105- Şafiî İlimlerîn Tedvin Olunduğu Bîr Çağda Yaşadı:
106- Şafiî Irak'da El-Hucce'sînî Yazdı:
107- Şafiî'nin Mısır'da Görüşlerini Topladığı Eser: El-Üm:
109- Şafiî Eserlerini Nasıl Yazardı, Ona Nisbet Olunan Bazı Eserler:
111- Ebû Tâlib Mekkî'nin Sözleri Umûmun Kabulüne Aykırıdır:
112- Ebü Talib Mekkî'nin Dediklerinin Münakaşası:
113- El-Ümm'ün Buveytî'ye Nîsbetînîn Doğru Olmadığı:
114- Şafiî'nin Mısır'da Yazdığı
Kitapları Rebî’ b. Süleyman
Rîvâyet Etmiştir:
MISIR'DA BASILAN MECMÛA-I FIKHİYYE
115- Mısır'da Basılan Mecmûa-i Fıkhiyye'ntn Şafii’ye Nisbetinîn
Kuvvet Derecesi:
116- Bu Hususta Söylenenlerin Münakaşası:
Gerek Sahabe ve
gerekse Tabiîn devirlerinde müctehidler fetvalarını
ve ictihadlarmı tedvin etmekten kaçınırlardı. Hattâ
Sünneti tedvîn etmekten bile çekindiler. Maksadları:
Usûl-ü din'den yazılı olarak tek esas Kur'ân'm
kalması idi. Bu dînin direği odur, açık nuru odur, kıyamete kadar uzanan Allah
ipi, hakikat bağı odur. Nihayet ulemâ Sünneti tedvîn etmek, fetvaları ve fıkhı tesbit edip yazmak mecburiyetinde kaldılar.
Muhtelif dînî fırkalar
ve mezhebler ortaya çıktı, bunlar kendi sözlerini
yazıp ortaya döktüler. Şîa, imamlarının görüşlerini yazdı, Mu'tezile,
ulemâsının görüşlerini yazdı, ortaya çıkardı. Muhaddisler,
yalan Hadîslerden sahih Hadîslerin ayrılmasını sağlamak için Hadîsi tedvin
etmek zorunda kaldılar. Bundan sonra fukahâ da kendi
görüşlerini yazma yolunu tuttular. Ebû Hanîfe'nin bâzı kitapları rivayet olunmaktadır. Ebû Yûsuf, devrin Halîfesi Harun Reşid
için Kitâbü'l-Harâc'ı
yazdı, bundan başka kitapları da vardır. Muhammed b. Hasan, Irak fukahâsının görüşlerini toplayıp yazdı ve işi çok mükemmel
becerdi. Demek oluyor ki, Şafiî öyle bir çağda geldi ki, artık ulemâ kendi
görüşlerini ve üstadlarmm görüşlerini yazmağa başlamışlardı.
O da aynı yola koyularak tedvine başladı.
Bâzı râvîler diyorlar ki, onun ilk eseri re'y
fukahâsına red için yazdığı
kitaptır. Buveytî şöyle diyor: "Şafiî dedi ki:
Hadîs erbabı benim yanımda toplandılar ve benden Ebû
Hanîfe'nin kitabına red yazmamı
istediler. Cevaben: Ben onların ne dediklerini bilmiyorum, kitaplarına bir bakayım,
dedim, emrettim, Muhammed b. Hasan'm kitapları benim
için, yazıldı, bir sene onları gözden geçirdim ve onlardakileri belledim. Sonra
Kitâbü'l-Bağdâdî'yi yazdım..."[1]
Bu haber eğer doğru
ise, Şafiî'nin ilk kitabının, görüşleri tesbit etme
bakımından Irak fukahâsının te'lif
usûlüne benzediğini göstermektedir. Yine böylece onun ilk kitabının red ve münazara için olduğu anlaşılır. O kitabı, müstakil
görüşlerini beyan için değil, belki Hadîs fıkhını veya Medine ehli fıkhını
veyahut bizzat Mâlik'in fıkhını müdâfaa için yazmıştır. Çünkü bunu
Medînelilerin isteği üzere kaleme almıştı. Mu-hammed
b. Hasan'ın kitaplarını gördükten sonra bunu te'lif
etmiştir. Şüphesiz ki o Bağdad'a ilk gelişinde îmanı
Muhammed'in kitaplarına muttali' olmuştu. Yâni İmam Mâük'in
yolundan ayrı müstakil bir ictihad yolu tutmadan,
müstakil bir görüş sahibi olmadan Önce idi.
Bu kitap hakkında ne
denirse densin, Şâfü ictihad,
bahis ve fetva hususunda müstakil bir yol tuttuktan sonra kitap te'lif etmeğe başladı, istinbat
için vaz'ettiği esasları onlar da tesbit
ediyor, ihtilaflı meselelere dair görüşlerini açıklıyordu. Sünneti tedvin
ediyor, Ashâb arasındaki ihtilâfları tesbit ediyor, muhtelif görüşler arasından tercih ettiği
görüşü seçiyor ve onu benimsiyordu.
Onun Mekke'de iken
yazdığı bir eserini tanımıyoruz; tarihçilerden hiçbiri, Mekke'de şu eserleri
yazmıştır, dememiştir. Ancak bizim temayül ettiğimiz cihet doğru ise, Abdurrahman b. Mehdî'ye yazdığı r
Şafiî Bağdad'da kitaplarım meydana çıkardı, Er-Risâle'sini orada
açıkladı. Talebelerine kitaplarını okuttu. Yukarıda naklettiğimiz veçhile Za'ferânî şöyle demişti: "Şafiî Bağdad'a
geldi. Biz' onun etrafında toplandık. Bize, size okuyuverecek birini bulun,
dedi." Bu da gösteriyor ki, onun elinde yazdığı ve hazırladığı kitapları
vardı. Onları talebesine okutuyor, yayıyor, onlardaki bilgileri beyan
ediyordu. Bu kitapları talebeleri belleyip üzerlerine aldılar. Bunları rivayet
edenlerin en meşhurları Za'ferânî ile Kerâbîsî'dir. Irak'da iken fıkha
ve fürû meselelerine dair yazdığı kitaplara El-Huece
nâmı verilir. El-Hucce kitabı hakkında Kâtip Çelebi,
Keşfü'z-Zünûn'da şöyle
diyor: "O büyük bir cild olup onu Irak'da te'lif etti. Şafiî
Mezhebinde eski kavil denildiği zaman bu eser kasdolunur."
İbn-i Nedim, Za'ferânî'nin,
Şafiî'den rivayet ettiği kitaplara Mebsut nâmım
veriyor. Acaba Mebsut ile Hucceh
bir midir? ibn-i Nedim'in fihristinde zikrettiği ve
Mısır'da Rebî'in rivayet ettiği Mebsut
budur, dediği Mebsut'un münderecatına bakarsak
görürüz ki, bu eser, Şafiî'nin fürûa, hüccetlere,
münazara ve ihtilâfa dâir bütün kitaplarını ihtiva etmektedir. Öyleyse, Kâtip
Çelebi'ye göre Kadîm kavilleri toplayan Kitâbü'l-Hucceh, îbn-i Nedim'in
fihristinde Mebsut adını verdiği kitap olduğunu
söylemek yerinde olur. Aşağıda beyan edeceğimiz veçhile, Mısır'da bunda bâzı değişiklikler
yaparak, bâzı yerleri atıp, bâzı şeyler kattıktan sonra bu eser El-Üm adını almıştır. Beyhakî, Menâkıb-ı Şafiî'de şöyle diyor: "Şafiî'nin Bağdad'da iken yazdığı El-Hucceh
kitabını Za'ferânî ondan rivayet etmiştir. Onun
diğer kitapları da vardır, onları Hüseyin b. Ali Kerâ-bîsî ve Ebû Abdurrahman
îbn-i Yahya Şafiî rivayet etmişlerdir. Ebû Ab-durrahman'm rivayet ettiği
Kitâbü's-Sîyer'den bir
nüsha benim elime geçti; onda başkalarında bulunmayan birçok ziyâdeler vardır. Ebû Ve-lid Musa b. Ebû Cârûd'un bir muhtasarı vardır
ki, onu Şafiî'den rivayet eder, onda da bâzı ziyâdeler vardır." [3]
îmanı Şafiî Mısır'a
geldi. Burada kitaplarını tekrar gözden geçirdi, görüşlerini, mezhebinin kavillerini
tekrar inceledi, bunlar üzerinde durdu. Bâzı değişiklikler, tebdîlât yaptı, böylece yeni kitaplarını vermiş oldu.
