4- GÜNÜMÜZDEKİ TEFSÎR HAREKETLERİ 2

1-İlhâdî Tefsirler 2

2- Mezhebi Tefsirler 2

a- İsmailîler 2

b- Bâbîler ve Bahâiler 2

c- Ahmedîler ve Kadıyânîler 3

3-İlmi Tefsirler 3

Tantavî Cevherî 3

4- İçtimâî-Edebî Tefsirler 4

a- Muhammed Abduh (1323/1905) 4

b- Muhammed Reşid Rıza (1354/1935) 5

c- Ahmed Mustafa el-Merâgî (1364/1945) 6

Eserleri: 6

d) Seyyid Kutüb (1906/1966) 7


4- GÜNÜMÜZDEKİ TEFSÎR HAREKETLERİ

 

Birkaç asırdan beri Avrupa'da meydana gelen fikrî ve ilmî hareketler; İslâm âleminde de bir uyanmaya sebep oîmuş, ilk beş altı asırdan sonra girilen, tefsirde durgunluk ortamından çıkma yollarını aramaya sevketmiştir. Bu arada aralarında Türkiye'nin de bulun­duğu İslâm âleminin değişik bölge ve ülkelerinde cereyan eden olaylar ve gelişmeler Kur'ân-ı Kerîm tefsirine yeni bir anlayışla bakmayı ve yeni ufuklar açmayı hızlandırmıştır.

Kısaca belirtilen sebeplerle gelişen, asnmızdaki tefsir hareketinin dirayet tefsiri ekolü içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Fakat araların­daki farklılıklar sebebiyle günümüzdeki tefsir hareketleri 4 grupta incelenebilir.

 

1-İlhâdî Tefsirler

 

İlim, iman ve İslâm'a aykın düşen fikirlerle ortaya konan Tefsir­lere İlhâdî Tefsirler denir. Bu tip tefsirler çoğunlukla şahıslar tarafından yapılmış, fakat fırka ve mezhep görünümüne girmemiştir. İslâm dışı fikir ve düşünce sergileyen şahıslardan bazılarının sonra­dan gerçeği kabul edip dönüş yaptıkları da görülmüşse de bu durum kendileri adına iyi bir izlenim bırakmamıştır. Meselâ: Mısır'da Mansur Fehmi, Taha Hüseyin, İsmail Mazhar böyle bir çıkmazın içinde görülmüşlerdir. Bu arada Türkiye'de îlhan Arsel, M. Faruk Güventürk, Osman Nuri Çerman, Fahrettin Altay ve Cemil Sena yazdıkları kitaplarında maalesef ilhâdî tefsire istenmiyen malzemeyi vermişlerdir.

İlhâdî tefsire yönelenler genellikle Kur'ân'ın modern çağın ihti­yaçlarını karşılayamayacağı görüşünden hareketle onun hükümlerini tenkid edenler-lerdir. Meselâ, Kadının durumu. Çok evtilik/Kıssalarin geçerlilik derecesi, Peygamber mucizeleri, Mücerret kavramların izahı, Zânî ve Hırsıza had cezasının uygulanması ve Faiz konusu üzerinde durdukları ve tartıştıkları meselelerdir. Ayrıca sırf Araba mahsus olup evrensel olmadığı, bir filozof olan Hz. Peygamber'in Allah tarafından görevlendirilmediği, Kur'ân'ın kendi sözü olduğu, Hacc İbâdetinin gereksizliği, dinde reform yapmanın zorunlu olduğu, Namaz ve Orucun uygulama şekillerinin değişmesinin gerektiği şeklindeki, saçmalıklar da öne sürülen ilhâdî fikirler cümlesindendir.[1]

 

2- Mezhebi Tefsirler

 

Daha önce incelenen Mutezile, Şia ve Haricîler çeşitli görüş ve isimlerle günümüze kadar devam etmişlerse de bunlar içinde en etkilisi Şia'nın Batıniyye kolu olmuştur. Günümüzde Bâtınîliğin uzantısı durumunda olan mezhepler; îsmailîler, bazı bölgelerdeki Alevîler, İran'daki Bâbîler, Hindis-tan'daki Kadıyânîler'dir. Bunlar,, Kur'ân'ı zahirî mânaya itibar etmeksizin kendi menfaatlerini gözetir şekilde tefsir etmektedirler. Bunları kısaca tanıyalım.

 

a- İsmailîler

 

Cafer es-Sâdık (148/765)'ın büyük oğlu İsmail'i imam tanıyan ihtilâlci müfrit Şiilerin oluşturduğu îsrnailî Mezhebi, günümüzde de varlığını hissettirmiştir. Özellikle İran'lı bir îsmailî olan Nâsır-ı Hüsrev'in "Sefer nâme " adlı eserinden ve onun fikirlerinden etkilenmişler, Kur'ân'ı Allah'ın murat etmediği şekilde te'vîl etme yoluna gitmişler ve onun kıymetini hiçe indirmeye çalışmışlardır. Ayrıca Hıristiyan âleminin sömürgecilik, ticaret ve misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde onların eline tutsak olarak, müslümanlar içine yerleştirilmiş bir fesat unsuru halinde siyâsî faaliyetlerde de bulunmaktadırlar.[2]

 

b- Bâbîler ve Bahâiler

 

