allah'a ibâdet etmişlerdi).

7- Onlar hakkında bir sûre indi ki, o sûrede onlardan başkasının adı anıimamıştır; o sûre «Li îlâfi Kureyş..»tir.» [6]

 

İlgili Hadîsler

 

Vesile b. Eska' (R.A.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak İsmail Oğulları'ndan Kİnane'yi seçmiş; Kinâne'den Kureyş'i seçmiş; Kureyş'ten Hâşim Oğul-lan'nı seçmiş ve Hâşim Oğulları'ndan da beni seçip ayırmıştır[7]

Câbir (RA.)dan yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöy­le buyurmuştur: «İnsanlar hayır ve serde Kureyş'e tabi'dir (yani Kureyş-li'ler istikamet üzere olurlarsa başkalarına hayırlı misal; yanlış yolda yü­rürlerse, başkalarına kötü misal olurlar.) [8]

Diğer bir rivayette ise şöyle buyurulmuştur:

«İnsanlar Kureyş'e tabidirler: Müslümanlar onların müslümanlarına, kâfirler onların kâfirlerine (uyar).» [9]

«Allahım! Kureyş'in evveline azap, şiddet ve meşakkat tattırdın. On­ların âhirine ise bağış, hayır ve iyilik tattır.»[10]

Zübeyir b. Avvam (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Cenâb-ı Hak, Kureyş'i yedi hasletle üstün kıldı: Onlar Allah'a on yıl İbâdet ettiler ki başkası (o dönemde) ibâdet et­medi. Müşrik oldukları halde Allah onlara, Fil olayının cereyan ettiği gün yardımda bulundu. Onlar hakkında özel bir sûre indirdi ki, onlardan başka hiç kimseyi o sûreye dahil etmedi. O sûre : Li îlâfi Kureyş.. süresidir. On­lar arasından peygamberlik (payesine eriştirilen bir zat) çıktı. Hilâfet ve şikayet de onlardadır.» [11]

 

Mekke Sakinleri

 

Mekke, Allah ve Resûlüllah (A.S.) tarafından Emîn Belde olarak be­lirlenmiş ve yeryüzünde CenâbHakk'a ibâdet için ilk mâbed bu şehirde kurulmuştur. Böylece Cenâb-ı Hak Mekke sakinlerini bu iki büyük nimetle mutlu kılmakla kalmamış, bir de Son Peygamber Hz. Muhammed'i (A.S.) bu belde halkından seçip göndermiş ve insanlığa en son ve en kalıcı buy­ruğu olan Kur'ân'ı da bu beldede indirmiştir. Dil olarak da Arapçayı ve Kureyş lehçesini seçerek rahmetini oniar hakkında tamamlamıştır. Gönül ister ki, Araplar bu rahmetin azametini ve sonsuz mutluluk vaadeden me­sajını idrak içinde hayırlı mü'minler olarak Allah'a kullukta diğer bütün müslümanlara örnek bir düzeyde bulunsunlar.

O bakımdan Mekke İslâm'ın merkezi ve odak noktası; Kabe, imân edenlerin değişmeyen kıblesi ve Mekkeli Kureyşli'ler ise, Allah'a ibâdet ve kullukta süregelen misal olmuştur. Hadîs-i Şerifte ifadesini bulduğu üze­re Kureyşli'lerin Hakk'a dosdoğru teslimiyet göstererek Kitap ve Sünnet ile yaşaması, şüphesiz İslâm Âlemi için güzel örnek, başka milletler için izlenecek ölçü ve misal teşkil etmektedir. Zira İslâm hakkında bütün göz­ler daha çok onun İlk zuhur ettiği Mekke'ye yöneliktir. Psikolojik olarak bu belde halkının iyi veya kötü tesirler ve izler bırakması söz konusudur.

Artık Mekkeli'ler de Allah'ın kendilerine olan bunca lütuf, kerem ve İnayetini unutmamalı ve sünnet adına en güzel söz ve davranışı sergile­melidirler.

