a) Rivayet Tefsiri, Zaafı ve Sebepleri
b) Bazı Önemli Rivayet Müfessirleri ve Tefsirleri
1- İbn Cerîr et-Taberi (310/922)
2- Ebu'1-Leys Semerkandî, (383/993)
7- Celâleddin es-Suyûtî (911/1505)
8- Cemâleddîn Kâsimî (1332/19147)
b) Dirayet Tefsirinin Çeşitleri
A- Bazı Önemli Dirayet Müfessirleri Ve Tefsirleri
5- Ebû Hayyfin el-Endelusî (745/1344),
b) Ebû Ubeyde Ma'raer b. el-Müsennâ (210/825)
a) Abdülcebbâr b. Ahmed (415/1025)
1- Ebû Ca'fer et-Tûsî (460/1068)
2- Ebû Ali et-Tabressî (548( 1153)
1- Mukâtil b. Süleyman (150/767)
4-Ebû Bekr İbnül-Arahî (543/1148)
Müfessirler Kur'ân'ın çeşitli yönlerini ele alarak tefsirler yapmışlardır. Bunun neticesi olarak da tefsirde çeşitli yönler meydana gelmiştir. Müfessirlerin durum ve tutumlarına göre genel olarak tefsirler ild kısma ayrılmaktadır: 1- Rivayet Tefsiri 2- Dirayet Tefsir.
Buna Me'sûr veya Naklî Tefsir de denilir. Yani âyetlerin, yine Kur'ân'daki âyetlerle, Hz. Peygamber'in ve Sahabenin sözleriyle açıklanmasıdır. Bu tür tefsir, başlangıçta rivayetle başlamış, Hz. Peygamber'den Sahabeye, onlardan da Tabiîlere intikâl etmiştir. Daha sonra rivayetler toplanmış, tefsirler tedvin edilmiştir.
Rivayet tefsirinde Hz. Peygamber'den başlayıp, Sahabeye ve hattâ Tabiîne kadar uzanan rivayet zinciri içinde ve bu rivayetlerin isnadında bazı zaaf noktaları belirlenmiştir. Bunlar rivayet tefsirlerine şöyle yansımıştır:
1- Uydurma haberlerin çokluğu
2- İsrâiliyyatın girişi
3- İsnâdlann hazfı
Rivayet tefsirlerinde tesbit edilen bu zaaf noktaları gözönünde bulundurulup, sahih rivayet esas alındığında, te'lif edilen rivayet tefsirlerinin gerçek değeri daha iyi anlaşılmış olacaktır. Şimdi en meşhur rivayet tefsirleri ve müfessirlerini tanımaya çalışalım.[1]
Câmi'u'l-Beyân an Tefsî-ri'l-Kur'ân
Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, küçük yaşta kendini ilme veren yedi yaşında hafız olan, doğduğu Taberistan ülkesinden Rey, Bağdat, Basra, Küfe ve Mısır'a giderek ilimde derinleşen nihayet yerleştiği Bağdat'ta ölen (310/922) büyük bir âlimdir.
Tarih, Fıkıh ve Tefsir
gibi ilimlerin yanısıra diğer bilim dallarıyla da meşgul olmuştur. Şafii
mezhebinden olmasına rağmen, düşmanlıklarını kazandığı Hanbelîler tarafından
Rafızîlikle suçlanmıştır. Eserlerinin hepsi elimize geçmeyen Taberî'nin
"Tarihul-Ümem ve'l-Mtüûfc" adlı dünya tarihinin yanısıra 30 cilt
halinde basılan "CâmV-ul-Beyân an Tefsİri'l-KuVân" adlı tefsiri
meşhurdur. Rivayet esaslarına dayanan bu tefsirde senedler zikredilmiş, bir
çok rivayetler kitaba alınmıştır. Fakat bu rivayetlerin sıhhat derecesi
belirtilmemiştir. Sahabe ve Tabiînden gelen bilgi ve görüşleri toplaması, i'râb
ve dil inceliklerine yer vermesi, tefsirinin belirgin özellikleridir. Kendinden
önceki ünlü lügat ve Tefsir âlimlerinden bize ulaşmayan bilgileri bu tefsirin
toplaması sebebiyle, sonraki âlimlere önemli bir kayrıak olmuştur.[2]
Tefsîru Ebtl-Leys
Müfessir, Hanefî faklh ve kelâmcısı olan Nasr b. Muhammed es-Semerkandî "İmamü'1-Hûda" unvanıyla tanınmıştır. Türk illerinden Semerkant'ta doğması ve doğum yeriyle anılması sebebiyle Türk mü-fessirlerinden sayılmıştır. Üstün ahlâk sahibidir, tasavvuf ehlindendir.
Ebu'1-Leys, tefsirde "Rivayet metodu"nu izlemiştir. "Tefsîrul-Kur'ân" veya "Tefsîru Ebi'l-Leys" diye bilinen eserinde, Sahabe ve Tabiînin görüşlerine çokça yer vermiştir. Ne var ki nakil yaparken senet zincirini belirtmemiştir. Tefsir orta büyüklükte, açık ifadeli ve faydalı öğütleri taşıyan bir eser kabul edilmiştir. Hadis tahriçleri de yapılmıştır. Mısır ve Türkiye'de iki cilt hâlinde yazma nüshaları vardır. Günümüzde Türkçeye çevrilmesinin yanısıra, Îbn-İ Arapşah diye tanınan bir zat tarafından (854/1450) yılında Türkçe tercümesi gerçekleştirilmiştir.
Diğer eserleri şunlardır:
1- Umdeiü'l-Akâid
2- Şerhu'l-Câmi'i's-Sağîr
3- Hizânetü'l-Fıkh
4- el-Fetavâ
5- en-Nevâzü mine'l-Fetâvâ
6- Kurretu'l-Uyûn ve Müferrici'l-Kalbi'l-Mahzûn (Basılmıştır)
7- Bustânu'l'Ârifîn (Ahlâk ve edeple ilgilidir, basılmıştır.)
8- TEribîhu'l-Gâfûîn (Va'z ve hikmetlerle ilgilidir, basılmıştır.).
9- Fedüilü Ramazân.[3]
el-Vecîzfi Tefsîrt'l-Kıu'âni'l-Azîz
Ebul-Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, asrının ileri gelen müfessir ve ediplerinden biridir. Başta Nizâmü'1-Mülk olmak üzere bir çok kimsenin ikram ve saygısını kazanmasına rağmen, kendisinin özellikle Sülemî ve tefsiri hakkındaki tenkidi hoş karşılanmamıştır, "el-Vecîz fî Tefeîril-Kur'âni'1-Azîz" adlı matbu tefsirinde "Rivayet metodu" nu benimsemiş, parça parça tefsir ettiği âyetlerin ayrıntılı açıklamalarına girmemiştir. Kelâmı mes'elelerle fazla ilgilenmediği anlaşılan Vahidî'nin âyetleri dil ve mefhum açısından güzel açıkladığı anlaşılmaktadır. Basit, Vasit ve Veciz adlı tefsirlerinin üçüne birden el-Havî denilmektedir. Vasit'iri üç cilt olduğu anlaşılan yazmaları kütüphanelerde bulunmaktadır.
Tefsirinin dışındaki diğer bazı eserleri şunlardır:
1- KitabuTefsfri'n-Nebiyy
2- Esbâbu Nuzûli'l-Kur’an
3- Kitabu Nejyi' t-Tahrîf ani'l-Kur’an
4- Kitabu'l-Meğazî
5- Kitabu'l-Î'râb
6- Şerhu Dîvani'l-Mütenebbî[4]
Meâltmu't'Tenzil
Müfessir, fakîh, muhaddis olan Hüseyin b. Mes'ûd el-Bagavî, Sünneti ihya eden (Muhyi's-Sünne), dinin direği (Rüknü'd-Din) unvanlarını almış Horasanlı ünlü bir âlimdir. Selef anlayışına bağlı, sağlam inançlı, üstün karakterli ve gönül ehli bir insandır. Fıkıh ve hadiste imam sayılmış ve Şafiî fakihleri arasında yer almıştır. 80 yaşını aşkın olarak hayata gözlerini yumarken, başta tefsiri "Meâ-limu't-Tenzîl” olmak üzere çeşitli kalıcı eserler bırakmıştır.
"Meâlimu't-TenzîT rivayet usûlüne göre yazılmış, orta hacimli bir tefsirdir. Bir çok hadisi ihtiva etmektedir. Sahabenin ve onları izleyen iki neslin tefsirle ilgili rivayetlerini içine almaktadır. Bunların yanısıra İsrailiyyât denebilecek bir kısım tarih bilgileri de taşımaktadır. Derin bir inceleme ve tenkid süzgecinden geçmeyen bu rivayetlerin tefsire alınması haklı tenkidlere sebep olmuştur. Tefsirin sonraki asırlarda şerhiyle özetlemeleri (ihtisar) yapılmış, Bigalı Kadri Mehmet Efendi (1042/1632) tarafından da Türkçeye tercüme edilerek IV, Murad'a hediye edilmiştir.
Kütüphanelerde çokça yazma nüshalar mevcuttur. Ayrıca basımı da gerçekleştirilmiştir. Diğer eserlerinden bazıları şunlardır:
1- Mesâbihu's-Sünne: 4484 hadisten oluşan basılmış bir kitaptır. Yedi ana eserden meydana gelmiş büyük bir hadis külliyatı niteliğindedir.
2- Şerhü's-Sünne: Hadis ve fıkıhla ilgili üç ciltlik değer verilen bir eserdir.
3- et-Tehzîb: Fıkıhla ilgilidir.
4- el-Cem' Beyne's-Sahihayn [5]
el-Muharraru'l-Vecîz fi Tefsiri Kitâbi'l-Azîz
Müfessir Ebû Muhammed Abdulhakk b. Gâlib, Endülüslü bilginlerdendir. Gırnata'da doğmuş (481/1088), Larka denilen yerde vefat etmiştir (546/1151).
İbn Atiyye, ilim ve faziletin, deha, zekâ ve güzel anlayışın zirve noktasına ermiş bir bilgindir. Kitap toplamaya düşkün, fıkıh, hadis, tefsir ve dil ilimlerinde ifâdesi güzel, sözüne güvenilir bir âlimdir. Endülüs'ün el-Meriyye şehrinden sonra Larka'da kadılık yapmıştır.
Tefsirde "İmamü'l-Müfessirîn" unvanını kazanmış ve "el-Muhar-rarul-Vecîzfî Tefsiri Kitâbil-Azîz!' adlı eserini yazmıştır. Bu tefsirin diğer tefsir kitapları arasında ve tüm müfessirler yanında yüksek bir değeri vardır. îslâm âleminde büyük bir rağbete mazhar olmuş ve her tarafta yayılmıştır. Ayrıca "İbn Atiyye tefsiri " olarak da tanınan bu eser, uydurma rivayet ve yalan haberlerden arındırılarak ince bir tenkid süzgecinden geçirilmiştir. Böylece Ehl-i Sünnet'in, akıl ve hikmetin, sağduyulu kişilerin kabul edebileceği şekil ve üslûpla hazırlanmıştır. İslâm âleminin hurafeler çukuruna düşmesini önlemek için tâ o zamandan gerekli teşebbüslere bu tip tefsirlerle girişilmiştir.
İbn Atiyye, tefsir yazımındaki titizliğini eserin önsözündeki şu sözleriyle belirtmektedir: "Ben bu tefsiri sâlih selefin izine tâbi olmak suretiyle yazdım. Hataya düşmüş kişilerin sözlerinden sakınıp, gereken yerlerde onların sözlerini reddettim. Kur'ân lâfızlarını açıklamada bütün gücümü harcadım."
Tefsir hakkında takdirlerini belirten îbn Haldun, daha sonraki dönemde Endülüs'ten îbn Atiyye'nln yetiştiğini kaydederek, onun tüm rivayet tefsirlerini özetlediğini belirtiktir. Gerçekten de Îbn Atiyye, tefsirle ilgili nakiller arasında doğruya en yakın bulunanları araştırmış ve bunların Endülüs'te elden ele dolaşması ve kullanılması kolay bir kitapta toplanmasını bilmiştir. Ayrı usûlü kendisinden sonra Endülüs'te Kurtubî'nin takip ettiği ve başka bir tefsir kitabını (el-Câmt'u li Ahkâmi'l-Kur’an) meydana getirdiği bilinmektedir. Bu arada Şeyhülislâm Îbn Teymiyye (728/1328), Îbn Atiyye ile ez-Zemah-şerî 'nin kitaplarını karşılaştırmış ve İbn Atiyye'nin tefsirinin daha iyi, nakil ve araştırma yönünden daha sağlıklı olduğunu söylemiştir. îbn Teymiyye'ye göre bu tefsir, rivayet tefsirlerinin en büyüğüdür, sünnete uygundur, bid'attan uzaktır. Çünykü îbn Atiyye rivayet ve nakillerini, en büyük tefsir kabul edilen Taberî tefsirinden almıştır.
İbn Atiyye, nakildeki bu üstün başarısının yanı sıra yer yer Mu'tezilenin felsefî delillerine ve bunlara karşı kelâmcılann cevaplarına da temas etmekten kendini alamamıştır. Bütün bu özellikleriyle İbn Atiyye'nin kendinden önceki müfessirlerin zaman aşımı, iyi niyet veya başka tesirlerle tefsirlerine aldıkları uydurma bilgileri çürüterek geçersiz sayması küçümsenmeyecek bir faaliyettir. Tefsiri bu yönden de büyük bir değer taşımaktadır. Kendisi ve tefsiri günümüz araştırıcı ve ilim adamlarının yakın ilgi ve çalışma alan-lanna girmiştir.[6]
Tefsîru'l-Kur’ani'l-Azîm
Müfessir, fakih ve tarihçi olan Ebul-Fidâ îsmail b. Ömer, Şam'da doğmuş (701/1301), orada yetişmiş ve yine Şam'da vefat etmiştir (774/1372). İbn Teymiyye'nin bulunduğu mezarlıkta onun yanma gömülmüştür.
Zamanın âlimlerinden, özellikle İbn Teymiyye'den çok faydalanmıştır. Aralarında İbn Hacer el-Askalânî gibi ünlülerin de bulunduğu bir çok kişi kendisinden ders almıştır. Şafiî mezhebine mensuptur. Üstadı İbn Teymiyye'ye aşırı derecede bağlı olduğu ve onun fikirlerini benimsediği için çeşitli baskılara uğramış, zorluklarla karşılaşmıştır. Tefsirin yaraşıra fıkıh ve tarihteki üstünlüğünü eserleriyle isbat etmiştir. Meselâ: "el-Bldâye ve'n-Nihâyg* adlı kitabı genel tarihin kayrıak kitaplarından sayılmıştır. Yaratılıştan müellifin son zamanına kadar geçen olaylara bu eserde yer verilmiştir. Doğu ve Batı kütüphane-lerindeki yazma nüshalarının yanısıra basımı da yapılmıştır.
Tefsirle ilgili olarak "Tefstru ibn Kcsîr"veya "Tefsîrul-Kur'ânil-Azîtn" adlarıyla bilinen 4 ve 5 cilt hâlinde basılan eseri meşhurdur. Bu tefsir, ağırlıklı olarak rivayet metoduna göre yazılmıştır. Eserin diğer özellikleri şunlardır:
a) Sûre içindeki âyetler belli gruplara ayrılarak tefsir edilmiştir.
b) Hadis tenkid usûlleri (cerh ve ta'dil)'ne önem verilmiş, tarihî bilgiler genişçe işlenmiştir
c) Naklin yanı sır, akıl ve tenkid ölçülerine de baş vurulmuştur.
d) Tefsirin sonunda Kur'ân-ı Kerîm'in faziletleriyle ilgili bir bölümde yer almaktadır.
Adı geçen tarih ve tefsirinin dışındaki eserleri şunlardır:
1- Câmi'u'1-Mesanid
2- et-Tekmü
fi Marifeti's-Sigât ve'd-Duafâ ve'lMecâhil (5 cilttir.)
3- el-Bâisu'l-Hasîs üâ Marifeti Ulümi'l-Hadts (Basılmıştır. Ders kitabı niteliğini hâizdir.)
4-Şerhu Sahîhi'l-Buhâri (Tamamlanamamıştır.)[7]
ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsır bi'l-Me'sür
Müfessir , Tarihçi, Edîb olan Celâleddin b. Kemâleddin, Kahire1-nin güneyindeki Suyût kasabasında doğmuştur. Önceleri Bağdat'ta yaşayan İran asıllı ataları, sonradan Suyût'a gelerek devlet hizmetinde büyük itibarTtazanmışlardı. Babası uzun süre Bağdat kadılığı yapmış bir âlimdi. Kendisi sekiz yaşında hafız olmuş, henüz çocuk yaşında tslâmî bilgileri okumuş, 17 yaşında da eser vermeye başlamıştır, îlim için Mısır ve dışında belli başlı ilim merkezlerini gezmiş, Mekke ziyaretinden sonra Mısır'ın çeşitli medreselerinde müderrislik yapmıştır. Şafiî mezhebine mensub olan Suyûtî (911/1505) tarihinde Kahire'de vefat etmiştir.
Tefsir, hadis, tarih ve edebiyat başta olmak üzere çeşitli ilimlerde 500'den fazla eser vermiş, eserleri sahasının kayrıak kitabı sayılmıştır. Bunların büyük bölümünün basımı gerçekleştirilmiştir. Tefsirdeki üstünlüğünü belgeleyen ilk eseri "Tefsîru Celâleyri' adıyla tanınan ve Celâleddin Mahallî'nin başlattığı ve kendisinin tamamladığı tefsirdir. Böylece tefsirde imzası bulunan iki Celâl'den birisi Suyûtî olmaktadır.
Bu tefsir, kullanışı kolay, son derece kısa ve değerli bir eserdir. Her ne kadar boyut ve hacim yönünden tefsirlerin küçüklerinden ise de yaygınlık ve yarar bakımından en büyüğüdür. Bu yüzden öğrenci araştırıcı ve ilim adamlarının elden ele dolaştırdıkları kitap olmuş, çeşitli baskılan yapılmıştır.
"SavV ve "Cemel" adlarında iki haşiyesi vardır. Mahallî'den kalan tefsir bölümünü Suyûtî tamamladığı için önceleri tefsiri yapılmayan "Fatiha Sûresi" de kitabın sonunda yapılmış, dolayısıyla bu sûrenin müfessirinin Suyûtî olduğu belirtilmek istenmiştir.
Suyûtî'nin müstakil tefsiri "ed-Dürrül-Mensûr Fi't-Tefsîr bi'l-Me'sûr" adını almaktadır. Rivayet metoduyla kaleme alınan ve basımı da gerçekleşen bu 6 ciltlik tefsirin te'lif tarzı Taberî tefsirine benzemektedir. Tüm âyetlerin tefsirine yer verilmemiş, ancak hakkında rivayetler bulunan ve tefsire konu olan âyetler açıklanmıştır. Ayrıca Suyûtî, Kadı tefsirinin haşiyesini yazarak, tefsir ilmine bu yönde de katkı sağlamıştır.,Açıklanan tefsirlerinin dışındaki belli başlı eserlerinden bazıları şunlardır:
1 -Tercümânü'l-Kur'ân (Kur'ân'la ilgili bütün hadisleri ihtiva etmektedir.)
