23- ŞÂFİİ FIKHININ FÜRU'DA GEÇİRDİĞİ DEVİRLER
Şafiî'nin Kavillerinin Çokluğu Ve Bunun Mezhebdekî Te'sîri
233- Şafiî'nin Kavillerinin Çokluğu, Eski Ve Yenî Kavilleri:
234- Şafiî'nin Eski Ve Yeni Kavilleri Arasında Tercih Yapmak:
235- Şafiî Mezhebinde Eski Mezhebe Göre Fetva Verilen Mes'eleler:
236- Şafiî'nin Kavillerinin Çokluğu Mezhebe Hayatiyet Kazandırmıştır:
237- Mezhebde Mes'ele Tahrîcîne Olan İhtiyaç:
239- Mezhebde Tahric Olunan Kaviller. Kaviller, Vecihler, Tarîklar Arasındaki
Farklar:
imam Şafiî'nin
yaşadığı çağ, ictihad çağı idi, Ondan sonra gelen
çağlarda da durum böyle idi. Hattâ takriben dördüncü yüzyılın yansına kadar
böyle gitti. Fakat Şafiî'den sonra ulemâdan büyük bir kısmı fü-ru'da ictihad hususunda
kendilerini serbest saymakla beraber, müctehid
imamlara tabi' olup int
Bu türlü olanların en
açık misâlini yine Şafiî mezhebinde bulabiliriz. Çünkü Şafiî'nin talebesinden
birinci tabakada gelenlerden Şafiî mezhebini öğrenenler, onu başkalarına
nakledip yayanlar, mezhebin kavillerini tashih edenler, işte bunlar, aynı
zamanda ictihad da yapmışlardır. Baska-lanndan aynldıkları müstakil
görüşleri vardır. Meselâ işte Miizenî, nakilde
emânete dikkat ederek son derece titizlikle Şafiî fıkhım nakleder. Aynı zamanda
istinbat hususunda da hürriyet sahibidir, Şafiî'nin
kendisini ve başkalarını taklidi men'ettiğini
okuyucuya anlatır. Muhtasar'ının mukaddimesinde diyor ki:
"Bu Muhtasar*!,
rahmetli Muhammed b. îdris Şafiî'nin ilminden faydalanarak,
onun sözlerinin mânâsından alarak, Öğrenmek isteyenlere ya-Jcınlaştırmak için, kolaylık olsun diye kısaca yazdım.
Şafiî kendisini ve başkalarını taklitten nehyetmekle
beraber, mezhebi öğrenmek isteyen bunda dînî mes'elelerine
baksın ve kendisi için ihtiyatlı olsun. Tevfîk Allah'dandır."
Şafiî ulemâsında ve
mezhebi ayakta tutanlarda müctehid olanlar vardı. İctihad hususunda kendileri serbest hareket ederlerdi.
Hattâ dördüncü yüzyıldan sonra taklîd köklegtikten sonra bUe ictihad edenler oldu. Yedinci yüzyılda müctehidler
buluyoruz[1] Belki
bunlardan sonra da isimleri bize kadar gelmese de ictihad
salâhiyeti olan fukahâ bulunmuştur. İşte bunlar
mezhebin gelişmesine çalışmışlar, mezhebi işlemişler, usûle göre mes'eleler çıkarmışlar, füru'a
bir yön vermişler, mezhebin kavillerini tashih etmişler, aralarından
seçmişler, mezhebin kaidelerine göre mes'ele tahrîc etmişlerdir. Bunlann
meşhur olan sözleri ya naklolunmuş veya kitablarına kendileri yazmıştır. Kısaca söylemek gerekirse,
bu müctehidler ve onlar ayannda
olan fukahâ mezhebin gelişmesinde âmil olmuşlar,
mezhebi yükseliş devrine getirmişlerdir. Ondan sonra ise iş duraklamış, ictihad ve tahrîc durmuş, iş
yalnız nakilciliğe dökülmüştür.
Şu da var ki, bu mezheb gelişme şartlarını hâizdir, canlılık doludur,
verimlidir. Bu da tahminen üç sebebe dayanır:
1- Şafiî'den
naklolunan kavillerin çokluğu.
2- Mezhebin
usûlü ve ona göre tahrîc imkânı.