Birçok meseleleri imlâ = dikte ettirdi. Talebeleri ondan meseleler rivayet
ettiler. Mısır'da onun El-Üm kitabı nakil ve rivayet
olundu; keza Sünen kitabı rivayet edildi. Süyûtî, Hüsnü'l-Muhâzara'da diyor ki:
"El-Um, El-Emâlî, El-Kübrâ,
Îmlâü's-Sağîr gibi yeni
kitaplarını te'lif etti," îbn-i
Hâcer, Tevâlî El-Tesîs'de
şöyle diyor: "Ebû Hasan Âbürî
dedi ki: Bize Zübeyr b. Abdulvâhid
anlattı, o da Muhamnıed b. Saîd'den,
o da Feryânî Ebû Saîd'den naklediyor, Rebî' dedi
ki: Şafiî burada (yâni Mısır'da) dört sene ikamet etti. İkibin
beşyüz varak yazdı. Kitâbü'1-Üm
ikibin varak tutar. Sünen kitabı ve daha birçok
şeyler var, hepsi dört sene zarfındadır."
Buveytî Şafiî'den Mısır'da işittiklerini iht
Rebî' b. Süleyman Muradî,
Şafiî'nin Mısır'da yazdığı ve yazdırdığı kitapların hepsini rivayet etmiştir.
Bu kitaplar için ona gelip müracaat ederlerdi. Şafiî'nin Mısır'da ikameti
müddeti boyunca ondan ayrılmadı; onun dersine devam etti. Hattâ, Ibn-i Hacer'in Tevâlî EI-Te'sîs'te kaydettiği gibi, Mısır'a gelişinden Önce
Şafiî'nin yanında bir müddet bulunduğu söyleniyor. îbn-i
Nedîm Rebî'in rivayet ettiklerine Mebsût
nâmını veriyor, nasıl ki, Za'ferânî'nin rivayet
ettiklerine de Mebsût denir. Rebî'
Mısır'daki kitaplarının nâkili olduğu gibi Za'ferânî
de Bağdad'da yazdığı kitaplarının nâkilidir. [4]
Burada, Şafiî'nin eski
kitaplariyle yenileri arasındaki mugayiret
ile ilgili oldukça önemli bir meseleye işaret etmek isteriz. Şafiî'nin terceme-i hâlini yazan ve onun kitaplarından söz açan eskilerin
birçoklarının ibareleri, Şafiî Mısır'a geldikten sonra kitaplarını
eskilerinden bambaşka bir tarzda yeniden yazdığı zannını uyandırmaktadır. Bu
vehim sonrakilerden bâzılarının içinde yer bulup tasdik gördü, onu sabit,
mukarrer bir gerçek imiş gibi kabul ettiler. Bu yüzden bâzı yazarlar, Mısır'da
geçirdiği dört senenin bu kitapların hepsini yazmağa kâfi olduğunu sık sık söyler oldular. Halbuki mâkul olanla bağdaşan şudur ki,
Şafiî Bağdad'da iken yazmış olduğu mevzularda yeniden
kitap yazmazdı, eskiden yazdıklarını tekrar gözden geçirir, onları yeniden
işlerdi, doğru bulduklarına dokunmazdı, görüşü değişmeyen meseleleri olduğu
gibi bırakırdı. Talebesi de onları öylece naklederlerdi. Görüşünü değiştirdiği
meseleleri yeniden yazar veya yazdırırdı. Fikri onun üzerinde öylece karar
kılmış olurdu. Çünkü bir muharririn, fikir hayâtının herhangi bir devresinde
yazdıklarının hepsinden dönerek onları bozması ve sonra tutup da hepsini yeniden
yazması mâkul bir şey değildir.
Bâzı eserlerde geçen
sözler de bunu te'yîd etmektedir. İbn-i
Hacer, Tevâlî M-Te'sîs'te
kaydediyor: "Beyhakî dedi ki: Şafiî yeni
kitaplarının bâzısını tekrar yazmadı. Meselâ: Siyam, Hudûd,
Rehin, Sağîr, îcâre, C> nâze bölümleri böyledir. Zîrâ o, bu kitapların yenide de
okunmasını emretti, onlardaki içtihadına aykırı olanların yakılması için emir
verdi. Yine dedi ki: Belki de bu kitapları, başka yerlerde rücu'
ettiklerine tenbih buyurmakla yetinerek, bu haliyle
bıraktı. Ibn-i Hacer buna
ilâveten diyor ki: Bu rivayet çok yararlıdır. Şafiî'nin rücu'
ettiği meşhur olan meselelerin çoğundan işkâli
kaldırır, onlar bu kitapların bâzısında mevcuttur."
Beyhakı'nin ibaresinden ve îbn-i Hacer'in ona yaptığı ilâveden çıkan netice şudur: Şafiî,
yeni eserlerini yazarken eski eserlerine bakardı. Görüşü değişmemiş olanları
bırakırdı. İçtihadı değişmiş olanları yeniden yazar, eskileri yakardı.
Görüşünü değiştirdiği meselelerden bâzılarını, kitabının başka yerinde onun
hakkındaki görüşünü açıklamış olmasiyle yetinerek, o
haliyle bıraktığı da olurdu. Demek oluyor ki, o ibarelerini değiştirmeden
eskileri okutuyor, sonra rücûı îcâbedenleri gözden geçi-
riyor, bunları yeniden yaziyor ve
gereken tenbihi yapıyor. Hattâ bâzı yeni kavlinden
döndüğü de oluyor. Çok defa görüyoruz ki, Rebî'
Şafiî'nin kitaplarındaki kavillerini nakleder, sonra da en son görüşünü
söyler. Çünkü bunu, kitaplarını okuyup dinledikten sonra duymuştur.
Bakıyoruz, Şafiî'nin
eski kitaplarına Mebsût nâmı verdiği gibi Mısır'da
yazıp Rebî'in rivayet ettiklerine de Mebsût adı veren İbn-i Nedîm, Za'ferânî'nin hal tercümesinde şöyle diyor: "Za'ferânî, Şafiî'den Meb-sut'u, Rebî'in rivayet ettiği tertip üzere rivayet etti; az bir
şey fark vardır. Halk ona pek rağbet göstermez, onunla amel etmez. Fukahâ ancak Rebî'in rivayet
ettikleriyle amel ederler. Za'ferânî'nin rivayet
ettiği kitapların adlarını saymağa lüzum yok. Çünkü onlar hem azdır, hem de
çoğu sönmüş gitmiştir."
