1. KUR'AN'DA MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ
DOĞRUDAN ALLAH'A KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ
Kur'an'ı Kılavuz Edinmek Birinci Ders
Kur'an'ı Duyarlı Bir Şekilde Okumak ve Mesaja Kulak Vermek
İman İlkelerine Zulüm Karıştırmamak
Allah'a İman Etmek -Üçüncü Ders-
Tağutu İnkar Ederek Allah'a İman Etmek
Kafirlerin Kurulu Düzenlerinden Değil, Sadece Allah'tan Korkmak
Allah'tan ve Dostlarından Başkasını Veli Edinmemek
Allah'ın Gazabından Korkmak, Rahmetini Ümit Etmek
Allah'a Samimi Bir Şekilde Bağlandığımızı Gece Gündüz İbadet Ederek, Zikri Sürekli Kılarak Göstermek
a- Allah'a İmanı Takva ve İbadet Meyveleriyle Besleyip Takviye Etmek
b- İbadet Saatlerinde Allah'ı Zikretmeyi Dünyevi Menfaatlere Tercih Etmek
c- İmanı Namaz ve İnfak Gibi Amellerle Taçlandırmak
Ensarullah'tan Allah'ın Dini'nin Yücelmesine Yardım Edenlerden Olmak
Allah Yolunda Başa Gelen Sıkıntılara Sabretmek: Yılmamak, Vazgeçmemek
Adaklarımızı Yerine Getirmek, İhtiyaç Sahiplerini Kollamak
Ahiret Günü'ne Gönülden İman Etmek - Dördüncü Ders -
Kıyametin Dehşetinden Çekinmek
Meleklere İman Etmek -Beşinci Ders-
Allah'ın Kitaplarına, Peygamberlerine İman Etmek -Altıncı Dersti
a- Allah'ın Âyetlerinde Ayrım Gözetmemek
b- Peygamberler Arasında Ayrım Yapmamak
c- Tüm Peygamberlerin Tebliğ Ettikleri Doğruları Tasdik Etmek
Kendimize Karşı Sorumluluklarımız
Aklımızı Hikmetten Yoksun Bırakmamak -Yedinci Ders-
Gizli ve Açık Günahtan Sakınmak -Sekizinci Ders-
İsraf ve Cimrilikten Kaçınmak - Dokuzuncu Ders -
Boş Şeylerden, Yalandan Yüz Çevirmek -Onuncu Ders-
Tebliğ Ettiğimiz Gerçeklere Karşı Müstağni Davranmamak -On Birinci Ders-
Müminlere Karşı Sorumluluklarımız
Münasebetlerimizi “Hayırda Yarış İlkesi” Ekseninde Düzenlemek -On İkinci Ders-
İyilikte Yardımlaşarak Dayanışmak, Kötülüğe Birlikte Karşı Koymak
Zulüm ve Baskı Altında Kalan Başka Diyarların Müminlerine Yardım Etmek
Ortak İbadet Etmek ve Tüm Kardeşlerimiz Adına Dua Etmek -On Üçüncü Ders-
Peygambere Salut Etmek: Onun Mücadelesine Omuz Vermek, Destek Olmak
İnfaklan Başa Kakmamak -On Dördüncü Ders-
Toplumu İlgilendiren Konularda Ortak Karar Almak: Şura, İstişare - On Beşinci Ders
İnsan İlişkilerinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesinde Hakem Tayin Etmek
Kardeşlerimize Karşı Hasetçe Tutumlardan Kaçınmak -On Altıncı Ders-
Müminlere Karşı Merhamet Dolu, Kafirlere Karşı Kararlı ve Onurlu Bir Duruş Sergilemek
İNSANLARA KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ
Yapılması İyi Ve Doğru Olanı Emretmek, Kötü Olanı Engellemek -On Yedinci Ders-
İnsanlara Karşı Mütevazı Olmak, Cahillerle Oyalanmamak
İnsanlar Arasında Adaleti Ayakta Tutmak için Mücadele Etmek
a- Bir Topluluğa Olan Kinimizin Bizi Adaletten Ayırmasına izin Vermemek
b- insanlara Karşı Affedici Davranmak, Öfkemizi Yutmak
c- Kötülüğü İyilikle Savuşturmak
Bizimle Dîn Konusunda Savaşmayan Gayrimüslimlere İyi Davranmak -On Sekizinci Ders-
1. Mazlumlara ve Mahrumlara Kimliklerini, Irklarını, Dinlerini Sormadan Şefkat Göstermek
Annemize-Rabamıza Şefkatle Yaklaşmak
2- İnsani Onuru Korumada Azami Gayret Göstermek
3- Başkalarının Tanrılarına Sövmemek
4- İnsanlarla Tartışırken Bile Adaletten Ayrılmamak
5- Ehli Kitap'la En Güzel Şekilde Tartışmak
Ahde Sadakati Şİar Edinmek -On Dokuzuncu Ders-
İnsanlığın Güvenliği Konusunda Sorumlu Davranmak -Yirminci Ders-
1- Din ve Düşünce Özgürlüğü Konusunda Her Tür Baskıya Karşı Mücadele Etmek Din Emniyeti
2- Bir Kişinin Canını Bütün insanlığın Canı Gibi Mukaddes Bilmek (Can Emniyeti)
3- İnsanların İffetlerini Kendimizinki Gibi Mukaddes Bilmek ve Korumak (Namus Emniyeti)
İnsanın Ahlakı Tutumlarının Kaynağı -Birinci Ders-
1- İnsanın Tabiatı Ve Davranışları Üzerindeki İlahi Egemenlik
a- Allah Tarafından İnsan Tabiatına Yerleştirilen İyi Huylar
b- Allah Tarafından insan Tabiatına Yerleştirilen Kötü Huylar
İnsanın Davranışlarının Oluşumunda Kendi Rolü
İnsanın Ahlâki Davranışlarının Oluşmasında Çevrenin Rolü
İNSANIN YARATICISINA KARŞI AHLAKİ SORUMLULUKLARI
A- Övülen İnsani Tutumlar: Takva, Hamel Ve Şükür -İkinci Ders-
Zikr, Rağbet ve Dua Üçüncü Ders
Dua: Bollukta ve Darlıkta Allah'a Çağrıda Bulunmak
Tevekkül -Altıncı Ders- Allah'a Güven Bağlamak ve O'na Dayanmak
B- Kur'an'da Yerilen Tutum ve Davranışlar (İnsanın, Yaratıcısına Karşı Ahlaki Sapmaları)
Tekebbür, İstiğna ve Gulf -Sekizinci Ders-
Küfr, Fısk ve Ye's -Dokuzuncu Ders-
Ye's: Allah'ın Rahmetinden Ümidi Kesmek
İNSANIN KENDİSİNE VE ÇEVRESİNE KARŞI AHLAKİ SORUMLULUKLARI
Övgüye Değer Tutum Ve Davranışlar
1- İhsan, Ma'ruf Ve Birr -On Birinci Ders–
İyilikte Bulunmayı Hayat Tarzı Haline Getirmek:
İyilerle Dostluk Kurmayı Gaye Edinmek:
İnsanlara, Anne-Baba ve Akrabalara İyi Davranmak ve Güzel Sözler Söylemek:
Köleleri Özgürleştirme Bilinci İçinde Yaşamak:
İnsanlar Arasında Arabuluculuk Yapmayı Şiar Edinmek
2- Teavün/Iyilikte Yarışmak -On İkinci Ders- İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak.
Infak/Başkalarına Maddi Yardımda Bulunmak:
3- Emanet Her Şeye Emanet Bilinci ile Yaklaşmak -On Üçüncü Ders-
Ahde Sadakat: Verilen Sözü Tutmak
Namus Emniyeti, İffeti Korumak: Namuslu Olmak
4- Adalet, İ'sar ve Kardeşlik -On Dördüncü Ders-
İ'sar Ahlakını ve Kardeşliği Şiar Edinmek
Kardeşlerimize Karşı Hoşgörülü ve Bağışlayıcı Olmak, Öfkemizi Yutmak:
5- Görgülü Olmak -On Beşinci Ders- Beşeri ilişkilerde Edeb Kurallarına Riayet Etmek:
İnsanlarla İlişkilerimizi Tevazu /Alçakgönüllülük Temelinde Düzenlemek
İNSANIN ÇEVRESİNE KARŞI AHLAKİ SAPMALARI
Yerilen Tutum Ve Davranışlar İfsad Bozgunculuk: Genel Olarak Kötülük
Kötülerle Dostluk Kurmak ve Dayanışma İçinde Olmak
1- Akıl Ve Mal Emniyetine Karşı İfsad -On Altıncı Ders-
İsraf Dengesiz Harcama Yapmak, Savurganlık ve Her Tür Aşırılık
3- Nesil Emniyetini ve İnsan Onurunu İfsad -On Sekizinci Ders-
Sûi Zan İnsanlar Hakkında Kötü Zan Beslemek
Yapılan İyiliği Başa Kakmak ve Riya/Gösteriş Yapmak
Haşedlik/Kıskançlık ve Çekememezlik
4- Namus Emniyetini İfsad -On Dokuzuncu Ders-
İfk/Namuslu Kadınlara İftira Etmek
5- Can Emniyetini İfsad -Yirminci Ders- Katl Adam Öldürmek
3. KUR'AN'DA ALLAH'IN EMİRLERİ-YASAKLARI
İman Esaslarıyla İlgili Genel Emirler Yasaklar
A- Allah'a İman'la İlgili Emir ve Yasaklar -Birinci Ders-
1- Göklerde ve Yerde Allah'tan Başka İlah Edinmemek
Uluhiyetle ilgili batıl inançlardan uzak durmak gerekir:
Tağut'a Allah'a Karşı Taşkınlık Yapan Güçlere Bağlanmamak
2. En Güzel isimler I Kusursuz Nitelikler O'na izafe Edilmelidir
a- Hem Sonsuz Merhamet Sahibidir Hem de Tahammülsüz Sertlikte Cezalandırabilir
b- Allah'ın Bilgi Hazineleri Sonsuz-Sınırsız Biri Olarak Takdir Etmek
c- Her Tür Yaratmayı Bilen Kudreti Sonsuz Bir İlah Olarak Allah'ı Takdir Etmek
3- İbadet Sadece O'na Yapılmalıdır; Hiçbir Nesneye Ve Hiçbir Soyut Güce İnanılmamalıdır
a- Allah'tan Başkasını Teşbih Edip Yüceltilecek, Övülecek Güç Olarak Kabul Etmemek
b- İşlerimizde Sığınacağımız ve Güven Bağlayacağımız Yegane Güç Olarak Allah'ı Takdir Etmek.
c- Nihai Anlamda Teslimiyeti Allah'a Özgü Kılmak
d- Allah'a Karşı Sorumluluk Bilinci Taşımak Gerekir
B- Nübüvvet, Risalet ve Meleklerle İlgiii Emirler Yasaklar -İkinci Ders-
Nübüvvetle İlgili Genel Hükümler
a- Allah'ın İnsanlara Yol Gösterme Hakkını ve Peygamberlik Kurumunu Takdir Etmek
Peygamberlere İndirilenlere İtaat Etme Yükümlülüğümüz
b- Peygamberlerin Tebliğ Yöntemlerini izleme Sorumluluğumuz
Nübüvvetin Bilgi Kaynağı: Vahiy
a- Tüm Denetimi Allah'ın Elinde Olan Vahye Kulak Vermeliyiz
b- Vahiy Meleği Cebrail'e Düşmanlık Beslememek
C- Kitaplara İmanla İlgili Emirler Yasaklar -Üçüncü Ders-
D- Ahiret Günü'ne İmanla İlgili Emirler Yasaklar -Dördüncü Ders-
1- Genel Olarak Kıyamet Günü'yle İlgili Emirler Yasaklar
Dünya Hayatının Cazibesine Kapılmamalıyız; Ahiret'e öncelik Vermeliyiz:
2- Haşr Yeniden Dirilmeyle İlgili Emirler
3- Hesap, Hesaba Çekilme ve Nihai Hükümle İlgili Emirler
Amellerin Arşivlerden Çıkarılarak Gösterileceği Gün
Ahiret Günü'nün Geçer Akçesi Salih Ameller ve Şefaatle ilgili Emirler-Yasaklar
Öte Dünya İçin Hazırlanan Cezalar, Ödüller
a- Cehennem, A'raf ve Cennetle İlgili Emirler
b- Cehennemliklere, A'raftakilere, Cennetliklere Allah'ın Talimatları
E- İbadetlerle İlgili Emirler-Yasaklar
a- Abdest, Temizlik; Namaz ve Zekat -Beşinci Ders-
Namaz ve Allah'a Karşı Ekonomik Sorumluluklarımız: Zekat, Sadaka, Infak
Namaz İçin Tanınan Kolaylıklar:
Namaz Vakitleri ve Namaz Çeşitleri
İbadethanelerle İlgili E mirler-Yasaklar
3- Hacc Kabe ve Diğer Hacc Mekanları
A- Toplumsal İlişkilerle İlgili Emirler Yasaklar -Yedinci Ders-
1- İnsanın Kendi Duygularına-Duyumlarına Karşı Sorumlulukları
2- İyilerle Dost Olmak, Kötülerle Dostluk Kurmamak - Kötüleri Müttefik Edinmemek
3- Adaleti Bütün İmkanlarımızla Korumalı, Zulme Bulaşmamalıyız
a- İnsanlar Arasında Arabuluculuk Yapmak ve Haksız Olan Taraf İle Mücadele Etmek
b- Adaleti Yanıltmak İçin Rüşvet Vermemek
c- Doğruları Hayata Geçirmede Kınayıcıların Kınamasına Aldırmamak
4- Yetim ve Öksüzlerin Haklarını Kollamak-Korumak
a- Evliliği Teşvik Etmek, Yuva Kurmaya Katkı Sağlamak
b- Gözleri Bakılması Haram Olandan Çevirmek ve Tesettüre Riayet Etmek
c- İffetli Kadınlara Zina İsnad Etmemek
6- insan İlişkilerinde Kötü Zandan, Gıybetten Sakınmak
7- Gizli ve Açık Günahtan Sakınmak
a- Yeminleri Yalancılığa-Dolandırıcılığa Alet Etmemek
c- Verdiğimiz Sözlere ve Emanetlere Sorumluluk Bilinciyle Sahip Çıkmalıyız
9- Davranışlarımızı insan Onur ve Haysiyetini Koruyacak Şekilde Biçimlendirmek
a- İyiliği Başa Kakmamak, Karşılığını Allah'tan Beklemek
b- İnsanları Özgürleştirmeyi Gaye Edinmek
c- İnsanları Sindirici-Tahakküm Altında Bırakıcı Tutum Takınmamak: Kibirlenmemek, Mütevazı Olmak
e- Dine inanmak, Yaşamak ve Toplumu Yönetmek Hususunda Cinsiyet Ayrımcılığı Yapmamak
f- Hasedlik Çekememezlik Yapmamak
10- Toplumsal Huzuru Bozan Davranışlardan Kaçınmak
B- Aile Hayatıyla İlgili Emirler Yasaklar -Sekizinci Ders-
1. Anne-Baba-Evlat İlişkileri, Hakları Ödevleri
3- Çocukların Hakları Ödevleri
a- Ev İçindeki Bölümlere İzin Alarak Girmek
b- Çocukların Yaşama-Barınma Hakları
4- Evlatlıkların, Öz Babalarının Soyadlarını Taşıma Hakları
5- Süt Anne ve Süt Kardeşlerle İlgili Haklar-ödevler
6- Akrabaların Hakları-Ödevleri
C- Toplum İle Yönetenler Arasındaki İlişkiler - Dokuzuncu Ders •
a- Müminlerin İlahi İlkelere Riayet Etme Sorumluluğu
b- İslami İdareye İtaat Sorumluluğu
c- Yeryüzünde Bozgunculuk Yapmamak
d- Günah ve Düşmanlıkta Değil, İyilikte Dayanışmak
2- İlahi Güvence Altındaki Temel Haklar
a- Can Emniyeti I Yaşama Hakkı
b- Mal Emniyeti İnsanın Mülk Edinme Hakkı, Mülkiyetin Dokunulmazlığı ve Haksız Kazancın Haramlığı
c- Din ve Akıl Emniyeti /Düşünce ve İnanç Özgürlüğü
3- Yönetimle İlgili İlahi Hükümler
a- Adaleti Sağlamada Kararlılık ve Hainlere Arka Çıkmamak
c- İyiliği Yaygınlaştırmak, Kötülüğü Engellemek
a- İsmini Dahi Barıştan Alan İslam'da Aslolan Barıştır
b) Cihad: Allah Yolunda Malla-Canla Mücadele Etmek, Savaşmak
Cihadın Kazandırdığı İki Manevi Mevki: Şehidlik Ve Gazilik
c- Savaşı Meşru Kılabilecek Sebepler
d- Savaşın Yasak ve Serbest Olduğu Şartlar
e- Barışın önceliği, Andlaşma Yapılan Topluluklarla ve Hainlerle ilişkiler
f- Müslüman Olmayan Birine Verilecek Güvencenin Şartları
g- Savaş Esirleri ve Ganimetler
D- Hukuk ve Adaletle İlgili Emirler Yasaklar -Onuncu Ders-
1- Yasa Koyma Yetkisinin Meşruiyet Kaynağı
2- Yargıçlık, Tanıklıkla İlgili Emirler-Yasaklar
Adaletin Ortaya Çıkmasında Şahitliğin Önemi:
b- Yanlışlıkla Adanı Öldürmenin Diyeti
c- Zina, Fuhuş, Eşcinsellik ve Cezaları
Namuslu Kadınlara Zina İftirasında Bulunanlara Uygulanacak Kazif Cezası:
Eşcinselliğe Uygulanması Gereken Ceza:
d- Hırsızlık Suçuna Uygulanması Emredilen Ceza
e- Allah'a ve İndirdiklerine Karşı Savaşan ve Yeryüzünde Fesatçılık Yapanların Cezası
4- Kölelerin Hakları ve Ödevleri
5- Aile Hukuku Evlenme-Boşanma, Miras ve Vasiyetle İlgili Emirler-Yasaklar
Vasiyet ve Mirasla İlgili Emirler-Yasaklar
6. Ekonomiyle İlgili Emirler-Yasaklar
A.Yeryüzünün Servetlerine Hikmetli Bakış ve Onları Kullanma Hakkı - On birinci Ders -
a- Yeryüzündeki Nimetlerin Kaynağı
b- Başkalarına Verilmiş Değerlere Göz Dikmeden Allah'tan Bolluk İstemek
c- Çalışmanın İbadeti, İbadetin Çalışmayı Aksatmayacağı Orta Yol
d- Allah'ın Haram Kıldıklarını Helal, Helal Kıldıklarını Haram Kılmamak
e) Allah'ın Adı Anılmadan ve Putlar için Kesilen Hayvanlardan Yememek
f- Harcamalarda Saçıp Savurmakla, Cimrilik Arasında Bir Yol Tutturmak
g- Allah'ın Yarattığı Temiz ve Güzel Rızıklardan, İsraf Etmeden Yararlanmak;
ı- Borç Verdiklerimize Şefkutle Yaklaşmak
B- Ekonomik İlişkilerde Yapılan Haksızlıklar
a- İktisadi İlişkileri İnsanları Aldatma Aracı Yapmamak Ölçüde, Tartıda Hile Yapmamak
b- Tefecilik ve Her Tür 'Rİba i Faiz'den Uzak Durmak
c- Gasbın Her Türünden Uzak Durmak
d- Hırsızlığın Her Türünden Uzak Durmak
e- Rüşveti Alan Taraf da, Veren Taraf da Olmamak Adaleti Yanıltmak İçin Rüşvet Vermemek
Bu çalışmadaki ana hedefimiz, Yüce Allah'ın dilinden müminlerin temel özelliklerini incelemektir. Kur'an'm başından sonuna kadar “Mümin” deyince akla ilk gelmesi gereken özgün kişilik ve davranışlara yon veren şiarlar konusundaki ayetler, çalışmamızın ana eksenini oluşturmuştur. Çalışmamızda emir ve nehiy ifade eden vurgulara yer vermekten çok, doğrudan özgün vasıflara işaret eden ayetleri alıntıladık. Yine de, özgün bir vasfa işaret etmeleri dolayısıyla, zaman zaman bazı emir nehiy ifade eden ayetlere yer vermek durumunda kaldık.
Kur'an'da yaklaşık altı yüz ayet ki Kitab'm onda birine tekabül eder doğrudan ya da dolaylı olarak müminlerden/müslimlerden bahsetmektedir. Bu ayetlerin hepsine çalışmamızda yer vermek Kufan'ın onda birini hatta daha fazlasını iktibas etmek manasına geleceğinden dolayı bundan kaçındık. Onun yerine doğmdan bir vasıf, bir şiar olarak müminlere nisbet edilen, etle kemik misali müminlere ait sayılan özelliklere yer vererek bir sınırlamaya gittik.
Çalışma esnasında konulu tasnif yöntemini tercih ettik. yöntemin belki de en büyük zaafı tekrarlardan kaçama. Bir ayeti, bazen içinde birden fazla konuyu İhtiva ettiğinden dolayı, farklı başlıklarda tekrar etmek zorunda kaldık. Fakat aynı konuyla ilgili benzer bir ayete rastladığımızda tekrardan mümkün olduğu kadar kaçındık.
“Kur'an ile eğitim” amacı taşıyan çalışmamızda, konu başlığının altında bir tür özet olarak, ayetlerin muhtevasına uygun olarak yaptığımız yorumlar hariç, mümkün olduğu kadar Rabbani hakikatleri yorumsuz aktarmaya çalıştık. İlgili ayetlerin genel mesajını taşıyan başlıklar da bir yorum olarak düşünülebilir.
Araştırmamızı dört başlık etrafında toplamayı uygun gördük:
Doğrudan Allah'a Karşı Sorumluluklarımız.
Kendimize Karşı Sorumluluklarımız.
Müminlere Karşı Sorumluluklarımız.
Diğer İnsanlara Karşı Sorumluluklarımız.
Meal olarak Muhammed Esed'den yararlandık. Esed'in özgün ve başarılı meal-tefsir çalışması onu tercih etmemize yol açtı.
Çalışmak bizden; tevfık, inayet ve hidayet Allah'tandır.
Şüphesiz tüm eksiksiz doğrular, hiçbir noksanlık taşımayan, kendi kendine yeten ve hiç kimseye muhtaç olmayan Yüce Allah'a aittir; yanlışlar ise, zayıf yaratılmış, nisyana açık olan biz insanlara aittir.
Fevzi Zülaloğlu Nisan 2003, Sarıyer
“Kesin olan şudur ki, inananlar kurtuluşa ereceklerdir: Onlar ki, namazlarında alçakgönüllü bir duyarlılık içindedirler; onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler; arınmak için yapılması gerekeni yaparlar. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; eşleri evlilik yoluyla meşru olarak sahip oldukları insanlar dışındaki kimselerde arzularına doyum aramazlar: Çünkü onlar eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Ama bu sınırı aşmak isteyenler, işte haddi aşanlar böyleleridir. Ve o müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler. Salâtlarını tüm dünyevi kaygılardan uzak tutarlar. İşte varis olacaklar böyleleridir: Cennete varis olacak ve orada sonsuza kadar kalacak olanlar. [1]
Hayatımızın tüm dönüm noktalarında, tüm kararlarımızda ve davranışlarımızda Kur'an'ı rehber edinmeliyiz.;
“Elif. Lâm. Mîm.” [2] Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilâhî kelâm Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara [3] bir rehber olarak indirilmiştir.” [4] Sınırsız ihtişamını hayatımız boyunca hamd ederek yüceltmemiz gereken Yüce Allah'ın ayetleri, her zaman ilk önceliğimiz olmalıdır:
“Bizim mesajlarımıza gerçekten inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; onlar Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır. Onlar yataklarından geceleri kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır. Böyle davranan mü'minlere gelince, yaptıklarından dolayı mükafat olarak öteki dünyada onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların beklediğini kimse tahayyül edemez.” [5]
“Ve kitaba o sımsıkı sarılanlarla namazı dosdoğru ve devamlı yerine getirenler(i elbette ödüllendireceğiz; dürüst ve erdemli olmayı benimseyen ve bunu öğütleyen kimselerin hakkını elbette ziyan etmeyeceğiz.” [6]
Rabbimizin bize verdiği eşsiz bir nimet olan Kur'an'a kulağımızı, gözümüzü, gönlümüzü açmalıyız; onun eşi bulunmaz mesajlarına karşı kor ve sağır, duyarsız kalmamalıyız:
“Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, körlerin ve sağırların yaptığı gibi, düşünüp anlamadan onların üzerine üşüşmezler. Ve onlar ki, “Ey Rabbimiz!” diye niyaz ederler, “Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!” diye niyaz ederler.
“İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü cennette üstün bir makamla mükafatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidalarıyla karşılanacak olan kimselerdir! Ve onlar orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir, bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam!” [7]
Müminler olarak gözümüzle görmediğimiz, duyularımızla algılayamadığımız, ama aklımızla idrak edebileceğimiz gaybi hakikatlere karşı duyarlı olmalıyız:
“Onlar ki, insan idrakini aşa(n olguların varhğına [8] inanırlar ve namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan [9] başkaları için harcarlar. Ve onlar ey Peygamber, sana indirilene de senden önce indirilmiş olana [10] da iman ederler; çünkü onlar, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler. İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, mutluluğa erişecek olanlar da!” [11]
“Elçi ve onunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından ona indirilene inanırlar: Hepsi, Allah'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmazlar” [12] ve:
“İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!” derler.” [13]
Allah'a ve indirdiklerine, yeniden dirilişin gerçekleşeceği Ahiret Güııü'ne iman eden ve yararlı işler yapan müminlere, insanların çoğunun dehşetinden irkilecekleri gün korku ve üzüntü olmayacaktır.
“Kuşkusuz bu ilahi kelâma iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hristiyanlardan ve Sâbiilerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.” [14]
“Bu ilahi kelama iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sâbiiler ve Hristiyanlardan Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.” [15]
“Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmenizle ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve peygamberlere inanan, servetini kendisi için ne kadar kıymetli olsa da akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, yardım isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve armdırıcı malî yükümlülüünü ifa eden kişidir; ve gerçek erdem sahipleri söz erdiklerinde sözlerim tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olanlar.” [16]
“Onlar ki, inanmışlar ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” [17]
“Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. O halde, kim ahdini bozarsa yalnızca kendi aleyhine bozmuş olur: ve kim Allah'a karşı taahhüdüne uyarsa (Allah) ona büyük bir ödül ihsan edecektir.” [18]
“Şunu bil ki, gerçek müminler, yalnızca, Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler ve bu konuda bütün şüphelerden uzak duranlardır; ve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir: işte onlardır sözlerinde duranlar!” [19]
“İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek-ortak koşarak imanlarını karartmayanlar, işte onlardır güven içinde olacak olanlar, çünkü doğru yolu bulanlar onlardır!” [20]
“Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlılık içinde tutanlar, Rablerinin mesajlarına inananlar, Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar, sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler: işte böyleleridir hayırlarda yanşan kimseler ve bu konuda başka herkesi geçecek olanlar!” [21]
Allah'a kalplerimizi titreten bir duyarlılıkla iman etmeliyiz:
“Onlar ki, ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri saygı ve sakınmayla titrer; onlar ki başlarına gelen her türlü darlığa, sıkıntıya göğüs gererler, namazda devamlı ve duyarlıdırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına da harcarlar.” [22]
Tüm eylemlerimizde ana hedefimiz; Allah'ın rızasına ulaşmak olmalıdır:
“Ama Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olanlar (ateşten) uzak kalacak: arınmak için servetini (başkalarına) harcayanlar, gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak değil, ama yalnızca Yüce Rabbinin rızasını kazanmak için: işte böyleleri de, zamanı geldiğinde sevinci tadacaklar.” [23]
Başımıza gelen musibetler karşısında, infiale kapılmadan Rabbimize güven bağlamak, tüm işlerimizde Allah'a tevekkülün hayatımızın şiarları arasında olduğunu unutmamalıyız:
“Ki, onların başına bir musibet gelince, “Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz!” derler. İşte Rablerinin nimetleri ve lütfü onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır!” [24]
Bütün işlerimizde Allah'a güven bağlamalı; çevremizdeki ayetlere karşı gözümüzü ve gönlümüzü açık tutmalıyız: Allah'ın sonsuz kudretine ve yüceliğine ilişkin sınırsız kanıtlar taşıyan ayetlerle karşılaştığımızda bu durum tarifi imkansız bir duyarlılık oluşturmalı, inançlarımızı güçlendirmelidir:
“İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer ve kendilerine her ne zaman O'nun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir ve Rablerine güven beslerler.” [25]
Şeytani düzenleri işlerimizde hakem kılmalılıyız; her zaman Allah'ın hükümlerine öncelik vermeliyiz. Allah'ın müjdelerine layık olabilmek için, yeryüzünde taşkınlık yapmayı din edinen tağutlara kulluk yapmamalıyız; onlara en küçük bir sevgi beslemeden, saygı göstermeden, sözün en güzeli olan ilahi vahiy kaynağına kulak vermeliyiz. Bu arada sabırlı bir dinleyici olarak, muhaliflerimizin doğrularına da kulak vermeliyiz:
“Sen ey Peygamber, sana ve senden öncekilere indirilene inandıklarını iddia eden, ama öte yandan şeytani güçlerin hakimiyetine teslim olmakta beis görmeyenlerin [26] farkında değil misin? Halbuki, Şeytan'm kendilerini derin bir sapıklığa yöneltmek istediğini görerek onu inkar etmekle em r olunmuşlar di.” [27]
“Şeytani güçlere kulluk yapma eğiliminden kaçınanlara [28] ve Allah'a yönelenlere öteki dünya için mutluluk müjdeleri vardır. [29] Öyleyse bu müjdeyi kullarıma ver; şu söylenen her sözü dikkatle dinleyen ve onların en güzeline uyan kullarıma: [30] çünkü Allah'ın hidayetine mazhar olanlar onlardır ve onlar gerçek akıliz'an sahiplendir!” [31]
Siyasi, ekonomik ve diğer bakımlardan ne kadar güç sahibi olurlarsa olsunlar kafirlerden korkmamalıyız; Allah'a gönülden güvenir dayanırsak, bütün korkularımızı aşarız. Gözlerimizle görmediğimiz halde Allah'tan ve kötü insanlar için hazırladığı dehşet verici azaplardan korkmalıyız; unutmamalıyız ki iman ve takva bizi büyük bir mağfiret, ebedi nimetlerin sahibi olan Allah'a dost kılar ve tehlikelere karşı tek güvencemiz de O'dur:
“O inananlar ki başka insanlar tarafından, “Bakın size karşı bir ordu toplanmış, onlardan kendinizi koruyun” şeklinde uyarılmışlardı, ama bu, onların sadece imanlarını artırdı ve “Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur” diye cevap verdiler.” [32]
“Unutmayın ki, Allah'a yakın olanların korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyecekler. Onlar, imana erişip Allah'a karşı hep bilinçli ve duyarlı kalmaya çalışan kimselerdir. Onlar için hem bu dünya hayatında hem de sonraki hayatta müjdeler vardır. Ve Allah'ın vaadlerinde asla bir değişme olmayacak olduğuna göre, işte budur en büyük zafer, en büyük başarı!” [33]
“O bilinçli, duyarlı kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler.” [34]
“Artık “Rabbimiz Allah'tır” diyen ve ondan sonra inançlarında sağlam duranlar ne bir korkuya kapılırlar, ne de üzüntüye: Onlar yaptıkları her şeyin bir ödülü olarak hep orada kalacak cennetliklerdir.” [35]
“Buna karşılık, kendi kavrayışlarının ötesinde olsa da Allah'tan korku ve üperti duyanlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.” [36]
Allah'ın vesayetini kabul eden biz müminler dinimizle alay edenleri dost edinemeyiz. Meşruiyetini Allah'ın dininden almayan hiçbir kişi ve kurumun vesayetini kabul edemeyiz; en yakın akrabamız bile olsalar eğer ilahi vahye karşı. düşmanlık besliyorlarsa, onlarla dosttuk kuramayız. Mümin erkekler ve kadınların gerçek velisi Allah'tır; O'nun yolunda dürüst ve erdemlice mücadele edenlerdir:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinmeyin! Suçluluğunuz konusunda Allah'ın önüne açık bir kanıt mı [37] koymak istiyorsunuz?” [38]
“Unutmayın ki sizin yardımcılarınız sadece Allah ve Elçisi ve imana erenler olacaktır; (yani) namazlarında devamlı ve dikkatli olanlar, anndırıcı mali yükümlülüklerini yerine getirenler ve Allah'ın karşısında boyun eğenler: Çünkü Allah ve Elçisi ve imana erenler ile dost olanlar; işte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır, onlar zafere ulaşanlardır!” “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümseyen ve onunla eğlenenleri bunlar ister sizden önce vahiy verilenlerden, isterse bu vahyin hakikatini inkar edenlerden olsunlar dost edinmeyin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Zira, namaz için çağrı yaptığınızda onu küçümserler ve alaya alırlar. Bu durum, sırf akıllarını kullanmamalarmdandır.” [39]
“Erkek ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınıdırlar: [40] hep iyi ve doğru olanın yapılmasını özendirir, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar; ve onlar namazlarında kararlı ve devamlıdırlar, anndırıcı yükümlülüklerini yerine getirirler, Allah'a ve O'nun Elçisine yürekten bağlılık gösterirler. İşte bunlardır, Allah'ın rahmetiyle kuşatacağı kimseler: muhakkak ki, doğru hüküm ve hikmetle yargılayan en yüce iktidar sahibidir Allah!”[41]
“Allah'a ve Ahiret Günü'ne gerçekten inanan, ama aynı zamanda babaları, oğulları, kardeşleri yahut öteki akrabaları bile olsa Allah'a ve Elçisi'ne karşı çıkanları seven bir toplum göremezsin.” [42]
Gerçek müminlere gelince, Allah'ın kalplerine imanı nakşettiği ve ilhamı ile [43] güçlendirdiği kimseler onlardır ve zamanı gelince onları içlerinden ırmaklar akan bahçelerde barındıracaktır. Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah'tan. İşte onlar, Allah'tan yana olanlar, mutluluğa ulaşacaklardır!” [44]
Müminler olarak cehennem korkusunu üzerimizden atmak da doğru değildir, ümitsiz olmak da; ibadetlerimizi küçümsemek de doğru değildir. Korku ve ümit arasında bir ruh halini sürdürerek, gece kıyamı ve infak, naraz gibi salih amellerimizi kararlılıkla sürdürmeli, hayat tarzı haline getirmeliyiz; iffetimizi korumalı, emanete riayet etmeli, söz verdiğimiz zaman yerine getirmeli, adaletin gerçekleşmesi için şahitlik yapmalıyız:
“Onlar, yataklarından geceleri kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır.” [45]
“Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. [46] Kural olarak, başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, [47] bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce sahiplenip başka insanlardan uzak tutar. Ancak namazda bilinçli olarak Allah'a yönelenler [48] böyle değildir, (ve) namazlarında devamlı ve kararlı olanlar; ve şunlar: malları üzerinde başkalarının hak sahibi olduğunu kabul edenler, yardım isteyenlerin ve hayatın güzel şeylerinden yoksun bulunanların [49] ve Hesap Günü'nün geleceğini tasdik edenler; ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar, zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini (tam) bir güven içinde hissedemez; [50] ve iffetlerine karşı duyarlı olanlar, eşleri yani nikah yoluyla meşru şekilde sahip oldukları dışında [51] isteklerini frenleyenler: çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar; ama o sınırın ötesine geçmek isteyenler, gerçek haddi aşanlardır; emanetlere ve ahitlerine riayet edenler; ve şahitlik yaptıkları zaman kararlı duranlar ve namazlarını bütün dünyevi endişelerden uzak tutanlar. İşte bunlardır cennet bahçelerinde ağırlanacak olanlar!” [52]
Cenneti hak etmek için ihsanı şiar edinmeli, gecenin bir kısmını ve seher vakitlerini ibadet ve istiğfarla geçirmeli, muhtaç ve yoksulların mallarımız üzerindeki haklarını gözetmeliyiz. Gecemizi gündüzümüzü uzun kıyamlarla ve secdelerle anlamlı hale getirmeliyiz:
“Ama Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, Ahiret Günü'nde kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklardır, Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak: (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan insanlardı. Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı; ve sahip oldukları her şeyden (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara [53] hep pay ayırırlardı.” [54]
“Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak Rablerini anarlar.” [55]
“Bu, Allah'a inananlar için bir uyandır. Çünkü, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanları bütün menzillerin en güzeli beklemektedir: Kapıları ardına kadar açık, sonsuz mutluluk, esenlik bahçeleri, orada uzanıp dinlenecekler; ve her tür meyveyi ve içeceği, serbestçe isteyebilecekler, yanıbaşlarında yumuşak bakışlı, uyumlu eşler olacak. İşte bu, Hesap Günü için size verilen sözdür: Bu size vereceğimiz tükenmeyen nimetimizdir!” [56]
“Ve iman edip doğru ve yararlı işlerde bulunanlar, işte onlar, bütün yaratıkların en hayalılarıdır. Onların ödülleri Allah katında kendilerini bekler: içinden ırmaklar akan, sonsuza kadar kalacakları sınırsız nimet bahçeleri; Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah'tan: bütün bunlar Rablerini ürpertiyle hissedenler içindir.” [57]
Geçim endişesi bizi Allah'a ibadetten alıkoymamak, İslami toplum düzeninin toplantı saatlerinde alış verişi ve diğer meşguliyetlerimizi bırakıp ibadete koşmalıyız:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevî alış verişi bırakıp Allah'ı anmaya koşun: eğer bilirseniz, bu sizin yararınızadır. Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah'ı sıkça anın! Ama insanlar, dünyevi bir kazanç fırsatı veya geçici bir eğlence gördükleri zaman ona doğru koşup seni ayakta ve konuşur durumda bırakıverirler. De ki: Allah katında olan, bütün geçici eğlencelerden ve bütün kazançlardan çok daha hayırlıdır! Ve Allah rızık verenlerin en iyisidir.” [58]
Bize verildiğinde memnun kalmayacağımız bir şeyi infak, sadaka, zekat adına başkalarına vermemeliyiz. Çünkü bu samimiyetten yeterince nasiplenmemiş tutum; dürüsttü-ğün-erdemliliğin açık bir göstergesi olan eylemlerimizin boşa çıkmasına yol açabilir.
Unutmamalıyız ki, ancak bollukta ve darlıkta infak etmeyi kesintisiz bir şekilde sürdürerek Allah'ın rızasına ve cennete ulaşabiliriz. Tüm ibadetlerimizi gönül alçaltarak, tevazu, korku ve duyarlılık içinde yerine getirmeliyiz. Ticaret ve kazanma hırsı, bizleri, Rabbimizi zikretmekten, O'nun yolunda imkanlarımızdan harcama yapmaktan alıkoymamalıdır.
Ve gözlerin, kalplerin dehşete düşeceği Günden korkarak
Allah'ı kesintisiz olarak zikretmeli, O'na yakarmalıyız: Şeytan ve dostlarının kötülüklerinden korunabilmek ve Allah'ın rızasına ulaşabilmek için, namazı devamlı olarak ve kararlı bir şekilde kılmalı; ibadetlerimizi hak sahiplerine maddi imkanlarımızdan harcamak suretiyle takviye etmeli, ibadetlerimizin etkisini kıracak, manevi havasına halel getirebilecek davranışlardan kaçınmalıyız:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan sizin için bitirdiğimiz ürünlerden başkaları için harcayın; ama harcamak için, size verildiğinde küçümser şekilde bakışlarınızı çevirmeden kabul etmeyeceğimiz bayağı şeyleri seçmeyin. Ve bilin ki Allah kendine yeteredir, her zaman övgüye layık olandır.” [59]
“Yardımları açıktan yapmanız güzeldir; ama muhtaca gizlice vermeniz sizin için daha hayırlı olur ve günahlarınızın bir kısmım bağışlatır. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” [60]
“Servetlerini Allah rızası için gece ve gündüz, gizlice ve açıkça harcayanlar, mükafatlarını Rablerinin katında göreceklerdir; onlara ne korku vardır, ne de üzülürler.” [61]
“O muttakîler ki hem bolluk hem de darlık zamanında Allah yolunda harcarlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever. Ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine başka türlü bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar -zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir? ve her ne zulüm işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler. İşte bunlar, mükafat olarak Rablerinden bağışlanma ve mesken olarak içlerinden ırmaklar akan hasbahçeler bulacaklar: gayret gösterenler için ne güzel bir mükafat!” [62]
“Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler ve şöyle derler:
“Ey Rabbımiz! Sen bunların hiç birini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!”
“Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen, kuşkusuz, onu bu dünyada alçaltmış olursun: ve bu zalimler, hiçbir yardımcı da bulamazlar.”
“Ey Rabbimiz! Biz imana çağıran bir ses duyduk:
“Rabbinize iman edin!” Ve böylece imana geldik.
Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!
Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsm!” [63]
“Ve sen, ey Peygamber, gönül alçaltarak, korku ve duyarlılık içinde, sesini yükseltmeden sabah akşam Rabbini an ve sakın umursamaz kimselerden olma. Bil ki, Rabbine yakın olanlar O'na kulluk yapmaktan asla kibre kapılmazlar; ve O'nun sınırsız yüceliğini övgüyle anar ve (yalnızca) O'nun önünde yere kapanırlar.” [64]
“Onlar ki, namazlarında devamlı ve kararlıdırlar, kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkalarının yararına harcarlar.” [65]
“İçlerinde yalnız kendi ismi anılsın diye Allah'ın yükseltilmelerine izin verdiği evlerde O'nun kudret ve yüceliğini sabah akşam dile getiren öyle kimseler vardır ki, bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı Allah'ı anmaktan, namazda devamlı ve duyarlı olmaktan, arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilir; boyleleri kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Gün'den korkarlar. Ve ancak boyleleri Allah'ın kendilerini yapıp ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve onlara, lütuf ve cömertliğinden, hak ettiklerinden de fazlasını vereceğini umabilirler; çünkü dilediğine hesapsız rızık bahşeden yalnızca Allah'tır.” [66]
“İmdi, insana emrettiğimiz fiillerin en güzellerinden biri anne-babasma karşı iyi davranmasıdır. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu; annesinin onu taşıması, onun anneye bağımlılığı otuz ayı buldu. Nihayet tam olgunluğa erişip kırk yaşına vardığında o dürüst ve erdemli biri olarak şöyle yakarır:
“Ey Rabbim! Bana ve anne-babama lütfettiğin nimetler için ebediyyen şükretmemi ve Senin kabulüne mazhar olacak şekilde doğru ve yararlı şeyler yapmamı nasip et; benim soyuma da iyilik bağışla. Gerçek şu ki pişmanlık içinde Sana döndüm: elbette ben Sana teslim olanlardanım.”
“Onlar öyle kişilerdir ki, Biz yaptıklarının iyilerini kabul ederiz ve kötü fiillerini görmezden geliriz: onlar, kendilerine bu dünyada verilen doğru sözün tutulmasıyla cennet sakinleri arasında katılacaklardır.” [67]
“Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. Kural olarak, başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce sahiplenip başka insanlardan uzak tutar.
Ancak namazda bilinçli olarak Allah'a yönelenler böyle değildir, (ve) namazlarında devamlı ve kararlı olanlar; ve şunlar: malları üzerinde (muhtaç insanların) hak sahibi olduğunu kabul edenler, (yardım) isteyenlerin ve (hayatın güzel şeylerinden) yoksun bulunanların; ve Hesap Günü'nü(n geleceğini) tasdik edenler; ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar, zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini (tam) bir güven içinde hissedemez.
Ve iffetlerine karşı duyarlı olanlar, eşleri, yani (nikah yoluyla) meşru şekilde sahip oldukları dışında (isteklerini frenleyenler;) çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar, ama o (sımr)m ötesine geçmek isteyenler, gerçekten haddi aşanlardır; emanetlere ve ahitlere riayet edeneler; ve şahitlik yaptıkları zaman kararlı duranlar; ve namazlarını (bütün dünyevi endişelerden) uzak tutanlar. İşte bunlardır (cennet) bahçelerinde ağrılanacak olanlar!” [68]
Bilerek ya da bilmeden işlediğimiz hatalarda ısrar etmemeliyiz, gece ibadetlerimizde ve seher vakitlerinde kalplerimizin derinliğinden gelen bir yakarışla hemen tevbe ederek hak yola geri dönmeliyiz ki Rabbimiz bizi bağışlayıp ebedi nimetler yurdu olan cennetlere koysun:
“Ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine başka türlü bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir? ve her ne zaman (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler. İşte bunlar, mükafat olarak Rablerinden bağışlanma ve mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçeler bulacaklar; gayret gösterenler için ne güzel bir mükafat!” [69]
“Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, öte dünyada kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar; Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı; bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı ve sahip oldukları her şeyden yardım isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay ayırırlardı.” [70]
Dar zam.anda Allah'ın dininin temsil ettiği değerlerin yeryüzünde yücelmesi için çalışan öncülerle güç birliği yapmalıyız. Nihai kurtuluşa erebümek için imanı kalbimize silinmez bir şekilde yazmalı, gerekirse Allah için kötülük diyarından hicret etmeli, rükû edenlerle-secde edenlerle birlikte hareket ederek savaşa, çıkmalı, insanlar arasında Rabbani şiarları gözeterek iyiliği yaygınlaştırnıa kötülüğü engelleme hususunda sorumluluk hissetmeliyiz; ibadet ve tevbe yoluyla günahlarımızdan arınmalı, Vaad edilen büyük ödüle kavuşablln için mallarımızla canlarımızla tüm imkanlarımızla hak yolda, mücadele etmeliyiz:
“İsa, onların hakikati inkar ettiklerinin farkına varınca sordu: “Kim Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?” Beyazlara bürünmüş olanlar cevap verdi: 'Biz Allah yolunda senin yardımcıların olacağız! Biz Allah'a inanırız. Sen de şahit ol, biz O'na teslim olmuşuz.”
“Ey Rabbimiz! Yücelerden indirdiklerine iman ediyor ve bu Elçi'ye tâbi oluyoruz; o halde bizi hakikate şahitlik yapanlarla bir tut!” [71]
“Bir tek hacılara su vermeyi ve Mescid-i Harâm'ı onarıp gözetmeyi, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıp Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren birifnin üstlendiği görevlerle bir mi tutuyorsunuz? Bu görevler Allah katında hiç de denk değildir. Ve Allah bile bile zulmeden topluluğa asla hidayet etmez. “Ama inanan, zulüm ve kötülük diyarım terk eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla her türlü çabayı gösteren kimselere gelince, Allah katında en yüksek onur payesi onlarındır; ve onlardır, (sonunda) kazanacak olan!” [72]
“Yardımlaşmayı, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların çoğunda hayır yoktur; ve bütün bu güzel eylemleri Allah'ın rızasını kazanmak için yapana zamanı geldiğinde büyük bir mükafat vereceğiz.” [73]
“Böylece bu ganimetlerin bir kısmı zulüm ve kötülük diyarını terk etmiş olanlar arasındaki yoksullara verilecektir: yurtlarından ve mülklerinden sürülmüş, Allah'ın lütfunu ve rızasını arayan ve Allah'a ve Elçisi(nin dâvası)na yardım edenler: sözlerinde duranlar işte onlardır!”[74]
“Oysa, Elçi ve o'nunla aynı inancı paylaşan herkes (Allah yolunda) mallarıyla, canlarıyla zorlu çabalar ortaya koymaktadır; işte (öte dünyada) en üstün armağanlara kavuşacak olan kimseler böyleleridir, sonu gelmez mutluluğuğa erişecek kimseler de bunlardır! Allah içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı, yerleşip sonsuza kadar yaşayacakları hasbahçeler hazırlamıştır onlar için; işte en büyük bahtiyarlık budur!” [75]
“Bilesiniz ki, Allah yolunda savaşan, Öldüren ve öldürülen müminlerden Allah canlarını mallarım satın almıştır; hem de karşılığında onlara cenneti vaad ederek: Bu O'nun, yerine getirilmesini Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da bizzat güvence altına aldığı bir vaattir. Kimdir verdiği sözü Allah'tan iyi tutan?” “Sevinin öyleyse, O'nunla böyle bir alış veriş yaptığınız için; çünkü budur en büyük bahtiyarlık!” “Bu, ne zaman bir günah işleseler, hemen tevbe ve pişmanlık içinde Rablerine yönelen kimselerin bahtiyarlığıdır; O'na yürekten kulluk edenlerin; O'nu coşkuyla övenlerin; ve O'nun hoşnutluğunu aramaya durmaksızın devam edenlerin; ve O'nun önünde eğilen; O'nun önünde küçülerek yere kapananların; doğru ve güzel olanın yapılmasını önerip, eğri ve kötü olanın yapılmasına engel olanların; ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerin bahtiyarlığı, Öyleyse ey Peygamber, Allah'ın bu vaadiyle müjdele, bütün o müminleri.” [76]
“Unutmayın ki, Allah'a yakın olanların korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyeceklerdir. Onlar, imana erişip Allah'a karşı hep bilinçli ve duyarlı kalmaya çalışan kimselerdir. Onlar için hem bu dünya hayatında hem de sonraki hayatta müjdeler var. Ve Allah'ın vaadlerinde asla bir değişme olmayacak (olduğuna göre), işte budur en büyük zafer, en büyük başarı!” [77]
“Şunu bil ki, gerçek müminler, yalnızca, Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler ve bu konuda bütün şüphelerden uzak duranlardır; ve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir: İşte onlardır sözlerinde duranlar!” [78]
“Gerçek şu ki Allah yalnızca kendi dâvası uğrunda, sağlam ve yekpare bir bina gibi, kenetlenmiş saflar halinde [79] savaşanları sever.” [80]
Biz mü'minler dünyanın hayatının doğal bir sonucu ya da ilahi imtihanın birer unsuru olan ölüm tehlikesi, açlık, iflas ve Allah yolunda şehadet gibi musibetlere, bütün kalbimizle kılacağımız namaz ve sabır nimetleriyle bilinç hazırlığı yapmalıyız; ki bağlılığımızı yolunda sarf edeceğimiz harcamalar ve türlü fedakarlıklarla gösterebileceğimiz Rabbimizin vaad ettiği sonsuz nimetlere kavuşabilelim.
Dünya ahiret ikileminde gözümüzü, gönlümüzü her zaman bizim için daha hayırlı ve kalıcı olan öte dünyanın nimetlerine dikmeli, geçici zevklerin cazibesine kendimizi kaptırmadan bir emanet olan canımızı Rabbimize ak bir alınla teslim etmeliyiz:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir. Allah yolunda öldürülenlere “Ölü” demeyin: Hayır onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz. Muhakkak ki ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alınteri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele: ki, onların başına bir musibet gelince, 'Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz derler. İşte Rabbinin nimetleri ve lütfü onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır!” [81]
“De ki: Size o dünyevi zevklerden daha hayırlı olan şeyleri haber vereyim mi? Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için Rableri katında, mesken olarak içinden ırmaklar geçen hasbahçeler, temiz eşler ve Allah'ın güzel kabulü vardır. Ve Allah, kullarının kalplerindeki her şeyi görür. Ey Rabbimiz! “Sana inanıyoruz, bizi affet, günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından emin kıl” diyenlerin: Zorluklara sabredenlerin ve sözlerini tutanların, Rablerine yürekten -bağlı olanların, servetlerini Allah yolunda harcayanların ve bütün kalpleriyle af dileyenlerin.” [82]
Ahiret Günü'nün şiddetinden emin olmak için, verdiğimiz sözlerimizi yerine getirmeliyiz; Allah'ın rızasını kazanabilmek için bollukta ve darlıkta ihtiyaç sahiplerine, onlardan herhangi bir teşekkür beklemeden infakta bulunmalıyız:
“Gerçek erdem sahipleri onlarıdır ki, sözlerini yerine getirirler ve şiddeti yayılıp genişleyen bir Gün'ün korkusunu duyarlar. Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun,[83] muhtaçlara, yetimlere ve esirlere [84] yedirirler, ve kendi kendilerine konuşurlar:
“Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz: doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün'de Rabbimize (vereceğimiz) hesabın korkusunu duyuyoruz!” [85]
Ahiret Günü'ne yakincn iman etmeliyiz ki, namaz ve zekat gibi benliğimizi diri tutan ibadetlerimizi yapmaya gücümüz olsun; dünyada hidayet üzere kalabilelim ve ebedi nimetler yurdunda kurtulanlar arasında yer alabilelim:
“O inananlar ki, salâtta devamlı ve duyarlıdırlar, arınmak için verirler [86] ve ahirete de yürekten inanırlar.” [87]
“Onlar ki namazlarında kararlılık gösterir ve karşılıksız yardımda bulunurlar; çünkü onlar içlerinde öteki dünyaya kesin bir inanç besleyenlerdir. İşte Rablerinin gösterdiği doğru yol üzerinde olan ve dolayısıyla nihaî mutluluğa erişecek olanlar bunlardır” [88]
Allah'tan saygı ile korkmalı, Kıyamet Saati'nin dehşetini düşünerek yaşamalıyız: Kalplerin ve gözlerin dehşetten döneceği o Gün'den çekinmeliyiz; ticaret ve. kazanma hırsı bizi namazı gereğince kılmaktan, infak etmekten alıkoymamalıdır:
“O bilinçli, duyarlı kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler.” [89]
“İçlerinde yalnız kendi ismi anılsın diye Allah'ın yükseltilmesine izin verdiği evlerde [90] O'nun kudret ve yüceliğini sabah akşam dile getiren öyle kimseler vardır ki, bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı [91] Allah'ı anmaktan, salâtta devamlı ve duyarlı olmaktan, arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilir; böyleleri kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Gün'den korkarlar, ve ancak böyleleri Allah’ın kendilerini yapıp ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve onlara, lütuf ve cömertliğinden, hak ettiklerinden de fazlasını vereceğini (umabilirler); çünkü dilediğine hesapsız rızık bahşeden yalnızca Allah'tır.” [92]
Meleklere imanı, Allah'a, peygamberlere, kitaplara imanın ayrılmaz bir cüzü olarak bilip, öylece iman etmeliyiz:
“Elçi ve onunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından ona indirilene inanırlar: Hepsi, Allah 'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmazlar [93] ve:
“İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin” derler.” [94]
“Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve peygamberlere inanan, servetini kendisi için ne kadar kıymetli olsa da akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, yardım isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve andırıcı malî yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve gerçek erdem sahipleri söz verdiklerinde sözlerim tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: işte onlar sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.”[95]
Tümünün Rabbimizin katından olduğu bilinciyle muhkem-müteşabih ayetler arasında ayrım gözetmeden iman etmeliyiz. Kafaları karıştırmak, keyfi anlamlar yüklemek amacıyla müteşabih ayetlerdeki benzetmeleri fitne ayartı konusu yapan yarım gönüllülere benzememeliyiz:
“İlahi kelâmın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahî kelâmı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştıracak şeyler bulmak için ve ona keyfi anlamlar yüklemek amacıyla ilahî kelamın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: Biz ona inanırız; ilahî kelamın tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.” [96]
Allah'a teslim olmuşluğumuzdan dolayı, bütün peygamberlere ve Rabbimizin onlara, indirdiklerine hiçbir ayrım yapmaksızın iman etmeliyiz:
“Deyin ki: Biz Allah'a inanırız; ve bize indirilene; ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onların soyundan gelenlere indirilene; ve Musa'ya, İsa'ya ve Rableri tarafından (diğer) tüm peygamberlere tevdî edilmiş olana inanırız; onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve biz O'na teslim olanlarız.” [97]
“İbrahim, ne bir Yahudi ne de Hristiyan idi, ama kendini Allah'a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş biriydi; ve O'ndan başka bir şeye ilahlık yakıştıranlardan değildi.” [98]
Allah'ın elçilerine indirdiği mesajlara karsı tasdik tavrı önceliğimiz olmalıdır; biz bütün tavır ve davranışlarımızda Rabbimizin bizim için seçip temiz kıldığı dinin şahitleri olmalıyız:
“Allah'a ve Elçisi'ne inananlar, işte onlar hakikate sahip çıkan ve Allah'ın huzurunda (ona) tanıklık edenler; böylece onlar ödüllerini ve nurlarını elde edecekler! Hakikati inkara ve mesajlarımızı yalanlamaya şartlanmış olanlara gelince, onlar yakıcı ateşe mahkum olanlardır!” [99]
Aklımızı hikmetli bilgilerle takviye ederek, derin bir kavrayış yeteneği kazanmalıyız. Doğru kararlara varmayı engelleyebilecek şeytanların telkin ettiği karanlık kuruntulara, bizi sürüklemek istedikleri sapkınlığa, idraklerimizi gölgelendiren vesveselere karşı Kur'an'la tekamüle ulaşan, hikmetle düşünen bir kalp sayesinde direnebiliriz. Bir konuda karar verirken yüzeysel hareket etmemeliyiz. Mesela bizi fakirlikle korkutarak cimriliğe teşvik eden şeytanların telkinlerine aldırış etmeden Allah için infak etmeliyiz:
“Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenliğinde sınırsızdır, her şeyi bilendir. Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlamışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.” [100]
“Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olan kimseler, içlerinde Şeytan'ın esinlediği karanlık bir kuruntu uyanacak olsa O'nu anıp akıllarını başlarına toplarlar ve hemen olup biteni açık biçimde kavramaya başlarlar. Kendi inançsız kardeşleri onları sapıklığa sürüklemek isteseler bile. Sonra doğru olan neyse onu yapmaktan geri kalmazlar.” [101]
Utanç verici, yüz kızartıcı suçlardan, günahlardan gizli de olsa açık da olsa kaçınmalı, kul hakkına girmekten imtina etmeli, Allah'ın ayetlerinden başka yol aramamalıyız.
