9- AHİRET.. 2

1- Konuya Genel Giriş: 2

2- Kıyamet: 2

a- Kıyametin Saati: 3

b- Ahireti İnkar: 3

c- Ahiret İnancı Kişiye Şu Hususları Kazandırır: 3

d- Dünya Varlığının Değeri: 4

e- Ahirette Cennet Sevinci Ve Cehennem Azabı: 4

f- Kıyametle Birlikte Neler Olacak: 5

g- Ahiret İnancı Neler Sağlar: 5

3- Haşir: 5

4- Hesap Günü, Yargılanma: 6


9- AHİRET

 

1- Konuya Genel Giriş:

 

Kur'an'da temel inanç olarak genel anlamda üç husus üzerinde durulur:

Tevhid, yani Allah'a inanmak, ahirete inanmak ve salih amel işlemek[1].

Buna göre ahirete inanmak dinin ikinci esasıdır. Burada mükafat veya ceza verileceği ayetlerde belirtildiği için müşriklerin çoğu buna inanmıyorlardı. Ama şunu belirtelim ki, ahirette olacak olan hesap ve cezaya inanmadıkça Allah'a iman etmenin fazla bir etkinliği olmaz. Zira kişi/kişiler yaptıklarının hesabını verme yeri olan ahirete inanmadıktan ve orada Allah'ın mutlak adaletinin tecelli edeceği, haklının mutlaka hakkını alacağı bir günün varlığını kabul etmemek kişileri sorumsuzluğa itecektir. Çünkü Allah'a inanıp ahirete inanmayan insan, imkan ve fırsat bulunca haklara saldırmaktan çekinmez. Onun için her peygamber, Allah'a imanın yanında mutlaka ahirete imanı vurgulamışlardır. Bundan dolayı biz konuya "Kutsal dinlerin hepsindeki ortak noktalardan biri de Ahiret inancıdır" cümlesi ile konuya başlamak istedik.

Kur'an'da Nuh, İbrahim, Yusuf, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin kendi ümmetlerine ahiret inancını daima telkin ettiği görülür. Bu ayetlerden birinde Hz. Yusuf un şöyle dua ettiği vurgulanır:

"...Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da ahirette de benim velim sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni iyiler arasına kat" [2]

Bu ayette Peygamber Yusuf, duasında hem dünya ve hem de ahirette Allah'ın kendi dostu olmasını istemekte ve böylece ahiret inancını vurgulamaktadır.

Bu inanç özellikle Kur'an'da sık sık tasvir edilmektedir. Zaten Kur'an'da ahiret inancının sunuluşuna baktığımızda daha ziyade ahirette insanların nelerle karşılaşacağı, hesap vereceği çokça zikredilir. Ama ahiret hayatı kıyametin vukuundan yani bu kainatın yok olup yeni ve bambaşka bir hayatın başlaması ile olacaktır.

Kur'an'da ahiret hayatıyla, sahneleriyle, manzaralarıyla, dehşetiyle, korkusuyla, azabıyla ve nimetleriyle ilgili olarak yer alan ifadeler, hep muhatapların alışık oldukları kavramlarla zihinlerinde bulunan motiflerle uyumlu bir üslup içinde sunulmuştur. İnsanların anlayamayacakları ve çok değişik bir anlatımla dile getirilmemiştir. Kaynar suyun nasıl bir yara açacağı ve dayanılması imkansız olan bir sahneye insanlar yabancı değildirler. Bundan dolayı Kur'an'da, inanmayanların bu sahnelere aşina oldukları göz önüne serilmekte ve onların akıllarını başlarına almaları hedeflenmektedir. Zira bu sahnelerdeki hikmet insanları, Allah'a, hakk yoluna, hayra ve hidayete eriştirmektir. Onları sapıklıktan kurtarmak, günah işlemelerine engel olmak ve uyarmaktır.

Kur'an-ı Kerim'de ahiret kavramı 110 yerde geçmektedir. Ancak ahiret kavramı bazen gün manasına gelen yevm kelimesine sıfat olarak el-yevmu'1-ahir (son gün/26 ayette); bazen dar (yurt, ev) kelimesi ile birlikte ed-dâr'1-ahire veya dâru'l-ahire (son ikamet evi veya yurdu/9 ayette); bazen en-neş'etu'l-ahire (son dirilme/l ayette) geçer.

