1- Bir İlmin Tarihîni İncelemenin Önemi:
2- İlim Tarihini İncelemede Tutulan Îki Yol:
3- Müctehîdlerin Hayatını İncelemenin Önemi:
4- Müctehidîn Kurduğu Esasları Ve Usulünü İncelemek:
5- Bîr Mezhebin Nasıl Kurulduğunu Ve Yayıldığını Araştırmak:
6- Bir Mezhebin Nasıl Geliştiğini İncelemek:
7- Buraya Kadar Söylenenlerin Özeti:
Herhangi bir ilmin
tarihini incelemek, o ilmi incelemek demektir. Zîrâ bu, o ilmin esaslarının
meydana gelip teşekkül etmesinin nasıl merhaleler geçirdiğini, basît ve sâde
bir halden tekâmüle doğru giderek nasıl geliştiğini, yükselip olgunlaştığını,
bol meyvelerini vererek gayesine ulaş-tığını araştırmak demektir. Bu inceleme
hiç şüphe yok ki, bu ilmi inceleyip araştırmağa götürür. Bundan başka bir
ilmin tarihini incelemek, o yolda sarfolunan emekler
ve çabalar ile gayeye ulaşmak için tutulan yollar hakkında bir fikir verir,
onların birer tablosunu çizer. Bu da, şüphesiz ki, o ilmi Öğrenmek isteyeni, o
ilmin esasları ve neticeleri, bağı ve sonu hakkında uyanık tutar, aydınlık
içinde bulundurur. îşte bu sebepledir ki, felsefe tarihini Öğrenmek,
felsefenin bîr parçasını öğrenmek demek olduğu gibi, hukuk tarihini incelemek
de kısmen kanunları incelemek sayılır. Onun içindir ki, İslâm Fıkhını öğrenmek,
onun maksat ve gayelerini bilmek isteyenler için fıkıh tarihini incelemek de
gereklidir. [1]
İlim tarihini
incelemenin iki kolu vardır: Birisi, ilim nazariyelerinin geçirdiği devirleri
ve bilgi yığınlarını toplu bir halde etüd etmek. Bu
işte araştırıcı, bu nazariyelerin sahiplerini ancak nazariye ile olan münasebetleri
nisbetinde bahis konusu eder ve onları okuyucuya
kısaca tanıtır. Burada daha ziyâde bu nazariyeleri kucaklayan muhîte önem
verilir, bunların nasıl geliştiği, ne gibi boşlukları doldurdukları, hangi
çağın ihtiyaçlarım doyurduğu ve şayet içtimaiyatla ilgili ise, içtimâ! düzende
tesirinin ne olduğu anlaşılırsa tatbikattaki payı gösterilir. Bu kısmın büyük
faydası vardır. Çünkü ilim meraklısına ve onun peşinde koşana ilim halkalarını,
birbirine tutunmuş, birbirinin kuşağına sarılmış bir halde sıralanmış olarak
gösterir. Araştırıcı, onlarda ilim kurallarım, geçtiği
çeşitli çağların suretleri ile okur; sonra onları tecrübeler cilalamış, zamanlar
düzeltmiş, tatbiVat pürüzlerini gidermiş bir halde
görür.
îkinci kol ise: îlim
nazariyelerini ortaya atanları tahlilî bir surette etüd
etmektir. Öğrenici onda; âlimin iht
Bu kısım ile öncekisi
arasındaki farka gelince: Birincide ilimlerin devirleri, nazariyeleri çağların
nasıl geliştirdiği incelenir, bu nazariyelerin meydana gelişine âlimlerin nasıl
katıldıkları îzâha çalışılmaz. İkincisinde ise âlimlerin bu nazariyeleri nasıl
kurup işledikleri, zamanların onları nasıl geliştirdikleri ve nesillerin
onları nasıl karşıladıkları incelenir. [2]
îslâm fıkhının temellerini atan ve binasını kuran müctehidleri incelemek. Bu, bilim tarihinin ikinci nev'ine girer. Onlar derinden derine incelenir, takıp
ettikleri yollar, kurdukları usûller, eşya ve olayları ölçerken kullandıkları
ölçüler ve vardıkları neticeler açıklanır. Diğer taraftan, fakîhı
tesiri altında bulundurup şahsî mevhibeleri ile onu
seçtiği yöne yönelten ve görüşlerini besleyen toplumlar belirtilir.
