4- İMAN.. 2

1- Genel Giriş: 2

2- İman: 2

a- İman-Küfür: 2

b- Neler İnkar Edilmektedir: 4

c- İman-Takva-Birr İlişkisi: 4

c1- Birr: 4

c2- Takva: 4

c3- Mümin Ve Bazı Özellikleri: 5


4- İMAN

 

1- Genel Giriş:

 

Kur'an'a göre Allah yeri ve gökleri, dünya nimetlerini, hayatı ve ölümü, kimleri daha güzel amel işleyecekleri hususunda insanları denemek için yaratmış [1] yine aynı maksatla insanları yeryüzünün halifesi kılmıştır.[2] Allah, dünyada iken kimin daha güzel amel işlediğini ortaya çıkaracak ve hiçbir haksızlığa meydan vermeksizin     herkesi ameline göre yargılayacaktır.[3] Zerre kadar iyi ameli olan da kötü ameli olan da karşılığını görecektir.[4] Bununla birlikte kötü ameli olanlar yalnızca kötülüklerinin dengiyle cezalandırılırken iyi amel işleyenler fazlasıyla mükafatlandırılacaktır [5].

Kur'an'da içki, kumar, haksız yere adam öldürme gibi büyük günahlar "şeytanın ameli" [6] olarak ifade edilmiştir. Allah, bilgisizce kötü amel işleyip de ardından tevbe edeni bağışlar. Buna karşılık kötü amelleri hayatının sonuna kadar sürdüren, sonra ölüm gelip çatınca tevbe etmek isteyen kimsenin bu tevbesini kabul etmez [7].

Kur'an'da insanları ilgilendiren en önemli iki kavram, iman ve ameldir. Diğer bütün kavramlar bunların etrafında dolaşır. Aslında Kur'anî kavramları zaten birbirinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. [8]

 

2- İman:

 

İman, insanın kendi derinliğine dalarak Allah'a doğru yükselme, hayatın bütün zahmet ve çileleri arasında Yaratıcıya yol bulma sırrını ihsas ettiren bir duygu yumağıdır. İman, insanı iş ve vazifeye bağlamak suretiyle bunlardaki derin hikmetleri ve sebeplerini kavratır. İman insana ruhun en yüksek tekamüle erişme duygusunu kazandırır. İmanın zayıfladığı toplumlarda itaat ve disiplin çok azalır ve zayıflar. İnsanlar arasındaki sevgi ve ilgi bağları kopar, toplumda belirsizlik hakim olmaya başlar. Bu genel açıklamalardan sonra şimdi Kur'an'da iman kavramı­na kısaca bakabiliriz.

İman, nefsin mutmain olması, korkunun giderilmesi ve kişinin güven içinde olması anlamındaki "emn" kelimesinden alınmıştır ve bu kelime Kur'an'da çeşitli kalıplarda 883 defa yer almaktadır.

İman kelimesinin, Kur'anda çok önemli bir yeri vardır. Hatta ayetlere bakıldığında imanın şartları diyebileceğimiz hususlar zikredilmektedir. İman kavramı hem Mekki ve hem de Medeni ayetlerin mihenk taşıdır. Hemen her surede imanın bir yönüne ya doğrudan ya da dolaylı olarak mutlaka değinilmek­tedir.

Ayetlerde bir müminin neye inanıp neye inanmayacağı vurgulanmaktadır. Örneğin  Nisa suresinde bu durum şöyle açıklanmaktadır:

"Ey inananları Allah'a, Peygamber'ine, Peygamber'ine indirilen Kitab'a ve dana önce indirilmiş bulunan kitaplara inanın. Kin' Allah i, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününün inkar ederse, derin bir sapıklığa sapmış olur". [9]

Bakara suresinin 285. ayetinde de şöyle denilir:

"Rabbinden kendisine indirilene, Allah'ın Elçi'si de, inananlar da inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. Biz peygamberlerinden hiç birini ayırmayız. İşittik, itaat ettik. Rabbîmiz bizi bağışlamanı dileriz. Dönüş ancak sanadır ".

Bu ayetlerde görüldüğü gibi nelere inanıp nelere inanılma­yacağı gayet açık bir biçimde belirtilir.[10]

 

a- İman-Küfür:

 

Kur'an'da iman kelimesinin geçtiği ayetlere bakıldığında genelde şu hususlarla karşılaşılır. İman kelimesi ya küfrün zıddı olarak bir mukayese içinde sunulur ya da iman kelimesi gibi Kur'an'ın müspet anlamda kulun kurtuluşunu sağlamaya yarayan salih amelle birlikte yer alır.