Kur'an'da hem Mekkî ve hem de Medenî sure ve ayetlerde ahiret inancı ile ilgili ayetler yer almaktadır. Hem de bu ayetlerde ahireti vurgulayan ve anlatan çok kavram geçmektedir: Ahiret, kıyamet günü, saat, hasret günü, hesap günü, müsabaka günü, azap günü, kaçış günü (yevmu'l-firar), toplanma günü, hakk günü, dirilme günü ve tartı günü. [3]

 

2- Kıyamet:

 

Yukarıda saydığımız isimlerin her biri kıyametin farklı bir yönünü anlatmaktadır. Ancak Kur'an'da özellikle saat ifadesi üzerinde durulur. Allah'ın bu dünya için belirlediği sürenin sonunda kainat ve dünya düzeninin bozulması anına Kur'an bu ismi vermekle birlikte bu saatin ne zaman olacağı konusunda asla belli bir vakit ve süre belirtilmemektedir:

"Sana saatin ne zaman gelip çatacağından soruyorlar. De ki, 'onun bilgisi, ancak Rabbimin yanındadır. Onu tam zamanında açığa çıkaracak olan yalnız O'dur..."[4].

Ama saatin vukuunda şüphe olmadığını da Kur'an vurgulamaktadır. Nitekim Mekkî surelerden olan Casiye suresinde yine inanıp salih amel işleyenlerle, inkar edenlerin bir karşılaştırılması yapıldıktan sonra şöyle denilir: "Allah'ın vadi gerçektir ve Saatte şüphe yoktur, dendiği zaman 'Saat nedir, bilmiyoruz. Onu sadece bir kuruntu sayıyoruz ve ona inanmıyoruz' demiştiniz" [5]

Bu ayette belirtildiği gibi inanmayanların önemli özelliklerinden birisi kıyameti inkar etmek ve o günün dehşetinden korktukları ve bu dünyada yaptıklarının hesabını vermekten çekindikleri için böyle bir yola başvurduklarını söyleyebiliriz.

Burada şunu belirtelim ki, bütün peygamberlere olduğu gibi [6] Hz. Muhammed'e de karşı çıkılmıştır. Ancak   Hz. Peygamber'e karşı çıkışın temel nedenleri arasında ahireti yalanlama olduğu anlaşılmaktadır [7]. Çünkü ahiret inancı kişiye mesuliyet duygusunu ve bu dünyada yaptığı her şeyin hesabını vereceğini öncelikli olarak vurgulamaktadır. [8]

 

a- Kıyametin Saati:

 

Kur'an'ın önemle üzerinde durduğu nokta bu kıyamet saatinin ne zaman olacağı konusundan ziyade ansızın vuku bulacağıdır. Bu husus ayetlerde belirgin ve çok açık bir biçimde sergilenmektedir. Yine Mekkî surelerden En'am suresinde şöyle buyrulmaktadır.

"Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten ziyana uğradılar. Sonunda da saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdi: 'Dünya hayatında düştüğümüz aşırılıklardan dolayı vay halimize' dediler. Bakın ne kötü şeyler taşıyorlar" [9] veya  "Saatin ansızın gelip çatmasından başka neyi bekliyorlar. İşte onun alametleri geldi. O geldikten sonra artık öğüt almaları nerden mümkün olsun [10]".

Burada şunu da belirtelim ki, ahiret kelimesi dünyanın mukabili olarak Kur'an'da yer alır. Örneğin "Kim aceleyi (bu dünyayı) isterse, orada ona, istediğimiz  kimseye hemen çabucak veririz. Ama sonra ona cehennemi mekan yaparız. Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer. Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır bir biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.[11]

 

b- Ahireti İnkar:

 

Ahireti inkar etmek veya kısa bir dünya hayatından sonra ölümle her şeyin son bulduğunu iddia etmek, insan ruhunu sonu belirsiz bir bunalıma sürükler. Halbuki tüm dinler ahiret hayatını belirtmişlerdir. Hatta Kur'an-ı Kerim'de ahireti ispat etmek için pek çok sahneler sunulur. Bu konuda kısaca şunlar söylenebilir:

Birçok ayette Allah'a imandan sonra ahirete iman esas olarak vurgulanır. Kur'an-i Kerim'de ahireti inkar edenler katı kalpli ve kibirli oldukları ve bundan dolayı ahireti kabul edemedikleri ve yalanladıkları belirtilir [12].

