Âyet, sözlükte "herhangi bir şeyin varlığım gösteren alâmet" anlamını ifade etmektedir. Buna bağlı olarak "açık işaret", "delil", "ibret" ve "mucize" gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Kur'ân'da tekil ve çoğul şeklinde 382 yerde geçen âyet lafzı, mutlak anlamda iki kısma ayrılmaktadır.
aa. Fiilî âyetler: Kânittaki sayısız çeşitlilik ve farklılıkları sürekli bir düzen ve kanuna bağlayan yaratıcının varlığını, birliğini ve yüce sıfatlarını gösteren ve yaratıkların taşıdığı özelliklerden çıkarılan delillerin tamamı bu tür âyetleri oluşturur. Bunlara "kevnî", "tekvini" veya "ilmî" âyet de denir. Son devrin yetiştirdiği büyük Türk müfes-siri Muhammed Hamdi Yazır da ulûhiyyete işaret eden bu âyetleri kendi içerisinde;
1) Sadece âlimlerin farkına varabileceği tabiat kanunlarında mevcut olan âyetler,
2) Güneş ve ay tutulması, gök gürlemesi gibi herkesin müşahede edebileceği âyetler,
3) Mucizeler gibi olağanüstü âyetler şeklinde üç kısma ayırmaktadır[1].
ab. Kavlî âyetler: Pegamberlere indirilen ilâhî kitapların hepsi bu tür âyetleri içermektedir. Bunlar fiilî âyetlere işaret eder ve insanlar tarafından kolaylıkla anlaşılmaları için gerekli açıklamaları ihtiva ederler. Bu kısma giren âyetlere "teşriî", "tenzîlî" ve "vahyî" âyetler de denir[2].
islâm bilginleri âyetleri ifade ettikleri anlamların açıklığı ve kapalılığı sebebiyle, "muhkem", "müteşâbih" mücmel" ve "mübeyyen" şeklinde kısımlara ayırmışlardır. Ayrıca tefsir usûlü bilginleri âyetleri, iniş yeri, zamanı ve hitap esasına göre, "Mekkî-Medenî", "arzî-semâ-vî","hazârî-seferî", "nehârî-leylî","sayfî-şitâî", "firâşî-nevmî" diye de gruplandırmışlardır.
Kur'ân-ı Kerim'deki âyetlerin sayısı hakkında da farklı yaklaşımlar mevcuttur. İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette Kur'ân'daki âyet sayısının 6600 olduğu belirtilirken, bu sayıyı 6204, 6214, 6219, 6225 ve 6236 olarak tesbit edenler de olmuştur. Âyet sayısı konusundaki bu farklı anlayışlar, bazı âyet sonları, sûre başlarındaki besmelelerin âyet sayılıp sayılmaması ve hurûf-ı mukattaanın müstakil âyet olup olmaması gibi hususlarda ortaya çıkan farklı görüşlerden kaynaklanmaktadır.
Âyetleri birbirinden ayıran son kelimeye "fasıla", bu kelimenin son harfine de "harfu'I-fasıla" denir.
Kur'ân'ın en uzun âyeti, "müdâyene âyeti" diye bilinen Bakara Sûresi'nin 282. âyeti, en kısa âyetleri de Yasin 36/1; Rahman 55/1, 64; Müddessir 74/21; Fecr 89/1; Duhâ 93/1; Asr 103/1. âyetleridir.
Alak Sûresi'nin ilk beş âyetinin ilk nazil olan âyetler olduğu hususundaki kesin sayılabilecek bilginin yanında, Bakara Sûresi'nin 281.; Mâîde 3.; Nisa 176.; Nasr 1-3 âyetlerinden her birinin de en son gelen âyetler olduğunu gösteren rivayetler mevcuttur[3].
Kaynakların verdiği bilgiye göre İslâm âlimleri, âyetlerin Kur'ân'daki tertibinin tevkîfî olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Meselâ, Mekkî b. Ebî Tâlib (Öİ.437/1045) âyetlerin sıralanmasının ve sûre başlarına besmelelerin konulmasının Hz. Peygamber'in emriyle olduğunu ifade etmektedir. Bu yüzdendir ki, Berâe Sûresi'nin başına besmelenin konulmasını Allah Resulü (sav) emretmediği için konulmamıştır[4].