Büyük günahlardan ve kitapta utanç verici, yüz kızartıcı suçlar arasında yer alan [ahşadan sakınmalıyız. Kendimizi sütten çıkmış ah kaşık gibi takdim etmemeliyiz; takvamızın yaralanmasına sebep olmamalıyız. Çünkü ne kadar imanlı olursak olalım yaratılışımızdan gelen zayıflıktık lafımızdan dolayı, hatalar yapmamız mümkündür:
“De ki: Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günahın her çeşidini, başkasının elindekine haksız yere göz dikmeyi, Allah'tan başkasına -hakkında hiçbir delil indirmediği halde- tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah'a izafe etmenizi yasaklamıştır.” [102]
“Büyük günahlardan ve çirkin fiillerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de bilsinler ki Rabbin bağışlamada cömerttir. O, sizi toz-topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir; o halde kendinizi saf ve temiz görmeyin; çünkü O, kimin Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıdığını en iyi bilendir.” [103]
mahman'm has kullarından olabilmek için, harcamalarımızı saçıp savurmadan-cimrilik de yapmadan, dengeli bir ikilde yapmalıyız. Yeryüzünde tevazu ile yürümeli, dar kafalı insanların yanında konaklamamak, vakarımızdan bize kayıplar yaşatabilecek insanlarla lafa dalma/nalıyız.
Zamanımızı en verimli bir şekilde kullanmalıyız. Gündüzü güzel işlerde tebliğ ve şahitlikle, gecenin bir kısmını kıyanı halinde, ruhu ve secdelerle, geçirmeliyiz; cehennem azabını bizden uzak tutması için Allah'a ortak koşmadan yalvarıp yakarmalıyız. O'nun dokunulmaz kıldığı cana kıymamalı, zinaya yaklaştıran işlerden uzak durmalı, günaha bulaşmamalıyız. Bilmeliyiz ki, günaha batmış olan kimselerin Kıyamet Günü'nde çekeceği azap kat kat artacak, hor ve hakir bir vaziyette sonsuza dek kalacaklardır:
“Rahman'ın has kullan ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, sadece selam! derler.”
“Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar.”
“Ve onlar ki, “Ey Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır” derler.”
“Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu bilirler.”
Ve onlar ki, Allah'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukuki bir gerekçe olmadıkça Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü bilirler ki, bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla kalmayacak, fakat Kıyamet Günü'nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır.” [104]
Dünyevi kayıplarımız olsa bile, kendi aleyhimize sonuçlansa bile yalan yere şahitlik etmemeliyiz. Boş şeylerle uğraşan kimselere rastladığımızda, onlara takılmamak, yanlarından vakarla geçip gitmeliyiz. Gözümüzü, gönlümüzü, kulağımızı ve bütün duyargalarımızı Allah'ın ayetleriyle meşgul etmeliyiz. Ciddi sorumluluklar yükleyen Kur'an'a karşı gevşek davranmamalı ve çocuklarımızı ümmete önderlik edecek nesiller olarak yetiştirmeliyiz;
“Onlar ki, yalan ve asılsız olanlardan yana şehadet etmezler, boş ve anlamsız şeylerle uğraşan kimselere rastladıkları zaman yanlarından vakarla geçip giderler. Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, korlerin ve sağırlardn yaptığı gibi düşünüp anlamadan onların üzerine üşüşmezler. Ve onlar ki “Ey Rabbimiz! Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahset; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap” diye niyaz ederler. İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü cennette üstün bir makamla mükafatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidalarıyla karşılanacak olan kimselerdir! ve onlar orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir; bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam!” [105]
Erdemliliği, dürüstlüğü önce kendimiz şiar edinmeliyiz; bunun gereklerini ameli şahitliklerle ortaya koymalı, sonra başkalarına emretmeliyiz. Unutmamalıyız ki, amelin söze önceliği vardır; söylediklerimizle yaptıklarımız birbiriyle uyumlu olmalı, konuşmadan birine. söz vermeden önce iyice düşünmeli, tutamayacağımız sözler vermemeliyiz. Sözünde, durmamayı alışkanlık haline getirmek; Allah'ın tiksinti ile karşılayacağı kötü bir huydur; şunu hatırımızdan çıkarmamalıyız ki, bu kötü tutum sözleşmemize zarar verir ve ilahi gazabı çeker. Allah'ın bir insandan nefret etmesL bir hinısenin başına gelebilecek en kötü ukibetlır:
“Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayını öğütlüyotsunuz -hem ilahi kelamı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” [106]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor?” [107] “Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” [108]
Kardeşlerimize yapıcı, eleştirilerle emri bi'l-ma'ruf yapmalıyız; dünya sınavında sırf kendimiz değil, dürüst ve erdemli işler yapıp-yapmadıkları konusunda bütün insanlar yarışmacıdır. Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman etmenin gereği olarak iyiliği emretmeli, kötülüğü engellemeliyiz; hayırlı işlerde kardeşlerimizle birlikte haksız rekabete yol açmadan yarışmalıyız. Unutmamalıyız ki Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan muttakiler yarışın kurallarını ihlal etmezler. Biz de bilmeliyiz ki, yarışın kurallarını ihlal etmek amellerimizin boşa çıkmasına yol açacaktır. Bu yüzden yeryüzündeki imtihanımızda diğer müminlerle iyilik ekseninde yarışmalıyız ve yarış esnasında kalbimiz infak ve diğer salih ameller için tatlı bir heyecan duymalı, diğer yarışmacılara çelme takmadan, öne geçmek için başkalarının tepesine binmeden sürekli erdemli işlere koşmalıyız:
“Onlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarlar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar: işte bunlar dürüst ve erdemli kiıns eler dendir. Onların yaptığı hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır: çünkü Allah, Kendisine karşı sorumluluklarının bilincinde olanları iyi bilir.” [109]
“Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlılık içinde tutanlar, Rablerinin mesajlarına inananlar, Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi için de kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler: işte böyleleridir, hayırda yarışan kimseler ve bu konuda başka herkesi geçecek olanlar!” [110]
İyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğü engellemek konusunda mümin kardeşlerimize karşı kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Özellikle namazların kararlılıkla sürdürülmesi ve ibadetin gerektirdiği davranışların korunmasında, bir yükümlülük olarak ihtiyaç sahiplerine ödenmesi gerekenlerin ödenmesi konusunda dikkatli davranmalıyız. Özcesi; Allah'a ve Rasulü'ne itaatin bir gereği olarak, kadın-erkek bütün kardeşlerimize dostça yaklaşıp aramızdaki münasebeti iyilik temelinde kurup yaşatmalıyız:
“Erkek ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınlarıdır, (hep) iyi ve doğru olanın yapılmasını özendirir, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar; ve onlar namazlarında kararlı ve devamlıdırlar, armdırıcı yükümlülüklerini yerine getirir, Allah'a ve O'nun Elcisi'ne yürekten bağlılık gösterirler. İşte bunlardır, Allah'ın rahmetiyle kuşatacağı kimseler: muhakkak ki, doğru hüküm ve hikmetle yargılayan en yüce iktidar sahibidir Allah! inanan erkeklere ve kadınlara, içinde yerleşip kalacakları, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler vaad etmiştir. O; ve o esenlik dolu ebedi bahçelerde güzel ve ferah evler ve hepsinden daha üstünü de Allah'ın hoşnutluğu, hoşça kabulü, İşte budur, en büyük/en yüce bahtiyarlık!” [111]
Zulüm ve baskı diyarından hicret etmek gibi yüce amaçlarla yerini yurdunu terk eden müminleri barındırmak Allah'a karşı görevlerimizin bir parçasıdır. Ayrıca baskı altında yaşamak zorunda bırakılan kardeşlerimizin haklarını gözeterek yardım ellerimizi uzatmak imanımızın bir gereğidir; ve unutmamalıyız ki, eğer kafirlere karşı dayanışma içinde olmazsak yeryüzünün fitne-fesada boğulması kaçınılmazdır:
“Öte yandan imana erişen, zulmün egemen olduğu diyardan göç eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba gösterip duran kimselere ve onlara kol kanat açıp, yardım edenlere gelince; işte bunlar sahiden birbirlerinin dostu ve hamileridir. Fakat inanmış oldukları hâlde sizin beldenize göç etmemiş olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden hiçbir bakımdan siz sorumlu değilsiniz, tâ ki sizin yanınıza göç edecekleri vakte kadar. Yine de, dinsel baskılara karşı sizden yardım isterlerse, onlara yardım elinizi uzatmaktır size düşen, yeter ki bu yardım kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmasın; çünkü Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.
Bütün bunlarla birlikte, unutmayın ki hakkı inkara şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de birbirinizle öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşalık baş gösterecektir.
“Ve o imana erişen, zulmün hüküm sürdüğü diyardan göç eden ve Allah yolunda elinden gelen her tür çabayı gösteren kimselerle onlara kol kanat gerip yardım eden kimseler; işte bunlardır, gerçekten inanan kimseler! Günahlarından bağışlanma ve çok kutlu bir rızık beklemektedir onları.” [112]
Dualarımızda ve ibadetlerimizde bencil davranmamalı, bir ümmetin parçası olduğumuzu unutmadan tüm kardeşlerimiz için yakarmalıyız. Ümmet bilincini diri tutmak ve insanlar arasında adaleti ikame etmek için dayanışma içinde olmalıyız. Bunun için namazlarımızı birlikte kılmaya özen göstermeliyiz; namazı bireysel alana hapsetmemeli, toplumsal alana taşımalıyız ve zekat gibi mali yükümlülüklerimizi yerine getirerek takviye etmeliyiz:
“Rahman Rahim Allah'ın adı ile. Her tür övgü yalnızca Allah'a özgüdür, bütün âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Hesap Günü'nün Hâkimi. Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, nimet bahsettiklerinin yoluna; gazabına uğrayanların ve sapkınla-rınkine değil!” [113]
“Namazda dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardımda bulunan ve namazda rükû edenlerle birlikte rükû edin.” [114]
Bize dinimizi tebliğ edip, onun en güzel örneklerini miras bırakan Peygamberimizin sünnetini diri tutarak, çizgi saptırmadan sürdürerek ona yapacağımız sözlü duaların gereğini fiili davranışlarımızla da ortaya koymalıyız:
“Allah ve melekleri, şüphesiz Peygamberi desteklerler: halde ey iman etmiş olanlar, siz de onu destekleyin ve kendinizi onun rehberliğine tam bir teslimiyetle terk edin!” [115]
Yüce Allah'ın bize tütüfta bulunarak verdiği imkanları gösteriş yapmak ve başkalarından Övgüler işiterek böbürlenmek için değil; gönül incitmeden, başa kakmadan nihai karşılığını Ahiret Günü'nde beklemek üzere infak etmeliyiz. Aksi takdirde kazandığımız sevaplar sıfırlanarak bir işe yaramayacaktır:
“Allah yolunda mallarım harcayan ve sonra iyiliklerini başa kakıp muhtaç kişinin duygularını inciterek bu harcamalarının değerini düşürmeyenler mükafatlarını Rableri katında bulacaklar; onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü. Gönül ahcı bir söz ve başkasının eksiğini gizlemek, peşinden incitmenin geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır: ve Allah Kendine yeterlidir, tahammül hum sahibidir” [116]
Dünya hayatının geçimi olarak verilen nimetleri ebedi sanarak bağlanmamalıyız. Çünkü Allah'a güven bağlayanlar için asıl olan Ahiret yurdudur. Ahiret bilinci ise. hem kendimizle hem de başka, insanlarla ilgili alacağımız kararlarda, sorumlu davranmamızı gerektirir. Bu nedenle bağışlanmaz büyük günahlardan kayasız tıklardam kaçınarak, namazı ve gereklerini. yerine getirerek, bütün işlerimizi, ümmetin-insanlığın, ortak meselelerini danışma ile karara bağlamalıyız. Çünkü diktatörlük ve dayatmalarla, başkalarının kaderi hakkında, harara varmak onların şahsiyetini hiç, saymaktır, saygısızlıktır; hem de toplumsal bütünlüğün, siyasal katılımın sevgisaygı temelinde yükselebilmesi için istişare ile, şura ile karara varmalıyız:
“Unutmayın ki, size ne verildiyse bu dünya bayatından geçici bir zevk almanız içindir, Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Bu ödül, iman eden ve Rablerine güvenenler içindir: bağışlanma?, günahlar ve hayasızlıktan ve öfke bastığında da kolayca affedenler için; Rablerinin çağrısına karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar için; ve bütün ortak meselelerini aralarında danışma ile karara bağlayanlar için ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar için; ve bir zorbalıkla karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar için” [117]
Birbirleriyle sorunları, anlaşmazlıkları olan kardeşlerimizin arasını düzeltmek, bağlı bulunduğumuz ilahi hukukun gereklerindendir. Kardeşlerimiz arasındaki- anlaşmazlıklara körükleyerek, büyüterek değil, dostça yaklaşmalıya ve sorunları, bir kar topu gibi büyümemesi için özel birimler oluşturarak çözmeliyiz. Allah'ın rahmetine h/yık olabilmek için, O'ndan çekindiğimizin bir göstergesi olarak, çevremizdeki müminler arası ilişkilerde yaşanan sorunları derinleşmesine izin vermeden çözmede duyarlı davranmalıyız:
“Bütün müminler kardeştir. O halde, her ne saman araları açılırsa ik kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.” [118]
Bazı yoksunluklar yaşa sak bile, kardeşlerimizin sahip olduğu nimetleri kıskanıp çekememezlik etmemeliyiz; aksine her zaman onları ı'sar ahlakı gereğince kendimize tercih etteliyiz. Bu, Allah'a karşı sorumluluğumuzun en. güzel göstergelerinden biridir. Çünkü en büyük başarı olan Rabbani rızayı elde etmek, aç gözlülükten ve cimriliğe yol açan hırstan korunmakla mümkündür:
“Onlardan önce [119] bu yöreyi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olanlar arasındaki yoksullara da ganimetin bir kısmı verilecektir, bir sığınak arayışı içinde kendilerine gelenlerin hepsini seven ve başkasına verilmiş olanlara karşı kalplerinde hiçbir haset olmayan, aksine kendileri yoksulluk içinde bulunsalar bile diğerlerini kendilerine tercih edenler; [120] işte böyleleri, aç gözlülükten korunanlardır, onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar!”[121]
Müminler güzel filizler veren bir tohum gibidir; bu filizden çıkan ürünler kardeşlerimizi sevindirirken, kafirleri şaşırtır öfkelendirir: îmanın gönüllerde ve çevremizde verdiği ürünler olan ibadet ritüellerini kafirleri öfkelendirse bile kararlı, tavizsiz bir şekilde sürdürmeliyiz. Çünkü salih ameller ilahi mağfiret ve büyük mükafatın bir güvencesidir. İnsan ilişkilerinde kafirlere karşı onurlu, müminlere karşı alçak gönüllü, merhametli bir yaklaşım sergilemeliyiz:
“Muhammed, Allah'ın Elçisi'dir; ve sadakatle onun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, ama birbirlerine karşı [122] merhamet doludurlar. Onların namazda eğilerek ve yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. [123]
Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsilleridir: onlar filiz veren bir tohum gibidirler, sonra Allah o filizi güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve sonunda kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin...
“Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. Ama onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir.” [124]
İyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğü engellemeye çalışmak; tıpkı Allah'a hama etmek, oruç tutmak, rukü-secde etmek, namaz kılmak, yüce bir amaçla seyahate çıkmak gibi bir ibadettir. Bütün işlerimizin hesabının Allah'a, ait olduğu bilincini kuşanması gereken biz müminler, elimizdeki en küçük imkanları ve mümkünse iktidar olanaklarını bu görevi yerine getirmek için seferber etmeliyiz.. Eğer cennette “Selam veya müjde” temennileriyle karşılanmak istiyorsak, Allah'ın sınırlarına riayet etmeli, bu sınırları aşmak isteyen zorbalara karşı mücadele etmeliyiz'
“Bilesiniz ki, Allah yolunda savaşan, öldüren ve öldürülen müminlerden Allah canlarını maliarım satın almıştır; hem de karşılığında onlara cenneti vaad ederek. Bu O'nun, yerine getirilmesini Tevrat'ta. İncil'de ve Kurarı'da bizzat güvence altına aldığı gerçek bir vaattir. Kimdir verdiği sözü Allah'tan iyi tutan? Sevinin öyleyse, O'nunla böyle bir alış veriş yaptığınız için; çünkü budur en büyük bahtiyarlık!” “Bu ne zaman bir günah ışleseler, hemen; tevbe ve pişmanlık içinde Rablerine yönelen kimselerin bahtiyarlığıdır: O'na (yürekteni kulluk edenlerin; O'nu coşkuyla övenlerin; ve O'nıın hoşnutluğunu, aramaya durmaksızın devam edenlerin; ve “O'nıın önünde” eğilen,. Onun önünde küçülerek secdeye kapananların; doğru ve güzel olanın yapılmasını önerip, eğri ve kötü olanın yapılmasına engel olanların; ve Allah'ın koyduğa sınırları gözetenlerin (bahtiyarlığı), öyleyse, 'ey Peygamber, AHah'm bu vaadiyle müjdeh\bütün müminleri.” [125]
“O yardıma layık olanlar ki, kendilerini yeryüzünde egemen kılsak dahî salata devam, ederler, arınmak için verilmesi gerekeni verirler, yapılması iyi ve doğru olanı emreder, yanlış ve kötü olanı yasaklarlar; ama yine de, olup biten her şeyin sonuncu Allah'a kalmıştır.” [126]
Cehennem azabından korunmak ue ebedi mutluluğu yakalamak istiyorsak; şirkin her türünden uzak durmalı, dualarımızda ve diğer ibadetlerimizde saf tevhid akidesine bağlı kalmalıyız. İnsanlarla ilişkilerimizde israf, cimrilik, zina, kibir gibi manevi hastalıklara, karşı tedbirli ve uyanık olmak kaydıyla, insanlara karşı alçakgönüllü bir tutum takınmalıyız:
“Rahman'm has kullan ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa sadece selam! derler. Onlar ki gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar. Ve onlar ki, “Ey Rabbimiz!' derler: 'cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır, gerçekten, o ne kötü bir yer. o ne kötü bir durak!” Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu bilirler. Ve onlar ki, Allah'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukuki bir gerekçe olmadıkça Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü bilirler ki, bunlardan .herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmakla kalmayacak. fakat Kıyamet Günü'nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakaîacaktır. Şu kadar ki, pişman olup doğru yola dönen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseler bunun dışındadır; bundan ötürü, önceki kötü hallerini Allah'ın iyi hallere dönüştürdüğü kimseler işte boyleleridir, çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. Zaten kim ki tevbe eder ve (sonra da) dürüstçe, erdemlice davranırsa, gereği üzere Allah'a yönelen işte odur.” [127]
Allah'ın rahmetine nail olabilmek için O'nun öğütlerini tutmalıyız; bunun için yeryüzündeki bütün varlıklar ve insanlar arasında dengeleri gözeten bir adalet bilinciyle hareket etmeliyiz. Buna bağlı olarak yakınlarımıza iyilikte bulunmalı, Allah'ın yasakladığı çirkin işlerden olabildiğince uzak durmalıyız. Yeryüzünde adaletin yara almasına, bozgunculuğa ve yozlaşmaya, sömürüye sebep olabilecek “Yalan yere şahitlik” gibi söz ve eylemlerden kaçınmalı, İslami vakarımızı korumak için her tür boş söz ve eylemden uzak durmalıyız:
“Onlar ki, yalan ve asılsız olandan yana şehadet etmezler; boş ve anlamsız şeylerle uğraşan kimselere rastladıkları zaman yanlarından vakarla geçip giderler.” [128]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akı! ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size böyle tekrar tekrar öğüt veriyor ki, böylece bütün bunları belki aklınızda turarsmız.” [129]
Biz müminler, insanlar arasında adaletin canlı tanıkları ve örnek numuneleri olmalıyız. Bunun için daima haktan yana olmalı, bütün işlerimizde ve bütün münasebetlerimizde adaleti gözetmeliyiz. Hatta düşmanlarımıza ve sevdiklerimize karşı dahi adaletle muamele etmeliyiz; duygularımızın- hislerimizin bizi zulme yöneltmesine izin vermemeliyiz:
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah'a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (daramş)tır. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [130]
İnsanların kusurlarını görünce hemen infiale kapılıp öfkelenerek telafisi imkansız hatalara düşmemeliyiz. Bu ilkeleri yeterince hayata geçiremezsek hemen iyilik yapanları seven Allah'tan bağışlanma dilemeliyiz. Bilmeliyiz ki; sadece öfkelerini yutanlar, bollukta ve darlıkta, infhk edenler, günahlarında ısrar etmeyenler cennete girebileceklerdir:
“Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında Allah yolunda harcama yaparlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever; ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine.(başka türlü) bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar zaten Allah'tan öaşka kim günahları affedebilir? ve her ne zulüm işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler. İşte bunlar, mükafat tak Rablerinden bağışlanma ve mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçeler bulacaklar: Gayret gösterenler için ne güzel bir mükafat!” [131]
Başkalarına haksızlık yapmamalıyız; haksızlıklara karşı mücadele ederken de hassas davranmalı, zulme bulaşmamalıyız. Yeryüzünde taşkınlık yapanları can yakıcı bir azabın beklediğini unutmadan kararlarımızı vermeli, davranışlarımızı düzenlemeliyiz, insan ilişkilerinde aslolan öfkelendiğimizde- sabretmek, bağışlamaktır. Düşmanlıkları dostluklara çevirebilmek için bize yapılan haksızlıklara tepkisiz kalmamalıyız; ancak hikmetli çözümler üreterek kötülüğü iyilikle savuştur/nalıyız:
“Unutmayın ki,i size ne verildiyse bu dünya hayatından geçici bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Bu ödül, iman eden ve Rablerine güvenenler içindir; bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve Öfke bastığında da kolayca affedenler içini.” [132]
“Ve onlar ki, Rablerınin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizlı-açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte, ahirette erişilecek olan nihaî huzurböyleierine özgüdür.” [133]
“Ama unutma ki, kötülüğü cezalandırma teşebbüsü de, bizatihi bir kötülük olabilir; o halde, kim düşmanını atfeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katandadır, çünkü O, zalimleri sevmez. Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez.” [134]
“Madem ki iyilik ile kötülük bir değil, sen kötülüğü.” daha güzel olan ile sav, bak, o zaman seninle arasındaki düşmanlık ulan kimse, eski bir dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır!” [135]
Bizimle din konusunda savaşa girişmeyen, bizi yerimiz-den-yurdumuzdan etmeye kalkışmayan müşriklere nezaketle ve adaletle davranmalıyız. Ama bizimle dinimiz hususunda savaşmaya kalkan, göçe zorlayan veya göçe zorlayanlara yardım eden kimselerle dostluk kurmak zalimlerle iş tutmaktır; onlara karşı iyilik yapma mecburiyetimiz yoktur;
“İnancmızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen inkarcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz: Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah, yalnızca, inancmızdan dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya başkalarının sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve içinizden onlara dostluk gösterenlere gelince, gerçek zalimler işte onlardır!” [136]
Zalim bir halkın elinde haklarından mahrum bırakıl-fnış, ölüm korkusu içinde yaşayan mustaz'af erkekleri, kadınları ve çocukları yeniden hürriyetlerine kavuşturmak için şeytanın dostlarıyla .savaşmak, mücadele etmeliyiz. Bu .kutsal mücadele esnasında şeytanların hile ve tuzaklarından korkmamalıyız. Çünkü onun planları sağlam bir iman taşıyan göğüslerde kolayca sönecek kadar zayıftır:
“Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve “Ey Rabbimiz! izi halkı zalim olan bu topraklardan kurtarıp özgürlüğe kavuştur ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz.” [137]
“İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytani güçler uğrunda. O halde Şeytan'm dostlarına karşı savaşın; Şeytan'm hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.” [138]
Bizi zahmetle karınlarında dokuz ay taşıyıp yirmi bir ay doyuran besleyen annemize; bize fedakarca iyilikte bulunan babamıza karşı şefkatle yaklaşmalıyız. Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak için anne-babamıza ve onlar kanalıyla bize verdiği nimetlere karşı, nankörlük yapmadan her fırsatta şükranlarımızı arz etmeliyiz. Ve onlara karşı takdir duygularımızı koruyabilmek, şefkat hislerimizi davranışlarımıza yansıtabilmek için Yüce Allah'tan dua ile yardım dilemeliyiz:
“İmdi, insana emrettiğimiz fiillerin en güzellerinden biri, anne-babasına karşı iyi davranmasıdır. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu; annesinin onu taşıması, onun anneye bağımlılığı otuz ayı buldu. Nihayet tam olgunluğa erişip kırk yaşma vardığında o, dürüst ve erdemli biri olarak, “Ey Rabbim!” diye yakarın.
“Bana ve anne-babama lütfettiğin nimetler için ebediyyen şükretmemi ve Senin kabulüne mazhar olacak şekilde doğru ve yararlı şeyler yapmamı nasib et; benim soyuma da iyilik bağışla. Gerçek şu ki pişmanlık içinde Sana döndüm: elbette ben sana teslim olanlardanım!”
Onlar öyle kişilerdir ki Biz yaptıklarının iyilerini kabul ederiz. Ve kötü fiillerini de görmezden geliriz: onlar, kendilerine (bu dünyada) verilen doğru sözün tutulmasıyla cennet sakinleri arasına katılacaklardır.” [139]
Başka insanlarla alay etmemeli, onları küçük düşürücü, karalayıcı, yaralayıcı, incitici lakaplar takmamalı ve müminlerin imanlarını da küçümsememeliyiz. İnsanların ayaklarının kaymasına yol açabilecek tutumlardan kaçınmalıyız; insan onurunu zedeleyici davranışlar başkalarının fıska yönelmesini tetikleyebilir. Bu yüzden imana zulüm karışmasına, amellerimizin zayi olarak sıfırlanmasına yol açabilecek kötü fiillerden uzak durmalıyız:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan başka insanları alaya alıp küçümsemesin: belki o alay edip küçümsedikleri kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın başka kadınları küçümseyip alaya almasın: onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi yaralayıcı, incitici lakaplar ile aşağılamayın: kişi iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; be (bu suçu işleyen, ama sonra pişmanlık duymayanlar -işte gerçek zalimler onlardır!” [140]
Müşriklerin bağlandıkları ilahları ve üstün değer olarak gördükleri değerleri eleştirirken ölçülü olmalıyız. Akıldan yoksun tepkilere yol açacak söz ve fiillerden kaçınmalı, tenkitlerimizin sövgüye varmasına kesinlikle izin vermemeliyiz. Aksi takdirde bilmeden-istemeden kışkırttığımız müşrikler, kin ve cehaletten dolayı kendilerine sevimli gözüken sövgülere-küfürlere başvurabilirler. Bu da tevhid-şirk mücadelesini asıl ekseninden saptırır, suni ve istenmeyen alanlara kaydırabilir:
“Onların Allah'tan başka yalvarıp sığındıkları varlıklara sövmeyin [141] ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allah'a sövmesinler: zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. [142] Ama zamanı geldiğinde onlar Rablerine döneceklerdir: O zaman Allah onlara bütün yaptıklarım en doğru şekilde anlatacaktır.” [143]
İnsanları Allah'ın yoluna hikmetle, belli bir plan-prog-ram ve hazırlıkla, güzel öğütlerle davet etmeliyiz. Davet esnasında insanlardan bize yönelebilecek haksızlıklara karşı, itidali elden bırakmadan, adaletle karşılık vermeliyiz: sabyetmenin daha hayırlı olduğunu göz Önünde tutarak, benzeriyle karşılık verirken bile, duygusal davranıp aşırıya kaçmamalıyız:
“Bütün insanlığı hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen Senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O'dur. Bunun içindir ki, tartışmada zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır.” [144]
Sabitler, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi, vahye Kur'an'dan önce muhatap olmuş Ehl-i Kitap'la mücadele ederken dikkatli davranmalıyız. Hz. Muhammed'den önceki peygamberlere kendilerini nispet eden Kitap Ehli ile hassas bir münasebet şekli tercih etmeliyiz. Onlarla öncelikle ortak noktalarımızı vurgula/nalıyız. Bunu yaparken de genelleme, indirgeme yönteminden kaçınmalıyız: Bir taraftan Ehl-i Kitab'ın müşriklerden farklı olduğunu bilmeliyiz; diğer taraftan inatla şirki, zulmü sürdürenlere şefaat kanatlarımızı indirmemizin doğru olmadığını zihnimizin bir köşesinde tutmalıyız:
“Geçmiş vahyin mensupları ile zulüm ve haksızlıktan uzak durdukları sürece en güzel şekilde tartışın ve deyin ki: Bize İndirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana da inanıyoruz: çünkü bizim ilahımız ile sizin ilahınız tek ve aynıdır ve biz hepimiz O'na teslim olmuşuz.” [145]
Akıl ve sağduyu sahibi müminler olarak Allah'a fıtrî mi sakla ve kelime-i sehadetle verdiğimiz sözleri tutmalı, insanlarla yaptığımız anlaşmalara da -sahih koşullan taşıması, zulümde yardımlaşmamak koşuluyla- riayet etmeliyiz. Allah'ın birleştirilmesini emrettiği din bağını, akrabalık bağlarını iyiliğe yönelik olarak korumalıyız. Çünkü bunlar bizi Rabbani rızaya ve cennete götürecek güzel hedeflerdir. Asık suratlı, çatık kaşlı Kıyamet Günü'nün kötülüğünden korunmak için ve ipeklerin, tahtların, gölgelerin, billur kaselerde sunulan içeceklerin bulunduğu cennete girebilmek için adaklarımızı yerine getirmede azami gayret göstermeliyiz.
İman ederken Allah uğrunda şehid olmayı da içeren sözlerimizden günün birinde sınanacağımızı unutmamalıyız. Çünkü Allah, yolunda üstün gayret gösterenlerle yalan söyleyenleri birbirlerinden ayırmak için dünya hayatında çeşitli imtihan vesileleri hazırlamıştır. Biz müminler olarak her zaman adanmıştık bilinciyle hareket etmeli, sadakatle imanımızın gereklerini yerine getirmeliyiz. Mesela ne kadar severek bağlanırsak bağlanalım, elimizdeki servetlerdenim kanlardan yoksulların, öksüzlerin, tutsakların barındırılması konusunda sorumluluk bilinci İle hareket etmeliyiz:
“Hem, sana Rabbinden her ne ki indirilmişse, hak olduğunu gören kimseyle bunu göremeyecek kadar kör olan kimse bir midir? Bu gerçeği yalnızca akıl ve sağduyu sahipleri hatırdan çıkarmazlar. Onlar ki Allah'la olan bağlantılarına sadakat gösterir, antlaşmalarını asla bozmazlar.”
“Ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu bağlan sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen o pek kötü hesaptan korkarlar.”
“Ve onlar ki, Rablerinin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine nzık olarak verdiklerimizden gizli-açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte ahirette erişilecek olan nihai huzur böylelerine özgüdür. Orada onların, atalarından, eşlerinden ve çocuklarından doğru yolu tutan kimselerle birlikte gireceği, huzurla dolup taşan ebedi hasbahçeler vardır ki, her kapısından melekler onların yanına varıp “Size selam olsun, çünkü siz iyilikle sebat ettiniz!” diyecekler. Hal böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel!” [146]
“Müminler arasında öylesi var ki Allah'ın huzurunda verdiği sözü her zaman yerine getirir; [147] kimi ölüme gitmek suretiyle ahitlerini yerine getirmiştir, kimi de kararlarından vazgeçmeden ahitlerini yerine getirmeyi beklemektedir. İnsan bu tür sınamalara tâbi tutulmaktadır ki Allah, sadakat gösterenleri sözlerini tutmalarından dolayı ödüllendirsin, iki yüzlüleri de -dilerse- azaba çarptırsın yahut pişmanlık duyarlarsa tevbelerini kabul etsin; şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, rahmet sahibidir!” [148]
“Gerçek erdem sahipleri onlardır ki, sözlerini yerine getirirler ve şiddeti yayılıp genişleyen bir Gün'ün korkusunu duyarlar. Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler, ve kendi kendilerine konuşurlar: “Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz: sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz: doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün'de Rabbimize vereceğimiz hesabın korkusunu duyuyoruz! Ve bu yüzden Allah onları o Gün'ün dehşetinden koruyacak, aydınlık ve sevinç verecektir.
Ve onları sıkıntılara karşı sabrettikleri için kutlu bir bahçe ve ipekten giysiler ile ödüllendirecektir. Orada sedirlere uzanacaklar ve ne yakıcı bir güneş, ne de şiddetli bir soğuk görmeyecekler, çünkü o bahçenin kutlu gölgeleri başlarını örtecek ve meyve salkımları kolayca alınacak şekilde yere doğru sarkıtılacaktır.”
“Onlar gümüşten kaplar ve kristale benzeyen kadehlerle karşılanacaklar -krital benzeri, ama gümüşten- ve hacimlerini yalnız kendileri tespit edecek. Ve cennette kendilerine zencefille tatlandırılmış bir fincan içecek verilecek, oradaki “Selsebil” isimli bir kaynaktan.”
“Ve onları ölümsüz gençlikler bekleyecek: gördüğün zaman saçılmış inciler sanacağın gençlikler; ve (nereye) baksan, yalnız kutsanmışhk ve aşkın bir düzen göreceksin. O (kutsanmış kimse)lerin üzerinde yeşil ipekten ve atlastan giysiler olacak: onlar gümüş bilezikler ile süslenecekler. Ve Rableri onlara en temiz içeceklerden ikram edecek. Ve onlara: “Bunlar sizin ödüllerinizdir, çünkü hayatta iken yaptığınız işler Allah'ın rızasını kazanmıştır!” denilecek” [149]
Allah'ın dininin özünde kötülük yoktur. Bu nedenle İslam'a girmeleri için insanları zorlamak doğru değildir, insanların doğru ile yanlış; tağuti düzenle Allah'ın hükümleri arasında seçim yapabilecekleri vasat^korumalıyız. Zaten Rabbinıiz, hayatın Özüne iki kutupluluğu bir tabiat olarak yerleştirmiştir. Hem hür irade ile kendi gelecekleri hakkında karar vermeleri, insanların en doğal hakkı olup, ilahi imtihanın sürekliliği açısından elzemdir:
“Dinde zorlama yoktur.” [150] Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır: O halde şeytani güçlere ve düzenlere uymayı reddedeneler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” [151]
“Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir.” Suçsuz yere bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir; bir insanın canım kurtarmak da bütün insanlığı diriltmek gibidir; hukuki bir meşruiyeti olmadan Allah'ın verdiği canı kimsenin almaya hakkı yoktur:
“Bu yüzden Biz İsrailoğulları'na bildirdik ki, cinayetin ve yeryüzünde fesadı yaymanın cezası olarak işlenmesi dışında eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayatı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz onlara [152] hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama, buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşit aşırılığa meyletmeye devam etti.” [153]
Bir mü'mini kasıtlı bir şekilde öldürmenin cezası, ebediyyen cehenneme kapatılmak gibi son derece ağır bir cezadır. Hatâen öldürme dahi, ağır bedeller ödemeyi gerektirir:
“Ve onlar ki, Allah'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukukî bir gerekçe olmadıkça Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü bilirler ki bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla kalmayacak, fakat Kıyamet Günü'nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır.” [154]
Öncelikle erkek müminler olarak iffetimizi korumak için gözlerimizi haramdan çevirmeliyiz; mümin kadınlar da hem gözlerini harama karşı korumalı, hem de başörtülerini yakalarını kapatacak şekilde bağla/nalıdır. Mümin hanımlar cazibe ve güzelliklerini namahrem insanlara göstermemelidir. Bunun için kendiliğinden görünen kısımlar hariç, bütün bedenlerini örtmelidirler:
“İnanan erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun olan davranış tarzı budur. Ve şüphesiz Allah onların iyi ya da kötü işledikleri her şeyden haberdardır.” İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; örfen görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, cazibelerini ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarım yere vurmasınlar. Ve siz, ey müminler hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp Allah'a yönelin ki kurtuluşa, esenliğe erişesiniz.” [155]
İnsanların mallarını haksız yollarla ele geçirip yemek “Karınlarına cehennem ateşi doldurmuş olmak” gibi dehşet verici bir meselle anlatılmıştır:
“Yetimlerin mallarını günahkarca yiyip bitirenler, sadece karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Çünkü öteki dünyada yakıcı bir ateşe mahkum olacaklar.” [156]
İzin almadan başkalarının evine girmemeliyiz; eğer davet edilmediysek, buyur edilmediysek geri dönmeliyiz. Bir eve girebilmek için, oranın sahiplerinden randevu almak medeni ilişkilerdeki en temel kurallardandır:
“Siz ey imana erişenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selam vermeden girmeyin. Eğer karşılıklı haklarınızı dikkate alacak olursanız bu öğüt sizin kendi iyiliğiniz içindir. Öyleyse, evde kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size “Dönün” denirse dönün. Bu sizin töhmet altına girmemeniz için en uygun davranış tarzıdır, çünkü Allah edip eylediğiniz her şeyi bilir.
Öte yandan içinde oturulmayan ama kamusal amaçlarla kullanılan evlere girmenizde bir sakınca yoktur; fakat yine de aklınızdan çıkarmayın ki, Allah, açıkça yaptıklarınızı da, gizlediklerinizi de tümüyle bilmektedir.” [157]
İnsanı yaratan Yüce Allah onun tabiatı ve davranışları üzerinde birinci derecede etkileme gücüne, yeteneğine ve yetkisine sahiptir. Bu nedenle insanın, yarın yapacağı bir iş için “Onu mutlaka, yapacağım”demesi ahlaki olarak uygun değildir:
“Nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi bulacaktır, göğe yükselen kulelerde olsanız bile. Onlar güzel şeylere kavuştuklarında, bazıları “Bu Allah'tandır!” derler; ama başlarına bir kötülük gelince, “Bu senin yüzündendir ey arkadaş!” diye feryad ederler. De ki: Hepsi Allah'tandır! O halde bu insanlara ne oluyor da kendilerine bildirilen hakikati kavramaya yanaşmıyorlar?
Başına her ne iyilik gelirse bu Allah'tandır; başına her ne kötülük gelirse bu da senin kendindendir. Seni ey Muhammed, bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik: ve hiç kimse buna Allah'ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz.” [158]
“De ki: Öyleyse bilin ki yalnız Allah katandadır her hakikatin kesin delili; O eğer dileseydi tümünüzü doğru yola yöneltirdi.” [159]
“Siz ey iman erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, Allah'ın ve dolayısıyla Elçi'nin bu çağrısına icabet edin; ve bilin ki, Allah, insanla kalbinin meyilleri arasına müdahale etmektedir; ve sonunda O'nun katında bir araya getirileceksiniz.”
“Ve kötülük yönündeki öyle bir ayartıya karşı uyanık ve duyarlı olun ki o, ötekileri dışta tutarak yalnızca hakkı inkara kalkışanlara musallat olmaz; ve bilin ki Allah azapta çok çetindir.” [160]
“De ki: Bizim başımıza, asla Allah'ın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez! O bizim yüceler yücesi Efendimizdir; o halde, inananlar yalnızca Allah'a güvensinler!” [161]
“Ve hiçbir şey hakkında, “Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım” deme; bunu ancak “Eğer Allah dilerse” sözcüğüyle birlikte söyle. Ve bunu unutursan hatırladığın zaman Rabbini anarak de ki: Umarım ki Rabbim beni doğru olana bundan daha yakın olan bir bilgi ve duyarlılık düzeyine eriştirir!” [162]
“Eğer dileseydik her insanı doğru yola ulaştırırdık: fakat böyle olmasını dilemedik -ve sonuçta şu vaadim doğru çıkacak: Cehennemi mutlaka görünmeyen varlıklar ve insanlarla dolduracağım!” [163]
“O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine kapılıp sonunda onları, güzel gören biri Şeytan'ın adamlarından başkası olur mu? Kuşkusuz Allah, doğru yoldan sapmak isteyenin sapmasına izin verir, (aydınlığa ulaşmak) isteyeni de aydınlığa ulaştırır. O halde ey mümin, onlara üzülerek kendini perişan etme: Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir!” [164]
“Onların çoğuna karşı Allah'ın gazap sözü mutlaka gerçekleşecektir: çünkü onlar iman etmezler. Onların boyunlarına çenelerine kadar uzayan demir halkalar geçirdik ki kafalarını dik tutmak zorunda kalsınlar, önlerine ve arkalarına setler çektik ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik: artık onları uyarsan da uyarmasan da bir şey değişmez: onlar inanmazlar.”
“Sen ancak ilahî uyarıyı can kulağıyla dinleyen ve insan kavrayışının ötesinde bulunmasına rağmen Rahmân'dan korkan kişiyi uyarabilirsin: işte böylelerine (Allah'ın) mağfiretini ve en güzel ödülü müjdele!” [165]
“Peki, ya Allah'ın azabına çarpılmış olan kimseyi insanlar kurtarabilir mi? Ateşi hak eden kimseyi sen kurtarabilir misin?” [166]
“Hiçbir musibet, daha önce buyruğumuzda öngörülmüş olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez: şüphesiz bu Allah için kolay bir iştir. Bunu bilin ki, elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmeyesiniz ve elinize geçen iyi ve güzel şeylerle de boş yere şımarmayasınız: çünkü Allah, kendini beğenip küstahça davrananlan sevmez, ki onlar Allah'ın nimetleri üzerinde cimrilik edip başkalarına da cimrice davranmayı tavsiye ederler! Ver sırtını bu hakikate çevirenler bilsin ki Allah kendi-kendine yeterlidir, bütün övgülere layıktır!” [167]
“Bütün bunlar bir uyarıdır: öyleyse, dileyen Rabbine giden yolu bulabilir. Ama Allah size o yolu göstermeyi dilemedikçe siz onu dileyemezsiniz: çünkü, bilin ki Allah her şeyi görendir, hikmet Sahibidir. Dileyeni rahmetine kabul eder; ama zalimler için öteki dünyada şiddetli bir azap hazırlamıştır.” [168]
“Ama Allah, bütün âlemlerin Rabbi, o yolu size göstermeyi istemedikçe siz onu isteyemezsiniz.” [169]
“Ve böylece, ne zaman tabiatında mevcut iki eğilim, sağdan soldan çatışarak karşı karşıya gelseler, insanın söylediği her şeyde yanı başında mutlaka bir gözetleyici bulunur.” [170]
“Şüphesiz, sonraki hayatında denemek için insanı katışık bir sperm damlasından yaratan Biziz: Biz, onu işitme ve görme duyulan ile donatılmış bir varlık kıldık. Gerçek şu ki, Biz ona yolu-yöntemi gösterdik: şükredici ya da nankör olması artık kendisine kalmıştır.” [171]
“Ve O, Adem'e her şeyin ismini öğretti sonra onları meleklerin önüne koydu ve “Dedikleriniz doğruysa haydi bu şeylerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi” [172]
“Ve senin Rabbin, her ne zaman Âdemoğulları'nın sulblerinden onların soylarını çıkaracak olsa, onları kendileri hakkında tanıklık etmeye çağırır: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar cevaben: “Elbette” derler, “Buna tanıklık ederiz!” Bunu böyle hatırlatıyoruz ki Kıyamet Günü'nde, “Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.”
“Yahut: “Aslında, önce biz değil, atalarırmzdı Allah'tan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıranlar, biz sadece onların izinden yürüyen bir kuşağız; öyleyse, bâtılı ihdas edenlerin işlediklerinden dolayı bizi mi helak edeceksin?” demeyesiniz.” [173]
“Ey insanlar! Rabbinizin mesajlarına kulak verin, çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme hissetme yeteneğiyle donatan O'dur; yine de ne kadar az şükrediyorsunuz!” [174]
“O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona yaratılış amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; [175] ve böylece, ey insanoğlu, sizi hem işitme ve görme melekeleri hem de düşünce ve duygularla donatır: Buna rağmen ne kadar da az şükrediyorsunuz!” [176]
“Allah, kuluna kâfi değil mi? Ama seni, O'ndan başka kulluk yaptıkları hayali ilahlan ile korkutuyorlar! Allah kimi saptırırsa artık onu yola getiren bulunmaz, Allah kimi doğru yola yöneltirse de onu saptıran olmaz. Allah kudret Sahibi ve kötülüklerin hesabını gören değil midir?” [177]
“De ki: O, sizi hayata getiren, size kulaklar, gözler ve kalpler bağışlayandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” [178]
“İnsan benliğini düşün ve onun nasıl yaratılış amacı-uygun şekiliendirildiğini; ve nasıl ahlakî zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını! Her kim benliğini arındırırsa, kesinlikle mutluluğa erişecektir, onu karanlığa gömen ise hüsrandadır.” [179]
“Gerçek şu ki biz insanı en güzel şekilde yaratırız, ve sonra onu aşağıların en aşağısına indiririz.” [180]
Zalimlik, cahillik, duygusallık: Aklını duygularının gölgelendirmesi, acelecilik:
“Allah, yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır.” [181]
“Hal böyleyken, insan yine de çoğu zaman iyilik için dua ediyormuşçasına tutkuyla kötülük için dua eder; çünkü insan yargılarında tez canlıdır.” [182]
“Çünkü, Biz insana ne zaman nimet bahşetsek yüz çevirir. Bizi düşünmekten küstahça yan çizer; ve kendisine bir kötülük, bir darlık dokunsa hemen mutsuzluğa düşer.” [183]
“İnsan tez canlı bir yaratıktır; fakat yakında mesajlarımın işaret ettiği gerçeği) size göstereceğim; şimdi bunu Benden acele istemeyin!” [184]
“Gerçek şu ki, Biz akıl ve irade emanetini göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama sorumluluğundan korktukları için onu yüklemeyi reddettiler. O emaneti insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.” [185]
“Bakın, Allah'ı umursamayan şu adamlar bu gelip geçici dünyayı severler, ama ıstırap dolu bir Gün'ü düşünmeyi ihmal ederler.” [186]
Dünya nimetlerine aşırı düşkünlük, bencillik, cimrilik ve nankörlük:
“Kadınlara, çocuklara, altın ve gümüş (cinsin)den birikmiş hazinelere, soylu atlara, sığırlara ve arazilere yönelik dünyevî zevkler insanoğlu için çekici kılınmıştır. Bütün bu zevkler bu dünya hayatında tadılabilir, ama hedeflerin en güzeli Allah katında olanıdır.” [187]
“Zaten, insanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken oturup kalkarken de Bize yalvarıp yakarır; ama ne zaki sıkıntısını gideririz, başına gelen sıkıntıdan kendisini kurtaralım diye sanki Bize hiç yalvarmamış gibi (nankörce) davranmaya devam eder! Kendi güçlerini boşa harcayan (budala)lara, yapıp-ettikleri işte böyle güzel görünür.” [188]
“Yine de ben kendimi bütünüyle temize çıkarmaya çalışmıyorum; çünkü Rabbimin acıyıp esirgediği kimseler hariç, insanın kendi benliği de onu kötülüğe sürükleyebilir; gerçekten de benim Rabbim çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!” [189]
“Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O'ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip umutuverirsiniz O'nu; çünkü, insanoğlu gerçekten çok nankördür!” [190]
“Şimdi vaki olduğu üzere: insanlar sıkıntıya uğradıklarında Rablerine dönerek yardım için O'na yalvarıp yakarırlar; fakat rahmetine nail olunca da bir kısmı, başka güçleri Rablerinin ilahlığına ortak koşmaya başlarlar, sanki kendilerine bahşettiğimiz nimetlere karşı nankörlüklerini göstermek istiyorlar. Madem böyle düşünüyorsunuz, bu kısa ömrünüzün tadını çıkarın: ama zamanı geldiğinde gerçeği göreceksiniz!”
“Biz onlara, Bizden başkasına kulluk yapmalarını söyleyen bir ilahî vahiy mi gönderdik? Her zaman olduğu gibi, insanlara rahmetimizi tattırdığımız zaman buna sevinirler; takat kendi yapıp-ettikleri sonucunda başlarına bir bela ge-We de bütün ümitlerini yitirirler!” [191]
“De ki: Rabbimin bağış ve bolluk hazinelerine eğer siz Sahip olsaydınız, o zaman onlara, harcayıp tüketme korkusuyla, mutlaka sımsıkı sarılırdınız: çünkü insan gerçekten çok tamahkardır, sınırsız cömert olan ise sadece Allah'tır.” [192]
“Nitekim, size hayat veren, sonra sizi öldüren ve en sonunda sizi yeniden hayata döndürecek olan O'dur; bütün bu gerçeklere rağmen, yine de insan, gerçekten, çok nankördür.” [193]
“Ama çoğu zaman insan kendini mahveder: hakikati ne kadar inatla inkar eder o!” [194]
“Gerçek şu ki, insan Rabbine karşı çok nankördür; ve kendisi de buna şahittir: çünkü servet hırsına kapılmıştır. Ama bilmez mi ki Ahiret Günü, herkes mezarından ayağa kalkıp dışarı çıktığında ve insanların kalplerinde gizli olan her şey ortaya döküldüğünde, işte o Gün Rableri, onların her halinden haberdar (olduğunu gösterecektir?” [195]
Tahakkümcülük, kan dokücülük, zalimlik: “İşte o zaman Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım” demişti. Onlar: Seni övgüyle yüceltip takdîs eden bizler dururken, orada bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah: “Sizin bilmediğiniz çok şey var, onları Ben bilirim!” diye cevapladı.
“Ve O, Adem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “Dedikleriniz doğruysa haydi bu şeylerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.
“Onlar: “Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin!” Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Sensin her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi!” diye cevap verdiler.” [196]
“O zalimler ki, başkalarını Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu eğri, dolambaçlı bir yol olarak göstermeye çalışırlar; ahiret hayatını yok sayan zaten onlardır!” [197]
“Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine.
“Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri taşıtma!” [198]
“Başına her ne iyilik gelirse bu Allah'tandır; başına her ne kötülük gelirse bu da senin kendindendir. Seni ey Muhammed, bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik: ve hiç kimse (buna) Allah'ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz” [199]
“Şimdi Rabbinizden size bu ilahî kelâm yoluyla anlama ve kavrama araçları verilmiştir. O halde, kim görmek isterse kendi lehine, ve kim de körlüğü tercih ederse kendi aleyhine davranmış olur. Ve kalbi katılaşmış olanlara de ki: Ben sizin bekçiniz değilim!” [200]
“Ama imana erişen, doğru ve yararlı işler yapan kimseler ki şüphesiz, Biz kimseye taşıyabileceği yükten fazlasını yüklemeliyiz- işte, ebediyyen kalmak üzere cennete girecek olan bunlardır”. [201]
“Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez; ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” [202]
“Böyle biri sanıyor mu ki kendisini önünden ve ardından izleyen ve onu Allah her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların duruttıunu değiştirmez; ve Allah insanlara kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.” [203]
“Öyle ki, işledikleri kötülükler kendi başlarına yıkılmış, alay edip durdukları şey onları çepeçevre kuşatmıştı.” [204]
“De ki: Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir”. [205]
“Ve Rablerinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret; ve dünya hayatının cazibesine kapılıp da sakın gözlerini onların üzerinden ayırma ve iyi ve güzel olan ne varsa hepsim terk edip (yalnızca) bencil arzularının peşine düştüğü için kalbini zikrimize karşı duyarsız kıldığımız kimseye aldırma.” [206]
“Allah doğru yolu seçenleri daha derin bir doğru yol bilinci ile destekler; ve kalıcı mahsullere dönüşen dürüst ve erdemli davranışlar Rabbinin katında karşılık olarak dünyevî kazançlardan daha değerli ve sonuçları itibariyle daha verimlidir.” [207]
“Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda insanların ne yaptığı, ne yapabileceği konusunda gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır; binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Ama, din ve inanç birliğini bozanlara gelince, onların kalpleri bütün bu gerçeklerden yana aymazlık içindedir! Fakat, onların içlerinde bu bozgunculuk eğiliminden başka daha kötü eylemlere kalkışma eğilimleri de var ve onlar bu tür eylemlere devam edip gidecekler; öyle ki, sonunda, onların arasından bolluk, genişlik içinde dalıp gitmiş olanları azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman yalvarıp yakarmaya başlayacaklar” [208]
“Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır.” [209]
“Gerçek şu ki, Biz akıl ve irade emanetini göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama sorumluluğundan korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O emaneti insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.” [210]
“De ki: Ne siz bizim işlediğimiz suçtan dolayı hesaba çekileceksiniz, ne de biz sizin işlediklerinden dolayı. De ki: Rabbimiz (Hesap Günü) hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda adaletle hüküm verecektir; O, hakikati apaçık ortaya koyan, her şeyi hakkıyla bilendir!” [211]
“Kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir; kendi yükü ağır gelen kimse onu taşımak için başkasını yardıma çağırırsa, yakını da olsa, bu kimse o yükün hiçbir parçasını taşıyamaz. O halde gerçekten sen, ancak kavrayışlarının ötesinde olduğu halde Rablerinden korku duyanları ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanları uyarabilirsin; ve şunu bilki, kim arınırsa yalnız kendisi için arınmış olur ve bütün yollar yalnız Allah'a varır.” [212]
“Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz: ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman hayatta iken yaptıklarınızın anlamın)ı size gösterecektir: çünkü O, insanların kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır.” [213]
“Biz, insanlığın kurtuluşu için hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı indirdik sana. Kim buna sarılarak doğru yola ulaşmayı seçerse bu kendi lehinedir ve kim de yoldan saparsa yine kendi aleyhine sapmış olur: sen onların seçimlerini belirleme gücüne sahip değilsin.” [214]
“Göklerin ve yerin yaratılması elbette insanın yaratılmasından daha büyük bir olaydır: ama insanların çoğu bunun ne anlama geldiğini bilmezler. Öyleyse, gören ile görmeyen bir olmaz; iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar ile kötülük işleyenler de bir değildir. Bundan ne kadar az ders çıkarıyorsunuz?” [215]
“Madem ki iyilik ile kötülük bir değil, sen kötülüğü daha güzel olan ile sav, bak, o zaman seninle arasındaki düşmanlık olan kimse, eski bir dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır!” [216]
“Kim doğru ve yararlı bir iş yaparsa, kendi iyiliği için yapmış olur; ve kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur: Allah hiçbir zaman kullarına haksızlık yapmaz.” [217]
“O, itikadi konularda, Nuh'a emrettiğini -ve sana ey Muhammed, vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü: sahih itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu fitikad bütünlüğü başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse (bile), Allah dileyen herkesi Kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola ulaştırır.” [218]
“Hesap Günü başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp-ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır.” [219]
“Her kim doğru ve uygun bir şey yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur; ve sonunda hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz.” [220]
“Kötülük işleyenlere gelince: onlar kendilerini hayatlarında ve ölümlerinde, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlarla aynı yere koyacağımızı mı sanırlar? Onların yargıları ne kadar da kötü: Çünkü Allah, gökleri ve yeri derunî bir hakikate göre yarattı ve bu sebeple diledi ki her insan kazandığının karşılığını görsün ve hiç kimseye haksızlık yapılmasın.” [221]
“Ve hiç kimse, kimsenin yükünü taşıyacak değildir; ye insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir; ve zamanı geldiğinde kendisine çabası(nın gerçek anlamı) gösterilecek, ve sonra ona tam karşılığı verilecektir.” [222]
“Sizi yaratan O'dur: içinizden kimi hakikati inkar eder, kimi de (ona) inanır. Ve Allah her yaptığınızı görür.” [223]
“Gerçek şu ki, yalnız senin Rabbin, kimin kendi yolundan saptığını bilir ve yalnız O'dur, kimin doğru yolda olduğunu bilen. O halde, hakikati yalanlayanların arzu ve özlemlerine yumuşak davranmanı isterler ki kendileri de sana yumuşak davransınlar. Ayrıca, yemin edip duran alçağa uyma, yahut iğrenç dedikodular yapan iftiracıya, yahut iyiliğe mani olana, yahut günahkar zorbaya, yahut ihtiraslarına esir olmuş zalime, ve bütün bunların ötesinde hemcinslerine hiçbir faydası dokunmayana.” [224]
“Hesap Günü her insan, yapmış olduğu bütün kötü fiiler için rehin olarak tutulacaktır; yalnız dürüstlüğü ve erdemli olmayı başaranlar hariç.” [225]
“Her kim başkaları için harcar ve Allah'a karşı sorum-umk bilinci taşırsa ve nihâî güzelliğin/iyiliğin gerçekliğine tanırsa, işte onun için (nihaî) huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştıracağız. yapana ve kendikendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği/iyiliği yalan sayana gelince, onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştıracağız: bakalım serveti onu koruyacak mı (mezarına) girdiği zaman?” [226]
“Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenliğinde sınırsızdır, her şeyi bilendir. Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlamışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.” [227]
“Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: Neyiniz vardı sizin? Onlar: “Biz yeryüzünde çok güçsüzdük' diye cevap verecekler. Melekler: Allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terk etmenize yetecek kadar geniş değil miydi?” diyecekler. Böylelerinin varış yeri cehennemdir, ne kötü bir varış yeri!”
“Ama erkek olsun, kadın olsun, çocuk olsun hiçbir gücü olmayan ve kendilerine doğru yol gösterilmeyen çaresiz kimseler bunun dışındadır: Allah onların günahlarını silebilir. Çünkü Allah günahları silendir, çok bağışlayıcıdır.” [228]
“İmdi, mesajlarımız hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur; ve eğer Şeytan sana (yapmanı gerekeni) unutturursa, hiç değilse, hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden böyle bir topluluğun içinde yer alma! Çünkü Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar onlardan hiçbir şekilde mesul değildirler. Böyleleri sadece (günahkarlara) nasihatte bulunmakla yükümlüdürler, belki böylece berikiler Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine varırlar.” [229]
“Ey Âdemoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytan'm sizi de ayartmasına izin vermeyin: çıplaklıklarının farkına varsınlar diye, onları Allah'a karşı sorumluluk bilincinin bezediği örtülerinden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avanesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi de pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, içtenlikle ve doğru bir biçimde inanmayanlann yanma-yakımna her türden şeytanî güçler ve kuvvetler yerleştirdik.”
