21- Harun
Reşid'e Yazdığı Söylenen Risale Onun Değil:
22- Bu
Risalenin Ona Nİsbetini İnkar Edenler:
23- Risalenin
İçindekiler, Onun Olmadığının Şahidi:
24- Bu
Risale Tarzında Başka Bir Eser:
25- İki
Risale Arasındaki Fark:
Sahabe
devrinde müctehidler, fetvalarının, ictihadlarının yazılmasından çekinirlerdi.
.Hatta sünnetin yazılmasına bile razı olmazlardı. Usui-i din hakkında yazılı
tek kitap Kur'an kalsın isterlerdi. Bu dinin direği odur, parlak nuru odur,
kıyamete kadar uzanan kopmaz bağ odur, nur-ı mübin, hablı-i metin odur. Sonra
ulema sünneti yazmak zorunda kaldılar. Fetvaları, fıkıh meselelerini yazdılar.
Hicaz fukahası, Abdullah b. Ömer'in, Hz. Aişe'nİn (R.A.), Abdullah İbni
Abbas'ın, onlardan sonra gelen Medine'deki TâbiVnin fetvalarını toplayıp
yazdılar. Irak fukahası, Abdullah b. Mes'ud'un fetvalarını, Hz. Ali'nin fetva
ve yargılarını, Küfe kadılarından Kadı Şureyh'in ve başkalarının yargılarını
topladılar. İbrahim Nehaî, fetvaları ve prensipleri bir mecmuada topladı. Ebû
Hanife'nin hocası Hammad'ın bir mecmuası vardı.
Öyle
anlaşılıyor ki, bu mecmualar bablara göre ayrılıp yazılmış kitaplar değildi.
Bunlar özel müzekkere, not defterleri gibiydi. Müctehid buna gerektikçe
müracaat ederdi, fakat onu kitap olarak halka sun-mazdı. Unutmamak için
yazılmış kayıdlardı. Sahabeden bazısı da nadir' hallerde böyle yapmışlardır.
Rivayete göre Hz. Ali (Allah onu şerefli kılsın), bazı fıkıh hükümleri bulunan
bir defteri yanında taşırmış. Sahabe devrinde seyrek olan bu hal, Tabiin
çağında biraz arttı;sonra da te'Iif ve tedvinin çekirdeğini oluşturdu.
İlk
te'Iif olunan İmam Mâlik'in Ma'ruf Muvattaı'dır. Bu bakımdan Mâlik, İslam'da
te'Iif ve tedvin yapan ilk yazar olarak tanınır, Muvatta'da Ma'ruf en eski
eserdir.
İmam
Mâlik, sadece ilk kitap olan Muvattaî yazmış değildir. Onun diğer eserleri de
var, Menâkıb kitapları bunları sayar. Onun bir çok kitaplarını zikrederler.
Tafsilata dalmaksızın bunları, menakıblarda olduğu gibi zikredelim. Ancak
Muvattaı'n hadis ve fıkıhta ayrr bir yeri olduğundan ondan ayrıca bahis
olunacaktır. Suyûtî, Tezyini Me-mâlik'te şöyle der: «Haberlerin gösterdiğine
göre İmam Mâlik, Muvat-ta'dan başka daha nice kitaplar yazmıştır. Ben onun
güzel bir tefsirini gördüm, onun te'lifi olmasrmuhtemeldir veya ona talik
yapmıştır. İbni Vahb'in Mâlik'in Mücalesatı kitabını gördüm, Onda Mâlik'ten
işittikleri var. O bir cild olup içinde hadisler, âsâr, âdaba dair faydalı
şeyler var.[1] Sonra gördüm ki, Kadı
İyad, Medârik'te şöyle demiş: «Onun muvatta'dan başka eserleri vardır. Çoğu
sahih senedie ondan naklolunur. Ancak Muvatta'dan başkası şöhret bulmamıştır.