Kur'an sosyal açıdan zayıf olanlarla zenginler arasında geçecek olan şiddetli konuşmalardan ısrarla bahsetmek suretiyle ahireti inkar edenlerin adeta bu diyalogları okumalarını ister. Zayıf olanlar, kendi toplumlarının zengin ve nüfuzlu olanlarının kendilerine kötülük ettiklerini, korkuttuklarını, böylece toplum içine bir korku saldıklarını ayetler ibretle açıklar. [13]

 

c- Ahiret İnancı Kişiye Şu Hususları Kazandırır:

 

İnsan kendi kendine daima ben kimim, neyim, nereden geldim ve nereye gidiyorum gibi sorular sorar, insan, hiçbir şeyin gayesiz yaratılmadığını Kur'an'da görür. Nitekim Allah şöyle buyurur:

"Bizim sizi boş yere bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?" [14]

İnsanın bunu düşünmesi gerekir. Çünkü insan, aklı olan bir varlıktır. Diğer canlılar gibi sadece yiyip, içme, eğlenme ile ömrünü geçirmez. Hatta gökler ve yer bile boşuna yaratımış değildir:

"Biz ne gökleri ne yeri ne de bunların arasındakileri eğlenip eğlendirelim dîye yaratmadık" [15]

Genel olarak insandaki fıtrî özelliklerden biri adalet duygusudur. Zaman zaman adalet duygusu zedelense de insanların bu duyguya karşı menfi bir tavır almaları düşünülemez. Dünyada bu duygunun mükemmel ve tam anlamıyla yerine getirildiğini söylemek sanırım biraz abartılı olur. İnsan bu dünyada yerine getirilemeyen bu anlayışın ahirette mutlaka olacağına inanır. Haksızlığı görüp de rencide olan insan büyük bir hesap gününün gerçekleşeceğine inanır. Kur'an'ın ilk suresinde "Din gününün sahibi" [16] yani insanın bu dünyada yaptığı davranışlarının değerlendirileceği gün denilmekte ve herkesin hakkının verileceği ifade edilmektedir. Böylece zalim de mazlum da hakkını alacaktır.

Ahiret inancı sorumluluk duygusunu insana yükler ve insanın bu dünyada hem hukukî ve hem de ahlakı davranışlarına çeki düzen vermesini sağlar. İnsan böylece yaptıklarının yanına kâr kalmayacağını bilir ve sorumlulukla hareket eder. Yiyeceği bir lokmasından tutunda tüm kazancında helal ve haramı gözetir. Hiç bir ferdin ve hatta devletin malına başka gözle bakamaz. [17]

 

d- Dünya Varlığının Değeri:

 

Burada şunu da belirtelim ki, bir şahsın mal ve serveti çocuklarına ve yakınlarına kısacası mirasçılarına kaldığı halde, yaptıkları ve söyledikleri ahlaki yönleri itibarıyla Allah'a kalır ve Allah katında kişiye tekrar gösterilmek üzere kıyamet günü yeniden ortaya dökülür. Kişinin de bunlara itirazı tamamen kapalıdır. Bunu için Kur'an, insanları kendilerine faydası olacak bir şeyleri önceden göndermeye devamlı teşvik etmektedir:

"Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi yarın için ne yapıp gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızı haber almaktadır" [18]

Çünkü bir insanın ahirette başına gelecek her şey daha önce yapmış olduğu davranışlarının bir sonucudur. Yoksa Allah hiç kimseye zulmetmez ve durup duruken azap da etmez. Çünkü ayette şöyle denilmektedir:

"Şüphesiz Allah, zerre ağırlığınca bile zulmetmez. Zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından büyük mükafat verir" [19]