Bâb lâkabı ile anılan Mirza Ali Muhammed (1266/1850) tarafın­dan kurulan, Babîlik daha sonradan Bahaîlik adıyla devam etmiştir. Kendisinin Hz. Peygamber'den, "el-Beyân" adlı eserinin de Kur'ân'dan üstün olduğunu öne süren Mirza Ali giderek ilâhlığmı iddia edecek kadar saçmalıklarıyîa tanınmış bir sapık olmasına rağmen fikirleri dokuzuncu asırda İran halkı arasında ilgi uyandırmış ayrıca emperyalist Rusya ve İngiltere tarafından da teşvik edilmiştir. Bâbîler veya Bahâîler, İslâm düşmanlarıyla işbirliği' yapma, ırkçılık taassubuyla Hz. Peygamber'i ve onun son Peygamber oluşunu kabul etmeme, Allah kelâmını te'vîl etme, serbest bir hayat yaşama, farzı kabul etme, İslâm birliğine karşı çıkma gibi düşünce ve faaliyetlerin içinde olmuşlardır. Bunlar Ehl-i sünnet tefsirlerini devamlı reddet­mişlerdir. Âyetleri te'vîî ve tahriften çekinmemişlerdir. Fazlullah el-İrânî, "Kitâbu'd-Düreri'l-Behiyye" adlı eseriyle âyetlere akıl almaz te'vîller yaparken Mirza Hüseyin de "Kitâbu'l-Ahdes" adlı kitabıyla ayrı cehalet ve saçmalıkları sürdürmüşlerdir.

Kısacası Babîlik veya Bahaîlik âyete hadise ve Hz. Peygamber'e yönelen, te'vîl, tahrif, uydurma ve inkârlanyla, dînî gelenek ve İslâmî hayatı yıkan kayıtsızlıkîanyla bugün emperyalizmin en önemli uşağı ve maşası olmaktan başka bir özellik taşımamaktadır.[3]

 

c- Ahmedîler ve Kadıyânîler

 

Mirza Gulâm Ahmed Kadıyânî (1839-1908) tarafından Hindis­tan'ın Pencap eyâletinin Kadıyân şehrinde kurulan bir mezheptir. Gulâm Ahmed 1880 yılında Hindistan'da yayınlamağa başladığı "Berâhini Ahmediyye " adlı eserinin ilk ciltlerinde müsbet bir intiba uyandırırken diğer ciltlerdeki Vahyi alma, İngilizleri savunma ve Müceddit olduğunu iddia etme gibi fikirleriyle, çelişkili durum sergile­miştir. Sonunda taraftarlarının kendisine biat etmesini de sağlayıp, İngilizlerin desteğini de kazandıktan sonra işi daha da ileri götürüp, Nebîlik, Mesih ve Mehdîlik iddialarının yanı sıra bazı âyetlerde belirtilen vakıaları da inkârdan çekinmemiştir.

Günümüzde değişik kollarla temsil 'edilen Kadıyânîlik Pakis­tan'da İslâm dışı azınlık olarak ilân edilirken Avrupa, Afrika, Güney ve Kuzey Amerika, Asya ve Pasifik adalarının muhtelif ülkelerinde faaliyet göstermek-tedir. Bunlar Nebîliğin sürekli olduğu görüşünü tekrarlarken kendi imamlarından başkasına uymaz ve dışındakilerin cenaze namazını kılmazlar. Cihâdın kılıç yerine kalemle yapılacağı görüşünü İsrarla savunup, bir tür uyutma politikası üreterek, emperyalistlerin özellikle İngilizlerin maddî ve manevî desteğini sağlamışlardır.[4]

 

3-İlmi Tefsirler

 

Günümüzde fazla kabul gören ve ağırlık kazanan tefsir türlerinden biridir. İlmî tefsir, Kur'ân ibarelerindeki ilmî ıstılahları açıklamaya, onlardan çeşitli ilmî ve felsefî görüşleri çıkarmaya çalışan bir tefsir çeşitidir. Kur'ân-ı Kerîm akla büyük önem verdiğine göre, akim ve düşüncenin ürünü olan ilimleri de teşvik etmesi ve bu ilimlere işaret etmesi tabiidir. Kur'ân'ın dînî ilimlerin yanı sıra tecrübî ilimlerle de olan münâsebeti öteden beri savunulagelmiştir. Meselâ, İmam Gazzâlî "İhyâ"da bu konuya değinirken "Cevâhİru'l-Kur'ân" adlı eserinde ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Ayrı anlayışı, Fahreddin er-Râzî (606/1209), Ebu'1-Fadl el-Mursî (655/1257) ile Suyûtî (911/1505) devam ettirmişlerdir. Ancak Milâdî 12. asırdan 19. asra kadar ilmî faaliyetlerdeki durgunluk tefsire de yansımış, Kâtip Çelebi (1657) ve Erzurumlu İbrahim HakkH T772) gibi bir kaç istisnanın dışında ilmî tefsir görülmez olmuştur.

19. asırdan itibaren ilmî tefsir canlanmış, Kur'ân-ı Kerîm'deki çeşitli ilimlere ait âyetler bir araya getirilerek yeni ilmî görüşlerle karşılaştırıl-mışîardır. Bu konudaki ilk eser Muhammed b. Ahmed el-Iskenderânî (1306/ 1888)'nin"Keşfu'l-Esrâri<n-Nurânİyyensidir. Eser 1297/1880'de Mısır'da 3 cilt hâlinde basılmıştır. İskenderânî'yi Ab-durrrahman el-Kevâkibî (1320/1902) takip etmiştir.