Ebû Ca'fer b. ez-Zübeyr (öl.707/1308)'in görüşü de şöyledir: "Âyetlerin Kur'ân'daki sıralanışı Hz. Peygamber'in emri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Müslümanlar arasında bu konuda herhangi bir ihtilâf yoktur"[5].
ez-Zerkeşî de bu hususta şunları söylemektedir:"Âyetlerin sıralanışı ve sûre başlarına besmelelerin yazılışı tevkifidir. Bu konuda ne bir şüphe ne de herhangi bir ihtilâf söz konusu değildir"[6].
Ayrıca şu rivayet de âyetlerin Hz. Peygamber tarafından tertip edildiğini açıkça göstermektedir. Resûlullah (sav) buyuruyor ki: "Her kim geceleyin Bakara Sûresi'nin son iki âyetini okursa, bunlar ona kâfi gelir"[7]. Yine Hz. Peygamber'in Deccâl'm ortaya çıkışında, ondan korunmak için Kehf Sûresi'nin ilk on âyetini okumayı tavsiye etmesi de[8] âyet tertibinin tevkifi, olduğuna delâlet etmektedir. Şayet aksi vârid olsaydı, Resûlullah (sav), Bakara Sûresi'nin son iki âyetinden ve Kehf Sûresi'nin ilk on âyetinden söz etmezdi. Çünkü o durumda âyetlerin tertibi farklı olacağı için bu sözlerin bir anlamı olmazdı. Halbuki biz biliyoruz ki, Hz.' Peygamber, Bakara Sûresi'nin son iki âyetiyle "Âmene'r-resûlü" diye başlayan âyetleri,.Kehf Sûresi'nin baş tarafındaki on âyetle de, Hz. İsa'nın Allah olduğu inancını red ve iptal eden âyetleri kastetmiştir. Bu da bugün bizim elimizde bulunan Kur'ân'larla Hz. Peygamber zamanında yazılıp daha sonra cem ve istinsah edilen Mushaflann aynı tertipte olduğunu göstermektedir[9].
Kısacası İslâm bilginleri, âyetlerin Kur'ân'daki sıralanışının Mus-haflarda gördüğümüz tarzda olduğu hususunda görüş birliği içindedirler. Gerek Resûlullah (sav) zamanındaki mevcut tertipte, gerek ondan sonra cem ve istinsah edilen Kur'ân'lann tertibinde herhangi bir farklılık söz konusu değildir. Çünkü Cebrail (as) vahiy getirdikçe her âyetin yerini de Resûlullah efendimize bildirmiştir. Allah Resulü (sav) de Cebrail'in kendisine öğrettiği şekilde vahiy kâtiplerine yazdırmış ve bu ilâhî düzene göre âyetlerin tertibini sağlamıştır. Ayrıca Hz. Peygamber, Kur'ân'ı yazdırdığı tertibe göre ashaba okumuş ve her senenin sonunda Cebrail'e aynı tertiple arzetmiştir. Sahâbîler de Kur'ân'ı Resûlullah (sav)'dan işittikleri ve öğrendikleri tarzda ezberlemişler,, yazmışlar ne takdim ve tehire, ne de fazlalık ve noksanlığa yol açmaksızın ilâhî tertibi korumuşlardır. Hz. Ebû Bekr zamanında derlenen Kur'ân'da da aynı tertip muhafaza edilmiş, daha sonra Hz. Osman'ın talimatıyla çoğaltılan Mushaflar da bu sıralama üzere yazılmıştır. Böylece söz konusu tertip herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir[10].
[1] Elmalılı, Hak Dini, V, 3184.
[2] Elmalılı ,Hak Dini, I, 569-570. Ayrıca bkz. Reşid
Rızâ, el-Menâr, I, 287, III, 313
[3] Yavuz, Yusuf Şevki-Çetin Abdurrahman,
"Âyet", DİA-, IV, 243.
Doç. Dr. Muhsin
Demirci, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı
Yayınları: 75-76.
[4] el-Kurtubî, el-Cami'', I, 59.
[5] es-Suyûtî, el-İtkân, I, 80.
[6] ez-Zerkeşî, el-Burhân, I, 256.
[7] Müslim, Sala tu'1-müsâfirin, 256.
[8] Farklı rivayetler için bkz. İbn Kesîr, Tefsîr, III, 70-71.
[9] Bkz. Şiblî, Mevlânâ, Asr-ı Saadet (trc. Ömer Rıza
Doğrul), İstanbul 1973, I, 84.
[10] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Atik, M. Kemal,
"Âyet ve Sûrelerin Tevkifiliği Meselesi", EÜİFD., sy. 6, Kayseri
1989, s. 201-218,
Doç. Dr. Muhsin Demirci, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 76-78.