Bu açıdan Kur'an'da küfür, imanın tam zıddı olarak verilmektedir. Aslında iman ile küfür arasındaki bu temel kar­şıtlığın, İslam'da tüm insani vasıfların birbirine temelden zıt iki ahlaki kategoriye ayrıldığının çok açık bir biçimde sunuluşunu da göstermektedir. Bu temel ikilem tüm İslaınî ahlak sisteminin bamtelidir. Kur'an'ın her yerinde bu   temel ayrım sezilebilir [11].

Burada şunu belirtelim ki, Kur'an üslup olarak özellikle kavramları karşıtları ile birlikte vermektedir. Bunun pek çok faydası vardır, ama en önemlisi Kur'an okuyan kişi/ kişiler okudukları anda mukayese yapma imkanını bulmalarıdır.

Burada iman ile küfrün birbirinin zıddı olduğunu gösteren tipik örneklerden bir kaç tanesini vereceğim. Bir ayette şöyle denilmektedir: 

"Yemin ederim ki, Allah, iman edip salih amel işleyenleri altından nehirler akan cennetlere koyacaktır, bu dünyada hayatın tadını çıkarıp, davarların yediği gibi yiyip içen kafirlerin varacakları yer ise ateştir" [12]

Başka bir ayette de şöyle buyrulur:

"İman edip güzel işler yapanlar, onlar bir bahçe içinde mutlu kılınırlar. İnkar edip ayetlerimizi ahiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar". [13]

Bu ayetlerde mümin ile kafir arasında çok önemli iki belirleyici unsur yatmaktadır; Birincisi, bu ikisinin bu dünyada yaptıkları açısından müminin ilgisi sadece takva ile ifade edilecek işleredir, kafirin ise günlerini dünyevi zevklerin peşinde geçirmesidir. İkincisi ise, kıyamet günü ellerine ne geçeceği açısından. Mümin cennetle ödüllendirilecek, kafir ise cehenneme gidecektir [14].

Allah kendisine tam, samimi ve içten gelerek inanan kişiyi şöyle vasıflar: 

"Gerçek mümin ancak, Allah'a ve Elçi'sine inanan sonra şüphe etmeyen malıyla canıyla Allah yolunda mücahede edendir'. [15]

Buna karşılık çıkar için inandıklarını söyleyenleri de sövle tavsif eder:

"Bedeviler, 'iman ettik' dediler. De ki, 'siz iman etmediniz ancak müslüman olduk' deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve Elçi'sine itaat ederseniz Allah yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafur'dur, Rahim'dir". [16]

Ayette inanan ve inancında ciddi olanların vasıfları tereddüt ve şüpheye düşmeme, inancı koruma ve müminleri kollama uğruna mal ve canını adama şeklinde açıklanmıştır.

Kur'an'da, Allah'ın, insanlara imanı sevdirildiği ve onu kalplerde süslediği ifâde edilirken bir noktada küfrün karşıtı olabilecek hususlar da zikredilir:

"Bilin ki, Allah'ın Elçi'si içinizdedir. Eğer o, çoğu işte size uysaydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinizde/ kalplerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, bozukluğu/fıs ki ve isyan etmeyi çirkin göstermiştir. Allah'tan bir lütuf ve nimet olarak rüşte ermiş olanlar işte onlardır. Allah, alimdir, hakimdir" [17]

İman-Küfür Mukayesesi Kur'an'da bazen aynı ayette bazen de birbirini takip eden ayetlerde geçer. Bu mukayese aslında mümin-kafir arasında olmaktadır ama fiil olarak inanan veya inanmayanların nelerle karşılaşacakları da belirtilmektedir.

"İnkar edenler için çetin bir azap var, inanıp iyi işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükafat vardır" [18]

ayetinde bu durum açıkça görülmektedir.

Bazı ayetlerde de iman-küfür yine şöyle ifade edilir:

"İnkar edenlere gelince onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azap edeceğim. Onların yardımcıları da olmayacaktır. İnanıp, iyi işler yapanlara da, mükafatlarını tam olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez" [19].