“Ve bunun içindir ki ne zaman utanç verici bir iş işleseler, “Biz atalarımızı da bu işi yapar bulduk; hem, Allah emretmiştir bunu bize!' derler hemen. De ki: Bakın, Allah asla utanç ve tiksinti veren işleri emretmez. Siz, yoksa hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir şeyi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?” [230]
“Sen, insan fıtratının kabule yatkın olduğu yolu tut; iyi olanı emret; bilgisiz kalmayı seçenleri kendi hallerine bırak. Ve eğer Şeytan'dan güç alan bir kışkırtı seni gözü kara bir öfkeye sürükleyecek olursa hemen Allah'a sığın ve bil ki O her şeyi işiten, her şeyi künhüyle bilendir.” [231]
“Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olan kimseler, içlerinde Şeytan'm esinlediği karanlık bir kuruntu uyanacak olsa O'nu anıp akıllarını başlarına toplarlar ve hemen olup biteni açık biçimde kavramaya başlarlar. “Kendi inançsız kardeşleri onları sapıklığa sürüklemek isteseler bile. Sonra doğru olan neyse onu yapmaktan geri kalmazlar.” [232]
“Siz ey imana erişenler! Şeytan'm adımlarını izlemeyin; çünkü, kim ki Şeytan'm adımlarını izlerse, bilsin ki, o yalnızca çirkin ve iffetsiz olanı, akla ve sağduyuya aykırı olanı emreder. Ve eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı sizden hiç biriniz asla saffetini koruyamaz, arınamazdı. Ama gerçek şudur ki, dilediği kimseyi arındıran, temize çıkaran Allah'tır. Çünkü Allah hem her şeyi bilen, hem de her şeyi işitendir.” [233]
“Gerçek şu ki, Allah hakikati inkar edenleri rahmetinden kovmuş ve onlar için yakıcı bir ateş hazırlamıştır; onlar orada sonsuza kadar kalacaklar: ne bîr dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzlerinin ateşte darmadağın olduğu o Gün, “Eyvah” diye feryad ederler; keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Elçi'ye uysaydık!”
“Ve “Ey Rabbimiz!” diyecekler: Biz liderlerimize ve ileri gelenlerimize uyduk, bizi doğru yoldan uzaklaştıranlar onlardır! Ey Rabbimiz! Onlara iki misli azap çektir ve rahmetinden tamamen mahrum bırak!” [234]
“Şeytan, sizin apaçık düşmanınız dır: öyleyse siz de ona düşman olarak muamele edin. O, kendisine tâbi olanları, ancak, yakıcı ateşe mahkum olanlar arasında yer alacakları bir akıbete çağırır.” [235]
“Ve Bize karşı isyankar olduklarından, onlara şeytanı dürtülerini öteki kişilikleri olarak musallat ettik; ve bunlar, önlerine serilmiş olan ile, bilgi alanlarının dışında kalanı kendilerine güzel gösterdi. Ve böylece, kendilerinden önce gelip geçmiş olan diğer günahkar insan ve görünmeyen varlık toplulukları için geçerli olan (ceza) vaadi onlar için de geçerli olacak: kuşkusuz onlardn hepsi) hüsrana uğrayacaktır!” [236]
“De ki: Sığınırım yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran zifiri karanlığın şerrinden, karanlık işlere düşkün tüm insanlann şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.” [237]
“De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların Hakimine, insanlann İlahına; fısıldayan sinsi ayartıcının şerrinden, insanların kalbine fısıldayan; görünmez güçlerin ve insanların bütün ayartmalarından.” [238]
Allah'ın arındırmasına kalbi açık tutmak; sadece O'ndan sakınıp çekinmek:
“Elif-Lâm-Mîm. [239] Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilâhî kelâm Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara [240] bir rehber olarak indirilmiştir, onlar ki, insan idrakini aşa(n olguların varlığına inanırlar ve namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar; ve onlar ey Peygamber, sana indirilene de senden önce indirilmiş olana da iman ederler: çünkü onlar, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler. İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, mutluluğa erişecek olanlar da!” [241]
“Eğer inansalar ve O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olsalardı, doğrusu, Allah'ın mükafatı onlara iyilik getirecekti; keşke bunu bilselerdi!” [242]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlılıkla Allah'a karşı -sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve O'na kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.” [243]
“Göklerde ve yerde olan her şey Allah'a aittir. Biz, hem sizden önce vahiy verilenlere, hem de size Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı emretmisizdir. Eğer O'nu inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey Allah'a aittir ve Allah Kendi kendine yeterlidir, övülmeye layık olandır.” [244]
“İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlar, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duydukları ve gerçekten inanıp doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece her istediklerinden serbestçe yararlanabilirler: yeter ki Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaya ve iman etmeye devam etsinler ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine daha çok varsınlar ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Allah iyilik yapanları sever.” [245]
“Ey Âdemoğullajı! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir gorkem-güzellik nesnesi olarak giyim-kuşam yapma bilgisini bahşettik; ama Allah'a karşı sorumluluk bilinci örtüsü her şeyin üstündedir. İşte bunda da Allah'ın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır.” [246]
“Siz ey imana erişenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmaym ve hep doğru sözlü kimselerden olun!” [247]
“O bilinçli, duyarlı kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler.” [248]
“Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluk bilinci taşıyın; çünkü, Son Saat'in sarsıntısı gerçekten korkunç olacak!” [249]
“Hayvanların kurban edilmesine gelince, Biz bunu sizin için Allah tarafından konulmuş simgelerden biri olarak öngördük ki bunda sizin için nice yararlar vardır. Öyleyse artık kurban edilmek üzere sıraya dizildiklerinde onların üzerinde Allah'ın ismini anın; ve cansız olarak yere serildiklerinde onların etinden kendiniz de yiyin, kendi nasibiy-le yetinip istemeyen kimseyi de, istemek zorunda kalan kimseyi de onunla doyurun. Biz, işte bu amaçla onları sizin yararınıza sunuyoruz ki şükredesiniz.
“Fakat unutmayın ki, onların ne etleri Allah'a karşı ulaşır, ne de kanları; lakin O'na ulaşan, yalnızca sizin O'na karşı gösterdiğiniz bilinç ve duyarlılıktır. İşte bu amaçla, onları sizin yararınıza sunuyoruz ki, size ulaşma yolunu, yordamını gösterdiği her türlü rahmet için O'nun yüceliğini saygıyla anasınız. Öyleyse, o iyilik yapanları müjdele! Ki Allah inananları bütün kötülüklere karşı mutlaka koruyacaktır; çünkü, Allah hangi türden olursa olsun, hainleri ve nankörleri asla sevmez.” [250]
“İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın; sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın!” [251]
“O halde bâtıl olan her şeyden yüz çevirerek yalnızca O'na yönel; ve O'na karşı sorumluluğunun bilincinde ol; namazını devamlı ve dikkatli şekilde ifa et ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girme; yahut inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu ilkelerle övündüğü kimselerden olma!” [252]
“Ey Peygamber! Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol; hakikati inkar edenlerin ve ikiyüzlülerin söylediklerine uyma! Şüphesiz Allah her şeyi tam bilendir; hikmet sahibidir.” [253]
“De ki: Allah şöyle buyuruyor: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bu dünyada iyi şeyler için gayret edenleri güzel bir son beklemektedir. Unutmayın ki Allah'ın arzı geniştir, ve sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız verilecektir!” [254]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın ve Elçisi'nin emrettiği şeyin önüne kendinizi koymayın, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: çünkü Allah, kuşkusuz her şeyi işiten, her şeyi. bilendir!” [255]
“Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanmızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” [256]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve O'nun Elçisi'ne inanın, ki O, size rahmetinden iki kat versin ve sizin için (aydınlığında) yürüyeceğiniz bir ışık yaksın ve geçmiş günahlarınızı bağışlasın: çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [257]
“O halde, ey iman etmiş olanlar, gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller, saldırgan davranışlar ve Elçi'ye itaatsizlik niyetiyle fesat kurmayı bırakın; bunun yerine fazilet ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci üzerinde görüşmeler yapın: ve (her zaman huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [258]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve bir kez daha: Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır; ve Allah'tan habersiz olan, bu nedenle Allah'ın da kendileri için neyin iyi olduğundan habersiz bıraktıkları gibi olmayın: çünkü onlar gerçekten sapmış olanlardır!” [259]
“O halde, elinizden geldiği kadar Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, O'nu dinleyin ve itaat edin. Ve kendi iyiliğiniz için karşılıksız harcamada bulunun: böylece açgözlülüklerinden kurtulmuş olanlar, işte onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar!” [260]
“O halde, onlara ne oluyor ki bütün öğütlerden yüz çeviriyorlar, adeta korkuya kapılmış merkepler gibiler, aslandan ürküp kaçan. Evet, hepsi kendilerine açılmış, açıklanmış vahiyler verilmesi gerektiğini iddia ederler! Asla onlar öteki dünya(ya inanmazlar ve ondan korkmazlar. Aslında bu bir öğüttür; ve dileyen herkes ondan ders alabilir. Ama o (öteki dünyaya inanmaya)nlar, Allah dilemedikçe ondan ders almazlar: çünkü O, Allah'a karşı sorumluluk bilincinin ve mağfiretin kaynağıdır.” [261]
Hamd; övgüyü de kapsayan, azametin hakkını teslim etmek demektir. Hayatımızı kesintisiz olarak Allah'a hamd ve şükürle geçirmek, bollukta ve darlıkta O'na karşı minnettarlık hisleri ile dolu olmak temel görevlerimizdendir:
“Rahman Rahim Allah'ın adı ile. Her tür övgü yalnızca Allah'a özgüdür, bütün âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Hesap Günü'nün Hâkimi. Yalnız Sana kulluk eder; ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab(ın)a uğrayanların ve sapkmlarınkine değil!” [262]
“Nitekim size, mesajımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik: Öyleyse Beni anın ki Ben de sizi anayım, Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin.” [263]
“Ey imana ermiş olanlar! Size rızık olarak sağladığımız iyi şeylerden nasiplenin ve Allah'a şükredin, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsanız” [264]
“Eğer şükredici olur ve imana ererseniz neden Allah (geçmiş günahlarınızdan dolayı) sizi azaba uğratsın? Bilirsiniz ki Allah şükredenlere karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir.” [265]
“Bunun içindir ki, Allah'ın size rızık olarak bahşettiği temiz ve meşru şeylerden payınızı alın ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, o zaman nimetinden ötürü Allah'a şükrünüzü gösterin.” [266]
“Sen ve seninle beraber olanlar gemiye yerleşir yerleşmez de ki: Bütün övgüler, bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a aittir!” [267]
“Ey insanlar! Rabbinizin mesajlarına kulak verin, çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme-hissetme yeteneğiyle donatan O'dur; yine de ne kadar az şükrediyorsunuz!” [268]
“Ve hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O'dur.” [269]
“Süleyman temsildeki karıncanın bu sözüne neşeyle güldü ve “Ey Rabbim” dedi: İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana-babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden biri olayım; ve hep Senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni, rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok!” [270]
“Biz Lokman'a şu hikmeti bağışladık: Allah'a şükret; çünkü (O'na) şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük etmeyi tercih eden ise (bilsin ki), Allah, kesinlikle hiçbir şeye muhtaç değildir ve her zaman hamde layıktır. Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: Ey benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür! “Allah diyor ki: Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak karnında taşıdı ve çocuğun annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; (Öyleyse ey insanoğlu,) Bana ve anne-babana şükret, (unutma ki) bütün yollar sonunda Bana ulaşır.” [271]
“O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır.” “Nitekim Allah, insanın yaratılışım balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır: (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz!” [272]
“Bizim mesajlarımıza (gerçekten) inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; (onlar,) Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır. (onlar) yataklarından (geceleri) kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır. (Böyle davranan müminlere gelince,) yaptıklarından dolayı mükafat olarak (öteki dünyada) onları şimdiye dek gizli kalan hangi kutlulukların beklediğini kimse tahayyül edemez.” [273]
“Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz: ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir.”
“Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarınızın anlamın)ı size gösterecektir: çünkü O, (insanların) kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır” [274]
“Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabileşiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” [275]
Allah'ı anmak; hayatın hiçbir alanında ve yaşamın hiçbir evresinde O'nu unutmamak ve O'na karşı sevgimizi güzel davranışlarla -buyruklarına itaat ederek- göstermek; mala-nıülke, eşe, çoluk çocuğa karşı aşırı sevgi besleyerek onların bizi Rabbimizin zikrinden alıkoymasına izin vermemek; sevgi ile Allah'ın dininin temsil ettiği değerlere yönelmek:
“Ama hâlâ Allah'a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden ve onları (yalnızca) Allah'a özgü (olması gereken) bir sevgi ile seven insanlar var.: halbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler. Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, (Kıyamet Günü) azaba uğratıldıkları zaman görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!” [276]
“De ki (ey Peygamber): Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. De ki: Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Eğer (bundan) yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah hakikati inkar edenleri sevmez.” [277]
“İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer, ve kendilerine her ne zaman O'nun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir; Rablerine güven beslerler.” [278]
“Onlar ki, inanmışlar ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” [279]
“Sınırsız rahmet Sahibi, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları sevgiyle kuşatacaktır.” [280]
“Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlılık içinde tutanlar, Rablerinin mesajlarına inananlar, Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar, sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler: işte böyleleridir hayırlarda yarışan kimseler ve (bu konuda başka herkesi) geçecek olanlar!” [281]
“Kimseler (vardır ki,) bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı Allah'ı anmaktan, salâtta devamlı ve duyarlı olmaktan, arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilirler; böyleleri kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Gün'den korkarlar; (Ve ancak böyleleri) Allahfın kendilerini) yapıp ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve onlara, lütuf ve cömertliğinden, (hak ettiklerinden de) fazlasını vereceğini (umabilirler): çünkü dilediğine hesapsız nzık bahşeden (yalnızca) Allah'tır.” [282]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ı çokça anın, ve sabah-akşam O'nun şanını yüceltin. O, size (kendi mesajlarını taşıyan) melekleriyle nimetlerim bahşeder ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Ve O, müminler için rahmet kaynağıdır.” [283]
“İmana ermiş olanların kalplerinin Allah'ı ve (kendilerine) indirilen hakikati anarken acizliklerini fark etmelerinin zamanı gelmedi mi? (Ve vakit gelmedi mi) kendilerine daha önce vahiy indirilmiş olanlara ve zamanın geçmesiyle kalpleri katılaşarak çoğu (bugün) yoldan sapmış olanlara benzememelerinin?” [284]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Mallarınızın, mülkünüzün veya çocuklarınızın sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin: çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur!” [285]
“Ey örtülere bürünen insan! Gece biraz ilerleyince namaz için kalk; ve gece yarısı biraz önce ya da sonra kalk ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku. Biz sana (sorumluluğu) ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; ve gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, halbuki gündüzleri seni meşgul edecek yığınla iş var, ama hem gece hem gündüz Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada.” [286]
“Gerçek şu ki, (ey iman eden,) bu Kur'an'ı sana safha safha indiren Biziz, gerçek bir armağan (olarak!) Öyleyse Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve onlardan hiçbir günahkara veya nanköre uyma; Rabbinin ismini sabah-akşam an ve gecenin bir kısmında, O'nun önünde secde et ve uzun geceler boyunca O'nun sınırsız şanını yücelt.” [287]
“Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır: Şüphesiz, her güçlükle birlikte bir kolaylık! Öyleyse (sıkıntıdan) kurtulduğun zaman sağlam dur, ve yalnız Rabbine sevgi ile yönel.” [288]
Dua'yı Doğrudan Allah'a Yapmak, Allah İle Kesintisiz İletişim Halinde Olmak; O'nu Varlıkta ve Yoklukta Yardıma Çağırmak:
Dua bir çağrıdır kuldan Allah'a doğru... Salt dünyevi bir mahiyette değil, ahiretin öncelikli olduğu bilinci ile, gereken koşulları yerine getirdikten sonra, sonucu bereketlendirmesi ve zaferle taçlandırması için, yahut işin başında Şeytan'ın iğvalarına karşı yapılır.
Duanın sabırla, namazla -ibadet ve salih amellerle takviye edilerek yapılması gerekir. Münafık ve kafir olarak ölen kimselere dua, etmek -cenaze namazlarını kılmak- da haramdır.
Duada aracı kullanmak doğru değildir. Allah insana şah damarından daha yakındır. Kur'an'da Örnek gösterilen duaların hiçbirinde “Şunun yüzü hürmetine, bunun hatırı için” gibi ifadelere rastlanmaz:
“Rahman Rahim Allah'ın adı ile” “Her tür övgü yalnızca Allah'a özgüdür, bütün âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Hesap Günü'nün Hâkimi. Yalnız Sana kulluk eder; ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazabına uğrayanların ve sapkmlarmkine değil!” [289]
“Ey müminler! Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir. Onlar ise (sonunda) Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini kesinlikle bilirler.” [290]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Alla zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.” [291]
“Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa bilsinler ki Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” [292]
“Ama içlerinde öyleleri de var ki: 'Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!' diye dua ederler: İşte bunlar, kazandıklarına karşılık (mutluluktan) nasip alacak olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir.” [293]
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten bir daha saptırma ve bize rahmetini bağışla: Sensin hakikî lütuf sahibi. Ey Rabbimiz! Geleceğinde hiç şüphe olmayan o Gün'ü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın: Allah vaadini yerine getirmekten asla kaçınmaz.” [294]
“Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiklerine inanıyor ve bu Elçi'ye tâbi oluyoruz; o halde bizi hakikate şahitlik yapanlarla bir tut!” [295]
“Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler ve şöyle derler:
“Ey Rabbimiz! Sen bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın bizi ateşin azabından koru! Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen, kuşkusuz, onu bu dünyada alçaltmış olursun: ve bu zalimler, hiçbir yardımcı da bulamazlar.”
“Ey Rabbimiz! Bizi imana çağıran bir ses duyduk; “Rabbinize iman edin!” Ve böylece imana geldik.” “Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al! Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsın!” [296]
“(İmdi,) onların bağışlanmaları için Allah'a ister dua et, ister etme, hiçbir şey fark etmeyecektir; çünkü onlar için istersen yetmiş kez af dile, Allah'ı ve O'mın Elçisi'ni inkara yeltenmelerinden ötürü Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, böylesine kötülüğe batmış bir topluluğu doğru yola çıkarmaz.” [297]
“Günah içinde ölen kimselerin cehennemlik olduğu kendilerine açıklandıktan sonra, yakın akraba olsalar bile, Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıran kimselerin bağışlanmasını dilemek artık ne Peygambere yaraşır, ne de imana erişenlere. İbrahim'in buna benzer bir durumda babasının bağışlanması için yaptığı duaya gelince, bu sadece onun berikine daha sağlığında vermiş bulunduğu bir söze dayanıyordu. Ama ona berikinin Allah düşmanı olduğu açıklandığı zaman İbrahim ondan hemen kopup uzaklaştı. Zaten İbrahim çok ince ruhlu, yumuşak huylu biriydi.” [298]
“Bu arada Nûh, Rabbine yakarıp “Rabbim!” dedi. O, benim kendi oğlumdu, ailemden biriydi; demek ki, Senin vaadin herkes için geçerli ve Sen hüküm verenlerin en adili, en söz geçirenisin! Allah:
“Ey Nûh” dedi, “O senin ailenden sayılmazdı; çünkü iyi ve doğru olmayan bir şey yaptı o. Ayrıca hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi isteme Benden: Böylece sana cahillerden olmamanı öğütlüyorum.
“Ey Rabbim!” dedi Nûh: Senden, hakkında bilgi .sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım! yunkü, beni bağışlamaz, beni acıyıp esirgemezsen, şüphe-Sız, kaybedenlerden olurum!” [299]
“Güneşin doruğu aşmasından gecenin çöküşüne kadar ki süre içinde namazı(m) gereği üzere yerine getir; sabah namazı okumasını da tam bir dikkat ve duyarlılık içinde gerçekleştir); çünkü sabah okumasında insan gerçekten de ulvî olan her şeye açıktır. Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki ahirette övgüye değer bir konuma yükseltir. Ve dua ederken de ki:
“Ey Rabbim, girişeceğim her işe doğruluk ve içtenlik üzerine girmemi; (bırakacağım her işten de) doğruluk ve içtenlik göstererek çıkmamı sağla; ve bana katından destekleyici bir güç, bir tutamak bahşet! Ve yine de ki: Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!” [300]
“Allah'ın kudret tahtmı(n bigisini içlerinde) taşıyanlar ve ona yakın olanlar, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler, O'na iman ederler ve öteki müminler için bağışlanma dilerler:
“Rabbimiz! Sen her şeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın: tevbe edip yoluna- uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!” “Rabbimiz! Onları ve atalarından, eşlerinden ve çocuklarından dürüst ve erdemli olanları vaad ettiğin sonsuz esenlik bahçelerine koy-şüphesiz, kudret ve hikmet Sahibi olan yalnız Sensin- ve onları kötü fiiller (işlemek)ten koru: o Hesap Günü kötü flillerfin lekesinden kimi korursan onu rahmetinle onurlandırmış olursun: bu büyük bir kurtuluştur!” [301]
“Ama Rabbiniz buyurur ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim! Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, mutlaka aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!” [302]
“Onlardan sonra gelenler, “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olan(lardan hiçbiri)ne karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce veya duygulara yer bırakma, Ey Rabbimiz! Sen şefkat Sahibisin, rahmet kaynağısın!” [303]
“De ki: Sığınırım yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran zifiri karanlığın şerrinden, karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.” [304]
“De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların Hakimine, insanların İlahına; fısıldayan sinsi ayartıcının şerrinden, insanların kalbine fısıldayan; görünmez güçler(in) ve insanlardın bütün ayartmalarımdan.” [305]
Başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı Allah'tan özür dileyici bir tutumla anlamlandırmak, eksikliklerimizin bilincinde bir yaşam tarzı kurmak elzemdir. îmana sevk eden ve onu koruyan bir salih amel olarak teu be -istiğfar ölüm anından ve Ahiret Günü'nden önce yapılmalıdır:
“Bakın, katımızdan indirdiğimiz hakikatin ve rehberliğin delilini ilahi kelâm aracılığıyla insanlığın önüne koyduktan sonra onu gizleyip örtbas edenlere gelince: işte onlardır Allah'ın lanet edeceği ve onlardır yargılama yeteneğine sahip herkesin de lanet yağdıracağı. Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri .kabul eden, rahmet dağıtan.”[306]
“Doğrusu, Allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında 'şimdi tevbe ediyorum!' diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.” [307]
“Zira Biz her peygamberi, ancak, Allah'ın izniyle kendisine tâbi olunsun diye göndermişizdir. Eğer onlar, kendi kendilerine zulmettikten sonra, sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi -peygamberler de onların bağışlanması için dua etseydi- Allah'ın tevbeleri kabul edici ve bir rahmet kaynağı olduğunu tereddütsüz görürlerdi.” [308]
“Biz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahi kelâmı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme. Ama Allah'a (onları) bağışlaması için dua et; unutma ki Allah çok bağışlayıcıdır; rahmet kaynağıdır. Kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma! Şüphe yok ki Allah, kendilerine ihanet edenleri ve günahkarlıkta inat edenleri sevmez.” [309]
“Mesajlarımıza inananlar sana geldiklerinde de ki: Size selâm olsun! Rabbiniz rahmet ve merhameti kendisine ilke edinmiştir, böylece sizden biri bilgisizlikten dolayı kötü bir fiil işler ve sonra tevbe edip dürüst ve erdemlice bir hayat yaşarsa O(nun) çok affedici ve rahmet kaynağı (olduğunu görecek)tir. Böylece mesajlarımızı açık şekilde anlatıyoruz ki günaha batmış olanların yolu (dürüst ve erdemlilerinkin-den) ayırdedilebilsin.” [310]
“Günah içinde ölen kimselerin cehennemlik olduğu kendilerine açıklandıktan sonra, yakın akraba olsalar bile, Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıran kimselerin bağışlanmasını dilemek artık ne Peygambere yaraşır, ne de imana erişenlere. İbrahim'in buna benzer bir durumda babasının bağışlanması için yaptığı duaya gelince, bu sadece onun berikine daha sağlığında vermiş bulunduğu bir söze dayanıyordu. Ama ona berikinin Allah düşmanı olduğu açıklandığı zaman (İbrahim) ondan hemen kopup uzaklaştı. Zaten İbrahim çok ince ruhlu, yumuşak huylu biriydi.” [311]
“Öyleyse günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O'na yönelin! Çünkü O acıyıp-esirgeyenlerin en yücesi, sevginin kaynağı, gözesidir!”[312]
“Bir kez daha (belirtelim), muhakkak ki senin Rabbin, bilmezlik yüzünden kötülük işleyen sonra da tevbe eden ve artık düzgün yaşayan kimselerden yanadır; işte böyle bir tevbeden sona çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette senin Rabbindir.” [313]
“Ama buna karşılık, pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kişiye gelince, böyle birinin öte dünyada kendini kurtulan, esenliğe erişen kimseler arasında bulması elbette umulabilir” [314]
“O halde, ey insanoğlu, bil ki Allah'tan başka ilah yoktur; ve hâlâ vakit varken kendi günahlarının ve öteki bütün mümin erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile: çünkü Allah bütün geliş-gidişlerinizi ve dinlenmek için bütün kalışlarınızı bilir.” [315]
“Siz ey imana erişmiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah'a yönelin: umulur ki Rabbiniz kötü fiillerinizi yok eder ve Allah'ın Peygamberi ile onun inancını paylaşanları utandırmayacağı o Gün sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar: onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar: Bu ışığımızı ebediyyen parlat ve günahlarımızı bağışla: çünkü Sen her şeye kadirsin!” [316]
“Allah'ın yardımı ve zafer geldiğinde, ve insanların Allah'm dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Rabbinin sınırsız şanını yücelt, O'na hanıdet ve O'ndan mağfiret dile: çünkü O, her zaman tevbeleri kabul edendir.” [317]
İhlas; Allah'a içten bağlılık göstermek, O'na adanmak; tüm kainatta ve yeryüzünde egemenliği Allah'a özgü kılmaktır:
“Onlar; “Yahudi veya Hristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez” diye iddia ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: Eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın! Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir; ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler.” [318]
“Yahudi ve Hristiyanlara de ki: Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Nasıl olur? O, bizim gibi sizin de Rabbinizdir; bizim işimiz bize, sizin işiniz de size aittir; ve biz kendimizi yalnızca O'na adamışızdır” [319]
“Ama insanlar arasında öylesi vardır ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir. Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanimzdır.” [320]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Servetini gösteriş ve Övgü için harcayın, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve (muhtaç kimsenin duygularını) inciterek yardımlarınızı değersiz hale sokmayın: Onun hali, üzerinde (biraz) toprak bulunan yumuşak bir kayanın hali gibidir, bir sağnak vurunca onu sert ve çıplak bırakıverir. Bu gibilerin, yaptıkları hayırlı işlerinde hiçbir kazançları olmaz: zira Allah, hakikati reddeden bir toplumu hidayete erdirmez. Servetlerini Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanların durumu ise verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar, sağanak olmadığı zaman da hafif yağmur düşer oraya. Ve Allah yaptığınız her şeyi görür.” [321]
“Yardımlaşmayı, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların çoğunda hayır yoktur; ve bütün bu güzel eylemleri Allah'ın rızasını kazanmak için yapana zamanı geldiğinde-büyük bir mükafat vereceğiz.” [322]
“Bütün benliğini Allah'a teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü bâtıldan yüz çeviren ibrahim'in inanç sistemine Allah'ın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?” [323]
“De ki: Benim Rabbim yalnızca doğru olanın yapılmasını emretmiştir; ve O sizden kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece O'na bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı ister. Başlangıçta nasıl sizi yaratan O'ysa, döneceğiniz kimse de O'dur.” [324]
“Bunun üzerine İblis: Beni yolun dışına attığın için, ben de, kuşkusuz, yeryüzünde kötülükleri onlara süsleyip bezeyeceğim ve muhakkak ki onların hepsini ayartıp yoldan çıkaracağım. Yalnızca Senin gerçek kulların bunun dışında kalacak!” [325]
“Kim bütün benliğiyle Allah'a teslim olursa ve aynı zamanda doğru ve yararlı işlerde bulunursa, hiç sarsılmayan (sağlam) bir dayanak elde etmiş olur: çünkü her şeyin akıbeti Allah'ın elindedir.” [326]
“(İblis:) “Ey Rabbim” dedi, “O halde herkesin dirileceği güne kadar bana mühlet ver! (Allah:) Teki, (öyle olsun)! dedi, “Sen mühlet verilenlerden oldun, zamanı (yalnız Benim tarafımdan) bilinen Güne kadar. Bunun üzerine İblis:
“Senin kudretine and olsun.ki, onların tümünü şiddetli bir sapıklığa sürükleyeceğim!” dedi. “Senin ihlaslı kulların dışında (tümünü)!” [327]
“Halis inancın yalnız Allah'a yönelmesi gerekmez mi? O'ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, “Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” derler. Şüphesiz Allah, Kıyamet Günü onlar arasında hakikatten saptıkları her konuda mutlaka hüküm verecektir: çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!” [328]
“De ki ey Muhammed: İçten bir inançla Allah'a bağlanarak yalnız O'na kulluk etmekle emrolundum.” [329]
“De ki: İçten bir inançla yalnız O'na bağlanarak O'na kulluk ederim.” [330]
“Hakikati inkar eden kafirleri ne kadar öfkelendirir sede içten bir inançla yalnız Allah'a bağlanarak O'na dua edin!” [331]
“Munammed Allah'ın Elçisi'dir; ve sadakatle onun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, ama birbirlerine karşı [332] merhamet doludurlar. Onların namazda eğilerek ve yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüz-lerindeki secde izleridir. [333]
Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsilleridir: onlar filiz veren bir tohum gibidirler, sonra Allah o filizi güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve sonunda kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin...
“Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar) ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. Ama onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir.” [334]
“Ey örtülere bürünen insan! Gece biraz ilerleyince namaz için kalk; ve gece yarısı -biraz önce ya da sonra kalk ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku. Biz sana sorumluluğu ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; ve gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, halbuki gündüzleri seni meşgul edecek yığınla iş var, ama hem gece hem gündüz Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada.” [335]
“Ama Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olanlar ateşten uzak kalacak: Arınmak için servetini başkalarına harcayanlar, gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak değil, ama yalnızca Yüce Rabbinin rızasını kazanmak için: İşte böyleleri de, zamanı geldiğinde sevinci tadacaklar.” [336]
“Ama kendilerine daha önce vahiy verilenler, hakikatin böyle bir kanıtı geldikten sonra inanç birlikteliklerini bozdular. Oysa kendilerine yalnızca Allah'a ibadet etmeleri, bütün içtenlikleriyle yalnız O'na iman ederek bâtıl olan her şeyden uzak durmaları; namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları; ve karşılıksız harcamada bulunmaları enırolunmuştu: Çünkü bu, doğruluğu kesin ve açık olan bir ahlakî değerler sistemidir”. [337]
Tevekkül; yeryüzünde gücü eline geçirip şeytani emelleri için kullanan zalimere değil Allah'a güven bağlamaktır. Tevekkül, ayetlerde Yaratıcıya gereğince ibadet ve kulluk etmekle, O'na karşı sorumluluk şuuru taşımakla aynı bağlam içinde yer almaktadır. Tevekkülde yılgınlığa-ümitsizliğe yer yoktur, insanın kendi işini kendi sorumluluğunu Allah'a yıkması değil; “Bineğini sağlam bağla, sonra Allah'a ısmarla!” hadisinde [338] olduğu gibidir tevekkül.
Tevekkülün kök anlamları arasında yer alan vekil kelimesi Allah'a izafe edildiğinde; “Her şeyi koruyup gözetimi altında tutan, dilediğini destekleyip yücelten-savunan, güvenilir yönetici” anlamına gelmektedir. Öyleyse tevekkülün anlamını şöyle toparlayabiliriz: “Her şeyi koruyup gözeten, destekleyip yücelten, ya da yüzüstü bırakıp alçaltına kudretine sahip bir ilah olarak Allah'a güven bağlamak, tüm işlerimizi bu güvene dayanarak düzenlemek”tir:
“O inananlar ki başka insanlar tarafından, “Bakın size karşı bir ordu toplanmış, onlardan kendinizi koruyun' şeklinde uyarılmışlardı, ama bu, onların sadece imanlarını artırdı ve “Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur [339] diye cevap verdiler.” [340]
“İşte Rabbiniz Allah budur: O'ndan başka ilah yoktur, O her şeyin Yaratıcısıdır: Öyleyse yalnız O'na kulluk edin, zira O'dur her şeyi görüp gözeten.” [341]
“İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer, ve kendilerine her ne zaman O'nun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir; Rablerine güven beslerler.” [342]
“O halde, ey Peygamber, sırf inkarcılar hoşlanmıyorlar diye ve onların “Niçin ona gökten bir hazine inmedi' ya da, “Niçin onunla gözle görülen bir melek gelmedi?” diye söylenmelerinden ötürü yüreğin daralıyor diye sana vahyedilen mesajın bir kısmını gözardı etmen hiç doğru olur mu? Unutma ki, sen sadece bir uyarıcısın; Allah ise her şeyin üzerinde gözetici olarak bulunuyor.” [343]
“Ama unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette yolların dosdoğru olanıdır!” [344]
“Yakup, “Hepiniz ölümle kuşatılıp kıstırılmadıkça” dedi, “Onu bana geri getireceğinize dair bana Allah huzurunda yeminle söz verinceye kadar onu sizinle göndermeyeceğim!” Ve yeminle söz verdiklerinde de, “Bu konuştuklarımıza Allah şahittir!” dedi. ça, görevimiz hakkında bir delil getirmemiz bizim harcımız değildir. Bu hususta inananlar yalnızca Allah'a güvenmelidirler. Hem, izlediğimiz yolu bize gösteren Allah olduğuna göre, artık nasıl güvenmeyebiliriz ki O'na? Bunun içindir ki, bize çektirdiklerinize mutlaka göğüs gereceğiz; çünkü bir kere Allah'a güven bağlamış olanlar sonuna kadar O'na güvenmeye devam edeceklerdir!” [345]
“Ve Biz (aynı şekilde) Musa'ya da kitap vermiştik ve onu İsrailoğulları için bir doğru yol rehberi kılmış ve onlara şöyle demiştik: Kaderinizi belirleme gücünü Benden başkasında aramaya kalkmayın.” [346]
“Öyleyse, ebediyyen ölmeyecek olan O mutlak diri Varlığa güven ve O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an, ki kimse kullarının günahlarından O'nun kadar haberdar değildir.”[347]
“Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven, O ki senin O'nun yolunda tek başına ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir.” [348]
“Ey imana ermiş olan kullarım! Benim arzım alabildiğine geniştir: o halde Bana, yalnız Bana kulluk edin! Her can ölümü tadacaktır, ve sonunda hepsi dönüp Bize gelecektir: İman edip doğru ve yararlı işler yapanları, mesken olarak, altlarından ırmaklar akan cennetteki köşklere koyacağız: ne güzel, emek sarfedenlere verilen ödül! Sıkıntılara karşı sabırlı olanlara ve yalnız Rablerine güvenenlere!” [349]
“Vekîl terimi, “Bir başkasına ait iş ya da sorunların çözüm için emanet edildiği kimse”yi yahut, “Bir başkasının) davranışından sorumlu olan kimse”yi ifade eder. Allah için kullanıldığı zaman, bazan “Koruyucu” [350] ya da “Alâ külli şeyin” ifadesiyle birlikte, [351] “Her şeyi gözetiminde tutan” anlamında kullanılmaktadır. Yukarıdaki ayette olduğu gibi) terim belirgin biçimde, yarattığı varlıkların ve nesnelerin kaderlerinin belirlenmesi konusunda münhasıran Allah'ın nüfuz ve kudret sahibi olduğunu ifade etmektedir.
“Ey Peygamber! Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol; hakikati inkar edenlerin ve ikiyüzlülerin söylediklerine uyma! Şüphesiz Allah her şeyi tam bilendir; hikmet sahibidir. Yalnız Rabbinden sana vahiy yoluyla gelene uy: çünkü ey insanlar, Allah yaptığınız her şeyden tam haberdardır. Sadece Allah'a güvenin: hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz.” [352]
“Sana gelince, ey Peygamber, unutma ki Biz seni (hakikatin) bir şahidi, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik, herkesi O'nun izniyle Allah'a çağıran ve ışık saçan bir kandil olarak. O halde, müminlere kendilerini Allah'tan büyük bir lütuf beklediğini müjdele; hakikati inkar edenler ve ikiyüzlülerin değerlerine uyma ve onların incitici sözlerine aldırma! (Yalnız) Allah'a güven: hiç kimse Allah kadar güven verici olamaz.” [353]
“Allah kuluna kâfi değil mi? Ama seni, O'ndan başka kulluk yaptıkları hayali ilahları ile korkutuyorlar! Allah kimi saptırırsa artık onu yola getiren bulunmaz, Allah kimi doğru yola yöneltirse de onu saptıran olmaz. Allah kudret Sahibi ve kötülüklerin hesabını gören değil midir? “Ve işte böyledir (çoğu insanlar): Eğer onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorarsan hiç tereddütsüz “Allah'tır!” derler. De ki: Allah'ı bırakıp taptıklarınızın ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, bu (hayalî güçler) O'nun vereceği zararı önleyebilir mi? De ki: Allah bana yeter! (O'nun varlığına) emin olanlar, (yalnızca) O'na güven duyarlar”. [354]
“Allah her şeyin yaratıcısıdır ve yalnız O'dur her şeyin yönünü ve sonucunu belirleme gücüne Sahip olan. Göklerin ve yerin sırlarının anahtarları O'ndadır: Allah'ın mesajlarını inkara şartlanmış olanlara gelince, kaybedenler işte onlardır!” [355]
“Öyleyse ey müminler biliniz ki, ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah'a aittir. De ki: İşte Allah! Benim Rabbim budur: O'na dayanıp güvendim ve her zaman O'na yönelirim!” [356]
“Gerçekten İbrahim'de ve ona uyanlarda sizin için güzel bir örnek vardı: onlar kendi putperest toplumlarına şöyle seslenmişlerdi: Kesinlikle biz sizden de Allah'tan başka bütün o taptıklarınızdan da uzağız; sizin inandığınız her şeyi inkar ediyoruz; sizinle bizim aramızda, tek Allah'a inanacağınız zamana kadar sürecek bir düşmanlık ve nefret vardır!
“Tek istisna, İbrahim'in, babasına: Senin için Allah'tan bağışlama dileyeceğim, ama senin adına Allah'tan herhangi bir şey elde etmek benim elimde değil demesiydi. Ve İbrahim ile ona uyanlar: “Ey Rabbimiz!” diye yalvardılar, “Sana güveniyor ve Sana yöneliyoruz: çünkü bütün yolların varışı Sanadır. Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkar edenler için bir oyun ve eğlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz: çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi!” [357]
“Allah'ın izni olmadıkça insanın başına hiçbir musibet gelmez: o halde, kim Allah'a inanırsa kendi kalbini bu hakikate açmış olur; ve Allah her şeyi bilendir. Öyleyse Allah'a ve Elçi'ye itaat edin: eğer yüz çevirip uzaklaşırsanız bilin ki Elçimizin görevi, yalnızca bu mesajı açık bir şekilde iletmektir: Allah, O'ndan başka ilah yoktur! Öyleyse, inananlar yalnız Allah'a güvensinler.” [358]
“(O'dur) doğunun ve batının Rabbi; O'ndan başka tanrı yoktur: öyleyse, kaderini belirleme gücünü yalnız O'na izafe et, halkın senin aleyhinde söyleyebileceği her şeye sabırla katlan ve onlardan uygun şekilde uzaklaş” [359]
Allah yolunda karşılaşılan güçlüklere direnmek, zorluklara tahammül etmek; doğru yolda karşılaştığımız zorlukları nihai imtihanın bir parçası-gereği olarak bilmek:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir. Allah yolunda Öldürülenlere “Ölü” demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.” “Muhakkak ki ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canının ve alın teri ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele; ki, onların başına bir musibet gelince, “Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz!” derler. İşte Rablerinin nimetleri ve lütfü, onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır!” [360]
“Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmenizle ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı (malî) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve (gerçek erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olanlar” [361]
“Onlar Câlût ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde, “Ey Rabbimiz! Bize zorluklara tahammül gücü bağışla, adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et!” diye dua ettiler.” [362]
“Allah, kendi yolunda üstün çaba gösterdiğinizi ve zorluklara karşı sabırlı olduğunuzu görmedikçe cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?” [363]
“Nice peygamber, arkasında Allah'a râm olmuş bir çok insanla birlikte O'nun yolunda savaşmak zorunda kaldı: Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne korkuya kapıldılar, ne zayıf düştüler ve ne de kendilerini düşman önünde küçük düşürdüler, zira Allah sıkıntılara göğüs gerenleri sever. Onların tek söyledikleri şuydu: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!' Bunun üzerine Allah, onlara, hem bu dünya nimetlerini, hem de ahiretin en güzel nimetlerini bağışladı. Zira Allah, iyilik yapanları sever.” [364]
“O halde siz imana erişenler, savaş durumunda bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde, sıkı durun ve aralıksız Allah'ı anın ki kurtuluşa ensesiniz! Ve Allah'la O'nun Elçisi'ne duyarlılık ve bağlılık gösterin; ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz; cesaretiniz sönüverir. Ve zor durumlarda sabır gösterin: çünkü Allah, gerçekten zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir.” [365]
“Ve akşam olunca babalarının karşısına ağlayarak çıkıp geldiler, “Ey babamız!” dediler, “Yarış yapmak için bulunduğumuz yerden biraz uzaklaşmış ve Yusufu azıklarımızın yanında bırakmıştık... Meğer kurt kapmış onu! Ama biliyoruz ki, biz böylece doğruyu söylüyor olsak da sen bize inanmayacaksın! Böyle diyerek) üzerinde yalancı bir kan lekesi bulunan (Yusufun) gömleğini çıkarıp gösterdiler. Yakub: “Yoo” dedi, “Sizi kendi hayal gücünüz bu kötü oyuna sürükledi! Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Ve bu anlattığınız bahtsızlığa karşı bana dayanma gücü bahşetmesi için kendisine yönelebileceğim yegane) hâmî Allah'tır.”[366]
“Bütün insanlığı hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O'dur. Bunun içindir ki, tartışmada zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır. Öyleyse, (hakkı inkar edenlerin söylediklerine karşı sabır göster ve daima hatırla ki, sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnızca Allah'tır; ve onlardan yana üzülme; hele onların o asılsız iddiaları [367] seni hiç sıkmasın: çünkü Allah elbette, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlı olanlarla!”[368]
“Ve İsmail ile İdrisi ve onlar gibi kendisini andla Allah'a bağlayan herkesi an ki: onların hepsi darlığa göğüs geren kimselerdi, ve bu yüzden onların hepsini rahmetimizle kuşatmıştık; gerçekten de onlar dürüst ve erdemli kimselerdi.” [369]
“Onlar ki, ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri saygı ve sakınmayla titrer; onlar ki başlarına gelen her türlü darlığa, sıkıntıya göğüs gererler, namazda devamlı ve duyarlıdırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına da harcarlar.” [370]
“Gerçek şu ki, Allah'a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendilerini adamış bütün erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık bütün erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren bütün erkekler ve kadınlar, Allah'ın karşısında güçsüzlüğünü anlayan bütün erkekler ve kadınlar, karşılıksız yardımda bulunan bütün erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol eden bütün erkekler ve kadınlar, iffetleri üzerine titreyen bütün erkekler ve kadınlar ve Allah'ı durmaksızın anan bütün erkekler ve kadınlar için evet, bunların tümü için Allah, mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” [371]
“Ve bir gün, çocuk, babasının tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: Yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin? (İsmail): “Babacığım” dedi, 'sana emredilen neyse onu yap: inşallah beni sıkıntıya göğüs gerenler arasında bulacaksın!” [372]
“Ve hepinizi mutlaka sınayacağız ki (Bizim yolumuzda) üstün gayret gösterenleri ve sıkıntılara göğüs gerenleri (diğerlerinden) ayırabilelim: çünkü biz, bütün iddialarınızın doğruluğunu deneyeceğiz.” [373]
“O'dur doğunun ve batının Rabbi; O'ndan başka tanrı yoktur: Öyleyse, kaderini belirleme gücünü yalnız O'na izafe et, halkın, aleyhine söyleyebileceği her şeye sabırla katlan ve onlardan uygun bir şekilde uzaklaş.” [374]
“Düşün zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun, ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı-»tavsiye edenlerden...” [375]
Tekebbür; Allah'a ve indirdiklerine karşı küstahça büyüklenmektir. Kibir; insanların eşsiz-ortaksız bir ilah olan Allah'a kulluk yapmaları gerektiği fikrinden uzaklaşmalarına yol açan kötü bir tutumdur ve bu tutum Kur'an'da takva ile ters orantılı bir bağlam içinde işlenmiştir:
“Sizin tanrınız Tek Tanrıdır, ne var ki, ahirete inanmayanların kalpleri bu gerçeği, boş bir kibir yüzünden, kabule yanaşmıyorlar. Hiç kuşkusuz, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah tastamam bilmektedir: kesin olan şu ki O, kendini büyüklük duygusuna kaptıranları asla sevmez! Böylelerine:
“Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulsa, “Eskilerin masallarını/efsanelerini!” derler. Böyle yapmakla, Kıyamet Günü'nde kendi günahlarının yükünü bütünüyle, yoldan çıkardıkları bilgisiz kimselerin yükünü de kısmen üzerlerine almış olurlar. Bir bilseniz, bu yüklendikleri ne kötü bir yüktür!” [376]
“Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor. Böyle birine mesajlarımız aktarıldığında, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış da onları hiç duymamış gibi, küstahça yüz çevirir: işte ona (öteki dünyada) acıklı azabı haber ver!” [377]
“O zaman Allah şu cevabı verecektir: Tabii, elbette! Mesajlarım sana ulaştığı halde sen onları yalanladın, yersiz bir gurura kapıldın ve hakikati inkar edenler arasına girdin! İşte böyle, Kıyamet Günü Allah hakkında yalan uyduranların yüzlerinin acıdan ve mahcubiyetten dolayı kapkara kesildiğini görürsün. Yersiz gurura kapılanlar için cehennem, uygun bir yer değil mi? Ama Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanları koruyacak ve iç dünyalarında ulaştıkları üstün mertebelerden dolayı onlara mutluluk bağışlayacaktır; ne bir kötülük dokunacak onlara, ne de üzüntüye kapılacaklar.” [378]
Kalbim Allah'ın arındırmasına -hidayete- kapatarak kendi yeterliliğini ilan etmek, gerçek bir bilgiye dayanmaksızın nihai gerçekler hakkında ileri geri konuşmak:
“Böylece, taahhütlerini çiğnedikleri, Allah'ın mesajlarını reddettikleri, peygamberleri haksız yere öldürdükleri ve “Kalplerimiz zaten bilgi ile doludur” diye böbürlendikleri için onları cezalandırdık, hayır, aslında Allah, hakikati inkar etmelerinden dolayı onların kalplerini mühürlemiştir ve (şimdi) artık çok az şeye inanırlar; ve hakikati inkar ettikleri ve Meryem'e korkunç bir iftira attıkları için ve “Bakın, biz, Allah'ın Elçisi olduğunu iddia eden Meryem oğlu İsa Mesih'i Öldürdük!” diye böbürlendikleri için. Aslında onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler, sadece onlara öyle olmuş gibi göründü; ve o konuda farklı görüşler taşıyanlar da gerçekten şaşkındılar, onunla ilgili gerçek bilgileri yoktu ve sadece bir zanna uymuşlardı. Kesin olan şu ki onu öldürmediler; Hayır, Allah onu Kendi katma yüceltti. Allah gerçekten kudret ve hikmet sahibidir.” [379]
“Gerçek şu ki, Allah katında yaratıkların en bayağısı aklım kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir. Çünkü, Allah eğer onlarda iyi bir hal görseydi onların mutlaka duyup işitmelerini sağlardı; kaldı ki, onların (hakkı) duyup işitmelerini sağlasaydı, onlar o dikbaşlı tavırları içinde kuşkuşuz yüz çevirirlerdi.” [380]
“Hal böyleyken, yine de insanların içinde niceleri vardır ki, herhangi bir bilgiye, herhangi bir doğru yol öğretisine ve ışık saçan bir ilahî kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında tartışmakta; başkalarını Allah yolundan saptırmak için hakka sırt çevirmektedir. Böyle birinin bu dünyadaki payı manen gözden düşmedir; Kıyamet Günü'nde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.” [381]
“Gerçek şu ki, Biz insanı acı, sıkıntı ve imtihan ile yüklü bir hayata gönderdik. İnsan, kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı zannediyor? Övünüp duruyor: Ben yığınla servet tükettim! Peki, kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?” [382]
“Geçek şu ki insan fütursuzca azar, ne zaman kendini yeterli görse: oysa, herkes eninde sonunda Rabbine dönecektir.” [383]
“Allah'a karşı nankörlük etmek, hakikati bile bile inkar etmek:
“De ki: Siz, boynunuzu bükerek ve içinizden, “Eğer O bizi bu sıkmtıdan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız!” diye Allah'a yalvardığınızda karanın ve denizin kapkara tehlikelerinden sizi koruyacak olan kimdir? De ki: Yalnızca Allah, sizi bundan ve başka her türlü sıkıntıdan kurtarabilir, ama siz hâlâ O'nun yanısıra başka güçlere ilahhk yakıştırıyorsunuz!” [384]
“Zaten, insanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken de, oturup kalkarken de Bize yalvarıp yakarır; ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, başına gelen sıkıntıdan kendisini kurtaralım diye, sanki Bize hiç yalvarmamış gibi (nankörce) davranmaya devam eder! Kendi güçlerini boşa harcayan (budala)lara, yapıp-ettikleri işte böyle güzel görak bütün ümitlerini kaybeder. Ama başına bir bela geldikten sonra kendisine rahmetimizden tattırsak, emin bir şekilde! Bu zaten benim hakkımdır!” der; ve devam eder: “Son Saat'in geleceğini de sanmıyorum; ama eğer gelirse ve ben Rabbime dondürülürsem, O'nun katında beni mutlaka bir güzellik bekler!
Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlara (Hesap Günü) yaptıkları her şeyi apaçık gösterecek ve onlara bu şekilde şiddetli bir azap tattıracağız. Ne zaman insana nimetlerimizi bağışlasak yan çizer ve (Bizi anmaktan) uzaklaşır, başına bir kötülük gelince de hemen dualar okumaya başlar!” [385]
“Ama onlar, ey Peygamber, senden yüz çevirip uzaklaşırlarsa bil ki Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik: sana düşen, yalnız emanet edilen mesajı iletmektir. Ve bakın, bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece, Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir.” [386]
“İnsana gelince, ne zaman Rabbin onu, cömertliğiyle ve hoşnut olacağı bir hayat bağışlamakla denese, “Rabbim, bana karşı ne kadar cömertmiş!” der; ama geçim vasıtalarını daraltarak onu denediği zaman ise, “Rabbim beni küçük düşürdü!” diye sızlanır.” [387]
“Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak, ve ona kötülüğün ve iyiliğin iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuşa tırmanmayı denemedi. Bilir misin nedir o sarp yokuş? O, boynunu günah zincirinden kurtarmaktır; yahut kendi aç iken başkasını doyurmaktır, yakını olan bir yetimi, yahut toprağa uzanıp kalmış olan yabancı bir yoksulu.”[388]
Günah işleyerek yoldan çıkmak. Günahın insanı kuşatır duruma gelmesiyle kişinin kalben boğulması:
“Hac, belli aylarda ifa edilecektir. Her kim o aylarda haccı ifa ederse, hac sırasında çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır. Ve kendiniz için hazırlıkta bulunun -ama şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri”. [389]
Ölü eti, kan ve domuz eti ve üstünde Allah'tan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşi bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken bizzat kestikleriniz hariç size yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler de yasaktır.
“Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da yasaklanmıştır: Bu günahkarca bir davranıştır. Bugün hakikati inkara şartlanmış olanlar, sizin dininizi terk edeceğinizden artık ümitlerini kestiler: Öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun! Bu gün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim. Günaha eğiliminden değil de hayatî bir zaruret sonucu yasak şeylere sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [390]
“Biz, elçilerimizi yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz: bu nedenle, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar ne korkacak ne de üzüleceklerdir; mesajlarımızı yalanlayanlara gelince, onlar işledikleri bütün günahkarca fiillerden dolayı azaba çarptırılacaklardır.” [391]
“Ama, ister açık ister gizli, günah işlemekten kaçının. Zira unutmayın ki, günah işleyenler kazandıkları yüzünden ceza göreceklerdir. Bu nedenle, üzerinde Allah'ın adı anılmayan şeylerden yemeyin, zira bu gerçekten günahkarca bir davranış olur. Ve insanların kalplenndeki şeytanî dürtüler, sahiplerine, sizi neyin günah olduğu neyin günah olmadığı konusunda tartışmaya çekmelerini fısıldarlar; ve eğer onlara uyarsan bil ki sen, Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahlık yakıştıranlar (gibi) olursun.” [392]
“Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz kendilerine bir elçi göndermeden yaptığı haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma azap etmeyiz.” “Ama bir toplumu yok etmeyi irade ettiğimiz zaman o toplumun refaha gömülmüş seçkinlerine son uyarılarımızı iletiriz; ve eğer onlar günahkarca yaşamaya devam ederlerse, cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur; ve Biz de onu darmadağın ederiz.” [393]
“Sapmışların varacakları yer ise ateştir: ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, “Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını şimdi tadın bakalım!” denir.” [394]
“Hakikati inkara şartlanmış olanlar ateşin karşısına getirilecekleri gün, onlara: “Bütün güzel şeylerdeki payınızı dünya hayatında tükettiniz, öteki dünyayı hiç düşünmeden onlarla sefa sürdünüz!” denilecektir, 'O halde, bugün yeryüzünde küstahça büyüklük tasladığınız ve haklı olan her şeye karşı mücadele ettiğiniz için ve yaptığınız bütün sapkınlıkların karşılığı olarak aşağılanma cezası ile cezalandırılacaksınız!” [395]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Yoldan çıkmışın biri size yalan bir haber getirirse, muhakemenizi kullanın; yoksa istemeden insanları incitir ve sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız. Ve bilin ki, Allah'ın Elçisi aranızdadır: O, her işinizde ve her zaman sizin temayülünüze uysaydı, toplum olarak bundan zarar görürdünüz. Ama, görüldüğü gibi, Allah imanınızı size sevdirdi, onu kalplerinizde güzelleştirdi ve hakikati inkar etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere) karşı çıkmayı size çirkin gösterdi. İşte bunlar, doğru yolu izleyenlerdir.” [396]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan başka insanları alaya alıp küçümsemesin: belki o alay edip küçümsedikleri kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın başka kadınları küçümseyip alaya almasın: onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi yaralayıcı, incitici lakaplar ile aşağılamayın: kişi iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; ve bu suçu işleyen, ama sonra pişmanlık duymayanlar -işte gerçek zalimler onlardır!” [397]
“Ve Allah'tan habersiz olan, bu nedenle Allah'ın da kendileri için neyin iyi olduğundan habersiz bıraktıkları gibi olmayın: çünkü onlar gerçekten sapmış olanlardır! Ateşe mahkum edilmiş olanlar ile cenneti hak etmiş olanlar, (Hesap Günü) kurtuluşa erecek olanlardır!” [398]
“Seni gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir şeyle müjdeliyoruz; onun için sakın umut kesenlerden olma!” dediler. İbrahim; Rabbirıin rahmetinden, büsbütün yolunu şaşırmış olanlardan başka kim kesebilir ki umudunu?” dedi.” [399]
“Kim ki Allah'ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?” [400]
“Allah'ın ayetlerini ve (sonunda) O'na kavuşacaklarını inkar edenler, benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır; ve onları (öteki dünyada) acıklı bir azap beklemektedir.” [401]
“Biz onlara, Bizden başkasına kulluk yapmalarını söyleyen bir ilahî vahiy mi gönderdik? Her zaman olduğu gibi, insanlara rahmetimizi tattırdığımız zaman buna sevinirler; fakat kendi yapıp-ettikleri sonucunda başlarına bir bela gelince de bütün ümitlerini yitirirler!” [402]
“De ki: Allah şöyle buyuruyor:
“Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin! Allah bütün günahları bağışlar, çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!” [403]
“İnsan, hayatın güzel şeylerini isteyip aramaktan asla bıkmaz: kötü bir olayla karşılaşınca da endişeye kapılarak bütün ümitlerini kaybeder. Ama başına bir bela geldikten sonra kendisine rahmetimizden tattırsak, emin bir şekilde “Bu zaten benim hakkımdır!” der; ve devam eder: 'Son Saat'in geleceğini de sanmıyorum; ama eğer gelirse ve ben Rabbime döndürülürsem, O'nun katında beni mutlaka bir güzellik bekler!” “Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlara (Hesap Günü) yaptıkları her şeyi apaçık gösterecek ve onlara bu şekilde şiddetli bir azap tattıracağız. Ne zaman insana nimetlerimizi bağışlasak yan çizer ve “Bizi anmaktan” uzaklaşır, başına bir kötülük gelince de hemen dualar okumaya başlar!” [404]
Cünne: Yeminleri aldatma aracı haline getirmek; Allah'ın ismini kullanarak O'nun adına varlıklar üzerinde haksız tahakküm kurmak, insanları sömürmek:
“Allah adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın geliştirilmesine engel teşkil etmesin. [405] Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.” [406]
“Onlar ahidlerini yalancılıklarına ve sahtekarlıklarına örtü yaptılar ve böylece başkalarını Allah yolundan alıkoydular: [407] bu nedenle onları alçaltıcı bir azap beklemektedir.” [408]
“Onlar yeminlerini yalan ve sahtekarlıklarına kalkan yapmakta ve böylece başkalarını Allah yolundan saptırmaktadırlar. Yaptıkları, gerçekten çok çirkindir: böyledir, çünkü onlar imana erdi(klerini iddia ederHer, halbuki içlerinde hakikati inkar ederler ve böylece, kalplerine bir mühür vurulmuştur, artık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamazlar.” [409]
“Allah'ın verdiği nimetleri boş yere harcamak, yeryüzünde taşkınlık etmek, itidal ölçülerini hiçe sayarak aşırıya kaçmak, dengeyi kaybetmek: “Sorumluluğunuz altındaki yetimleri evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin; sonra aklen olgunlaştıklarınızı tespit ederseniz, mallarını onlara iade edin; sakın, onlar büyümeden önce, aceleyle ve müsrifçe harcayarak mallarını tüketmeyin. Zengin olan kimseyi vesayeti altındaki-nin malından) tamamen uzak tutun. Fakiri ise ondan uygun bir şekilde istifade ettirin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde, onlar adına şahitler bulundurun ve unutmayın ki nihai hesap sonucu olarak Allah kafidir.” [410]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarını da aşmayın: Allah, sınırları aşanları sevmez. O halde, Allah'ın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [411]
“Ve Allah mecbur kaldığınız durumlar dışında yemenizi yasakladığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamışken üzerinde O'nun adının anıldığı şeyleri neden yemiyorsunuz? Ama bakın, bu tür konularda birçok insan diğerlerini hiçbir gerçek bilgiye dayanmaksızın, kendi temelsiz görüşleriyle saptırmaktadır. Şüphe yok ki senin Rabbin hak ve adalet sınırlarını aşanlardan tam olarak haberdardır.” [412]
“Zira O'dur hem ekip biçilen ve hem de kendi başına yetişen bahçeleri, var eden hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: hepsi birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır! Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve yoksullara mahsulün toplandığı gün haklarını verin. Ve Allah'ın nimetlerini israf etmeyin: kuşkusuz O, müsrifleri sevmez!” [413]
“Ey Ademoğulları! Allah'a kulluk olsun diye yapftığınız mescidlerde, yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; serbestçe yiyin için, fakat saçıp savurmayın: (çünkü) kuşku yok ki, O, savurganları sevmez!” [414]
“Ve Lûtu hatırlayın ki, hani o kavmine şöyle demişti: Dünyada sizden önce hiç kimsenin yapmadığı iğrençlikleri mi işleyeceksiniz? Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz: Yoo, siz gerçekten ölçüyü aşan bir topluluksunuz!” [415]
“Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla başkaları geri dururken kavminden ancak birkaç kişi Musa'ya olan inançlarını açıkladılar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfuz ve iktidar sahibiydi, ve üstelik ölçüsüz, acımasız biriydi.” [416]
“Çünkü, kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız; ve böylelerinin ahirette çekeceği azap, gerçekten de, azapların en zorlusu olacaktır!” [417]
“De ki: Allah şöyle buyuruyor:
“Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin! Allah bütün günahları bağışlar, çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!” [418]
“Siz ey hakikati inkar edenler! Kendi kişiliğinizi harcayan insanlar olduğunuzu göre göre bu hatırlatma ve uyarıyı sizden tamamen geri mi çekelim?” [419]
Bütün davranışlarımızı ahiretin önceliği ilkesine göre anlamlandırmalıyız:
“Size verilen şeyler dünya hayatına ilişkin geçici doyumlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibaretti1”; oysa, Allah katında kazanılanlar daha hayırlı, daha kahcıdır. Buna rağmen, aklınızı kullanmayacak mısınız?” [420]
“Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda iyi bir yer tutmanın) yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de başkalarına öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!'...”[421]
“Bu dünya hayatı, bir oyundan ve geçici bir eğlenceden ibarettir: ama eğer (Allah'a) inanır ve O'na karşı sorumluluk bilinci duyarsanız size hak ettiğiniz her türlü Ödülü bağışlayacaktır. Dikkat edin! O sizden sahip olduğunuz bütün varlıkları kendi dâvası uğrunda feda etmenizi istemez.” [422]
“Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmenizle ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı malî yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve gerçek erdem sahipleri söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olanlar” [423]
“Size gelince ey müminler, kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır.” [424]
“Siz, insanlığın iyiliği için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz; doğru olanı emreder, eğri olandan ahkoyarsmız ve Allah'a inanırsınız. Eğer geçmiş vahyin mensupları, bu tür bir inanca ermiş olsalardı, bu, kendi iyiliklerine olacaktı; ama içlerinden pek az inanan bulunsa da onların çoğu fasıktır.” [425]
“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınlarmızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” [426]
“De ki: Gelin, Allah'ın gerçekten neyi yasakladığını size anlatayım: O'ndan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın; ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; çünkü sizin de onların da rızıklannı sağlayacak olan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin; ve adaleti ifa etmek dışında Allah'ın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz.” [427]
“Erkek ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınıdırlar: [428] hep iyi ve doğru olanın yapılmasını özendirir, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar; ve onlar namazlarında kararlı ve devamlıdırlar, arındırıcı yükümlülüklerini yerine getirirler, Allah'a ve O'nun elçisine yürekten bağlılık gösterirler. İşte bunlardır, Allah'ın rahmetiyle kuşatacağı kimseler: muhakkak ki, doğru hüküm ve hikmetle yargılayan en yüce iktidar sahibidir Allah!”[429]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki, böylece bütün bunları belki aklınızda turarsımz.” [430]
“O yardıma layık olanlar ki, kendilerini yeryüzünde egemen kılsak dahî salata devam ederler, arınmak için verilmesi gerekeni verirler, yapılması iyi ve doğru olanı emreder, yanlış ve kötü olanı yasaklarlar; ama yine de, olup biten her şeyin sonucu Allah'a kalmıştır.” [431]
“Biz Lokman'a şu hikmeti bağışladık: Allah'a şükret; çünkü O'na şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük etmeyi tercih eden ise bilsin ki, Allah, kesinlikle hiçbir şeye muhtaç değildir ve her zaman hamde layıktır.” “Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: Ey Benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür! Allah diyor ki:
“Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak karnında taşıdı ve çocuğun annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; öyleyse ey insanoğlu, Bana ve anne-babana şükret, unutma ki bütün yollar sonunda Bana ulaşır.” [432]
“Yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her belaya sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” [433]
“Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. [434] Kural olarak, başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, [435] bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce sahiplenip başka insanlardan uzak tutar. Ancak namazda bilinçli olarak Allah'a yönelenler [436] böyle değildir, ve namazlarında devamlı ve kararlı olanlar; ve şunlar: mallan üzerinde başkalarının hak sahibi olduğunu kabul edenler, yardım isteyenlerin ve hayatın güzel şeylerinden yoksun bulunanların; [437] ve Hesap Günü'nün geleceğini tasdik edenler; ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar, zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini tam bir güven içinde hissedemez; [438] Ve iffetlerine karşı duyarlı olanlar, eşleri yani nikah yoluyla meşru şekilde sahip oldukları dışında [439] isteklerini frenleyenler: çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar; ama o sınırın ötesine geçmek isteyenler, gerçek haddi aşanlardır; emanetlere ve ahitlerine riayet edenler; ve şahitlik yaptıkları zaman kararlı duranlar ve namazlarını bütün dünyevi endişelerden) uzak tutanlar. İşte bunlardır cennet bahçelerinde ağırlanacak olanlar!” [440]
“Öte yandan imana erişen, zulmün egemen olduğu diyardan göç eden, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla çaba gösterip duran kimselere ve onlara kol kanat açıp, yardım edenlere gelince, işte bunlar sahiden birbirlerinin dostu ve hamileridir. Fakat inanmış oldukları halde sizin beldenize göç etmemiş olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden hiçbir bakımdan siz sorumlu değilsiniz, tâ ki sizin yanınıza göç edecekleri vakte kadar. Yine de, dinsel baskılara karşı sizden yardım isterlerse, onlara yardım elinizi uzatmaktır size düşen, yeter ki bu yardım kendileriyle aranızda andlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmasın; çünkü Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.” “Bütün bunlarla birlikte, unutmayın ki hakkı inkara şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de birbirinizle öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşalık baş gösterecektir.” “Ve o imana erişen, zulmün, hüküm sürdüğü diyardan göç eden ve Allah yolunda elinden gelen her tür çabayı gösteren kimselerle (onlara) kol kanat gerip yardım eden kimseler; işte bunlardır, gerçekten inanan kimseler! Günahlarından bağışlanma ve çok kutlu bir rızık beklemektedir onları.” [441]
“Erkek ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınıdırlar: (hep) iyi ve doğru olanın yapılmasını özendirir, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar; ve onlar namazlarında kararlı ve devamlıdırlar, arındırın yükümlülüklerini yerine getirirler, Allah'a ve O'nun elçisine yürekten bağlılık gösterirler. İşte bunlardır, Allah'ın rahmetiyle kuşatacağı kimseler: muhakkak ki, doğru hüküm ve hikmetle yargılayan en yüce iktidar sahibidir Allah!”[442]
“Allah'a ye Ahiret Günü'ne gerçekten inanan, ama aynı zamanda babaları, oğulları, kardeşleri yahut öteki akrabaları bile olsa Allah'a ve Elçisi'ne karşı çıkanları seven bir toplum göremezsin.” [443]
“Gerçek müminlere gelince, Allah'ın kalplerine imanı nakşettiği ve ilhamı ile [444] güçlendirdiği kimseler onlardır ve zamanı gelince onları içlerinden ırmaklar akan bahçelerde barındıracaktır. Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah'tan. İşte onlar, Allah'tan yana olanlar, mutluluğa ulaşacaklardır!” [445]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Size gelmiş olan bütün hakikatleri inkar eden ve yalnızca Rabbiniz Allah'a inandığınız için Elçi'yi ve sizi yurtlarınızdan süren düşmanlarımı ki onlar aynı zamanda sizin de düşmanlarınızdır şefkat göstererek dost edinmeyin! Eğer Benim yolumda cehd göstermek için ve Benim rızamı kazanmak arzusuyla evlerinizden çıkıp gittiğiniz doğru ise, onlara gizli bir şefkatle yaklaşarak dostluk yapmayın: çünkü hem açıktan yaptığınız hem de gizlemiş olduğunuz her şeyden tamamıyla haberdarım. Ve içinizden bunu her kim yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” [446]
“Ey İnsanoğlu, Allah'la beraber bir başka tanrı edinme ki kendim kınanmış ve bir başına bırakılmış olarak bulmayasın: çünkü Rabbin, başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı buyurmuştur. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında kocarsa, onlara sakın “Öf bile demeyesin; onları azarlamayasm; onlara saygılı, yüceltici sözler söyleyesin, ve onlara alçak gönüllü ve acıyıp-esirgeyerek kol-kanat geresin; ve “Ey Rabbim!” diyesin: Onların beni küçükken sevgi ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle!” [447]
“Ve ey insanoğlu, yakınlarına haklarını ver; düşküne de, yolda kalmışa da; ama sakın elindekini anlamsız, amaçsız biçimde saçıp savurma. Çünkü, bil ki, saçıp savuranlar Şeytan'm türdeşleridir; Şeytan da zaten Rabbine karşı gerçekten çok büyük bir nankörlük sergilemiştir.
“Ve eğer sen kendin de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için ihtiyaç sahiplerine ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak-yatıştırıcı bir söz söyle. Ve ne ellerini bpynuna bağlayıp kilitli tut; ne de sonuna kadar açıp varını yoğunu ortaya dök; böyle yaparsan, (yükümlü bulunduğun kimselerce) kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın.” [448]
“Yine de sen kullanma söyle, (inançlarını paylaşmayan kimselerle) en güzel bir biçimde konuşsunlar; çünkü, Şeytan insanların aralarını açmak için her zaman gerçekten de insanın açık düşmanıdır!” [449]
“Biz insana, yapacağı en hayırlı işlerden biri olarak anne ve babasına iyi davranmasını emrettik; ama buna rağmen, eğer onlar ilah olarak kabul edemeyeceğin herhangi bir şeyi Bana ortak koşmanı isterlerse onlara uyma: çünkü hepiniz sonunda dönüp Bana geleceksiniz; o zaman hayatta iken yapmış olduğunuz her şeyi iyi kötü yönleriyle gözünüzün önüne sereceğim. îman edip yararlı işler yapmış olanlara gelince, onları öteki dünyada da mutlaka dürüst ve erdemlilerin araşma sokacağız.” [450]
“Hataen olmadıkça bir müminin başka bir mümini öldürmesine asla izin verilemez. Bir mümini hataen öldüren kişi, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak ve maktulün akrabalarına [451] diyet ödemekle yükümlüdür, meğer ki onlar bundan vazgeçmiş olsunlar. Maktulün, kendisi bir mümin olmasına rağmen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup ise (diyet), mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak ile sınırlı olacaktır; ama o, sizin anlaşma ile bağlı bulunduğunuz bir topluluğa mensup ise ödenecek bedel, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmanın yanında akrabalarına ödenecek bir diyeti de kapsayacaktır. Fakat yeterli imkanlara sahip olmayan, bunun yerine peşpeşe ıki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah tarafından emredilen bir karşılıktır ve Allah gerçekten her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” [452]
“Allah, düşünmeden ağzınızdan kaçırıverdiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böylece, yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu kendi ailenize yedirdiğinizin hemen hemen aynısı ile beslemeniz veya onları giydirmeniz veya bir insanı özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir, buna imkanı olmayan ise onun yerine üç gün oruç tutacaktır. Her ne zaman yemin eder (ve onu bozarsanız yeminlerinizin kefareti işte bu olacaktır. Öyleyse yeminlerinize sadık olun! Allah mesajlarınızı size böylece açıklar ki şükredici olasınız.” [453]
“Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lüt-fuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara paylarını verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazları peşinde düşerek, hürriyeti sizin elinizde bulunan cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah onları acıyıp esirgeyecek ve bağışlayacaktır.” [454]
“O halde, “Sen bana annem kadar haramsın” diyerek hanımlarından ayrılanlara ve sonra söylediklerinden geri dönenlere gelince, onların keffareti eşlerin tekrar birbirlerine dokunmalarından önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır: size burada tavsiye edilen budur; çünkü Allah yaptığınız her şeyden tamamıyla haberdardır. Ancak buna imkanı olmayan, (bunun yerine.) birbirlerine yeniden dokunmadan önce peş peşe iki ay oruç tutacak; ve buna gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak: bu, Allah'a ve Elçisi'ne inancınızı ispat etmeniz için (gerekli)dir. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; ve hakikati inkar edenleri (öteki dünyada) şiddetli bir azap beklemektedir.” [455]
“Peki ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak, ve ona kötülüğün ve iyiliğin iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuşu tırmanmayı denemedi... Bilir misin nedir o sarp yokuş? O, boynunu günah zincirinden kurtarmaktır; yahut kendi aç iken başkasını doyurmaktır; yakını olan bir yetimi, yahut toprağa uzanıp kalmış olan yabancı bir yoksulu, ve imana ermişlerden ve birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.” [456]
“Herhangi birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet bırakıyorsa, ebeveynine ve diğer yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette bulunmak size farz kılındı: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için bir yükümlülüktür. Ve kim, öğrendikten sonra böyle bir hükmü değiştirirse, böyle davranmanın günahı, yalnızca onu değiştirenedir. Doğrusu Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. Ama her kim, vasiyet edenin bir hata yaptığından veya bilerek bir kusur işlediğinden endişe eder ve bunun üzerine mirasçılar arasında bir uzlaşma sağlarsa (bu nedenle) kendisine bir günah terettüp etmez. Doğrusu Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” [457]
“Allah adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın geliştirilmesine engel teşkil etmesin. Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.” [458]
“Ve onlar, o kanunî mirasçılar Allah'tan korksunlar; eğer kendileri arkalarında kendi haklarını koruyamayacak olan çocuklar bıraksalardı onlar için mutlaka endişe duyarlardı, işte böyleleri, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olsunlar ve yoksulların haklan konusunda dürüst ve insaflı olan neyse onu dile getirsinler. Yetimlerin mallarını günahkarca yiyip bitirenler, sadece karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Çünkü öteki dünyada yakıcı bir ateşe mahkum olacaklar.” [459]
“Yardımlaşmayı, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların çoğunda hayır yoktur; ve bütün bu güzel eylemleri Allah'ın rızasını kazanmak için yapana zamanı geldiğinde büyük bir mükafat vereceğiz.” [460]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve eğer gerçekten müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin; çünkü eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Allah'a ve Elçisi'ne savaş açmış olursunuz. Ama eğer tevbe ederseniz, ana paramzı geri almaya hak kazanırsınız: Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz. Ancak borçlu güç durumda ise, rahatlayıncaya kadar ona bir vade verin; eğer bilirseniz, bir karşılık beklemeden borcu tamamıyla silmek, sizin kendi iyiliğinize olacaktır.” [461]
“Onlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar; doğru olanı emreder, eğri olandan ahkoyarlar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar: işte bunlar dürüst ve erdemli kimselerdendir. Onların yaptığı hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır: çünkü Allah, Kendisine karşı sorumluluklarının bilincinde olanan iyi bilir.” [462]
“Unutmayın ki, Size ne verildiyse bu dünya hayatından geçici bir zevk almanız içindir, Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Bu ödül, iman eden ve Rablerine güvenenler içindir: bağışlanmaz günahlar ve hayasızlıktan ve öfke bastığında da kolayca affedenler için; Rablerinin çağrısına karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar için; ve bütün ortak meselelerini aralarında danışma ile karara bağlayanlar için ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar için; ve bir zorbalıkla karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar için.” [463]
“O halde, ey iman etmiş olanlar, gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller, saldırgan davranışlar ve Elçi'ye itaatsizlik niyetiyle fesat kurmayı bırakın; bunun yerine fazilet ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci üzerinde görüşmeler yapın: ve her zaman huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [464]
“Ve Allah yolunda sınırsızca harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin: unutmayın ki Allah iyilik yapanları sever.” [465]
“Başkaları için ne harcayacaklarını sana soruyorlar. De ki: İyilik/hayır umarak yapacağınız harcama, önce ebevey-linize, yakın akrabanıza, yetime, muhtaca ve yolcuya aittir; her ne iyilik yaparsanız mutlaka Allah onu çok iyi bilir.” [466]
“Allah'ın kat kat fazlasıyla geriye ödeyeceği bir güzel borcu O'na verecek olan kimdir? Allah alır ve kat kat fazlasıyla geri verir; ve hepiniz sonunda O'na döndürüleceksiniz.” [467]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir Gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden (Bizim yolumuzda) harcayın. Ve bilin ki hakikati inkar edenler zalimlerin tâ kendileridir.” [468]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan sizin için bitirdiğimiz ürünlerden başkaları için harcayın; ama harcamak için, size verildiğinde küçümser şekilde bakışlarınızı çevirmeden kabul, etmeyeceğiniz bayağı şeyleri seçmeyin. Ve bilin ki Allah kendine yeterlidir, her zaman övgüye layık olandır. Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenliğinde sınırsızdır, her şeyi bilendir. Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet ba-ğışlamışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz. Çünkü, başkaları için her ne harcarsanız ve neyi (harcamak için) adarsanız, Allah onu mutlaka bilir. Ve hayırda bulunmayı engelleyerek zulüm işleyenler, kendilerine yardım edecek kimse bulamazlar. Yardımları açıktan yapmanız güzeldir; ama muhtaca gizlice vermeniz sizin için daha hayırlı olur ve günahlarınızın bir kısmını bağışlatır. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” [469]
“Ey Peygamber, insanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır: çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve size haksızlık yapılmayacaktır.” “Ve Allah yoluna kendilerini tamamen adamış oldukları için yeryüzünde rızık aramak niyetiyle gezip dolaşamayan muhtaçlara yardım edin. Onların durumunun farkında olmayan, onları zengin zanneder, çünkü istemekten kaçınırlar. Ve onlara ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.” “Servetlerini Allah rızası için gece ve gündüz, gizlice ve açıkça harcayanlar, mükafatlarını Rablerinin katında göreceklerdir; onlara ne korku vardır, ne de üzülürler.” [470]
“Size gelince ey müminler, kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır.” [471]
“Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcama yaparlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever.” [472]
“Ve imana erişen kullarıma da söyle, hiçbir pazarlığın, dostluğum-arkadaş lığın olmayacağı o Gün gelip çatmadan önce, salâtta/namazda devamlı ve duyarlı olsunlar; kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Bizim yolumuzda) gizli açık harcasınlar.” [473]
“Ve ey insanoğlu, yakınlarına haklarını ver; düşküne de, yolda kalmışa da; ama sakın (elindekini) anlamsız, amaçsız biçimde saçıp savurma. Çünkü, bil ki, saçıp savuranlar Şeytan'm türdeşleridir; Şeytan da zaten Rabbine karşı gerçekten çok büyük bir nankörlük sergilemiştir.” [474]
“Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlılık içinde tutanlar, Rablerinin mesajlarına inananlar, Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar, sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler: işte böyleleridir hayırlarda yanşan kimseler ve bu konuda başka herkesi geçecek olanlar!” [475]
“Bunun içindir ki, haksız iftiraya uğramış olsalar bile, içinizden Allah'ın bolluk ve genişlik bahşetmiş olduğu kimseler yakınlarına, düşkünlere ve kötülük diyarından Allah için göç eden kimselere yardımdan el çekmesinler; onları affedip geçsinler. Öyle ya, Allah'ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz; hem de Allah'ın çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcı olduğunu gördüğünüz halde?” [476]
“De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine az; başkaları için ne harcarsanız yerini (daima) doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” [477]
“Allah'a ve Elçisi'ne inanın ve O'nun size emanet olarak tevdî ettiği şeylerden başkaları için harcayın; çünkü sizden imana eren ve (Allah yolunda) sınırsızca harcayanlar büyük bir mükafat göreceklerdir.” [478]
“Hakikati tasdik eden kadınlara ve erkeklere ve böylece Allah'a güzel bir borç verenlere gelince, onlara kat kat fazlası geri ödenecek, ve öteki dünyada değerli bir mükafat kazanacaklar.” [479]
“Birinize ölüm yaklaştığı ve “Ey Rabbim” Bana bir mühlet tanışan da karşılıksız yardımda bulunup iyiler arasına girsem!” diye (yalvara)cağı zaman gelip çatmadan önce size rızık olarak verdiğimizden harcayın.” [480]
“Eğer Allah'a güzel bir borç verirseniz, O bunu fazlasıyla size geri ödeyecek ve günahlarınızı bağışlayacaktır; çünkü Allah, şükrün karşılığım her zaman verendir; halimdir.” [481]
“Gerçek erdem sahipleri onlardır ki, sözlerini yerine getirirler ve şiddeti yayılıp genişleyen bir Gün'ün korkusunu duyarlar. Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler, ve kendi kendilerine konuşurlar: “Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz: sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz: doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün'de Rabbimize vereceğimiz hesabın korkusunu duyuyoruz!” [482]
“Her kim başkaları için harcar ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa, ve nihâî güzelliğin/iyiliğin gerçekliğine inanırsa”, işte onun için nihal huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştıracağız.” “Cimrilik yapana ve kendi-kendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği/iyiliği yalan sayana gelince, onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştıracağız: bakalım serveti onu koruyacak mı mezarına girdiği zaman?” [483]
Dini korumak; aklı korumak; nesli ve namusu korumak; canı korumak; emanete riayet etmek:
“Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetinilebilir; ancak eğer birbirinize güveniyorsanız kendisine güven duyulan, bu güvene uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin, zira -onu gizleyen kalben vebal altındadır, ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir.” [484]
“Geçmiş vahyin izleyicileri arasında öylesi vardır ki, kendisine bir hazine emanet etsen sana sadakatle iade eder ve öylesi de vardır ki ona ufak bir altın sikke emanet etsen, başında dikilmedikçe sana geri vermez; bu, onların “Kitap ile ilgisi olmayan bu halka yaptığımız hiçbir şeyden dolayı bize bir suç yüklenmez” şeklindeki iddialarının bir sonucudur; böylece onlar, bile bile Allah hakkında yalan söylerler. Ama Allah, Kendisine karşı taahhütlerine sadık kalanların ve Kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanlardn farkındadır: ve Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanları sever.”
“Allah'a karşı taahhütlerini ve yeminlerini ufak bir kazanç karşılığında değiştirenler var ya; onlar, öteki dünyanın nimetlerinden asla nasiplenemeyeceklerdir; Allah, Kıyamet Günü, onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır; ve onları acıklı bir azap beklemektedir.” [485]
“Allah, size emanet edilen şeyleri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği şey, mutlaka en güzel şeydir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [486]
“Ve onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler, salâtlarını tüm dünyevî kaygılardan uzak tutarlar.” [487]
“Allah, düşünmeden yapmış olduğunuz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmayacak, ama kalplerinizin ihtirasla arzuladıklarından sorumlu tutacaktır: Allah çok affedicidir, çok tahammül hilm sahibidir.” [488]
“Allah, düşünmeden ağzınızdan kaçırıverdîğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böylece, yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu kendi ailenize yedirdiğinizin hemen hemen aynısı ile beslemeniz veya onları giydirmeniz veya bir insanı özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir, buna imkanı olmayan ise {onun yerine) üç gün oruç tutacaktır. Her ne zaman yemin eder (ve onu bozar)sanız yeminlerinizin kefareti işte bu olacaktır. Öyleyse yeminlerinize sadık olun! Allah mesajlarınızı size böylece açıklar ki şükredici olasınız.” [489]
“Bir de, bir sözleşme yaparak bağlanma içine girdiğinizde Allah'la olan sözleşmenize sadakat gösterin; ve yeminlerinizi, iyi niyetinize Allah'ı tanık tutarak iyice pekiştirdikten sonra bozmayın, unutmayın ki, yaptığınız her şeyi Allah mutlaka biliyor.” “Ve sakın yeminlerinizi, sırf içinizden bir grubun diğerinden daha güçlü olmasına dayanarak aranızda bir aldatma aracı olarak ele alıp da ipliğini iyice büküp berkittikten sonra onu çözüp koparan kadın gibi olmayın. Allah bütün bunlarla sizi sadece sınavdan geçiriyor ki, üzerinde çekişip durduğunuz her şeyi Kıyamet Günü'nde bütün açıklığıyla karşınıza koysun.” [490]
“Bunun içindir ki, yeminlerinizi aranızda bir aldatma aracı olarak kullanmayın; yoksa ayağınız, sağlamca basmış olduğunuz halde, kayar ve böylece Allah yolundan dönüp uzaklaşmanızın kötü sonuçlarını tatmak zorunda kalırsınız; ayrıca bu takdirde sizi öte dünyada da çok büyük bir azap bekleyecektir. “Öyleyse, Allah'la yaptığınız sözleşmeyi az bir pahaya değiştirmeyin! Bir bilseniz, Allah katında bulacağınız paha sizin için elbette en iyisidir.” [491]
“Yetimin malına, kendisi erginlik çağına varıncaya kadar, onu değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın. Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (Hesap Günü'nde) mutlaka sorguya çekileceksiniz!” [492]
“Şunu bil ki, gerçek müminler, yalnızca, Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler ve bu konuda bütün şüphelerden uzak duranlardır; ve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir: işte onlardır sözlerinde duranlar!” [493]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor? [494] Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” [495]
“Kural olarak, yozlaşmış kadınlar yozlaşmış erkeklere; yozlaşmış erkekler de yozlaşmış kadınlara yaraşır. Tıpkı lekesiz kadınların lekesiz erkeklere; lekesiz erkeklerin de lekesiz kadınlara yakıştığı gibi. Allah, bu sonrakilerin, haklarında çıkarılan kötü söylentilerin pepsinden masum ve uzak olduklarını bildiğine göre, günahlarından ötürü bağışlanma ve büyük/üstün bir rızık onların hakkıdır. Siz ey imana erişenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selam vermeden girmeyin. Eğer karşılıklı haklarınızı dikkate alacak olursanız bu öğüt sizin kendi iyiliğiniz içindir, öyleyse, evde kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size “Dönün” denirse dönün. Bu sizin töhmet altına girmemeniz için en uygun davranış tarzıdır, çünkü Allah edip eylediğiniz her şeyi bilir. “Öte yandan) içinde oturulmayan ama kamusal amaçlarla kullanılan evlere girmenizde bir sakınca yoktur; fakat yine de aklınızdan çıkarmayın ki, Allah, açıkça yaptıklarınızı da gizlediklerinizi de tümüyle bilmektedir.” [496]
“İnanan erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun olan davranış tarzı budur.” “Şüphesiz Allah onların iyi ya da kötü işledikleri her şeyden haberdardır.” “İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; örfen görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, cazibelerini ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek. şekilde ayaklarını yere vurmasınlar. Ve siz, ey müminler hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp Allah'a yönelin ki kurtuluşa, esenliğe erişesiniz.” [497]
“Ve içinizden bekar olanları ve kadın ya da erkek kölelerinizden evlenmesi uygun olacak kimseleri evlendirin. Evlenmeye niyeti olanlar) yoksul iseler, bu sizi kaygılandırmasın, Allah onları lütfiıyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her şeyin aslım eksiksiz bilmekte ve bu itibarla herkesi bağış ve kayrasıyla kuşatmaktadır.” Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lüt-fuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara paylarını verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazları peşinde düşerek, hürriyeti sizin elinizde bulunan cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah (onları) acıyıp esirgeyecek ve bağışlayacaktır.” [498]
“Siz ey imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizden korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!” [499]
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve öteki bütün mümin kadınlara toplum içine çıktıklarında dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle. Bu, onların temiz kadınlar olarak tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder. Ama unutma ki Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [500]
Kendi nefsimize ve başkalarına karşı davranışlarımızda adalet ilkesini baş tacı etmek;
“Allah'ın, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şeyidir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [501]
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah'a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin, Adil olun: bu, Allah'a karşı sorumluk bilinci duymaya en yakın olan davranıştır. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[502]
“Onlar, her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır! Öyleyse bir karar vermen için sana gelirlerse ister onlar arasında karar verirsin, ister kendi hallerine bırakırsın: Çünkü eğer onları kendi hallerine bırakırsan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama eğer bir karar verirsen, onlar arasında adaletle karar ver: Allah adil davrananları bilir.” [503]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki, böylece (bütün bunları) belki aklınızda turarsımz.”[504]
“O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki (grup)tan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, davranışını Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; yaptıklarından vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve onlara eşit davranın; çünkü Allah, eşit davrananları sever.” [505]
“Doğrusu, daha önce de elçilerimizi bu hakikatin bütün kanıtları ile gönderdik; ve onlar aracılığıyla vahyi bağışladık ve böylece, doğru ile eğriyi tartabilmeniz için size bir terazi verdik ki insanlar adaletle davranabilsinler; ve size içinde müthiş bir güç ve insanlar için bir çok faydalar bulunan demiri kullanma yeteneği bağışladık: bütün bunlar size verildi ki Allah, O'nun ve Elçisi'nin yolunda yürüyenleri ayırabilsin. Kendisi insan kavrayışının ötesinde olsa bile. Şüphesiz Allah güçlüdür, kudret sahibidir” [506]
“İnancınızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen inkarcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz: Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah, yalnızca, inancınızdan dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya başkalarının sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve içinizden onlara dostluk gösterenlere gelince, gerçek zalimler işte onlardır!” [507]
Kendimizin ihtiyacı varken bile, kardeşlerimizi kollamak; insan ilişkilerinde kendimizi başkalarının yerine koyarak hareket etmek; Allah için sevmek Allah için buğz etmek, kardeşlerimizin elde ettiklerini kıskanmamak, onlara karşı hasetlik-cimrilik etmemek:
“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmaym. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfü ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında iken sizi ondan nasıl korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulaşınız, ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: nihai kurtuluşa erişecek kimseler işte bunlar olacak.” [508]
“Bütün mü'minler kardeştir. O halde, o halde her ne zaman araları açılırsa iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız” [509]
“Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanmızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” [510]
“Onlardan önce bu yöreyi yurt edinmiş ve (gönüllerine) imanı yerleştirmiş olanlar arasındaki yoksullara da ganimetin bir kısmı verilecektir), bir sığınak arayışı içinde kendilerine gelenlerin hepsini seven ve başkasına verilmiş olanlara karşı kalplerinde hiçbir haset olmayan, aksine kendileri yoksulluk içinde bulunsalar bile diğerlerini kendilerine tercih edenler; [511] işte böyleleri, açgözlülükten korunanlardır, onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar!” [512]
“Allah yolunda mallarını harcayan ve sonra iyiliklerini başa kakıp (muhtaç kişinin duygularını) inciterek (bu) harcamalarının değerini düşürmeyenler mükafatlarını Rableri katında bulacaklar; onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü. Gönül alıcı bir söz ve başkasının eksiğini gizlemek, peşinden incitmenin geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır; ve Allah Kendine yeterlidir, tahammül (hilm) Sahibidir.” [513]
“O muttakîler ki hem bolluk hem de darlık zamanında Allah yolunda harcarlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever. Ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine başka türlü bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar -zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?- ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler. İşte bunlar, mükafat olarak Rablerinden bağışlanma ve mesken olarak içlerinden ırmaklar akan hasbahçeler bulacaklar: gayret gösterenler için ne güzel bir mükafat!” [514]
“Bunun içindir ki, haksız iftiraya uğramış olsalar bile, içinizden Allah'ın bolluk ve genişlik bahşetmiş olduğu kimseler yakınlarına, düşkünlere ve kötülük diyarından Allah için göç eden kimselere yardımdan el çekmesinler; onları affedip geçsinler. Öyle ya, Allah'ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz; hem de Allah'ın çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcı olduğunu (gördüğünüz halde)?” [515]
“Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.” [516]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Bakın, eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazısı size düşmandır; öyleyse onlara karşı dikkatli olun! Ama hatalarını hoş görür, tahammül eder ve affederseniz, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. Sizin malınız mülkünüz ve çocuklarınız, sadece bir sınama ve ayartma aracıdır, halbuki Allah katında muhteşem bir ödül vardır.” [517]
“Bir selâm aldığınızda daha güzel bir selâm ile karşılık verin veya (en azından) benzeri ile. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutmaktadır.” [518]
“Siz ey imana erişenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selam vermeden girmeyin. Eğer karşılıklı haklarınızı dikkate alacak olursanız bu öğüt sizin kendi iyiliğiniz içindir. Öyleyse, evde kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size “Dönün” denirse dönün. Bu sizin töhmet altına girmemeniz için en uygun davranış tarzıdır, çünkü Allah edip eylediğiniz her şeyi bilir.” “Öte yandan içinde oturulmayan ama kamusal amaçlarla kullanılan evlere girmenizde bir sakınca yoktur; fakat (yine de aklınızdan çıkarmayın ki,) Allah, açıkça yaptıklarınızı da gizlediklerinizi de tümüyle bilmektedir.” [519]
“Siz ey imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizden korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanma girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!” [520]
“Ey İnsanoğlu, Allah'la beraber bir başka tanrı edinme ki kendini kınanmış ve bir başına bırakılmış olarak bulmayasın: çünkü Rabbin, başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı buyurmuştur. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında kocarsa, onlara sakın "öf bile demeyesin; onları azarlamayasın; onlara saygılı yüceltici sözler söyleyesin, ve onlara alçak gönüllü ve acıyıp-esirgeyerek kol-kanat geresin; ve “Ey Rabbim!” diyesin: Onların beni küçükken sevgi ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle!” [521]
“Ve yeryüzünde kurumlanarak dolaşma; çünkü böyle yapmakla sen ne yeri yaratabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin! Bütün bunların kötülüğü, Rabbinin katında asla hoş karşılanmayan şeyler olmalarıdır.” [522]
“Rahmân'm has kullan ki, onlar yeryüzünde tevazuu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! derler.” [523]
“Yersiz bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin amrmasıdır.” [524]
“Allah, bir kötülüğün, ondan zarar gören tarafından söylenmesi dışında, açıkça dile getirilmesini sevmez. Allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi bilendir.” [525]
“De ki: Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günah(m her çeşidini, başkasının elindekine haksız yere göz dikmeyi, Allah'tan başkasına -hakkında hiçbir delil indirmediği halde tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah'a izafe etmenizi yasaklamıştır.” [526]
“Rabbinize alçak gönüllüce ve yüreğinizin ta derininden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi'aşanları sevmez: Bunun içindir ki, iyi bir düzene sokulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Ve korkuyla ve umarak yalvarın O'na; çünkü Allah'ın rahmeti her zaman iyilik yapanlarla beraberdir!” [527]
“Ve hatırlayın, sizi nasıl 'Âd (toplumunun) yerine getirdi O; ve ovalarında kendinize konaklar yükseltip dağlarını yontarak evler yapabilesiniz diye yeryüzünde sizi nasıl sağlamca yerleştirdi. Öyleyse, anın Allah'ın nimetini de yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklığa yol açmayın.” [528]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size böyle tekrar tekrar öğüt veriyor ki, böylece bütün bunları belki aklınızda turarsınız” [529]
“Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda iyi bir yer tutmanın yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de başkalarına öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!” [530]
“Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır.” Rûm: 30/41.
“O halde, ey iman etmiş olanlar, gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller, saldırgan davranışlar ve Elçi'ye itaatsizlik niyetiyle fesat kurmayı bırakın; bunun yerine fazilet ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci üzerinde görüşmeler yapın: ve her zaman huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun” [531]
“Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri müttefik edinenlere gelince, onlarla şeref kazanacaklarım mı umuyorlar? Unutmayın ki asıl şeref yalnız Allah'a aittir. Allah bu ilahî kelâmda size buyurmuştur ki ne zaman Allah'ın mesajlarının inkar edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar bunu yapanların yanından ayrılmalısınız, yoksa kesinlikle onlar gibi olursunuz. Bakın, Allah, ikiyüzlüleri hakikati inkar edenlerle birlikte cehennemde toplayacaktır.” [532]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinmeyin! Suçluluğunuz konusunda Allah'ın önüne açık bir kanıt mı [533] koymak istiyorsunuz?” [534]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Yahudileri ve Hristiyanlan dost edinmeyin: Onlar yalnızca birbirlerinin dostlarıdır. Ve hanginiz onları dost edinirse kesinlikle onlardan olur. Bilin ki Allah böyle zalimlere doğru yolu göstermez!” “Ve kalplerinde hastalık olanların kendi kendilerine “Şansımızın kötü gitmesinden korkuyoruz” diyerek onların işine yarayan bir tavır sergilemekte yarıştıklarını görebilirsin. Ama Allah, müminler için büyük bir başarı takdir ettiğinde yahut kendi planının başka bir tezahürünü gerçekleştirdiğinde o (karasız)lar, kendi içlerinde gizlice barındırdıkları düşüncelerden dolayı vicdan azabı duymaya başlarlar. Oysa imana erenler, birbirlerine, “Sizinle birlikte olacaklarına dair kararlı şekilde Allah'a yemin edenler bu kişiler midir? Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir, çünkü onlar ziyandadır!” derler.” “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz, Allah zaman içinde sizin yerinize O'nun sevdiği ve O'nu seven insanlar geçirecektir, müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurlu; Allah yolunda üstün çaba gösteren ve kendilerini kınayabilecek kimselerin kınamasından korkmayan insanlar: Bu, Allah'ın dilediğine bağışladığı lütfudur. Allah lütfunda sınırsızdır ve her şeyi bilendir.” “Unutmayın ki sizin yardımcılarınız sadece Allah, Elçisi ve imana erenler olacaktır; yani namazlarında devamlı ve dikkatli olanlar, arındırıcı malî yükümlülüklerini yerine getirenler ve Allah'ın karşısında boyun eğenler: Çünkü Allah ve Elçisi ve imana erenler ile dost olanlar: işte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır, onlardır zafere “Ulaşanlar!” “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümsemeyen ve onunla eğlenenleri -bunlar ister sizden önce vahiy verilenlerden, isterse bu vahyin hakikatini inkar edenlerden olsunlar- dost edinmeyin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [535]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın gazabına uğrayan toplum ile dost olmayın! Onları dost edinenlerin öteki dünya ile ilgili hiçbir ümitleri kalmamıştır; tıpkı bu hakikat inkarcılarının, şimdi mezarlarında yatanları tekrar görme ümitlerini kaybetmiş bulunmaları gibi.” [536]
“Sana, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük sağladıkları yarardan daha büyüktür. Allah yolunda neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: Onun için ayırabileceğiniz her şeyi. Böylece Allah mesajlarım size açıkhyor ki tefekkür edebilesiniz.” [537]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının-ki mutluluğa eresiniz! Şeytan, sarhoşluk verici şeyler ve şans oyunları ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde, (artık) vazgeçmeyecek misiniz?” [538]
“Birbirinizin mallarım haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.” [539]
“Onlar, Allah'ın lütfundan kendilerine verdiklerine cimrice sarılanlar, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar: Aksine, bu onlar için kötüdür. (Bu kadar) cimrice sarıldıkları şey, Kıyamet Günü boyunlarına asılacaktır: Zira, göklerin ve yerin mirası (yalnız) Allah'a aittir: Ve Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.” [540]
“Ve cimrilik yapan, başkalarına da cimriliği tavsiye eden ve Allah'ın kendilerine bağışladığı nimetleri gizleyenleri de... Böylece hakikati inkar eden herkes için utanç verici bir azap hazırladık.” [541]
“Ve eğer sen kendin de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için ihtiyaç sahiplerine ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak-yatıştırıcı bir söz söyle. Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut; ne de sonuna kadar açıp varını yoğunu ortaya dök; böyle yaparsan, yükümlü bulunduğun kimselerce kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın.” [542]
“Hiçbir musibet, daha önce buyruğumuzda (öngörülmüş) olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez: şüphesiz bu Allah için kolay (bir iş)tir. (Bunu bilin ki,) elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmeyesiniz ve elinize geçen (iyi ve güzel) şeylerle de (boş yere) şımarmayasmız: çünkü Allah, kendini beğenip küstahça davrananları sevmez, ki onlar Allah'ın nimetleri üzerinde cimrilik edip başkalarına da cimrice davranmayı tavsiye ederler! Ve sırtını bu hakikate çevirenler bilsin ki Allah kendi-kendine yeterlidir, bütün övgülere layıktır!” [543]
“Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. Kural olarak, başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce sahiplenip başka insanlardan uzak tutar. Ancak namazda bilinçli olarak Allah'a yönelenler [544] böyle değildir.”[545]
“İnsana gelince, ne zaman Rabbin onu, cömertliğiyle ve hoşnut olacağı bir hayat bağışlamakla denese, “Rabbim, bana karşı ne kadar comertmiş!” der; ama geçim vasıtalarını daraltarak onu denediği zaman ise, “Rabbim beni küçük düşürdü!” diye sızlanır. Ama hayır, hayır, ey insanlar, bütün yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı bir düşünün: siz yetime karşı cömert değilsiniz, muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, başkalarının mirasını açgözlülükle yiyip bitiriyorsunuz, ve sınırsız bir sevgiyle malı-mülkü seviyorsunuz! Peki, Hesap Günü nasıl davranacaksınız, yeryüzü ardarda sarsılıp paramparça olduğunda?”[546]
“Her kim başkaları için harcar ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa, ve nihâî güzelliğin/iyiliğin gerçekliğine inanırsa, işte onun için (nihaî) huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştıracağız.” “Cimrilik yapana ve kendi-kendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği/iyiliği yalan sayana gelince, onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştıracağız: bakalım serveti onu koruyacak mı (mezarına) girdiği zaman?” [547]
“Ey Ademoğulları! Allah'a kulluk olsun diye yapftığınız mescidlerde, yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; serbestçe yiyin için, fakat saçıp savurmayın: çünkü kuşku yok ki O, savurganları sevmez!” [548]
“Ve ey insanoğlu, yakınlarına haklarmı ver; düşküne de, yolda kalmışa da; ama sakın elindekini anlamsız, amaçsız biçimde saçıp savurma. Çünkü, bil ki, saçıp savuranlar Şeytan'ın türdeşleridir; Şeytan da zaten Rabbine karşı gerçekten çok büyük bir nankörlük sergilemiştir.” [549]
“Ve şöyle dedik: Size rızık olarak verdiğimiz temiz ve hoş şeylerden yiyin ama bunda ölçüyü aşmayın; yoksa, gazabıma uğrayan kimse, bilin ki, gerçekten kendini bütünüyle yıkıma sürükleyen kimsedir.” [550]
Büyücülük yaparak akıl emniyetini ifsad etmek, hak yerine batılı, yakin yerine zannı egemen kılmaya çalışarak, sanal bir dünya kurmaya çalışmak, sahte olanı gerçek olanın yerine geçirmeye çalışmak:
“Ve onun yerine Süleyman'ın hükümranlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin edegeldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melik Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene (uyarlar)- gerçi bu ikili, öncelikle, “Biz sadece ayartıcılarız: sakın (Allah'ın vahyettiği) hakikati inkara yeltenmeyin!” şeklinde uyanda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını Öğreniyorlardı; ancak Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu (bilgiyi) edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı. Doğrusu, karşılığında ruhlarını sattıkları o sanat ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!” [551]
“De ki: Sığınırım yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran zifiri karanlığın şerrinden, karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.” [552]
“İbadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırlafmaya devam ed)in! Çünkü öyle insanlar var ki, (sadece), “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver diye dua ederler -böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasib almayacaklardır. Ama içlerinde öyleleri de vardır ki: “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!” diye dua ederler. İşte bunlar, kazandjklarına karşılık (mutluluktan) nasip alacak olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir.” [553]
“Kim bu dünyanın nimetlerini isterse, ona hatırlat kî hem bu dünyanın hem de ahiretin nimetleri Allah kalındadır ve Allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi görendir.” [554]
“Ve bazı inançsızlar, “Bu dünyadaki hayatımızın ötesinde başka bîr şey yoktur ve öldükten sonra dirilmeyeceğiz!” derler. Ama sen onları Rablerinin huzurunda çıkarılacakları ve O'nun, “Bu, hakikat değil mi?” diye soracağı zamanı görsen. Onlar, “Evet, Rabbimiz hakkı için öyle” diye cevap verecekler. Bunun üzerine, Allah, “Tadın öyleyse” diyecek, “Hakikati reddetmenizden doğan bu azabı!” [555]
“Dünya hayatının rahatına dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getiren kimseleri kendi haline bırak; ama bu durumda onlara hatırlat ki ahirette her insan yaptığı yanlışlardan ve haksızlıklardan dolayı rehin tutulacak ve kendisini ne Allah'a karşı koruyacak, ne de kayırıp kollayacak bir kimse bulamayacaktır. Ve düşünülebilecek her türlü fidyeyi vermek istese bile bu kendisinden kabul edilmeyecektir. İşte yaptıkları yanlışlardan dolayı rehin tutulacak olanlar bu (gibi insan)lardır, onlar için ahirette yakıcı bir ümitsizlik iksiri vardır [556] ve onları, hakikati inatla inkar ettikleri için şiddetli bir azap beklemektedir.”[557]
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, mensup olduğunuz oymak ya da boy, kazanıp biriktirdiğiniz mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığınız ticaret, hoşlandığınız konutlar size Allah'tan ve O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda kavga vermekten daha gönül bağlayıcı geliyorsa, bekleyin o zaman Allah iradesini açığa vuruncaya kadar; ve bilin ki, Allah, günaha gömülüp gitmiş bir topluluğa asla hidayet vermez.” [558]
“Öyleyse, onların geçici servetleri yahut çocuklarının çokluğundan duydukları doyum) sakın seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla dünya hayatında onlara sadece azap vermek ve canlarının hakkı hâlâ inkar edip dururlarken çıkmasını istemektedir.” [559]
“Beri yandan, er geç Bizim karşımıza çıkacaklarına inanmayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere ve böylece Bizim ayetlerimizi umursamayanlara gelince: yapageldikleri bütün o kötülüklerden ötürü onların varacağı yer ateştir.” [560]
“Dünya hayatını ve onun görkemim, zenginliğini isteyenlere gelince, onlara bu (hayatta) yapıp ettiklerinin karşılığını tam olarak ödeyeceğiz ve onlar orada hak ettiklerinden asla yoksun bırakılmayacaklar: İşte bunlar, ahirette paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir çünkü onların bu (dünyada) yapıp ettikleri hep boşa gidecektir; yapıp-ettikleri değersizdi zaten.” [561]
“Elif-Lâm-Râ. Bunlar ilahî kitabın -kendisi açık olan ve hakkı açıkça gösteren bir ilahî okuma metninin ayetleridir. Bir vakit gelecek ki, şimdi bu gerçeği inkara kalkışanlar, keşke dünya haya tındayken Allah'a boyun eğip teslim olsaydık diye yerinecekler.” “Şimdi kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar; bu arada boş hazlarun umudu aldatıp oyalasın onları; nasıl olsa günü gelince (gerçeği) öğrenecekler.” [562]
“İmana eriştikten sonra Allah'ı inkar eden kimseye gelince -ki, bundan kasıt, kalbi imanla dolu olduğu halde baskı altında inkar etmiş görünen kimse değil, fakat kalbini bile isteye hakkın inkarına açan kimsedir. İşte böylelerinin üzerine Allah katından bir hışım çökecek ve onların payına çok büyük bir azap düşecektir.” [563]
“Ve sakın pek çoklarına, sadece onları sınamak için, avunsunlar diye verdiğimiz dünya hayatına mahsus şu ya da bu parlaklığa, görkeme gözünü dikme; çünkü Rabbinin sana sağladığı rızık, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Yakınlarına da salâtı emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol. Fakat unutma ki biz senden bizim için rızık sağlamanı istemiyoruz; tersine, senin rızkını veren Biziz. Ve gelecek, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin olacaktır.” [564]
“Sen ve seninle beraber olanlar gemiye yerleşir yerleşmez de ki: Bütün övgüler, bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a aittir!” [565]