Kur'an'ın ahiret anlayışını belirleyen temel görüş, her insanın yaptıkları işlerin müthiş ve daha önce hiç hissetmediği bir şekilde şuuruna vardınlacağı bir anın (saatin) gelmesidir. Bu durumda insan artık kesin olarak yaptıklarını yapmadıklarını, kötü yaptıklarını karşısında bulup onlar hakkında bir karar verilmesini bunların bir zorunlu neticesi olarak kabul edecektir. Zaten Kur'an ahiret hayatından bahseder. Bu hayat Allah'ın adaletinin gereği ve insanın bu dünyada denenmesinin bir sonucudur. Çünkü Kur'an insanın bu dünyada yaptıklarının karşılığı olarak sürekli cennet ve cehennemden bahsetmekte ve hatta "Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür ve kim de zerre ağırlığınca şer işlemişse onu görür" buyrularak insanların bilinçli davranışlarının mutlaka karşılıklarını alacakları ve bu konuya itiraz bile edemeyecekleri vurgulanır:

"Her insanın uğursuzluk kuşunu kendisinin boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine önünde açılmış olarak bir kitap çıkaracağız. 'Oku kitabını, bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter." [20]

Ayette belirtilen hususlarla karşılaşan insanın, dünyada yaptıklarının kendisine sunulması halinde itiraz hakkı olup olmayacağı akla gelebilir. Şunu belirtelim ki, teknolojinin ilerlediği bir dünyada yaşamaktayız. Kişisel bilgisayarlar ellerimizin altındadır. İnsan bu bilgisayarlara yüklediği programlar sayesinde harikalar yapmaktadırlar. Ama buradaki marifet program yapıcısınındır patenti ona ait olmaktadır. Dolayısıyla kişinin yaptığı programa nasıl itiraz hakkı yoksa ahirette de dünyada yaptıklarına itiraz hakkı yoktur. Ancak Kur'an bütün bunlara rağmen itiraz eden kişi/kişiler çıktığında bunların itirazlarının geçersiz olduğunu beyan ederek şöyle dile getirir:

"İşte size vadedilen cehennem. Bugün oraya giriniz, inkarınızdan dolayı. O gün ağızlarını mühürleriz. Elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder" [21]

 

e- Ahirette Cennet Sevinci Ve Cehennem Azabı:

 

Kur'an ahireti, cennet sevinci ve cehennem azabı şeklinde tasvir eder. Bunu yaparken cennetliklerle cehennemliklerin zaman zaman birbirleri ile olan diyaloglarını bir ibret sahnesi olarak sunar:

"Cennet halkı ateş halkına seslendi: 'Rabbimizin bize vadettiklerini biz gerçek olarak bulduk. Siz de Rabbinizin size vad ettiklerini gerçek olarak buldunuz mu?' Onlar: 'Evet' derler. Aralarından bir nidacı: 'Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun' diye nida etti... Ateş halkı cennet ehline: "Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiğinzıktan biraz da bizi üzerimize dökün (ne olur)? diye seslendiler. Dediler ki: "Allah bu ikisini kafirlere haram kılmıştır" [22]

Bu sahnelerden de anlaşıldığı gibi, o gün kişi, elinden gelse dünya dolusu mal vererek bu sıkıntıdan kurtulmak ister ama artık orada bu tür bir alış-veriş söz konusu olamaz.

Allah, içinde yaşadığımız bu dünyayı ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Dünya sadece bir oyun ve eğlence yeri olarak betimlenmektedir. Nitekin ayette şöyle denilmektedir:

"Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden, oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurdu, Allah'a saygılı olanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?" [23]

Birgün dünya ve dünyadahi bütün varlıklar yok olacaklardır. Kainatın bu düzeni yıkılacak, dağlar, taşlar yer ve gök paramparça olacaktır:

"Karia, o şiddetli ses çıkararak çarpan, nedir o Karia Karia'nın ne olduğunu sana bildiren nedir. O gün insanlar çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar. Dağlar, atılmış renkli yün gibi olurlar." [24]

Kur'an ayrıca bu güne zelzele saati diye de isim verir:

"Ey insanlar, Rabbinizden korkun, Çünkü saatin zelzelesi cidden korkunç bir şeydir" [25]

 

f- Kıyametle Birlikte Neler Olacak:

 

1- Bu alemin tamamının yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi,

2- Sura üfürülmesi ve yeni bir hayatın başlaması.