Müctehidleri böyle tahlili bir inceleme ile Öğrenmek, bir neticeye
ulaşmak amaciyle islâm
Fıkhını tanımak isteyenler için yapılması gereken ilk iştir. Ancak böyle bir
inceleme yoluyla mezheblerin nasıl kurulduğu da
öğrenilmiş olur. Zîrâ îslâm Mezhebleri
onları kuran müctehidle-re nisbet
olunur. Bir mezhebin sahibi incelenirken mezhebinin temellerini nasıl attığını,
ne gibi esaslar kurduğunu ve onlara göre fer'î mes'eleleri
nasıl çözdüğünü öğrenmek suretiyle bu mezhebin ilk temiz kaynaklan bulunmuş,
olur. Böylece onun ruhu öğrenilmiş, hayatının safhaları adım adım izlenmiş olur. Verimli bir toprağa atılan bir ağaç
çekirdeğinin nasıl büyüyüp geliştiği, boy atıp serpildiği, etrafa dal budak
atarak koyu gölge salan koca bir ağaç olduğu gözlerncilerce
izlenip görülürse, burada da gelişme durumu öyledir.
Sonra, biz mezhebi, o
mezhebin sahibinin incelenmesinden, onun sözlerindeki düşüncesinden ve
yönelişlerinden öğrenirken o mezheb sahibi müetehidin sözünü söylerken te'sîr
altında bulunduğu birtakım düşünceleri, duyguları, sezileri insan kendi
nefsinde de duyar. Böylelikle idrâk daha tam, îzâh daha ölçülü, müetehidin görüşleri hakkındaki hüküm daha doğru ve
Doğru hüküm veren
hâkim, muhakeme ettiği iki tarafı iyice tanıyıp onların içine nüfuz
edebilendir. Tâ. ki, doğru ve teiniz olanı, eğri ve bozuk olandan ayırabilsin. Müetehidin
görüşlerini tanıyıp ona göre hüküm vermek, onun gerçek değerini belirtmek
isteyen âlimin durumu da böyledir. O da, onları buna sevk eden içtimaî ve
şahsî âmilleri gözönünde tutarak, bu görüşleri,
sahiplerinin kail oldukları ve yolunda yürüdükleri gibi incelemelidir. Yâni
şahısları ve nazariyelerini birbirinden ayırmaksızın
bir bütün hâlinde ele almalıdır. Ancak muhitin ve içtimaî olayların gerektirdikleri
başkadır. Böylece o müetehid tam olarak gösterilmiş
olur. [3]
Bundan başka bir müetehidi incelerken, yukarıda da belirtildiği gibi, onun
kurmuş olduğu usûlü, hakikatleri ölçmek için tuttuğu ölçüleri de incelememiz
gerekir.
Bunları incelemek,
bize tedkîk sahasını tâyin eden hududu çizip belli
eder. Bunu bilmek, alçak daldan meyve toplamak gibi, neticeyi kolaylaştırır.
Zîrâ bu, o mezhebin sahibini iyice tanımağı sağlar.