îlmî tefsir hareketinin ülkemizdeki temsilcisi Gazi Ahmed Muh­tar Paşa (öl. 1918) olmuş ve astronomi ile ilgili 100'e yakın âyeti toplamış ve onları zamanın yeni ilimleriyle tefsir etmiştir. Müellifin "Serâiru'l-Kur'ân" adını verdiği bu eser sahasında yazılan ilk ciddî çalışmalardan sayılmıştır. 1336 yılında İstanbul'da basılan bu eser, “YaratıIış ve Ötesi" kapak ismiyle Ali Turgut tarafından açıklamalı olarak sadeleştirilmiştir.[5] Aralarında Merâği, Reşid Rıza, Emin el-Hulî ve Mahmud Şeltut'un da bulunduğu bir grup âlimin karşı çıktığı günümüz ilmî tefsir hareketinde eserlerinden tanıdığımız Tabib Ab-dülazîz İsmail (öl. 1942) ve Abdurrezzâk Nevfel'in yanı sıra "el-Cevâhİr fî Tefsîri'l-Kur'ân" adlı 25 ciltlik tefsiriyle üne kavuşan Tantavî el-Cevherî'yi özellikle tanımakta fayda vardır.[6]

 

Tantavî Cevherî

el-CevâhirFi Tefsîrtl-Kur'ân

 

Müfessir ve mütefekkir olan Şeyh Tantavî Cevherî (1287/ l870)'de doğmuş, (1359/ 1940)'da vefat etmiş Mısırlı ünlü bir âlimdir.

Kahire'de Dâru'1-Ulûm (İlahiyat Fakültesi)'da ders vermiş, felsefî yazılan, çeşitli ilimlerle ilgili makâleleriyle İslâm âleminin uyanmasına hizmet etmiştir. Yalnız Şark'ta değil Batı'da da şöhret kazanmıştır. "el-Cevâhir Fi Tefsîri'l-Kur'ân" adlı tefsiriyle Müslüman gençlere yeni bir şuur kazandırmayı hedeflemiştir. 25 ciltlik bu tefsirde önce âyetler özetlenerek açıklanmış, sonra lâfızlarla ilgisi olmayan bir çok bilgi ayrıntılı olarak verilmiştir. Meselâ, Mikroplar, Madenler, Bitkiler, Hayvanlar, Gökcisimleri ve Milletler tarihiyle ilgili çok şeyler yazılmıştır. Bu arada olayların tarihî, siyâsî, içtimaî ve tabiî yönleri ilmi bir tahlile tâbi tutularak uzun uzadrya açıklanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmalar, tefsir ve te'vîl işleminden farklı, Tantavî'ye özgü bir metodu yansıt-makta dır. Bu metodla tefsir okuyucularının tabiî olayları ve ilmî gerçekleri âyetlerin ışığında değerlendirmeleri gözetilmiş olmalıdır.

Diğer tefsirlerde görülmeyen bu farklı anlayış, aralarında Reşid Rıza'nın da bulunduğu bir grup bilgin tarafından tasvip edilmemiş ve tefsir çeşitli yönleriyle tenkit edilmiştir. Tantavî'nin tefsiri dışında ve tümü basılmış diğer eserleri şunlardır:

1- et-Tâci'l-Murassa' bi Cevâhiri'l-Kur’an ve'l-Ulûm

2- Mîzânü'l-Cevâhir fi Acâibi Hâze'l-Kevni'l-Bâhir

3- Cevâhiru'l-Ulüm

4- Cevâhiru't-Takvâ

5- Sevânihu’l-Cevherî

6- es-Simı'l-Acibfi Hikmeti Taaddüdi Ezvâetn-Nebî

7- Nizâmü'l'Âlem ve'l-Umem ve’l-Hikmetü'l'İslâmiyyetû'l-Ulyâ

8- en-Nizâm ve'l-İslâm

9- Eyne'l-İnsân

10- Astu'l-Âlem

11- el-Ervâh

12-  Cemâlü'l-Âlem

13- el-Hikme ve'hHukemâ

14- el-Feı&idü'l-CevheTiyyefi't-Turafi'n-Nahviyye

15- Müzekkirâtfi Edebiyyâti'l-Lûğati’l-Arabiyye

16- Nehzatü’l-Ümme ve Hayâtühâ.[7]

 

4- İçtimâî-Edebî Tefsirler

 

Asrımızda yeni bir tefsir tarzı olarak kabul edilip bir çok müfessir tarafından uygulanmaktadır. Bu tarzla tefsir, kuruluk ve durgunluk­tan kurtarılmaya çalışılmıştır. Kur'ân'ın derin anlamı edebi bir uslûbla ele alınmış, naslann oluş, içtimaiyat ve tekâmül kanunlarıyla münâsebetleri incelemiştir. Tasvip edilen ve edilmeyen yönleriyle ilim çevrelerinde tahlile tâbi tutulan bu tefsir hareketinin[8] mümessili Muhammed Abduh'tur. Tefsirin tasvip edilen yönleri, mezheplerin tesiri altında kalmaması, tefsiri îsrâiliyyat-tan temizlemeyi hedefle­mesi, naslara bağlı kalmasıdır. Ayrıca İlmî tefsir anlayışına karşı çıkılması, belagat ve i'câz ölçüleri içinde ilâhî kitabın yorumlanması tefsirin bariz vasfı olarak görülmektedir. îçtimâî tefsirlerin tasvip edilmeyen yönleri ise, akla çok geniş yer verilerek Mu'tezile'ye yakla­şılması, bazı sahih hadislerin mu'teber sayılmaması, haber-i vahidlerin özellikle akâid konusunda kabul edilmemesidir. îçtimâî Edebî tefsir çeşidinin ünlü üç mümessilini tanıyalım.

 

a- Muhammed Abduh (1323/1905)

Tefsînı'l-Kur'âni’l-Kerîm

 

Müfessir ve mücedid olan Muhammed Abduh b. Hasen evrensel şöhrete sahip büyük bir âlimdir.

