MALİKİ FIKHININ DAYANDIĞI USUL
71-Usulünü Yazmadı, Fakat İşaret
Etti:
73- İmam Mâlik'in Usulü ve Delilleri:
İmam
Mâlik, mezhebini kurarken istinad ettiği usulü,
çıkardığı f-mes'elelerin hükümlerini aldığı esasları,
istinbatda bağlı bulunduğu ^kaideleri tesbit etmiş değildir. Bu hususta o, çağdaşı Ebû Hanîfe'ye
[benzer.
Halbuki talebesi olan Şafiî usûlünü vaz'etmiş, istinbat kaidelerini tesbit
etmiştir ve bunların önemini, istidlaldeki yerini açıklamıştır. ?Fakat İmam
Mâlik, hüküm, istinbatında fıkhî
usulleri tesbit etmemekle ^beraber bunlara bazı
fetvalarında, mes'elelerde ve hadislerin senedle-rinde işaret etmiş, muttasıl, munkatı',
mürsel, belagat nevilerini göstermiş, bunları niçin
aldığını söylemiş, müdafaasını yapmış, niçin başkalarını bırakıp, bunları
delil aldığını açıklamıştır. Meseİâ Mu vatta' bize
onun mürsel, münkatt'
hadisleri ve Belagatı aldığını söylüyor ve sebeplerini de beyana gerek
görmüyor. Çünkü o zaman henüz isnad etrafında
şüpheler uyanmış değildi. Zira o, ozaman çok dikkat
eder, kendisine, aklına, idrakine, anlayışına güvendiği kimseleri seçer, onun
ötesinde senedin silsilesine bakmazdı.
İmâm
Mâlik, Medine ehlinin amelini almasını, bunun sebeplerini açıklamıştır. Muvatta' onun kıyas almasını da izah eder. Meselâ, kayıptayken
karısını boşayıp sonra bundan rücu' eden kimsenin
karısı başkasıyla evlendikten sonra, eski kocası dönerse, bunu mefkudun karısına mukayese ederek kıyas yapmıştır, (bend: 37) Böylece Muvatta'da istinbat usulüne işaret eder, fakat bu usule açıklık
getirmez, kıyasın ^sebeplerini, illetini, derecelerini beyan etmez.
Sonradan
Mâliki Mezhebi Fukahası da, Hanefi Fukaha-sinın yaptığı SİDI mezhebde fer'i mes'eleler
üzerinde çalıştılar, araştırdılar yeni meseleler çıkardılar ki, bunlar bu mezhebdeki istinbat usulüne
temel olacak niteliktedirler. Mâlikin usulü olarak alınan bu esasları tesbit edip yazdılar. Meselâ: Şöyle ileri sürdüler: Mâlik,
mefhum muhalifi, hitab fehvasını, Kur'an'ın
zahirini alıyor, umum hakkında şöyle diyor, dediler. Hakikatte bunlar,
Mâlik'ten nakil ve rivayet yoluyla alınmış sözler değildi, belki de ondan
naklolunan fer'i mes'elelerden çıkarılmış, onun
getirdiği delillerden alınmış, ondan sonra gelen fuka-hanın
sözlerinden anlaşılmıştır. Biz bu usulü, bu mezheb utemasının çalışması mahsulüdür diye, mutlak surette bu
mezhebin usulüdür diye alamadığımız, gibi, ondan-nakil olunmadı diye mutlak surette
red de edemeyiz. Fakat ondan naklolunduğu sabit'olan sarih kaviller ve mes'elelere
uygun olmıyanları reddedebiliriz. Ulemadan naklolunan
şeyler hakkında bizim tutumumuz böyledir. Mücerred
imamın kavliyle sabit değil diye reddetmeyiz, ondan naklolunan kaville
bağdaşmadığı zaman reddederiz. Çünkü ulema arasında mukarrer bir usuldür ki,
bir-şey hilafına delil olmadıkça, kabule şayan görülür, Butlanına delil olunca reddolunur. Mücerred men
olunamaz. Ulemanın eskidenberi birşey
kabul etmesi, onü bir nevi' tezkiye sayılır, bu onun sıhhatina şahidlik eden bir
irşattır, delilsiz reddolunmaz.