 

Mekke Sakinlerinin Güven Doğuran Hizmetleri

 

CenâbHakk «Kureyş Kabilesi'nin îiâfını», yani hem kendi arala­rında, hem de gelen tacir ve ziyaretçilere sıcak ilgi gösterip hasbî hiz­met göstererek Kutsal Kabe ve Emîn Belde adına ülfet ve dostluk sağla­malarını, insanlarla anlaşıp beşeri münasebetlerde ileri bir adım atmaları­nı hatırlatarak hem geçmişlerine, hem de geleceklerine değinmektedir.İniş sebebinde «yedi yıl», burada ise «on yıl» denilmesi farklı rivayetten kaynaklanmıştır.

Nitekim siyercilerin verdikleri bilgilere göre : Üifet kurup çevrelerine sıcak ilgi göstererek Emin Belde'nin güven dolu havasını estiren Kureyş­li'lerin bu övgü değer davranışlarının başlangıcı dört kardeşin gayret ve basiretine dayanır: Hâşim, Abdüşşems, Muttalib ve NevfeL Bunlar Ab-dümenaf oğullarıdır.

Hâşim daha çok Şam meliki ile ilgi kurup sıcak bir dostluk sağlamış ve böylece Şam'a güven içinde ticarî seferler düzenleme imkânını elde etmiştir.

Abdüşşems, daha çok Habeş meliki ile ülfet kurup dostluk sağlamış ve bundan yararlanarak Habeş ülkesine güven içinde ticarî seferler tertip-liyebilmiştir.

Muttalib, daha çok Yemen melikiyle ilgi kurmuş, dostluk sağlamıştı. Böylece o, Yemen'e uzanan ticari yolda kervanını emniyetle yürütebil­in iştir.

Nevfel ise, daha çok İran ve çevresine yönelip ora hükümdarlarıyla sıcak ilgi kurmasını becermiş ve bu ülkeye ticarî seferler düzenleyerek geniş çapta alım-satım  işlerini sürdürmüştür.

Aynı zamanda bu dört kardeş sözü edilen ülkelerden ziyaret ve ti­caret amacıyla gelenlere her türlü kolaylığı sağlamayı şikayet ve hicabet doğrultusunda ihmal etmemiş ve her vesileyle gelenlere Kutsal Belde'nin güven havasını teneffüs ettirmişlerdir. Tarihte Mekke'de cereyan eden «Hilfü'l-füdûl» yani fazılların biraraya gelip Mekke'ye gelecek olan ziyaret­çileri ve tacirleri her türlü saldırıdan korumak için yeminli karar alma­ları çok meşhurdur. O bakımdan çevre kabile ve ülkeler üzerinde olumlu tesir bırakmalarına karşılık ticarî seferlerini tam bir güven içinde yürüt­me şansına erişmişlerdi. Çünkü o çağda yağmacılık, yol kesicilik, kervan­ları soyma son derece yaygın idi. Ama Kureyşli'lerin çevreyle çok iyi ilişki kurduklarından, dostluk ve yakınlık sağladıklarından ve bir de Kutsal Ka­be'nin hizmetinde bulunmalarından dolayı bir bakıma dokunulmazlıkları vardı.[12]

.

Mekkeli'ler İçin İbrahim Peygamberin (A.S.) Duası

 

Mekke, ziraate elverişli olmayan bir vadide kurulmuş çok eski bir şehirdir. Tarfoi hayli gerilere uzanır. Sahîh rivayetlere göre, bu vadiye ilk gelip yerleşen Hacer ile oğlu İsmail (A.S.) olmuştur. İbrahim Peygamber (A.S.) aldjğı ilâhî emir üzerine bu eşiyle oğlunu getirip bu kuru vadiye koymuştu. Zemzem Kuyusu da onlar tarafından bir ilham ve inayet neticesi keşfedilip manevî destekle ortaya çıkarılmış ve arkasından Cürhüm Kabilesi gelip bu vadiye yerleşmiştir. İsmail Peygamber'in (A.S.) bu ka­bileden bir kızla evlenerek aile-yuvası kurduğu da rivayetler arasında bu­lunuyor. Kutsal Kabe'nin İbrahim (A.S.) ile İsmail (A.S.) tarafından mı inşa edildiği, yoksa Adem Peygamber (A.S.) tarafından mı yapılıp ibâdete açıl­dığı ihtilâf konusudur. Ancak temellerinin İbrahim (A.S.) ile İsmail (A.S.) tarafından yükseltilip mâbed durumuna getirildiği nassKur'ân ile sabit­tir. Şöyle ki: «Hani İbrahim ve İsmail, Beyt-i Şerifin temellerini yüksel-tiyordular da birlikte (şöyle duâ ediyorlardı): «Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz ki daima işiten ve hakkıyla bilen Sensin.» [13]

