Bu
üç ıstılah, Kur'an-ı Kerim'in ve sünnetin bazı ibarelerinin delâlet yolunu
gösteren birer tâbirdir. İmam Mâlik, Kur'an'ın zahir ve nassın-dan bunlara bir
muarız bulunmadığı zaman üçüncü de almıştır. Onun için bunları kısaca tarif
etmek, usul ulemasının bunlardan muradını açıklayıcı örnekler vermek istiyoruz.
Lahn-ı
Hitab:[1] Bazı
ulema buna delâlet-i iktiza adını verirler ve Hanefiler dâima delâlet-i iktiza
derler. Sözün doğru olması için ifadenin ona bağlı bulunduğu, mütevakkıf olduğu
şeydir, şu ayet-i kerime de olduğu gibi: «Musa'ya vahiy ettik ki, âsân île
denize vur, deniz de açılıverdi.» İfade burada hazf olunmuş, mukadder bir sözü
iktiza eder, o da »denize vurdu», o da açılıverdi. Sünnetten misal şu hadis-i
şeriftir: «Ümmetimden hatâ ve nisyan kaldırıldı.»
Birşey
vuku' bulduktan sonra onu kaldırmak olmaz. Hata ve nisyan olduysa, nasıl
kaldırılır. Sözü tashih için burada hedef olunan bir kelimeyi takdir etmek
gerekir ki o da (günah) sözüdür. Böylece ümmetimden hata ve nisyanın günahı
kaldırılmıştır, demek otur. Hadisi Şerifin burada delâleti, iktiza delâletidir,
söz bunu icabeder. O takdir edilen mahzüf ile söz tamam olur.
Muhalefet
mefhumuna gelince, Mâlikiler buna, hitab delili
derler.
Bu da sözde söylenen hükmün aksini, yani meskût bırakılan şeyi almakdir. Hz.
Peygamber'in şu hadis-i şerifinde olduğu gibi: «Kırda otlayan koyuna zekât
düşer.» Bu hadisle kırda, mer'ada otlayan davarın zekâtı farzdır. Zekât
düşmez, demek olur. Bazı ulema, mefhum muhalifi sözü kayıd altına alması
bakımından 10 kısma böler. Çünkü mefhum muhalefette esas, sözün bir kayıtla
mukayyed olmasıdır, tâ ki o kayıt olunca, hüküm sabit olsun; o kayıt
bulunmayınca da onun aksi sabit olsun. Kayıdlar on türlü olduğundan mefhumu
muhalefet de on olur!
1- İllet mefhumu; Serhoşluk veren
haramdır.
2- Sıfat mefhumu: Kırda otlayan davara zekât lâzımdır.
3- Şart mefhumu: Abdes varsa, namaz
sahihtir.
4- Gaye mefhumu: Orucu geceye kadar tutun.
5- İstisna mefhumu: Onların
şahidliğini ebediyen kabul etmeyin, ancak tevbe edenler müstesna.
6- Hasr rnefhumu:Su,sudan-icabeder, gusûl, meniden farz olur.
7- Zaman mefhumu:
8- Mekân mefhumu:
9- Adet mefhumu: Onlara 80 değnek vurun, yani daha fazlası caiz olmaz.
10- Lakab yani ad mefhumu: Davara zekat farzdır gibi. (Bu misallerin bir
kısmı hadis, bir kısmı ayettir).
Mefhum
muhalefetin bölümleri bunlardır. Hanefîler bunlardan yalnız, istisna ile hasr'ı
alırlar, diğerini delil olarak almazlar. Bunları da mefhum delâleti saymazlar,
mantukun delâleti sayarlar. Çünkü hasr ve istisnanın iki yönü vardır: Nefl ve
isbat yönü. Biri: hatib ancak Alidir, derse, bu sözün mantukile hem nefi ve hem
isbat eder. İstisna da böyledir. Tersini isbat, meskûtu isbat kabilinden değil,
mantık isbat kabilindendir. Bu ikisini bu yolda alıp diğerlerinde
muhaliftirler. Çünkü onlar, istinbat için esasın mantıki kelam veya mantıkin
takdiri iktizasını tanımiyorlar. Mefhum muhalefet bunlardan biri değildir.