3- İctihad
yapan ulemânın çok olması, muhtelif muhitlerde bulunmalan
ve çeşitli tutumlu olmaları. Bu sebeplerle türlü hükümler ve kaviller ortaya dökülmüş,
birçok görüş yollan belirmiştir. Mezhebin gelişmesinde tesirinin derecesini
anlamak için bunlardan biraz bahsedelim, [2]
Yukarıda Şafiî'nin
fıkhından bahsederken sözümüzün başında dediğimiz gibi bâzan
bir mes'elenin hükmü hakkında Şafiî'den muhtelif kaviller
rivayet olunur. Bâzan bir mes'ele
hakkında kendisi iki türlü hüküm verir, bunlardan birini diğerine tercih
etmeden bırakır, bâzan da birini diğerine tercih
ettiği olur. Kendisinin tasrih ettiği bu iki kavilden ma'da
talebesi onun üçüncü bir kavlini rivayet ederler. Hattâ kavillerinden birini
tercih edişi bile bâzan ihtilâfla olur. Çünkü
görüşlerinden birini tercih etmiştir, fakat bundan rücu'
etmiştir ve diğerini tercih etmiştir. Böylece türlü nakiller karşısında
kalırız. Şafiî'nin fıkhından bahsettiğimiz sırada buna dâir misâller verdik.[3]
Bundan başka,
Şafiî'nin eski ve yeni kavilleri vardı. Eski mezhebi Irak'ta, yenisi Mısır'da
kuruldu. Mısır'da yeni hükümler verirken, eski hükümlerinin hepsini bozmuş
değildi. Bağdad'daki talebesinin alıp benimsediği
eski kitablarını tekrar gözden geçirip inceledi,
onları yeniden işledi, bu suretle Mısır'daki talebesinin alıp kabul ettiği kitablan meydana geldi, yeni mezhebi doğdu. Buveytî, Şafiî'nin şöyle dediğini rivayet ediyor: "Bağdad'da yazdığım kitabımı rivayet etmeği kimseye helâl etmem."
Bağdad'da yazdığı kitabı eski mezhebinin kavillerini
ihtiva eder. Fakat imam Şafiî rücu' etmiş olduğu eski
görüşlerini rivayet etmekten talebelerini men'etmekle
beraber, eski kavillerinden bâzılarının yeni kavillerinin yanında
zikredildiğini görmekteyiz. Çünkü Za'ferânî'nin, Kerâ-bîsî'nin ve Irak'da bu ikisinden başkalarının rivayet etmiş oldukları
ki-tablar etrafa yayılmış, insanlar onlardakileri
öğrenmiş, ulemâ onları birbirine nakletmiştir. imam Şafiî'den ders alan Bağdad ulemâsının ve fukahâsının
çoğu keza Irak'daki talebesinden öğrenenler,
Şafiî'nin eski kavillerini nakli yasak ettiğini bilmiyorlardı. Onun için
bunları kitabları-na
kaydettiler, birbirlerine naklettiler; bellediler. Bundan dolayıdır ki,
Şafii'lerin eski ve sonraki kitablarında, muhtelif
fıkıh bablarmda Şafiî'nin eski kavillerine raslıyoruz. Şafiî'den naklolunan kavillerin çok olması;
tercih, tahric ve tashih kapılarını açmıştır. Ulemâ
bu kavilleri birbiriyle tartmağa, aralarında mukayese yapmağa koyulmuşlar;
tercih ve tashihleri birbirinden farklı olmuş; hattâ bizzat Şafiî'nin tercih
ettiklerini bile ele alıp incelemişler; Şafiî'nin kurduğu esas üzerinde
yürüyerek sahîh bir Hadîs bulunca, ona uygun olan kavli tercih etmişlerdir. Çünkü
Şafiî: "Hadîsin sıhhati sabit ise benim mezhebim onu almaktır." demiştir.
Şafiî'nin usûlüne göre tahric yapmalarından söz
ederken bu kaideyi ne derece aldıklarım açıklayacağız. [4]
Şafiî'nin eski kavli
ile yenisi arasında başkalık bulunan mes'elelerde
eski ile yeni arasında tercih yapmak bir inceleme yapmağı gerektirir, Ulemâdan
bâzıları eski kavlini sahîh bulup onu almağı tercih etmişlerdir. Halbuki eski
kavli, yeniye nisbetle hükümsüz bırakılmalı idi,
çünkü yeni-si, eskiyi neshetmiş sayılır.
