8- İBLİS-ŞEYTAN.. 2


8- İBLİS-ŞEYTAN

 

Kur'an şerri bir vaka olarak kabul eder. Ancak kelami bir problem olarak şerri de yaratan Allah'tır. Şerr Kur'an'da çeşitli şekilleri ile vurgulanırken [1] genellikle şerrin ve kötülüğün kaynağı olarak İblis ve Şeytan gösterilir. Kur'an’ı dikkatlice okunduğunda görülür ki, şerrin günahla çok yakın irtibatı vardır. Zira şerr olarak ifade edilen fiiller işlendiği zaman günaha dönüşür ve adeta günah şerri işlemektir denebilir. Zira şerrde de günahta da şeytan baş rolü oynamaktadır. 'Bizi cehenneme sürükleyen şeytan, insan ile yaratan arasındaki ilişkilerde menfi bir yeri haizdir [2].'Yalnız şunu söyleyelim ki, şeytan, insan üzerindeki emellerini gerçekleştirirken, kendisine hazır yardımcılar da bulur. Bunlar nefisteki arzu ve ihtiraslar olup, insan kalbine ve ruhuna karşı iç ajanlardır [3]. İyiliğin zıttı olarak insan tarafından irtikab edilen kötülük (şerr), kişi olarak ve toplum içinde insan davranışından bahsedilirken anlatılır.

Kur'an'ı Kerim'in önemle üzerinde durduğu kavramlardan birisi İblis-Şeytan'dır. Bu iki kavram Kur'an'da ayrı ayrı yer almaktadır. Ancak her iki kavramın da Kur'an'da aynı manada kullanıldığını görmekteyiz. Kur'an'da kötülüğün temel taşını oluşturan İblis-Şeytan Adem'in yaratılışı ile ortaya çıkar. Aslında Kur'an ayetlerinden anlaşıldığı kadarı ile İblis Adem'den önce vardır. Ama tabir caizse Allah'ın emrine karşı koyup, Adem'e saygı göstermemesi nedeniyle dergahtan kovulması olayından sonra ortaya çıkmaktadır.

Kur'an’da İblis kelimesi 11 ayette yer alır. Bu ayetlerden ikisinde farklı şekilde dile getirilen İblis, dokuz ayette aynı temayla vurgulanır.

İblis Kur'an'da hem Mekki ve hem de Medeni ayetlerde yer almakla beraber daha ziyade Mekki ayetlerde geçer. Medeni ayetlerden sadece Bakara suresinde geçer. Fakat birazdan da kaydedeceğimiz gibi bu surede geçen tema Mekki surelerdekinin aynıdır ve İblis kötülüğün temsilcisidir. Bu kötülüğünü Adem'den başlatmak suretiyle kıyamete kadar devam ettireceğini yine ayetlerden öğrenmekteyiz.

Burada öncelikle Adem ile İblis kıssasının Kur'an'da nasıl yer aldığını tespit etmek istiyorum. Nüzul tarihi itibariyle Kur'an ayetleri içerisinde ilk defa Adem ile İblis kıssası Sad suresinde yer almakta ve olay şöyle dile getirilmektedir:

"Rabbin meleklere demişti ki, ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onun şeklini düzeltip ona Ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın. Meleklerin hepsi ona secde ettiler, yalnız İblis secde etmedi. Büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. (Rabbin) dedi ki:

Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun? Dedi, Ben ondan iyiyim. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. Buyurdu ki, haydi çık oradan, sen kovuldun. Ta ceza gününe kadar lanetim üzerindedir”. Öleyse yeniden dirilecekleri güne kadar canımı almayı ertele Rabbim, dedi. Buyurdu: “Haydi sen ertelenenlerdensin, o belli vaktin gününe kadar'. (İblis) dedi:

'Senin izzet ve şerefine andolsun ki, onların tümünü azdıracağım, yalnız onlardan samimi kulların hariç”. Buyurdu ki: “Gerçek ve ben gerçeği söylerim, Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden cehennemi dolduracağım" [4].

