Kur'an şerri bir vaka
olarak kabul eder. Ancak kelami bir problem olarak şerri de yaratan Allah'tır.
Şerr Kur'an'da çeşitli şekilleri ile vurgulanırken [1]
genellikle şerrin ve kötülüğün kaynağı olarak İblis ve Şeytan gösterilir.
Kur'an’ı dikkatlice okunduğunda görülür ki, şerrin günahla çok yakın irtibatı
vardır. Zira şerr olarak ifade edilen fiiller işlendiği zaman günaha dönüşür ve
adeta günah şerri işlemektir denebilir. Zira şerrde de günahta da şeytan baş
rolü oynamaktadır. 'Bizi cehenneme sürükleyen şeytan, insan ile yaratan
arasındaki ilişkilerde menfi bir yeri haizdir [2].'Yalnız
şunu söyleyelim ki, şeytan, insan üzerindeki emellerini gerçekleştirirken,
kendisine hazır yardımcılar da bulur. Bunlar nefisteki arzu ve ihtiraslar olup,
insan kalbine ve ruhuna karşı iç ajanlardır [3].
İyiliğin zıttı olarak insan tarafından irtikab edilen kötülük (şerr), kişi
olarak ve toplum içinde insan davranışından bahsedilirken anlatılır.
Kur'an'ı Kerim'in
önemle üzerinde durduğu kavramlardan birisi İblis-Şeytan'dır. Bu iki kavram
Kur'an'da ayrı ayrı yer almaktadır. Ancak her iki kavramın da Kur'an'da aynı
manada kullanıldığını görmekteyiz. Kur'an'da kötülüğün temel taşını oluşturan
İblis-Şeytan Adem'in yaratılışı ile ortaya çıkar. Aslında Kur'an ayetlerinden
anlaşıldığı kadarı ile İblis Adem'den önce vardır. Ama tabir caizse Allah'ın
emrine karşı koyup, Adem'e saygı göstermemesi nedeniyle dergahtan kovulması
olayından sonra ortaya çıkmaktadır.
Kur'an’da İblis
kelimesi 11 ayette yer alır. Bu ayetlerden ikisinde farklı şekilde dile
getirilen İblis, dokuz ayette aynı temayla vurgulanır.
İblis Kur'an'da hem
Mekki ve hem de Medeni ayetlerde yer almakla beraber daha ziyade Mekki
ayetlerde geçer. Medeni ayetlerden sadece Bakara suresinde geçer. Fakat
birazdan da kaydedeceğimiz gibi bu surede geçen tema Mekki surelerdekinin
aynıdır ve İblis kötülüğün temsilcisidir. Bu kötülüğünü Adem'den başlatmak
suretiyle kıyamete kadar devam ettireceğini yine ayetlerden öğrenmekteyiz.
Burada öncelikle Adem
ile İblis kıssasının Kur'an'da nasıl yer aldığını tespit etmek istiyorum. Nüzul
tarihi itibariyle Kur'an ayetleri içerisinde ilk defa Adem ile İblis kıssası
Sad suresinde yer almakta ve olay şöyle dile getirilmektedir:
"Rabbin meleklere demişti ki, ben çamurdan
bir beşer yaratacağım. Onun şeklini düzeltip ona Ruhumdan üflediğim zaman
derhal ona secdeye kapanın. Meleklerin hepsi ona secde ettiler, yalnız İblis
secde etmedi. Büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. (Rabbin) dedi ki:
Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni
alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun? Dedi, Ben
ondan iyiyim. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. Buyurdu ki, haydi
çık oradan, sen kovuldun. Ta ceza gününe kadar lanetim üzerindedir”. Öleyse
yeniden dirilecekleri güne kadar canımı almayı ertele Rabbim, dedi. Buyurdu:
“Haydi sen ertelenenlerdensin, o belli vaktin gününe kadar'. (İblis) dedi:
'Senin izzet ve şerefine andolsun ki, onların tümünü
azdıracağım, yalnız onlardan samimi kulların hariç”. Buyurdu ki: “Gerçek ve ben
gerçeği söylerim, Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden cehennemi
dolduracağım" [4].