Nevevî'nin sözünden öyle anlaşılıyor ki, Şâfiîlerin çoğuna göre,
eğer takvide eden bir Hadîs varsa o zaman eski kavli
tercih olunur. Nevevî, eski kavli ihtiyar hususunda
ulemânın ihtilâfım anlattıktan sonra şöyle diyor: "Bütün bunlar, sahîh bir
Hadîsin takviye etmediği eski kavli hakkındadır. Sahîh bir Hadîsin nassiyle takviye olunan eski kavli ise tercih olunur,
Şafiî'nin mezhebi odur. Ancak burada bir şart aranır ki, o da tercih yapan
kimsenin zann-ı galibine göre, Şafiî'nin bu Hadîsi bihnemiş olmasıdır."[5]
Takviye eden bir Hadîs
bulunmayan eski kavle gelince, Nevevî'nin dediğine
göre, tahric erbabından olan mezhebde
müctehid sayılan bir Şafiî fakîhin
onu ihtiyar etmesinin caiz olup olmadığında ulemâ iki görüş üzerinde ihtilâf
etmişlerdir:
1- Mezhebde müctehid olan fakîhin bu kavli, Şafiî'nin kavli olmak üzere ihtiyar
etmesi caizdir. Çünkü bir müctehidin, kendi kavlinin
hilâfına yeni bir kavil ortaya sürmesi, birinci kavlinden rücu'
etmek demek değildir, belki bu mes'ele hakkında iki
kavli var demek olur.
2- Şafiî
mezhebinin râcih kavli olmak üzere eski kavli seçmek
caiz değildir. Cumhurun sözü böyledir. Çünkü yenî kavline nisbetle
eski kavli birbirine zıt iki nass gibidir, ikisinin
arasını bulmak da güç. Öyle olunca sonrakiyle amel olunur.
Nevevî, görüşlerini te'yid için
ulemânın dediklerini naklederek diyor ki: "İmam Harameyn,
Nihâye'de Aniye babında şöyle der: "Benim ka-naatıma göre: Şafiî'nin eski
kavilleri, Şafiî mezhebinden sayılamaz. Çünkü o, yeni mezhebinde onların
hilâfına olan hükümler verdi. Eskilerden dönmüş sayılır, kendisinden dönülmüş
söz, dönenin mezhebi olamaz. Eski kavillerin durumunu böylece bildikten sonra,
bizim fukahâmızdan eski kavle göre fetva verenler
olduğunu bulursak, o takdirde bunu, kendileri bir delil bulduklarından ictihadları onları eski kavle göre hüküm vermeğe
götürdüğüne hamlederiz. îctihad
ederek böyle fetva verdiler deriz. Bundan, onu Şafiî'ye nisbet
etmek gerekir. Eski fukahâdan hiçbiri bu mea'elelerı Şafiî'nin mezhebi olarak ileri sürmüş ve ayırmış değildir. Ebû Amr dedi ki: Onlardan herhangi birinin eski kavli ihtiyar
etmesi, içtihadı ona götürdüğü takdirde, Şafiî mezhebinden başka bir mezhebin
kavlini ihtiyar etmek kabilinden olur. Eğer ictihad
sahibi bir fakîh ise içtihadına uyulur. Eğer
içtihadı taklid şâibesiyle mukayyed
ise böyle şaibeli olarak ö imamdan naklolunur ve fetva verildiğinde bu cihet
fetvada beyan edilir. Yine Ebû Amr
dedi ki: Bunlardan biri, mensûs olan bir kavil
üzerine başkasını ihtiyar ederse veya iki kavil bulunup da Şafiî onlardan
birini tercih ettiği halde o onu almayıp tercih olunandan başkasını tercih
ederse bunlar da aynı durumdadırlar. Hattâ bunlar eski kavilden daha
evlâdırlar."[6]
Eski Şafiî fukahâsı, müteaddid mes'elelerde, eski kavle göre amel edilmesine fetva
verdiler ve onları yeni mezhebe tercih ettiler. Nevevî
bunları beyan etmiş ve sonra da yukarıda ondan yaptığımız nakilde buna işaret
etmiştir. Bunların sayısında ulemâ ihtilâfa düşmüşlerdir. Bâzıları bunların ondört olduğunu söylerler. Nevevî
bunları sayı ile tahdid taraftarı değildir. Bu
hususta şöyle der: "Eski mezhebe göre fetva verilen mes'eleleri
14 olarak saymak zayıftır. Çünkü diğer bâzı mes'eleleri-miz daha var ki, onların hiç olmazsa çoğu eskiye
göredir."[7]
Şüphe yok ki,
Şafiî'nin kavillerinin böyle eski ve yeni kavil hâlinde çokluğu, hattâ bizzat
yeni kavillerinin ikiye-ve üçe çıkacak kadar çok olması mezhebe bir genişlik
kazandırmış, hayatiyet vermiştir. Çünkü kendisinden sonra gelen müctehidlere tercih, ihtiyar ve tenkıh
sahaları için geniş kapılar açmıştır. Şafiî'den naklolunan türlü kavillere göre
birçok mes'elelerin hükümlerini çıkarmak için birçok
vecihler buldular.