“Ve yine toplumun sırf kendilerine dünya hayatında bolluk ve genişlik bahşettik diye, bununla kurumlanıp- hakkı kabule yanaşmayan, ahiret gerçeğini yalan sayan seçkinler çevresi (her defasında: “Bu adam yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen, sizin gibi bir ölümlüden başka bir şey değil' dediler. Ve tıpkı sizin şimdi yaptığınız gibi bir ölümlüye itibar edecek olursanız, bilin ki, sonunda kaybeden mutlaka siz olacaksınız!” “Bu adam size ölüp de toza toprağa ve kemiğe dönüştükten sonra yeni bir hayata kavuşturulacağınızı mı vaad ediyor? Çok uzak, gerçekten çok uzak bu vaad edildiğiniz şey! Bu dünyada yaşadığınız hayattan başka hayat yok: Ölürüz ve ancak bir-kere) yaşarız; ve bir daha asla diriltilmeyiz! Bu adam kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran bir yalancıdan başka biri değil; ve dolayısıyla biz ona inanacak değiliz!” “Bunun üzerine Peygamber: “Ey Rabbim!” der, “Bunların bu yalanlamalarına karşı bana destek ol! Allah da ona: Çok geçmeden, çarpılmışçasma pişman oluverecekler!” diye karşılık verir. Ve ânî bir darbe şeklinde gelen (cezamız) tam yerinde ve kaçınılmaz olarak onları kıskıvrak yakalayıverir; ve böylece onları sel önünde sürüklenen çerçop ve köpüğe çeviririz: uzak olsun, böyle bir zalimler toplumu!” [566]
“Onlar bu dünya hayatının yalnız görünen yüzünü tanırlar, ebedî ve nihaî olandan ise tamamen habersizdirler.” “Onlar kendi içlerinde bir muhasebe yapmayı hiç bilmezler mi? Allah, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan her şeyi derûnî bir anlamdan ve kendi belirlediği bir zaman sınırından yoksun yaratmış olamaz: fakat, çoğu kimse, sonunda Rablerine kavuşacaklarını hâlâ inatla reddeder!” [567]
“Onlar, hiç yeryüzünü dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (hakikati inkar edenler)in sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki daha kudretliydiler, yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha iyi imar etmişlerdi; onlara (da) peygamberleri hakikatin bütün kanıtlarıyla gelmişti; ama (hakikati reddettikleri ve sonuçta yok olup gittiklerinde) Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı. Ve bir kez daha (söyleyelim:) Allah'ın mesajlarını yalanlayarak ve onları alaya alıp eğlenerek kötülük işleyenlerin sonu hüsran olacaktır.” [568]
“Ey insanlar! Allah'ın yeniden diriltme vaadi gerçektir: sakın, bu dünya hayatının sizi ayartmasına ve Allah hakkında kendi çarpık düşüncelerinizin sizi saptırmasına izin vermeyin! Şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır: öyleyse siz de ona düşman olarak muamele edin. O, kendisine tâbi olanları, ancak, yakıcı ateşe mahkum olanlar arasında yer alacakları bir âkibete çağırır.” [569]
“Şimdi bakın, bu insanlar derler ki: Bu önümüzde bulunan, bizim ilk ve tek ölümümüzdür, ve hayata yeniden döndürülmeyeceğiz. O halde, eğer iddianızda haklı iseniz atalarımızı şahit olarak getirin!” [570]
“Bilin ki ey insanlar, bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışıfna girişmenizden ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsınızdan ibarettir. Bu dünyanın durumu, hayat getiren yağmurun hikayesine benzer: yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir, ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada insanın durumu ile ilgili ebedî hakikat açıkça ortaya çıkacaktır: ya şiddetli azap, yahut Allah'ın bağışlayıcı lığı ve hoşnutluğu; çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkini tatmakjtan başka bir şey değildir.” “Bu nedenle, Rabbinizin bağışlayı alığına nail olmak ve böylece Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler için hazırlanmış bulunan, gökler ve yer kadar geniş cenneti elde etmek yolunda birbirinizle yarışın: bu, Allah'ın dilediğine bağışladığı bir lütfudur; çünkü Allah sonsuz lütuf sahibidir.” [571]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve bir kez daha: Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır; ve Allah'tan habersiz olan, bu nedenle Allah'ın da kendileri için neyin iyi olduğundan habersiz bıraktıkları gibi olmayın: (çünkü) onlar gerçekten sapmış olanlardır!” [572]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Mallarınızın, mülkünüzün veya çocuklarınızın sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin: çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur! Birinize ölüm yaklaştığı ve “Ey Rabbim!” Bana bir mühlet tanışan da karşılıksız yardımda bulunup iyiler arasına girsem!” diye yalvaracağı zaman gelip çatmadan önce size rızık olarak verdiğimizden harcayın.” [573]
“Çoğunuz bu geçici hayatı seviyorsunuz, ama öteki dünyayı ve Hesap Günü'nü hiç düşünmüyorsunuz!” [574]
“Hiç bütün bir ahlakî değerler sistemini yalanlayan birini tasavvur edebilir inisin? İşte böyle biridir, yetimi itip kakan, yoksulu doyurma arzusu/gayreti duymayan. Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır, onlar ki niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir, ve üstelik onlar, insanlara en ufak bir yardımı bile reddederler!” [575]
“O halde siz ey iman edenler, Allah yolunda sefere çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz özlem ve istekle- “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katındadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır.” [576]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Birbiriniz hakkında yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü bu şekildeki zannın bir kısmı da günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek'isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır!” [577]
“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yamnızdaki-yakınlarınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” [578]
“Ve yeryüzünde kurumlanarak dolaşma; çünkü böyle yapmakla sen ne yeri yaratabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin! Bütün bunların kötülüğü, Rabbinin katında asla hoş karşılanmayan şeyler olmalarıdır.” [579]
“İmdi, Hesap Günü'nde bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki şu ünlü Kârûn da Musa'nın kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine Öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile bir manga adama, hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona: Servetinden ötürü böyle böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez! öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdundan iyi bir yer tutmanın yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!' dedikleri zaman.” [580]
“Yersiz bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.” [581]
“Hiçbir musibet, daha önce buyruğumuzda öngörülmüş olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez: şüphesiz bu Allah için kolay bir iştir. Bunu bilin ki; elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmeyesiniz ve elinize geçen iyi ve güzel şeylerle de (boş yere) şımarmayasmız: çünkü Allah, kendini beğenip küstahça davrananları sevmez, ki onlar Allah'ın nimetleri üzerinde cimrilik edip başkalarına da cimrice davranmayı tavsiye ederler! Ve sırtını (bu hakikate) çevirenler bilsin ki Allah kendi-kendine yeterlidir, bütün övgülere layıktır!” [582]
“Gerçek şu ki, Biz insanı acı, sıkıntı ve imtihan ile yüklü bir hayata gönderdik. İnsan, kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı zannediyor? Övünüp duruyor: Ben yığınla servet tükettim! Peki, kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?” [583]
“Allah yolunda mallarını harcayan ve sonra iyiliklerini başa kakıp muhtaç kişinin duygularım inciterek bu harcamalarının değerini düşürmeyenler mükafatlarını Rableri katında bulacaklar; onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü. Gönül alıcı bir söz ve başkasının eksiğini gizlemek, peşinden incitmenin geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır; ve Allah Kendine yeterlidir, tahammül (hilm) Sahibidir.” [584]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Servetini gösteriş ve övgü için harcayan, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve muhtaç kimsenin duygularım inciterek yardımlarınızı değersiz hale sokmayın: Onun hali, üzerinde biraz toprak bulunan yumuşak bir kayanın hali gibidir, bir sağnak vurunca onu sert ve çıplak bırakıverir. Bu gibilerin, yaptıkları hayırlı işlerinde hiçbir kazançları olmaz: zira Allah, hakikati reddeden bir toplumu hidayete erdirmez.” “Servetlerini Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanların durumu (ise), verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar, sağanak olmadığı zaman da hafif yağmur (düşer oraya). Ve Allah yaptığınız her şeyi görür.” [585]
“Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmadıkları halde mallarından başkalarına (sırf) insanlar görüp takdir etsinler diye harcayanlarfı Allah sevmez); yakın dostu şeytan olan kişi, ne kötü dost sahibidir!” [586]
“İnsanların gözlerini kamaştıran bir gösteriş içinde ve kurum satarak yurtlarından çıkıp gelen o inanmayan kimseler gibi olmayın: çünkü onlar başkalarım Allah'ın yolundan çevirmeyi çabalıyorlardı. Oysa Allah onların edip-eylediği her şeyi sınırsız kudretiyle kuşatmış bulunuyordu.” [587]
“Sen ey yalnızlığına bürünmüş olan! Kalk ve uyar! Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini an! Öz benliğini temiz tut! Ve bütün pisliklerden kaçın! İyilik yapmayı kendine kazanç aracı kılma, ama sabırla Rabbine yönel.” [588]
“Gerçek erdem sahipleri onlandır ki, sözlerini yerine getirirler ve şiddeti yayılıp genişleyen bir Gün'ün korkusunu duyarlar. Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler, ve kendi kendilerine konuşurlar: “Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz: sizden ne bir karşılık, ne de bir. teşekkür bekliyoruz: doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün'de Rabbimize vereceğimiz hesabın korkusunu duyuyoruz!” [589]
“Hiç bütün bir ahlakî değerler sistemini yalanlayan (birini) tasavvur edebilir misin? İşte böyle biridir, yetimi itip kakan, yoksulu doyurma arzusu/gayreti duymayan. Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır, onlar ki niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir, ve üstelik onlar, (insanlara) en ufak bir yardımı bile reddederler!”[590]
“Bütün bunlar Allah tarafından öngörülmüştür; dolayısıyla, kişi eğer Allah'ın bu yasaklayıcı buyruklarını saygıyla gözetirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğine sonuç verecektir. Yasak oldukları size bildirilenlerin dışında, kurban etmek ve etinden yemek üzere bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. Öyleyse artık, Allah'ın yasaklamış bulunduğu her şeyden, ve en çok da inanç ve uygulama olarak puta taparlığm her türlü bayağılığından uzak durun; asılsız her türlü sözden kaçının.” [591]
“Onlar ki, yalan ve asılsız olanlardan yana şehadet etmezler, boş ve anlamsız şeylerle uğraşan kimselere rastladıkları zaman yanlarından vakarla geçip giderler. Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, korlerin ve sağırlarda yaptığı gibi düşünüp anlamadan onların üzerine üşüşmezler.” [592]
“Siz ey iman etmiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve (her zaman) hakkı ve doğruyu konuşun; o zaman, Allah işlerinizi değerli kılar ve günahlarınızı affeder. Ve bilin ki kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse büyük bir zafere erişmiş olur.” [593]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” [594]
Gıybet ederek, çekiştirerek, alay ederek insanları küçük düşürmek:
“O halde Allah'ın kimilerinize diğerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından...Bu nedenle lütfu(ndan size bahşetmesini) Allah'tan dileyin; şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisine maliktir.” [595]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan (başka) insanları alaya alıp küçümsemesin: belki o (alay edip küçümsedik)leri kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın (başka) kadınları (küçümseyip alaya almasın):onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi (yaralayıcı, incitici) lakaplar ile aşağılamayın: (kişi) iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; ve (bu suçu işleyen, ama sonra) pişmanlık duymayanlar işte gerçek zalimler onlardır!” [596]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Birbiriniz hakkında yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü bu şekildeki zannm bir kısmı da günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır!” [597]
“Vay haline iftira atanın ve ayıp kusur arayanın! (Vah haline o kişinin) ki, serveti biriktirir ve onu bir kalkan sayar, zanneder ki serveti onu sonsuza dek yaşatacak! Hayır, aksine, öteki dünyada çökerten bir azaba terk edilecektir o! Bilir misin nedir o çökerten azap? Allah tarafından tutuşturulan bir ateş, günahkar kalplerin üstünde yükselen: üzerine salınacak bir ateş, sonsuzca uzayıp giden sütunlar arasında!” [598]
“De ki: Sığınırım yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran zifiri karanlığın şerrinden, karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.” [599]
“Ve sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur.” [600]
“İmdi, zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun ve eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorsanız, onlara karşı duyduğunuz acıma, sizi Allah'ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın; ve inananlardan bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. Onların her ikisi de eşit derecede suçludur: zina yapan erkek ancak zina yapan bir kadınla -yani, kendi cinsel arzularını tanrılaştıran bir kadınla- birleşir; zina yapan kadın da ancak zina yapan bir erkekle -yani, kendi cinsel arzularını tanrılaştıran erkekle- birleşir: bu birleşme müminlere yasak edilmiştir.” [601]
“De ki: Gelin, Allah'ın gerçekten neyi yasakladığını size anlatayım: O'ndan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın; ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; çünkü sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin; ve adaleli ifa etmek dışında Allah'ın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz.” [602]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size böyle tekrar tekrar öğüt veriyor ki, böylece bütün bunları belki aklınızda turarsımz.” [603]
“Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir; çünkü her şeyin önünü sonunu Allah biliyor, ama siz bilmiyorsunuz.” [604]
“Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara paylarını verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakm, dünya hayatının geçici hazları peşinde düşerek, hürriyeti sizin elinizde bulunan cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah onları acıyıp esirgeyecek ve bağışlayacaktır.” [605]
“Hayasızca davranışta bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye kadar yahut Allah onları tevbe etmeleri suretiyle bir kapı açmcaya kadar evlerine hapsedin. Suçluların her ikisini de böyle cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.” [606]
“Ve Lûtu hatırlayın ki, hani o kavmine şöyle demişti: Dünyada sizden önce hiç kimsenin yapmadığı iğrençlikleri mi işleyeceksiniz? Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz: Yoo, siz gerçekten ölçüyü aşan bir topluluksunuz!” [607]
“Ve Lût'u da böyle kurtarmıştık; hani o, kavmine: “Bu çirkin eylemi, insanın yapı ve yaratılışına aykırı olduğunu göre göre, nasıl işliyorsunuz?” demişti. Gerçekten kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yönetiyorsunuz? Hayır, işin gerçeği, siz hakka karşı körlüğü,) bilinçsizliği seçmiş bir toplumsunuz!” [608]
“Ama kim bir hata yapar ve günah işler de sonra onu suçsuz bir kimsenin üstüne atarsa, iftira suçu ve hatta daha da iğrenç bir günah yüklenmiş olur.” [609]
“İffetli kadınları zinayla suçlayıp sonra da bu suçlamayı doğrulayıcı yönde dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir!” [610]
“Fakat, gerçek şu ki, dalgınlık ya da dikkatsizlik göstermiş olsalar da iffetli ve inanmış olan kadınlara asılsız isnadlarda bulunan ve günahlarından dolayı tevbe etmeyen kimseler bu dünyada da, ahirette de Allah'ın bağış ve kayrasından uzak tutulacaklardır; ve can yakıcı bir azap beklemektedir böylelerini, o Gün ki, kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün bu yaptıklarını (açığa vurarak) onların aleyhine şahitlik edecektir!” [611]
“Mümin erkekleri ve mümin kadınları yapmadıkları bir fiilden dolayı suçlayanlara gelince, onlar iftira atma suçu işlemiş ve böylece açık bir günaha girmiş olurlar.” [612]
“O halde siz ey iman edenler, Allah yolunda sefere çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz özlem ve istekle- “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katındadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır.” [613]
“Bu yüzden biz, İsrailoğulları'na bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(mn cezası olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayatı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz onlara [614] hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama, buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşit aşırılığa meyletmeye devam etti.” [615]
“Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/rızıklandıran Biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” [616]
“Ve yine sakın, haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bu konuda, haksız yere öldürülen kimsenin velisine adil bir karşılıkta bulunma yetkisi tanımışizdır; ama hal böyle de olsa, bu kişi karşılıkta birebir sınırım sakın aşmasın. Maktule gelince, o; şüphesiz, Allah tarafından yardıma layık görülmüştür!” [617]
Bütün peygamberlere indirilenlere ayrım gözetmeksizin, peygamberlere, onları birbirleriyle üstünlük yarışma sok-maksızm iman etmeliyiz:
“De ki: Biz Allah'a; bize indirilene; İbrahim'e, İshak'a, Yakub'a ve onun neslinden gelenlere indirilene; Rableri tarafından Musa'ya, İsa'ya ve diğer tüm peygamberlere bahşedilene inanırız; onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve kendimizi O'na teslim ederiz.” [618]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allah'a ve Peygamber’e olan inancınıza ve O'nun Peygamberi'ne safha safha indirdiği ilahî kelâma ve daha önce indirdiği vahye: Zira Allah'ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Günü'nü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür.” [619]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve O'nun Elçisi'ne inanın, ki O, size rahmetinden iki kat versin ve sizin için aydınlığında yürüyeceğiniz bir ışık yaksın ve geçmiş günahlarınızı bağışlasın: Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [620]
“Öyleyse, ey insanlar, Allah'a ve Elçisi'ne ve size bahşettiğimiz vahiy aydınlığına inanın! Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [621]
İnsanlar Allah'a ve O'nun birliğine iman edip her tür şirkten uzak durmalıdırlar:
“De ki: Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Tanrınızın bir ve tek tanrı olduğu vahyolundu bana. Öyleyse, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabbine özgü kullukta hiç kimseyi, hiçbir şeyi O'na ortak koşmasın!” [622]
“Oysa, Bize senden önce de peygamberleri yalnızca: Benden başka tanrı yok, öyleyse yalnıca Bana kulluk edin!' diye vahyederek gönderdik” [623]
“De ki: Bana yalnızca, tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyedildi; o halde artık O'na boyun eğecek misiniz?” [624]
“Bunun içindir ki, ey insanoğlu, Allah'la beraber başka bir ilâha başvurma ki, kendini azaba uğrayanların arasında bulmayasm.” [625]
“De ki: Hiç düşündünüz mü? Allah geceyi üzerinizden Kıyamet Günü'ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında size ışık getirebilecek başka bir tanrı var mı? O halde, artık gerçeğin sesine kulak vermeyecek misiniz?” “De ki: Hiç düşündünüz mü? Allah gündüzü üzerinize Kıyamet Günü'ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında, bağrında dinlendiğiniz geceyi size geri getirebilecek başka bir tanrı var mı? Peki artık gerçeği görmeyecek misiniz?” [626]
“De ki (Ey Muhammed): Eğer Rahman (gerçekten) bir erkek çocuk sahibi olsaydı, ben ona tapanlardan ilki olurdum! Göklerin ve yerin Rabbi -kudret ve egemenlik tahtının sahibi Rabb- onların isnad ettikleri her türlü sıfattan kesinlikle münezzehtir!” [627]
“De ki: O, tek Allah'tır: Allah, öncesiz ve sonrasız, bütün var olmakta olanların sebepsiz sebebi. O doğurmamıştır, doğurulmamıştır; ve hiçbir şey O'nunla mukayese edilemez.” [628]
“De ki: O sizin tanrılaştırdığınız varlıklar arasında hayatı yoktan var edip de sonra onu tekrar tekrar yaratan var mı?” “De ki: Ancak Allah'tır, bütün karmaşıklığı ile hayatı yoktan var eden ve sonra tekrar tekrar yaratan. Hal böyleyken, nasıl oluyor da, yanlış hükmediyorsunuz!” “De ki: O sizin tanrılaştırdığınız varlıklardan hiç sizi hakka eriştiren var mı? De ki: Yalnızca Allah'tır, hakka eriştiren. Öyleyse, hakka eriştiren mi izlenmeye layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmedikçe bir başına doğru yolu bulamayacak durumda olan mı? Peki, ne oluyor size ve muhakemenize! Onların çoğu sadece zanna uymaktadırlar. Oysa zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz. Gerçek şu ki, Allah onların yaptıklarını bütünüyle bilmektedir.” [629]
“De ki: Eğer -onların iddia ettikleri gibi- O'nunla beraber başka tanrılar olmuş olsaydı, o zaman bunlar topyekün egemenliği elinde tutan Allahla kavgaya tutuşmak için fırsat kollarlardı.” [630]
“De ki: O'nunla beraber tanrısal güçlere sahip olduğunu zannettiğiniz varlıkları çağırın bakalım; sizden bir darlığı gidermeye ya da onu başka bir yere yansıtmaya güçlerinin olmadığını göreceksiniz. Aslında, onların bu yalvarıp yakardıkları ve böylece aziz leştir dikleri, tanrılaştırdıklan şahsiyetlerin kendileri -içlerinden O'na en yakın olanları bile Rablerinin yakınlığını kazanmaya çalışırlardı); hem de, O'nun rahmetini umup azabından korkarak: Çünkü O'nun azabı gerçekten sakınılması gereken bir şeydir!” [631]
“De ki: Peki yeryüzü ve orada var olanlar kimin, öyleyse? Biliyorsanız hadi söyleyin bana! “Allah'ın' diye cevap vereceklerdir. “De ki: Peki Allah'ın birliğini, eşsiz-ortaksız olduğunu kendiliğinizden hatırlamayacak mısınız artık?” “De ki: Peki, kimdir yedi kat göğü yerinde tutan ve yüce kudret tahtında hükümran olan? Diyeceklerdir ki: “Allah!” “De ki: Peki, artık O'na karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mı sın sız?” “De ki: Her şeyin yönetimini elinde tutan; koruyup kollayan ama kendisine karşı (kimsenin) korunup kollanamayacağı kimdir? Biliyorsanız, (hadi söyleyin bana!): “Allah' diye cevap vereceklerdir.” “De ki: Peki, o halde, nasıl böyle aldatılabilirsiniz? Hayır, Biz onlara hakkı ulaştırdık; buna rağmen onlar yine de yalanı tercih ediyorlar! Allah asla çocuk edinmemiştir; ne de O'nunla beraber başka bir tanrı vardır: (çünkü eğer başka herhangi bir tanrı) olsaydı, her tanrı kendi yarattığı âlemi kendinden yana çeker ve şüphesiz her biri diğerine baskın çıkmaya çalışırdı!” “Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah, onların tasavvur ve tanımlama yoluyla yakıştırdıkları her şeylerden mutlak olarak uzaktır. O, kulların algı ve tasavvurlarının erişemediği şeyleri de, onların akıl ve duyu yoluyla tanıklık edebildikleri şeyleri de künhüyle bilir; ve bunun içindir ki, onlann Kendisine yakıştırdıkları her türlü eşten ve ortaktan mutlak olarak yücedir!” [632]
“De ki: zihninizde O'na ortak koştuğunuz varlıkları bana gösterin! Hayır hayır, yalnız O'dur kudret ve hikmet Sahibi!” [633]
“De ki: Allah'a ortak koştuğunuz varlıkları ve güçleri ve Allah'tan başka yalvarıp yakardıklarınızı gerçekten hiç düşündünüz mü? Bana onların yeryüzünde ne yarattıklarını gösterin; yoksa onlann göklerin yönetiminde bir katkıları mı var sanıyorsunuz? Onlara görüşlerinizi destekleyici bir kanıt olarak kullanabilecekleri bir ilahî vahiy mi gönderdik? Hayır! Zalimlerin birbirleri hakkında besledikleri ümitler, hayalden öteye geçmez. Gerçek şu ki, semavî varlıkları ve yeri yörüngelerinden sapmamaları için tutan yalnızca Allah'tır. Bir kere sapınca da, ö'nun müdahale etmemesi halinde başka hiçbir güç onu tutamaz. Fakat Allah halimdir, çok bağışlayıcıdır!” [634]
“Şimdi onlardan sana cevap vermelerini iste: senin Rabbinin kızları var da onlann yalnız erkek çocukları mı var? Yoksa melekleri dişi yarattık da o meleklere ilahlık isnad edenler bunu gördüler mi? Bazı insanları tamamen sahte ve yalana olan temayüllerinden dolayı, Allah bir erkek çocuk doğurdu diyorlar; onlar elbette yalan söylüyorlar; “O, kızları oğlanlara tercih etmiştir!” sözleri de yalandır. Ne oluyor size, ne biçim karar veriyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa iddialarınızı doğrulayacak açık bir deliliniz mi var? Eğer doğru söylüyorsanız, kendi kitabınızı getirin! Bazıları da Allah ile bütün görünmez varlık türleri arasında bir yakınlık uydurdular; oysa bu görünemez varlıklar da pekala bilir ki, onlar bu şekilde Allah'a isnadda bulunanlar, mutlaka Hesap Günü O'nun huzurunda yargılanacaklardır: Çünkü Allah, insanların geliştirdiği her türlü tasavvurun üstünde, sonsuz yüceliktedir. Allah'ın halis kulları ise böyle davranmazlar: Çünkü ne siz Allah'a iftirada bulunanlar, ne de sizin taptıklarınız. Hiçbiriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz. Kendi ayaklarıyla yakıcı ateşe koşanlar hariç! Bütün tabiat güçleri Allah'a hamdeder ve şöyle derler: içimizden hiç kimse yoktur ki Allah tarafından kendisi için tayin edilmiş bir yere sahip olmasın; biz de ibadetlerimizde O'nun önünde saf tutarız; ve şüphesiz biz de O'nun sınırsız şanını yüceltiriz!” [635]
“De ki: Şefaat (hakkım verme yetkisi) yalnız Allah'a aittir. [636] Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet (yalnız) O'nundur ve sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz.” [637]
“İmana erişmiş olanlar Allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytani güçler tağut uğrunda. O halde Şeytan'm dostlarına karşı savaşın; Şeytan'ın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.” [638]
“Gerçek şu ki, Biz her toplumun içinden, Allah'a kulluk edin, şeytanî güçlerden tağutlardan kaçmm! mesajıyla gönderdiğimiz bir elçi çıkardık. Allah o (geçmiş nesillerden bir kısmını hidayetiyle doğru yola yöneltti; bir kısmı da sapıklık içinde bırakılmaya müstahak oldular: O halde, şimdi yeryüzünde dolaşın ve hakkı yalan sayanların sonunun nasıl olduğunu görün!” [639]
“Yetkinlik ve kusursuzluğa dair nitelikler [640] yalnızca Allah'a aittir. Öyleyse, bu niteliklerle artık yalnız Allah'ı çağırın. Ve O'nun niteliklerinin anlamını eğip büken kimselerden uzak durun: [641] Böyleleri yapıp ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır!” [642]
“De ki: İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye: O'nu hangi isimle çağırırsanız çağırın, (O hep Birdir; ve bütün güzel ve üstün nitelikler O'nundur.” [643]
“Bilin ki Allah cezalandırmada çetindir; ve Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.”[644]
“Ve eğer senin yalan söylediğini iddia ederlerse onlara de ki: Rabbinizin rahmeti sonsuzdur; ama günaha batmış insanları cezalandırması da kaçınılmazdır.” [645]
“De ki: Rabbimin sozleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa -ayrıca deniz üstüne deniz katsak- yine de Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi.” [646]
“Unutmayın, göklerde ve yerde var olan her şey Allah'a aittir; ve dolayısıyla sizin içinde bulunduğunuz durumu ve güttüğünüz amacı çok iyi bilmektedir O! Ve yaşayan herkes bir gün O'na geri dönecek; ve o zaman O, hayattayken yapıp-ettikleri her şeyi kendilerine haber verecek; çünkü, Allah her şeyi bütün gerçekliğiyle bilir.” [647]
“De ki: Yeryüzünü dolaşın ve Allah'ın (insanı) nasıl (harikulade bir şekilde) yoktan var ettiğini görün! Allah işte bu şekilde ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kadirdir!” [648]
“De ki: Ey mutlak egemenlik sahibi Allah'ım! Sen egemenliği dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın; dilediğini yüceltirsin, dilediğini aîçaltırsm. Bütün iyilikler Senin elindedir. Doğrusu, Sen istediğini yapmaya kadirsin. Gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatırsın. Ölüden diri ve diriden ölü çıkarırsın. Ve dilediğine her türlü hesabın üstünde rızik bağışlarsın.” [649]
“De ki: Bu dünyada Allah'ın azabına çarptırıldığınız zaman yahut Son Saat gelip çattığında Allah'tan başkasına yal vardığınızı düşünebilir misiniz? Söyleyin bana, eğer doğru sözlü insanlar iseniz! Hayır, aksine yalvarışınız yalnız O'nadır, bu durumda O, eğer dilerse sizi Kendisine yalvarmaya yönelten o belayı giderir; ve o zaman Allah'tan başka ilahlık yakıştırdığınız her şeyi unutmuş olursunuz.” [650]
“Ve İsa'nın her zaman söylediği gerçek şudur: Şüphesiz, benim Rabbim de, sizin Rabbiniz de Allah'tır; öyleyse yalnızca O'na kulluk edin: dosdoğru yol yalnızca budur!” [651]
“Gece ile gündüz, güneş ile ay O'nun işaretlerindendir: o halde, güneşe ve aya secde etmeyin, ama onları yaratmış olan Allah'a secde edin; eğer gerçekten O'na kulluk etmek istiyorsanız.”[652]
“Unutmayın ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez Allah'a aittir; hal böyleyken, peki Allah dışında tanrısal nitelikler yakıştırılan varlıklara yalvarıp yakaran kimseler böyle yapmakla neye uyuyorlar? Sadece zanlarına uyuyorlar; yalnızca tahmine dayanıyorlar.” [653]
“Ve bilin ki kulluk yalnızca Allah'a mahsustur: O halde Allah'ın yamsıra başka hiç kimseye yalvarıp yakarrnayın!” [654]
“Ve de ki: Bütün övgüler, döl edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten Ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinme duymayan Allah'a yakışır. İşte, O'nu (hep böyle) yücelterek an.” [655]
“De ki: Bütün övgüler gerçekte Allah'a yaraşır. Selâm olsun, O'nun (rasûl) olarak seçtiği kullara! Zaten Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırdıkları her şeyden daha üstün, daha hayırlı değil mi?” [656]
“Ve yine, de ki: Övgüler olsun Allah'a! Alametlerinin gerçek olduğunu size gösterdiğinde ne iseler onları tanıyacaksınız. Ve Rabbin yaptıklarınızdan asla gâfıl değildir.” [657]
“Kuşkusuz bu, hakikatlerin hakikatidir!” [658] Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt!”[659]
“Yücelt Rabbinin sınırsız şanını: Yüceler Yücesinin şanını, O ki, her şeyi yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir; O ki, bütün mevcudatın tabiatım belirlemekte ve onu (hedefine doğru) yöneltmektedir; O ki, yeşil otları çıkarmakta, ve sonra onları kara-kavruk kök haline getirmektedir.” [660]
“Ve Biz aynı şekilde Musa'ya da kitap vermiştik ve onu İsrailoğulları içki bir doğru yol rehberi kılmış ve onlara şöyle demiştik: Kaderinizi belirleme gücünü Benden başkasında aramaya kalkmayın.” [661]
“Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven, O ki senin O'nun yolunda tek başına ayakta kalmaya çalıştığını görmektedir, O'nun huzurunda saygıyla yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir; çünkü her şeyi bütün gerçekliğiyle bilen ve dolayısıyla her şeyi işiten O'dur!” [662]
“Böylece, ey Muhammed, onlara söyle: Sahte ve kötü olan her şeyden Allah'a sığının! Gerçek şu ki ben, O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcıyım! Allah'ın yanı sıra başka bir şeye ilahlık yakıştırmayın: Şüphesiz ben, O'nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım.”[663]
“O'dur doğunun ve batının Rabbi; O'ndan başka tanrı yoktur: Öyleyse, kaderini belirleme gücünü yalnız O'na izafe et, halkın aleyhine söyleyebileceği her şeye sabırla katlan ve onlardan uygun bir şekilde uzaklaş.” [664]
“De ki: Hayat veren ve hiçbir şeye muhtaç olmayan O dururken [665] göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah'tan başka birini mi dost edineceğim?” “De ki: Ben Allah'a teslim olanların öncüsü olmakla emrolündüm, Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasında bulunmakla değil.” [666]
“Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu unutmayın; ve ne hiçbir anne babanın çocuğuna herhangi bir faydasının erişebileceği, ne hiçbir çocuğun anne babasına en ufak bir fayda sağlayamayacağı Gün'den korkun! Unutmayın, Allah'ın (yeniden dirilme) vaadi gerçektir: Öyleyse, bu dünyanın sizi ayartmasına izin vermeyin, ve Allah hakkındaki müsrifçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kapılmayın!” [667]
“Siz ey iman etmiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve (her zaman) hakkı ve doğruyu konuşun; (o zaman,) Allah işlerinizi değerli kılar ve günahlarınızı affeder. Ve (bilin ki) kim Allah'a ve RasûlÜ'ne itaat ederse büyük bir zafere erişmiş olur.” [668]
“O halde, elinizden geldiği kadar Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, (O'nu) dinleyin ve itaat edin. Ve kendi iyiliğiniz için karşılıksız harcamada bulunun: böylece açgözlülüklerinden kurtulmuş olanlar, işte onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar!” [669]
“Ey imana ermiş kullarım! Benim arzım geniştir: o halde Bana, yalnız Bana kulluk edin!” [670]
“Siz ey İmana ermiş olanlar! Mallarınızın, mülkünüzün veya çocuklarınızın sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin; çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur!” [671]
“De ki: Tek gerçek rehberlik, Allah'ın rehberliğidir; size verilen vahyin benzerinin başka birine de verilmesi şeklinde ifa edilen bir rehberlik. Yoksa onlar, Rabbinizin huzurunda size muhalefet mi edeceklerdi?” “De ki: Lütuf ve ihsan, Allah'ın elindedir; onu dilediğine bağışlar: çünkü Allah rahmet ve cömertliğinde sınırsızdır, her şeyi bilendir, dilediğine rahmetini bağışlar ve Allah lütfunda sınırsızdır.” [672]
“De ki: ey Peygamber: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” “De ki: Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Eğer (bundan) yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah hakikati inkar edenleri sevmez.” [673]
Mümin kardeşlerimize ve daha önce vahiy verilmiş olanlarla sıcak bir ilişki şeklini mümkün olduğu kadar korumak, onlara sert davranmamak, Allah'ın hidayet vermesi ve önceki günahlarını affetmesi için dua etmek gerekir. Mümirilerin öncüleri tevhid mücadelesinin geleceğiyle ve sosyal alandaki uygulamalarıyla ilgili diktatörce tutumlardan uzak durmalı, müminlerle istişare ederek kararlarını vermelidirler.
Peygamberimizin tebliğ ve mücadele yöntemini izleme sorumluluğumuz bize, ilahi mesajlar hakkında ileri geri konuşanlara rastladığımızda, başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak durmayı gerektirir:
“O halde ey Peygamber, seninle tartışanlara de ki: Ben tüm benliğimi Allah'a teslim ettim ve bana tâbi olan herkes de öyle yaptı! Daha önce vahiy verilmiş olanlara ve kitapla ilgisi olmayanlara sor: Siz de kendinizi O'na teslim ettiniz mi? Ve eğer O'na teslim olurlarsa muhakkak doğru yol üzerindedirler; ama yüz çevirirlerse, unutma ki senin görevin sadece mesajı iletmektir: zira Allah, yarattıklarının kalplerindeki her şeyi görür.” [674]
“Ve ey Peygamber, senin izleyicilerine yumuşak davranman, Allah'ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Ve toplumu ilgilendiren konularda onlarla müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allah'a güven: Zira Allah, O'na güven duyanları sever.” [675]
“İmdi, mesajlarımız hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur; ve eğer Şeytan sana (yapmanı gerekeni) unutturursa, hiç değilse, hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden böyle bir topluluğun içinde yer alma! Çünkü Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar onlardan hiçbir şekilde mesul değildirler. Böyleleri sadece günahkarlara nasihatte bulunmakla yükümlüdürler, belki böylece berikiler Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine varırlar.” [676]
Allah yoluna en yakınlarımızdan başlayarak hikmetle, güzel öğütle çağırmalıyız: Bunun için hislerimizin aklımızı tahakküm altına almasına izin vermemeli, cin ve insan şeytanlarının kışkırtmalarına karşı tepkisel değil, sabırlı/direngen bir davranış tarzıyla mücadele etmeliyiz: kafirlerin söylem ve eylem düzleminde işledikleri kötülükleri, zorbalığa başvurmadan en güzel yollarla savuştur malıyız: Tebliğ esnasında başkalarının değer verdiği tanrılara veya ideolojilere karşı eleştiri sınırlarını aşarak, sövgüye varan söz ve fiillerden uzak durmak gerekir:
“Ve en yakınlarından başlayarak erişebildiğin herkesi) uyar ve seni izleyen müminlere kol kanat ger, buna rağmen sana karşı çıkarlarsa, de ki: Ben sizin yapıp-ettiklerinizden sorumlu değilim! Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven, O ki senin (O'nun yolunda tek başına) ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir.” [677]
“Sen, insan fıtratının kabule yatkın olduğu yolu tut; iyi olanı emret; bilgisiz kalmayı seçenleri kendi hallerine bırak. Ve eğer Şeytan'dan güç alan bir kışkırtı seni (gözü kara bir öfkeye) sürükleyecek olursa (hemen) Allah'a sığın ve bil ki O her şeyi işiten, her şeyi künhüyle bilendir.” [678]
“Bütün insanlığı hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O'dur. Bunun içindir ki, (tartışmada) zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır. Öyleyse, hakkı inkar edenlerin söylediklerine karşı) sabır göster ve daima hatırla ki, sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnızca Allah'tır; ve onlardan yana üzülme; hele onların o asılsız iddiaları [679] seni hiç sıkmasın: çünkü Allah elbette, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlı olanlarla!”[680]
“Biz her ümmete, kulluklarını göstermeleri için ayrı bir ibadet tarzı tayin ettik. Bunun içindir ki, ey inanan kişi, seninkinden başka yollar tutan kimseler bu konuda seni tartışmaya sürüklemesinler; sen yalnızca onların hepsini Rabbine çağır: çünkü, sen gerçekten dosdoğru bir yol üzerindesin. Ama eğer seninle tartışmaya çalışırlarsa, onlara sadece de ki: Yapıp ettiklerinizi en iyi bilen Allah'tır. çünkü üzerinde ayrılığa düşegekliğiniz tüm konularda Kıyamet Günü aranızda hüküm verecek olan Allah'tır.” [681]
“Fakat, onlar ne söylerlerse, ya da ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de onların işlediği kötülüğü, en iyi yol hangisi ise, onunla sav: çünkü onların bize yakıştırageldikleri şeyleri en iyi bilen biziz.” [682]
“Madem ki iyilik ile kötülük bir değil, sen kötülüğü daha güzel olan ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, eski bir dostun, gerçek bir arkadaşın-mış gibi davranır! Ama bu mazhariyet sadece sıkıntıya karşı sabredenlere verilmiştir; yalnızca faziletten en büyük payı almış olanlara verilmiştir. Bu nedenle, eğer Şeytan'dan gelen bir vesvese seni anlamsız, sebepsiz bir öfkeye sürükleyecek olursa, hemen Allah'a sığın: şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” [683]
“Onların Allah'tan başka yalvarıp sığındıkları varlıklarla sövmeyin [684] ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allah'a sövmesinler: zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. [685] Ama zamanı geldiğinde onlar Rablerine döneceklerdir: O zaman Allah onlara bütün yaptıklarını en doğru şekilde anlatacaktır.” [686]
“İşte böyle, ey Peygamber, onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: Sen onları inanmaya zorlayamazsın.” [687]
“Bunun içindir ki, Kur'an okunduğu zaman ona kulak verin, sesinizi kesip dinleyin onu, ki Allah'ın esirgemesiyle kuşatılasmız!” [688]
“Ve hal böyleyken ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler, “Bize bundan başka bir söylem/bîr öğreti getir; ya da bunu değiştir” diyecek olurlar.” “Ey Peygamber de ki: Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil, ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın bu konuda Rabbime baş kaldıracak olsam, dehşet veren o “Büyük Gün gelip çattığında” azabın beni bulmasından korkarım!” [689]
“Öyleyse, Rabbinin kitabından sana vahyedileni insanlara duyur. O'nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur; Ve sen de O'ndan başka sığınacak kimse bulamazsın.” [690]
Vahye uymakla Allah'ın merhametine nail olmak arasında, doğru orantılı ilişki vardır. Çünkü vahiy Allah'ın insan yaşamı üzerindeki egemenlik hakkına riayetle ilgilidir:
“Ve bu da yücelerden indirdiğimiz bereketli bir ilâhî kelâmdır: Öyleyse ona tâbi olun ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki O'nun rahmetine layık olabilesiniz.” [691]
Hevaya değil vahye tabi olmalıyız:
“Ve son olarak ey Muhammed, seni imanın hedefini gerçekleştireceğin bir yola koyduk: O halde bu (yolu) izle ve heveslerine uyma.” [692]
“Öyleyse sana vahyedilmiş olan her şeye sımsıkı sarıl: çünkü sen dosdoğru bir yoldasın.” [693]
İlahi vahyin gerçekliği konusunda kuşkuya düşmemek gerekir:
“Elif-Lâm-Mîm-Sâd. Yücelerden ilahî kelâm indirildi. Sana -artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme- ki, onunla yoldan sapanları uyarabilesin ve (böylece) inananlara da öğütte bulunabilesin: Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'ndan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda bunu.” [694]
“Ey Peygamber, onlara şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine, önceki çağlarda indirilenleri doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan bu (ilâhî kelâmı) indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa; kim ki Allah'a, O'nun meleklerine, Cebrail ve Mikail de dahil O'nun elçilerine düşmanlık besliyorsa, bilsin ki Allah da hakikati inkar eden herkese düşmanlık beslemektedir.” [695]
Kur’an'a ve ondan önce indirilen kitaplara iman etmek gerekir:
“Deyin ki: Biz Allah'a inanırız; ve bize indirilene; ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onların soyundan gelenlere indirilene; ve Musa'ya, İsa'ya ve Rableri tarafından (diğer) tüm peygamberlere tevdî edilmiş olana (inanırız): onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve biz O'na teslim olanlarız.” [696]
“O, itikadı konularda, Nuh'a emrettiğini -ve sana ey Muhammed, vahiy aracılığıyla Öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü: sahih itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu itikad bütünlüğü başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse (bile), Allah dileyen herkesi Kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola ulaştırır.” [697]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allah'a ve Peygambere olan inancınıza ve O'nun Peygamberi'ne safha safha indirdiği ilahî kelâma ve daha önce indirdiği vahye: Zira Allah'ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Günü'nü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür.” [698]
“Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın; mesajlarımı kü ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın! Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin.” [699]
“Ey Peygamber, sana Son Saat'ten soracaklar, “Ne zaman gelip çatacak?” diye.” “De ki: Doğrusu, buna dair gerçek bilgi ancak Rabbimin katmdadır. Onun vaktini O'ndan başka açığa vuracak kimse de yoktur. O saat göklere ve yere bütün ağırlığıyla çökecek ve sizi mutlaka umulmadık bir anda yakalayacak. Sana sanki bu sırrın ısrarla peşine düşmekle belli-belirsiz içsel bir bilgi elde etmiş olman mümkünmüş gibi soracaklar.” “De ki: Ona dair gerçek bilgi ancak Allah katmdadır; ne var ki, insanların çoğu (bundan) habersizdir.” [700]
“Ve sana Kıyamet Günü'nde dağların ne olacağını soracaklar. O zaman onlara de ki: Rabbim onları toza toprağa çevirip savuracak, yeri dümdüz ve çıplak bir hale getirecek, (öyle ki) orada ne kıvrım ne de tümsek göreceksin. O Gün herkes, kendisinden kaçıp kurtulmak kabil olmayan bir davetçinin peşinden gider; ve tüm sesler o sınırsız rahmet Sahibi'nin huzurunda saygıyla kısılır; öyle ki yalnızca cansız-baygın bir uğultu işitirsin.” [701]
“Bakın, bu ilâhî kelâm Son Saatin geleceğini bildiren bir araçtır; o halde (Son Saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve Bana uyun: dosdoğru yol yalnız budur. Şeytan'm sizi (bu yoldan) çevirmesine izin vermeyin; çünkü o, sizin apaçık düşmanmızdır.” [702]
“Siz ey imana erişmiş olanlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan öteki dünyanın ateşinden kendinizi ve size yakın olanları koruyun: onun başında gözetici olarak bulunanlar, emrettiği hiçbir şeyde Allah'a karşı gelmeyen, ama daima kendilerinden isteneni yapan kararlı ve azimli meleklerdir. O halde ey hakikati inkara şartlanmış olanlar, bugün geçersiz özürler beyan etmeyin: öteki dünyada siz ancak bu dünya hayatında yapmış olduklarınızın karşılığını göreceksiniz.” “Siz ey imana erişmiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah'a yönelin: umulur ki Rabbiniz kötü fiillerinizi yok eder ve Allah'ın Peygamberi ile onun inancını paylaşanları utandırmayacağı o Gün sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar: onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar: Bu ışığımızı ebediyyen parlat ve günahlarımızı bağışla: çünkü Sen her şeye kadirsin!” [703]
“Ve Rablerinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret; ve dünya hayatının cazibesine kapılıp da sakın gözlerini onların üzerinden ayırma; Ve iyi ve güzel olan ne varsa hepsini terk edip (yalnızca) bencil arzularının peşine düştüğü için kalbini zikrimize karşı duyarsız kıldığımız kimseye aldırma.” [704]
“Seni benzettikleri şeye bak ey Peygamber! Bir kere yoldan çıkmış bunlar ve bu yüzden hakka çıkan bir yol da bulacak durumda değiller artık! Ve onlar bir de şöyle diyorlar: Demek biz kemiğe, toza toprağa dönüştükten sonra, gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?” “De ki: İster taşa dönüşün, ister demire; hatta isterseniz aklınıza gelebilecek hayata, dirime daha uzak başka bir unsura dönüşün yine de ölümden sonra diriltileceksiniz. Ve bunun üzerine eğer, “Bizi kim hayata geri döndürecek?” diye soracak olurlarsa, de ki: Peki, sizi ilk defa var eden kimdi? Ve sonra sana inanmamış bir tavırla başlarını sallayıp, “Bu ne zaman olacak?” diye sorarlarsa, onlara de ki: Belki, çok yakında! Sizi çağıracağı ve sizin de O'nu överek bu çağrıya cevap vereceğiniz ve kendinizi yeryüzünde çok kısa bir süre oyalanmış gibi hissedeceğiniz bir Gün'de.” [705]
“De ki: Yeryüzünü dolaşın ve Allah'ın (insanı) nasıl (harikulade bir şekilde) yoktan var ettiğini görün! Allah işte bu şekilde ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kadirdir! Dilediğine azap verir, dilediğine merhamet eder; hepiniz O'na döndürüleceksiniz: Ne yeryüzünde ne de gökte Allah'ı başınızdan savamazsımz, (bunu hiç beklemeyin;) Sizi ne Allah'ın elinden alabilecek, ne de size yardım edebilecek kimse bulamazsınız. Allah'ın ayetlerini ve (sonunda) O'na kavuşacaklarını inkar edenler, benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır; ve onları (öteki dünyada) acıklı bir azap beklemektedir.” [706]
“İnsan bilmez mi ki kendisini tek bir sperm damlasından yaratırız; ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği ile donatılmış görür. Ama o hem “Bizi tartışmakta ve Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta, hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! Ve bunun şaşkmlığıyla da: Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir? diye sormaktadır!” “De ki: Onları yoktan var eden, yeniden hayat da verir, çünkü O, her tür yaratma eyleminin bilgisine sahiptir; O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarır ve onunla kendi ateşinizi yakarsınız. Gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, (yok olanların) yerine onlar gibi yenilerini yaratmaya muktedir olamaz mı? Elbette olur! Zaten O, her şeyin bilgisine sahip olan Yaratıcı'dır: O, Tek'tir, Biricik'tir, öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der -ve o şey hemen oluverir. Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan Allah, ne yücedir; ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz!” [707]
“Hakikati inkara şartlanmış olanlar, tekrar diriltilmeye-ceklerini iddia ediyorlar! De ki: Evet, Rabbime andolsun! Siz kesinlikle diriltileceksiniz ve o zaman, (hayatta iken) yaptıklarınız size mutlaka gösterilecektir! Bu, Allah için kolay bir şeydir! Öyleyse, (ey insanlar,) Allah'a ve Elçisi'ne ve (size) bahşettiğimiz (vahiy) aydınlığına inanın! Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [708]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir Gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden (Bizim yolumuzda) harcayın. Ve bilin ki hakikati inkar edenler zalimlerin tâ kendileridir.” [709]
“Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğfa-tılmayacağı Gün'ü aklınızdan çıkarmayın.” [710]
“Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu unutmayın; ve ne hiçbir anne babanın çocuğuna herhangi bir faydasının erişebileceği, ne de hiçbir çocuğun anne babasına en ufak bir fayda sağlayamayacağı Gün'den korkun! Unutmayın, Allah'ın (yeniden dirilme) vaadi gerçektir: öyleyse, bu dünyanın sizi ayartmasına izin vermeyin, ve Allah hakkında müfsitçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kapılmayın!” [711]
“Son Saat'in ne zaman geleceğini yalnız Allah bilir; yağmuru yağdıran O'dur; rahimlerde yer alanı yalnız O bilir: Halbuki kimse yarın ne kazanacağını ve hangi topraklarda öleceğini bilmez. Yalnız Allah, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” [712]
“O Gün onlar, başları bir medet ararcasma yukarı kalkık, bakışları kendi hallerini göremeyecek kadar çarpılmış, ve kalpleri bomboş, oradan oraya koşuşup dururlar.” “Bunun içindir ki, insanları, azabın başlarına geleceği Gün için uyar; O Gün ki, zulmedenler: Ey Rabbimiz! derler: Bize kısa bir süre daha ver ki Senin çağrına icabet edelim; Senin elçilerine uyup peşlerinden gidelim!...” [713]
“De ki: Size, yapıp ettiklerinde en büyük kayba uğrayan kimseleri haber vereyim mi? Bunlar, güzel işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatının peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık olan kimselerdir: Rablerinin mesajlarını ve O'nun huzuruna çıkarılacakları gerçeğini inkar yolunu seçen kimseler işte böyleleridir. Bunun içindir ki, boylelerinin bütün yapıp ettikleri boşa gitmektedir: Çünkü Kıyamet Günü onlara hiç değer vermeyeceğiz.” [714]
“De ki: Rabbimiz Hesap Günü hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda adaletle hüküm verecektir; O, hakikati apaçık ortaya koyan, her şeyi hakkıyla bilendir!” [715]
“De ki: Ey Allahım! Ey gökleri ve yeri yaratan! Ey yaratılmış varlıkların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, yaratılmışların akıl ve duyularıyla görüp gözleyebildiklerini de bilen! Kullarının ayrılığa düştükleri her konuda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan Sensin!” [716]
“Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önünde, her şeyi. açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız; (Ve O Gün ona:) Şimdi oku sicilini (denecek, Çünkü) bugün kendi hesabını kendin çıkaracak durumdasın.” [717]
“Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunamayacağı, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün(ün mutlaka gelip çatacağı) bilinciyle yaşasamza!” [718]
“Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim o nimetleri ve sizin diğer kavimlere üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlayın; ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiçbirinden fidye kabul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği bir Gün'üfn gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın.” [719]
“Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra karşıt görüşlere kapılıp parçalananlar gibi olmayın; işte bunlar için feci bir azap vardır, bazı yüzlerin (mutluluktan) parladığı ve bazı yüzlerin (acıyla) karardığı o (Hesap) Günü'nde yüzleri kararanlara: 'İmana erdikten sonra hakikati inkar mı ettiniz? O halde hakikati inkar ettiğiniz için tadın bu azabı!' (denilecek). Nur yüzlülere gelince, onlar Allah'ın rahmet dairesi içinde olacaklar, orayı mesken edineceklerdir.” [720]
“Ve Allah, günahkarlara şöyle seslenecek: O halde, bu Hesap Günü'nün gelip çatacağını umursamamanın cezasını çekin bakalım şimdi! Artık Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduğunuz (her türlü kötülük)ten dolayı (bu) efyedî azabı tadın!” [721]
“Ve nimet içinde oldukları halde (Allah'tan geldiğini unlursamadan) hakikati yalanlayanları Bana bırak; onlara biıl süre daha dayan: çünkü, katımızda ağır prangalar ve yakıcı bir alev (onları beklemektedir), boğaza takılan yiyecek ve şiddetli bir azap, yeryüzünün ve dağların sarsılacağı ve (parçalanarak) savrulan bir kum yığını haline geleceği o git” [722]
“Ama imana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara, içlerinden ırmaklar akan hasbahçelerin kendilerine ait olacağını müjdele! Onlara ne zaman nzık olarak oradan bazı ürünler bahşedilse: “Bunlar, bize daha önce bahşedilenlerin aynısıymış' diyeceklerdir. Çünkü onlara o (geçmişte tadılanlar)ı hatırlatacak şeyler verilecek. Onlar, orada tertemiz eşler bulacaklar ve orayı mesken edinecekler.” [723]
“De ki: Size o (dünyevî zevkler)den daha hayırlı olan şeyleri haber vereyim mi? Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için Rableri katında, mesken olarak içinden ırmaklar geçen hasbahçeler, temiz eşler ve Allah'ın güzel kabulü vardır. Ve Allah kullann(ın kalplerin)deki her şeyi görür.” [724]
“Hakikati inkara şartlanmış olanların yeryüzünde dilediklerini yapabilir görünmeleri, seni yanıltmasın: O, gelip geçici bir tatmin(den ibaret)tir, ama sonunda varacakları yer cehennemdir -o, ne kötü bir meskendir!- Ama Rablerine karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar, içinden ırmaklar akan hasbahçelere kavuşacaklardır: Allah'tan ne güzel bir karşılama! Allah katında olan, gerçek erdem sahipleri için en hayırlı olandır.” [725]
“O inkarcılara gelince; onlar asıl Son Saat'in (geleceğini) yalan saydılar! Oysa, Biz Son Saat gerçeğini yalan sayanlar için hayırlı bir ateş hazırlamışızdır: O ateş uzaktan karşılarına çıkınca onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler; ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar! Ama o zaman onlara denecek ki: Bugün bir defa yok olup gitmek için değil, defalarca yok olup gitmek için yakarın, bakalım.” “De ki: (şimdi söyleyin,) bu mu daha hayırlı, yoksa Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir mükafat ve yerleşme yeri olarak Vaad edilen ebedi cennet mi? O cennet 'ki, orada istedikleri her şeye ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin (insan için her zaman) istenmeye değer bir vaadidir.” [726]
“Ama dürüst ve erdemlilere, Ey iç huzuruna ermiş olan insanoğlu! (diye seslenecek Allah,): Rabbine O'ndan hoşnut kalmış ve (O'nu) hoşnut etmiş olarak dön! Gir, öyleyse Benim (Öteki sadık) kullarımla birlikte, gir cennetime!” [727]
“Ey suçlular, siz bugün şöyle aynim! Siz ey Âdemoğulları, size demedim mi: Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanmızdır! Ve yalnız Bana ibadet edin! Dosdoğru yol budur! Şeytan'a gelince, o bir çoğunuzu saptırmıştır; neden aklınızı kullanmıyorsunuz?” “İşte tekrar tekrar uyarıldığınız cehennem: hakkı ısrarla inkar etmenizin sonucu olarak bugün oraya girin! O Gün ağızlarına mühür vuracağız, fakat elleri dile gelecek ve ayakları (hayatta iken) yapmış oldukları her şeye tanıklık edecektir” [728]
“De ki: Daha önce yaşamış olanlar da, sonrakiler de (yalnızca Allah tarafından) bilmen bir Gün'ün belirlenmiş olan bir vaktinde bir araya gelecekler: ve o zaman, siz ey yoldan sapmış ve hakikati yalanlamış olanlar, siz kesinlikle ağulu meyve ağacından tadacaksınız, ve karnınızı onunla dolduracaksınız, ve yakıcı ümitsizliği yudum yudum içeceksiniz, doymak bilmez susuz develerin içişi gibi içeceksiniz! Hesap Günü onların karşılanışı işte böyle olacak!” [729]
“Sicili sol eline tutuşturulana gelince, “Eyvah” diye feryad edecek, “Keşke sicilim bana gösterilmeseydi ve keşke şu hesabımı görmemiş olsaydım! Keşke bu ölümüm benim sonum olsaydı! Şimdiye kadar sahip olduğum şeylerin bana hiçbir faydası olmadı, ve bütün tartışma ve karşı koyma gücüm elimden kayıp gitti!” “Daha sonra, Onu yakalayıp bağlayın! diye emredilir, Ve sonra cehenneme atın, ve sonra kendisi gibi suçluların bağlandığı bir zincire bağlayın, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire: çünkü o, yüce Allah'a inanmadı ve ihtiyaç içinde olanları yedirip içirmek için hiçbir istek ve kararlılık duymadı. Bundan'dolayı bugün ne bir dostu var, ne de pislikten başka bir yiyeceği, suçlulardan başkasının yemediği bir yiyecek!” [730]
“Ey insanlar! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.” [731]
“De ki: Benim Rabbim yalnızca doğru olanın yapılmasını emretmiştir; ve O sizden kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece O'na bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı ister. Başlangıçta nasıl sizi yaratan O'ysa, döneceğiniz kimse de O'dur.” [732]
“Hakikati inkar eden kafirleri ne kadar öfkelendirirse de içten bir inançla yalnız Allah'a bağlanarak O'na dua edin!” [733]
“Ey Peygamber! Rabbin, senin ve beraberindekilerin gecenin üçte ikisini, yahut yarısını, yahut üçte birini namaz için uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin ve gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin onu küçümsemeyeceğinizi bilir: ve bu sebeple O rahmetiyle size yaklaşır.” “O halde Kur'an'ın kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah'ın lüt-funu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını bilir. Öyleyse ondan (yalnızca) kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun, namazınızda devamlı ve dikkatli olun ve karşılıksız harcamada bulunun ve (böylece) Allah'a güzel bir borç verin: çünkü kendi adınıza güzel ne iş yaparsanız; evet, daha iyi ve daha zengin bir ödül olarak. Ve (daima) Allah'ın bağışlayıcı lığını arayın: Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet dağıtandır!” [734]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar bekleyin; ve boy abdestini gerektiren bir durumda iken de yıkamncaya kadar seyahatte olmanız ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız hali dışında- namaza kalkışmayın. Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı yeni gidermişseniz veya bir kadın ile birlikte ol-muşsamz ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprağı alın, onunla yüzünüzü ve ellerinizi hafifçe ovun. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.” [735]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, ellerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve (ıslak) ellerinizi başınızın üzerinde hafifçe meshedin ve bileklere kadar ayaklarınızı da. Eğer boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin. Ama eğer hasta iseniz yahut seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı gidermişseniz yahut bir kadınla birlikte olmuşsanız ve su bulamıyorsanız, o zaman, temiz toprağa ellerinizi sürün ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun. Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak, ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız.” [736]
“Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin. Namazda dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardımda bulunun ve namazda rükû edenlerle birlikte rükû edin. Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” “Ey müminler! Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir.” [737]
“Namazınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin, çünkü kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliği Allah katında mutlaka bulacaksınız: Unutmayın, Allah bütün yaptıklarınızı görür.” [738]
“Allah için sunulan sadakalar, yalnızca yoksul ve düşkünler, bu konuyla ilgilenen görevliler, kalpleri kazanılacak olan kimseler içindir; ve insanları boyunduruklarından kurtarmak için; ve borçlarını ödeyemeyecek durumda olanlar için; ve Allah uğruna girişilebilecek her türlü çaba için ve yolda kalmış kimseler için: bu, Allah'tan (uyulması zorunlu) bir yörüngedir; çünkü Allah, doğru hüküm ve hikmetle yön gösteren mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.” [739]
“Ve imana erişen kullarıma da söyle, hiçbir pazarlığın, dostluğun arkadaşlığın olmayacağı o Gün gelip çatmadan önce, salâtta/namazda devamlı ve duyarlı olsunlar; kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Bizim yolumuzda) gizli açık harcasınlar.” [740]
“De ki: İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye: O'nu hangi isimle çağırırsanız çağırın; (O hep Bir'dir; ve) bütün güzel ve üstün nitelikler O'nundur. (O'na dua et, ama) namazda sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da, ikisinin ortası bir yol tut! Ve de ki: Hamd/bütün övgüler, döl edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinme duymayan Allah'a yakışır. İşte, O'nu (hep böyle) yücelterek an.” [741]
“Gerçek şu ki, Allah Benim; Benden başka tanrı yok; o halde, (yalnız) Bana kulluk et; ve Beni anmak için salâtta devamlılık ve duyarlılık göster!” [742]
