25- SERTLİK, KABALIK VE YUMUŞAKLIKTA SÜNNETULLÂH
(SERTLİK, KABALIK VE YUMUŞAKLIK KÂNUNU)
Fezâzet (Sertlik) Ve Ğılzet (Kabalık) in Anlamı:
Sertlik Ve Kabalıkta Sünnetullâh:
Rıfk, Resûlullâh (a.s.)'ın Huylarındandı:
Müslüman Cemâat, Katılık Ve Yumuşaklıkta Sünnetullâh:
Müslüman Cemâat Liderinin Kadrosuna Karşı Rıfkı:
Bu iki kelime;
Lisânu'l Arab [1] ta
şöyle incelenmiştir: (el-Fazzu): Sözde sertlik, (Reculun Fezzun): Konuşması
kaba ve sert adam demektir. Kötü huylu, (Onda ğılzet var), yâni şiddet ve dil
uzunluğu demektir. Allah Teâlâ:
"Sizde bir sertlik bulsunlar" [2]
buyuruyor.
(Reculun ğalizun fezzun): Onda sertlik, kabalık ve katılık var demektir. (Ğalazet aleyhi, Eğlezet lehu): Kaba ve sert davrandı denilir".
Rağıb (502/1108)'ın Müfredat [3] ında: (el-Fezzu): Kötü huy demektir. (el-Ğılzetu): Rikkat (incelik) in zıddıdır. Sertlik demektir. Allah (c.c): "Sizde bir sertlik bulsunlar" buyurmaktadır.
Mu'cemu'l Vasît [4] te: (el-Fezzu): Kaba, kötü demektir. (Ğalaza aleyhi,lehu): Sert ve katı davrandı; huyu, tabiatı, sözü, işi ve yaşantısı sert olana (Sertleşti, katılaştı ve güçleşti) denilir. İsm-i faili (Galiz) şeklinde gelir".[5]
Bu kelime;
Lisânu'l Arab [6] şöyle incelenmektedir: "Rıfk, sertliğin zıddıdır. (Erfeka): Hoş ve güzel davranmak. (er-Rifku): Yumuşak huy, letâfetu'l fiil (işi hoş ve güzel), kabalığın zıddı".
İbn-i Hacer el-Askalânî (773/1371): (er-Rifku): Söz ve fiille yumuşak mizaçlı (Tevazulu/Alçak gönüllü) olmak, en kolay olana yapışmak demektir [7].
İnsanların hallerinde, toplanışlarında, bir şahsa yönelişlerinde ve onun etrafında birikmelerinde, onu kabul edişlerinde, (onunla ünsiyetle) sözünü dinleyişlerindeki Sünnetullâh, kesin bir kânundur. Sözünü ettiğimiz şey, o kadar kesindir ki, insanlar kabalıktan ve katı kalplilikten kaçıp dağılırlar. Hattâ onlara nasihat eden, onların faydalarını ne kadar arzulasa da (kaba ve katı olduktan sonra bu geçerli bir sünnettir). Bu söylediğimize şu âyet delîl olmaktadır:
"Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar (ın kusurların) dan geç, onlar için mağfiret dile. İş hakkında onlara danış..." [8]
Âyetin anlamı: Peygamber (a.s.), Uhud Savaşı'nda, çarpışmadan yüz çevirenlere karşı yumuşak tutum sergileyip kaba ve sert davranmamış, onlara hoşça ifâdelerle hitap etmişti. Allah (c.c.), Onun (a-s.) bunu Allah'ın tevfîk ve yardımı sayesinde yaptığını açıklıyor. Çünkü O'nun (a.s.) yumuşak davranması, ancak Allah'ın rahmeti sayesinde idi. (Eğer kaba, katı yürekli olsaydın). Yâni, şayet kaba sözlü, sert mizaçlı, insanî ilişkilerde haşin ve sert tutum içerisinde, katı kalpli, yâni bir şeyden etkilenmeyen, kimseye nâzik olmayan ve acımayan bir davranış' sergilemiş olsaydın, (Çevrenden dağılır, giderlerdi). Yâni, yanından ayrılır, çevrende tek bir kimse kalmaksızın kaçıp giderlerdi. Çünkü kabalık ve katı kalplilik, insanların nefret ettikleri ve her ne kadar şahsıyla alâkalı ahlakî meziyetleri (Fezâil) ile dışa yansıyan iyi huy ve faziletleri (Fevâzıl) çok olsa da (bu iki huy), sahibiyle ilişki kurmaya tahammül edemeyecekleri, dahası etrafından ayrılıp, terkedip gidecekleri ve elde ettikleri faydaları bir daha ele geçiremiyecekleri huylardandır. Böyle olunca da senin hidâyet (rehberi) oluş sırrını kaybederler; ve sen davetini gönüllerine ulaştıramazdm. Şahsını ilgilendiren haklarda (Onlardan geç) ve (Onlar için mağfiret dile), şefkati tamamlamak ve terbiyeyi ikmâl etmek için Allah hakkıyla ilgili konularda (onlar için Allah'tan af dile.) [9]
Katılığa ve katı olanlara vermediğini yumuşaklığa ve yumuşak olanlara vermesi, Allah'ın Sünneti'dir. Yumuşaklık (rıfk) la rızıklanan, hayrın sebepleriyle rızıklanmış, ondan mahrum olan, onun sebeplerinden de mahrum olmuştur. İmâm Müslim'in Sahîh'inde tahrîc ettiği bir hadîste şöyle buyrulmuştur:
"Rıfktan mahrum olan, hayırdan da mahrumdur".
