c- Ahiret İnancı Kişiye Şu Hususları Kazandırır:
e- Ahirette Cennet Sevinci Ve Cehennem Azabı:
f- Kıyametle Birlikte Neler Olacak:
g- Ahiret İnancı Neler Sağlar:
Kur'an'da temel inanç
olarak genel anlamda üç husus üzerinde durulur:
“Tevhid, yani Allah'a inanmak, ahirete inanmak ve salih amel işlemek”
[1].
Buna göre ahirete
inanmak dinin ikinci esasıdır. Burada mükafat veya ceza verileceği ayetlerde
belirtildiği için müşriklerin çoğu buna inanmıyorlardı. Ama şunu belirtelim ki,
ahirette olacak olan hesap ve cezaya inanmadıkça Allah'a iman etmenin fazla bir
etkinliği olmaz. Zira kişi/kişiler yaptıklarının hesabını verme yeri olan
ahirete inanmadıktan ve orada Allah'ın mutlak adaletinin tecelli edeceği,
haklının mutlaka hakkını alacağı bir günün varlığını kabul etmemek kişileri sorumsuzluğa
itecektir. Çünkü Allah'a inanıp ahirete inanmayan insan, imkan ve fırsat
bulunca haklara saldırmaktan çekinmez. Onun için her peygamber, Allah'a imanın
yanında mutlaka ahirete imanı vurgulamışlardır. Bundan dolayı biz konuya
"Kutsal dinlerin hepsindeki ortak noktalardan biri de Ahiret
inancıdır" cümlesi ile konuya başlamak istedik.
Kur'an'da Nuh,
İbrahim, Yusuf, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin kendi ümmetlerine ahiret
inancını daima telkin ettiği görülür. Bu ayetlerden birinde Hz. Yusuf un şöyle dua
ettiği vurgulanır:
"...Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da
ahirette de benim velim sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni iyiler
arasına kat" [2]
Bu ayette Peygamber
Yusuf, duasında hem dünya ve hem de ahirette Allah'ın kendi dostu olmasını istemekte
ve böylece ahiret inancını vurgulamaktadır.
Bu inanç özellikle
Kur'an'da sık sık tasvir edilmektedir. Zaten Kur'an'da ahiret inancının
sunuluşuna baktığımızda daha ziyade ahirette insanların nelerle karşılaşacağı,
hesap vereceği çokça zikredilir. Ama ahiret hayatı kıyametin vukuundan yani bu
kainatın yok olup yeni ve bambaşka bir hayatın başlaması ile olacaktır.
Kur'an'da ahiret
hayatıyla, sahneleriyle, manzaralarıyla, dehşetiyle, korkusuyla, azabıyla ve
nimetleriyle ilgili olarak yer alan ifadeler, hep muhatapların alışık oldukları
kavramlarla zihinlerinde bulunan motiflerle uyumlu bir üslup içinde
sunulmuştur. İnsanların anlayamayacakları ve çok değişik bir anlatımla dile
getirilmemiştir. Kaynar suyun nasıl bir yara açacağı ve dayanılması imkansız
olan bir sahneye insanlar yabancı değildirler. Bundan dolayı Kur'an'da,
inanmayanların bu sahnelere aşina oldukları göz önüne serilmekte ve onların
akıllarını başlarına almaları hedeflenmektedir. Zira bu sahnelerdeki hikmet
insanları, Allah'a, hakk yoluna, hayra ve hidayete eriştirmektir. Onları
sapıklıktan kurtarmak, günah işlemelerine engel olmak ve uyarmaktır.
Kur'an-ı Kerim'de
ahiret kavramı 110 yerde geçmektedir. Ancak ahiret kavramı bazen gün manasına
gelen yevm kelimesine sıfat olarak el-yevmu'1-ahir (son gün/26 ayette); bazen
dar (yurt, ev) kelimesi ile birlikte ed-dâr'1-ahire veya dâru'l-ahire (son
ikamet evi veya yurdu/9 ayette); bazen en-neş'etu'l-ahire (son dirilme/l
ayette) geçer.