Rebî'in rivayet ettiği Mebsut'un
tertibinin, Za'ferânî'nin rivayet ettiği Mebsut'un tertibi üzere olması, tertipteki farkların az
bulunması, Za'ferânî'nin naklettiği Mebsut'un Bağdad'da, Rebî'in Mebsut'unun Mısır'da
yazılmış olması, bütün bunlar aslın bir olduğunu gösterir. Fakat Bağdad'da yazılanda bâzı değişiklikler, katmalar ve atmalar
yapılmış, bu suretle Mısır'da yeni bir kitap halini almıştır.
Eğer gerçeği açıkça
belirtmek istersek, diyebiliriz ki, Şafiî'nin yeni kitapları, eski kitaplarının
yeniden gözden geçirilip ilâveler yapılmak suretiyle meydana gelmiştir. Eski r
Şafiî, kendi
görüşlerine, ihlâs sahibi kimselerin haliyle dâima
şüphe gözüyle bakardı. Ictihad hayâtı boyunca
sözlerinde hatâya düşmek ihtimali içinde bulunurdu. Buveytî'nin
ondan naklettiğine göre şöyle derdi: "Bu kitapları yazdım. Onlarda mutlaka
hatâ bulunur. Çünkü Al-lâhu Teâlâ
şöyle buyurur: 'Eğer Allah'da-n başkası nezdinden olsaydı, onda çok ihtilâflar bulurlardı/ Benim,
kitaplarımda Kitap ve Sünnet'e muhalif bir şey bulursanız, bilin ki, ben ondan rücu' etmişimdir." [5]
Şafiî'nin kitaplarının
tedvini hakkındaki sözü kesmeden Önce, yukarıda söz arasında geçen bir mes'eleye işaret edelim. Çünkü onun araştırıcılar katında
büyük değeri vardır; o da gudur: Şafiî'nin
talebelerinin rivayet ettikleri kitaplar iki kısımdır: Bir kısmını tarihçiler
ve râvîler Şafiî'ye nisbet
ederek zikrederler, Şafiî'nin El-Üm kitabı, onun r
Râviîer, Şafiî'nin kitaplarını te'lîf
yolunu da anlatıyorlar. Bâzısını kendi yazardı, bâzısını imlâ eder, başkasına
yazdırırdı. Rebî' Şafiî'nin te'lîf
usûlünü bize söyle nakleder: "Şafiî Mısır'a gelmezden önce yanında
bulundum. Onun zenci bir cariyesi vardı. Şafiî bir ilim mes'elesini
işleyip hazırlar, sonra:
— Ey câriye, kalk, kandili yak, derdi. O da
kandili yakardı. Şafiî yazacaklarını yazar, sonra kandili söndürürdü. Bu hal
bir sene böyle devanı etti. Ben:
— Ey Ebû Abdullah, bu
cariyeyi pek yoruyorsunuz, çekeceği varmış, dedim, O da:
— Kandil gönlümü
meşgul ediyor, dedi."[6]
Demek, Şafiî gecenin
sükûnetinde düşünceye dalıyor ve derin derin
düşünüyor. Bu derin düşünce içinde görüşlerinin
Çok defalar camide
yazardı. Harmele yoluyla şöyle naklolunur:
"Şafiî camide şu
sütunun dibinde otururdu, altına bir minder konurdu, onun üzerine otururdu.
Yüzüstü eğilir, öyle yazardı."
İçlerindeki Hadîsleri
bilmek için, yazarken başkalarının kitaplarına bakardı. Tenkîd
etmek ve münakaşasını yapmak üzere fıkıh eserlerinden yardımlanırdı.
Tevâlî El-Te'sîs kaydediyor:
"Şâfü Mısır'a geldi. Mısır'da dört sene kaldı. Bu kitapları
orada yazdı. Hicaz'dan beraberinde İbn-i Uyeyne'nin kitaplarım getirmişti. Yahya b. Hassân'a giderek ondan da yazdı. Eşheb'den
bâzı kitaplar aldı, onlarda birçok meseleler vardı. Kitapları önüne kor, öyle
yazardı. Bir kitap kalın oldu mu, ibn-İ Harem'e
gelir, yazardı. Buveytî de ona okurdu. Orada
bulunanların hepsi İbn-i Harem'in kitabından dinler,
sonra ondan istinsah ederlerdi. Rebî' Şafiî'nin
ihtiyaçlarını te'mîne koşardı. Bir hacet için
gittiğinde kendisine bildirilir, dönünce Rebî'
kaçırdığı dersi ona okurdu."
Bu haberler gösteriyor
ki, Şafiî (Allah ondan razı olsun) eserlerini kendisi yazardı, başkasına dikte
etmeden te'lîf ederdi. Bu haberler bize yalnız bunu
göstermekle kalmıyor, onun yazma usûlünü de bir nevi' taf-sîl
ediyor. Sonra talebelerinin onun yazdıklarını ondan nakletmelerini ve ondan
dinlemelerim de anlatıyor.
Şâfü bâzan eserlerini imlâ
suretiyle dikte ederdi, yâni o söyler, talebesi yazardı. El-Üm kitabım araştıranlar onda çok yerde: Şafiî bize
yazdırdı, ibaresini bulurlar.
Meselâ bunlar o
cümledendir:
1- Sulh
bahsinde: Rebî' b. Süleyman bize haber verdi ve dedi
ki: Şafiî bize yazdırdı.
2- Havale
bahsinde: Rebî' b. Süleyman bize haber vererek şöyle
dedi: Şafiî imlâ yoluyla bize haber verdi.
3- Vekâle
bahsinde: Rebî' bize haber verdi ve şöyle dedi: Şafiî imlâ suretiyle bize haber verdi.
4-
Vesîkatü'1-Habs bahsinde: Rebî'
b. Süleyman bize haber verdi ve dedi ki: Şafiî imlâ yoluyla bize bildirdi.
5- Tagyirü Vasıyyetü'1-Itık
bahsinde: Rebî' b. Süleyman bize haber verdi, dedi
ki: Şafiî imlâ yoluyla bize anlattı.
6- Velîme
bahsinde: Rebî' b. Süleyman bize haber verdi, dedi
ki: ŞâfİÎ imlâ suretiyle bize anlattı.
7- Nikâh-ı
Mefsuh bahsinde: Rebî' dedi ki: Buradan i'tibâren bu kitabı Şafiî bize imlâ yoluyla yazdırdı (Allah
ona rahmet eylesin).
8- İkrârü'l-Vâris bahsinde: Rebî'
bize haber verdi ve dedi ki: Şafiî imlâ suretiyle bize anlattı.
îşte böylece, görülüyor
ki, Şafiî bâzan kendi yazıyor, bâzan
dikte ederek yazdırıyor, onun yazdıklarını talebeleri istinsah ederler, ona okuyorlardı[7].
Şafiî'ye nisbet olunarak zikrolunan
Kitâbü'1-Um acaba hangi nevî-dendir? Şafiî'nin kendi eliyle yazdığı
tasniflerinden mi, yoksa imlâ suretiyle olan eserlerinden mi? Veyahut da onun
kavillerini başkalarının nakli suretiyle meydana gelmiş bir eser mi?