2- Lübâbu'n-Nukûl fi Esbâbi'n-Nuzûl
3- et-Tebhîr fi Ulûmi't-Tefsir
4- el-îtkânfı Ulümi'l-Kur’an
5- el-Leâli'l-Mesnûa fi'l-Ehâdîsi'l'Mevzûa
6- Tednbu'r-Râvî fi Şerhi Takrîbi'n-Nebevi
7- el-Müzhirfi Ulûmi'l-Lüğa
8- el-Ezhâru'l-Mütenâsvra fi Ahbâri'l'Mütevâtıra
9- el-Ahbâru'lMerviyyefi Sebebi Vad'i'l-Arabiyye
10- el-Eşbâh ve'n-Nezâir
11- el-Câmi'u'l-Kebîr
12- el-Câmi'u's-Sağîr
13- Kenzu'l-Ummâl fi Subûtt Süneni'l-Akvâlve'l-Efâl
14- Buğyetu'l-Vu'ât
15- Tâûhu'l-Hülefâ
16- el-Muhâdarafi Ahbân Mısr ve'l-Kahire
17- Enîsu'l-Celis
18- Tabakâtü'l-Müfessirîn
19- el-Usûlü'l-Mühimme li Ulümi'l-Cemme
20- el-îzâhfi İlmi'n-Nikâh
21- Mûştebehu'l-Ukûl Fi Müntehe'n-Nukûl [8]
Mehasinü't-Te'vil
Müfessir, müceddit olan Cemâleddin Muhammed b. Muhammed, Şam'da doğmuş (1283/1866), Hz. Hüseyin'in sülâlesinden geldiği belirtilmiş, dedesi Şeyh Kâsım'a izafetle Kâsimî nisbesiyle anılmıştır.
Takva ve ilmiyle temayüz etmiş ,bir aile çevresinde yetişmiştir. Kendi üstün kabiliyetinin yanısıra ilmî ve edebî yönü kuvetli olan babasının teşvikiyle ilmî hayata yönelmiş, temel din bilgilerini ve çeşitli dinî ilimleri medreseden ve tanınmış üstadlardan öğrendikten sonra 14 yaşında icazet almış ve bu yaşta ders vermeye başlamıştır. Ramazan'da halka vaaz vermek üzere değişik beldelerde görevlendirilmiş ve bu görevi 4 yıl sürdürmüştür. Sonra Mısır'a gitmiş, ardından da Medine'yi ziyaret etmiştir. Medine'den döndüğünde "Cemâli Mezhebi" denilen yeni bir mezhebi kurmakla itham edilmiş ve hükümet tarafından tutuklanmışsa da isnâd edilen töhmeti reddetmiş sonunda kendisinden özür dilenmiştir.
Babasının vefatından sonra onun yerine geçerek cami imamlığı ve irşâd derslerini hayatının sonuna kadar aralıksız sürdürmüştür. Cami görevlerini yürütürken babası ve dedesinin tesis ettiği özel kütüphanesine kapanıp çeşitli yönleriyle ilmî hareketlerdeki gelişmeleri takibe koyulmuştur. İki bin ciltlik kütüphanesinde, kitap inceleme ve çok sayıda eser te'lif etme başarısını göstermiştir. Bu arada dergilerde bir çok araştırmaları yayınlanmıştır.
İtikatta Selefiyye anlayışını benimsemiş, şeriatın inceliklerine vâkıf olmakla kalmamış, ayrı zamanda çağdaş ilimleri de okuyarak ilmî alandaki üstünlüğünü ortaya koymuştur. İslâmı serbest düşünce anlayışı içinde yorumlayan îbn Teymiyye ve İbn Kayyim'i benimsemiş ve çok sevdiği İmâm Şâtıbı'den etkilenmiştir. İslâmî uyanış hareketinin içinde olan Alûsî, Şevkânî, Sunûsî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Şiblî gibi mücedditlerin arasında yer almıştır. Çünkü bunlar sömürgeciliğin İslâm ve kültürü üzerindeki tahribatını etkisiz kılmak için mücadeleye yeni bir anlayışla girmişler, îslâmın yapısını ve özünü güçlendirmişler, müsteşrik, misyoner ve Batı çığırtkanlarının yanlış bilgilerini reddetmişlerdir.
Kâsimî birleştirici ve toplayıcı bir metod uygulayarak, fırka ve mezhepler arası ihtilâfların üstünde olmaya çalışmıştır. îslâm anlayışını hürriyet, çalışma ve kolaylık metoduna dayandırmış, içtihadı hürriyet kavramıyla yorumlamak istemiştir. Osmanlı idaresinde meşrutiyetin ilânına sevinenlerden olmasına rağmen meşrutiyetin ardından hemen Vehhâbîlik isnâdlanyla soruşturmaya mâruz kalmasına anlam verememiştir. Ona göre t'emel hedef, Îslâmın özünü ortaya çıkarmak ve ondan karıştırıldığı donukluk, taklit, hurafe ve bid'atı gidermektir. Islâmla çağın arasını bulmaktır. Çelişme durumunda naklî akılla te'vîl etmektir. Akü, İslâmı derinlemesine anlamanın yolu kabul edilmelidir. Çalışmasını te'lif ve davet alanları olmak üzere iki yöne yoğunlaştıran Kâsımî çeşitli konularda inceleme ve araştırmalar yapmış, devrinin sosyal akımlarıyla ilgili görüşler belirtmiş ırkçılık ve ırk ayırımına kesinlikle karşı çıkmıştır.
Dil ve kalemi yumuşak, kimseyi incitmiyen kişi olarak bilinmiş, evine sırf eksiğini bulmak üzere gelenleri bile geniş hoşgörü ile karşılamıştır. Ailesi ve yedi çocuğunun getirdiği aile yükü, beş vakit kesintisiz imamlığı, genel ve özel dersleri, çevreye ilgisi vs. gibi çeşitli meşguliyetleri içinde 100'e yakın eseri 49 yılda yazabilmesi küçümsenemeyecek büyük bir başarıdır. (1332/1914) tarihinde, doğduğu yer olan Şam'da hayata gözlerini yumarken, bir çok seçkin ıslahatçı gibi ömrü kısa sürmüş, ama kalıcı eserleriyle büyük bir servet bırakmıştır.
"Mehâsinü't-Te'viV adım alan tefsirin yazılışı hayatının uzun bir devresini almış, fakat Kasımî'nin en önde gelen eseri kabul edilmiştir. 17 çüt hâlinde basılan bu eser, "Tefsîrul-KâsımT1 diye tanınmıştır. 350 sayfalık birinci cildi tamamen tefsir usûlünü ihtiva ettiğinden tefsir ikinci ciltten başlamaktadır. Tefsirin belli başlı özellikleri şunlardır:
a) Süreleri tanıtıcı genel bilgiler verilmiştir.
b) Kıraat farklılıkları varsa verilmiştir. . .
c) Âyet tefsirleri, tefsir ölçülerine uygun kurallar içinde yapılmıştır.
d) Dil incelikleri ve gramer bilgileri verilmiştir.
e) Faydasına inanılan yerlerde 'Tenbîhât" başlığıyla uzun açıklamalara gidilmiştir.
f) Son ciltte 5 adet fihrist sıralanmış bunların birini de kaynaklar fihristi oluşturmuştur.
Tefsirin dışında ve çoğunluğu basılmış eserlerinden bazıları şunlardır:
l- İrşâdü'l-Hakk İîe'l-Amel bi Haberi'l-Berk (Kitapta telgraf kelimesinin anlamı verilmiş ve bunun Yunancadan türediği belirtilmiş, uzaktan haberleşmede elektiriği ilk kullananlar araştırılmış, ayrı şekilde telefondan bahsedilerek telsiz telgrafa işarette bulunulmuştur.)
2- Evâmir Mühimmefi IslâhiTKazâi'ş-Şer'i
3-
Ta'tinı'l-Meşamm fi Measir't Dımeşkı'ş-Şâm (4 cilt hâlindeki henüz basılmamış
bu eserde tarım ıslâhını engelleyen, noktalardan söz edilmiş, kimyevî gübreye
tüm çeşitleriyle dikkat çekilmiş, ekim ye harmanlamada mekanik aletlerin
kullanımıyla hastalıklar, haşereler ve onlarla mücadele zaruretine yer
verilmiştir.)
4- Hutab
5- Cevâmi'u'l-Âdâb Jt Afiâki'l-Ericâb (Anayasal düzeni ele almış, parlamentodaki milletvekillerinin görevleriyle ilgili bir bölüm ayırmış, millet temsilcilerinde bulunması gereken bilgi, kültür, kavrayış ve yabancı dil bilmeleri gibi şartlan sıralamıştır.)
6- Delilü’t-Tevhîd
7- Şerefi'l-Esbât
8- Fetâvû Mûhimmefi Şertati'l-îslâmiyye
9- el-Fetvâfî'l-İslâm
10- Mezâhibıı'l-Arab ve Felâsifetü'l-îslâmfî'l-Cinn
11- Mev'izetü'l-Mü'minîn mtn ihyâl Ulûmi'd-Din
12- Mâ Kûletn-Etıbbâü'l-Meşâhirfi İlâci'l-Bevâstr
13- Defteri! Evâhiri Şevval
14- Sefine
15- et-Taliu's-'Saîd fi Mühimmâti'-lEsanid
16- Kavâidü't-Tahdîs
17- el'Ecvibetü'l-Merdiyye
18- el-îsrâ ve'l-Mt'râc
19- Hayâtü'l-Buhârî
20- el-Mesh ale't-Cevrebeyn.[9]
Buna re'y ve ma'kul tefsir de denilir. Sadece rivayetle yetinmeyip, dil edebiyat, din ve çeşitli bilgilere dayanılarak yapılan tefsirlerdir. Genişleyen islâm sınırlan içinde Arap olmayanlara kurallara dayalı arapçayı, dolayısıyla Kur'ân'ı öğretme ihtiyacı, dirayet tefsirlerinin yapılmasına sebep olmuştur. Zamanla bu tefsirler de gelişen ilim, fen, . fikir ve ortaya çıkan mezheplere göre çeşitlilik göstermişlerdir.
Dirayet tefsirinin caiz olup olmaması hususunda başlangıçta münakaşalar yapılmış tasvip etmeyenler olduğu gibi uygun görenler de olmuştur.
Belirtilen çerçevede
re'y tefsirini ikiye ayırmak mümkündür.
1- Câiz
olmayan Mezmûm Tefsir
2- Caiz olan Memdûh Tefsir
Bu tür tefsire
yönelenler önce âyeti âyetle, sünnetle ve Sahâbî bilgileriyle tefsir etmeye çalışıyorlar,
bulamiyanlarsa dil kurallarına göre yorumlama yoluna gidiyorlardı.[10]
Şimdi dirayet tefsirlerinin gösterdikleri çeşitliliğe göre sınıflamasını, Önemli dirayet tefsir ve müfessirlerini tanıyalım:
Mefâtiku'l-Ğayb (Tefsîr-t Kebîr)
Müfessir, mütekellim, fakih ve filozof Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer, Rey şehrinde doğmuştur (544/1149). Aslen Taberlstanlıdır. Soyu Kureyş kabilesine kadar uzanmaktadır. Doğduğu şehre nisbet edilerek "Razî1 denilmiştir.
îlk tahsilini babasından aldıktan sonra devrin çeşitli bilginlerinden temel ve yardımcı ilimleri öğrenmiştir. Babası gibi güzel konuştuğu için "İbnul-Hatîb" diye tanınmıştır. Ayrıca bölgenin en güzel konuşanı anlamına "İbnü Hatîbi'r-Rey" unvanını da almıştır.
Tahsilini tamamlayıp alanında uzmanlaşmca Harezm ve Mâve-râünnehir seyahatlerine çıkarak oralarda fikrî münazara ve tartışmalarda bulunmuştur. Görüşleri sebebiyle gittiği yerlerden çıkarıldığı için sonunda tekrar Rey şehrine dönmüştür. Rey'de zengin bir doktorla dünür olmuş, doktorun iki kızıyla oğullarını evlendirmiş, böylece sonunda Razî ailesi büyük servete kavuşmuştu. Bu safhada Razî'ye, Gazne ve Horasan'ı da ziyaret etme imkânı doğmuştu. Başta Rey, Herat, Harezm olmak üzere bulunduğu bütün memleketlerde ders okutma faaliyetine devam etmiştir. Derslerine çok sayıda öğrenci ve âlim katılır, istifade etmeye çalışırlardı. Evinden okuluna giderken bineğinin çevresinde üçyüzden fazla fakih öğrencinin yürüdüğü görülürdü. Vaaz ve hitabette etkili olduğu için yemekte iken kitap dışı geçen zamanlarına bile çok acıdığını söylediği rivayet edilmiştir.
Amelde Şafiî, i'tikâtta Eş'arî mezhebinden olan Razî (606/1209) yılında Herat'da vefat etmiş ve oraya gömülmüştür. Tefsir, fıkıh, felsefe, kelâm, edebiyat, tıp, matematik ve tabiat ilimleriyle çok uğraşmış ve bunların hepsinde üstün bir varlık göstermiştir. Çeşitli ilimlerdeki bu derece üstün başarısından dolayı Herat'da kendisine "Şeyhülislâm" lâkabını vermişlerdir. Hakkında müstakil biyografik eserler yazılmış, araştırmalara konu olmuş, Avrupalılar tarafından da "Râzûn" veya "Müşekkik" adıyla anılmıştır.
Tefsîr-i Kebîr adıyla tanınan "Mefâtîhul-Ğayb" adlı sekiz ciltlik tefsiri, önceki tefsirlerden farklı bir üslûpla yazılmıştır. Bazılarının açıklamasına göre Razî bu tefsiri tamamlayamamıştır. Şu var ki tefsirde "İmâm" denilince hemen Razî'nin anlaşıldığı kesindir.. Eser daha sonra bazı öğrencileri tarafından tamamlanmıştır. Tefsirde aklî ilimlere geniş yer verilmiş ve bu yüzden çeşitli itirazlara uğramıştır. Dirayet tefsir metodunun en güzel örneklerinden biri olan bu eser, büyük bir değer taşımakla birlikte yeterli incelenmemiş, daha doğrusu sınırlı sayıdaki âlimler tarafından tanınmakla kalmıştır. Geçmişte Türk İlim adamları tarafından kısmen de olsa Türkçeye tercüme edilmiştir. Günümüzde tefsir bütünüyle Türkçeye çevrilmeye başlanmıştır.
Tefsirin özellikleri şöyle özetlenebilir:
a) Yalnız "Fatiha Sûresi" bir cilt oluşturacak kadar geniş ve ayrıntılıdır.
b) Rivayet ve dirayet metpdlan birleştirilmiştir.
c) Sûre ve âyetler arasındaki münasebetler belirtilmiştir.
d) Şafiî fıkhı ağırlıklı olarak işlenmiş. Kaderiye mezhebi tenkid edilmiştir.
e) Ahlâk, felsefe ve astronomi konuları büyük bir vukufla çok yönlü olarak ele alınmıştır.
f) Bir kısım tasavvuiî beyanlarla süslendiği de görülmüştür.
Tefsir, bünyesinde felsefe ve bir kısım ilimlerle ilgili bilgileri ihtiva ettiği için "Tefsirden başka her şey vardır." diye tenkid edilmişse de bu bilgilerin bir ihtiyaç ve zaruretten kaynaklarıdığı düşünülürse, eleştirilerin yersizliği de ortaya çıkar. Bu arada Razî'nin Selefe (İlk dönem kişi ve âlimlerine) saygıda kusur etmemekle birlikte Ebû Hanîfe için hürmete aykırı ifâdeler kullanması tenkid edilme sebepleri arasında sayılmıştır. Bütün bunlara rağmen doğru sözü ve temiz karakteriyle tanınan bu büyük müfessirin tefsir dışında 65 kadar eseri bulunmaktadır. Bazıları şunlardır:
1- et'Tankatü'l-Alâiyyefı'l-Hüâf
2- el-MahsûlFi İlmi'lUsûl
3- Şerhu Nehcu'l-Belâğa
3- Fezâilû's-Sahâbe
4- Nihâyetü'l-Ukül Fi Dirâyeti'l-Usûl el-Meâlim
5- Te'sîsu't-Takdîs
6- el-Kazâ ve'l-Kader
7- Risûletü'l-Hudûs
8- Tacizu'l-Felâsife
9- el-Milel ve'n-Nihal
10- el'Câmi'u'l-Kebîr
11- Tıbbu'l-Kebîr
12- Kitâbfi'l-Hendese
13- Risale fi'n-Nefs
14- Tefsiru Sûreti'l-Bakara
15- el-Erbe'în
16-
Uyûnu'l-Mesâlî
17- Şerhu'l-İşârât
18- Kitâbu'l-Ahlâk
19- Menâkıbu'1-İmâm eş-Şâfl'î
20- Risale fi'n-Nübüvvât
21- Kitâbu Îhkâmi'l-Ahkâm el-Mulahhas[11]
Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil
Müfessir, fakih, edip olan Nasiruddin Abdullah b. Ömer, Fars büyük kadısının oğludur. Şiraz yakınlarında Beydâ şehrinde doğmuştur. İyi bir tahsil görüp yetiştikten sonra bir süre Şiraz'da baş kadılık yapmıştır. Daha sonra Tebriz'e yerleşmiş ve orada vefat etmiştir (685/ 1286). Vefat tarihinin (691/1291) olduğunu söyleyenler de vardır.
Beyzâvî lisan, edebiyat, fıkıh, felsefe, tarih, mantık ve tefsir ilimlerinde derinleşmiş bir Şafii âlimidir. Adı geçen bu ilimlerle ilgili bir çok eser meydana getirmiştir. Rivayete göre, şöhrete ulaştığı baş kadılığı son zamanlarında bırakarak, bir şeyhe bağlanmış ve onun tavsiyesine uyarak meşhur tefsirini (Envârut-Tenzü ve Esrârut-Te’vil) yazmıştır.
Bu tefsir, özellikle Sünnîler tarafından çok büyük rağbet ve takdir görmüştür. Envâru't-TenzÜ, fevkalâde bir arştırmanın ürünü, faydalı bir tefsirdir. Yazılışı itibartyle zorlamalardan uzak, akıcı ve ince bir üslûba sahiptir. Müfessirlerin çeşitli görüş ve anlayışları öz biçimde toplanmıştır. Yer yer tasavvuf ve hikmete yönelen açıklamalara da yer verilmiştir. Esaslı bir incelemeden geçtiği kanâatini verdiği için ilim kürsülerinde okutulmaya elverişli bulunmuştur. Felsefe ve kelâmda, Razî'nin tefsirinden, dil ve lügat konularında Ragıb'ın Müf-redât'ından, edebî san'atlarda Zemahşerî'nin Keşşafından faydalanmıştır. Fakat kısa ve öz ifadelerle konuların açıklanması tercih edildiği için kapalı bırakılan müphem noktalar da vardır. Bazıları ibarelerinin güçlüğünü öne sürerek Beyzâvi'yi ve tefsirini tenkid etmişlerdir. Ayrıca sûre sonlarına mevzu olduğu bilinen hadisleri koyması, Yunan felsefesi ile meşgul olarak, nasslan teVîle girişmesi de eleştirilme sebeplerindendir.
