KUREYŞ SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Kureyş, Ka'be Ve Ticari Seferler. 2


KUREYŞ SÛRESİ

 

Kurandaki Sırası        : 106

Nüzul Sırası.              : 29

Ayet Sayısı                : 4

İndiği Dönem            : Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede Allah'ın Kureyş kabilesine verdiği nimetler hatırlatılmış ve Kureyşliler O'na kul­luk etmeye dovet edilmiştir. Sûrenin Medine dönemine ait olduğu söylenmişse de, üslubu onun Mekki olduğunu göstermektedir. Nitekim rivayetlerin çoğunluğu bu konuda sözbirliği içerisindedir. [1]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1-  Kureyşİ alıştırdığı[2]' için,

2- Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için,

3-  Bu Ev (Kabe)[3]'in Rabbine kulluk etsinler.

4- O (Rab) ki onları yedirip açlıktan kurtardı ve onları kor­kudan güvene kavuşturdu.

 

Sûrede civarında bulunan Kurcyşlilerc Allah'a kulluk etmeleri çağrısında bulunul­muştur. Allah bereketi ile onlara, korkudan emin olmayı, açlıktan kurtulup korunmayı nasip etti. Ayrıca alışkın oldukları her yıl hazırlık yaptıkları ve istifade ettikleri kış ve yaz yolculuklarını, zenginlik ve refah vesileleri kıldı. Allah'ın onlara bahşettiği ihsanla­rına karşılık, onlara düşen Allah'a iman ve kulluktur.[4] [5]

 

Kureyş, Ka'be Ve Ticari Seferler

 

Ya davetin ilk önce yöneltildiği kimseler oluşundan ya da Kureyş'in Allah'ın evi di­ye adlandırılan bütün Arapların Hacc yeri olan ve ondan ötürü Araplar arasında saygın bir konuma sahip bulundukları Kabe'nin etrafında bulunmaları ve ona hizmetçilik yapmalan sebebiyle Araplar'ın lideri oldukları için veya Kureyş'in lider ve zengin takımı­nın Hz. Peygambcr'in çağrısına karşı isyankar bir tavır takınıp insanların daveti kabul etmelerine engel olarak, müslümanlardan güç yetirebiidikîcrİnc işkence etmeleri sebe­biyle, Kureyş kabilesi (sûrede) Özellikle zikredilmiştir. Bu sebeplerin tamamı Kureyş kabilesinin özellikle zikredilme nedeni olabilir ki, burada bir tür kınama/kölüleme bu­lunmaktadır. Sanki onlara, "Bu takındığınız olumsuz tavır yerine, sizin üzerinize düşen, Allah'ın nimetine şükredip O'nun lutfunu itiraf ederek Allah'ın davetine icabet etmede öncü insanlar olmanızdır" denilmek istenmektedir.

Kureyş kendi Önemli.konumunun, bulundukları yerin Kabe'den kaynaklanan bazı mal ve menfaatler, güven, bolluk ve rızıktan istifade ettikleri bir yerleşim birimi oldu­ğunun farkındaydı. Nitekim şu ayetler bu tespiti ispatlayabilir:

"Allah Kabe'yi, o saygıdeğer evi, insanlar için (hayat ve güven) durağı yaptı. O saygıdeğer ayı, kurbanı, boynu bağlı kurbanlıkları da ki, Allah'ın göklerde ve yenle olanları bildiğini ve Allah'm herşeyi bilici olduğunu anlayanımı." (Maide 5197)

"Dediler ki: 'Biz seninle beraber doğru yola gelirsek yurdumuzdan atılırız.' Biz on­lara kendi katımızdan bir rızık olarak, herşeyin ürünlerinden toplanıp getirildiği, gü­venli, dokunulmaz bir mekan vermedik mi? Fakat çokları bilmez/er." (Kasas 28/57)

"Görmediler mi çevrelerinde insanlar kaçırılırken biz (Mekke'yi) güvenli dokunul­maz bir bölge yaptık? Hâlâ. inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?" (Artke-but 29/67)

"İnkar edenler, Allah'ın yolundan ve gerek yerli, gerek dışarıdan gelen bütün insan­lar için ibadet yeri yaptığımız Mescid-i Haram'dan (insanları) geri çevirirler. Kim ora­da zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı bir azab tattırırız."

"Bir zamanlar İbrahim'i Bey t (Kabe)'in yerine kondurmuştuk: Bana hiçbir şeyi or­tak koşma ve tavaf edenler, ayakta duran/ar , rüku ve secde edenler için evimi temizle." (demiştik)

"İnsanlar içinde Hacc' ı ilan et, yaya olarak veya uzak yollardan gelen yorgun deve­ler üzerinde sana gelsinler."