Hatıra ilk gelen
cevap, Kitâbü'l-Ümm'ün,
Şafiî'nin kendi eliyle yazdığı veya imlâ suretiyle yazdırdığı bir eser
olduğundan, meşhur olan budur. Kitaplar böyle nakletmiş, seleften halefe bu
böyle geçmiş, ulemâ bunu inkâr etmeksizin kabul etmiştir. Müzeni, Rebî', Buveytî gibi Şafiî'nin
talebelerinden naklolunan budur. Ulemâ bu nakil olunanları kabul ettiler,
çünkü bunu red eden bir şey bulmadılar. Kitâbü'l-Ümm'ü tedkîk ettiler, o önlerinde idi, onu, Şafiî'nin kavillerini
nakleden, iht
El-Ümm'ün
Şafiî'nin olduğunda ittifak vardır. Fakat, bir mutasavvıfın yazdığı Kûtü'l-Rulûb adlı tasavvuf
kitabında, kardeşlik babında istitrat kabilinden bir ibare geçiyor
ki, ona bakılırsa, Kitâbü'l-Ümm'ü
Buveytî yazmış, onu Rebî'a
vermiş ve onun adiyle tanıtmış. Uzun olmakla beraber o kısmı nakledelim: Tâ ki
ne maksatla söylendiği anlaşılsın ve muayyen bir mesele hakkında tahkîka dayanan bir şey midir, bilinsin; şayet tahkîka benzer yeri varsa! Bu kardeşlik ve arkadaşlık konusundadır.
Ebû Tâlib, Kûtü'l-Kulûb'da Allah için
kardeşlik ve arkadaşlık ve kardeşliğin hükümleri bâbmda
şöyle diyor:
"imam Şafiî
(Allah'ın selâmı onun üzerine olsun), Muhammed b. Ab-dulhakem
Mısırlı ile kardeş olmuştu. Onu severdi, en yakınlarından sayardı. Mısır'da
beni ikâmete mecbur eden ancak odur, başkası beni burada tutamaz, derdi. Bu
Muhammed hastalandı. Şafiî onu ziyaret etti. Kardeşi, Rebî'den
naklen bana anlattı ve dedi ki: Şafiî Muhammed'i ziyaret ettiği zaman şu şiiri
inşâd ederken duydum:
"Sevgili
hastalanmış, ben de onu ziyaret ettim. Bu defa Ona endişemden ben
hastalandım".
"Sevgili de beni
ziyarete geldi. Onu görünce bir bakışta hastalığım geçiverdi".
Mısır halkının hiç
şüphesi yoktu ki, Şafiî ölümünden sonra ders halkasında yerine Muhammed'i
geçirecektir. Onun dersine gelmelerini halka emredecektir. Hastalığında
kendisine bu soruldu:
— Ey Ebû Abdullah,
senden sonra makamına kimi oturtalım? Ders-halkasının başına kim geçecek? denildi. Onlar Muhammed'e işaret edecek
sanıyorlardı. Hattâ o esnada baş ucunda oturmakta olan Muhammed uzanıp kendini
gösterdi. Şafiî:
— Sübhânallah, dedi,
bunda şüpheye ne hacet, Ebû Yâkûb
Buveytî yerime geçecektir.
Muhammed bundan hiç de
hoşnud kalmadı, ona gücendi. Şafiî'nin talebesi Ebû Yâkûb Buveytî'nin
etrafında toplandılar. Muhammed de Şafiî'nin ilmini hâmildi, mezhebine sâlikti. îmanı Mâlik'in mezhebinden ayrılmıştı.
Ebû Yâkûb Buveytî
daha zâhid, daha muttaki idi. Onun için Şafiî dîne
İtilâsından ve Müslümanların hayrını dilemesinden dolayı bu işi Bu-veytî'ye tevcîh etti, onu tercihte tereddüt etmedi. 'Çünkü
o, bu işe en lâyık olandı. Şafiî bu âlemden göçünce (Allah ondan razı olsun)
Muhammed b. Abdulhakem Şafiî'nin mezhebini bıraktı,
arkadaşlarından ayrıldı, yine Mâlik'in Mezhebine döndü. Babasının Mâlik'ten
alarak yazdığı kitaplarını rivayet etti. Mâlikî fıkhında ilerledi. Bugün o
imam Mâlik'in (Allah razı olsun) kibar-ı ashâbındandır. Buveytî
(Allah ona rahmet etsin) inzivayı severdi. Mısır kasabalarından Buveyta'da bir köşeye çekilerek insanlardan kaçtı. Orada Kitâbü'l-Ümm'ü te'lîf etti. Bu eser şimdi Rebî'
b. Süleyman'a nisbet olunur, onun diye tanınır.
Halbuki onu Buveytî yazmıştır. Onda kendi adını
zikretmez. Onu Rebî'a gösterdi. Rebî'
ona bâzı ziyâdeler yaptı ve onu ortaya çıkardı. Halk onu ondan dinledi. Buveytî hâlk-ı Kur'ân sınamasında
Mısır'dan alınarak sultânın huzuruna götürüldü ve hapsedildi. Rebî' bize anlattı ve dedi ki: Buveytî
hapishanede iken bana yazarak beni ilim meclislerine teşvik eder, ilme devam
etmemi emrederdi. Öğrencilere yumuşak ve tatlı muamele yapmamı, onlara i'tinâ etmemi, tevazu' göstermemi emrederdi. Rebî' yine der ki: Çok defalar Şafiî'yi şöyle derken
işitmişimdir:
"Bana hürmet
göstersinler diye ben kendimi onların önünde hakir görürüm, tevazu'
gösteririm!"[8]
"Tevazu
göstermeyen bir kimse saygı göremez."[9]
işte Şafiî ile Buveytî ve îbn-i Abdulhakem hikâyesi hakkında Ebû Tâlib Mekkî'nin sözleri
bunlardır. Bunları, âhiret kardeşliği tutunmak,
dostluk sevgisini; din, Allah ve Müslümanlar için nasihat üzerine tercih
ettirmeyeceğini göstermek için getirmiştir. Sonra da istidrat
kabilinden olarak Buveytî'nin zühdünü, tasavvuf
eğilimlerine uyarak inzivaya çekilmeği tercih ettiğini söylemektedir.
Bu sözden, Ebû Tâlib Mekkî'nin,
Kitâbü'l-Ümm'ün Rebî' yoluyla Şafiî'ye nisbet
edilmesine ta'n ettiğini çıkarmamız acaba doğru olur
mu? Onun bu ta'nı, başkalarının bu nisbeti doğrulaması, ulemânın bunu te'yîd
etmesi yanında acaba
tutunabilir mi? Bir âlimin sözünün başkalarını çürütücü olabilmesi, ulemânın
sözlerini reddedebilmesi için, ele aldığı konuyu dikkatle inceleyip i'tinâ ile araştırmış olması lâzımdır. İddiasını sened ve metin yönünden delilleriyle beyan edip kendi
sözünü tercih ettiren ve başkasımn dediklerini
çürüten ciheti göstermelidir. Bilhassa diğer taraf meşhur olmuş bir çoğunluğa
dayanır, gelen nesiller onların sözlerini kabul etmiş ise, bu daha dikkat
ister. Yoksa târihin tescil ettiği bir gerçeği ibtal
için bir âlimin ona muhalif bir şeyi mücerred
söylemesi veyahut onun etrafında toz kaldırıp şüphe uyandırması kâfi gelecekse,
ilim yerleşip duramaz, insanlar sabit ve mukarrer bir hakîkata
yol bulamaz.