Rıfk, her hayrın sebebidir. Müslim'in Sahîh'inde tahrîc ettiği diğer bir hadîste de şöyle buyrulmuştur:
"Allah Refik'tir, rıfkt sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediğini ufka verir".
Râzî diyor ki, bunun anlamı şudur: "Başkalarına bu şekilde yapmazken, onun arzularını gerçekleştirir, isteklerini kolaylaştırır. [10]
Buhârî'nin Sahîh'inde tahrîc ettiği hadîste Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Allah her işte rıfkt (yumuşak olmayı) sever. [11]
Rıfk, Allah (c.c.) nezdinde sevimli oldukça, müslümâna lâyık olan, onunda rıfkı sevmesi ve her işinde ona sarılmasıdır. Çünkü, müslümâna yakışan, Allah'ın sevdiğini sevip, onunla iş görmesidir.[12]
Allah katında sevimli olan rıfk, Allah haklarından bir hakkın ihmâline sebebiyet vermez. Öyle olsa, caiz olmadığı gibi, sevimli de olmaz. Bilâkis, nefret edilir ve (Allah'ın) gazabına sebep olur. Allah (c.c.) zina haddini yerine getirme konusunda müminlere hitaben buyurur ki:
"Allah'ın dîni (ni uygulama husûsıı)nda sizi, onlara karşı acıma duygusu tutmasın".[13]
Resûlüllâh (a.s.), ashabına karşı alçak gönüllü ve yumuşak huylu idi.
"Ve müzminlerden sana uyanlara kanadını indir" [14] buyruluyor.
"Kanatları yaymak'tan maksat, alçak gönüllülük (tevazu) ve yumuşak huyluluktur. [15] Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun, size öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; sîze düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir" [16]
Müslüman, Resûlüllâh'a ve O'nun yaptıklarına uymak durumundadır.[17]
Müslüman cemâatin, bu Sünnet'i yeniden anlaması ve aklında tutması gerekir. Kabalığın, katı kalpliliğin-Resûlüllâh (a.s)'dan da olsa- insanları tiksindiren tabiatı vardır. Bunun için Allah (c.c), bu iki huydan O'nu korumuştur. Hal böyle olunca, katı tutumlu ve kaba davranışlı olan Müslüman Cemaattan insanların kaçıp nefret etmesi daha kolaydır. Bu iki huyla nitelenen İslâm dâvetçisi konumundaki Cemâat'in yardımcısı da olmaz. Fakat insanların yaptıkları,kendi sertlik ve kabalıklarına birlikte göğüs gerip tahammül göstermeleridir. Çünkü cemâat, hakka davet edip dururken insanlar, kendi fayda, ve çıkarları için çalışırlar. İnsanlar, bu mantıktan hareket etmezler. Cemâatin daveti, onların kalpleri dâvaya meyilli olmadıkça gönüllerine girmez. Kalpleri, ancak dâvetçilere meyilli olduğu zaman (dâvaya) meyleder. Bu da dâvetçilerin insanlara karşı merhametli ve alçak gönüllü olmasına; kibirsiz, büyüklük taslamadan, sert ve haşin olmaksızın veya kötü huy sergilemeden onlara gösterecekleri şefkat ve yardıma bağlıdır. İnsanların -Seyyid Kutub (r.h.)'un da dediği gibi-merhâmetli birinin korunmasına, üstün bir gözetime, cömert bir neş'eye, kuşatıcı bir sevgiye, bilgisizlik, za'f ve yetersizlikleriyle daralmayacak (kapsamlı) bir hoşgörüye muhtaçtırlar. Çünkü onlar, kendilerine veren, fakat kendilerinden almayan, gam ve kederlerini paylaşan, onları önemseyen, gözeten, lütufkâr, cömert ve kuşatıcı bir gönül erine muhtaçtırlar. [18]