Bütün bunlara rağmen Kadî'nin tefsiri binlerce ilim adamının inceleme ve tenkid süzgecinden geçmiş, çeşitli araştırmalar yapılmış, sonunda değerli bir tefsir olduğunda herkes ittifak etmiştir. Tefsir üzerine 255'ten fazla haşiye ve talik yazılmış, Şark'ta ve Garp'ta asırlardan beri ilahiyat kürsülerini süslemiştir. Yalnız Osmanlılarda tefsire haşiye ve talik yazanların sayısı 60'tan fazladır. Tefsirin ayrıca özeti (ihtisarı) yapılmış, hadis tahriçleri gerçekleştirilmiş, Türkçeye tercümesinin yapıldığı bildirilmiştir.
Beyzâvî'nin tefsir dışındaki diğer eserleri şunlardır:
1- el-îzâh
2- el-Minhâc
3- Şerhu'l-Minhâc
4- ŞerhuTMuhtasarı İbn Hacib
5- Şerhu'l-Müntehab (Bunlar Usûl ile ilgili eserlerdir.)
6- et-Tavâli (Kelâmla ilgilidir.)
7- Şerhu'l-MetaLi' (Mantık kitabıdır.)
8- el-İnâyetû'l-Kusvâ (Fıkıhla ilgilidir.)
9- Şerhu'l-Kafiye
10- Lübâbü'l-Elbâb fi İlmi'l-Î'râb ("Kâfiye”nin özetidir. Birgivî tarafından "İmtihânü'l-Ezkiyâ" adıyla şerhedümiştir.)[12]
Medârikü't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te’vil
Müfessir ve fakîh olan Abdullah b. Ahmed, Buhara hanlığının güzel ve mamur bir şehri olan Nesef te doğmuş ve orada vefat etmiş (710/130), memleketi açısından Türk sayılan büyük bir âlimdir. Tefsirin yanısıra hadis, fıkıh ve usûl-i fıkıhta derinleşmiştir. Hanefî mezhebi imamlanndandır. "Medârikü't-Tenzîl ve Hakâlku't-Te'vîl" adlı tefsiri Kadî tefsirinden biraz daha ayrıntılı ve daha açıktır. Hadis ve fıkıhtaki dirayeti ve titizliğinden dolayı mevzu hadislerle, hurafe sayılabilecek tarihî bilgileri tefsirine almamıştır. Çeşitli kıraat vecihlerini, cümle tahlillerini, dil ve edebî inceliklerini ihtiva eden eseri Ehl-i Sünnet ve'1-Cemâatin düşüncelerini yansıtmış, yanlışlara ve bid'atlara sayfalarını kapamıştır. Ne usanç vercek derecede uzun, ne de maksada yetmeyecek ölçüde kısadır. Aralarında pek az zaman farkı olmakla birlikte Kadî ve Nesefî tefsirlerinin metin ve ifâde bakımından çoğu yerde birbirine benzemesi araştırıcıların dikkatini çekmiştir. Sonunda ya Nesefî'nin Kadî'den iktibasta bulunduğu ya da her ikisinin ayrı kaynaktan faydalan-dığı kanaatine varmışlardır. Nesefî, günümüz araştırmacılarının çalışmalarına da konu olurken tefsirinin müteaddid baskılan yapılmış ayrıca değişik tarihlerde haşiyeleri de yazılmıştır. 3,4,5 cilt halinde ve farklı boyutlarda basılan tefsirin dışında müellifin diğer eserleri şunlardır:
1- Umdetü'l- Akîdetl Ehli's-Sürine ve'bCemâa
2- İ'timâd ("Umde"nin şerhidir.)
3- Menâru'l-Envâr
4- Keşfu'l-Esrâr
5- Kenzü'l-Hakâik (Fıkıhla ilgilidir.)
6- el-VâFi (Fıkıh kitabıdır.)
7- el-Kâft ("Va/T'nin Özetlenmiş, güzel bir şerhidir)
8- el-Musaffâ (Ebû Hafs en-Nesefî'nin "el-Manzume" adlı eserine şerhtir.)
9- el-Mustesfâ {"en-Nâfi" adındaki eserin şerhidir.)[13]
Lübâbu't-Te'vîl Fi Meâni't-Tenzü
Müfessir Alâeddin Ali b. Muhammed, Bağdat'ta doğmuş (678/ 1279), temiz ve nezih kişiliğiyle tanınmış ve Halep'te vefat etmiş (741/ 1340) büyük bir âlimdir.
Tefsirin yanı sıra, hadis ve fıkıhta da kapsamlı bilgiye sahiptir. "hübâ-bu't-Te'vîl Fi Meâni't-Tenzîl" adlı son derece faydalı tefsiriyle tanınmıştır. "Hâzin TefsirV diye şöhret bulan eser, Bağavî (516/ 1122)'nin tefsiri özetlenerek ve diğer tefsirlerden de yararlanılarak meydana getirilmiştir. Müfessir tefsirinde çoklukla rivayet senetlerini terketmiş, yalnızca tahriçte bulunanlarla ilk râvileri söylemekle yetinmiştir. Rivayet ve kıssalar genişçe ele alınmıştır. Kıssa-muhtevalanndaki asılsız noktalara dikkat çekilmiştir. Dirayet tefsirleri grubuna giren "Lübâbu't-Te'vîl”in özellikleri şunlardır:
1- Esere Kur" ân ve tefsirle ilgili bazı konulan ihtiva eden önsözle başlanmıştır.
2- Âyeti tefsir eden hadislere, bazı muhaddisler için kullanılan harfler veya hadisçilerin isimleriyle işaret edilerek yer verilmiştir.
3- Âyetler kısaca tefsir edilmiş, bazen de konu gereği ayrıntılı inceleme yapılmıştır:
4- İsrâiliyyattan sayılan bazı kıssalar nakledilmekle birlikte bu husustaki uzmanların değerlendirmeleri de kaydedilmiştir:
Özetle bu tefsir, üslûbu son derece açık, hükümlerle ilgili tahlilleri toplayan, tertipli bir eserdir.
Dört cilt hâlinde basılmıştır. Bazı kütüphanelerde Türkçeye tercüme edilmiş nüshaları da bulunmaktadır. Ayrıca "Hâzin Tefsiri" (1320-1324 hicrî) tarihleri arasında 6 cilt halinde baskısı tamamlanan ve günümüzde de tıpkı basımı yapılan "Mecma'u't-Tefasir" adlı eserde yer almıştır. Bir sayfada 4 tefsir şu şekilde gösterilmiştir
1- Sayfanın üst tarafında Kadî
2- Alt tarfında Hâzin tesirleri yerleştirilirken,
3- Hamişin üst kısmına Nesefî
4- Alt tarafına da İbn Abbas tefsiri konularak tertip tamamlanmşıtır.[14]
el-Bahru’l-Muhît
Müfessir ve edîb olan Muhammed b. Yusuf, Endülüs'te Gırnata şehrinin bir kasabasında doğmuştur. Gırnata şehrinde dil bilimlerini okuduktan sonra, Afrika'ya geçmiş, Tunus, îskenderiyye, Kahire ve Mekke'ye giderek ünlü âlimlerden dersler almıştır. Irak ve Şam çevresini de dolaştıktan sonra Mısır'a dönmüş, orada bir yandan ders verirken diğer yandan eser yazım faaliyetlerini sürdürmüştür. Aralarında, es-Subkî (756/1355) ve İbn Teymiyye (728/1328) gibi, ünlü âlimlerin de bulunduğu bir çok değerli kişiye yetişmiştir. (745/ 1340) tarihinde Kahire'de vefat etmiştir.
Ebû Hayyân, tefsir, hadis, kıraat, edebiyat ve tarihte ileri ölçüde derinleşmişti. Bir çok kişiyi yetiştirmesi, yüzlerce kişinin ilim için etrafına toplanması, dile olan hâkimiyeti sebebiyle, "Reîsü'l-Ulemfi", Reîsu'l-Muhaddİsîn" ve Lisânu'1-Arâb" gibi unvanlar verilmiştir. Son derece doğru, dürüst, sağlam inançlı ve güler yüzlü idi. Kur'ân okurken huşûa kapılarak ağlardı. Şafiî mezhebine mensuptu. Zâhiriyye mezhebine meylettiği de söylenmiştir. Lisana çok meraklı olduğu için ünlü dilci Sibeveyh'in kitaplarına kendini vermiş, bu arada Türkçeyi de öğrenip dilbilgisi kurallarım bile te'lif etmiştir. Farsça ve Habeşçe'yi de bildiği söylenmektedir. Şiire de merak sarmış, çeşitli methiyeler yazmıştır.
Ebû Hayyân, tefsirde otorite sayılan büyük bir allâmedir. Arapçayı çok iyi bildiği için tefsirde dilbilgisi ve edebî san'atlar ağırlıklı olarak göze çarpar. "el-Bahru'l-Muhît" adındaki 8 ciltlik değerli tefsiriyle Zemahşerî ve İbn Atiyye ile yarışabilecek güçte olduğunu ispatlamaya çalışır. Tefsirin önemini kavramış kişi olarak bu ilimde gerekli olan hususları özellikle Arapçanın ve Kur'ân İlimlerinin önemini belirtir.
Dirayet metodu ağır basan tefsirinin belli başlı özellikleri şunlardır:
1- Önsözde tefsir ilimleri ve kaynakları verilmiştir.
2- Âyetler ve kelimeler gramer kurallarına göre açıklanmıştır.
3- Âyetlerin varsa, nüzul sebepleri zikredilmiştir.
4- Âyetler arası münasebet ve irtibatlar gösterilmiştir.
5- Tüm bilgilerin seleften halefe aktarılması yapılmıştır.
6- Gecen bilgiler tekrarlanmıştır.
7- Şer'î hükümlerle ilgili olarak mezhep imamları ve müçte-hidlerin görüşleri belirtilmiştir.
8- Sûfiyye büyüklerinin sözlerine yeri geldikçe temas edilmiş, yalnız bazı tasavvufçulann anlaşılmaz teVîllerine yer verilmemiştir.
9- Muhtelif görüşlerden, tercihe değer olana işaret edilmiştir.
10- Asılsız haberler ve isrâiliyyattan sayılan bilgilerden soyutlanmıştır.
Ebbû Hayyân'ın tefsirinin dışında sayısı 5O'yi aşan muhtelif eserleri vardır. Bu arada kaynaklar, tamamlayamadığı eserlere de dikkat çekerek, bunların isimlerini kaydetmişlerdir.
Tamamlanmış eserlerinden bazıları şunlardır:
1- Îthâfu'l-Erîb bimâfı'l-Kur'ân mine'l-Ğarib
2- en-Nâfı'fi'l-Kıraati-Nâfı'
3- el-EsîrFi Kıraati îbn Kesîr
4- el-î'lâm bi Erkâni'l-İslâm
5- el-Vehhâc fi İhtisâri'l-Minhâc
6- Cüz' fi'l-Hadîs
7- el-BirruVCeliyy ve'n-Nazanı'l-Hafiy'y fî't-Tefsîr
8- et-Takrîb
9- Hülâsatü't-Tibyânfi'l-Meânî ve'l-Beyân
10- İthafu'l-Edib
11- el-Esfâr
12- Şerh ti Kitabi Sibeveyh
13- Nüketü'l-Emâlî
14- İkdü'1-Lâî
15- el-ldrâk li Lisânil-Etrâk (Basılmıştır.)
16- Kitâbu'1-Efâl fî Lisâni't-Türk.[15]
Es-Sırâcü'l.-Münîr
Müfesir ve fakîh Muhammed b. Muhammed eş-Şirbinî, Kahire'de doğmuş ve orada vefat etmiştir (977/1569). Mısırlı bir âlimdir.
Devrinin bir çok âliminden ders almış, üstün liyakat ve ehliyeti sebebiyle henüz üstadlan hayatta iken icazet alarak fetva vermeye başlamıştır. Okuttuğu dersler ve üstün ahlâkiyle çevresine faydalı ve örnek bir kişi olduğunu ispatlamıştır. Bir ara Medine'de bulunduktan sonra, Mısır'a dönüşüyle birlikte, arkadaşlarının isteği üzerine "es-Sİrâcü'l-Münîr..." adını verdiği tefsirini yazmıştır.
Tefsir orta hacimde bir eser olup, 4 cilt hâlinde basılmıştır. Ayrıca kütüphanelerde yazma nüshaları da mevcuttur, Dirayet metoduyla yazılarak, tercihe değer görüşler nakledilmiş bu suretle de önceki eser ve görüşlerin devrinin insanlarına da aktarılıp yenileşmesi sağlanmıştır. Zemahşerî, Razî, Beydâvî ve Bağavî tefsirlerini kayrıak almış, kıraat, dil bilgisi, tefsir incelikleri, bazı müşkiller, âyetler arası münâsebetler ve fıkhî mes'eleler incelenmiştir. Tartışmalı konularla, inanca ilişkin bazı önemli konular tahlil edilip, faydalı bilgiler verilmiştir. Kayrıak alman kitaplardaki hadisler ve nakiller yer yer eleştirilmiş, özellikle sûrelerin faziletlerine dair olan sözlerin uydurma oldukları biîdirilip reddedilmiştir. Tefsirinin dışında ve tümü de basılmış eserleri şunlardır:
1- el-îknâ'fı Halli Elfâzı Ebî Şûca' (İki cütür.)
2- Takrîrâtü'ş-Şirbinî ale'l-Mutavvel
3- Şerhu alâ Kitabı Gâyeti't-Takıib
4- Şerhu Şevâhidi'lKatr
5- Şerhu Minhâci't-Tâlibîn
6- Muğni'l-Muhtâr ilâ ma'rifeti Meânî Elfâzı'l-Minhâc
7- Menâsikü'l-Hac.[16]
Îrşâdü'l-Akli's-Selim İlâ Mezâye'l-Kur'âm'l-Kerîm
Büyük Türk müfessiri ve şeyhülislâmı olan Ebussuûd Mehmed b. Muhyiddin Mehmed, İstanbul civarındaki Müderris köyünde veya İskilip'te doğmuştur. Doğum tarihi kaynaklara göre değişiyorsa da (898/1492) tarihi daha doğru görülmektedir. Baba tarafından II. Beyazıd'ın yakını olurken annesi Sultan Hatun da Ali Kuşçu'nun kızı olmaktadır. Ebussuûd Efendi, İstanbul'da yetişmiş, Sütlüce semtinde oturmuştur. Uzun boylu, uzunca yüzlü, çevresine korku veren, aslında zühd sahibi bir insandı. Fakat huzurunda herkes konuşmaya cesaret edemezdi. Önce babasından, sonra da aralarında İbn Kemâl'in de bulunduğu muhtelif üstadlardan ders almış, henüz talebeliğinde iken II. Bayezid'in dikkatini çekerek ödüllendirilmiştir. Daha sonra evlenmiş, Gebze, İnegöl ve İstanbul'un değişik medrese-lerine tayin edilmiş, ardından Bursa ve İstanbul Kadılığına getirilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman tarafından Rumeli Kazaskerliğine atanmış, nihayet 30 sene yürüteceği Şeyhülismânlık makamını kazanmıştır. (982/ 1574) tarihinde İstanbul'da vefat etmiş, Eyüp'te çarşı içindeki mezarlığa gömülmüştür.
Kabri çevresindeki diğer mezarlar da Ebussuûd'un evlât ve yakınlarına aittir. II. Ebû Hanife ve Hatİbu'l-Müfessirİn unvanlarını alarak devrini aşan haklı bir şöhrete sahip olan Ebussuûd Efendi, sağladığı geniş nüfuzuna rağmen, bunu kötüye kullanmamış, siyâsî işlere karışmaktan çekinmiştir. Kanunî Sultan Süleyman, kendisine büyük hürmet ve itimad beslemiş, önemli işlerde görüşlerine başvurmuştur. Özellikle Zigetvar yolunda yazdığı :"HâIde haldâşım, sinde sindâşım, fihiret karındaşım ..." diye başlayan mektubu aralarındaki bağın kuvvetini göstermeye kâfidir. Ayrı saygı II. Selim tarafından da sürdürülmüştür. Ebussuûd Efendi ileri derecedeki çalışkanlığıyla tanınmıştır. Müderris iken tatil günleri dışında asla derslerini kaçırmaz, müftülüğünde her gün bir çok fetva verirdi.
Fıkıhta devlet nizamını esas tutmuş, kanunnâmelerin din esaslarıyla uyuşmasında büyük maharet göstermiş ve genişlik çığn açmıştır. Paraların ve menkul eşyanın vakfe dilmesine, öğretim ve her çeşit ibâdetler karşılığında ücret alınmasına karşı çıkan İmam Birgivî ile mücâdelesi meşhurdur. Türkçe, Arapça ve Farsçayı iyi yazıp konuşurken ince bir şiir zevkine de sahiptir. Arapça nesirdeki gücüne "İrşâdü'l-Akli's-Selîm İlâ Mezâye'l-Kur'ânıl-Kerîm" adlı tefsiri en büyük delildir.
Bu.eser, İslâm âleminde haklı bir şöhret kazanmış, bu tefsirinden dolayı Kanunî, Ebussuûd Efendi'ye ihsanlarda bulunarak derin takdirlerini belirtmiştir. Keşşaf ve Kadî tefsirinden sonra hiç bir tefsirin Ebussuûd Tefsiri kadar itibar görmediği ifâde edilmiştir.
Tefsirin başlıca kaynakları, Zemahşerî ve Beyzâvî'nin tefsirleridir. İfâdelerindeki akıcılık, tasvirlerindeki güzellik hemen göze çarpmaktadır. Nüktelerinin bolluğu, âyetlerin münasebetlerini açıklaması ve gramer tahlilleri yönünden Beyzavî tefsirinden üstündür. Çok yerde Beyzâvî ve Zemahşerî'nin tenkid edildiği gözlenir. Bazı yönleriyle Beyzâvî tefsirinden üstün olmakla birlikte Türkiye'de onun kadar yayılmamıştır. 9 cilt hâlinde müstakil basımı yapıldığı gibi Mefâtihu'I-Ğayb tefsirinin kenarında da basılmıştır. Tefsirin belli sûre ve kısımlarına çeşitli talik ve şerhler yapılmıştır.
Tefsirin diğer tefsirler yanındaki özellik ve üstünlüklerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Konular geniş çerçevede ele alınarak ayrıntılı tefsir yapılmıştır.
2- İ'tikadî, fıkhı ve tarihî mes'eleler işlenirken dirayet metodunda büyük basan sağlanmıştır.
3- Keşşaf tefsirinin i'tizal fikirleri daha güçlü delillerle çürütülmüştür.
4- Dil ve gramer inceliklerinden
5- Âyetler arası münasebetlere kadar tutarlı bir üslûp izlenerek okunup incelenmesi kolaylaştırılmıştır.
