Müslümanlar kader
mes'elesini, Allah'ın iradesi yanında insanın kudreti mes'elesini, daha sahabe
devrinde mevzuubahis ettiler. Fakat, fıtrî kabiliyetleri ve yaratılışları
itibariyle bu mes'ele-
lerde bahsi
derinleştirmediler. Sahabe devrinden sonra Müslümanlar diğer dinler erbabıyla
görüşüp temasa gelince, mezhepler ve fırkalar çoğaldı. Ve bu bahis de
genişledi. Bu bahislerde de eski dinlerin tuttukları yola koyuldular.
Bu meyanda bahis
konusu yaptığımız Cebriyye fırkası ortaya çıktı. «İnsan ef'alini kendisi yapıp
meydana getirmiyor, kendisine nisbet olunan işlerde onun dahli yoktur.» Bu
mezhebin esası şudur: Fi'H kuldan neyf Allah'a izafe etmektir. Fiil kulun
eseri değildir. Kul gücü yetmekle vasıf olunamaz, kudret sahibi değildir,
îşinde mecburdur. Onun kudreti, iradesi ve ihtiyarı yoktur. Cemâ-datta
yarattığı gibi Allah onda da fi'li yaratır. Fiiller ona, cemâ-dâtta olduğu gibi
mecazen nisbet olunur. Meselâ ağaç meyve verd:, su aktı, taş kımıldadı, güneş
doğdu ve battı, hava bulutlandı, yağmur yağdı, çiçekler açtı., ve saire gibi,
Sevap ve ikap de cebrîdir. Böylece cebir sabit olunca teklif de cebrîdir.[1]
Cebriyecilerin noktai
nazarını anlatırken Ibn-i Hazm şöyle diyor :
«Onlara göre
dilediğini yapan Allah'u Teâlâ'dır. Yaratmakta O'na benzeyen yoktur. Ondan
başka yapan olmamak icap ede. işin insana nisbeti şu kabildendir: Ahmed öldü,
diyoruz. Onu oldu ren Allah'tır. Bina duruyor diyoruz. Onu durduran ise,
Allah'tır.»
Tarihçiler, Cebre ilk
kail olanın kim olduğunu araştırmışlar ve sözü çok uzatmışlardır. Benim
kanaatımca mezheb hâline gelen bir fikri ilk ortaya atıp söyleyeni bilmek biraz
güçtür. Onun için bunu da kes .irip atmak pek kolay değildir. Biz ancak
Cebriyeciliğe dair sözün Emevîİerin i;k devirlerinde şuyû bulduğunu söyleyebiliriz.
Bu Emevîİerin sonlarına doğru bir mezheb hâlini aldı. Elimizde Emevîler
devrinin başlarında yaşayan iki değerli âlimin risaleleri var. Mürteza bunları
(Kitab'ül-Münye Ve'İ-Emel) de zikreder. Birisi, Abdullah b, Abbas'indır, bunda
Suriye ahalisinden olan Cebriyyecilere hitabediyor, onları cebre kail olmaktan
sakındırıyor ve cebre kail ohnağı Allah'a iftira etmekle vasıflandırıyor.
tkincisi risale Hasan
Basri'nin, Cebr iddia eden Basra halkına yâzdiğ. risaledir. Onda şöyle diyor:
«Allah'a, kaza ve kaderine inanmayan kâfir olur. Kendi işlediği günahı Allah'a
yükleyen kimse kâfir olur. Allah'a istemiyerek itaat edilmez. Galebeden dolayı
da âsi olunmaz. Çünkü O, mâlik kıldıkları üzerine Mâlik'tir. Kudret verdikleri
üzerine Kaadir'dir. Eğer itaatle amel ederlerse, onlarla işledikleri şey
arasına girip mâni olmaz. Hayır işlemekten onlan meneden var mı? Eğer mâsiyetle
amel ederlerse, şayet dileseydi araya bir mâni kordu, işlemedikleri zaman
onları buna icbar etmiş olsaydı onlara sevap vermek olmazdı. Eğer onları zorla
günaha osksaydı o zaman da azap etmezdi. Onları ihmal etse bu da kudrette acz
olurdu. Fakat onlardan gizli olan mâsiyeti vardır. Kullar Allah'ın ne
dilediğini bilmezler. Onun İçin taat işlerse mükâfat vardır, -mâsiyet işlerse
onlann aleyhinde delil olur.»
Bu da Cebriyecilerin
durumunu açıkça gösteriyor.
Abdullah b. Abbas'm
oğlu Ali diyor ki: Babamın yanında oturuyordum. Bir adam gelerek:
— Ey îbn-i Abbas, dedi, şurada bir zümre ortaya
çıktı. Öyle iddia ediyorlar ki, onlar Allah tarafından gelmişler, onları
mâsiyet işlemeğe Allah mecbur ediyormuş.
O da şu cevabı verdi:
— Onlardan birinin burada olduğunu bilsem, canı
çıkıncaya kadar boğazını s.kar, onu boğardım. Allah mâsiyet işlemeğe mecbur
etti demeyin. Kulların ne yaptığını Allah bilmez demeyin, bu cahilliktir.»[2]
Cebre dair ilk fikir
Sahabe devrinde belirmiştir. Hattâ Hz. Peygamber zamanında bile bunun
sözü geçmiştir. Fakat bir mezheb hâline gelmesi. Emevîler devrinde olmuştur.