Mısır'da çiftçilikle uğraşan orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1848 yılında dünyaya gelmiştir. On yaşından sonra ancak tahsile başlayabilmiş, iki senede hafız olmuştur. Gönderildiği Tanta medrese­sinden bir süre sonra ayrılarak, kendisini bütünüyle tasavvufa vermiştir. Ardından temel bilgileri alarak ilmî hayata yeniden başla­mış, Kahlre'ye gelip Ezher Üniversitesi'ne intisap ederek kendini yetiştirmiştir. Bu arada Mısır'a gelen meşhur Cemâleddin Afgâriî ile tanışmış, fikirlerinden faydalanmış, geniş çerçevede İslâm dünyasının meseleleriyle ilgilenmeye başlamıştır. Afgânî'nin teşvik ve desteğiyle sivrilen Abduh, basın faaliyetlerine önem vermiş Ezher Üniversitesi'ni pek iyi dereceyle bitirmiş ve özel ders vermeye başlamıştır. Bir ara Kâhire'deki Dâru'1-Ulûm (İlahiyat FakültesiJ'a öğretim üyesi olarak atanmışsa da anlaşılamayan bir sebeple görevinden alınmış, doğum

yerinde mecburî ikâmete zorlanmıştır. Ardından sürgün cezasına çarptırılmış, Suriye, Londra ve Paris'e giderek îslâm dünyasının bölgesel veya milletlerarası nitelikteki meselelerini ilgililere anlatmış, Paris'teyken sürgünde bulunan Afgânî ile birlikte "Urvetü'l-Vtiskâ" adlı dergiyi yayınlamıştır. Çok geçmeden Mısır yönetimi Abduh'u geri çağırmış, yayına giren resmî nitelikli gazetenin baş yazarlığına getiril­miştir. Çeşitli adlî görevlerde bulunmuş, kadılık, müftülük yapmış, Ezher Üniversitesi ve çeşitli kuruluşlarda yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Bir aralık İstanbul'u da ziyaret etmiş, Sudan'a gitmiş, dönüşünde yakalandığı kanserin tedavisi için Avrupa'ya giderken rahatsızlığının şiddet-lenmesi üzerine îskenderiyye'de kalmış ve orada vefat ermiştir (1318/ 1905).

Abduh, son zamanlarda Mısır'da yetişmiş bir ilim ve irfan adamıdır. Fikirleri zamanımıza kadar, ilkeler manzumesi olma niteliğini devam ettirmiştir. Düşüncelerini şöylece sıralamak müm­kündür:

1- İslâm ilk ve eski hâline döndürülmek suretiyle ıslâh edilme­lidir.

2- Halka haklan tanınmalıdır.

3- Arap diline yenilikler getirilmelidir.

4- Batı hücumlarına karşı îslâm'la kuvvetlenerek çıkılmalıdır.

5- Abduh'un fikirleri bazı çevrelerde kuvetli muhalefetle karşı­laşmıştır.

6- Düşmanları onun yalnız fikirlerine karşı koymakla kalma­mışlar, ona hakarete yönelik yayın faaliyetlerine de girişmişlerdir. Ne var ki, onun fikirleri düşünen çevrelerde geniş taraftar kitlesi bulmuş ve yankı uyandırmıştır.   Çünkü Abduh,  bir çok  dînî ilimlerle donanmış, ayrıca biyolofi, matematik ve felsefe gibi dersleri de özel olarak öğrenmiştir.

7- Gramer ve Arap edebiyatında üstaddı.

8- Parlak zekâsı ve güçlü hâfızasıyla herkesi şaşırtmış, kırk yaşını geçmişken Fransızca'yı bir ay içinde öğrenivermişti.

9- İslâm dünyasını ve müslümanları yabancı sömürüsünden kurtarmak ve İslâm'a aslında mevcut olan eski kudret ve kuvvetini kazandırmak için tutarlı ve makul bir program savunmuştu.

10- Abduh'u eleştiren hattâ suçlayanların gerekçeleri, onun İbn-i Teymiyye gibi bazı âlimleri ve fikirlerini takdir ederek bunları hayata geçirmek istemesi, medreselerin ıslâhının gerektiğini söyleme­sidir.

11- Sevmeyenlerinin ortaya çıkmasına rağmen bir çok düşünür, edebi-yatçı ve âlim Abduh'a yönelmekte ve ona bağlanmaktadır. Meselâ, öğrencilerinden Reşid Rızâ kaleme aldığı "Menâr Tefsiri"yle onun düşüncelerini ilim dünyasına aktarmasını bilmiştir.

12- Abduh, tefsirde yenilik girişimleriyle tanınmıştır. Anlatıldığı gibi çeşitli ilmî, idarî ve siyasî görevlerinin yanı sıra, hasımîanyla uğ­raşmak zorunda kalması ve sürgüne kadar varan maceralı hayatı Abduh'a çok sayıda kitap te'lif etme imkânı vermemiştir. Bununla birlikte îslâmı, ahlâkî, içtimaî ve siyasî yönleriyle tanıtmaya ağırlık vermiş ve tefsiri de bu maksatlara ulaşmak için uygun araç olarak kullanmıştır. Bu anlayış, önceki tefsircllerde pek görülmemektedir. Müstakil tefsir yerine belli sûre tefsirlerine ağırlık vermiştir.

Belli başlı eserleri şunlardır

1- Tefsir Şerif

2- Tefsîru Cüz'iAmme

3- Tefsvru Cüz'iTebâreke

4- Risaletü't-Tevhîd

5-  Şerha Nehci'l-Belâğa

6- Resâilu Makâlât

7- er-Redd ale'd-Dehriyyîn (Farsça'dan Arapça'ya tercüme)

8- Müdâfaanâme (İslâm aleyhine söz ve görüşlere cevap olmak üzere yazılmıştır. Bunu Mehmed Akif Ersoy Türkçe'ye çevirmiştir.)[9]

 

b- Muhammed Reşid Rıza (1354/1935)

Tefsîru’l-Menâr

 

Müfessir ve yazar olan Reşid Rıza, Trablus-Şam civannda Kale-mûn beldesinde doğmuş, yetişmiş, sonra Mısır'a intikal edip (1354/ 1935) tarihinde Kahire'de vefat etmiştir.

