98- Şafiî Mezhebinin Kuruluş
Safhaları:
99- Şafiî Görüşlerini Üç Devrede Hazırladı: Mekke Devri, Bağdad Devri, Mısır
Devri:
100- Şafiî'nin, Re'y Yatağı Olan Bağdad'da Yaptıkları:
101- Şafiî Mısır'da Mezheb-i Cedîdini Kurdu:
Şâfii Fıkhının Nakil Ve Rivayeti
102- Şafii'nin Fıkhını Nakledenler:
104- Mısır'da Yetiştirdiği Talebeleri, Bunların Yaptıkları:
Şafiî, 184 senesinde Bağdad'a yaptığı ilk seyâhattan
dönünceye kadar, müstakil bir mezheb kurmağı veya
imam Mâlik'in görüşlerinden ayrı fıkıh görüşleri ortaya atmağı düşünmüş
değildi. Bu zamana kadar o Mâlik'in talebesinden sayılırdı. Onun görüşlerini
müdafaa eder, Medine ehlinin fıkhım savunarak ehl-i re'y fukahâsiyle münakaşa
yapardı. Hattâ kendisine Nâsırü'l-Hadîs = Hadîs fıkhı
yardımcısı nâmı verilmişti. Bu hususta son noktaya ulaşmıştı. Yukarıda beyan
ettiğimiz gibi, muhad-disleri
onların delilleriyle konuşturup dile getirdi.
Şafiî bu seyahati
esnasında Bağdad'da pek kısa olmıyan
bir müddet ikamet edince, orada İmam Muhammed b. Hasan'ın kitaplarım inceledi, ehl~i re'y ulemâsiyle
münazaralarda bulundu, mücâdele etti. Neticede: Ehl-i
re'y fıkhı ile ehl-i Hadîs
fıkhını birleştirerek insanlara her ikisinden de bir şeyler vermek lüzumunu
hissetti. Bu defa, bir taraftan ve müdâ-faacısı gibi değil, araştırıcı ve tenkîd
edici gözüyle İmam Mâlik'in görüşlerini incelemeğe koyuldu. Belki de Mâlik'in
görüşleri hakkında mücadele yaparken, talebelik gayretiyle onu müdafaa etse
de, onun bâzı kusurlarım görmüştür. Nasıl ki, Irak fukahâsiyle.
yaptığı mücâdeleler, onların fıkıhlarını ve görüşlerini incelemesi de, onların
iyi ve kusurlu taraflarım görmesine vesile olmuştur. Öyleyse yeni bir düşünce
ve yem bir yöneliş behemahal lâzımdı. Sonra fer'î
meseleler üzerindeki münakaşalar onu bu meselelerin asıllarım tanımağa,
köklerim araştırıp ana kaideler ve ölçüler kurmağa sevk etti. Bağdad'dan çıkarken, bunları tasarlıyor, yeni plânlar
kuruyordu. [1]
Mekke-i Mükerreme'ye gitti. Mescid-i
Harâm'da ders halkası kurdu. Böylelikle mezhebinin temelini atmağa başladı. Biz
onun görüşlerini işleyip ortaya atma işini üç devreye ayırıyoruz:
1- Mekke devri, 2- Bağdad devri (ikinci gelişinde), 3- Mısır devri. Bu devirlerin her
birinde o birçok talebe yetiştirdi. Bunlar ondan ders aldılar, müzakerelerde bulundular,
onun her devirde verdiği fikir mahsûllerini yaydılar.
Onun bu üç devrede
yaptıklarını tamâmiyle gösterir, hududunu belli eder
bir şey elimizde yok. Biz kesin olarak değil de, tahmin yoluyla bu hususta
takribi olarak diyebiliriz ki, bu üç devirden her devrin kendisinden Önceki
veya sonraki devreden az çok farklı meyveler verdiği görülür. İlk Bağdad seyahatinden dönüşünde Mekke'de 9 sene kadar kaldı.