Maliklerin
yazdıkları usul ilmi kitaplarında ve onlara yapılan ta'H-katta,
Mâliki usulü serpilmiş bir halde bulunmaktadır. Onlar her kaide hakkında:
Mâlik'in Reyi böyleydi... demektedirler. Halbuki bunları fer'i mes'elelerden almışlardır. Meselâ Ahmed
Karafî Tenkih-ı Fusûl kitabında, bakıyorsun, kaideyi zikrediyor ve onun
yanında cumhura muhalif veya muvafık olarak Mâlik'in Rey'-ini de kaydediyor. Bu
görüşlerin yekûnundan Mâliki mezhebi görüşleri oluşmaktadır. Bunların, o ulu
imame nisbeti ve bunun kuvvet derecesi ne olursa
olsun, Mâliklerin kavilleri ve görüşleri şüphe yok ki, bu esaslar üzerine
kurulmuştur. Önceki ve sonraki fukahanın tahricleri, mezhebe göre çıkardıkları mes'eleler
bunlara dayanmaktadır.
Şimdi
bu usulü derli toplu bir halde zikredelim, sonra da sözü pek uzatmaksızın biraz
açalım. Böylece tahric usulünü beyan etmiş, mezhebin
gelişmesinde ve ufkunun açılmasında, muhtelif çevrelere uygun mes'elelerinin çoğalmasında bunun etkisini belirtmiş
oluruz. Bu suretle bu mezhebe mahsus olup onu diğer mezheblerden
ayıran mümeyyiz vasıf sayılan usul ve kaidelerine
yöneliriz. Onlar, bu mezhebe başkalarından olmıyan
bir esneklik ve genişlik vermiştir, o başka mezheblerden
ziyade esere dayanan bir mezheb olduğu halde bu
genişliği göstermiştir.
Medârik
sahibi Kadı İyad, İslâm fıkhının umumi asıllarını
şöyle beyan eder: Nass; zahiri ve mefhumlarıyla Kur'an-ı Kerim; müteva-tir,
meşhur ve haber-i vahidleriyle sünnet olup onun da nass, zahiri ve mefhumları vardır. Sonra i cm a' ve kıyas
gelir. Bundan sonra İmam Mâlik'in usulünü beyan eder ve onların bu umumi usule
göre durumunu anlatır. Şöyle ki: Sen bu imamların tutumlarına, fıkıhtaki me'hazlanna, şeriatta ictihadlanna
baktığında, görürsün ki, İmam Mâlik bu usulde, onların derece ve mertebelerine
göre sırayla, Allah'ın kitabını, sonra sünneti ve âsâr ahr,
sonra âsârı da, kıyas ve diğer itibarlara takdim eder. Naklettiklerini bilen,
mevsuk kimselerin üzerlerine almadıklarını rivayetleri terkeder.
Medine ehlinden bir Cemmi Gafirin
yani cumhurun amel etmediklerini almaz. Bu hususta zanna aldanarak kötü tevil
yapanlara bakmaz. Onları batıl sayar.»[1]
Mâlik'i
Mezhebinin usulüne dair Kadı İyad'ın söyledikleri
bunlar. O: Kitabı, sünneti, Medine ehlinin amelîni ve kıyası söyledi,
diğerlerini zikretmedi. îcma'ı almadı, Mâliki
Mezhebinin almakla mümtaz olduğu: Mesalih-î Mürsile'yi, Sed-i Zerâi, Örf ve âdetleri ve diğerlerini saymadı. Halbuki
diğer mevsuk ulema bunları zikrederler. Behcen şerhi,
Râşid'den naklen bunları 16 asıl olarak
kaydetmektedir ve şöyledir: «İmam Mâlik'in mezhebi kurduğu asıllar 16 dır. Kur'an-ı Âziz'in : Nass , zahirî
delaleti, muhalif ve muvafık olarak mefhumu, bir de illete tenbih
(o necistir) etinde olduğu gibi illete tenbih olarak beş, Sünnete de bu beş nev'i
aynen olup bunlar, 10 olur. 11- İcma', 12- Kıyas,
13- Medine halkının ameli, 14- Sahabe kavilleri, 15- İstîhsan,
16- Şeddi Zerâi1. Onyedincide ihtilaf ettiler ki, o Müraâtı
Hilaf dır Bunu bazen alır, bazen almazdı. Ebû Hasan, İstİshâb da bunlardandır, dedi.»[2]
Bu
makul bir sıralamadır. Ancak Kur'an'ın nassı, zahiri, delili, mefhumu ve tenbihi,
bunların hepsi bir asıl olan Kur'an'da her ne kadar
dahil ise, sünnette de bunlar böyledir, kuvvet ve delâlet bakımından aynı
derecede olmadıklarından ayrı sayılmıştır. Çünkü Kur'an'ın
zahiri, nass kuvvetinde, mefhum muhalifi de zahiri
kuvvetinde değildir. Sünnette böyledir, yerinde açıklanacağı üzere mefhum,
sünnet kuvvetinde değildir.