Trablus'ta iken ilimle meşgul olmaya başlamadan önce, kendini ibâdete vermiş, tasavvufa eğilim göstermiş, halkı da bu yöne yönlen­dirmek istemiştir. Fakat bir aralık "Cerîdetü'l-Vüskâ"nm bir kaç nüshasını elde ederek okumuş ve bu dergideki yazıların etkisinde kalmıştır. Böylece hayatında yeni bir devre başlamış, Müslümanların sosyal durumlarıyla ilgilenme düşüncesi ağır basmıştır. Derginin kurucusu Afgânî ile görüşme imkân ve fırsatını bulamamışsa da diğer kurucu Muharhmed Abduh'la görüşerek ona bağlanmıştır. Ardından Menâr dergisini yayınlamaya başlamış, bu arada başta "İncİl-i Ber-naba" olmak üzere eski eserlerin basım ve yayınma çalışmış, çeşitli kültürel ve sosyal çalışmalarda aktif rol almıştır.

Reşid Rıza kendisini Selefîlerden saymış, bu arada İslâm âlemi­nin yücelmesi ve esirlikten kurtulmasına yönelik yazılar yazmış, Veh-hâbîler lehinde bazı makaleler yayınladığı da görülmüştür. Bu yüzden leh ve aleyhinde yayın ve propagandalar da genişlemiştir. Tefsirde belirgin ve üstün bir yeniliği sergilemiştir. "Tefsiru'I-Menâr" adlı eseriyle tefsir sahasında adını duyurmuştur. Bu eseri, aşın derecede tutkunu bulunduğu Abduh'un takrir ettiği "Celâleyn tefsiri"ne dayanmaktadır. Abduh'un açıklamalarından elde ettiği notlan, Menâr dergisinde yayınlamış, onun Ölümünden sonra da bunları Jpplayarak „ yayınlamak suretiyle tefsirini vücuda getirmiştir. "Tefsîru Menâr", Yûsuf süresinin bir bölümüne kadar olan kısmın tefsirini ihtiva etmektedir. 12 cilt halinde müellif tarafından basılmış, kalan kısmın tefsiri tamamlanmamıştır. Tefsir açık-seçik bir üslûpla yazılmış, İslâm âleminin uyanışını ve yeryüzü hâkimiyetini sağlayacak hususların müslümanlara açıklanıp gösterilmesi hedeflenmiştir. Ona göre amaç, Kur'ân gerçeklerinin Müslümanlara açıklanması olduğuna göre, tefsir çalışmalarında genellikle ağırlık kazanan dil ve gramer özellikleriyle, beşerî ilimleri Kur'ân'a yansıtma metodu isabetli bir tutum değildir. Anlatılan metodun faydaları görülebilirse de bu, tefsirin gayesi ola­maz.

Menâr tefsiri incelendiğinde belli başlı şu özellikler göze çarpar:

1- Sûrelerin muhtevası maddeler halinde sıralanarak özetlen­miştir.

2- Hıristiyan muharrirlere ve inkarcı görüşlere güçlü ve ayrıntılı cevaplar verilmiştir.

3- Son zamanlarda ortaya çıkan Ahmediyye mezhebinin sapık­lığı ortaya konmuştur.

4- İslâm'ın ilerlemeye engel olmadığı belirtilerek Müslümanlara kurtuluş yollan gösterilmiştir.

5- İslâm'ın içtimaî yönüne dikkat çekilerek genel ıslâh zorunluğu belirtilmiştir.                      

6- Çeşitli tartışmalı konulara açıklık getirilmiş bir çok tefsirler­den nakiller yapılmış, bu arada îbn-i Kayyim el-Cevziyye'ye bağlılık gösterilmiştir.

7- Bazı kevnî mucizelerin kabul edilmediği kanaatini uyandıran

fikirler, tenkitlere sebep olmuştur.

Özetlenirse Menâr Tefsiri, genel muhtevasıyla müstesna bir eserdir. Akıl ile nakli bir arada toplayan, selefe bağlı fakat çağdaş, uygar çizgide siyâsî ve içtimaî nitelikli bir tebliğler mecmuası durumundadır.[10]

 

c- Ahmed Mustafa el-Merâgî (1364/1945)

Tefsînı'l-Merâğî

 

Ahmed b. Mustafa b. Muharnmed b. Abdülmün'im el-Kadı el-Merâğî, Mısır'da Corca'ya bağlı Merâğa'da doğmuştur. İlimle meşgul olan köklü bir aileye mensuptur. Bu aileden yetişen âlimler kadılığı birbirlerinden devir aldıklarından bu ailye "Kadı ailesi" lâkabı takıl­mıştır. Ahmed Mustafa el-Merâğî köyde ilkokula devam ederken Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını tecvitli olarak ezberledf. Hicrî 1314'te Ezher Üniversitesi'ne girerek o dönemde okutulmakta olan ilimelere dair metinlerin çoğunu ezberledi ve Muhammed Abduh, Muhammed Buhayt el-Mutiî, Ahmed er-Rifâî el-Feyumî, Muhammed Haseneyn el-Adevî gibi, Ezher Üniversitesinin en büyük hocalarından ve diğer âlimlerinden ders aldı.

Ezher'de normal tahsil süresini bitirmek üzereyken Dâru'1-Ulûm Fakültesi'ne girdi ve buraya devam etmeye başladı. Burayı bitirince bir süre değişik okullarda öğretmenlik yaptı ve Feyum Öğretmen Okulu'na yönetici oldu. Daha sonra Gordon Fakültesi'nde islâm Şeriatı hocalığı yapmak   üzere   Sudan'a   gönderildi.   Ardından   Darü'1-Ulûm Fakültesi'nde İslâm Şeriatı ve Arap Dili hocası olarak Mısır'a döndü. , Sonra Ezher Üniversitesi Arap Dili Fakültesi'nin Belagat ve Edebiyat bölümüne Belagat İlimleri hocası olarak atandı. Pek çok öğrenci yetiştirdi. İskenderiye'de vefat etti, Kahire'de toprağa verildi (1364/ 1945).                                  .

