112- Mâlik Rey ve Hadis Fakihi
Sayılır:
114- Kıyası Haber-i Vahide Takdim
Etmesi:
115- Kıyası Takdim Etmenin Yolları ve
Nedenleri:
117- Haber-i Vahidi Bırakıp Rey ve
Kıyası Aldığı Mes'eleler:
118- Bunların Hepsinde Haber-Î Vahidi
Kıyasla Reddolunmamıştır.
119- Kıyas ve Rey'in Haber-i Vahidi
Red Şartları:
120- Haber-i Vâhid Ne Zaman Reddolunur:
121- Karâfî'nin Sözü Yanlıştır:
123- Hasan Basri, diğer Ulemanın
Görüşünü Anlatıyor:
124- Haber-i Vahidi Terkeden Yalnız
Mâlik Değildir:
İmam
Mâlik eserimizin giriş kısmında şöyle demişdik: Biz bu eserdeki
araştırmalarımızda göreceğiz ki, İmam Mâlik, (Allah ondan razı olsun) İslâm
fıkıh tarihini yazan bazılarının zannettikleri gibi, Rey'e az itimad etmiş bir
fakih değildi. Onlar fıkhı; hadis fıkhı ve Rey fıkhı olmak üzere ikiye
bölüyorlar, birincinin yurdu Medine, ikincinin İrak olarak gösteriyorlar, İmam
Mâlik hadis-eser fakihi, Ebû Hanife Rey
fakihi,
diyorlar.
Bize
göre, bu kaziyye, Ebû Hanife hakkında her ne kadar doğru ise de, Mâlik'e
nisbetle doğru olamaz. Görüyoruz ki, İbni Kuteybe,
Mâlik'i
Rey fakihi sayıyor. Mâlik'in hayatını anlatırken dedik ki, çağdaşları onu Rey
fakihi itibar ederlerdi. Hatta o zaman birine: Medine'de Rebia'dan ve Yahya b.
Sa'id'den sonra rey fakihi kimdir? diye sorulsa tereddütsüz Mâlik'tir, diye
cevab verirdi.
Burada
bir mevzu' ile karşı karşıyayız, biraz inceleyeceğiz. İmam Mâlik, fıkıh
mes'elelerini tam bir vukufla inceliyor, maslahata uygun bir ölçüyle tartıyor,
doğru kıyasla tartıyor, hadis-i şerifleri bu ölçülerin ışı-.ğında öğreniyordu.
Onları Kur'an-ı Kerim'in umumiarıyla karşılaştırıyor, onları böyle bir ince
süzgeçten geçirerek basiretle araştırıyordu. Biz bu çalışmamızda İmam
Mâlik'i,daha önce mevsuk bir hadis râvisi gördü-; ğümüz gibi, burada da dinden
zerre kadar sapmayan Rey sahibi bir fakih olarak buluyoruz.
İmam Mâlik'in Rey yönü ve onu aldığı, iki
şeyde açıkça görülmektedir:
1- Onun fıkhına bakıyoruz, kıyas, istihsan, mesalih-i mürsiîe, istis-hab,
şeddi zerâi' gibi delilerle Reye itimad ettiği mes'eleler pek çoktur. Müdevvene
yi aç, bunların ne denli çok olduğunu açıkça görürsün. Onun delil aldığı Rey
yolları, diğer imamlardan daha çoktur. Bu da onun Rey'e ne kadar itimad
ettiğini açıkça gösterir, azlığını değil.
2- Haber-i Vâhidle fcıyas tearuz edince, ki kıyas Rey'in bir nev'idir,
Mâliklerin çoğunun görüşüne göre o, kıyası Haber-i Vahide takdim eder. Onların
icma'an beyanına göre o bazen kıyası alır, haber-i vahidi reddeder. Bırakalım,
mezheblerini onlar kendileri anlatsınlar. Biz Mâliki fıkhı hakkında o Rey'i çok
alan bir fakîhtir, yollu kendi görüşümüzü te'yid için çalkıyoruz, denilmesin.
Karâfı,
haber-i vâhidle kıyasın tearuzundan bahsederken, Tenkihul-fusul'de şöyle der:
Kadı İyad, Tenbihat'da İbni Rüşd'de mu-kaddimatta anlatırlar: Mâliki Mezhebinde
kıyası haber-i vahide takdim hakkında iki kavil vardır, Hanefilerde de iki
kavil var. Biri kıyası haber-i vahide takdim etmenin delili şöyledir. Bu
maslahat temin ve zararı defi' bakımından kaideye uygundur. Buna muhalif olan
haber men olunur. Kaideye uygun olan alınır.