Nüzul tarihi
itibariyle birbirine oldukça yakın olan A'raf suresinde de olay şöyle
anlatılır:
"Sizi yarattık sonra size şekil verdik. Sonra
da meleklere: “Adem'e secde edin' dedik. Hepsi secde ettiler, yalnız İblis
etmedi. O secde edenlerden olmadı. (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğimde seni
secde etmekten alıkoyan nedir?'. (İblis): 'ben ondan hayırlıyım' dedi. 'Beni
ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın'. (Allah) buyurdu: 'Öyle ise oradan in,
orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen
aşağılıklardansın' (İblis) dedi: 'Bana tekrar dirilecekleri güne kadar süre
ver'. (Allah) buyurdu: 'Haydi sen süre verilmişlerdensin'. (İblis): 'Beni
azdırmana karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru
yolunun üzerine oturacağım, sonra onların önlerinden arkalarından sağlarından,
sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın'
dedi. (Allah) buyurdu: 'Haydi, sen yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Ant
olsun ki, onlardan sana kim uyarsa sizin tümünüzden cehennemi dolduracağım"
[5].
Kur'an'da İblis daha
ziyade Mekki surelerde yer almaktadır. İblis, Mekki surelerden Sad ve A'raf ın
dışında nüzul tarihine göre Taha, Şuara, İsra, Hicr, Sebe ve Kehf surelerinde
geçer.
Bunlardan Şuara
suresinde geçen İblis'in Adem kıssası ile ilişkisi yoktur. Burada Hz.
İbrahim'in kıssası özetlenmekte ve onun Allah'ı tasvir edişi yer almaktadır.
Daha sonra cennetin müttakilere yaklaştırıldığı ve cehennemin de azgınlar için
ortaya çıkartıldığı vurgulandıktan sonra puta tapanlarla ilgili İblit de dile
getirilmekte ve böylece onun bir noktada puta tapanlarla ilişkisinin
olduğu belirtilmektedir:
"Onlara denildi: 'Hani taptıklarınız nerede”?,
Allah'tan başka size
yardım ediyorlar mı? Yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?'Onlar ve
azgınlar tepe takla oraya atıldılar. îblis'in bütün askerleri de"[6].
Taha suresinde ise
Adem ve İblis kıssası zikredilmekte ve farklı olarak "Nihayet şeytan ona fısıldayıp: 'Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve
yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?' dedi" [7]
ifadesi yer almaktadır. Burada İblis-Şeytan'dan bahsedilmektedir.
İsra suresinde ise çok
kısa olarak Adem ile İblis kıssası anlatılmakta ve farklı olarak İblis'in şu
sözü dile getirilmektedir:
"Şu benden üstün
yaptığını gördün mü? Andolsun eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun
zürriyetini, pek azı hariç, kökünden koparıp sürükleyeceğim' dedi. (Allah):
“Git, onlardan kim sana uyarsa cezanız cehennemdir, (ne) mükemmel bir
ceza. Onlardan gücünün yettiğini terinden oynat, atlıların ve yayalarınla
onların üzerine yaygarayı bas, mailarda ve evlatlarda onlara ortak onlara
vaadlerde bulun, gerçi şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. Benim
kullarıma senin gücün yetmez. Vekil olarak Allah yeter" [8].
Hicr suresinde ise,
Adem ile İblis kıssasına öncelikle insanın pişmiş ve cıvık balçıktan yaratıldığı,
cinlerin de vücudun gözelerine varıncaya kadar nüfuz eden sıcak ateşten
yaratıldığı ifade edilerek, insanın canlı bir varlık haline getirildikten sonra meleklerin tamamının secde emrine
uyduğu, ancak İblis'in uymadığı vurgulanır ki, [9] bu
olay Sad ve A'raf surelerindeki anlatılanlarla paralellik arz eder.
Sebe suresine gelince,
burada anlatılan İblis, Kur'an'da değişik surelerde ifade edildiği gibi, Adem'e
secde etmeyendir. Bilindiği gibi bu surede Sebe kıssası anlatılmaktadır. Bu
olayın sonunda da:
"Andolsun İblis,
onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı, inanan bir bölükten başka hepsi ona
uydular. Oysaki onun onlar üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Sadece Biz,
ahirete inananı onun hakkında şüphe şüpheye düşenden ayırmak için böyle
yapıyorduk. Rabbin her şeyin üzerinde Hafız'dir" [10].
Kehf suresinde ise
olay kısaca şöyle ifade edilir:
"Meleklere dedik
ki, Adem'e secde edin. İblis hariç secde ettiler. O cinlerdendi. Rabbinin
emrinden çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp onu ve onun neslini dostlar mı ediniyorsunuz.
Oysa onlar, sizin düşmanınızdır. Zalimler için ne kötü
bir değiştirmedir" [11].
Medeni surelerden
sadece Bakara suresinde İblis geçer. Ancak burada İblis'in daha ziyade Adem ve
eşini nasıl aldattığı kısa olarak anlatılır ve Adem'in cennetten çıkarılması
vurgulanır [12].
