Medine-i Münevvere'de
nazil olan sûrelerdendir, camidir.
[Ya Ekrem-er Rusülî
Scıı «Nâsın Rabbisine sığınırım» de.]
Yani; sen şeytanın
şerrinden nefsini muhafaza için «Mahlûkatm eşrefi olan insanların hakiki
terbiyelerini veren, umurlarını tedbir, menfaatlarmı ihsan ve mazarratlarını
defeden Rablerine il-üca ederim» de ki şeytan'm vesvesesinden nefsini halâs
etmiş olasın.
Fahri Râzi'nin beyanı
veçhile bundan evvelki sûrede j el âk lâfzı cemi-i mahlûkat manâsına olduğuna
nazaran Rab lâfzı cemı-i mahlûkata muzaj kılınmışken bu sûrede yalnız eşref-i
mahlûkat olan nâsa muzaj kılınmıştır. Zira evvelki sûrede istiâzeyle emir; cemi-i
mahlûkatm şerrinden istiâze olup bu sûredeyse-insana vesvese eden şeytaıı'ın
şerrinden istiâzeyle emir oldüğ-undan bu sûrede yalnız insana muza!
kılınmıştır. İnsan mahlûkatm eşrefi olduğu cihetle insanın Rabbisi olan
Vâcibülvücud'un herşeyin Rabbisi olduğu evleviyetle sabit olduğundan insan
tercih olunmuştur.[1]
Vacip Tealâ insanların
Rabbisi olduğunu beyandan so ;iki ve ma'budu olduğunu dâhi beyan etmek üzere
buyuruyor.
[Nâsin maliki ve
ma'budu olan Rabbisine sıvınırım.]
Yani; ey Habibim! Sen
şeytanların vesvesesinden halâs için de ki «Ben şeytan'ın vesvesesinden
insanların ma'budu ve maliki olan Rabbine iltica ederim».
Fahri Râzi'nin beyanı
veçhile bu âyetlerde tertib üzere insanların kat'edecekleri derecelere işaret
olunmuştur. Çünkü; insanlar her.şeyden evvel zahirde kendilerine ihsan olunan
nimetleri görmek ve bilmekle o nimetleri ihsan eden zatın Rab olduğunu ve
müdob-bir-i umur olup kullarının halini ıslaha kaadir olduğunu tefekkür ederek
o zatın rububiyet sıfatıyla muttasıf olduğunu öğrenir, ona itikad eder. Bundan
sonra düşünür ki bu kadar mahlûkuta ve bilhassa insanlara bu nimetleri vermeye
kaadir olan zatın ganiyy-i mutlak olup hiçbir kimseye ihtiyacı olmayacağını
idrak ederek bu zatm malik-i hakîkî olduğuna intikalle onun malikiyetine itikad
eder. Bundan sonra bu âleme tamamıyla malik ve kemâl-i tasarrufla mutasarrıf
olan. zatın sıfât-ı celâliye ve cemaliyesini düşünerek evsafının akıllara
hayret verdiğini görünce şu malikiyet mücerret galebe ve işlerinin tedbiriyle
olmayıp belki tasarruf-u külliyle tasarruf üzere kudret-i tâmme iktiza eden
ülûhiyet üzerine bina olunmuş ma'budiyet tarikıyla olduğunu idrakle ibadete başlar.
İşte şu meratibe işaret için Vacip Tealâ bu sûrede evvelâ ru-bubiyetini,
saniyen malikiyetini ve salisen ma'budiyeüni beyan buyurmuştur. . .
Bu âyetlerde nâsın
şerefine delâlet için nâs lâfzı tekerrür etmiştir. Zira; kavaid-i Arabiyede
izafetle hasıl" olan şeref bazan mu-zafa, bazan muzafünneyhe ait
olduğundan burada şeref muzafün-ileyh olan nâsa aittir. Çünkü; Cenab-ı Hak
zatım nâsın Rabbisi, maliki ve ma'budu olmakla ta'rif buyurmuştur. Bu ta'riften
hasıl olan şeref elbette nâsa râcidir. Zira; insan için Vacip Tealâ'nın
terbiyesi altında bulunmak, memlükü olmak ve ma'bud ittihaz, ec rOjc ubudiyet
noktasında sebat etmek gibi bir şeref olamaz.[2]
Vacip Tealâ istiâzeyle
emrettikten sonra kimin şerrinden i; j'ı7.e olunacağını beyan etmek üzere
buyuruyor.
[Zikrullahtan kaçarak
fırsat buldukça nâsın kalplerine ves\j koyan şeytan'ın şerrinden nâsın
Kabbisinc sığınırım.]
Yani; nâsın kalplerini
itikad-ı haktan duçar-ı halel eden ve zikrullahı gördüğünde hilesini te'hir
edip fırsat buldukça vesvesesine devam eden şeytan'ın şerrinden insanların ma'budu
ve maliki olan Allahü Tealâ'ya iltica ederim.
Fahri Râzi'nin beyanı
veçhile vesvas; gizli şada manasınadır.
Kesirle vesvas okunursa vıasdardır. Bu makamda vesvasla murad; Seylan'dır.
Çünkü şeytan'ın âdeti; daima işitilmez derecede gizli sözlerle insanları idlâl
etmek olduğundan mübalâğa tarikıyla şeytan'a vesvas denilmiştir. Yani
«şeytan'm vesveseye o kadar devamı var ki keenne ayn-ı vesvesedir» demek olur.