Diğer eserlerini talebesinden biri rivayet etmiş olup hepsi rivayet etmemiştir.
Bunlardan en meşhuru İbni Vehb'e kadar hakkında yazdığı risaledir ki, bunda
Kaderiyye'yi reddeder. Bu konuda en faydalı bir kitap olup, onun geniş ilmini
göstermektedir. İbni Vehb yoluyla sahih senedie naklolunmuştur. Nücûme,
Deveran-ı Zaman hesabına, Menazil-i Kamer'e dair eserleri de vardır. Menâzil-i
Kamer cidden faydalı, iyi bir eserdir. Bu konuda insanlar ona itimad etmiş, onu
temel saymıştır. Bunu rivayet eden Sehnûn der ki, bunu Abdullah b. Nâfi'den
dinledim ve naklettim. Bazı kadılara yazdığı risale de 10 cüz'i olup onu ibni
Abdulcelil rivayet eder. İbni Gassân Muhammed b. Mutarrife fetvaya dair yazdığı
bir risalesi de vardır. Garibül-Kur'an Tefsiri adlı bir kitabı vardır, onu da
Hâlid b. Abdurrahman Mahzumî rivayet eder. Kitab-ı Sürür da ona nisbet olunur.
Ravisi İbni Kasım'dtr.
Kadı
İyad'ın Medârik'te zikrettikleri bunlardır, başkaları da bunları nakleder.
Fakat bunlar Mâlik'ten meşhur bir rivayetle değil, bir veya İki kişinin
rivayetidir. Şüpheye yer bırakmayacak kalabalık tarafından rivayet
olunmamışlardır. Tarih önünde sabit sayılacak bir şöhrette değildirler. Hatta
bazıları İmam Mâlik'in meşgul oimadığı ilimlere dairdir. Mesela Nücûm,
Medârik-eflâk gibi. İmam Mâlik'in bunları okuduğu, okuttuğu bilinmiyor. Onun
hali ve sözleri buna aykırıdır. Çünki onun yapmaya çalıştığı, talebesine ve
arkadaşlarına öğrettiği ilim, kitap ve sünnet ilmi ve onlardan alınan hükümlerdir.
Bunlardan başkasını neşre önem vermezdi. Bu kitapların Muvatta'dan başkası
insanlar arasında vavılmadı, çağımız halkı onları görüp tanımadı. Onun için
bunların ona nisbetinin doğru olup olmadığını inceden araştırıp bir sonuç
almaya gerek yok.
Mısır'da
basılan, elden ele dolaşan vaızların okuduğu bir risale var.[2] Bu
Harun Reşîd'e yazdığı bir risale imiş. Onu biraz eleştirmemiz gerek! Kadı İyad,
Medârik'te onun kitaplarını sayarken bunu da zikreder ve şöyle der: «Harun
Reşid'e âdâb ve nasihatlere dair yazdığı meşhur risalesi vardır. Bunu ilk önce
Endülüs'de İbni Habib Mâlik'ten nakletmiştir. Sonra da Ebû Cafer b. Talemenki
Avnullah, Kadı Ebû Abdullah merfu1 olmayan bir senetle nakletmiştir. Bize de
üstadlanmız (Ebû Ömer Talemenki) den naklen söylediler. Bu yolla bu risalenin
senedi merfu' değildir. Fakat başka yolla meşhur Kadı Ebû Ali ve
üstadlarımızdan bir çokları Ebû Hasan b. Ayûr Bağdadi tankıyla Mâlik'ten
naklederler, yine Ebû Muhammed b. Attab İbni Nâfi' senediyle Mâlik'ten bunu
rivayet etmiştir...»