Bu devir onun ilmî hayatının en verimli devridir. Çünkü o zaman ömrünün en
olgun çağında idi, yağı 40 dolayında idi. Çağındaki muhtelif ulemânın
görüşlerine muttali' olmuş, onları incelemiş, onlarda bulunanları almış,
kendine mal etmişti. Yaptığı seyahatler esnasında her memlekette bulunan
ulemânın bildikleri Hadîslerin çoğunu toplamıştı. Böylece, elinde, daha önce
bulunmayan büyük bir Hadîs hazînesi toplanmıştır Sonra bu Hadîslere baktı, bâzan aralarında taaruz buldu, ya sened bakımından veyahut da
birbirlerini nesh bakımından, bunlardan bâzısını
diğer bâzısına tercih etmeğe başladı. Bundan sonra istinbatını
sabit ve muhkem esaslar üzerine kurdu. Sonra nezdinde
toplanan Sünnetten olan delillerle birlikte Kur'ân'dan
olan delilleri incelemeğe başladı. Böylelikle Kur'ân'a
nazaran Sünnetin yerini belli etti.
Bu devirde onun
çalışmaları, fer'î meselelerden ziyâde küllî esaslar üzerinde olduğunu
söyleyebiliriz. Derslerinde ekseriya bu istikameti takip eder, derslerinde
talebesiyle istinbat yollarını, hüküm çıkarma vasıtalarını
inceler, fıkıh kaynakları arasında mukayeseler yapar, fer'î meselelere, nazariyyelerini açıklayacak derecede yer verir.
Belki de bu küllî
esasları incelemesi sebebiyledir ki, îmam Ahmed b. Hanbel, Şafiî'yi Mekke'de ders halkasının başında görünce
hemen ona koştu, Zührî'den Hadîs rivayet etmekte olan
îbn-i Uyeyne'nin ders halkasını
bırakarak Şafiî'nin dersine gitti. Bu yaptığından dolayı kendisine takazada
bulunan kimseye:
— Sus, dedi, âlî bir senedle rivayet olunan bir Hadisi kaçınrsan,
onu nazil bir senedle bulursun; bunda bîr zarar
yoktur. Fakat bu yiğidin aklından faydalanamayıp onu kaçırırsan, korkarım, ki,
onu kıyamete kadar bulamazsın. Ben, Allah'ın Kitabını bu Kureyşli^
genç kadar derin anlayan bir kimse görmedim.
Sonra, belki de bu
küllî esasları bulup ortaya çıkarması Ahmed b. Hanbel'i şöyle demeğe sevk etmiştir: "Fıkıh, erbabına küidli bulunuyordu, AUâhu Teâlâ onu Şafiî ile açü."
Şafiî'nin ilmi
hayatının en bereketli olduğu bu devrin ilk meyveleri Abdurrahman
b. Mehdi'ye, onun istemesi üzerine, yazdığı meşhur risâîe-sidir.
Yukarıda bir münasebetle kaydetmiştik ki, Abdurrahman
îbn-i Mehdî, genç iken İmam Şafiî'ye bir mektup
yazarak, kendisine kolaylık olmak üzere: "Kur'ân-ı
Kerîm'in mânalarını tefsir eden, türlü haberleri toplayan, icmâ'ın
hüccet olduğunu gösteren, Kur*ân ve Sünnetin nâaih ve
mensûh olanlarım beyân eden bir r
Yukarıda beyân
ettiğimiz gibi, o zaman genç olduğunun zikrolun-ması, bizi, Şafiî'nin bu r
İmam Şafiî, Mekke'de elde ettiği etüdleriyle Bağdad'a geldi. Bunları
"oradaki derslerinde yaydı. Bunlar onlarca yepyeni şeylerdi. Hattâ Ke-râbîsî şöyle dedi: "Biz, Kitab nedir, Sünnet nedir, icmâ'
nedir bilmiş değildik. Tâki Şafiî'yi: Kitap, Sünnet,
icmâ' hakkında konuşurken dinledik, o zaman
öğrendik."[3]
Şafiî'nin Bağdad'a bu gelişi 195 senesinde idi. Orada ikâmeti 3 sene
sürdü, bu müddet onun ictihad hayâtının ikinci
devresidir. Bu devrede çağdaş olan ve ona uyan fukahânın
görüşlerini, hattâ Tabiîn ve Ashabın görüşlerini inceleyip gözden geçirmeğe
başladı. Onları kendisinin bulduğu küllî asıllara arzediyor,
bu asılların iktizasına göre aralarında tercih yapıyordu. Sonra da kendi
usûlüne uygun olan görüşlerini ortaya atıyordu. O bâzı Sahabe arasındaki
ihtilâfları gözden geçiriyor, meselâ Hz. Ali, îbn-i Mes'ûd, îbn-i
Abbas ve Zeyd b. Sabit gibi
Ashabın ihtilâf etmeleri sebeplerini araştırıyordu. Ebû
Yûsuf'un rivayeti üzerine Ebû Hanîfe
ile îbn-i Ebî Leylâ
arasındaki ihtilâfı inceliyor, buna Iraklıların ihtilâfı nâmını veriyor. Sonra Vâkıdî'nin Sîyer'i ile Evzâî'nin Sîyer'ini karşılaştırıyor.