Bu ayetlerden de
anlaşıldığı gibi Kur'an'da İblis daha ziyade Adem'in yaratılıp, Allah'ın
melekler ve İblis'ten onun üstünlüğünü kabul etmelerini istemesi ve bunun
alameti olarak da ona saygı göstermeleri (secde) gerektiği vurgulanmaktadır.
Bununla birlikte biz bu ayetlerden şu sonuçlara varabiliriz.
1.
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi İblis, Adem'in üstünlüğünü kabul etmemiş ve
böylece Allah'a karşı çıkmıştır. İblis, Allah'a ilk karşı çıkan varlıktır.
Kendisinin daha üstün olduğunu belirtmek için:
"Onu topraktan
yarattın, beni ateşten yarattın" ifadesini kullanmış [13] ve
böylece ateşin topraktan daha üstün olduğunu dile getirerek emre uymamıştır.
2. Emre
itaatsizlikten dolayı kovulmuş,
lanetlenmiştir. Bu kovulma ve lanetlenmeden dolayı, İblis kıyamete kadar
insanları Allah'ın dosdoğru yolundan saptırmak için süre istemiş ve ona bu süre
verilmiştir.
3. İblis'in
kıyamete kadar insanları yoldan çıkarmak için yemin etmesi ve bu işe ilk olarak
da Adem ile Havva'nın yasak ağaçtan yemelerini sağlaması ile başlaması dile
getirilir.
4. Tüm
insanların yoldan çıkartılabileceği vurgulanmakla birlikte, sadece samimî
(ihlaslı) kulların bunun dışında kalacağı ifade edilir [14].
5. İblis'in
insanlar üzerinde gerçek manada bir
saltanatının olamayacağı, Allah'ın onlara kafi geleceği belirtilir.
Kur'an'da İblis'le
bağlantılı olarak bir de Şeytan geçer. İlk bakışta İblis'le Seylan'ın farklı
bir seyir çizdiği imajı ile karşılaşılsa bile Kur'an'da bu ikilinin aslında
aynı şey olduğunun altının çizilmesi gerekir. Nitekim Taha 120-123; A'raf 21-23
ve 27 ve Bakara 34-36. Ayetlerde bunların aynı varlıklar olduğu görülür. Ancak
Adem ile olan kıssada daha ziyade İblis geçer.
Kur'an'ın İblis ve
Şeytan diye isimlendirdiği varlığın yaptığı ve yapacağı işlere bakıldığında da
bunların aynı şey olduğu anlaşılır. Burada Şeytan'ın yaptığı işlere kısaca bir
değinmek istiyorum.
1. Şeytan,
Adem ile eşinin cennetten kaymalarına neden olan yasak ağaçtan yemelerini
sağlamış ve böylece insanın ilk defa hata işlemesine neden olmuştur.
2. Şeytan
insanlar arasına düşmanlık ve kin tohumlarını atar. Ancak bunu yaparken vasıta
olarak içki ve kumarı kullanır. [15]
3. İnsanlara
yaptıkları işleri güzel gösterir ve onları dosdoğru yoldan yüz çevirttirir [16].
4. Şeytan
insanların arasına girer [17].
5. İnsanlara
gurur ve kibir aşılar [18].
6. Şeytan
özellikle Kur'ani ifadeyle "kalplerinde hastalık bulunanlara" fitne
atar [19].
Kur'an bu ifadeyi daha ziyade münafıklar hakkında kullanır [20].
7.
Hatalarını süsler ve günah işlemelerini kolaylaştırır [21].
8. Gizli
işler ve entrikalar peşinde koşturur [22].
9. Allah'ı
anmayı unutturmak için insanları kuşatır [23].
10. İnsanı
inkara zorlar. Bunu başardıktan sonra onu terk eder [24].
11. Su',
fahşa ve münkeri emreder [25].
Kur'an'ın Şeytan'ı
insanlara tanıtması değişik şekillerde olmaktadır. Bu tanıtmada bazen Şeytan'ın
özellikleri zikredilir.
Onun bir vasfı
racimdir [26]. Racmin manaları arasında
lanetlenmek, taşlanmak, hakarete uğramak gibi menfi anlamlar vardır.