Şayet, her mes'ele hakkında Şafiî'den yalnız bir tek kavil rivayet
olunsaydı, o zaman böyle tercih ve ihtiyar imkânı veren bir kapı açılamazdı.'
Fakat ondan gelen kaviller çoğaldıkça, bir görüş ortaya sürmüş, sonra ondan
dönmüş, diğer bir görüşe zâhib olmuş, veya iki görüş
ortaya atmış, bunlardan hiçbirinden de rücu'
etmemiş, veya birini tercih etmiş. Bütün bu kavilleri gözönüne
seren fakîh kendi kafasını da işletmiş ve bu hal mezhebde müctehid olanları
içtihada teşvik etmiştir. Hattâ bâzı kere Şafiî'nin usûlüne sarılarak onun
kavillerinin dışına bile çıkarak yeni hükümler vermişlerdir. Bilhassa Şafiî'nin
üzerinde son derece titizlikle durduğu asla, yâni Hadîsi alıp, Hadîse muhalif
olan her sözü bir yana atmak aslına çok önem vermişlerdir. Aralarında söz
konusu olan bu mes'eleyi mezhebde
tahrîcden bahsederken beyan edeceğiz. [8]
Herkesçe kabul edilmiş
bir gerçektir ki, Şafiî mezhebinin de diğer mezhebler
gibi her vukubulmuş ve bulacak hâdise için bir hüküm
vermiş olmasına imkân yoktur. Çünkü müctehid
kendisinden sorulan olayın hükmünü bildirir. Kendisince doğru bulduğu esaslara
göre onun hakkında hüküm verir. Onun için îsîâm fıkhı
imamlarından bir müctehidin görüşleri, bütün
olaylara cevap veriyor, denemez. Bir mezhebe tabi' olanlar fetva ve hüküm
verirken, yolunu tuttukları imâma tabi' olmanın icaplarına göre hareket
ederler. Öyle olunca imâmın fetva verdiklerini aynen kabullenip, imâmın re'yi nakledilmeyen hâdiseler hakkında kendileri fetva
verirler; imâmın mezhebine göre onun yoluna uygun oterak
hüküm çıkarırlar. Bu da mezhebin usûl ve kaidelerine uygun bir surette, hükmü
bilinen mes'elelere kıyas yoluyla hüküm çıkararak
yapılır. Buna tahrîc denir.
Bir müctehidin mezhebine göre tahrîc
yapmak için iki §ey aranır:
1- Mezhebin
mukarrer ve sabit usûlü bulunmalıdır veyahut fer'î mes'eleler
hakkında öyle hükümler bulunmalı ki, bunların sebepleri nakil yoluyla bilinmiş
olmalı veya istinbat yoluyla bilmek mümkün bulunmalıdır.
2- O mezhebde, mezhebin imâma tabi' olup onun yolunca giden ve istinbat
kudretini, tahrîc salâhiyetini hâiz olan müctehidler bulunmalıdır.