Böylece muhtelif görüşleri birbiriyle karşılaştırıp mukayese yapıyor, onları
kendi usûlüne tatbik ediyor, bunların içinden kendi usûlüne daha yakın
gördüklerini seçiyor, veyâhud da bunların içinden
hiçbirini kendi usûlüne uygun bulmaz ve onların hepsini reddetmeğe cevaz yolu
varsa, onları bir yana bırakarak yeni bir görüşü ortaya atardı (Bu devrin en
mühim eseri El-Hücce'dir).
Bu devrede diğer
talebelerle karşılaşırdı. Onlar, fukahânın görüşlerini
derinden derine inceleyen, sonra onların özünden en hayırlısını çıkaran veyâhud da yeni bir görüş ortaya atan bu fakîhten fıkıh alarak yetiştiler. [4]
Şafiî Mısır'a 199
yılında geldi. Orada dört sene kadar ömür sürdükten sonra Mısır toprağında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Şafiî orada son derece gelişip üerledi, görüşleri olgunlaştı. Amelî cihetten birçok şeyleri
tecrübe etti. Bu yüzden yeni fikirler doğdu. Bundan başka Mısır'da, daha önce
başka yerde görmediği şeyler gördü: Oranın örf ve âdetlerini, medeniyetini
gördü, Tâbifnin eserlerini tanıdı. Tecrübenin, yaşın,
yaşadığı ülkenin kazandırdığı görüşlerin ışığı altında eski görüşlerini etüd etmeğe başladı. Bu hava içinde usûl hakkındaki r
Bundan sonra o,
araştırmalarının neticelerini tedvin etmeğe başladı. Er-Risâle'sini yazdı.
Birçok meseleleri tesbit etti, diğer bir kısmım yazdırdı.
Bu devirde, talebeleri onun görüşlerinin bîr kısmım rivayet ettiler, diğer fukahâ ile olan ihtilâflarını nakleylediler.
Böylece, imam Şafiî öldü; fakat geriye çok zengin bir fıkıh ve istinbât usûlü mîrâsı bıraktı (Allah kendisinden razı
olsun). [5]
Şafiî fıkhı iki yolla
nakil olundu. Birisi talebeleri yoluyla, diğeri kendisinin yazdığı veya bâzı
talebelerine imlâ ettiği kitapları yoluyladır.
Şafiî'nin fıkıh
görüşlerini incelemeğe başlamadan önce bu iki kaymaktan kısaca bahsedelim. [6]
Yukarıda beyan
ettiğimiz üç devirden her birinde Şafiî'nin fıkhını nakleden talebeleri vardır.
Onun, Mekke'de iken kendisinden ders alan talebeleri olduğu gibi, ikinci
gelişinde Bağdad'da kendisinden okuyan talebeleri
vardır. Mısır'da son etüdlerini okuttuğu talebeleri
vardır.
Mekke'deki
talebelerinden biri Ebû Bekir Humeydî'dir
(834 M. / 219 H.). O, fakîh, muhaddis,
Hadîste mevsuk ve hafız bir zâttır. 219 yılında Mekke'de vefat etti. O, Şafiî
ile birlikte Mısır'a gitmişti. Onun vefatından sonra tekrar Mekke'ye döndü.
Ebû îsbâk İbrahim b. Muhammed
b. Abbasî b. Osman b. Şâfî' Mü- . kellebî de
Mekke'deki talebesindendir. O, Hadîste hafız, mevsuk bir zâttır. Fakat fıkha
dair bir şey rivayet etmedi. Mekke'de yetişti ve 237 yi-hnda
orada vefat etti,
Ebû Bekir Muhammed b. îdrîs de
onun talebesidir. îbn-i Abdulber
onun hakkında şöyle diyor: "O, Şafiî'nin dersinde bulundu, Mekke'de ondan
ders aldı. Hangi sene öldüğünü bilmiyorum."