“Ve sakın pek çoklarına, sadece onları sınamak için, avunsunlar diye verdiğimiz dünya hayatına mahsus şu ya da bu parlaklığa, görkeme gözünü dikme; çünkü Rabbinin (sana) sağladığı rızık, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Yakınlarına da salâtı emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol. (Fakat unutma ki) Biz senden (Bizim için) rızık sağlamanı istemiyoruz; (tersine,) senin rızkını veren Biziz. Ve gelecek, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin olacaktır.” [743]
“Siz ey imana erişenler! Allah'ın huzurunda eğilin, yere kapanın ve (yalnızca) Rabbinize kulluk edin; ve iyi işler yapın ki, kurtuluşa, esenliğe ensesiniz!” [744]
“Öyleyse ey inananlar, salâtta devamlı ve duyarlı olun; arınmak için verilmesi gerekeni verin ve Rasûl'e itaat edin ki esirgenip konmasınız.” [745]
“Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı (başka insanlara) ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz (insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik )tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” [746]
“Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara hakla-nnı verin; bu, Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için en doğrusudur: çünkü, mutluluğa erecekler onlardır!” [747]
“Namazlarınıza ve namazı en uygun şekilde ifa etmeye dikkat edin; ve Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun. Ama eğer tehlikede iseniz, yürürken ve binek üzerinde namazını ifa edin; tekrar güvenliğe kavuşunca Allah'ı anın, çünkü daha önce bilmediklerinizi size öğreten O'dur.” [748]
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış olanlann aniden üzerinize saldırmasından korkar-sanız namazlarınızı kısaltmanız günah olmaz: Çünkü o hakikati inkar eden kafirler sizin apaçık düşmanınızdır. O halde sen müminler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, (yalnızca) bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; (çünkü) hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz (namaz kılarken) silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı (daima) hazırlıklı olun. Allah şüphesiz, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” [749]
Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları:
“Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salâtta devamlı o!; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; (Allah'ı) hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır bu. Ve sabret, sonuna kadar dayan: çünkü Allah iyilik yapanların hak ettiği karşılığı hiçbir şekilde zayi etmez!” [750]
“Güneşin doruğu aşmasından gecenin çöküşüne kadar (ki süre içinde) namazı(nı) gereği üzere yerine getir; sabah (namazı) okumasını da (tam bir dikkat ve duyarlılık içinde gerçekleştir); çünkü sabah okumasıfnda insan) gerçekten de (ulvî olan her şeye) açıktır.” “Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki (ahirette) övgüye değer bir konuma yükseltir. Ve (dua ederken) de ki: “Ey Rabbim, (girişeceğim her işe) doğruluk ve içtenlik üzerine girmemi; (bırakacağım her işten de) doğruluk ve içtenlik göstererek çıkmamı sağla; ve bana katından destekleyici bir güç, bir tutamak bahşet!” “Ve yine de ki: Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!” [751]
“Bunun içindir ki, (hakkı inkar eden)ler ne derlerse desinler, sabret ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde yine Rabbinin kudret ve yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin.” [752]
“O halde (ey müminler,) onların söyleyebilecekleri her şeye karşı sabırlı olun ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinizin sınırsız ihtişamını yüceltin ve hamd edin. Geceleri ve her namazın sonunda O'nun şanını yüceltin.” [753]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevî alış verişi bırakıp Allah'ı anmaya koşun: eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır. Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağihn ve Allah'ın lütfundan (rızkınızı) aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah'ı sıkça anın!” [754]
“Biz, ey Peygamber, senin sık sık yüzünü bir kılavuz arayışı içinde göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü namaz esnasında o yöne döndürün.” “Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.” [755]
“Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile örtbas eder; Rablerinden gelen hakikati! O halde sen, şüphe edenlerden olma: Çünkü her topluluk, merkezinde O'nun, (Allah'ın) bulunduğu kendisine ait bir istikamete yönelir. Öyleyse, iyi ve güzel işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi kendi katında toplayacaktır: çünkü, Allah her şeye kadirdir.” “Böylece, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a doğru çevirin. Bilin ki bu (emir) Rabbinizden gelen bir hakikattir; ve Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. O halde, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olmadıkça insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın.” “Onlardan korkmayın, Ben'den korkun. (Bana itaat edin) ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.” “Nitekim size, mesajımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik; öyleyse Beni anın ki Ben de sizi anayım, Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin.” [756]
“Ey Âdemoğullları! (Allah'a) kulluk olsun diye yaptığınız mescidlerde), yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; (serbestçe) yiyin için, fakat saçıp savurmaym: (çünkü) kuşku yok ki, O savurganları sevmez!” [757]
“Siz ey imana erişenler! Bilin ki, Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir; bu yüzden bu yıldan sonra, artık Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul düşmekten kaygı duyuyorsanız, o zaman (bilin ki), Allah, dilerse sizi bolluk ve cömertliğiyle zengin kılacaktır: çünkü Allah mutlaka doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen sınırsız bilgi sahibidir” [758]
“Ve birtakım zararlı eylemlerde bulunmak, dinden çıkmayı örgütlemek, müminler arasına ayrılık sokmak ve başından beri Allah ve O'nun Elçisi'ne karşı savaş tavrı içinde bulunanlara bir gözetleme yeri sağlamak için ayrı bir mâbed kuran münafıklar var. Bunlar ey inananlar, size muhakkak ki, şöyle yemin edecekler: Biz bununla sadece iyilerin iyisini yapmak istemiştik! Oysa, Allah onların yalancılar olduğuna bizzat tanıktır.” “Böyle bir yere [759] asla adımım atma! İçine adım atacağın en uygun mescid, daha ilk günden beri Allah'tan yana sağlam bir bilinç ve duyarlılık temeli üstünde yükseltilen mesciddir. [760] Öyle bir mescid ki orada arınmak isteğiyle dolup taşan adamlar vardır, ki zaten Allah da kendini arındıranları sever.” “O halde, hangisi daha iyidir? Yapısını Allah'a karşı sağlam bir sorumluluk bilinci ve O'nun hoşnutluğu(nu kazanma çabası) üzerinde yükselten mi; yoksa yapısını kaygan bir yar kenarına kuran ve sonra da onunla beraber yuvarlanıp cehennem ateşini boylayan mı? Allah (bile bile) kötülük yapan topluluğu doğru yola yöneltmez. Böylelerinin kurduğu mescid, içlerini paralayıp onları tüketinceye kadar kalplerinde bir şüphe ve huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye gitmeyecektir. Hatırlayın ki, bunu böylece açıklayan Allah her hükmüyle ince-derin bir gerçeğe işaret eden mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.” [761]
“Ve (bilin ki) kulluk (yapılan mescidler yalnızca) Allah'a mahsustur: O halde Allah'ın yanı sıra başka hiç kimseye yalvarıp yakarmayın! Ama ne zaman Allah'ın bir kulu O'na ibadet etmek için ayağa kalksa, o (hakikati inkar ede)nler hep birlikte etrafını telaşla kuşatırlardı.” “De ki: Ben yalnız Rabbime yalvarırım ve O'ndan başka hiç kimseye ilahlık yakıştırmam.” [762]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasmız: Sayılı günlerde oruç. Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır; ve bu gibi hallerde) gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür. Her kim, yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa kendisine iyilik yapmış olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke'bunu bilseydiniz.” “Kur'an. insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırd edici bir ölçü olarak ilk defa bu Ramazan ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde aynı sayıda oruç tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin) sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister).” [763]
“Gündüz tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: Onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O size mağfireti ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz ve gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescidlerde itikatta iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: O halde bu sınırları ihlal etmeyin; (işte) böylece Allah mesajlarını insanlara açıklıyor ki O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olabilsinler.” [764]
“Unutmayın, insanlık için inşa edilen ilk mâbed, Bekke'dekiydi: [765] bereketli ve bütün âlemler için rehber(lik) kaynağı, apaçık işaretlerle dopdolu. [766] (Orası) bir zamanlar İbrahim'in durduğu yer(dir); kim içine girerse huzur bulur. [767] Bundan dolayı, mabedi haccetmek gücü yeten bütün insanların Allah'a karşı yerine getirmek zorunda oldukları bir görevdir. Hakikati inkar edenlere gelince, bilsinler ki, Allah, yarattığı âlemlerden bağımsızdır, her bakımdan kendine yeterlidir.” [768]
“Sana ayın evrelerini soruyorlar. De ki: Onlar haccm ve insanların (öteki faaliyetlerinin) vaktini gösterir. Öte yandan erdemlilik, (zannedildiği gibi) evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz.” [769]
“Hac, belli aylarda ifa edilecektir. Her kim o (aylar)da haccı ifa ederse, hac sırasında çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır. Ve kendiniz için hazırlıkta bulunun -ama şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri!” “Bununla beraber Rabbinizden hac esnasında bir lütuf elde etmek için çalışırsanız günah işlemiş olmazsınız. Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde kutsal mahalde Allah'ı anın ve O'nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın; ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklarla birlikte siz de ilerleyin ve Allah'tan günahlarınıza mağfiret dileyin: Doğrusu Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” “İbadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırla(maya devam edin! Çünkü öyle insanlar var ki, sadece, “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver1 diye dua ederler -böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasip almayacaklardır. Ama içlerinde öyleleri de vardır ki: 'Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından' koru!' diye dua ederler. İşte bunlar, kazandıklarına karşılık (mutluluktan) nasip alacak olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir.” [770]
“Bilin ki, hakkı inkara şartlanmış olanlara, başkalarını Allah'ın yolundan çevirmeye, keza hem orada yaşayan, hem de dışarıdan gelen bütün insanlar için tayin ettiğimiz Mescid-i Haram'dan alıkoymaya çalışanlara ve bile bile haksızlık yaparak oranın saygınlığına gölge düşürmeye kalkışanlara öte dünyada çok can yakıcı bir azap tattıracağız. Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman ona demiştik ki: Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde Rablerini tazim ve tefekkür ederek dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut! “Bunun içindir ki, ey Muhammed, bütün insanları hacca çağır: yaya olarak ve hızlı yürüyen her türlü binek üstünde, dünyanın en uzak köşelerinden sana gelsinler de bunun kendilerine sağlayacağı yararlan görsünler; ve kurban için belirlenen günlerde, bu amaçla O'nun kendilerine rızık olarak sağladığı hayvanlar üzerine Allah'ın ismini ansınlar; ve böylece siz ise bunlardan yiyin ve darlık içindeki yoksulu da doyurun.” “Bundan sonra, uymak zorunda oldukları belli birtakım kısıtlamalara son versinler; (varsa) adaklarını yerine getirsinler ve (dünyanın) bu en eski mabedini (bir kere daha) tavaf etsinler.” [771]
Allah'ın nişaneleri, haccın mahallerine saygı:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın koyduğu sembollere ve kutsal (hac) ayına ve süslenmiş kurbanlıklara ve Rablerinin lütuf ve rızasını isteyerek Beytu'l-Harâm'a koşanlara karşı saygısızlıkta bulunmayın; (ancak) hac göreviniz bittikten sonra serbestçe avlanabilirsiniz.” “Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara karşı öfkeniz, saldırganlık yapmanıza yol açmasın: erdemli ve ilahî sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlasın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada değil; Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; ve unutmayın ki Allah'ın intikamı çetindir!” [772]
“Haccı ve umreyi Allah için ifa edin; fakat yapmaktan alıkonulur sanız gücünüzün yeteceği bir kurban kesin ve kurban kesilinceye kadar başlarınızı traş etmeyin; ama içinizden hasta olan yahut başında rahatsızlık olan kimse, oruç tutarak veya sadaka vererek veya (başka türlü) bir ibadet ile özrünü karşılayacak bir şey yapmalıdır. Sağlıklı ve emniyette olduğunuzda, hac (vaktin)den önce umre yapan, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin; ama kurbana gücü yetmeyen, hac sırasında üç gün ve döndükten sonra yedi gün, yani tam on (gün) oruç tutsun. Bütün bunlar, Mescid-i Haram civarında yaşamayanlar içindir. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir.” [773]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hac yaparken av hayvanı Öldürmeyin. Ve sizden kim onu kasdeh öldürürse, öldürdüğüne eş değerdeki hayvanı -iki dürüst kişinin onunla ilgili vereceği karara istinaden kurban edilmek üzere Kabe'ye getirerek tazmin etmekle yükümlüdür; yahut muhtaçları doyurmak suretiyle veya ona denk olacak kadar oruç tutarak günahının kefaretini ödemelidir: (Bu,) yaptığı fiilin tam ağırlığım hissedebilsin diyedir. Allah geçmişi silmiştir. Ama her kim onu yeniden işlerse, Allah cezasını ona gösterecektir. Zira Allah kudret sahibidir, kötülerden intikam alandır.” “Sularda yapılan her türlü avlanma ve denizin hem (yerleşik olan) sizler için hem de gezginler için rızık olarak su yüzüne çıkardıkları sizin için meşrudur; ama hacda iken karada avlanmanız size yasaklanmıştır. Ve hepinizin varıp toplanacağı Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” “Allah, Kabe'yi, o Beytü'l-Harâm'ı bütün insanlık için bir sembol kıldı; ve (aynı şekilde) kutsal (hac) ayı ve boyunlarında takı olan kurbanlıklar, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyden haberdar olduğunu ve Allah'ın her şeyin tam bilgisine sahip bulunduğunu size anlatmayı amaçlayan sembollerdir. Bilin ki Allah cezalandırmada çetindir; ve Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.” [774]
“Hayvanların kurban edilmesine gelince, Biz bunu sizin için Allah tarafından konulmuş simgelerden biri olarak öngördük ki bunda sizin için (nice) yararlar vardır. Öyleyse artık (kurban edilmek üzere) sıraya dizildiklerinde onların üzerinde Allah'ın ismini anın; ve cansız olarak yere serildiklerinde onların etinden kendiniz de yiyin, kendi nasibiyle yetinip istemeyen kimseyi de, istemek zorunda kalan kimseyi de (onunla) doyurun. Biz, işte bu amaçla onları sizin yararınıza sunuyoruz ki şükredesiniz.” “Fakat unutmayın ki, onların ne etleri Allah'a karşı ulaşır, ne de kanları; lakin O'na ulaşan, yalnızca sizin O'na karşı gösterdiğiniz bilinç ve duyarlılıktır. İşte bu amaçla, onları sizin yararınıza sunuyoruz ki, size ulaşma yolunu, yordamını gösterdiği (her türlü rahmet) için O'nun yüceliğini saygıyla anasınız. Öyleyse, o iyilik yapanları müjdele! Ki Allah inananları bütün kötülüklere karşı mutlaka koruyacaktır; çünkü, Allah hangi türden olursa olsun, hainleri ve nankörleri asla sevmez.” [775]
“Bak, Biz sana bol nimet verdik: o halde (yalnız) Rabbi-ne ibadet et ve (yalnız O'nun adına) kurban kes.” [776]
“Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü, işitme duygusu, görme duygusu ve kalp, bunların hepsi (Hesap Günü'nde) bundan sorguya çekilecektir.” [777]
“Müminler, müminleri bırakıp hakikati inkara şartlanmış olanları müttefik edinmesinler! Çünkü bunu yapan, Allah ile bütün bağını koparmış olur, kendinizi onlardan korumak için bu yola başvurmanız hariç. Ancak Allah, Kendisine karşı dikkatli olmanızı ihtar eder, çünkü bütün yollar Allah'a varır.” [778]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinmeyin! Suçluluğunuz konusunda Allah'ın önüne açık bir kanıt mı koymak istiyorsunuz? Şüphe yok ki, ikiyüzlüler ateşin en dibine atılacaklardır ve sen onlara yardım edecek birini bulamayacaksın.” [779]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin: Onlar yalnızca birbirlerinin dostlarıdır. Ve hanginiz onları dost edinirse kesinlikle onlardan olur. Bilin ki Allah böyle zalimlere, doğru yolu göstermez!” “Ve kalplerinde hastalık olanların kendi kendilerine “Şansımızın kötü gitmesinden korkuyoruz” diyerek onların” işine yarayan bir tavır sergilemekte yarıştıklarım görebilirsin. Ama Allah, (müminler için) büyük bir başarı takdir ettiğinde yahut kendi planının (başka) bir tezahürünü gerçekleştirdiğinde o (karasız)lar, kendi içlerinde gizlice barındırdıkları düşüncelerden dolayı vicdan azabı duymaya başlarlar. Oysa imana erenler, (birbirlerine), “Sizinle birlikte olacaklarına dair kararlı şekilde Allah'a yemin edenler bu kişiler midir? Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir, çünkü onlar ziyandadır!” derler.” “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz, Allah zaman içinde (sizin yerinize) O'nun sevdiği ve O'nu seven insanlar geçirecektir, müminlere karşı alçak gönüllü, hakikate inkar edenlere karşı onurlu; Allah yolunda üstün çaba gösteren ve kendilerini kınayabilecek kimselerin kınanmasından korkmayan (insanlar); Bu, Allah'ın dilediğine bağışladığı lütfudur. Allah (lütfunda) sınırsızdır ve her şeyi bilendir.” “Unutmayın ki sizin yardımcılarınız sadece Allah ve Elçisi ve imana erenler olacaktır; (yani) namazlarında devamlı ve dikkatli olanlar, arındırıcı (malî) yükümlülüklerini yerine getirenler ve (Allah'ın karşısında) boyun eğenler: Çünkü Allah ve Elçisi ve imana erenler ile dost olanlar: işte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır, onlardır zafere ulaşanlar!” “”Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümsemeyen ve onunla eğlenenleri bunlar ister sizden önce vahiy verilenlerden, isterse (bu vahyin) hakikati(ni) inkar edenlerden olsunlar dost edinmeyin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [780]
“Ve asla zulümde ısrar edenlerden yana eğilim göstermeyin. Yoksa (ahirette) ateş size de dokunur; ve Allah'tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman (O'nun tarafından da) yardım edilmez size!” [781]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Size gelmiş olan bütün hakikatleri inkar eden ve (yalnızca) Rabbiniz Allah'a inandığınız için Elçi'yi ve sizi (yurtlarınızdan) süren düşmanlarımı -ki onlar aynı zamanda sizin de düşmanlarınızdır- şefkat göstererek dost edinmeyin! Eğer Benim yolumda cehd göstermek için ve Benim rızamı kazanmak arzusuyla .(evlerinizden) çıkıp gitti(ği)niz (doğru) ise, onlara gizli bir şefkatle yaklaş(arak dostluk yap)mayın: çünkü hem açıktan yaptığınız hem de gizlemiş olduğunuz her şeyden tamamıyla haberdarım. Ve içinizden bunu her kim yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” [782]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın gazabına uğrayan toplum ile dost olmayın! Onlar(ı dost edinenlerin) öteki dünya ile ilgili hiçbir ümitleri kalmamıştır; tıpkı bu hakikat inkarcılarının, (şimdi) mezarlarında yatanları (tekrar görme) ümitlerini kaybetmiş bulunmaları gibi.” [783]
“Gerçek şu ki, yalnız senin Rabbin, kimin kendi yolundan saptığını bilir ve yalnız O'dur, kimin doğru yolda olduğunu bilen. O halde, hakikati yalanlayanların arzu ve özlemlerine) yumuşak davranmanı isterler ki kendileri de (sana) yumuşak davransınlar. Ayrıca, yemin edip duran alçağa uyma, (yahut) iğrenç dedikodular yapan iftiracıya, (yahut) iyiliğe mani olana (yahut) günahkar zorbaya, (yahut) ihtiraslarına esir olmuş zalime, ve bütün bunların ötesinde (hemcinslerine) hiçbir faydası dokunmayana.” [784]
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey) mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [785]
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah'a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin, Adil olun: bu, Allah'a karşı sorumluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[786]
“Onlar, her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır! Öyleyse (bir karar vermen için) sana gelirlerse ister onlar arasında karar verirsin, ister kendi hallerine bırakırsan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama eğer bir karar verirsen, onlar arasında adaletle karar ver: Allah adil davrananları bilir.” [787]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor, ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki, böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız.”[788]
“O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki (grup)tan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, (davranışı)nı Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; (yaptıklarından) vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve (onlara) eşit davranın: çünkü Allah, eşit davrananları sever.” “Bütün müminler kardeştir. O halde, (o halde her ne zaman aralan açılırsa) iki kardeşinizin arasıni düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.” [789]
“Birbirinizin mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.” [790]
“Dünya hayatının rahatına dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getiren kimseleri kendi haline bırak; ama bu durumda (onlara) hatırlat ki (ahirette) her insan yaptığı yanlışlardan (ve haksızlıklardan) dolayı rehin tutulacak ve kendisini ne Allah'a karşı koruyacak, ne de kayırıp kollayacak bir kimse bulamayacaktır. Ve düşünülebilecek her türlü fidyeyi vermek istese bile bu kendisinden kabul edilmeyecektir. İşte yaptıkları yanlışlardan dolayı rehin tutulacak olanlar bu (gibi insanjlardır, onlar için (ahirette) yakıcı bir ümitsizlik iksiri vardır [791] ve onları, hakikati inatla inkar ettikleri için şiddetli bir azap beklemektedir.”[792]
“Öyleyse, onların geçici servetleri yahut çocuklarının çokluğundan duydukları doyum) sakın seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla dünya hayatında onlara sadece azap vermek ve canlarının, hakkı (hâlâ) inkar edip dururlarken çıkmasını istemektedir.” [793]
“Elif-Lâm-Râ. Bunlar ilahî kitabın -kendisi açık olan ve hakkı açıkça gösteren bir ilahî okuma metninin- ayetleridir. Bir vakit gelecek ki, (şimdi) bu gerçeği inkara kalkı-. şanlar, keşke (dünya hayatmdayken) Allah'a boyun eğip teslim olsaydık diye yerinecekler.” “Şimdi kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar; bu arada boş nazların umudu aldatıp oyalasın onları; nasıl olsa günü gelince (gerçeği) öğrenecekler” [794]
“O halde, Bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatından başka bir şeye önem vermeyenlere mani ol, ki bu onlar için bilinmeye değer tek şeydir. Şüphe yok ki Rabbin, kimin O'nun yolundan saptığını ve kimin O'nun rehberliğine uyduğunu hakkıyla bilir.” [795]
“Bu dünya ve ahiret hakkında. Yetimler(e nasıl davranı-Iacağı) hakkında sana sorarlar. De ki: Onların durumlarını düzeltmek en hayırlı olanıdır. Ve onların hayatlarını paylaşırsanız (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Zira Allah, bozgunculuk yapanları, düzeltmeye çalışanlardan ayırt etmesini bilir. Ve Allah dileseydi, taşıyamayacağınız yükleri omuzlarınıza yüklerdi: (Ama) unutmayın ki Allah kudret sahibidir, hikmet sahibidir!” [796]
“O halde yetimlere mallarını verin, (kendi) değersiz mallarınızı onlara ait) güzel şeylerle değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınız ile birleştirerek tüketmeyin. Bu, doğrusu büyük bir suçtur.” [797]
“Sorumluluğunuz altındaki yetimleri evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin; sonra aklen olgunlaştıklarınızı tespit ederseniz, mallarını onlara iade edin; (sakın,) onlar büyümeden önce, aceleyle ve müsrifçe harcayarak mallarını tüketmeyin. Zengin olan kimseyi (vesayeti altındaki-nin malından) tamamen uzak tutun. Fakiri ise ondan uygun bir şekilde istifade ettirin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde, onlar adına şahitler bulundurun ve (unutmayın ki) nihai hesap sorucu olarak Allah kâfidir.” [798]
“Ve onlar, (o kanunî mirasçılar) (Allah'tan) korksunlar; eğer kendileri arkalarında kendi haklarım koruyamayacak durumda olan çocuklar bıraksalardı onlar için mutlaka endişe duyarlardı, işte böyleleri, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olsunlar ve (yoksulların hakları konusunda) dürüst ve insaflı olan neyse onu dile getirsinler.” “Yetimlerin mallarını günahkarca yiyip bitirenler, sadece karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Çünkü (öteki dünyada) yakıcı bir ateşe mahkum olacaklar.” [799]
“Yetimin malına, kendisi erginlik çağına varıncaya kadar, onu değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın. Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (Hesap Günü'nde) mutlaka sorguya çekileceksiniz!” [800]
“Ve içinizden bekar olanları ve kadın ya da erkek kölelerinizden (evlenmesi) uygun olacak kimseleri evlendirin. (Evlenmeye niyeti olanlar) yoksul iseler, (bu sizi kaygılandırmasın,) Allah onları lütfuyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her şeyin aslını eksiksiz bilmekte (ve bu itibarla herkesi bağış ve kayrasıyla) kuşatmaktadır.” “Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara (paylarını) verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici nazları peşinde düşerek, (hürriyeti sizin elinizde bulunan) cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah (onlara) acıyıp esirgeyecek ve (onları) bağışlayacaktır.” [801]
“İnanan erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun davranış tarzı budur. Ve şüphesiz Allah onların (iyi ya da kötü) işledikleri her şeyden haberdardır. İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar, görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar, ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklanın yere vurmasınlar.” “Ve siz, ey müminler, hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp Allah'a yönelin ki kurtuluşa, esenliğe erişesiniz!”[802]
“İffetli kadınları (zinayla) suçlayıp sonra da (bu suçlamayı doğrulayıcı yönde) dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir!” [803]
“Siz ey imana ermiş olanlar! (Birbiriniz hakkında) yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü (bu şekildeki) zanmn bir kısmı (da) günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır!” [804]
“O halde siz ey iman edenler, Allah yolunda (sefere) çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz (özlem ve) istekle- “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katındadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır.” [805]
“De ki: Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günah(m her çeşidini), (başkasının elindekine) haksız yere göz dikmeyi, Allah'tan başkasına -hakkında hiçbir delil indirmediği halde- tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah'a izafe etmenizi yasaklamıştır.” [806]
“Bir de, bir sözleşme yaparak bağlanma içine girdiğinizde Allah'la olan sözleşmenize sadakat gösterin; ve yeminlerinizi, iyi niyetinize Allah'ı tanık tutarak iyice pekiştirdikten sonra bozmayın, unutmayın ki, yaptığınız her şeyi Allah mutlaka biliyor.” [807]
“Ve sakın yeminlerinizi, sırf içinizden bir grubun diğerinden daha güçlü olmasına dayanarak aranızda bir aldatma aracı olarak ele alıp da ipliğini iyice büküp berkittikten sonra onu çözüp koparan kadın gibi olmayın. Allah bütün bunlarla sizi sadece sınavdan geçiriyor ki, üzerinde çekişip durduğunuz her şeyi Kıyamet Günü'nde bütün açıklığıyla karşınıza koysun.”[808]
“Bunun içindir ki, yeminlerinizi aranızda bir aldatma aracı olarak kullanmayın; yoksa ayağınız, sağlamca basmış olduğunuz halde, kayar ve böylece Allah yolundan dönüp uzaklaşmanızın kötü sonuçlarını tatmak zorunda kalirsiniz; ayrıca bu takdirde sizi (öte dünyada da çok büyük bir azap bekleyecektir.” [809]
“Allah adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın geliştirilmesine engel teşkil etmesin. Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.” [810]
“Allah, düşünmeden ağzınızdan kaçırıverdiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böylece, yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu kendi ailenize yedirdiğinizin hemen hemen aynısı ile beslemeniz veya onları giydirmeniz veya bir insanı Özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir, buna imkanı olmayan ise (onun yerine) üç gün oruç tutacaktır. Her ne zaman yemin eder (ve onu bozar)sanız yeminlerinizin kefareti işte bu olacaktır. Öyleyse yeminlerinize sadık olun! Allah mesajlarınızı size böylece açıklar ki şükredici olasınız,” [811]
“O halde, “Sen bana annem kadar haramsın” diyerek hanımlarından ayrılanlara ve sonra söylediklerinden geri dönenlere gelince, (onların keffareti) eşlerin tekrar birbirlerine dokunmalarından önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır: size (burada) tavsiye edilen budur; çünkü Allah yaptığınız her şeyden tamamıyla haberdardır.” “Ancak buna imkanı olmayan, (bunun yerine,) birbirlerine yeniden dokunmadan önce peş peşe iki ay oruç tutacak; ve buna gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak: bu, Allah'a ve Elçisi'ne inancınızı ispat etmeniz için (gerekli)dir. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; ve hakikati inkar edenleri (öteki dünyada) şiddetli bir azap beklemektedir.” [812]
“Ey müminler! Allah, doğru ve haklı bir gerekçesi olmayan yeminlerinizi bozmayı ve keffaretini vermeyi size emretmiştir. Allah, sizin Yüce Efendiniz'dir ve yalnız O'dur her şeyi bilen, gerçek hikmet sahibi”. [813]
“Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetinilebilir; ancak eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, bu güvene uygun davransın ve Eabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin, zira onu gizleyen kalben vebal altındadır, ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir.” [814]
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [815]
“İnsan ilişkilerini “Allah'a kulluk etmek ve iyilikte bulunmak” esası üzerine bina etmeliyiz:
“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye ilahhk yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınizdaki-yakınlarınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” [816]
“Ve eğer sen (kendin) de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için (ihtiyaç sahiplerine) ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak/yatıştırıcı bir söz söyle.” [817]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Servetini gösteriş ve övgü için harcayan, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve (muhtaç kimsenin duygularını) inciterek yardımlarınızı değersiz hale sokmayın: Onun hali, üzerinde (biraz) toprak bulunan yumuşak bir kayanın hali gibidir, bir sağnak vurunca onu sert ve çıplak bırakıverir. Bu gibilerin, yaptıkları (hayırlı) işlerinde hiçbir kazançları olmaz: zira Allah, hakikati reddeden bir toplumu hidayete erdirmez.” “Servetlerini Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanların durumu (ise), verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar, sağanak olmadığı zaman da hafif yağmur (düşer oraya). Ve Allah yaptığınız her şeyi görür.” [818]
“Sen ey yalnızlığına bürünmüş olan! Kalk ve uyar! Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini an! Özbenliğini temiz tut! Ve bütün pisliklerden kaçın! İyilik yapmayı kendine kazanç aracı kılma, ama sabırla Rabbine yönel.” [819]
“Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lüt-fuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara (paylarını) verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazlan peşine düşerek, (hürriyeti sizin elinizde bulunan) cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah (onları) acıyıp esirgeyecek ve bağışlayacaktır.” [820]
“Ve yeryüzünde kurumlanarak dolaşma; çünkü (böyle yapmakla) sen ne yeri yaratabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin! Bütün bunların kötülüğü, Rabbinin katında asla hoş karşılanmayan (şeyler olmalarıdır).” [821]
Alay ederek insan onurunu ve haysiyetini rencide etmemeliyiz:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan (başka) insanları alaya alıp küçümsemesin: belki o (alay edip küçümse-dik)leri kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın (başka) kadınları (küçümseyip alaya almasın): onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi (yaralayıcı, incitici) lakaplar ile aşağılamayın: (kişi) iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; ve (bu suçu işleyen, ama sonra) pişmanlık duymayanlar -işte gerçek zalimler onlardır!” [822]
“Ey peygamber! Mümin kadınlar ne zaman sana gelip (bundan böyle) Allah'tan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını, zina etmeyeceklerini, çocuklarınızı öldürmeyeceklerini, hiç yoktan yalan uydurarak iftira atmayacaklarım ve (bildireceğin) hiçbir hakikate karşı çıkmayacaklarını (taahhüt ederek) sana bağlılıklarını bildirirlerse, onların bağlılık taahhütlerini kabul et ve Allah'tan onların (geçmiş) günahlarını affetmesini dile: çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [823]
“O halde Allah'ın kimilerinize diğerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından. Bu nedenle lütfu(ndan size bahşetmesini) Allah'tan dileyin; şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisine maliktir.” [824]
Sarhoşluk verici maddelerden ve kumardan, şans oyunlarından uzak durmalı ve kehanette bulunmamalıyız:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz! Şeytan, sarhoşluk verici şeyler ve şans oyunları ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde, artık vazgeçmeyecek misiniz?” [825]
Aile ilişkilerini selam ve tahiyyat barış ve esenlik temelleri üzerinde yükseltmek gerekir; sevgi ve saygıyı uluhiyet, ubudiyet derecesine çıkarmak ise tevhid dini İslam'da haramdır:
“Ey müminler, hepiniz birbirinizle kardeşsiniz; bunun içindir ki) kör için (sıhhatli olan kimselerden yardım kabul etmekte) bir sakınca yoktur; hasta için bir sakınca yoktur; sizin için de, (çocuklarınızın) evlerinde, yahut babalarınızın evlerinde, yahut analarınızın evlerinde, yahut karındaşlarınızın evlerinde, yahut bacılarınızın evlerinde, yahut amcalarınızın evlerinde, yahut halalarınızın evlerinde, yahut dayılarınızın evlerinde, yahut teyzelerinizin evlerinde yahut anahtarı size emanet edilmiş olan (evlerde), yahut bir arkadaşınızın (evinde) yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Bir arada yahut ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Ama (bu evlerden birine) her girdiğinizde Allah katından bolluk, bereket ve esenlik dileyerek birbirinize mutlaka selâm verin. Allah mesajlarını size işte böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanmayı öğrenirsiniz.” [826]
“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir Şeye ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabamıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınlarmızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” [827]
“Siz ey imana erişenler! Hakkın inkarı eğer gönüllerinde imandan daha çok yer tutuyorsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost ve yakın bilmeyin: çünkü içinizden kimler ki onlarla dostluk kurarsa, bilin ki, işte onlardır kötülüğü seçen ve işleyen kimseler!
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, mensup olduğunuz oymak ya da boy, kazanıp biriktirdiğiniz mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığınız ticaret, hoşlandığınız konutlar size Allah'tan ve O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda kavga vermekten daha gönül bağlayıcı geliyorsa, bekleyin o zaman Allah'ın iradesini açığa vuruncaya kadar; Ve (bilin ki,) Allah, günaha gömülmüş gitmiş bir topluluğa asla hidayet vermez.” [828]
“Ey insanoğlu, Allah'la beraber bir başka tanrı edinme ki kendini kınanmış ve bir başına bırakılmış olarak bulmayasın: çünkü Rabbin, başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı buyurmuştur. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında kocarsa, onlara sakın “Öf bile demeyesin; onları azarlamayasm; onlara saygılı yüceltici sözler söyleyesin, ve onlara alçak gönüllü ve acıyıp-esirgeyerek kolkanat geresin; ve “Ey Rabbim!” diyesin: Onların beni küçükken sevgi ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle!” [829]
“Biz insana, yapacağı en hayırlı işlerden biri olarak anne ve babasına iyi davranmasını emrettik; ama buna rağmen, eğer onlar ilah olarak kabul edemeyeceğin herhangi bir şeyi Bana ortak koşmam isterlerse onlara uyma: çünkü hepiniz sonunda dönüp Bana geleceksiniz; o zaman hayatta iken yapmış olduğunuz her şeyi iyi kötü yönleriyle gözünüzün önüne sereceğim. İman edip yararlı işler yapmış olanlara gelince, onları öteki dünyada da mutlaka dürüst ve erdemlilerin arasına sokacağız” [830]
“Sana (kadınların) ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: O bir zayıflık halidir. Bu yüzden, ay hali sırasında kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın; temizlendiklerinde ise Allah'ın emrettiği şekilde onlara yaklaşın. Doğrusu, Allah pişmanlıkta kendisine yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever.” “Eşleriniz sizin için ürün veren (verimli) toprak (gibi)dir; öyleyse toprağınızı dilediğiniz gibi işleyin, ama önce kendi ruhlarınız için bir hazırlık yapın. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ve sen de (ey Peygamber,) imana erişenleri müjdele.” [831]
“Siz ey imana erişmiş olanlar! Hanımlarınıza, onların arzusu hilafına (baskı yaparak) mirasçı olmaya çalışmanız helal değildir. Ve açık bir şekilde hayasızca davranma suçu işlemedikçe vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla onlara baskı yapmayın. Ve hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin; çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile, olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir.” “Ama eğer bir kadını bırakıp yerine başka birini almak isterseniz, birincisine verdiğiniz hiçbir şeyi -ne kadar çok da olsa- geri almayın. Ona iftira ederek ve bu yüzden açık bir günah işleyerek verdiğinizi geri almak hiç olur mu? Kendinizi birbirinize adadıktan ve eşiniz sizden sağlam bir taahhüt aldıktan sonra onu nasıl geri alabilirsiniz?” [832]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Bakın, eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazısı size düşmandır: öyleyse onlara karşı dikkatli olun! Ama (hatalarını) hoş görür, tahammül eder ve affederseniz, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. Sizin malınız, mülkünüz ve çocuklarınız, sadece bir sınama ve ayartma aracıdır, halbuki Allah katında muhteşem bir ödül vardır.” [833]
“O halde, iddetlerinin içinde bulunan kadınların, sizinle aynı yerde, aynı imkanları kullanarak geçinmelerini sağlayın; ve onları rahatsız edip hayatlarını çekilmez hale getirmeyin. Eğer hamile kalırlarsa, doğumlarını yapıncaya kadar onlar için her türlü harcamayı yapın; (boşanma kesinleştikten sonra çocuğunuzu emzirirlerse onlara hak ettikleri karşılığı verin; ve kendi aranızda çocuğun geleceğini uygun bir şekilde konuşun. Eğer ikiniz de annenin çocuğu emzirme ihtimalini zor görürseniz onu babasının adına başka bir kadın emzirsin.” Bütün bu durumlarda) geniş imkanlara sahip olan kişi, genişliği ile uyumlu olarak harcasın; rızık imkanları dar olan kimse ise Allah'ın kendisine verdiğine uygun şekilde harcasın: Allah hiç kimseye kendi verdiğinden daha fazlasını yüklemez; ve mümkündür ki Allah sıkıntıdan sonra rahatlık verecektir.” [834]
“Siz ey imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağma varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizden korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanma girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!” [835]
“Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/nzıklandıran Biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” [836]
“Evlatkk aldığınız çocuklara gelince, onları gerçek babalarının isimleriyle çağırın: bu, Allah nezdinde daha adaletli bir davramştır; eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onları din kardeşleriniz ve arkadaşlarınız (olarak görün). Ama bu konuda yamlırsanız [837] bir günah işlemiş olmazsınız: asıl önemli olan kalplerinizden geçendir, çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!” [838]
“Ve (boşanmış) anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onlann yeme içme ve giyimlerini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse taşıyabileceğinden daha fazlasıyla yükümlü tutulamaz: Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin, ne de çocuğundan dolayı babasına. Ve babanın mirasçısına da aynı görev düşer. Ve eğer (anne-baba), her ikisi, anne ile çocuğun ayrılmasına karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse, bundan dolayı onlara bir günah yoktur; ve eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez. Ama, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah tüm yaptıklarınızı görür.” [839]
“Herkes için (bir şeyler) bırakabileceği mirasçılar tayin etmişizdir: anne-babalar, yakın akrabalar ve kendileriyle ahitleştiğiniz kimseler; Öyleyse onlara paylarını verin, zira Allah her şeye şahittir.” [840]
“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki yakmlarınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez.” [841]
“Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki, böylece (bütün bunları) belki aklınızda turarsmız.”[842]
“Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır. Ve eğer hakikatin bütün delilleri size geldikten sonra tökezlerseniz, bilin ki, Allah kudret ve hikmet sahibidir.” [843]
“Allah'a ve Elçisi'ne tabi olun ki rahmetine nail olabilesiniz. Rabbinizin affına mazhar olmak ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için hazırlanmış gökler ile yer kadar geniş bir cennete ulaşmak için birbirinizle yarışın.” [844]
“Öyleyse Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin ve (kötülüklere karşı) her zaman hazırlıklı olun: Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Bizim Elçimiz'in görevi, (kendisine emanet edilen) mesajı apaçık tebliğ etmekten ibarettir.” [845]
“Bunun içindir ki ey imana erişenler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı duyarlılık, bağlılık gösterin: ve artık O'nun mesajını işitmiş bulunduğunuz halde O'ndan yüz çevirmeyin. Ve (böylece) dinleyip kulak asmadıkları halde, “İşittik” diyenler gibi olmayın.” [846].
“Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, Allah'ın ve dolayısıyla Elçi'nin bu çağrısına icabet edin; ve bilin ki, Allah insanla kalbinin meyilleri arasına müdahale etmektedir; ve sonunda O'nun katında bir araya getirileceksiniz.” [847]
“Ve Allah'la O'nun Elçisi'ne duyarlılık ve bağlılık gösterin; ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin; yoksa yılgmlığa düşersiniz; cesaretiniz sonüver'ir. Ve zor durumlarda sabır gösterin: Çünkü Allah, gerçekten, zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir.” [848]
“Siz ey imana erenler! Allah'a ve Elçi'ye itaat edin, ve (iyi/güzel) fiillerinizi heder etmeyin!”[849]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygambere götürün, eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne gerçekten inanıyorsanız. Bu sizin için en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir” [850]
“Rabbinize alçak gönüllüce ve yüreğinizin ta derininden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi aşanları sevmez: Bunun içindir ki, iyi bir düzene sokulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Ve korkuyla ve umarak yalvarm O'na; çünkü Allah'ın rahmeti her zaman iyilik yapanlarla beraberdir!” [851]
“O halde, ey iman etmiş olanlar, gizli konuşmalarınızda, kötü fiiller, saldırgan davranışlar ve Elçi'ye itaatsizlik niyetiyle fesat kurmayı bırakın; (bunun yerine) fazilet ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci üzerinde görüşmeler yapın: ve (her zaman) huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [852]
“Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/rızıklandıran Biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” [853]
“Ve yine sakın, haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bu konuda, haksız yere öldürülen kimsenin velisine (adil bir karşılıkta bulunma) yetkisi tanımışızdır; ama hal böyle de olsa, bu kişi (karşılıkta) birebir sınırını sakın aşmasın. (Maktule gelince,) O; şüphesiz, (Allah tarafından) yardıma layık görülmüştür!” [854]
“Birbirinizin mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.” [855]
“O halde Allah'ın kimilerinize diğerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından... Bu nedenle lütfundan size bahşetmesini Allah'tan dileyin; şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisinemaliktir.” [856]
“Yetimin malına, kendisi erginlik çağma varıncaya kadar, onu değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın. Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (Hesap Günü'nde) mutlaka sorguya çekileceksiniz! Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun; tartıyı da doğru teraziyle yapın: böylesi (sizin için) daha iyi, daha yararlı ve sonuç olarak da daha güzel olacaktır.” [857]
“Dinde zorlama yoktur.” [858] Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır: O halde şeytani güçlere ve düzenlere(uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” [859]
“İşte böyle, ey Peygamber, onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: Sen onları inanmaya zorlaya: mazsm.” [860]
“Ve sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur.” [861]
“Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lüt-fuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara (paylarını) verin.” “Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazları peşine düşerek, (hürriyeti sizin elinizde bulunan) cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah (onlara) acıyıp esirgeyecek ve (onları) bağışlayacaktır.” [862]
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [863]
“Biz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahi kelâmı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme. Ama Allah'a (onları) bağışlaması için dua et; unutma ki Allah çok bağışlayıcıdır; rahmet kaynağıdır. Kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma! Şüphe yok ki Allah, kendilerine ihanet edenleri ve günahkarlıkta inat edenleri sevmez.” [864]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allah'ın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [865]
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah'a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin, Adil olun: bu, Allah'a karşı sorumluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[866]
“Ve (ey Peygamber) senin izleyicilerine yumuşak davranman, Allah'ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Ve toplumu ilgilendiren konularda onlarla müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allah'a güven: Zira Allah, O'na güven duyanları sever” [867]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırla yarışın, doğruya/yapılması gerekeni yapmaya her zaman hazır olun ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki mutluluğa erebilesiniz.” [868]
“Yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” [869]
“O halde siz ey iman edenler, Allah yolunda sefere çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz özlem ve istekle “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katandadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır.” [870]
“O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki gruptan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, davranışım Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; yaptıklarından vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve onlara eşit davranın: çünkü Allah, eşit davrananları sever.” [871]
“Sen, ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Ki bu durumda Allah onlara “Ölün!” demişti ve sonra da onları hayata geri döndürmüştü. [872] Unutmayın ki Allah, insanoğluna karşı lütfunda sınırsızdır, ancak insanların çoğu nankördür.” “Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” [873]
“Ve Allah'ın dâvası için, O'nun yolunda gösterilmesi gereken en zorlu, en üstün çabalara girişin; mesajına muhatap ve taşıyıcı olarak sizi seçen ve din konusunda üzerinize bir zorluk, bir güçlük yüklemeyen O'dur: ve size atanız İbrahim'in inancını izlemeyi öneren O.
“Elçi'nin sizin Önünüzde ve sizin de tüm insanlığın önünde gerçeğe tanık olmanız için geçmiş çağlarda da, bu ilahî mesajda da, sizi 'kendilerini yürekten Allah'a teslim edenler' diye ilgilendiren O'dur. Öyleyse, namazda devamlı ve duyarlı olun, arınmak için verilmesi gerekeni verin ve sımsıkı Allah'a bağlanın. Sizin gerçek Efendiniz O'dur; ne üstün, ne yüce Efendi; ne üstün, ne yüce Yardımcı!” [874]
“İnancınızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen inkarcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz: Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah, yalnızca, inancınızdan dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya başkalarının sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve (içinizden) onlara dostluk gösterenlere gelince, gerçek zalimler işte onlardır!” [875]
“Allah yolunda öldürülenlere “Ölü” demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.” [876]
“Fakat Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Hayır, onlar diridir! Rızıklan Rableri katandadır; Allah'ın lütfuyla kendilerine bağışladığı şehitlikten övünç duyarlar. Ve arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan kardeşlerine, bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesinde bulunmaktan zevk alırlar: Onlar, Allah katından ulaşan lütfü, bir nimeti ve Allah'ın inananların hak ettiği ödülü zayi etmeyeceği vaadini müjdelemek isterler. O inananlar ki başlarına gelen beladan sonra Allah'ın ve Elçisi'nin çağrısına uydular. İyilik yapmada sebat edenleri ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları muhteşem bir karşılık bekliyor.” [877]
“Öyleyse, bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar! Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun ister zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyük bir mükafat ihsan edeceğiz” [878]
“Saldıran tarafa karşı savaşmak:
“Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama amacınızı aşıp saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez. Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün; zaten zulüm ve baskı, Öldürmekten daha kötüdür. Onlar size savaş açmadıkça Mescid-i Haram civarında onlarla savaşmayın; ama eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir. Ancak vazgeçerlerse (siz de bırakın) unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” [879]
“Kendilerine haksız yere saldırılan kimselere (savaşma) izni verilmiştir -ve şüphesiz Allah onlara yardım ulaştıracak güçtedir: Onlar ki, sadece “Bizim Rabbimiz Allah'tır!” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Çünkü, Allah insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu. Ve muhakkak ki Allah, O'nun dâvasına arka çıkanlara yardım edecektir: çünkü, Allah her şeyi hükmü altında tutan en yüce iktidar Sahibidir.” “O yardıma layık olanlar ki, kendilerini yeryüzünde egemen kılsak (dahî) salata devam ederler, arınmak için verilmesi gerekeni verirler, yapılması iyi ve doğru olanı emreder, yanlış ve kötü olanı yasaklarlar; ama yine de, olup biten her şeyin sonucu Allah'a kalmıştır.” [880]
“O halde, müminler içinden iki .grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki gruptan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, davranışını Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; yaptıklarından vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve onlara eşit davranın: çünkü Allah, eşit davrananları sever.” [881]
Zalimlerin elindeki kadınları, çocukları, güçsüzleri kurtarmak: zalimlere karşı savaşta yılgınlığa düşmemek:
“Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve “Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar(ıp özgürlüğe kavuştur) ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz.” [882]
Yeryüzündeki fitneleri gevşeklik göstermeden engellemek:
“Hoşunuza gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz.” [883]
“Hem sizden hem de kendi kavimlerinden emin olmak isteyen, (ama) kötülük eğilimi ile her karşılaştıklarında kendilerini gözü kapalı ona kaptıran başkalarının- da var olduğunu) göreceksiniz. O halde şayet onlar sizi bırakmaz, sizinle barışa yanaşmaz ve üstünüzden ellerini çekmezlerse, onları gördüğünüz her yerde yakalayın ve öldürün: İşte size kendilerine karşı (savaşmanız için) apaçık yetki verdiklerimiz bunlardır.” [884]
“Düşman ordusunu takip etmekte korkak davranmayın. Eğer sıkıntı çekerseniz, bilin ki onlar da sizin gibi sıkıntı çekiyorlar; ama siz, Allah'tan onların ümit edemediklerini (alacağınızı) ümit ediyorsunuz. Ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” [885]
“Ve artık zulüm ve baskı kalmaymcaya, ve (insanların) kulca yönelişleri bütünüyle ve yalnızca Allah'a adanıncaya kadar onlarla savaşın. Ama eğer direnmeyi bırakırlarsa bilin ki, Allah onların edip eylediği her şeyi görmektedir; ve bütün bunlara rağmen onlar yine de (hakça olandan) yüz çevirirlerse, artık bilin ki, Allah sizin yüceler yücesi Efendinizdir; ne yüce, ne üstün bir Efendidir O, ve ne güzel, ne eşsiz bir Yardımcıdır!” [886]
“O halde onlara karşı toplayabildiğiniz kadar kuvvet ve binek hayvanı hazır edin ki bununla hem Allah'ın, hem sizin düşmanınız olan bu insanları, hem de sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği başkalarım caydırabilesiniz; (ve bilin ki), Allah yolunda her ne sarf ederseniz size bütünüyle ödenecek ve size haksızlık yapılmayacaktır.” [887]
“Andlarını bozan, Elçi'yi sürüp çıkarmak için yapmadıklarmi koymayan[888] ve size ilkin kendileri saldıran bir topluluğa karşı savaşmaktan geri mi duracaksınız? Onlardan çekiniyor musunuz yoksa? Yoo, asıl çekinmeniz gereken Allah'tır; eğer (gerçekten) inanan kimseler iseniz! Savaşın onlarla! Allah sizin elinizle cezalandıracak onları; hor ve hakir kılacak; sizi de onlara karşı yardımıyla destekleyecek; ve inananların içlerini ferahlatıp kalplerindeki öfkeyi yatıştıracak. Ve Allah dilediğine merhametle yönelir ve bağışlar; çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir.” [889]
“Ey Peygamber! Hakkı inkar edenlerle ve münafıklarla yılmadan savaş; ve onlara karşı kararlı ve ödünsüz davran, ki (pişman olup tevbe etmezlerse) varacakları yer cehennemdir; ne kötü bir duraktır orası!” [890]
“Siz ey imana erişenler! Hakkı inkar eden kimselerden yakınınızda olanlarla savaşın; (öyle ki) sizi kendilerine karşı sert ve direngen bulsunlar: ve bilin ki, Allah, kendisine karşı yüksek bir sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir.” [891]
“Böylece, âdil bir dava uğrunda mücadele ettiğinizde, korkup gevşemeyin ve barış için yalvarıp yakarmayın: Allah sizinle beraber olduğuna göre sonunda mutlaka siz üstün geleceksiniz ve O, sizin iyi ve güzel fiillerinizi zayi etmeyecektir.” [892]
“Ey Peygamber! Hakikati inkar edenler ve ikiyüzlüler ile amansızca mücadele et ve onlara karşı kararlı ve ödünsüz davran. Ve (eğer tevbe etmezlerse) varacakları yer cehennem olacaktır. O, ne kötü bir varış yeridir.” [893]
Allah'ın indirdiği değerleri yüceltmek için mücadeleyi ödünsüz sürdürmek:
“Öyleyse, bu dünya hayatım ahiret ile takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar! Allah yolunda savaşan herkese, ist.er öldürülmüş olsun ister zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyük bir mükafat ihsan edeceğiz.” [894]
“İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytani güçler uğrunda. O halde şeytan'ın dostlarına karşı savaşın; Şeytan'm hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.” [895]
“O halde sen Allah yolunda savaş -çünkü sen, yalnızca kendi nefsinden sorumlusun- ve müminleri ölüm korkusunu yenmeleri için teşvik et! Allah, hakikati inkara kalkışanların gücünü kırmaya muktedirdir; çünkü Allah, iradesinde güçlü ve cezalandırmasında şiddetlidir. “Kim haklı bir dâva uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâva için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir.” [896]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hatırlayın (düşman) toplumun sizi alt etmek üzere olduğu ve Allah'ın sizi onların elinden kurtardığı zaman bahşettiği nimetleri. O halde Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: ve iman edenler yalnız Allah'a güvensinler.” [897]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, O'na daha yakın olmaya çalışın ve Allah yolunda gayret gösterin ki mutluluğa erişebilesiniz.” [898]
“O halde siz imana erişenler, savaş durumunda bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde, sıkı durun ve aralıksız Allah'ı anın ki kurtuluşa erişesiniz!” [899]
“Sizin için kolay da olsa zor da olsa, savaşa çıkın; ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda yürekten çaba gösterin; çünkü eğer bilirseniz, bu sizin kendi iyiliğiniz içindir!” [900]
“İmdi, savaşta hakikati inkara şartlanmış olanlar ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırm; ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı onları serbest bırakın ki savaşın izleri tamamıyla silinebilsin: yapmanız gereken budur. Ve bilin ki Allah dilemiş olsaydı onların bizzat kendisi cezalandırabilirdi; ama O, mücadele etmenizi istiyor ki sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir.” [901]
“O halde, artık zulüm ve baskı kalmayıncaya ve yalnızca Allah'a kulluk edinceye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, bilinçli olarak zulüm işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir. Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de karşılık verin: zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık (kısas) yasasına tâbidir. Böylece, eğer bir kimse size saldırıda bulunursa siz de onun saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu bilin.” [902]
“Sana saldırmazlık örfünün geçerli olduğu ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak çirkin bir şeydir; ancak insanları Allah yolundan çevirmek, O'nu inkar etmek ve Mescid-i Harâm(a girmekten onlan men etmek) ve halkını oradan sürmek, (bütün bunlar) Allah katında daha da kötüdür, çünkü zulüm ve baskı öldürmekten daha korkunçtur.” Düşmanlarınız, güçleri yetse, inancınızdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ama sizden biri imanından döner ve hakikati inkar eden biri olarak ölürse, böyle birinin yapıp-ettikleri bu dünyada da öteki dünyada da boşa gidecektir; işte böyleleri içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum kimselerdir.” [903]
“Ancak, kendileriyle sizin ey inananlar bir andlaşma yapmış bulunduğunuz Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar arasından size karşı yükümlülüklerinde bundan böyle bir kusur işlemeyen ve size karşı kimseye arka çıkmayan kimseler bu söylenenlerin dışindadırlar; öyleyse onlarla olan andlaşmanıza, üzerinde anlaştığınız süre doluncaya kadar riayet edin. Ve bilin ki Allah, yalnızca kendisine karşı sorumluluk bilinci içinde olanları sever.” “Ve bu ölçülere uyarak geçirilen haram aylar sona erince artık nerede kıstırırsanız öldürün müşrikleri; tutsak edin; çevirip kuşatın; gözetlenebilecek her yerde bekleyip gözetleyin. Ama eğer dönüp tevbe ederler, salata katılırlar ve armdırıcı yükümlülüklerini yerine getirirlerse, artık bırakın yollarına gitsinler: çünkü, her halükarda Allah çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.” [904]
“Bilin ki, Allah'ın nazarında ayların sayısı, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca onikidir; ve bunlardan dördü haram aylardır; işte Allah'ın her zaman geçerli sapasağlam yasası budur. O halde, bu aylar konusunda artık kendinize yazık etmeyin.” “Ve onlar sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa, siz de Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlarla öyle topyekün savaşın; ve bilin ki Allah, kendisine karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarla beraberdir.” [905]