Onun bir vasfı da merid ve marid'dir. Merid [27] ve
marid [28] aynı
kökten türetilmiş iki isimdir ve büyüklenen, küstahlanan, asi, itaatten çıkan,
şerri açık olan, dik kafalı, inatçı gibi manalar söz konusudur [29]. Bu
açıdan Şeytan'ın özelliği olarak ifade edilen marid ve merid kavramları dikkat
çekicidir. Zaten Kur'an'da Şeytan'ın asi ve dik kafalılık vasfı Hz. İbrahim'in
diliyle şöyle anlatılır:
"Babacığım, Şeytan'a tapma. Çünkü Şeytan
Rahman'a isyan etmiştir" [30].
Onun bir özelliği de
kefur olmasıdır. Yani o Rabbine karşı son derece nankördür. Onun nankör olma
özelliğini anlatan ayette dikkati çeken bir husus da şudur. Gereksiz yere
mallarını saçıp savuranların şeytanların
kardeşleri olarak
nitelendirilmesidir [31].
Şeytan insanlara karşı
hazul'dür. Ayette bu durum şöyle ifade edilir:
"...Şeytan insana karşı hazul'dür" [32].
Hazul, bir kişiye
yapılan yardımı kesmek, onu terk etmek, yardımsız bırakmak demektir. Yani gerek
cin ve gerekse insandan olan şeytan olsun insanın hayrına dost olmaz. Aslında
kendi hesabına bir felakete sürüklemek için dost görünse bile nihayet başı
sıkıntıya düştüğünde onu yardımsız bırakır, çekiliverir. [33]
Kur'an'da Allah
insanları daima Şeytan'a karşı uyarmış ve öğütler vermiştir. Nitekim ayetlerde
Şeytan'ın izlerine tabi olmama [34],
onları dost edinmeme [35]
noktası vurgulanırken, adeta onun insanın apaçık bir düşmanı olduğu [36] ,
onu dost edinenin apaçık ziyanda olacağını [37]
bilme ve bundan kurtuluşun da Allah'a sığınma [38] ile
olacağı belirtilmektedir. Hatta insanlara bunun kötülüğünü hatırlatmak için
Kur'an okurken her defasında "kovulmuş Şeytan'dan Allah'a sığınma"yı
dile getirmeleri istenmiş ve şöyle buyurulmuştur:
"Kur'an okumak istediğin zaman kovulmuş
Şeytan'dan Allah'a sığın" [39].
Şeytan'ın adımlarına,
izlerine tabi olmama fikrinin iki temel özelliği vardır [40].
Birisi Şeytan'ın hiçbir zaman insanı kötülük yapmaya zor1ayamayacağı, ancak onu
aldatmaya ve kötülük yapmaya teşvik edeceğidir. Zira bu dünya insanlara çok
cazip bir biçimde gösterilir ve insan bu dünyaya körü körüne bağlanır. İşte
bundan dolayıdır ki, Allah “O halde sakın
sizi dünya hayatı aldatmasın" [41] buyurmuş
ve sonra da "O çok aldatıcı da sakın
sizi Allah'a karşı aldatmasın" [42]
ifadesiyle de Şeytan'ın aldatmasına dikkat çekmiştir. Aslında bu ayette,
Fahrettin Razi'nin de ifade ettiği gibi insanlar şu kısımlara ayrılmaktadırlar:
1. Kimini
dünya kendine çağırır, o da ona meyleder.
2. Kimine
Şeytan vesvese verip dünyayı onun gözünde süslü gösterir. Onu umutlandırıp, 'bu
dünyayı kazanabilirsin, yahut dünyadan
kam alıp sonra tevbe edersin, böylece hem dünya ve hem de ahireti elde edersin'
dediği kısım ki, Allah bu iki kısımdan olmayı yasaklamıştır.
3. Allah
üçüncü kısımdan olmayı emretmiştir ki, buda tamamen dünyaya yönelmedikleri gibi
dünyayı güzel gösterenlere de kulak asmayan kısımdır [43].
Diğeri de Şeytan'ın
izlerini takip etmek, aynen bir takipçinin izlerini takip etmek gibidir ve bu
takip neticesinde Şeytan onu felakete götürür. Ancak onun felaketinden kişiyi
takva kurtarabilir.
İnsanları vesveseye
sürükler. Nitekim Kur'an'da onun isimlerinden birisinin vesvas olduğu dikkat
çekicidir [44]. Şeytan'dan gelen
vesveseler insanı hep günah işlemeye sevk eder ve o insan üzerinde sadece
vesveseyle müessirdir. Bu vesvese sayesinde insanlara birçok kötülükler
yaptırabilmektedir. Vesveselerini daha ziyade çirkin amelleri güzel göstermek
suretiyle ifa eder [45]. Ama
Allah insanları tezyin ile imtihan ederken, bunu daha ziyade şeytanın
vesveselerine bina etmiştir. Tezyin Kur'an'da Allah'a [46] ve
Şeytan'a [47] isnad edilmekle birlikte bazen de meçhul
bırakılmıştır [48]. Bütün bunlar tezyinin
farklı açılardan görünüşlerini ifade etmektedir [49].