6- Önceki tefsirlerin maruz kaldığı bir çok tenkide uğramamıştır.
7- Maturidî itikadını ve Hanefî Mezhebi fıkhını benimsediği için tefsirler bu doğrultuda yapılmıştır.
Özetle tefsirin incelenmesi, okuyucuyu bir çok tefsirlere başvurma külfetinden kurtarabilir. Ebussuûd Efendi'nin İstanbul kütüpha-nelerinde çok nefis yazma nüshalannmda bulunduğu "İr-şâdü'l-Akli's-Selîm ..." tefsirinin dışındaki diğer bazı eserleri şunlardır:
1- Keşşaf Haşiyesi
2- Fetâvây-ı Ebussuûd
3- Hasmu'l-Hüâffı'l-Meshi ale'l-Lihâf
4- Mevktfu'l-Ukûlfı Vakfi’l-Menkûl
5- Tehâfutü'l-Emcadfi Evveli Kitâbi'l-Cihâd
6- Sevâkibü'l-Enzâr fi Evâili'l-Menâr
7- Hidâye'nin "Kitûbu'l-Buyü'"una Haşiye
8- Ma'ruzâtü Ebussuûd.[17]
Rûhu'lBeyân
Müfessir ve müceddid olan Ebu's-Senâ Şihâbuddin Mahmud (1217/ 1802) tarihinde Bağdat'ta doğmuş, orada vefat etmiş (1270/ 1853) ve Ma'rûfu Kerhî kabristanına defhedilmiştir. Âîûsî, Irak'ta Fırat nehri üzerinde bulunan bir adadır. Hülâgû'nun Bağdat'ı istilâsı sırasında buraya sığınan zâta ve ailesine Âlûsî denilmiştir.
Daha sonra Bağdat'a gelmiş olan bu aileden bir çok âlim ve edebiyatçı çıkmıştır. İşte bımlann da en meşhuru son zamanlarda İslâm âleminde yetişen mücedditler arasında seçkin bir yere sahip olan Âlûsî'dir. Mahmud el-Âlûsî'nin soyu, babası tarafından Hz. Hüseyin'e annesi tarafından da Abdülkâdir Geylânî'ye ve nihayet Hz. Hasan'a kadar uzanmaktadır. Âlûsî, babasından ve diğer âlimlerden ders alıp yetişmiş, 13 yaşında ders vermeye ve eser te'lifine başlamıştır.
Zekâsı, aklı, intikal sürati, hafızası ve tatlı ifadesiyle ender kabiliyetlerden biridir. Fıkıhta Şafiî mezhebine bağlı olmakla birlikte, birçok mes'elelerde Hanefî mezhebine uymuş, hattâ bir süre Bağdat’ın Hanefî müftüsü olmuştur.
Müftülük, müderrislik ve vakıftaki faaliyetlerini gündüz yürütürken, akşamlarını dostlarıyla sohbete ayırmış, daha sonra sabahlara kadar da eser yazım işleriyle uğraşmıştır.
Bir işini takip etmek maksadıyla İstanbul'a gelmiş, Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey'i ziyaret etmiş. Sadrazam Reşit ve müsteşarı Fuat Paşalar tarafından kabul edilmiştir. Gösterilen ilgiyi ve hüsnü kabulden duyduğu sevinci, yazdığı iki Seyahatnâmesiylc dile getirmiştir. Ziyareti öncesinde, sırasında ve sonrasında yazmağa başladığı tefsirden belli bölüm ve ciltleri, Sultan Mahmut Kütüphane si'ne hediye etmiş, Sul-tan Mecid'e ithafta bulunmuş ve kalanını da İstanbul'a bizzat getir-miştir.
Şeyhülislâm îbn Teymiyye, îbn Kudâme, İbn Kayyım el-Cevziyye gibi âlimlere hürmetkar bir tavır takınması kendisinin Vahhâbîlik'le itham edilmesine sebep olmuşsa da bunların o zamanki siyasetin yansımalarından ibaret olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Vahhâbîlik isnadından uzaktır. Bizzat eserleri, özellikleri, tefsiri bu tür isnatların geçersizliğini ispat etmektedir.
Şâir ve edebiyatçı olarak da tanınan Âlûsî'yi şöhrete kavuşturan eser "Rûhul-Meânîfi Tefsiril-Kur'âni'l-Azîm ..." adındaki tefsiridir. 5 yılda yazımı tamamlanan bu eser, 8 cilt hâlinde basılmıştır. Ayrıca 30 cüzlük Mısır baskısı da mevcuttur. Rivayet metoduna ağırlık verilmişse de dirayet usulleri ihmal edilmemiş, her iki metodu birleştiren bir çalışma uygulanmıştır. Üstelik bazı yerlerde İşarı tefsir metoduna da yöneldiği görülmüş, bu yüzden eseri, îşarî tefsir bölümü içinde gösterenler de. çıkmıştır. Tefsirin belli başlı özellikleri şöyle sıralanabilir:
1- Önsözde Kur'ân ve tefsir konularıyla ilgili bilgiler verilmiştir.
2- Sûreler ve âyet grupları arasındaki uyum belirtilmiş,
3- Sûre ve âyet faziletlerine dair haberler nakledilmiştir.
4- Kıraat vecihleri,
5- Dil incelikleri ve edebî san'atlar belirtirlmiştlr.
6- Bazı âyetlerin tefsiri çok geniş inceleme ve tahlile tâbi tutulurken, önceki bir kısım müfessirlerin bazı görüşleri de eleştirilmiştir.
7- Astronomi, tabiat ilimleri ve felsefe konularının tefsirlerde yer
alma-sına karşı çıkılmışsa da yer yer anılan konuların işlendiği ve faydalı bilgiler verildiği gözlenmiştir.
8- İşarî nüktelerden sık sık söz edilmekle birlikte manasız te’villere ve saçma anlayışlara gidilmemiştir.
9- Zemahşerî, Râzî, Kâdî, Ebû Hayyan, Ebussuûd, Suyûtî, İbnu'l-Arabî, îbn Teymiyye ve diğerlerinden yararlanılmıştır.
Diğer bazı eserleri şunlardır:
1- Neşvetü'ş-Şümûl
2- Neşvetû'l-Mudâm (Bu iki eser gezi hâtıralarıdır.)
3- el-Ahvâl mine't-Ahvâl
4- Nüzhetü'l-Elbâb
5- Ğarâibu'l-îğtirâb
6- el'Ecvibetü'l-lrâkiyye ani'l-Es'ileti’l-İrâniyye
7- et-Tırâzü'l-Mezheb
8- Keşfu't-Turra ani'l-Gurra
9- Tefsirü't-Kasîdeti'l-Ayrıtyye
10- Haşiye alâ Şerhi'l-Müellif ale'l-Katr. (Katru'n-Nedâ'nın şerhidir.)[18]
Fetihlerden sonra İslâm Devleti çeşitli ırklara mensup, muhtelif dil ve medeniyetlere sahip cemiyetler arasında geniş bir devlet şeklini alınca, Arap dili yavaş yavaş bozulmaya başlamış, bunun üzerine dilin kaidelerinin tesbit edilmesine lüzum görülmüş, özellikle Arap olmayanlar buna daha çok ihtiyaç hissetmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'i kolay okuyup, anlayabilmek için başlangıçta onun yapısı, nokta ve harekeleri gündeme gelmiş onu anlayabilmek için giderek Arap edebiyatına müracaat edilmeye başlanmıştır.
Arap-îslâm kültürü Arap olmayan diğer îran, Hind, Yunan, Yahûdî ve Hristiyan kültürleriyle tanışırken karşılıklı etkileşimler olmuş bu arada Arap edebiyatı Yunan edebiyatının yanisıra özellikle İran ve Hind edebiyatının etkisi altında kalmıştı. Tüm bu faaliyetlerin en önemli yanını müslüman olduktan sonra Kur'ân'ı öğrenmek ve onu iyi anlayabilmek için arapçayı öğrenmek teşkil etmişti.
Belirtilen sebep ve gerekçelerle Arap dili ve edebiyatı hicrî 2. yüzyıldan İtibaren gelişmeye başlamış aralannda Sîbeveyh (180/796), Ahfeş (177/793) ve Halil b. Ahmed (170/786)'in de bulunduğu ünlü dil ve lügat âlimleri, eserler te'îif etmişlerdir. Bu arada lâfızları bakımından da Arap dili İçin kayrıak olan Kur'ân, dilcilerin araştırmalarında ağırlık noktasını oluşturmuş, konuya ilişkin öarîbu'l-Kur'ân, İYâbul-Kur'ân ve Meânil-Kur'ân adlı eserler yazılmıştır.[19]
Kaynaklar bugün çoğu elimize ulaşmayan çok sayıda lügat ağırlıklı tefsirlerden söz etmişlerdir. Biz bunlardan elimizde bulunanların bir kaçını tanımaya çalışalım.
Meâni'l-Kur'ân
Ebû Zekeriyya Yahya b. Ziyad el-Ferrâ, müfessir, mütekellim, fakih ve edîb olup, Kûfe'de doğmuş, çoğu zaman Bağdat'ta oturmuş ve çıktığı hac yolculuğu sırasında Mekke yolunda vefat etmiştir (207/ 822).
Harun Resifle münasebetleri olmuş, Me'mun zamanında Bağdat'a gelmiş, Me'mun'la tanışmış ve çocuklarına mürebbî tayin edilmiştir. Son yıllarını Bağdat'ta geçirmiştir.
Ferrâ, devrinin ünlü hocalarından ders almıştır. Başta halife Me'mun olmak üzere çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.
Ünlü tefsiri "Meâni'l-Kur'ân"! yazmaya gelenlerin içinde seksen kadar kadılık yapan öğrencisinin bulunması, talebe sayısının çokluğuna güzel bir örnektir. Arap dili ve edebiyatında önderdi. Bunun yanısıra tefsir, fıkıh, kelâm, astronomi ve tıp ilimlerine de âşinâ idi. Şiir de söylerdi, güçlü hafızaya sahipti. Dindar ve gönül ehli olmakla birlikte kibirli olduğu sanılırdı. Mu'tezile mezhebine mensuptu.
Tefsirde ünlü eseri "Meâni'l-Kur'ân"dır. 4 ciltten oluşan bu tefsir, sûre âyetlerinin baştan sona kadar tam bir şekilde yapıldığı ilk tefsirdir. Bundan Önceki tefsir çalışmaları sadece müşkil âyetlerin tefsirine yönelikti. Kitabın bir yazma nüshası İstanbul'da Süleyma-niye Kütüphanesi Vehbi Efendi kısmında ve diğer bir nüshası da Nuruosmaniye Kitaplığında bulunmaktadır. Tefsirin basımı da gerçekleştirilmiştir.
Ferrâ'nın Arap dili ve edebiyatındaki hâkim karakteri, tefsirine de yansımış, dil incelikleri ağırlık kazanmış ve böylece Kur’an’ın veciz bir tefsiri ortaya çıkmıştır.
Kur'ân ilimleriyle ilgili yazdığı öteki bazı eserleri de şunlardır:
1- el-Mesâdır Fi'l-Kur’an
2- ebCem' ve't-Tesniyefi'l-Kur’an
3- el-Vakf ve'l-îbtidâ
4- İhtilâftı Ehtn-Kûfe ve'l-Basra ve'ş-ŞâmFi'l-Mesâhif
5- el-Lüğat
6- el-Maksûr ve'l-Memdûd
7- el-Müzekker ve'l-Müennes
8- Kitâbu'l-Hudûd fı'l-Î'râb[20]
Mecâzu'l-Kur'ân
Müfessirve edîb olup, Basra'da doğmuş (111/729), yaklaşık 100 sene süren uzun bir ömürden sonra yine Basra'da vefat etmiştir (210/825).
Harun Reşîd'in daveti üzerine gittiği Bağdat'ta kaldığı süre içinde bir çok âlimden ilim almış, kendisi de aralarında tanınmış bilginlerin bulunduğu bir çok kişiyi yetiştirmiştir. Memleketi olan Basra'ya döndükten sonra "Mecâzurl-Kur"ân" adlı tefsirini hazırlamaya başlamış, ölümüne kadar sayısı 200'ü bulan eseri te'lif etmeyi başarmıştır.
Hayatını anlatan kaynaklar onun çok sert konuştuğunu ve ayıplayıcı bir karaktere sahip olduğunu kaydederler. Bu yüzden bir çok kimsenin Yahudilikle suçlanmasına varacak kadar ağır ithamlar yapılmıştır. İşte bu ağır ve keskin dili sebebiyle vefatında yalnız kaldığı cenâzesinde kimsenin bulunmadığı görülmüştür.
Gösterişe pek önem vermeyen, sınırsız serbest düşünceye sahip olan, hayata karşı aldırışsız tavır takınan, şartlara fazla uymayan bir insan olduğu bildirilmiştir. Hâriciye mezhebine mesuptur.
Fakat bütün anlatılanların üstünde, Ebû Ubeyde'yi üne kavuşturan, kuşkusuz onun devrinin bir çok ilimlerine vâkıf olan ilmî kişiliğidir. Başta tefsir olmak üzere Arap dil ve edebiyatı, hadis ve Arap tarihi konularındaki uzmanlığıdır. Hayatını anlatan tüm kaynaklar, eserlerinden 105'inî zikretmekle birlikte bunların dışında başka eserlerinin de olduğu bilinmektedir.
Tefsirini Arap dil ve edebiyatı inceliklerine göre yapma esasını benimsemiştir. Ona göre Arap diline kaynaklık eden Bedevi Arapların Arapçasma başvurmak, Arapça olan Kur'ân'ı anlamak için en uygun yöntemdir. Kendinden önceki bazı tefsircilerin Kur'ân'da yer aldığını kabul ettikleri yabancı kelimeler görüşüne katılmamaktadır. Ayrı , şekilde sûre başlarındaki harfleri te'vil etme anlayışına karşıdır.
Tefsire getirdiği genel ilke ve prensipler, özellikle Taberî'nin hayranlığına sebep olmuştur. Kendinden sonra yazılan bir çok tefsir, hadis ve gramer kitapları, devamlı "Mecâzu'l-Kur'ân" ölçüsü göz önünde bulundurularak yazılmıştır. Meselâ: Taberî, yazdığı tefsirdeki şahitlerin, Buhârî ise Sahîhi'ndeki bilgi ve belgelerin büyük bölümünü "Mecâzu'l-Kur"ân"dan almışlardır.
Tefsir çalışmalarına çığır açmak ve hız kazandırmak gibi önemli özelliğiyle tanınan bu eserin diğer bir yanı da tefsirde herhangi bir yabancı kültür müdâhalesinden uzak yerli Arap görüşünün ilk meyvası olmasıdır.
"Mecâzu1-Kur"ân" dışında diğer eserleri şunlardır
1- el-Emsâlfi Garîbtl-Hadîs
2- el-Lüğat
3- MeâsiruTArab
4- Halku'l-İnsân
5- ez-Zef
6- el-Kabâil
7- Tabakdtû'l-Firsân
8- Futûhu'l-Ermeniyye
9- Eyyâmü'bArab
10- Nekâidu Cefir ve'l-Ferezdak
11- Mâ Telkarin fihi'l-Âmme[21]
Te’vilu Müşküi'l-Kur’an
Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî, Bağdat Nahiv ekolünün ilk mümessillerinden biridir. Bağdat'ta yetişmiş, İslâmî ilimler ve edebiyat alanında ünlü eserler yazmış, şöhretli öğrenciler yetiştirmiştir.[22] Sayısı 65'e varan veya aşan çok sayıda eser yazmış olmasına rağmen pek azı zamanımıza ulaşmıştır. Tefsirle ilgili eserleri arasında "Ğaribu’l-Kur'dn" ile "Te'vilu Müşkili'l-Kur'ân" önemlidir. Özellikle "Te'vîlu Müşkili'l-Kur'ân'da filozof ve kelâmcılara karşı Kur'ânî savunmalar kayda değer. Ayrıca Mecaz, Kinaye, Ta'rîz, Müteşâbİh, Müşkil, Medh, Zem, İstihza gibi kavramlara açıklık getirirken. Yedi harf ve Kıraat ihtilâfları kıssa ve haberlerin tekranndaki hikmetler ve Hurûfu Mukatta'a gibi çeşitli mes'eleleri ele almıştır.[23]
İslâmin I. asrından itibaren gerek dinî gerekse siyâsî bir anlayışla ortaya çıkan fırkalar, görüşlerinin doğruluğunu isbat etmek için Kur'-ân'a başvurmuşlardır. Dolayısiyle âyetleri kendi görüşleri doğrultusunda te'vil etmişlerdir. Bu bakımdan tefsir, başlangıçta buyandan hadisin bir bölümü olarak rivayet esaslarına dayanırken diğer yandan fırka ve mezhep anlayışları sebebiyle dirayete de yönelmiştir.
Hz. Peygamber'in vefatıyla zuhur eden hilâfet mes'elesi, Hz. Osman zamanındaki fitne, Hz. Ali zamanındaki iç harplerle siyâsî ayrılıklar ortaya çıkarken akîde mes1 delerinin incelenme ve açıklanmasında da ihtilâfların zuhur ettiği görülmüştür. İnsanın mes'ûliyeti, İrâde problemi, Kader, Cebr, Teşbih ve İrca mes'eleleri henüz Emevîler devrinde tartışılan konular olmuştur.[24]
îslâmda gerek siyâsî gerekse fikrî münâkaşalardan doğan fırkaları Mu'tezile, Şîa ve Hâriciler şeklinde sınıflamak mümkündür. Şimdi bunları inceleyelim.
Mu'tezile, akıl, irâde, hürriyet, hüsün ve kubuh gibi mes'elelerde aklı nakle tercih eden mezhep olarak tanınmıştır. Bazan Sahih hadisleri bile inkâr etme yoluna gitmişler, genellikle Haber-i vahide karşı çıkmışlar, müteşâbihleri kendi görüşleri doğrultusunda akılla te'vil etmişlerdir. Bu arada dil ve gramer kurallarıyla eski Arap şiirine göre lâfızları çeşitli mânalara gelebilme yönünde kendilerini serbest saymışlardır. Ğarîb ile zahir karşı karşıya kalırsa mecaz yolunu tutmuşlar, Ehl-i Sünnet ve Cumhurun kabul ettiği sihir ve cin gibi hakikatleri, red ve inkâra yönelmişlerdir.
Mu'tezile, belirtilen görüşleri sebebiyle Ehl-i Sünnet tarafından şiddetle tenkid edilmiş, aralarında îbn Kuteybe, Ebu'l-Hasen el-Eş'arî, İbn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye'nin de bulunduğu ünlü âlim ve müfessirler tarafından cüretkârlık, sapıklılık, bilgisizlik, fâsitîik ve şüphecilikle itham edilmişlerdir.[25]
Şimdi de Mutezilenin iki ünlü müfessirini ve tefsirlerini tanıyalım:
Tenzîhu'l-Kur'ân ani'l-Metâin
Mutezilenin ileri gelen şahsiyet ve imamlarından olan Abdülcebbâr b. Ahmed, Hemedan'da doğmuş, Rey şehrinde vefat etmiştir (415/1025).