Kur'an'da hem Mekkî ve
hem de Medenî sure ve ayetlerde ahiret inancı ile ilgili ayetler yer
almaktadır. Hem de bu ayetlerde ahireti vurgulayan ve anlatan çok kavram
geçmektedir: Ahiret, kıyamet günü, saat, hasret günü, hesap günü, müsabaka
günü, azap günü, kaçış günü (yevmu'l-firar), toplanma günü, hakk günü, dirilme günü
ve tartı günü. [3]
Yukarıda saydığımız
isimlerin her biri kıyametin farklı bir yönünü anlatmaktadır. Ancak Kur'an'da
özellikle saat ifadesi üzerinde durulur. Allah'ın bu dünya için belirlediği
sürenin sonunda kainat ve dünya düzeninin bozulması anına Kur'an bu ismi
vermekle birlikte bu saatin ne zaman olacağı konusunda asla belli bir vakit ve
süre belirtilmemektedir:
"Sana saatin ne zaman gelip çatacağından
soruyorlar. De ki, 'onun bilgisi, ancak Rabbimin yanındadır. Onu tam zamanında
açığa çıkaracak olan yalnız O'dur..."[4].
Ama saatin vukuunda
şüphe olmadığını da Kur'an vurgulamaktadır. Nitekim Mekkî surelerden olan
Casiye suresinde yine inanıp salih amel işleyenlerle, inkar edenlerin bir
karşılaştırılması yapıldıktan sonra şöyle denilir: "Allah'ın vadi gerçektir ve Saatte şüphe yoktur, dendiği zaman 'Saat
nedir, bilmiyoruz. Onu sadece bir kuruntu sayıyoruz ve ona inanmıyoruz'
demiştiniz" [5]
Bu ayette belirtildiği
gibi inanmayanların önemli özelliklerinden birisi kıyameti inkar etmek ve o günün
dehşetinden korktukları ve bu dünyada yaptıklarının hesabını vermekten
çekindikleri için böyle bir yola başvurduklarını söyleyebiliriz.
Burada şunu belirtelim
ki, bütün peygamberlere olduğu gibi [6] Hz.
Muhammed'e de karşı çıkılmıştır. Ancak
Hz. Peygamber'e karşı çıkışın temel nedenleri arasında ahireti yalanlama
olduğu anlaşılmaktadır [7].
Çünkü ahiret inancı kişiye mesuliyet duygusunu ve bu dünyada yaptığı her şeyin
hesabını vereceğini öncelikli olarak vurgulamaktadır. [8]
Kur'an'ın önemle
üzerinde durduğu nokta bu kıyamet saatinin ne zaman olacağı konusundan ziyade
ansızın vuku bulacağıdır. Bu husus ayetlerde belirgin ve çok açık bir biçimde
sergilenmektedir. Yine Mekkî surelerden En'am suresinde şöyle buyrulmaktadır.
"Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar,
gerçekten ziyana uğradılar. Sonunda da saat ansızın kendilerine gelip çatınca,
sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdi: 'Dünya hayatında
düştüğümüz aşırılıklardan dolayı vay halimize' dediler. Bakın ne kötü şeyler
taşıyorlar" [9]
veya "Saatin ansızın gelip çatmasından başka neyi bekliyorlar. İşte onun
alametleri geldi. O geldikten sonra artık öğüt almaları nerden mümkün olsun
[10]".
Burada şunu da
belirtelim ki, ahiret kelimesi dünyanın mukabili olarak Kur'an'da yer alır.
Örneğin "Kim aceleyi (bu dünyayı)
isterse, orada ona, istediğimiz kimseye
hemen çabucak veririz. Ama sonra ona cehennemi mekan yaparız. Kınanmış ve
kovulmuş olarak oraya girer. Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır bir
biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.” [11]
Ahireti inkar etmek
veya kısa bir dünya hayatından sonra ölümle her şeyin son bulduğunu iddia
etmek, insan ruhunu sonu belirsiz bir bunalıma sürükler. Halbuki tüm dinler
ahiret hayatını belirtmişlerdir. Hatta Kur'an-ı Kerim'de ahireti ispat etmek
için pek çok sahneler sunulur. Bu konuda kısaca şunlar söylenebilir:
Birçok ayette Allah'a
imandan sonra ahirete iman esas olarak vurgulanır. Kur'an-i Kerim'de ahireti
inkar edenler katı kalpli ve kibirli oldukları ve bundan dolayı ahireti kabul
edemedikleri ve yalanladıkları belirtilir [12].