Müslüman cemâat liderinin kadrosuna karşı yumuşak olması, sertlik ve kalp katılığı anlamı taşıyan üslûp ve tavırları terk etmesi lâzımdır. Çünkü cemâat üyeleri, dâima kendilerine yumuşak davranan şefkatli, merhametli, alçak gönüllü, geniş kalbini ve hoşgörüsünü kendilerine açan,şer'an caiz ve mümkün oldukça ufak tefek hatâlarına göz yuman ve onları affeden bir lidere muhtaçtırlar. Lider, onların hatâlarını açıkça değil, îma yoluyla söylemeli, onları çocukları ve kardeşleri gibi kollamalı, bunu söz ve davranışlarıyla ortaya koymalı, onların fayda ve maslahatları konusunda hırslı olmalı, nahoş ve kötü durumlardan onları korumalıdır. Onlara cân-fedâ ermeye ve (Allah yolunda) kurban olmaya aşırı bir istek görse de, onları tehlikeye atmaz. Çünkü lider, şeriatın emrettiği ve izin verdiği istikâmette iş görür. Yoksa onların arzulan doğrultusunda tehlikeye atılmalarına müsâade etmez. Lideri bu ahlakî niteliklerde olan bir cemâat (ve faaliyetleri), sıkıntısız ve herhangi bir bölünme baş göstermeden, birlik-berâberlik ve insicam içinde yürür gider.[19]
Bu kitâb, Allah'ın, fertler, ümmetler ve cemaatlar hakkındaki Sünnetlerini beyân hususunda benim için kolaylık ihsan buyurduğu bölümlerden ibarettir. (Kitabımı hazırlarken) Allah'ın Azîz Kitâb'ından, O'nun Kerîm Nebî'si Muhammed (a.s.)'ın Sünnetinden, müfessirlerin ve ilim ehlinin sözlerinden istifâde ettim. Okuyanların bu bölümlerden faydalanacaklarını ve dualarında beni hatırlayacaklarını umuyorum. Çünkü kardeşin kardeşe gıyabında yaptığı dua kabule şayandır, Allah Teâlâ "Mü'minler kardeşten başka bir şey değillerdir" buyuruyor. Hadîs-i Nebevî'de de "Müslüman müslümânın kardeşidir" buyrulmakta. Allahtan beni, dînine hizmette ve şeriatının inceliklerini açıklamada dâima muvaffak kılmasını ve ilmimi sâdece kendi rızâsına uygun kılmasını ve "Evlât ve malın fayda vermediği gün"de beni mükâfatlandırmasını ve müslümânları kendi sevdiği ve razı olduğu şeylere muvaffak kılmasını istiyorum. Ve Sallallâhu alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellem. Ve'l hamdu lillâhi Rabbil âlemin.[20]
[1] Lisânu'l Arab, c.9, s. 321-322,328-329
[2] Tevbe: 9/123
[3] Râğıb, el-İsfehânî, el-Müfredât, s.364,382
[4] Mu'cemu'l Vasît, c.2, s.664,702
[5] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların
Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 366.
[6] Lisânu'l Arab, c.10, s.408-410
[7] Askalânî, Sahîh-i Buhârî Şerhî, clO, s.419. Prof. Dr.
Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 367.
[8] Âl-i İmrân: 3/159.
[9] Zemahşerî, c.l, s.431-432;Kurtubî, c.4, s.248-249; İbn
Kesîr, el, s.420; Âlûsî, c.4, s.106; er-Râzî, c.9, s.60-63; el-Menâr, c.4,
s.199
Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan,
İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 367-368.
[10] Askalânî, a.g.e., c.16, s.145. Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan,
İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 368-369.
[11] Askalânî, a.g.e., c.10, s.419
[12] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların
Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 369.
[13] Nûr: 24/2.
Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık:
369-370.
[14] Şuarâ: 26/215
[15] Zemahşerî, c.3, s.340
[16] Tevbe: 9/128.
[17] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların
Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 370.
[18] Seyyid Kutub, Fızilâl, C-4, s.11. Prof. Dr. Abdulkerim
Zeydan, İlahi Kanunların Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 370-371.
[19] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların
Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 371-372.
[20] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, İlahi Kanunların
Hikmetleri, İhtar Yayıncılık: 372-373.