Kıyası
haber-i vahide takdim etmemek görüşü de şöyledir: Kıyas, nassların fer'i
sayılır, haber-i vâhid nassdır, füru' ise asla takdim olunmaz. Kıyasın, nassın
fer'i olması şöyledir: Kıyas ancak nasslar ile delil sayılır, öyleyse feri'dir.
Çünkü kıyas için, kendisine kıyas olunan nassla sabit olması gerekir, makîsün
aleyh mensûstur, makls ise fer'idir. Fer'i ise aslına takdim olunamaz, Çünkü
aslına takdim edilirse batıl olur. Dayanağı odur, asıl batıl olunca, kıyas
kalmaz.
Bu
noktaya yani fer'in aslı üzerine takdim olunamayacağına cevap şudur: Kıyasın
aslı olan nasslar, kıyasın takdim olunduğu nasslardan başkadır, öyleyse tenakuz
yoktur. Çünkü feri aslına takdim olunmuyor. Aslından başkasına takdim olunuyor.[1]
Bu
sözlerden üç şeyi anlıyoruz:
İmam
Mâlik'in Mezhebine tâbi olanların çoğuna göre, İmam
fAâUk
kıyası, haber-i vahide takdim etmektedir. Mezhebin uleması bü hususta iki kavil
üzeredir, nasıl ki Hanefi fukahası da iki görüştedir. Hanefllerden bazıları
kıyası haber-i vahide takdim ettikleri gibi Malikî-lerden İmâm Mâlik Kıyası
haber-i vahide takdim ederdi, diyenler var. Ancak Hanefllerden bu görüşte
olanlardan İsa b. Eban ve Fahrül İslam derler ki: Haber-i vahidi rivayet eden
sahabi fâkih değilse, o zaman kıyas Haber-i vahide takdim olunur. Ancak biz Ebû
Hanife kitabımızda konuyu incelerken vardığımız neticeye göre, bu görüş Ebû
Hani-fenin görüşünü aksettirmiyor. Çünkü o haber-i vahidi, bazen kıyasdan
öncede reddetmiştir, bu, kıyası alelıtlak takdim ediyor demek değildir. Belki
bazı kıyaslar kafidir, belki de haber-i vâhid'in senedi onun indinde makbul
değildir. Acaba İmam Mâlik'in mes'eleye bakışı da böyle midir? £unu inşaallah
yakında açıklayacağız.
2- Kârâfî'njn sözlerine göre, İmam Mâlik'in Mezhebi, kıyası, haber-i
vahide takdim etmektir, bunu sözünün başında açıkça söylüyor: Malik'e göre
kıyas, haber-i vahide takdim olunur. Sonra da ihtilafı zikrediyor. O sözünün
sarahatiyle Mâlik'in Mezhebinin bu olduğunu tercih ediyor demektir. Onun için
kıyası takdim etmeyenlerin delilini tenkid ediyor da| kıyası takdim edenlerin
delilini eleştirmeden bırakıyor. Muhaliflerin del lini kökünden çürütüyor. Çünkü
kıyası, haber-i vahide takdim etmemenin esası, fer'i aslına takdim etmeye
dayanıyor. O, bunun doğru olmadığını saptıyor. Çünkü kıyasa esas alınan asıl,
kıyasın takdim olunduğu haberden başkasıdır. Bu ince bir noktadır. Böyle olunca
delilin temeli çöker, temel çökünce hepsi yıkılır.
3- Onun işaret ettiği üzere kıyasın esası, maslahatı celbetmek, mefsedeti
defetmektir. Bu Mâliki fıkhı için güzel bir yöndür. Çünkü onlarca Rey'in esası
budur, kıyasın nev'ileri, yolları çoğalsa, isimleri muhtelif olsa da, esas
budur. Rey ister kıyas ile olsun, ister istihsan mesalih-i mürsele, sed-i
Zerai' gibi başka yolla olsun, onun dayanağı menfaati celbj mazereti
defetmektir.