Bu her iki şart Şafiî
mezhebinde bulunmuştur. Birinci şart, diğer mezheblerin
imamlarına nasib olmayan bir surette Şafiî mezhebinde
mevcuttur. Çünkü Şafiî, mezhebinin usûlü tesbit ve
tedvin etti. Mezhebinin mes'elelerini istinbat ederken başvurduğu kaideleri kurdu. Şafiî'den ba§ka mezheb
sahibi imamlardan birinden, mezhebin kaidelerini beyan ettiği
nakledilmemiştir. İkinci şart da bulunmuştur. Birçok fukahâ
tabakalarında, ictihadlarının çoğunda Şafiî'nin
usulüyle mukayyed olan müctehidler
mevcuddur. Bunlar, Şafiî'nin re'y
beyan ettiği işler hakkında da ictihad yaparlar, bâzan ona muhalefet ettikleri de olur. Neticede vardıkları
görüş, Şafiî'nin usûlü üzere olduğundan ve onun re'yini
bozmadığından onun mezhebinden sayılır. [9]
Ulemâ, Şafiî
mezhebinde fukahânın yaptığı tahrîcleri,
bu mezhebe nisbet edilmeleri bakımından, iki kısma ayırmışlardır:
1- Mezhebin
dışına çıkmış sayılan görüşler ki, tahrîci yapan müc-tehid bunda Şafiî'nin bir
olay hakkındaki hükmünün nassma muhalefet eder, veya
mezhebin mukarrer usûl ve kaidelerinden
birine karşı gelir. Zîrâ bu tarzdaki tahrîc,
Şafiî'nin re'yine muhalif ve ictihad
onun usûlüne aykırı bulunduğundan, Şafiî mezhebinden sayılmaz. Şafiî'nin re'yinin aksine olan ve onun kurduğu asla aykırı olup
kaidelerinin dışına çıkan bir şey Şafiî
mezhebine nasıl nisbet edilir? Şafiî'nin ashabından
bâzıları bu yolu tutmuşlar, bâzı mes'elelerde ondan
ayrılmışlardır.
2- Şafiî
mezhebinden sayılan görüşler ki, bunlara
dâir Şafiî'den bir nass rivayet olunmasa da,
bunlar, Şafiî'nin usûl ve kavâîdine göre çıkarılmış
olduklarından ve onun re'yine muhalif de
olmadıklarından Şafiî mezhebinden sayılırlar, bunda ihtilâf yoktur. Sözün
yerinde olmasına dîkkat ettiklerinden ulemâ, bunlar Şafiî'nin kavilleridir,
demezler, belki, bunlar onun mezhebinin vecihleridir, derler. Zîrâ bunlar her
ne kadar onun usûlüne göre çıkarılmış, onun kaidelerine göre yürümüş şeyler ise
cie bunları Şafiî demiş değildir. Onun için mezhebin
vecihleridir, denir. Her ne suretle olursa olsun bunlar Şafiî mezhebinden olan
hükümlerdir.
Bâzı tahrîcler var ki, ulemâ onlarda ihtilâfa düşmüşlerdir.
Birinci kısımdan mı, yoksa ikinci kısımdan mı sayılacaklar, kesin bilinemiyor.
Meselâ mezhebde müctehid olanların ictihad yoluyla vardıkları görüşler ki, bunlarda Şafiî'nin
bir kavline muhalefet yoktur, ancak onun usûlünden bir asla göre yapılmış
değildir. Nevevî bunu ikinci kısımdan sayıp mezhebin
vecihlerine katıyor ve şöyle diyor: "Şafiî mezhebine tabi' olan Şâfü ashabının vecihleri şunlardır ki, onları onun usûlüne
göre tahrîc ederler, onun kaidelerinden çıkarırlar,
bâzılarında ictihad yaparlar. Onun aslından
almasalar da mezhebindendir."[10]
Görülüyor ki Nevevî, Şafiî'nin usulüyle mukayyed
olmaksızın ictihad yapan ashabının görüşlerini, ona
muhalefet etmedikçe, mezhebden sayıyor. Çünkü
Şafiî'nin vaz' ettiği usûlü bozmadıkça,, ona aykırı
düşmedikçe, onun aslından başkasından almış olmak, ona muhalefet sayılmaz.