“Kendileriyle bir andlaşma yapmış olduğun halde, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımaksızın, fütursuzca her fırsatta sözlerinden dönen kimselere gelince, onları savaşta karşında bulursan, arkalarından gelenler için öyle yıldırıcı ders ver ki, berikiler akıllarında tutarlar. Beri yandan, eğer (kendisiyle andlaşma yapmış bulunduğun) bir topluluğun ihanet etmesinden kaygı duyman için ortada makul sebepler varsa, sen de buna karşılık olarak onlarla yaptığın andlaşmayı boz: çünkü, Allah asla hainleri sevmez! (Bunun için) o hakkı inkara şartlanmış olanlar, (Allah'tan) kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar: (O'nun murad ettiği şeyin gerçekleşmesine) asla engel olamayacaklar.” “O halde onlara karşı toplayabildiğiniz kadar kuvvet ve binek hayvanı hazır edin ki bununla hem Allah'ın, hem sizin düşmanınız olan bu insanları, hem de sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği başkalarını caydırabilesiniz; (ve bilin ki), Allah yolunda her ne sarf ederseniz size bütünüyle ödenecek ve size haksızlık yapılmayacaktır. Ama eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse, sen de barıştan yana ol ve Allah'a güven: çünkü O, gerçekten her şeyi işiten, her şeyin aslını bilendir!” [906]
“Ve Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlardan biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al, olur ki senden Allah'ın sözünü işitip anlayabilir; ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır, bu davranışın, onların belki de yalnızca hakkı bilmedikleri için günah işleyen kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır.” [907]
“Sana ganimetler hakkında soracaklar. De ki: Bütün ganimetler Allah'a ve O'nun Elçisi'ne aittir. Öyleyse, Allah'tan yana bilinç ve duyarlılık içinde olun; aranızda kardeşlik bağlarınızı canlı tutun; Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı duyarlılık gösterin, eğer (gerçekten) inanan kimselerseniz!” [908]
“İmdi, (savaşta) hakikati inkara şartlanmış olanlar ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırm; ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı (onları serbest bırakın) ki savaşın izleri tamamıyla silinebilsin: (yapmanız gereken) budur. Ve (bilin ki) Allah dilemiş olsaydı onları (bizzat kendisi) cezalandırabilirdi; ama (O, mücadele etmenizi istiyor ki) sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir.” [909]
“Bu beldelerin halkından ganimet olarak ne alındıysa Allah hepsini Elçisi'ne devretti, ganimetin tümü, Allah'a ve Elçisi'ne, ölen müminlerin yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; böyle yapıldı ki o; içinizden zaten zengin olanlar arasında dolaşıp duran bir servet haline gelmesin. Bu nedenle, Elçi size ondan ne kadar verirse gönülden kabul edin ve size vermediği şeyi istemekten kaçının; ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde.olun: çünkü Allah misillemesinde çetindir.” “Böylece, bu ganimetlerin bir kısmı zulüm ve kötülük diyarım terk etmiş olanlar arasındaki yoksullara verilecektir: yurtlarından ve mülklerinden sürülmüş, Allah'ın lütfunu ve rızasını arayan ve Allah'a ve Elçisi{nin dâvâsı)na yardım edenler: sözlerinde duranlar işte onlardır!” [910]
“Bunlar Allah tarafından konulan sınırlardır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olursa, Allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir. Kim de Allah'a ve Elçisi'ne isyan eder ve O'nun (koyduğu) sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.” [911]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarını da aşmayın: Allah, sınırları aşanları sevmez. O halde, Allah'ın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [912]
“Buna göre, artık, kendi yalanınızı (adeta) Allah'a isnad ederek öyle dilinize geldiği gibi yalan-yanlış 'bu helaldir, şu haramdır demeyin; çünkü, haberiniz olsun, Allah'a yalan isnad edenler asla kurtuluşa erişemezler!” [913]
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah'ın size yapılmasım tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.” [914]
“Ama hayır, Rabbine and olsun ki onlar, (ey Peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tâbi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar.” [915]
“Biz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahi kelâmı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme.” [916]
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah'a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allah'a karşı sorumluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış )tır. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[917]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Ne zaman belli bir vade ile borç verir veya alırsanız yazıyla tespit edin. Bir yazıcı, tarafsız olarak onu kaydetsin. Ve hiçbir yazıcı, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmayı reddetmesin: öylece, olduğu gibi yazsın. Borçlanan (taraf taahhüdünü) kaydettirsin, Rabbine karşı sorumluluğunun, bilincinde olsun, ve taahhüdünden bir şey eksiltmesin. Ve eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi (işlem) kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu adil bir şekilde kaydettirsin. Ve içinizden iki erkek şahit tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ve iki kadını şahit tutun ki onlardan biri hata yaparsa diğeri ona hatırlatabilsin. Ve şahitler çağrıldıklarında (şahitlik yapmayı) reddetmesinler.” “Küçük olsun büyük olsun, her anlaşma maddesini vade tarihi ile birlikte yazmaya üşenmeyin: Bu, Allah nazarında daha adil, kanıtlanma açısından daha güvenilir ve sonra sizi şüpheye düşmekten alıkoymakta daha uygun olandır. Ama eğer aranızdaki muamele, birbirinize doğrudan doğruya hemen devredeceğiniz hazır mallar ile ilgiliyse onu yazmanızda bir mahzur yoktur.” “Ve birbirinizle alış veriş yapacağınız zaman bir şahit bulundurun, ancak bundan ne yazıcı ne de şahit bir zarara uğramasın; eğer onlara (zarar verici bir iş) yaparsanız, unutmayın ki, bu, sizin için günahkarca bir davranış olacaktır. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü sizi (bu yolla) eğiten Allah'tır ve Allah, her şeyin tüm bilgisine sahiptir.” [918]
“Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetini lebi lir; ancak eğer birbirinize güveniyorsanız kendisine güven duyulan, bu güvene uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin, zira onu gizleyen kalben vebal altındadır, ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir.” [919]
“Hayasızca davranışta bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye kadar yahut Allah onlara tevbe etmeleri suretiyle bir kapı açmcaya kadar evlerine hapsedin. Suçluların her ikisini de böyle cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.” [920]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızm aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allah'ın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, Jkendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” [921]
“İffetli kadınları zinayla suçlayıp sonra da bu suçlamayı doğrulayıcı yönde dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir!” [922]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Ölüm size yaklaştığında ve vasiyette bulunmak üzereyken yapacaklarınız için şahitler bulundurun: Kendi aranızdan iki dürüst kişi, yahut; eğer evinizden uzakta, seyahatte iken ölüm işaretleri baş göstermişse -namazdan sonra, misafir olduğunuz topluluktan iki kişiyi alıkoyun; ve eğer içinize bir şüphe düşerse her birini Allah'a şöyle yemin ettirin: Bu sözümüzü, yakın bir akrabanın hatırı için olsa da hiçbir bedel karşılığında satmayacağız; ve Allah'ın huzurunda şahit olduğumuz hiçbir şeyi gizlemeyeceğiz, yoksa günahkarlar arasına gireriz.” [923]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Öldürme (olayların)da adil karşılık (kısas) size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın. Ve eğer kardeşi tarafından suçlu kimse (nin suçunun bir bölümü) bağışlanmışsa, bu (bağış) uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen hak ve adalet sınırlarını bilerek ve isteyerek ihlal eden için şiddetli bir azap vardır; Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık (kısas yasası)nda sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz.” [924]
“Ve yine sakın, haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bu konuda, haksız yere öldürülen kimsenin velisine adil bir karşılıkta bulunma yetkisi tanımışızdır; ama hal böyle de olsa, bu kişi (karşılıkta) birebir sınırını sakın aşmasın. Maktule gelince, O; şüphesiz, Allah tarafından yardıma layık görülmüştür” [925]
“Fakat her kim bir mümini kasden öldürürse, onun cezası, ebediyyen cehennemde kalmak olacaktır. Allah onu mahkum edecek, lanetleyecek ve onun için korkunç bir azap hazırlayacaktır.” [926]
“Hataen olmadıkça bir müminin başka bir mümini öldürmesine asla izin verilemez. Bir mümini hataen öldüren kişi, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak ve maktulün akrabalarına [927] diyet ödemekle yükümlüdür, meğer ki onlar bundan vazgeçmiş olsunlar. Maktulün, kendisi bir mümin olmasına rağmen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup ise (diyet), mümin bir canı Özgürlüğüne kavuşturmak ile sınırlı olacaktır; ama o, sizin anlaşma ile bağlı bulunduğunuz bir topluluğa mensup ise ödenecek bedel, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmanın yanında akrabalarına ödenecek bir diyeti de kapsayacaktır. Fakat yeterli imkanlara sahip olmayan, bunun yerine peşpeşe iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah tarafından emredilen bir kaşılıktır ve Allah gerçekten her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” [928]
“De ki: Gelin, Allah'ın (gerçekten) neyi yasakladığım size anlatayım: O'ndan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak alan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin; ve adalet(i ifa etmek) dışında Allah'ın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz.” [929]
“Ve sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur.” [930]
“İmdi, zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun ve eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorsanız, onlara karşı duyduğunuz acıma, sizi Allah'ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın; ve inananlardan bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. Onların her ikisine de eşit derecede suçludur; zina yapan erkek ancak zina yapan bir kadınla -yani, kendi cinsel arzularını tanrılaştıran bir kadınla- birleşir; zina yapan kadın da ancak zina yapan bir erkekle -yani, kendi cinsel arzularını tanrılaştıran erkekle- birleşir: bu birleşme müminlere yasak edilmiştir.” [931]
“İffetli kadınları zinayla suçlayıp sonra da bu suçlamayı doğrulayıcı yönde dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onlann şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir!” [932]
“Hayasızca davranışta bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye kadar yahut Allah onlara (tevbe etmeleri suretiyle) bir kapı açmcaya kadar evlerine hapsedin. Suçluların her ikisini de (böyle) cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.” [933]
“Hırsızlık eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, Allah'tan gelen caydırıcı bir müeyyide olarak her ikisinin ellerini kesin: zira Allah kudretlidir, hikmet sahibidir. Bu suçu işledikten sonra tevbe edip kendisini ıslah edene gelince, kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [934]
“Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaş açanların ve “Yeryüzünde fesat yaymaya çalışanların büyük kısmının öldürülmeleri veya asılmaları veya döneklikleri yüzünden büyük kısmının ellerinin ve ayaklarının kesilmesi” [935] yahut yeryüzünden tamamıyla sürülmeleri, yalnızca bir karşılıktan ibarettir: İşte bu, onlann bu dünyada uğradıkları zillettir. Öteki dünyada ise daha korkunç bir azap bekler onları, ancak ey müminler, siz onlardan daha güçlü hale gelmeden önce tevbe edenler hariç: çünkü, bilmelisiniz ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [936]
“Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yapmak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinizden onlara paylarını verin.“Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazları peşinde düşerek, hürriyeti sizin elinizde bulunan cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlamadan ötürü, Allah onlara acıyıp esirgeyecek ve onları bağışlayacaktır.”[937]
Aile ilişkilerinde adalet ve istişare ilkeleri esastır:
“Ve Allah'tan başkasına ilahtık yakıştıran kadınlarla onlar (sahih) inanca ulaşıncaya kadar evlenmeyin: çünkü Allah'a bağlanmış mümin bir kadın, Allah'tan başkasına üahlık yakıştıran kadından -bu sizin hoşunuza gitse de- kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'tan başkasına üahlık yakıştıran erkekler ile onlar sahih inanca ulaşıncaya kadar kadınlarınızı nikahlamayın; zira Allah'a) bağlanmış bir mümin erkek, Allah'tan başkasına üahlık yakıştıran erkekten -bu sizin hoşunuza gitse bile- kesinlikle daha hayırlıdır. Böyleleri sizi ateşe davet ederken Allah sizi cennete ve O'nun izniyle mağfirete nail olmaya davet eder; ve Allah mesajını insanlığa açıklar ki ondan ders alabilsinler” [938]
“Eşlerine yaklaşmayacaklarına dair yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır; şayet yeminlerinden dönerlerse, unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. Ama eğer ayrılmaya karar verir iseler, unutmayın ki Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” “Boşanmış kadınlar evlenmeksizin üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir: çünkü eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerde yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir. Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle haklan vardır; ama adalet ölçülerine göre, kadınların kocaları üzerindeki hakları, kocalarıonlar üzerindeki haklarına eşittir, ancak erkekler bu konuda onlar üzerinde öncelik sahibidirler.[939] Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.” [940]
“Bir boşanma iki defa (geri alınabilir), ki bu durumda evlilik ya iyilikle devam eder veya güzel bir şekilde sona erdirilir. Ve kadınlarınıza verdiklerinizden herhangi bir şeyi almanız, her iki (taraf)m da Allah'ın koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmaları hali dışında, sizin için helal değildir: o halde, ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarından korkuyorsanız, kadının serbestliğe kavuşması için (kocasına) bazı şeyler bırakmasında her iki taraf için de bir günah yoktur.” [941]
“Ve erkek, sonunda kadını boşarsa, bu kadın, başka bir erkekle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz; eğer sonraki erkek de onu boşarsa -her ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyabileceklerini düşünmeleri şartıyla- birbirlerine dönmelerinde ikisi için de bir günah yoktur: Bunlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip olanlara Allah'ın açıkladığı sınırlardır.” [942]
“Böylece, kadınlarınızı boşadığınızda ve onlar bekleme sürelerinin sonuna yaklaşmak üzere iken onları ya güzellikle alıkoyun ya da güzel bir şekilde bırakın. Ama, arzuları hilafına, eziyet etmek için alıkoymayın: çünkü, böyle bir davranışta bulunan, (yalnızca) kendisine haksızlık etmiş olur.” “Ve Allah'ın (bu) mesajlarını önemsemezlik yapmayın; Allah'ın size lütfettiği nimetleri ve size öğüt için indirdiği vahyi ve hikmeti hatırlayın; Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, ve bilin ki Allah her şeyin aslını bilir.” [943]
“Kadınları boşadıktan sonra, bekleme sürelerinin sonuna gelmişlerse, aralarında uygun bir şekilde anlaştıkları takdirde başka erkeklerle evlenmelerine engel olmayın. Bu, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanan her biriniz için bir uyarıdır; bu, sizin için en erdemli ve en temiz (yol)dur. Allah her şeyi aslıyla bilir, ama siz bilemezsiniz.” [944]
“Ve boşanmış anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onların yeme içme ve giyimlerini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse taşıyabüeceğinden daha fazlasıyla yükümlü tutulamaz: Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin, ne de çocuğundan dolayı babasına. Ve (babanın) mirasçısına da aynı görev düşer. “Ve eğer (anne-baba), her ikisi, (anne ile çocuğun) ayrılmasına karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse, (bundan dolayı) onlara bir günah yoktur; ve eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez. Ama, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah tüm yaptıklarınızı görür.” [945]
“İçinizden biri ölür ve ardında kadınlar bırakırsa, yeniden evlenmeleri için dört ay on günlük bir bekleme süresi geçirmeleri gerekir; bekleme süresinin sonuna vardıklarında kendileri ile ilgili olarak meşru şekilde ne yaparlarsa yapsınlar bir günah yoktur. Ve Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır.” [946]
“Ancak bu kadınlardan herhangi birine evlenme niyetinizi hissettirmenizde veya açığa vurmadan böyle bir niyet taşımanızda sizin için bir günah yoktur: (çünkü) Allah, onlara evlenme teklifinde bulunma niyetinizi bilir. Ama yine de, onlara karşı duygularınızı gizlilik içinde bildirmek yerine onlarla en uygun ve makul şekilde konuşun; ve emredilen (bekleme süresi) sona ermeden önce evlilik bağını kurmaya kalkışmayın. Unutmayın ki Allah aklınızdan geçenleri bilir. Bu nedenle O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir.” [947]
“Henüz dokunmadığınız veya mehir tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda bir günah yoktur; ancak böyle bir durumda bile onlar için gerekli tedarikleri yapın; imkanları çok olan kendi gücüne göre adil şekilde bir tedarikte bulunsun: bu, güzel davranan herkesin üzerinde bir yükümlülüktür.” “Ve eğer dokunmadan önce, ama” mehrini kararlaştırdıktan sonra boşarsanız, o zaman, kararlaştırdığınızın yarısını verin, ancak onların taleplerinden vazgeçmeleri veya nikah bağını elinde tutanın mehrin yarısı ile ilgili talebinden vazgeçmesi hali müstesna: Size düşenden vazgeçmeniz, Allah'a karşı sorumluluk bilincine daha uygundur. Ve birbirinize karşı lütufkar davranmanız gerektiğini unutmayın: Doğrusu Allah bütün yaptıklarınızı görür.” [948]
“Eğer içinizden biri ölür ve arkasında kadınlar bırakırsa, dul eşlerine, ölmüş kocalarının evini terk etmeksizin bir yıllık geçimlerini vasiyet etsinler. Ama eğer kendi arzularıyla ayrılırlarsa kendileri hakkındaki meşru tasarruflarından dolayı onlara bir günah yoktur. Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.” “Ve boşanmış kadınlar da güzel bir şekilde geçimlerim sağlama hakkına sahip olacaklardır: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için bir görevdir. Aklınızı kullan(mayı öğrenme)niz için Allah size mesajlarını böyle açıklıyor.” [949]
“Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan diğer kadınlardan birisi ile evlenin, hatta ikisi, üçü veya dördü ile; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsamz, o zaman sadece bir tane ile yahut meşru şekilde sahip olduklarınız ile yetinin. Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.” “Kadınlara mehirlerini hiçbir karşılık beklemeden verin;: ama eğer onlar, kendi rızalarıyla bir kısmını size bırakırlarsa ondan hoşnutluk ve gönül rahatlığıyla faydalanın.” [950]
“Babalarınızın daha önce evlenmiş olduğu-kadınlarla evlenmeyin, ama geçmişte olanlar geçmişte kalmıştır. Bu, kesinlikle utanç verici bir fiildir, çirkin bir şeydir ve kötü bir yoldur. Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız ve teyzeleriniz; kız ve erkek kardeşlerinizin kızları, ve süt anneleriniz ile süt kardeşleriniz; eşlerinizin anneleri; ve kendileriyle gerdeğe girmiş olduğunuz eşlerinizden doğmuş olan üvey kızlarınız -ki onlar sizin evlatlarınızdır- size haram kılınmıştır; fakat gerdeğe girmemişseniz (kızlarıyla evlenmenizde) bir günah yoktur; ve kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri de (size haramdır); aynı anda ve birlikte ikiliz kardeşi (eş olarak) almanız da (yasaklanmıştır); ama geçmişte olanlar geçmiştir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [951]
“Meşru şekilde nikah yoluyla sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar size haramdır. Bu, üzerinize farz olan Allah'ın buyruğudur. Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını vermeniz ve gayri meşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla meşru bir şekilde almak kaydıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehir-lerini verin; ama bu meşru yükümlülük üzerinde anlaştıktan sonra başka bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” [952]
“Aranızdan her kim, içinde bulunduğu şartlardan dolayı hür bir mümin kadın ile evlenecek durumda değilse, onu, meşru şekilde sahip olduğunuz mümin bakirelerden biri (ile evlendirin. Allah, imanınız ile ilgili her şeyi bilir; her biriniz diğerinizin bir benzerdir. O halde fuhuşta bulunmayan, dost tutmayan ve meşru evlilik bağını gözeten kadınlarla sahiplerinin iznini alarak evlenin ve mehirlerini uygun şekilde kendilerine verin. Onlar evlendikten sonra gayri ahlakî bir davranışta bulunurlarsa, hür evli kadınların tâbi oldukları cezanın yarısıyla cezalandırılırlar. Bu cariyelerle evlenme izni, günah işlemekten korkanlarınız içindir. Fakat sabırla direnmeniz ve bu tür evliliklerden kaçınmanız sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” [953]
“Şayet evli bir çift arasında anlaşmazlık doğmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin; eğer iki taraf da işi düzeltmek isterse, Allah onları uzlaştırır. Bilin ki Allah, gerçekten her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” [954]
“Ve içinizden bekar olanları ve kadın ya da erkek kölelerinizden evlenmesi uygun olacak kimseleri evlendirin. Evlenmeye niyeti olanlar yoksul iseler, bu sizi kaygılandırmasın, Allah onları lütfuyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her şeyin aslını eksiksiz bilmekte (ve bu itibarla herkesi bağış ve kayrasıyla kuşatmaktadır.” [955]
“Allah hiç kimseye tek bedende iki kalp vermemiştir: ve aynı şekilde, “Kendiniz için annelerinizin bedeni kadar haram” saydığınız eşlerinizi hiçbir zaman sizin gerçek anneleriniz kılmamış ve evlatlıklarınızı da gerçek çocuklarınız saymamıştır: bunlar ağzınıza doladığınız boş lafların işaretlerinden başka bir şey değildir; halbuki Allah mutlak doğruyu söyler: ve (size) doğru yolu ancak O'gösterir.” [956]
“Peygamber, müminler üzerinde, onların kendileri üzerinde sahip olduğunndan daha büyük hak sahibidir, ve onû bir baba gibi gördüklerinden Peygamberin eşleri onların anneleridir: bu şekilde yakın olanlar, Allah'ın buyruğu gereğince, birbirleri üzerinde Yesrib'deki müminlerden ve Allah rızası için oraya göç etmiş olanlardan daha fazla hak sahibidirler. Ancak öteki yakın dostlarınıza karşı da en güzel şekilde davranmalısınız: bu da Allah'ın buyruğu gereğidir.” [957]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Mümin kadınlarla evlenir ve fakat onlara dokunmadan boşarsanız, onlar adına bir iddet dönemi hesaplamaya ve (onlardan bunu) beklemeye hakkınız yoktur; o halde hemen ihtiyaçlarım karşılayın ve en güzel şekilde bırakın.” [958]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Mümin kadınlar her ne zaman zulüm ve kötülük diyarını terk ederek size gelirlerse, Allah onların inancından tam haberdar olduğu halde siz yine de onları sınayın; eğer mümin olduklarına tam emin olursanız, onları inkarcılara geri göndermeyin, çünkü onlar artık eski kocalarına helal değiller, ve ötekiler de bunlara helal değiller. Ayrıca, onlar hanımlarına mehir olarak ne verdilerse hepsini iade edin. Ve ey müminler, siz bu kadınlarla mehirlerini verdikten sonra evlenirseniz bir günah işlemiş olmazsınız.” “Diğer taraftan, hakikati inkar etmeye devam eden kadınlarla evlilik bağınızı sürdürmeyin ve onlara mehir olarak ne verdiyseniz iade etmelerini isteyin, aynı şekilde ötekiler, hanımları size gelmiş olanlar da, harcadıkları her şeyin iadesini talep etme'hakkına sahiptirler. Bu, Allah'ın hükmüdür: O, sizin aranızda adaletle hükmeder; çünkü Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” “Eğer hanımlarınızdan biri sizi bırakıp hakikati inkar edenlere giderse ve siz de buna üzülürseniz o zaman hanımları bırakıp giden kocalara hanımlarına mehir olarak harcadıklarına eşit bir şey verin ve inandığınız Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!” [959]
“Ey Peygamber! Kadınları boşamaya niyetlendiğinizde, onlar için belirlenmiş iddeti gözetleyecek şekilde boşayın ve süreyi dikkatlice hesaplayın ve Allah'a, Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Onları evlerinizden kovmayın ve açıkça hayasız davranışlarda bulunmadıkça onlar ayrılma(k zorunda bırakılmadın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; ve kim Allah tarafından konulan sınırlan aşarsa, aslında kendisine karşı haksızlık etmiş olur: çünkü, ey insan, sen onu bilmezsin, ama, o ilk ihlalden sonra Allah, yeniden bazı şeylerin meydana gelmesini sağlayabilir.” [960]
“Böylece, iddetlerinin sonuna yaklaşmak üzere olduklarında, ya onları uygun bir şekilde tutun, yahut uygun bir şekilde bırakın. Ve kendi toplumunuz içinden dürüstlüğü bilinen iki kişi verdiğiniz karara şahit olarak bulunsun; kendiniz de Allah huzurunda doğru şahitlik yapın: işte bunlar Allah'a ve Ahiret Günü'ne inananlara verilen öğütlerdir. Ve Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyan herkese, mutsuzluktan bir çıkış yolu daima sağlar, ve ona bütün beklentilerin Ötesinde bir rızık verir: Allah'a güvenen herkese O tek başına yeter. Gerçek şu ki, Allah, irade ettiği işi sonucuna ulaştırır: ve Allah her şey için bir vade ve) ölçü belirlemiştir.” “Ay hali görmekten kesilen ve hiç ay hali görmeyeli kadınlarınıza gelince, onların iddeti, -eğer onun süresiyle ilgili bir şüpheniz varsa- üç takvim ayı olacaktır; hamile olanların iddetleri ise, doğum yaptıklarında sona erecektir. Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyan herkese, buyruklarına uymayı kolaylaştırır: Bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Ve O, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan herkesin (bazı) kötü fiillerini örter ve onlara büyük bir ödül bağışlar.” [961]
“O halde, iddetlerinin içinde bulunan kadınların, sizinle aynı yerde, aynı imkanları kullanarak geçinmelerini sağlayın; ve onları rahatsız edip hayatlarını çekilmez hale getirmeyin. Eğer hamile kalırlarsa, doğumlarım yapıncaya kadar onlar için her türlü harcamayı yapın; boşanma kesinleştikten sonra çocuğunuzu emzirirlerse onlara hak ettikleri karşılığı verin; ve kendi aranızda çocuğun geleceğini uygun bir şekilde konuşun, Eğer ikiniz de annenin çocuğu emzirme ihtimalini zor görürseniz onu babasının adına başka bir kadın emzirsin.””Bütün bu durumlarda geniş imkanlara sahip olan kişi, genişliği ile uyumlu olarak harcasın; rızık imkanları dar olan kimse ise Allah'ın kendisine verdiğine uygun şekilde harcasın: Allah hiç kimseye kendi verdiğinden daha fazlasını yüklemez; ve mümkündür ki Allah sıkıntıdan sonra rahatlık verecektir.” [962]
“Herhangi birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet bırakıyorsa, ebeveynine ve diğer yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette bulunmak size farz kılındı: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için bir yükümlülüktür. Ve kim, öğrendikten sonra böyle bir hükmü değiştirirse, böyle davranmanın günahı, yalnızca onu değiştirenedir. Doğrusu Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.”“Ama her kim, vasiyet edenin bir hata yaptığından veya (bilerek) bir kusur işlediğinden endişe eder ve bunun üzerine mirasçılar arasında bir uzlaşma sağlarsa bu nedenle kendisine bir günah terettüp etmez. Doğrusu Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” [963]
“Çocuklarınızın varisliği konusunda Allah size şunu emreder: Erkek, iki kadının hissesine eşit bir miktar alacaktır; ama ikiden fazla kadın varsa, onlara, ebeveynlerinin geride bıraktıklarının üçte-ikisi verilecektir; sadece bir tane varsa, onun yarısını alacaktır, ölenin anne-babasma gelince, geride bir çocuk bırakması durumunda, her biri terekenin altıdabirini alacaktır; ama hiç çocuk bırakmamış-sa ve anne babası onun tek mirasçısı ise, annesi üçte-biri-ni alacaktır; eğer ölenin erkek ve kız kardeşleri varsa, o zaman annesine, yapış olduğu herhangi bir vasiyeti veya ödemek zorunda olduğu borcu düşüldükten sonra (terekenin) altıda biri verilecektir. Anne-babalarmıza ve çocuklarınıza gelince, hangisinin sizin bırakacağınız fayda ve imkanlara daha layık olduğunu bilemezsiniz, işte bu nedenledir Allah'tan gelen emirler... Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”
“Çocukları olmayan kadınlarınızın terekelerinin yarısı sizin olacaktır; ama bir çocuk bıraktılarsa, yapmış oldukları vasiyet veya ödemek zorunda oldukları borçları düşüldükten sonra terekelerinin dörtte-birini alacaksınız. Eğer çocuğunuz yoksa, dul zevceleriniz, terekenizin dörtte-birini alacaktır; ama eğer geride çocuğunuz varsa, yapmış olduğunuz vasiyet veya ödemek zorunda olduğunuz borçlar düşüldükten sonra terekenizin sekizde-birine sahip olacaklardır. Eğer kadın veya erkek, birinci dereceden bir mirasçıya sahip değilse, ama bir erkek veya kız kardeşi varsa, bunların her birine altıda-bir düşer; ama ikiden fazla kişi varsa, o zaman yapılmış olan vasiyetler veya ödenmekle yükümlü olunan borçlar düşüldükten sonra kalan mirasın üçte-birini alacaklardır. Bu her iki durumda da mirasçılar bir zarara uğratılmamalıdır. Bu Allah'ın bir emridir; ve Allah her şeyi bilendir, halimdir.””Bunlar Allah tarafından konulan sınırlardır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olursa, Allah onu, meskei£ olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; b'ti büyük bir mazhariyettir. Kim de Allah'a ve Elçisi'ne isyan eder ve O'nun koyduğu sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.” [964]
“Herkes için (bir şeyler) bırakabileceği mirasçılar tayin etmişizdir: anne-babalar, yakın akrabalar ve kendileriyle ahitleştiğiniz kimseler; öyleyse onlara paylarını verin, zira Allah her şeye şahittir.” [965]
“Onlar senden, kendilerini aydınlatmanı isterler. De ki: Allah, birinci dereceden mirasçı bırakmayanlardan kalan miras ile ilgili kurallar konusunda böylece sizi aydınlatır: eğer bir erkek, çocuk bırakmadan ölürse ve bir kız kardeşi varsa, onun terekesinin yansına kız kardeşi sahip olacaktır; kız kardeşin çocuk bırakmadan ölmesi halinde ise erkek onun mirasını alarcaktır. Fakat iki kız kardeş varsa, ikisi birlikte onun terekesinin üçte-ikisine sahip olacaklar; ve eğer erkek kardeşler ve kız kardeşler varsa, erkek iki kadının payını alacaktır. Allah bütün bunları size açıklar ki sapıklığa düşmeyesiniz; Allah her şeyi bilir.” [966]
“Siz Allah'ı bırakıp cansız putlara tapıyorsunuz ve böylece bir yalandan örnekler veriyorsunuz! Kuşkusuz, Allah'ı bırakıp taptığınız o şeyler ve varlıklar size rızkınızı verebilme gücüne sahip değildirler: O halde bütün rızkınızı Allah katında arayın, yalnız O'na kulluk edin ve O'na hamd edin: çünkü sonunda yine O'na döndürüleceksiniz!” [967]
“De ki: Göklerden ve yerden geçiminizi sağlayan kimdir? De ki: Allah'tır! O halde ya biz Allah'a inananlar)dan yahut siz O'nun birliğini inkar edenlerden biri doğru yolda, diğeri ise açık bir sapıklık içindedir!” [968]
“De ki: Rabbİm dilediğine bol rızık verir, dilediğine az: fakat insanların çoğu Allah'ın yol ve yöntemlerini anlamazlar. Sizi Bize yaklaştıracak olan, ne zenginliğiniz, ne de çocuklarmızdır: yalnızca iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar “Bize yakın olabilirler”; lutfu gibileri, yaptıklarından dolayı çeşit çeşit ödüller beklemektedir ve onlar cennet köşklerinde huzur ve güven içinde yaşayacaklardır; mesajlarımızı etkisiz kılmak için çaba gösterenler ise azapla yüzyüze geleceklerdir. De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine az; başkaları için ne harcarsanız yerini daima doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” [969]
“O halde Allah'ın kimilerinize diğerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından... Bu nedenle lütfu(ndan size bahşetmesini) Allah'tan dileyin; şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisine maliktir.” [970]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevî alış verişi bırakıp Allah'ı anmaya koşun: eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır. Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan (rızkınızı) aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah'ı sıkça anın!” [971]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarım da aşmayın: Allah, sınırları aşanları sevmez. O halde, Allah'ın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [972]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarını da aşmayın: Allah, sınırları aşanları sevmez. O halde, Allah'ın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [973]
“De ki: Hiç Allah'ın sizin için rızık olarak indirdiği şeyler üzerinde düşündünüz mü? O rızıklar ki, bir kısmını yasaklıyor, bir kısmını da meşru görüyorsunuz. De ki: Böyle yapmanız konusunda size Allah mı izin verdi; yoksa düpedüz kendi tahminlerinizi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?” “Peki, bu kendi yalanlarını Allah'a yakıştıranlar, Kıyamet Günü (başlarına gelecek olan hakkında acaba ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki, Allah insanlara karşı sınırsız cömertlik göstermektedir; ama ne yazık ki onların çoğu şükrünü bilmez.” [974]
“Öyleyse, üzerinde Allah'ın adının anıldığı şeylerden yiyin, eğer O'nun mesajlarına gerçekten inanıyorsanız. Ve Allah mecbur kaldığınız durumlar dışında (yemenizi) yasakladığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamışken üzerinde O'nun adının anıldığı şeyleri neden yemiyorsunuz? Ama bakın, (bu tür konularda) birçok insan diğerlerini (hiçbir gerçek) bilgiye dayanmaksızın, kendi temelsiz görüşleriyle saptırmaktadır. Şüphe yok ki senin Rabbin hak ve adalet sınırlarını aşanlardan tam olarak haberdardır.” [975]
“Ama, ister açık ister gizli, günah işlemekten kaçının.” “Zira unutmayın ki, günah işleyenler kazandıkları yüzünden ceza göreceklerdir. Bu nedenle, üzerinde Allah'ın adı anılmayan şeylerden yemeyin, zira bu gerçekten günahkarca bir davranış olur. Ve (insanların kalplerindeki) şeytanî dürtüler, sahiplerine, sizi neyin günah olduğu neyin günah olmadığı konusunda) tartışmaya çekmelerini fısıldarlar; ve eğer onlara uyarsan bil ki sen, Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahlık yakıştıranlar (gibi) olursun.” [976]
“Bütün bunlar Allah tarafından öngörülmüştür; dolayısıyla, kişi eğer Allah'ın bu yasaklayıcı buyruklarım saygıyla gözetirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğine sonuç verecektir. Yasak oldukları size bildirilenlerin dışında, kurban etmek ve etinden yemek üzere bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. Öyleyse artık, Allah'ın yasaklamış bulunduğu her şeyden, ve en çok da inanç ve uygulama olarak puta taparhğm her türlü bayağılığından uzak durun; asılsız her türlü sözden kaçının.” [977]
“Zira O'dur hem ekip biçilen ve hem de kendi başına yetişen bahçeleri, var eden hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: hepsi birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır! Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve yoksullara mahsulün toplandığı gün haklarım verin. Ve Allah'ın nimetlerini israf etmeyin: kuşkusuz O, müsrifleri sevmez!” [978]
“Ve ey insanoğlu, yakınlarına haklarını ver; düşküne de, yolda kalmışa da: ama sakın elindekini anlamsız, amaçsız biçimde saçıp savurma. Çünkü, bil ki, saçıp savuranlar Şeytan'm türdeşleridir; Şeytan da zaten Rabbine karşı gerçekten çok büyük bir nankörlük sergilemiştir.
Ve eğer sen kendin de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için ihtiyaç sahiplerine ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak/yatıştırıcı bir söz söyle.” “Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut; ne de sonuna kadar aç(ıp varını yoğunu ortaya dök); böyle yaparsan, (yükümlü bulunduğun kimselerce kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın. Şüphesiz dilediğine rızkı bolca, dilediğine de ölçülü idareli veren Senin Rabbindir. Ve kullarının durumunu bütün açıklığıyla görerek haberdar olan da O'dur.” [979]
“Ve eğer sen kendin de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için ihtiyaç sahiplerine ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak/yatıştırıcı bir söz söyle.” [980]
“Ey insanlar! Yeryüzünde meşru ve iyi ne varsa ondan nasibinizi alın ve Şeytan'ın izinden gitmeyin: zira o sizin apaçık düşmanınız dır.” [981]
“Ey imana ermiş olanlar! Size rızık olarak sağladığımız iyi şeylerden nasiplenin ve Allah'a şükredin, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsanız.” [982]
“Allah'ın nimetlerini israf etmeyin: kuşkusuz O müsrifleri sevmez!” “Yük taşımaya mahsus olan ve etleri için beslenen hayvanlardan, Allah'ın size rızık olarak verdiklerini yiyin ve Şeytan'm izinden gitmeyin: Unutmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır.” [983]
“Ölü eti, kan ve domuz eti ve üstünde Allah'tan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşi bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken bizzat kestikleriniz hariç size yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler de yasaktır.” “Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da yasaklanmıştır: Bu günahkarca bir davranıştır. Bugün hakikati inkara şartlanmış olanlar, sizin dininizi terk edeceğinizden artık ümitlerini kestiler: öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun! Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim. Günaha eğiliminden değil de hayatî bir. zaruret sonucu (yasak şeylere) sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [984]
“Kendilerine neyin helal kılındığını sana soracaklar. De ki: Hayatın bütün güzel şeyleri size helaldir. Allah'ın size öğrettiği bilgiden bir kısmını öğreterek eğittiğiniz av hayvanlarına gelince, onların sizin için yakaladığı her şeyi yiyin, ama üstünde Allah'ın adım anın ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah hesap görmede hızlıdır” [985]
“De ki ey Peygamber: Bana vahyedilenîerde leş veya akan kan veya iğrenç bir şey olan domuz eti, veya üzerinde Allah'tan başka bir ismin anıldığı günahkarca bir kurban dışında yenmesi yasak olan bir şey görmü forum. Ama kişi zaruret içindeyse -aç gözlüce saldırmadan ve zaruri ihtiyacını da aşmadan yemiş ise bilin ki Rabbiniz çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” [986]
“Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anılafrak boğazlanan hayva)nı yasaklamıştır; fakat zorunluluk durumuna düşen kimse, aşırı gidip ihtiyacının ötesine geçmemek şartıyla bu yasaklamanın dışındadır; çünkü Allah, şüphesiz çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.” [987]
Borç alış-verişinde ve ekonomik ilişkilerde yazışmanın, meşru kurallara göre tedbirli hareket etmenin önemi:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Ne zaman belli bir vade ile borç verir veya alırsanız yazıyla tespit edin. Bir yazıcı, tarafsız olarak onu kaydetsin. Ve hiçbir yazıcı, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmayı reddetmesin: öylece, olduğu gibi yazsın. Borçlanan (taraf taahhüdünü) kaydettirsin, Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun, ve taahhüdünden bir şey eksiltmesin. Ve eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi (işlem) kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu adil bir şekilde kaydettirsin. Ve içinizden iki erkek şahit tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ve iki kadını şahit tutun ki onlardan biri hata yaparsa diğeri ona hatırlatabilsin. Ve şahitler çağrıldıklarında (şahitlik yapmayı) reddetmesinler.
Küçük olsun büyük olsun, her anlaşma maddesini vade tarihi ile birlikte yazmaya üşenmeyin: Bu, Allah nazarında daha adil, kanıtlanma açısından daha güvenilir ve (sonra) sizi şüpheye düşmekten alıkoymakta daha uygun olandır. Ama eğer (aranızdaki muamele,) birbirinize doğrudan doğruya (hemen) devredeceğiniz hazır mallar ile ilgiliyse onu yazmanızda bir mahzur yoktur.” “Ve birbirinizle alış veriş yapacağınız zaman bir şahit bulundurun, ancak (bundan) ne yazıcı ne de şahit bir zarara uğramasın; eğer onlara (zarar verici bir iş) yaparsanız, unutmayın ki, bu, sizin için günahkarca bir davranış olaçaktır. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü sizi (bu yolla) eğiten Allah'tır ve Allah, her şeyin tüm bilgisine sahiptir.” [988]
“Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun; tartıyı da doğru teraziyle yapın: böylesi sizin için daha iyi, daha yararlı ve sonuç olarak da daba güzel olacaktır.” [989]
“İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın; sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın!” [990]
“Ve O, gökleri yükseltti ve her şey için bir ölçü koydu ki siz insanlar, asla doğruluk ve haklılık ölçüsünden şaşmayasmız: öyleyse yaptıklarınızı adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın!” [991]
Ticarette hile yapmamak, haksız kazanca yönelmeden ticaret yapmak gerekir:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarım haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla olsa da heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır” [992]
“Faiz yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar “Alışveriş de bir tür faizdir!” derler halbuki Allah alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen faizden vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık Allah'a kalır; ona faize geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum olanlar işte böyleleridir.” [993]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve eğer gerçekten müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin; çünkü eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Allah'a ve Elçisi'ne savaş açmış olursunuz. Ama eğer tevbe ederseniz, ana paranızı geri almaya hak kazanırsınız: Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” “Ancak borçlu güç durumda ise, rahatlaymcaya kadar ona bir vade verin; eğer bilirseniz, bir karşılık beklemeden borcu tamamıyla silmek, sizin kendi iyiliğinize olacaktır. Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmaya-cağı Gün'ü aklınızdan çıkarmayın.” [994]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Ribâyı kat kat artırarak boğazınıza geçirmeyin; ama Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa erebilesiniz, ve hakikati inkar edenleri bekleyen ateşten sakının! Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olun ki rahmete nail olabilesiniz.” [995]
“Birbirinizin mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.” [996]
“Siz ey imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla olsa da- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır. Bunu düşmanca bir niyetle ve zulüm için yapana gelince, Biz onu zamanı geldiğinde ateşin azabına mahkum edeceğiz; zira bu Allah için kolay bir şeydir. Uzak durmanız emredilen büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük kusurlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir meskene yerleştiririz.” “O halde Allah'ın kimilerinize diğerlerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından... Bu nedenle lütfundan size bahşetmesini Allah'tan dileyin: şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisine maliktir.” [997]
“Birbirinizin mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.” [998]
“Bu beldelerin halkından ganimet olarak ne alındıysa Allah hepsini Elçisi'ne devretti, ganimetin tümü, Allah'a ve Elçisi'ne, ölen müminlerin yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; böyle yapıldı ki o, içinizden zaten zengin olanlar arasında dolaşıp duran bir servet haline gelmesin. Bu nedenle, Elçi size ondan ne kadar verirse gönülden kabul edin ve size vermediği şeyi istemekten kaçının; ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: çünkü Allah misillemesinde çetindir.” [999]
[1] Mü'minûn: 23/1, 11.
[2] Bazı Kur'an surelerinin başında bulunan ve mukatta'ât adı verilen harflerin muhtemel anlamları ile ilgili olarak, bu konuya ilişkin çeşitli yaklaşımların tartışıldığı Ekli'ye bakınız. Esed Muhammed (1900-1992), Kur'an Mesajı, İşaret kayınları. Türkçe'ye çevirenler: Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İstanbul, 1999. s. 1333.
[3] Muttakî'nin “Allah'tan korkan” şeklindeki alışılagelen çevirisi, bu ibarenin olumlu içeriğini yeterli biçimde yansıtmaz yani, O'nun her zaman ve her yerde hazır olduğunun arkında olmayı ve kişinin bu farkında oluşun ışığı altında kendi varlığını biçimlendirme arzusunu... Öte yandan bazı çevirmenlerce benimsenen “Kötülükten sakınan” veya “Sorumluluğu konusunda dikkatli olan” şeklindeki çeviri ise, ilahi sorumluluk bilinci kavramının sadece bir yönünü yansıtır.
[4] Bakara: 2/1, 3.
[5] Secde: 32/15, 17.
[6] A'raf: 7/170.
[7] Furkân: 25/73, 76.
[8] Gayb genellikle ve hatalı olarak “Görünmeyen” şeklinde çevrilir. Kur'an'da insanın kavrayış alanının ötesinde bulunan, onu aşan hakikatin tüm safhalarını ifade etmek için kullanılır. Bu nedenle bilimsel gözlemlerle ispatı veya reddi söz konusu olamaz veya genel kabul görmüş spekülatif düşünce kategorileri içinde bile yeterli biçimde kapsanamaz. Örneğin, Allah'ın varlığı, evrenin yaratılış amacı, ölümden sonraki hayat, zamanın gerçek mahiyeti, ruhsal güçlerin varlığı ve birbirleriyle ilişkileri vb. gibi... Ancak asıl hakikatin gözlemlenebilen çevreden çok daha fazlasını kapsadığına ikna olan bir kişi, Allah'a imana ve böylece hayatın bir anlamı ve gayesi olduğu inancına ulaşabilir. Kendisinin ancak “İnsan idrakini aşan olguların varlığına inananlar için bir rehber” olduğuna işaret etmek suretiyle Kur'an, aslında, zihinleri bu temel öncülü kabullenemeyenler için kapısının zorunlu olarak kapalı olacağını söylemektedir.
[9] Rızık (geçim aracı), insan için yararlı olan bütün maddi gıda, mal, çocuk gibi veya manevi bilgi, erdem gibi şeyleri ifade eder. “Başkaları için harcamak”, burada Allah'a karşı sorumluluğun bilincinde olmak ve namaz ile birlikte zikredilmiştir; çünkü gerçek erdemlilik, ancak böyle özverili davranışlar yoluyla tam semeresini verir. Unutulmamalıdır ki, enfaka lafzî karşılığı ile “Harcadı” fiili, Kur'an'da her ne saikle olursa olsun, daima başkası için sınırsızca harcamayı veya ikramda bulunmayı ifade etmek için kullanılmıştır.
[10] Bu, Kur'an'm temel akidelerinden biri olan, ilahi vahyin tarihsel sürekliliği akidesine bir işarettir. Hayat Kur'an'ın bize öğrettiği üzere birbiriyle bağlantısız sıçramalar zinciri değil, tersine devamlı ve organik bir süreçtir. Bu kanun, insanın dini tecrübesini (birikimini) içine atan zihin hayatı için de geçerlidir. Böylece Kur'an'ın va'zettiğı din, ancak kendisinden önce gelen ve islam inancına göre en son ve en mükemmel şekline islam'la ulaşan büyük tek-tanrılı itikatlar çerçevesinde ele alınması halinde doğru şekilde anlaşılabilir.
[11] Bakara: 2/3, 5.
[12] Lafzen, “O'nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız” sözleri, müminlerin ağzından söylenmiştir. Bütün elçiler Allah'ın mesajının dürüst ve erdemli taşıyıcıları olduklarından, bazılarına “Diğerlerinden daha fazla lütufta bulunulmuş” olsa da aralarında hiçbir farklılık yoktur. Ayrıca bkz.: Bakara: 2/253)
[13] Bakara: 2/285.
[14] Bakara: 2/62.
[15] Mâide: 5/69.
[16] Bakara: 2/177.
[17] Ra'd: 13/28.
[18] Fetih: 48/10.
[19] Hucurat: 49/15.
[20] En'âm: 6/82.
[21] Mü'minûn: 23/57, 61.
[22] Hacc: 22/35.
[23] Leyl: 92/17, 21.
[24] Bakara: 2/156-157.
[25] Enfâl: 8/2.
[26] Lafzen, “Birbirlerini şeytani güçlerin (tağut) hakemliğine (yahut “Yönetimine”) çağıranların”. Bu yukarıdaki 51. ayette zikredilen, Kur'an'ın tağut olarak tanımladığı güce bkz.: Bakara: 2/250, teslim olup vahyin rehberliğinden elde edebilecekleri bütün iyilikleri geçersiz kılan insanlara bir işarettir.
[27] Nisa: 4/60.
[28] Tağut, öncelikle, Aflah'tan başka ibadet edilen her şeyi ve böylece insanı O'ndan uzaklaştıran ve şeytana yönelten şeyleri ifade eder. Bu terim, hem tekil hem de çoğul bir anlama sahiptir (Râzi) ve bundan dolayı, en doğrusu, “Şeytani güçler” şeklinde çevrilmelidir.
Bu terim, burada kişinin bütün manevi bağlarını kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan, belli bazı şeytani ihtirasların veya arzuların -otorite tesisi peşinde koşmak, başkasını sömürerek servet edinmek, her türlü gayri ahlaki aracı kullanarak sosyal gelişme ve ilerlemeyi sağlamak vb. arzuların ifsad edici gücünü anlatmaktadır.
[29] Krş. Yunus: 10/62, 64.
[30] Râzi'ye göre bu ifade, her dini yükümlülüğü (terimin en geniş anlamıyla) kendi akıllan ışığında değerlendiren ve akıllarının geçerli veya mümkün gördüklerini kabul edip, akıllarına yatmayanları reddeden kişileri tasvir etmektedir. Yukarıdaki ayet: Râzi'nin sözleriyle “İnsanın aklın sunduğu kanıtlara (hüccetü'l-akl) uymasının ve eleştirel değerlendirme (nazar) ve mantıksal çıkarımın (istidlal) bulgularıyla uyumlu sonuçiara varmasının yüceltilmesini ve övülmesini” ifade etmektedir. Benzer bir yorum, daha basit terimlerle de olsa, Taberî tarafından yapılmıştır.
[31] Zümer: 39/17-18.
[32] Al-i İmrân: 3/173.
[33] Yunus: 10/62, 64.
[34] Enbiya: 21/49.
[35] Ahkâf: 46/13-14.
[36] Mülk: 67/12.
[37] Lafzen “Kendi aleyhinize açık bir delil”.
[38] Nisa: 4/144.
[39] Mâide: 5/55, 58.
[40] Yahut: “Birbirlerinin koruyucusu veya “Hâmisi ve koruyucusu”durlar. Bununla birlikte, burada müminler, 67. ayette “Aynı türden/aynı yapıda” olduklarından söz edilen münafıklara tezat olarak konduklarına göre, veli (çoğulu evliya) teriminin, “Birbirine dost, yakın” sözcükleriyle ifade edilebilecek birincil anlamıyla aktarılması daha yerinde olacaktır.
[41] Tevbe: 9/71.
[42] Bu pasajın kilit ifadesi, “Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelenler (men hadde)” tanımlamasıdır: yani Allah'ın mesajına ve Elçisinin kişiliğine yahut öğretisine aktif bir düşmanlık besleyenler. İslam'a aktif olarak düşmanlık yapmayan inkarcılar ile ilişkiler konusunda ise Kur'an, bir çok yerde (mesela 60/8-9'da) onlara nezaket ve dostluk/yakınlık içinde davranılmasına açıkça izni vermekte ve hatta bunu zımnen emretmektedir.
[43] Ruh; vahiy meleği Cibril'dir. Krş. Nahl: 16/2.
[44] Mücâdele: 58/22.
[45] Secde: 32/16.
[46] Lafzen “İnsan tatminsiz (halûan) yaratılmıştır.” -yani insan, kendini aynı derecede hem verimli başarılara hem de kronik memnuniyetsizlik ve hayal kırıklıklarına sürükleyen bir iç tatminsizlik ile donatılmıştır. Başka bir deyişle, bu donanımın pozitif yahut negatif karakter göstereceğini belirleyen, insanın bu Allah vergisi donanımı kullanma tarzıdır, bundan sonra gelen iki ayet (20 ve 21.) ikinci duruma işaret ederlerken, 22-25. ayetler yalnızca gerçek ruhi ve ahlaki bilincin o fıtrî tatminsizliği pozitif bir güce dönüştüreceğini ve böylece iç huzuruna ve kalıcı hoşnutluğa yol açacağını gösterir. (Esed, 1188)
[47] Cezû isim-fiili, -ceze'a fiilinden türetilmiştir- hem “Sabırsızlık”, hem de “Kendi şanssızlığına yakınma” kavramlarını birleştirir ve bu nedenle de sabr'ın karşıtı olarak görülür. Cevheri.
[48] Bunun musallîn (lafzen “Namaz kılanlar”) deyiminin karşılığı olduğuna inanıyorum. Çünkü bu deyim, sadece namazın şeklî tarafını değil, daha çok, sonraki ayetin gösterdiği gibi, onun gerisindeki zihni durumu ve ruhî ihtiyacı anlatır. Bu anlamda 19. ayetteki “İnsan tatminsiz bir tabiata sahiptir” ifadesiyle bağlantılıdır; ki bu tatminsizlik, doğru şekilde kullanıldığında, insanı hem bilinçli ruhî gelişmeye, hem de bütün bencillik ve düşkünlüklerden uzaklaşmaya iter.
[49] Zımnen, “Ama yardım dilenmeyen, yahut dilenemeyenler”; bkz.: 51/19'daki benzer ifadeyle ilgili Râzi'nin açıklamaları.
[50] Mürâice bir böbürlenmeye karşı yapılan bu uyarı, ne kadar “İyi” olursa olsun, bir kimsenin ahlaki bir hata yapmasının (mesela bir arkadaşını incitmesi) ve sonra da bu günahını unutmasının her zaman mümkün olduğunu gösterir. Bu uyarı, dolaylı olarak, kişinin bütün eylemlerinde bilinçli olmayı elden bırakmamaya bir çağrıdır. Çünkü,
“Kötülük ayartısı (fitne) yalnızca hakikati inkar edenlere musallat olmaz” Enfal: 8/25, ama aynı zamanda dürüst ve erdemlilere de musallat olabilir.
[51] Bkz.: Mimüun: 23/5-7. “Ev mâ meleket eymânuhum” ifadesini “Evlilik yoluyla sahip oldukları” şeklinde yorumlayışını konusunda bkz. Râzi'nin Nisa: 4/24 ile ilgili açıklamaları ve söz konusu ayetle ilgili olarak Taberî'nin İbni Abbâs ve Mücâhid'den naklen yaptığı alternatif çevirilerden biri.
[52] Me'âric: 70/19, 35.
[53] Zımnen, “Ama buna rağmen yardım dilenemeyenlere” -bu ifade, ister insanlar isterse konuşma yeteneğinden yoksun hayvanlar olsun, bütün canlı varlıklar İçin geçerlidir (Râzî) ve ihtiyacın maddi mi, yoksa hissi mi olduğu önemli değildir. Esed, s. 1069.
[54] Zâriyat: 51/15, 19.
[55] Furkan: 25/64.
[56] Sâd: 28/49, 54.
[57] Beyyine: 98/7-8.
[58] Cuma: 62/9, 11.
[59] Bakara: 2/267.
[60] Bakara: 2/271.
[61] Bakara: 2/274.
[62] Âl-i İmran: 3/134, 136.
[63] Âl-i İmrân: 3/190, 194.
[64] A'raf: 7/205-206.
[65] Enfal: 8/3.
[66] Nur: 24/36, 38.
[67] Ahkâf: 46/15-16.
[68] Me'âric: 70/19, 35.
[69] Âli İmrân: 3/135-136.
[70] Zâriyat: 51/115, 119.
[71] Âl-i İmrân: 3/52-53.
[72] Tevbe: 9/19-20.
[73] Nisa: 4/114.
[74] Haşr: 59/8.
[75] Tevbe: 9/88-89.
[76] Tevbe: 9/111-112.
[77] Yunus: 10/62, 64.
[78] Hucurât: 49/15.
[79] Yani, birlik halinde ve fiilleriyle inançları uyumlu olarak. Bu manevî/ahlâkî gereklilik, Hz. Musa'ya ve izleyicileri arasındaki isyankarlara yapılan sonraki atıfta -aksi bir örnekle- daha geniş bir şekilde tasvir edilmiştir.
[80] Saf: 61/4.
[81] Bakara: 2/153, 157.
[82] Âl-i İmran: 3/15, 17.
[83] Yahut 2/177'de olduğu gibi, “Kendileri onu ne kadar çok isterlerse istesinler” yani “Ne kadar ihtiyaç duyarlarsa duysunlar”: Krş. Ayrıca; Meryem: 14/16. “Yedirmek” kavramı, bu bağlamda hem maddi, hem manevi her türlü yardım ve desteği kapsar.
[84] Esir terimi, ya lafzî olarak (örn. tutuklu) yahut mecazi olarak (çaresiz şartların esiri anlamında) “Mahkum” olan herkesi gösterir; bu anlamda Hz. Peygamber şunları söylemiştir:
“Sizin borçlunuz sizin esırinizdir; o halde esirinize güzel davranın” Zemahşeri, Râzi ve diğerleri. Yardıma muhtaç olan ve bu sebeple şu veya bu anlamda “Esir” olan herkese karşı güzel davranma emri, aynı ölçüde hem müminleri hem de mümin olmayanları kapsar. Taberi, Zemahşerî ve insanın hizmetinde olan hayvanları da içine alır.
[85] İnsan: 76/7, 10.
[86] Zekat teriminin yukarıdaki anlam örgüsü içinde anlamı bu olsa gerektir: çünkü bu surenin vahyedildiği dönemlerde bu sözcük henüz, sonradan Müslümanlara farz kılınan vergiye işaret eden özel anlamıyla yüklü değildi.
[87] Neml: 27/3.
[88] Lokman: 31/4-5.
[89] Enbiya: 21/49.
[90] Lafzen, “Allah'ın yükseltilmelerine ve içlerinde O'nun isminin anılmasına izin verdiği evlerde”; ayetin devamının da gösterdiği gibi, bu ifadeyle, bu ibadet evlerinde ancak bazı insanların umulan manevî amaç yönünde bilinçli ve duyarlı oldukları, çoğunluğunsa âdet ve alışkanlık seviyesinde buralara girip çıktıkları îrna edilmektedir.
[91] Lafzen, “Ne ticaret, ne de alış veriş bey” dünyevi nitelikte kazanç getiren şeyleri işaret için kullanılan deyimsel bir ifade.
[92] Nur: 24/36, 38.
[93] Lafzen, “O'nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız”, Bu sözler, müminlerin ağzından söylenmiştir. Bütün elçiler Allah'ın mesajının dürüst ve erdemli taşıyıcıları olduklarından, bazılarına “Diğerlerinden daha fazla lütufta bulunulmuş” olsa da aralarında hiçbir farklılık yoktur. Ayrıca bkz.: Bakara: 2/253.
[94] Bakara: 2/285.
[95] Bakara: 2/177.
[96] Al-i İmran: 3/7.
[97] Benzer bir ayet için bkz.: Ali İmran: 3/84. Bakara: 2/136.
[98] Âl-i İmran: 3/68.
[99] Hadîd: 57/19.
[100] Bakara: 2/268-269.
[101] Araf: 7/201-202.
[102] A'raf: 7/33.
[103] Necm: 32/32.
[104] Furkan: 25/63, 69.
[105] Furkân: 25/72, 76.
[106] Bakara: 2/44.
[107] Lafzen, “Yapmadığınız şeyi niçin soyarsınız?” Bu ifade, ilk bakışta, daha önce Allah ve Elçisi yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını iddia ettikleri halde, Uhud'da mevzilerinden bozgun halinde geri çekilen bkz. Sure 3, not 90. Hz. Peygamber'in arkadaşlarına bir işaret olarak görülebilir. Ancak daha geniş anlamıyla bu pasaj, ilahi kelamın teşvik ve telkin etliği her şeyi hayata geçirmek istediklerini iddia eden, ama sonra bu kararlılıklarında zaaf gösteren herkese hitab etmektedir.
[108] Saf: 61/2-3.
[109] Al-i İmran: 3/114-115.
[110] Mü'minûn: 23/57, 61.
[111] Tevbe: 9/71-72.
[112] Enfâl: 8/72, 74.
[113] Fatiha: 1/1, 7.
[114] Bakara: 2/43.
[115] Ahzab: 33/56.
[116] Bakara: 2/262-263.
[117] Şûra: 42/36, 39.
[118] Hucurât: 49/10.
[119] Yani, “Zulüm ve kötülük diyarını terk etmiş olanların” gelişinden önce.
[120] Bu, ilk olarak Hz. Peygamberin Mekkeli arkadaşlarının Medine'ye gelmelerinden önce İslam'a girmiş olan ve Medine'ye göç edenleri bütün cömertlikleriyle/şelkatleriyle kucaklayarak evlerini.ve servetlerini kardeşleriymiş gibi onlarla paylaşmış olan Medine'nin tarihi Ensar'ını “Yardım edenler” kapsar. Daha geniş anlamda ise, aynı zamanda islam bayrağı altında özgürlük ve güvenlik içinde yaşayan ve inancının gereğini yaşayabilmek için öz yurdunu terk etmek zorunda kalmış bulunan kimseleri kucaklamaya hazır olan her dönemdeki müminlere işaret eder.
[121] Böylece, cimrilik, aç gözlülük ve ihtiras, burada, insanın hem bu dünyada ve hem de öteki dünyada mutluluğu elde etmesinin önündeki başlıca engeller olarak gösterilmişlerdir krş. Sûre 102. Haşr: 59/9.
[122] Lalzen,
“Kendileri arasında”. Krş.: Maide: 5/54. “Müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurlu”.
[123] Sucûd “Secde etme/yere kapanma” masdar-ilmi, burada inancın kalben ifasını temsil ederken, secde “İzleri”, imanın inananların hayat tarzındaki ve halta dış görünüşündeki yansımasını gösterir. “Yüz” insan kişiliğinin en anlamlı parçası olduğundan, Kur'an'da çoğu kez kişinin “Tüm benliği” anlamında kullanılmıştır.
[124] Klasik müfessirlerin çoğu yukarıdaki cümleyi genel olarak müminlere atfetmelerine rağmen Râzî, minhum zamirinin “Onlardan” yahut “Onlar arasından” önceki cümlede sözü edilen hakikat inkarcılarına -yani henüz imana ermemiş ve böylece Allah'ın bağışlayıcılığına nail olmamışlara- yönelik olduğunu söyler: Bu vaad, yukarıdaki ayetin nüzulünden sonraki birkaç yıl içinde gerçekleşti, çünkü Hz. Peygamber'in Arap düşmanlarından çoğu İslam'ı kabul etti ve büyük kısmı İslam'ın tebliğcisi oldu. Ama geniş anlamıyla bu ilahî vaad, Mahşer Günü'ne kadar her dönemde ve bütün kültürel iklimlerde henüz hakikate intisap etmemiş ve ona göre hayatını yönlendirmemiş herkes için geçerlidir. Fetih: 48/29.
[125] Tevbe: 9/111-112.
[126] Hac: 22/41.
[127] Furkân: 25/63, 71.
[128] Furkân: 25/72.
[129] Nahl. 16/90.
[130] Maide. 5/8.
[131] Âl-i İmran: 3/134, 136.
[132] Şura: 42/36-37.
[133] Ra'd: 13/22.
[134] Şûra: 42/40-41.
[135] Fussilet: 41/34.
[136] Mümtehine: 60/8-9.
[137] Lafzen, “Size ne oluyor da savaşmıyorsunuz”: onların savaşmaktan kaçınmaları için hiçbir ahlaki gerekçelerinin bulunmadığına işaret.
[138] Böylece Kur'an, “Kötülüğün şeytanilik hayatın bağımsız, içsel bir faktörü olmadığına, ama insanın kendi ahlaki zaafından doğan şeytani eğilimlerine teslim olmasının ve böylece “Hakikati inkar etmesi'nin bir sonucu olduğuna işaret eder. Başka bir deyişle, Şeytan tarafından sembolize edilen negatif unsurun “Güc”ü aslî bir gerçekliğe sahip değildîr, “Şeytan'ın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır”; o ancak insanın bilerek ve “İstenerek yanlış bir hareket tarzı seçmesi suretiyle gerçeklik kazanır.” Nisa: 4/75-76.
[139] Ahkaf: 46/15-16.
[140] Hucurât: 49/11.
[141] Başka insanların kutsal saydığı herhangi bir şeye -bu: Allah'ın birliği prensibini ihlal ediyor olsa bile- sövmenin yasaklanması çoğul olarak ifade edilmiştir ve bu nedenle bütün müminlere hitap etmektedir. Böylece Müslümanların, başkalarının yanlış inançlarına karşı çıkmaları istendiği halde, bu inançların temel unsurlarını tezyif etmelerine ve böylece hata yapan insanların duygularını incitmelerine izin verilmemiştir.
[142] Lafzen, “Böylece güzel yaptık”. Bu kendisine çocukluğundan itibaren benimsetilen ve yetişkinliğinde sosyal çevresiyle paylaştığı inançları tek mümkün ve doğru inançlar olarak görmenin insanın tabiatından doğduğuna işarettir sonuçta, bu inançlara yönelik bir eleştiri, çoğu zaman düşmanca bir psikolojik tepki doğurur.
[143] En'am: 6/108.
[144] Nahl: 16/125-126.
[145] Ankebut: 29/46.
[146] Ra'd: 13/19-24.
[147] Bu ayetin özel olarak, ilk seferler sırasında ölünceye kadar Hz. Peygamber'in yanında savaşmaya and içmiş olan bazı sahabeyi kasdettiği söylenir. Zemahşeri; fakat daha genel anlamda, Allah yolunda üstün fedakarlıkları da kapsayan bütün çabaları ifade eder.
[148] Ahzâb: 33/23-24.
[149] İnsan: 76/7, 22.