Nüzul tarihi itibariyle birbirine oldukça yakın olan A'raf suresinde de olay şöyle anlatılır:

"Sizi yarattık sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere: “Adem'e secde edin' dedik. Hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi. O secde edenlerden olmadı. (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?'. (İblis): 'ben ondan hayırlıyım' dedi. 'Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın'. (Allah) buyurdu: 'Öyle ise oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın' (İblis) dedi: 'Bana tekrar dirilecekleri güne kadar süre ver'. (Allah) buyurdu: 'Haydi sen süre verilmişlerdensin'. (İblis): 'Beni azdırmana karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üzerine oturacağım, sonra onların önlerinden arkalarından sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın' dedi. (Allah) buyurdu: 'Haydi, sen yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Ant olsun ki, onlardan sana kim uyarsa sizin tümünüzden cehennemi dolduracağım" [5].

Kur'an'da İblis daha ziyade Mekki surelerde yer almaktadır. İblis, Mekki surelerden Sad ve A'raf ın dışında nüzul tarihine göre Taha, Şuara, İsra, Hicr, Sebe ve Kehf surelerinde geçer.

Bunlardan Şuara suresinde geçen İblis'in Adem kıssası ile ilişkisi yoktur. Burada Hz. İbrahim'in kıssası özetlenmekte ve onun Allah'ı tasvir edişi yer almaktadır. Daha sonra cennetin müttakilere yaklaştırıldığı ve cehennemin de azgınlar için ortaya çıkartıldığı vurgulandıktan sonra puta tapanlarla ilgili İblit de dile getirilmekte ve böylece onun bir noktada puta tapanlarla ilişkisinin olduğu  belirtilmektedir:

"Onlara denildi: 'Hani taptıklarınız nerede”?,

Allah'tan başka size yardım ediyorlar mı? Yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?'Onlar ve azgınlar tepe takla oraya atıldılar. îblis'in bütün askerleri de"[6].

Taha suresinde ise Adem ve İblis kıssası zikredilmekte ve farklı olarak "Nihayet şeytan ona fısıldayıp: 'Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?' dedi" [7] ifadesi yer almaktadır. Burada İblis-Şeytan'dan bahsedilmektedir.

İsra suresinde ise çok kısa olarak Adem ile İblis kıssası anlatılmakta ve farklı olarak İblis'in şu sözü dile getirilmektedir:

"Şu benden üstün yaptığını gördün mü? Andolsun eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun zürriyetini, pek azı hariç, kökünden koparıp sürükleyeceğim' dedi. (Allah):

Git, onlardan kim sana uyarsa cezanız cehennemdir, (ne) mükemmel bir ceza. Onlardan gücünün yettiğini terinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas, mailarda ve evlatlarda onlara ortak onlara vaadlerde bulun, gerçi şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. Benim kullarıma senin gücün yetmez. Vekil olarak Allah yeter" [8].

Hicr suresinde ise, Adem ile İblis kıssasına öncelikle insanın pişmiş ve cıvık balçıktan yaratıldığı, cinlerin de vücudun gözelerine varıncaya kadar nüfuz eden sıcak ateşten yaratıldığı ifade edilerek, insanın canlı bir varlık haline getirildikten   sonra meleklerin tamamının secde emrine uyduğu, ancak İblis'in uymadığı vurgulanır ki, [9] bu olay Sad ve A'raf surelerindeki anlatılanlarla paralellik arz eder.

Sebe suresine gelince, burada anlatılan İblis, Kur'an'da değişik surelerde ifade edildiği gibi, Adem'e secde etmeyendir. Bilindiği gibi bu surede Sebe kıssası anlatılmaktadır. Bu olayın sonunda da:

"Andolsun İblis, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı, inanan bir bölükten başka hepsi ona uydular. Oysaki onun onlar üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Sadece Biz, ahirete inananı onun hakkında şüphe şüpheye düşenden ayırmak için böyle yapıyorduk. Rabbin her şeyin üzerinde Hafız'dir" [10].

Kehf suresinde ise olay kısaca şöyle ifade edilir:

"Meleklere dedik ki, Adem'e secde edin. İblis hariç secde ettiler. O cinlerdendi. Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp onu ve onun neslini dostlar mı ediniyorsunuz. Oysa onlar, sizin düşmanınızdır. Zalimler için ne   kötü   bir değiştirmedir" [11].

Medeni surelerden sadece Bakara suresinde İblis geçer. Ancak burada İblis'in daha ziyade Adem ve eşini nasıl aldattığı kısa olarak anlatılır ve Adem'in cennetten çıkarılması vurgulanır [12].

Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kur'an'da İblis daha ziyade Adem'in yaratılıp, Allah'ın melekler ve İblis'ten onun üstünlüğünü kabul etmelerini istemesi ve bunun alameti olarak da ona saygı göstermeleri (secde) gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte biz bu ayetlerden şu sonuçlara varabiliriz.

1. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi İblis, Adem'in üstünlüğünü kabul etmemiş ve böylece Allah'a karşı çıkmıştır. İblis, Allah'a ilk karşı çıkan varlıktır. Kendisinin daha üstün olduğunu belirtmek için:

"Onu topraktan yarattın, beni ateşten yarattın" ifadesini kullanmış [13] ve böylece ateşin topraktan daha üstün olduğunu dile getirerek emre uymamıştır.

2. Emre itaatsizlikten dolayı  kovulmuş, lanetlenmiştir. Bu kovulma ve lanetlenmeden dolayı, İblis kıyamete kadar insanları Allah'ın dosdoğru yolundan saptırmak için süre istemiş ve ona bu süre verilmiştir.

3. İblis'in kıyamete kadar insanları yoldan çıkarmak için yemin etmesi ve bu işe ilk olarak da Adem ile Havva'nın yasak ağaçtan yemelerini sağlaması ile başlaması dile getirilir.

4. Tüm insanların yoldan çıkartılabileceği vurgulanmakla birlikte, sadece samimî (ihlaslı) kulların bunun dışında kalacağı ifade edilir [14].

5. İblis'in insanlar üzerinde gerçek manada  bir saltanatının olamayacağı, Allah'ın onlara kafi geleceği belirtilir.

Kur'an'da İblis'le bağlantılı olarak bir de Şeytan geçer. İlk bakışta İblis'le Seylan'ın farklı bir seyir çizdiği imajı ile karşılaşılsa bile Kur'an'da bu ikilinin aslında aynı şey olduğunun altının çizilmesi gerekir. Nitekim Taha 120-123; A'raf 21-23 ve 27 ve Bakara 34-36. Ayetlerde bunların aynı varlıklar olduğu görülür. Ancak Adem ile olan kıssada daha ziyade İblis geçer.

Kur'an'ın İblis ve Şeytan diye isimlendirdiği varlığın yaptığı ve yapacağı işlere bakıldığında da bunların aynı şey olduğu anlaşılır. Burada Şeytan'ın yaptığı işlere kısaca bir değinmek istiyorum.

1. Şeytan, Adem ile eşinin cennetten kaymalarına neden olan yasak ağaçtan yemelerini sağlamış ve böylece insanın ilk defa hata işlemesine neden olmuştur.

2. Şeytan insanlar arasına düşmanlık ve kin tohumlarını atar. Ancak bunu yaparken vasıta olarak içki ve kumarı kullanır. [15]

3. İnsanlara yaptıkları işleri güzel gösterir ve onları dosdoğru yoldan yüz çevirttirir [16].

4. Şeytan insanların arasına girer [17].

5. İnsanlara gurur ve kibir aşılar [18].

6. Şeytan özellikle Kur'ani ifadeyle "kalplerinde hastalık bulunanlara" fitne atar [19]. Kur'an bu ifadeyi daha ziyade münafıklar hakkında kullanır [20].

7. Hatalarını süsler ve günah işlemelerini kolaylaştırır [21].

8. Gizli işler ve entrikalar peşinde koşturur [22].

9. Allah'ı anmayı unutturmak için insanları kuşatır [23].

10. İnsanı inkara zorlar. Bunu başardıktan sonra onu terk eder [24].

11. Su', fahşa ve münkeri emreder [25].

Kur'an'ın Şeytan'ı insanlara tanıtması değişik şekillerde olmaktadır. Bu tanıtmada bazen Şeytan'ın özellikleri zikredilir.

Onun bir vasfı racimdir [26]. Racmin manaları arasında lanetlenmek, taşlanmak, hakarete uğramak gibi menfi anlamlar vardır.

Onun bir vasfı da  merid ve marid'dir. Merid [27] ve marid [28] aynı kökten türetilmiş iki isimdir ve büyüklenen, küstahlanan, asi, itaatten çıkan, şerri açık olan, dik kafalı, inatçı gibi manalar söz konusudur [29]. Bu açıdan Şeytan'ın özelliği olarak ifade edilen marid ve merid kavramları dikkat çekicidir. Zaten Kur'an'da Şeytan'ın asi ve dik kafalılık vasfı Hz. İbrahim'in diliyle şöyle anlatılır:

"Babacığım, Şeytan'a tapma. Çünkü Şeytan Rahman'a isyan etmiştir" [30].