Ebû Velîd Musa b. Ebû Cârûd da onun Mekke'deki
talebesindendir. Onun dersinde bulundu, kitaplarını yazdı, fıkhı ondan öğrendi,
Şafiî Bağdad'a gitmezden önce onun kavillerini aldı.
Bunlar, Mekke’de iken
ondan fıkıh okuyup yetişenlerin bir kısmıdır. Bunların adları onun talebeleri
arasında zikrohınmaktadır. [7]
Şafiî'nin Bağdad'da yetiştirdiği talebeleri şunlardı: Ebû Hasan Sabbah Za'ferânî ki, Şafiî'nin talebeleri arasında l
Yine o diyor ki:
"Er-Risâle kitabım Şafiî'ye okuyunca bana:
— Sen hangi Araplardansm?
dedi. Ben de:
— Ben Arap değilim, ben Za'ferâniye
köyündenim, dedim. Bunun üzerine bana:
— Sen o köyün efendisisin, dedi."
Za'ferânî, Şafiî'nin Bağdadî nâmiyle
mâruf olan eski kitabını ona okudu ve onu yazdı. El-întikâ'da
söyle deniyor: "Za'ferânî Bağdad'da
Şafiî'nin kitaplarını halka okurdu. Ondan başkası Şafiî'ye okuyüvermiş
değildir."[8].
Za'ferânî 260 H./8T3 M. yılında vefat etti.
Ebû Ali Hüseyin b. Ali Kerâbîsî
de onun talebesidir. O, âlim, eser yazan ve her şeyi iyi bilen bir zâttır.
Sultanın fetva mercii idi. Münâzaracı ve cedelci idi.
Irak yâni enl-i re'y
fıkhına kayardı. Şafiî Bağâaa'a gelince onun
meclisinde bulundu, onun kitaplarını Za'ferânî'den
okudu. Ibn-i Sübkî, Tabakât'ında Kerâbîsî'den şunu
naklediyor:
"Şafiî Bağdad'a gelince onun yanına gittim ve kendisine:
__Size kitap okumağa
müsâade eder misiniz? dedim. Bunu kabul etmedi ve:
— Za'ferânî'nin
kitaplarını al, bunlar sana icazettir, dedi." Kerâbisî
256/869 yılında vefat etti.
Ebû Sevr Kelbî, bidayette Irak'da yaygın olan ehl-i re'y fıkhına mütemayildi. Şafiî'nin meclisine devamla
ondan ders almağa bağlayınca Şafiî'ye döndü. Kendisinin müstakil görüşlerine
göre yazdığı kitaplarında Şafiî'ye daha meyyaldir. 240/854 senesinde vefati etti.
Ebû Abdurrahman Ahmed b. Muhammed b. Yahya Eş'arî
Basrî de onun talebesidir. Bağdad'da
Şafiî'nin taraftarlarını müdâfaa ettiği için kendisine de Şafiî vasfı
verilmişti. Şafiî mezhebini müdâfaa için münazaralar yapardı. Hatırı sayılır
ulemâdandı. En usta kelâmcılardan; icma'ı ve ihtilâf
ilmini bilenlerdendi. Sultan nezdinde ve ileri
gelenler yanında mevkii vardı. Eser ve Hadîsi bilirdi. Bilgisi genişti.
Münazara ve cedelde kuvvetli idi. Irak'da
Şafiî'nin mezhebini ve usûlünü müdâfaa hususunda Şafiî'nin yerine ilk geçen
odur. Şafiî'nin dediklerini dâima desteklemiştir. Yukarıda işaret ettiğimiz
veçhile bu yüzden ona Şâfü unvanını vermişlerdi.
Kendisinin birçok değerli eserleri vardır. Bağdad'da
vefat etti.
imam Şafiî'ye tabi'
olmakla mâruf bulunmamakla beraber imam Ahmed b. Hanbel (164-241/790-855) ve tshak
b. Râheveyh de Şafiî'den ders alanlardandırlar. İbn-i Abdulber, îshak hakkında Intikâ'da diyor
ki: O, hatırı sayılır büyük ulemâdandır. Hadîs erbabından ve hafızlardandır.
Kadir ve kıymeti büyüktür. Onun birçok kitapları, fıkha dâir eserleri vardır.