Taraftarları buna davete başlamışlar, halka öğretip anlatmak istemişlerdir.
Dilediğine göre, bu şekilde bunu ortaya çıkaranlar, ilk defa bazı Yahudiler
olmuştur. Bunları bâzı Müslümanlara öğretmişler, onlar da bu fikri neşre
başlamışlar ve bunu ilk yayan Ca'd b. Dirhem olmuştur. Bu şeyleri Suriye'de
Yahudilerden öğrenmiş, Basra'da yaymıştır. Ondan da Cehm b. Safvan almıştır. (Scrh'ul-uyûn)
kitabında Ca'd b. Dirhem'den bahsedilirken şöyle deniyor: «Cehm b. Safvan,
Cehmiyecilik dehe,n bu Cebriye görüşüne dair sözleri Ca'd'-den Öğrenmiştir.
Ca'd'de bunları Ebân b. Sem'an'dan almıştır. Ebân da bunu Yahudi Tâlût b.
A'sam'dan almıştır.»
Görülüyor ki, bu iş
Yahudilerden çıkmıştır. Ve Sahabe devrinde başlamıştır. Zira bu gâlût, Hz.
Peygamber zamanında yaşıyordu. Sahabe devrine kadar geldi. Bu mezheb sırf
Yahudi tohumu mahsulüdür, diyemeyiz. Çünkü tranlharda da[3]
eskîdenberi bu fikirler vardı. Zerdüşlük, Manilik ve diğer mezheblerde bu işler
kurcalanmış tır. Bu mezheb Horasan'da dalbudak saldı. Bu fırkanın başı oîan
Cehm b. Safvan bu fikirlerini yaymak için en müsait toprak Horasan'ı ve
dolaylarını buldu. Bu fırka doğuş ve yayılış itibariyle İran ve Yahudi işidir.
Bunun Araplarla bir ilgisi yoktur.
Cebriye taraftarları
Cehm b. Safvan'a[4] nisbet olunurlar. Çünkü
bunların en büyük daveteisi ve yardımcısı odur. Cebriyeye davetle beraber diğer
bâzı fikirler de ortaya atardı:
1- Cennet ve
cehennem ona göre fena bulacak, yok olacaktır, hiçbir şey ebedî değildir.
Kur'ân'da zikrolunan hulûd—ebedîlik çok uzun zamandan, sürüp gitmekten
kinayedir. Yoksa mutlak baki kalmak, sonu olmamak demek değildir.
2- İmam marifettir, küfür cehalettir,
bilmemektir.
3 - Allah'ın ilmi ve kelâmı hadistir.
4 - Cenâb-ı
Hak (şey ve hayy—diri) vasıflarıyla vasıflandı-rtlamaz. Hâdisata itlâki caiz
olan bir vasıfla Allah'ı
vasıflandıra-mam,, diyor.
5- Âhirette
Allah'ı görmeği kabul etmez.
6 - Allah
kelâmı kadîm değil, hadistir zanmnda bulunduğundan ona göre Kur'ân mahlûktur.
Birçokları onun bu
görüşlerini kabul ederek ona uydular. Fakat onlar asıl cebre kail olmakla
şöhret aldılar. İnsanın iradesini ve yaptığı işleri inkâr ederler. Selef ve
halef onlann bu çürük mez-heblerinin bâtıl esaslara dayandığını isbat
etmişlerdir. Yukarıda bâzılarını kaydetmiştik. Abdullah îbn-i Abbas, Hz.
Hüseyin b. Ali ve Hz, Ömer gibi zatlar bunların görüşlerini reddetmişlerdir. Kelâm
kitapları bunlara verilen cevaplarla doludur.
[1] Şehristânî, El-Milel ve'1-Nihal
[2] Mürteza, El-Münye ve'l-Emel.
[3] El-Münye veTl-Emel kitabında Hasan'dan naklen, şöyle
deniyor: «İran'dan bir adam Hz. Peygamber'e geldi ve şöyle dedi: Gördüm ki
onlar kızlariyla ve kız kardeşleriyle evleniyorlar. Kendilerine: —Niçin, böyle
yakıyorsunuz? diye sorulunca:
—Allah'ın, kazası ve kaderi böyle
cevabını veriyorlar. Eıı ne iştir? Hz. Peygamber ona şu cevabı verdi:
— Benim ümmetim, içinde
böylesini diyenler bulunacak. Onlar ümmetimin
Mecûsileridir. Şair:
Aceb zem eyledi kavm-i
habisi
Mecûs-i hâzihi'l-ümme hadisi demiştir.
[4] Cehm b. Safvan:
Horasan'da çıktı. Mevâlindendir. Cebriyeciliğe dâvets başladı. Şüreyh b.
Haris'in kâtibi idi. Onunla bir olup Nasr h. Se-yar aleyhine ayaklandılar. Emevîlerin son devrinde öldürüldü. Taraftarlar
Nehâved'de kaldılar. Nihayet Ebû Mansur Mâtüridi ile Ebû Hasan Eş'arî'nin itikatta mezhebleri,
diğer bütün itikatta mezheplere orada da galip geldi.