 

Eserleri:

 

Ahmed Mustafa el-Merağî, pek çok eser yazmıştır. Bunların en önemlileri şunlardır:

1- En büyük eseri, kendisinin "Tefsîrü'bMerağî" adını verdiği, tefsirdir. Bu eser okuyûcu kitlesinin büyük ilgisine mazhar olmuştur. Çünkü yazar bu tefsirde kendisinden önce kimsenin başvurmadığı rahat ve kullanışlı yeni bir metod İzlemiştir.

2- Ulûmü'l-Belâğa (Belagat)

3- Hidâyetû't-Tâlib (Sarf, Nahiv, Belagat)

4- Tehzîbü't-Tavzih (Sarf-Nahiv)                     

5- Buhûs ve Ara (Belagat)

6- Tarihti Ulûmi'l-Belâğa ve Ta'rifu bi'r-Ricâl (Belagat İlimleri Tarihi ve Belagat İlimleri)

7- Mürşidü't-Tullab (Belagat)

8- el-Mûcer Jtl-Edebt'l-Arabî (Arap Edebiyatı)

9- el-Mücerfı İlmü-UsüL (Usûl İlmi)

10- ed-Diyânetû ve'l-Ahlâk (Din ve Ahlâk)

11- el-Htsbetajtlîslâm (İslâm'da Hisbe)

12- er-Rifku bi'l-Hayvâni fi'l-îslâm (İslâm'da Hayvana Acı­mak).[11]

 

d) Seyyid Kutüb (1906/1966)

Fi Zılâli’l-Kur’an

 

Müfessir ve mütefekkir olan İbrahim Kutub'un oğlu olan Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır'ın Asyot kasabasında doğmuştur. Suudî Arabistanlı olan dedesinin Mısır'a gelerek Asyot'a yerleşmesiyle başlayan yeni dönemde Kutub ailesi, kısa zamanda çevresinin takdir ve hürmetini kazanmıştı. İkisi erkek ikisi de kız, dört kardeşin en büyükleri olan Seyyid Kutub'un gerek babası ve gerekse annesi son derece dürüst ve takva sahibi insanlardı.

Kutub, önce Kur'ân-ı Kerîm okumayı öğrenmiş, İlkokulu bitir­diğinde onu baştan sona ezberlemişti. Çocukluğundaki yaramazlığına rağmen, güçlü hafızası ve keskin zekâsıyla dikkatleri çekmişti. İlkokulu bitirince Kahire'ye getirilerek Ezher Üniversitesinin orta öğrenim bölümüne kaydettirilmiş, babasının ölümünden sonra annesi de Kahire'ye gelmiş, böylece Kutub, kardeşleriyle birlikte öğrenimini burada sürdürmeye koyulmuştur.

Lise yıllarında kendisini edebiyata vermiş, edebî eser ve makaleler yazmaya başlamıştır. Orta ve lise tahsilini Ezher'de tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Kahire Üniversitesi'nin Daru'1-Ulûm (İlahiyat) Fakültesi'nde yapmıştır. Sınıflarım iftiharla geçerek 1933 yılında mezun olmuş ve ayrı yıl, bu fakülteye edebiyat hocası olarak tayin edilmiştir. Bir yandan fakültedeki görevine devam ederken, diğer yandan fakültedeki Mısır'ın ünlü edipleri Tahâ Hüseyin, Mahmûd Akkâd ve Sadık er-Râfîî ile edebî çalışmalar yapmış, onlardan istifâde etmeye çalışmıştır.

Hayatının bu devresi, edebiyatla meşgul olduğu ve sınırlı bilgile­riyle sosyalizmi savunduğu taşkınlık devresi kabul edilmiştir. Artık bundan sonra olgunluk devresi sayılacak yeni bir dönem başlamıştır ki, bu safhada Seyyid Kutub, İslâm ve çeşitli doktrinler üzerinde yıllarca süren akademik çalışmalar yapmıştır. İlk devreyi kendisi bir cahiliyet dönemi olarak nitelemiş, ilhamını Kur'ân'dan alan ve îslâmı kendine şiar edinen olgunluk  döneminden ayrı tutmuştur. Ama ilk dönemdeki yazı ve romanlarında bile cemiyet dertlerine parmak basan ince ve hassas ruhu gözlemek mümkündür. Romanlarla başla-yan bu hissî devre, giderek başta Mısır halkı olmak üzere insanlığa faydalı olmayı amaçlayan .fikrî hareketliliğe dönüşmüş, düşünce ağırlık kazanmaya başlamıştır. Kutub'un sosyalizmi savunması da işte bu tür sosyal gelişmeleri izlediği ve değerlendirmeler yaptığı yıllar içinde ortaya çıkmıştır.

1941 yılında sosyolofi doktorası yapmak üzere Amerika'ya gittiği yıllarda "Müslüman Kardeşler" adlı îslâmî cemiyetle irtibat kurmuş olmasına rağmen neşrettiği Yeni Fikir adlı dergide kapitalizme karşı sosyalizmi savunmaktan geri durmamıştır. Fakat Amerika dönüşüyle birlikte yepyeni bir fikrî muhteva kazanarak, Amerika ve Batı demokresilerini ve çeşitli doktrinleri değerlendirmeye tâbi tutmuş, günde ortalama on saatini okumaya vererek akademik çalışmalarını arttırıp profesör olmuştur. İnsanlığı kutarmak için Kur'ân'dan başka yol olmadığına İnanıp, ona sarılmanın gerektiğini belirtip eski düşüncelerinin üstüne çizgi çekmiştir.