3- Ahiret hayatının başlaması,

4- Ölüm denen gerçeğin tüm insanları kapsaması.

5- Mahlukatın yeniden dirilmesi ve Allah'ın huzurunda toplanma ki, buna "haşir" denmektedir. Bu toplanma günü Kur'an'da şöyle dile getirilir

"Onları toplayacağı (yahşuru) gün, sanki sadece birbirleriyle tanışacakları bir gündüz saati kalmışlar gibi gelir. Allah karşısına çıkmayı yalanlayanlar, şüphesiz kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda değillerdi" [26]

6- Dünyadaki iyilik ve kötülüklerin tartıldığı bir düzenin kurulması,

7- İnsanın Dünyadaki hayatı boyunca yaptığı tüm davranışlarının kaydedildiği bir defterin herkese verilmesi. Ancak bu defter bazı insanlara sağ taraflarından ve bazılarına da arka taraflarından verilir. Nitekim ayetlerde bu durum şöyle belirtilir.

"Kimin kitabı sağından verilirse, o kolay bir hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kimin kitabı da arka tarafından verilirse, ölümü çağıracak" [27]

8- Bu dünyada inanmış ve ianancının gereğini yerine getirme yolunda büyük çaba harcamış insanlara vededilen cennetin verilmesi,

9- Bu dünyada inanmamış ve daima inkar içinde bulunmuş kişilere de vadedilen cehennemin verilmesi, Ahirete hazırlık, Allah'a inanmak, Onun emirlerine itaat etmek ve yasaklarından sakınmakla olur. Yoksa onun vaktini bilmek o kadar önem arzetmese gerek. Yani oraya hazırlık yapmak gerekir. Nitekim şöyle bir olay anlatılmaktadır:

Enes'in rivayetine göre, bir gün çölde yaşayan birisi Peygamber'e gelerek:

"Kıyamet ne zaman kopack" diye sora. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

" Vay  başına gelenlere. Kıyamet için ne hazırladın" [28] demek suretiyle bunun önemine değinmiştir. [29]

 

g- Ahiret İnancı Neler Sağlar:

 

Ahiret inancı aslında insanlara pekçok şeyler kazandırmaktadır. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:

"Her kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa onun mükafatla karşılanır." [30]

Bu ayette de belirtildiği gibi inanarak ahiret hayatı için çalışanların çalışmaları zayi olmayacak ve mutlaka karşılıkları görülecektir. Bu hayatın varlığına inanmak ayrıca kişiye/kişilere şunları kazandırmaktadır:

İnsan hayatı, sonunda hayat boyunca yaptıklarının hesabını verme duygusuyla bir anlam kazanır ve bu yönüyle insan diğer canlılardan ayrılır.

Ahirete inanmak insana sonsuzluğun yolunu açarken, ölümle her şeyin sonunun gelmediğini ona ihsas ettirir.

Ahiret inancı aynı zamanda insana bu dünya hayatının bir anlam kazandırmasını sağlar ve onun disiplinli ve düzenli bir hayat sürdürmesine yardımcı olur.

Ahirete iman insana gerek kendisine, gerek aile efradına ve gerekse tüm insanlara karşı bir sorumluluk duygusu içinde yaşaması gerektiğini ihsas ettirir ve onun ileride mutlaka gelecek olan büyük hesap gününe hazırlanmasına yardımcı olur.

Ahirete iman insana bir ümit kaynağı olur. Uğradığı her türlü haksızlıklara karşı sabırlı, hakkını aramada duyarlı olmasını sağlar. Hakkını alamazsa bilir ki, ahirette mutlaka haksızlık yapanlar cezalandırılacaklardır.