Bu sayede mezhebin ietihad usûlünü, onlara göre fer'î nıes'elelerin
nasıl çıkarıldığını, o usûle göre olayların hükümlerinin ne olıcağmı
bilmek kolaylaşır. Hüküm istinbât olunurken müctehidlerin ictihadlarındaki
Bir mezhebin
ölçülerini o mezheb sahibinin kendisinden çıktığı,
lisânından aktığı veya kalemiyle yazıldığı gibi incelemek, o mezhebin gelişip
genişlemesi veyahut daralıp kalması sebeplerini, hâdiselere tatbika
uygunluğunu veya donukluğunu açıklar. Hanefî Mezhebi'nin usûlünü inceleyip de
nass bulunmıyan yerde örf
ve âdeti delil olarak aldığım bilen bir kimse, bunun müetehidin
görüş ufkunu genişlettiğine nasıl hükmetmez? Bunun hâdiseleri örfün muktezasına göre tâyine yaradığını nasıl anlamaz? Böylece nass bulunmayan hususlarda Hanefiyyenin
usûlünü tatbikin mümkün olduğunu bilir.
Mesâlih-i mürsele prensibini yâni
sâri' tarafından yasak edildiğine veya mubah sayıldığına dâir bir delil olmıyan hususlarda maslahat bulunan şeyi, yararlı olanı
almak esasını kabul etmek, Mâlikî Mezhebi'nin usûlünden olduğunu bilip de
Mâlikî Mezhebi'nin her türlü olaylara geniş kucak açtığını, bu maslahat delili
ile nice mes'eleleri çözecek bir yol tuttuğunu kim
bilmez? [4]
Müctehidlerden birini etüd etmek, kurduğu
mezhebin kendisinden sonra devamı için neler yaptığını, talebesine görüşlerini
nasıl dikte ve imlâ ettiğini, onlarla nasıl müzâkere yaptığını, onların bunları
nasıl rivayet ettiklerini bilmeği icâp eder. Bu inceleme bize, bu mezhebin
senedinin kuvvet derecesini gösterir. Mezhebin kitaplarının mezheb sahibine nisbeti ve bu nisbetin ne derece doğru olduğunu, yazıldıkları zaman
neleri ihtiva ettiklerini ve bugün içlerinde neler bulunduğunu öğreniriz.
Kendisinden ilim alan talebesinin envalini, üstadlanndan
naklettiklerini, nakillerinin sıhhat derecesini, bu nakillerin ona nisbeüni bilmiş oluruz. Yâni mezhebin rivayet yolunu ve
gelen nesillere nasıl intikal ettiğini; târihin, ne kadarını naklettiğini,
zamanların içinde kaybolduğundan târihin bulup nakil edemediklerini tanımış,
gelecek nesillere, güvenilir, doğru bir senedle gelenleri
diğerlerinden ayırd etmiş oluruz.
Bundan sonra mezheb sahibinin bize sahih bir surette nakil olunan
görüşlerini inceleriz. Bunların üzerinde ısrar edip ölünceye kadar muhafaza
ettikleri veya bunlardan dönerek yerlerine başkasına kail olduğu görüşleri mi
olduğuna bakarız. Çünkü eskiden bilmediği bir delil bulunca veya sonra bir
senede muttali' olunca veyahut Hz. Peygamber'in bir
ameli kendisine ulaşınca, eski görüşünden Peygamber'in sözüne ve ameline
dönmüş olabilir. Müctehidin talebesi, üstadının bu
yeni re'yine muttali' olmadığından onun dönmüş
olduğu birinci görüşünü rivayet etmiştir.
îmam Şafiî'nin bâzı
arkadaşları, ondan onun mezheb-i kadîmini nakil
etmişlerdir, bunların çoğu Irak'lıdır. Diğerleri ise mezheb-i
cedidini nakil etmişlerdir, bunların da çoğu Mısırlıdır.
Şafiî'den sonra te'lif olunan Şafiî Mezhebi kitapları Şafiî'nin eski ve
yeni kavillerini mezheb-i kadîm ve mezheb-i cedidini toplamıştır. Bazen bunlar ayrılır, bazen
de ayrılmadan bırakılır; eski ve yeni arasını ayırmadan
bir mesele hakkında iki görüşü nakil olunur.