Görüldüğü gibi Kur'an, iman ile küfrü çeşitli yönleri ile ele almaktadır. İman-küfür sınırında en belirleyici Özellik ina­nanların, başta Allah'ın mutlak birliği olmak üzere Kur'an'da inanılması istenen hususlara inanmaktır. İnanmayanların ise başta Allah'ın ayetlerini inkar etme, O'nun varlığını, birliğini ve ahiret gününü kabullenmemeleri gelmektedir. Nitekim ayette şöyle buyrulur:

"İnkar edip, ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundu­rulurlar" [20]

İman-küfür  sınırında Kur'an'da çok önemli bir husus ayette  şöyle vurgulanır:

"İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücahede edenler; hicret edenleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar birbirinin dostlarıdırlar...Küfre sapanlar da birbirlerinin dostlarıdır. Eğer şu dikkat çekilenleri yapmazsanız yeryüzünde bir fitne büyük bir bozgun çıkar" [21]

Nasıl küfür, ayıplanacak vasıflar küresine dahil tüm özellikleri bünyesinde barındıran dayanak noktasını teşkil etmekte ise, "inanç" ya da "itikat" yani iman da olumlu ahlaki değerlerin tam manası ile merkezidir. İman tüm İslamî erdemlerin çıktığı kaynaktır. Temel değerleri oluşturan odur ve İslam'da Allah'a ve vahiylerine karşı içten bir inanışı içermeyen hiç bir fazilet düşünülemez [22].

 

b- Neler İnkar Edilmektedir:

 

İnkar edenlerin neleri kabul etmedikleri de Kur'an'da zikredilir ki, bunlar genelde şu hususlardır:

1. Allah'ın birliğini inkar:

"...Yalnız Allah'a çağrıldığınızda inkar etmiştiniz. O'na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Bugün hü­küm yücelerin yücesi Allah'ındır".[23]

2. Sadece dünya hayatını ve maddi nimetleri tercih etme:

"İnkar edenlere, dünya hayatı süslü görünür. Onlar inananlarla alay ederler, oysa Allah, sakınanlar, kıyamet günü onların üstünde olacak­lardır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir". [24]

3. Mallarını Allah yolunda harcamaktan çekinme:

"Doğrusu inkar edenler,.mallarını, Allah yolundan alıkoymak için sarfederler ve daha da sarfedeceklerdir. Ama sonra içleri yanacak, hem de mağlup olacaklar ve inkar edenler cehenneme sürülecek­lerdir". [25]

4. Ahiret gününü inkar etme:

"İnkar edenler: 'Saat/kıyamet bize gelmeyecektir' dediler. De ki, 'hayır, gaybı bilen Rabbine and olsun ki, size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'nun ilmi dışında değildir. Şüphesiz, bundan daha küçük ve daha büyük olan her şey apaçık Kitaptadır". [26]

5.  Allah'ın dini olan gerçeği, bazen hurafe, bazen de yalan ve aldatma olarak niteleme:

"Ayetlerimiz onlara apaçık olarak okunduğu zaman, 'bu adam, babalarınızın taptıklarından sizi alıkoy­maktan başka bir şey istemiyor". [27]

6. Kur'an hakkında yalan, uygunsuz söz ve suçlamaya teşvik etme. Nitekim ayette onların şöyle dedikleri bildirilir:

"İnkar edenler: 'Bu Kur'an'ı dinlemeyin, (okunurken) gürültü çıkarın, belki bastırırsınız' dediler".[28]

 

c- İman-Takva-Birr İlişkisi:

 

Kur'an'da iman ve bunun içerdiği hususları sadece iman kelimesi ile görmeyiz. İmanın içerdiği esasları takva ve birr kelimeleri ile de bulabiliriz. Hatta öyle ki, Kur'an'da muttaki (takva sahibi), ebrar (birr kelimesinin çoğuludur ve genel olarak iyilik yapan demektir) ve özelliklerinden bahseden, ayetlere bakıldığında hem iman ve hem de müminlerin tüm olumlu ahlakî işlevlerin arasında birlik görülür. [29]

 

c1- Birr:

 

Öncelikle birr kavramının içeriğine bir bakalım. Bir ayette şöyle denmektedir

"Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değil­dir. Asıl iyilik Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır, akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yada kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar- bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özü ile sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri". [30]

Burada anlatılan özelliklere bakıldığında Kur'an'da inanılması gereken hususlar vurgulanmaktadır. Mutlak manada alındığında, iman son derece geniş ve kapsamlı bir kavramdır. Şu da gayet açıktır ki, mutlak manada, iyi amelin olmadığı yerde iman olamaz. Kur'an buna şahittir.