Sübkî, Tabakat'ında Mâliki Mezhebi usulünü saydı ve onian 500 den fazlaya çıkardı. Belki bunlardan maksadı
feri1 meseleleri rabt ve zâbt
altına alan külli kaidelerdir. Halbuki -kaide ile asıl arasında fark vardır. Çünkü
Asıh İstinbat kaynağıdır, istinbat yoludur. FıkKi tercih
nasıl yapılacağını gösterir. .Kaide ise, mezhebde
içtihadın tuttuğu yolun metodunu açıklayan umumi bir kural, bir zabıtadır, cüz'i meseleleri birbirine bağlayan bir rabıtadır, bir
bağdır. Kaide zihni ve vakı'i vücudunda fer'iden sonra gelir, Çünkü fer'i meseleleri, bir araya
toplar ve bağlar. Asıl ise zihni bir farz olup, onun vücudu, fer'ilerden önce olması gerekir. Zira asıl, iakihin istinbat sırasında uyduğu
bir kayıttır, nasıl ki, Kur'an'dakiler,
sünnettekilerden mukaddemdir, sünnet onların beyanıdır. Kur'an'ın
nassı, zahirinden daha kuvvetlidir ve diğer hükümler
ictihad mesleğidir. Bunlar fer'i hükümlerin
fiilen.vücudundan daha öncedir. Bu asılların fer'ilerden
çıkarılmış olması, fer'ilerin onlardan önce olmasını
göstermez. Bunların vücudu daha öncedir, feriler onları keşfe yarayan
delillerdir. Nasıl ki, doğan çocuk, babanın vücuduna delildir, meyve ağacın
varlığını gösterir, tarladaki mahsul, tohumun bulunduğuna delâlet eder, tohum
önce, mahsul sonradır. Mezhebde asıl ile kaide
arasında böyle fark olunca, biz Sübki'nin, Mâlik'i
mezhebi usulünü 500 6er\ fazla saymasına katılamayız. O kaideleri kasdediyor,. kaide usulden başkadır, nasıl ki açıklamış
bulunuyoruz.
Mâliki
Mezhebinin usulünü en doğru sayan, Terakih'uMJsul
adlı kitabındaki kaydıyle Ahmed
Karâfl olmuştur. Bu mezhebin usulünü şöyle sıralıyor; 1- Kur'an, 2- Sünnet, 3- İcma', 4- Medine ehli-nin ameli, 5- Kıyas, 6- Sahabe kavilleri, 7- MesaHh-i Mürse-te. 8- Örf ve
âdet, 9- Sed-î
Zerâi, 10-
İstishab ve 11
– İstihsan.[3]
Gerçekten
Mâliki mezhebinin usulü bunlardır. Bunlardan her birini ele alarak bunların
delil olarak derecesinden bahsedeceğiz. Kur'an ve
Sünnetin nass,. zahir , muhalif mefhum, muvafık
mefhum itibariyle Mâliki fukahasının İmam Mâlik'e nisbet ettiklerinden söz edeceğiz. Çünkü bunların Kitap ve
Sünnette delil bakımından mertebesi vardır. Bu Mâlik'i görüşü açısından
yapılacaktır.
[1] Kadı İyad, Medârik, S. 78 Dibac, S. 16
[2] Behce C. H. S. 126
[3] Şatıbl, Muvâfikat
adlı eserinde delilleri dört sayar. Kitap, sünnet, icma'
ve Rey. Bunun sebebi şudur: Medine Ehli ameli ve sahabe kavilleri Mâlik'e göre
sünnet dallanndandır. Rey sözü ise umumi anlamda: Kıyas,
Mesalih-i Mürsele, Sed-i Zarai örf ve âdet, istihsan, Istishabt içine alır.
Bunlar Rey'in bir yönüdür.