Onun bir özelliği de kefur olmasıdır. Yani o Rabbine karşı son derece nankördür. Onun nankör olma özelliğini anlatan ayette dikkati çeken bir husus da şudur. Gereksiz yere mallarını saçıp savuranların şeytanların         kardeşleri  olarak nitelendirilmesidir [31].

Şeytan insanlara karşı hazul'dür. Ayette bu durum şöyle ifade edilir:

"...Şeytan insana karşı hazul'dür" [32].

Hazul, bir kişiye yapılan yardımı kesmek, onu terk etmek, yardımsız bırakmak demektir. Yani gerek cin ve gerekse insandan olan şeytan olsun insanın hayrına dost olmaz. Aslında kendi hesabına bir felakete sürüklemek için dost görünse bile nihayet başı sıkıntıya düştüğünde onu yardımsız bırakır, çekiliverir. [33]

Kur'an'da Allah insanları daima Şeytan'a karşı uyarmış ve öğütler vermiştir. Nitekim ayetlerde Şeytan'ın izlerine tabi olmama [34], onları dost edinmeme [35] noktası vurgulanırken, adeta onun insanın apaçık bir düşmanı olduğu [36] , onu dost edinenin apaçık ziyanda olacağını [37] bilme ve bundan kurtuluşun da Allah'a sığınma [38] ile olacağı belirtilmektedir. Hatta insanlara bunun kötülüğünü hatırlatmak için Kur'an okurken her defasında "kovulmuş Şeytan'dan Allah'a sığınma"yı dile getirmeleri istenmiş ve şöyle buyurulmuştur:

"Kur'an okumak istediğin zaman kovulmuş Şeytan'dan Allah'a sığın" [39].

Şeytan'ın adımlarına, izlerine tabi olmama fikrinin iki temel özelliği vardır [40]. Birisi Şeytan'ın hiçbir zaman insanı kötülük yapmaya zor1ayamayacağı, ancak onu aldatmaya ve kötülük yapmaya teşvik edeceğidir. Zira bu dünya insanlara çok cazip bir biçimde gösterilir ve insan bu dünyaya körü körüne bağlanır. İşte bundan dolayıdır ki, Allah “O halde sakın sizi dünya hayatı aldatmasın" [41] buyurmuş ve sonra da "O çok aldatıcı da sakın sizi Allah'a karşı aldatmasın" [42] ifadesiyle de Şeytan'ın aldatmasına dikkat çekmiştir. Aslında bu ayette, Fahrettin Razi'nin de ifade ettiği gibi insanlar şu kısımlara ayrılmaktadırlar:

1. Kimini dünya kendine çağırır, o da ona meyleder.

2. Kimine Şeytan vesvese verip dünyayı onun gözünde süslü gösterir. Onu umutlandırıp, 'bu dünyayı kazanabilirsin, yahut  dünyadan kam alıp sonra tevbe edersin, böylece hem dünya ve hem de ahireti elde edersin' dediği kısım ki, Allah bu iki kısımdan olmayı yasaklamıştır.

3. Allah üçüncü kısımdan olmayı emretmiştir ki, buda tamamen dünyaya yönelmedikleri gibi dünyayı güzel gösterenlere de kulak asmayan kısımdır [43].

Diğeri de Şeytan'ın izlerini takip etmek, aynen bir takipçinin izlerini takip etmek gibidir ve bu takip neticesinde Şeytan onu felakete götürür. Ancak onun felaketinden kişiyi takva kurtarabilir.

İnsanları vesveseye sürükler. Nitekim Kur'an'da onun isimlerinden birisinin vesvas olduğu dikkat çekicidir [44]. Şeytan'dan gelen vesveseler insanı hep günah işlemeye sevk eder ve o insan üzerinde sadece vesveseyle müessirdir. Bu vesvese sayesinde insanlara birçok kötülükler yaptırabilmektedir. Vesveselerini daha ziyade çirkin amelleri güzel göstermek suretiyle ifa eder [45]. Ama Allah insanları tezyin ile imtihan ederken, bunu daha ziyade şeytanın vesveselerine bina etmiştir. Tezyin Kur'an'da Allah'a [46] ve Şeytan'a [47]  isnad edilmekle birlikte bazen de meçhul bırakılmıştır [48]. Bütün bunlar tezyinin farklı açılardan görünüşlerini ifade etmektedir [49].

