Mezhep
İmamlarını tanımak, bir yandan Fıkıh Tarihini ve İslam Hukukunu öğrenmek
demektir. Kahire Üniversitesi Hukuk fakültesi, İslam Hukuku Prof. merhum M. Ebu
Zehra, fakültede dört mezheb imamını ayn ayrı okutmuş ve bu derslerini
bastırmıştır.
Ben,
1958 yılında Diyanet İşleri Başkanlığının teklifi üzerine bunlardan Ebw
Hanife'yi terceme etmiş ve eser 1962'de Başkanlıkça basılmıştı. Arkasından
1963'te İmam Şafii'yi dilimize çevirdi, o da 1969'da yine Başkanlıkça
yayınlandı. Diğer iki İmam sıradaydı. Vakt-ı merhûnu gelmiş olacak ki,
İmamAhmed 1984'te Hilâl Yayınevi tarafından basıldı. Şimdi de İmam Mâlik neşrolunmaktadır.
Böylece bir milyarı aşkın Müslüman kitlesinin Mezheb İmamı olan bu zatları
tanıtan eserler, Türk okuyucusunun elinde bulunuyor. Üzülerek şunu belirteyim
ki, en aydınımız bile, diğer imamlan tanımış değil, şayet kendi mezhebi,
imamımız İmam-ı A'zam'ı tanımış ise. Bu eserler okununca, her birinin bu dine
ne denli hizmet ettikleri, onların birbirlerine ne kadar saygılı oldukları
görülecektir. Biz Mâlik'i ve Ahmed'i hiç tanımıyoruz, dersem şaşmayın,
inanmayan alsın okusun, hükmünü öyle versin. İmam Şafii'yi kitaplardan biraz
tanırız. O da ihtilaflı meseleleri onunla tartışırız da ondan. Şunu da sevinçle
kaydedeyim ki, münakaşa yaparken onun adı geçti mi, onu daima rahmetle
anmışız, eskiler böyleydi... Bu kitapları okuyan görecek ki, eski alimler asla
taassup gütmemişler, hakikat için çalışmışlardır. Birbiriyle görüşürler,
münakaşa ederlerdi, fakat deliller konuşurdu. Şunu da bilelimki, mezhepler
dörde münhasır değildi. Evzal, Süfyanı Sevrî, İbnu Şubrume, Leys, Taberİ, Davud
Zahirî başta olmak üzere 17 kadar müctehid İmamın mezhepleri sönmüştü. Bugün
ehli sünnetin 4 büyük mezhebi kalmıştır. (Bak: Osman Keskioğlu, Fıkıh Tarihi ve
İslam Hukuku, s. 173-182)
Bu
dört mezhep esasta birdir, bazı teferruatta ayrılık vardır. Hepsinin ana
deliii: Kitap, Sünnet, tema', Kıyas ve Sahabe kavilleridir. Hanefiler başkaca
İstihsan ve örfü, Malikiler ikisiyle Medine ehlinin amelini, Mesalihi Mürseleyi
ve Şeddi Zerâyii de alırlar. Malikiler de, Hanbeliler gibi Mesalihi ve Şeddi
Zerayii çok kullanırlar. Mesela, buna dikkati çeken yazar, 439 sayfalık bu
kitapta Deliller bölümünde Kitap ve Sünnete 22 şer sayfalık yer verirken,
Mesalih bahsi 37 sayfa tutar. Ve bu bahis hakikaten mühimdir ve çetindir. Biz
Hanefilerce pek tanınmadığından, tercemede beni çok uğraştıran ve yoran burası
olmuştur. Amabu emek Malik'e helal olsun. Bir de bu bahiste, faydacılık
felsefe meslekiyle bağlantı kurarak Stuart Mill'den nakiller yaparak yazar, işi
biraz daha çok karıştırmıştır. 4 mezhep İmamları hakkındaki bu eserleri terceme
etmek bana nasip oldu, bu hizmet şerefli bir iştir.
Burada
bu imamların özelliklerine de kısaca değineyim: Ebu Ha-nife ince bir hadis,
keskin bir muhakeme, engin bir mantık sahibidir, İstihsanı en güzel kullanır,
istihsan yapıyorum dedi mi, kimse ona cevap bulamazdı.
İmam
Şafii bir ilim şahikasıdır, El-Umm eseri akademik bir üslup taşır.
Ahmed,
mukavele serbestisi yanlısı olup akıdlerdeki şartlarda liberal bir tutum
içindedir.
Malik
ananeci olup örf ve adetlere bağlıdır. Medine ehlinin amelini delil alıyor,
cahiliyet adetlerini dine karıştırıyor diye ona hücum edenler bile var, bu
yanlıştır. Adetler milletlerin hayatına kök salmıştır, onlar kopmamalı, kökü
sağlam olan ağaç, daha kolay gelişir. Malikilerin, diğer imamlara muhalif bir
görüşleri var ki, onlarca köpektemiz sayılır. Bu bizim edebiyatımıza da
geçmiştir. Kendisine taş atana, şair Nef'i şöyle seslenir;
Tahir
efendi bize kelp demiş, İltifatı bu sözde zahirdir, Maliki benim mezhebim zira,
İtikadımca KELP, Tâhirdir.