Mâliki
fukahasının yazdıkları kitapların bu konuda dedikleri böyledir. Onlar, kıyasla
haber-i vâhid tearuz edince Medine imamının görüşlerini böyle anlatıyorlar.
Sözlerini naklettiğimiz Karâfi'nin, Mâliki fıkhında üstün bir yeri vardır. O
mezhebin kaidelerini toplayan, usulünü kuranlardandır. Mezhebin özüne girmiş,
mes'eleleri çıkarmış, hükümlerini tatbike yarayışlı bir şekilde, insanların
maslahatına uygun esnek |bir|nalde işlemiştir. -
Şâtıbî,
Muvafakat'da, İmam Mâlikin kıyası, mesalihi ve umumi kaideleri alarak haber-i
vahidi terkettiği bir bölük mes'eleleri sayar. Çünkü aldığı bu mes'eleleri kafi
gördü, reddettiği haberi zannî buldu. Bunlar şunlardır:
a) Köpeğin yaladığı kabı, biri toprakla olmak üzere, yedi defa
"yıkamak hadisini reddeder ve şöyle der. Hadis varı fakat hakikatini
bilmem, zayıf olabilir. Tuttuğu av yeniyor, salyası neden mekruh olsun. Bu
hususta, kafi ayetle sabit olan avı yenir hükmünü aldı. «Av için
yetiştirdiğiniz av köpekleri» beyanı, onun salyasının temizliğine delildir.
Hadis pis olduğunu gösteriyor. Hadis, Kur'an'la sabit kafi hükme tearuz
edince, reddolundu.
b) Alış veriş akdinde muhayyerlik meclisi hadisi yar. Meclis
dağıl-madıkca iki taraf için de muhayyerlik hakkı veriyor, feu hadisi rivayet
ettikten sonra Mâlik şöyle diyor; «Bize göre bunun belli bir haddi yok.
Meclisin belli bir nihayeti yok ki, muhayyerlik ne zaman son bulacak feshin
müddeti belli değil. Muhayyerlik şartı belli bir müddet için tanınır, müddet
beli olmayınca bu şart geçersizdir. Şer'an şart olması caiz olmıyan birşey,
şer'an nasıl sabit olur? Eğer muhayyerlik meçhul bir müddet için caiz olsaydı,
o zaman muhayyerliğin, müddet koymadan da caiz olması gerekirdi. Kaldı ki,
hadisde müddetin meçhul olması, akidlere mâni olan aldatma ve cehalet kaidesine
de uymaz.
c) İmam Mâlik, bir kimse ölürse,
oruç borcu varsa, velisi ondan ötürü oruç tutar, hadisini almadı. İbni
Abbas'dan rivayet olunan şu haberi de reddetti: «Bir kadın Hz. Peygamber
Aleyhisselâm'a gelip, Ya * Resûlüllah demiş, anam öldü, oruç borcu vardır, ne
olacak? Hz. Peygamber şöyle buyurmuş: Babanın birine borcu olsaydı onu öder
miydin? O-da: Evet, öderdim, demesi üzerine Peygamberimiz: «Allah'ın borcu
ödenmeğe daha lâyıktır.» buyurmuş. Bu hadis oruç hakkında değil de hac hakkında
rivayet olunur, ve nezir hakkında da rivayet olunur. İmam Mâlik bunların
hepsini Kur'an-ı Kerim'in kafi ayetleriyle reddetti ki, onlar da şunlardır: «Kimse başkasının
günahını yüklenemez, yükünü çekmez». İnsan için çalıştığından başka birşey
yoktur.»
d) Ganimet malından olup da taksim edilmeden evvel pişirilen deve ve
koyun etleri pişirilen çömlekleri, kazanları kırıp döktüğü haberini kabul
etmed1. Rivayet olunmuştur ki, ashab ganimet mallan taksim olunmadan önci deve
ve koyun kesip pişirdiler, Hz. Peygamber kablan kırds, etleri toprağa döküp
pürseiedi, çamura kattı. İmam Mâlik (Allah ondan razı olsın) bu haberi
reddetti. Çünkü kaplan kırmak ve etleri toprağa döküp barıştırmakta maslahatı
ifsad vardır. Burada yaptıkları hatayı düzeltmok için onları uyarmak,
yasaklamak yeter. Evet onlar böyle yapmakla günaha girdiler, fakat
pişirdiklerini yesinler, aralarında paylaşsınlar, tepları kırmağa, etleri toprağa
karıp katmağa gerek yok. Onları telef etrnîksizin bunun haram olduğunu beyan ve
tenbih etmek
kâfidir.