Kur'an'da Şeytan'ın hilesinden de bahsedilir ve şöyle denilir:

"İnananlar Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde Şeytan'ın dostları ile savaşın. Çünkü Şeytan'ın hilesi zayıftır" [50].

Bu ayeti birkaç yönden tahlil edebiliriz.

1.  Ayette geçen keyd kelimesi, aldatmak, hile yapmak, tuzak kurmak veya tuzağa düşürmek, kandırmak, oyuna getirmek gibi anlamlar taşımaktadır [51]. Bu duruma göre Şeytan insanlara  karşı daima bir hile içerisindedir. Ama ayette de ifade edildiği gibi onun keydi son derece zayıftır.

2. Ayetten anlaşılmaktadır ki, aslında Şeytan tek başına güçlü değildir. Onu asıl güçlü kılan insandaki irade zayıflığıdır ve gereken takvanın bulunmayışıdır. Ama şunu belirtelim ki, Şeytan veya İblis güçlü olmaktan ziyade kurnaz ve aldatıcı bir yapıdadır. İnsanları arkadan vurduktan yani onların Allah'ın emrine karşı gelmelerini sağladıktan sonra onları yalnız bırakır işte bundan dolayıdır ki, Şeytan kıyamet günü yoldan çıkardıkları insanlara şöyle cevap verecektir [52]:

"İş bittikten sonra şeytan onlara: 'Allah size gerçek vadetti, ben de size vadettim ama ben vadimden döndüm. Benim bir gücüm yoktu. Sadece sizi davet ettim, siz de benim davetime koştunuz. O halde beni yermeyin, kendi kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da tanımamıştım zaten. Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır" [53].

3. Ayette Şeytan ve Tağut'tan bahsedilir. Aslında Kur'an Tağut kelimesini kötülük için kullanır. Bu terim   Mekke döneminin sonlarına doğru iki kere kullanılmıştır [54]. Medine döneminde de kullanılmaya devam    etmiştir ve Tağut kelimesinin bu dönemde kullanımı daha da artmıştır. Tağut kelimesine kahin anlamı verildiği   gibi Şeytan anlamı da verilmiştir [55]. Özellikle yukarıda anlamını kaydettiğimiz Nisa 76. Ayette Tağut'un Şeytan'la irtibatlandırılması bir noktada kaçınılmazdır.

Kur'an'da bir de şeytanın riczinden bahsedilir ve şöyle denir:

"O zaman sizi Allah'tan bir güven olmak üzere hafif bir uyku buruyordu. Sizi temizlemek, şeytanın riczini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu" [56]. Bu ayette geçen ricz kelimesi genelde şeytanın vesvesesi, kiri, lekesi manalarının yanında azap anlamında da kullanılmaktadır [57].

Kur'an'da insandan Şeytan'a kulluk etmemesi, ona tapmaması istenir:

"Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi: 'Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır" [58].

Bu ayette Allah, kullarına Şeytan'ın ta öteden beri en büyük düşmanı olduğunu hatırlatmakta ve ona kulluk edinilmemesi, tapılmaması gerektiği açık bir biçimde vurgulanmaktadır.

Şeytan'a tapınmak veya kulluk edinmek, Allah'ın emir ve yasaklarını terk edip, kişinin kendi heva ve arzusuna kapılması manası taşır. Şeytan'a ibadet etme, ifadesinin manası, Şeytan'a itaat etme demektir. Yani insan sadece Şeytan'a secde etmekten men olunmakla kalmıyor aynı zamanda ona uymaktan ve itaat etmekten de men olunuyor [59].

Fahrettin Razi bu ayetin tefsirinde şunları zikretmektedir:

"Size bir şahıs herhangi bir konuda emir verdiğinde, siz onun Allah'ın emirlerine uygun olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Şayet uygun değilse, bilin ki o şahsın yanında Şeytan vardır. Siz bu duruma rağmen verilen emre itaat ederseniz, o takdirde Şeytana ibadet etmiş olursunuz. Yine nefsiniz sizi herhangi bir şey için tahrik ederse o şeyin İslam'a göre caiz olup olmadığına bakmalısınız şayet caiz değilse nefsin şeytandır veya şeytan nefsinin yanındadır" [60].