"Ki kendileri için birtakım faydalara tanık olsunlar ve kendilerine rızık olarak ver­diği hayvanlar üzerinde belli gün/erde Allah'ın adını ansınlar. Onlardan yeyin, sıkıntı içinde bulunan fakire de verin." (Hacc 25-28)

Bedevi/çöldeki Araplarla yerleşim birimlerindeki Arapların çoğunluğu Hicri 8. se­neye dek (Peygamber'in) davetine soğuk bakmaya devam ettiler. Allah, Peygamberi'ne Mekke'nin fethini nasip edip Mekke halkı İslam'ı kabul edince, (diğer) insanlar Nasr sûresinde de geçtiği üzere fevc fevc Allah'ın dinine girmeye başladılar. "Allah'ın yardı­mı ve fetih geldiği ve insanların dalga dalga Allah' in dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini Överek teşbih et, ondan mağfiret dile. Çünkü O, tevheyi kabul edendir." (Nasr 110/1-6)

Öyle ki, burada Kureyş'in lider, zengin takımının takınmış olduğu önderlik tavrının İslami davetin gelişim sürecindeki etkisi ortaya çıkmaktadır. Bu ise, Kureyş kabilesinin Arap toplumunda önemli bir yere sahip olduğunu, hususi olarak onlara seslenilmedi. Al­lah'ın ziyadesiyle onları nimetledirmcsinin belirtilmesi bu nimetlere şükür ve daveti ka­bul ile karşılık verilmesinin tenbih edilmesi amacını göstermektedir.

Kureyş kelimesinin anlamı ve türemesi hakkında değişik görüşler vardır. Bir görüşe göre, Hicaz tarafına düşen Kıztldcniz sahillerinde görülen güçlü bir deniz hayvanı (bali­na) dan iktibas edilmiş, bir diğer görüşe göre, toplanmak anlamındaki "tekarrü.ş" veya ticaret mânasında (yine) "tekarruş" kelimesinden türemiştir. Bir başka görüşe göre ise. Kureyş boylarını kendi bayrağı altında toplayıp birleştiren, Peygamber'in 4. nesilden (öteden) dedesi olan Kusay'dan önce Kureyş boylarına verilmiş bir isimdir. Bu kabile­nin ilk atalardan önce Adnan'a sonra da Mudar'a dayandığı konusunda icma olduğu ka­bul edilmektedir. Hz. Peygamber'in risaletinden Önce halk arasında dolaşan söylentiye göre Adnan, İbrahim Peygamber'in oğlu İsmail (a)'in neslinden gelmektedir ki, İsmail'i babası Mekke Vadısi'ne yerleştirmiş ve İsmail oradaki Arap kabilelerinden biri olan Cürhüm'den (bir kadınla) evlenmişti. Arapların bu rivayeti Hicaz'da bulunan yahudi azınlıktan öğrenmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Tevrat'ın Tekvin bölümünde açık olmasa da buna yakın bir bilgi vardır. Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i Mekke vadisinde yerleştirmesine İbrahim süresindeki şu ayette işaret edilmiştir:

"Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını, senin Haranı evin yanında ekinsiz bir vadi­ye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlar­dan birtakım gönülleri, onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki, şükretsin­ler." (İbrahim 14137)

Rivayetlerin belirttiği ve şu an konumunu teşkil eden Kureyş sûresinin gösterdiği kadarıyla Kureyş adı, bu adı taşıyan kabileye risaletten hiç de kısa olmayan bir müddet önce konulmuştur. Biset öncesi Kureyş, çeşitli kollardan oluşmaktaydı. Mekke'de Ku-reyş'in hatırı sayılır kollarının reislerinden oluşan bir hükümet veya yarı hükümet ya-hutta aristokratlar hükümeti bulunmaktaydı. Her boy veya aşiretin orada belli bir yen. mevkii, konumu vardı ve bu mevki nesilden nesile aşiret veya boyun liderlerine intikal ederdi. Bu mevkilerin bazıları, Kabe hizmetçiliği /bakıcılığı (Sidanetül Hacc) Kabe bek­çiliği (Hicâbetü'1-Hacc) hacılara su dağıtma (Sikayetü'1-Hacc) veya hacılara yardım toplama, yemek yedirme görevi (Rifadctü'1-Hace) gibi dini özellik taşıyanları okluğu gibi, bayraktarlık (liva), ordu komutanlığı, elçilik gibi siyasi olanları vardı. Bunun ya­nında, kabile boylarından alınacak (istenilen) diyetleri organize etmek (el-Ensâb ve Eş-nak) gibi sosyal nitelikli olanları da vardı. Bu mevki sahipleri arasında (lam bir ) yar­dımlaşma ve dayanışma vardı.