Ebû Tâlib Mekkî,
bu hikâyeyi zühde teşvik, Allah sevgisini, kardeş sevgisine tercihi göstermek
için getirmiştir. Bâzı sofiler ve vâızlar için tergîb ve terhîb kapısı yolu çok
geniştir. Zayıf haberleri ve eserleri de, makbul gibi söylerler ve bunu caiz
görürler; kolay bir şey sanırlar; bundan kaçınmazlar, çekinmezler. Onun için Ebû Tâlib'in kitabında[10] da,
onun tabiî olan Gazâlî'nin thyâü'l-Ulûm'unda olduğu
gibi, zayıf haberler, hattâ mevzu haberler bulunmaktadır. Resûlullâh'ın
hadîslerini tesbit edenler onların zayıf ve mevzu
olanlarını beyân etmişlerdir. Resûlullâh'ın hadîsleri
hakkında hal böyle olunca, böyle mukaddes bir rütbede bulunmayan ve sözlerinin din
nazarında böyle bir mevkii o mayan kimselerin haberleri elbette tenkîd edilir.
Mutasavvıfa
kitaplarının haberleri böyle bir derecede olunca, Buveytî
ve Rebî' hikâyesine kimse, mukarrer bir hakikat diye
bakmaz. O, sabit ve mukarrer olan bir şey etrafında şüphe uyandıramaz. Onun
için ona iltifat etmediler, ondan yüz çevirip geçtiler, tedkîk
nazarlarını oraya çevirmediler. Çünkü biliyorlardı ki, o tenkide dayanamaz,
incelemeğe değer yeri yoktur. O, benimsenmiş bir görüş, doğru bir haber olarak
alınmaz. [11]
Bu gibi sözleri nazar-ı
i'tibâre alırsak, kabul edilebilmesi için onu,
haberlerin kabulü için kurulan tartı ile tartmamız gerekir. El-Üm, Şafiî'nin kitabıdır diyenlerin bunu, Şafiî'ye dayanan senedle naklettiklerini görüyoruz. Sonra da onu doğrudan
Şafiî'ye muttasıl senedle ondan nakleden râvilerini sayıyorlar. Halbuki Kûtü'l-Kulûb'd'a verilen bu haber ise hiçbir kimseye nisbet olunmayarak mücerred bir
haldedir. Bu karşıya da nisbet edilmiş değildir.
Çünkü karşıya nisbet olunan ve senedi Rebî'a muttasıl bulunan iki beytlik
şiir kısmıdır. Naklolunan sözler bu sened-iedir denemez. Çünkü o takdirde Buveytî'nin
zühdünün ve Rebî'in onun kitabının nâkili olduğu râvisi, Rebî'in kendisi olmuş
olur. Bununla o kendini ilân edip Buveytî'yi gizlemiş
olmaz. Belki kendini gizlemiş, Bu-veytî'yi ilân etmiş
olur. Halbuki bu, iddia olunanın tersidir.
Haydi bunları da bir
yana bırakalım, daha ileri giderek onun zikrettiğine sened
diyelim. Acaba onun bu senedi, nisbeti sahîh olan ve
insanların kabul ettiği o doğru senedin önünde durabilecek kuvvette midir? Bu
senedi kendisi üzerine yüklediğimiz karşı kimdir? Bu meçhul bir râvîdir; böyle meçhule dayanan sened
yok hükmündedir. Çünkü bir rivayeti kabulün esâsı râvînin
halini bilmeğe bağlıdır. Sıdkı = doğru sözlülüğü ga-lib olanın rivayeti kabul olunur.
Karşı hakkında bunların birini bilmiyoruz.
Onun için bu rivayet reddolunur, kabul edilmez. Bilhassa mevsuk kimselerin
rivayetine, ulemânın alıp kabul ettiklerine muhalif olduğundan kabule şayan
görülmez. [12]
Ebû Tâlib Mekkî'nin
ileri sürdüğü bu sözlerin zahirine bakılırsa El-Um kitabını Şafiî yazmamış, Buveytî yazmıştır; Rebî de onu
Şafiî'ye nisbet ederek yaymıştır. Bu, icmâa, ilim erbabının kabul ettiklerine aykırıdır. Fakat
bu sözlerle: Buveytî, Şafiî'nin yazdıklarını ve dikte
ettirdiklerini bir araya topladı, sonra bunları Rebî'a
verdi, o da bâzı ziyâdeler, ilâveler yaparak onu kendi rivayeti imiş gibi
yaydı, denilmek isteniyor denebilir. Burada te'lîfden
murâd böyle bir toplama işi olur. Bu sözleri böyle
bir yolda yormak, doğruya birinci şekilden daha yakındır. Bunu böyle diyen bâzı
ulemâ da vardır. Fakat bunu da iki şey reddeder:
1- Rebî', Mısır'da ikâmeti müddetince Şafiî'nin yanında
bulunanlardandı. Şafiî'nin bâzı ihtiyaçlarını almağa gittiğinde dersini
kaçırırdı. Dönünce kaçırdığı dersi Şafiî'ye okurdu. Bu bakımdan Şafiî'nin, Rebî'de bulunmayan Mısır'da yazdığı kitaplarının Buveytî'nin nezdinde bulunması
uzaktır. Evet, onun fıkıhtaki derecesi, Rebî'den daha
büyüktür. Fakat mesele istinsah ve rivayet meselesidir, ilim ve dirayet
meselesi değil.
2- Şafiî'nin
kitaplarının râvîsi Rebî'
olduğunda ulemânın icmâ'ı
vardır. Bu konuda herkes ona gelir, başvururdu. Mevsuktur, asla yalan söylemez.
Hadîs ulemâsı ona hiç ta'n etmiş değildir. Onun
rivayetlerini kabul edip almışlardır. Şafiî'nin kitaplarını başkasından nakledip
onu kendine nisbet etmesi ise yalan sayılır. Eski
ulemâdan bâzıları bu noktaya dokunmuşlardır. İbn-i Hacer, Tehzîb'de kaydediyor:
"Ebû Hüseyin
Râzî diyor: Alî b. Muhammed b, Ebî
Hassan Ziyâdî bana Humus aa
haber verdi ve dedi ki: Ebû Yezid
Karâtıs şöyle derken işittim: 'Rebî'
b. Süleyman'ın Şafiî'den dinleyip işittiği sabit değildir. Kitabın çoğunu, Buveytî'nin Ölümünden sonra Buveytî'nin
hanedanından (Âlinden) aldı.' Ebû Hüseyin Râzî der ki: Ebû Yezid'in bu sözü kabul olunmaz. Buveytî
şöyle derdi: 'Rebî', Şafiî'den rivayet hususunda
benden daha kuvvetlidir.' Ebû Zer'a
Râzî, Buveytî'nin ölümünden
dört sene önce, Şafiî'nin kitaplarının hepsini Rebî'den
dinlemiştir."
Mısır'da tâb'olunan Kitâbü'l-Ümm'ün II. cildinin 93. sâhifesinde geçtiği üzere râvî, Rebî'den naklen şöyle diyor:
"Rebî' b. Süleyman Muradı, 207 senesi Mısır'da bana haber
verdi ve dedi ki: Muhammed b. tdris Şafiî (Allah rahmet
etsin) bize şöyle dedi..." Bu, Şafiî'nin ölümünden üç yıl sonradır. Buveytî'nin Öldüğü târihten ise 24 yıl öncedir[13].