Bütün tartışmanın püf noktası, hali hazırda görmüş olduğumuz gibi, iman kelimesinin mutlak manada kullanıldığı zaman, manasında amelleri barındırdığıdır. Böyle bir görüş, Kur'an'ın sık sık "iman edip, salih amellerde bulunanlar tabirini kullanması ile ortaya çıkmaktadır. [31]

 

c2- Takva:

 

Takva kavramına gelince bunda da muttaki'yi (takva sahibi) anlatan ayetlerde şunları okumaktayız.

"İşte o kitap ki, içinde şüphe yoktur ve muttakiler için yol göstericidir. Onlar ki, gayba inanıp namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar. Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar Ahirete de kesinlikle iman ederler. İşte onlar Rabblerinden bir hidayet üzeredirler ve umduk­larına erenler, işte onlardır". [32]

Bu ayette anlatılan özellikler başka bir ayette muhsinlerin vasıfları olarak vurgulanmaktadır:

Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir. Güzel davrananlara (muhsinin) yol gösterici ve rahmet olarak indirilmiştir. Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rabbleri tarafından gösterilen doğru bir yol üzerindedirler ve onlar umduklarına ereceklerdir." [33]

Aslında muhsin Kur'an'da çok önemli bir derecedir. Kur'an'a göre inanan ve salih amel işeleyen aynı zamanda takva sahibi olanlar muhsindirler. Nitekim bir ayette şöyle denmektedir: salih amel işleyenlere, bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri sonra bir mertebe daha korunup, güzellikler ser­giledikleri takdirde daha önce tatmış oldukları haramdan ötürü hiçbir günah yoktur. Allah güzel düşünüp güzel davrananları (muhsinin) sever”.[34]

 

c3- Mümin Ve Bazı Özellikleri:

 

Kur'an'da mümin nasıl anlatılmaktadır. Bu konuda sağlıklı sonuçlara varabilmemiz için Kur'an'ın bu konuda neler dediğinin iyi tespit edilmesine bağlıdır. Öncelikle şunu ifade edelim ki, Kur'an'da "mü'min" ifadesinin en çok geçen bir kavramdır ve zaten Kur'an'ın merkezinde iki insan tipi yatmaktadır: Mümin ve kafir.

Müminim dedikten sonra yapması lazım gelen bazı davranışlarla elbette kişiler karşılaşacaklardır. Kur'an buna da salih amel demektedir. Bu genel ifadelerin ardından şunu sora­biliriz. Acaba Kur'an nasıl bir mümin istemektedir.

Kur'an'da müminlerin en önemli vasıfları olarak, mümin, müslim, muttaki, mühted ve muhsin ifadeleri yer almaktadır. Aslında bu vasıfların birbiri ile çok yakın irtibatları vardır. Sanki bunlar biri birinin yerine kullanılabilir özellikleri taşı­maktadırlar. Nitekim mittakin dendiğinde veya bunun özellik­leri Kur'an'da sıralandığı zaman aynı durumun mümin, muhsin kavramlarıyla da vurgulandığı görülür. Bundan dolayı İbn Teymiye, Kur'an ve Sünnett'te mutlak anlamda iman denince, birr, takva ve din lafızlarının da aynı anlamları vurgulayacağı kanaatindedir [35]. Bu vasıfların her birinin içerisine dahil edilecek alt başlıklar bulunmaktadır. Ancak biz genel olarak bu vasıfları biraz açmayı düşünüyoruz.

Kur'an'da gerçek mümin ve özelliklerinden de sık sık bahsedilir. Bu durumun Kur'an'da özel bir yeri vardır. Zira Kur'an'a göre mümin sadece tanımlarda kalmaz, nasıl davranış­larda bulunduğu ve neler yapması gerektiği hatta nasıl bir kişiliğe sahip olacağı da belirlenir. Kısacası gerçek müminin kelimelerle hemen hemen eksiksiz bir tanımını Kur'an bize anlatır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

"Gerçek müminler, ancak onlardır ki, ne vakit Allah anılsa kalpleri ürperir ve onun ayetleri onlara okunduğunda imanlarını artırır ve ümitlerini Rabblerine bağlarlar ve bizim kendilerine bahşetmiş olduğumuzdan harcamada bulunurlar. Bunlar hakiki anlamda mümin olanlardır" [36]

Bu sözlü tanım kelimenin gerçek anlamında muinin kişiyi gerçekten muttaki Allah'ın adının anılmasının bile kalbinde derin bir huşu hissi uyandırmaya yettiği ve tüm yaşamı o köklü dürüstlük haleti ruhiyesince tanzim olunan bir insan olarak resmetmektedir. Onun şahsiyetine de ışık tutmaktadır [37].