Kur'an sosyal açıdan
zayıf olanlarla zenginler arasında geçecek olan şiddetli konuşmalardan ısrarla
bahsetmek suretiyle ahireti inkar edenlerin adeta bu diyalogları okumalarını
ister. Zayıf olanlar, kendi toplumlarının zengin ve nüfuzlu olanlarının
kendilerine kötülük ettiklerini, korkuttuklarını, böylece toplum içine bir
korku saldıklarını ayetler ibretle açıklar. [13]
İnsan kendi kendine
daima ben kimim, neyim, nereden geldim ve nereye gidiyorum gibi sorular sorar,
insan, hiçbir şeyin gayesiz yaratılmadığını Kur'an'da görür. Nitekim Allah
şöyle buyurur:
"Bizim sizi boş yere bir oyun ve eğlence
olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"
[14]
İnsanın bunu düşünmesi
gerekir. Çünkü insan, aklı olan bir varlıktır. Diğer canlılar gibi sadece
yiyip, içme, eğlenme ile ömrünü geçirmez. Hatta gökler ve yer bile boşuna
yaratımış değildir:
"Biz ne gökleri ne yeri ne de bunların
arasındakileri eğlenip eğlendirelim dîye yaratmadık" [15]
Genel olarak insandaki
fıtrî özelliklerden biri adalet duygusudur. Zaman zaman adalet duygusu
zedelense de insanların bu duyguya karşı menfi bir tavır almaları düşünülemez.
Dünyada bu duygunun mükemmel ve tam anlamıyla yerine getirildiğini söylemek
sanırım biraz abartılı olur. İnsan bu dünyada yerine getirilemeyen bu anlayışın
ahirette mutlaka olacağına inanır. Haksızlığı görüp de rencide olan insan büyük
bir hesap gününün gerçekleşeceğine inanır. Kur'an'ın ilk suresinde "Din gününün sahibi" [16] yani
insanın bu dünyada yaptığı davranışlarının değerlendirileceği gün denilmekte ve
herkesin hakkının verileceği ifade edilmektedir. Böylece zalim de mazlum da
hakkını alacaktır.
Ahiret inancı
sorumluluk duygusunu insana yükler ve insanın bu dünyada hem hukukî ve hem de
ahlakı davranışlarına çeki düzen vermesini sağlar. İnsan böylece yaptıklarının
yanına kâr kalmayacağını bilir ve sorumlulukla hareket eder. Yiyeceği bir
lokmasından tutunda tüm kazancında helal ve haramı gözetir. Hiç bir ferdin ve
hatta devletin malına başka gözle bakamaz. [17]
Burada şunu da
belirtelim ki, bir şahsın mal ve serveti çocuklarına ve yakınlarına kısacası
mirasçılarına kaldığı halde, yaptıkları ve söyledikleri ahlaki yönleri
itibarıyla Allah'a kalır ve Allah katında kişiye tekrar gösterilmek üzere
kıyamet günü yeniden ortaya dökülür. Kişinin de bunlara itirazı tamamen
kapalıdır. Bunu için Kur'an, insanları kendilerine faydası olacak bir şeyleri
önceden göndermeye devamlı teşvik etmektedir:
"Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi yarın
için ne yapıp gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah,
yaptıklarınızı haber almaktadır" [18]
Çünkü bir insanın
ahirette başına gelecek her şey daha önce yapmış olduğu davranışlarının bir
sonucudur. Yoksa Allah hiç kimseye zulmetmez ve durup duruken azap da etmez.