Buna göre kitabı burada, Buveytî'nin ölümünden 24 yıl
önce Rebî'den rivayet etmiş olur. [14]
Özet olarak diyelim
ki, imam Şafiî'nin {Allah ordan razı olsun)
kitaplarını yazdığını, muttasıl senedle gösteren, bildhcn haberler
meşhurdur. O, kitaplarının bir kısmını Irak'da iken
yazmış, Mısır'da da onlar gibi kitaplar yazmıştır. Kitaplarını yazar; sonra
yazdıklarını talebelerine okuturdu. Sonra onlar bunları istinsah ederlerdi. Bâzan da dikte suretiyle yazdırırdı. Şafiî'nin son
görüşlerini içine alan kitaplarını R^bî' b. Süleyman
rivayet etmiştir, Şafiî'nin kitaplarım
dinleyip almak için ulemâ her taraftan Rebî'a
koşup gelirlerdi. Rebî'
bu kitapların hepsini bizzat Şafiî'den dinlemiştir. Ondan dinlemediği fıkıh bablarını rivayetinde tasrih edip söylemektedir. Târih
kitapları, hal tercemeleri bunu böylece tasrih
ederler. Yâkût, Rebî'in, Şafiî'den dinlemediği fıkıh bablarını bir bir sayarak Mu'cemü'l-Üdebâ'da şöyle der: "Rebî'in
Şafiî'den dinleyip işitmedikleri şunlardır: Vasâyâ'l-Kebîr
kitabı, Ehl-i Irak'ın
Ali ve Abdullah hakkında ihtilâfı kitabı, thyâtü'1-Hatâ kitabı, Katlü'l-Müşrikîn kitabı, Zahir Hükümle İkrar kitabı, Ahbâs (Vakf) kitabı,
Resûlullâh'ın Emrine îttibâ' kitabı, Mese'letü'l-Cenîn kitabı,
Vasîyetü'ş-Şafiî kitabı, Zebâih
Benî israil kitabı, Gaslü'l-Meyyit
kitabı, Karışan Şeylerin Suyu Necîs Kılması kitabı, Talâk'ta Emâlî
kitabı."
Rebî' rivayetlerinde son derece ihtiyatlı davranırdı. O,
Şafiî'den naklolunan nüshada bulduğu ve ondan duyduğu ibareleri zikreder; hatâ bulunsa bile onu nakleder,
sonra hatâyı beyan edip söyler. Ondan işit-mediklerini
açıklayarak: Bunu işitmedim, der. Ölü yıkama bahsinde şöyle diyor: "Bu
kitabı Şafiî'den dinlemedim. Bunu bildiğime
göre okuyorum." Ihyâü'l-Mevât kitabında da
şöyle diyor: "Bu kitabı ondan duymadım.
Bunu, onun sözlerinden olduğunu bilerek okuyorum." Bâzan
naklolunan sözlere kendi ilâvelerini ekler, bâzan
Şafiî'nin bâzı sözlerini nakleder, sonra onun bu meselede başka bir kavli
olduğunu beyan eder. Bunu ondan duymuş, fakat yazmamış olabilir. Bâzı defalar
da sonradan bu kavlinden döndü, der...
Yukarıda îbn-i Hacer'den naklederken
belirttiğimiz gibi, Şafiî'nin tedvîn etmiş olduğu bâzı kavillerinden döndüğü
olurdu. Çünkü dönmesi, tedvinden yâni kitaba yazmasından sonra olduğundan,
müdevven olan o söz kitapta olduğu gibi kalırdı. O, döndüğünü söylemekle iktifa
ederdi. Rebî', kitabı müdevven halinde işittiği gibi
rivayet ederdi. Sonra Şafiî'nin bu re'yinden rücû' ettiğini açıklardı veyahut onun son sözü böyledir,
derdi.
Bir edib için edebî zevke göre hüküm vermek salâhiyeti varsa,
belîğ üslûbunun zevkini tadarak El-Üm kitabını okuyan
kimse, bunun, üslûbuna hâkim belîğ bir muharririn kaleminden çıkmış olduğuna
hükmeder ki, işte bu da ancak Şafiî'dir. Sonra El-Ümm'ün
babları ile, Er-Risâle gibi Şafiî'ye nisbetinde hiç şüphe olmayan kitaplar arasında bir mukayese
yapılırsa, üslûbun aynı olduğu görülür. Aralarında bâzan
görülen az üslûb ve ifâde kuvveti farkları, konuların
muhtelif olmasından ileri gelir. Yahut da bu fark, muharririn içinde
bulunduğu durumdan doğmuş olabilir.
Zîrâ rahatlık ve yorgunluk, kuvvet ve zayıf, sağlamlık- ve hastalık gibi
hallerin icabı, ruh aynı olmakla beraber, bir muharririn üslûbu kuvvet ve za'fca farklı olur.
En sonunda şunu belirtelim ki, Rebî' b.
Süleyman, Şafiî'nin yeni
kitaplarının münakaşa taşımaz râvîsidir. [15]
Mısır'da Şafiî'ye nisbet olunan bir fıkıh mecmuası basıldı, hamişinin bir
kısmına Şafiî'nin talebesi Müzenfnin Muhtasarı
konmuştur. El-Üm kitabı bu mecmua mıdır? Şüphe yok
ki, hamişin bir kısmına konanlar El-Üm'den olarak
basılmış değildir, çünkü onlar El-Üm'den değildir.
Şafiî'nin Müsned'i, Muhtelifü'l-Hadîs'i
bunlar arasındadır. Kitabın içindekilerin hepsi El-Üm'den
değildir. Risâletü'l-Cedîde bunlardandır. Meğer ki, Rebî'in rivayet ettiklerinin hepsini El-Üm'den
sayalım. Nasıl ki, îbn-i Nedîm, Rebî'in
rivayet ettiklerinin hepsine Mebsût nâmım
vermektedir.
Bu takdirde Mebsût adı El-Ümm'e mürâdif otur, her ikisi bir mânâya ıtlak edilir. Yâni Rebî'in Şafiî'den Mısır'da rivayet ettiklerinin hepsine bu
adlar verilir. Er-Risâletü'1-Cedîde de bunlardan olur. Fakat ulemânın çoğunca,
Er-Risâle'nin, El-Üm'den başka olduğudur. Çünkü
Er-Risâle usûl-ü fıkha aittir; El-Üm ise fıkha aittir
Şafiî Er-Risâle'ye hususî bir ad vermişti, ona El-Kitap derdi.
Er-Risâle hakkında ne
denirse denilsin, Mecmûa-i Fıkhiyye kitabının
musahhihi onu bu kitaptan addetmemiştir. Keza matbu' nüshamn
nakledildiği nüshalarda da kitaptan addedilmenıiştir.
Musahhih metinde, El-Ümm'den başka kitaplarda bulunan
bâzı ziyâdeler, ilâveler bulunduğuna işaret ederek şöyle demektedir:
"Bilmiş ol ki, Kitâbü'l-Ümm'ün
mütead-did nüshaları
elimize geçti. Onlardan biri İbn-i Nakîb'in hattiyle yazılı bâzı eaki cüzler hâlinde, o da Siraceddin
Bulkînî hattiyle yazılı bir
nüshadan istinsah edilmiştir. Bunda bâzı ziyâdeler vardır ki, bunlar Şâfıî merhumun Îhtilâfü'l-Hadîs
kitabı,, ihtilâf-ü Mâlik ve Şâfü kitabı gibi bâzı
eserlerine atfolunmaktadır. Bu ilâvelerde muhtelif
nüshaların uygun düşmesi yüzünden bâzı tekrarlar varsa da bunlar faydadan hâlî
değildir, İmam Şafiî'nin (Allah rahmet eylesin) fürû1 mes'elelere
ait tevcî-hatını gösterir.
Bunun için o ziyâdeleri, bu matbu' nüshanın haşiyesine biz yerli yerine ilâve
ettik. Buna imkân bulamayınca El-Ümm'ün ibaresinden
sonra metin sahifesine koyduk, aralarını bir çizgiyle
ayırdık. Yardım Allah'dandır."