"Gerçek müminler pişman olup Allah'a rücu (tevbe) edenler, kulluk edip O'nu yücelten, oruç tutan, eğilen, secde eden, murufu emreden, münkeri yasaklayan, Allah'ın hudutları dahilinde kalanlardır. Müminlere müjde ver" [38]

Aşağıdaki ayetlerde ise özellikle gerçek müminlere yaraşan fiiller sıralanmaktadır:

"Rahim'in kulları, dünya üzerinde tevazu ile adım atan ve cahiller kendileri ile muhatap olduklarında onlara selam diyenler, geceyi Rabbleri huzurunda ayakta ve secdede geçirenler. Rabbimiz, bizi cehennem azabından uzak tut, doğrusu O'nun azabı korkunçtur. Ne kötü bir yurt ve ne kötü bir ikametgahtır o, diyenler. Harcama yaptıkları zaman ne ölçüyü kaçıran ne de esirgeyen, bunun yerine iki aşırı uç arasında uygun bir tavır takınanlar. Allah'tan başkasından medet ummayan, haklı bir sebep olmaksızın Allah'ın öldürülmesini yasakladığı bir canlıyı öldürmeyen, zina da etmeyen. Yalancı şahitlik etmeyen ve faydasız konuşmaya şahit olduklarında vakarla geçip giden. Allah'ın ayetleri kendilerine hatırlatıldığında gözleri kör ve kulak­ları da sağır olmayan. Ve şöyle diyenlerdir:

Rabbimiz, bize zevce ve evlat sevinci ver ve bizi senden korkanlara örnek kıl." [39]

"Tevazu ile dua eden, boşlaftan uzak duran, infakta geri kalmayan, hanımları ve ellerinin altındaki köleler hariç iffetlerini koruyan, yaptığı anlaşmaya ve verdiği söze sadık, namaz konusunda son derece dikkatli olan müminler kurtuluşa ereceklerdir. Bunlar Cenneti miras alacak olan varislerdir ve orada ebediyen kalacaklardır". [40]

Yukarıdaki ayetlerde Kur'aıvın verdiği ideal mümin tipi belirlenmektedir. Bu ayetlerin Mekke döneminde indiği hatırlanacak olursa, şunu söylemek gerekir:

Kur'an inmeye başladığı ilk günden itibaren ayetlerde vurgulanan ve belirtilen tipler oluşturmak istemiştir. Zaten bu şekilde Mekke'de oluşturulan mümin tipler, Medine'ye hicret ettikten sonra bocalamamış, oradaki mevcut yapıya olumlu katkıda bulunmak suretiyle o insanlar üzerinde de derin etkiler bırakmışlardır.

Kur'an'da mümin ismi ile anılan bir sure bulunmaktadır: Bu sure Kur'an'ın 23. Sûresi olup Mekke devrinin sonlarına doğru inmiştir ve 118 ayettir. Bu sûrenin ilk ayetleri kanaatimizce mümin imajının ilk ve önemli belirtilerini bize çok kısa ve öz olarak anlatmaktadır ki, bu özellikler, kurtuluşa eren müminlerin belirgin vasıflandır. Ayetlerde Allah şöyle buyurmaktadır:  

"Müminler felaha ulaştı ki onlar, namazlarında saygılıdırlar; boş şeylerden yüz çevirirler; zekatı verirler, ırzlarını korurlar...; ve onlar emanetlerine ve ahitlerine özen gösterirler; onlar namazlarını da korurlar..."[41]. Bu ayetlerde ifade edilen hu­suslara kısaca bir göz atalım:

1. Namazda huşu içinde olmak:

Aslında dikkat edilecek olursa bu ayette Allah müminlerin en belirgin özelliklerinden birisinin namazlarında saygılı olmaları ve namazlarını devamlı kılmaları gerektiğini beyan etmektedir. Bu noktada Hz. Peygamber'den nakledilen şu hadis de adeta bu ayetin tefsiri mahiyetindedir. Muaz İbn Cebel'in naklettiği uzunca bir hadiste Hz. Peygamber'le birlikte bir yolculuk esnasında, Resulullah, ona:

"Sana bütün işlerin başını, direğini ve zirvesini haber  vereyim mi?" demiş, o da :

"Evet ya Resulallah" deyince, Hz. Peygamber:

"İşlerin başı, İslam; onun direği namaz; zirvesi ise cihaddır" buyurmuştur. [42]

2. Boş şeylerden yüz çevirmek:

Bu husus bugün müminlerin daha bir önem göstermeleri gereken bir noktadır. Zira bir müminin  boş zamanı da yoktur ve boş şeylerle de asla meşgul olamaz. Burada şu ayeti hatırlamak gerekir:

"Onlar yalan ve boş sözün yanında bulunmazlar, boş sözle karşılaştıkları zaman vakar ile (oradan) geçip     giderler" [43]. Bugün acaba biz bunu yapabiliyor muyuz? O boş olarak geçirdiğimiz zaman dilimleri içerisinde neler yapabiliriz hiç düşündünüz mü? Eskiden kahvehanelerin ismi kıraathane yani kitap okunan yerler idi. İnsanlarımız bir taraftan çaylarını yudumlarken diğer taraftan da birşeyler okuyorlardı. Kitap, gazete, dergi vs. Ama şimdi ne yapıyoruz. Saatlerce televizyon seyrediyor

3. Zekatı verirler: Zekat müminin topluma karşı önemli bir hizmetidir. Çünkü kişi toplumda yaşıyorsa elbette onun topluma karşı sorumluluğu olacak demektir. Burada da önemli bir problemi dile getirmeliyiz. Zekat zengin müminlere farzdır ve bütün müminlerin çabası zekatı alan değil, veren konumuna gelmek için gayret sarfetmelidirler. Bunun yolu da çalışmaktan ve kazanmaktan geçmektedir.

4. Irzlarını korurlar: Irzı korumak noktasında kadın ve erkek aynı seviyede mesuldürler. Zira Kur'an'da bu konuda kadın  ve erkeğin aynı düzeyde mesul ve mükellef oldukları dile getirilmektedir [44]. Bu noktada kadın ve erkeğin aynı hassasiyeti göstermesi gerekir. Zina toplumları mahveder. Aile hayatını öldürür. Kişilerin onurlarını rencide eder ve toplumda tamir edilmesi imkansız yaralar açar. Batı bugün bunun sıkıntısını çekmektedir. Gayr-ı meşru ilişkilerden doğan çocuklarla batının başının dertte olduğu anlatılmaktadır. Bir de ateizm gibi bir çıkmazla karşı karşıya kalınca batı iyiden iyiye şaşırmış vaziyettedir ve yeni arayışlar içerisine girmektedir.

5. Emanetlere Özen Göstermek: Emanet aslında çok genel bir kavramdır. Kılasik kaynaklarda daha ziyade emanet, Allah'ı  bilmek, O'un farz kıldığı şeyler, taat, din, farzlar ve hadler, teklif, kelime-i tevhid, azaları korumak, akıl, adalet gibi anlamlara gelmektedir [45]. Ayrıca emanet, korunması için birine veya bir yere bırakılan eşya anlamına da gelmektedir. Ama bu kavram Kur'an'da müminlerin özellikleri arasında geçer ve müsbet bir anlam ifade eder. Emanetin ehline verilmesi fikri Kur'an'da vurgulanmakta ve Allah'ın bir emri olarak bizlere belirtilmektedir:

"Allah size emanetleri  ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu Allah, işiten, görendir" [46], Bu ayette geçen emanet çok değişik anlamlara gelebilir. Aslında kelimenin ilk bakışta anlamı, kendisine emanet olarak bırakılan bir şeye hıyanetlik etmemek olduğu akla gelmektedir. Ancak bu ayette bu anlamın ötesinde her konuda kendine emanet olarak bırakılan veya verilen hususların korunması ve yerine getirilmesi şeklinde bir anlamın da olabileceğini akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Bunu kısaca açacak olursak, bize emanet olarak verilen canımızı korumak, onun sağlığına dikkat etmekten tutunda, siyasi, iktisadi kısaca her türlü problemlerin çözümünde emanetin bu işlerden iyi anlayan ve bilenlere verilmesi konusunda duyarlı ve tutarlı davranmanın da bu emanete dahil olduğunu söyleyebiliriz. Kur'an'da ehli kitap içerisinde emaneti yerine getirenlerin bulunduğu belirtilirken, onların bir kısmının da buna riayet etmediği anlatılır ve adeta müslümanların böyle olmayacakları veya böyle olmamaları gerektiği hatırlatılır [47].

