SON

 

Uzunca boylu, mükemmel, halûk bir insan; Vakar u heybeti üstünde, vechi ptir-lemean; Serinde bir de beyaz, mürtefice bir serpuş, Sarıkla üstü muhallâ; bu merdüm-i pürhûş Libası hayli müzeyyen, latif, sade, güzel;. Bir ibtisam-ı meîâhatla kendisi ecmeî. Yürürken öyle mehîbâne bîr metanetle, Kulübe vezbeder ilkâ eder muhabbetle. Nİgâh-ı dikkatli bir dûrbin-i hikmettir. Nida-yı re'feti her gûşe mahz-ı nimettir. Diyanet ehline bir müktedâ-yi efhamdır, Sufûf-ı müctehidîne îmam-ı A'zam'dır.

Sekseninci senesi Hicret-i hayrul-beşerin

Hüzne gark olduğu bir demdi bütün bahr u berin.

Pay - cndaz-i şuhud oldu o Nu'man-ı güzin,

Rah-i hakta yeniden parladı bîr meş'al-i din.

Ceddinin ismi de Numan, pederiyse Sabit,

Aslı sabit bu dirahtın, semerâtı nâbit.

Küfe gehvâre-i zib oldu îmam-ı dine.

Nice allâmelere açtı o kıta, sine.

Şimdiki hal-i esefnâkine aldanma!

Kübera var idi evvel, anı tenha sanma!

Bunca Ashabı taşırdı orası zahrmda.

Sonra Haccacm ezilmişti yed-i kahrında.

Maaheza bu kadar Tâbi-i âli-meşreb,

Orda talim-i hakâyık ile meşgul idi hep,

Sadr-ı evvelki Ashabe Resul-i zişan

Bahş u neşr eyler idi nûr-i yakîn ü iman.

Kütüb ü meseieye, yok idi asla hacet.

Çünkü kâfi idi Peygamber-i sahıb-i hüccet.

îrtihal-i Nebevî vak'a-i âteşnâki

Fart-ı tesir ile titretti semayı, haki.

Yerlere indi o gün gulgule-i lâhûlî,

Göklere çıktı bütün velvele-i nasûtî.

Badehu Hazret-î Şeyheyn-a keramet tedbir

Ettiler adi ile dünyayı serapa tenvir.

Menba-ı ilm ü haya hazret-i îbni Affan

Eyledi himmct-i Ashab ile cem-i Kur'an Dine dair ne kadar var İse ahkâm-ı mübîn Her birin merci-i malısusu ederdi1 tebyin. Arsa-i şer'u besalette Cenab-ı Hayder, Etti ifa-yı vazife hatem-i Peygamber.

Bade bu'din düşerek tefrika ehl-i dine. Tuttular her biri bir meslek-i gayz u kine. Ihtilâfat-ı mezahib çıkıverdi derhal, Fırkalar hep birbirine mütebayin âmâl. Bunu evvelce haber verdi Nebiy'us-Sakaleyn, Çıktı bir mucize-i mefhar-ı ehl-i kevncyn. Ehl-i Hak toplanarak hayli tefekkür etti, Vak'ayı dikkat u himmetle tezekkür etti. îşbu hengâme yetişmişti îmam-ı A'zam, Fasl-ı dâvaya kıyam etti hümam-i akdem. iltica eyledi Allah'a, tevessül etti, Zal-ı pâk-i ehadiyyet bunu tâyin etmiş, llm ile, fazl ile, takva ile tezyin etmiş, Ümmete oldu mededkâr u zahîr-i şer'î Koymadı toplamadık ilm-i usul u fer'î. Kûfe'de bunca Sahabilere hizmet etti. Hizmetiyle mütenasib bize himmet Oıti. Kendine oldu muallim Enes îbn-i Mâlik, Meslek-i pâk-i Nebi'ye bunu kıldı sâlik. Nevevî, tbn-i Hacer böyle diyorlar bi-şek. Hasılı pâk, mükemmel ve sahih'ül meslek. İşbu kuvvetler ile bed' ederek tahkika, Fırka-i tehlike aldı yed-i tazyıka. Buldu varsa ne kadar mesele-i şer'iyye, Kayd edip bunları ashyye, gerek fer'iyye., Etti Kur'ân ile Sünnetten o dem istimdad, Haalik-ı muktediri eyledi her dem imdâd. Bu cihetlerle tekaddüm, o îmama âid; Hele tebşîr-i Nebî, şanına âli şâhid. Tabiîne nice fetvaları vardır, mektûb, Ehlinin nâzıra-pîrası, müberhen, mergûb. Mezhebin a'delidir mezheb-i âlisi bugün, Mesleğin ekmelidir meslek-i âlisi bütün. Söndüren nâire-İ ehl-i dalâli ancak

Hazretin şem'a-i irfan u kemali elhak. Tabiînin büyüğü, müctehidînin büyüğü, Fırka-i nâciyenin, hem de bu dinin büyüğü.

Mehmet Arif

 

Beyan'ül Hak, Sayı 6, 1324 - İstanbul