Kabe yakınında "Daru'n-Nedve" dedikleri bir yer vardı, burada kabilenin çeşitli problemleri hakkında görüş alışverişinde bulunmak için toplanıyorlardı. Onların Alah'ın Hareminin civarında bulunuşları, oradaki sidane (Kabe bekçiliği), sikayc (hacı­lara su dağıtma) ve İmare (kabenin onarımı) gibi görevleri üstlenmeleri Kureyş kabilesi­ne diğer Araplar arasnıda önemli bir konum ve saygınlık kazandırdı. Peygamberimiz Hz. Muhammed hatırı sayılır boylardan biri olan Haşimoğuiları boyuna mensuptu. Pey­gamber'in amcası Abbas o vakit bu boyun lideriydi ve hacılara su dağıtmak yani Hacc mevsiminde hacılara su sağlamak görevini üstlenmişti[6].

Öyle görünüyor ki, "Beyt" (ev) tabiri, bu kelimeye yakın işaret zamiri (bu) ile İşaret edilmesi ve Kurcyş'e Allah'ın kendilerine verdiği nimetlerin hatırlatılması. Kureyş'in önemi ve bu önemin farkına varılması (idrak) hususuyla bağlantılıdır. Buradaki "Hâzc'1-Beyt" (bu ev) ifadesi Kabe'nin Allah'ın evi olduğuna Kureyş'in inandığını gös­termektedir. (Konuyla ilgili olarak biraz önce) belirttiğimiz ayetler, sair Arapların da Kureyş'in bu inancına ortak oldukları, Kabe'yi hacc ettikleri, O'nun saygınlığı, kutsallı­ğını emniyetine hürmet gösterdiklerine işaret etmektedir. Birçok ayetin de ifade ettiği gibi, buradaki saygınlık ve kudsiyet Mekke bölgesinin tamanını kuşatıcı özelliğe sahip­tir. Nemi süresindeki şu ayet buna örnektir: "(De kî): Ben sadece bu kentin Rabbine Kulluk etmekle emrolunâum. O burayı saygı değer kıldı ve her şey O'nundur. Ve bana müslümanlardan olmam emredildi." (Nemi27191)

Ayrıca biraz önce belirttiğimiz Kasas 57, Ankebut 67 ayetlerinde bu konuya temas etmektedir. Buna göre Kabe ve O'nu haccetmek. Hz. Muhammed (s)'in peygamberliği öncesinin bir dini özelliği olan Arap birliğinin alametiydi. Bu yüzden öyle görünüyor ki, Hacc'ın, Mekke saygınlığının ve şirk uzantılarından temizledikten sonra onun ıııc-nâsikinin (şartlarının) çoğunun İslam bünyesinde kalmasını Allah'ın hikmeti gerekli görmüştür. Allahu âlem.

Kabe'nin inşa ve kudsiyeti, Harem'in herhangi bir öldürme ve kan dökme olayının meydana gelmesinden emin/güvende olunduğu bir bölge oluşu ve Kabe'yi haccetme mevzularına gelirsek, Kur'an bunların Peygamber (s)'in hareketinden 33 veya 34 asır Önce ya da M.Ö. 19 veya 20. asırda yaşadığı tahmin edilen Hz. İbrahim (a) dönemine kadar uzandığı/gittiğini anlatmaktadır. Nitekim biraz önce zikrettiğimiz Hacc 25-28. ayetleri ile bunu ifade etmektedir:

"Biz Beyt'i (Kabe'yi) insanlar için bir toplantı ve güven yeri yaptık, siz de ibra­him'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e 'Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için evimi temizleyin' diye emretmiştik, ibrahim de­mişti ki, Rabbim bu şehri güvenli bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe ina­nanları çeşitli ürünlerle besle! (Rabbi) buyurdu, inkar edeni dahi az bir süre geçindirir.sonra onu cehennem azabına zorlarım, ne kötü varılacak yerdir, orası! İbrahim, isma­il'le beraber evin temellerini yükseltiyor: Rabbimiz bizden kabul buyur, kuşkusuz sen işitensin, bilensin. Rabbimiz, bizi sana feslim olanlar yap, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et, zira tövbeleri kabul eden çok merhametli olan ancak sensin, sen! Rabbimiz. onlara kendi içlerinden, senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitah ve hikmeti Öğretecek, onları temizle­yecek bir elçi gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerine yapan sensin sen..'" (Bakara 2/125-129)

Tercihe layık görüş şudur: Araplar, bi'sctten önce (bu duruma) inanıyorlar ve bu İnancı nesilden nesile aktarıyorlar, Kabe'nin çevresi/hareminde onu göslercn mevcut ba­zı alametlere işaret ediyorlardı. M.Ö. I. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Theodor, Nebatlar­dan bahsederken Kabe'ye de değinmiş ve şöyle söylcmişür; Naballann yurdunun arka tarafında bir memleket var ki, orada bütün Arapların büyük bir saygı gösterdikleri bir bina bulunmaktadır[7]. Bu söz Kabe'nin varlığının onun yaşadığı dönemden uzun bir müddet önceye tesadüf etliğini ve O'na çok geniş bir biçimde saygı duyulduğunu ispat­lamakladır.