Kur'an'da Şeytan'ın
hilesinden de bahsedilir ve şöyle denilir:
"İnananlar Allah yolunda savaşırlar. İnkar
edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde Şeytan'ın dostları ile savaşın.
Çünkü Şeytan'ın hilesi zayıftır" [50].
Bu ayeti birkaç yönden
tahlil edebiliriz.
1. Ayette geçen keyd kelimesi, aldatmak, hile
yapmak, tuzak kurmak veya tuzağa düşürmek, kandırmak, oyuna getirmek gibi
anlamlar taşımaktadır [51]. Bu
duruma göre Şeytan insanlara karşı daima
bir hile içerisindedir. Ama ayette de ifade edildiği gibi onun keydi son derece
zayıftır.
2. Ayetten
anlaşılmaktadır ki, aslında Şeytan tek başına güçlü değildir. Onu asıl güçlü
kılan insandaki irade zayıflığıdır ve gereken takvanın bulunmayışıdır. Ama şunu
belirtelim ki, Şeytan veya İblis güçlü olmaktan ziyade kurnaz ve aldatıcı bir
yapıdadır. İnsanları arkadan vurduktan yani onların Allah'ın emrine karşı
gelmelerini sağladıktan sonra onları yalnız bırakır işte bundan dolayıdır ki,
Şeytan kıyamet günü yoldan çıkardıkları insanlara şöyle cevap verecektir [52]:
"İş bittikten sonra şeytan onlara: 'Allah
size gerçek vadetti, ben de size vadettim ama ben vadimden döndüm. Benim bir
gücüm yoktu. Sadece sizi davet ettim, siz de benim davetime koştunuz. O halde
beni yermeyin, kendi kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz
beni kurtarabilirsiniz. Ben önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da
tanımamıştım zaten. Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır" [53].
3. Ayette
Şeytan ve Tağut'tan bahsedilir. Aslında Kur'an Tağut kelimesini kötülük için
kullanır. Bu terim Mekke döneminin
sonlarına doğru iki kere kullanılmıştır [54].
Medine döneminde de kullanılmaya devam
etmiştir ve Tağut kelimesinin bu dönemde kullanımı daha da artmıştır.
Tağut kelimesine kahin anlamı verildiği
gibi Şeytan anlamı da verilmiştir [55].
Özellikle yukarıda anlamını kaydettiğimiz Nisa 76. Ayette Tağut'un Şeytan'la
irtibatlandırılması bir noktada kaçınılmazdır.
Kur'an'da bir de
şeytanın riczinden bahsedilir ve şöyle denir:
"O zaman sizi Allah'tan bir güven olmak üzere
hafif bir uyku buruyordu. Sizi temizlemek, şeytanın riczini sizden gidermek,
kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize
gökten bir su indiriyordu" [56]. Bu
ayette geçen ricz kelimesi genelde şeytanın vesvesesi, kiri, lekesi manalarının
yanında azap anlamında da kullanılmaktadır [57].
Kur'an'da insandan
Şeytan'a kulluk etmemesi, ona tapmaması istenir:
"Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi:
'Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır" [58].
Bu ayette Allah,
kullarına Şeytan'ın ta öteden beri en büyük düşmanı olduğunu hatırlatmakta ve
ona kulluk edinilmemesi, tapılmaması gerektiği açık bir biçimde
vurgulanmaktadır.
Şeytan'a tapınmak veya
kulluk edinmek, Allah'ın emir ve yasaklarını terk edip, kişinin kendi heva ve
arzusuna kapılması manası taşır. Şeytan'a ibadet etme, ifadesinin manası,
Şeytan'a itaat etme demektir. Yani insan sadece Şeytan'a secde etmekten men
olunmakla kalmıyor aynı zamanda ona uymaktan ve itaat etmekten de men olunuyor [59].
Fahrettin Razi bu
ayetin tefsirinde şunları zikretmektedir:
"Size bir şahıs
herhangi bir konuda emir verdiğinde, siz onun Allah'ın emirlerine uygun olup
olmadığını kontrol etmelisiniz. Şayet uygun değilse, bilin ki o şahsın yanında
Şeytan vardır. Siz bu duruma rağmen verilen emre itaat ederseniz, o takdirde
Şeytana ibadet etmiş olursunuz. Yine nefsiniz sizi herhangi bir şey için tahrik
ederse o şeyin İslam'a göre caiz olup olmadığına bakmalısınız şayet caiz
değilse nefsin şeytandır veya şeytan nefsinin yanındadır" [60].