Risalenin
Kadı İyad'ın Medârik'te zikrettiği sözleri bunlardır. Mısır'da basılan
risalenin diğer iki senedi vardır. Biri Abdullah b. Nâfi'a ciayanır.DiğerideEbû
HamzaZübeyri'ye varır. Ancak bu ikinci sened de risaleyi, Harun Reşid'e değil
de, Yahya b. Halid Bermekî ye yazdığı mezkurdur. Ravi diyor ki: «Bu ikisi
arasını birleştirmek mümkündür, her ikisine de yazmış olabilir, böylece işgal
kalkar.»[3]
Risalenin
senedleri bunlar! Gördüğün gibi bunlar muhtelif, kimisi ffierfu': kimisi maktu'
yani kopuk. Birisi, risale Harun Reşid'e yazıldı diyor, diğeri Yahya b. Halid
Bermeki'ye diyor. Ravinin söylediği te'vil, ona göre mümkünse de haddizatında
olacak, ma'kul bir şey değildir. Bu risalenin İmam Mâlik'e mensup olduğunu bazı
Mâliki uleması inkar ederler. Medârik'in dediği gibi İsmail Kadı, Ebherî ve Ebû
Muhammed b. Ebî Zeyd bunlardan olup şöyle der: «Bu doğru değildir, onun Mâlik'e
giden senedi zayıftır. Onda bilmediğimiz hadisler var. Ebherî der ki: Onda öyle
hadisler var ki, eğer Mâlik onları işitmiş olsa söyleyeni döğer. Onun usulüne
aykırı hadisler var. Başkaca öyle şeyler var ki, Mâfik'in mezhebinde onların
yeri yoktur. Esbağ b. Ferac da onu inkar edenlerden olup Mâlik'in eseri
olmadığına yemin etmiştir.[4]
Böylece
senedi zayıf ve içindekiler tutarsız olduğundan bu alimler onu inkar
etmişlerdir. Onda öyle hadisler var ki, Mâlik öyle hadisleri kabul etmez. Onda
Mâlik'in mezhebine ve görüşlerine muhalif hükümler yer almıştır. Onu red ve
tekzib etmeleri böylece senedi ve metni yüzündendir.
Biz
bu risaleyi incelerken şöyle bir gözden geçirdik. Şu neticeye vardık ki,
Mısır'da basılan bu meşhur risaledekilerin hepsinin İmam Mâlik e nisbet
edilmesi mümkün değildir. Çünki İmam Mâlik (Allah ona rahmet etsin) aklı
çalışan, zeki bir zattı. Nerede nasıl söz söyleyeceğini bilirdi. Harun Reşid
zamanında en ofgunîuk çağına gelmişti, hayatın tecrübelerinden geçmiş, görgülü
bir adamdı. Hükümdarlara nasıl hitab edilebileceğini, onlara hangi sözlerin
söyleneceğini bilirdi. Sonra Mâlik az sözlüydü, sözü tam yerinde keser,
gereksiz uzatmazdı.
Şu
da var ki, hükümdarı irşad etmek, onlara mahsus ve layık olan işlerde olur,
diğer umum insanlara aid şeylerde değil. Bu risalede adalet ve zulme dair az
bir şey var, onlara pek temas etmiyor. Halbuki bunlar hükümdarlara hasseten
hitab olunacak hususlardır. Bakıyoruz, risalede gusûl etmekten, cünübken yemek
yemekten bahsediliyor. Ve şöyle diyor: «Sen cünübken hamamda yıkanmanda ve
orada namaz, kılmanda be'is yoktur. Cünübken yemek yemekte be'is yoktur, abdest
almadan elini yıkamış isen...»[5]
«Cünübken musafaha yapmakta ve ona temasda be'is yoktur» Bu gibi sözlerle
hükümdara hitabedilmez, bunlar onlara yapılacak öğütler değildir. Hatta bunlar,
başka birine yapılacak vaaz ve öğüt olamaz. Ancak avamdan biri sorarsa, ona
cevap verilir onda Halifeye söylenmeyecek sözler var. «Allah'a itaat ve iyi
olmayan bir şeyi görürsen ve onu defetmeye kaadir değilsen, orada oturma, hemen
kalk!» Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: «İnsanların muhalefeti, seni hakkı
söylemekten menetmesin.»