Fakir bir ailenin çocuğu olan Abdülcebbâr, ilim tahsili için Bağdat'a gelmiş, kelâm ve hadisin yanısıra çeşitli ilimleri almıştır. Daha sonra birçok meşhur kişiye hocalık yapmıştır. Usûl'de Mu'tezilî, Furû'da Şafii mezhebine bağlanmış, bir ara Rey bölgesi kadılığına getirilmiş, azledilişinden sonra da ders verme ve te'lif faaliyetini sürdürmüştür. Kaynaklar, çeşitli eserlerinden bahsetmiştir. Bize kadar ulaşan ve tefsirle ilgili olan iki eseri kaydetmeğe değer özelliktedir. Biri "Tenzîhu'l-Kur'ân" diğeri de "Müteşâbihu1-Kur'ân"dır. "Tenzîhu'l-Kur'ân", bütün âyetleri ele almayan küçük hacimli, dil ağırlıklı ve mez-hep görüşlerini özlü bir üslûbla açıklayan tefsirdir. Daha önce basımı yapılmışsa da Adnan Muhammed Zerzur tarafından tahkiki yapılarak neşredilmiştir. Tefsirde Muhkem ve Müteşâbihler ayırt edilmeye çalışılmış, Ehl-i Sünnetin dirayete itibar etmediği imâ edilmiş, Müşkiller Soru-Cevap biçiminde Arap dili Ölçüleri ve Mu'tezile görüşleri doğrultusunda incelenmiştir.
Abdülcebbâr'm diğer eseri, "Müteşâbihül-Kur'ân"a gelince, Müteşâbih âyetlerin Adi ve Tevhid delilleriyle, Arap dil ölçüleri ve akıl yoluyla te'vîl edildiği bir çalışmadır. Adnan Muhammed Zerzur'un tahkikini yaptığı bu eser 1969 yılında 2 cilt hâlinde Kahire'de basılmıştır.[26]
el-Keşşâf an Hakâklkt't-Tenzîl
Türk müfessir, muhaddis ve edibi olan Cârullah Ebu'l-Kasım Muhammed b. Ömer, Harezm'e bağlı Zemahşer köyünde doğmuştur (467/1074). îlk tahsilini köyünde yapmış, sonra Bağdat'a gelerek, devrin büyük ilim merkezi olan Nizamiye Medresesi'ne girmiştir. Medresenin ünlü âlimlerinden aldığı derslerle kısa zamanda parlamış ve daha o zamanlar "Fahru'l-Harezm = Haıezm'in İftiharı" unvanına hak kazanmıştır.
Züht, takva, ihlâs, doğruluk ve güzel ahlakıyla da sivrilmişti. Bütün ilimlerde özellikle lügat, edebiyat, gramer ve edebî san'atlarda çok güçlüydü. Zekâsının keskinliği, bilgisinin genişliği, konuşma ve ifâdesinin düzgünlüğüy-le her yerde tanınmıştı.
Aslen Türk olduğu halde Araplardan güzel konuşur, yazar ve şiir söylerdi. Hattâ Mekke'de bulunduğu sıralarda Ebû Kubeys dağının üzerine çıkar, tüm Arap kabilelerine seselenerek "Babalarınızın ve dedelerinizin dilini benden alınız !" diyerek meydan okurdu. Mekke'de kaldığı yıllarda sık sık Kabe'de itikâf edip, başka yere çıkmadığı ve Allah'ın evi Kabe'ye âdeta komşu olduğu için "Cârullah" unvanım almıştır. Yolculuklarının birinde yakalandığı kar fırtınasında donan ayağı kesilme durumunda kalmış, sonunda Mekke'den Harezm'e dönüp, (538/1143) tarihinde arefe gecesi vefat etmiştir. Mezan Cürcan kasabasındadir.
Türk kabiliyet ve Türk zekâsının en mükemmel temsilcilerinden biri olan Zemahşerî'nin İslâm âlimleri arasında üstün yeri vardır. Ne var ki, fıkıhta Hanefî mezhebinden olmasına rağmen İ'tikâdî konularda Mutezile mezhebinden oluşu, bununla iftihar ettiğini belirterek her yerde ilân edişi, bazı âlimlerce onun ilmî dehâ ve şahsiyetine uygun göremedikleri şaşırtıcı bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Zemahşerî'nin Sûfiyye şeyhlerini, Mutasavvıfları, Tekke, Tarikat ve bunların âyinlerini tenkid ederek reddettiği de bilinmektedir.
Bütün bunlara rağmen Zemahşerî, İslâmî ilimlerde özellikle tefsirde büyük bir inkılâp yapmış ve bu alanda ölümsüz bir şöhret kazanmıştır. Önceki tefsircilerin çoğu yalnız rivayet metodunu izliyorlar yahut dirayet metoduna ikinci derecede önem veriyorlardı. Zemahşerî ise tefsirinde dirayete önem vermiş, Kur'ân-ı Kerîm'in diğer edebî eserlere karşı dil ve edebi üstünlüğünü özellikle belirtmiştir. Ünlü tefsiri "el-Keşşâf an Hakâkiki't-Tenzîl”, yer yer Mutezile mezhebi görüşlerini ihtiva etmesine rağmen yine de en büyük kayrıak eseridir. Keşşafın başlıca Kaynaklarından biri Zeccâc (311/1923)'ın Meâni'l-Kur'ân adındaki eseridir.
İslâm âleminde birinci derecede önemli olan tefsirlerden sayılan Keşşaf üzerinde bir çok araştırmacı ve bilgin inceleme ve araştırma yapmıştır. Kuşku ve şüpheye sebep olan yerlerinin çıkarılarak yapılan özetlemelerinden ta'lik, tahric ve haşiyelerine kadar varan çok yönlü çalışmalara konu olmuştur.
Bu cümleden olmak üzrere Keşşaf üzerinde 5 kişi telhis (özetleme) yaparken, 27 kişi de kısmen veya tamamen haşiye veya ta'lik yazmıştır. Ayrıca Keşşafta geçen şevâhid (örnek ifâdelerdin ve sayısı bini bulan beyitlerin şerhleri de yapılmıştır.
Keşşafın başlıca üstünlükleri şöyle özetlenebilir:
1- Lüzumsuz söz ve uzatmalardan uzaktır.
2- Hikâyeler ve İsrâiliyyat yoktur.
3- Dil inceliklerine ve edebî san'atlara çok önem verilmiştir.
4- Açıklamalar Soru-Cevap şeklinde yapılarak, konunun açıklanması sağlanmıştır.
Zemahşerî'nin Keşşaf dışındaki diğer bazı eserleri şunlardır:
1- el-Fâik fi Ğaribi’l-Hadîs (Hadisle ilglidir, basılmıştır.)
2- el-Makâmât (Nasihatleri ihtiva etmektedir, basılmıştır.)
3- et-Tavaku'z-Zeheb Fi'l-Mevâiz ve'l-Huteb (Öğütleri ve hutbeleri bulunmaktadır, basılmıştır.)
4- Esâsu'l-Belâğa (Dil ile ilgilidir, basılmıştır.)
5- Bnmüzec (Gramerle ilgilidir, basımı yapılmıştır.)
6- el-Kelimü'n-Nevâbiğ
7- el-Mufassal (Gramerle ilgilidir, basımı yapılmıştır.)
8- Mukaddimetu'l-Edeb
9- A'cebu't-Aceb Şerhu Lâmiyyeti'l-Arab
10- el-Cibâl ve'l-Emkine ve'l-Miyâh
11- Samîmul-Arabüjye
12- Rebi'u’l-Ebrâr
13- el-Musteksâ fi-Emsâl
14- er-Râidfa-Ferdid
15- Şerhu Ebyâti'l-Kitâb
16- Kıstas (Aruza dâirdir.)[27]
Siyâsî bir görüşle ortaya çıkan Şîa, İmametin Hz. Ali'ye ait olduğuna inanan fırkanın adıdır.'Bunlara göre Hz, Ali, diğerlerine nazaran hilâfete daha lâyıktır. Şia mezhep ve akide yönünden pek çok gruplara ayrılmış olup, birleşik bir fırka değildir. Özellikle Hz. Ali ve diğer halifelerin durumuyla, Hz. Ali'den sonra gelen oğullan ve torunlarının imamlığı meselesi başlıca ihtilâf konularını oluşturur. Kısacası Şia, Hz. Ali'nin faziletinden başlayıp, Onu Peygamber ve hattâ ilâhlığa kadar çıkaran muhtelif görüşlerin var olduğu bir mezheptir. Bunlar içinde Kur'ân tefsiri ile ilgilenen İsmâüiyye [Bâtıniyye), îmâmiyye ve Zeydiyye'nin tefsir anlayışlarını belirtelim.[28]
Cafer Sadık'ın oğlu İsmail'e tâbi olan bir Şîa fırkasıdır. Bunlar Kur'ân'ın zahirî mânasına itibar etmeyip, bâtınî mânasına değer verdiklerinden veya gizli (bâtın) bir imama inandıklarından "Bâtıniyye" diye de anılırlar. Şia'nın Gulât (AzgmlarJ'ı arasında sayılan Bâtıniy-ye'nin İslâm'a verdiği zararın Yahûdî, Hristiyan ve Mecûsîlerin verdiği zarardan daha şiddetli olduğu kaydedilmiştir. Hz. Ali'ye ilâhlık isnâd edişleri, Allah, Peygamber, Melek, Kitap hakkındaki görüşleri, farzları yok sayıp, haramları helâl kılışları, İmamlarına Allah'ın hulul ettiğine inanışları küfirlerinin bariz delili sayılmıştır. Bâtıniyye tüm bu fikir ve faaliyetlerini sistemli bir gizlilik tavrı (Takiyye) içinde yürütmüştür.
Bâtınîlerin Kur'ân'ı sûre sûre, âyet âyet başlangıcından sonuna kadar tefsir etmekten çekindikleri, sırlarının açığa çıkmasından korktukları, te'vil ve hurûfilik hususunda, âyet örneklerini çeşitli kitaplarında dağınık biçimde verdikleri gözlenmiştir. Meselâ bunlara göre zekât nasıl yılda bir kere farz kılınmışsa namaz da Öyle yılda bükere kılınır. Yetkililere belli bir meblağ ödenerek namaz farizası kaldırılır. İçki ve kumar mubahtır Oruç susmak anlamına geldiği için fidye verilirse tutulmaz. Kısacası inanç, ibâdet ve ahlâkla ilgili tüm Kur'ânî prensipleri inkâr ve ihlâl ederek, olanca rezillik ve bayağılıklarını ortaya koymuşlardır. Kur'ân'ı, fırkalarının dar ve fasit görüşü içine sığdırmaya çahşan bu fırka veya kollan günümüzde dahi İslâm âleminin çeşitli ülkelerinde çeşitli isimler altında ortaya çıkabilmişlerdir.[29]
Siyâsî amaçla kurulan îmâmiyye fırkası, İmamet, İsmet, Mehdîlik, Recâ ve Takiyyeyi İnanç esasları olarak kabul eder ve belli başlı görüşleri şu noktalarda toplanır:
1- Şia'ya mensup kişilerin rivayet ettiği hadisler kabul edilir.
2- Mut'a nikahına cevaz verilir.
3- Abdestte ayakların yıkanması yerine mesh edilmesini yeterli sayar.
4-Yahudi ve Hristiyan kadınlarla evlenmek haramdır.
5- Hz. Peygamber'in en lâyık ve haklı mirasçısı Hz. Ali ve onun çocuklarıdır.
6- İmamlar masumdurlar, günah işlemezler.
7- Âhir zamanda Mehdi dönecek ve Şiâyı canlandıracaktır.[30]
Zengin bir tefsir literatürüne sahip olan İmâmiyye fırkasının bir kaç tefsir ve müfessirini tanıyalım.
Tefsvru Tibyân
Tûs şehrinde doğan, Bağdat'a gelerek kendini yetiştiren daha sonra Necef e göç eden Tûsî orada vefat etmiş ve evinde defnedilmiştir (460/1068).
Şîa'mn fakihi olarak nitelenen Tûsî'nin bir çok eserinin yanı sıra kaleme alınmış "Tefstru't-Tibyân", ilk Şîa tefsirlerinden kabul edilmektedir. Tefsirde rivayet ve dirayet metodlan kullanılmıştır. 10 ciltlik tefsirde Şîa imamlarının görüşlerine yer verilmiş. Kur'ân'ın mahlûk olduğu öne sürülerek Mu'tezile fikri benimsenmiştir. Bu arada Cebriyye, Mücessime ve Hâriciyye'nin kader anlayışları da reddedilerek Mu'tezile fikri savunulmuştur. Bazı konularda ise Mu'tezile'ye itiraz edildiği görülmektedir. Eserde fıkıh ve usulüyle ilgili enteresan görüşleri tesbit etmek mümkündür. Kısaca tefsirde müfessirin aşırı bir yönü görünmemekle beraber îmâmiyye Şîasının prensip-lerine sâdık kaldığı göze çarpmaktadır.[31]
Mecme'u'l-Beyân it lÂûmi'l-Kur'ân
Kaynakların kendisini âlim, fâzıl, müfessir, muhaddis ve fakîh kişi olarak niteledikleri Ebû Ali et-Tabressî, çeşitli ilimlerde birçok eser yazmış ve Meşhed'e defnedilmiştir.[32] Tefsire ilişkin olarak te'lif ettiği "Mecme'u'l-Beyân fi Tefsiril-Kur’an' adlı tefsirinde tefsir ve usûlünün birçok özelliklerine riâyet edilmekle birlikte ağırlık noktasını îmâmiyye inançları oluşturmuştur.
Tefsir mukaddimesinde, okuyucuya gerekli Kur'ân ilimleri maddeler hâlinde verilmiş, daha sonra tefsire geçirilerek Şîa ve Mutezile görüşlerine yer verilen kısımlar hâriç, ifrattan uzak değerli ve büyük bir eser vücûda getirilmiştir. Bu cümleden olmak üzere tefsirde Hz. Ali ve evlâtlarının imamlığı şiddetle savunulmuş, imamlardan nakledilen rivayetlere dayanılmış, bazı âyetler İmâmiyye lehine te'vîî edilmiş, Recâ ve Takiyyenin caiz olduğuna hükmedilmiş, ayakların meshedilmesinin farz olduğu belirtilmiştir. Ayrıca icmâ delil olarak kabul edümezken, mutezilenin görüşleri tasvip edilmiş, dolayısıyle Allah'ın âhirette görülmesinin mümkün olamayacağı savunulmuştur. Bu arada Şefaat ve İmâmın hakikati konularında Mutezileye muhalefet edilmiştir. Sonuç olarak mezhep görüşü bir tarafa bırakılacak olursa, tefsirin tertibi, dikkatli incelemeleri, delilleri, dil, gramer ve belagat özellikleriyle faydalı olduğu söylenebilir.
Şia'nın Ehl-i Sünnete en yakın ve aralarında en az ihtilâf olan kolu Zeydiyye'dir. Zeydiyyeye göre "Hz. Ali, diğer Sahabeden daha faziletlidir, hilâfete daha lâyıktır. İmamlık belirli vasıflan hâiz olmakla mümkün olduğu için Hz. Hasan ve Hüseyin'in evlâdından olması önemli değildir. İki ülkede İki imâmın zuhuru caizdir. Büyük günah işleyen tevbe etmediği takdirde ebedi cehennemde kalacaktır," şeklinde Mutezile görüşü kabul edilmiştir.
Kaynaklarda Zeydiyyeye ait tefsirler ve müelliflerden bahsedil-mişse de bize kadar ulaşan çok azdır. Bu sebeple bize ulaşan tek tefsir durumundaki Şevkânî'nin eserini tanımakta fayda vardır.[33]
Fethu'l-Kadîr
Müfessir ve müceddit olan Muhammed b. Ali (1173/1760) senesinde Yemen'in Şevkânî nahiyesinde doğdu. Önce baba ocağında eğitilip, San'a'da yetişti. Çeşitli âlimlerden muhtelif bilgileri iyice öğrendi, hattâ çoğu kitapları ezberledi, hayatının sonuna kadar da eser yazımıyla meşgul oldu.
Önceleri Zeydiyye mezhebine göre fetvalar veren bir fakîh ise de hadis çalışmalarında derinleştikten sonra, Zeydiyye mezhebine uymaktan vazgeçti. Taklit fikrine karşı çıktığı için mezhepsizlikle suçlandı, itikatta Selef inancını benimsedi.
Dirayetle rivayet metodlannı birleştiren "Fethu'l-Kadîr ..." adlı 5 ciltlik tefsir yazdı. Basımı da gerçekleşen bu tefsir îbn-i Cerîr ve îbn Kesîr tefsirleri tarzındadır ve onların geliştirilmiş şeklidir. Çeşitli yazma nüshaları da bulunan bu eser, Taberî, İbn Atiyye, Kurtubî, İbn Kesîr ve Suyûtî'den faydalanılarak yazılmıştır. Şevkânî, Tefsirinde, hadisçi olmasına rağmen bazı zayıf rivayetlere de yer vermiş.taklid âyetlerini tefsir ederken bunu mezhep ve fırka taklidlerine de uygulamak istemiş, Eribiyâ ve Evliya ile Allah'a yaklaşmayı (tevessülü) inkâr etmiştir. Buna karşılık Mu'tezile'nin görüşlerine meyleden Zeydiyye'nin Âhirette Allah'ın görülmemesi, göz değmesi ve günahların bağışlanması gibi fikirlerine karşı çıkmış, bu yöndeki itizâl ve Zeydî görüşleri reddetmiştir. Belirtilen özelliklerinin ışığında Fethu'l-Kadîr'i taraf tutmaktan mümkün mertebe uzak, kıymetli bir eser olarak nitelemek mümkündür.
Tefsir dışında çeşitli ilim dallarına ilişkin 114 kadar kitap ve risalelerinden bazıları şunlardır:
1- Edebu't-Taleb ve Müntehe'l-Ereb
2- Neylu'l-Evtâr
3- el-Kavlüt-MûfidfiEdilleti'l-İctihâd ve't-Taklîd
4- Dürrü's-Sahâbe
5- et-TuhâfbiMezhebfs-Selef
6- İrşâdu'l-Fuhül ilâ Tahkîkl'l-Hakk min İlmi'l-Usûl
7- ed-Dürrü'l-Behiyye
8- Şerhu's-Sudûr fi Tahnmi Ref'i'l-Kubûr.[34]
Hâricilik, Hz. Ali zamanında bir mezhep hüviyeti ile ortaya çıkmış siyâsî fırkalardan biridir. Tahkim mes'eleslnde Hz. Ali'yi küfre girmekle suçlayan bu fırkanın Şia'ya reaksiyon olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Çoğu çöl arabı ve câhil olan bu fırka taassupta ileri gitmiş çeşitli görüşleriyle siyâsî ve dinî bir hüviyet sergilemiştir. Haricîlere göre belli bir dönemden sonra, Hz. Osman ve Hz. Ali ile bunların icraatlarını tasvib edenler kâfirdir. Zâlim olan sultan'a karşı gelmek vaciptir. Büyük günah işleyenler tekfir olunur. İşte bu akıl almaz fikirleriyle kendi aralarında bile uyuşup anlaşamamış ve çeşitli gruplara ayrılmışlardır.[35]
Bugün îbâdîlerden başka herhangi bir kolu bulunmayan Haricîlerin tefsire ilişkin olarak müstakil ve tamamlanmış bir eserleri yoktur. Bazı âyetlerin tefsirine ilişkin olarak öne sürdükleri görüşleri çeşitli kitaplarda dağınık biçimde yer almaktadır. Kaynaklarda ve kütüphanelerde pek fazla bulunmayan Haricî Tefsirlerinden asrımızda te'lif edilen tek eseri tanımaya çalışalım.