6. Ahitlerine sadıktırlar: Bu, müminlerin tititzlikle yerine getirmeleri gereken bir davranıştır. Bu ifadenin iki anlamı vardır:

a) Allah'a karşı verdikleri sözü yerine getirmek

b) İnsanlara karşı verdikleri sözü yerine getirmek: Dikkat edilirse burada insanlara karşı verilen sözü yerine getirme ifadesini kullandım. Yani müminlere karşı verilen sözü yerine getirme şeklinde bir ifade kullanmadım. Zira bu anlatım her ikisini de kapsamaktadır ve Kur'an'ın ruhuna da uymaktadır. Zira Kur'an'ın ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamber (sav)'in tavrı da budur. Nitekim o, düşmanları ile yaptığı anlaşmaların metnine hep sadık kalmış ve asla kendisi yapılan anlaşmaya muhalif hareket etmemiştir. Nitekim Kur'an'da da onun barış yapması ve Allah'a dayanıp teslim olması istenir [48].

7. Muttaki, takva sahibi: Takva, Allah'tan korkmak, O'nun emir ve yasaklarına harfiyyen uyup, O'na gerçek anlamda kul olmaya çalışmak demektir. Takva bir mümini dış tehlikelere karşı koruyan değerli bir elbisedir. Bu elbiseyi giyme şerefine ancak gerçek iman sahipleri nail olabilir. Allah bu elbiseyi, şerefli kullarından salih    olanlara giydirecektir. Bu elbiseyi giyme şerefine nail olan kullar ise Rablerine karşı tüm davranışlarında sadık   olurlar. Zira onlar bilirler ki Allah kendisinin emir ve yasaklarına uyan kişileri bu dünyada güvenilir bir makama getirecek ve ahirette de nimet cennetlerine koyacaktır. Zira bu konuda Allah şöyle buyurur:

"Takva sahipleri, emin bir makamdadırlar, cennetlerde ve çeşme başlarında..." [49]

Ayet­lerde müttakin olan müminlerin en belirgin özellikleri olarak ahdini yerine getirmek, sözünde durmak zikredilmektedir. Bu vasıf gerçekten kişinin hayatında en çok dikkat etmesi ve uyması gereken bir özelliktir. Çok dar anlamda birisine verdiğiniz sözü yerine getirmekten tutun da ticari hayatta, hatta tüm yabancı devletlerle yapacağınız antlaşmalara sadık kalma noktasını bile içerir.

8. Mühtedun. Yani hideyete ermek.  Hidayete ulaşmak elbette bir müminin en önemli hedeflerinden biridir. Ama buna nasıl  ulaşılır. Bunun yolunu Allah, bir  ayette  şöyle belirlemektedir:

"Ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan sonra da hidayete eren kimseyi elbette bağışlayıcıyımdır" [50].

Şu halde hidayet tevbe, iman ve bunun gereğini yerine getirmeye bağlanmıştır.

9. Müminlerin bir diğer özelliği de muhsindir: Buda genellikle kişinin iyilik yapma vasfını içerir. Aslında bu iyiliğin sınırı yoktur. Kendi yakınlarına karşı yapılacak her türlü maddi ve manevi yardımı içerir. Bunun yanında vatanına, milletine ve hatta tüm insanlara karşı yapılacak maddi ve manevi yardımı da içerisine alır. Muhsin, sözde ve davranışlarda da olur. Nitekim:

"İnsanlara karşı güzel söz söyleyin" [51]

"İyilikle kötülük bir değildir, Öyle ise (kötülüğü de) iyilikle bertaraf et" [52] ve():

"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasihatla çağır. Onlarla güzel bir şekilde mücadele et" [53] anlamlarındaki ayetlerde müminlerin ihsan vasıfları dile getirilmektedir.

Müminler barış zamanında bu güzel vasıfları korurlar. Ama şunu da belirtelim ki savaş zamanında elbette imanların­dan aldıkları cesaretle düşmanları yerle bir edeceklerdir. Bu ruh müminin daima içinde saklıdır. Zira o Kur'an'da ifade edildiği gibi"...birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı ise şedid" [54] olmak mecburiyetindedir. Fakat bu durum da yine Kur'an'da dile getirildiği gibi barış zamanında olmaz.

"Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a dayan. Çünkü O, işitendir, bilendir" [55] anlamındaki ayet bize barışa uymamız gerektiğini ve gereğini yapmamızı istemektedir.

Bu ayette şu önemli noktalara işaret edilmektedir:

a) Barış yapmak ve ona sadık kalmak,

b) Düşmanlarla anlaşma yapmanın mümkün  olacağı ve bunun yapılması gereğinin vurgulanması,

c) Mümin açısından barıştan sonra Allah'a teslimiyettir. Bu teslimiyetin içinde asla miskinlik yoktur. Daima uyanık olmak ve anlaşmanın gereğini yerine getirmek.

Netice olarak diyebiliriz ki, Kur'an'da mümin, muttaki, mühted, müslim ve muhsin kavramları bir müminin nasıl olması gerektiğini genel olarak anlatmaktadır. Buna göre mümin kendi içinde tutarlı, kendine, ailesine, çevresine, topluma ve hatta bütün insanlığa kaşı ödev ve sorumluluğunu bilen, bu duygu ve düşünce içerisinde hareket eden bir kişidir. Böyle kişilerden oluşan toplum mutlak surette her alanda ilerler, gelişir. Çünkü Kur'an'dan aldığı ahlakla ahlaklanır.

Burada şunu belirtelim ki, bu yazdıklarım bir ütopya değildir. Kur'an böyle bir toplumu çıkarmıştır ve yine de çıkaracaktır. Yeter ki bizler Allah'ın istediği, Peygamber'in örnek olarak yetiştirdiği kişilerin ahlakı vasıflarıyla vasıflanalım ve bu bilinç içerisinde hareket edip, kendimizi, ailemizi, çevremizi, toplumumuzu yetiştirelim.[56]

 



[1] Hud: ll/7;Kehf, 18/7; Mülk, 67/2

[2] Yunus: 10/14

[3] Tevbe: 9/94, 105; Yasin, 36/54

[4] Zilzal: 99/7-8

[5] Nur: 24/38; 34 Sebe 37-38; Mü'min. 40/40

[6] Maide: 5/90; Kasas, 28/15

[7] Nisa: 4/17-18

[8] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 117-118.

[9] Nisa: 4/136

[10] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 118-119.

[11] Izutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 249

[12] Muhammed: 47/12.

[13] Rum: 30/15-16.

[14] İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 249

[15] Hucurat: 49/15

[16] Hucurat: 49/14

[17] Hucurat: 49/7-8).

[18] Fatır: 35/7

[19] Ali İmran, 3/56-57

[20] Rum: 30/16.

[21] Enfal : 8/72-73

[22] İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 245. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 119-123.

[23] Mü'min: 40/12.

[24] Bakara: 2/212.

[25] Enfal: 8/36.

[26] Sebe: 34/3.

[27] Sebe: 34/43.

[28] Fussilet: 41/26. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 123-124.

[29] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 124-125.

[30] Bakara: 2/77.

[31] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 125.

[32] Bakara: 2/2-5

[33] Lokman: 31/2-5.

[34] Maide: 5/93. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 126-127.

[35] Bkz. İbn Teymiye. Kitabu'l-İman. s. 158

[36] Enfal: 8/4.

[37] İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 246

[38] Tevbe: 9/112.

[39] Furkan: 25/63-68, 72-74.

[40] Mü’minun: 23/8-11.

[41] Mü’minun: 23/1-5. 8-9

[42] Tirmizi, İman, 8; Ahmed İbn Hanbel, V. 231. 237

[43] Furkan: 25/72

[44] Nûr: 24/2

[45] Bkz., Taberi, XXII, 54-57; Semerkandi, III. 63: İbn Atiyye, IV. 402: Razi. XXV. 235: Ö. Dumlu, K.K. Maruf ve Münker, s. 147

[46] Nisa: 4/58

[47] Bkz: Al-i İmran 3/75

[48] Enfal: 8/61

[49] Duhan: 44/51-52

[50] Taha: 20/82

[51] Bakara: 2/83

[52] Fussilet: 41/33

[53] Nahl: 16/125

[54] Fetih: 48/29

[55] Enfal: 8/61

[56] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 127-136.