Bir
şahsı bir şeyden nehyetmek, onu yapması ondan beklenen bir hususta olur.
Dünyanın doğusunda ve batısındaki hükümdarların, önünde eğildiği bir halife
olan Harun Reşid, taat olmayan bir şeyi qöreCek ve onu defetmeye muktedir
olmayacak, bu tasavvur bile olunmaz. İmam Mâlik gibi akıllı ve zeki bir zatın,
Harun Reşid'e böyle bir söz söyleyeceğini biz tasavvur bile edemeyiz. Çünki bu
layık ve makbul
birşey
değildir.
Yine
bu tür sözlerden bazıları şunlardır: «Bir kimse sana iyilik yapar onu
mükafatlandırmaktan aciz İsen, onu öv, onunla onu an!» Harun Reşit gibi büyük
bir hükümdarın, yapılan bir iyiliğe mükafat vermekten aciz kalması, hiç
düşünülür mü? Aciz kalacak da şairler gibi, hiç olmazsa, onu medih ve sena
edecek, güzel sözlerle onu öğecek!
Yine
halifeye yakışmaz şeylerden biri: «Bir şeye şahidlik yapmak için davet
olunursan, bu davetten imtina' edemezsin..» Bu nasıl sözdür, halk gelip
mahkemede, alışverişlerinde şeylere şahidlik yapmasını halifeden isteyecek!
Hicret yurdu imamı olan Mâlik, Harun Reşid'e bunu nasihat edecek, risale böyle
diyor. Yine bunda şu da yazılı; «Yemek yediğin vakit, parmaklarına bulaşırsa,
onu yala! Dişlerinde kalırsa onu hilalla (temizle).[6] Bu,
hükümdarlara nasihat değil, ayak takımına bile öğüd olmaz.
Risalede
halifelere irşad ve nasihat olmaya layık olmayan bu kabil çok sözler var. Onun
için bize göre bu risaledekilerin çoğu, pek çoğu İmam Mâlik'in sözleri olamaz.
Buna imkan yoktur. Çünki bunların çoğu hükümdarlara irşad ve nasihat olma
niteliğinden uzak şeylerdir. Hükümdarlara nasihat ve öğüt, onlara Allah'ın
büyüklüğünü hatırlatıp adalet ve hakkaniyet üzere millet umurunu yürütmeleridir.
Zulmü kaldırıp, adaleti yerine getirerek milleti tslah etmektir.
Biz
bu risaledekilerin hepsinin veya çoğunun onun olmadığını söylemekteyiz. Ancak
içerde ona nisbeti yerinde olanlar da bulunabilir. Bizim tercihimiz böyle.
Senedi daha kuvvetli başka bir risale bulduk. Ondaki sözler halifeye nasihat
olacak niteliktedir. Onlar ahireti.azapve nimeti hatırlatmak kabilinden sözler,
o, bu risalenin mukaddemesi sayılır. Bu risaleyi İmam Mâlik'e mal etmek
isteyenler, ona mensup olan o risaleyi getirip buna mukaddeme gibi koymuşlar,
böylece istediklerini katıp hepsini ona nisbet ederek, bir sahtekarlık
yapmışlar. Naklettiğimiz sözlerin İmam Mâlikin olması imkansız şeyler!
O
mukaddimeyi, Medârik te bulduk, Said b. Ebû Zübeyr rivaye-tiyle halifelerden
birine risale deniyor. Metin şöyle başlıyor: Saîd b. Zübeyr dedi ki, Mâlik
(Allah ona rahmet eylesin) halifelerden birine bir risale yazarak şöyle
nasihatta bulundu: Ben bir risale yazdım onda Allah'a hamd ve sena var, Hz. Peygamber'in
âdabı var, irşad var. Bunu aklınla düşün, dikkatle oku, ona kulak ver, kalbinle
muhakeme et, iyi anla, zihninden çıkarma, çünki onda dünya fazileti, ahrette
güzel sevap var. Ölüm halini ve acılarını düşün, onun neler getireceğini an.