Tahrîc yapan kimse Şafiî'nin usulüyle mukayyed
olduğunu söyle-nıeksizin ve karşı da gelmeksizin
başka bir asla göre yaptığı tahrîcler hakkında İbn-i Sübkî şöyle diyor:
"Eğer Şafiî'nin usûlüne uygun ise mezhebindendir, uygun düşmezse mezhebden sayılmaz. Eğer ne onun aslına uygun ve ne de
aykırı değilse onu mezhebden saymakta tereddüd vardır."[11]
Müctehid kavlini mutlak olarak söyler de bu hususta Şafiî'nin
usûlü üzere mi gitti, yoksa başka bir yol mu tuttu, bu da bilinmezse, ibn-i Sübkî bu konuda da şöyle
diyor: ''Eğer müctehid mezheble
mukayyed olarak tanınmış biri ise, meselâ Ebû Hâmid Gazâlî ve Kaffâl gibi, o zaman bu kavil mezhebden
sayılır. Yok, dört Muhammed'ler gibi, mezhebden
çokça ayrılmakla tanınanlardan ise o zaman mezhebden
sayılmaz."[12]
3- Şafiî'nin
vazgeçerek dönmüş olduğu bir kavlini mezhebde müc-tehid ihtiyar ederse, cumhura
göre onun bu ihtiyarı mezhebden bayılmaz. Bunu eski ve yeni kavlinden
bahsederken beyan etmiştik.
4- Şafiî'den
naklolunan re'ye muhalif bir Hadîs bulunur da Şafii
mezhebinde müctehid olan kimse sahîh olan Hadîsi alıp
bu Hadîsin nas-sına muhalif olan Şafiî'nin re'yini terk ederse, acaba sahîh Hadîse uygun ve fakat
Şafiî'den menkul olan re'ye muhalif olan bu görüş
Şafiî mezhebinden sayılır mı? Ulemâ bunda ihtilâf etmişlerdir. Bu mes'ele asıl suna dayanmaktadır: Herkesçe duyulan habere
göre Şafiî şöyle demiştir: "Benim sözüme muhalif sahîh bir Hadîs
buldunuz mu, o Hadîsle amel edin,
benim sözümü bir yana bırakın. Yahut sahîh Hadîs benim
mezhebimdir." Bu mânâda ondan muhtelif" sözler rivayet olunur. Onun
ashabından ve sonra gelenlerden bir kısmı bunu aldılar ve Şafiî'nin fetvasına
muhalif olan sahîh Hadîs gördüler mi, o mes'ele
hakkında Hadîse göre fetva verdiler ve Şafiî'nin mezhebi Hadîse uygun olandır,
dediler. Eski Şafiî fukahâsımn çoğu bu yolu
tutmuşlardır.
Şafiî'lerden bâzıları,
Şafiî'nin kavline muhalif olan Hadîsi almakta tereddüt etmişlerdir. Çünkü bu
Hadîsin onun nazarında nesholunmuş veya te'vil edilmiş olmak ihtimâli vardır. Veyahut bu Hadîsten
başka bir Hadîs daha kuvvetli bir târik ile onun indinde sabit olmuştur.
Ekserisine göre Hadîsi
atmak vâcibdir ve bu Şafiî mezhebinden sayılır.
Yalnız Nevevî ve başkaları bâzı şartlar
zikrediyorlar. Şöyle ki: Hadîsi alıp Şafiî'nin kavlini terk eden kimse ictüıad ehlinden ise onun bu ihtiyarı Şafiî mezhebinden
sayılır. Şafiî'nin bu Hadîsi duymamış olduğuna da zann-ı
gâlib olmalıdır. Nevevî bu
hususta der ki: "Şafiî'nin: 'Hadîs, sahîh olunca, benim mezhebim odur.'
sözünün mânâsı, her kim ki, bir sahîh Hadîs görürse Şafiî'nin mezhebi budur,
demesi demek değildir. Bunu ancak mezhebde ictihad mertebesinde bulunanın demeye salâhiyeti vardır.
Ve bunun şartı da müctehidin zann-ı
galibine göre Şafiî'nin bu Hadîse vâkıf olmaması veya bunun sıhhatim
bilmemesidir. Bu ise Şafiî'nin bütün kitablarını ve
ondan alan talebesinin ve emsalinin eserlerini okuduktan sonra kaabil olur. Bu güç bir şarttır. Bunu caiz olanlar gayet
azdır. Bu zikrettiklerimizi şart koşuyorlar. Çünkü Şafiî (Allah ona rahmet
etsin) gördüğü ve bildiği Hadîslerden birçoğunun zahiriyle ameli terk etti.