e) İmam Mâlik «Bir kimse Ramazan orucunu tutar, sonra ona şevvaldan da
sltı gün eklerse, bütün zaman oruç tutmuş gibi olur.» Hadisine itibar etmedi. Hatta
Şevvalden altı gün oruç tutmaktan nehyet-ti. Bunu sed-İ Zurâi' prensibine
uyarak yaptı, Çünkü buna devam etmek, in ziyade etmek Ramazana 6 gün ziyade
etmek vacibmiş gibi bir şeye yol açar diye korktu.
f) Süt kardeşliğin sübutu için öyle beş defa , ön defa emzirmek gibi
belli bir mrtar tayin etmedi. Çünkü ayeti kerime mutlaktır: «Sizi emziren
analar ı\z ve süt kız kardeşleriniz.» denilmiştir. Bunda az veya çok emzirmek
< iye bir kayıd yok, ayetin umumuna göre haram olmakda az çok birdir. Eeş
veya on defa diye bir sınır koymak umumuna aykırıdır. EmzirmekBz olsun, çok
olsun emzirmektir. Bunun bir haddi yoktur.
Azı
çoğu emzimektir.
g) Sağmahayvanları sağmayıp memelerinde sütü biriktirme hadisini
reddetti. Ebu Hüreyre'den rivayet olunduğuna göre: Hz. Peygamber: Satacağı iz
hayvanları sağmadan bırakıp memelerinde süt biriktirmeyiniz» buyurmuştur. Çünkü
bu aldatmadır. Böyle bir hayvanı satın alan kimse nuhayyerdir. Sağdıktan sonra
sütü az bulursa, dilerse kabul edip tukr, dilerse hayvanı reddeder, sağdığı süt
için de hurma
verir...»
İmam
Mflik'ten bir kavle göre bunu reddetmiştir. Ve şöyle demiştir:'
Bu
kabule şayan ve sabit değildir. Bu haraç damanla'dır, asıl kaidesine aykırıdır.
Bireyi telef eden kimse onu misliyle veya kıymetiyle Öder. Başka cinsin bir yiyecekle
ödemek olmaz, burada sağdığı sütü hurmayla ödüyor.»[2]
Naklettiğimiz
bu mes'eleler gibileri çoktur. Bunla- şüphe bırakmayacak şekilde gösteriyor
ki, İmam Mâlik, Şer'an mukarrer olan usule ayksrıysa bazen haber-i vâhidleri
reddetmiştir, bu alama rey yanlısı delgi! diye nasıl denir. Bundan Mâlik,
kıyası haber i vahide mutlak surette takdim ederdi. Karâfi'nin sözünden.bu
anla;ılıyor, neticesini çıkarabilir miyiz? Biz bu mevzuda tercih ettiğimiz
görışü açıklamadan önce, bir hususa değinmek istiyoruz. Yukarıda sıralar an bu
misallerin a haber-i vâhid, bazısında Mâlikiler arasında ihtilâf vardır,
bazılarında Kur'an'ın zahirine muhalif olursa, Kur'an'tn zahiri alın Medine
ehlinin ameli gibi başka bir şey takviye ve Ancak Hadisi, Medine ehlinin ameli
gibi başka bir şey takviye ve te’yid ederse, o zaman haber alınır. Süt
kardeşliği Hadisini, ölünün oruçlarını tutma ve köpeğin kabı yalaması
haberleri, Kur'an'ın zahiriyle tearuz ettikleri için almamıştır, yoksa kıyas
veya rey Haber-i vahide takdim ettiğinden değil.
Diğer
dört mes'eie ile diğerlerine gelince, bunlarda haber-i vahidi terketmesi, İslâm
fıkhında sabit bir fıkıh kaidesine ve a nassa tearuz ettiği içindir. Şatıbl'nin
sözünden anlaşıldığına göre nass olmadığı yerde mücerred Rey ile Haberi-i
vahidi reddetmek, hoer-i vâhid İslâ-mın sabit kavaidinden kafi bir kaideye
tearuz ettiği :aman olur. Bu kaidenin muhtelif fer'i mes'elelerde kabul edilmiş
muferrer olması !a-zırndır.