Dikkat edilirse ayette Allah kullarına and verdirdiğini ifade etmektedir. Allah'ın kullarına ant vermesi demek onların kafalarına akledici kuvveti yerleştirmesi ve doğru yola iletecek olan selim fıtratı vermesidir. Ayrıca onlara müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler göndermesidir...[61] Böylece Allah en azından bu peygamberleri vasıtasıyla insanları şeytana ve onun desiselerine karşı uyaracak, onların da kendilerini kurtarmalarına vesile kılacaktır. Çünkü şeytanın insanlar için apaçık bir düşman olduğu ve bundan kurtuluşun da yine Allah'ın:

"İşte benim doğru yolum bu, ona uyun, başka yollara uymayın ki, sizi onun yolundan ayırmasın" [62] gösterdiği yoldur.

Kur'an'da Şeytan'dan bahsedilirken, onun fahşa, münker, su' gibi kötü davranışları insanlara aşıladığı vurgulanır. Nitekim ayetlerde şöyle denilir:

"Ey insanlar, yeryüzünde bulunan helal ve temiz şeylerden yiyin. Şeytan'ın izinden gitmeyin. O size apaçık bir düşmandır. Size sedece su' ve fahşa emreder. Allah  katında bilmediğiniz şeyler söylemenizi emreder"[63],

"Ey iman edenler Şeytan'ın adımlarını izlemeyin. Kim Şeytan'ın adımlarını izlerse (bilsin ki) o, fahşa ve münker emreder. Eğer size Allah'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, hiçbirinizi asla temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir" [64].

Burada bir noktayı da belirtelim ki, Şeytan sadece bunları emretmez. İnsanlara aynı zamanda fakirlik vadederek onların birbirlerine yardım etmemeleri yolunda büyük bir engel olur. Nitekim ayette şöyle denilir:

"Şeytan sizi fakirlikle korkutur, size fahşayı emreder. Allah ise size kendi tarafından bağışlanma ve lütuf vadediyor. Şüphesiz Allah Vasi'dir ve Alim'dir" [65].

Anlamlarını kaydettiğimiz bu iki ayet dikkatlice okunduğunda şu sonuçlara varılabilir:

l. İlk ayette bütün insanların dikkati çekilerek Şeytan'ın inansın inanmasın tüm insanların düşmanı olduğu vurgulanmaktadır. Bir bakıma insanların Allah'ı bilip kabul etmemelerini sağlamak için Şeytan'ın iş başında olduğu gayet açık bir biçimde anlaşılmaktadır.

2. İkinci ayette de hitap müminleredir. Bunun manası şudur. Bir insan inandım demekle her şey bitmez. Yani Şeytan onun izini bırakmaz. Onun günah işlemesi, günahlara karşı bağışıklık kazanması için elinden geleni yapar. Zira Kur'an Şeytan'ın kıyamete kadar insanları azdırmak, Allah'ın yolundan çıkarmak için yemin ettiğini bize açık bir biçimde belirtmektedir. Hem de onun tehditkar ifadeler kullandığı da vurgulanmaktadır [66].

3. Her iki ayette de Şeytan'ın  kötü şeyler emrettiği belirtilmektedir. Bunlar su', fahşa ve münkerdir. Şimdi bu kavramların kısaca neler içerdiğine bir bakmak gerekir.

Kur'an'da bilindiği gibi bir müspet bir de menfi anlam ifade eden kavramlar bulunmaktadır ve bu kavramlardan her biri bir davranışı yansıtmaktadır. Özellikle Şeytan'la bağlantılı olarak yukarıdaki ayetlerde su, fahşa ve münker zikredilmektedir. Aslında bu üç manfi kavram diyebiliriz ki, Kur'ânî bağlamda tüm kötü davranışları içermektedir. Çünkü bu üç kavram inançsızlıktan tutun da insanı tiksindirici tüm kötü işleri vurgulamaktadır.

Su' kelimesi genel anlamda hoş olmayan, kabul edilmez, bilmeyerek yapılan kötülük, küfür gibi anlamlara gelebilmektedir. Şeytan'la ilgili olarak düşünüldüğünde onun insanlara bu tür fiillerin her birini rahatlıkla empoze edebileceği akla gelebilir.

