SURE-İ NÂS. 2

HATİME.. 3


SURE-İ NÂS

 

Medine-i Münevvere'de nazil olan sûrelerdendir, camidir.

[Ya Ekrem-er Rusülî Scıı «Nâsın Rabbisine sığınırım» de.]

Yani; sen şeytanın şerrinden nefsini muhafaza için «Mahlûka­tm eşrefi olan insanların hakiki terbiyelerini veren, umurlarını tedbir, menfaatlarmı ihsan ve mazarratlarını defeden Rablerine il-üca ederim» de ki şeytan'm vesvesesinden nefsini halâs etmiş olasın.

Fahri Râzi'nin beyanı veçhile bundan evvelki sûrede j el âk lâfzı cemi-i mahlûkat manâsına olduğuna nazaran Rab lâfzı cemı-i mahlûkata muzaj kılınmışken bu sûrede yalnız eşref-i mahlûkat olan nâsa muzaj kılınmıştır. Zira evvelki sûrede istiâzeyle emir; ce­mi-i mahlûkatm şerrinden istiâze olup bu sûredeyse-insana vesvese eden şeytaıı'ın şerrinden istiâzeyle emir oldüğ-undan bu sûrede yal­nız insana muza! kılınmıştır. İnsan mahlûkatm eşrefi olduğu cihet­le insanın Rabbisi olan Vâcibülvücud'un herşeyin Rabbisi olduğu evleviyetle sabit olduğundan insan tercih olunmuştur.[1]

 

Vacip Tealâ insanların Rabbisi olduğunu beyandan so ;iki ve ma'budu olduğunu dâhi beyan etmek üzere buyuruyor.

[Nâsin maliki ve ma'budu olan Rabbisine sıvınırım.]

Yani; ey Habibim! Sen şeytanların vesvesesinden halâs için de ki «Ben şeytan'ın vesvesesinden insanların ma'budu ve maliki olan Rabbine iltica ederim».

Fahri Râzi'nin beyanı veçhile bu âyetlerde tertib üzere insan­ların kat'edecekleri derecelere işaret olunmuştur. Çünkü; insanlar her.şeyden evvel zahirde kendilerine ihsan olunan nimetleri görmek ve bilmekle o nimetleri ihsan eden zatın Rab olduğunu ve müdob-bir-i umur olup kullarının halini ıslaha kaadir olduğunu tefekkür ederek o zatın rububiyet sıfatıyla muttasıf olduğunu öğrenir, ona itikad eder. Bundan sonra düşünür ki bu kadar mahlûkuta ve bil­hassa insanlara bu nimetleri vermeye kaadir olan zatın ganiyy-i mutlak olup hiçbir kimseye ihtiyacı olmayacağını idrak ederek bu zatm malik-i hakîkî olduğuna intikalle onun malikiyetine itikad eder. Bundan sonra bu âleme tamamıyla malik ve kemâl-i tasar­rufla mutasarrıf olan. zatın sıfât-ı celâliye ve cemaliyesini düşüne­rek evsafının akıllara hayret verdiğini görünce şu malikiyet mü­cerret galebe ve işlerinin tedbiriyle olmayıp belki tasarruf-u kül­liyle tasarruf üzere kudret-i tâmme iktiza eden ülûhiyet üzerine bina olunmuş ma'budiyet tarikıyla olduğunu idrakle ibadete baş­lar. İşte şu meratibe işaret için Vacip Tealâ bu sûrede evvelâ ru-bubiyetini, saniyen malikiyetini ve salisen ma'budiyeüni beyan buyurmuştur.                   .                  .

Bu âyetlerde nâsın şerefine delâlet için nâs lâfzı tekerrür et­miştir. Zira; kavaid-i Arabiyede izafetle hasıl" olan şeref bazan mu-zafa, bazan muzafünneyhe ait olduğundan burada şeref muzafün-ileyh olan nâsa aittir. Çünkü; Cenab-ı Hak zatım nâsın Rabbisi, maliki ve ma'budu olmakla ta'rif buyurmuştur. Bu ta'riften hasıl olan şeref elbette nâsa râcidir. Zira; insan için Vacip Tealâ'nın terbiyesi altında bulunmak, memlükü olmak ve ma'bud ittihaz, ec rOjc ubudiyet noktasında sebat etmek gibi bir şeref olamaz.[2]

 

Vacip Tealâ istiâzeyle emrettikten sonra kimin şerrinden i; j'ı7.e olunacağını beyan etmek üzere buyuruyor.

[Zikrullahtan kaçarak fırsat buldukça nâsın kalplerine ves\j koyan şeytan'ın şerrinden nâsın Kabbisinc sığınırım.]

Yani; nâsın kalplerini itikad-ı haktan duçar-ı halel eden ve zikrullahı gördüğünde hilesini te'hir edip fırsat buldukça vesvese­sine devam eden şeytan'ın şerrinden insanların ma'budu ve maliki olan Allahü Tealâ'ya iltica ederim.

Fahri Râzi'nin beyanı veçhile vesvas;  gizli şada mana­sınadır. Kesirle vesvas okunursa vıasdardır. Bu makamda vesvasla murad; Seylan'dır. Çünkü şeytan'ın âdeti; daima işi­tilmez derecede gizli sözlerle insanları idlâl etmek olduğundan mü­balâğa tarikıyla şeytan'a vesvas denilmiştir. Yani «şeytan'm vesveseye o kadar devamı var ki keenne ayn-ı vesvesedir» demek olur. İnsan zikrullahla meşgul qlduğunda kemal-i şiddetle çekinip hileyle vakit geçirdiğinden hilesini bazan te'hir ettiğine işaret İçin şeytan'a hannas  denilmiştir.