Dikkat edilirse ayette
Allah kullarına and verdirdiğini ifade etmektedir. Allah'ın kullarına ant
vermesi demek onların kafalarına akledici kuvveti yerleştirmesi ve doğru yola
iletecek olan selim fıtratı vermesidir. Ayrıca onlara müjdeci ve uyarıcı olarak
peygamberler göndermesidir...[61]
Böylece Allah en azından bu peygamberleri vasıtasıyla insanları şeytana ve onun
desiselerine karşı uyaracak, onların da kendilerini kurtarmalarına vesile
kılacaktır. Çünkü şeytanın insanlar için apaçık bir düşman olduğu ve bundan
kurtuluşun da yine Allah'ın:
"İşte benim doğru yolum bu, ona uyun, başka
yollara uymayın ki, sizi onun yolundan ayırmasın" [62]
gösterdiği yoldur.
Kur'an'da Şeytan'dan
bahsedilirken, onun fahşa, münker, su' gibi kötü davranışları insanlara
aşıladığı vurgulanır. Nitekim ayetlerde şöyle denilir:
"Ey insanlar, yeryüzünde bulunan helal ve
temiz şeylerden yiyin. Şeytan'ın izinden gitmeyin. O size apaçık bir düşmandır.
Size sedece su' ve fahşa emreder. Allah
katında bilmediğiniz şeyler söylemenizi emreder"[63],
"Ey iman edenler Şeytan'ın adımlarını
izlemeyin. Kim Şeytan'ın adımlarını izlerse (bilsin ki) o, fahşa ve münker
emreder. Eğer size Allah'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, hiçbirinizi asla
temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir"
[64].
Burada bir noktayı da
belirtelim ki, Şeytan sadece bunları emretmez. İnsanlara aynı zamanda fakirlik
vadederek onların birbirlerine yardım etmemeleri yolunda büyük bir engel olur.
Nitekim ayette şöyle denilir:
"Şeytan sizi fakirlikle korkutur, size
fahşayı emreder. Allah ise size kendi tarafından bağışlanma ve lütuf vadediyor.
Şüphesiz Allah Vasi'dir ve Alim'dir" [65].
Anlamlarını
kaydettiğimiz bu iki ayet dikkatlice okunduğunda şu sonuçlara varılabilir:
l. İlk
ayette bütün insanların dikkati çekilerek Şeytan'ın inansın inanmasın tüm
insanların düşmanı olduğu vurgulanmaktadır. Bir bakıma insanların Allah'ı bilip
kabul etmemelerini sağlamak için Şeytan'ın iş başında olduğu gayet açık bir
biçimde anlaşılmaktadır.
2. İkinci
ayette de hitap müminleredir. Bunun manası şudur. Bir insan inandım demekle her
şey bitmez. Yani Şeytan onun izini bırakmaz. Onun günah işlemesi, günahlara
karşı bağışıklık kazanması için elinden geleni yapar. Zira Kur'an Şeytan'ın
kıyamete kadar insanları azdırmak, Allah'ın yolundan çıkarmak için yemin
ettiğini bize açık bir biçimde belirtmektedir. Hem de onun tehditkar ifadeler
kullandığı da vurgulanmaktadır [66].
3. Her iki
ayette de Şeytan'ın kötü şeyler
emrettiği belirtilmektedir. Bunlar su', fahşa ve münkerdir. Şimdi bu
kavramların kısaca neler içerdiğine bir bakmak gerekir.
Kur'an'da bilindiği
gibi bir müspet bir de menfi anlam ifade eden kavramlar bulunmaktadır ve bu
kavramlardan her biri bir davranışı yansıtmaktadır. Özellikle Şeytan'la
bağlantılı olarak yukarıdaki ayetlerde su, fahşa ve münker zikredilmektedir.
Aslında bu üç manfi kavram diyebiliriz ki, Kur'ânî bağlamda tüm kötü
davranışları içermektedir. Çünkü bu üç kavram inançsızlıktan tutun da insanı
tiksindirici tüm kötü işleri vurgulamaktadır.
Su' kelimesi genel
anlamda hoş olmayan, kabul edilmez, bilmeyerek yapılan kötülük, küfür gibi
anlamlara gelebilmektedir. Şeytan'la ilgili olarak düşünüldüğünde onun
insanlara bu tür fiillerin her birini rahatlıkla empoze edebileceği akla
gelebilir.