[150] Din terimi, hem ahlaki olarak emredici kanunların muhtevasını ve hem de onlara uygun davranmayı ifâde eder; ve sonuçta, terimin en geniş anlam çerçevesini yansıtır: Yani içerdiği akidevi prensipleri ve bu prensiplerin pratik yansımalarını olduğu kadar, insanın ibadet ettiği objeye karşı yaklaşımını, dolayısıyla “İtikad” kavramını da içine alır. Bunun “Din”, “İnanç”, dini müeyyideler yahut “Ahlak sistemi” olarak çevrilmesi, terimin hangi bağlamda kullanıldığına bağlıdır. Yukarı da. İnanç veya din İie ilgili her konuda zorlamanın (ikrah) kesin olarak yasaklanmasına dayanan bütün İslam hukukçuları (inkaha), istisnasız olarak, zorla din değiştirmenin her şart altında geçersiz ve temelsiz olduğu ve inanmayan bir kişiyi İslam'a kabule zorlamanın büyük bir günah teşkil ettiği görüşünü benimsemişlerdir: Bur islam'ın inanmayanların önüne “Ya islam ya kılıç” alternatifi koyduğu şeklindeki yaygın safsatayı geçersiz kılan bir hükümdür.
Tağut, öncelikle, Allah'tan başka ibadet edilen her şeyi ve böylece insanı O'ndan uzaklaştıran ve şeytana yönelten şeyleri ifade eder. Bu terim, hem tekil hem de çoğul bir anlama sahiptir (Râzi) ve bundan dolayı, en doğrusu, “Şeytani güçler” şeklinde çevrilmelidir.
[151] Bakara: 2/256.
[152] Yani, Kitâb-ı Mukaddes'in hem Yahudi hem de Hıristiyan izleyicilerine.
[153] Maide: 5/32.
[154] Furkan: 25/68-69.
[155] Nur: 24/30-31.
[156] Nisa: 4/10.
[157] Nûr: 24/27, 29.
[158] Nisa: 4/78-79.
[159] Nisa: 4/149.
[160] Enfâl: 8/24-25.
[161] Tevbe: 9/51.
[162] Kehf: 18/23-24.
[163] Secde: 32/13.
[164] Fâtir: 35/8.
[165] Yâsîn: 36/7, 11.
[166] Zümer: 39/19.
[167] Hadîd: 57/22, 24.
[168] İnsan: 76/29, 31.
[169] Tekvîr: 81/29.
[170] Kâf: 50/17-18.
[171] İnsan: 76/2-3.
[172] Bakara: 2/31.
[173] A'raf: 7/172-173.
[174] Mü'minûn: 23/78.
[175] Bu ifade, 15/29 ve 38/72'de olduğu gibi: Allah'ın “Ruhundan insana üflemesi”, ona ilahî bir armağan olarak hayal ve bilinç veya “Can” ki sure 4/71'de işaret edildiği gibi, rûh teriminin anlamlarından biridir vermesini ifade eden bir Mecazdır. Sonuç olarak “Her insanın canı, Allah'ın ruhudur” Râzî. Sevvâhu ile ilgili olarak -ki burada”Ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verir” Şeklinde çevrilmiştir.
[176] Secde: 32/7, 9.
[177] Zümer: 39/36-37.
[178] Mülk: 67/23.
[179] Şems: 91/7, 10.
[180] Tîn: 95/4.
[181] Nisa: 4/28.
[182] İsrâ: 17/11.
[183] İsrâ: 17/83.
[184] Enbiyâ: 21/37.
[185] Ahzâb: 33/72.
[186] İnsan: 76/27.
[187] Âl-i İmran: 3/14.
[188] Yûnus: 10/12.
[189] Yûsuf: 12/53.
[190] İsrâ: 17/67.
[191] Rûm: 30/33, 36.
[192] İsrâ: 17/100.
[193] Hac: 22/66.
[194] Abese: 80/17.
[195] Adiyat: 100/6, 11.
[196] Bakara: 2/30, 33.
[197] Hûd: 11/19.
[198] Bakara: 2/286.
[199] Nisa: 4/79.
[200] En'âm: 6/104.
[201] A'raf: 7/42.
[202] Enfâl: 8/53.
[203] Ra'd: 13/11.
[204] Nahl: 16/34.
[205] İsrâ: 17/84.
[206] Kehf: 18/28.
[207] Meryem: 19/76.
[208] Mü'minûn: 23/62, 64.
[209] Rûm: 30/41.
[210] Ahzâb: 33/72.
[211] Sebe: 32/25-26.
[212] Fâtır: 35/18.
[213] Zümer: 39/7.
[214] Zümer: 39/41.
[215] Mü'min: 40/57-58.
[216] Fussilet: 41/34.
[217] Fussilet: 41/46.
[218] Şûra: 42/13.
[219] Şûra: 42/30.
[220] Câsiye: 45/15.
[221] Câsiye: 45/21-22.
[222] Necm: 53/38, 41.
[223] Teğâbün: 64/2.
[224] Kalem: 68/7, 13.
[225] Müddessir: 74/38-39.
[226] Leyl: 92/5, 11.
[227] Bakara: 2/268-269.
[228] Nısâ: 4/97, 99.
[229] En'âm: 6/68-69.
[230] Araf: 7/27-28.
[231] A'râf: 7/199-200.
[232] Araf: 7/201-202.
[233] Nûr: 24/21.
[234] Ahzâb: 33/64, 68.
[235] Fâtır: 35/6.
[236] Fussilet: 41/25.
[237] Felak: 113/1, 5.
[238] Nâs: 114/1, 6.
[239] Bazı Kur'an surelerinin başında bulunan ve mukatta'ât adı verilen harflerin muhtemel anlamları ile ilgili olarak, bu konuya ilişkin çeşitli yaklaşımların tartışıldığı Ek-ll'ye bakınız. Esed Muhammed (1900-1992), Kur'an Mesajı, İşaret Yayınları, Türkçe'ye çevirenler: Cahit Koytak-Ahmet Ertürk. istanbul, 1999, s. 1333.
[240] MuttakTnin "Allah'tan korkan" şeklindeki alışılagelen çevirisi, bu ibarenin olumlu içeriğini yeterli biçimde yansıtmaz -yani, O'nun her zaman ve her yer-öe hazır olduğunun farkında olmayı ve kişinin bu farkında oluşun ışığı altında kendi varlığını biçimlendirme arzusunu... Öte yandan bazı çevirmenlerce benimsenen "kötülükten sakınan" veya "sorumluluğu konusunda dikkatli olan" Şeklindeki çeviri ise, ilahi sorumluluk bilinci kavramının sadece bir yönünü yansıtır.
[241] Bakara: 2/1, 5.
[242] Bakara: 2/103.
[243] Âl-i İmran: 3/102.
[244] Nisa: 4/131.
[245] Mâide: 5/93.
[246] A'raf: 7/26.
[247] Tevbe: 9/119.
[248] Enbiya: 21/49.
[249] Hacc: 22/1.
[250] Hacc: 22/36, 38.
[251] Şuara: 26/183-184.
[252] Rûm: 30/31-32.
[253] Ahzâb: 33/1.
[254] Zümer: 39/10.
[255] Hucurât: 49/1.
[256] Hucurât: 49/13.
[257] Hadid: 57/28.
[258] Mücâdele: 58/9.
[259] Haşr: 59/18-19.
[260] Teğâbün: 64/16.
[261] Müddessir: 74/49, 56.
[262] Fatih 1/1, 7.
[263] Bakara: 2/151-152.
[264] Bakara: 1/172.
[265] Nisa: 4/147.
[266] Nahl: 16/114.
[267] Mü'minûn: 23/28.
[268] Mü'minûn: 23/78.
[269] Furkân: 25/62.
[270] Neml: 27/19.
[271] Lokman: 31/12, 14.
[272] Secde: 32/7, 9.
[273] Secde: 32/15, 17.
[274] Zümer: 39/7.
[275] Hucurât: 59/13.
[276] Bakara: 2/165.
[277] Âl-i İmran: 3/31.
[278] Enfâl: 8/2.
[279] Ra'd: 13/28.
[280] Meryem: 19/96.
[281] Mü'minûn: 23/57, 61.
[282] Nûr: 24/37-38.
[283] Ahzâb: 33/41, 43.
[284] Hadîd: 57/16.
[285] Münâfıkûn: 63/9.
[286] Müzzemmil: 73/1, 8.
[287] İnsan: 76/23, 26.
[288] Şerh: 94/5, 8.
[289] Fatiha: 1/1, 7.
[290] Bakara: 2/45-46.
[291] Bakara: 2/153.
[292] Bakara: 2/186.
[293] Bakara: 2/201-202.
[294] Âl-i İmran: 3/8-9.
[295] Âl-i İmran: 3/53.
[296] Âl-i İmrân: 3/190, 194.
[297] Tevbe: 9/80.
[298] Tevbe: 9/113-114.
[299] Hûd: 11/45, 47.
[300] İsrâ: 17/78, 81.
[302] Mü'min, 40/60.
[303] Haşr: 59/10.
[304] Felak: 113/1, 5.
[305] Nâs: 114/1, 6.
[306] Bakara: 2/159-160.
[307] Nisa: 4/17-18.
[308] Nisa: 4/64.
[309] Nisa: 4/105, 107.
[310] En'âm: 6/54-55.
[311] Tevbe: 9/113-114.
[312] Hûd: 11/90.
[313] Nahl: 16/119.
[314] Kasas: 28/67.
[315] Muhammed: 47/19.
[316] Tahrim: 6/8.
[317] Nasr: 110/1, 3.
[318] Bakara: 2/111-112.
[319] Bakara: 2/139.
[320] Bakara: 2/207-208.
[321] Bakara: 2/264.
[322] Nisa: 4/114.
[323] Nisa: 4/125.
[324] A'raf: 7/29.
[325] Hıcr: 15/39-40)
[326] Lokman: 31/22.
[327] Sâd: 38/79, 83.
[328] Zümer: 39/2.
[329] Zümer: 39/11.
[330] Zümer: 39/14.
[331] Mü'min: 40/14.
[332] Lafzen, “Kendileri arasında”. Krş.: Maide: 5/54.
“Müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurlu.”
[333] Sucûd “Secde etme/yere kapanma” masdar-ilmi, burada inancın kalben ifasını temsil ederken, secde “İzleri”, imanın inananların hayat tarzındaki ve hatta ve hatta dış görünüşündeki yansımasını gösterir. “Yüz” insan kişiliğinin en anlamlı parçası olduğundan, Kur'an'da çoğu kez kişinin “Tüm benliği” anlamında kullanılmıştır.
[334] Klasik müfessirlerin çoğu yukarıdaki cümleyi genel olarak müminlere atfetmelerine rağmen Râzî, minhum zamirinin “Onlardan” yahut “Onlar arasından” önceki cümlede sözü edilen hakikat inkarcılarına -yani henüz imana ermemiş ve böylece Allah'ın bağışlayıcılığına nail olmamışlara- yönelik olduğunu söyler; bu vaad, yukarıdaki ayetin nüzulünden sonraki birkaç yıl içinde gerçekleşti, çünkü Hz. Peygamberin Arap düşmanlarından çoğu İslam'ı kabul etti ve büyük kısmı İslam'ın tebliğcisi oldu. Ama geniş anlamıyla bu ilahî vaad, Mahşer Günü'ne kadar her dönemde ve bütün kültürel iklimlerde henüz hakikate intisap etmemiş ve ona göre hayatını yönlendirmemiş herkes için geçerlidir. Fetih: 48/29.
[335] Müzzemmil: 73/1, 8.
[336] Leyl: 92/17, 21.
[337] Beyyine: 98/4-5.
[338] Tirmizi, Sıfalü'l-Kıyame, 60.
[339] Ve “Oğullarım!” diye ekledi,
“Şehre hepiniz tek bir kapıdan girmeyin; her biriniz ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber eğer başınıza yine de bir hal gelirse, bilin ki Allah'a karşı sizin için elimden bir şey gelmez: çünkü hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ben O'na güven duyuyorum. Ve (O'nun varlığına) güvenenler de yalnızca O'na güven duysunlar!” Yûsuf: 12/66-67.
“Elçileri onlara: “Doğru, biz de sizler gibi sadece ölümlü kimseleriz” diye cevap verdiler, “Ama işte Allah nimetini kullarından dilediğine bahşeder. Ayrıca, Allah'ın izni olmadık.”
[340] Âl-i İmrân: 3/173.
[341] En'âm: 6/102.
[342] Enfâl: 8/2.
[343] Hûd: 11/12.
[344] Hûd: 11/56.
[345] İbrahim: 14/11-12.
[346] İsrâ: 17/2.
[347] Furkân: 25/58.
[348] Şuara: 26/217-218.
[349] Ankebût: 29/56-59.
[350] Al-i İmran: 3/173'de olduğu gibi.
[351] Enam: 6/102 ve 11/2'de olduğu gibi.
[352] Ahzâb: 33/1, 3.
[353] Ahzâb: 33/45, 48.
[354] Zümer: 39/36, 38.
[355] Zümer: 39/62-63.
[356] Şûra: 42/10.
[357] Mümtehine: 60/4-5.
[358] Teğâbün: 64/11, 13.
[359] Müzzemmil: 73/9-10.
[360] Bakara: 2/153, 157.
[361] Bakara: 2/177.
[362] Bakara: 2/250.
[363] Lafzen, “Allah, aranızdan ... cihad edenleri ve zorluklara karşı sabır gösterenleri görmeden...” Allah, her şeyi bilen olduğundan, O'nun bir şeyi “Görmemesi”, elbette, atıfta bulunulan olayın veya şeyin henüz meydana gelmediğini veya hâli hazırda mevcut olmadığını gösterir. Zemahşerî. Âl-i İmran: 3/142.
[364] Âl-i İmran: 3/146, 148.
[365] Enfâl: 8/45-46.
[366] Yûsuf: 12/16, 18.
[367] Lafzen, “Bütün o kura geldikleri şeyler (oyunlar/tuzaklar)”, yani, Allah'ın mesajlarına karşı uydurdukları asılsız, tutarsız iddialar.
[368] Nahl: 16/125, 128.
[369] Enbiya: 21/85-86.
[370] Hacc: 22/35.
[371] Ahzâb: 33/35.
[372] Saffât: 37/102.
[373] Muhammed: 47/31.
[374] Müzzemmil: 73/9-10.
[375] Asr: 103/1, 3.
[376] Nahl: 16/22, 26.
[377] Lokman: 31/6-7.
[378] Zümer: 39/59, 61.
[379] Nisa: 4/155, 158.
[380] Enfâl: 8/22-23.
[381] Hac: 22/8-9.
[382] Beled: 90/4, 7.
[383] Alak: 96/6, 8.
[384] En'âm: 6/63-64.
[385] Fussilet: 41/49, 51.
[386] Şûra: 42/48.
[387] Fecr: 89/15-16.
[388] Beled: 90/8, 16.
[389] Bakara: 2/197.
[390] Mâide: 5/3.
[391] En'âm: 6/48-49.
[392] En’am: 6/120-121.
[393] İsrâ: 17/15-16.
[394] Secde: 32/20.
[395] Ahkâf: 46/20.
[396] Hucurât: 49?6-7.
[397] Hucurât: 49/11.
[398] Haşr: 59/19-20.
[399] Hicr: 15/55-56.
[400] Hac: 22/15.
[401] Ankebût: 29/23.
[402] Rûm: 30/35-36.
[403] Zümer: 39/53.
[404] Fussilet: 41/49-51.
[405] Lafzen, “Allah'ı yeminlerinizden dolayı yapmayın.” 226. ayetten görülebileceği gibi bu emir öncelikle boşanma konusundaki yeminlerle ilgilidir, ama yine de genel bir muhteva taşır. Bu konuda Muhammed'in şöyle buyurduğuna dair birçok sahih rivayet vardır:
“Eğer bir kimse şu şu şeyleri yapacağı veya yapmaktan vazgeçeceğine dair kuvvetli bir yeminde bulunur ama sonra başka türlü davranmanın daha doğru bir yol olacağını anlarsa, bırakın daha doğru olanı yapsın ve bırakın yeminini bozsun ve sonra onun keffaretini versin” Buharı, Müslim ve aynı rivayetin biraz farklı ifadelerle nakledildiği diğer kilaplar. Kefaretin şekli konusunda bkz.: Mâide: 5/89.
[406] Bakara: 2/224.
[407] Yani, başkalarının kalplerine şüphe tohumları ekerek.
[408] Mücâdele: 58/16.
[409] Münâfîkûn: 63/2-3.
[410] Nisa: 4/6.
[411] Mâide: 5/87.
[412] En'âm: 6/119.
[413] En'âm: 6/141.
[414] Araf: 7/31.
[415] Araf: 7/80-81.
[416] Yûnus: 10/83.
[417] Tâhâ: 20/127.
[418] Zümer: 39/53.
[419] Zuhruf: 43/5.
[420] Kasas: 28/60.
[421] Kasas: 28/77.
[422] Muhammed: 47/36.
[423] Bakara: 2/177.
[424] Âl-i İmran: 3/92.
[425] Âl-i İmran: 3/110.
[426] Nisa: 4/36.
[427] (En'âm: 6/151.
[428] Yahut: “birbirlerinin koruyucusu (veya “Hâmisi ve koruyucusu”durlar. Budunla birlikte, burada müminler, 67. ayette “Aynı türden/aynı yapıda1 olduklarından söz edilen münafıklara tezat olarak konduklarına göre, veli (çoğulu evliyâ) teriminin, “Birbirine dost, yakın” sözcükleriyle ifade edilebilecek birincil anlamıyla aktarılması daha yerinde olacaktır.
[429] Tevbe: 9/71.
[430] Nahl: 16/90.
[431] Hacc: 22/41.
[432] Lokman: 31/12-14.
[433] Lokman: 31/17.
[434] Lafzen İnsan tatminsiz (halûan) yaratılmıştır” -yani insan, kendini aynı derecede hem verimli başarılara hem de kronik memnuniyetsizlik ve hayal kı rıklıklarına sürükleyen bir iç tatminsizlik ile donatılmıştır. Başka bir deyişle, bu donanımın pozitif yahut negatif karakter göstereceğini belirleyen, insanın bu Allah vergisi donanımı kullanma tarzıdır, bundan sonra gelen iki ayet (20 ve 21) ikinci duruma işaret ederlerken, 22-25. ayetler yalnızca gerçek ruhi ve ahlaki bilincin o (ıtrî tatminsizliği pozitif bir güce dönüştüreceğini ve böylece iç huzuruna ve kalıcı hoşnutluğa yol açacağını gösterir. Esed, 1188.
[435] Cezû isim-fiili, -ceze'a fiilinden türetilmiştir- hem “Sabırsızlık”, hem de “Kendi şanssızlığına yakınma” kavramlarını birleştirir ve bu nedenle de sabr'ın karşıtı olarak görülür. (Cevheri)
[436] Bunun musallîn (lafzen “Namaz kılanlar”) deyiminin karşılığı olduğuna inanıyorum. Çünkü bu deyim, sadece namazın şeklî tarafını değil, daha çok, sonraki ayetin gösterdiği gibi, onun gerisindeki zihni durumu ve ruhî ihtiyacı anlatır. Bu anlamda 19. ayetteki “İnsan tatminsiz bir tabiata sahiptir” ifadesiyle bağlantılıdır; ki bu tatminsizlik, doğru şekilde kullanıldığında, insanı hem bilinçli ruhî gelişmeye, hem de bütün bencillik ve düşkünlüklerden uzaklaşmaya iter.
[437] Zımnen, “Ama yardım dilenmeyen, yahut dilenemeyenler”; bkz.: 51/19'daki benzer ifadeyle ilgili Râzi'nin açıklamaları.
[438] Mürâice bir böbürlenmeye karşı yapılan bu uyarı, ne kadar “İyi” olursa olsun, bir kimsenin her zaman ahlaki bir hata yapmasının (mesela bir arkadaşını incitmesi) ve sonra da bu günahını unutmasının her zaman mümkün olduğunu gösterir. Bu uyarı, dolaylı olarak, kişinin bütün eylemlerinde bilinçli olmayı elden bırakmamaya bir çağrıdır -çünkü, “Kötülük ayartısı (fitne) yalnızca hakikati inkar edenlere musallat olmaz” Enfal: 8/25, ama aynı zamanda dürüst ve erdemlilere de musallat olabilir.
[439] Bkz.: Mimünun: 23/5--, 7. “Ev mâ meleket eymânühüm” ifadesini “Evlilik yoluyla sahip oldukları” şeklinde yorumlayışını konusunda bkz. Râzi'nin Nisa: 4/24 ile ilgili açıklama lan ve söz konusu ayetle ilgili olarak Taberî'nin İbni Abbâs ve Mücâhid'den naklen yaptığı alternatif çevirilerden biri. Esed, Kur'an Mesajı, s. 1118.
[440] Me'âric: 70/19, 35.
[441] Enfâl: 8/72, 74.
[442] Tevbe: 9/71.
[443] Bu pasajın kilit ifadesi, “Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelenler (men hadde)” tanımlamasıdır: yani Allah'ın mesajına ve Elçisinin kişiliğine yahut Öğretisine aktif bir düşmanlık besleyenler. İslam'a aktif olarak düşmanlık yapmayan inkarcılar ile ilişkiler konusunda ise Kur'an, birçok yerde (mesela Mümtehine: 60/8-9'da) onlara nezaket ve dostluk/yakınlık içinde davranılmasına açıkça izni vermekte v© hatta bunu zımnen emretmektedir.
[444] Rûh; vahiy meleği Cibril'dir. Krş.: Nahl: 16/2.
[445] Mücâdele: 58/22.
[446] Mümtehine: 60/1.
[447] İsrâ: 17/22, 24.
[448] İsrâ: 17/26, 29.
[449] İsrâ: 17/53.
[450] Ankebût: 29/8-9.
[451] Lafzen “Ailesine” -yani, maktulün mirasçılarına veya aile efradına. Bu üç kez zikredilen “Mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak” ibaresi ilk akışta, savaşta esir alman kişilere işaret eder. Krş: Enfal: 8/67; Mücadele: 58/3.
[452] Nisa: 4/92.
[453] Mâide: 5/89.
[454] Nur: 24/33.
[455] Mücâdele: 58/3-4.
[456] Beled: 90/8, 17.
[457] Bakara: 2/180, 182.
[458] Bakara: 2/224.
[459] Nisa: 4/9-10.
[460] Nisa: 4/114.
[461] Bakara: 2/278, 280.
[462] Âl-i İmran: 3/114-115.
[463] Şûra: 42/36, 39.
[464] Mücâdele: 58/9.
[465] Bakara: 2/195.
[466] Bakara: 2/215.
[467] Bakara: 2/245.
[468] Bakara: 2/254.
[469] Bakara: 2/267, 271.
[470] Bakara: 2/272,.274.
[471] Al-i İmran: 3/92.
[472] Âl-i İmran: 3/134.
[473] İbrahim: 14/31.
[474] İsrâ: 17/26-27.
[475] Mü'minûn, 23/57-61.
[476] Nûr: 24/22.
[477] Sebe: 34/39.
[478] Hadîd: 57/7.
[479] Hadîd: 57/18.
[480] Münâfikûn: 63/10.
[481] Teğâbün: 64/17.
[482] İnsan: 76/7, 10.
[483] Leyl: 92/5, 11.
[484] Bakara: 2/283.
[485] Âli İmran: 3/75, 77.
[486] Nisa: 4/58.
[487] Mü'minûn: 23/8-9.
[488] Bakara: 2/225.
[489] Mâide: 5/89.
[490] Nahl: 16/91-92.
[491] Nahl: 16/94-95.
[492] İsrâ: 17/34.
[493] Hucurat: 49/15.
[494] Lafzen, “Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz?” Bu ifade, ilk bakışta, daha önce Allah ve Elçisi yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını iddia ettikleri halde, Uhud'da mevzilerinden bozgun halinde geri çekileri. bkz. Sure 3, not 90 Hz. Peygamberin arkadaşlarına bir işaret olarak görülebilir. Ancak daha geniş anlamıyla bu pasaj, ilahi kelamın teşvik ve telkin ettiği her şeyi hayata geçirmek istediklerini iddia eden, ama sonra bu kararlılıklarında zaaf gösteren herkese hitab etmektedir.
[495] Saf: 61/2-3.
[496] Nur: 24/27, 29.
[497] Nur: 24/30-31.
[498] Nûr: 24/32-33.
[499] Nûr: 24/58, 61.
[500] Ahzâb: 33/59.
[501] Nisa: 4/58.
[502] Mâide: 5/8.
[503] Mâide: 5/42.
[504] Nahl: 16/90.
[505] Hucurat: 49/9.
[506] Hadîd: 57/25.
[507] Mümtehine: 60/8-9.
[508] Al-i İmran: 3/103-104.
[509] Hucurât: 49/10.
[510] Hucurât: 49/13.
[511] Bu, ilk olarak Hz. Peygamberin Mekkeli arkadaşlarının Medine'ye gelmelerinden önce İslam'a girmiş olan ve Medine'ye göç edenleri bütün cömertlikleriyle/şefkatleriyle kucaklayarak evlerini ve servetlerini kardeşleriymiş gibi onlarla paylaşmış olan Medine'nin tarihi Ensar'ını (“Yardım edenler”) kapsar. Daha geniş anlamda ise, aynı zamanda islam bayrağı altında özgürlük ve güvenlik içinde yaşayan ve inancının gereğini yaşayabilmek için öz yurdunu terk etmek zorunda katmış bulunan kimseleri kucaklamaya hazır olan her dönemdeki müminlere işaret eder.
[512] Böylece, cimrilik, açgözlülük ve ihtiras, burada, insanın hem bu dünyada ve hem dp öteki dünyada mutluluğu elde etmesinin önündeki başlıca engeller olarak gösterilmişlerdir. Haşr: 59/9.
[513] Bakara: 2/262-263.
[514] Ali İmran: 3/134, 136.
[515] Nûr: 24/22.
[516] Şûra: 42/43.
[517] Teğâbün: 64/14-15.
[518] Nisa: 4/86.
[519] Nûr: 24/27, 29.
[520] Nûr: 24/58, 61.
[521] İsrâ: 17/22, 24.
[522] İsra: 17/37-38.
[523] Furkan: 25/63.
[524] Lokman: 31/18-19.
[525] Nisa: 4/148.
[526] A'raf: 7/33.
[527] A'raf: 7/55-56.
[528] A'raf: 7/74.
[529] Nahl: 16/90.
[530] Kasas: 28/77.
[531] Mücâdele: 58/9.
[532] Nisa: 4/139-140.
[533] Lafzen “Kendi aleyhinize açık bir delil”.
[534] Nisa: 4/144.
[535] Mâide: 5/51, 57.
[536] Mümtehine: 60/13.
[537] Bakara: 2/219.
[538] Mâide: 5/90-91.
[539] Lafzen, “Onu hakimlere akîarmayırı” -yani, onların, haklı olanın aleyhine bir karar verecekleri beklentisiyle Zemahşerî, Beydâvî. Bakara: 2/188.
[540] Âl-i İmran: 3/180.
[541] Nisa: 4/37.
[542] İsrâ: 17/28-29.
[543] Hadîd: 57/22, 24.
[544] Bunun musallîn (lafzen “Namaz kılanlar”) deyiminin karşılığı olduğuna inanıyorum. Çünkü bu deyim, sadece namazın şeklî tarafını değil, daha çok, sonraki ayetin gösterdiği gibi, onun gerisindeki zihni durumu ve ruhî ihtiyacı anlatır. Bu anlamda 19. ayetteki “İnsan tatminsiz bir tabiata sahiptir” ifadesiyle bağlantılıdır; ki bu tatminsizlik, doğru şekilde kullanıldığında, insanı hem bilinçli ruhî gelişmeye, hem de bütün bencillik ve düşkünlüklerden uzaklaşmaya iter.
[545] Meâric: 70/19, 22.
[546] Fecr: 89/15, 21.
[547] Leyl: 92/5, 11.
[548] A'raf: 7/31.
[549] İsrâ: 17/26-27.
[550] Tâhâ: 20/81.
[551] Bakara: 2/102.
[552] Felak: 113/1, 5.
[553] Bakara: 2/200, 202.
[554] Nisa: 4/134.
[555] En'âm: 6/29-30.
[556] Hamîm kelimesine yüklenebilecek çeşitli anlamlar arasında, aşırı sıcaklık ve şiddetli soğuk kavramları yer alır. (Kâmûs, Tâcu'l-Arûs). Kur'arnn ahirete ilişkin kavramları arasında yer alan bu deyim, her zaman günahkarların öteki dünyada görecekleri azaba işaret eder; ve ölümden sonraki hayat ile ilgili bütün Ku'ân-ı atıflar mecazî olmak zorunda bulunduklarından hamim terimi “Yakıcı ümitsizlik” olarak çevrilebilir.
[557] Enam: 6/70.
[558] Tevbe: 9/24.
[559] Tevbe: 9/55.
[560] Yûnus: 10/7-8.
[561] Hûd: 11/15-16.
[562] Hicr: 15/1, 3.
[563] Nahl: 16/106.
[564] Tâhâ: 20/131-132.
[565] Mü'minûn: 23/28.
[566] Mü'minûn: 23/33, 41.
[567] Rûm: 30/7-8.
[568] Rûm: 30/9-10.
[569] Fâtır: 35/5-6.
[570] Duhân: 44/34, 36.
[571] Hadîd: 57/20-21.
[572] Haşr: 59/18-19.
[573] Münâfikûn: 63/9-10.
[574] Kıyamet: 75/20-21.
[575] Mâûn: 107/1, 7.
[576] Nisa. 4/94.
[577] Hucurât. 49/12.
[578] Nisa: 4/36.
[579] İsrâ: 17/37-38.
[580] Kasas: 28/76-77.
[581] Lokman: 31/18-19.
[582] Hadîd: 57/22, 24.
[583] Beled: 90/4, 7.
[584] Bakara: 2/262-263.
[585] Bakara: 2/264.
[586] Nisa: 4/38.
[587] Enfâl: 8/47.
[588] Müddessir: 74/1, 7.
[589] İnsan: 76/7, 10.
[590] Mâûn: 107/1, 7.
[591] Hacc: 22/30.
[592] Furkân: 25/72-73.
[593] Ahzâb: 33/70-71.
[594] Saf: 61/2-3.
[595] Nisa: 4/32.
[596] Hucurât: 49/11.
[597] Hucurât: 49/12.
[598] Hümeze: 104/1, 9.
[599] Felak: 113/1, 5.
[600] İsrâ: 17/32.
[601] Nur: 24/2-3.
[602] En'âm: 6/151.
[603] Nahl: 16/90.
[604] Nûr: 24/19.
[605] Nûr: 24/33.
[606] Nisa. 4/15-16.
[607] Araf: 7/80-81.
[608] Neml: 27/54-55.
[609] Nisa: 4/112.
[610] Nûr: 24/4.
[611] Nûr: 24/23-24.
[612] Ahzâb: 33/58.
[613] Nisa: 4/94.
[614] Yani, Kitâb-ı Mukaddes'in hem Yahudi hem de Hristiyan izleyicilerine.
[615] Maide: 5/32.
[616] İsrâ: 17/31.
[617] İsrâ: 17/33.
[618] Ali İmran: 3/84.
[619] Nisa: 4/136.
[620] Hadîd: 57/28.
[621] Teğâbün: 64/8.
[622] Kehf: 18/110.
[623] Enbiya: 21/25.
[624] Enbiyâ: 21/108.
[625] Şuara: 26/213.
[626] Kasas: 28/71-72.
[627] Zuhrûf: 43/81-82.
[628] İhlâs: 112/1, 4.
[629] Yunus: 10/34, 36.
[630] İsrâ: 17/42.
[631] İsrâ: 17/56-57.
[632] Mü'minûn: 23/84, 92.
[633] Sebe: 34/27.
[634] Fâtır: 35/40.
[635] Sâffât: 37/149, 166.
[636] Krş.: 10:3. 192
[637] Zümer: 39/44.
[638] Nisa, 4/76.
[639] Nahl: 16/36.
[640] Bu bölüm, önceki ayetin sonunda, Allah'ın kendilerine eğriyi doğruyu ayırsınlar diye akıl verdiği halde bunu gereği gibi kullanmayan ve O'na karşı -yani, bülün ve yetkin sıfatları kendinde toplayan ve dolayısıyla mutfak ve nihai hakikatin kendisi olan Allah'a karşı-ilgisiz ve duyarsız kalanlardan bahseden bölümle bağlantılıdır. El-esmâul-husna lafzen “En güzel İsimler” tabirine gelince; bu tabir, İsra: 17/110; Taha: 20/8 ve 59/24'de olmak üzere Kur'an'da dört defa geçmektedir.
.İsim denince akla gelen, ele alınan ya da işaret edilen herhangi bir nesnenin özünü, cevherini, kendi özünden, yapısından ileri gelen özellik ve niteliklerini göstermek üzere seçilen bir kelime oluyor; el-husna terimi ise, el-ahsen en iyi en güzel sözcüğünün çoğulu. Hal böyle olunca, El-esmâu'l-husnâ terkibini, “Yetkinliğe/kusursuzluğa dair sıfatlar” şeklinde çevirmek yanlış olmayacaktır. Bu tabir Kur'an'da yalnız Allah için kullanılmaktadır.
[641] Yani, bu sıfat ve nitelikleri başka varlıklara ya da nesnelere yakıştırarak ya da bunun tam tersi bir yönde giderek Allah'ı, “Baba” yahut “Oğul” gibi insan-biçimli (antropomorphic) nitelikler ve beşerî ilişkiler içinde tasarlayıp öylece tanımlayarak. Râzî.
[642] A'raf, 7/180.
[643] İsrâ: 17/110.
[644] Mâide: 5/98.
[645] En'âm: 6/147.
[646] Kehf: 18/109.
[647] Nûr: 24/64.
[648] Ankebût: 29/20.
[649] Al-i İmran: 3/26-27.
[650] En'âm: 6/40-41.
[651] Meryem: 19/36.
[652] Fussilet: 41/37.
[653] Yûnus: 10/66.
[654] Cin: 72/18.
[655] İsrâ: 17/111.
[656] Neml: 27/59.
[657] Neml: 27/93.
[658] Lafzen, “Kesin bir hakikat”, yani hiç değişmeyen/şaşmayan bir hakikat, yukarıdaki cümledeki “Bu” zamiri yalnızca yeniden dirilmenin ve ölümden sonraki hayatın bildirilmesiyle değil, aynı zamanda -ve öncelikle- insanın Allah'a kesin bağlılığı ile ilgilidir,
[659] Vakıa: 56/95-96.
[660] A'lâ: 87/1, 5.
[661] Vekil terimi “Bir başkasına ait iş ya da sorunların çözümü için emanet ya da havale edildiği kimse”yi yahut, “Bir başkasının davranışından sorumlu olan kimse”yi ifade eder. Allah için kullanıldığı zaman, bazen “Koruyucu” Al-i İmran: 3/173'te olduğu gibi) yahut, “Destekçi, savunucu” Nisa: 4/109'da olduğu gibi) ya da “Ala külli şey'in” ifadesiyle birlikte, Enam: 6/102 ve 11/12'de olduğu gibi “Her şeyi gözetiminde tutan” anlamında kullanılmaktadır. Yukarıdaki ayette 39/62'de olduğu gibi terim belirgin bir biçimde, yarattığı varlıkların ve nesnelerin kaderlerinin belirlenmesi konusunda münhasıran Allah'ın nüfuz ve kudret sahibi olduğunu ifade etmektedir. İsra: 17/2.
[662] Şuara: 26/217, 220.
[663] Zâriyat: 51/50-51.
[664] Müzzemmil: 73/9-10.
[665] Lafzen, “Başkalarını besleyen ve kendisi beslenmeyen O iken”.
[666] En'âm: 6/14.
[667] Lokman: 31/33.
[668] Ahzâb: 33/70-71.
[669] Teğâbün: 64/16.
[670] Ankebût: 29/56.
[671] Münâfikûn: 63/9.
[672] Âl-i İmran: 3/73-74.
[673] Âl-i İmran: 3/31-32.
[674] Al-i İmran: 3/20.
[675] Âl-i İmran: 3/159.
[676] En'âm: 6/68-69.
[677] Şuara: 26/214, 218
[678] A'râf: 7/199-200.
[679] Lafzen, “Bütün o kurageldikleri şeyler (oyunlar/tuzaklar)”, yani, Allah'ın mesajlarına karşı uydurdukları asılsız, tutarsız iddialar.
[680] Nahl: 16/125, 128.
[681] Hacc: 22/67, 69.
[682] Mü'minûn: 23/96.
[683] Fussilet: 41/34, 36.
[684] Başka insanların kutsal saydığı herhangi bir şeye -bu, Allah'ın birliği prensibini ihlal ediyor olsa bile- sövmenin yasaklanması çoğul olarak ifade edilmiştir ve bu nedenle bütün müminlere hitap etmektedir. Böylece Müslümanların, başkalarının yanlış inançlarına karşı çıkmaları istendiği halde, bu inançların temel unsurlarını tezyif etmelerine ve böylece hata yapan İnsanların duygularını incitmelerine izin verilmemiştir.
[685] Lafzen, “Böylece... güzel yaptık”. Bu kendisine çocukluğundan itibaren benimsetilen ve yetişkinliğinde sosyal çevresiyle paylaştığı inançları tek mümkün ve doğru inançlar olarak görmenin insanın tabiatından doğduğuna işarettir sonuçta, bu inançlara yönelik bir eleştiri, çoğu zaman düşmanca bir psikolojik tepki doğurur.
[686] En'am: 6/108.
[687] Ğâşiye: 88/21-22.
[688] A'râf: 7/204.
[689] Yunus: 10/15.
[690] Kehf: 18/27.
[691] En'âm: 6/155.
[692] Câsiye: 45/18.
[693] Zuhruf: 43/43.
[694] A'raf: 7/1, 3.
[695] Bakara: 2/97-98.
[696] Bakara: 2/136.
[697] Şûra: 42/13.
[698] Nisa: 4/136.
[699] Bakara: 2/41-42.
[700] Ar’af: 7/187.
[701] Tâhâ: 20/105, 108.
[702] Zuhruf: 43/61-62.
[703] Tahrim: 66/6, 8.
[704] Kehf: 18/28.
[705] İsrâ: 17/49, 52.
[706] Ankebût: 29/20, 23.
[707] Yâsîn: 36/77, 83.
[708] Teğâbün: 64/7-8.
[709] Bakara: 2/254.
[710] Bakara: 2/281.
[711] Mesela, kasıtlı olarak bir günah işlemesi halinde Allah'ın affedeceği şeklindeki avutucu düşüncelere (Sa'îd b. Cubeyr, Taberî, Beğavî, Zemahşerı'den naklen. Taberrye göre ğarûr terimi, kişiyi manevi/ahlakî anlamda “Saptıran herhangi bir şeyi” mâğara yansıtır. Bu, ya Şeytan, ya başka bir insan veya soyut bir kavram yahut da (57/14'de olduğu gibi) bir “Kuruntu” olabilir.
[712] Lokman: 31/33-34.
[713] İbrâhîm: 14/44, 51.
[714] Kehf: 18/103, 105.
[715] Sebe: 34/26.
[716] Zümer: 39/46.
[717] İsrâ: 17/13-14.
[718] Bakara: 2/48.
[719] Bakara: 2/123.
[720] Âl-i İmran: 3/105, 107.
[721] Secde: 32/14.
[722] Müzzemmil: 73/11, 14.
[723] Bakara: 2/25.
[724] Âl-i İmran: 3/15.
[725] Âl-i İmran: 3/196, 198.
[726] Furkan: 25/11, 16.
[727] Fecr: 89/27, 30.
[728] Yâsîn: 36/59, 65.
[729] Vakıa: 56/49, 56.
[730] Hakka: 69/25, 37.
[731] Bakara: 2/21.
[732] A'raf: 7/29.
[733] Mü'min: 40/14.
[734] Müzzemmil: 73/20.
[735] Nisa: 4/43.
[736] Mâide: 5/6.
[737] Bakara: 2/42, 45.
[738] Bakara: 2/110.
[739] Tevbe: 9/60.
[740] İbrahim: 14/31.
[741] İsra: 17/110-111.
[742] Tâhâ: 20/14.
[743] Tâhâ: 20/131-132.
[744] Hacc: 22/77.
[745] Nûr: 24/56.
[746] Ankebût: 29/45.
[747] Rûm: 30/38.
[748] Bakara: 2/238-239.
[749] Nisa: 4/101-102.
[750] Hûd: 11/114-115.
[751] İsrâ: 17/78, 81.
[752] Tâhâ: 20/130.
[753] Kâf: 50/39-40.
[754] Cuma: 62/9-10.
[755] Bakara: 2/144.
[756] Bakara: 2/146, 152.
[757] A'raf: 7/31.
[758] Tevbe: 9/28.
[759] Lafzen, “Oraya” -zımnen, “Orada dua etmek için”.
[760] Lafzen, “Doğrusu, takva üzerine kurufu bir mescid en uygunudur...” vb. Bazı müfessirler burada sözü edilen mescidin, Hz. Peygamberin ya da arkadaşlarının İnşa ettikleri ilk mescid olması bakımından, Hz. Peygamber'in H. 1. yılın Rebiülevvel ayında Medine'nin yakın köyü ya da kenar mahallesi Küba'ya vardığında orada yapımına başlanan Kubâ mescidi olduğu kanaatindedirler. Ne var ki, Hz. Peygamber'in, buradaki “Takva” (Allah'a karşı sorumluluk bilinci) üzerine kurulu mescid” tanımı daha sonraki dönemlerde inşa edilen Medine'deki mescidine de yakıştırdığını ifade eden sahih hadisler vardır. Müslim, Tirmizî, Neseî, İbn Hanbel. Dolayısıyla, buradaki tavsif ve tammlamanırt, yapımcıları tarafından gerçekten ve samimî olarak içlerinde yalnızca Allah'a ibadet edilsin diye kurulmuş her mescid için geçerli olduğunu söylemek en doğrusudur. Bu son görüş müteakip ayetle de zaten doğrulanmaktadır.
[761] Tevbe: 9/107, 110.
[762] Cin: 72/18, 20.
[763] Bakara: 2/183, 185.
[764] Bakara: 2/187.
[765] Bütün otoriteler, bu ismin Mekke ile (ki doğru yazım Mekkeh şeklindedir) eş an!amlı olduğunda hemfikirdirler. Bu çok eski isim için muhtelif etimolojiler öne sürülmektedir: ama bu konudaki en dikkate değer açıklama Zemahşerî tarafından yapılmıştır. (Ve Râzî de bunu desteklemiştir): Gazı eski Arapça lehçelerinde dudaktan çıkan b ve m sessiz harfleri, fonetik olarak birbirlerine yakın olduğundan bazan yer değiştirebilirler. Bu bağlamda Mekke'deki Mâbed'den yani, Kabe -söz edilmesi, onun Kuran'da tayin edilen namaz yönü (kıble) oluşu gerçeğinden kaynaklanır. Kabe'nin prototipi Hz. İbrahim ve İsmaii tarafından inşa edildiğinden (bkz.: 2/125.vd) ve bu sebeple, Kudüs'teki Hz. Süleyman tapınağından daha eski olduğundan- onun Kur'an'a tâbi olanların kıblesi olarak tayin edilmesi, nihâi tahlilde, bütün bir Kitâb-ı Mukaddes'in temeli olan ibrahi-mî gelenekten bir kopuş anlamına gelmez; tersine, o ata ile doğrudan irtibatın yeniden kurulmasını sağlamış olur.
[766] Lafzen, “İçinde açık işaretledin olduğu)” -Kabe tarafından sembolize edilen Allah'ın birliği ve benzersizliğine, insanlığın dini tecrübesinin devamlılığına “İnsanlık için kurulmuş ilk Mâbed) ve son olarak, nerede olurlarsa olsunlar, ibadet sırasında yüzlerini bu tek odak noktasına çeviren bütün müminlerin kardeşliğine ilişkin işaretler gibi.
[767] Yahut: “Emin olur”- “Zihinsel dinginlik ve korkudan uzak oLma”yı ifade eden emRİ'in orijinal anlamıyla Krş. Lane I, 100 vd.
[768] Âl-i İmran: 3/96-97.
[769] Bakara: 2/189.
[770] Bakara: 2/197, 202.
[771] Hacc: 22/25, 29.
[772] Mâide: 5/2.
[773] Bakara: 2/196.
[774] Mâide: 5/95, 98.
[775] Hacc: 22/36, 38.
[776] Kevser: 108/1-2.
[777] İsrâ: 17/36.
[778] Al-i İmran: 3/28.
[779] Nisa: 4/144-145.
[780] Mâide: 5/5/51, 57.
[781] Hûd: 11/113.
[782] Mümtehine: 60/1.
[783] Mümtehine: 60/13.
[784] Kalem: 68/7, 13.
[785] Nisa: 4/58.
[786] Mâide: 5/8.
[787] Mâide: 5/42.
[788] Nahl: 16/90.
[789] Hucurât: 49/9-10.
[790] Bakara: 2/188.
[791] Hamım kelimesine yüklenebilecek çeşitli anlamlar arasında, aşırı sıcaklık ve şiddetli soğuk kavramları yer aiır. Kâmûs, Tâcu'l-Arûs. Kur'an'ın ahirete ilişkin kavramları arasında yer alan bu deyim, her zaman günahkarların öteki dünyada görecekleri azaba işaret eder; ve ölümden sonraki hayat ile ilgili bütün Ku'ânî atıflar mecazî olmak zorunda bulunduklarından hamîm terimi “Yakıcı ümitsizli” olarak çevrilebilir.
[792] Enam: 6/70.
[793] Tevbe: 9/55.
[794] Hicr: 15/1, 3.
[795] Necm: 53/29-30.
[796] Bakara: 2/220.
[797] Nisa: 4/2.
[798] Nisa: 4/6.
[799] Nisa: 4/9-10.
[800] İsrâ: 17/34.
[801] Nûr: 24/32-33.
[802] Nur: 24/30-31.
[803] Nûr: 24/4.
[804] Hucurât: 49/12.
[805] Nisa: 4/94.
[806] A'raf: 7/33.
[807] Nahl: 16/91.
[808] Nahl: 16/91.
[809] Nahl: 16/92.
[810] Bakara: 2/224.
[811] Mâide: 5/89.
[812] Mücâdele: 58/3-4.
[813] Tahrim: 66/2.
[814] Bakara: 2/283.
[815] Nisa: 4/58.
[816] Nisa: 4/36.
[817] İsrâ: 17/28.
[818] Bakara: 2/264.
[819] Müddessir: 74/1, 7.
[820] Nûr: 24/33.
[821] İsrâ: 17/37-38.
[822] Hucurât: 49/11.
[823] Mümtehine: 60/12.
[824] Nisa: 4/32.
[825] Mâide: 5/90-91.
[826] (Nur, 24/61)
[827] Nisa: 4/36.
[828] (Tevbe, 9/23-24)
[829] İsrâ: 17/22, 24.
[830] Ankebût: 29/8-9.
[831] Bakara: 2/222-223.
[832] Nisa: 4/19, 21.
[833] Teğâbün: 64/14-15.
[834] Talâk: 65/6, 7.
[835] Nûr: 24/58, 61.
[836] İsrâ: 17/31.
[837] Yani, çocuğun anne-babasından söz ederken hata yaparsanız yahut onları, sevgiyle “Oğlum” veya “Kızım” diye çağırırsanız.
[838] Ahzâb: 33/5.
[839] Bakara: 2/233.
[840] Nisa: 4/33.
[841] Nisa: 4/36.
[842] Nahl: 16/90.
[843] Bakara: 2/208-209.
[844] Âl-i İmran: 3/132-133.
[845] Mâide: 5/92.
[846] Enfâl: 8/20-21.
[847] Enfâl: 8/24.
[848] Enfâl: 8/46.
[849] Muhammed: 47/33.
[850] Nisa: 4/59.
[851] A'raf: 7/55-56.
[852] Mücâdele: 58/9.
[853] İsrâ: 17/31.
[854] İsrâ: 17/33.
[855] Bakara: 2/188.
[856] Nisa: 4/32.
[857] İsrâ: 17/34-35.
[858] Din terimi, hem ahlaki olarak emredici kanuniarın muhtevasını ve hem de onlara uygun davranmayı ifâde eder; ve sonuçta, terimin en geniş anlam çerçevesini yansıtır: Yani içerdiği akidevi prensipleri ve bu prensiplerin pratik yansımalarını olduğu kadar, insanın ibadet ettiği objeye karşı yaklaşımını, dolayısıyla “İtikad” kavramını da içine alır. Bunun “Din”, “İnanç”, “Dini müeyyideler” yahut “Ahlak sistemi” olarak çevrilmesi, terimin hangi bağlamda kullanıldığına bağlıdır. Yukarıda inanç veya din ile ilgili her konuda zorlamanın (ikrah) kesin olarak yasaklanmasına dayanan bütün İslam hukukçuları (Fukaha), istisnasız olarak, zorla din değiştirmenin her şart altında geçersiz ve temelsiz olduğu ve inanmayan bir kişiyi islam'a kabule zorlamanın büyük bir günah teşkil ettiği görüşünü benimsemişlerdir: bu, islam'ın inanmayanların önüne “Ya İslam ya kılıç” alternatifi koyduğu şeklindeki yaygın safsatayı geçersiz kılan bir hükümdür.
[859] Bakara: 2/256.
[860] Ğâşiye: 88/21-22.
[861] İsrâ: 17/32.
[862] Nûr: 24/33.
[863] Nisa: 4/58.
[864] Nisa: 4/105, 107.
[865] Nisa: 4/135.
[866] Mâide: 5/8.
[867] Âl-i İmran: 3/159.
[868] Âl-i İmran: 3/200.
[869] Lokman: 31/17.
[870] Nisa: 4/94.
[871] Hucurât: 49/9.
[872] Evlilik hayatı ile ilgili emirlerin noktalanmasından sonra Kur'an, burada, düşmanca bir saldırıdan dolayı "ölüm korkusuyla yurtlarını terk etmiş olan" insanlara işarette bulunmak suretiyle haklı bir dâva uğrunda savaş meselesine dönmektedir, imdi, ne Kur'an ne de hiçbir sahih hadis, bu ayette kasdedilen insanların kim olabilecekleri konusunda hiçbir işaret vermemişlerdir. Bazı müfessîrler tarafından yapılan “Tarihsel” açıklamalar ise çok çelişkilidir; onlar, o zaman revaçta olan Talmud hikayelerinden alınmış gibidirler ve bu bağlamda hiçbir gerekçe ile kullanılamazlar. Bu nedenle, Muhammed Abduh'un Menar, II, 455 ve devamında yaptığı gibi, yukarıdaki işaretin daha sonra gelen, müminlere Allah yolunda canlarını vermeye hazır olmaları çağrısı ile mecazi olarak ilgili olduğunu varsayabiliriz: Fiziksel ölüm korkusunun milletlerin ve toplumların ahlaken ölümlerine yol açacağı ve aynı şekilde, onların yeniden doğuşlarına (yahut, “Hayata dönüşlerinin”) ölüm korkusunu yenerek ahlakî konumlarını yeniden kazanmalarına bağlı olduğu gerçeğinin bir tasviri. Bu, 246-251. ayetlerde vecîz bir tarzda anlatılan Câlût, Tâlût ve Dâvud kıssalarının da özüdür.
[873] Bakara: 2/243-244.
[874] Hacc: 22/78.
[875] Mümtehine: 60/8-9.
[876] Bakara: 2/154.
[877] Âl-i İmran: 3/169, 172.
[878] Nisa: 4/74.
[879] Bakara: 2/2/190, 192.
[880] Hacc: 22/39, 41.
[881] Hucurat: 49/9.
[882] Lafzen, “Size ne oluyor da savaşmıyorsunuz”: onların savaşmaktan kaçınmaları için hiçbir ahlaki gerekçelerinin bulunmadığına işaret. Nisa: 4/75.
[883] Bakara: 2/216.
[884] Nisa: 4/91.
[885] Nisa: 4/104.
[886] Enfâl: 8/39.
[887] Enfâl: 8/60.
[888] Yani, onun ve ashabının Mekke'den Medine'ye göç (hicret) etmelerine yol açmak suretiyle.
[889] Tevbe: 9/13, 15.
[890] Tevbe: 9/73.
[891] Tevbe: 9/123.
[892] Muhammed: 47/35.
[893] Tahrim: 66/9.
[894] Nisa: 4/74.
[895] Böylece Kur'an, "kötülüğün (şeytanilik) hayatın bağımsız, içsel bir faktörü olmadığına, ama insanın kendi ahlaki zaafından doğan şeytani eğilimlerine teslim olmasının ve böylece “Hakikati inkar etmesi”nin bir sonucu olduğuna işaret eder. Başka bir deyişle, Şeytan tarafından sembolize edilen negatif unsurun “Güc”ü aslî bir gerçekliğe sahip değildir. (“Seylan'ın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır”); o ancak insanın bilerek ve isteyerek yanlış bir hareket tarzı seçmesi suretiyle gerçeklik kazanır. Nisa: 4/75-76.
[896] Nisa: 4/84-85.
[897] Mâide: 5/11.
[898] Mâide: 5/35.
[899] Enfâl: 8/45.
[900] Tevbe: 9/4.
[901] Muhammed: 47/4.
[902] Bakara: 2/194.
[903] Bakara: 2/217.
[904] Tevbe: 9/4-5.
[905] Tevbe: 9/36.
[906] Enfâl: 8/56, 61.
[907] Tevbe: 9/6.
[908] Enfâl: 8/1.
[909] Muhammed: 47/4.
[910] Haşr: 59/7-8.
[911] Nisa: 4/13-14.
[912] Mâide: 5/87.
[913] Nahl: 16/116.
[914] Nisa: 4/58.
[915] Nisa: 4/65.
[916] Nisa: 4/105.
[917] Mâide. 5/8.
[918] Bakara: 2/282.
[919] Bakara: 2/283.
[920] Nisa: 4/15-16.
[921] Nisa: 4/135.
[922] Nûr: 24/4.
[923] Mâide: 5/106.
[924] Bakara: 2/178.
[925] İsrâ: 17/33.
[926] Nisa: 4/93.
[927] Lafzen “Ailesine” -yani, maktulün mirasçılarına veya aile efradına. Bu ayette üç kez zikredilen “Mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak” ibaresi ilk bakışta, savaşta esir alınan kişilere işaret eder. Krş! Enfal: 8/67; 58/3.
[928] Nisa: 4/92.
[929] En'âm: 6/151.
[930] İsrâ: 17/32.
[931] Nûr: 24/2-3.
[932] Nur: 24/4.
[933] Eşcincellikle ilgili ayrıca bkz.: 7/80-81; 27/54-55. Nisa: 4/15-16.
[934] Mâide: 5/38-39.
[935] Çoğu zaman klasik Arapça'da “Birinin elini ve ayağını kesmek” deyimi, “Birinin gücünü yok etmek” ile eş anlamlıdır ve burada da muhtemelen bu anlamda kullanılmıştır. Alternatif olarak, hem fiziksel hem de mecazi anlamda “Metluç/kötürüm hale getirilme”yi gösteriyor olabilir tıpkı “Asılma” ibaresinin “İş kenceyle/azap çektirerek öldürülme” anlamında (mecazi) kullanımındaki gibi. Min hilaf deyimi, -ki genellikle “Çapraz olarak” şeklinde çevrilir- halefehû (“Onunla anlaşmazlığa düştü” yahuî “Ona muhalefet etti” veya “Ona aykırı şekilde davrandı”) fiilinden türetilmiştir: Sonuç olarak, min hilafın öncelikli anlamı, “Döneklikleri” veya “Sapkınlıkları yüzünden”dir.
[936] Mâide: 5/33-34.
[937] Nûr: 24/33.
[938] Bakara: 2/221.
[939] Bekleme süresinin (iddet) bitiminden önce, koca, bu geçici boşanmadan vazgeçme arzusunu beyan etse de, boşanmış kadın, evlilik ilişkisinin yeniden kurulmasını reddetme hakkına sahiptir. Ancak, ailenin nafakasından koca sorumlu olduğu için, geçici boşanmanın iptali konusunda ilk tercih hakkı ona aittir.
[940] Bakara: 2/226, 228.
[941] Bakara: 2/229.
[942] Bakara: 2/230.
[943] Bakara: 2/231.
[944] Bakara: 2/232.
[945] Bakara: 2/233.
[946] Bakara: 2/234.
[947] Bakara: 2/235.
[948] Bakara: 2/236-237.
[949] Bakara: 2/240, 242.
[950] Nisa: 4/3-4.
[951] Nisa 4/22-23.
[952] Nisa: 4/24.
[953] Nisa: 4/25.
[954] Nisa: 4/35.
[955] Nûr: 24/32.
[956] Ahzâb: 33/4.
[957] Ahzâb: 33/6.
[958] Ahzâb: 33/49.
[959] Mümtehine: 60/10-11.
[960] Talâk: 65/1.
[961] Talâk: 65/2, 5.
[962] Talâk: 65/6-7.
[963] Bakara: 2/180, 182.
[964] Nisa: 4/11, 14.
[965] Nisa: 4/33.
[966] Nisa: 4/176.
[967] Ankebût: 29/17.
[968] Sebe: 34/24.
[969] Sebe: 34/36, 39.
[970] Nisa: 4/32.
[971] Cuma: 62/9-10.
[972] Mâide: 5/87.
[973] Mâide: 5/87-88.
[974] Yûnus: 10/59-60.
[975] En'âm: 6/118-119.
[976] En’am: 6/120-121.
[977] Hacc: 22/30.
[978] En'âm: 6/141.
[979] İsrâ: 17/26, 30.
[980] İsrâ: 17/28.
[981] Bakara: 2/168.
[982] Bakara: 2/172.
[983] En'âm: 6/141-142.
[984] Mâide: 5/3.
[985] Mâide: 5/4.
[986] En'âm: 6/145.
[987] Nahl: 16/115.
[988] Bakara: 2/282.
[989] İsrâ: 17/35.
[990] Şuara: 26/183-184.
[991] Rahman: 55/7, 9.
[992] Nisa: 4/29.
[993] Bakara: 2/275.
[994] Bakara: 2/278, 281.
[995] Âl-i İmran: 3/130, 132.
[996] Bakara: 2/188.
[997] Nisa: 4/29, 32.
[998] Bakara: 2/188.
[999] Haşr: 59/7.