Çünkü ayette şöyle denilmektedir:
"Şüphesiz Allah, zerre ağırlığınca bile
zulmetmez. Zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından
büyük mükafat verir" [19]
Kur'an'ın ahiret
anlayışını belirleyen temel görüş, her insanın yaptıkları işlerin müthiş ve
daha önce hiç hissetmediği bir şekilde şuuruna vardınlacağı bir anın (saatin)
gelmesidir. Bu durumda insan artık kesin olarak yaptıklarını yapmadıklarını,
kötü yaptıklarını karşısında bulup onlar hakkında bir karar verilmesini
bunların bir zorunlu neticesi olarak kabul edecektir. Zaten Kur'an ahiret
hayatından bahseder. Bu hayat Allah'ın adaletinin gereği ve insanın bu dünyada
denenmesinin bir sonucudur. Çünkü Kur'an insanın bu dünyada yaptıklarının
karşılığı olarak sürekli cennet ve cehennemden bahsetmekte ve hatta "Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa
onu görür ve kim de zerre ağırlığınca şer işlemişse onu görür" buyrularak
insanların bilinçli davranışlarının mutlaka karşılıklarını alacakları ve bu
konuya itiraz bile edemeyecekleri vurgulanır:
"Her insanın uğursuzluk kuşunu kendisinin
boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine önünde açılmış olarak bir kitap
çıkaracağız. 'Oku kitabını, bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter."
[20]
Ayette belirtilen
hususlarla karşılaşan insanın, dünyada yaptıklarının kendisine sunulması
halinde itiraz hakkı olup olmayacağı akla gelebilir. Şunu belirtelim ki,
teknolojinin ilerlediği bir dünyada yaşamaktayız. Kişisel bilgisayarlar
ellerimizin altındadır. İnsan bu bilgisayarlara yüklediği programlar sayesinde
harikalar yapmaktadırlar. Ama buradaki marifet program yapıcısınındır patenti
ona ait olmaktadır. Dolayısıyla kişinin yaptığı programa nasıl itiraz hakkı
yoksa ahirette de dünyada yaptıklarına itiraz hakkı yoktur. Ancak Kur'an bütün
bunlara rağmen itiraz eden kişi/kişiler çıktığında bunların itirazlarının
geçersiz olduğunu beyan ederek şöyle dile getirir:
"İşte size vadedilen cehennem. Bugün oraya
giriniz, inkarınızdan dolayı. O gün ağızlarını mühürleriz. Elleri bize söyler,
ayakları yaptıklarına şahitlik eder" [21]
Kur'an ahireti, cennet
sevinci ve cehennem azabı şeklinde tasvir eder. Bunu yaparken cennetliklerle
cehennemliklerin zaman zaman birbirleri ile olan diyaloglarını bir ibret
sahnesi olarak sunar:
"Cennet halkı ateş halkına seslendi:
'Rabbimizin bize vadettiklerini biz gerçek olarak bulduk. Siz de Rabbinizin
size vad ettiklerini gerçek olarak buldunuz mu?' Onlar: 'Evet' derler.
Aralarından bir nidacı: 'Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun' diye nida
etti... Ateş halkı cennet ehline: "Suyunuzdan veya Allah'ın size
verdiğinzıktan biraz da bizi üzerimize dökün (ne olur)? diye seslendiler.
Dediler ki: "Allah bu ikisini kafirlere haram kılmıştır" [22]
Bu sahnelerden de
anlaşıldığı gibi, o gün kişi, elinden gelse dünya dolusu mal vererek bu
sıkıntıdan kurtulmak ister ama artık orada bu tür bir alış-veriş söz konusu
olamaz.
Allah, içinde
yaşadığımız bu dünyayı ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için
yaratmıştır. Dünya sadece bir oyun ve eğlence yeri olarak betimlenmektedir.
Nitekin ayette şöyle denilmektedir:
"Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden,
oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurdu, Allah'a saygılı olanlar için daha iyidir.
Düşünmüyor musunuz?" [23]
Birgün dünya ve
dünyadahi bütün varlıklar yok olacaklardır. Kainatın bu düzeni yıkılacak,
dağlar, taşlar yer ve gök paramparça olacaktır:
"Karia, o şiddetli ses çıkararak çarpan,
nedir o Karia Karia'nın ne olduğunu sana bildiren nedir. O gün insanlar
çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar. Dağlar, atılmış renkli yün gibi
olurlar." [24]
Kur'an ayrıca bu güne
zelzele saati diye de isim verir:
"Ey insanlar, Rabbinizden korkun, Çünkü
saatin zelzelesi cidden korkunç bir şeydir" [25]
1- Bu alemin
tamamının yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi,
2- Sura
üfürülmesi ve yeni bir hayatın başlaması.
3- Ahiret
hayatının başlaması,
4- Ölüm
denen gerçeğin tüm insanları kapsaması.