Bu yoldaki bir
incelemenin, fıkıh bakımından önemi büyüktür. Çünkü bu, bize bir mezhebdeki ihtilâfların sebeplerini bildirir. Mes'elelerin nasıl dal budak saldığını, delil bakımından ne
kadar kuvvetli olduğunu, mezheb sahibine olan nisbet derecesini öğretir.
[5]
Bir müctehidi ve mezhebini etüd
ederken yalnız buraya kadar dediklerimizle iktifa etmeyiz. Mezhebin bundan
sonraki gelişmesini de takîp etmelidir. O mezhebe tabi' olanların, yeni çıkan
olayların da hükmünü vermeğe elverişli bir halde olsun diye mezhebin usûlüne ve
ictihadlanna göre nasıl mesele tahric
ettiklerini; haklarında mezhebde hüküm bulunmayan mes'elelerin, haklarında hüküm bulunanla nasıl kıyas
edildiğini görürüz. Böylece fer'î mes'eleleri çözme
ufku genişler; mezheb sahibinin yaşadığı çağda
bulunmayan mes'elelerin hükümleri de müctehidin veya arkadaşlarının zamanında bulunan mes'elelere kıyasen verilmiş olur
veyahut da mezhebin usûl ve kavâidine göre mes'eleler tahric yoliyle halledilir. Bu noktada görüşler birbirinden farklı
olabilir. Bir mezhebdeki müctehidler
ihtilâfa düşer. Herbirinin ayrı re'yi
olur. Bu, şüphesiz ki, mezhebin büyümesi, ufkunun genişlemesi demektir. Bunun
ardından mezhebin genişlemesini, sonra gelen müctehidlerin
mezhebin kurucusunun usûlüne ne derece yaklaştıklarım veya uzaklaştıklarını
araştırmak gelir.
îctimâî muhitlerin mezhebin yönelişinde tesiri vardır. Zîrâ
hâdiselerin birbirini takip ederek gelmesi, hükümleri doğru olarak yerli
yerinde verecek ictihadlere doğru mezheb
ulemasının akıllarını açar, kaideler ve hükümleri -mâruf şekilde doğru esaslar
üzere oturur. Muhît, müctehidi muayyen bir tarzda
hükme sevk eder. Çok defa görülür ki, bâzı mezheb-lerde müteahhırûn ulemâ, mütekaddimîne muhalefet ediyor ve diyorlar ki; bu,
asırların ihtilâfından ileri gelir, hattâ aynı mesele hakkında bir muhitteki
aynı mezheb fukahâsmın,
aynı mesele hakkında başka muhitteki o mezheb fukahâsmın hükümlerinden başka türlü hüküm verdikleri
görülmüştür. Böylece muhitin, müctehidin içtihadında
nasıl işlediğini görüyoruz. Zîrâ Örfün sultası geniştir. Hâdiselerin türVü olmasında, onlara faydalı çareler ve tedavi için
ilâçlar bulmada muhitin ve örfün tesiri vardır. [6]
Bütün bunlar bir müctehidi etüd ederken yapılması
gereken ve olan şeylerdir. Bunların böyle bir incelemede yapılması gereklidir. Mezheb ancak bununla bilinmiş olur. Mezhebin sahibi nasıl
hüküm istinbat ederdi? Üzerine mezhebini kurduğu usûl
nedir? Kendisinden sonra gelenler o mezhebi nasıl karşıladı? Çağdaşlarını
mezhep sahibine bağlayan sened nedir? Mezhebin müetehidinden bize kadar gelen rivayetlerin kuvvet derecesi
nedir? Mezhebin gelişmesi nasıl olmuştur? Muhtelif muhitlerin mezheb üzerine tesirleri nelerdir? Mezhebi tanımak için
bütün bunlar bilinmelidir. [7]
[1] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 7.
[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 7-8.
[3] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 8-9.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 9.
[5] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 9-10.
[6] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 10-11.
[7] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 11.