Fahşa kelimesi biraz
daha farklı bir anlam ifade edebilmektedir. Zira fahşada aşırı derecede şehvete
uymak suretiyle zina gibi yasaklara saparak ölçü ve meşruiyet dışına taşmak,
gayri ahlaki, müstehcen, kötü, çirkin, adi, terbiyesiz, genel beğeni dışına
taşıp, edep ve ahlak kurallarının dışında da duyulması ve görülmesi uygun
olmayan şeyler, fuhuş, zina, homoseksüellik ve benzeri hususları içerdiği
söylenebilir [67].
Münker kelimesinde
dikkati çeken önemli noktalardan birisi, bu kelimenin türetildiği aslın, kendi
içinde zıt anlam ihtiva etmesidir. Mesela kötü, nahoş, çirkin gibi anlamların
yanında deha, zeka gibi manalara da gelmekte ve cin fikirli, zekî, dahi bir
adamın özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
N-k-r kelimesi
Kur'an'da daha ziyade şirk, peygamberleri yalanlama gibi anlamlara gelmektedir.
Şeytan'ın
yakınlığından da bahsedilir ve onun yakınlığının çok kötü bir yakınlık olacağı
vurgulanır:
"Bunlar mallarını insanlara gösteriş için
verirler. Ne Allah'a ne de ahiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı Şeytan
olursa, arkadaş bakımından hali çok yamandır” [68].
Şeytanla ilgili olarak
Kur'an'da bazen benzetmeler yapılır. Bunlara kısaca değinmek istiyorum.
Mücadele suresinde iki
yüzlülerden bahsedilir [69] ve
sonra bunların durumları Şeytan'a benzetilerek şöyle denir: "Durumları Şeytan'ın durumuna benzer. Hani
Şeytan insana 'inkar et' der, insan küfür ve inkara sapınca da şöyle konuşur: 'Vallahi ben senden uzağım, ben Alemlerin Rabbı olan
Allah'tan korkarım" [70].
Bu benzetmelerden biri
de faizle ilgilidir:
"Faiz yiyenler, ancak Şeytan'ın dokunup
çarptığı kimsenin kalktığı gibi
kalkarlar..." [71].
Kumar, içki, dikili
taşlar, şans okları da Şeytan'ın birer pisliği olarak ifade edilir:
"Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar,
şans okları Şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa
eresiniz". Bundan sonraki ayette de:
"Şeytan, şarap ve kumar yolu ile aranıza
düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık vaz geçtiniz değil mi?" [72].
Yukarıdaki ayetten
anlaşıldığı kadarıyla 'kişinin sadece kendisini Şeytan'ın hakimiyetinden
koruması değil, çevresini ve içinde yaşadığı toplumu da onun tuzaklarından uzak
tutmaya çalışması gerekir. Çünkü Şeytan denilen bu varlık insanları teker teker
avlamak suretiyle koca bir toplumu hakimiyeti altına alabilir [73].
Bir benzetme de malını
saçıp savuranlar hakkında yapılır ve şöyle denir:
"Akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını
ver. Saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır.
Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür" [74].
Şeytana karşı korunma
yolları da Kur'an'da belirtilir ve şöyle buyrulur:
"Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın.
Doğrusu O, işitir ve bilir. Allah'a karşı vazifelerini tam anlamıyla yerine
getirenler, kendilerine Şeytan'dan bir vesvese dokunduğunda Allah'ı anarlar ve
hemen gerçeği görürler"[75].
Kişinin Şeytan'ın
aldatmasına zemin hazırladığını belirtmemiz gerekir. Ne zaman insan kendi
nefsini rahatlatır ve işi gevşetirse Şeytan'ın aldatmalarına derhal yem
olabilir. Ama şunu belirtelim ki, peygamberler de dahil hiç bir insan Şeytan'ın
şerrinden ve aldatmasından emin olamaz. Onun için daima Şeytan'a karşı uyanık
ve Allah'a karşı da samimi olmak
gerekmektedir [76]. Zira Allah:
"Benim samimi kullarım hariç... Benim samimi
kullarıma senin gücün yetmez. Ancak sana uyan azgınlara gücün yeter" [77]
buyurarak insanları uyarmıştır. [78]
[1] Bu konuda geniş bilgi için bz.. Lütfullah Cebeci.