5-
Mahlukatın yeniden dirilmesi ve Allah'ın huzurunda toplanma ki, buna
"haşir" denmektedir. Bu toplanma günü Kur'an'da şöyle dile getirilir
"Onları toplayacağı (yahşuru) gün, sanki
sadece birbirleriyle tanışacakları bir gündüz saati kalmışlar gibi gelir. Allah
karşısına çıkmayı yalanlayanlar, şüphesiz kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda
değillerdi" [26]
6- Dünyadaki
iyilik ve kötülüklerin tartıldığı bir düzenin kurulması,
7- İnsanın
Dünyadaki hayatı boyunca yaptığı tüm davranışlarının kaydedildiği bir defterin
herkese verilmesi. Ancak bu defter bazı insanlara sağ taraflarından ve
bazılarına da arka taraflarından verilir. Nitekim ayetlerde bu durum şöyle belirtilir.
"Kimin kitabı sağından verilirse, o kolay bir
hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kimin kitabı da arka
tarafından verilirse, ölümü çağıracak" [27]
8- Bu
dünyada inanmış ve ianancının gereğini yerine getirme yolunda büyük çaba harcamış
insanlara vededilen cennetin verilmesi,
9- Bu
dünyada inanmamış ve daima inkar içinde bulunmuş kişilere de vadedilen
cehennemin verilmesi, Ahirete hazırlık, Allah'a inanmak, Onun emirlerine itaat
etmek ve yasaklarından sakınmakla olur. Yoksa onun vaktini bilmek o kadar önem
arzetmese gerek. Yani oraya hazırlık yapmak gerekir. Nitekim şöyle bir olay
anlatılmaktadır:
Enes'in rivayetine
göre, bir gün çölde yaşayan birisi Peygamber'e gelerek:
"Kıyamet ne zaman
kopack" diye sora. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
" Vay
başına gelenlere. Kıyamet için ne hazırladın" [28]
demek suretiyle bunun önemine değinmiştir. [29]
Ahiret inancı aslında
insanlara pekçok şeyler kazandırmaktadır. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:
"Her kim inanarak ahireti ister ve onun için
gerektiği şekilde çalışırsa onun mükafatla karşılanır." [30]
Bu ayette de
belirtildiği gibi inanarak ahiret hayatı için çalışanların çalışmaları zayi
olmayacak ve mutlaka karşılıkları görülecektir. Bu hayatın varlığına inanmak
ayrıca kişiye/kişilere şunları kazandırmaktadır:
İnsan hayatı, sonunda
hayat boyunca yaptıklarının hesabını verme duygusuyla bir anlam kazanır ve bu
yönüyle insan diğer canlılardan ayrılır.
Ahirete inanmak insana
sonsuzluğun yolunu açarken, ölümle her şeyin sonunun gelmediğini ona ihsas
ettirir.
Ahiret inancı aynı
zamanda insana bu dünya hayatının bir anlam kazandırmasını sağlar ve onun
disiplinli ve düzenli bir hayat sürdürmesine yardımcı olur.
Ahirete iman insana
gerek kendisine, gerek aile efradına ve gerekse tüm insanlara karşı bir
sorumluluk duygusu içinde yaşaması gerektiğini ihsas ettirir ve onun ileride
mutlaka gelecek olan büyük hesap gününe hazırlanmasına yardımcı olur.
Ahirete iman insana
bir ümit kaynağı olur. Uğradığı her türlü haksızlıklara karşı sabırlı, hakkını
aramada duyarlı olmasını sağlar. Hakkını alamazsa bilir ki, ahirette mutlaka
haksızlık yapanlar cezalandırılacaklardır.