İmam
Mâlik'le Ahmed'in bir ortak yanları da siyasetten uzak kalmalarıdır. Onlar,
hükümet nizamında mevcut hali, tanırlar, isyandan yana değildirler. İdareyi
İslah yolu halkı eğitmektir, isyan değil. İsyan zamaııınua, bir saatte işlenen
zulüm ve rezalet, başka zamanda yıllar boyu yapılmaz. Bunda haklıdırlar. Çünkİ
Mâlik, Hazreti Ali torunlarından Nefsi Zekiyyenin tarafını tuttular diye
Emevilerin, Medine halkına: Kadın, kız, çocuk, ihtiyar demeden neier
yaptıklarını biliyordu, Medine'de üç gün; can, mal, ırz ve namus mubah
sayıldı, türlü rezaletler işlendi, sonra isyancı çeteler olan Hariciler
Medine'yi İstila ettiler, onlar da daha beterini yaptılar. Mâlik bunları
gözüyle gördü. Onun için fitnenin, anarşinin ne kadar kötü otduğunu bilir ve
böyle şeylere meydan vermemeye çalışırdı. Buna rağmen, siyaset çarkının sivri
dişleri onu da.yakaladı, Mansur zamanında hapse tıkıldı, dayak atıldı, yazar bunu
genişçe anlatır.
İkisinin
diğer bir ortak yanları da; kendilerini tam manasıyla iime vermeleridir.
Kitabında anlatıldığı üzre, Ahmed, Kur'an mahluk mu davasında sorguya çekilmek
için mahkemeye getirilir, orası can pazarı, kelleler uçuyor, kırbaçlar iniyor,
bir çok alim orada titriyor. Ahmed, Şafii'nin bir talebesini görüyor, ona
yaklaşıp bir fıkıh meselesi hakkında Şafii'nin görüşünü soruyor, buna herkes şaşıyor,
bu işin baş kundakçısı Amed B. Duad bile kendini tutamıyor ve:
-
Adama bakın, adama, diyor, herkes can derdinde, o ise ilim peşinde! Evet kalem
elde, mezara dek, diyen Ahmed'dir.
İmam
Mâlik'te kendini tam manasıyla ilme verdi. Bu uğurda nice sıkıntılara katlandı.
Çocuğu açlıktan ağlarken, komşular duymasın diye hizmetçiye eldeğirmeni taşını
çevirtip gürültü çıkartan odur. O, ilmin nezahetini bilirdi: «Bu ilim dindi,
onu kimden aldığınıza bakın, ben bu mescidin direkleri dibinde: Peygamber şöyle
dedi, diyen 70 âlime yetiştim, hiç birinden bir şey almadım, halbuki emin
kimselerdi, devlet hazinesi teslim edilse emniyette olurdu, fakat bu işin ehli
değildiler.» demiştir.
HARUN
Reşid, ona Ebu Yusufla münazara teklif edince: Şöyle dedi: «Bu ilim horoz
döğüşü için değildir. Ve yine şöyle derdi: Birbirinden daha üstün
tartışmacılar geldikçe, Cebrail'in Hazret-i Muham-med'e getirdiğinin kutsallığı
eksilir.»
Halife,
onun Muvatta' kitabını müslümanlara temel kitap yapmak İstedi, o buna razı
olmadı, başkaları daha güzel ictihadlarda bulunur, dedi, ilmi serbest bıraktı.
Leys b. Sa'de yazdığı risalesi, Fıkıh tarihinde önemli bir belgedir. Onun
Muvatta'ı islamda ilk yazılan eserdir. Maliki fıkhı hayata uygundur. Muvafakat
sahibi İbrahim Şâtıbl, Ahmed Karâfi gibi âlimler bu fıkha hizmet etmişlerdir.
Kitap okununca onların değeri
Diğer
üç tercemede olduğu gibi, bunda da kitabı fasıllara böldüm ve her bende bir
başlık koydum.
Gayret
bizden, tevfik Yüce Mevtadandır.
19 Ocak 1984
Osman Keskioğlu
Bütün
alemlerin Ftabbi olan yüce Allah'a hamdü senalar olsun. Son Peygamber Hazreti
Muhammed'e de salât ü selam olsun.
Kahire
Üniversitesi Hukuk Fakültesi İslam Hukuku doktora bölümü talebesine bu seneki
dersimiz, Hicret Yurdu İmamı olan Malik hakkındadır. Derslerde onun hayatını
inceledim, yetişmesini, ailesini, geçimini, ilmi temayülünü, ülküsünü,
yöneldiği gayesi olan yüce emellerini anlattım. Çünki, onun bu yönlerini
belirtmek, üstün fikir hayatını, olgun ilmi kişiliğini bol gıdalanyia besleyen
kaynaklan meydana çıkarmak demektir. Kişinin yeteneklerini geliştiren bu
haller olup bunlar uygun şartlar altında gelişip en olgun meyvelerini verir ve
bunları gelecek kuşaklar devşihr. Onun kişiliğini, olgunlaşmasını anlattıktan
sonra, onu yoğuran hocalarını, Medine'deki ilim çevresini, onu besleyip böyle
geniş idrak sahibi yapan o ilim ocağını beyan ettim.