Muhammed b. Yusuf İtfeyyiş (1332/1914)
Himyânu'z-Zâd ilâ Dâri'l-Me'âd, Teysîru't-Tefsîr
Cezayir'de doğan, orada yetişen İtfeyyiş, ilmi ve vatanperverliğiyle tanınmış. 300'e yakın eser bırakarak yine memleketinde vefat etmiştir (1332/ 1914).[36]
Himyânü'z-Zâd İlâ Dâri'l-Me'âd adlı tefsiri Haricîlerin İbâdiyye kolu için önemli bir kaynaktır. Tefsirin çeşitli mes'elelerine alışılmışın dışında bir üslûpla temas edilmiştir. Sûre faziletleriyle ilgili mevzu hadisler, sûre faydalarıyla ilgili karmaşık ifâdeler yer alan bir çok îsrâiliyyat ve gereksiz te'viller bu üslûbun tipik misâlleridir. Tefsir incelendiğinde ilgili âyetlerin tefsirinde Ehl-i Sünnete aykın olarak şu görüşlerin vurgulandığı görülür:
1- Amel imândan bir cüzdür.
2- Büyük günah işleyen kimse cehennemde kalacaktır. Allah affetmeyecektir. Onlara şefaat olunmayacaktır.
3- Allah'ı görmek caiz değildir.
4- Kul fiillerini kendisi yaratamaz.
5- Müteşâbih âyetler teVil edilmiştir.
6- Hz. Ali'nin İmametine delil gösterilecek bir âyet yoktur.
7- Tahkimin cevazına delil bulunmamaktadır.
8- Hz. Osman ve Ali imamete lâyık değildir.
9- Şia'nın bu asra uzanan kolu durumundaki îbâdiyye doğru yoldadır.
Kısaca tefsir, yanlış bir akidenin, bâtıl bir mezhebin savunma kitabı olmaktan öte bir değer taşımamaktadır.
Tasavvuf, dünyadan yüz çevirip, nefsi Allah'a yöneltmek, riyazet yoluyla, ruhî kabiliyetleri geliştirmek demektir. Hicrî II. yüzyıldan itibaren tasavvuf önem kazanmaya başlamış ve ilk süitlerini vermiştir. Tasavvufla ilgili pek çok tefsir te'lif edilmiş olup ilk müfessir Sehl b. Abdullah Tusterî (283/ 896) kabul edilmiştir. Tasavvuf! tefsirler, Nazarî ve îşarî olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Nazarî sûfî tefsir, tetkik ve felsefi görüşlere dayandınlırken, îşarî sûfî tefsir ise suluk erbabının bilebileceği bir takım anlam ve işaretlere göre yapılmıştır.[37]
Tasavvufî tefsirlerde âyetlerin zahirî mânasından ziyâde bâtını anlamı üzerinde durulmuştur. Fakat bu uygulama sonradan bazı fırkalar tarafından istismar edilmiş ve farklı yorumlanmıştır. Sonuçta işarî tefsirlerin geçerli olabilmesi için şu dört şartı taşıması gerektiği vurgulanmıştır:
1- Bâtınî mâna, lâfzın zahirine aykın olmamalı
2- Verilen mânayı doğrulayan şer'î bir şâhid olmalı
3- Verilen mânaya şer'î ve aklî bir muarız bulunmamalı
4- Bâtınî mânanın tek anlam olduğu ileri sürülmemeli.
Aralarında Tusterî ve Sülemî'nin de bulunduğu, Kuşeyrî, Nec-muddîn Dâye, Nimetuîlah Nahcevânî ve İsmail Hakkı Bursevî gibi bir çok tasavvvuf erbabının te'lif ettiği işarî tefsirlerden sadece örnek olarak ikisini tanımakla yetinelim.
Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azûn
Ebû Muhammed Sehl b. Abdillah et-Tusterî, Ehvaz şehrinin Tuster kasabasında doğmuş, Basra'da uzun süre kalıp orada vefat etmiş âlim, arif ve zâhid bir zattır. Keramet sahibi olduğu da söylenmiştir. Çeşitli eserlerinden kaynaklar söz etmekte ise de tefsiri de dâhil bunlar bize ulaşmamıştır.[38]
Muhtelif kütüphanelerde yazma nüshaları da bulunan Tusterî tefsiri 1329'da Kahire'de basılmıştır. Bu tefsirde Kur'ân'ın bütün âyetleri ele alınmamış, sûrelerden bir kaç âyet alınmak suretiyle te'lif edilmiştir. Âyetlerin zahir, bâtın, had ve matla1 mânalarının olduğu ifâde edilmiş, yeri geldikçe her birine göre tefsirler yapılmıştır. Tefsirde tasavvufî tefsire ait pek çok Örnekler bulmak mümkündür. Şu var ki bu tefsirde söz uzatılmamış, fikirler kanştınlmamıştır.[39]
Hakâiku't'Tefsîr
Müfessir ve mutasavvıf olan Ebû Abdirrahmân Muhammed b. Hüseyn, Horasan'da doğmuş (330/941), Nişabur'da vefat etmiştir (412/1021).
İlim ve irfan için bir çok seyahatler yaparak Nişabur, Merv, Irak ve Hicaz'ı gezmiştir. Buralarda bilginlerle karşılaşarak hadis ve diğer bilgileri almıştır. Aralarında Kuşeyrî (465/1074) ve Beyhakî'nin de bulunduğu tasavvuf ve hadisin tanınmış simaları kendisinden bilgi alıp aktarmaşlardır. Kırk sene hadis okutmuş ve yazdırmıştır. Hadis usûlü ve tekniği açısından eleştirilere uğramışsa da aralarında Hatîb Bağdadî ve Sübkî'nin de bulunduğu bilginler bu görüşlere katılmayarak takdirlerini bildirmişler ve Sülemî'yi aklamışlardır. Tasavvuf, bâtını ilimler ve siyere ilişkin yüzlerce kitap yazdığı rivayet edilmiştir.
Sülemî'nin "Hakâiku't-Tefsû" adlı eseri işarı tefsir grubuna girmektedir. Tasavvufçuların ilke ve metodlarına göre yazılmıştır. Dolayısıyla âyetlerin görünürdeki anlamlarından çok, işaret ettiği hususlara, nüktelere yer verilmiştir. Bazen de müfessirin içine doğan hususlar kaydedilerek yazılmıştır. Tefsirde bu tür bir yöntem, bazılarının tenkidine sebep olmuş, yapılan çalışmalar ve yazılan hususların tefsir değil bir takım işaret ve nükteden ileri gidemiyeceği belirtilmiştir. Sülemî'nin samimî ve ihlâsh bir mutasavvıf olduğunu göz önünde bulunduranlar ise, tefsirdeki bu görüş ve tutumunu onun iyi niyetine bağlamış, tenkit ve suçlamaya gitmemişlerdir.
Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan büyük hacimdeki tefsiri, batılı araştırmacıların da ilgilendikleri önemli bir tasavvuf tefsiridir. Tefsirde önceki sûiî müfessirlerden nakiller yapılmış, böylece devrine kadarki tasavvufî tefsir hareketinin kaynağı olmuştur. Bu yönüyle sonraki işari tefsir hareketelerinde de önemli bir mürcaat Oynağı kabul edilmiştir. Tefsirde bâtını mânanın yanı sıra zahirî mânaya da yer verilmiştir. Rivayet tefsir usûllerinin yanı sıra re’ye dayanan tefsir metodu da uygulanmıştır. Hurûfu Mukatta'alar te’ villerle izah edilmiş, bazı tabirler tasavvufî açıdan yorumlanmıştır.
Kısacası tefsirde Kur'ân ve sünnetin ruhu hâkim durumdadır.
Günümüzde akademik çalışma ve araştırmalara da konu olan Sülemî'nin tefsir dışındaki eserleri şunlardır:
1- el-Fütüvve
2- Adâba's-Suhbe
3- Tabakâtu'Sûfıyye.[40]
İslâm felsefesi, Abbasîler devrinde terceme faaliyeti île başlamış, daha sonra Meşşâî ve İşrâkî Mektebi halinde iki ekole ayrılmıştır. İslâm felsefesi Yunan, Hind, Yahûdî, İran ve diğer felsefî görüşlerden etkilendiği için tam bir orfinalliğe sahip olmamakla birlikte kendine has bazı özellikleri de vardır. İslâmda Mu'tezile, felsefî fikirlerden olumsuz etkilenerek ona itimat etmiş, dinî nasları ve hakikatları felsefî görüşlerle açıklamaya yönelmiştir. Buna karşılık Ehl-i Sünnet âlimleri de felsefeyi dine hizmet edecek duruma getirmeye ve din ile hikmeti birleştirmeye çalışmışlardır.
Bu cümleden olmak üzere Bakıllânî (403/1012), İmâmu'1-Hara-meyn el-Cüveynî (478/1085), îmânı Gazzâlî (505/1111) felsefeyi Kur'ân'a hizmet edecek biçimde kullanırken İhvân-ı Safa, Fa'râbî ve İbn Sına da âyetleri kendi felsefî görüşleri açısmdan yorumladılar. Özellikle Îhvânü's-Safâ, görünüşte şerî'atı bâtıl i'tikâdlardan felsefe ve ilimle temizlemek amacıyla kurulmuş bir cemiyet gibi ortaya çıkmışsa da aslında Şiî eğilimli felsefî ve siyâsî bir kuruluş olmaktan ileri gidememiştir. Bunların 52 adedi bulan Risaleleri Riyaziye, Mantık, Tabiî ilimler ve İîm-i nefs, Tasavvuf, îlm-i nücûm ve Sihirden bahşeden İlimler Ansiklopedisi durumundadır. Metafizik konularda özellikle Cennet, Cehennem, Şeytanlar hakkındaki görüşleriyle Ehl-i Sünnetten ayrılırlar. İlgili âyetlere verdikleri anlamların hiç birisi o âyetlere yüklenecek durumda değildir.
Meşşâî felsefesinin en önemli temsilcisi olan Fa'râbî (339/950) kendine mahsus felsefî fikirleriyle dinden uzak fikirler sergilemiş, kelâma karşı çıkmış, maddeyi ezelî kabul etmiş, Peygamberlik, Cennet ve Cehennem kavramlarına kabul edilemeyecek farklı yorumlar getirmiştir.
Tefsirle en çok ilgisi tesbit edilen İbn Sina (428/1037) ise felsefede Fa'râbî ve İhvân-ı Safâ'yi tamamlamıştır. Akıl, İmân, Peygamber, Feylesof kavramlarına daha makul yaklaşım İçindedir. Kur'ân naslannı felsefî nazariyeler çerçevesinde izah etmek istemiştir. Ona göre Kur'ân bir takım remizlerden ibarettir. Şimdi hayatı ve tefsirdeki yerinî tanıyalım.
Türk filozof ve müfessiri olan Ebû Ali Hüseyin b. Abdillah, Belhli bir babanın oğlu olarak Buhâra'nm Efşene kasabasında doğmuştur (370/980). Evrensel bir üne sahip olarak "eş-Şeyhu'r-Reîs" unvanıylada anılacak olan büyük Türk-îslâm filozofu İbn Sina, doğduğu kasabadan Buhâra'ya giderek kısa sürede bir çok ilimleri tahsil etmiş, sonra tıp ve felsefe ile uğraşmış ve bu alanda büyük başarı göstermiştir. Doktorluk yaptığı sırada Horasan valisinin özel tabibi larak şahsî durumunu güçlendirmiş ve Sâmânî hükümdarlarının ender rastlanan nefis kitaplarını elde ederek bunlardan çok istifâde etmiştir. İbn Sina babasının memur olması yüzünden bir müddet değişik yerlerde bulunmuş, babasının ölümü üzerine Buhâra'yı bırakıp Harezm'e gitmiştir. Harezmşah Ali b. Me'mûn'a bağlanarak onun özel yardımlarına kavuşmuş, sonra Nesâ, Ebîverd, Tus ve benzeri yerlere gitmiştir. Daha sonra Dihistan'a intikâl etmiş, orada hastalandığı için Cürcân'a dönmüştür. Bunun ardından Rey, Kazvin ve Hemedân'a giderek Şemsü'd-Devle'nin veziri olmuştur. Vezirliği sırasında bir ara askerler aleyhine ayaklanmış, evini yağma edip öldürül-mesini istemişler, bunun üzerine görevden alınmıştır. Şemsü'd-Devle'nin hastalığı sırasında onun tedavisiyle meşgul olmuş ve tekrar bakanlığa (vezârete) getirilmiştir. Şemsü'd-Devle vefat edince yerine Tâcü'd-Devle hükümdar olmuş, İbn Sina'yı bakanlıkta görevlendirmediği için o da İsfahan'a ayrılmış, orada Alâu'd-Devle'ye bağlanmıştır. Ne var ki rahatsızlandığı ve perhize devam etmeyip, tedavisine özen göstermediği için Hemedân'da vefat etmiştir (428/ 1037).
İbn Sînâ bir zekâ harikasıydı, henüz on yaşında iken Kur'ân-ı Kerîm, temel din bilgileri ve matematikle ilgili çok şeyler öğrenmişti. Sonra tabiî ve dinî ilimlerle meşgul olmuş, mantık ve felsefe okumuş, tıp sahasında çalışarak, bu alanın uzmanı olmuştu. Bu çalışmalarıyla gerek İslâmî ilimlere gerekse Yunan felsefesine tam anlamıyla vâkıftı. Ünü her tarafı kaplamış, felsefeyle ilgili eserleri orta Çağda Batı üniversitelerinde okutulmuştur. Eserlerinin çeşitliliği ve ilmî gücündeki genişlik takdire şayandır. İlmî yeterliliğini sadece tıp, matematik, felsefe alanlarında değil din ilimleri sahasında da ispat etmiştir.
Bu cümleden olmak üzere bazı sûreler hakkında tefsirler yazarak değerli ve ince görüşler ortaya atmış, bir kısım eserlerinde de şer'î hükümlerin hikmetlerini açıklamaya çalışmıştır. Bu arada edebiyata da hizmet vermiş, Arapça ve Farsça güzel manzum parçalar yazmıştır. İbni Sina'nın ilim ve felsefe yönüyle eşsizlfği tartışmasız kabul edilmektedir. Ne var ki, felsefenin etkisinde kalarak veya eski filozofların düşüncelerine uyarak ortaya attığı bazı görüş ve düşünceleri, İslâm gerçekleri açısından tenkit ve düzeltmeye muhtaçtır. Zaten anılan düşünce ve araştırmalarından dolayı aleyhine bazı itiraz ve eleştirilerin hedefi olmuştur. Kur’an’ın baştan sona tefsiri yerine sûre tef-sirlerine yönelik çalışmaları olan îbn Sina'nın bu konudaki basılmış tefsirleri şunlardır:
l- Tefsiru Sûreti'l-İhlâs.
2- Tefsîru Sûreti'l-Felak.
3- Tefsîru
Tefsir dışındaki eserlerinin bazdan şunlardır:
1- Eş-Şifâ.
2- en-Necât .
3- el-İşârât ve't-Tenbîhât
4- el-Kânûn (Bu dört kitap felsefe ve tıpla ilgilidir. Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. Birçok filozof ve tabib tarafından şerh edilerek genişletilmişlerdir.)
5- Kitâbu'l-tnsâf (Aristo'nun kitaplarının şerhini toplayan 20 ciltlik eserdir.)
6- Kitâbu'l-Birr ve’l-İsm (Nüshalarına ender rastlanan, iki ciltlik bir eserdir.)
7- el-Hâsıl ve'l-Mahsûl (20 cilttir.)
8- Kitâbu'l-Mebde' ve'1-Meâd
9- Lisânü'l-Arab (Farsça yazılmış Lügat kitabıdır.)
10- Esbâbu Hudüsi'l-Hurûf
11- Şifâu'l-Eskâmfi Ulûmi'l-Hurûfi ve'l-Erkâm
12- el-İşâre ilâ îlmi Fesâdi Ahkâmi'l-Müneccimîn
13- Mebhasü'l-Kuvâ'l-însântyye
14- Hediyye
15- Kitâbu'l-Hudûd
16- Uyûnü'l-Hikme (Bunlar basılmıştır.)
17- el-Medhal üâ Sınâati'l-Mûsîkî
18- Mefâtîhu'1-Hazâin (Mantıkla ilgilidir.)[41]
Sonuç olarak Felsefî Tefsir Ekolünün tam bir Kur'ân tefsiri elimize geçmemiş olmakla birlikte, yazdıkları felsefe kitaplarında bazı Kur'ân âyetlerini ele alarak felsefî anlayışlarla tefsir etmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.[42]
Fıkhı tefsir, Kur'ân'ın amel yani ibâdât ve muamelât yönleri ile meşgul olan, bu konuyla İlgili âyetleri açıklayan ve hükümler çıkarmaya çalışan bir tefsir koludur. Fıkhî tefsirlerde genellikle ahkâmla ilgili 5OO'le 1000 arası âyet incelenmiştir. Fıkhî tefsirlerde âyeti âyetle, hadisle ve ictihâdla tefsir etme metodları uygulanmış, fıkhî mezheplerin zuhur etmesiyle birlikte fıkhî tefsir hareketi de başlamıştır. Mukâtil b. Süleyman'la başladığı görüşünün ağırlık kazandığı fıkhı tefsirle ügili zengin bir literatür mevcuttur.[43]
Tefsîru Hamsi Mie Âyetin mine'l-Kur’an
Tek nüsha halinde olan ve 1980 yılında 325 sahife olarak neşredilen bu eser,[45] isminden de anlaşılacağı üzere emir, nehiy, haram, helâl hususundaki 500 âyetin ele alınarak tefsir ve izahının yapıldığı bir eserdir. Âyetler Kur'ân'daki sırasına göre değil de konularına göre 8 baba ayrılarak incelenmiştir. Bu bablar da Namaz, Sadaka, Oruç, Mezâlim, Miras, Talâk, Zina ve Cihâd konularını ihtiva etmektedir.
Fıkhı tefsirin ilk örneği olan bu eser, mezhep taassuplarından uzak olup İslâm'ın ilk günlerindeki fıkhî tefsir anlayışını akettimıesi bakımından önemlidir.