Demek iç sahifelerde metin kısmında olanların hepsi El-Üm kitabı değildir. El-Üm
ilâvelerden bir hatla ayrılmıştır. Bu işaretlerden ilâveleri anlamak kolaydır. Bunlar,
Siraceddin Bulkînî'nin
Şafiî'nin kitaplarından alarak yaptığı ilâvelerdir. Buna göre bu mecmuada El-Üm kitabı diğerlerinden ayrılmış bir haldedir, îbn-i Hacer'in, Beyhakî'den naklen El-Ümm'ün
münderecatı olmak üzere sıraladığı babları bu matbu'
nüsha Ue karşılaştırıp kontrol ettik. Bu babları, az bir farkla, Beyhakî'den
naklolunan tertip üzere El-Üm'de bulduk. Bu itibârla
bu matbu' nüshanın El-Üm'den olmak üzere ihtiva
ettiklerinin hepsi ondandır[16].
Fakat bu nüshada yer yer şu ibareler geçiyor: Şafiî'ye
şunu sordum, o da şöyle dedi,.. Şafiî'ye soruldu, o da şu cevabı verdi...
Şafiî bize imlâ suretiyle bildirdi veya bize yazdırdı... Bize Rebî' b. Süleyman anlattı ve şöyle dedi: Şafiî'ye dedim
ki... Eserde Şafiî'nin rücû' ettiği bâzı kavillerin
beyanına da girişilmektedir. Veyahut bâzı haller hakkında getirilen diğer
kaviller nakil olunmaktadır... Er-Risâle ile El-Üm
arasında bir mukayese yaparak, Br-Risâle'yi bunların
hepsinden hâlî görürüz. Ancak her cüz'ün başındaki sened
bulunması müstesnadır.
El-Üm
kitabı bunların hepsini ihtiva etmekle beraber biz onun Şafiî'nin eseri
olduğunu söyleyebilir miyiz? Onu yazan veya yazdıran, bâb-lara ayıran o mudur? Ondan bu
tertip üzere mi naklolundu? Mesele üç faraziyeden hâlî değildir.
Birinci faraziyye: Bu kitabı (EÜ-Ümnı'ü)
Şafiî yazdı veya yazdırdı. Şafiî kendisine sorulan suallerin yazılmasını
emrederdi Sonra onların cevaplarını
yazdırdı. Yazılan sualler ve cevaplan kendisine okuturdu. Bu i'tibarla kitabın te'lîf ve
tasnif bakımından Şafiî'ye nisbet edilmesine hiçbir mâni yoktur. Rebî'in
ilâvelerinden başka bâzı kavillerinden rücûı ihtiva
etse de o Şafiî'nin hayâtında ona nisbet olunuyor, bu
adı taşıyordu. ikinci faraziyye: Şafiî muhtelif mes'eleleri kendi kalemiyle yazdırmış ve bâzılarını da
imlâ suretiyle yazdırmıştır. Bu hayâta gözlerini yumup Rabbının
rahmetine intikal ettikten sonra, Rebî', bu işi ele
alıp Şafiî'nin fürû' meselelere dâir yazdıklarını ve yazdırdıklarını veyahut
sorulanlara cevap vermiş olduklarını bir mecmua halinde toplamış ve buna Um
nâmı verilmiştir. Şafiî'den işittiklerini yazdığı gibi kendisi işitmese de
başkalarının kaydettiklerini, bunları bizzat dinlemediğine işaret ederek, bir
arada topladı- Onun sözlerini inceleyen bunun böyle olduğunu farkeder. Bu faraziyye El-Üm kitabındakileri Şafiî'nin yazdığını veya yazdırmış olduğunu
göstermekte bundan Önceki faraziyye ile birleşmektedir.
Ancak cem'etme, bâblara
bölme ve tertip hususunda ayrılmaktadırlar. Birinci farazİyyeye
göre bunları yapan Şafiî'dir, ikinciye
göre Rebî'dir.
Üçüncü faraziyye: El-Üm, Şafiî'nin te'lîfi.olmadığıdır. Belki o, yazdığı şeylerle
talebelerine okuttuğu ilmî mes'elelerin ve görüşlerin
bir araya toplanmasından meydana gelmiş bir eserdir. Bunların hepsi Şafiî'den
sonra toplanmıştır. Bu kitapların îmam Şafiî'ye nisbeti,
îmam Muham-med'in
kitaplarının Irak fukahâsına nisbet
edilmeleri gibidir. Te'lîf kendilerinin olmamakla
beraber bunlar onların kavillerini, anlatmaktadır.
Bu son faraziyye, kabule şayan olamaz. Çünkü ulemâ, El-Üm kitabının imam Şafiî'ye nisbetinde
birleşiktirler. Sonra, Rebî' kitabın içinde görüldüğü
gibi, yazılmış, tesbit olunmuş ibareleri yaymakta
idi. Bir ibâ-
reyi aynen nakleder,
sonra onun yanlış olan yerlerini düzeltirdi. Nasıl ki, II. cüzün 9. sahifesinde bunu görürsün... Burada Rebî'
Şafiî'nin ibaresini naklettikten sonra kendi; zannedersem müsinne
= üç yaşına basmış düve yerine, tebî' — iki yaşına
giren buzağı olacaktır, diyerek hatâyı düzeltiyor. Eğer Rebî',
Şafiî'nin sözlerini, onun ibareleriyle mukayyed olmaksızın
nakletmiş olsaydı, burada doğru o'aru söyler,
yazılmış olanı ha-tasiyle nakledip sonra onu
düzeltmek külfetini ihtiyar etmezdi.
Nisbetin aynen îmam Şafiî'nin sözü olup olmadığı şüphesi
uyanacak yerlerde, "Rebî' b. Süleyman bize haber
verdi ve dedi ki: Muhammed b. îdris Şafiî kendi
ibaresiyle bize haber verdi..." gibi sözlerin getirilmesi, bu metinlerdeki
ibarelerin ya kalemiyle yazması veya Usaniyle imlâ etmesi suretiyle Şafiî'nin kendi sözü
olduğunu gösterir. Meselâ Cimâu'1-îlm kitabının
başında şöyle deniyor: Rebî' b. Süleyman bize haber
verdi ve dedi ki: Muhammed b. îdris Şafiî bize haber
verdi ve şöyle dedi: însan-ların ilme nisbet ettikleri veya kendisini âlim sayan hiçbir kimse
bulmadım ki, Resûlullâh'a tabi' ve onun hükmüne
teslim olmağı Allâhu Teâlâ'-nın farz kılmış olduğuna muhalefet etsin. Allâhu Teâlâ ondan sonra gelenlere
ona tabi' olmaktan başka bir yol bırakmamıştır."[17]
Bundan sonra tam oniki sahife
tutan sözler naklediyor ki, bunlar bizi, önünde yazılı olandan naklettiği
kanısına götürmektedir.
En sonunda üslûba
bakıyoruz, üslûb Şafiî'nin üslûbu. Kitabın hepsi
düzgün kelimeler, derin ve sağlam mânâlar ve güzel ifâdelerle aynı üslûb dokusunu taşıyor. El-Umm'ün
üslûbu, Şafiî'ye nisbetinde şüphe olmayan Er-Risâle'nin
üslûbunun tamâmiyle aynıdır. Bu konuda ihtilâfa
düşenler, bu meselede üslûb ve ifâde tarzım hakem
yapsalardı, yazma ve imlâ bakımından El-Ümmıün
Şafiî'nin ibarelerini hâvî olduğuna kesin olarak hüküm verirlerdi.