Buna
göre her kıyas veya her Rey Haber-i Vâhidreddedici olamaz. Belki o kıyas veya
Reyin , kafi bir asla veya şüphie yer cJmıyan mukarrer bir kaideye dayanması
gerekir. Bu doğru ve yrinde bir pren-sibdir. Çünkü kafi bir kaideye dayanan
kıyas da kafi olumaber-i Vâhid ise zannîdir. Zan ile kafi îeâruz edince, zan
bırakılır, Mt'i olan alınır. Şâtibî bu konuda şöyle der:
«Kafi
bir asla muarız olan zanniyi, başka bir kafi asıie'yid etmezse, o şüphesiz ki
reddolunur. Buna delil olan iki şey vapır:
1- O, şeriatm usûlüne muhalif demektir. Onun uslüne muhalif olan birşey
sahih olamaz. Çünkü ondan değildir. Ona muhalif olan ondan nasıl sayılabilir
2- Onun sahih olduğuna şehadet eden birşey yok, böyle olana itibar
olunmaz.
Bu
iki nev'idir.
1- Reddi mümkün olmıyan kafi bir asıla muhalif olur.
2- Zanni olur. Bu zanniiik şundan doğar: Ya kafiye muhalif sayılmaz,
veyahud asilin kafi olduğu kesinlikle sabit olmamıştır. Bu durumda müctehide
meydan açıktır. Ancak kafi asıla muhalif olan zanni alelıtlak itibardan düşer,
bunda thtiiaf yoktur. Bunlardan görüyoruz ki, Şâtibi'ye göre, kafi bir asıla
muhalif olan zannî, ki haber-i vâhid onlardan biridir, reddolunur. Ancak bu
asılın kafi olduğu şüphesiz sabit olmalı, ve aralarında tearuz da kesin olarak
bulunmalı, eğer böyle kesinlik yoksa, o zaman müctehid için ictihad meydanı
açıktır, muhtelif görüşlere göre delilleri tercih eder.
Yalnız,
İmam Mâlik, haber-i vahidi reddeden asılın kafi olması şartını aramaz. Ancak
haber-i vahidin başka bir kaideyle te'yid edilmiş olmasını şart koşar. Eğer
haber-i vâhid başka bir kaideyle te'yid edilmiş ise, o zaman onu reddetmez. Çünkü
bu halde kafi olan kendi gibi kafi olana tearuz etmiş demektir. Çünkü haber-i
vahidi te'yid eden şâhid var, öyleyse o da kafidir, reddolunmaz. Ahkam-ı Kur'an
sahibi İbnül-Ârabi bu hususta şöyle der:
«Haber-i
Vahid, dinin kaidelerinden bir kaideye muanz olursa onunla amel etmek caiz olur
mu? Ebû Hanife'ye göre caiz olmaz.[3] Şaffi
caiz olur, der. İmam Mâlik bu mes'elede-tereddüt etti. Meşhur kavle göre eğer
Hadisi başka bir kaide te'yid ederse, onu alır, te'yid etmez, Hadis yalnız
kalırsa, ö zaman onu bırakır.» Bundan sonra köpeğin kabı yalaması Hadisini ele
alarak şöyle der: «Bu hadis iki büyük asıla tearuz etmektedir. Biri: «Onların
size tuttukları avları yeyin» ayeti, diğeri de; temiz olmanın illeti , sebebi
diri olmaktır. Ölü pistir ama diri olan temizdir. Köpek madem ki diridir,
canlıdır, temizdir. Hurmaları ağacın üstündeyken misli kadar toplanmış hurma
ile satma Hadisine gelince, ona riba kaidesi çarpıyorsa da onu örf ve mâruf
yani yoksula iyilik yapma kaidesi te'yid eder.»[4]
İbni
Arabi'nin vardığı netice bu. Demek oluyor ki, haber-i vahid eğer başka bir
kaide ile te'yid edilmemiş ise ve umumi kaide kafi ise o zaman reddolunur. Onun
için ağaçtaki hurmalarla mübadele hakkındaki Hadisi kabul ediyor. Halbuki o
Hadis, riba kaidesine muhaliftir. Misli misle aynı cins fazlasıyla satış
yasaktır. Fakat ribaya aykırı olan bu Hadisi, yoksulu gözetmek ve iyilik yapmak
Hadisi te'yid etmektedir. Adamın yiyecek kuru hurmaya ihtiyacı var, ağacın
üstündeki yaş hurmaları verip kuru hurma alıyor, böylece ihtiyacını
karşılıyor. Diğer yandan kuru hurmasını veren adam da yaş hurma yemek imkânına
kavuşuyor. Bu her iki tarafında işine yarıyor. Bunda riba düşüncesi yok, âdet
böyle.