Onun
yetiştiği o ilim muhitini anlattıktan sonra, yaşadığı çağa değindim. Müminlerin
kalbini sarsan siyaset kasırgalarını, içi ve dışı saran türlü düşünce dalgalarını
dile getirdim. Ve o kötü şartlar içinde kurtulmak İsteyenlerin iman kalesinden
başka sığınıkları olmadığını, ancak Yüce Allah'ın müminleri felaketlerden
koruduğunu gösterdim. Bundan sonra bu iyi yetişmiş bereketli ağacın verdiği
güzel meyveleri, yani görüşlerini fıkhını beyana yöneldim: Önce bu siyasi
boğazlaşmalar, o sapık boğuşmalar ortasında onun temiz görüşlerini, onu bu
görüşlere sevkeden sebepleri, fitne fesad kopunca, kargaşalık artıp anarşi
doğacağından, hiçbir zaman fitne ve isyandan yana olmadığını, daima hükümete
itaata çağırdığını belirttim. Bu mütteki İmam, İdarede mevcut hâli ve vâki
durumu kabulleniyor, hali arzuladığı şekilde ıslah yolu olarak halkı ıslah edip
eğitmekte buluyordu, şerre götürür diye hiç bir vakit ayaklanma yanlısı olmadı,
baştakileri iyilikle uyarıp öğütle ıslahı uygun gördü.
Bundan
sonra onun akaide dair sözlerini naklettim. Ve buna önem verdim. Çünki onun
görüşleri: Cehmiye, Kaderiyye, Mürcie ve diğer namlardaki sapık fırkalarla
tartışmaya dalmayan takva ehlinin inançlarının sadık bir örneğidir. Tarih,
bütün kollarıyla Mutezile'nin, Kaderiy-ye'nin, Cehmiyye'nin ve diğerlerinin
görüşlerini nakletmiştir, akaide dair tartışmaya girişmeyen ve nizaı dinde
bidat, imanda noksan sayan kişilerin ne hal üzere olduklarını bilmek,
nesillerin elbette hakkıdır ve bunun en sadık örneği de İmam Malik'tir, onun
için onu tanıttım. O ki, birbirinden daha cerbezeli tartışmacılar geldikçe,
Cebrail'in Hazret-i Muhammed'e indirdiğinin kutsallığı eksiliyor, diyen bir
kişidir. Bunlardan sonra asıl maksadımıza geldik. Ve onun fıkhını beyana
yöneldik. Burada ilk önemli iş bu fıkhın nakli hususunda Tarihi Senesin durumudur.
Burada bu fıkhı nakleden alimleri, kitapları, bunların sıhhat derecelerini ele
aldık. Bu fıkhın usulünü, mezhep fukahasının bu usulü nasıl çıkarıptesbit
ettiklerini bildirdik. Sonra bu usulün, diğer mezheplere göre çokluğunu,
mezhebe bolluk, bereket getirdiğini, hayata ve zamana uygunluk sağladığını,
topluma ayak uydurduğunu açıkladık. Allah'ın inayetiyle, asıl amacımız olan
bunları beyandan sonra mezhebin gelişmesini, bunu da İctihad ve Tahric ufkunun
genişliği sayesinde olduğunu, bu hususta önceki ve sonraki fukahantn
yaptıklarını, böylece ortaya, hayata uygun, zengin bir fıkıh serveti çıktığını
anlattık.
Burada
iki önemli vasfı belirtelim: Biri İmam Malik, hadis fakîhi olduğu kadar, rey
fakihidir de. Fıkıhta esere çok bağlandığı kadar, re'yede çok yer verir.
Eskiden bile bazıları onu rey fakihı saymıştır. Onun fıkhı ve usûlü bunun
doğruluğuna şahittir, kuru bir zanla bu şehadet reddolunmaz _
İkincisi:
Malik'e göre, reyin yolları çoktur, fakat hepsinin kuvveti, bir noktada
toplanır ki, o da maslahatı celp, mazarratı defetmektir. Bu esasa göre Maliki
fıkhı: Kitap, Sünnet ile maslahatı celp, zararı red asıllarına dayanır.
Kitaptaki bahislerde bunları yeterince açıkladık, sanırım.
Yüce
Mevtaya sonsuz hamd ü senalar olsun ki, bize güçlükleri kolaylaştırdı, uzakları
yakınlaştırdı. Ondan hep niyazımız: Bu kitabı insanlara yararlı kılsın, bize
lütf u ihsanı bereketle devam etsin.
Tevfik
ve hidayet ancak O'ndandır.
Zilhicce 1365 Ekim 1946
Muhammed Ebu Zehra