Eşini ve oğlunu -ilâhî emir üzerine- bu ziraate elverişli olmayan kuru vadiye yerleştiren İbrahim Peygamber (A.S.), bu yerin emîn bir belde kı­lınması ve sakinlerinin çeşitli ürünlerle rıziklandırılması için CenâbHakk'a duâ etmiş bulunuyordu. Kur'ân'da onun duası şöyle açıklanmak­tadır ; «Bir zaman İbrahim demişti ki: «Rabbrm! Bu şehri (Mekke'yi) gü­venli eyle; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak bulundur.» [14]

«O vakit İbrahim : «Rabbım! Burayı emîn bir belde eyle; burada otu­ranları, onlardan Allah'a ve âhiret gününe inananları türlü meyvalarla (ürün ve gıdalarla) rızıklandır» demişti de Allah : «Küfre sapanları da (yaşadık­ları) az bir süre yararlandırırım da., buyurmuştu.» [15]

İbrahim Peygamber'in (A.S.) belde halkı için bir diğer duası: «Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir peygamber gönder ki, üzer­lerine Senin âyetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti öğretsin; onları (her türlü şirk ve isyandan) temizlesin. Şüphesiz ki Sen çok güçlü ve ye­gâne hikmet sahibisin..» [16]

İbrahim Peygamber'in (A.S.) duası ilâhî murada tevafuk etti. Mekke-li'ler için her iki isteği kabul olundu. Cenâb-ı Hak, Abdimenaf oğullarının ticarî konuda basiretlerini açtı; kışın daha çok Yemen ve Habeşistana; yazın da Iran ve Şam'a ticarî kervanlar düzenlediler; o ülkelerin çeşitli ürün ve gıda maddelerini Mekke'ye taşıdılar. Böylece Cenâb-ı Hak Emîn Belde'nin ve Kutsal Kabe'nin hürmetine Mekkeli'lerden inkâra sapıp Tev-hîd İnancı'ndan uzaklaşan müşrikleri de rıziklandırdı. Çünkü O, hiç kim­senin rızkını inkâr ve dalâletinden dolayı kesmez. Çünkü O, Rabbü'l-âle-mîn olduğu gibi Rezzaku'l-âlemîndir de..Konumuzu oluşturan âyet İle Cenâb-ı Hak, Mekkeli'leri insaf, izan ve idrâke davet ederek, başka nimetleri bir tarafa, sırf bu iki nimetinden do­layı Allah'a ibâdet etmelerinin gereğini belirtiyor. Öyle ki, Arap Yarıma-dası'nda ve komşu ülkelerde zulüm, azgınlık, yağmacılık, haklara tecavüz, ticarî kervanları soyma ve hiç uğruna adam öldürme olayı çok yaygın ol­duğu halde Mekkeli'ler Emîn Belde ve Kutsal Kabe hürmetine güven için­de ticarî işlerini yürütüyorlardı.

Ne yazık ki Mekkeli'lerin çoğu yıllar sonra bu gerçeği kavrayıp Emîn Belde'nin Hz. Muhammed (A.S.) tarafından fethedilmesiyle Hakk'a döne­bildiler ve İslâm'ın nurlu havasında ibâdetlerini yerine getirmeğe başla­dılar.