Mâlikî
fıkhında tahricde seçkin birer üstad olan ulemanın bu kavillerini inceledikten
sonra Kârâfî'nin : Malik kıyası haber-i vahide mutlak surette takdim ederdi,
sözünü kabul edemiyoruz. Bizim görüşümüze göre , eğer kıyas kat'i bir kaideye
dayanır ve haber-i vahidi başka bir kat'i kaide te'yid etmezse, ozaman kıyası
takdim etmektedir. Bu durumda kıyası alıyor, Çünkü haber-i vâhid, bu kesin
kaidenin çıkarılmış olduğu nasslara muarız demektir, dinin kurduğu hükümlerden
oluşan bu kaide İslâm fıkhının bir aslı olmuştur.
Haber-i
vâhid'in kıyasla tearuz halinde, sünnet üstadı, hicret yurdu İmam Mâlik'in
görüşü bizce işte böyledir. O kıyası ancak bu şartlarla haber-i vâhidden önce
delil almaktadır. Bu onu her ne kadar seçkin Rey İmamları arasına sokuyorsa da,
yine de onu sünnet imamı olmaktan uzaklaştıramaz. Belki de onun İmamlığını daha
muhkem, daha parlak ve daha ince yapmaktadır. Çünkü gerçek sünnet imamı Hadis
diye gelen her haberi, senedi ve metni incelemeden, dikkatle süzgeçten
geçirmeden rastgele kabul eden demek değildir. İmam Mâlik, senedi inceler,
rivayet ettiği kimseleri araştırır, onların durumlarını, hallerini titizlikle soruştururdu.
Haberlerin metnini de aynı titizlikle süzgeçten geçirir, onlar; inceden inceye
tartar, nasslardan çıkarılan ve İslam'ın ruh ve amacına uygun olan umumi İslâm
kaideleriyle onları ölçer, mukayese ederdi. Eğer haber, bunlara uygun düşerse
kabul eder, uygun düşmezse reddederdi.
Burada
şunu da belirtelim ki, haber-i vahidi eğer Medine ehlinin; ameli te'yid ederse,
Mâlik'e göre bu, onu haber-i vâhid olmaktan çıkarır Hakkında icma' varmış
mertebesine yükseltir, bazı kaidelerle tearuz ederse, red olunmaz. Hatta ona
göre, Haber-i Vahidi, Medine ehlinin ameli te'yid ve takviye ederse, Kur'an'ın
zahirine bile takdim olunur. Öyle olunca, Medine ehlinin ameli ile te'yid
olunan haber-i vâhid, haber-i vâhid olmaktan çıkar, kıyasla tearuz edince,
kıyasa tercih olunur.
Haber-i
Vâhidle kıyasın tearuzu hususunda İmam Mâlik'in. görüşünü yazdıktan sonra,
burada bu mes'elede diğer ulemanın ihtilaflarını da söylememiz gerekir. Bu
görüşleri Ebul-Hasan Basri şöyle özetlemiştir. O kıyası dört bölüme ayırır:
1- Kat'i bir nassa dayanan kıyas. Bunda kıyasın aslı olan hüküm sübutu
kat'i olan bir nassla sabittir. İllet de nassda gösterilmiştir. Bu kıyas
kafidir. Buna Haber-i Vâhid tearuz edemez. Çünkü böyle bir kıyasla sabit olan
hüküm, kat'i nassla sabit olmuş gibidir. Zira mensüs olan şey kat'i, illet
nassda mezkûr olunca kafidir. Haber-i vâhid ise zannldir, kafi olan nass önünde
duramaz. Bu haber-i vâhid reddolunur. Hz. Peygamber Aleyhiâselâm nisbeti kabul
olunmaz.