Zîrâ onlarda ta'n edilen bir noksanlık bulunduğuna,
onların nesih, tahsis veya te'vil edildiğine dâir
kendisince delil vardır."[13]
işte bu esas üzerine
demişlerdir ki, Şafiî'nin eski nıezhebiyle amel
etmek, onu te'yid eden bir Hadîs de bulunursa, Hadîse
muhalif olan yeni mezhebiyle amelden daha evlâdır. Nevevî'den naklettiklerimiz bunu ifade etmektedir. Becirmî de şöyle demektedir: "Fetvanın eskiye göre
değil de yeni kavle göre olması, Şafiî'nin rücu'
ettiği bir Hadîsin te'yid etmediği eski kavilleri
hakkındadır. Eğer eski kavli bir Hadîs" te'yid
ederse, o, Şafiî'nin mezhebidir. Çünkü o şöyle demiştir: Hadîsin sıhhati sabit
ise benim mezhebim odur; benim sözümü duvara çarpın."[14]
Şafiî'den sonra Şafiî fukahâsımn onun mezhebi üzere yaptıkları tahrîcler bu çerçeve içinde olmuştur. Çoğuna göre, bu
çerçeve içinde ve bu şartlarla ulemânın yaptıkları tahrîcler
Şafiî mezhebinden sayılmakla beraber, bu re'yi
Şafiî'ye nisbet etmezler. Çünkü her ne kadar onun usûlüne
göre yapıldı, onun kaideleri üzere gidildi veya onun fer'î hükümlerine kıyas
edildi ise de, istinbât eden bizzat kendisi değildir.
Şafiî fukahâsı, tahrîc hususunda uzun
yol almışlardır. Yaptıkları tahrîcler de, muhitleri
ve temayülleri îcâbı, muhtelif olmuştur. Onların mezkebdeki
bu sözleri ve hükümleri de imamlarının kavillerine ilâve olunmuştur. Fakat Nevevî Şafiî'den sonraki fukahânm
kavillerine mezhebin kavilleri demiyor, onlara vecihler adım veriyor.
O bu esasa göre Şafiî mezhebindeki ihtilâfları
üç kısma ayırmaktadır:
1- Kaviller,
2- Vecihler,
3- Yollar
(Tarîkler).
Bu kısımlardan neyi murad ettiğini biraz açıklayalım.:
1-
Kavillerden murad, Şafiî'ye nisbet
olunan sözler ve hükümlerdir. Şafiî'nin
mes'eleler hakkındaki muhtelif görüşlerine kaviller
nâmını veriyor.
2- Vecihler;
Şafiî'nin usûlüne göre onun kurduğu kaideler üzere Şafiî fukahâsımn
istinbât ettikleri görüşlerdir.
3- Yollar
(tarikler) den murad ise Şafiî mezhebini nakil ve
rivayet edenlerin mezhebi nakildeki ihtilâflarıdır.[15]
[1] Yazar eserin 222 nci bendinde sonra
gelenlerden şu müctehidlerin isimlerini vermektedir:
Imâm-ı Harameyn, Gazâlî,
Kemal İbn-İ Hümâm, İbn-I Teymiyye, îbn-i Kayyim Cevziyye.
Bu nevi' müctehidler yalnız bu isimlere münhasır
değildir.
[2] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları: 338-339.
[3] Bu hususta 119 rakamlı bende bak. Burada söylediklerimizin anlaşılabilmesi
için oraya müracaat lâzımdır.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları: 339-340.
[5] Nevevî, Şerhü'I-Mecmu'
Mukaddimesi, s. 68.
[6] Nevevî, Şerhu'l-Mecmu'
Mukaddimesi, s. 67.
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:
340-342.
[7] Muhiddln Nevevî,
El-Mecmu' Mukaddimesi, s. 67.