Bu arada "İslâm'da Sosyal Adalet" (el-Adâletü'1-İctimâiyye fi'I-İslâm) adlı yeni düşünce dönemine ait ilk eserini de vermiştir. "Amerika'da Gördüklerim" adlı eserini bu ülkeden döndüğü sıralarda kaleme almıştır. Önceden ilgilen-diği "Müslüman Kardeler Cemiyeti"yle

temaslannı sıklaştırıp, cemiyetin İrşat Müdürlüğü'nü de üstlenerek etkili ve geniş bir faaliyet sürdürürken 1954 yılında "Müslüman Kardeşler "in hükümet tarafından feshedilmesiyle tutuklanmış ve onbeş yıl ağır İşlerde çalışma cezasına çarptırılmıştır.

Zindanda bulunduğu süre içinde eserlerinin çoğunu yazmış, en büyük eseri olan "Fî Zılâli'l-Kur'ân" adlı tefsirinin son yansım hapishanede tamam-lamıştır. "Yoldaki İşaretler" (Mealim fi't-Tarîk)

adlı kitabı büyük yankı uyandırmış ve hükümet, kurduğu askerî mahkemenin kararıyla 1966'da Seyyid Kutub'u ve yakın iki dâva arkadaşını idam etmiştir. Hapishanede kaldığı süre içinde sürekli insanlık dışı işkencelere uğramış, hükümetin uyguladığı sosyalizmi savunması teklif edilmiş ama o ve dâva arkadaşları işkence ve zulüm pahasına da olsa İslâm'ı savunmaktan geri kalmamışlardır. Hatta son olarak, Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır'dan özür dileme teklifini de kabul etmeyerek, hak ölçülerine bağlılığın ve bâtıldan merhamet dileyemeyeceğini söyleyerek inandığı yola başını vermiştir. Durum böyle iken onu reformculukla itham etmeye kalkışanlar az da olsa ortaya çıkabilmiştir. Bu tür isnâdlann Kutub'un şahsiyetini ve eserlerini yeterince tanıyamamaktan ileri geldiği anlaşılmaktadır.

Özellikle otuz ciltlik tefsiri, onun ne tür düşüncelerle donanmış oldu-ğunu yeterince açıklamaktadır. Tefsirinden başka 35 kadar eserinin olduğu da bilinmektedir. Türkçeye 15 cilt halinde "Kur’an'ın Gölgesinde" biçiminde çevrilen "Fi Zılâli’l-Kur'ân" tam anlamıyla bir dirayet tefsiridir. Prof. Seyyid Kutub asrımızın yakıcı ve yıkıcı akimlan karşısında Kur'ân'ın gölgesine sığınmış ve orada duyup yaşadıklarını kâğıt üzerine aktararak bu değerli tefsiri vücûda getirmiştir. Tefsir bir bakıma, Kur'ân-ı Kerîm'in hayat kaynağı ve insan hayatının Öz malı oluşunun ifadesidir. Bu çalışma, araştırıcı ve bilginlerin takdirine mazhar olmuştur. Üslûp yönünden fevkalâde olup, sosyal mes'eleleri ayrıntılı olarak işlemiştir. Önsözden sonra, sûre tefsirleri başlamış, âyetler gruplanmış, konuya göre başlıklar verilmiş, böylece sürükleyici ve akıcı bir Özellik kazandırılmıştır. Bu yönleriyle de sahasında yenilik sayılabilecek özellikler taşımaktadır.

Tefsirin dışında belli başlı eserleri şunlardır:

1- el-Adâletül-İctimâiyye fi’l-İslâm

2- Ma'reketü't-îslâm ve'r-Re'sûmâliyye

3- es-Selâmü'l-Âlemiyyü ve'l-İslâm

4- Nahve Mücteme' îslâmiyye

5- Hasâisu't-Tasavviiri'lİslâmiyye

6-  el-İstâm ve Müşkilâtü'l-Hadâra       

7- DircLsât îslâmiyye

8- Hâze'd-Dîn

9- el-Müstakbel li hâze'd-Dîn

10- Meâlimfı't-Tarik

11- Mihmetû'ş-Şâirin-Hayât

12- et-Tasvvru'l-Fenniyyu fi'l-Kur’an

13- el-Kasasu'd-Dfniyye

14- Ravdatü't'Tıfl maa Âhafîn.[12]

Sonuç olarak tefsir ilmi hakkında herşey söylenip, bitmiş değildir. Türlü sebeplerle insanların ve cemiyetlerin ihtiyaçlarının artması, Kur'ân'ı yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde tefsir etmeye sevkedecektir. Bu yüzden şimdiye kadar tefsirle ilgili söylenenlere bir çok yeni şeyler eklenecektir.

 



[1] İlhâdî tefsirlerin özellikleri ve bu görüşü savunanlarla ilgili ayrıntı için bkz. Mehmet Özdemir, İlhâd ve Kur’an-ı Kerîm'e yönelen Ûhâd hareketleri, (Basılmamış mezuniyet Tezi, ilahiyat Fakültesi ; ez-Zehebî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/188-212 ; Cemil Sena, Hz. Muhammed'in Felsefesi, İstanbul, 1979, 183 ; ilhan Arsel, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Ankara, 1973, 23 ; M. Faruk Güventürk, Atatürk İlkeleri Işığında Din ve  Yobazlık. Ankara,   1967, 4; Fehmi Yavuz, Din Eğitimi ve Toplumumuz, 22-23 ; Osman Nuri Çerman, Modern Türkiye için Dinde Reform, İstanbul, 1956, 1/6,9,18,34,50,66, 2/9 ; Fahrettin Altay, tslâm Dini Aydın Gençler için, 30,31, 35,37,38 ; Cemil Sena, Hz. Muhammed'in Felsefesi; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/353-379.