Kış ve yaz yolculukları Kureyşlilerin yaptıkları iki ticari faaliyettir. Bunlardan biri kışta güneye, Yemen tarafına, diğeri yaz mevsiminde kuzeye, Şam bölgesine yapılırdı. Arap kaynaklarının belirttiğine göre, güneye yolculuklarında Somali ve Habeşistan'a uğrarlar, kuzey yolculuğunda ise; Filistin, Mısır, bazen de İrak beldelerine ve İran'a ula­şırlardı[8].

Sallat sûresinin şu ayetleri Filistin sınırlarında bulunan Lut kavminin (harap olmuş) yurtlan anlatırken bu konuya atıfta bulunmuştur. "Lut da gönderilen elçilerdendi. O'ııu ve ailesini kurtardık. Yalnız (azapta) kalacaklar arasında bulunan ihtiyar bir kadın ha­riç. Sonra ötekileri helak ettik. Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz. Sabahleyin ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?" (Saffat 37/133-138)

Bu ticari seferler, Kureyş kabilesi servetinin genişlemesi, onların licarcl mahareti ka­zanmaları ve yarımadayı çevreleyen medeni dünyanın birikimleri geçim kaynaklarından bir çoğunu iktibas etmelerinde büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.

Ve Arap yarımadasında Arapların yayıldığı çeşitli bölge ve kesimlerden ve diğer Arap memleketlerinden gelen misafir heyetlerin izlediği mahkeme oturumları, şiir ve hi­tabet toplantıları düzenlenmesi bir yana, aynı şekilde, Hacc mevsimleri ve bu zaman zarfında düzenlenen panayırlar, Kureyş'in ticari etkinlikleri için geniş bir hareket sahası oluşturmaktaydı.

Burada biz, Gassani Araplarının ülkesi olan Şam beldelerini, Menazire veya Lahnıî-lerin memleketi olan Irak bölgelerini kastediyoruz,. Bütün bunlar Kureyş'in önemli bir konum ve saygınlığa sahip olmasını sağlamış sosyal, ekonomik ve kültürel yönden ay­dınlanma ve yükselişlerine yardım etmiştir.

Kuvvetli bir liderlik, kabul gören önemli bir konum, hürmet edilen saygınlık ve muhtelif çıkarların bağlı olduğu böyle bir ortamda özel olarak Hicaz bölgesinde, cenel olarak Hicaz dışında Hz, Muhammcd'in çağrısı yayılmıştır. Kureyş'in lider takımı, bu çağrıda (sahip oldukları) önderlik, mevki, çıkar ve saygınlıkları için tehdit görmüşler ve bu yüzden birçok tablosunu Kur'an pasajlarının anlattığı (menfi) tavırlar sergilemişlerdi ki, Kureyş Sûresi onlara bu tür olumsuz tavırlardan vazgeçip, Allah'ın kendilerine bah­şetmiş olduğu nimet ve ihsanına şükrederek, O'nun davetine icabet ve O'na ibadet et­meleri çağrısında bulunmuştur. [9]

 

 

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/287.

[2] el-llaf Hazırlanmak, yönelmek, kaynaşmak ve alışmak mâna­larına gelmekledir. En doğru görüşe göre "Li îlâfi" kelimesindeki "Lam" harfi "fe']-ya'budû..." cümlesine bağlı olup ayetlerde takdir edilmiş takdim ve tehir vardır.*

[3] el-Beyt Kabe rnânasmdadır. Maide süresindeki bir ayette "beyi" Kabe'ye "bedel" olarak zikredilmiştir ki, ayet şudur: "Allah Kabe'yi o saygı­değer evi insanlar için (bayat ve güven) durağı yaptı" (Maide 5/97)

[4] Yani Allah kaynaştırıp alıştırdığı için ibadet edin demek istenmiştir. (Çevirenin notu)

[5] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/288.

[6] Bkz. Asru'n-Nebi, 215 vd.

[7] Bkz. Corci Zeydan. Tarihu'i-Arab Kable'Mslam, s.244

[8] Bkz. Dr. Hasan .Hasan İbrahim Amr b. el-As'ın hayatı, 24 vd.

[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/288-293.