Ahkâmu’l-Kur'ân
Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî, Kureyş soyundan gelen, Gazze'de doğan Mısır'a yerleşip orada vefat eden müctehid, müfessir ve muhaddis kişidir. Ehl-i Sünnet ölçülerine bağlı, Şafiî mezhebinin de kurucusu ve İmamıdır. Diğer eserlerinin yanısıra "Ahkâmu'l-Kur'ân", bizzat kendisinin te'lif ettiği bir eser olmamakla birlikte isnâdlar kendisine dayandırılarak rivayet edilmiştir. Eser, 1975'de Mısır'da basılmıştır.
Eserde bazı usûl ve kelâm mes'elelerine yer verildikten sonra Sular, Abdest. Namaz, Zekât, Muâmelâtgibi hususlarla ilgili âyetler delü olarak getirilip açıklanmıştır.[46]
Ahkâmu'l-Kur'ân
Müfessir ve Hanefî fakîhi olan Ebû Bekr, Ahrned b. Ali, Rey şehrinde (305/917) tarihinde doğmuştur. Kireççi anlamına gelen Cessâs lakabıyla tanınmıştır. Gençlik yıllarında Bağdat'a gelmiş, bir ara Ehvaz'a gitmiş, sonra Bağdat'a dönmüştür. Daha sonra Hâkim en-Nişâburî ile birlikte Nişâbur'a yolculuk yapmış ve döndüğü Bağdat'ta vefat etmiştir (370/980).
Ebû Bekr er-Râzî yaşadığı asırda Hanefîlerin en büyük imamı ve zamanının en yüksek âlimi kabul edilmiştir. Mezhebinde içtihatta bulunabilecek ilmî yetkiye sahip olduğuna, yazdığı eserleri en büyük tanıktır. Öğrencileri bile müctehid derecesini elde ederken onun bilgi derecesini gösteren güçlü deliller olduklarını ispat etmektedirler. Bir çok kişiden ders alırken çok sayıda ünlü âlime de ders vermiştir.
Cessâs, ilimdeki yüceliği kadar, zühd ve takva yönüyle de çok yüksek bir mertebede bulunuyordu. Bir çok kez kadılık teklif edilmişse de kabul etmemiştir. Hanefî fıkhını esas alıp ona göre amel edip hüküm vermiştir.
"Ahkâmü'I-Kur'ân" adlı iki ciltten oluşan matbu tefsiri sadece ahkâmla ilgili âyetleri izah etmektedir. Sırf hükümle ilgili âyetlerin izahını yapması açısından alanında orifinal bir hüviyete sahiptir. Hanefî fakîhleri arasında seçkin yeri olan Cessâs'ın ahkâm tefsirinin belirgin özellikleri şunlardır:
1- Tefsirde fıkıh meseleleri uzun uzadıya incelenip, rnüçtehid-lerin o konudaki görüşleri yazılmıştır.
2- Görüşlerin dayandığı âyet ve hadislerle diğer deliller getirilmiştir.
3- Hanefî fıkhı benimsenip savunulmuş, fıkıh usûlü, fıkıh ve tartışmalı konularla ilgili bilgiler verilerek daha da zenginleştirilmiştir.
4- Bununla birlikte tefsirde Mu'tezile mezhebine biraz meyil gösterildiği ve bu konuyla ilgili açıklamaların yapıldığı da gözden kaçmamaktadır.
Ahkâmü'l-Kur'ân'ın
dışındaki eserleri şunlardır:
1- Şerhu EsmâiTHüsnâ
2- Kitâbu Usûli Fûch
3- Edebü'l'Kazâ
4- Şerhu Muktesaru't-Tahâvî
5- Şerhu'l-Câmi" Muhammed b. el-Hasen
6- Kitâbu Cevâbâti'l'Mesâil
7- Şerhu Muhtasari'l-Kerhî
8- Kitâbu Îhtüâfi'l-Fukahâ
9- Kitâbu İlhâmi'l'Kur’ân.[47]
Ahkâmü'I-Kur'ân
Endülüslü faklh ve müfessir olan Muhammed b. Abdullah, Endülüs'ün îşblliyye şehrinde doğmuş (468/1075), İbnü'l-Arabî diye tanınmıştır. Kendi memleketinde babası ve dayısından öğrenimine başlamış, seyahatHıiyle de bir çok âlimden istifâde etme imkânım bulmuştur. Bu cümleden olarak Şam, Kudüs, Bağdat ve Mısır gezilerinde çeşitli ilimleri ünlü âlimlerden tahsil etmiştir. Bu seyahatlerine, Endülüs hükümetinin zayıflamaya yüz tutması da etkili olmuş, bakanlık görevini yürüten babasıyla birlikte Endülüs'ü terketmiştir. Önce îşbiliyye'de kadılık yaparken sonradan Halep'te kadılık görevini üstlenmiştir. En sonunda memleketine dönmüş bir ara gittiği Fas'tan dönerken de yolda vefat etmiş (543/1148) naâşı Merakeş'e nakledilmiştir.
İbnü'l-Arabî, Endülüs'ün son âlimlerindendir. Rivayet ilimlerine geniş ölçüde vakıftı. Tartışmalı konularla, usûl ve kelâm ilimlerine âşinâ idi. Doğu ziyaretlerinden sonra ülkesine dönerken ilimlerle donanmış en büyük âlim kabul ediliyordu. Düzgün konuşan edîb, şâir, tarih bilen ve iyilik seven bir insandı. Çeşitli ilimlere olan yeteneği, güzel ahlâkı ve İyi ilişkileriyle temayüz etmişti. Bir yandan halka vaaz verirken öte yanda tefsir, hadis, fıkıh, usûl, tarih ve dil bilgisi dersleri okutur, bu ilimlerle ilgili kitaplar te'lif ederdi.
Tefsirle ilgili eseri "Envâru'1-Fecr fî Tefeîril-Kur'ân" adlı tefsiridir. Bunun yirmi senede te'lif edildiği ve binlerce varaktan oluştuğu rivayet edilmiştir. Fakat bugün elimizde mevcut olan tefsiri "Ahkâmu'l-Kur'ân"dır. Dört ciltten oluşmuş ve basımı gerçekleşmiştir. Bu tefsir ahkâm âyetlerini açıklamaktadır. Âyetlerden bir bölümünün nüzul sebepleri zikredilmektedir. Âyetlerin ihtiva ettiği hükümler mesele başlıklarıyla sıralanmıştır. Çeşitli müctehid ve muhaddislerin sözleri nakledilmiş yer yer tenkih başlığıyla müellifin görüşleri de yazılmıştır. Mezhep görüşleri de verilirken müellifin mezhebi olan Maliki mezhebinin görüşleri bazan ağırlık verilerek tercih ediliyor. Özetle bu ahkâm tefsiri ciddî bir ilmî araştırmanın ürünü kabul edilmiş. Hanelilerin ahkâm tefsiri olan Cessâs'ın eserine karşıt sayılmıştır. Diğer eserleri şunlardır:
1- el-Kânûnfi't-Tefsîri't-Kur'âni'l'Azîz
2- Anzatü'l-Ahvezî
3- Kitâbü'l-Mesâlik
4- el-Kavâsvnü'l-Avâsım
5- el-MahsûlFi Usüli'l-Fıkh
6- Sirâcü'l-Mûrîdtn
7-
Sirâcü'l-Mühtedîn
8- Kitâbü'l-Mütekellimîn
9- Kitâbü'n-Nâsih ve'l-Mensûh.[48]
el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur’an
Müfessir ve fakih olan Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Endülüs'te yetişen büyük âlimlerdendir. Daha sonra Mısır'a yerleşmiş ve orada vefat etmiştir (671/1272).
Malikî fakihlerinden olan Kurtubî, tefsirle birlikte hadiste derinleşmişti. "el-Câmi’li Ahkâmi'l-Kur'ân" adlı tefsiri, rivayet ve dirayet metodlarmm başarıyla birleştirildiği büyük bir eserdir. Yazma nüshalarının yanısıra, 10 ciltten oluşan basımı da gerçekleştirilmiştir. Tefsirin mukaddimesinde Kur’an’ın faziletlerine, okunuş şekilleri-ne, tefsirine, i'câzma, kitap hâline getirilişine dair faydalı bilgiler verilmiş, tefsircilerin tabakalarına işaret edilmiştir.
Tefsir, bütünüyle incelendiğinde dil incelikleri, fıkıh hükümleri, tartışmalı konular ve hadis tenkitleriyle ilgili konuların ayrıntıîa-rıyla işlendiği görülmektedir. Ayrıca âyetlerden çıkarılan meseleler yazılmış ve bu hususta rrüçtehidlerin görüşleri nakledilmiştir. Daha sonra tefsirin özeti de (ihtisar) yapılmıştır.
Diğer eserleri de şunlardır:
1- Kitâbu'l-Esnâ fi Esmâi'l-Hûsnâ
2- Kitâbü't-Tezkire bi Ahvâli'l-Mevt fi Umûri'l-Âhire.[49]
[1] Rivayet Tefsirleri ve özellikleriyle ilgili olarak
bkz. M Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirîn, 1/152-164 ; Cerrahoğlu
Tefsir Usûlü, 228-230 ; Sofuoğlu, Tefsire Giriş, 280-281.
[2] Taberî'nin hayatı, eserleri ve tefsiriyle ilgli
ayrıntı için bkz. es-Subkî, Tabakât, 2/135 ; el-Fthrist, 326-327; Bağdadî,
Tarih. 2/166 ; Mu'cemu'l-Udebâ, 6/429 ; Vefeyat -i/312 ; Mu'cemu'1-Buldân, 1/63
; Mizânü’l-İ’tidal, 3/498-499 : Brock., G-, 1/142,184,189 ; S., 1/217; Encyclopedie
de Ulslam, 4/607-608 ; Gaye, 2/108; el-İtkan, 2/190; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
2/136-160 ; Sofuoglu, Tefsire Giriş, 282-283 ; Büyük Tefsir Taiıhi 1/363-369.
[3] Semerkandî ve Tefsiriyle İlgili ayrıntı için bkz.
Tezkiretü'l-Huffâz, 3/169 ; Mljtâhu's-Seade, 2/139 ; Keşfuzzunûn, 2/441 ; İzah
Meknûn, 1/474 ;.el-Kureşî, el-Cevâhim'1-Mudiyye lî Tabakâti'I-Hanefîyye,
Haydarâbâd, 1332, 2/196 ; el-Fevâidü'l-Behiyye, 220 ; el-Kettânî,
füvisül-Fehâris, 2/342 ; Hedtyyetü'lArifîh, 2/490 ; Brock., G.1/196;S., 1/347-348
; A'lâm, 8/348-349 ; Mu'cemu'l-Müeüifin, 13/91 ; Büyük TefstrTarihi, 1/391-392
; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi, 2/166.
[4] Vahidî'nin hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntı için
bkz. en-Nucûmu'z-Zâhira, 5/104 ; Miftâhu's-Seade, 1/4O2 ; Subkî, Tabakât, 3/289
; Îbnü'l-Kıftî, Cemâlüddin Ebu'l-Hasen, İnbâhu'r-Ruvât, Tah, İbrahim Muhammed ,
Kahire, 1986, 2/223-225 ; Brock., G., 1/524 ; S., 1/730 ; Alam, 5/59-60, ;
Vefeyât, 1/419-420 ; Mu'cemu't-Udeba, 2/257-270; el-Kamil, 10/35 ; el-Bidaye,
12/114; Gaye, 1/523 ; Şezerat 3/330 ; Buğye, 327-328 ; Suyûtî,
Tabakâtu'l-Müfesstrin, 23 ; Îzâhu'l-Meknnn, 673-675; Hediyyetü'lArifîn, 1/692;
Mu'cemu.-1-Müellifin, 7/26-27 ; Büyük Tefsir Tarihi, 1/425-427.
[5] Bağavî ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Vefeyât, 1/402 ; Subki, Tabakât, 217 ; en-Nucûmü'z-Zâhira, 5/223-224 ; Şezerat,
4/48-49 ;Tezki-retü'l-Huffâz, 4/52-53 ; Suyûtî, Tabakâtu'l-Müfessirîn, 12-13 ;
el-Bidâye, 12/193 ; Miftâhu's- Seade, 1/435, 2/18 ; A'lâm, 2/284 ;
Mu'cemü'l-Müellifîn, 4/61-62 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/461-462 ; Ali Turgut, K.
Kerim Ansiklopedisi, 2/158-159.
[6] İbn Atiyye ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Makkari, Nefhu't-Tayyibs Tah: Abbas thsan,
Beyrut, 968, 9/307 -313 ; Buğye, 295 ; ed-Dibaeü'l-Müzehheb, 174-175 ; Kettânî,
Fihrisü'l-Fehârts, 2/234-235 ; Suyûti, Tabakâtü'l-Müfessirîn, 16-17;
Keşfuzzunûn Zeyli, 1613 ; A'lâm, 4/53 ; Mu'cemu'l-Müeüifîn, 5/93 ; Brock-, S.,
1/732 ; Ali Turgut, K. Kerîm Ansiklopedisi, 2/176-177.
[7] Ibn Kesîr ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
ed-Dürerû'l-Kâmine, 1/373-374 ; en-Nücûmü'z-Zâhira, 11/123-124 ; Sezerde,
6/231-232 ; Şevkanî , el-Bedru't-Talf, 1/153 ; Miftâhu's-Seade, 1/204-205 ;
IzâhuVMeknûn, 2/194 ; Brock., S., 2/48-49 ; Alam, 1/317-318 ;
Mu'cemü-l-MilelliFin, 283-284 ; Ali Turgut, K. Kerîm Ansiklopedisi 2/177-178 .
[8] Suyüti ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
ed-Dau'ü'l-Lami, 4/65-70 ; Necmuddin el-Ğazzl, el-Kevâktbü's-Saire, Beyrut,
1979, 1/226-231 ; Şev-kânî, el-Bedru't-Talt, 1/328-335: Hediyyetû'l'Adfîn, 1/534-544;
Husnü'l-Muhâdara, 1/188-195; Alam, 4/71-73 ; Mu'cemû'l-Müellifin, 5/128-131 ;
Brock., Encyclopedie de L'Islam, 4/601-603 ; G., 2/143 ; Büyük Tefsir Tarihi,
2/624-628 ; Ali Turguti K. Kerîm Ansiklopedisi, 2/161-162.
[9] Kâsimî ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz. A'tâm,
2/131 : Mu'cemü'l-Mûeüifîn, 3/157-158 ; Mu'cemu'l-Matbuat, 1483-1486 ; Kasimî,
Kavâidü't-Tahdîs, Şekib Arslan'ın Önsözü, 5-7 ve Zafir el-Kâsimî'nİn Babam
Cemâleddin el-Kâsimî" adlı kitabından alınan özet yazı, 20-32, Dımeşk,
1380/1961, Kettâni, Fihrfsü'l-Fehâris, 1/299,476-477, Büyük Tefsir Tarihi 2/773
; Sofuoğlu, Tefsire Giriş, 305-306 ; Hayreddİn Karaman, İslâm Hukuk Tarihi,
211, İstanbul, 1989, Ali Turgut, K. Kerîm Ansiklopedisi, 2/182-183.
[10] Dirayet tefsirinin tarifi ve tefsirin metodu ile
ilgili ayrınü için bkz. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr elMüfessİrün, 1/255-280 ;
Cerrahoğlu" Tefsir Tarihi, 2/236-237; Tefsir Usûlü, 307-315.
[11] Razî ve eserleriyle ilgili olarak ayrınü için bkz.
Vefeyat, 1/600-602 ; es-Subkî, Tabakât, 5/35 ; Mizanû'l-Vtidâl 2/324 :
Lisânü'l-Mizan, 4/426-429 ; el-Yâffi, Abdullah b. Esad, Mir'âtü'l-Cinân,
Haydarâbad, 1339, 4/7-11 ; el-Bidâye, 13/55-56 ; Suyûtî, Tabakâtü'l-Mûfessinn,
39 ; Şezerât, 5/21-22 ; en-Nücümu'z-Zâhtra, 6/197-198 ; Keşfuzzunûn, 1/61,67 ;
ve değişik sayfalar ; Hediyyetü’l-Arifin, 2/107-108 ; Âlâm, 7/203-204 ;
Mu-cemu'l-MilelliJuı, 11/79-80 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/488-496;
İzâhu'l-Meknûn, 2/569 ; Brock., G., 1/506-508 ; S., 1/920-924 ; Ali Turgut, K.
Kerim Ansiklopedisi, 2/170-171 ; Tefsîr-t Kebîr (Mejatîhul-Gayb, trc. Suat
Yıldırım, Lütfullah Cebeci, Sadık Kılıç. C. Sadık Dpğru, yayınlanan C. 1-10,
Ankara, 1988.
[12] Beyzâvî ve eserleriyle ilgili olarak ayrıntı için bkz.
es-Subkî, Tabakât, 5/59 ; el-Bidâye, 13/309 ; Buğye, 286 ; Yâfiî, Mir-atü'l-Ctnân,
A/220 ; MiftâhuSSeâde, 1/436-437; Hediyyetü'l-Arifîn, 1/462-463; Keşfuzzunûn,
1/186, 1032 ve Muhtelif sayfalan ; İzâhu'l-Meknün, 2/569 ; Brock., Encyclopedie
de L'İslam, 1/603-604; G., 1/416-418; S., 2/738-743 ; A'lâm, 4/248-249 ;
Mu'cemu'l-Müellifin, 6/97-98 ; Ali Turgut, K. Ketim Ansiklopedisi, 2/181-182.
[13] Nesefî ve-eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
ed-Düreru'l-Karnine, 2/247 ; el-Kuraşî, el-Cevâhim'l-Mudiyye, 1/270-271, 2/367
; İbn Kutlubuğa, Ebu'1-Adl Zeyneddin, Tâcu't-Terâcimfî Tabakâti'l-Hanefiyye,
Bağdat, 1962,22; el-Fevâidül-Behiyye,101-102; Keşfuzzunûn, 1/119,1168 ; ve
Muhtelif sayfalar ; Szâhu'l-Meknün, 1/98 ; Hediyyetül-Arifin, 1/464 ; Brock.,
G., 2/196-197 ; s., 2/263-268 ; Âlâm, 4/192 : Mu'cemü-l-Müellifin, 6/32 ; Büyük
Tefsir Tarihi, 2/539-540 ; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi, 2/165.
[14] Hâzin ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz.
ed-dürerü'l-Kâmine, 3/97-98 ; Şezerât, 6/131-; Izâhu'l-Meknün, 1/591
;Keşfuzzunûn 1/1540; Hediyyetû'l-Arifin, 1/718; Brock., G., 2/109 r S, 2/135 ;
Mu'cemu'l-Matbuat, 809 ; Âlâm, 5/156 ; Mu-cemü-l-MilelliFin, 7/177-178 ; Büyük
Tefsir Tarihi, 2/547-548 ; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi, 2/175.