[2] İsmailîliğin doğuşu, gelişmesi ve fikirleri hakkında ayrıntı için bkz. Kadı Abdülcebbâr, Kttâbu Tesbîti Delâûi'n-Nübüvveti Seyyidinâ Muhammed, (Yazma, İstanbul Şehid Ali Paşa (Süleymaniye ktp., no: 1575 vr. 49 b, 50 b, 170a, 175a ; Seyyid Şerif, Şerhu Mevâkıf, Bulak, 1266, 624,629 ; Abdülkâdir el-Bağdâdî, el-Fark Beyne'l-Fırak, 169-188 ; Şehristânî, el-Müel ve'n-nihal, 1/167; Ahmet Ateş, Bâüniyye, İslâm Ansiklopedisi, 2/339-342 ; B. Lewis, lsmaMer, îstâm Ansiklopedisi, 5/2, 1120-1124 ; Cerrahoğlu,. Te/sfr Tarihi, 2/380-385.

[3] Bâbîler veya Bahâîllcrle ilgili ayrıntı için bkz. E. Ruhi Fığlah, Çağımızda ttikâdi İslâm Mezhepleri, 174-183 ; Clement Huart, Bâb ve Bahâullah Maddeleri, Islattı Ansiklopedisi, 2/164,223 ; Muhsin Abdülhamid, tslâma Yönelen Yıkıcı Hareketler, Ankara, 1973 (Bâblik ve Bahâüiğin tçyûzü, (Çev. M. Saim Yeprem, Halil Güleç ; Abdussabûr Merzuk, Kültür Emperyalizmi (trc. Abdüsselâm An, Ankara, 1980 ; Hüseyin ez-Zehcbî, et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/264-276 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/385-402.

[4] Ahmediler ve Kadıyânüerle İlgili ayrınti için bkz. R Fığlalı, Çağımızda İtikadı İslâm Mezhepleri, 164-173 ;Ahmediyye Mezhebi (Kadıyânîlik) (Basılmamış Doçentlik Tezi ; Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed, İslâmiyette Ahmediyye Cereyanı (trc. Şinasi Siber ; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu, 2/119,497,508,601,783,884-885 ; Mevdûdî, Kadıyânûik Nedir. (trc. BaturAhsen, 1975,76,53,54,58; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/402-423.

[5] bkz. Yaratılış ve Ötesi (Sadeleştirme-Açıklama, İstanbul, 1989, Kültür -Basın Yayın Birliği, 287 s.

[6] İlmî tefsir hareketiyle ilgili ayrıntı için bkz. Celâl Kırca, Kur'ân-ı Kerim ve Modern İlimler, istanbul, 1981 ; Kur’an-ı Kerim'de Fen Bûimleri, İstanbul, 1984 ; Türkçeye çevrilen Maurice Bucaille ve Caraudy'nin eserleri ; er-Râfîî, l'câzu'l-Kur'ân, 126-155 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/423-436 ; Hüseyin Ez-Zehebî, et-TeJsîr ve'l-Müfessirûn, 2/474-491 ; Emin el-Hûlî, et-Tefsîf ve Meâlimu hayatütirve Menhecuhül-Yevm.

[7] Tantavî Cevheri ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz. Mu'cemu'l-Matbûat, 1243-1245 ; A'lâm, 3/333-334 ; İzahu'l-Meknûn, 2/102,533,612 ; Brock., S., 3/195,326-329 ;' et-Tefsîr velMüfesstrûn, 2/505-518 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/783-785 ; Ali Turgut, K. Kerîm Ansiklopedisi, 2/206-207.

[8] İçtimaî Edebî Tefsir ve özellikleriyle ilgili ayrıntı için bkz. et-Tefsir ve'l-Müfessirün, 2/547-552 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 2/467-469.

[9] Muhammed Abduh ve tefsiriyle ilgili ayrınti İçin bkz. Abdullah Mahmud Şehhâte, Tâfİhu'1-Ku.fân ue't-Tefsir, 126 ; et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/552-573 ; A'lâm, 7/131-132 ;  Mu'cemu'l-Matbûat, 1678,1679 ; Brock., S., 3/30-32 ; Mu'cemü'l-Müellifin, 10/272-275 ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihî, 2/469-495 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/763-770 ; Ali Turgut, K, Ketim Ansiklopedisi, 2/191-192.

[10] Reşid Rıza ve tefsiriyle ilgili ayrıntı İçin bkz. Âlâm, 6/361-362 ; Mu'cemü'l-Müellifin, 9/310-312 ; Mu'cernu'l-Matbûat, 935-936 ; Brock., S. 3/321-324 ; et-Tefsîr ve'l-Mûfessirûn, 2/576-589 ; Büyük Tefsir Tarihi, 2/778-783 ; Ali Turgut, K. Kerim. Ansiklopedisi, 2/198-199.

[11] Merağî'nin hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntı için bkz. A'lâm, 7/324 ; Mu'cemü'l-MûcIIi/H 12/34-35 ; et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, 2/590-606 ; Brock., S-, 3/330-331 ; Merağî, el-Fethu'l-Mubîn Fi Tabakâtl'l-Usûliyyîn, (nşr. Muhammed Emin Demeç ve Ort. 1394/1974, Beyrut.

[12] Seyyid Kutub ve tefsiriyle ilgili ayrıntı için bkz. H. Kamil Yılmaz, Seyyid Kutub (Hayatı, Fikirleri, Eserleri, istanbul. 35-246 Ali Turgut, K. Kerîm. Ansiklopedisi, 2/201-202.