Fahşa kelimesi biraz daha farklı bir anlam ifade edebilmektedir. Zira fahşada aşırı derecede şehvete uymak suretiyle zina gibi yasaklara saparak ölçü ve meşruiyet dışına taşmak, gayri ahlaki, müstehcen, kötü, çirkin, adi, terbiyesiz, genel beğeni dışına taşıp, edep ve ahlak kurallarının dışında da duyulması ve görülmesi uygun olmayan şeyler, fuhuş, zina, homoseksüellik ve benzeri hususları içerdiği söylenebilir [67].

Münker kelimesinde dikkati çeken önemli noktalardan birisi, bu kelimenin türetildiği aslın, kendi içinde zıt anlam ihtiva etmesidir. Mesela kötü, nahoş, çirkin gibi anlamların yanında deha, zeka gibi manalara da gelmekte ve cin fikirli, zekî, dahi bir adamın özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

N-k-r kelimesi Kur'an'da daha ziyade şirk, peygamberleri yalanlama gibi anlamlara gelmektedir.

Şeytan'ın yakınlığından da bahsedilir ve onun yakınlığının çok kötü bir yakınlık olacağı vurgulanır:

"Bunlar mallarını insanlara gösteriş için verirler. Ne Allah'a ne de ahiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı Şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok yamandır[68].

Şeytanla ilgili olarak Kur'an'da bazen benzetmeler yapılır. Bunlara kısaca değinmek istiyorum.

Mücadele suresinde iki yüzlülerden bahsedilir [69] ve sonra bunların durumları Şeytan'a benzetilerek şöyle denir: "Durumları Şeytan'ın durumuna benzer. Hani Şeytan insana 'inkar et' der, insan küfür ve inkara sapınca da    şöyle konuşur: 'Vallahi  ben senden uzağım, ben Alemlerin Rabbı olan Allah'tan korkarım" [70].

Bu benzetmelerden biri de faizle ilgilidir:

"Faiz yiyenler, ancak Şeytan'ın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı   gibi kalkarlar..." [71].

Kumar, içki, dikili taşlar, şans okları da Şeytan'ın birer pisliği olarak ifade edilir:

"Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları Şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz". Bundan sonraki ayette de:

"Şeytan, şarap ve kumar yolu ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz geçtiniz değil mi?" [72].

Yukarıdaki ayetten anlaşıldığı kadarıyla 'kişinin sadece kendisini Şeytan'ın hakimiyetinden koruması değil, çevresini ve içinde yaşadığı toplumu da onun tuzaklarından uzak tutmaya çalışması gerekir. Çünkü Şeytan denilen bu varlık insanları teker teker avlamak suretiyle koca bir toplumu hakimiyeti altına alabilir [73].

Bir benzetme de malını saçıp savuranlar hakkında yapılır ve şöyle denir:

"Akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür" [74].

Şeytana karşı korunma yolları da Kur'an'da belirtilir ve şöyle buyrulur:

"Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın. Doğrusu O, işitir ve bilir. Allah'a karşı vazifelerini tam anlamıyla yerine getirenler, kendilerine Şeytan'dan bir vesvese dokunduğunda Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler"[75].

Kişinin Şeytan'ın aldatmasına zemin hazırladığını belirtmemiz gerekir. Ne zaman insan kendi nefsini rahatlatır ve işi gevşetirse Şeytan'ın aldatmalarına derhal yem olabilir. Ama şunu belirtelim ki, peygamberler de dahil hiç bir insan Şeytan'ın şerrinden ve aldatmasından emin olamaz. Onun için daima Şeytan'a karşı uyanık ve Allah'a   karşı da samimi olmak gerekmektedir [76]. Zira Allah:

"Benim samimi kullarım hariç... Benim samimi kullarıma senin gücün yetmez. Ancak sana uyan azgınlara gücün yeter" [77] buyurarak insanları uyarmıştır. [78]

 



[1] Bu konuda geniş bilgi için bz.. Lütfullah Cebeci. Kur'an'da Şer Problemi. s-67 ve devamı