Şafiî'nin kitaplarını yazdı. Ebû Sevr gibi onun da
müstakil görüşleri, seçtikleri vardır. Ancak o Hadîs mânâlarını daha çok alır
ve selefe uymağa daha meyyaldir. H. 238/M. 852 senesinde Nisâbur'da
vefat etti. Müstakil mezheb sahibi sayılır. [9]
Şafiî'nin Mısır'daki
talebelerinden biri: Harmele b. Yahya b. Har-mele'dir, O değerli, kadri yüce bir âlimdir. Şafiî, Mısır'a
geldiğinde, ona konuk olmuştur. İbn-i Abdulber diyor ki: "Harmele
Şafiî'den öyle kitaplar rivayet etti ki, bunları Rebî'
rivayet etmiş değildir: Üç cüz halindeki Kitâbü'ş-Şürut, on cüz halindeki Kitâbü'l-Sünen
bunlardandır. Keza develerin, davarların renkleri, sıfatları, yaşları
hakkındaki kitabı, Ki-tâbü'n-Nikâh ve diğer birçok
kitaplar ki, bunları ancak o rivayet etmiştir, Rebî'
etmemiştir. Harmele Şafiî ulemâsındandır. 266/879
yılında Mısır'da vefat etti.
Ebû Yâkup Yusuf b. Yahya Büveytî
de Şafiî'nin talebesidir. Şafiî, ders halkasında yerine onu geçirmiştir, Ibn-i Abdulhakem'e büyük sevgi* siyle beraber Büveytî'yi,
Muhammed b. Abdullah b. Abdulhakem'e tercih
etmiştir. Çünkü Şafiî (Allah kendisine rahmet etsin), her vakit olduğu gibi,
burada da hakkı, kardeşlik ve sevgiden üstün tutmuştur. Büveytî,
âlim, fakîh ve zâhid bir
kişidir. Hâlk-ı Kur'ân meselesinde Mu'te-zilenin dediği gibi
dememekle itham olundu, bu yüzden hapsedildi, Bağdad'da
231/845-yılında hapishanede iken vefat etti. İbn-i Sübkî Tabakât'ında onun hakkında
şöyle diyor: "Ebû Yâkub'a
Allah rahmet eylesin, O, sıddîklann makamına
yükseldi. Gardiyan diyor ki, Büveytî hapishanede
iken her Cuma günü yıkanır, güzel kokular sürünür, elbisesini tertemiz
yıkayarak giyinir, Cuma ezanının okunduğunu işitince hapishane kapısına kadar
gelir, kapıcı:
— Dön, Allah'ın rahmeti üzerine olsun, diyerek
onu geri çevirirdi.
Büveytî de:
— Allâh'ım, ben dâvetine icabet ettim,
fakat bana mâni oldular,
derdi.
Şafiî'nin sözlerini
özetleyerek yazdığı meşhur Muhtasardı hakkında Ibn-i Sübkî şöyle diyor: "Ebû Âsim
der ki: O gayet rimeldir, Mebsût'un bâbları üzere tertiplenmiştir. Ben de derim ki: Onu gördüm,
o meşhur
bir eserdir."
Yâkût Hamevî, Mu'cemü'l-Üdebâ'da, Rebî'ın Şafiî'den dinlemediği kitapları beyan ederken Büveyti'nin Muhtasar'ı hakkında şöyle diyor: "Büveytî'nin El-Muhtasar kitabı, bunu Rebî'
Şafiî'den rivayet etti." Yakut'un bu ibaresi çok garibdir.
Ebû
Müzenî'nin Muhtasar'ım birçokları şerh etmişlerdir. Ebû Ishak Mervezî,
Ebû Abbas b. Şüreyh bunlardandır.
Muhammed b. Abdullah
b. Abdulhakem de onun talebesindendir. îbn-i Hacer, Tevalî El-Tesîs'te
şöyle diyor: "Ebû Amr EUSarfî der ki, Mısır halkı hiçbir kimseyi ona denk
tutmazlardı, onu kimseyle değişmezlerdi. Müzem der ki, Şafiî ona tekrar tekrar bakıp onu şöyle bir süzdü ve: Onun gibi bir oğlum
olmasını ne kadar isterdim, üzerime bin dinar
adak olsun,
dedi."