Ölümden sonra neler olacak, Allah Teâla'ya ameller arzedilecek, sonra hesap
var, sonra da ebedi surette ya cennette kalmak, ya cehennemde yanmak var. Bu
korkunç hallerden kolayca kurtulmak için Allah'a karşı hazırlıklı ol, Eğer sen,
Allah'ın gazabına uğrayanların ne türlü azaplar çektiklerini görsen, ateşte
yanarken iniltilerini duysan, yüzlerinin nasıl kavrulduğunu bilsen,yüzleri
üzere cehennemin alt tabakalarında nasıl allak bullak olduklarını, nasıl feryad
ve figân ettiklerini bir düşünsen, bunlardan daha acısı Allah Teala'nın
onlardan yüz çevirip onun rahmetinden ümidlerini kesmelerini ve uzun
işkenceden sonra onlara: «Susun orada, konuşmayın!» acı hitabiyle onları
susturmasını aklına getirsen; bu dünyanın hiç bir şeyi senin gözünde olmaz;
kurtulmak için, korkulardan emin olmak için herşeyi feda edersin. Ahirette
necat bulmak için bütün dünya varlığını versen, bu yine de azdır. Bir de
Allah'ın taatında olanların Allah'ın izzet ve ikramına nasıl nail oldukları,
oradaki yüksek makamlarını, Allah'ın nimetleri içinde nasıl yüzdüklerini, nûr
alemine dalmalarını, Allah'a bakmakla duydukları sevinci birgörsen, bu dünya
senin gözünde hiç kalır. Kendini aldanmaktan koru. Orası için hazırlan. Ölüm
gelmeden önce nefsini hesaba çek. Allah'ın izniyle sen kendine faydalı olanı hazırlasın.
Allah hesaba çekmezden önce sen hesabını hazırla. Kötülüklerle karşılaşmadan
onları defet. Gece ve gündüzünden vakit ayırarak Allah'ın rızasını kazanmaya
bak.»[7]
Bu
risalenin mukaddemesi de böyle. Bu sened bakımından diğer risaleden daha
kuvvetlidir. Onun için biz o risalenin İmam Mâlik'in eseri olmadığını
söylüyoruz. Ondakilerin çoğu, Harun Reşid'e hitaben yazılmış olamaz. Risale
uydurmadır, intihal vardır. Uyduran, senedi sahih olan risaleyi mukaddime gibi
koymuş, o makbul ve hükümdarlara, nalifelere nasihat olmaya layık olduğundan,
ona bunları da ilave ederek yutturmuş, böylece içindekiler onu reddetmeye,
çürütmeye kâfi gelir. Onun için bu risale, İmam Mâlik'in eseri olamaz. Onun
mezhebine uymaz. Onun fıkhını ve mezhebini anlamak için kaynak, meşhur hadis
kitabı muvatta'dır. Öyleyse onu görelim:
[1] Bu
Mücalesal İmam Mâlik, sözlerini ihtiva eden bir eser olup Muvattâ' gibi onun
yazdığı bir kitap değildir.
[2] Bu
risale Müstakil'de basıldı, Sa'düş-Şumüş ve Akmâr kitabının sonunda da basıldı.
[3]
Sa'düş-Şumüş, Hatimesi S. 271.
[4] Kadı
lyâd, Medarik, S. 432.
[5] Adı
geçen risate S. 277.
[6] Âdı
geçen ris&te, S. 379.
[7] Medârik,
S. 270. Sa'duş-Şumûsl S. 271. Bu risale ile diğer risale arasırîda bağlantı
yoktur. Bazı değişik, bozulmuş yerler var. Rivayetler muhteliftir.