Kur'an'da Şer Problemi. s-67 ve devamı
[2] Sadık Kılıç. Kur'an'da Günah Kavramı, s. 277
[3] Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s. 281
[4] Sad: 38/71-85
[5] A'raf: 7/11-18
[6] Şuara: 26/70-95
[7] Taha: 20/120
[8] İsra: 17/62-64
[9] Hicr: 15/26-44
[10] Sebe: 34/20-21
[11] Kehf: 18/50
[12] Bkz., Bakara. 2/30-39
[13] Bkz.,A'raf, 7/13; Sad, 34/77
[14] Hicr: 15/40
Sad. 38/82-83
[15] Maide: 5/91
[16] Neml: 27/24
Ankebut, 29/38
[17] İsra: 17/53
[18] Nisa: 4/120; İsra, 17/64
[19] Hac: 22/53
[20] Bakara: 2/10
[21] Muhammed: 47/25
[22] Mücadele: 58/10
[23] Mücadele: 58/19
[24] Haşr: 59/16
[25] Bakara: 2/268
[26] Recim vasfını içeren ayetler: Al-i İmran 336; Hicr 15/17; Nahl 16/98 ve Tekvir 81/25
[27] Hac: 22/3; Nisa 4/117
[28] Saffat: 37/7.
[29] Bkz., Ebubekir er-Razi, Tefsiru Garibi'l-Kur'an,
(tahk, Hüseyin Elmalı), 181
[30] Meryem: 19/44
[31] İsra:17/27
[32] Furkan: 25/29
[33] Bkz., Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, V, 3583
[34] Bakara: 2/168, 208; En'am. 6/142; Nur 24/21
[35] Nisa: 4/119
[36] A'raf: 7/22; İsra, 17/53; Zuhruf, 43/62
[37] Nisa: 4/119
[38] Ali İmran, 3/36; Müminun, 23/97; Fussilet 41/36
[39] Nahl: 16/98
[40] Bu düşünceler için özet olarak bkz., Fazlur Rahman,
Ana Konularıyla Kur'an, s. 259-260
[41] Lokman: 31/33
[42] Lokman: 31/33
[43] Bkz., Razi, Tefsir, XXV, 164
[44] Nas: 114/4
[45] Bkz., Lütfullah Cebeci, Kur'an'da Şer Problemi,
s.152-153
[46] En'am: 6/108
[47] Hicr: 15/39.
[48] Al-i İmran: 3/14
[49] Bkz., Lütfullah Cebeci, Kur'an'da Şer Problemi, s. 154
[50] Nisa: 4/76
[51] Bu anlamların bir kısmı için bkz., Ragıp el-İsfehani.
el-Müfredat, s. 443; Bkz., Ebubekir er-Razi, Tefsiru Garibi'l-Kur'an. (tahk.
Hüseyin Elmalı), s. 179
[52] Bu bilgiler
özet olarak alınmıştır. Bkz., Fazlur Rahman. Ana Konularıyla Kur'an, s. 254,
255 ve 256
[53] İbrahim:14/22
[54] Nahl: 16/36; Zümer, 39/17
[55] Bkz., Taberî, Tefsir, V
[56] Enfal: 8/11
[57] Ricz Kur'an'da bazen evsan (put) anlamında da
kullanılır ve evsanlar ricz diye
isimlenir. Yani riczin sebebi evsandırki, bu da azaptır. Bkz.. Ebubekir
diye isimlenir. Yani riczin sebeb evd,
er-Razi, Tefsiru Gartbi'l-Kur'an, (tahk, Hüseyin Elmalı), s. 253
[58] Yasin: 36/60
[59] Mevdudi, Tefhim, IV, 530
[60] Razi, Tefsir, XXVI, 96 ve devamı
[61] Bu düşünceler
için bkz., Mevdudi. Tefhim, IV, 530: Hicazı, et-Tefsiru'l-Vadıh,
XXIII,11
[62] Yasin: 36/61
[63] Bakara: 2/168-169
[64] Nur: 24/20.
[65] Bakara: 2/268.
[66] A'raf: 7/16-17; Sad, 38/82
[67] Bu manalar için bkz., S. Ateş, Tefsir, V. 135:
Mevdudi. Tefhim. III, 49; İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 307
[68] Nisa: 4/38
[69] Haşr: 59/11-16
[70] Haşr: 59/16
[71] Bakara: 2/275
[72] Maide: 5/90-91
[73] Bkz. Ali Osman Ateş, Kur'an ve Hadislere Göre Şeytan,
s. 112
[74] İsra: 17/26-27
[75] A'raf: 7/200-201
[76] Özet olarak
alınan bu bilgiler için bkz., Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur'an. s. 253-254
[77] Hicr: 15/40,42.
[78] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 189-208.