Ebû İshak Şirâzî
diyor ki: Mısır'da ilimde riyaset onda topîanmıg-tır.
Vefaü 268/881 senesi Züka'de
ayındadır.
Muhtelif kitapların
rivayetleri anlatıyor ki, o Şafiî nezdinde başkalarından
daha ileri idi. Aralarında sağlam bir kardeşlik, temiz bir dostluk vardı. Şâfiı hastalanıp da son dakikalarının yaklaştığını sezince,
talebeleri ders halkasında yerine geçecek kimseyi
göstermesini istediler. O da Büveytî'yi gösterdi. İbn-i Abdulhakem'i değil. Halbuki
o, buna hazırlanmıştı, istekli idi.
Fakat Şafii, İbn-i Abdulhakem'i sevmekle
beraber, dostunda ve ahbabında göremediği bâzı meziyetleri, Büveytî'de gördü ve yerine onu gösterdi. Bu, İbn-i Abdulhakem'i kızdırdı,
deniyor. Hattâ, Şafiî'nin vefatından sonra onun mezhebini bırakarak Mâliki
Mezhebine geçmiş vû Şafiî'yi bâzı meselelerde
reddetmiştir. Şafiî'den sonra tutumu ne olursa olsun, Şafiî'den ders almış,
onun kitaplarını dinlemiştir. O Şafiî'den onun Ahkâm-ı Kur'ân
kitabını, Muhammed b. Hasan'a Red kitabını, Sünen'i dinlemiştir. Şafiî'den Vesâyâ
kitabım rivayet etmiştir. Bunu ondan başkası rivayet etmedi, diyorlar. Kabul
edilmiş bir şeydir ki, bu Vesâyâ kitabı, Rebî'in Şafiî'den işitmediği kitaplardandır. Belki de Rebî' onu bu İbn-i Abdulhakem'den almıştır.
Rebî' b. Süleyman b. Dâvûd Cîzî Ebû Muhammed de talebesidir.
Âzâd edilmesi bakımından Ezd
kabîlesindendir. İbn-i Sübkî
onun hakkında şöyle diyor: "O, fakîh, sâlih bir adamdır. Şafiî'den, Abdullah b. Vehb'-den, îshâk b. VehbJden, Abdullah b. Yûsuf'tan ve başkalarından rivayetleri
vardır. Dâvûd, Neseî, Ebû Bekir b. Ebî Dâvûd, Ebû Cafer'Tahâvî
ve saire kendisinden rivayet etmişlerdir. 256/869 senesi Zilhicce ayında vefat
etmiştir. 257 yılında öldü diyenler de var. Kur'ân-ı
Kerîm'i lahnle okumanın mekruh olduğunu Şafiî'den
rivayet eden odur. Ona göre kıllar ve tüyler, sağlıklarındaki hale kıyas
edilerek, öldükten sonra da cesede tabi'dir, yâni debâgatle
temiz olur. Ibn-i Sübkî Tabakât'mda böyle kaydeder. Onun Şafiî'den Hadîs rivayet
ettiğini, fıkha dâir de iki mesele naklettiğini söyler.
Büveytî, Müzem ve aşağıda durumunu beyan edeceğimiz Rebî1 b.
Süleyman Murâdî gibi acaba bu da Şafiî'nin dersine
dâima devam etti mi? Onun kitaplarını nakil veya diğerleri gibi onun
görüşlerini iht
Vakıa onun Şafiî'den
bâzı Hadîsler, fıkıh meseleleri rivayet ettiği zik.ro-amuyorsa da dersinde bulunduğu
kat'iyetle söylenemez. Onun için Yâkût Hamevî, Mu'cemü'l-Üdebâ'da
Şafiî'nin talebelerinden bahsederken şöyle diyor: "Rebî'
b. Süleyman b. Dâvûd b. A'rec
Cîzî, Ezd kabîlesi âzâdlıla-rındandır. Şafiî'nin dersinde bulundu sanırım.
256/869 senesinde vefat
etti, mezarı
Cizre'dedir."
Şafiî'nin dersinde
bulunduğu böyîo 'j^erinde durulacak bir nokta olunca
ve bütün râvîler onun kitap naklettiğini söylemeyince
biz onun Şafiî'nin kitaplarını rivayet eden, bütün râvîlerin
kaydettikleri veçhile, onun adaşı olan Rebî' b.