İnsan zikrullahla meşgul qlduğunda kemal-i şiddetle çekinip hileyle vakit
geçirdiğinden hilesini bazan te'hir ettiğine işaret İçin şeytan'a hannas denilmiştir.
Sudur; insanların
göğsü ise de zikr-i-mahal irade-i hal kabilinden sudûrla murad; insanların
kalpleridir. Zira kalp; insanın göğsünün sol tarafında olduğu gibi şeytan'ın
vesvesesi dahi kalpte olur. Buna nazaran manâ-yı nazım : \ Şol şeytan'ın
şerrinden Allahü Tealâ'ya sığınırım ki o şeytan zikrullah olduğunda insandan
kaçar vesvesesini te'hir eder, fırsat buldukça kulûb-u nâsı evham ve hayalâtla
haktan idlâle çalışır] demektir.[3]
Vacip Tealâ şeytan'in
bazı sıfatlarını beyandan sonra Seylan'ın f, nevilerini beyan etmek
üzerebuyuruyor.
[O şeytan cinle
insandan olduğu hâlde vesvese eder.]
Yani; insanı idlâl
edip haktan ayırmaya çalışan şeytan cinden jılduğu gibi insandan dahi olur.
Binaenaleyh; her ikisinin şerrin-c.en nâsın Rabbisine sığınırım demektir.
Fa.ıri Râzi'nin beyanı
veçhile insanı iğfal eden; güze görünmez gizli surette kalbe hutur eden ve
zihni tırmalayan vehıniyat kabilinden olursa cinden olan şeytan'ın vesvesesi
kabilindcııdir. Amma insanın kendi cinsinden bazı kimseler tarafından hilaf-1
hakikat şeylerle göz görerek, kulak duyarak vâki olan idlâl insanın şeytanları
tarafındandır, Binaenaleyh; Cenab-ı Kak insanı idlâl eden gerek insandan olsun
ve gerek cinden olsun her ikisinin şerrinden is-tiâzo lâzım olduğunu bu ayetle
beyan buyurmuştur. Şeytan'ın cinden bir sınıf olduğuna bu âyet delâlet eder.[4]
HULÂSAT'ÜL BEYÂN FÎ
TEFSİE'İL KUlVÂN isimli on beş cildlik,i bu muazzam eserin yeniden tab' ü
neşri, inayet-i Hakla, tamamlanmış: oluyor.
Merhum İsmail
Safa'nın; âyât-ı Kur'aniyyeden mülhem olarak
«Bir şahika balâsına
inseydi kitabın»
«Ey kahir-i mübdi'»
«Eylerdi serapa cebeli
havf-i itâbm»
«Hâşi', mütesaddi'»
mısra'larİyle
kudretine işaret ettiği Kur'ân-ı Kerîm'in; tefsiri —düşüncı| kabiliyyetinden
mahrum olmayan herkes için— emsalsiz ve
ruhanî biı hazinedir.
Konya mebus-u sabıkı,
merhum Hadimi Vehbi efendi hazretleri] eserde isimleri geçen tefsir âlimlerinin
mütalaalarından <la istifade sure| tiyle bu hazineden, on beş muazzam cildle
çıkmısdır.
Okuyucuların
hasretini çektikleri bir eser
olmasına rağmen, kudreti bizden
kat kat üstün olan bir çok müessesenin tab'ına cesan mediği bu bedİanın neşrini
bize nasîb ye müyesser kılan Cenab-ı namütenahi hamd ü senalar olsun.
Bu vesile-i cemile ile
eser sahibi Mehmed Vehbi Efendi hazretlerini, yardımcı oldukları beyan
buyıırulan, eski Darülfünun müderrislerinden Şernscddin beyefendiyi, o zamanki
musahhih; evkaf-ı İslâmiyye matbaası muhasebecisi Abdullah oğlu hafız Mehmed
Kâmil beyle diğer mesaî arkadaşlarım bir kere daha hayırla yâd eder, kendilerine
Cenab-ı llak'dun rahmet niyaz eyleriz.
Eserin tekrar tab' ü
neşrinde himmetleri sebk eden mesaî arkauasli] rim : İbrahim Subaşı, Ümid
Şimşek ve Sabri Cağlayan'a, Kıdemi
ve ciddiyyeti ile ına'ruf Ahıııcd. Said Matbuasının titizli^ Vı
dürüstlüklerimle müştehir operatörü Orhan Teker beyle, sermürettibi Hüseyin
Karabulut beye, Baş makinist Ahmet Girginler'e ve matbaanın sa-hibleri Tahsin
ve Fuad Onuk beylere,
Tâ bidayetten beri
ma'nen ve maddeten bizlere daima yardımcı olan kadirşinas meslekdaşlarımıza,
bayi'lerimize, okuyucularımıza can ü sönül. den teşekkürler ederiz.
Allah'a olan tevekkül
ve İtimadımız başda gelmek üzere etrafımızı saran bu sevgi hâlesinin verdiği
cesaretle Kütüb-i Sitte'yi ve bu meyaıı'd daha nice nice âsâr-ı bergüzideyi
neşre başlayarak bu teveccühe lâyık olmaya çalışacağımızı şimdiden va'd
ederiz.
Tevfik ve inayet
Allahü Azimüşşân'dandır.[5]
[1] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal
Neşriyat: 15/6627
[2] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal
Neşriyat: 15/6627-6629
[3] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal
Neşriyat: 15/6629
[4] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal
Neşriyat: 15/6630
[5] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, Üçdal
Neşriyat: 15/6631-6632