İmam
Mâlik çağında, büyük günah meselesi müslümanlar ara-sındabütünşiddetiyte
tartışmakonusu idi.DahaöncebuyüzdenHariciler Hz, Ali'ye (Allah ondan razı
olsun) karşı çıkmışlar, müslüman cemaa-yından ayrılmışlardı. Emeviler çağında
da, bu mesele müslümanlardan bir çoğunun zihnini kurcalamaya devam etti.
Hariciler, günah işleyen kimseyi kafir saymaz ancak ibaz atar, kafir değil de,
küfran-ı nimet etmiş, nimet kafiri sayarlar. İmam Mâlik ile aynı çağda yaşayan
Vâsıl b. Atâ başta olmak üzere Mutezile Fırkasına göreyse, büyük günah işleyen,
mü'minle kafir arasında bir mertebededir, ebedi cehennemde kalır, meğer ki
tevbei nasûh ile tevbe etmiş ola; o zaman Alan bağışlar. Mutezile ona imandan
çıkmış sayarlar, ancak onu fâsık müslüman derler. Hasan Basrî'ye göre büyük
günah işleyen münafıktır. Müslüman olduğunu söylemiştir, fakat İslam kalbine
girmemiştir. Çünki amel, kalbde olana delalet eder. Mürcie Fırkası mü'min
sayar, Allah'ın onu affetmesi umulur. Allah'ın rahmeti çok geniştir, herşeyi
kapsar, dilerse de günahı miktarı azap eder. Aşırıcı bir kısmı ise, iman
olduktan sonra isyan zarar vermez, derler. Nasıl ki küfürle tâ'at fayda
vermezse bu aşırı grup, ibâhiyeci olup günah kapısını ardına kadar açmışlar,
dini hükümleri ortadan kaldırmışlar, dini hükümsüz bırakmışlardır, herşeyi
mubah kılmışlar.
Müslümanların
çoğuna göre, büyük günah işleyen fâsık mü'mindir. Allah dilerse onu bağışlar,
dilerse azap eder. İmam A'zam Ebû H*nif m ve başkaları bu görüştedirler. Bu
yüzden o, Mürciecılikle itham bile olunmuştur. Şehristânî, o, ehli sünnet
Mürcie'sindendir, der.
Bize
göre İmam Mâlİk'de bu görüştedir.Rivayete göre Ebû Hanife'nin oğlu Hammad,
büyük günah işleyen hakkındaki babasının görüşünü İmam Mâlik'e anlatmış, o da
bunu beğenerek bunda beis yoktur, demiş. Kadı lyad, Medârik'te şöyle nakleder:
«Duydum
ki Ebû Hanife'nin oğlu İmam Mâlik'e şöyle dedi: Benim bir görüşüm var onu sana
arzetmek istiyorum. Eğer onu iyi bulursan onda^devam ederim, eğer kötü bulursan,
vazgeçerim. Biz günahtan ötürü kimseyi kafir saymıyoruz. Günah işleyenlerde
müslümandırlar.» Rivayete göre İmam Mâlik şöyle dedi: «Bir kul Allah'a şirk
koşmaksızın ne kadar günah işlese, eğer günah ahvalinden kurtulursa umarım ki,
Firdevsin üst katında olur. Günah kulla Rabbi arasındadır. Kul, Rabbin-den
ümidi kesmedikçe, Rabbinden ümidi kesmek kişiyi cehenneme sürükler.»
Görüldüğü
üzere Mâlik'e göre, büyük günah sahibi, günahtan vazgeçer ve,tevbe ederse,
Allah'ın onu bağışlaması ümidi vardır. Eğer nasuh tevbesi yaparsa, cennete
girer ve Firdevs'in en üst derecesinde okir. Şu da var ki günah kul ile Rabbi
arasında olmalı ve isyan edip günahı aşikare işlememeli. O zaman bağış umulur,
Allah'tan ümidi kesenler, sapık inançları olanlardır.
Bununla
beraber o, Mürcie ile araya bir sed çekmektedir. Çünki Mürcie'den öyleleri var
ki, kuru bir itikad imanını kâfi görüyorlar, imanla ma'siyet zarar vermez
diyorlar, af için tevbeyi dahi şart koşmuyorlar. Ne kadarbüyük olursa olsun,
günahı küçümsüyorlar. Onlar hakkında şöyle demektedir: «Mürcie hatalıdır, onlar
büyük büyük laflar ediyorlar. Kabe'yi yaksâ bile, her kötülüğü yapsa, diyorlar»
İmam Mâlik'e bunlar hakkında ne dersin, denildi. Şu cevabı verdi: «Allah Teala
buyurmuştur ki: Eğer tevbe ederler, namazı kılarlarsa, zekatı verirlerse, onlar
dinde
kardeşinizdirler.»
Görülüyor
ki, büyük günah işleyenler hakkında fukahanın görüşleri birdir, en azından
birbirine yakındır. Büyük günahı küçüksemiyorlar, Allah'ın rahmetini de
menetmiyortar.
Ca'd
b. Dirhem, Kur'an mahlûktur meselesini ortaya attı.' Cehm b. Safvân'da bunu söyledi.
Kaderiyye ve Mu'tezi Ie bunu benimsediler. Bunu müslümanlar arasında yaymaya
başladılar. Buna kail olmakta, dinde aykırı bir cihet yoktur. Çünki onun,
herşeyin yaratıcısı olan ve herşeyi bilen Allah'ın mahlûku olması, hakim olan
Allah'ın indirmesine mani değildir, onda hiçbir batıl bulunmaz. Fakat Selef-i
Salih'e uyan mü'min, onların kurcalamadığı meselelere karışmaz, bu gibi şeyler
peşine düşmek dalâletine, akide bozulmasına sebep olmasından korkar. Kur'an
mahluktur, sözünü yayanlar, Allah Teâlâ'dan kelam sıfatını nef'i ediyorlar,
sözde onu mahluklarına benzemekten tenzih ediyorlarmış!
İki
taraf birbirine karşı çıktı. Selef-i Salih'in yolundan ayrılmaktan korkanlar,
Kur'an mahlûktur diyenler hakkında suizanna düştüler. Böyle demekle Kur'an-ı
Kerim'in, Allah tarafından indirilmesini inkar etmek istiyorlar sandılar.
Selefciler bu konuya dalmadılar, bunu karıştıranı sapık saydılar. Ebû
Hanife'nin bu konuya girmekten çekindiği söylenir. İmam Mâlik'de onun
görüşündedir, o da bu konuya karışmaktan kaçındı. Şöyle demiştir: «Kur'an,
Allah kelamıdır. Kur'an mahlûktur diyen kimseye dayak atılır veievbe edinceye
kadar hapis olunur.»