2- Kıyas zanm bir asıla dayanır. İllet nassla sabit değil, istinbat
suretiyle alınmış. Bu durumda haber-i vâhid, kıyasa takdim olunur. Çünkü
haber-i vâhid hükme doğrudan sarahaten delâlet eder, kıyas ise hükme vasıta ile
delâlet eder. Çünkü bu durumdaki kıyasa her yönden zan katılmıştır. Kıyasın
temeli olan asıl zannldir, illet istinbat yoluyla belirlendiğinden o da
zannidir. Haber-i vâhid yalnız sübuti bakımından zannldir, bu ise birçok yönden
zanni. Öyle olunca haber-i vahide tercih olunamaz. Çünkü bir yönden zannî olan
haber-i vâhid, birçok yönden zannl olandan daha çok güven vericidir. Hasan
Basri'ye göre, birincide haber-i vahidi, ikincide kıyası reddetmede ulema
arasında icma' var.
3- Kıyasın dayandığı asıl zannl bir nassla sabit, ancak illet de zann ı nassla
sabit, ikincide olduğu gibi istinbatla değil. Bu durumda haber-i vâhid, kıy
asla tearuz eder. Hasan Basri'nin iddiasına göre ulema ittifa-ken
haber-i.vahidi kıyasa tercih ederler. Çünkü haber-i vâhid hükme sarahaten
delâlet eder, diyor. Fakat bunun üzerinde durmak lazım, Çünkü farklı görüşler
var.
4- İllet istinbat yoiuyla alınmış, kıyasın dayandığı astl ise Kur'an
nassi veya müîevatir Hadis gibi kaî'i usulden biri. Bu durumda tearuz olunca
kıyas mı, haber-i Vâhid mi alınır, ulema arasında ihtilâf vardır.[5]
Kıyasın
nev'ileri hakkındaki özet ve haber-i vâhidle kıyas tearuz edince, ne
yapılacağına dair ulema arasındaki görüşler böyledir. Yukarıda geçen sözlerden
görüyorsun ki, İslâm fıkhında meşhur kaidelerden biriyle tearuz ederse, haber-i
vahidi İmam Mâlik reddediyor. Çünkü bu kaideler kafi hükmündedir: Dinde güçlük
yoktur ve sed-i zerâi' kaide bunlardan olup bu umumi kaidelerin doğruluğu
kafidir. Onun için bunlarla haber-i vâhid reddolunur, şayet onu başka bir
kaide teyid etmezse...
Söylediğimiz
gibi onun bu tarzdaki haber-i vahidi terketmesi, sünneti bırakması değildir.
Ancak Rey'e çokça önem verdiğini gösterir. Selef-Salihden bazısının yolu da
budur. Meselâ Hz.Aişe validemiz ve İbni Abbas (Allah onlardan razı olsun) Ebu
Hüreyre'nin rivayet ettiği: Kaba daldırmadan önce eli yıkama ve cenaze
taşıyınca abdest alma haberlerini reddetmişlerdir, ki bu İslâm'ın umumi
hükümlerine ruhuna göre sabit olan, güçlük yok, kaidesine dayanır. Hz. Aişe ve
İbni Abbas, sünneti bırakmağa cevaz verenlerden değildiler, Hz. Peygamber'in
sahih ve sabit kavillerini terki as!â caiz görmezler. Fakat baktılar ki, bu
haberler, doğruluğunda şüphe olmıyan sabit bir dini asla aykırıdır. Onun için
onu terkettiler ve onun Hz. Peygamber Aleyhisselâm'a nisbetinin doğru
olmadığını söylediler. Bu sünneti almamak değüdir. Sebeplere dayanarak
nisbetini reddetmektir.
[1] Karafi Tenkih Şerhi, S. 761
[2] Şatıbı Muvafakat C. III. S. 23-25
[3] Ebû Hanife'den bu nakil mevsuk değil, KerhTye göre Ebû
Hanife, haber-i vahidi mutlak olarak takdim eder. İsa b. Ebâne ve
Fahrül-lslam'a göre, eğer râvi fakih ise haber-i vahidi takdim eder. Eğer onu
te'yid eden başka birşey yoksa ve ravi fakih değilse, o zaman kıyası takdirr
eder. Böylece ŞâtıbVnin dediği gibi, Ebû Hanife'nin görüşü Mâlik'in görüşüyle
birleşmektedir.
[4] Şatıbî, Muvafakat, S. 18
[5] Keşfül-Esrâr, C. II, S. 699