Mâlikîlere
göre mefhum muhalefet delildir, ancak lakab mefhumu değildir. Bunu reddetmenin
sebebini şöyle açıklıyorlar: Lakab mefhumu ile diğer mefhumlar arasında fark
şudur: Diğer mefhumlarda, meselâ, sıfat mehumunda illet konusu vardır, hükmün
illetini sezdirir. Sıfat olsun, şart olsun ve diğerleri hepsi illeti bildirir.
İllet bulunmayınca ma'lüli de bulunmayacağından, meskût bırakma halinde hüküm
de yok demektir. İşte mefhumi muhalefet budur. Hüküm vücud ve adem bakımından
illetle beraber bulunur. Lakab ise bir isimdir. Cins isimleri de ona katılır.
Hz. Peygamber Aleyhisselâm'ın hadisinde: «Kırda otla-van davara zekât düşer»
demesiyle «davara zekât düşer» demesi arasında fark vardır. Birinci hükmün
illetini bildirir, ikincisinde bu yok. Sebep işte budur.»[2]
Sıfat
mefhumunu almanın şartı, gâlib ve câri âdet dışına çıkmamış olmaktır. Nikâhı
haram olan kadınlar hakkındaki ayette olduğu gibi: «Birleştiğiniz
karılarınızdan olup evinizde bulunan üvey kızlarınız»Burada iki sıfat
görüyoruz. Birisi câri âdet ve ekseriya olanı beyandır ki, anasıyla gelen üvey
kız, üvey baba evinde oturur, bunun tersi bir hüküm almaz, yani üvey baba
evinde oturmazsa helâl olur, mânası çıkmaz. Bu onların üvey baba evinde
olmalarının vasfıydı, diğer vasıf ise öyle değildir, onun zikri, tersini hükmü
ifade eder. Burada mefhum muhalif muteberdir, nikâh olup da birleşme olmadıysa
o kadının kızını almak helâldir. Birleşme olduysa o zaman haramdır.
Hitab
fetvasına Hanefîler delâleti-i nass derler. Buna mefhum-ı muvafakat ve
delâlet-i evlâ da denir. Bazı fukaha bunu, kıyas-ı celi nev'inden sayarlar. Bu
mantıkin hükmünü, meskût bırakılanı evleviyyet tankıyla isbat etmektir, o da
iki kısımdır:
1- Azdaki hükmü çoğa isbat etmektir, Çünkü aza verilen hüküm, çokta elbet
daha fazla olmalıdır. «Anaya babaya öf deme, onları azarlama» ayeti, döğmeyi
de yasaklar. Çünkü bunda ezâ, azarlamadan daha çoktur. Yasağın illeti ezadır.
2- Hükmü, azda da isbat etmektir. Bazen çokda olmtyan şey, azda daha çok
bulunur. «Kitap ehlinden öyleleri var ki, ona kantarlarca emânet etsen, sana
onu öder, öyleleri de var ki, bit dinar emânet etsen onu ödemez.» ayetinde
olduğu gibi. Çoğa emin olan, aza da emindir, öyle olması lazım. Bu misalin iki
nev'i vardır; ayetin birinci kısmı çoğun hükmünü evleviyetle aza da verir.
İkinci kısım ise aza verilen hükmü, çoğa da verir. Çünkü bir dinar emânet
edilmeyene, kantarla elbet evleviyetle emânet edilmez.
[1] Lahn-i Hitab, sözlük anlamı olarak bir şeyi tasrih
etmeden anlatmaktadır. «Sen onlar, konuşmalarından, ağızlarından laf
kaçırmalarından tanırsın.» ayetinde olduğu gibi. Me'mun'da Şöyle demiştir: -Ey
insanlar, bize kin beslemeyin. Andolsun, kim içinde bize kin saklarsa, biz onun
lafı gevelemesinden, ağzından kaçan laftan, yüzünden, gözünden anlarız..»
[2] Karan, Tenkthul-füsûl, S. 119