[15] Ebû Hayyân ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz.
es-Subkî, Tabakât, 6/31-44 ; ed-Dürerü'l-Kâmine, 4/302-310; Ğâye, 2/285-286;
en-Nucûmü'z-Zâhira, 10/111-115 ; Buğye, 121-123 ; Şezerât, 6/145-147 ;
Husnü'l-Muhadara, 1/307-309 ; el-Mukrî, Nejhu't-Tayyib. 9/331-402 ; Şevkânî,
el-Bedru't-Talİ, 2/288-291 ; 'Keşfuzzanûn, 1/5-6,49 ve değişik sayfalar ;
İzâhu'l-Meknûn, 1/24 ve değişik sayfalar ; Hediyyetü'l-Arifin, 2/152-153 ;
Brock., G., 2/109-110 ; S,, 135-136 ; A'lâm, 8/26 ; Mu'cemü'ellijtn. 12/130-131
; Büyük Tefsir Tarihi; Ali Turgut, K. Kerim Anskiklopedisi, 2/164.
[16] Şirbini ve eserleriyle İlgili ayrıntı İçin bkz. Şezerât,
8/384 ; Keşfuzzunun, 1/492 ve muhtelif sayfalar ; İzahu'l-Meknûn, 2/161 ve
değişik sayfalar ; Hediyyetü'lArifin, 2/250 ; Mu'cemü'l-Müeüifin, 8/269 ;
A'Iâm, 6/234 ; Büyük Tefsir Tarihi 2/646-647 ; Ali Turgut, K. Kerîm
Ansiklopedisi, 2/175.
[17] Ebussuûd Efendi ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Şezerât, 8/398-400 ; el-Bedrü't-Tali', 1/261 ; Keşfuzznûn, 1/65-247 ve muhtelif
sayfalar ; Brock., G., 2/438-439 ; S., 2/651 ; Mu'cemü'l-Müellifin, 11/301-302
; A'lâm, 7/288 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/652-665 ; Abdullah Aydemir, Ebussuûd
Efendi ve Tefsirindeki Metodu, Ankara, ts.; Ali Turgut, K. Kerîm Ansiklopedisi,
2/167-168.
[18] Âlûsî ve tefslriyle ilgili ayrıntı için bkz. Kettânî,
Fihrisû'l-Fehârts, 1/97-98; Hediyyetü'l-Arifîn, 2/418 ; Alam, 8/53-54 ;
Mu'cemu'l-Matbuat, 3-5 ; İzâhu'l-Meknûn, 1/27, 128 ve muhtelif sayfalar ; Büyük
Tefsir Tarihi, 2/743-751 ; Mu'cemü'l-Müellifin. 12/175-176 ; Ali Turgut, K.
Kerim Ansiklopedisi, 2/157-158.
[19] Kur’an’ın filolofik yönde tefsiriyle ilgili ayrıntı
için bkz. tslöm Ansiklopedisi, 1/537 ; Ahmcd Emin, Duha'l-îslam, Mısır,
1357/1938 ; Fihrist, 50-55 ; el-İtkân, 1/149 : Corci Zeydan,
Tarihu'l-Adabi'l-Lügati'l-Arabiyye, Kahire, 1957, 2/51 ; Cerrahoğlu,
TefsirTarihİ, 1/269-279.
[20] Ferrâ ve Eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz. Vefeyât,
2/301-304 ; Fihrist, 66-67 : Mu'cemu'l-Udebâ, 20/9-14; Buğye, 4/412 ;
Nûzhetû'l-Elibbâ, 126-137 ; Gaye, 2/ 371 ; Tezkire, 1/338 ; Yâfıî,
Mirâtü'l-Cinân, 2/38-41 ; Şezerât 2/19-20 ; Miftâhu's-Seade, 1/144-145 ;
Keşfuzzunûn. 1/601/635 ve mufhtcllf sayfalar ; izâhu'l-Meknûn, 1/5 ; 2/279 ve
muhtelif sayfalar ; Hediyyetü'l-Arifîn, 2/514 ; Ali Turgut, K. Kerim
Ansiklopedisi, 2/171.
[21] Ebû Ubeyde ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Bağdadî, Tarih, 13/252-258 ; Vefeyat,
2/138-142 ; Fihrist, 53-54 ; Buğye, 395 ; Nüzhetü'l-Blibba, 137-150 ;
Tehzîbu't-Tehzîb, 10/246-248 ; Şezerât,
2/243-25 ; Tezkiretü'lHuffâz, 1/338 ; Yâfiî, Mir'âtü'l-Cinân, 2/49
; en-Nücûmu'z-Zâhira, 2/184 ; Mu'cemu'l-Udebâ,
19/154-162; Keşfuzzunûn, 1/26-29 ve muhtelif sayfa-lar; İzahu'l-Meknûn, 1/51 ve
muhtelif sayfalar ; Hediyyetü'l'AriFin, 2/466-467 ; Brock., S., 1/162 ; Alam,
8/191 ;Mu'cemü'l-Müellifîn, 12/309-310 ; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi,
2/168-169.
[22] İbn Kuteybe ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Fihrist, 77-78 ; Vefeyat, 1/314-315 ; Bağdadî, Tarih, 10/170-171 ; el-Kıftî,
İnbâhu’r-Ruvât, 2/143-147 ; İbn Kesîr, el-Bİdâye, 11/48 ; Eribâri,
Nüzhetü'l-Elibbâ, 272-274; Buğye, 291 ; Şezerât, 2/169 ; Yâfiî, MiSâtû'l-Cinân,
2/191-192 ; Tezkiretü'l-Huffâz, 2/185 ; îbn Hacer, Lisânu'l-Mtzân, 3/357-359 ;
en-Nücûmu'z-Zâhira, 3/75-76 ; Keşfuzzunûn, 1/32,47 ; ve muhtelif sayfalar ;
İzâhu'l-Meknûn, 1/356, 2/134 ve muhtelif sayfalar ; Hediyyetü'l-Arifin, 2/473 ;
A'lâm, 4/280 ; Mu'cemü'l-Müellifin, 6/150-151 ; Brock., S., 1/184-187.
[23] İbn Kuyteybe, Te-vtlüMüşküri-Kur’an, Tah: Ahmed Sakr,
Kahire, 1954.
[24] Fırka tefsirleri ve doğusuyla ilgili ayrıntı için bkz.
Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 1/363-368 ;Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
1/303-304.
[25] Mu'tezile'nin tefsir anlayışıyla ilgili ayrıntı için
bkz. Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 1/363-391 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
1/313-327.
[26] Abdülcebbâr'ı hayatı, eserleri ve tefsiriyle ilgili
ayrıntı için bkz. Bağdadî, Tarih, 11/113-115; Mizânü'l-Î'tidal, 2/91 ; Sübkî,
Tabakât, 3/219-220 ; el-Kâmil 9/115 ; Sezerde, 3/203 ; Suyûtî,
Tabakâtü'l-Müfessinn, 16 ; Yâfıi, Mirâtü'l-Cinân, 3/29 ; Keşfuzzunûn, 2/1107 ;
İzahu'l-Meknûn, 1/329,478, 2/430 ; Hediyyetü'l-Arifin, 1/498-499 ; Alam, 4/47 ;
Mu'cemü'l-Müellifin, 5/78-79 ; Brock., G, 1/411 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
1/329-343.
[27] Zemahşerî ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Vefeyât, 2/ 107-110 ; Mu'cemu'l-Udeba, 19/126-135 ; en-Nücûmü-z-Zâhira, 5/274 ;
Yâfiî, Mir'âtü'l-Cinân, 3/269-271 ; ibn Cevziyye, el-Muntazam, Haydarabat, 1358
; 10/112 ; Tezkiretü-l-Huffâz, 4/76 ; Nüzhetü'l-EIibbâ, 469-472 ; Suyûtî,
Tabakâtü'l-Müfessirîn, 41 ; el-Kâmil, 11/37 ; Mtzânü'l-t'tidâl? 3/154 ; İbn
Kesîr, el-Bidâye, 12/219 ;Buğye, 388-389 ; Lisânu'l-Mizân, 6/4 ; Şezerât,
4/118-121 ; Miftâhu's-Seâde, 1/429-430 ; Keşfuzzunûn, 1/117,164 ve muhtelif
sayfalar ; el-Cevâhiru"l-Mudİyye, 2/160-161 ; İzahu't-Meknûn, 1/67, 2/86 ;
Hediyyetü'l-Arifin, 2/402-403 ; Âlâm, 8/55-56 ; Mu'cemü'l-Müellifin, 12/186-187
; Brock., Encyclopedie de L'Islam, 4/1273-1275 ; G., 1/289-293 ; S., 507-513 ;
et-Tefsîr ue'l-Müfessirün, 1/429-476 ;Ali Turgut, K. Kerîm, Ansiklopedisi,
2/208.
[28] Şia ve tefsirdeki yeri ile ilgili ayrıntı için bkz.
Zehebi, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/3-5 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
1/387-389.
[29] Bâtınîler ve görüşleriyle iilgili ayrıntı için bkz.
Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Mûfessirün, 2/8-16 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
1/389-412.
[30] İmâmiyye ve görüşleriyle İlgili ayrıntı için bkz.
Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/23-39 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi
1/412-447.
[31] Tûsî hayatı, tefsiri ve eserleriyle ilgili ayrıntı
için bkz. Tefstru Tibyân, (Ağa Buzurk et-Tahrânî'nin yazdığı
"Hayâtu'ş-Şeyh et-Tüsî" adlı mukaddimesi, 1/5-78 ; Cerrahoğlu,
TefsirTarihi, 1/449-482.
[32] Tabressî'nin hayatıyla ilgili ayrıntı için bkz.
Keşfuzzunün, 2/1602 ; Hediyyetü'l-Arifîn,
1/820 ; Alam, 5/352-353 ; Mu'cemu'l-Müellifûn, 8/66-67 ;
Mu'cemu'l-Matbuat, 2/1227 ; Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/99-142 ;
Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 1/483-503.
[33] Zeydiyye ve görüşleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Abdülkâhir Bağdadî, el-Fark Beyne'l- Fırak, Mısır, 1367/1948, 23-26 ;
Şehristânî, el-Müel ve'n-Nihal, Beyrut, 1381/1981 ; 1/154-162 ; RuhiFığlalı,
Çağımızda î'tikâdî tslâm Mezhepleri, İstanbul, 1980, 91-96 ; Zehebî,
et'Tefsîrve'l-Müfessirûn. 2/280-284 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 1/504-508.
[34] Şevkânî ve Tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Şevkânî, el-Bednı't-TâlV, 2/214-215 ; Fehu'l-Kadîr, (Mukaddime, C.5, Mısır,
1383/1964, 1/4-9 ; Neylû'l-Evtâr, (Mukaddime, Kahire, 1297, 1/3 ; Kettânî,
Fihrisü'l-Fehâris, 2/408-412 ; Hediyyetül-Arifîn, 1/775 ; Îzâhu'l-Meknün,
1/317, 2/249 ; Mu'cemu'l-Matbüat, 2/1160 ;Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn,
2/285 ; Mu'cemu'l-Müellifin,11/53-54; Âlâm, 7/190-191 ; Bûyvk Tefsir Tarihi,
2/557-560 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 1/508-525 ; Ali Turgut, K. Kerîm
Ansiklopedisi 2/204-205.
[35] Hâricilerle ilgili ayrıntı için bkz. Ebu'l-Hasen
el-Eş'ari, Makâlâtü'l-lslâmiyyîn, İstanbul, 1928, 1/81-125; İbn Hazm, el-Fasl
Mısır, 1347, 4/144-146 ; Şehristânî, el-Milel ve'n-Nihâl, 1/114-137 ; Zehebî,
et-Tefsîr ve'l-Mûfes sirûn, 2/300-304 ; Ruhi Fığlalı, Çağımızda î'tikâdî, İslâm
Mezhepleri, 56-62 ; Muhammed Ebû Zehra, Islâmda Siyâsî ve I'tikâdi Mezhepler
Tarihi, (trc. Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu, İstanbul, 1970, 83-109 ;
Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 1/526-540.
[36] İtfeyyiş'ün hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntı İçin
bkz. et-Tefsir vel-Müfessirûn, 2/319 ; el-A'lâm, 8/32-33 ; Brock. S., 2/893 ;
Mu'cemu-1-Matbüat, 2/1633,1924 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi. 1/541-552.
[37] Tasavvuf lâfzı, gelişmesi ve uygulamalarıyla ilgili ayrıntı
için bkz. Süleyman Ateş, Sûleırâ ve Tasavvufi Tefsiri, İstanbul, 1969, 1-28 ;
İşarî Tefsir Okulu, Ankara, 1974, 28 ; Zehebî, et-Tefsir ve'l-Müfessirûn,
2/337-339 ; Menâhil, 1/546, Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi 2/5-14.
[38] Tûsteri'nin hayatı ve eserleriyle iligili ayrıntı için
bkz. Vefeyât, 2/149-150 ; Hilyetül-Euliyâ, 10/189-213 ; Mu'cemu'lBuldân,
2/29-31 ; Fihrist, 263 ; A'lâm, 3/210 ; Mu'cemü'l-Müeüifîn, 4/284 ;
Keşfuzzunûn, 2/1193, 1328 ; Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfesslrûn, 2/380 ; Ahmet
Suphi Fırat, et-Tusterî, islâm
Ansiklopedisi, 10/322-324; Mu'cemu'l-Matbûat, 1/635 ; Massignon, Encyclopedie
de L'İslâm, Sehl et-Tusterî, 4/65; Cerrahoğlu, TefsirTarihi 2/14-15.
[39] Tusterî'nin tefsiri ve örnekleriyle ilgili ayrıntı
için bkz. L. Massignon, Encyclopedie de L'islâm, (Sehl et-Tusterî md.), 4/65 ;
Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/15-22.
[40] Sülemî'nin hayatı, şahsiyeti ve eserleriyle ilgili
ayrıntı için bkz. Sübkî, Tabakât 4/143-147 ; Mizânû'l-ftidâl 3/523-524 ;
TezktretülHuffâz, 3/1046-1047 ; Suyûtî, Tabakâtü'l-Müfessinn, 31 ; Davûdî,
Tabakâtû'l-Müfessirin, 2/138 ; Mu'cemu'l-Mûeüifin, 9/258-259 ; Bağdadî, Tarih,
2/248-249 ; Şezerât, 3/196-197 ; Keşfuzzunûn, 1/42,46,53,168,286,673,
2/955,1006,1104,1183,1445,1784 ; Alam, 6/330; Broçk., G., 1/200, S., 1/361 ;
Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/384-387 ; Süleyman Ateş, Sülemî ve
Tasavvufî Tefsiri 32-70 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/22-24.
[41] Ibn Sina ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz.
Vefeyât, 1/152 ; Tânhu'l-Hukemâ, 413-426 ; Ibn Kesîr, el-Bidâye, 12/42-43 ;
en-Nücümü'z-Zâhira, 5/25 ; Lisânü'l-Mîzân, 2/291-293 ; el-Râmil, 9/157 ;
TaşkÖprizâde, Şekâyıku'n Nu'mârdyye, 1/475-478 ; Yâfiî, Mifâtü-l-Cinân, 3/47-50
; Şezerâtü'z-Zeheb, 3/233-237 ; el-Cevahiru'l-Mudiyye, 1/195-196 ; Keşfuzzunun,
1/12,36,51 ve muhtelif sayfalar ; Âlâm, 2/261-262 ; Izâhu'l-Meknün, 2/55,672 ; Brock., G., 1/452-458
; Mu'cemü'l-Müellifin, 4/20-23 ; Ali Turgut, K. Ketim Ansiklopedisi,
2/178-179.
[42] Felsefî ekoller ve tefsirleriyle ilgili ayrıntı için
bkz. H. Ziya Ülken, İslâm Düşüncesi, İstanbul, 1946, 218-220 ; ResâiLü ihvanı
Safa, Mısır, 1347/1928, 226-247 ; ez-Zehebî, et-Te/sîr ve'l-Müfessirin, 3/86-96
; Resâilü Ibn Sina, Matbaatu Hindiyye,
1908, 128-129, 131-132 ; Cerrahoglu, Tefsir Tarihi, 2/33-45.
[43] Fıkhî tefsir ve metodlarıyla ilgili ayrıntı için bkz.
İbn Teymiyye, Mukaddime fî Usûli't-fefsîr, 5 ; ez-Zehebî, et-Tefsîr ve'lMüfessirün, 2/432-435 ;
Cerrahoğlu, Kur’an Tefsirinin Doğuşu, 48 ; Tefsir Usûlü, 117 ; Tefsir Tarihi,
2/46-57 ; Mevlüt Güngör, Cassâs ve Ahkâmûl-Kur'ân'ı, Giriş Bölümü, Ankara,
1989.
[44] Mukâtil b. Süleyman'ın hayatı ve tefsiriyle ilgili
ayrıntı için bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 1/195-227.
[45] Tefsirin bâb ve tâli bölümleri için bkz. Cerrahoğlu,
Tefsirde Mukâtil b. Süleyman, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 21/1-35; TeJsirTarihi,
2/57-61.
[46] İmam Şâliî ve eseriyle ilgili ayrıntı için bkz.
el-Fihrist. 38 ; Davûdî, Tabakâtü'l-Müfessirîn, 2/98-100: A'lâm, 6/249-251 ;
Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/61-66.
[47] Cessâs ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz. Fihrist,
208 ; Ibn Cevzî, el-Muntazam, 7/105-106 ; Fevâidü'l-Behiyye. 27-28 ;
el-Cevâhim-lMudiyye, 1/84-85 ; 2/239 ; en-Nûcûmu'z-Zâhira, 4/138 ; Ibn
Kutluboğa, Tâcu't-Terâcüm, 4 ; Tezkiretü'l-Huffâz, 3/159-160 ; Miftâhu's-Seâde,
2/53 ; el-Bidâye, 11/297 ; Şezerât, 3/71 ; Keşfuzzunun, 1/32,46 ve muhtelif
sayfalar ; Brock., G., 1/191 ; s., 1/335; Mu'cemu'l-Müeüifin, 2/7-8 ; A'lâm.
1/165 ; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi, 2/162.Mevlüt Güngör, Cessâs ve
Fıkhî Tefsiri, 100-178.
[48] İbnü' l-Arabî, hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntı
için bkz. Şezerât, 4/141 ; Tezkiretü'l-Huffâz, 3/1295 ; Vefeyât 3/422 i Davudî,
Tabakâtü'l-Müfessirîn, 2/163 ; Mu'cemü'l-Müellifîn, 10/242 ; Alam, 7/106 ;
Ahmet Baltacı, Ebû Bekr İbnü'l-Arabî ve Tefsirdeki Metodu (Basılmımış Doktora
Tezi ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/84-116; Ali Turgut, K. Kerim Ansiklopedisi,
2/163.
[49] Kurtubî'nin hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntı için
bkz. Suyûtî, Tabakâtü'l-Müfessiıin ; 28-29 ; Davudî, Tabakâtü'l-Müfessinn,
2/65-66 ; Şezerât, 5/335 ; ed-Dibacü'l-Müzehheb, 317-318 ; Keşfuzzunûn,
1/383,390,534 ; 1 zâhu'l-Meknûn, 1/81 ; 2/241 ; Hediyyetü'l-Arİfin, 2/129 ;
Brock., G., 1/415-416 ; S., 1/737 ; Mu'cemu’l-Müellifin, 8/239-240 ; A'tâm,
6/217-218 ; ez-Zehebî, et-TeJsîr ve'l-Müfessirûn, 2/457-462 ; Büyük Tefsir
Tarihi, 2/341-343 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/116-128.