Ahiret hayatı inanan için müjde, inanmayan için ise korku kaynağıdır. Zaten hayatımızda ahirete inanan insanların acılara daha çok tahammül ettiği bir gerçektir. [31]

 

3- Haşir:

 

Haşr, Kur'anî bağlamda, insanların öldükten sonra dirilip, dünyada yaptıkları olumlu ve olumsuz tüm davranışlarından dolayı hesaba çekilmek üzere mahşer denen yerde toplanmaları anlamına gelmektedir. Bu toplanmadan dolayı kıyamete yevmu'1-haşr, yevmu'n-neşr ve yevmu'l-ba's denmektedir. Kur’an'ın üzerinde durduğu bu önemli günün varlığını Mekkelilerin kabul etmesi mümkün değildi. Çünkü böyle bir olayın vuku bulması işlerine gelmemekteydi. Bundan dolayı tevhidi, vahyi ve Kur'an'ı sihir, büyü gibi isimlerle anmak istemektedirler. Hatta peygambere de büyülenmiş insan, sihirbaz demekten geri durmamışlardır. Ancak müşrikler bu haşir işini babalarından işittiklerini de söylemişlerdir. Muhtemelen bunu yahudi ve hırıstıyanlardan işitmiş olabilirler. Haşr işinin olması için öldükten sonra bütün varlıkların diriltilmesi gerekmektedir. Bunun için Kur'an'da şu örneği görmekteyiz:

"O gökten belli bir miktar su indirdi de onunla ölü bir beldeyi dirilttik. Siz de böyle diriltilip çıkarılacaksınız." [32]

Bu ayet aslında bu işin içinde olamayacağını ileri sürenlere verilmiş bir cevaptır. Kur'an bunun çok kolay olacağını belirtmektedir. Hatta Allah bir şeyi dilediği zaman ona sadece "O'nun işi bir şeyin olmasını istedi mi, ona sadece ol demektir, hemen oluverir" [33]  demesi yeterlidir. Nitekim bir ayette:

"Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, tek bir nefsin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir." [34]

Aslında mahşer gününün çok çetin bir gün olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır. Nitekim ayetlerde buna değinilmektedir:

 "O gün kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün herkesin kendine yeter bir derdi vardır." [35]

Ancak bu günün de kimin için kolay kimin için de zor gerçegeği fikri akla gelebilir. İşte Kur'an buna da değinir ve açık bir biçimde  şöyle denir: 

"Allah'ı inkar etmeyen, şirkten uzak duran ve Allah'a yaklaşmak iteyenleri (muttaki) o gün Rahman'ın huzurunda Ona gelmiş misafirler olarak toplarız. Suçluları ise susuz olarak cehenneme süreriz".[36]

 

4- Hesap Günü, Yargılanma:

 

Kıyamet gününün önemli bir sahnesi de insanların bu dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilmeleri ve yargılanmalarıdır. Ancak bunu izah ederken öncelikle bilinmesi gerekir ki, yargılanmada veya hesaba çekilme de bütün insanların adalete güvenmemeleri diye bir şey söz konusu değildir. Zira insanların bu dünyada ne yapıp ettikleri kendilerine çeşitli yollarla bir film gibi gösterilecektir:

"O gün insanlar, yaptıkları kendilerine gösterilmek için bölük bölük dönerler"[37].

Adeta bir sinevizyon veya kamera ile kişi veya kişiler yapıp ettiklerini görecek ve aynı zaman da kendilerine sunulacak defterler sayesinde de bunu okuyup öğrenecekler. Bununla da kalmayıp itiraz ettikleri takdirde, elleri ve ayakları lisan-ı hal ile ne yaptıklarını anlatacaklardır. Nitekim bir ayette şöyle denmektedir: 

"Her insanın uğursuzluk kuşunu kendisinin boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kerndisine önünde açılmış olarak bir kitap çıkaracağız. 'Oku kitabını, bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter." [38]

Elbette o dehşetli günü gören insanlar hesaba çekilmeye ve kendilerinin yaptıkları ve ettikleri bir bir önlerine serilmeye başlanınca pişmanlık duyacaklar ama artık iş işten geçmiştir. Bu sahnelerde de yine iyilerle kötüler ayrılacaklardır:

"Kimlerin tartısı ağır gelirse, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır. Kimlerin de tartısı hafif gelirse artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir ve ebediyyen cehennemdedirler"[39].