Şüphesiz âyetin iniş sebebi bir özellik arzetse bile, taşıdığı hüküm­ler, mesajlar, uyarı ve tehditler kıyamete kadar gelecek olan bütün insan­lara yöneliktir. O halde CenâbHakk'a ibâdet etme emri sadece o dö­nemle ilgili değildir. Aynı zamanda ibâdet etmek için de sadece Mekke'de güven içinde bulunmak ve çeşitli rızıklarla rızıklanmak şart değildir. İbâ­detin lüzumu da birkaç nîmetle sınırlı olamaz. Cenâb-ı Hak ziraate elve­rişli olmayan Mekke vadisinde yaşayan insanların birçok mukaddes ni­metlerle taltif edildiklerini, meselâ o şehri son Peygamber'in yurdu, Kur'-ân'ın nüzul mahalli ve ilâhî vahyin tecelli odağı kılıp İslâm'ın ilk fışkırdığı yer olarak belirlediğini beyânla ora halkının diğer müslümanlara ve in­sanlara ibâdet konusunda örnek olmalarını istemektedir. Nitekim bu âyeti kısmen açıklayan ve «İlgili hadîsler» bölümünde nakledilen şu hadîs bu konuda bizi daha iyi aydınlatmakta ve Kureyş Kabilesi'ne ibâdetle emre-rilmesinin hikmetini yansıtmaktadır: «İnsanlar hayır ve serde Kureyş'e tabidir (yani Kureyşli'ler istikamet üzere olurlarsa başkalarına hayırlı mi­sal; yanlış yolda olurlarsa başkalarına kötü misal olurlar.»

Böylece sözü edilen ibâdet emrinin taşıdığı hüküm kıyamete kadar geçerlidir. Zira Emîn Belde'nin sakinlerinden, Kutsal Kabe'nin komşuların­dan diğer belde insanlarına taât ve ibâdette, ahlâk ve fazilette, hayırhahlık ve adalette, yardımlaşma ve birlikte örnek olmaları her zaman beklenir. [17]

 

Kureyş Süresiyle Mâûn Sûresi Arasındaki Münasebet:

 

Kureyş Süresiyle, Mekkeli'lerin hangi çizgide bulunmaları ve insan­lara örne olma bakımından nasıl bir tavır ortaya koymaları konu edildi ve bunu»'gereği üzerinde duruldu.

Mâûjh Süresiyle, onların bu çizgiye gelmeleri şöyle dursun, tam ak­sine bir tutum ve tavırla âhireti, hesabı, ceza ve mükâfatı yalan saydık­ları, yetimi itip kaktıkları ve yoksulları yedirmeği teşvik ediei olmadıkları belirtilerek Asr-i Saadetin ilk döneminde çoğunun o Emîn Betde'ye ve Kutsal Kabe'ye lâyık bir düzeyde bulunmadıkları haber veriliyor ve böylece Mekkeli'ler uyarılıyor.

Bu sûrenin de tefsirine bizi muvaffak kılan Yüce Robamıza sonsuz hamd-u senalar; Emîn Belde'yi ve Kutsal Kabe'yi Allah'ın izniyle ve yardı­mıyla gerçek hüviyetine kavuşturup, gaye ve hikmetine uygun bir hava oluşturan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e ve ashabına salât-ü selâmlar olsun[18]

 



[1] Tefsîr-i Kurtubî:  20/200- Şevkanî/Fethülkadîr :  5/497

[2] Şevkanî/Fethülkadîr :  5/497

[3] Tefsîrü'l-Keşşaf : 4/800

[4] Lübabu't-te'vîl: 4/410

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7009.

[5] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7009.

[6] NisâbÛrî/Esbabu'n-Nüzûl: 306

[7] Müslim/fezâil: 1- Tirmizî/menakıb: 1- Müsned-i Ahmed : 4/107

[8] Müslim/imaret: 1,3- Müsned-i Ahmed: 1/5,10- 2/243, 261, 319, 395, 433-3/331

[9] Tirmizî/menakib :, 65- Ahmed-:  1/242

[10] Taberânî/el-Evsat- Fethülkadîr : 5/497

[11] Taberânî/el-Evsat - İbn Merduye, îbn Asâkir/Fethü'lkadîr : 5/497

İniş sebebinde “yedi yıl” burada ise “on yıl” denilmesi farklı rivayetten kaynaklanmıştır.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7011-7012.

[12] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7012-7013.

[13] Bakara: 2/127   (Bu konuda bilgi için bak ;  Tefsirin birinci cilt, 364, 365. sahifeleri)

[14] İbrahim: 14/35

[15] Bakara: 2/126

[16] Bakara: 2/129

[17] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7013-7015.

[18] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7015-7016.