Ahiret hayatı inanan
için müjde, inanmayan için ise korku kaynağıdır. Zaten hayatımızda ahirete
inanan insanların acılara daha çok tahammül ettiği bir gerçektir. [31]
Haşr, Kur'anî
bağlamda, insanların öldükten sonra dirilip, dünyada yaptıkları olumlu ve
olumsuz tüm davranışlarından dolayı hesaba çekilmek üzere mahşer denen yerde
toplanmaları anlamına gelmektedir. Bu toplanmadan dolayı kıyamete yevmu'1-haşr,
yevmu'n-neşr ve yevmu'l-ba's denmektedir. Kur’an'ın üzerinde durduğu bu önemli
günün varlığını Mekkelilerin kabul etmesi mümkün değildi. Çünkü böyle bir
olayın vuku bulması işlerine gelmemekteydi. Bundan dolayı tevhidi, vahyi ve
Kur'an'ı sihir, büyü gibi isimlerle anmak istemektedirler. Hatta peygambere de
büyülenmiş insan, sihirbaz demekten geri durmamışlardır. Ancak müşrikler bu
haşir işini babalarından işittiklerini de söylemişlerdir. Muhtemelen bunu
yahudi ve hırıstıyanlardan işitmiş olabilirler. Haşr işinin olması için
öldükten sonra bütün varlıkların diriltilmesi gerekmektedir. Bunun için
Kur'an'da şu örneği görmekteyiz:
"O gökten belli bir miktar su indirdi de
onunla ölü bir beldeyi dirilttik. Siz de böyle diriltilip çıkarılacaksınız."
[32]
Bu ayet aslında bu
işin içinde olamayacağını ileri sürenlere verilmiş bir cevaptır. Kur'an bunun
çok kolay olacağını belirtmektedir. Hatta Allah bir şeyi dilediği zaman ona
sadece "O'nun işi bir şeyin olmasını
istedi mi, ona sadece ol demektir, hemen oluverir" [33] demesi yeterlidir. Nitekim bir ayette:
"Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar
diriltilmeniz, tek bir nefsin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şüphesiz
Allah işitendir, görendir." [34]
Aslında mahşer gününün
çok çetin bir gün olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır. Nitekim ayetlerde buna
değinilmektedir:
"O
gün kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından
kaçar. O gün herkesin kendine yeter bir derdi vardır." [35]
Ancak bu günün de
kimin için kolay kimin için de zor gerçegeği fikri akla gelebilir. İşte Kur'an
buna da değinir ve açık bir biçimde
şöyle denir:
"Allah'ı inkar etmeyen, şirkten uzak duran ve
Allah'a yaklaşmak iteyenleri (muttaki) o gün Rahman'ın huzurunda Ona gelmiş
misafirler olarak toplarız. Suçluları ise susuz olarak cehenneme süreriz".[36]
Kıyamet gününün önemli
bir sahnesi de insanların bu dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekilmeleri
ve yargılanmalarıdır. Ancak bunu izah ederken öncelikle bilinmesi gerekir ki,
yargılanmada veya hesaba çekilme de bütün insanların adalete güvenmemeleri diye
bir şey söz konusu değildir. Zira insanların bu dünyada ne yapıp ettikleri
kendilerine çeşitli yollarla bir film gibi gösterilecektir:
"O gün insanlar, yaptıkları kendilerine
gösterilmek için bölük bölük dönerler"[37].
Adeta bir sinevizyon
veya kamera ile kişi veya kişiler yapıp ettiklerini görecek ve aynı zaman da
kendilerine sunulacak defterler sayesinde de bunu okuyup öğrenecekler. Bununla
da kalmayıp itiraz ettikleri takdirde, elleri ve ayakları lisan-ı hal ile ne
yaptıklarını anlatacaklardır. Nitekim bir ayette şöyle denmektedir:
"Her insanın uğursuzluk kuşunu kendisinin
boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kerndisine önünde açılmış olarak bir kitap
çıkaracağız. 'Oku kitabını, bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter."
[38]
Elbette o dehşetli
günü gören insanlar hesaba çekilmeye ve kendilerinin yaptıkları ve ettikleri
bir bir önlerine serilmeye başlanınca pişmanlık duyacaklar ama artık iş işten
geçmiştir. Bu sahnelerde de yine iyilerle kötüler ayrılacaklardır:
"Kimlerin tartısı ağır gelirse, işte asıl
kurtuluşa erenler onlardır. Kimlerin de tartısı hafif gelirse artık bunlar da
kendilerine yazık etmişlerdir ve ebediyyen cehennemdedirler"[39].