Hesap günü kişi yaptıklarının tamamından sorumlu tutulacak ve her yaptığının mutlaka hesabını verecektir. Bu manada sonucuna katlanma açısından mesuliyet ferdidir. Ancak kişi kötü bir yol veya çığır açmışsa bu yoldan gidip kötülükler işleyenleri de bu yola sevketmesi bakımından onların işlediklerinden bir kısmını da kişi yüklenecek ve yine cezayı ferdi çekecektir (16 Nahl 23-25). Ancak kişinin yaptığı her iyilik de kötülük de hesaba dahil edilecek ve yaptıkları asla zayi edilmeyecektir:

"Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir". [40]

O halde bu günde kişi yaptığı her türlü davranışından dolayı hesaba çekilecek, kendilerine amel defterleri verilecek ve bunun neticesinde insanlar cennete veya cehenneme varacaklardır. Zira Kur'an:

"Allah hakimler hakimi değil mi?" [41] buyurarak bugün de nihai kararın kime ait olduğunu açık bir biçimde belirtmektedir. Zaten Kur'an'daki "Din gününü sahibi" [42] ifadesini de devamlı olarak tekrar etmekteyiz ki, bu ifade ahirete yöneliktir.

Hesap gününe ilişkin sahnelerin akışı içinde mahkeme oturumları, karşılıklı konuşmalar, şikayetler, suçlamalar, savunmalar şeklinde geçen diyaloglar ve benzeri motifler hep dile getirlilmektedir. Bunun amacı ise; insanların gündelik hayatlarında bunları görmeleri ve bu konulara aşina olmaları dolayısıyla daha iyi anlamalarını sağlamaya yöneliktir. Böylece bu olaylardan etkilenmek suretiyle anlatılanlara daha bir dikkatlice yaklaşmalarını imkan dahilinde kılacaktır. Öte yandan kıyamet sahneleri ile ilgili olarak dağların unufak olmaları, etrafa saçılmış yün halinde dağılmaları, yıldızların darmadağınık bir hale gelmesi, denizlerin kaynaması ve hatta çocukların saçlarının ağarması ve benzeri olayların zikredilmesi işin korkunç boyutlarını içermektedir ki, bunları duyan dinleyen kişilerin etkilenmemesi ve korkmaması mümkün değildir" [43].

 



[1] Bakara: 2/62; Maide. 5/69

[2] Yusuf: 12/110.

[3] Bu isimler için bkz., Gazali, İhya, IV,515-517). Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 209-210.

[4] A'raf: 7/187

[5] Casiye: 45/32.

[6] Bkz., Müminun. 23/22-24; 33-37

[7] Furkan," 25/11

[8] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 211-212.

[9] En'am: 6/31

[10] Muhammed: 4718

[11] İsra: 17/18-19. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 212-213.

[12] Müminun, 23/33; Furkan. 25/11; Rum, 30/16; Rahman, 55/43;

[13] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 213.

[14] Müminun: 23/115.

[15] Enbiya: 21/16.

[16] Fatiha: 1/4

[17] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 213-214.

[18] Haşr: 59/18.

[19] Nisa: 4/40.

[20] İsra: 17/13-14.

[21] Yasin: 36/63-65. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 214-216.

[22] A'raf: 7/44, 50.

[23] En'am: 6/32.

[24] Karia: 101 1-5.

[25] Hac: 22/1. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 216-217.

[26] Yunus: 10/45.

[27] İnşikak: 84/7-11; Hakka 69/19,37.

[28] Ahmed İbn Hanbel.III. 192

[29] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 217-219.

[30] İsra: 17/ 19.

[31] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 219-220.

[32] Zuhruf: 43/11.

[33] Yasin: 36/82

[34] Lokman: 31/28.

[35] Abese : 89/34-37.

[36] Meryem: 19/85. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 220-221.

[37] Zilzal: 99/6

[38] İsra: 17/13-14,

[39] Müminun: 23102-103

[40] Zilzal: 99/7-8

[41] Tin: 95/8

[42] Fatiha: 1/ 4

[43] Geniş bilgi için bkz., Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur'an, 224 ve devamı; Bekir Topaloğlu, "Ahiret", TDVÎA, I, 543 ve devamı; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat; Seyyid Kutup, Kur'an'da Kıyamet Sahneleri. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 221-223.