Süleyman Murâdî'dir. Kitapları rivayet İşinde Rebî' Ibn-i Süleyman diye mutlak
söylenince, murad edilen aşağıda ge
len Rebî'dir.
Şafiî'nin kitaplarını
rivayet eden Rebî' b. Süleyman Ebû
Muhammed b, Abdulcebbar b. Kâmil, âzâdlılığı
sebebiyle Murad kabîlesindendir. O müezzin idi. Eski Kahire'de, FÜstâd
Camiinde, Câmiu'l-Ekber'de ezan okurdu, ölünceye kadar bu devam etti. Ondan
önce kimse minarede ezan okumuş değildi. İbn-i Abdülber, El-lntikâ'da diyor ki:
"Uzun zaman Şafiî ile birlikte bulundu, ondan çok ilim aldı ve onun
hizmetinde bulundu. Şafiî'nin kitaplarım isteyenler ona müracaat ederlerdi." Yâkût onun hakkında şöyle diyor: "O,
Şafiî'nin sohbetinde bulunmasiyle meşhur bir
talebesidir." 270 senesinde vefat etti. Mısır'da[10]
Şafiî'den rivayet edenlerin sonuncusudur. Eserler yazan değerli bir âlimdir.
Şafiî'nin kitaplarının hepsini rivayet etmiştir, insanlar Şafiî'nin kitaplarını ondan alıp nakletmişlerdir.''
Beyhakî de Menakıb-ı Şafiî
kitabının sonunda şöyle diyor: "Rebî' b. Süleyman
Muradî, Şafiî'nin yeni kitaplarını en mükemmel ve en
doğru oîarak rivayet eden zattır. Bâzan
bir kitaptan birkaç sahife bilmeyebilir. Şafiî şöyle
dedi, der, veyahut onu Büveyti yoluyla Şafiî'den
rivayet eder. Şafiî'nin kitaplarını dinlemek üzere dünyanın her tarafından
koşup ona gelirlerdi."
îbn-i Hacer Askalânî,
Tevâlî El-Tesîs'de diyor ki: "Rebî', Şafiî'nin ihtiyaçlarını te'mîne
koşardı. Bir hacet için gittiğinde derste bulunamayınca döndüğü zaman o
bulunamadığı dersi okur, Şafiî'den öğrenirdi."
Şafiî'nin hayâtını ve
talebelerinin haberlerini anlatan kitaplardaki sözlerin birleştiği bir nokta
var ki, o da,N Şâfiî"nin yeni kitaplarını Rebî'
b. Süleyman b. Abdulcebbar Muradî'nin
rivayet etmiş olduğudur. Onun için Şafiî'nin kitaplarını nakil ve rivayet
hususunda Rebî1 kelimesi mutlak olarak söylenince, müezzin olan bu Rebî'a kimdir? Çünkü kitapları; rivayet etmekle meşhur olan
budur. Onun iğin Nevevî der ki: "Bilmiş oj ki, Şafiî Mezhebi kitaplarında Rebî'
denince bununla Murâdî, murad
olunur. Eğer Cîzî'yi murad
ederlerse Cizî diye kaydederler. Murâdfye,
Şafiî'nin rivâyetçisi denir." Şu da bilinmelidir ki, Rebî'ın
doğrudan Şafiî'den rivayet etmeyip başkasından rivayet ettiği veyahut ondan
başkalarından rivayet olunan kitaplar da vardır. Bu husustaki sözü Şafiî'nin
kitaplarından bahse bırakarak şimdilik sözü keselim.
Şafiî'nin ictihad devrelerinde mezhebini rivayet eden, önün sözlerini
ve fetvalarım âdeta kapışan, kitaplarını elden ele dolaştırıp ilden ile insanlar
arasında yayan talebelerinin bir kısmı bunlardır. Bunlar, bunları kendilerinden
sonra gelen nesillere mîrâs bıraktılar, sonra gelenler bunları geçmişlerden
aldılar, böylece Şafiî'nin fıkhını ve görüşlerini yayma hususunda bunlar birer
canlı kaynak vazifesi gördüler[11]. Bu
fıkhın ikinci kaynağı ise kitaplardır. Şimdi onlardan bahsedelim. [12]
[1] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 133.
[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 133-135.