Hesap günü kişi yaptıklarının
tamamından sorumlu tutulacak ve her yaptığının mutlaka hesabını verecektir. Bu
manada sonucuna katlanma açısından mesuliyet ferdidir. Ancak kişi kötü bir yol
veya çığır açmışsa bu yoldan gidip kötülükler işleyenleri de bu yola sevketmesi
bakımından onların işlediklerinden bir kısmını da kişi yüklenecek ve yine
cezayı ferdi çekecektir (16 Nahl 23-25). Ancak kişinin yaptığı her iyilik de
kötülük de hesaba dahil edilecek ve yaptıkları asla zayi edilmeyecektir:
"Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu
görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir".
[40]
O halde bu günde kişi
yaptığı her türlü davranışından dolayı hesaba çekilecek, kendilerine amel
defterleri verilecek ve bunun neticesinde insanlar cennete veya cehenneme varacaklardır.
Zira Kur'an:
"Allah hakimler hakimi değil mi?" [41]
buyurarak bugün de nihai kararın kime ait olduğunu açık bir biçimde
belirtmektedir. Zaten Kur'an'daki "Din
gününü sahibi" [42]
ifadesini de devamlı olarak tekrar etmekteyiz ki, bu ifade ahirete yöneliktir.
Hesap gününe ilişkin
sahnelerin akışı içinde mahkeme oturumları, karşılıklı konuşmalar, şikayetler,
suçlamalar, savunmalar şeklinde geçen diyaloglar ve benzeri motifler hep dile
getirlilmektedir. Bunun amacı ise; insanların gündelik hayatlarında bunları
görmeleri ve bu konulara aşina olmaları dolayısıyla daha iyi anlamalarını
sağlamaya yöneliktir. Böylece bu olaylardan etkilenmek suretiyle anlatılanlara
daha bir dikkatlice yaklaşmalarını imkan dahilinde kılacaktır. Öte yandan
kıyamet sahneleri ile ilgili olarak dağların unufak olmaları, etrafa saçılmış
yün halinde dağılmaları, yıldızların darmadağınık bir hale gelmesi, denizlerin
kaynaması ve hatta çocukların saçlarının ağarması ve benzeri olayların
zikredilmesi işin korkunç boyutlarını içermektedir ki, bunları duyan dinleyen
kişilerin etkilenmemesi ve korkmaması mümkün değildir" [43].
[1] Bakara: 2/62; Maide. 5/69
[2] Yusuf: 12/110.
[3] Bu isimler için bkz., Gazali, İhya, IV,515-517). Doç.
Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 209-210.
[4] A'raf: 7/187
[5] Casiye: 45/32.
[6] Bkz., Müminun. 23/22-24; 33-37
[7] Furkan," 25/11
[8] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 211-212.
[9] En'am: 6/31
[10] Muhammed: 4718
[11] İsra: 17/18-19. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı
Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 212-213.
[12] Müminun, 23/33; Furkan. 25/11; Rum, 30/16; Rahman,
55/43;
[13] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 213.
[14] Müminun: 23/115.
[15] Enbiya: 21/16.
[16] Fatiha: 1/4
[17] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 213-214.
[18] Haşr: 59/18.
[19] Nisa: 4/40.
[20] İsra: 17/13-14.
[21] Yasin: 36/63-65. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı
Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 214-216.
[22] A'raf: 7/44, 50.
[23] En'am: 6/32.
[24] Karia: 101 1-5.
[25] Hac: 22/1. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı
Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 216-217.
[26] Yunus: 10/45.
[27] İnşikak: 84/7-11; Hakka 69/19,37.
[28] Ahmed İbn Hanbel.III. 192
[29] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 217-219.
[30] İsra: 17/ 19.
[31] Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış,
Anadolu Yayınları: 219-220.
[32] Zuhruf: 43/11.
[33] Yasin: 36/82
[34] Lokman: 31/28.
[35] Abese : 89/34-37.
[36] Meryem: 19/85. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı
Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 220-221.
[37] Zilzal: 99/6
[38] İsra: 17/13-14,
[39] Müminun: 23102-103
[40] Zilzal: 99/7-8
[41] Tin: 95/8
[42] Fatiha: 1/ 4
[43] Geniş bilgi için bkz., Fazlur Rahman, Ana Konularıyla
Kur'an, 224 ve devamı; Bekir Topaloğlu, "Ahiret", TDVÎA, I, 543 ve
devamı; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat; Seyyid Kutup, Kur'an'da Kıyamet
Sahneleri. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu
Yayınları: 221-223.