Sudur; insanların göğsü ise de zikr-i-mahal irade-i hal kabilinden sudûrla murad; insanların kalpleridir. Zira kalp; insanın göğsünün sol tarafında olduğu gibi şeytan'ın vesvesesi dahi kalpte olur. Buna nazaran manâ-yı nazım : \ Şol şeytan'ın şerrinden Allahü Tealâ'ya sığınırım ki o şeytan zikrullah olduğunda insan­dan kaçar vesvesesini te'hir eder, fırsat buldukça kulûb-u nâsı ev­ham ve hayalâtla haktan idlâle çalışır]  demektir.[3]

 

Vacip Tealâ şeytan'in bazı sıfatlarını beyandan sonra Seylan'ın f, nevilerini beyan etmek üzerebuyuruyor.

[O şeytan cinle insandan olduğu hâlde vesvese eder.]

Yani; insanı idlâl edip haktan ayırmaya çalışan şeytan cinden jılduğu gibi insandan dahi olur. Binaenaleyh; her ikisinin şerrin-c.en nâsın Rabbisine sığınırım demektir.

Fa.ıri Râzi'nin beyanı veçhile insanı iğfal eden; güze görünmez gizli surette kalbe hutur eden ve zihni tırmalayan vehıniyat kabi­linden olursa cinden olan şeytan'ın vesvesesi kabilindcııdir. Amma insanın kendi cinsinden bazı kimseler tarafından hilaf-1 hakikat şeylerle göz görerek, kulak duyarak vâki olan idlâl insanın şeytan­ları tarafındandır, Binaenaleyh; Cenab-ı Kak insanı idlâl eden ge­rek insandan olsun ve gerek cinden olsun her ikisinin şerrinden is-tiâzo lâzım olduğunu bu ayetle beyan buyurmuştur. Şeytan'ın cin­den bir sınıf olduğuna bu âyet delâlet eder.[4]

 

HATİME

 

HULÂSAT'ÜL BEYÂN FÎ TEFSİE'İL KUlVÂN isimli on beş cildlik,i bu muazzam eserin yeniden tab' ü neşri, inayet-i Hakla, tamamlanmış: oluyor.

Merhum İsmail Safa'nın; âyât-ı Kur'aniyyeden mülhem olarak

«Bir şahika balâsına inseydi kitabın»

«Ey kahir-i mübdi'»

«Eylerdi serapa cebeli havf-i itâbm»

«Hâşi', mütesaddi'»

mısra'larİyle kudretine işaret ettiği Kur'ân-ı Kerîm'in; tefsiri —düşüncı| kabiliyyetinden mahrum  olmayan herkes için— emsalsiz ve ruhanî  biı hazinedir.

Konya mebus-u sabıkı, merhum Hadimi Vehbi efendi hazretleri] eserde isimleri geçen tefsir âlimlerinin mütalaalarından <la istifade sure| tiyle bu hazineden, on beş muazzam cildle çıkmısdır.

Okuyucuların hasretini  çektikleri  bir eser  olmasına  rağmen, kudreti bizden kat kat üstün olan bir çok müessesenin tab'ına cesan mediği bu bedİanın neşrini bize nasîb ye müyesser kılan Cenab-ı namütenahi hamd ü senalar olsun.

Bu vesile-i cemile ile eser sahibi Mehmed Vehbi Efendi hazretlerini, yardımcı oldukları beyan buyıırulan, eski Darülfünun müderrislerinden Şernscddin beyefendiyi, o zamanki musahhih; evkaf-ı İslâmiyye matbaası muhasebecisi Abdullah oğlu hafız Mehmed Kâmil beyle diğer mesaî ar­kadaşlarım bir kere daha hayırla yâd eder, kendilerine Cenab-ı llak'dun rahmet niyaz eyleriz.

Eserin tekrar tab' ü neşrinde himmetleri sebk eden mesaî arkauasli] rim : İbrahim Subaşı, Ümid Şimşek ve Sabri Cağlayan'a, Kıdemi ve ciddiyyeti ile ına'ruf Ahıııcd. Said Matbuasının titizli^ Vı dürüstlüklerimle müştehir operatörü Orhan Teker beyle, sermürettibi Hü­seyin Karabulut beye, Baş makinist Ahmet Girginler'e ve matbaanın sa-hibleri Tahsin ve Fuad Onuk beylere,

Tâ bidayetten beri ma'nen ve maddeten bizlere daima yardımcı olan kadirşinas meslekdaşlarımıza, bayi'lerimize, okuyucularımıza can ü sönül. den teşekkürler ederiz.

Allah'a olan tevekkül ve İtimadımız başda gelmek üzere etrafımızı saran bu sevgi hâlesinin verdiği cesaretle Kütüb-i Sitte'yi ve bu meyaıı'd daha nice nice âsâr-ı bergüzideyi neşre başlayarak bu teveccühe lâyık ol­maya çalışacağımızı şimdiden va'd ederiz.

Tevfik ve inayet Allahü Azimüşşân'dandır.[5]

 



[1] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal Neşriyat: 15/6627

[2] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal Neşriyat: 15/6627-6629

[3] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal Neşriyat: 15/6629

[4] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal Neşriyat: 15/6630

[5] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal Neşriyat: 15/6631-6632