[2] Sadık Kılıç. Kur'an'da Günah Kavramı, s. 277

[3] Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s. 281

[4] Sad: 38/71-85

[5] A'raf: 7/11-18

[6] Şuara: 26/70-95

[7] Taha: 20/120

[8] İsra: 17/62-64

[9] Hicr: 15/26-44

[10] Sebe: 34/20-21

[11] Kehf: 18/50

[12] Bkz., Bakara. 2/30-39

[13] Bkz.,A'raf, 7/13; Sad, 34/77

[14] Hicr:  15/40 Sad. 38/82-83

[15] Maide: 5/91

[16] Neml: 27/24  Ankebut, 29/38

[17] İsra: 17/53

[18] Nisa: 4/120; İsra, 17/64

[19] Hac: 22/53

[20] Bakara: 2/10

[21] Muhammed: 47/25

[22] Mücadele: 58/10

[23] Mücadele: 58/19

[24] Haşr: 59/16

[25] Bakara: 2/268

[26] Recim vasfını içeren ayetler: Al-i İmran  336; Hicr 15/17; Nahl 16/98 ve Tekvir 81/25

[27] Hac: 22/3; Nisa 4/117

[28] Saffat: 37/7.

[29] Bkz., Ebubekir er-Razi, Tefsiru Garibi'l-Kur'an, (tahk, Hüseyin Elmalı), 181

[30] Meryem: 19/44

[31] İsra:17/27

[32] Furkan: 25/29

[33] Bkz., Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, V, 3583

[34] Bakara: 2/168, 208; En'am. 6/142; Nur 24/21

[35] Nisa: 4/119

[36] A'raf: 7/22; İsra, 17/53; Zuhruf, 43/62

[37] Nisa: 4/119

[38] Ali İmran, 3/36; Müminun, 23/97; Fussilet 41/36

[39] Nahl: 16/98

[40] Bu düşünceler için özet olarak bkz., Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur'an, s. 259-260

[41] Lokman: 31/33

[42] Lokman: 31/33

[43] Bkz., Razi, Tefsir, XXV, 164

[44] Nas: 114/4

[45] Bkz., Lütfullah Cebeci, Kur'an'da Şer Problemi, s.152-153

[46] En'am: 6/108

[47] Hicr: 15/39.

[48] Al-i İmran: 3/14

[49] Bkz., Lütfullah Cebeci, Kur'an'da Şer Problemi, s. 154

[50] Nisa: 4/76

[51] Bu anlamların bir kısmı için bkz., Ragıp el-İsfehani. el-Müfredat, s. 443; Bkz., Ebubekir er-Razi, Tefsiru Garibi'l-Kur'an. (tahk. Hüseyin Elmalı), s. 179

[52] Bu  bilgiler özet olarak alınmıştır. Bkz., Fazlur Rahman. Ana Konularıyla Kur'an, s. 254, 255 ve 256

[53] İbrahim:14/22

[54] Nahl: 16/36; Zümer, 39/17

[55] Bkz., Taberî, Tefsir, V

[56] Enfal: 8/11

[57] Ricz Kur'an'da bazen evsan (put) anlamında da kullanılır ve evsanlar ricz diye  isimlenir. Yani riczin sebebi evsandırki, bu da azaptır. Bkz.. Ebubekir diye  isimlenir. Yani riczin sebeb evd, er-Razi, Tefsiru Gartbi'l-Kur'an, (tahk, Hüseyin Elmalı), s. 253

[58] Yasin: 36/60

[59] Mevdudi, Tefhim, IV, 530

[60] Razi, Tefsir, XXVI, 96 ve devamı

[61] Bu düşünceler  için bkz., Mevdudi. Tefhim, IV, 530: Hicazı, et-Tefsiru'l-Vadıh, XXIII,11

[62] Yasin: 36/61

[63] Bakara: 2/168-169

[64] Nur: 24/20.                               

[65] Bakara: 2/268.

[66] A'raf: 7/16-17; Sad, 38/82

[67] Bu manalar için bkz., S. Ateş, Tefsir, V. 135: Mevdudi. Tefhim. III, 49; İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s. 307

[68] Nisa: 4/38

[69] Haşr: 59/11-16

[70] Haşr: 59/16

[71] Bakara: 2/275

[72] Maide: 5/90-91

[73] Bkz. Ali Osman Ateş, Kur'an ve Hadislere Göre Şeytan, s. 112

[74] İsra: 17/26-27

[75] A'raf: 7/200-201

[76] Özet  olarak alınan bu bilgiler için bkz., Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur'an. s. 253-254

[77] Hicr: 15/40,42.

[78] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 189-208.