[3] Ebû Sevr diyor ki: Şafiî
buraya geldiği zaman onun meclisine girdik. O şöyle diyordu: "Allâhu Teâlâ Kur'ân'da
bâzan âm'ı zikreder, onunla
hâssı murad eder. Bâzan
hâssı zikreder, onunla âmmı murad
eder." Biz böyle şeyler bilmiyorduk. Bunları ona sorduk. Dedi ki: "Allâhu Teâlâ: 'Jnsanlar stee karşı toplandı.'
buyuruyor, bundan murad Ebû
Süfyân'dır. Yine: Ey Peygamber, kadınları boşadığımz tA~ man...' diyor. Bu hâsdır, muraö umumîdir."
Bunlar usûl bahisleridir. Şafiî'den 3nce bunları bu tarzda bilmiyorlardı.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:
135.
[5] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 135-136.
[6] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 136
[7] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 136-137.
[8] İbn-i Abdulber,
El-întikâ.
[9] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 137-138.
[10] Anlaşıldığına göre Rebî'
Mısır'a gelmezden önce Şafiî ile görüşmüştür. Ibn-i Hacer, Tevali El-Tesis'te kaydeder: "Rebî' diyor ki: Mısır'a girmezden önce Şafiî'nin yanında
bulundum. Onun siyah bir cariyesi vardı. Şafiî bir İlim meselesini işler,
hazırlar; sonra: Ey câriye, kalk, kandili yak, derdi. O da kandili yakardı, şâfiî de lazım olanları yazardı, sonra kandili söndürürdü.
Bir sene bu hâl devam etti. Ben: Ey Ebû Abdullah, bu
cariyeyi pek yoruyorsunuz! dedim. O da: Kandil gönlü-mü meşgul ediyor, dedi.
Bana Mısır halkını sordu. Ben de: Onlar iki gruptur, bir hısım îmam Mâlik'in
kavline sarıldı, bir kısmı da Ebû Hanîfe'nin
kavline sarıldı, dedim. Bunun Üzerine: Mısır'a gitmeği arzularım, ben oraya
gelirsem her iki tarafı onlardan vazgeçiren bir şey vereceğim, dedi ve Mısır'a
gelince hakikaten bunu yaptı."
[11] Mekke'de talebeleri: Ebû
Bekir Humeydî (219/834), Ebû
Ishak İbrahim b. Muhammed Abbas
(237/851), Ebü Bekir Muhammed Ibn-i
İdris, Ebû Musa b. Ebü El-Cârûd.
Bagdad'da talebeleri: Ebû Ali Hasan Sabbâh Za'ferânî (260/873), Ebû Ali Hasan b, Ali Kerâbiaî
(256/873), Ebü Sevr Kelbî
(240/854), Ebû Abdurrahman
Ah-med^ b. Muhammed Yahya Basrî
(Ahmed b. Hanbel 241/855 ve
îsh&k b. Râheveyh
277/890), bunlar mezheb-i kadîmini rivayet
etmişlerdir.
Mısır'da talebeleri: Harmele b. Yahya (243/857), Ebû
Yakup Yusuf b. Yahya Buveytî (231/845), Ebû
Şafiî mezhebini Kaffal Horasan'da, Mâverâünnehir'de;
Ebû Hâk tsferâyînî de Irak'da yapmıştır.
Meşhur Şafiî
ulemâsından bir kısmı şunlardır: Neseî (303/915), Eş'ârî (324/935), Mâverdî
(450/1058), Şîrazî (476/1083), Imâmu'l-Harameyn (478/1085), Huccetü'1-la-lâm Gazalî (505/1111), Rafiî (623/1226), Muhiddİn Nevevî (676/1277), Zerîcegî
(794/1392), Sirâcüddin Bülkînî
(805/1402), Zekeriyyâ Ensârî
(926/1520), Ibn-İ Hacer Heysemî (973/1565), Hatîb Şirbînî (977/1569).
Şafiî Uaûl kitapları yazanlar: tmâmü'l-Harameyn, Burhan
(478/1085), Muhammed Gazalî, Mustesfâ (505/1111), Fahreddin Razî, Mahsul (606/1209),
SeyfeddİD Amldî, El-îhkam (631/?), Kadı Beyzâvî,
Mlnhâcü'1-Usûl (682/1286), Tâceddin Sftbkî, Cem'ul-Cevâmi'
(772/1370). (Mütercim).
[12] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 138-142.