Becirmî eskiye göre fetva verilen mes'eleleri
22 olarak sayar. İçlerinden bâzıları Imâm-ı Harameyn'in saydığı 14 mes'eledir,
bâzıları da Nevevî'nin getirdikleridir: "Eski
kavle göre fetva verilen mes'eleler yirmiikidir:
1- Çok olan
durgun suya necaset bırakmaktan kaçınmanın vâcib
olmaması,
2- Ezanda
terci' yapmak,
3- Mahrem
olan kadına dokunmakla abdestin bozulmaması,
4-
Bozulmadıkça akar suyun temiz olması,
5- Sidik
yayıldığında istincada taşla kurulanmanın kafi
olmadığı,
6- Yatsı
namazını erken kılmak,
7- Beş rek'atlik vakit geçmekle akşam
namazının vaktinin geçmemesi,
8- Son iki rek'atte sûre okumamak,
9- Namazı yalnız
kılan kimse iftitah tekbîrini
aldıktan sonra yine
imama uyabilir,
10- ölünün
tırnaklarını kesmenin mekruh olması,
11- Rükâzda zekât n
12- Hacda
tahlilin hastalık dolayısiyle şart olmaması,
13- ölü hayvan
derisinin debâgatdan sonra yenmesinin harara olması,
14- Milk-i yeminle mâlik olduğu
mahremine vatı' edene hadd vurulması,
15- Füru'un asıl aleyhindeki şehâdetlertni
kabul,
16- Mal
dâvasında şahitler dönünce malın onlara ödetilmesi,
17- Tearuz
halinde beyyinelerin
düşmesi,
18- Beyyinelerden bir tarafta iki şahit var, diğer taraf bir
şahit ve bir yeminle ona muâraza ederse iki şahit
olan beyyine tercih olunur,
19- Hâricin beyyinesi tearuz
ettiği vakit beyyine
ile beraber dâhilin
yemin ettirilmemesi,
20- Beyyineler tearuz eder ve bir taraf târih şükrederse o
kabul olunur,
21- Bir câriye
şüphe ile vat'iden hâmile kalsa, sonra da onun mülküne geçse, eski mezhebinin iki kavlinden
birine göre, câriye ümm-i veled
olur,
22- Üm-i veledin nikâhla evlenmesi hakkında iki kavil
vardır." (Becirmî
Haşiyesi, c. I, s. 53). Bunlardan başka daha bâzı mes'eleler
vardır, El-Mecmu'un mukaddimesinde geçenler, îmâma uyan kimsenin aşikâre âmin
demesi, üzerinde oruç borcu olarak ölen kimseden ötürü velîsi oruç tutar, namaz
Kılan kimsenin önüne bir h<"1 çizmesi müs-tehabtır, ortaklar, ortak duvarı yapmağa mecburdur. Mehir kocanın elin ele damân-ı yedle
mazmundur.
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:
342.
[8] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları: 343.
[9] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları: 343-344.
[10] Muhiddin Nevevî,
EI-Mecmu' Mukaddimesi, s. 56.
[11] İbn-i
Sübkî, Tabakât,
c. I,
s. 244.
[12] İbn-i Sübkî, Tabakât, e. I, s. 244.
Dört Muhammed'ler
şunlardır: Muhammed b. Naar, Muhammed b. Cerîr-i Ta-barî, Muhammed b. Huzeyme,
Muhammed b. Münzir'dİr. Ibn-i
Sübkî, bunların mezheb mşs'elelerine en çok karşı gelenler olduğunu kaydeder. Tabakât'ında c. II, s. 126'da der ki: "Dört
Muhammed'ler bizim mezhebimiz ashâbmdandırlar. Bunlar
müctehid-i mutlak derecesine ulaşmışlardır. Fakat bu
onları Şafiî'nin usûlü Üzere tahrîc yapan, onun
mezhebini tutan Şafiî mezhebi ashabından olmaktan çıkarmaz. Çünkü onların ietihadlari Şafiî'nin içtihadına uygundur... Bunlar bâzı mes'elelerde koca imamın re'yinden
ayrılmişlarsa da pek çoğunda onun dışına çıkmazlar.
Bunu böyle bilesin. Bilmiş ol ki, bunlar Şafiî'nin grubundan sayılırlar, onun
usûlü üzere mes'e-ie çıkarmışlardır. Onun
yolunu benimsemişler ve onun mezhebini almışlardır."
Görülüyor ki, bunlar Şafiî'ye çokça muhal efe ti eriyle beraber Şafiî
sayılırlar.
[13] Muhiddin Nevevi, Mukaddimetü'l-Mecmu', s. 64.
[14] Becirmî Haşiyesi, c. I, s. 53.
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:
344-347.
[15] Muhiddin Nevevî, Mukaddimetü'l-Mecmu', a.
65,
Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları: 347.