Artık ortada birinci
ve ikinci faraziyyeler kalıyor. Bunlardan birini
diğerine tercih ettirecek bir şey elimizde yoksa da biz, ikinciye daha mütemayiliz.
Çünkü Rebî', bâzı kavillerden rücûı
nakletmektedir. Eğer cemi' işi, Şafiî sağ iken yapılmış olsaydı, rücû' kendisine nisbet olunurdu.
Seçtiğimiz faraziyye ne olursa olsun, kitabın tamâmı Şafiî'nindir. Ona
kimse bir şey ziyade etmemiştir, ancak Rebî'in ta'likâtı ve tenbih-leri bundan müstesnadır. Bunlar da kitabın Şafiî'ye nisbetini kuvvetlendirir, yoksa onu red
ve nefî' etmez.
El-Üm
kitabında Şafiî'ye nisbet olunan görüşlerin
doğruluğunda ulemâ niza'sız ittifak etmişlerdir. Bu eser Şafiî'nin Mezhebinin
birinci derecede bir hüccetidir. Onun yeni görüşlerinin biricik, en sahîh nakillerini
hâvidir.[18]
[1] îbn-i Hacer,
Tevali El-Tesîs, s. 765.
Bundan anlaşılıyor ki, bunu yazması Bağdad'a
ilk gelişinde, yani 174 senesinde İdi. Çünkü İmam Muhammed'in kitaplarına
muttali' olmadan red için yazılması istenmişti.
[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 143-144.
[3] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 144-145.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 145-146.
[5] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 146-147.
[6] Ibn-i Hacer,
Tevâlî El-Te'sîs.
[7] Bu hususta merhum Şeyh Hüseyin Vâlî'nin Kitâbü'1-Üm
unvâniyle yazdığı ve Mücelletü'l-Bzher'de yayınladığı kıymetli makalesine bale.
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:
148-149.
[8] Bir Türk şâiri de şöyle demiştir: Kaabil-i
feyz olamaz düşmeyicek hâke
nebat Mütevâzi' olanı Rahmet-İ Rahman büyütür.
Yazarın burada Arap gramerine göre beyt
hakkında bir notu var sa da nakline lüzum görülmedi.
Çünkü beytin arapçası olmayınca nota da lüzum kalmaz
(Mütercim).
[9] Ebû Tâlib
Mekkî, Kûtü'l-KulÛb, c. IV, s. 135/136.
Huccetü'I-Islâm imam Gazâlî
de Kûtü'l-KuJûb'un bu
sözlerini alarak kaynak göstermeksizin İhyâü'l-Ulûm'una
koymuştur. Ihyâü'l-Ulûm'un birinci derecede gelen
kaynağı Kuşeyrî'nin R
"Bilmiş ol ki,
dinle ilgili İşlerde Hakk'a muhalif olan şeyde
kardeşe uymak vefadan sayılmaz,
belki muhalefet etmek
vefadır. Nasıl ki,
Şafiî (Allah ondan razı . olsun)
Muhammed b. Abdulhakem'I e kardeşlik
tutunmuştu, onu candan yakın birlidi. Beni Mısır'da
tutan odur, derdi. Muhammed hastalandı.
Şafiî (Allah ona rahmet eylesin)
onu ziyaret etti ve şöyle dedi:
"Sevgili
hastalanmış, ben de onu ziyaret ettim. Bu defa, ona endişemden ben -.'i hastalandım."
"Sevgili de benî
ziyarete geldi. Onu görünce bir bakışta hastalıktan düzeli-verdim."
Aralarındaki sıkı
dostluk münâsebetiyle insanlar, ölümünden sonra ders halkasını ŞâfÜ ona bırakır sanırlardı. Şafiî (Allah ondan razı olsun)
ölüm döşeğinde yatarken kendisine:
— Ey Ebû Abdullah,
senden sonra yerine kimi oturtalım? denildi. Şafiî'nin başı ucunda oturmakta
olan Muhammed b, Abdulhakem, kendisine işaret ederek
uzanıp kendini gösterdi. Şafiî:
— Sübhânallah, bunda
şüphe mi var, Ebû Yâkûb Buveytî geçer, dedi. Muhammed bundan hiç hoşnud kalmadı. Şafiî'nin talebesi, Ebû
Yâkûb Buveytl'-
nln
etrafını sardılar. Halbuki Muhammed, Ş&fil Mezhebinin hepsini bilirdi.
Fakat Buveyti daha fazîletii,
zühd ve takvaya daha yakındı. Şafiî Allah'a ihlâsmdan Müslümanların hayrını dileyerek Buveytî'yi yerine bıraktı. Müdâhane
yapmadı, halkın hoşnud kalmasını, Allah'ın rızâsı
üzerine asla terem etmedi. Şafiî vefat edince Muhammed b. Abdulhakem
Şafiî Mezhebinden ayrıldı, babasının mezhebine döndü (Allah rahmet eylesin).
Mâlik'in kitaplarını okudu. O Mâlik'ln kibar-i
ashâbındandır. Buveytî zühdü, inziva hayâtını tercih
etti. Topluluk, ders halkasında oturmak onuo hoşuna
gitmedi. îbâdetle meşgul oldu ve Kitâbü'l-Ümm'i yazdı. Bu kitap simdi Rebî'
b, Süleyman'a nisbet olunuyor. Onun diye tanınır.
Halbuki onu Buveytî te'lîf
etti. Fakat kendi adını vermedi, onu kendine nisbet
etmedi. Rebî' ona bâzı ziyâdeler yaptı. Onda
tasarruf etti, onu meydana çıkardı."
(Gazali, thyâü'I-Ulûm, c. II, s. 166).
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları: 150-151.
[10] Kütü'l-Kulûb
adındaki kitabın Hadîslerinin birçoğu tenkîd
edilmiştir. Bundan dolayı sahibi de cerh olunmuştur. İbn-i
Kesir Tarihi, XI. cilt, 319. sahifesin-de Ebû Tâlib Mekkî
ve Kûtü'l-KulÛb hakkında
şöyle diyor: "O sâlih, kendini ibadete vermiş
bir kimse İdi. KûtÜ'l-Kulûb
adındaki eseri yazdı. Onda aslı olmayan Hadîsler zikretmiştir."
Böyle bir kitabın verdiği bu haber naaıl doğru
olur ve bütün tarihçilere kargı durur?
[11] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 152-153.
[12] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 153-154.
[13] Bu konuda üstadımız merhum Şeyh Hüseyin Vâli'nin (MecelletÜ'I-Ezher1-deki)
yazışma bak.
[14] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 154-155.
[15] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 155-156.
[16] El-Üm 1321-1325 arasında
Kahire'de 7 cilt halinde basılmıştır.
El-Üm'e
dâhil külliyâtı, Beyhakî müstakil birer r
Cimâu'I-tlm
îbtftltTl-tstihsaa
Beyânü'1-Farz
Sıfâtü'1-Emri ve'n-Nehy
îhtUftf-ü Mâlik ve Şafiî
Îhtil&fü'l-Irakıyyeyn (Ebû Hanîfe ve tbn-I Ebt Leyla)
İhtilâf Maa Muhammed b. Hasan
El-Red
Alâ Muhammed b. Hasan
Üıtilaf-Ü AH ve Abdullah b. Mes'Ûd
îhtİlâfU'l-Hadls Bunlar yedinci cilttedir (Mütercim).
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları: 156-157.
[17] El-Üm, C. II, s. 3.
[18] Muhammed Ebu Zehra, İmam
Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 158-159.